Lale Devrinden Cihan Harbine Giden Süreçte Osmanlı`daki Askerî

advertisement
From the SelectedWorks of Hasan Ali POLAT
2011
Lale Devrinden Cihan Harbine Giden Süreçte
Osmanlı'daki Askerî Islahatlara Bir Bakış
Hasan Ali POLAT
Available at: https://works.bepress.com/hasanali_polat/17/
LALE DEVRİNDEN CİHAN HARBİNE GİDEN SÜREÇTE
OSMANLI’DAKİ ASKERİ ISLAHATLARA BİR BAKIŞ
Hasan Ali POLAT*
Giriş
Osmanlı Devleti’nde askerî ıslahatlara neden ihtiyaç duyulduğunu fark
edebilmenin yegâne yolu; askerî yapının nasıl şekillendiğinden ve bu yapıda ne gibi
aksaklıkların ortaya çıktığından haberdar olmaktan geçiyor. O yüzdendir ki askeri
sistemdeki değişime değinmeden evvel, Osmanlı’nın klâsik dönemdeki askerî yapısı
hakkında kısa bir bilgi vermek ve değişimi gerekli kılan sebepleri irdelemek isabetli
olacaktır.
Klâsik Dönemde Osmanlı Askeri Yapısı
Eskiden beri “Türk orduları temelde süvarilerden kurulu idi”1. Osmanlı Devleti’nin
kuruluş sürecinde askerî bakımdan, ilk aşamada Bizans hudutlarındaki Türk aşiret
kuvvetlerinden istifade edilmeye çalışıldı. Hudutlarda görevli olan Türk aşiretleri,
Osman Bey’e bağlı olarak fetihler gerçekleştirdiler. Bu aşiret kuvvetleri hudut
muhafızı olarak İkta2 denilen bir teşkilatla idare ediliyorlardı3. Osman Bey’in (12881324) ardından Orhan Bey (1324-1362) devrinde de aşiret kuvvetlerinden istifade
edilmeye çalışıldı. Fakat Bursa’nın ele geçirilmesi noktasında aşiret kuvvetlerinin çok
fazla işe yaramaması üzerine düzenli bir yaya kuvveti teşkil edildi. Ayrıca daimî bir
süvari kuvveti ihdas edildi; böylelikle oluşturulan yaya ve müsellem kuvvetleri ile aşiret
kuvvetleri birbirlerinden ayrıldılar4. Osmanlı Devletinin teşekkülü evresinde,
zikredilen kuvvetlerin yanında, Gâziyân-ı Rûm, Ahîyân-ı Rûm, Abdâlân-ı Rûm ve
Bâciyân-ı Rûm kuvvetleri de fetih hareketlerine iştirak ederlerdi5. Gaza ülküsü
Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve gelişmesinde fevkalade önemli bir etmendi, bir nev’î
devlet ve toplumun itici gücüydü6.
Aşiretten devlete doğru deviniminde Osmanlı’nın askeri yapısı ciddî değişimlere
uğradı. Bu değişimin zorunlu hale gelmesinde yeni yerlerin fethinin rolü büyüktür.
Zira Rumeli’de gerçekleştirilen fetihler ile birlikte Osmanlıların asker ihtiyacı daha
Okutman, Selçuk Üniversitesi, Beyşehir Ali Akkanat Meslek Yüksekokulu; Doktora Öğrencisi, Akdeniz
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı.
1 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Yirmialtıncı Basım, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2007, s.281-282.
2 Türk-İslâm devletlerinde, Selçuklularda kullanılan bir toprak sistemidir. Buna göre; “ülke arazisi has, iktâ ve haracî
olmak üzere üçe ayrılmış, saraya ait haslar dışındaki topraklar, iktâ arazisi olarak ordu mensupları arasında
bölüştürülmüştü.” Bkz, Kafesoğlu, a.g.e., s.373-375.
3 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Cilt: I, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1988, s.1.
4 Uzunçarşılı, a.g.e., s.1-2.
5 İlgili zümreler hakkında tafsilat için bkz, Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Altıncı Basım, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1999, s.83-102.
6 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), Çev: Ruşen Sezer, Ondördüncü Basım, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul 2009, s.12-13.
*
HASAN ALİ POLAT
da arttı. Artık devlet, yaya ve müsellem kuvvetler, aşiret kuvvetleri ve bâtıni
zümrelerden oluşturulan kuvvetlerle yetinecek durumda değildir. Daha düzenli
daha organize kuvvetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaca cevap verebilmek
amacıyla da Kapıkulu Ocakları teşkil edilecektir7.
I. Murad (1362-1389), Osmanlı Devleti’nin devletleşme serüveninde önemli
adımlar attı. Kapıkulu Ocaklarını kurdu: O’nun döneminde Pencik Kanunu çıkartıldı;
devletin asker ihtiyacını karşılamak bağlamında savaş esirlerinden yararlanılması
yoluna gidildi. Pençik Kanunu asker ihtiyacına cevap vermeyince de Devşirme
Kanunu ile asker ihtiyacı Hıristiyan tebaadan karşılanmaya çalışıldı. 1363’te Yeniçeri
Ocağı kuruldu ve böylelikle daha düzenli bir ordu teşkil edilmeye çalışıldı8. I.
Murad, Yeniçerileri, kendisine bağlı, devletin merkezî gücü olarak ortaya çıkardı.
Çünkü Uç beylerine çok fazla güvenmiyordu; Desantralizasyona/âdem-i merkeziyete
kayabilecek uçlara karşın merkezî otoriteyi güçlü tutmaya çalışıyordu. Yıldırım
Bayezid de merkezî otoriteyi güçlü tutmaya gayret etti. Nitekim Yeniçeriler, Yıldırım
Bayezid’in, Anadolu-Rumeli’de merkezî bir devlet idaresi ortaya çıkarmasına önemli
oranda katkı sağladılar9.
I. Murad döneminde, Kapıkulu Ocaklarının oluşturulmasının yanında; sipahi,
yaya, müsellem ve akıncı gibi birliklerden mürekkep eyalet kuvvetleri de yeni bir
düzene konuldu; timar sisteminde düzenlemelere gidildi. Zira Osmanlı Devleti’nin
esas askerî gücünü bu eyalet kuvvetleri oluşturmaktaydı10. Dirlik sahipleri,
kendilerine verilen toprak karşılığında devletin muhafazasına memur edilmişlerdi11;
dirlik sahipleri, ellerindeki arazinin işletilmesini sağlama, vergileri toplama ve
bölgenin emniyetini sağlamakla da yükümlüydüler. Bu timarlı sipahiler, her üçbin
akçelik timar geliri için Osmanlı ordusuna tam teçhizatlı bir asker sağlıyorlardı.
Devlet bir nev’î asker yetiştirme yükümlülüğünde kurtuluyor, ordunun masraflarını
en aza indirmiş oluyordu. Devletin asker ihtiyacının önemli bir kesimi, bu timarlı
sipahiler eliyle yetiştiriliyordu. Yine bu sistem ile devlet, merkezî otoritesini taşraya
götürüyor, gücünü, varlığını timarlı sipahiler eliyle hissettiriyordu12.
Abdülkadir Özcan, “Osmanlı Devleti’nin Askerî Yapısı”, Cilt: 10, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,
s.107-108. (ss.107-121)
8 Kapıkulu Ocaklarından Yayalar; Yeniçeri, Topçu, Top Arabacı, Cebeci ve Lağımcılardan oluşmaktadır.
Süvariler; Sipahiler, Silahtarlar, Sağ Ulufeciler, Sol Ulufeciler, Sağ Garipler ve Sol Gariplerden oluşmaktadır.
