2 numaralı yozgat şer`iyye sicili`ne göre yozgat`ta aile1

advertisement
2 NUMARALI YOZGAT ŞER’İYYE SİCİLİ’NE GÖRE YOZGAT’TA AİLE1
Hatice YÜZGEÇER2
Özet
Ailenin kuruluşunda ilk safha kadın veya erkek tarafının evlenme niyet ve arzusunu bir teklif şeklinde karşı tarafa iletmesiyle başlamaktadır. Şer’iyye siciline göre kabul edilmesi durumunda ise namzet
olmaktadırlar. Böylece evlenecek kız ya da erkek belirlenmiş olmaktadır. Arkasından nişan, onun akabinde
de nikâh akdi yapılmaktadır. Tabii taraflar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda ise boşanma hadisesi
vuku bulmaktadır. Gerek evlenme gerekse boşanma hadisesi, Osmanlı Devleti’nde altı asır boyunca İslam
aile hukuku uygulandığı için, bu hukuk çerçevesinde gerçekleşmekte, aynı zamanda geleneklerin etkisi de
görülmektedir. Tanzimat’la birlikte başlayan kanunlaştırma hareketi de aile hukuku alanında çok etkili olmamıştır. Bazı düzenlemeler yapılmakla birlikte klasik yapısını korumuştur.
Bu tebliğde, 2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicili (H.1299-1304/M.1882-1887) ve diğer kaynakların
irdelenmesiyle Yozgat’ta aile, ailenin teşekkülü, dağılması gibi aile ile ilgili temel konuların yanında, kadının
sosyal ve hukuki durumu da ele alınmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Aile, Kadın, Nikah, Talak, Nafaka
Abstract
Family In Yozgat According To The Number 2 Court Records Of Yozgat
The first phase of the family establishment begins with putting male’s or female’s itention and desire
on marriage in the form of a proposal to the adversary. They will be nominee according to the court record
if the request is accepted. The future bride or groom is determined in this way. Later, the engagement is
arranged and right after the marriage contract is made. For certain if a disagreement arises between contractors, marital separation occurs. The marriage and the divorcement cases in the Ottoman Empire accurs
according to the islamic law of domestic relations since it was implemented in the Empire for 6 centuries,
and the impressions of the traditions are also seen in these centuries. Codification movement starting with
the reorganizations didn’t have influence on the law of domestic relations. Although some arrangements are
made, it preserves its classic presence.
In this disclosure, It’ll be attempted to deal with the basic themes relevant to the strain like family,
family institution, marital seperatin along with the sociable and juristicial case situation woman’s by scrutinizing the Yozgat number 2 court records (H. 1299-1304/M. 1882-1887) and other derivations.
Keywords: Family, Woman, Wedding, Divorce, Alimony
1. Giriş
İnsanlarla ilgili bütün hukukî olayları, kadıların verdikleri karar suretlerini, hüccetleri ve yargıyı
2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicili’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi (H. 1299-1304/1882-1887) adlı çalışma tarafımdan
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne 2005’te yüksek lisans tezi olarak sunulmuştur.
2
Okutman, Aksaray Üniversitesi, [email protected]
1
7
ilgilendiren çeşitli yazılı kayıtları ihtiva eden defterlere şer‘iyye sicilleri denmektedir. Şer‘i mahkemeler
tarafından verilen her çeşit ilam, hüccet ve şer‘i evrak istisnasız asıllarına uygun olarak bu defterlere kaydedilmiştir.3
Bu kayıtlar, dönemin siyasi, idari, askerî, iktisadi, içtimai ve hukuki hayatı hakkında bilgi veren
kaynakların başında gelmektedir. Yine şer’i mahkemelerce verilen kararları içermesi bakımından da İslam
hukukunun özellikle uygulamadaki problemlerine ışık tutan en önemli kaynakları olarak nitelendirilebilir.4
İslam Hukuku’nun uygulanması söz konusu olduğunda, unutulmaması gereken bir husus da tek tip hukuk
kurallarından bahsedilememesidir. Çünkü hukuk kuralları uygulandığı toplumun sosyal ve kültürel yapısına
uygun olarak bir takım farklılıklar göstermektedir. Örneğin, Osmanlı Aile Hukuku diğer İslam devlet ve
toplumlarından belirli ölçülerde farklılık arz etmektedir. Bununla birlikte Osmanlı Aile Hukuku’nun temelini
İslam Aile Hukuku teşkil etmektedir. İslam Aile Hukuku da resmî mezhep olarak kabul edilen Hanefi Mezhebi’nin içtihatlarına göre uygulanmıştır.5
Aile, ailenin teşekkülü ve dağılması gibi konular Osmanlı Aile Hukuku’nun temelini teşkil etmektedir. Ayrıca bu konulardaki bazı hukuki düzenlemeler üzerinde de önemli tartışmalar yapılagelmiştir. Özellikle evlenmede kadının rızası, evlenme ehliyeti, çok kadınla evlilik, evlilik birliği içerisinde kocanın karısı
üzerinde sahip olduğu haklar, boşanma hakkının ağırlıklı olarak kocaya tanınması gibi.6
Bu tebliğde, aile, ailenin teşekkül devreleri olarak adlandırılan namzetlik, nişanlanma, nikâh
işlemleri, ailenin dağılmasına sebep olan boşanma hadisesi, kadının sosyal ve hukuki durumu şer’iyye sicili
esas alınarak açıklanmaya çalışılacaktır. Çalışmada esas alınacak olan 2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicili H.
1299-1304/M. 1882-1887 tarihleri arasındaki beş yıllık süreci içermektedir. 107 sayfa ve 138 belgeden oluşmaktadır. Belgelerin 27’si namzetlik, nişan, nikâh, boşanma gibi aile ile ilgili konulara aittir.7
2. Aile
Aile insanın psikolojik, biyolojik ve sosyal ihtiyaçlarının önemli bir kısmını karşılayan bir kurum8
olarak tanımlanmaktadır. Eski dönemlerden itibaren Türkler aileye büyük önem vermişlerdir. Eski Türk ailesi, baba hâkimiyetine dayanan patriarkal aile tipindedir. Akrabalığı ifade eden tabirlerin hepsi de baba ailesi
fikrini doğrulayıcı mahiyettedir. Türkler, her ne kadar ataerkil aile anlayışını benimsemiş olsalar da kadına
geniş haklar tanımışlar ve o devrin kadınlarına nispeten Türk kadını çok üstün bir mevkie sahip olmuştur.
Ailede karı, kocanın sahip olduğu haklara yakın bir takım yetkilerle donatılmıştır. Toplum hayatında da kadın önemli bir rol oynamış; merasimlerde, pazarda, tarlada kocasıyla birlikte görülmüştür.9 Birçok millette
olduğu gibi bir eşya veya süs gibi telakki edilmemiş bilakis hürmet gösterilerek mühim bir değer verilmiştir.
İslamiyet’ten önce Orta Asya’da yaşayan Türklerde olduğu gibi, Anadolu Türklerinde de erkekten
Ahmed Akgündüz, “İslâm Hukukunun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer‘iyye Mahkemeleri ve Şer‘iyye Sicilleri”, Türkler, X,
Ankara 2002, s.57-58
3
Ali Kaya, “17. Yüzyıl Bursa Şer’iye Sicillerinin İslam Aile Hukuku Açısından Tahlili”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, XVII/ 1, 2008, s. 82-83
5
M. Akif Aydın, “Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II,
Ankara 1992, s.43
6
Gül Akyılmaz, “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, X, Ankara 2002, s. 365
4
Yozgat Şer’iyye Sicili (YŞS), 2/6, 11, 25, 46, 47, 50, 53, 59, 64, 65, 75, 76, 79, 80, 85, 87, 96, 114, 115, 116, 121, 123, 125, 127,
130, 131, 138
7
Hayrettin Karaman, “İslamın Getirdiği Aile Anlayışı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II,Ankara
1992, s. 387
8
Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1974, s. 272, 278
9
8
kaçma âdeti yoktur.10 Doğrusunu söylemek gerekirse, ilk dönemlerde kadınlar, sosyal hayatın içerisinde,
erkeklerle birlikte daha müessir bir görüntü çizmişlerdir. Kurdukları kadın örgütleri ile toplumsal hayatın
ayrılmaz bir parçasını oluşturmuşlardır.
Sultan eşleri kaçgöç olmaksızın yabancı erkeklerle görüşmüşlerdir. Hatta Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer
Hatun’un Arap seyyah İbn Batuta ile görüştüğü ikram ve iltifatta bulunduğu bilinmektedir.11 Ancak daha sonra yerleşik hayata geçilmesinin tesiriyle kadın daha çok ev içi faaliyetlere yönelmiştir. Böylece yavaş yavaş
toplumsal hayattan soyutlanmaya başlamıştır. Zannedilenin aksine kadının toplumsal hayattan soyutlanması,
İslamiyet’in kabulünün değil, yerleşik hayata geçilmesiyle ortaya çıkan toplumsal gerekliliklerin doğal sonucudur.12
Osmanlı Devleti bir imparatorluk halini alınca da, bilhassa cemiyetin yüksek tabakasında kadın
hakkındaki telakkilerde oldukça fark edilen bir değişiklik hasıl olmuştur.13 Yavaş yavaş haremlik, selamlık
uygulamasına geçilmiştir. Bilindiği gibi eskiden harem ve selamlık diye ikiye ayrılan saray ve konakların,
girilmesi yasak olan harem kısmı kadınların ikametlerine mahsustu.14 Buraları yani ev, konak ya da sarayların
harem kısmını genellikle iç avluya bakacak şekilde, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan hayatlarını
sürdürebilecekleri şekilde planlanmaktaydılar.15
O. Ghiselin de Busbecq “Türkler karılarının iffetine diğer milletlerden daha fazla önem verirler. Bu
yüzden onları evlerine kapatırlar. O kadar sıkıdırlar ki kadınlar neredeyse hiç güneş yüzü görmezler. Eğer karılarına dışarı çıkmaları için izin vermek zorunda kalırlar ise öyle bir örtülü gönderirler ki, onları insan değil
de hayalet zannedersiniz” demektedir.16 Hatta Lady Montagu, kadınları dışarıda kocaları görse tanıyamayacağı iddiasında bulunmaktadır.17 Kadınların dışarı çıkabilmesi konusunda ise Lady Graven, (1750-1806)
Busbecq gibi düşünmemektedir. O, “Sokaklarda erkekler kadar kadınlar var. Kadınların bu kadar hür ve emin
bulundukları bir memleket görmedim. ” demektedir.18
Osmanlı’da köylü ve şehirli kadınlar arasında fark vardır. Köylü kadınlar daha dışa dönük bir hayat
yaşamaktadır. Tarlada, bağda çalışıp her işi erkekle birlikte paylaşmaktadır.19Şehirli kadınlara gelince köylü
kadınlara göre, şehirlerde kapalı bir hayat yaşamaktadırlar.20 Onların yaygın görüntüsü ev kadını statüsündedir. Ailenin yaşatılması ve sürdürülmesinde etkili role sahiplerdir. Eğitimleri sıbyan mektebi ile sınırlıdır.
Kent erkeği ise, kadına göre örgün eğitimden yararlanmada daha ileri haklara sahiptir. Daha çok dinî
değerlerle şekillenen bir aile reisliği söz konusudur. Kadının toplumsal hayattaki sınırlı konumu nedeniyle
ailenin dışarıya yani toplumsal hayata açılan tek penceresi olma özelliğine sahiptir.
Kadının toplumsal hayata girişi Tanzimat’tan sonraki gelişmelerle açıklanmaya çalışılsa da toplum-
Faruk Sümer, “Osmanlılarda Kadın ve Aile Hayatı”, Resimli Tarih Mecmuası, VI/ 67, Temmuz 1955, s. 3934, 3935
Abdurrahman Kurt,” Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, Osmanlı (Toplum), V, Ankara 1999, s. 436
10
11
İsmail Doğan, “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme Dönemleri”, Osmanlı (Toplum),
V, Ankara 1999, s. 373
12
13
14
15
16
Sümer, “Kadın ve Aile”, 3935
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara 1988, s. 147.
T. Cengiz Göncü, Harem ve Cariyelik 19. Yüzyıl, İstanbul 2011,s. 18.
Ogler Ghiselin de Busbecq, Türk Mektupları, Çev: Hatice Özkan, İstanbul 2002, s107.
