6 HİCRET Kümesra 8 MENKIBE M. İbrahim HIZIR 9 TEBRİK HİCRİ YILBAŞI 1431 16 TEFSİR Said Nur UNUTKAN 18 20 RESULULLAH’A MEKTUP 26 TASAVVUF 28 SİYER 30 Zeynullah DEMİRPAZU 38 42 Bahçe 46 Arka Azime TANDOĞDU Hüseyin FİDAN Mahmut TUĞLUCA KADINLARDAKİ 23.KROMOZOM ve GENETİK FARKLILIK www.katretulhayat.com 1 K uran’ı kerim-i okumuşsunuzdur, yaşanmış birçok hikâyelerden bahsetmesi dikkatinizi çekmiş olmalı. Kur’an’ı Azim’in bu hikâyelerden bahsedişini en kolay anlaşılma metodu olarak algılıyorum. Ayrıca aynı hikâyelere de çeşitli tefsirler yazılmıştır. Nedeni ise her akıl ayrı algılamıştır.Anlaşılmasını istediğiniz konuları izahta, ilahi metot rehber olmalı.. Bu metot bizler içinde; halka hizmet etmeyi kendilerine peygam 2 2 www.katretulhayat.com ber hizmeti olarak kabul eden herkes içinde geçerlidir..Konumuzun daha anlaşılır olabilmesi için biraz açalım..Gazetelerde haber olan, Britanya’da dünyaya gelen ikizlerin hikayesi.. Doktorlar, ikizlerden birisinin yaşama şansı olmadığına karar verirler, ayrı, ayrı kuvözlere bırakılan ikizler kural tanımayan bir hemşire sayesinde kurtulurlar. Hemşire sağlıklı kardeşi diğerinin yanına bırakır, sağlıklı, içgüdüsel bir yanışımla kardeşine sarılır, işte bu sa- M.İbrahim HIZIR rılışın etkisiyle hayatından ümit kesilen kardeşin kalp atışları ve vücut ısısı normale döner. Düşününki, küçük bir bebek yaşamaz denilen kardeşine sarılarak hayat fonksiyonlarının düzelmesini sağlayabiliyor, biz acaba sevdiklerimize ne kadar sıcağız..Eskiden memleketimizin insanları misafirperverliğiyle sıcak kanlılığıyla,sevmesi sevilmesi ile tanınan ve kendini tanıtan,değerlerini değer yapan bir millet idi.Varlığı, maalesef tükenmek üzere olan değerlerimizin ne kadar faideli ve yapıcı olduklarından bahsetmek istiyorum.. ‘’Ne ruhsuzmuş deyimi’’ toplumda, merhameti olmayan, kaba,saygısız,sevgisiz hatta hoşgörüsü olmayanlar için kullanılan bir tabirdir.Beden kafesine hapsedilen ruh,veziri olan aklın yardımlarından mahrum kalmasıyla çaresiz, hatta çelimsiz, yatalak olarak bedende vaktinin tamamlanmasını bekler. İşte o zaman aynı ruhun yapışık ikizi hükmündeki nefis dediğimiz hayvani ruh ,hakimiyetini bedene sağlar,ve maalesef o elem verici toplum oluşur ki ,iki göbek atana ,şaklabana mahkum kalır.. Beden memleketinde kuralların geçerli olabilmesi için ruh padişahı ,akıl vezirini ayakta tutması ,öğütlerine değer vermesi gerekir.. Bu kurallar rüştünü tamamlamış aklın yardımıyla gerçekleşir.. Akıl ise, usta akıllarla hemhal olursa, zamanını onlara ayırırsa,yaptıklarını taklit ederse ve uygulamaya dökerse,beklenilen rüşte kemale ulaşır.. Gitmez taklit etmezse hep el öpmeye mahkum kalır, kaldığı gibi ruha da herhangi bir yardımı olmaz.. Nefsin (hayvani ruh) ilgi alanı dünyanın görünen yüzüdür. Dünya, cıvıl, cıvıl görünen, etkisi sonra ortaya çıkan bir zehirdir. Şeyh Muhammed Hazin’ul Fersafi Kaddesallahu sırreh derki ; “Dünya düşmandır rahmana ,o içkidir şeytana, içkiyle sarhoş olma, cahil olursun hayvan gibi”.. Nefs ise, diğer hayvanlar gibi dünyada kalacağı zannıyla, kıt aklıyla rahatlıkla geçici zevkleri kullanır. Gözünü karartan şehvani duygular; saygıyı, sevgiyi, merhameti en son plana, hatta hiç düşünmemeye kadar götürür.. Doktorlar birinin yaşama şansı olmadığına karar verirler.Ayrı ayrı kuvözlere bırakılan ikizler kural tanımayan bir hemşire sayesinde kurtulurlar.Hemşire sağlıklı kardeşi diğerinin yanına bırakır, sağlıklı olan,içgüdüsel bir yaklaşımla kardeşine sarılır.İşte bu sarılışın etkisiyle hayatından ümit kesilen kardeşin kalp atışları ve vücud ısısı normale döner. Düşünün küçük bir bebek, yaşamaz denilen kardeşine sarılarak hayat fonksiyonlarının düzelmesini sağlıyabiliyor. Biz acaba sevdiklerimize ne kadar sıcağız.. Fahri alem aleyhisselatu vesselamın, ruhu nefse galebe çalma metodu açıktır..! “El helalu beyyinun vel haramu beyyinun” (helal, haram açıktır) sözü ile yola çıka- www.katretulhayat.com rak; Mesela, kişi hırsızlığın yanlış olduğunu hiç kimseye danışmadan bilebilir veya kumar oynayarak kaybeden olma sıkıntısı ile kendisine veya başkalarına verdiği zararla yanlışlığını mutlaka biliyordur. Bunu tüm haramlara tatbik edebilirsiniz. O zaman ortaya şöyle bir tablo çıkar. Kanunlar kişiyi koruma amaçlıdır, kanun koyucuda insanı ve ihtiyaçlarını dünyayı ve sonrasını en iyi bilen olmalı, ki ona göre kanunlar koyabilsin..Bu açıdan insanın insanı koruyucu kanunlar yazabilmesi mümkün değildir, çünkü bir yıl sonrasını göremeyen insan, ölüm ötesi için hiç bir hüküm çıkaramaz.. Netice olarak ALLAH’I, tek kanun koyucu yer olarak bilmek zorundayız. “Sanatkâr yaptığı sanatını en iyi bilendir”’ hükmüyle, ALLAH’IN kâinatın tek maliki olduğuna şahadetimiz, onun kanunlarıyla hareket etmemizi gerektirir. Bu kanunlara uyan insan ve toplumlar, düzgün oldukları sürece dünyanın efendileri olacaklardır. Elçisi en iyi ustasıdır. Nakıs biri elçi seçilemez, bilgisi, kültürü, kelamı en üst düzeyde kullanmayı bilen olmalı, eksiği olan elçi olamaz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem yeryüzünü, kainatı, arşı ve içeriklerini en iyi bilen olduğu gibi, ALLAH’I en çok tanıyan, bilen ve gören tek kişidir.. Bu sebeple, insana nelerin daha faideli ve nelerin daha yüceltici olacağını da bilen yine o olacaktır.Bu yüzden fazla mesai hükmündeki farzlar dışı olan, giyimi, kuşamı kısacası tüm sesli sessiz hareketlerini taklit etme,özellikle severek,insanı ulviliğe çıkaran en büyük etken 333 olacaktır,olmuştur..ALLAH onun hakkında VEMA ATAKUMURRESULU FEXUZUHU der. (Resul size neyi verirse alın) Haydi artık el ele yeni ,farklı ama istenilen, arzu edilen,sevilen ,hiç kimsenin burnu yukarda olmayan, katretulhayat (hayat damlacığı) gibi mütevazi bir dünyaya.. 1400 yıldır, hiç kimsenin tek harfini dahi değiştiremediği, ilahi yazılı metni okumaya ,anlayıp tatbik etmeye ne dersiniz!. Emin olun hayatınızın en önemli en ciddi ve en faideli işini yapmış olursunuz. Şunu da hiç bir 4 4 zaman unutmayın, ALLAHIN yanında ücretler hep dolgun hem de peşindir. Fazla mesaili bir işle denemenizi tavsiye ederim. (bir teheccüd gece namazı gibi) Gülistan-ı bostanda şeyh Saadi Şiraz-i bir hikâye anlatır ; Keçinin biri diğerleri gibi avluda bağlıdır. Hayatı boyunca sürekli ipini koparıp, bayırlarda, çayırlarda, sularda gününü gün etme arzusu içindedir. Sonunda bir gün dileği gerçekleştir, ipini koparır, hayallerini gerçekleştirir. Kırlarda, bayırlarda oynayıp zıplamaya başlar. İstediği olmuş ve çok mutludur. Ama zaman durmuyor, vakit ikindi olmuştur, gölgesini görür, ürkerek sıçrar. Sevinç yerini korku- www.katretulhayat.com ya bırakmadadır. Akşam olup karanlık çökmüştür, kural tanımayan aklına yanar. Sığınacak yer bulamaz, hayıflar içindeyken, karanlıkta gördüğü bir çift göze kurban gider. Kurda yem olmuştur.. Burada bir soruyla, ruhsal dengesizliğin nedenine ve çözümüne ulaşalım ; “ Keçinin boynundaki ip, onun esareti miydi yoksa hürriyetimi”? Soruyu çözüp, hayatında tatbik eden herkese hürmetler saygılar… Huzur Damlası Dr. İbrahim RAKHA H akim Termezi said, Rasul Allah salla Allah alih wa sallam said that whoever goes to sleep in taharah (with wudhoo), he will get the reward of someone who is fasting in the day and praying at night. H Hakim Termezi said that when we go to sleep the Nafs of the Muslim goes up to prostrate under the Throne if one goes to sleep in taharah (with wudhoo) Narrated Hz Aishaah that Rasul Allah salla Allah alih wa sallam when he went to bed he used to get his tow hands together, blow air in them and recite Ikhlas and Maaozateen, then pass his hands over his body Hakim Tirmizi diyor ki: “Eğer abdestli olarak uyumaya gidilirse müslümanın nefsi perişan bir halde yüzü koyun yere sürtülmüş gibi olur. Hz. Aişe radyallahu anha naklediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz yatağa gittiğinde ellerine üfleyerek ihlas, felak ve nas surelerini okur ve bedenine sürerdi. So the Prophet teaches us that even in our sleep we can get closer to Allah and receive His blessings. But we should prepare for that situation by having the intention first (as Moaaz rdiya Allah anhu said, I pray half of the night and sleep the other half, and I make Neyah/ intention of worship in both. Meaning that he makes the intention to sleep so that his body will rest and be able to continue worship and doing fi sabil Allah); And also get ready by having wudoo; and then preparing the soul with Quraan and doaa, so that when the soul or the self goes to Allah in our sleep, it would be qualified to prostrate under the Throne and get blessings and rewards. Hakim Termezi said, that is the nature of sleep of those who yearn and crave for Allah subahanahu wa ta ala. I pray to Him to make us all from them. Ameen. akim Tirmizi anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem buyurdular ki: “Her kim abdestli uyursa, gündüz oruç tutmuş ve gece namaz kılmış birinin sevabını kazanır”. Yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem uykumuzda bile Allah’a yakın olup O’nun lütfuna mazhar olabileceğimizi öğretiyor. Fakat bu durumu hazırlamak için önce niyet etmeliyiz. (Tıpkı Muaz radyallahu anh’ın dediği gibi, “Gecenin bir yarısı boyunca namaz kılarım, diğer yarısında uyurum ve her ikisini de ibadet niyetiyle yaparım.” Yani, bedeninin dinlenip Allah rızası için ibadete devam edebilmesi niyetiyle uyuduğu anlamına gelir.) Ve zaten abdest ile hazırlanın, sonra ruhu Kuran ve dua ile hazır hale getirin, öyle ki ruh veya nefs uykuda Allah’a gittiğinde perişan olup lütfuna ve ödüllere layık olsun. Hakim Tirmizi der ki: Uykunun doğası Allah Sübhana ve Teala’yı özleyip çok istemektir. Hepimizi onlardan eylemesi için O’na dua ediyorum. www.katretulhayat.com 555 Tarih H icret, hak ile batılın arasını ayırmıştır. Onu tarihin başlangıcı olarak kabul ediniz.” Hz. Ömer (RA) in bu direktifi ile, Müslümanların takvimin başlangıcı olarak Hicret olayını kabul etmişler ve 1430 yıldır bu takvim kullanılagelmiştir. Aralık 2009’un onaltısını onyedisine bağlayan gece İslami Yılbaşımız olan 1 Muharrem 1431’ dir. Hicret; İslam tarihinin en önemli olaylarından biri ve dönüm noktasıdır. İslam Dini üç yıl boyunca gizli ve bireysel olarak tebliğ edilmekteyken; gelen “emrolunduğun şeyleri açığa vur” emri üzerine açıktan tebliğ başlamış, bu durum müşriklerin düşmanlık duygularını uyandırmış ve Müslümanlar üzerindeki baskı ve şiddetlerinin artmasına neden