Ayrıca Tersane ocağı mevcuttur. Kapıkulu Ocakları hakkında tafsilat için İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı
Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Cilt: I-II’ye bakılabilir. Ayrıca bkz, Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda
Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991, s.35-47; Osmanlı’da askere
alma usullerinden Devşirme Usûlü hakkında ayrıca bkz, Nejat Göyünç, “Kuruluş Devrinde Askerî Teşkilat ve
Devşirme Düzeni”, Cilt: 6, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.558-560; Ahmed Refik, “Eski Osmanlı
Askerliği: Onbirinci Asr-ı Hicrîde Devşirme Usûlü”, Edebiyat-ı Umûmiye Mecmuası, Cilt: I, Sy: 2, İstanbul 1335
[1916], s.46-48. (ss.46-48)
9 Halil İnalcık, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı -Devlet, Kanun, Diplomasi-, Timaş Yayınları, İstanbul 2011,
s.112-114; “Fatih, Yeniçeri Ocağı’nı 10.000 kişiye çıkarmış, Tuna ile Fırat arasında merkeziyetçi imparatorluğunun
kurulmasında Ocak başlıca dayanağı olmuştur.” Bkz. Aynı Yer.
10 İnalcık, Klâsik Çağ, s.111-112; Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.114-117.
11 Halaçoğlu, a.g.e., s.47-52; İnalcık, Klâsik Çağ, s.111-115.
12 İnalcık, Klâsik Çağ, s.111-115; Devleti temsilen timarlı sipahilerin varlıkları, desantralizasyona kayabilecek
yapıların da önüne geçiyordu. Bkz. Bayram Kodaman, “Osmanlı Devleti’nin Yükseliş ve Çöküş Sebeplerine
Genel Bakış”, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sy: 16, (Aralık 2007), s.6-7. (ss.1-23); Osmanlı’da
7
2
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
Orhan Gazi ile başlayan askerî kurumsallaşma, I. Murad devrinde Kapıkulu
Ocaklarının temelleri atılarak, eyalet kuvvetleri bir düzene konularak devam ettirildi;
II. Murad devrinde ise özellikle devşirme sistemi daha da olgunlaştırıldı; nihayet II.
Mehmet ile en mükemmel hâlini aldı13.
Osmanlı Devleti yetkilileri, devrine nazaran, ortaya koydukları bu muntazam
düzen sayesinde, çağın gereklerine cevap verebilen bir ordu ortaya çıkardılar. Bu
muntazam ordu, liyakatli padişah ve idareciler yönetiminde Osmanlı Coğrafyasını
genişletti; Osmanlı’nın bir cihan devleti halini almasında önemli görevler üstlendi.
Oluşturulan bu askerî sistem Osmanlı’nın klâsik sistemi halini aldı. Fakat XVI.
Yüzyılın sonlarına doğru her alanda olduğu gibi Osmanlı askerî sisteminde de
zafiyetler ortaya çıkmaya başladı ve bu durum ıslahatları zorunlu hale getirdi.
Osmanlı Askerî Sistemindeki Bozulmanın Sebepleri
XVII. yüzyıl başlarına kadar muntazam bir klâsik sistemi olan Osmanlı Devleti14, bu
yüzyıldan itibaren siyasî, askerî ve soysal alanda yavaş yavaş çözülme evresine girdi.
Çünkü Osmanlı Devleti, kendi sistemini çağın icaplarına göre yeniden
şekillendirememişti; kapıkulları ve ulema sınıfı gibi geleneksel aktörleriyle yoluna
devam etmekteydi15. Askerî güç bakımından ciddî sıkıntılar içerisindeydi: Kapıkulu
Ocakları ve Eyalet Kuvvetleri, hülâsa Osmanlı askerî sistemi bozulmuştu. Bozulmanın
sebeplerini dâhili ve hârici diye ikiye ayırırsak, dâhili bakımdan bozulmanın
temelinde kanun ve teamüllere uyulmaması yatmaktaydı: Ocağa, tüzüğe aykırı
olarak nefer kayıt edilip Yeniçeri sayısı arttırılıyordu; fakat bu sayısı arttırılan
Yeniçerilerin verimliliği düşmekte, devlete maliyeti ise artmaktaydı. Zaten
Süleyman’dan sonra Osmanlı Devleti’nin gelir kaynakları azalmaya, malî durumu
bozulmaya başlamıştı. Yeniçerilerin sayılarının arttırılması, Osmanlı hazinesine daha
fazla yük demekti. Bunun yanında Padişahların seferlere bizzat katılmamaları da
askerî düzensizliğin nedenlerinden birisidir. Zira seferlere katılmayan padişahlar
ordu üzerine nüfuz edemiyorlardı; böylelikle padişahlar ordu üzerindeki
otoritelerini kaybediyorlardı. Askeri düzensizliğin bir sebebi de, Yeniçerilerin, III.
Murad’dan itibaren, kışla yerine evlerinde yatıp kalkmaları, askerlikten ziyade
siyaset ve ticaretle uğraşmalarıdır16. Daha da önemlisi liyakatsiz padişah ve devlet
adamlarının işbaşında oluşları her nev’î düzensizliğin önemli saiklerinden birisidir:
yeteneksiz devlet adamlarının işbaşında oluşları dolayısıyla kontrol altına
desantralizasyon/âdem-i merkeziyet hakkında tafsilat için bkz. Yaşar Yücel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda
Desantralizasyona (Âdem-i Merkeziyet) Dair Gözlemler, Belleten, Cilt: XXXVIII, Nu: 152, (Ekim 1974), ss.657-708.
13 Haldun Eroğlu, Osmanlılar, Yönetim ve Strateji, İkinci Basım, Gökkubbe Yayınları, İstanbul 2007, s.25-27; I.
Murad dönemin ileri teknolojik askeri silahı olan topun kullanımı için Topçu Ocağı’nı kurdu. Bkz. Aynı Yer.
14 Osmanlı Devleti’nin muvaffakiyetinin sebepleri hakkında tafsilat için bkz. Fernand Grenard, Asya’nın Yükselişi
ve Düşüşü, Çev: Orhan Yüksel, İstanbul 1992, s.83-107.
15 Kodaman, a.g.m., s.12.
16 Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.111; II. Selim cülûsu sırasında teamüllere uymayarak cülûs bahşişi vermek istememiştir.
Yeniçerilerin baskıları neticesinde cülûs bahşişi vermek zorunda kalmış, tabii olarak bu durum II. Selim’in
Yeniçeri üzerindeki otoritesini sarsmıştır. Bu hadise, sonrasında Yeniçerilerin kendi çıkarları doğrultusunda
hareket etmelerine de örnek teşkil etmiştir. Bkz. Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.116; Koçi Bey, Koçi Bey Risalesi, Sade:
Zuhuri Danışman, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1997, s.30-32.
3
HASAN ALİ POLAT
alınamayan Yeniçeriler, doğrudan doğruya siyasî bir aktör olarak boy gösterdiler;
çıkarlarının zedelendiğini düşündükleri andan itibaren isyanlara dahi tevessül
ettiler. Hatta padişahları tahtından indirme cüretine sahip oldular. Padişahı
tahtından etmeye dönük isyanlarda şeyhülislamlık makamı ile işbirliğine gittiler.
Bütün bu zikredilenler, XVII. Yüzyıldan itibaren Yeniçeri Ocağı’nın nasıl bir şekle
büründüğünün göstergesidir.