Lady Montagu, Şark Mektupları, Çev: Asude Savan, İstanbul 2009, s 44.
Elizabeth Graven, “On Sekizinci Asırda Bir Kadın Seyyah Gözü İle Biz”, Çev: Va-Nu, Resimli Tarih Mecmuası, VI/63, Mart 1955
İstanbul, s. 3752
19
Meral Altındal, Osmanlıda Kadın, İstanbul 1994, s. 50.
17
18
20
Şefika Kunaz, Yenileşme Sürecinde Türk Kadını 1839-1923, İstanbul 2011, s 18.
9
sal ve ekonomik hayatta Tanzimat’tan önce de yer aldığı bilinmektedir.21 1590-1630 yıllarına ait Kayseri
Şer’iyye Sicilleri üzerinde kadının toplumdaki yeri ile ilgili araştırma yapan Ronald Jennings’in bulgularına
göre 17. yüzyılda bile kadınlar serbestçe mahkemeye gitmekte, dava açabilmekte, kendileri de başkaları
tarafından dava edilebilmektedir. Hatta ailelerinin erkeklerinden kocalarını ve kardeşlerini dahi dava etmektedirler.22
Yozgat’ta aile ve kadının sosyal durumuna gelince, öncelikle şehirde “geniş aile” anlayışı hakimdir.23
Eski Türk ailesinin de geniş aile görüntüsünde olduğu söylenilmekle beraber, yaşam şartlarının buna elverişli
olmadığı, dolayısıyla küçük aile tipinde olması gerektiği görüşü üzerinde durulmaktadır.24
Yozgat’ta ailede yaşlılara olan saygı, onların aile fertleri üzerindeki dini ve örfi hakları, geniş aile
oluşumunu mecburi kılmıştır. Bu sebeple genellikle üç nesil aynı çatı altında bulunmaktadır.25 Şer’iyye siciline bakıldığında evlerin genelde iki katlı olduğu26 ve menzil27 şeklinde ifade edildiği görülmektedir. Büyük
ihtimalle böyle bir aileyi barındırabilecek büyüklükte iki katlı evler inşa edilmekteydi. Ayrıca geniş aile oluşumunda şartların zorlayıcılığı da hesaba katılmalıdır. Osmanlı Dönemi’nde de Bozok, devlete en çok asker
veren bölgedir. Uzun süren savaşların getirdiği acı sonuçlar, ailenin yükünü, babalara hatta dedelere yüklemiştir. Geniş aile olma mecburiyetinin, ekonomik ve sosyolojik boyutu da unutulmamalıdır.28 Bilindiği gibi
Osmanlı genel olarak tarım ülkesidir. Toprağa dayalı bir yaşam biçimi toplumsal yapının temel karakteristiğini oluşturmaktadır. O nedenle de toprağa dayalı bir yaşam biçiminin çekirdek aile gibi bir lüksü olamaz,
olmamıştır.29 Bu olgu Yozgat için de geçerlidir. Bölgenin en büyük gelir kaynağının tarım ve hayvancılık
olması, daha çok çalışana ihtiyaç duyurmuştur. Yine çok görülmemekle beraber aileler veya sülaleler arası
kavgalar ya da kan davaları, bulunulan yerde üstünlüğü ele geçirme arzusu vb. sebepler meselenin sosyolojik
yönünü teşkil etmektedir.
Yozgat’ta geniş ailenin yanında Türk topluluklarının ortak özelliği olan “ataerkil aile” anlayışının
da benimsendiği görülmektedir. Bu tür ailelerde ailenin sorumluluğu, babaya ya da dedeye aitti.30 Genellikle
küçük oğul baba evinde bekler ve baba ocağını devam ettirirdi. Büyük oğullar ise evden çıkarlardı.31
Diğer taraftan şehirde İslam dininin evlenme, boşanma, mirastan pay sahibi olma ve çocukların durumu gibi aile hukuku ile ilgili hükümlerinin bütünüyle uygulandığı anlaşılmaktadır.32 Tabii İslam Aile Hukuku sadece Yozgat’ta değil, bütün Osmanlı ülkesinde altı asır boyunca çok fazla değişikliğe uğramadan
Hanefi mezhebi içtihatlarına göre uygulanmıştır.33 Aileye ilişkin hukuki ve yasal düzenlemeler büyük ölçüde
Tanzimat sonrasına rastlamaktadır. Tanzimat Fermanı ilginçtir ki aile konusunda herhangi bir düzenleme
getirmemiştir.34
Doğan, “Osmanlı Ailesi”, s. 386
Feriha Karadeniz, “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Farklı Sınıflardaki Osmanlı Kadınına Genel Bir Bakış”, Osmanlı (Toplum), V,
Ankara 1999. S.453
23
İsmail Cansız,” Osmanlı Döneminde Yozgat’ta Sosyal ve Kültürel Hayat”, Osmanlı Devleti ve Bozok Sancağı, İstanbul 2000, s
220.
24
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 2000, s. 228
25
Cansız,” Sosyal ve Kültürel Hayat”, s 220, 221
26
YŞS 2/ 10, 30, 54, 63, 66, 73, 92, 108, 126
27
YŞS, 2/10, 26, 30, 39, 54, 63, 66, 73, 88, 93, 108, 126, 135
28
Cansız, “Sosyal ve Kültürel Hayat”, 220
29
Doğan, “Osmanlı Ailesi”, s.394
30
Cansız, “Sosyal ve Kültürel Hayat”, 221
31
Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, II, İstanbul 1971, S. 24
32
Cansız, “Sosyal ve Kültürel Hayat”, 220
33
Aydın, “Aile Hukuku”, s. 434, 435
34
Doğan, “Osmanlı Ailesi”, s.389
21
22
10
Şehirde Türklerin aile hayatının gayrimüslimleri de etkilediği görülmektedir. Örneğin, Yozgat’ta bir
Ermeni’nin evinde misafir olan Frederick Burnaby, kendisi gibi aynı evde misafir olan Perrot’nun Küçük
Asya kitabını karıştırırken bir sayfa ilgisini çeker. Bay Perrot burada “Bir gün, kaldığım evin sahibine, beni
neden evin hanımıyla tanıştırmadığını sordum.” demektedir. Aldığı yanıt ise “Bizim âdetimiz böyle oldu. Bunun iyi bir adet olduğu kanısındayım. Başka erkeklerin karımı görmesinden bana ne fayda gelir? Onu kendim
için aldım, o benim malım. Siz Avrupalıların karılarınızı şımarttığınızı duydum. Benimkisi uygun biçimde
eğitilmiştir. Haremime girdiğim zaman gelip elimi öper, sonra saygılı bir tavırla karşımda dimdik durur ve
ancak ona bir şey söylediğim zaman ağzını açar.” olur. Burnaby bu paragrafı ev sahibine gösterdiğinde “Perrot kendilerinde misafir olduğunda evde babasının oturduğunu söyler.”. “Peki siz beni kız kardeşiniz veya
annenizle tanıştırır mıydınız?” dediğinde ise “Kesinlikle hayır.” cevabını alır. Ermeni, kadınlar konusunda
babasından farklı düşünmemektedir. Yine Burnaby, Ermenilerin kiliselerinde de haremlik selamlık uygulamasına geçtiklerini söylemektedir.35
Şehre gelen başka bir seyyah Charles Texier de şehrin üçte birinden fazlasının Hıristiyan olduğunu
ve ahalinin hep birlikte iyi niyetle yaşadıklarını ve Hıristiyanların aile hayatları ile Türklerinki arasında hiçbir
fark olmadığını belirtmektedir.36
Ayrıca Frederick Bunaby “Yozgat’ta eşeğe binmiş kadınlar gördüğünü; kadınların eteklerinin yukarı
kayması üzerine kocalarının eteklerini aşağı çekmeye koyulduğunu; Türkiye’de kadınların yabancı gözlerden sakındırılması gereken varlıklar olarak görüldüğünü; kadınların yolda kocaları ile yürüyemediklerini;
en önde erkeğin, onun arkasında çocuğun en arkada kadının yalnız ve önemsenmeyen bir varlık olarak yol
aldığını” söylemektedir.37
Burnaby, her ne kadar Türk kadınlarıyla ilgili olumsuz tablo çizse de kadınlar o kadar aciz değillerdi.
Şer’iyye siciline göre gerektiğinde tayin ettikleri vekilleri aracılığıyla mahkemede haklarını arayabiliyorlardı.38 Genellikle miras, nikâh, alacak-verecek, satış işlemi gibi konularda vekil tayin ediyorlardı. Hatta kendilerinin vekil tayin edildikleri de oluyordu. Örneğin; Çorum Kasabasından Ahmed kızı Hanım Ayşe adı geçen
kasabadan annesi Ömer kızı Şerife’yi yine bu kasabadan Torunzade Ömer Lütfi Bey ile olan nikâh, mehir ve
alacak davasına vekil tayin etmişti. 39 Hatta vekile ihtiyaç duymadan doğrudan haklarını arayıp kendilerini de
savunabiliyorlardı.40 Küçük çocuklarının vasiliğini üstleniyorlar41, muhalaa yoluyla boşandıklarında çocuklarının bakımı için eşlerinden bir şey talep etmeyebiliyorlardı.42 Sadece Müslüman kadınlar değil, gayrimüslim kadınlar da mahkemede hak arayabiliyorlardı.43 Yine çocuklarına vasi tayin edilebiliyorlardı.44
Ayrıca 19. ve 20. yüzyılda değişen iktisadi ve sosyal şartlar kadına toplum içinde daha da aktif bir rol
oynama fırsatını vermiştir. Üst üste geçirilen savaş dönemleri, kadının iktisadi hayatta ve birçok idari kademelerde görev alması zorunluluğunu ortaya çıkarmış ve neticede kadın hürriyetine kavuşmuştur.45
Frederick Burnaby, Küçük Asya Seyahatnamesi Anadolu’da Bir İngiliz Subayı, 1876, Çev: Meral Gaspıralı, İstanbul 1998, ss. 90,
103
35
36
Taha Niyazi Karaca, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk Ermeni İlişkileri, Ankara 2005,s. 51
Burnaby, Küçük Asya, s.102
YŞS, 2/1, 5, 9, 12,13, 15, 24, 45, 46, 47,53, 55, 67,75, 76, 79, 95, 111, 114, 118, 126,138
39
YŞS, 2/16
40
YŞS, 2/25, 50, 64, 85, 96,116, 126
41
YŞS, 2/55, 118, 126
42
YŞS, 2/47
43
YŞS, 2/8, 60, 63
44
YŞS, 2/63
45
Cin, Evlenme, s. 174
37
38
11
3. Ailenin Teşekkülü (Evlenme)
Evlilik demek, bir erkekle bir kadının beraber yaşamak, çocuk yetiştirmek ve bir aile oluşturmak
üzere sözleşme ve ittifak etmesi demektir.46 Aynı zamanda evlilik, aileyi meşru temellere oturtan toplumsal
bir olgudur. Evlilik, Türklerde oldukça önemlidir. Eski Türklerin, evliliğe kutsal anlamlar yükledikleri; Orhun Anıtlarında mabet anlamına gelen “bark” kelimesini “ev-bark” sahibi olmak şeklinde evlilik için kullandıkları görülmektedir.47
Evlilikler toplumsal yaşamda kadın ve erkek bir arada olmadığı için genellikle görücü usulü ile gerçekleşmekteydi.48Ayrıca evlenme gerçekleşmeden önce kadınla erkeğin birbirini görmesi gerektiği halde49
her beldenin bir âdetinin olması, bunun dışına çıkılmaması, gelenekselleşmiş şeylerin din gibi algılanması50
sebepleriyle çoğu kez mümkün olmamaktaydı.