olmuştu. Müşrikler, Allah’ın Resulüne (SAV) : Ne istersen verelim, mal mülk istersen sana servet verelim, kavminin efendisi olmak istersen, gel başımıza reis ol, ne istersen onu verelim, yeter ki bu 6 6 söylediklerinden vazgeç şeklinde, putlara ve kurulu düzene ilişmemek şartıyla Resulullah (SAV) ın tüm söylediklerini kabul edeceklerini beyan eden tekliflerde bulunmaktaydılar. Bazı müşrikler; Gel biz senin taptığına tapalım, Sen’de bizim taptıklarımıza tap şeklinde, İslam ile küfür arasında bir işbirliği ve uzlaşmacı tavır meydana getirmeyi umuyorlardı. Bu teklif üzerine “Kafirun” suresi nazil olmuş ve böylesi bir işbirliğinin kesinlikle olamayacağı emri gelmişti. etme izni verdi. Bunun üzerine Müslümanlar küçük gruplar halinde göçmeye başladılar. Mekke’de Hz. Muhammed (SAV) ve ailesi, Hz. Ebubekir (RA) ve ailesi ile Hz. Ali (RA) dışında hiç Müslüman kalmadı. Müşrikler Darunnedve’de (Mekke Parlementosu) toplanarak Hz. Peygamber’e karşı izlenecek tavrı görüştüler ve sonuçta Resululllah’ın (SAV) öldürülmesine karar verdiler. Kan davası güdülmesine engel olmak üzere, bütün kabilelerden bir suikast komitesi İslam tarihinde iki önemli hicret olayı gerçekleşmiştir. Bunlar iki Habeşistan hicreti ve Medine hicretidir. Müşriklerin baskıları dayanılmaz hal alınca Müslümanların bir kısmı Habeşistan’a göç etmiş, ancak kalanlar bu baskıya maruz kalmaya devam etmekteydiler. Hz. Peygamber (SAV), Medine (Yesrib) ‘lilerle Akabe’de yaptığı iki görüşmeyle, onları İslama kazandırdı. İslamın Medine’de hızla yayılması ile Hz. Peygamber (SAV), ashabına Medine’ye göç www.katretulhayat.com oluşturuldu. Bunu haber alan Resulullah (SAV), Hz.Ebubekir (RA) ‘e haber vererek hicret kararını bildirir ve hazırlıklara başlanır. Kümesra HİCRET BAŞLARKEN Müşrikler, Resulullah’a (SAV) düşman da olsalar, O’na (hâşâ) büyücü veya yalancı da deseler, O’nun “El emin” sıfatına ve özelliğine güvenerek değerli eşyalarını O’na emanet ederlerdi. Hz. Peygamber (SAV) yola çıkmadan önce, Hz. Ali (RA) ye, kendisinde bulunan müşriklere ait emanetleri sahiplerine teslim etmesini ve daha sonra Medine’de kendisine kavuşmasını istedi. O gece düşmanı yanıltmak üzere Hz. Ali (RA) Resulullahın (SAV) yatağına yatmış, Resullullah (SAV) Yasin suresini okuyarak, kapıda kendisini öldürmek amacıyla yalınkılıç bekleyen müşriklerin arasından geçip gitmişti. HİCRET YOLUNDA Resulullah (SAV) müşrikleri yanıltmak amacıyla kuzeyde bulunan Medinenin aksi yönüne doğru yola çıkmış ve Mekkenin güneyindeki Sevr dağına çıkmıştı. Hz. Ebubekir’in oğlu Hz. Abdullah şehirdeki haberleri onlara getirirken, sürüsünün çobanı da her akşam onlara içecekleri sütleri getirmekteydi. OLAĞANÜSTÜ HALLER... * O gece Sevr dağının yüksek tepesindeki mağaraya ulaşınca, önce Hz. Ebubekir (RA) içeri girerek temizlik yapar ve hırkasını parçalayarak içinde Resulullah (SAV)’a zararlı hayvanlar olabileceği endişesiyle bütün delikleri kapatır. Ancak son bir delik için parça kalmayınca topuğuyla orayı tıkar. İçeri giren Resulullah (SAV) yorgunlukla uyuya kalır. Bu arada delikte bulunan bir yılan Hz.Ebubekir’in (RA) topuğunu ısırır. Buna rağmen Hz. Peygamber’e (SAV) bir zarar gelmemesi için topuğunu çekmeyen Hz.Ebubekir’in (RA) gözlerinden dökülen yaşlar, “İnkar edenler seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek ya da sürmek için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken Allah’da (CC) düzenlerini bozuyordu. Allah (CC) düzen yapanların en hayırlısıdır.” (Enfal-30) Resulullah’ın yüzüne damlayarak onu uyandırır. Durumu öğrenen Resulullah (SAV) ayağını çekmesini buyurur. İçerden heybetli ve zehirli bir yılan çıkar. - Ey yılan, benim mağara arkadaşoma, sırdaşıma eziyet etmeye, Allah’tan korkup Ben’den utanmıyor musun ? buyurur. Yılan : www.katretulhayat.com - Ey Allah’ın Habibi! Bu mağarayı şereflendireceğinizi biliyor ve yolunuzu gözlüyordum. Fakat buraya geldiğinizde Sıddik’in seni ziyaret etmem engel oldu. Bunun üzerine benden korku ve hayâ kalktı. Bu küstahlığa cesaret ettim, diyerek özür diledi. Resulullah özrünü kabul etti ve mübarek tükürüğünü sürerek yarayı iyileştirdi. * Onlar mağaraya girdikten sonra bir örümcek mağaranın ağzına ağ ördü ve bir çift güvercin yuva kurdular. İzleri takip eden müşrikler bunları görünce içerde kimsenin olamayacağını sandılar ve dönüp gittiler. Halbuki eğilip ayaklarının uçlarına baksaydılar onları göreceklerdi. Bu arada Hz. Ebubekir’in (RA) endişelendiğini gören Resulullah (SAV), “tasalanma, şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir” (Tevbe-90) buyurarak O’nu teskin etti. Müşriklerin vaat ettikleri mükâfatı öğrenen Süraka adındaki birisi izlerini takip ederek peşlerine düşer ve onlara iki defa yaklaşır, ancak her defasında atının bacakları kuma saplanır ve düşer. Bu uyarılardan sonra kendilerinden af diler, ihtiyaçları olan şeyleri vermek ister. Onların hiçbir şeye ihtiyacımız 77 Tarih Kümesra yok demeleri üzerine geri döner, takipçileri de geri çevirir ve hayatı boyunca sadık bir mü’min olarak yaşar. * Yolda fakir bir ailenin kulübelerinin yanından geçerken, onlardan yiyecek bir şeyler isterler. Evin kadınının hastalıklı ve süt vermeyen bir keçiden başka bir şeyi olmadığın söylemesi üzerine, kendisinden bir kap isteyen Resulullah (SAV), keçinin memeleri mesh ederek sütünü sağmaya başlar, Kendileri doydukları gibi ev sahiplerine de sürekli süt veren bir keçi bırakmış olurlar. * Mekke’de üç gün üç gece kalan Hz. Ali (RA), Peygamber Efendimizin (SAV) emanetlerini sahiplerine teslim ettikten sonra Medine yolunu tutar. Gündüzleri gizlenerek, geceleri yürüyerek Kuba’ya ulaşır. Hz. Peygamber (SAV) “bana Ali’yi çağırınız” diye buyurduğunda, “yürümeye takati yok” denilmesi üzerine, Efendimiz (SAV) kalkıp yanına gittiler. Hz. Ali’nin (RA) ayaklarının altı kabarmış, şişmiş, yarılmış ve kanıyordu. Bunu görünce rahmet ve şefkatinden ağlayarak boynuna sarıldı ve bağrına bastılar. Ayaklarının altına mübarek ellerini sürdüler, iyileşmesi için dua ettiler ve o andan itibaren de hiçbir ızdırapları kalmadı. HİCRET !... Cemaatten devlete geçişin serüvenidir. Sadece müşriklerin zulmünden kurtulmak amacıyla değil, aynı zamanda Müslümanların zulüm düzeninin bir parçası olarak yaşamayı reddedişi ve küfrün karşısına bağımsız bir güç olarak çıkma anlamına gelmektedir. 8 8 mallarını seve seve onlarla paylaşan ensarın ve Sen’in razı olmadığın her şeye karşı savaşan, mücadele ve mücahede eden, mallarını ve canlarını çekinmeden ortaya koyan o değerli eshab-ı güzin’in izinden gitmeyi bizlere de nasip eyle. Onlara müjdelediğin “İman edenler, Allah için hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler ile, bunları (muhacirleri) barındıranlar ve onlara yardım edenler var ya; işte bunlar gerçek mü’minlerdir, onları bağışlanma ve bol rızk beklemektedir.” (Enfal-74) MUHACİR !... Hz. Peygamber (SAV) : “Muhacir, Allah’ın yasakladığı şeyleri terk eden kimsedir.” (Buhari, İman,4-5) Kur’an-ı Kerim’de hicret ; göç etmenin dışında, bir kimsenin yanından ayrılmak (Meryem-46; Nisa-34) ve “Allah’a eş koşmak ve azaba uğramayı gerektiren davranışlardan (ricz) kaçınmak” (Müddesir-5) anlamında da kullanılmaktadır. Böylece Allah’ın yasakladığı şeyleri terk ederek ve azab gerektiren şeylerden uzak durarak bizler de manen muhacirlere yaklaşmak şansını kazanabiliriz. YA RABB !... Sadece Sen’in rızanı kazanmak için, imanları uğruna yurtlarını, mallarını, evlerini, ailelerini terk ederek, sayılamayacak eziyetlere göğüs geren muhacirler ile; hiç tanımadıkları halde onları kardeş olarak kabul edip, evlerini, www.katretulhayat.com “Katın’daki büyük dereceler” (Tevbe-20) ve “Rahmetine mazhar olmayı” (Bakara-218) bizlere de müyesser eyle. Ve… “Ey huzura eren nefis! Sen ondan (sana verdiklerinden ötürü) razı, O da senden (imanın sebebiyle) razı olarak, Rabbine dön. İyi (Salih) kullarımın arasına katıl. Cennetime gir” (Fecr_27,28,29,30) hitabına bizleri de dahil eyle, Rahmetinden bizleri mahrum eyleme. Katretül Hayat Aralığın onaltısını onyedisine bağlayan gece , İslami sene başlangıcımız olan 1 muharrem 1431’ dir. Önümüzdeki yıl, bu günlere ulaşıp ulaşamayacağımızı Allah’tan “Celle Celalühudan” başka kimse bilemez.Hz. Ömer’ın (RA) buyurduğu gibi : “ hasibu enfusekum qable en tuhasebu…” “ hesaba çekilmeden (ahiretten) önce nefsinizi hesaba çekiniz. Bu muhasebe ahiretteki hesaplaşmada kolaylık sağlar. Ahirette amelleriniz tartılmadan önce dünyada iken siz tartınız. Hayır kefesi mi, şer kefesi mi ağır gelecek anlayınız.” “İnnemel a’malu binniyeti” (ameller niyetlere göredir) sırrınca ve her güzel işin iyi niyetlerle meydana geldiği düşüncesiyle; böylesi gün ve gecelerde ihlâsla, kuvvetli ve samimi duygularla, hayırlı bir işe veya salih bir amele başlamak talebi ve başarı dileğiyle (Tevfik Allah’tandır), içimiz yanarak, sürekli huzurda bulunmanın edebi üzere olalım… Yürekten temennilerle Hakk’a iltica ederek, gaflet uykusundan uyanıp, içimizi, dışımızı saf İslam ile donatarak, nefsimizde “Mutlak Gerçek”in hâkimiyetini te’min, te’sis ve idrak ederek; mazlumları, yoksulları ve bütün inananları tek tek Mutlak Bir için savunarak yaşayalım… İstikamet üzere bulunanlar zümresinde olmaya çalışalım, Rabbü’l Alemine niyazda bulunalım, yalvaralım… Gelecek yıl bu gün, bu gecelere kadar sağ kalırsak; ilimde, ahlakta, işimizde, çevremizde, kısaca hayatımızda bir ilerleme göstermemiz, gözle görünür net mesafeler katetmemiz, İslam dışı ve düşmanı her şeye karşı, tavizsiz, ivazsız gayretler göstermemiz, Müslümanlığımızın icabıdır. Zira Hadis-i Şerifte : İki günü birbirine eşit olan ziyandadır buyruluyor. Böyle elim bir akıbetten Sıyanet-i İlahiyeye sığınırız. İlahi Ya Rabbi… Ya Rabb’el-Alemin… Günümüzü günümüzden, senemizi senemizden âli eyle, hayırlı eyle!... AMİN www.katretulhayat.com 99 “ Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde – 9) uhun özü, Allah’ın Kendi ruhudur. İnsan, Allah’ın vermiş olduğu ruh sayesinde, kendi varlığının şuurunda olan ve özünü tanıma- 1010 www.katretulhayat.com Baha VEFA ya müsait bir varlık olabilmiştir. İnsan, bu ruh sayesinde diğer mahlukattan farklı olarak, düşünen, konuşan, sevinen, üzülen vb birçok duygulara sahip olan bir mahluk olabilmiştir.Yaradılış itibari ile çok zayıf ve muhtaç bir bünyeye sahip olmasına rağmen, ruhunun yüceliği onu en üstün mahluk haline getirmiştir. “Ruh, zîhayat, (hayat sahibi) zîşuur, (şuur sahibi) nûrânî, vücud-u harici giydirilmiş; (cismiyet giydirilmiş ) camî, (bir çok özelliği kendinde toplayan) hakikatdar, (gerçekçi) külliyet kesbetmeye müstaid (sonsuz olmaya uygun) bir kanun-u emrîdir. (Allah’ın bir kanunudur)” (Bediüzzaman Said Nursi) Allah’a inanmayan veya imanlarında kusur olan insanlar hayatlarını, sürekli olarak sevgisizlik, mutsuzluk, üzüntü, stres, panik, hırs, çekememezlik, kindarlık, yok olma korkusu, yarın endişesi, ölüm korkusu gibi sıkıntılar içinde geçirirler. İnançsız nesillerin “Sana ruh hakkında soru soru- artması ve Allah inancının tahyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin rip edilmesi insanlarda tevekbileceği bir şeydir. Size pek az külsüzlüğe neden olmaktadır. ilim verilmiştir.” (İsrâ – 85) Allah’a güvenmeyen, kadere teslim olmayan insanlarRuhun gerçek mahiyetida ruhsal bozukluk ve sıkıntıni Allah’tan başka kimse bile- lar ortaya çıkar. Günümüzde mez. Çünkü dünyada var olan stres olarak tanımlanan ruhbütün ilimlerin kaynağı Allah’tır sal gerilimin nedeni budur. ve Allah, ruh konusunda inStres, kişinin güç yetirme yesanlara çok az bilgi vermişteneğini aşan veya zorlayan tir. Ruhun mahiyetini anlayabi- durumlarda, insan psikolojisilen, Allah’ı tanımış olur. Bu da nin ortaya çıkardığı, istem dışı imkansızdır. Kişi ancak ruhun tepkilerdir. varlığının farkına varabilir. Ruİnsan zayıf karakteriyle, hunun farkında olmak ancak karşısına çıkan olayla baş etmarifetullah ile mümkün olur. meye gayret sarf eder, ancak Marifetullahı elde etmek ise bunda muvaffak olamaz. Bukamil bir zatın desteği ile olur nun sonucunda; korku, güki; bu da zahiri ilimden ziyavensizlik, karamsarlık, sevgide batınî ilimle gerçekleşir. Bu sizlik, aşırı heyecan, endişe, ilme sahip zevattan biri olan baskı gibi duygular ortaya çıUstad Bediüzzaman hazretleri kar ve vücuttaki dengeyi boruhu şöyle tanımlamaktadır: zar. Bu durumda vücut, kenwww.katretulhayat.com dini korumak için bazı reaksiyonlar gösterir. Kandaki adrenalin seviyesinin yükselmesi, enerji tüketiminin ve vücut reaksiyonlarının en üst seviyeye çıkması, şeker, kolesterol ve yağ asitlerinin kana bırakılması, yüksek tansiyon ve kalp atışının hızlanması bu reaksiyonlardan bazılarıdır. Strese bağlı olarak bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu bağımlılığı, uykusuzluk, tansiyon hastalıkları, migren, bir takım kemik hastalıkları, böbrek dengesizliği, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme, kanser, ülser, solunum hastalıkları, egzama ve sedef gibi deri hastalıkları, bağışıklık sistemine bağlı rahatsızlıklar gibi sorunlar ortaya çıkar. Ruhsal hastalıkları olanların bedenleri çok hızla yıpranır, normalden daha kısa sürede yaşlanıp çökerler. Ruhsal sıkıntıların sebebinin ihmal edilmesi veya ilaçlarla tedavi (hastanın kendisine ve etrafına zarar verebileceği durumlar hariç) edilmeye kalkışılması, kişinin kendisiyle, ailesiyle ve sosyal çevresi ile olan ilişkilerini bozar, hayatını yaşanmaz hale getirir ve yukarda geçen bedensel hastalıklara yol açar. İnançsız ve egoist yaşam tarzına sahip insanların içinde bulundukları bozuk ruh halinin etkisi bedenlerinin her noktasına yansır. Vicdansızlık, öfke, kıskançlık, kin, uyuşturucu bağımlılığı, kumar, yolsuzluk, hırsızlık, kavga, düşmanlık, cinayet, çatışma, zulüm… İşte bu ve benzeri ahlaki dejeneras 11 11 yon, Allah’a teslim olmamanın, Allah’ın emrettiği gibi yaşamamanın doğal bir sonucu olarak, dinsizliğin ve bozulmuş inanç sistemlerinin toplumlara getirdiği belalardır. ”... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur“ (Rad Suresi, 28) İnsan ruhu, ancak Allah’a inanmakla, O’nu anmakla, O’na ibadet etmekle ve O’na kayıtsız şartsız, teslim olmakla rahata kavuşur. Yaratılışındaki öze uygun olan yaşam şekli, onu mutlu etmeye yeter. Ruh aslını arar. Aslına özlem içinde yaşar.Bu hal, inanç sahibi olsun veya olmasın, bütün insanlar için geçerlidir. Huzurlu, sevgi dolu ve rahat bir yaşam, ancak iman ve güzel ahlakın yaşanması ile mümkündür. Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Herbert Benson’un inanç ve bedensel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen kapsamlı araştırmaları sonucunda Allah’a olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde görülmeyecek derecede olumlu bir etki meydana getirdiği sonucuna varmıştır. . Benson, inançsız bir kişi olmasına rağmen, “diğer hiçbir 1212 inancın, Allah’a olan inanç gibi zihne huzur vermediği sonucuna” vardığını açıklamıştır. Allah inancına sahip olan insanlar diğerlerine göre hem daha uzun yaşamakta hem de yaşam kaliteleri çok daha yüksek olmaktadır. Allah, iman edenlere ahlaklarının ve tavırlarının güzelliğine karşılık bir nimet olarak sağlık, güç ve kuvvet verir. İnançlı insanlar, hiçbir olay karşısında üzülmedikleri ve sıkıntıya düşmedikleri için zihnen ve bedenen sağlıklı ve dinç olurlar. Tevekküllü olmalarının, karşılaştıkları her şeye hayır gözüyle bakmalarının, cennet ümidini içlerinde taşımalarının olumlu etkisi ruhsal ve bedensel özelliklerine de yansır. Ancak bu, elbette ki müminlerin hastalıklara yakalanmayacakları anlamına gelmez; inançlı kişiler de çeşitli hastalıklara yakalanır ve yaşlanırlar, ama bu, psikolojik kaynaklı bir çöküntü olmaz. ” Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. “ (Nahl Suresi, 97) www.katretulhayat.com İnanç sahibi olan insanlar, ahirette hesap vereceklerini bildikleri için kötü ahlak özelliklerinin tümünden sakınırlar. kavga etmezler, insanlara zarar vermezler, kumar oynamazlar, rüşvet almazlar, yalan söylemezler, kıskançlık yapmazlar. Ama inanç öğretilerine göre yaşamayan bir insan bunların hepsini yapmaya açıktır. Allah korkusu olmayan ve ahirette hesap vereceğine inanmayan bir insan inançsız olduğu halde doğru yaşadığını iddia etse bile, ortam veya şartlar değiştiğinde bunlardan herhangi birini kolaylıkla yapabilir. Şu halde sağlıklı bir toplumun oluşması ancak bireylerin sağlıklı bir ruha sahip olmalarıyla gerçekleşir. Bunun yolu da kişide Allah inancının var olmasından ve O’nun emirlerinin uygulanmasından geçer. Menkibe M.İbrahim HIZIR ark’i vilayetlerin büyük üstat- Üstad’ınında tebessümünü kendisine cellarından, Molla Hüseyn-i Küçük betmiştir.. hazretleriyle, talebesi arasında geçen şu vecize, Unutulmayanların gönüllere ne ile Üzerinde durmamız gereken konu ise ; nakşedildiğine canlı bir izahtır. (Üstad;yalın bir “ben şahidimki,Muhammed Allah’ın elçisi Zannederim yer Diyarbekir’in Silvan ilçesi. Medreseye yeni talebe olan, küçük Mol- dir” demeyi o kadar uygunsuz hatta yanla Abdülhakim’i talebeler defalarca,”sakın lış görüyorki, talebenin yeri yurdu,kimin olaki kamet esnasında veya ezanda eşhe- oğlu olduğuna dahi bakmadan “kimdu enne Muhammederresullullah demeye- di o densiz saygısız, atın gitsin”) disin” ,”eşhedu enne seyyidena Muhamme- yor. Resul’e sevgileri,saygıları onları hala derresulullah diyeceksin” diye uyarmışlar- anılanlar,sevilenler,takdir edilenler arasına dır.Üstad o kadar önem veriyorki bu ince koymuştur.. ayrıntıya,”eğer yanlış söylersen yerinden olursun” diye sıkı sıkıda tenbihlemişler.. Üstad’ın ve bir çok, ümmetin kadirkıymet sahibi alimlerinin ittifak ettikleri ; Günün birinde Üstad’ın bakışı ile ka- “BEN ŞAHİDİMKİ EFENDİMİZ OLAN HAZmete fırlayan Molla Abdülhakim,(o ince RETİ MUHAMMED ALLAH’IN ELÇİSİDİR” ayrıntıya kendisini öyle adabte etmişki) demek gerektiğini buyurmuşlardır.. tekbirleri ve şehadeti unutup heyecandan, direk “eşhedu enne seyyidina MuhammeOrijinali :“EŞHEDU ENNE SEYYİDENA derresulullah” diyerek kamete başlayınca, MUHAMMEDERRESULULLAH”tır.. www.katretulhayat.com 13 13 Gönül Bahçesi Baha VEFA Allah’ın helal kıldıkları arasında en sevmediği şey boşanmadır Hadisi şerif; Ebu Davut Ü lkemizde, son yıllarda hızla yükselen boşanma olayları, toplumun kanayan yarası haline gelmiştir. Boşanma; hem boşanan çiftlerde hem de çocuklarında onarılması güç travmalara neden olmaktadır. Anne babası ayrılmış çocuklar hayatının her evresinde bunun ezikliğini hissetmektedirler. Mutsuzluk sarmalından kurtulamayan bu çocukların büyük çoğunluğu bunalımdan kurtulamamaktadırlar. 1414 www.katretulhayat.com Onların kuracakları aileler de yine çürük temeller üzerinde yükselecektir. Aile yapısı çürük olan toplumlar, yıkılmaya mahkûmdurlar. Günümüz Türkiye’sinde (resmi tatil günleri çıkartılınca) günde ortalama 470 boşanma olayı gerçekleşmektedir. Tüik verilerine göre; 2007‘de 94.219 boşanma gerçekleşmiş. Bu oran 2008‘de 99.663’e yükselmiştir. 2008 0ranları baz alınarak hesaplandığı varsayılırsa 2009’da bu sayı 101.058’e ulaşacaktır. Boşanma oranlarında 1.85 ile Ege bölgesi birinci iken, 0,52 ile Güneydoğu Anadolu bölgesi son sıradadır. Boşanmadaki bu artışın nedenlerini anlayabilmek için evlilik şekillerini ve aile yapısını incelemek gerekir. Evlilik şekilleri içerisinde, flörtle evlenme oranı gittikçe yükselmektedir. Flört eden çiftler, flört aşamasındayken, bir birlerine gerçek yüzlerini göstermedikleri için evlendiklerinde hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Aynı zamanda, bu aşamada birçok şey yaşanmış ve bitmiştir. Sevgiyi evlilik öncesi tüketmek, evlenecek çiftlerin yapacakları en büyük hatadır. Hatalı bir evlilik tarzı da, maddi kaygılarla yapılan evlilik şeklidir. Damat adayına sorulan ilk soru ne işte çalıştığı ve ne kadar kazandığıdır. Etiketi ne kadar revaçtaysa evlenme şansı o kadar artmaktadır. Çalışan bayanlarla evlenmekte de kıstas, sevgi veya liyakat olmaktan öte, çalışma şartları ve kazanç miktarıdır. Bu hanım,bana nasıl bir eş olacak veya çocuklarıma nasıl bir anne olacak düşüncesi yerine, aile bütçesine ne kadar katkıda bulunacağı hesaplanmaktadır. İslam’i terbiye almamış hanımın, ekonomik özgürlüğünü kazanması, çift başlı aile reisliğine neden olmakta ve bu da saygıyı ortadan kaldırmak tadır. Feodal toplumlarda ise evlilikte tek söz aile büyüklerine aittir. Evlenecek fertlerin söz hakkı yoktur. Evlenecek çiftlerin bir birlerini hiç görmeden evlenmeleri, başlık parası, beşik kertmesi veya berdel gibi evlilik şekilleri bu toplumlarda sıkça görülür. Bu tür evlilik şekillerinin dinimizle ilişkilendirilmesi cahillikten başka bir şey değildir. İlk görüşte aşk ve kız kaçırma ile yapılan evliliklerin de zemini çürüktür. İmam Şafii’nin buyurduğu gibi “evlilikte denklik şarttır” düsturunun göz ardı edilmesi başka bir hatadır. Aileler ve çiftler arası kültür uyuşmazlığı, ilerde boşanmalara kadar gidebilen sorunlar çıkarmaktadır. Evlilikte de mihenk taşı, İslam’ın