XVII. Yüzyılın başlarından itibaren Kapıkulu Ocaklarının yanında Eyalet
Kuvvetlerinde de ciddî sıkıntılar ortaya çıktı. Buradaki bozulmanın da temel sebebi,
kanunlara aykırı olarak bazı kimselerin timarlı sipahi olmalarıdır. Ayrıca timar
tevcihlerinde liyakatin yerine, rüşvet ve iltimasın etkili oluşu da bozulmanın
sebeplerindendir17. Mevcut timarlı sipahiler bu usulsüzlüklerden hoşnut
olmamışlardır. Timarlı sipahilerin hoşnutsuzluğuna bir sebep de; onların geri
hizmetlere atılmaları ve sayıca azaltılmalarıdır. Timarlı sipahilerden bedel-i timar
adıyla vergi alınması zaman zaman yönetime karşı isyanlara sebep oldu. Askerlik
haricî olarak ayrılan timarlardaki ciddî artış sistemin bozulmasında fevkalade
etkilidir18. Timar sisteminin işlerliğini kaybetmesinde etkili olan hususlardan birisi
de; büyük fetih hareketlerinin yerini modern savaşlara bırakması, barut, top ve tüfek
kullanımının zaruri hale gelmesidir. Tüfeğin standart piyade silahı hâlini alması, klâsik
savaş aletlerinin önemini azalttı; timarlı sipahileri olumsuz etkiledi19. Timar sistemi
bozulunca iltizam usulüyle mültezimler, malikâne sistemiyle de ayanlar ön plana
çıktılar20. Desantralizasyona kayabilecek yapılanmalar ortaya çıktı. Tabii olarak bu
durum devletin taşradaki otoritesini, nüfuzunu azaltan bir gelişmedir.
Dâhilî gelişmeler, elbette, Osmanlı askerî düzenini fevkalade olumsuz etkiledi.
Fakat sadece dâhilî gelişmeleri ifade ederek Osmanlı askerî sisteminin bozulmasını
açıklamak imkânsızdır. Haricî gelişmeler, en az dâhilî gelişmeler kadar, Osmanlı
askerî sistemini etkiledi. Coğrafî keşiflerin yanında, Rönesans ve Reform
hareketleriyle Avrupa kendi içerisinde bir zihniyet devrimi gerçekleştirdi21. Fert, akıl
ve ilim; hürriyet fikri ön plana çıktı. Avrupa Yeniçağ’ına girip; güce, servete ve
bilgiye sahip oldu. Avrupa askerî teknolojide, özellikle ateşli silahlar bağlamında
ciddî ilerlemeler kaydetti. Harp usulleri değişti. Dolayısıyla Avrupa Yeniçağ’da iken
Osmanlı Devleti, kendi Ortaçağ’ını meydana getirmişti. Artık Osmanlı klâsik sistemi
XVII. Yüzyıl Avrupa’sıyla baş etmekten uzaklaşmaktaydı22.
Osmanlı Devleti yetkilileri, başlangıçta, askerî sistemdeki aksaklıkların giderilmesi
hususunda klâsik sistemi esas alan bir bakış açısı içerisinde oldular. Onlar, her daim II.
Mehmet ve Süleyman devirlerini örnek almakta, o devirlerdeki düzeni yeniden ihdas
Koçi Bey, a.g.e., s.13-26.
Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.116-117; İnalcık, Klâsik Çağ, s.118-121.
19 Hatice Arslan, Osmanlı Askerî Islahatlarında İstihdam Edilen Yabancı Uzmanlar (1730-1908), Yüksek Lisans Tezi,
SDÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Isparta 2010, s.11, 21-22.
20 İltizam ve malikâne sistemi hakkında tafsilat için bkz. Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve
Ekonomi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1999, s.99-126.
21 Necdet Hayta-Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar), Gazi
Kitabevi, Ankara 2003, s.4-5.
22 Kodaman, a.g.m., s.12-13.
17
18
4
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
etmeyi arzulamaktaydılar. Osmanlı Devleti yetkilileri, şanlı mazi ile güçlü Avrupa
arasında sıkışıp kalmışlardı23. O yüzdendir ki başlangıçta Avrupa’ya tereddütle
yaklaşıldı; eskiye dönerek tekrar güçlü, kudretli olunacağı düşünüldü. Fakat bunun
mümkün olmadığı/olmayacağı görülünce bu sefer ciddî adımlar atılmaya başladı.
Osmanlı Askerî Sisteminde Gerçekleştirilen Islahatlar
XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin askerî bakımdan geri
kaldığının farkında olan Osmanlı padişahı ve devlet yöneticileri, başlangıçta devleti
eski klâsik sistemine, kanun-ı kadîm’e geri döndürmeyi hedeflediler. Askerî manada,
neredeyse her padişah ıslahatlar gerçekleştirmeye çalıştı: Sultan I. Ahmed (16031617), Yeniçeri Ocağı ile ilgilendi; devlet ileri gelenlerinden “ocağın eski adet ve
ananelerini bildiren ve ocağın güçlendirilmesini öngören raporlar” aldı24. Fakat bunları
uygulamaya koyması mümkün olmadı. Sultan II. Osman (1618-1622), 1621’de Hotin
seferine çıktı. Bu savaşta Türk orduları kısa sürede dağıldılar. II. Osman, Yeniçerileri,
yenilginin sorumlusu olarak gördü ve başkentteki Yeniçerileri, Mısır’daki Yeniçeri
alaylarıyla değiştirme kararı aldı. Fakat II. Osman’ın bu teşebbüsü başarılı olmadığı
gibi sultanın canına mâl oldu25. IV. Murad (1623-1640), devleti kurtarmak amacıyla
sert tedbirler almaya çalıştı. Fakat IV. Murad’da askerî anlamda çok bir şey
yapamadı. Daha sonra 1701 yılında Yeniçeri Ocağı’nın ıslahına dönük bir ferman
çıkarıldı: ocak, yabancılardan temizlenmeye çalışıldı. 70.000 olan nüfusu yarıya
indirildi26.
XVIII. Yüzyılın başlarına gelindiğinde Osmanlı aydınlarından bir kesim, artık,
kanun-ı kadim’e rücû’ ile Osmanlı’nın güçlü olamayacağını fark etti: Batı harp yöntem
ve tekniklerinin kabulünün gerekli olduğunu ifade ettiler. Lale Devri’nin Sadrazamı
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Osmanlı askerinin Avrupa’daki askerî gelişmelere
intibak etmesi gerektiğini belirten, bir Nizâm-ı Cedit’ten bahseden Müteferrika’nın
Fenn-i Muhârebe ve Tâ’lîm-i Asker adlı eseri çerçevesinde askerî ıslahatlara girişti.
İbrahim Paşa, Yeniçeri Ocağı’nı ıslah etmeyi düşündü. 300 kişiden oluşan Bostancı
neferine Haydarpaşa çayırında yeni usullere göre gizli eğitimler yaptırdı. Savaşların
sona ermesi sebebiyle askerî alanda bazı düzenlemeler gerçekleştirdi. Tersane’de bir
dökümhane inşa edildi. Yangınların önüne geçmek amacıyla da tumlumbacıların
yerine itfaiye teşkilatının temeli olması bakımından Dergâh-ı Âli tulumbacı ocağı
meydana getirildi27. Ayrıca XVIII. Yüzyılın başlarında timar sistemi de
düzenlenmeye çalışıldı. Bütün timar sahiplerinin beratları gözden geçirilip,
sipahilerin kendi sancaklarında ikametleri şart koşuldu28.
Kodaman, a.g.m., s.15.
Hayta, a.g.e., s.9-10.
25 Yeniçerilerin düzene sokulmasına dönük bu ilk ciddî girişim hakkında tafsilat için bkz. Irina Petrosyan,
“Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî Reformlar Konusunda İlk Girişim: XVI. Yüzyılın Sonu ile XVII. Yüzyılın
Başında Yeniçeri Ocağı”, Cilt: 6, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.673-683. (ss.673-683)
26 Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.116-117.
27 Arslan, a.g.t., s.27-33.
28 Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.116-117.