Evlilik, özellikle Müslüman ve ataerkil bir toplumda yaşam süren kadın için fevkalade önemliydi.51
Hatta evlilik kadının doğal durumu sayılıyordu.52 Her türlü toplumsal faaliyetten uzak tutulan kadın evlenerek toplumda bir yer sahibi oluyor ve kocasının mevkiine göre bir statü ediniyordu. Bu yüzden evlenmemiş
veyahut boşanmış kadınlar böyle bir toplumda evli kadınlara nazaran daha değersiz ve önemsiz addediliyordu.53 Bu konu ile ilgili Lady Montagu: “Evlenmeden ölen kadınlar kınanıyor.” demekteydi.54
İslam evlilik içerisinde kocayı kadına üstün tuttuğu55 için olsa gerek kadının evlenmeden önce babasının, evlendikten sonra da kocasının kontrolü altında bulunduğu, hayatını erkeğin izin verdiği özgürlük
dairesinde yaşadığı söylenilmektedir.56 Oysaki İslam kadını erkeğin kölesi yapmak istememiş, kadına kocaya
itaati emrederken kocaya da kadına karşı bir takım ödevler yüklemiştir. Erkeğin kadına üstünlüğü, sahip olduğu vasıflardan ve kadının infak ve iaşesini temin etmesinden doğmaktadır.57
Evlilikle ilgili şer’iyye sicilinde de önemli bilgilere ulaşılmaktadır. Namzetlik, nişan, nikâh ve boşanma gibi temel konulara ait 27 belge bulunmaktadır. Bunların oranlarını tablo ile gösterecek olur isek şu
şekildedir:
Tablo 1
Namzetlik
2
%7.40
Nişan
1
%3.70
Nikâh
16
%59.25
Boşanma
8
%29.62
Toplam
27
%100
Şemseddin Sami, Kadınlar, Hazırlayan: İsmail Doğan, Ankara 1996, s.74
46
Doğan, “Osmanlı Ailesi”,s. 375
47
Erdoğan Tokmakçıoğlu, Osmanlı Kadın Âlemleri, İstanbul 1991, s. 16
48
Kurnaz, Türk Kadını, s. 16
Fatma Aliye, Osmanlı’da Kadın, Cariyelik, Çokeşlilik, Moda, Haz: Orhan Sakin, İstanbul 2012, s.63
49
50
Berrak Burçak, “II. Abdülhamid Devrinde İslam ve Batılılaşma Karşısında Kadının Konumu”, Doğu Batı Düşünce
Dergisi, I/3, Mayıs-Haziran- Temmuz 1998, Ankara Temmuz 1999, s. 110
52
Fanny Davıs, Osmanlı Hanımı, Çev: Bahar Tırnakçı, İstanbul 2009, s. 75
51
Burçak, “Kadının Konumu” s. 110
Montagu, Şark Mektupları, s. 86
55
Cin, Evlenme, s.175
56
Burçak, “Kadının Konumu” s. 110
57
Cin, Evlenme, s.175, 176
53
54
12
3.1. Namzetlik
İslam hukukunda yeri olmamakla birlikte Orta Anadolu’da bir çeşit evlenme geleneği olarak dikkat
çeken namzetlik, erkeğin bizzat ya da ailesi vasıtasıyla bir kızı kendisine eş adayı olarak belirlemesi ya da kızın babasının, kız çocuk daha çok küçük yaşlarda iken onu bir başkasına vaat etmesidir. Anlaşıldığı kadarıyla
namzetlik için yaş sınırı da yoktur.58 Zaman zaman doğmamış çocukların bile namzet olabildikleri görülmektedir. Yozgat’ta da böyle bir olaya rastlanılmıştır. Nohudlu Mahallesi’nden Salih kızı Ümmügülsüm’ün aynı
mahalleden Mehmed Necib’in oğlu Necib’e annesinin karnında iken, babasının “kız olur ise oğlun Necib’e
verdim” diyerek namzet tayin ettiği söylenilmektedir.59
Şer’iyye sicilinde evlilikte namzetliğin nişandan önceki aşama olduğu anlaşılmaktadır. Sorkun nahiyesine bağlı İsafakihlü karyesinden İbrahim Kethüda oğlu Süleyman ile İbrahim Kethüda kızı Rukiye’nin
1880 senesinde namzet tayin edildikleri, kızın babasının başlık adı altında para istemesi üzerine iki bin kuruş
verildiği, kıza da bin kuruşluk takı takılıp, elbise alındığı, iki yıl sonra 2 Haziran 1882’de de nişan icra edildiği bildirilmektedir..60
Namzetlik geleneğinde, babaları tarafından namzet olarak gösterilen kızlar, nikâh akdinin gerçekleşmediği durumlarda, namzet gösterildikleri erkeklerle değil de farklı kişilerle evlenmek isterlerse, mahkemeye müracaat edip erkek tarafının yaptığı harcamaları karşılayarak serbest kalabiliyorlardı.61
3.2. Nişan
Ailenin teşekkülünde ilk adım olma niteliği taşıyan nişanlanma,62 erkek ve kadının evlenme niyetini ortaya koyan bir irade beyanıdır.63 Yine bir tarafın karşı tarafa evlenme niyet ve arzusunu açıklamasıyla
başlamaktadır. Karşı tarafın bu teklifi reddetmesi ya da kabul etmesi halinde de nihayet bulmaktadır. Evlilik
teklifi almış olan tarafa teklifi reddetmediği sürece başka biri tarafından evlilik teklifinde bulunulması caiz
değildir.64
Kadın evlilik teklifini kabul ettiğinde nişanlılık münasebeti doğmaktadır.65 Bununla birlikte nişanın
tarafları nikâha zorlayıcı bir hükmü bulunmamaktadır. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren değişik şekillerde
uygulanagelen nişanlanmanın, hukuki bir değeri olmayıp taraflar arasında yapılan ailevi bir sözleşme niteliğindedir. Bu sebeple de hukuki metinlere kaydedilmediği düşünülmektedir.66
Nişanlılık tarafların bazı ödemelerde bulunmalarını gerektirmiyorsa da taraflar birbirlerine, özellikle erkek tarafı kız tarafına örfe göre bir takım hediyelerde bulunabilmekte, hatta mihrin bir kısmını ya da
tamamını peşin olarak ödeyebilmektedir.67 Şer’iyye sicilinde de bir nişan olayına rastlanılmaktadır. Burada
namzetlik nişandan önceki aşama olarak kabul edilmektedir. Kız ve erkek namzet tayin edildiklerinde erkek
tarafının kızın babasının başlık adı altında para istemesi üzerine iki bin kuruş verdiği, kıza da bin kuruşluk
Esra Yakut, “XIX. Yüzyılda Orta Anadolu Bölgesi’nde Evliliğin Ortaya Çıkışı, Sona Ermesi ve Sonuçları”, Gazi
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XII/1-2, 2008, s. 239
58
YŞS, 2/64
YŞS, 2/53
61
Yakut, “Evlilik” s. 240
59
60
Saim Savaş, “Fetva ve Şer‘iye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.504
62
Kaya, Bursa Şer’iyye Sicilleri, s.83
Hamza Aktan, “İslâm Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.397
65
Cin, Evlenme, s. 48
66
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 504
67
Aktan, “Aile Hukuku” s. 397
63
64
13
takı takıp, elbise aldığı söylenilmektedir. İki yıl sonra yapılan nişanda herhangi bir hediye verildiği görülmemektedir.68 Hediyelerin, bölgede geçerli gelenek ve göreneklere göre farklılıklar gösterebileceği belirtilmekle
beraber genellikle giyim-kuşam eşyalarının alınıp verildiği söylenilmektedir.
Fetvalardan anlaşıldığına göre de eğer kız tarafına verilen şey mihr-i müeccel ise, nişan bozulduğunda erkek tarafına iade edilecektir. Verilen şey hediye ise iade mecburiyeti bulunmamaktadır. Mihr adı altında
verilen şey, vefat halinde bile kadının terekesinden alınır. Hediye olarak verilen şeyler ise, mevcut oldukları
takdire alınabilir eğer tüketilmişse veya herhangi bir şekilde yok olmuşsa iade mecburiyeti yoktur.69
3.3. Nikâh
Nikâh akdi, daha önce birbirine yabancı olan bir kadınla bir erkeği karı-koca haline getirmekte, yeni
kurulan aile çatısının esas unsurları kılmaktadır. İslam’da evlenme akdi şekil şartlarından oldukça uzak, basit
ve kolay bir hukuki işlemdir. Evlenme ehliyeti taşıyan, aralarında evlenmeye engel bir durum bulunmayan
bir kadınla bir erkek; uygun şahitler huzurunda iradelerini beyan ederek akdi yapmış, evlenmiş olurlar.70
Nikâh akdi sırasında tarafların kendileri, hazır bulunabileceği gibi velileri veya vekilleri aracılığı ile de nikâh
akdedebilirler.71 Akdin geçerliliği için de din adamı, cami, izin, dua ve resmi kayıt gibi şartlar mevcut değildir. 72Ancak din ve toplum hayatında oynadığı rol sebebiyle bu akdin erken dönemlerden itibaren onun hukuki yönünü bilen din ve hukuk adamları huzurunda yapılmasına özen gösterildiği anlaşılmaktadır. Osmanlı
Devleti’nde de muhtemelen devletin kuruluşundan itibaren nikâh akitleri ya bizzat kadılar veya kadıların
verdiği izinname ile yetkili kılınan din adamları tarafından yapılmıştır .73 Şer’iyye sicilinde Yozgat’ta kıyılan
nikâhlardan birisinin ölmüş olan Naib Mehmed Efendi tarafından kıyıldığı,74 dört nikâhın da karye imamları
tarafından kıyıldığı75 söylenilmektedir. Ancak ne ölçüde nikâhların ya bizzat kadılar ya da onlardan aldıkları
izinle din adamları tarafından kıyıldığına gelince bu konuda kesin bir şey söylenemez.
Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’a kadar bazı idari-kazai düzenlemelerle kadıdan izin alınmadan nikâh
kıyılmamasına ve böylece evlenme akitlerinin devletin kontrolü altında kıyılmasına gayret edilmiştir. Hatta
2 Eylül 1881 tarihli Sicill-i Nüfus Nizamnamesi ile de Müslümanlara şer’iyye mahkemelerinden izinname
alarak imamlara nikâhlarını kıydırmaları, imamların da sekiz gün içerisinde sicil-i nüfus memuruna ilmühaber vermeleri hükmü getirilmiştir.76
Şer’iyye sicilinde nikâhla ilgili 16 belge bulunmakta olup77 9’unda nikâh kıyılmasından bahsedilmektedir.78 Bu da nikâhla ilgili belgelerin %56.25’ini oluşturmaktadır. Nikâh kıyılması ile ilgili olan 9 belgeden 5’inde nikâhta vekâlet,79 5’inde de velayetten80 bahsedilmektedir. Velayeten nikâhların imam ve şahitler
huzurunda erkeğin babasının, kızın babasına “Kızını Allah’ın emri, peygamberin kavli ve cemaatin şehadetleri üzerine benim velayetim hasebiyle oğluma verdin mi?” diye sorması, “Kızın babasının da Allah’ın emri,
peygamberin kavli üzerine oğluna verdim.” demesi ve bu sözlerin üçer defa tekrarlanması üzerine imam
YŞS, 2/53
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 505, 506
68
69
Karaman, “Aile Anlayışı”, s.388
70
Yakut, “Evlilik” s. 244
71
Aktan, “Aile Hukuku”, s.398
72
Aydın, “Aile Hukuku”, s. 438
YŞS, 2/131
75
YŞS, 2/6, 53, 65, 96
76
Aydın, “Aile Hukuku”, s. 439, 440, 442
77
YŞS, 2/6, 11, 46, 53, 65, 75, 76, 79, 80, 85, 96, 114, 115, 123, 127, 130
78
YŞS, 2/6, 11, 46, 53, 65, 85, 96, 130, 131
79
YŞS, 2/46, 53,65, 85, 130
80
YŞS, 2/6, 11, 85, 130, 131 Not: 85 ve 130 numaralı belgeler hem velayet hem de vekaletle kıyılan nikahlara dahil edilmiştir.
73
74
14
tarafından kıyıldığı81 anlaşılmaktadır. Vekâleten kıyılanlar da yine aynı şekilde kıyılmaktadır. Nikâhlardan
ikisinde kızın hazır bulunduğu erkeğin ise vekâleten temsil edildiği,82 iki nikâhta ise erkeğin hazır bulunduğu
kızın vekaleten temsil edildiği83 söylenilmektedir. Her ikisinin de bulunduğu nikâha rastlanılmamıştır.