emirleri olmaktan çıktığı için sıkıntılar artmaktadır. ilk sorunun namaz olduğu, çoktan unutulmuştur. Öncelik maddiyat, güzellik ve etiket gibi geçici değerlere verilmiştir. Ancak gerçek, cicim aylarından sonra ortaya çıkınca hayal kırıklıkları yaşanmaya başlamaktadır. Aile toplumun yapı taşıdır. Kanserli hücreler, vücudu nasıl çürütüp, ölümüne neden oluyorsa, yapısı bozulan aileler de toplumun çürümesine neden olmaktadır. Sağlıklı bir toplumun oluşması için sağlam aileler oluşturmak gerekir. Bu da ancak düşünülerek atılacak adımlarla mümkündür. “ Savaşa giderken bir, denize çıkarken iki, evlenirken üç kez düşünün.” Rus atasözü Evlenecek fertlerin ahlaki yapısı, dini yaşamları hiç önemsenmemektedir. İnsanlar ciğerpareleri olan kızlarını rahatlıkla ateşe atmaktadırlar. Damat adayına sorulacak www.katretulhayat.com 15 Tefsir L ugati olarak tevbe; döndü, dönüyor, Tev beten; dönüş anlamındadır. İstilahi (Dini)anlamı ise; işlenilen günahtan dönme rücu etme, Allah’a (Celle celaluhu) yöneliş ve dönüş diyebiliriz. Bu dönüşün ve Allaha (C.C) olan kaçışın yerine gelebilmesi için ciddi şartlar vardır. Tevbe, kalp amelidir. Kalbin halisane azmidir. Bu nedenle tevbenin ilk şartı, Allah (Celle celaluhu) için ihlasla yapılmasıdır. Yani herhangi bir dünyevi mülahaza endişe ve menfaat için tevbe olmaz. Said Nur UNUTKAN trol altına almalıdır. Gelecekte bu günaha düşmemek için sözler vermeli , bu sözünde durmak için her türlü ihtiyatı elden geri koymamalıdır. Kalp, dil, eller(uzuvlar) her birinin tevbesi mevcuttur. Ama tevbe kalp ile başlar kalp ile biter. Dil tevbe edip, eller hala harama kayıyorsa, kalp ıslah istikametinde ihlasi tevbeye erişememiştir. Dil kalbin tercümanıdır. Halis niyet kalpten sadır olup dile vurunca azalar (Eller,Ayaklar) ıslah olup, tevbeye gelir, rahmet kapısı açılır, bereket hasıl olur. Tevbenin ikinci şartı ise “Pişmanlık” İşlemiş olduğu günahını hatırlayarak içinde nedamet ve esefler fırtınası daim olmalıdır ve bu pişmanlık ona inkisar ve mahviyet vermesidir. Üçüncü şart ise, işlemekte olduğu günahı derhal terk edip bir daha geri dönmemeye azimli sözler vermesidir. Hatta ayni günaha dönmeyi cehenneme dönme gibi kerih ve menfur görmelidir. günahlar (sagairler)olarak ikiye ayırmışlardır. Kebairler; (Büyük günahlar) Allaha (Celle celaluhu) ortak koşmak, Sihir ,Masum ve günahsız kişiyi öldürmek, savaştan cepheden kaçmak, içki içmek, faiz, yetimin malını haksızca yeme, masum günahsız kadınlara –namuslarına iftira atmak, baba ve anneye isyankar olma. Sagairler (küçük günahlar): Bu günahların altındaki tüm dinimizin ve örfün kerih gördüğü çirkin amellerdir. Büyük günahlardan sakınıp, kaçındığımız gibi küçük günahlardan da kaçınmamız gerekir . Olurda küçük günahlarda ısrar etmek, büyük günahları doğurur. Hafife aldığımız bir günah bize büyük günahın eşiğine atabilir; zira büyük dağlar küçük taşlardan meydana gelmiştir. Nur suresinde müminlere nida şöyle gelir “Ey iman edenler –müminler-felaha ve kurtuluşa ermeniz için topluca Allaha tevbe edip dönünüz” (Nur :31) Demek tevbe ve istiğfar, herkesten istenilen, talep edilen Cenab-ı Mevla’dan bu hususta daim yardım ve himmet talep edip, kalbini sıkı bir rabıta ve kon 1616 Nelerden tevbe edilmelidir? Dinimizde günahlar, büyük günahlar (kebairler) ve küçük www.katretulhayat.com bir husus olup, herkes seviyece ve bulunduğu mertebece tevbe etmelidir. Nasuh tevbe : Nasaha=Arındı, kirinden ayıklandı anlamına gelir. Aynı zamanda nasaha nasihat vermek anlamına da gelmektedir. Nasihat veren kişi, Allah(Celle celaluhu) için tüm garazlardan ve duni amaçlardan arınarak nasihat ettiği için bu kelimeye de “Nasaha” denilir. Peki tevbede “Nasuh” nasıl olur? Yine Kur’ana kulak verelim “Ey iman edenler Allaha (C.C)Nasuh tevbe ile tevbe ediniz” (Tahrin-8) Yani Allaha (Celle celaluhu) ettiğiniz tevbe tüm şaibeden ve tüm dünyevi amaçlardan arınmış bir şekilde olsun, Allah (Celle celaluhu) için halisane olsun, saf ve duru olsun. Yeni bir sayfa açarcasına pak ve nurani olsun ki; tevbeniz kabul edilsin. Gafil kalple, sadece dil ile yapılan tevbe ise pişmanlık narıyla pişmeyen tevbe ham ve kurudur. Göz yaşıyla sulanmayan tevbe ihlas tomurcuğu açamaz. Bu yüzden ayeti kerime Nasuh bir tevbe ile bana dönünüz, halis olmayan ameli kabul etmem demektedir. Hz. Peygamberin(aleyhissalâtu vesselâm)diliyle sizlere bir tablo sunayım : Abdullah ibn Mesud Peygamberimizden(aleyhissalâtu vesselâm) şöyle rivayet etmektedir: “Ben Rasülullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle söylediğini duydum: “Allah, mü’min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara yorgunluktan başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: “Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım” der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah’ın, mü’min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. “ Müslim’in bir rivayetinde şu ziyâde var: Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: Ey Allah’ım, Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim.” Buharî, Da’avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500) Tefsir fevkalede mümtaz bir üslupla ifade edilmiştir; her kişi ve her toplum bu tasviri iyi anlayıp takdir eder. Bir kulun sevincinin zirveye ulaştığı andaki o hal dil sürçer ve çılgın sözler sarfeder. Bu maksimum sevinçten dahi fazla sevinen–razı olan-Yaratıcı(Celle celaluhu) kulun kendisine dönüp tevbe etmesini her daim ister. Günahların insana olan zararları müthiştir. Her bir işlenen günah `büyük olsun, küçük olsun` kalpte mutlak suretle bir iz bırakır, bir nokta kadar olsa dahi, bir tür hicap-perde-çeker kul ile Rabbi arasında ve bunun akabinde kişiye zillet ve manevi yük bindirir. Buhranlar stresler yapar. www.katretulhayat.com Zira merkeze-kalbe –muzur düşmanlar girmiştir. Her bir kötülüğün ardından yapılan iyilik ve istiğfar o kötülüğü silebilir. Üst üste gelen günahlar tevbe ve pişmanlık ateşiyle yakılmasa kalbi dem be dem karartır ta ki; kalp de beyaz nokta kalmaz. Böyle bir kul kedini tevbe kapısına atıp rahmet denizine salmazsa kalp kas katı olup küfre kadar kayabilir. Yine işlenen günahlar rızkı daraltıp bereketi yok eder. Kişinin işlerini müşkül kılar. Tevbe fertleri ilgilendirdiği kadar toplumları da ilgilendirmektedir. Rahmeti ve bağışlamayı seven Allahımız (Celle celaluhu) var... Rahmeti gazabının önünde . Mühlet verip tevbemizi bekleyen şanı Ali İlahımız, bunca kudret, bunca mülk ve bunca irade olmasına rağmen Rabbimizin zulum etmeden adalet yolunda istikamet üzerinedir. Hiç düşündük mü tevbe “Olmasaydı” veya hayatta bir kez olsaydı veya tevbe eden kişi uzularından birini kesmesi gerkseydi!!... “Tevvap ve Rahim” olan Halıkımıza hamd ederiz ... Said Nur UNUTKAN 17 17 17 1. BÖLÜM O ’nun Efendimizin gönlünde ayrı bir yeri vardı, eşsiz amcasıydı, hamisi idi Sultan-e Cihan’ın,O Esedullah, O Allahın Arslanı idi.. Efendimiz buyururlarki ; Cibril bana gelip, Hamza bin Abdülmuttalib’in göktekiler katında, “Allahın ve Resûlünün arslanıdır” diye yazdıklarını haber verdi.. Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu anhu buyuruyor ki ; Müşriklerden, Velîd adında birinin bir putu vardı. Safâ tepesinde toplanırlar, bu puta ibâdet ederlerdi. Bir gün sevgili Peygamber Efendimiz, yanlarına gidip, onları îmâna da’vet eder. Kâfir cinlerden biride, o putun içine girmiş ve efendimiz için uygun olmayan sözler sarf etmişti. Efendimiz’de (kainat sana kurban olsun) üzülerek ayrılır oradan.. Bir başka gün, müslüman olmuş Abdullah ismindeki cin ise, Efendimize gelerek ; - Yâ Resûlallah! Hani geçen gün kâfir olan bir cinnî sizin için münâsib olmayan sözler söylemişti ya. Ben onu bulup, boynunu kestim..Yarın yine Safâ tepesine teşrif eder misiniz ? Siz, yine onları İslâm’a davet edersiniz, ben de o 18 www.katretulhayat.com putun içine girip, sizi medhederim.. Peygamber Efendimiz kabûl eder. Ertesi gün oraya gider ve yine müşrikleri îmâna davet eder. Müslüman cinnî, heykelin içinden, Hazreti Muhammed’i sallallahu aleyhi vesellem ve İslâmiyeti anlatan güzel beyitler söyler. Müşrikler, bu sözleri duyunca, başta Ebû Cehil olmak üzere ellerindeki putu parça parça ederler. Resûlullah’a saldırırlar. Mübârek vücudundan kan akar . O ise ; - “Ey Kureyşliler! Bana vuruyorsunuz ama ben sizin Peygamberinizim (yerine sadece)diyordu. Bir hizmetçi kız, bu hâdiseyi görmüştü. Ve o sırada Hz. Hamza, dağda avlanıyodur. Bir ceylana ok atmak için hazırlanırken ceylan dile gelerek der ki ; - Ey Hamza! Bana ok atacağına, kardeşinin oğlunu öldürmek isteyenlere ok atsan demesiyle bu sözlere hayret eden Hz. Hamza süratle evine döner. Adeti üzere, avdan dönünce, tavâf yapmak için Harem-i Şerîfe uğrar, oradan evine giderdi. O gün tavâf yaparken, hizmetçi kız, yanına gelerek. - Ebû Cehil ve arkadaşlarının yaptıklarını anlatır. şöyle söyledi, der. Hz. Hamza, Peygamber Efendimiz’e hakâret edildiğini işitince, akrabâlık duyguları kabarır, silahlarını kuşanarak, hışımla Kureyş kâfirlerinin bulunduğu yere gider. - Kardeşimin oğluna, kötü söz söyleyen, kalbini inciten sen misin? diyerek, boynundaki yay ile, Ebû Cehl’in başını yedi yerinden yarar. Orada bulunan kâfirler ise Hz. Hamza’ya saldıracak olurlar. Büyük bir olayın çıkacağından ve bu olayın Efendimizin lehine olacağı endişesinden dolayı Ebû Cehl ; - “Dokunmayınız, Hamza haklıdır. Onun kardeşinin oğluna bilerek kötü şeyler söyledim” der. Hz. Hamza oradan ayrıldıktan sonra, Ebû Cehil, etrafındakilere; -” Aman ona ilişmeyiniz! Bize kızar da Müslüman olur. Bununla Muhammed kuvvetlenir, dedi. Hz. Hamza Müslüman olmasın diye, kendi kafasının yarılmasına dahi râzıydı. Çünkü Hamza, hatırı sayılır, kıymetli ve kuvvetli idi”.. Hz.Hamza,(radiyallahu anhu) Peygamber Efendimiz’in yanına gelip dedi ki: -“ Yâ Muhammed, Ebû Cehil’den intikamını aldım, onu kana boyadım üzülme, sevin!” Efendimiz buyurdu ki: -“ Ben, böyle şeylere sevinmem.” - “Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım.” - “Ben ancak senin îmân etmen ile, kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim.” deyince, Hz. Hamza orada müslüman olur.. Gün gelir, O eşsiz amca Hakkında âyetler iner semadan, Mevladan.. Abdullah ibni Abbâs radıyallahu anhu derki ; En’âm Sûresi 122. âyet-i kerîmesinde, “Diriltildiği ve nûra kavuşturulduğu” diye anlatılan zâtın, Hz. Hamza ve aynı âyet-i kerîmede, “Karanlıklarda bocalayan” şeklin- de anlatılanın da, Ebû Cehil olduğunu açıklar.. Hz. Hamza, Kureyş’ lilerin yanına gider, müslüman olduğunu ve Allah’ın Resulu’nu her suretle koruyacağını onlara söyler ve devamla şöyle der.. - “Kalbimi, İslâmiyete ve Hakk’a meylettirmiş olduğu için, Allahü Teâlâ’ya hamdolsun.. Bu din, kullarının her yaptığını bilen, herkese lutfu ile muâmele eden, kudreti her şeye galip gelen, âlemlerin Rabbi olan Allahü Teâlâ tarafından gönderilmiştir..