23
24
5
HASAN ALİ POLAT
Osmanlı Devleti’nin askerî sistemindeki değişimde XVIII. Yüzyıl itibariyle
genellikle Fransa örnek alınmaktadır ve askerî değişimde yabancıların rolü
büyüktür. Osmanlı Devleti yetkilileri, yabancı uzmanlardan istifade etmeye çalıştı: I.
Mahmud döneminde (1730-1754), Comte de Bonneval (Humbaracı Ahmed Paşa),
1733’te Humbara Ocağı’nı yeniden teşkilatlandırdı. Böylelikle eğitimli zabit ve asker
ihtiyacı, genel manada, ordunun modernizasyonu sağlanmaya çalışıldı29. Artık Batı
takip edilmeye başlanmıştı. Nitekim 1734’te Hendesehâne adıyla ilk askerî fen ve
tatbikat okulu açıldı. Tophane, baruthane, lağımcı ve arabacı ocakları yeniden
düzenlendi. Modern matematik ve fizik gibi dersler askerî eğitimin içerisinde yer
almaya başladı30.
III. Mustafa (1757-1774) döneminde topçu sınıfı ve tophanenin düzenlenmesine
girişildi. Bu işlerle Fransız Baron de Tott görevlendirildi. Topçu Ocağı’nın yanında
istihkâm ve köprücü sınıfları da bir düzene konulmaya çalışıldı. Tott, Sürat Topçuları
adında yeni bir sınıf teşkil etti; büyük toplar döktürdü. Topçu neferlerine top
talimleri yaptırdı. III. Mustafa döneminin önemli adımlarından birisi de 1773’te
Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun’un açılmasıdır31.
I. Abdülhamid (1774-1789) döneminde de askerî düzenlemelere gidildi. 18
Ağustos 1777’de timar ve zeamet sisteminde düzenlemeye gidildi. Timar
sahiplerinin yerlerinden ayrılmaları yasaklandı; fakat timar sistemi üzerine yapılan
düzenlemeler başarılı olamadı. Nitekim 1792’de yeniden timar sistemine dönük bir
düzenlemeye gidildi. I. Abdülhamid’in sadrazamlarından Halil Hamid Paşa askerî
ıslahatlara fevkalade önem verdi. 1784’de İstanbul’da bir istihkâm okulu açtı.
Yeniçerilerin maaş belgeleri olan esâmelerin serbestçe alınıp satılmasını yasakladı32.
Osmanlı Devleti’nde askerî olarak köklü değişiklikler ortaya koymak maksadıyla
harekete geçen padişahlardan bir diğeri belki de en önemlisi III. Selim’dir. III. Selim
(1789-1807), Osmanlı Devleti’nin her alanda geri kalmış bir devlet olduğunun çok iyi
farkındadır. Nitekim şehzade iken bu farkındalık icabınca ihtilal öncesinin Fransa
kralı XVI. Luis ile irtibat halindedir; Fransa’daki ilerlemeleri takip etmekte, yapılması
gereken ıslahatlar noktasında da XVI. Luis’ten fikir edinmeye çalışmaktadır. III.
Selim, devlet erkânından, devletin kötü gidişatının durdurulması, devletin
kurtarılması için neler yapılması gerektiğini belirtir raporlar (layihalar)
hazırlamalarını istedi33. III. Selim’e takdim edilen layihalarda ocak ağalıklarına ehil
olmayanların getirildiğinden, ulufelerin de ehil olmayanlara verildiğinden
bahsedilmektedir. Piyade neferleri içerisinde hak etmedikleri halde esamesi olanlar
29 Ali Rıza Şimşek, Osmanlı Ordusunda 18 ve 19. Yüzyıllarda Yapılan Islahat Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda
Yabancıların Rolü, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2006, s.77-81; Arslan, a.g.t., s.33-36;
Hayta, a.g.e., s.39-42.
30 Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul 1982, s.163-166; Kurtuluş Kayalı, “Osmanlı
Devleti’nde Yenileşme Hareketi ve Ordu”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 5, İletişim
Yayınları, İstanbul 1999, s.1252.
31 Hayta, a.g.e., s.47-50; Şimşek, a.g.t., s.81-89.
32 Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.117; Hayta, a.g.e., s.58-62.
33 Adil Şen, Osmanlı’da Dönüm Noktası (III. Selim Hayatı ve Islahatları), Fecr Yayınları, Ankara 2003, s.103-221; Enver
Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt: V, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995, s.60-61.
6
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
vardır;
bunlar
alınmalıdır.
Timar
tevcihlerinin
yanlış
yapıldığından
bahsedilmektedir. Vilayetlerde kıtalar kurulması istenmektedir. Cebeci, Arabacı,
Topçu ve sair ocakların da modern eğitimden geçirilmesi istenmektedir34. Bütüncül
bir değerlendirme yapıldığında III. Selim’in, ıslahat layihalarını da dikkate alarak üç
amaca dönük ıslahat hareketlerine giriştiği söylenebilir: Bunlardan birincisi Yeniçeri
Ocağı’nı kaldırmak, ikincisi Avrupai bir düzen ortaya koymak, üçüncüsü de ulema
kesiminin nüfuzunu kırmaktır. Sorunun temelinde Yeniçeri Ocağı ve ulema sınıfı
görülmüş, bu kesimlerin ıslahatların engellenmesine dönük gayretleri bertaraf
edilmeye çalışılmıştır. III. Selim, iktidarında Nizâm-ı Cedit’i başlattı: Nizâm-ı Cedit,
askerî, siyasî, idarî, sosyal ve iktisadî alanlarda gerçekleştirilmek istenen ıslahatların
bütününe verilen addır.
III. Selim Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak istemekteydi; fakat devletin mevcut
durumu buna müsait değildi. Bu yüzdendir ki Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak yerine bir
nev’î O’na alternatif olması bakımından, tepkileri de dikkate alarak Bostancı
Ocağı’na bağlı olarak Bostancı Tüfekçisi adıyla aslında yeni bir ordu teşkil ettirdi. Bu
ordu Nizâm-ı Cedit olarak anıldı ve bu ordunun masraflarının karşılanması adına da
İrad-ı Cedit hazinesi kuruldu35. Ayrıca, III. Selim, Fransa’dan, yapılacak ıslahatları
takip etmek amacıyla uzmanlar getirtti. Mühendishâne-i Berrî-i Hümayun’u faaliyete
geçirdi36.
Nizâm-ı Cedit ordusu teşkil edildikten sonra, bu ordu ilk defa Mısır’da Napolyon
kuvvetlerine karşı mücadele verdi. Cezzar Ahmed Paşa kumandasında 1799’daki bu
mücadele neticesinde Akka Zaferi elde edildi; böylelikle Nizâm-ı Cedit ordusu
büyük bir başarı elde ediyordu. Tabii olarak bu durum Nizâm-ı Cedit’e karşı olan
çevreler tarafından hoş karşılanmadı. Çünkü Nizâm-ı Cedit ordusu prestij
kazanıyordu. Osmanlı Devleti’nin en mühim askerî gücü mesabesinde olan, bir nev’î
devlet idaresinde yegâne söz sahibi olan askerî gücü ise itibar kaybediyordu.
Yeniçeriler bu durumu çekemeyecekler, kendilerinin bir kenara itilmesine razı
olmayacaklardır. Nitekim Yeniçeriler, çıkarlarını korumak gayesiyle III. Selim’e karşı
ittifak arayışlarına girdiler. 1807’de Kabakçı Mustafa isyanı çıktı. Yeniçeriler bu
isyana destek verdiler; maksat, ıslahatların önüne geçmekti. Hattâ Şeyhülislam
Ataullah Efendi de isyancılarla işbirliği içerisinde oldu; padişahın hal’ fetvasını
hazırladı. Nihayetinde III. Selim’i, etkisini ortadan kaldırmak istediği iki kuvvet,
Yeniçeri-Ulema ikilisi tahttan indirdi ve yerine ıslahatlara karşı bir kişiliği olan,
ıslahatları durduracağı noktasında kesin sözler veren IV. Mustafa’yı (1807-1808)
tahta çıkardı37.