Nikâhlarda izinname hususuna pek riayet edilmediği anlaşılmaktadır. Dört belgede izinnameden
bahsedilmektedir.84 Ancak elinde izinnamesiyle nikâh iddiasında bulunan kimseye rastlanılmamıştır. İzinname hususuna riayet edilmemesi sebebiyle nikâh konusunda şehirde sıkıntı çekildiği anlaşılmaktadır. Kızlara
nikâh iddiasıyla tespit edebildiğimiz kadarıyla on dört dava açılmıştır.85 Nikâhı olmadığı halde nikâh davası
açılması da söz konusu olmuştur.86 Yine aynı anda bir kıza iki kişinin nikâh davası açtığı da görülmektedir.87
Hatta nikâhın intikam aracı olarak kullanıldığına da şahit olunmaktadır. İç nahiyeye bağlı Saray karyesinden
Sadık oğlu Hacı Ömer Ağa, ana baba bir erkek kardeşinin kızı Ülfete’ye kardeşiyle aralarının soğuk olması
sebebiyle oğluyla nikâhı olduğu gerekçesiyle dava açmış, sonra vazgeçmiştir.88 Ayrıca evlilik teklifini reddeden kızın “Biz de seni nikâhlı deyü mâni‘ oluruz.” denilerek tehdit edildiği söylenilmektedir. Bunların yanında kızın, kime nikâhı olduğu konusunda baba-kız arasında anlaşmazlık olduğu da görülmektedir. İç nahiyeye
bağlı Çorak karyesinden İbrahim oğlu Ali ile İbrahim oğlu Yusuf, Kalınbük Köyü’nden Hüseyin kızı Elife’ye
nikâh iddiasıyla dava açmışlardır. Kız Yusuf’un, babası da Ali’nin nikâh iddiasını kabul etmiştir.89
3.4. Evlenme Manileri
İslam Hukuku’nda evlenme manileri kan hısımlığı, sıhri hısımlık, süt emmeden doğan hısımlık, bir
kadının başkasıyla evli olması, bir erkeğin dört kadınla evli bulunması, din farkı ve üç talakla boşanmış
olmaktır. Bunların bir kısmı ebedî, bir kısmı muvakkat manilerdir. Bunlardan kan hısımlığı ebedî haramlık
sebebidir. Sıhri hısımlık ise ebedî veya muvakkat haramlık sebebidir.90Arada evlenme engeli bulunan akrabaya “mahrem”, diğerlerine ve yabancılara “namahrem” denilmektedir. Bu ayrım örtünme ve kadın-erkek
ilişkileri bakımından da önem arz etmektedir.91
Şer’iyye sicilinde yukarıdaki evlenme manilerinden süt hısımlığı mevcut olup ilgili belgede şu bilgiler yer almaktadır: “Mezbûr Osman Kethüdâ müvekkilim mezbûrenin babası Osman Kethüdâ’ya hitâben
kızın Hamide’yi Erkekli’ye söz etmişsin. Oğlum Mustafa askerden geldi. Oğluma ver dediğinde mezbûr Osman Kethüdâ emişdi. Söz var gidiyim anlayım deyüb hânesine varıb mezbûre Hamide vâlidesi Adile’den anlayıb geri odaya gelib vâkıa Hasiblü’deki kız ile Mustafa emişmiş. Hamide ile emişmemiş. Oğlan bir yaşında
Zeyneb sekiz aylık imiş dedikde müvekkil-i merkûm Mustafa’nın babası Osman Kethüdâ vâkıâ bâcım sözünde sâdıkdır. Oğlan bir yaşında kız sekiz aylık idi. Hamide on altı yaşında oğlum otuz beş yaşında bundan
ne lâzım gelir demiş olduğunda mezbûr Osman Kethüdâ eğerçi böyle bir fetvâ getirir isen onlara cevâb verib
sana veririm demişdir”.92 Buradan şu anlam çıkıyor: Kızın babası durumu evliliğe mani görürken erkeğin
babası evleneceği kızla süt emmemişse evliliklerine mani değildir şeklinde bir düşünceye sahiptir. Ancak süt
hısımlığı da kan hısımlığı gibi ebedi haramlık sebebidir. Süt hısımlığı sadece emen çocuk ile emziren kadın
ve o kadının kan hısımları arasında vücut bulur. Buna göre süt emen çocuğun öz kardeşleri ile sütkardeşleri
YŞS, 2/6
YŞS, 2/46, 130
83
YŞS, 2/53, 65
84
YŞS, 2/6, 53, 65, 85
85
YŞS, 2/6, 11, 24, 53, 79,96,114, 115, 121, 127, 130, 131,64, 75
86
YŞS, 2/121, 127
87
YŞS, 2/130, 131
88
YŞS, 2/115
89
YŞS, 2/65
90
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 402
91
Karaman, “Aile Anlayışı” s. 391
92
YŞS, 2/6
81
82
15
evlenebilirler. Aynı kadından süt emen bütün çocuklar sütkardeşi olurlar ve birbirleriyle evlenemezler.93 Bu
durumda Hamide ile Mustafa’nın evlenmesi mümkün değildir.
3.5. Evlenme Ehliyeti ve Rıza
İslam hukukçuları; evlenme ehliyetine sahip olan yani akil ve baliğ olup kendi başına bu akdi
yapabilecek durumda olan bir kızın, nikahta mutlaka rızasının alınması gerektiği konusunda ittifak halindedirler. Hanefi Mezhebi’ne göre akıllı ve buluğa ermiş olan bir kız velisi tarafından cebren yani rızası hilafına
evlendirilemez.
Diğer bir konu da kadının velisinin izni olmadan tek başına nikâh akdedip edemeyeceğidir.94 Nikâhta
küçüklerin veya baliğ olmuş olsa dahi kadının velisinin muvafakatinin lüzumuna işaret eden “Velisiz nikâh
olmaz.” hadisiyle akil ve baliğ olmayanların nikâhına mutlaka velilerinin muvafakat etmesi vacip kabul edilmiştir. Kendi iradeleriyle evlenmekten aciz olan buluğa ermemiş küçüklerin, akli dengesi bozuk olan mecnun
ve matuhların velileri tarafından evlendirilmeleri lüzumu da açıktır.95 Bununla beraber Hanefi hukukçulardan
Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre erkek olsun, kadın olsun temyiz gücüne sahip ve ergenlik çağına gelmiş
herkes aile hukuku bakımından tam ehliyetlidir ve velisinin izni olmadan evlenebilir.96
Osmanlı Devleti zorla evlendirilmelerin önüne geçmek için bir takım önlemler alma yoluna gitmiştir.
Mayıs 1844 tarihinde çıkarılan ferman kız çocuklarının kendi hür iradeleriyle evlenebilmelerini ve başlık
gibi ödemelerin yapılmamasını emretmektedir.97 Ancak şer’iyye siciline bakılırsa ferman Yozgat’ta pek etkili
olmamıştır. Sorkun nahiyesine bağlı İsafakihlü karyesinden İbrahim Kethüda oğlu Süleyman ile İbrahim
Kethüda kızı Rukiye 1880 senesinde namzet tayin edilmişler, kızın babasının başlık adı altında para istemesi
üzerine de kendisine başlık olarak iki bin kuruş verilmiştir.98 Halk arasında başlık uygulaması devam etmiştir.
Yine devlet 1850 yılı içinde kız çocuklarının zorla evlendirilmesine sebep olan kız kaçırma gibi
adetlerin önlenmesi için; bu gibi olayların müsebbipleri hakkında şiddetli cezalar emreden iki irade daha
çıkarmıştır. Şer’iyye siciline göre Yozgat’ta çıkarılan bu iradeler de etkili olmamıştır. İki kız kaçırma olayına
rastlanılmaktadır. 27-30 Nisan 1885 tarihli belgede Sorkun nahiyesine bağlı İridam karyesinden Süleyman
kızı Kezban’ın adı geçen köyden Deli Osman oğlu Arif tarafından kaçırıldığı,99 3 Şubat 1883 tarihli başka
bir belgede ise Kızılkoca nahiyesine bağlı Elmahacılu-ı Zir karyesinde üvey babası yanında bulunan Mustafa
kızı Huri’nin Abdurrahman oğlu Abdullah tarafından kaçırıldığı söylenilmektedir. Hatta bu kız kaçırma olayı
şu şekilde ifade edilmektedir: “Mezbure Huri leylen komşulukdan gelir iken mezbûre Huri’yi fuzûlî götürüb
muahharen babalık mezbûr Ahmed gidib mezbûr Abdullah’ın elinden alıb”.100 Ayrıca İç nahiyeye bağlı Cihanpaşa karyesinden Bekir kızı Melek de tecavüze uğradığını iddia etmektedir.101
Olayın hukuki yanını bir tarafa bırakacak olursak bu dönemdeki sıkıntılardan birisi de evliliklerin
görücü usulü ile gerçekleşmesidir. Bu usule göre bir kızın evleneceği kimseyi ailesi seçiyordu.102 Bu konu-
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 403,
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 365, 366
95
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 399
96
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 366
97
İlber Ortaylı, “Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara
1992, s. 464
98
YŞS, 2/53
99
YSŞ, 2/85
100
YSŞ, 2/11
101
YŞS, 2/25
102
Burçak, “Kadının Konumu” s. 110
93
94
16
da Raphaela Lewis: “Kızlar rızaları veya onayları olmaksızın evlendirilir ve erkeklere de çok fazla fikirleri
sorulmazdı. Bazen akraba olmak isteyen aileler daha bebekken çocuklarını evlendirme sözü verirlerdi.”103
demektedir. Bunun doğru bir tespit olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Şer’iyye sicilinde böyle bir olaya
rastlanılmaktadır. Nohudlu Mahallesi’nden Salih Kızı Ümmügülsüm’ün aynı mahalleden Mehmed Necib’in
oğlu Necib’e annesinin karnında iken babasının “Kız olur ise oğlun Necib’e verdim.” diyerek namzet tayin
ettiği söylenilmektedir.104 Burada söz konusu edilen kız, bebek bile değildir henüz anne karnındadır.
Yine evlenecek olanların rızasının alınmaması ile ilgili Sultan Vahidedin’in kızı Ulviye Sultan’ın eşi
İsmail Hakkı Bey “Hiç yüzünü görmediği sultanla evliliklerine o zamanın âdetine göre kendisinin fikrini
dahi sorma lüzumu görmeden babası ve Vahdettin’in karar verdiğini; o kaç göç devrinde bir hanım kızın,
görücüye çıkarılarak yani evleneceği zatın annesi, kız kardeşi gibi pek yakınlarına gösterilerek; yüzünü bile
görmediği ancak yüksek mevki sahibi ailelerde nadiren görülen fotoğraf gösterme adeti gereğince bir fotoğrafını görebildiği kimse ile evlendirildiğini; damadın da eşinin yüzünü ancak düğün günü koltuk merasiminde görebildiğini; zamanın adet ve geleneğinin böyle olduğunu”105 söylemektedir. Rızaları alınmadığı gibi
birbirlerini görmelerine de izin verilmemektedir. Birbirlerini görme noktasında Yozgat’ta da durum farklı
değildir.
Yozgat’ta bir Ermeni’nin evinde misafir olan Frederick Burnaby “Ev sahibimin yeğeni ertesi gün
müstakbel kocasıyla nişanlanacaktı. Fakat damat, sözlüsünün yüzünü hiç görmemişti. Esasen Yozgat’ta o
genç hanımı, en yakın akrabaları dışında gören hiç kimse yoktu.”106 demektedir.
Saraya bakıldığında padişah kızlarının durumunun da farklı olmadığı anlaşılmaktadır. II. Mahmud
Dönemi’ne kadar rızaları alınmadan, çoğu kez yaşça kendilerinden büyük kimselerle evlendirilmişlerdir. II.
Mahmud Devri’nden sonra, sultanların evlenmelerde rol oynadıkları görülmektedir. Eşlerini ya görerek ya da
resimlerine bakarak seçtikleri anlaşılmaktadır.107 İsmail Hakkı Bey’in ifadelerine bakılacak olursa damatların
durumu daha kötüdür. Bir şekilde görme ya da resimlerine bakma durumları yoktur. Ancak kendisi sultanla
nikâhları kıyıldıktan sonra Kandilli’deki Cemile Sultan Koruluğu’nda birkaç kez görüşmüş, damatların düğün olmadan zevcelerini görmeleri âdeti olmadığı için, Vahdettin Efendi’nin kulağına giderse durumun iyi
olmayacağı konusunda uyarılmıştır.108
Esasında eş seçimi konusunda Yozgat’taki kızların çok kötü durumda olmadıkları anlaşılmaktadır.