“Ey müşrikler! Aklınız başınızdan gidip, gözünüz kararıp da, O’ nun hakkında sert, ağır ve kaba sözler, söylemeyin!. Eğer böyle bir düşünceye kapılırsanız, biz müslümanların cesedine basıp geçmeden, onu hiç kimseye vermeyiz!”.. len kimsenin, silâhlarını kuşanmış şekilde Hz. Ömer olduğu görülüncede, bazıları endişeye kapılır. Hz. Hamza ; - Gelen tek bir kişidir. Bu kadar endişeye lüzûm yok. Eğer, hayır için geldi ise hoş geldi. Yok eğer şer için geldi ise, kendi kılıcı ile başını keserim, der ve dışarı çıkarak.! - “Yâ Ömer! Sen ne zannedersin, biz Abdülmuttalib evlâdıyız.. Her birimiz Allahü Teâlâ’nın izni ile demiri çiğneyip havaya püskürtürüz.. Allah ve Resûlü için can ve baş fedâ ederiz.. Sen Resûlullah’a zarar vereceğini zannediyorsan aldanıyorsun.” Bu konuşmaları işiten Efendimiz, kendileri gelerek, iltifat ile Hz. Ömer’i karşılar. Hz. Ömer’de orada müslüman olur.Ve bu iki kahraman sayesinde müslümanlar kuvvet bulurlar, ibâdetlerinide açıktan yapmaya başlarlar.. Hz. Hamza bir gün, Cebrâil aleyhisselâmı kendi aslî şeklinde görmeyi arzû ettiğini, Efendimiz’e söyler. Peygamber efendimiz ; - “Onu görmeye dayanabilir misin?” der, tebessüm ederek.. - “Evet dayanırım” der, seyyidina Hamza. - “Öyle ise yere otur da bak” der, Efendimiz.. Cebrâil aleyhisselâmı görünce Hz.Hamza, oracıkta bayılıverir.. (Devam edecek..) Başka bir gün, Peygamber Efendimiz, Hz. Hamza ve diğer bir kısım müslümanlar, Dar’ul Erkam’da bulunuyorlardı. Bir ara kapı vurulur, ge- www.katretulhayat.com 19 19 Resulullah’a Mektup Merve Tuğba TANDOĞDU En Sevgili’yi yazıyorlar ..İşte Efendim ben de melekleri şahit koşarak inşallah bu mektubu size Livaülhamd’da vereceğim. Aslında orada size vereceğim mektuplardan sadece bir tanesidir bu... alat ve Selam ile başlarım; Alemlerin Rahmet Peygamberi, Ahmet Muhammed Mustafa olan Ya Resulullah!! Ey sevgisine susamışlığım. Ey sevdasına yandığım Unutamadığım , Unutturulmadığım.. Heyhat Yar , öyle bir derde düşmüşüm ki gel derdime sen ağla diyorum , bana derdimin güzel olduğunu söylüyorsun ... Oysa derdim büyük , yolum uzun , yolluğum az , sabrım sınırlı ama sevdam sonsuz , davam 2020 büyük ...Yüreğimden tutuyorsun yar , bırak desem bırakmazsın , çünkü tam yerindesin..Olabildiğin en güzel yerde ve en güzel halinle beyazlar içinde bana gülümsüyorsun..Aslında çok uzaktasın ama bir o kadar da yakınımda.. Ulaşmak istediğim yolda benimle birlikte olacağını söyle efend im.Çünkü biliyorum ki bu nefisle başetmem mümkün değil.Ama solup gitmicek işte güllerin. Tam anlamıyla savaşamasam da www.katretulhayat.com ,tam anlamıyla yıkayıp atamasam da , ağlayamasam da , utançla kapatsam da gözlerimi , her yeni bir güne bu utançla başlasam da son nefesimde de ‘’Ya Resulullah’’ diyeceğim efendim. Senin için güzel bir oda ayırıp temiz bir seccade serip beklemek isterim,ya Resullullah Sen gelirsin de seccade de Allah için bir gözyaşı dökülmemiş,temiz bir kalple namaz kılınmamış olduğunu bilirsen,ya akşama kadar zorla yarım yamalak yaptığımız ibadetlerimizi görür,sabaha kadar yumuşak yatağımızda yattığımızı görürsen ya gece kalkıp iki rekat teheccüt namazı kılmadığımızı,yoksul ve düşkünleri düşünüp onlar için dua etmediğimizi görürsün diye utanıyorum.Ya sabah namazına vaktinde kalkmadığımızı görür ve yarı uykulu bir şekilde namaz kıldığımızı ve hemen geri yattığımızı görür de ‘’Benim ümmetim böyle olmamalıdır’’ der,bizim için ağlarsın diye korkuyorum. Yine de utansam da gel;korksam da gel YA RESULLULL AH!Hissetsem,mis kokunu koklasam ne olur gel YA RESULLULLAH! Nur yüzünü göster,mis kokunu koklat bize..Şefkatinle,şefaatinle muamele eyle..! Seni göremiyorum. Seni göremesem bile bugünün sonu için , sana kavuşabilmek için sabırla bekliyorum...İnsanlar artık doğru yoldan sapmaya başladı.Hepsi bir bölümde , bir parçada kimsesiz yürüyorlar. Ama seni seçenler hep yolun dışında..hep birlikte. Ben de onlardan biri olayım Ya Resulullah !! Kaybolduk..Nefsimize kanıyoruz..Bekliyoruz birinin liderimizi çağırmasını. Aslında cennet bana karşı ışık saçıyor ama ben gözlerimi açmaya öyle korkuyorum ki , uyuşmuşum... Şuan hiçlerin dünyasındayım ve karanlıkta hayal kuruyorum. İçimdeki ses ‘’ teslim ol dine.. teslim ol dine ‘’ diyor ve sonra nefsimle savaşıyor. Sana muasır bir beden olamadım..Kapına gelemedim..Rabb’ imin ve Sen’in kendime söylediğim yalanları bağışlamanızı bekledim.Peki bu- nun için ne yaptım? Kocaman bir hiç!!! Burada senin bir parçan var. Senin Ab-ı Hayat suyunu içiren Katretül Hayat’ımız var yanımızda.. ‘’ El mer‘ü meâ men ehabbe ‘’ . ‘’ Kişi sevdiği ile beraberdir ‘’ bu Sizin sözünüz Efendim. Ben de Sizinle birlikte olayım lütfen. Ey derdimin dermanı , Ab-ı Hayat’ım , sensizlik ne kadar zormuş meğer , seninle değil de seni bu satırlar da aramak , bir hayalin peşinde koşmak çok zormuş.Oysa bir papatya kadar masum , kafamı uzatmış her daim seni beklerken , vefalı vefasızlar ! mam o kadar zor oldu ki , yazıp yırttığım her kağıt yüreğimden koparılan bir parça oldu . Sonunda yazdım , yazdım ama gönderilecek bir adresi yok ki , hangi pul geçerli o bile belli değil . Ama biliyorum Efendim şuan melekler bu dakikaları kaydediyorlar , yazıyorlar bu kutlu dakikaları.. Çünkü onlar da Seni yazıyorlar Efendim , onlar da En Sevgili’yi yazıyorlar ..İşte Efendim ben de melekleri şahit koşarak inşallah bu mektubu size Livaülhamd’da vereceğim. Aslında orada size vereceğim mektuplardan sadece bir tanesidir bu.. Muhterem Efendim , Gül yüzlüm .. Size sayfalar dolusu yazmak isterdim , ne yazık ki saatler ve kağıtlar yeterli olmuyor. Sizi çok seviyorum Efendim .. Ne olur bekletmeyin artık , bekliyoruz yıllardır !!! Son olarak şunu da söylemek isterim ki ; Benim sözlerim Sizi güzelleştirmedi, Siz benim sözlerimi güzelleştirdiniz Ya Resulullah !!! SON YÜZYILDAN BİR SEVDALINIZ... Bu mektup katıldığı bir yarışmada 4.luk ödülü almıştır Üzerime basıp ezdiler beni , ezdiler zira Rabb’im tekrar yeşertti beni ; rahmetle , sevdayla , duayla , ümitle , coşkuyla , yağmurla.. Seviyorum Efendim , seni öyle seviyorum ki , aslında Mus’ab bin Umeyr’i severken bile Sen’i seviyorum çünkü Sana en çok benzeyenlerden biri O..Gülmesi Sen , ağlaması Sen , ahlakı Sen.. Senden bir parçaydı sanki .. Nasıl olmasın ki ? Seni görüp de Sen olmasaydı ayıp ederdi , zaten o zaman da Mus’ab olmazdı ..! Efendim bu mektubu size yazwww.katretulhayat.com 21 21 21 Resulullah’a Salavat 22 Gülşen ÖZER www.katretulhayat.com El İmamil Fatihi Sâlavatı Fazilet ve Sırları: Seyyid Ahmed Tijani Hazretleri derki; her biri bin salavat-ı şerife hükmündedir. Bir gün efendimize bu salavatın yakaza halinde faziletini Hazreti Resulüllah’a sordum. Cevaben: “Bir kimse bu salavatı okursa, salavat getirenin okuduğu zaman içerisinde insü-cinnin ve meleklerin getirdiği salavata denk sevap yazılır, günahları da bağışlanır.” buyurmuşlardır. Hikmeti: 1- Bu salavat-ı şerife, okuyanı cehennem ateşinden korur. 2 - Okuyanın tövbesinin kabulune sebebiyet verir. 3 - Cuma gecesi bin defa okuyan, Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile görüşür. 4 - 100 defa söyleyip ardına dileğini bildirenin dileği kabul olur. (Şartı; namazdaki gibi oturup, abdestli dünya kelamı etmeden, tek tek okuması gerekir.) www.katretulhayat.com 23 Murat CAN G eçen sayımızda İslam akidesinin temelini oluşturan esaslara vurgu yapıp, sağlam bir imanın bu esasların tümüyle birlikte var olabileceğini ifade etmiştik. Şimdi ise kamil bir müminin bu esasların her birine, nasıl tabi olması gerektiğini kısaca inceleyeceğiz. Allah’a İman Allah’a, varlığına ve birliğine bütün sıfatları ile birlikte inanmaktır. Mümin kişiye düşen, Allah’ın varlığını ve birliğini aklında ve kalbinde idrak etmesidir. Yoksa O’nun şekil ve mahiyeti ile ilgilenmek, O’na bir biçim ve yahut içerik izafe etmesi değil. Mümin, ne kadar düşünürse düşünsün, Rabbi hakkında kesin bilgiye ulaşamayacağının farkında olandır. Bu nedenle kendisini böyle beyhude bir 2424 çabanın içine garketmez. Mümin kişi, halk edilmişlerin tümüne, kendi dahil canlı veya cansız, bakarak ancak Rabbi olan Allah’ın varlığına ulaşır. Kalben O’nun varlığını tasdik eder. Allah’ın varlığı ile ilgili olarak aranacak ilk ve en önemli delil, insanın kendi nefsinde saklıdır. Allah, nefisleri kendini bilme ve idrak etme şifresiyle yaratmıştır. Eğer böyle olmasaydı, Hz. İbrahim (A.S.) bu meselede bizlere bir numune olarak gösterilmezdi. Her insan mutlaka hayatının birden çok kesitinde bu hissi yaşamaktadır. İster inançlı olsun ister inançsız, Rabbimizin içimize yerleştirmiş olduğu bu şifre zaman ve mekan uygunluklarında ira- www.katretulhayat.com demiz dışında çözülür, anlaşılamayan bir dalgalanmayla kalp duvarlarımızı sarsar ve bir sonraki işaret fişeğinin atılacağı zamana kadar tekrar toplanıp kapatılır. Ve bu böylece ömür çizelgemizin sonuna kadar sair kerelerde ve sair zamanlarda tekerrür eder. Aslında bu nefsi delil, kuluna rahmeden Allah’ın keremidir. O pek çok acıyandır. Ne kadar inkar edip, isyan etsek de bu hamleler ile bizi kendi varlığından haberdar etmek ister. Yani bir nevi bize kendi nefsimizde kopyalar iletir. Kopya verir. “Bil” der. Elbetteki imtihan sırrının sınırlarını zorlayarak! Allah, varlığını bilip, varlığı hakkındaki bilgileri ifade edebilmemiz için kendi sıfatlarını insanlara bildirmiştir. Allah âhaddir. Allah sameddir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve Ona hiçbir şey denk olmamıştır. (kaynak: İhlas süresi) Allah inancı, bütün dinlerde vardır. Ancak bozulmuş semavi dinlerde ve beşeri dinlerde, Allah’a ortaklar isnat edilmektedir. Hıristiyanlıktaki teslis ,Yahudilikteki milli tanrı ve beşeri dinlerdeki çok tanrılı inanç sistemleri, insanlardaki Allah inancını tahrip edip, “İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetleri- yanlış istikametlere sürüklemektedir.