Islahat layihaları hakkında tafsilat için bkz. Engin Çağman, III. Selim’e Sunulan Islahat Layihaları, Kitabevi
Yayınları, İstanbul 2010, s.XVII-XXXIX, 1-81; Şen, a.g.e., s.211-273.
35 Besim Özcan, “Sultan III. Selim Devri Islahat Hareketleri”, Cilt: 12, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara
2002, s.674-675. (ss.671-683); Şen, a.g.e., s.261-267.
36 Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.117.
37 Stanford J. Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Geleneksel Reformdan Modern Reforma Geçiş: Sultan III. Selim
ve Sultan II. Mahmud Dönemleri”, Cilt: 12, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s.609-619 (ss.609-628);
Hayta, a.g.e., s.70-81, 89-94; Şen, a.g.e., s.261-267; Karal, a.g.e., s.60.
34
7
HASAN ALİ POLAT
Bundan sonraki süreçte yaklaşık bir yıl ıslahatlar kesintiye uğradı. Nizâm-ı Cedit
ordusu IV. Mustafa tarafından dağıtıldı. Fakat bu sefer de Bayraktar Mustafa Paşa
önderliğinde ayanların da desteğiyle IV. Mustafa tahttan indirildi ve yerine II.
Mahmud (1808-1839) tahta çıkartıldı. Alemdar Mustafa Paşa’da Sadrazam oldu. 7
Ekim 1808’de padişah ile ayanlar arasında Sened-i İttifak kabul edildi. Alemdar
Mustafa Paşa, sadrazam olarak ıslahat hareketlerine girişti. Nizâm-ı Cedit’in
kalıntılarından Sekbân-ı Cedit ortaya çıkarıldı. Sekbân-ı Cedit ile birlikte Alemdar
Mustafa Paşa, Yeniçeri Ocağı’nda da düzenlemelere gitmeye çalıştı. Fiilen askerlik
yapmayanların esameleri ellerinden alındı. Buna itiraz eden Yeniçeriler, 16 Kasım
1808’de ayaklandılar ve bu ayaklanma nihayetinde Sadrazam Alemdar Mustafa
Paşa’yı öldürdüler. 18 Kasım 1808 itibariyle de II. Mahmud, Sekbân-ı Cedit’i ilga
ettiğini duyurdu. Alemdar’ın öldürülmesi sonrasında II. Mahmud ıslahat
hareketlerini devam ettirdi. 25 Mayıs 1826’da Eşkinci Ocağı’nı kurdu. Modern
eğitime tabi olacak olan bu ocağın neferleri de Yeniçerilerden karşılanacaktı.
Fakat Yeniçeriler bu ocağı kendilerinin devamının önünde ciddi bir tehdit olarak
değerlendirdiler; kaldırılmasını istediler. Yeniçeri Ağası Hüseyin Paşa vasıtasıyla
başlangıçta ikna edildiler. Hatta ulemadan ocağın kurulmasının uygunluğu üzerine
fetva da aldılar; fakat bütün bunlar yetmedi ve Yeniçeriler, ocağın kaldırılması için
15 Haziran 1826’da ayaklandılar. II. Mahmud bu isyan üzerine toplumun her
kesimini yanına çekerek Yeniçeriler üzerine yürüdü; yaklaşık 6.000 Yeniçeri
öldürüldü ve böylelikle Yeniçeri Ocağı ilga edildi38.
Tarihte Vaka-yı Hayriye olarak bilinen bu hadise ile devlet, uzun zamandır
Osmanlı Devleti’nin modern dünyaya intibakının önüne geçmeye çalışan, mevki-i
iktidarları için gayret gösteren bir kurum olan Yeniçeri Ocağı’ndan kurtulmuş oldu.
Ocağın kaldırılması II. Mahmud’un otoritesini artırdığı gibi ıslahatların da önünü
açtı. Artık II. Mahmud devrine nazaran köklü adımlar atacaktı.
II. Mahmud, Yeniçeri Ocağının hallini sağladıktan sonra modern ordu olmasını
istediği Asakir-i Mansure-i Muhammediyeyi kurdu. Ayrıca bu ordunun
başkumandanlığını yapmak üzere Seraskerlik makamı ortaya çıkarıldı. Profesyonel
ordu mantığından [paralı asker] uzaklaşıldı. Yükümlülük esas alındı. Bu yüzdendir
ki Asakir-i Mansure-i Muhammediye ile birlikte millî orduya geçişte önemli bir mesafe
alındı. Ordu kuvvetlerindeki merkez-eyalet ayrımı sona erdirildi. Tek bir merkezi
ordu oluşturulması gayreti içerisinde olundu. Eskiden eyalet kuvvetlerinin ihtiyacı
için ayrılan finansman merkeze kaydırıldı. Ordudaki merkez-eyalet ayrımın
sonlandırılması ile mali kaynaklarda da merkezileşmeye gidildi39.
Tanzimat Döneminde Yeni Askeri Düzen
II. Mahmud dönemindeki askeri alanda önemli gelişmelerden birisi de halka 20
yıl faal hizmet şartı getirilmesidir. 20 yıl bilfiil görev yapan asker, 20 yılın sonunda
Shaw, a.g.m., s.619-628; Özcan, a.g.m., Cilt: 10, s.117.
Kemal H. Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s.30-31; Hayta, a.g.e.,
s.98-102.
38
39
8
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
redif oluyordu. Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde bu hususta birtakım
düzenlemeler gerçekleşti: 1843 tarihli askere alma yasası ile 5 yılı faal olarak orduda
7 yılı da redif olmak üzere askerlik süresini 12 yıla indirdi. Bu düzenlemeleri
yaparken Prusya’yı örnek aldı. Askerlik hizmeti 12 yıla düşmüştü; fakat ordu kahir
ekseriyetle Türk unsura dayanıyordu. Ordunun temel askeri gücü Anadolu ve
Rumeli Türklerinden sağlanıyordu. Bosna, Hersek ve Arnavutluk’ta askerliği karşı
ciddi bir direniş ortaya çıkmıştı. Bu yüzdendir ki buralardan asker alma işlemi
gerçekleşemedi40.
Abdülmecid döneminde Ordu beş büyük birime ayrıldı: Birinci Ordu, İkinci
Ordu, Rumeli Ordusu, Anadolu Ordusu ve Arap Ordusu. Seraskerlik makamı
Sadrazam ve Şeyhülislamlığa denk bir makam haline getirildi. Topçu sınıfı
düzenlenmeye çalışıldı ve Meclis-i Tophane-i Amire kuruldu. Ayrıca her aileden bir
kişinin asker alınması, tek çocuklu ailelerden asker alınmaması usulü kabul edildi.
Ardından Batılı Devletlerin de tahrikleri sonucunda Kırım Harbi sonrasında Islahat
Fermanı yayımlandı. Herkesi eşit yurttaş oldukları üzerine kurulu olan bu fermanla
birlikte ayrımcılığa son vermek adına gayrimüslimlerin de askerlik yapabilmelerinin
önü açıldı41. Müslim-Gayrimüslim herkes “ortak vatan”larını muhafaza etmek için
askerlik yapacaklardır, denildi. Teorikte kabul edilen bu husus genel itibariyle hiçbir
zaman pratiğe dökülemedi. Ayrımcılık üzerine hak talebinde bulunanlar, bir müddet
sonra Osmanlı Devleti için askerlik yapmaktan imtina etmişlerdir.