Tekye Mahallesinden Hasan kızı Fatma’ya “Kızım Fatma baban seni dünki gün Kamil Efendi›ye nikâh eyledi. Sen de râzı mısın?” diye sorulduğunda “Elbette râzıyım. Râzı olmasam babam nasıl verir?”109 dediği söylenilmektedir. Yine Taşköprü Mahallesi’nde oturan Selim kızı Şemsi’ye dünür olunduğunda kızın “Anasını
babasını döğen adama varmam deyüb ben bir öksüz kızım kimi dilersem oraya varam.”110 dediği bildirilmektedir. Bu örnekler de bize eş seçimi konusunda etkili olduklarını düşündürmektedir. Etkili olamayan kızların
da Sorkun nahiyesine bağlı İsafakihlü karyesinden İbrahim Kethüda kızı Rukiye’nin yaptığı gibi babalarını
kendilerini öldürmekle tehdit ederek bu işten vazgeçirdikleri anlaşılmaktadır. Rukiye’nin babasının “Lâkin
kızım kendimi salb (asmak) ederim, varmam diyor. Kızım varmam dediği içün kendisinden almış olduğum
3500 gurûşu ve huliyyât ve elbisesini vereyim. Ondan mâ-adâ bedel-i hal‘ beş yüz gurûş dahi vereyim. Kı-
Raphaela Lewis, Osmanlıda Gündelik Yaşam, Çev: Adile Runa Orhunsoy, Ankara 2009, s.98
103
YŞS, 2/64
İsmail Hakkı Okday, Yanya’dan Ankara’ya, İstanbul 1994, s. 184, 186
106
Burnaby, Küçük Asya, s.90
107
Çağatay Uluçay, Harem II, Ankara 2001, s. 90, 91
108
Okday, Yanya’dan Ankara’ya, s. 194-204
109
YŞS, 2/80
110
YŞS, 2/46
104
105
17
zımdan fârig olsun.”111 dediği söylenilmektedir. Baba damadı vazgeçirmek için fazladan para bile vermeye
hazırdır.
3.5.1 Küçük Yaştaki Çocukların Evlendirilmesi
İslam hukuku nikâhta taraflar için bir yaş sınırlaması getirmemiştir. Şer’i hukuka göre hangi yaşta
olursa olsun çocuklar velileri tarafından evlendirilebilirler çünkü evlenme için mümeyyiz ve baliğ olma şartı
yoktur.112 Böyle olmakla birlikte küçük veya akıl hastası olan kişiler, velileri tarafından evlendirilebildiği
halde, velileri tarafından boşandırılamazlar. Küçük mümeyyiz de olsa aynıdır. İslam’da boşanma ehliyeti
evlenme ehliyetinden farklıdır.113
Eğer bir genç kız reşit olmadan önce velayeti altında bulunduğu kişi veya kişilerce nişanlanır ya da
nikâhlanırsa; reşit olması halinde kendi ihtiyarı dışındaki bu akitleri değiştirme hakkını fetvalar iade etmektedir.114
Osmanlı uygulamasında da velileri tarafından küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarına rastlanmaktadır. Bu küçük kızların bir kısmı yaşıtları erkek çocuklarla evlendirildikleri gibi çok sık rastlanmasa da gelir
elde etmek amacıyla bazen yaşlı erkeklere de nikâhlanmışlardır. Belgelerden anlaşıldığına göre küçük yaşta
evlendirilen kızlar gerekli fiziki olgunluğa erişinceye kadar babalarının evlerinde kalmaya devam etmekte ve
evlilik fiilen başlamamaktadır.115
Şer’iyye siciline göre küçük yaştaki çocukları evlendirme geleneği Yozgat’ta da vardır. Nikâhla ilgili
olan 16 belgeden 5’inde küçük yaştaki çocukların evlendirilmesine rastlanılmıştır. Bu da %31.25’e tekabül
etmektedir. Evlilik yaşları ise şu şekildedir: Osman oğlu Mustafa 15- Osman Kethüda kızı Hamide 5; İsa
Efendi oğlu Yusuf 7- Mustafa kızı Huri 7; Ali oğlu Salih 8- Süleyman kızı Kezban?; Mustafa oğlu Şakir 4Ahmed kızı Melek 3; Mehmed Nuri oğlu Abdullah 1.5- Seyyid kızı Hayriye 7.116 Çocukların evlilik yaşlarına
bakıldığında genelde yakın yaşta oldukları aralarında uçurum bulunmadığı anlaşılmaktadır. Aralarında en
fazla on yaş olduğu görülmektedir. Tabii Yozgat’ta babalar sadece küçük yaştaki çocuklarına nikâh kıymakla
kalmıyorlar, daha anne karnındaki çocukları için bile “Kız olur ise oğluna verdim.”117 diyerek eş seçebiliyorlardı. Şunu da belirtmemiz gerekir ki evlilik fiilen başlamıyordu. Kızlar buluğ çağına erinceye kadar babalarının evlerinde kalmaya devam ediyorlardı. Örneğin; İsa Efendi oğlu Yusuf ile 7 yaşlarında iken nikâhlandığı
söylenen Mustafa kızı Huri’nin, erkek tarafı on altı yaşına geldiğinde kendi hanelerine götürmeyi düşünürken başkası tarafından kaçırıldığını söylemektedir.118
Yine Nohudlu-ı Bâlâ Mahallesi’nden Akif oğlu Mehmed Şevket’in Çatak Mahallesi’nden Mehmed
Adil kızı Elmas’ı buluğ muhayyerliğini kullanmak suretiyle serbest bıraktığı anlaşılmaktadır.119 Çocuklar
buluğ çağına erdiklerinde nikâhlarını feshettirebiliyorlardı.
Küçük yaştaki çocukların evlendirilmesi geleneği yalnızca halk arasında yoktu. I. Ahmed zamanına
kadar padişah kızları ergenlik çağına gelmeden evlendirilmezken, I. Ahmed zamanından itibaren buna önem
YŞS, 2/53
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 366
111
112
Ali Osman Orum, İslamda Kadın ve Aile Hukuku, Eskişehir 2006, s. 150
113
Doğan, “Osmanlı Ailesi”,s. 388
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 366
116
YŞS, 2/6, 11, 85, 130, 131
117
YŞS, 2/64
118
YŞS, 2/11
119
YŞS, 2/123
114
115
18
verilmemiştir. Bu çığırı iktidarda kalmak ve durumunu kuvvetlendirmek için küçük yaştaki kızlarını devrin
azılı paşalarıyla evlendiren Kösem Sultan’ın açtığı söylenilmektedir. I. Ahmed, kızı Ayşe Sultan’ı ve Fatma
Sultan’ı 13, Sultan İbrahim Gevher Sultan’ı 3, Beyhan Sultan’ı 2; II. Mustafa kızları Ayşe, Emine ve Safiye
Sultanlar’ı 7; III. Ahmed kızı Fatma Sulatn’ı 5, Ümmügülsüm Sultan’ı 2, Atike Sultan’ı 12; III. Mustafa Şah
Sultan’ı 3 yaşında iken nikâhlandırmıştır.120Saray âdeti mucibince küçük yaşta nikâhlanan sultanların zifafları, buluğlarına kadar tehir edilmiştir.121
XVII. yüzyılda başlayan bu çocuk yaşlarında evlendirme usulü II. Mahmud’a kadar süregelmiştir.
II. Mahmud bu anormal durumu kaldırıp, eskiden olduğu gibi evlenmede erginlik çağını kabul etmiştir. Bu,
saltanatın kaldırılmasına kadar böyle sürüp gelmiştir.122
Halk arasında da küçüklerin velileri tarafından nikâhlanabilecekleri görüşü zamanla suistimal edildiğinden 1917 tarihli Hukuk-u Aile Kararnamesi ile evlenme yaşına bir sınır getirilmiş ve velilerin yetkileri
kayıt altına alınmış, 12 yaşını tamamlamamış erkek çocuk ile 9 yaşını tamamlamamış kız çocukların hiçbir
kimse tarafından evlendirilemeyeceği maddesi kabul edilmiştir.123
3.6. Evlilikte Denklik
Evlilikte denklik erkeğin kadına denk olup olmadığı noktasından araştırılır, erkek evlenmeye arzulu
olduğu takdirde kadının erkeğe denk olup olmadığı dikkate alınmaz. Buna mukabil kadın dengi olmayan bir
erkekle evlenmişse velisi bu nikâhı feshettirmek hakkına sahiptir.124
Şer’iyye sicilindeki bilgiye göre Zeynep adlı kadın bilmeden Çorum Kasabası’ndan Puşiyân-ı Gıbti tâifesinden Hasan oğlu Ali ile evlenmiştir. Daha sonra durumu öğrenen annesi Meryem, damadı Ali’nin
bu taifeden olması sebebiyle kızının küfvi yani dengi olmadığı gerekçesiyle boşanma davası açmış, mahkeme de yüz elli kuruş mihr-i müeccel ile aylık otuz kuruş nafaka tayin ederek boşanmalarına karar vermiştir.126
Veli nikâhı feshettirme hakkını kullanmıştır.
125
3.7. Evliliğin Şahsi Hükümleri
Ailenin iki önemli tarafını oluşturan karı ile kocanın Allah’ın koyduğu sınırlar içinde birbirlerine
karşı hakları ve yükümlülükleri mevcuttur.127
İslam hukukçuları fıkıh kitaplarında erkeğin kadına karşı sahip olduğu hakları şu başlıklar altında
sıralamışlardır:
Kadın kocasının evlilik hukuku ile ilgili makul ve meşru emir ve isteklerini kabul etmeli ona itaat
etmelidir.
Müşterek ikametghı belirlemek hakkı kocaya aittir ve kadın bu ikametgâhta oturmalıdır.128
Uluçay, Harem II, s. 92, 93
Adnan Giz, “Üç Yaşında Evlenen Sultanlar”, Tarih Dünyası, I/3, 15 Mayıs 1950 İstanbul, s. 106
122
Uluçay, Harem II, s. 93
123
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 400
124
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 399
120
121
Kıbt soyundan, Çingene Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 2002, s.514
125
YŞS, 2/50
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 404
128
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 368
126
127
19
Kocanın bilgisi dışında evden ayrılmamalıdır.
Kocanın bilgisi dışında yabancı kişileri evine almamalıdır
Kocanın malını, ırz ve namusunu korumalıdır.
Kadının sahip olduğu haklar ise şu şekilde sıralanmıştır:
1. Kocasından ikamet edeceği bir evi talep eder.
2. Evlilik devam ettiği sürece, boşanmayı takiben iddet beklediği süre içinde kocasından örfe uygun
olarak nafaka alır.
3. Ödenmemiş mihr (mihr-i müeccel) alacağını kocasından talep edebilir.
4. Ana ve babasının bakımı ile ilgilenmek üzere evden çıkabilir, hısım ve akrabalarını ziyaret edebilir, onları evinde ağırlayabilir.
5. Evlilik fesih veya talakla sona ermiş olsa dahi bir başka evlilik yapmadığı sürece küçük çocuklarına bakma (hıdane) hakkı vardır.
6. Evlilik sona erdikten ve iddetini bitirdikten sonra dilediği takdirde çocuğunu öncelikle emzirme
hakkına ve başkalarının talep ettiğinden fazla olmamak kaydıyla emzirme ücreti talep etme hakkına sahiptir.
7. Evlilik devam ettiği sırada vefat eden kocasına mirasçı olma hakkı.129
3.8. Evliliğin Mali Hükümleri
İslam Hukuku, eşler arasında tam bir mal ayrılığı rejimi kabul etmiştir. Karı, kocasının rızasını almadan kendi malları üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Kadının hiçbir hukuki muamelesine, kocanın
şu ya da bu şekilde karışmak, engel olmak hakkı yoktur. Kadın, mallarını bizzat idare edebileceği gibi bu işi
kocasından başka bir şahsa da bırakabilir. 130 Yine kendi serveti ne olursa olsun kocası ya da babasından mali
destek elde etme ve aynen erkek gibi bağışta bulunma haklarına sahiptir.131
Kadının mal ve mülkünün dokunulmazlığı mahkeme tarafından da kollanmıştır. Kadının izni olmadan ne kocası ne babası ve ne de diğer akrabaları, kadının malını satamaz, kiralayamaz ya da kullanamazdı.