9
ASKERLİK HİZMETİ SÜRESİ42
Düzenli Ordu
[Nizamiye]
1843
5 yıl
Yedek
[Redif]
7 yıl
Müstahfaz
----
Toplam
12 yıl
1869
6 yıl
[5 yıl: süvari: topçu
[1 yıl: faal yedek [İhtiyat]
[4 yıl: piyade
[2 yıl: faal yedek [ihtiyat]
6 yıl
[10 celp: 3 yıl
[20 celp: 3 yıl
8 yıl
20 yıl
Sultan Abdülmecid döneminde önemli düzenlemelerden birisi de Zaptiye
Teşkilatının kurulmasıdır. Jandarma teşkilatının ilk hali diyebileceğimiz bu teşkilatın
Odile Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askerî “Yeni Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010, s.12-14.
41 Hayta, a.g.e., s.139-141.
42 Moreau, a.g.e., s.19.
40
HASAN ALİ POLAT
kurulması ile birlikte İstanbul’un ve eyaletlerinin asayişini sağlamak görevi bu
kuruma devredildi43.
Sultan Abdülmecid sonrasında tahta çıkan Sultan Abdülaziz (1861-1876),
yaptığı işlerde Batıdaki gelişmeleri dikkate almaya çalıştı. Çünkü Kırım Savaşı ve
sonrasındaki gelişmeler, Batı’nın Osmanlı’ya müdahilliğini ortaya çıkardı. Azınlıklar
üzerinden Osmanlı Devleti köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyordu. Sultan Abdülaziz,
Batı’daki silahlanmayı gördükten sonra orduyu güçlendirme yoluna başvurdu.
Harbiye Nazırı Hüseyin Avni Paşa orduda yapılması gereken düzenlemeler
hakkında bir rapor hazırladı. Bu rapor şöyle başlamaktadır: “Anlaşılmıştır ki bu gün
bir devletin bağımsızlığı ve siyasi etkisi onun askeri gücüyle doğru orantılıdır44.” Hüseyin
Avni Paşa tarafından Prusya ordu teşkilatı örnek alınarak buna göre düzenlemeler
yapıldı. Ordunun eğitimine önem verildi. Taşkışla, Gümüşsuyu ve Taksim kışlaları
inşa edildi. Prusya’dan uzmanlar getirtilerek Mekteb-i Harbiye yeniden düzenlendi.
Harbiye Nezareti binası yaptırıldı. Silah ve mühimmat açığını kapatmak için
Şinayder, Martin, Vinçester gibi yeni tür tüfeklerden 600.000 adet alındı ve askerlere
dağıtıldı. Yine bu dönemde 1864 yılında Ahmet Cevdet Paşa’nın gayretleriyle
Bosnalıların askerlik yapmayı kabul etmeleri sağlandı. Zira yukarıda da bahsedildiği
üzere Bosna ve Hersek gibi yerlerden asker temin edilemiyordu. Abdülaziz
döneminde ayrıca donanmaya da önem verildi. Sultan Abdülaziz bizzat kendi
hazinesinin önemli bir kısmını donanmanın ıslahına ayırdı. İngiliz Hubart Paşa,
deniz subaylarını eğitmek maksadıyla Mekteb-i Bahriye’ye tayin edildi. 1867’de
Bahriye Nezareti kuruldu45. Abdülaziz döneminde nitelik yönünden olmasa bile
nicelik yönü ile dünyanın önemli donanmalarından birisi meydana getirildi.
Meşrutiyet Dönemi: Ordu-Siyaset
Sultan Abdülaziz’den sonra tahta V. Murad (1876-1876) geçti; fakat V. Murad’ı
tahta çıkaranlar O’ndan memnun olmadıkları için birkaç ay içerisinde O’nu da
tahtan indirdiler ve yerine Meşrutiyeti ilan etmek şartıyla II. Abdülhamid’i tahta
çıkardılar. II. Abdülhamid (1876-1909) tahta çıktıktan sonra Meşrutiyeti ilan etti;
fakat ardından 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi münasebetiyle meclisi feshetti. Osmanlı
Devleti borçlar ve savaşlar münasebetiyle yorgun düşmüştü. Ciddi sıkıntıların baş
gösterdiği bir ortamda başa geçen II. Abdülhamid, öncelikle savaşlardan uzak
dengeleri gözeten bir siyaset takip etme gayreti içerisinde oldu. Bununla birlikte
orduya da önem verdi. 1882’de Bismarck’a başvurarak ordunun ıslahı için uzman
talebinde bulundu. Kaehler ve Goltz gibi uzmanlar Türkiye’ye geldi46. Askerî
danışmanların Osmanlı ordusunda görev alması ile Alman silah endüstrisi de ülkeye
girdi. Krupp, Loewe ve Mauser gibi büyük Alman silah firmaları, Osmanlı
Jandarma Teşkilatı hakkında tafsilat için bkz. Sezgin Kaya, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ordusu 1839-1876, Yüksek
Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir 2005, s.34-39.
44 Moreau, a.g.e., s.16-17.
45 Hayta, a.g.e., s.153-157.
46 Alman subaylar hakkında bkz. İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, 11. Basım, Timaş
Yayınları, İstanbul 2010, s.101-116.
43
10
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
ordusunun top ve tüfek vb. gibi önemli askerî teçhizatlarını karşılamaya başladılar.
Özellikle Krupp, zamanla Türkiye’de top mühimmatı pazarında firma durumuna
geldi47. Doğu Anadolu’da merkezi otoriteyi artırmak adına 1890-91’de Hamidiye
Alayları teşkil edildi. Bu alaylar aşiret kuvvetlerinden meydana getirildi. Bu alaylar,
Doğudaki Ermeni faaliyetlerinin önüne geçmeyi hedefledi48.
Meşrutiyet döneminde ordu, Abdülhamid muhaliflerinin yuvalandığı bir
merkez halini aldı. Gerçi II. Abdülhamit Genç Osmanlıları tamamen tasfiye
etmeyi/merkezden uzaklaştırmayı, -sürgünlere yollamak suretiyle- ordu üst
kademeyi kendisine bağlamayı başarmıştı ama 1900’lerin başlarında askeri
öğrencilere ve genç subaylara sözü geçmiyordu. Nitekim İttihat Terakki adı verilen
ve daha sonraki dönemlerde muhalifliğin bayraktarlığını yapacak; hatta bir dönem
devlet yönetecek olan cemiyet, askeri ve mülki okullarda vücut buldu. İkinci
Abdülhamid başlangıçta bu muhalefeti çok da önemsemedi. Kısmi tutuklamalar
gerçekleşti; sorgulamalar nihayetinde İttihatçılardan bir kısmı serbest bırakıldı. Diğer
bir kısım İttihatçılar sürgünlere yollandılar. Fakat Abdülhamid muhalifliği hem
içeride hem dışarıda günden güne güçlenmekteydi. Mizancı Murad, Ahmed Rıza
gibi isimler yurtdışından muhalefet etmekteydiler. Yine Prens Sabahattin de muhalif
idi. İkinci Abdülhamid’in hamidiyan rejiminden memnun olmayanlar onu tahtan
indirmek istiyorlardı. Abdülhamid düşmanlığı, muhalifleri İttihat ve Terakki
etrafında toplamaya yetti. 1908 yılına gelindiğinde Makedonya dağlarında hürriyet,
müsavat ve adalet isteriz diyen İttihatçı ordu mensuplarından bir kısım, ayaklandılar.
Kısa sürede etkili oldular ve Kanun-ı Esasi’nin yeniden ilanını talep ettiler.
Nihayetinde İttihat ve Terakki Cemiyeti liderliğinde askerlerin baskısıyla
mutlakıyetten meşrutiyete cebrî bir geçiş gerçekleşti: II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet’i
23 Temmuz 1908’de (10 Temmuz 1324) ilan etmek zorunda kaldı. Meşrutiyetin
yeniden ilanıyla birlikte, Osmanlı Devleti’nde geri dönüşü olmayan yeni bir dönem
ortaya çıktı49.
II. Meşrutiyet yıllarında ordunun Avrupa’daki ordular gibi olması için gayret
gösterildi. Bu bağlamda düzenlemeler yapıldı. 9 Temmuz 1910’da Devlet-i Aliye-i
Osmaniye Ordusunun Teşkilât-ı Esasiye Nizamnamesi yürürlüğe girdi. Böylelikle
modern bir askeri teşkilata geçilmiş oluyordu. 14 Şubat 1914’te de Teşkilat-ı
Umumiye-i Askerî Nizamnamesi ile ordunun yeniden düzenlenmesine çalışıldı.
Çünkü Balkan Savaşları orduyu perişan etmişti. Yeni düzenlemelerle ordunun
yaraları sarılmaya çalışılacaktı. Bu düzenlemeye göre; “kara ordusu, dört ordu
müfettişliği ile bağımsız kolordu ve tümenlerden oluşturulacaktı. Ancak düşünülen bu yeni
düzenleme uygulamaya konulamadı50.”
47 Mehmet Beşirli, “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, http://www.etarih.org/makaleler.php?sayfa=makaledetay&makaleno=1159.
48 Hayta, a.g.e., s.187-188.
49 İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında tafsilat için bkz. Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki (1908-1914), Sekizinci
Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul 2010, s.15-199; M.Şükrü Hanioğlu, “İttihat ve Terakkî Cemiyeti”, DİA, Cilt:23,
İstanbul 2001, s.476-484. (ss.476-484)
50 Hayta, a.g.e., s.199-200.
11
HASAN ALİ POLAT
Meşrutiyet devrinin önemli gelişmelerinden birisi de Enver Paşa’nın 1914’te
Harbiye Nazırı oluşu ve orduda gerçekleştirdiği ıslahatlardır. Enver Paşa Harbiye
Nazırı olduktan birkaç gün sonra Padişah, askeri tayinlerde değişiklikler
yapılacağını, “Makedonya’daki yenilgiler silsilesinden sorumlu olan kumandanların ve 55
yaşını aşkın generallerin çoğunun emekliye ayrılacağını” bildiriyordu. Kara ve Deniz
ordularında tasfiye işlemleri gerçekleştirdi. Balkan Savaşlarında başarısız olan yaşlı
subayları emekliye sevk etti. Enver Paşa bu hususlarda şöyle dedi: “bir subayın görevi
süslü bir üniformayla boy göstermekten ibaret değildir. Asker olmak; talim ve terbiye, bilim
ve sanat ve hepsinden önemlisi cesaret ve çok çalışmak demektir. Bu meziyetler ancak
gençlerde bulunur ve yine ancak gençler öğrenmek ve çok çalışmak yeteneğine sahiptir51.”
Enver Paşa bu beyanatıyla ordunun gençleştirilmesinin gerekçesi üzerinde
duruyordu.
Enver Paşa’nın gerçekleştirdiği ıslahatlar, yani gençleştirme ile ilgili olarak,
Enver Paşa’ya karşı olmasıyla bilinen Miralay Şerif Bey bile yapılan ıslahatı şu
sözlerle ifade etmektedir: “Atandıkları komutanlıklara kısa bir süre içinde hareket
etmeyerek eski alışkanlıklarına bağlı kalıp ayak sallayan her komutan ve subay derhal
emeklilik emrini aldı. İtiraz lakırdısı ağza alınmaz oldu ve herkese bir çeviklik, bir sür’at bir
askerlik geldi. Ordu, yeni bir dünyaya doğdu. Harbiye Nezareti’nin açık kapıları kapandı ve
içeriye ashab-ı mesalihten (işbilir kimselerden) başka kimse girmez oldu. Almanya’dan gelen
Heyet-i Islahiye görev başına geçti. Bütün işler bu kurulun yardımlarının eklenmesiyle
gereksiz işlemlerden arınıp sade bir biçimde yürümeye başladı. Ve ordumuz orduya,
subaylarımız subaya benzedi52.”
Sonuç
Osmanlı Devleti yetkilileri, kuruluş sürecinde, aşiret kuvvetlerinden istifade
ederek asker ihtiyacını karşılamaya çalıştılar. Daha sonra devletin imparatorluğa
doğru deviniminde askerî teşkilat bakımından bir dizi düzenlemelere gidildi. Orhan
Bey zamanında yaya ve müsellemler teşkil edildi; I. Murad’la birlikte askerî
kurumsallaşma başladı. Kapıkulu Ocakları teşkil edildi; bu ocakların asker ihtiyacı
Pencik ve devşirme sistemi gibi usullerle karşılandı. Devletin esas askerî gücü olan
timarlı sipahiler bir düzene konuldu. II. Mehmed’e gelindiğinde muntazam bir
askerî nizam ortaya çıkmıştı. Daha sonra liyakatsiz devlet yöneticilerinin işbaşında
oluşları, askerlik mesleğinin dünyada gelişmesi, silah teknolojisi gibi sebeplerden
Osmanlı askerî sistemi, muasırları nazarında geri kaldı. Osmanlı Devleti yetkilileri
başlangıçta
askerî
düzendeki
bozulmaları
kanun-ı
kadîm’e
dönerek
halledebileceklerini zannettiler; fakat yanılmışlardı. Osmanlı kendi klâsik sistemi
içerisinde kalmakta sebat ederken Batı, kendi ortaçağını sonlandırmış, Rönesans ve
Reform hareketleriyle aydınlanma çağını yakalamıştı. Tabii olarak bu durum her
alanda olduğu gibi askerî alanda da Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemiştir.
Ali Kaşıyuğun, Enver Paşa’nın Orduyu Islah Çalışmaları 1914-1918, Yüksek Lisans Tezi, Mustafa Kemal
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Hatay 2009, s.39.
52 Kaşıyuğun, a.g.t., s.41.
51
12
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
Osmanlı padişahları askerî sıkıntıları gidermek için bir dizi tedbirler aldılar:
yabancı uzmanlar getirdiler, onlar eliyle orduyu ıslaha çalıştılar. Fakat bunlar çok da
başarılı olmadı. Gerçek manada ıslahatlar III. Selim tarafından gerçekleştirilmeye
çalışıldı. Batı’nın üstünlüğü net bir şekilde kabul gördü. Avrupai düzende yeni bir
ordu teşebbüsünde bulunuldu. Nizâm-ı Cedit ortaya çıktı; fakat bu ordu da
Yeniçeriler tarafından dağıtıldı. Nihayet Yeniçeri Ocağı, II. Mahmud tarafından
1826’da kaldırıldı.
Osmanlı’nın giriştiği ıslahat hareketleri başlangıçta sathî bir hüviyet arz
etmektedir; Kanun-ı kadim’e dönme çabası hâkimdir. Fakat sonrasında ciddî askerî
ıslahatlar yapılmaya çalışılmıştır. Bu noktada belirtilmesi gereken şudur ki kanun-ı
kadim’e dönme arzuna sahip olanlar her fırsatta ıslahatların önüne geçmeye
çalışmışlardır. Islahatlara karşı, yeniçeri ve ulema, bir direnç noktası olarak ortaya
çıkmış; ancak II. Mahmud ile birlikte yeniçeri ve ulemanın nüfuzu kırılabilmiştir.