Bir kadının mülkünün onun isteği dışında satıldığı bir vakada kadı, mülkün kadına ait olduğu ispatlanır ispatlanmaz satışı iptal ederdi.132
Nikâhın mali yükünü de kızın çeyizi için harcadıkları hariç tutulursa, tamamıyla erkeğin üstlendiği
söylenebilir. Öncelikle bizzat mihr erkek tarafından kadına verilmektedir. Evlenecek olan erkek, bundan başka, bulunduğu yerin özelliklerine göre daha bir takım mecburi masraflar yapmak zorundadır.133 Yozgat’ta da
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 405
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 368
129
130
Ruth M. Roded, “Osmanlı Tarihine Cinsiyet Açısında Bakılması”, Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 1999, s. 420
132
Aişe Aslı Sancar, Osmanlı Toplumunda Kadın ve Aile, İstanbul 1999, s. 23
131
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 522
133
20
nikâhın erkekler için pahalıya mal olduğu anlaşılmaktadır. Sorkun nahiyesine bağlı İsafakihlü karyesinden
İbrahim Kethüdâ oğlu Süleyman’ın namzetlisi Rukiye’nin babasına iki bin kuruş başlık parası verdiği, kıza
bin kuruşluk takı takıp elbise aldığı, kızın babasına mihr-i muaccel bedeli bin kuruş, kıza da çeyiz bedeli beş
yüz kuruş verdiği söylenilmektedir. Hatta düğün için yemek hazırlandığından da bahsedilmektedir.134
3.8.1. Mihr
Kadına verilen değeri sembolize etmek, boşamayı güçleştirmek, dul kalma halinde mali güvence olmak gibi hikmet ve gerekçelerle evlenen erkeğin eşine bir para veya malı vermesi yahut borçlanması gerekli
kılınmış ve buna “mihr” denilmiştir.135 Nikâh akdi esnasında mihrden hiç bahsedilmese bile kadın mihre hak
kazanır.136 Hatta herhangi bir Müslüman ile evlenen kadın zımni de olsa durum aynıdır.137
Genellikle mehrin bir kısmı “mihr-i muaccel” adıyla nişan gerçekleşince veya evlenme akdi yapılırken kadına verilir. Mihrin geriye kalan ve “mehr-i müeccel” denilen kısmı ise evlilik, ölüm ya da boşanmayla
sona erdiği zaman kadına ödenir. Kadının mihr hakkı öylesine önemlidir ki koca öldüğünde terekeden, öncelikle kadının mihr-i müecceli verilir, daha sonra mirasçılar arasında taksim yapılır. Mihr-i muacceli veya
müecceli ödenmeyen kadın, kocasını dava ederek hakkını alabilir.138
Satışı veya kullanılması yasak olmayan her şey mihr olarak verilebilir. Verilen şey İslam dininde yasak olmamalıdır. Buna göre, menkul ve gayr-ı menkul mallar, ziynet eşyaları, hayvanlar, misli şeyler ve hatta
menkul ve gar-ı menkul bir malın intifa hakkı mihr olarak verilebilir139
Yozgat’ta da kızlardan birisine mihr bedeli olarak 800 kuruşluk yiğirmilik altını, bir inek, bir müdd
hınta (buğday) ve iki müdd şaîr (arpa) verildiği söylenilmektedir.140 Bununla beraber mihrin genellikle para
olarak verildiği görülmektedir. Verilen mihr-i muaccel ve müeccelin azdan çoğa doğru sıralaması ise şu şekildedir: İki yüz kuruş,141 üç yüz kuruş,142 beş yüz kuruş,143 altı yüz kuruş,144 yedi yüz kuruş,145 bin beş yüz
kuruş,146 dört bin kuruş,147 bin beş yüz akçe,148 on iki bin akçe,149. Bunlar ikiye bölünerek bir kısmı mihr-i muaccel, bir kısmı da müeccel olarak veriliyordu. Kadın kendi isteğiyle eşi ile anlaşarak yani muhalaa yoluyla
boşandığında da mihr-i müeccelinden vazgeçiyordu.150
3.8.2. Nafaka
İslam Hukuku’na göre kadının ve ailenin geçim yükümlülüğü erkeğe aittir.151 Kadının ve çocukların
YŞS, 2/53
Karaman, “Aile Anlayışı” s. 391
136
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 368
137
Ortaylı, “Osmanlı Aile Hukuku” s.456
138
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 368
139
Cin, Evlenme, s. 214, 215
140
YŞS, 2/11
141
YŞS, 2/25
142
YŞS, 2/76
143
YŞS, 2/46, 85
144
YŞS, 2/47
145
YŞS, 2/87
146
YŞS, 2/53
147
YŞS, 2/138
148
YŞS, 2/65
149
YŞS, 2/121, 131
150
YŞS, 2/47, 59, 138
134
135
Abdurrahman Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı (Toplum), V, Ankara 1999 s. 404
151
21
kendilerine mahsus mal varlıkları bulunsa dahi kocaya aittir.152 Uzun bir zaman evden uzakta olsa, ortadan
kaybolsa, iflas bile etse bu sorumluluk üzerinden kalkmaz.153 İslam toplumunda kadın, geçinebilmek için
çalışmak mecburiyetinde değildir; onu her halükarda koca, baba, kardeş gibi bir erkek sağlamakla yükümlüdür.154
Nikâhtan sonra kadın evlilik hayatını sürdürmek üzere kocasının ikametine tahsis ettiği eve geldiği
andan itibaren nafaka talep etmeye hak kazanmış olur.155 Nafakanın kadının sosyal konumuna uygun olarak
hayat sürmesini sağlayacak ölçüde beslenme, giyim, barınma, ev hizmetleri, tıbbi bakım vb. içermesi gerekmektedir.156
Koca, nafaka mükellefiyetini yerine getirmediği takdirde kadın mahkemeye başvurarak onu zorlayabileceği gibi koca nafakayı ödememekte ısrarcı olursa kadı mallarını sattırıp borcunu ödemek veya bir
müddet kocayı hapsetmek hakkına sahiptir.157
Tabii kadın, meşru ölçüler içerisinde kocasına itaat etmezse nafaka hakkı düşer. Ancak yanında bulunan küçük çocukların, babaları üzerine nafaka hakları devam eder.158 Bunun dışında kocanın nafaka sorumluluğu düşmez. Boşanmalarda dahi üç ay boyunca kadının bütün ihtiyaçları koca tarafından karşılanır.159
Şer’iyye sicilindeki bilgiye göre Zeynep adlı kadın Çorum kasabasından Hasan oğlu Ali’den tefrik yoluyla
boşanmış, mahkeme yüz elli kuruş mihr-i müeccel ile aylık otuz kuruş nafaka tayin etmiştir160 Ancak muhalaa yoluyla boşanmalarda yani anlaşmalı boşanmalarda genellikle kadınların nafaka haklarından vazgeçtikleri bilinmektedir. Şer’iyye sicilinde karşılaştığımız üç muhalaa yoluyla boşanmada da kadınların nafaka
haklarından vazgeçtikleri görülmektedir.161
3.9. Taaddüt-i Zevcat (Çok Eşlilik)
İslamiyet’te tek kadınla evlilik makbul sayılmakla birlikte, kadının hasta olması, çocuk sahibi olamaması gibi durumlarda erkeğin yeniden evlenmesine izin verilmektedir. Ancak bu takdirde “eşler arasında eşit
davranma” şartı konarak tek evlilik tavsiye edilmektedir.162
Bütün İslam toplumlarında olduğu gibi Osmanlı toplumunda da taddüd-i zevcat yani birden fazla
evlilik, temel gerekçesi itibariyle kadını istismar üzerine kurulan bir düzenleme değil, bir çıkış yolu ve bir
ruhsattır. 163 Sanıldığı kadar da yaygın değildir.164 1839-1864 yılları arasında Bursa’da ölen 361 evli erkeğin
mirasçıları üzerinde yapılan araştırma sonucuna göre; 361 evli erkekten 353’ü tek (%97.8), 7’si 2 (%0.5), 1
tanesi de 4(%0.3) eşli evlilik gerçekleştirmiştir. 165 Üç kadınla evli kimseye rastlanılmamıştır. Toplam çok
eşlilik oranı ise %2.2’dir. Barkan’ın Edirne şehrinde XVI-XVII. yüzyıllar için yapmış olduğu araştırmada ise
bu oran %7’dir. Ayrıca Ankara ve Kayseri şehirleri için XVIII. yüzyıl başlarında yapılan iki ayrı çalışmada
Karaman, “Aile Anlayışı” s. 39
Sancar, Kadın, s.21
154
Karaman, “Aile Anlayışı” s. 391
155
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 407
152
153
Kurt, “Sosyo-Ekonomik”, s. 445
156
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
Kurt, “Sosyo-Ekonomik”, s. 445
159
Sancar, Kadın, s.21
160
YŞS, 2/50
161
YŞS, 2/47, 59, 138
162
Kurnaz, Türk kadını, s. 15
157
158
Said Öztürk, “Osmanlı Toplumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı (Toplum), V, , Ankara 1999, s.410.
163
Kurnaz, Türk kadını, s. 18
Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, s. 400
164
165
22
bu oran %9 ve %12 olarak tespit edilmiştir.166
Çok eşliliğin yaygın olmamasında bir taraftan Kur’an’ın, eşler arasında adalet sağlanamayacaksa tek
kadınla yetinilmesini istemesi; diğer taraftan İslam’ın, eşlerine iyi muamele, geçimini sağlaması konusunda
kocaya yüklediği mecburiyet,167 ana-babaların evli erkeklere kız vermeme yönünde titiz davranmaları168 etkili olmuştur denilebilir. Yine bilhassa varlıklı kadınların üzerlerine kuma getirilmesini reddetmeleri de çok eşliliğin yaygınlaşmamasında etkendir. Örneğin; 1546 tarihli Kayseri sicilinde varlıklı olduğu anlaşılan Bağdat
isimli kadının mahkemede “Kocam Hızır Bali benim üzerime bir kızla evlenmiştir. Ben üzerime evlenmeyi
kabul etmem, beni boşasın.” tepkisi üzerine kocasının; “Acizlik getürürse talakun satun alsun.” sözü üzerine
bazı mallarını kocasına vermek ve mihri müeccelinden vazgeçmek suretiyle boşandığı görülmektedir.
Diğer taraftan genç kızların, evli erkeklerle evlenmeyi düşünmemeleri de hesaba katılmalıdır. 1631
tarihli Harput sicilinde Fatma isimli genç kız birkaç yıldır Mevlüd isimli şahısla nişanlıdır. Mevlüd bu süre
zarfında başkasıyla evlilik yapmış, Fatma’yı da alacağını söylemiştir. Fatma ise şahitlerle birlikte kapısına
gelen mahkeme görevlisine, “Babam eteğimi çalıya bend etmiştir (bağlamıştır). Ben kendi başıma vekilim.
Beni nikâhlamaya kimse vekilim değildir, Mevlüd’e varmazam. Dostlardan ve akrabalardan selamı almışım,
kesmişim. Bu husus için Karabaş Mehmed’i kendime vekil eyledim. Ben kime rıza gösterirsem beni onunla
nikâh eyleyecek.” diyerek nişanı bozmuştur.169 Başka bir örnekte ise 1631’de Harput kasabasının Piran karyesinden Hasan bt. Molla Hüseyin’in kızı Şahiye’nin nişanlısı Hasan b. Cafer’in başka bir eşi bulunduğu için
“Bir avreti dahi vardır, kuma üzerine varmazam.” diyerek nişanlısının nikâh isteğini geri çevirdiği görülmektedir.170
Osmanlı’da çok eşliliğin yaygın olmadığına dair XVI. yüzyıl sonunda Türkiye ile ilgili gözlemlerini
anlatan Alman Protestan papazı Salomon Schweigger de “Türkler dünyaya, karıları da onlara hükmeder.
Türk kadını kadar gezen, eğleneni yoktur. Çok karılık yoktur. Herhalde bu işi denemiş, dert ve masrafa neden
olduğunu anlayıp vazgeçmişler.” demektedir.171
Şer’iyye sicilinde Yozgat’ta da çok eşliliğe rastlanılmıştır. 138 belgenin 15’inde eş bilgisine ulaşabildiğimiz ölmüş olan 20 Müslüman erkekten 3’ünün iki kez evlenmiş olduğu tespit edilmiştir.172 Bu da %15’e
tekabül etmektedir. İslambolluoğlu mahallesinden olup, ölmüş olan Musa oğlu Musa’nın iki defa evlenmiş
olduğu, eşlerinden birisinin hayatta olduğu, diğerinin ölmüş olduğu;173 yine Taşköprü mahallesinden olup,
ölmüş olan Taşköprü Nâibi Mustafa Nesib Efendi’nin de iki defa evlenmiş olduğu, eşlerinden birisinin hayatta olduğu, diğerinin kendisinden önce ölmüş olduğu174 görülmektedir. Büyük bir ihtimalle ikinci evlilikler
eşlerin ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Aynı anda iki evli olunmamıştır. Ancak Selimli Köyünden Ahmed
oğlu Tülekoğlu Mehmed Ali’nin aynı anda iki evli olduğu görülmektedir.175 Yani eşlerinin ikisi de hayattadır.
Gayrimüslimlerde de çok eşliliğin olduğu tespit edilmiştir. 11 belgede eş bilgisine ulaşabildiğimiz
ölmüş olan 12 gayrimüslim erkekten 1’i çok eşlidir.176 Bu da %8.3’e tekabül etmektedir. Birden fazla evlilik
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 367
Kurt, “Sosyo-Ekonomik”, s. 446
168
Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, s. 405
169
Kurt, “Osmanlı Toplumunda Poligami”, s. 401
170
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 367
171
Ortaylı, “Osmanlı Aile Hukuku”,s.460
172
YŞS, 2/1, 9, 12, 68, 77, 83, 88, 89, 108, 116, 118, 122, 126, 128, 135
173
YŞS, 2/ 1
174
YŞS, 2/ 126
175
YŞS, 2/83
176
YŞS, 2/7, 8, 17, 27, 30, 41, 44, 54, 58, 66, 73
166
167
23
yapan kişi İslambolluoğlu Mahallesinden ve Ermeni milletinden Serkis oğlu Agob’tur. Üç defa evlenmiş
olduğu, eşlerinden birisinin hayatta olduğu, diğer ikisinin ölmüş olduğu tespit edilmiştir. Hatta eşi Maryem
kendisinden önce ölmüştür.177
Yine üç numaralı Yozgat’a ait sicilden tespit edilen 84 Müslüman erkekten 9 tanesi 2, 1 tanesi 3, 1
tanesi de 4 evlidir. 178 İki sicilden elde edilen bu rakamlar da bize Yozgat’ta çok eşliliğin yaygın olmadığını
düşündürmektedir. Ayrıca bütün Müslüman erkekler tarafından kullanılabilecek olan bu hakkı yani birden
fazla kadınla evlenme hakkını Osmanlı’da yalnız sultanlarla evlenen damatların kullanma hakkı yoktu. Çünkü damatlar başka kadınlarla evlenemezler, cariyelerle düşüp kalkamazlardı.179
4. Ailenin Dağılması (Boşanma)
Boşanma netice itibariyle aile müessesesinin dağılmasına sebep olan ve ancak zaruri hallerde zina,
şiddetli geçimsizlik gibi müsaade edilen hoş karşılanmayan bir hadisedir.180 Ayrıca çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir: Talak, şartlı talak, tefviz-i talak, muhâlaa ve tefrik gibi.
Şer’iyye sicilinde aile ile ilgili 27 belge bulunmakta olup bunun 8’i boşanma ile ilgilidir.181 Bu da
%29.62’ye tekabül etmektedir. Boşanma ile ilgili belgelerin boşanma çeşitlerine göre oranlarını tablo ile
gösterecek olur isek de şu şekildedir:
Tablo 2
Talak
1
%12.5
Şartlı Talak
1
Tefviz-i Talak
0
Muhalaa
3
%12.5
%0
%37.5
Tefrik
3
%37.5
Toplam
8
%100
4.1. Talak
İslam Hukuku’nda “talak” kocanın tek taraflı irade beyanıyla evlilik birliğine son vermesidir.182 Erkeğe talak hakkının verildiği, Kur’an’da muhtelif ayetlerde kocanın boşamasından söz edilerek ifade edilmiştir.183 Sebepsiz dinen hoş görülmemekle beraber koca, talak için bir sebep ileri sürmek zorunda değildir.
Öte yandan tek taraflı bir işlem olması dolayısıyla talakın geçerli olabilmesi için hâkimin kararına da ihtiyaç
yoktur.184
Talakın ani öfke ve infial ile vukuu tasvip edilmemiştir. Talak, ric’i ve bain olmak üzere ikiye ayrılır.
Ric’i talakta erkek yeni bir nikâha gerek kalmadan geri dönebilir fakat bain talakta yeni bir nikâh gerekir.
Ric’i taklak “boş ol” “boşsun” “seni boşadım” gibi ifadelerin kullanıldığı boşamadır.185Ayrıca bazı sözler
boşanmayı gerektirse bile, asıl olan niyettir ve bilhassa öfkeli durumda iken söylenen bu tür sözler; erkek,
niyetinin boşanma olmadığını söylediğinde, tatbikatta boşanmaya sebep olmamaktadır. Ancak bazen niyetten
çok şekle itibar olunduğu görülmektedir. Eğer kadın, boşanma taraftarı ise kocanın söylediği söz sebebiyle
YŞS, 2/ 8
İsmail Cansız, Şer‘iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Sonlarında Yozgat Sancağı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1997, s. 43
179
Uluçay, Harem II, s. 92
180
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 524
181
YŞS, 2/25, 47, 50, 59, 87, 116, 121, 138
182
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
183
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 409
184
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
185
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 410, 411
177
178
24
mahkemeye müracaat ederek boşanma talebinde bulunmaktadır.186 Boşanmayı gerçekleştiren koca iddet nafakasını ve kadının mihr-i müeccelini ödemek zorundadır. 187
Şer’iyye sicilinde talakla ilgili bir dava bulunmaktadır. Sorkun nahiyesine bağlı Gevrek karyesinden
Süleyman oğlu Tiryâkioğlu Mehmed, adı geçen karyeden Ömer kızı Kezban’ın “zevce-i menkûha-yı gayr-ı
medhûl bahâsı olduğunu ve talâk-ı vâhid-i bi’l-yed ile tatlîk eylediğini”188 yani tek talakla boşadığını söylemektedir.
Şunu da belirtmemiz gerekir ki bütün erkeklerin sahip olduğu talak hakkını Osmanlı Devleti’nde padişah kızlarıyla evlenen damatlar kullanamamıştır. Anlaşmazlık halinde ayrılığı yalnız sultan talep edebilirdi.
Hukuken olmasa da fiilen damadın evliliği bitirme hakkı yoktu.189
4.2. Şartlı Talak
Osmanlı Hukuku’nda kocanın talak yetkisini kullanırken başvurduğu yollardan birisi de şartlı talaktır. Şartlı talakta koca, karısını boşamayı bir işi yapmaya bağlamakta ve o işi yaparsa karısı boşanmış olmaktadır.190 Belirli bir şarta bağlı olarak yapılan boşamalarda, söz konusu şart meydana gelse bile eğer kadın bu
durumu açıklamazsa, boşanma gerçekleşmemektedir. Eğer kadın, boşanma taraftarı ise kocanın söylediği söz
sebebiyle mahkemeye müracaat ederek boşanma talebinde bulunmaktadır.191
Şer’iyye sicilinde Yozgat’ta da şartlı talakla ilgili bir olay yaşandığı görülmektedir. İç nahiyeye bağlı
Kuyumcu karyesinden Kürd Ali oğlu Yusuf, eşi Mehmed kızı Fatma›ya kendisine itaat etmediği gerekçesiyle
dava açmıştır. O da hırsızlık yapmadığına dair “Üçten dokuza kadar şart olsun.” diye talaka yemin ettiğini
ancak hırsızlık yaptığının ortaya çıktığını, bu sebeple de kendisinden boş olduğunu ifade etmiştir.192
4.3. Tefviz-i Talak (Kadınların Boşama Yetkisi)
Talak yetkisine esas itibariyle koca sahip olmakla birlikte koca, nikah anında veya daha sonra karısına bu yetkiyi verirse, kadın da bu yetki dahilinde boşanma hakkını kullanabilir ki buna “tefviz-i talak” denir.
Boşanma hakkını karısına veren koca bundan geri dönemez.193
Akit esnasında bu hakkı almamış veya alamamış bulunan kadın evlilik hayatından memnun kalmaz,
mutlu olamaz, haksızlığa maruz kalır, evliliğin amacını gerçekleştirmeye engel bir durum ortaya çıkarsa,
taraflardan her biri yani kadın ve erkek durumu aile meclisine veya hâkime götürebilir. Meclis veya hâkim
ayrılma sebeplerini inceler ve haklı görürse ayrılmaya karar verebilirler, böylece evlilik hayatı sona ermiş
olur.194
4.4. Muhalaa
İslam Aile Hukuku’ndaki talak çeşitlerinden birisi de “muhalaa” ya da “hul” denilen tarafların anlaşarak evlilik birliğine son vermeleridir. Bu tür boşanmada İslam Hukuku; eşi ile anlaşamayan kadına,
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 528, 529
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
188
YŞS, 2/121
186
187
Cevdet Kırpık, Haremin Son Yüzyılı Sultanlar ve Damatlar, İstanbul 2012, s 16.
189
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 528,
192
YŞS, 2/87
193
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
194
Karaman, “Aile Anlayışı” s. 391, 392
190
191
25
kocasının boşama yoluna gitmemesi halinde kendisi için çekilmez hale gelen evlilikten kurtulma imkânı
vermiştir.195 Bu tür boşanmaların yegâne sebebi şiddetli geçimsizliktir. Boşanmanın gerçekleşmesi mukabilinde kadın, genellikle mihr-i müeccelinden feragat etmekte ve kocasından iddet nafakası ile meûnet-i süknâ
talebinde bulunmayacağına dair beyanda bulunmaktadır. Kadının, boşanma karşılığı olarak ödediği bedele
“hul’ bedeli” adı verilmektedir.196 Ayrıca İslam âlimleri, muhalaanın gerçekleşmesinde mahkeme kararının
şart olmadığı görüşündedirler. Çünkü muhalaa bedel karşılığında yapılan bir akittir. Bu yüzden satış ve nikah
gibi hâkimin hükmüne ihtiyaç yoktur.197
Şer’iyye sicilindeki boşanma davalarından üç tanesi muhalaa ile ilgili olup198, bunlardan ikisinin
sebebi iyi geçinememektir. Bu da “adem-i hüsn-i imtizâcdan nâşî”199 şeklinde ifade edilmiştir. Kadınların
mihr-i müeccel, nafaka-yı iddet ve meûnet-i süknâlarından vazgeçtikleri görülmektedir.200 Hatta Tekye mahallesinden Hüseyin Bey kızı Şerife küçük oğlu Şevket’in de yedi yaşına kadar nafaka ve kisve talep etmeden
bakımını üstlenmiştir. Kendisinin evlenmesi halinde çocuğun bakımını annesi üstlenecek, o da nafaka talep
etmeyecektir.201
Muhalaa yoluyla boşanmalarda kadınların mihr-i müeccel, nafaka-yı iddet, meûnet-i süknâ, bir takım
mal ve haklarından kendileri için çekilmez hale gelen evliliklerinden kurtulmak için gönüllü olarak vazgeçtikleri düşünülmekle beraber, Selmanlı Nâhiyesine bağlı Zencer karyesinden Mustafa Ağa kızı Zarife, eşi
Tekye mahallesinde oturan Mehmed Sadık Efendi oğlu Mehmed Said Efendi’den boşanırken evdeki eşya
ve takılardan istemiş ayrıca mihr-i müeccelini de talep etmiştir. Ancak aralarında anlaşarak eşyalardan bir
kısmını almış, geriye kalan eşya ve takıları hal’ bedeli olarak eşine bırakmış, mihr-i müeccel, nafaka-yı iddet
ve meûnet-i süknâsından da vazgeçmiştir.202 Kullanılan eşya ve takılara bakıldığında ailenin zengin olduğu
anlaşılmaktadır. Böyle olmakla beraber kadınların boşanmak için artık başka çare kalmayınca bir takım haklarından vazgeçtikleri düşünülmektedir.