II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağını kaldırması yeni bir başlangıç oldu. Asakir-i
Mansure-i Muhammediye’nin kurulması ve askere alma usulünde köklü değişikliklere
gidilmesi önemlidir. Abdülmecid döneminde gayrimüslimlerin de askerlik
yapmaları talep edildi. Fakat bırakın gayrimüslimleri, devlet, Bosna ve Hersek gibi
yerlerde Müslümanları bile askerliğe sevk edemedi. Abdülaziz döneminde askeri
eğitime önem verildi. II. Abdülhamid döneminde de Almanya askerlikte model oldu
ve uzmanlar getirtildi. Yabancı uzmanlar eliyle ordu güçlendirilmeye çalışıldı.
Ordunun güçlenmesi mevzusu üzerinde bütün padişahlar döneminde ciddiyetle
duruldu; fakat bütün bunlara rağmen tam manasıyla Avrupa’daki örnekler gibi
güçlü bir ordu ihdas edilemedi. Bunun temel sebebi her bakımdan Batı’ya muhtaçlık,
muhtaç olunan Batı’ya da ayak uyduramamaktır.
Orduda ıslahatlar yapılması istenmektedir; fakat çoğu kez bu ıslahat hareketleri
ordu mensuplarının siyasetle meşguliyetleri dolayısyla kesintiye uğramıştır. Ordusiyaset ilişkisi devletin gerileme dönemlerinde hep bir “sorun” olmuştur. II.
Abdülhamid döneminde ordu mensupları arasında Abdülhamid muhalifliği ciddi
manada yayılmış, nihayetinde meşrutiyetin ilanı sağlanmıştır. II. Meşrutiyet ilan
edildikten sonra da ordu siyasetten çekilmemiştir. Bir nev’î İttihat ve Terakki’nin
muhafızlığını yapmıştır. Her ne kadar siyasete pek karışmaması devamlı surette
öğütlenmiş olsa da siyasetten çekilmesi mümkün olamamıştır. İttihat Terakki, Balkan
Savaşları sonrasında iktidarı bütünüyle ele geçirdikten sonra Enver Paşa Harbiye
Nazırı olmuş; orduyu düzene sokmaya çalışmıştır. Balkan Savaşlarının sorumlusu
olan yaşlı subayları emekliye sevk edip orduyu gençleştirmeye çalışmıştır. Ordudaki
bu gençleştirme operasyonu Cumhuriyeti kuran askeri kadronun önünün açılmasını
sağlamıştır.
Osmanlı Devleti’nde askerî ıslahatlar; bazı padişahların durumun ciddiyetinin
yeterince farkında olmamaları, bazı yöneticilerin beceriksizlikleri ve ordu-siyaset
ilişkileri [askerin darbe severliği] gibi sebeplerdendir ki yeterince başarılı
olamamıştır. Klâsik çağında olduğu gibi dünya ile boy ölçüşebilecek güçlü bir ordu
ortaya çıkarılamamıştır.
13
HASAN ALİ POLAT
BİBLİYOGRAFYA
Kitaplar
- ADIVAR, Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul 1982.
- AHMAD, Feroz, İttihat ve Terakki (1908-1914), Sekizinci Basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul 2010.
- ÇAĞMAN, Engin, III. Selim’e Sunulan Islahat Layihaları, Kitabevi Yayınları,
İstanbul 2010.
- EROĞLU, Haldun, Osmanlılar, Yönetim ve Strateji, İkinci Basım, Gökkubbe
Yayınları, İstanbul 2007.
- GENÇ, Mehmet, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken Neşriyat,
İstanbul 1999.
- GRENARD, Fernand, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü, Çev: Orhan Yüksel, İstanbul
1992.
- HALAÇOĞLU, Yusuf, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve
Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1991.
- HAYTA, Necdet-Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII.
Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar), Gazi Kitabevi, Ankara 2003.
- İNALCIK, Halil, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı -Devlet, Kanun,
Diplomasi-, Timaş Yayınları, İstanbul 2011.
- İNALCIK, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ (1300-1600), Çev: Ruşen
Sezer, Ondördüncü Basım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2009.
- KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Millî Kültürü, Yirmialtıncı Basım, Ötüken
Neşriyat, İstanbul 2007.
- KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt: V, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara 1995.
- KARPAT, Kemal H., Osmanlı’dan Günümüze Asker ve Siyaset, Timaş Yayınları,
İstanbul 2010.
- KOÇİ BEY, Koçi Bey Risalesi, Sade: Zuhuri Danışman, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul 1997.
- KÖPRÜLÜ, Fuad, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Altıncı Basım, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1999.
- MOREAU, Odile, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askerî “Yeni
Düzen”in İnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,
İstanbul 2010.
- ORTAYLI, İlber, Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, 11. Basım, Timaş
Yayınları, İstanbul 2010.
- ŞEN, Adil, Osmanlı’da Dönüm Noktası (III. Selim Hayatı ve Islahatları), Fecr
Yayınları, Ankara 2003.
- UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları,
Cilt: I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988.
14
OSMANLI’DA ASKERÎ ISLAHATLAR
Makaleler
- Abdülkadir Özcan, “Osmanlı Devleti’nin Askerî Yapısı”, Cilt: 10, Türkler, Yeni
Türkiye Yayınları, Ankara 2002. (ss.107-121)
- Ahmed Refik, “Eski Osmanlı Askerliği: Onbirinci Asr-ı Hicrîde Devşirme
Usûlü”, Edebiyat-ı Umûmiye Mecmuası, Cilt: I, Sy: 2, İstanbul 1335 [1916]. (ss.4648)
- Bayram Kodaman, “Osmanlı Devleti’nin Yükseliş ve Çöküş Sebeplerine Genel
Bakış”, SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sy: 16, (Aralık 2007).
(ss.1-23)
- Besim Özcan, “Sultan III. Selim Devri Islahat Hareketleri”, Cilt: 12, Türkler,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. (671-683).
- Irina Petrosyan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Askerî Reformlar Konusunda İlk
Girişim: XVI. Yüzyılın Sonu ile XVII. Yüzyılın Başında Yeniçeri Ocağı”, Cilt: 6,
Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. (ss.673-683)
- Kurtuluş Kayalı, “Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketi ve Ordu”,
Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, Cilt: 5, İletişim Yayınları,
İstanbul 1999.
- M.Şükrü Hanioğlu, “İttihat ve Terakkî Cemiyeti”, DİA, Cilt:23, İstanbul 2001,
s.476-484. (ss.476-484)
- Mehmet Beşirli, “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman
Silahları”,
http://www.etarih.org/makaleler.php?sayfa=makaledetay&makaleno=1159.
- Nejat Göyünç, “Kuruluş Devrinde Askerî Teşkilat ve Devşirme Düzeni”, Cilt:
6, Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999. (558-560)
- Stanford J. Shaw, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Geleneksel Reformdan Modern
Reforma Geçiş: Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmud Dönemleri”, Cilt: 12,
Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002. (ss.609-628)
- Yaşar Yücel, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Desantralizasyona (Âdem-i
Merkeziyet) Dair Gözlemler, Belleten, Cilt: XXXVIII, Nu: 152, (Ekim 1974).
(ss.657-708)
Tezler
- Ali Kaşıyuğun, Enver Paşa’nın Orduyu Islah Çalışmaları 1914-1918, Yüksek
Lisans Tezi, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana
Bilim Dalı, Hatay 2009.
- Ali Rıza Şimşek, Osmanlı Ordusunda 18 ve 19. Yüzyıllarda Yapılan Islahat
Çalışmaları ve Bu Çalışmalarda Yabancıların Rolü, Sakarya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2006.
- Hatice Arslan, Osmanlı Askerî Islahatlarında İstihdam Edilen Yabancı Uzmanlar
(1730-1908), Yüksek Lisans Tezi, SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana
Bilim Dalı, Isparta 2010.
- Sezgin Kaya, Tanzimat Dönemi Osmanlı Ordusu 1839-1876, Yüksek Lisans Tezi,
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir 2005.
15
Download