4.5. Tefrik
İslam Hukuku çerçevesinde kadına boşanma konusunda en fazla esneklik tanıyan metot “tefrik” yani
adli boşanmadır. Tefrikte kadın; kocasını iktidarsızlığı veya bazı hastalıklarının olması, kocanın gaipliği,
nafaka mükellefiyetini yerine getirmemesi, şiddetli geçimsizlik ve fena muamele sebeplerinden birinin varlığı halinde mahkemeye başvurarak evliliğin sona erdirilmesini istemekte, kadı uygun görünce evlilik birliği
sona ermektedir. Tefrikte kocanın rızası aranmadığı gibi kadın da müeccel mihrinden ve iddet nafakasından
vazgeçmek zorunda değildir.203
Şer’iyye sicilinde tefrikle ilgili üç dava bulunmaktadır. Bunlardan birincisinde İç nahiyeye bağlı
Cihanpaşa karyesinden Bekir kızı Melek’in Bayrakdar karyesinden eşi Halil oğlu Emrullah’a “muâmele-i
şer‘iyyeyi icrâ ve hakk-ı firâşı edâ edemediğinden tefrîk olunmasını taleb ederim” diyerek dava açtığı görülmektedir.204
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
Savaş, “Fetva ve Şer’iyye Sicilleri”, s. 530
197
İzzet Sak, Alaaddin Aköz, “Osmanlı Toplumunda Evliliğin Karşılıklı Anlaşma ile Sona Erdirilmesi: Muhalaa (18. Yüzyıl Konya
Şer’iyye Sicillerine Göre)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, 2004, s. 94
198
YŞS, 2/47, 59, 138
199
YŞS, 2/ 47, 138
200
YŞS, 2/47, 59, 138
201
YŞS, 2/ 47
202
YŞS, 2/138
203
Akyılmaz, “Aile Hukuku” s. 369
204
YŞS, 2/25
195
196
26
İkincinde ise evlilikte denk olmama tefrik sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz gibi kadın dengi olmayan bir erkekle evlenmişse velisi bu nikâhı feshettirmek hakkına sahiptir.205
Muytaboğlu mahallesinden Ömer kızı Meryem de bu hakkını kullanarak damadı Çorum kasabasından Puşiyân-ı Gıbti tâifesinden Hasan oğlu Ali’ye bu taifeden olması sebebiyle kızının küfvi yani dengi olmadığı
gerekçesiyle boşanma davası açmış, mahkeme de yüz elli kuruş mihr-i müeccel ile aylık otuz kuruş nafaka
tayin ederek boşanmalarına karar vermiştir.206
Üçüncü davada ise Sorkun nahiyesine bağlı Beyyurdu karyesinden İsmail kızı Ayşe’nin beş yıl önce
görevli olarak Asâkir-i Hazret-i Şâhâneye giden eşi Ahmed oğlu Hacı Ömer›in üç yıl önce öldüğüne dair
Nâib Hasan Efendi’den i‘lâm alması söz konusudur. Ancak eşinin akrabaları eşinin yaşadığını söyleyerek
kendisine mani olmaya çalışmaktadırlar. Anlaşıldığı kadarıyla kadın nikâhını feshettirerek karyenin imamıyla evlenmek istemektedir.207
5. Sonuç
Türklerde her ne kadar çekirdek aile tipinin yaygın olduğu söylenilse de Yozgat’taki aile tipi şartların
da zorlamasıyla geniş aile tipidir. Ayrıca ataerkil özelliğe sahiptir. İslam dininin evlenme boşanma gibi aile
hukuku ile ilgili hükümleri de bütünüyle uygulanmaktadır. Ayrıca aile yaşantılarının gayrimüslimler üzerinde
etkili olduğu da anlaşılmaktadır.
Evlilikler, görücü usulüyle gerçekleşmekte; kız ve erkeğe çok fazla söz hakkı tanınmamaktadır. Seyyahların açıklamalarına bakılırsa evlenecek olanların birbirlerini görüp tanımaları da mümkün olmamaktadır.
Küçük yaştaki çocukların evlendirilmesi de söz konusudur. Her şeye rağmen kendi evliliği konusunda söz
sahibi olmaya çalışan, gerektiğinde tehditle babasını kendisi adına aldığı karardan vazgeçiren kızlar da yok
değildir. Tabii o dönemde evlilik konusunun biraz sıkıntılı olduğu da bir gerçektir. Bunun sebebi de nikâh
işlemlerinin devletin kontrolünde izinnamesi alınarak gerçekleştirilmemesidir. Bir kıza nikâhı olmadığı halde
bile bile nikâh iddiasında bulunan erkekler görülmektedir. Hatta nikâhın intikam aracı olarak kullanıldığına
da şahit olunmaktadır. Çok eşlilik de yaygın değildir.
Boşanma konusunda ise İslam hukukunun erkeğe tanıdığı bazı hakları kadına tanımaması, kadının da
haklarını bilip kullanamaması gibi sebeplerle kadınların sıkıntı çektikleri anlaşılmaktadır. Boşanmak isteyen
kadın ya eşi ile anlaşarak muhalaa yoluyla ya da tefrik yani hâkimin boşamasıyla boşanabilmektedir. Muhalaada kadın bir takım haklarından vazgeçmek zorundadır. Genellikle nafaka, mehr-i müeccel ve meunet-i
süknalarından vazgeçtikleri görülmektedir. Tefrik yoluyla boşanmak da kolay değildir. Evliliği sonuçlandırabilecek ciddi sebepler ileri sürmek gerekmektedir.
Sosyal hayatın içinde yer alamamalarına ve bütün olumsuzluklara rağmen kadınların haklarının bilincinde oldukları, gerektiğinde mahkemede vekilleri aracılığıyla ya da doğrudan haklarını arayabildikleri,
kendileri için en uygun yaşam seviyesini yakalamaya çalıştıkları da anlaşılmaktadır.
Aktan, “Aile Hukuku”, s. 399
YŞS, 2/50
207
YŞS, 2/ 116
205
206
27
6. Kaynaklar
6.1. Belgesel Kaynaklar
2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicili (H. 1299-1304/M. 1882-1887)
6.2. Kitaplar
Aliye, Fatma; Osmanlı’da Kadın, Cariyelik, Çokeşlilik, Moda, Haz: Orhan Sakin, Ekim Yayınevi,
İstanbul 2012
Altındal, Meral; Osmanlıda Kadın, I. Baskı, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1994
Burnaby, Frederick; Küçük Asya Seyahatnamesi Anadolu’da Bir İngiliz Subayı, 1876, Çev: Meral
Gaspıralı, I. Baskı, Sabah Kitapları, İstanbul 1998
Busbecq, Ogler Ghiselin; Türk Mektupları, Çev: Hatice Özkan, Özgü Yayınları, İstanbul 2002.
Cin, Halil; İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara
1974
Davis, Fanny; Osmanlı Hanımı, Çev: Bahar Tırnakçı, 2. Baskı,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2009
Göncü, T. Cengiz; Harem ve Cariyelik 19. Yüzyıl, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yayını, İstanbul 2011.
Kafesoğlu, İbrahim; Türk Milli Kültürü, 20. Baskı, Ötüken Neşriyat A. Ş., İstanbul 2000
Karaca, Taha Niyazi; Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk Ermeni İlişkileri, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2005
Kırpık, Cevdet; Haremin Son Yüzyılı Sultanlar ve Damatlar, 1. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 2012.
Kurnaz, Şefika; Yenileşme Sürecinde Türk Kadını 1839-1923, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2011.
Lewis, Raphaela; Osmanlıda Gündelik Yaşam, Çev: Adile Runa Orhunsoy, I. Baskı, Alter Yayıncılık,
Ankara 2009
Montagu, Lady; Şark Mektupları, Çev: Asude Savan, Lacivert Yayıncılık, İstanbul 2009.
Okday, İsmail Hakkı; Yanya’dan Ankara’ya, II. Baskı, Sebil Yayınevi, İstanbul 1994.
Orum, Ali Osman; İslamda Kadın ve Aile Hukuku, Öz Kağıtçılık-Matbaacılık A. Ş., Eskişehir 2006
Ögel, Bahaeddin; Türk Kültürünün Gelişme Çağları II, I. Baskı, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1971
Sami, Şemseddin; Kadınlar, Haz: İsmail Doğan, I. Baskı, Gündoğan Yayınları, Ankara 1996
Sancar, Aişe Aslı; Osmanlı Toplumunda Kadın ve Aile, 2. Baskı, Hanımlar Eğitim ve Kültür Vakfı
Yayınları, İstanbul 1999
Tokmakçıoğlu, Erdoğan; Osmanlı Kadın Âlemleri, Geçit Kitabevi, İstanbul 1991
Uluçay, Çağatay; Harem II, 4. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2001
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
28
Ankara 1988
6.3. Makaleler
Akgündüz, Ahmed; “İslâm Hukukunun Osmanlı Devleti’nde Tatbiki: Şer‘iyye Mahkemeleri ve Şer‘iyye
Sicilleri”, Türkler, X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.54-68.
Aktan, Hamza; “İslâm Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, T.C. Başbakanlık
Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.396-433.
Akyılmaz, Gül; “Osmanlı Aile Hukukunda Kadın”, Türkler, X, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.
365-374.
Aydın, M. Akif; “Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi Tekamülü”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, II, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.434-455
Burçak, Berrak; “II. Abdülhamid Devrinde İslam ve Batılılaşma Karşısında Kadının Konumu”, Doğu Batı
Düşünce Dergisi, I/3, Mayıs-Haziran- Temmuz 1998, Ankara Temmuz 1999, s. 109-117.
Cansız, İsmail; “Osmanlı Döneminde Yozgat’ta Sosyal ve Kültürel Hayat”, Osmanlı Devleti ve Bozok
Sancağı, Türk Ocağı Yozgat Şubesi Yayınları, İstanbul 2000, s 220-251
Doğan, İsmail; “Osmanlı Ailesinin Sosyolojik Evreleri: Kuruluş, Klasik ve Yenileşme Dönemleri”, Osmanlı
(Toplum), V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 371-396
Giz, Adnan; “Üç Yaşında Evlenen Sultanlar”, Tarih Dünyası, I/3, 15 Mayıs 1950 İstanbul, s. 105-107.
Graven, Elizabeth; “On Sekizinci Asırda Bir Kadın Seyyah Gözü İle Biz”, Çev: Va-Nu, Resimli Tarih
Mecmuası, VI/63, Mart 1955 İstanbul, s. 3748-3752.
Karadeniz, Feriha; “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Farklı Sınıflardaki Osmanlı Kadınına Genel Bir Bakış”,
Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. s. 450-457.
Karaman, Hayrettin; “İslamın Getirdiği Aile Anlayışı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II,
T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s. 385-433.
Kaya, Ali; “17. Yüzyıl Bursa Şer’iye Sicillerinin İslam Aile Hukuku Açısından Tahlili”, Uludağ
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XVII/1, 2008, s. 81-107.
Kurt, Abdurrahman; “Osmanlı Toplumunda Poligami”, Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 1999, s. 397-406
Kurt, Abdurrahman;” Osmanlı’da Kadının Sosyo-Ekonomik Konumu”, Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 1999, s. 434-449.
Ortaylı, İlber; “Osmanlı Aile Hukukunda Gelenek, Şeriat ve Örf”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk
Ailesi, II, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s456- 467.
Öztürk, Said; “Osmanlı Toplumunda Çok Evliliğin Yeri”, Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara 1999, s.407-411.
Roded, Ruth M.; “Osmanlı Tarihine Cinsiyet Açısında Bakılması”, Osmanlı (Toplum), V, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 1999, s. 418-427.
29
Sak, İzzet, Alaaddin Aköz; “Osmanlı Toplumunda Evliliğin Karşılıklı Anlaşma ile Sona Erdirilmesi:
Muhalaa (18. Yüzyıl Konya Şer’iyye Sicillerine Göre)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmalrı
Dergisi, Sayı 15, 2004,s. 92-140
Savaş, Saim; “Fetva ve Şer‘iye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”, Sosyo-Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara
1992, s.504-547.
Sümer, Faruk; “Osmanlılarda Kadın ve Aile Hayatı”, Resimli Tarih Mecmuası, VI/67, Temmuz 1955, s.
3934-3936 ve 3939.
Yakut, Esra; “XIX. Yüzyılda Orta Anadolu Bölgesi’nde Evliliğin Ortaya Çıkışı, Sona Ermesi ve Sonuçları”,
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XII/1-2, 2008, s. 237-265.
6.4. Tezler
Yüzgeçer, Hatice; 2 Numaralı Yozgat Şer’iyye Sicili’nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi (H. 1299-
1304/1882-1887), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2005.
Cansız, İsmail ; Şer‘iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Sonlarında Yozgat Sancağı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1997, s. 43
6.5. Sözlükler
Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 19. Baskı, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 2002.
30
Download