İslam dini ile mizi göstereceğiz ki, O’nun gerçek olduğu onlara tanışmamış milyonlarca insanın, ateistleşmesine iyice belli olsun…” neden olan böylesi vahim bir ortamda, müminlerin (Fussilet 53) üzerine düşen en önemli görev; tek bir olan Allah’ı Bundan sonraki deliller ise sırasıyla; yeryüzünün her sathında insanlara anlatmaktır. İsHûdüs Delili: Alemlerdeki varlıkların tümünün lam dininin Allah inancını öğrenen insanlar, kolayyaratılmış olup, bir yaratıcıya muhtaç olduklarını is- lıkla İslam’a iltica edeceklerdir ve ruhları huzur bupat eden delillerdir. lacaktır. İmkan Delili: Alemlerin varolabilmesi için bir sebebe ihtiyaç olduğunun delilleridir. Nizam Delili: Yaratılmış olan alemlerdeki mükemmel ahengi işaretleyen delillerdir. Mümin kişiye fıtratı yeterli gelir. O sadece kendine göz ucuyla bakmasıyla bile, Rabbi olan Allah’ın varlığını keşfeder. Kişiler bundan sonra artık iman derecelerine göre diğer delillere sırasıyla baş vururlar. Bu delillere rağmen, Allah’ın varlığını idrak edemeyen, kafası karışık divaneye ise hidayetten başka Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura bir yol kalmamıştır. Yada..! kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakMümin için bu deliller; yaradanı olan la huzur bulur. (Rad-28) Allah’ın karşısındaki tevazuunu ve acziyetini fazlaAllah, cümlemizi, kendini hakkıyla tanıyanlarlaştırıp onu kemalata ulaştırır. Azameti görür, hayre- dan eylesin. te düşer, göz çanakları ısınır. Göğüs kafesinin içinSelam üzerinize olsun. de dehşet kasırgalar ile sarsılır ve bir boncuk katre ile alemlere delilini ifşa eder. www.katretulhayat.com 25 25 25 Hüseyin FİDAN A lemlerin rabbine hamd; O nun eşsiz Nebisine yağmurlar adedince salat ve selamlar ola, ve aline ve ashabına, evladına ve ensarınada.. her zaman kendisine.. Hem nur yüzlü pek akıllı bu yaptımda bu belaya giriftar oldum yarabbi cezasını sen ver!” diye zat-ı muhterem uyumakta olan adama vurur Eskiler bu cümleyi çok kullanırlardı, ve ihtiyarlarımız halen kullanmadalar; Darbı mesel.. diye başlayarak anlatmaya... Şiddetlice birkaç topuz yüzüne. O şiddetlice vurulan topuzun acısı, ne oldu,ne bitti demeden adamı kaçırır taa bir ağaç altına kadar.. Darbı mesel, hikayedir, bazen,aynasıdır hakikatın, bazende ta kendisi, uzağı yakın eder dürbün misali... İşte o durub-i emsallerden hakikate ayna, belkide hakikat bir misal. O ağacın altınada bir hayli çürük elma dökülmüştür. Atlı adama “ Ey dertli kişi bunları ye” dedi topuzu göstererek, aha yoksa bundan nasibin biraz fazlaca olur.. bağırmakta, ve ona kötü söylemekte, lanet etmekteydi. Atlı ise “hadi bakalım şimdide koş” diye bir boyuna ensesine,beline topuzu indiriyordu.. Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başlar. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. Karnıda toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Üstelik ayağında, yüzünde onlarca yaralar bereler .. Akıllı birisi, atına binmiş geziniyordu. Uyumakta olan birisini gördü, ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi. Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanıda ürkütüp kaçırmak için sürer dört nala atını adama doğru fakat bulamaz fırsat,girer yılan adamın ağzından içeri. Adam ;”Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var? Eğer bana hakikaten bir kastın varsa vur kılıcı, birden kanımı dök! Sana çattığım saat ne menhus saatmiş böyle. Üzülür yetişemediğine, sızı girer yüreğine ama kesmez ümidi hemen. Elbet yapacak bir şey vardır, yardımcıda mevladır der. Akıllıdır hem atlı, aklıda yardımcıdır 26 Ne mutlu senin yüzünü görmeyene! Dinsizler bile kimseye suçsuza, günahsıza, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu. Söz söylerken ağzından kan geliyordu adamın,” ben ne www.katretulhayat.com Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durur.. Nihayet, adamın safrası kabarır, kusmağa başlar. İyi, kötü ne yedi ise çıkarır hepsini. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıkar.. O yılanı görünce anlar hikmetini yediği topuzların..Çürük elmaların ve bunca koşturmanın.. Döner mahcubiyetle kendisine iyilik eden atlıya, tazimle eğiliverirönünde. O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce topuzun acılarınıda unutuvermişti..Kederden eser kalmamıştı.. Döner nur yüzlüye der ki: “ Sen, ne bir rahmetmişsin meğer, mevlanın ne güzel bir nimetimişsin, ne kutlu saatmiş bu saat ki beni gördün.. Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın.. Sen beni analar gibi aramaktayken, ben eşekler gibi senden kaçıyordum..Oysa eşek sahibinden eşekliği yüzünden kaçar.. Halbuki sahibide, iyiliğinden dolayı onun peşi sıra gezer.. Onu bir fayda elde etmek, bir ziyandan kurtulmak için aramaz.. Kurda kuşa yem olmasın, yahut canavar paralamasın diye arar.. Ne mutlu yüzünü görene, yahut ansızın senin bulunduğun yere ulaşana! Pak ruh bile seni övmüş. Halbuki ben sana; ne kadar kötü ve acı şeyler söyledim. Fakat efendim, padişahlar padişahı, sultanım, onları ben söylemedim, bilgisizliğim söyledi. Bir parçacık olsun bu hali bilseydim böyle abes sözler söylermiydim? Ey iyi ruhlu eğer bana bu hali kinaye ile bile olsa çıtlatsaydın seni bir hayli överdim. Her dediğinede canı gönülden baş eğerdim, şükranlarımıda takdim ederek.. Fakat sükut ederek kızgın göründün. Hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın, başım sersemleşti, aklım gitti. Hele benim bu başım, zaten aklı da kıt! Ey yüzü de güzel, işi de güzel insan; affet, deliliğimden söylediğim sözleri bağışla.. Atlı ; “ eğer ben bunu biraz çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir ödün patlardı. Yılanı anlatsaydım korkudan canın çıkıverirdi .. Canınızdaki düşmanı size olduğu gibi anlatsam. Yiğitlerin bile ödü patlar ne yol yürümeğe takatları kalır, ne bir işin tasasına düşerler! Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu. Ve sözüne devamla; Bunu duyan kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur. Ne uyku uyuyabilir ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim. Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım. Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar. Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur,her yere erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar. Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver! Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkan mı var, uykudan başkaldırırsan anlarsın. Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye ne de kusmağa sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim. Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim. Her an gönlümdeki dert yüzünden Yarabbi, kavmime yolu sen göster çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.. Derdinden kurtulan adam, mahcubiyetle; “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan! Ey yüce kişi Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın www.katretulhayat.com sana şükretmeye kudreti yok. Mükafatını Allah versin. Ağzım dilim sana şükretmekte aciz” demekteydi.. İşte akıllıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir.. Ahmağın dostluğu ise eziyettir.. Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın. Hasislik zincirini elinden boynundan at, eski felekte yeni bir baht bul. Lütuf kabesine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et. Ağlayıp inleme kuvvetli bi sermayedir, külli rahmet pek güçlü bir dadıdır. Dadı ve ana çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar. Allah’ta sizin hacet çocuklarınızı ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı. “Allah’ı çağırın” dedi, ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun. Rüzgarın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir. Bulutun süt yağdırması da.. Hele bir an sabret.. Korkunu, ümitsizliğini gül sesleri bil.. Seni yücelere çeken her ses, bil ki yücelerden gelmektedir.. Sana hırs veren her sesi de adamları paralayan bir kurt sesi bil.. Bu yücelik, mekan bakımından değildir. Bu yücelikler, akıl ve can yücelikleridir.. Her sebep eserinden yücedir.. Yüce Mevla; kullarına eğitmen olan tüm zat-e muhteremlerin makamlarını ali, gönüllerini her daim mesrur eylesin, bizleride onların kıymetini hakkıyla bilen sadık yarlerinden eylesin, Yüce SULTAN’ımız,efendimiz Aleyhisselatu vesselam hürmetine.. 27 Siyer 1 - İ B R A H İ M ‘İN(ALEYHİSSELAM) DUASI , İSA’NIN (ALEYHİSSELAM) MÜJDESİ Bir gün ashabdan biri Allah Resülüne; Ya Resulullah biraz kendinizden bahseder misiniz? der. Cevabının bir kısmında, Allah Resulu şöyle buyurur;’’ Ben İbrahimin duası ve Hz. İsa’nın müjdesiyim’’ Ahmed b.Hanbel,el-Müsned,5/262 Kuranı Kerim iki ayrı ayetiyle bu hususa temas eder; 1)Hz. İbrahim(aleyhisselam) şöyle dua etmiştir; ’’ Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden,senin ayetlerini kendilerine okuyacak,onlara kitap ve hikmeti öğretecek,onları temizleyecek bir elçi gönder. Yegane Aziz ve Hakim sensin’’ Bakara 229 2)Hz. İsa’nın (aleyhisselam) müjdesi; ‘’Hatırla ki, Meryem oğlu İsa, Ey İsrailoğulları! ben size Allah’ın benden evvelki Tevratı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak gönderdiği peygamberiyim’’.demişti. Evet, Allah Resulu (sallallahu aleyhi vesellem) sürpriz olarak or- 2828 taya çıkmış biri değildir. O daha gelmeden asırlarca önce haber verilen ve gelmesi bütün cihan tarafından beklenen bir Nebidir. O’nun nübüvvetine en büyük delil mucizeliği ebedi olan Kuran’ı Kerim’dir. Kuran’da geçen yüzlerce ayet, İki Cihan Serveri’nin hak Nebi olduğunu dile getirmektedir. 2- TEVRAT’IN MÜJDELERİ Biz bu bölümde, yüzlerce defa tahrife uğramasına rağmen, içinde hala Allah Resülü’ne işaret ve müjdeler taşıyan,Tevrat,İncil ve Zebur’dan bazı kısımları nakletmek istiyoruz. a-) Faran Dağları Tevrat’ta ‘’Allah insanlığa Sina’da teveccüh etti. Sair’de tecelli buyurdu. Faran dağlarında zuhur edip kemaliyle ortaya çıktı.’’ Tesniye. Bab33,2 Yani Allah’ın(c.c) rahmeti ve insanlığa olan merhameti, ihsanı, Hz. Musa’nın(a.s) Cenab-ı Hak’la mükâlemede (konuştuğu) bulunduğu Sina’da zahir olmuştur. Bu rahmet, o devrede Hz. Musa’ya verilen nübüvvettir. Sair, Filistin’dir. Orada Cenab-ı Hakkın rahmeti vahiy yoluyla gelip Hz. İsa’yı ve çevresindekileri bürümüştür. Faran dağlarında ise, Cenab-ı Hak, sırr-ı ehadiyet ve makam-ı ferdiyetle www.katretulhayat.com zuhur etmiştir. Faran Mekke’dir. Çünkü Tevrat’ın başka bir yerinde, Hz. İbrahim’in oğlu İsmaili Faran’da bıraktığı anlatılmaktadır. Öyleyse,Tevrat’ta geçen Faran’dan maksat Mekke’dir. b-)Hz. İsmail Soyundan Cenab- Hak ,Tevrat’ın bir bölümünde Hz. Musa’ya hitaben şöyle demektedir; ‘’Onlar için(İsrailöğulları) kardeşleri arasında senin gibi bir peygamber çıkaracağım, sözlerimi O’nun ağzına koyacağım ve O’na emrettiğim her şeyi onlara söyleyecek.’’ Tesniye,Bab 18/18 Bu Bab’daki İsrailoğullarının kardeşi tabiriyle Hz.İsmail’in soyundan gelecek bir peygambere işaret edilmektedir ki; Hz İsmail’in neslinden geldiği bilinen tek peygamber, Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam’dır. c-) Diğer Özellikleri Tevrat’tan üçüncü ayet; Abdullah b. Amr b. As, Abdullah b. Selam ve Ka’bu’l-Ahbar(radiyallahu anhüm)ki, bunların üçü de geçmiş kitapları en iyi bilen insanlar olarak şöhret yapmış zatlardır. Kendi devirlerinde, o günkü kadar tahrife uğramamış Tevrat’ta şöyle bir ayet bulunduğunu naklediyorlar;’’Ey Nebi! Biz seni şahit, müjdeleyici, uyarıcı ve ümmilere sığınak olarak Mahmut TUĞLUCA gönderdik. Sen benim kulum ve elçimsin. Sana ‘Mütevekkil’ adını verdim. O haşin ve kaba değildir. Çarşılarda yüksek sesle bağırıp çağırmaz. Kötülüğe kötülükle mukabele etmez. Affeder, bağışlar. Allah O’nunla eğri bir milleti ‘La ilahe İllallah’ demek suretiyle doğrultuncaya kadar O’nun ruhunu kabzetmez.’’ Buhari,Büyu 50 Şimdi düşünelim; Tevrat’taki bu hitap kimedir? Derinlemesine bir tahlile ihtiyaç dahi duymadan, ayetin zahiri manası bu hitabın gelecek bir peygambere ve peygamberler içinde bizzat Efendimiz Hz. Muhammed’e(aleyhisselam) yapıldığını göstermektedir. O,bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamberdir. Evet,Tevrat O’nu böyle anlatıyordu, O da vakti gelince hayat-ı seniyyeleriyle bunu temsil ediyordu. Doğrusu orada anlatılanlar, bizzat Allah Resülü nün yaşadığı hayat tarzıydı. Öyleyse Tevrat’ın bahsettiği bu şanı yüce nebi kimdi? Tarihte bu anlatılanlara denk hayatı olan bir başkası var mıydı? Elbette ki, hayır! Öyle ise bahsedilen insan ancak Hz.Muhammed Aleyhisselam’dı...! 3 - İ N C İ L ’ İ N MÜJDELERİ a-)Faraklit Yuhanna İncil’inden bir ayet; ‘’Mesih; ‘Ben, benim ve sizin Rabbinize gidiyorum. Ta ki size Tevil’i getirecek olan ‘Faraklit’i göndersin’ dedi’’ Yuhanna,Bab 14 Diğer bir incil ayetindede; ‘’ Ben size hakkı söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Faraklit size gelmez. Ama ben gidersem O’nu gönderirim. Faraklit geldiğinde bütün alemi, hataları sebebiyle kınar ve onları terbiye eder.’’ Yuhanna,Bab 16-7,8 Faraklit hakkın ruhu, hak ile batılı birbirinden tamamen ayıran manalarına gelir. Evet, Allah Resülü Hakkın ruhudur. Çünkü ölü kalpler ancak O’nun getirdiği hak ile hayat bulmuştur. O, insanlığın hidayete ermesi için kendini feda edercesine bir mücadele vermiştir ki; hak ile batılın birbirinden ayrılması ancak böyle bir mücadele ve mücahede sonucu vuku bulmuştur. İşte Hz. Mesih’in haber verdiği bir Faraklit gelmiştir. O da Allah’ın(celle celalühü) son elçisi iki cihan güneşi Hz. Muhammed’dir.(sallallahu aleyhi ve sellem). www.katretulhayat.com b-) Alemin Reisi Yuhanna İncili,Bab14,ayet 30’da şöyle denmektedir;’’Mesih şöyle dedi; Artık ben sizinle söyleşmem. Çünkü bu alemin reisi geliyor. Bende asla O’nun nesnesi yoktur...’’ Zebur,72.Bab,8.ayet ve devamında şöyle deniyor ‘’O denizden denize ve nehirden zeminin müntehasına kadar saltanat sürecektir. Çöl ahalisi O’nun huzurunda diz çöküp düşmanları toprak yalayacaklardır... İsmi ebedi olup, ismi güneş durdukça baki kalacak ve adamlar O’nunla mübarek olacaklar. Ve milletlerin cümlesi O’na ‘Mübarek’ diyecekler. Haset ve kin, iliklerine kadar işlemiş bazı Yahudi ve Hıristiyanların dünden bugüne bütün tahrif gayret ve çabalarına rağmen yinede eldeki mevcut Tevrat ve İncil’de Allah Resülünün peygamberliğiyle alakalı bir hayli işaret ve müjde bulmak mümkündür. Görüldüğü üzere Mevlamız, Habibi Muhammed Mustafayı(aleyhisselatu vesselam)duyduk duymadık kalmasın, hiç bir bahane olmasın gibisinden ezelden ebede kadar her daim gündemde tutmuştur. Rabbimiz bizleri O’nunla olanlardan eylesin. 29 29 29 Şifahane Zeynullah DEMİRPAZU B u ay özellikle üzerinde durduğumuz ruhsal dengesizliklere karşı başlı başına bir reçete hükmünde olan ahcarı kerimelerin en değerlisi mercan olacaktır. Mercan, insanlık var olduğundan beri koruyucu tılsım olarak kullanılmıştır. Bahreyn, Dubai, Umman ve İran’da cin tasallutundan korunmak için, Mısır’da ise ölüler âlemine geçişi kolaylaştırdığına inanıldığından, firavun ve din adamları mezarlarına bıraktırırlardı. Birçok mezar kalıntılarında diziler halinde mercanlar çıkmıştır. Ruhsal dengesizlikleri düzenleyici olan ibadetlerin, en başı olan namaz, başın secdelere inmesiyle bedendeki ağırlıkların Daha sonraları ise tetoprağa kaymasını sağlar. Ruhsal düzenleyici olarak; davi taşı olarak, özellikle kan namaz ve zikirlerin yanında, hastalıkları ve gelişim probmadenlerden en uygunu in- lemlerinde kullanılmıştır. san için mercandır. Renk; pembe, açık kırmızı, 30 www.katretulhayat.com paslı kırmızı, beyaz ve siyah renkli olanları da vardır. Sertlik derecesi 3–4 dür. İçeriği; Kalsiyum karbonat, magnezyum, silis karbonat, magnezyum flüorür ve kalsiyumdan oluşur. Mercan deniz canlılarının iskeletidir. Poliplerin bıraktıkları kalsiyum içerikli maddeler uzun yıllar içerisinde renk ve ihtişamla dünya harikası mercan kayalıklarının oluşumunu sağlarlar. Dünyadaki bütün sıcak denizlerde bulunur. Özellikle Kızıl deniz, Japonya, Avustralya, Kanarya Adalarında bulunur. minde kadınların devamlı takmalarında fayda vardır. Kalbi ve dalağı güçlendirdiğini söyleyenler de vardır. Batıni yönünde ise; sevgi ve dostluğa duyulan ihtiyacı arttırır. İnsanlara dostça ve içtenlikle davranılmasını sağlar. Kişinin kendine önem vermemesi gibi bir problemi varsa yanında mutlaka mercan taşımalıdır. “Kıskançlık ve diğer insanların hasedine karşı taşıyanı korur, negatif enerjilere karşı bir kalkandır. “ Aynı zamanda nazara iyi gelir, konsantrasyon eksikliğini giderir. Allah-u Tealanın esmalarının tecellileri olan ahcarı kerimeleri (kıymetli taşlar), Mevla’nın sırları olarak algılayıp, şifasını, rahmetini, bereketini dilediği varlığa hapseder, diyerek besmele ile alınıp kullanılması tesirini arttıracaktır. Taşın bakımı; Ayda bir kez deniz tuzu konulması ile boşaltımı yapılır. Güneşte uzun süre tutulmaz, çünkü güneş mercanı kırılgan yapar, gevşetir. Tedavide kullanıldığı yerler; Kırmızı mercan, kan yapımını teşvik eder, enfeksiyondan korur. Rahimdeki ceninin gelişim Taşın bakımı ayda bir kez bozukluğunu engeller, deniz suyuna veya tuzuna doğumu kolaylaştırır. konulması gerekmektedir. Bu yönüyle birçok kültür ve geleneklerde doğan çocuklara mercan kolye hediye edilir. Sağlıklı büyümesi, ruhsal gelişiminin düzgün olmasını sağladığı için. Kan dolaşımı, yüksek tansiyonda da kullanılır. Gelecek sayımızda nice esrarengiz taşlarda buluşmak üzere... Not: Dilediğiniz zahiri ve batini rahatsızlıklarınızı dergimizin “sizin köşeniz” bölümünde dile getirirseniz yardımcı olAy hali şikâyetlerini azaltır, maya çalışacağız. üreme sorunlarında da www.katretulhayat.com da kullanılır. Kalsiyum zengini Hekim Zeynullah olduğundan menopoz dönewww.katretulhayat.com 31 Av. Bahadır FAKİR Yüreklerin hep birlikte çarpmasından ilahi bir ritim ortaya çıkar ve evrenin nabız atışı gibi bir ahenk ile sonsuz tekliğe ulaşılır. S erin bir rüzgâr eser yüzüme doğru. Başımı göğe çevirdiğimde dolunayın bana baktığını görüp, onunla selamlaşırım. Gökyüzündeki tek tük bulutlar, sonsuz derin boşluk hissini yok etmeye yeter, ölçüde değildir. İçime bir genişlik hissi doğar, göğsüm gök kadar genişler o an. Bu yürek bu genişliği nasıl taşır anlayamam. Pür-ü paktır, o an tüm hislerim. Anamdan doğduğum anda ki kadar 3232 www.katretulhayat.com temiz ve saf. Melek mesabesinde duyuşlar kaplar içimi. Başımı gökten yere çevirdiğimde ay parlaklığında DEF e takılır gözüm. Bana bu defi imzalayarak hediye edenin birazdan kendisini tutacak olmasının zevki ile tüm yerlerinden gerildikçe gerilir, ‘‘ hadi gel bana vur, hadi parmaklarını hissedeyim! ’’ der gibidir. ‘‘ Ne olur beni bu zevkten mahrum etme! Ne olur beni sensiz bırakıp bana zulmetme, beni darda koyma, beni garip bırakma, beni mazlum etme, beni kör etme, kör kuyularda esir etme, hadi vur bana vur da o nağmeler çıksın tenimden! ’’ der gibi beklemektedir. Yüzünde tatlı bir tebessüm ile plansız programsız bir şekilde hemen o anda kendiliğinden çıkacak nağmelerin sabırsızlığı ile def i eline alır, yüzüne doğru yaklaştırarak ilk teması oluşturur. İşte o anda zaman durur, mekan yok olur, fert yok olur, çokluk yok olur, birliktelikten teklik oluşur. Sesler, sözler ve nağmeler göğe doğru uçuşmaya başlar. Karmaşa halinde değildir asla! Her harf diğerinin içinden geçerek genişlemeye başlar ve suya atılan taş gibi halkalar oluşturup yüreklere çarpmaya başlar. Yüreklerin hep birlikte çarpmasından ilahi bir ritim ortaya çıkar ve evrenin nabız atışı gibi bir ahenk ile sonsuz tekliğe ulaşılır. Çokluktan tekliğe doğru bir yol alınır ve tüm bunlar bir AŞK sarhoşluğu içinde olabildiğince ahenkli bir şekilde, sarmal halinde herkese ve herkesten tek bir merkeze doğru seyir olarak devam eder. Bu yolculuk kutlu ve çetin bir yolculuktur. Bu yol çocuk oyuncağı değildir. Bir anlık olup biten bir şey değildir. Emek ister, güç ister, sabır ister, sebat ister; yiğit olmak gerekir, aciz olmak gerekir, BEN’İ yıkmak gerekir. meczupların bilemediğimiz haliler bizi ilgilendirmez. Daimi bir şükür halinde her ne yapıyor isek Allah’a sadece Allah için yapıyor olmak gerekir. Daimi bir ibadet gerekir, düzen gerekir, eşin hakkını, evladın hakkını, arkadaşın hakkını, bedenin hakkını velhasıl her şeyin hakkını vererek bir program halinde düzenli ibadet yapmak gerekir. Farz olanı adam gibi layığı ile yaparak, nafilelerle yol almak gerekir. Çok konuşmamak, çok yememek ve çok uyumamak gerekir. Sadık olmak gerekir, samimi olmak gerekir. Büyükleri sevmek, ‘‘ IŞIK TOPLADIKLARIMIZA’’ minnet duymak gerekir. gerekir, fakir ama kaliteli olmak gerekir. Pırlanta olmak gerekir, pırıl pırıl parlamak gerekir. Sonsuz evrenin öbür köşesinden fark edilir olmak gerekir. Velhasıl “ HABİBİM HİTABINA MAZHAR OLMADA YOK OLMAK “ gerekir. Aksi takdirde, evrenin öbür ucundan görünmemiz mümkün değildir. Aksi takdirde, kapkara ışıksız evlerde, kapkara bir taş olarak derinlere yuvarlanmamak işten bile değildir. İşte kocaman bir ironi; ‘‘tamamdır diyenler el kaldırsın!’’ Herkesin eli kalkabilir ama benim kolum kanadım kırık, kaldıramıyorum. Dua ile kalın Akıl etmek gerekir, aklı yabana atmamak gerekir ama asla akla kul olmamak gerekir. Ayarı yükseltmek gerekir. Teneke iken ‘‘ 24 ayar ’’ olmak Velhasıl bir dozluk değildir hap misali. Oldu-bitti değildir. Kendini yapılandırma ve kusursuz olma, layık olma, ben de olma halidir. Bunun için bu AŞK içerisinden sıyrılıp ışığı görmek gerekir ve nurun gözümüzü kör etmesi istenmez, meczup olmamız arzu edilmez. O www.katretulhayat.com 33 33 33 Haber Aktualite G “GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR” enetik Mühendislik ürünleri teknolojisi, yaşayan organizmaların genetik ana yapısını değiştirmeyi ve elde edilen yeni ürünleri kar amaçlı olarak satmayı hedefleyen bir çalışma koludur. Bu firmalar çalışmalarının dünyadaki açlığı azaltacağını, hastalıkları tedavi edeceğini, insan sağlığını olumlu etkileyeceğini, tarımda sürekliliğin sağlanabileceğini iddia etmektedirler. Oysa, gerçekte yapılan çalışmalara bakıldığında esas amacın dünyadaki tohum, gıda, tıbbi ürünler, lifli besinler sektörlerini kontrol altına almak ve monopol (tekel) oluşturmak, olduğu görülmektedir. Bundan daha tehlikelisi bu ürünlerin yapısını 34 Murat AKINCI değiştirmek ve bunu bir silah gibi kullanarak nesillerimizi tehdit altına almak hatta bozmaktır. Aşağıda açıklayacağımız zararları okuduğunuzda siz de bize hak vereceksiniz. Bu besin maddelerinin zararları: www.katretulhayat.com 1- Toksinler ve zehirler bu çalışmalarla ürünlerde daha da fazla görülmektedir. 2- Her geçen gün bu gıdalardan sonra kanser riski hızla artmaktadır. 3- Yiyecek alerjileri belli belirsiz alerjiler, sadece Amerikalı çocuklarda % 8 dir. 4- Besinlerin kalitesi ve beslenmeye verdiği zarar kendisini açıkça göstermektedir. 5- Antibiyotiklere karşı direnci artan yeni hastalıklar ortaya çıkmaktadır. 6- Toprakta ve ürünlerde daha fazla ilaç kalıntısı görülmektedir. 7-Bu genetik facia “Genetik Kirliliği” de beraberinde getirmektedir. 8-Her yıl yeni virüs ve bakterilerin ortaya çıkmakta ve insan sağlığını hızla tehdit etmektedir. 9-Sosyo-ekonomik Zararlar :Bazı ülkeler bu ürünleri üreterek monopol (tekel) oluşturmak istemekte; bu da dünya üreticilerini ekonomik bakımından az bir ülkeye el açtırmaktadır. (1) İSLAM DÜNYASI GDO’YA NASIL BAKIYOR? İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) üyesi ülkelerin helal gıdada standartları belirlemek için oluşturduğu kurul geçtiğimiz aylarda toplandı. Yapılan hararetli görüşmelerde, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) da şartlara bağlı olarak helal olabileceğine karar verdi. Buradaki iki şart, değişiklikte kullanılan organizmanın da helal olması ve ürünlerin üzerinde ‘Genetiği değiştirilmiştir’ yazılması. Ayrıca her türlü gıdaya katılanlar, hayvanlara verilen yemlerdekiler, bitkilere verilenlere kadar katkı maddelerinde ‘haram’ bir madde bulunmaması gerekiyor. Genetiği değiştirilmiş organizmalar veya içerikler veya GDO içeren ürünler haram olan genetik maddeden yapılmamalı. Genetik geliştirme teknolojisiyle genin, başka yaşayan bitki, hayvan, mikrobiyolojik kaynağa aktarılmasında ve DNA’da yapılacak geliştirmelerle elde edilecek genetiği geliştirilmiş gıdalar da helal gıda üretiminde kullanılabilir. Eğer bir ürün Türkiye’ye girdiği vurgulandı. İthalatın büyük kısmının ABD ve Arjantin’den yapıldığı belirtilen raporda, Türkiye’nin mısır, pamuk ve soyalı G D O’lu ürün aldığı belirtildi. GDO’larda “köleleşme” uyarısı 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikte yer alan GDO’lu ürünlerin piyasaya girmeden denetlenmeyeceği, girdikten sonra sağlığı tehdit eden bir unsuru olursa toplanabileceği GDO’suz ürünlerin bunu etiketlerinde belirtemeyecekleri, yani vatandaşın doğal ürünün hangisinin olacağını anlayamayacağı gerçeği ise bir hayli ilginç ve düşündürücü. 800 ÇEŞİT GIDADA VAR Türkiye’nin 2008 yılı itibarıyla 382 milyon dolara ulaşan mısır ithalatının yüzde 62,2’sini ABD’den yaptığına dikkat çekilen raporda, soya ithalatının da ABD, Arjantin ve Brezilya’dan gerçekleştiği vurgulandı. genetiği değiştirilmiş gıda içeriyorsa, bu durum mutlaka etiketinde açıkça belirtilmeli diyor.(2) TÜRKİYE’DE G D O’LAR TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, GDO’lar kapsamında düşündürücü bir rapor hazırladı. Raporda, 1998 yılından bu yana, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan milyonlarca dolarlık GDO’lu ürün www.katretulhayat.com Raporda, GDO’lu mısır, pamuk ve soya ürünlerinin Türkiye’de işlendiği ve 800 çeşitten fazla gıda olarak tüketici sofrasına ulaştığı, bunun da hiçbir etiketleme yapılmadan satışa sunulduğu vurgulandı. (3) Amerika’da yayınlanmış, genetik testlere değil sadece şirketlerin demeç ve bilgilerine dayanan bir kılavuzda ise aşağıdaki ilginç bilgiler yer alıyor.Bu kılavuzda özellikle Türkiye’de de satılan bazı ürünlerin olmasına dikkatinizi çekmek istiyoruz. 35 Haber Aktualite ŞEKER, ÇİKOLATA VE TATLANDIRICILAR Çoğu tatlandırıcı ile hazırlanan şeker ve çikolatalar GDO içerir. Yüzde 100 kamış şekeri, konsantre kamış suyu veya organik şeker içeren GDOsuz tatlandırıcıları, şeker ve çikolataları tercih edin . Hershey’s Nestlé (Crunch, Kit Kat, Smarties) Toblerone (Kraft) ATIŞTIRMALIK YİYECEKLER FritoLay (Lay’s, Ruffles, Doritos, Cheetos, Tostitos) Balance PowerBar (Nestle) SODALAR, MEYVE SULARI VE DİĞER İÇECEKLER GDOlu olma ihtimali olan ürünler Coca-Cola (Fruitopia, Minute Maid, Hi-C, NESTEA) Pepsi (Tropicana, Frappuccino, Gatorade, SoBe, Dole) Sunny Delight (Procter and Gamble) GİZLİ GD İÇERİKLERİ 36 İşlenmiş ürünler “organik” ya da “GDOsuz” ilan edilmedikleri sürece çoğunlukla gizli GDO barındırırlar. Aşağıdaki içerikler GDOlar ile üretilmiş olabilir. Aspartam ,B12 Vitamini ,Bitkisel katı yağ ,(margarin) ,Bitkisel sıvı yağ ,C vitamini (Askorbik asit) ,Dekstrin Dekstroz,Diasetil ,invert şeker, İsoflovon ,Kabartma tozu,Karamel Digliserit ,E vitamini , Laktik asit, ,Maltoz ,Mannitol ,Mısır gluteni ,Mısır nişastası ,Mısır şurubu, Mısır yağı, Modifiye nişasta Sıvı ya da kristalize fruktoz, (4) G D O’ LAR HELAL Mİ DEĞİL Mİ? Canlıların ve doğanın dengesini bozarak felakete sürükleyen, uzun vadede yaratacağı felaketler ise henüz kestirilemeyen genetiği ile oynanmış organizmalar (GDO) ile üretilen yiyecekler helal mi? Hayvanların genetiği ile oynama www.katretulhayat.com İslam’a aykırı mı? Allahu Teala Bakara suresi 205. ayetinde Ve dönüp (gittiği) zaman; yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli helâk etmek (yok etmek) için çalışır. Ve Allah fesadı sevmez. buyuruyor. Burada ekin,dünyada yetişen her çeşit üründür. İsrail ve bazı ülkelerin ürettiği ve Türkiye’ye pazarladığı bazı tohumları döllenmiyor. Ancak yeniden ertesi yıl aynı ürünün tohumunu alırsanız o ürünü yetiştirebilirsiniz ve üretebilirsiniz.Yani her yıl aynı tohumdan almak zorundasınız. İsrail anlamlı veya anlamsız bahanelerle vermiyorum dediğinde ise neler olabileceğini tahmin edersiniz. Bu sahnede İsrail ve benzer ülkelerin tekel oluşturmaya çalıştığını görebiliriz. Aynı zamanda gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için de bir tür yaptırım,handikap, mahkumiyet manzarası ortaya çıkmaktadır. İşte bu gerçek bir bozgunculuktur. Bunun hayvan ve insan organizmaları üzerinde olabilecek etkilerini düşündükçe tüylerimizin diken diken olmaması mümkün değildir. Sağlığımızı ve nesillerimizin geleceğini düşünen bir Türkiye; bu konuda daha akıllı ve hassas davranmalıdır. Yukarıda mealini verdiğimiz Murat AKINCI ayetin bazı tefsircilere göre ahir zamanda olacaklara işaret ettiğini de hatırlatalım. Genetik çalışmalara İslam nasıl bakıyor? Genetik bilimini İslam hukuku açısından irdeleyen Doç. Dr. İbrahim Köksal (Yazarın konu ile ilgili “Genetik Kopyalamanın Fıkhi Yönü” adlı eseri vardır) bu sorulara yanıt verirken: “Bir olgunun İslami açıdan helal yahut haram oluşuna karar vermek için öncelikle İslami kaynaklarda ve dini prensiplerde o olgunu açıkça yer alıp almadığına bakılır. Eğer bu olgu açıkça yoksa faydalı mı zararlı mı olduğuna bakara hüküm verilir.Eğer zararı faydasından fazla ise, yüzde 30 faydası, yüzde 70 oranında zararı varsa buna “haramdır” demek uygundur. Fakat faydası çok, zararı yüzde 30 aşmayacak ölçüdeyse buna da mekruh denilmelidir. GDO’lu bitkilerin insana ve doğaya zararlarına ve faydalarına bakmak gerekir bu noktada.” diyor. GDO’lu ürünlerin faydasından çok zararının olduğuna dikkat çeken İslam Hukukçusu Köksal, “Bu ürünler aynı zamanda doğanın dengesine de müdahale etmekte. Doğanın dengesini bozan hiçbir uygulamayı İslam doğru bulmaz.” diyerek Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selem Efendimizden örnekler vererek bu konuya açıklık getiriyor. Bir defasında ,hurma ağaçlarını aşılayanlara müdahale eden Peygamberimiz :”Keşke hurma ağaçlarını aşılamayı terk etseniz”(5) diye buyurmuştur. Bu tavsiye doğanın dışarıdan müdahalelerle felaketlere sürüklendiği göz önüne alındığında doğruluğu anlaşılmıştır. Bilindiği gibi aşılama genetikle oynamanın en primitif, temel şeklidir. “Bugün Efendimizin işaret ettiği tehlikelerin yarattığı sorunlara karşı karşıyayız.” şeklinde konuşan Doç. Köksal, “Genetiği ile oynanan saldırgan köpekler, deli danalar, genetiği değiştirilmiş gıdaların sebebiyet verdiği aler- jik reaksiyonlar, artan kanser vakaları.....” doğanın dengesini bozmanın sonucu insanlığa musallat olan kötülüklerdir. Doğal dengeyi korumak İslam’ın gereğidir.” diyerek konunun önemine dikkat çekiyor. Bu konuda kamuoyu oluşturarak insanımızı bilinçlendirmeye çalışan Levent Gürsel Alev ise “GDO’ların kesinlikle zararlı olduğuna inanıyor.Şu andaki görünen zararlarından öte tam olarak nasıl bir felaket getireceği kimse tarafından kestirilemiyor. Genine müdahale edilen tohumlar tarlaya ekildikten sonra onun geniyle oynayan dahi sonucun ne olacağını bilmiyor. Ama şu bir www.katretulhayat.com gerçek ki GDO’ların zararları çok uzun vadede dünyanın ekosistemini sarsacak.” diyor. Bugüne dek GDO’ların yararı diye sunulan bilgiler doğru çıkmadı diyen Alev, “yalan yararları” şöyle sıralıyor: 1-”Üretim artacak” denildi. Üretimde hiçbir artış gözlenmedi. 2- “Tarım ilacı kullanmayacaksınız. Çünkü bu tohumlarda zararlılara yönelik ilaçlar var” denildi. Oysa üreticiler daha çok ilaç kullanmak zorunda kaldı. 3- “Bu tohumlar bitkileri her iklimle uyumlu hale getirecek” denildi. Bu iddia da gerçekliğe kavuşmadı.” Yukarıda siz değerli okuyucularımıza bu konuda yazılmış yabancı ve Türkiye kaynaklı değerlendirmeleri derleyerek sizin için bir araya getirdik. Muhakemesini siz değerli okuyucularımıza bırakıyoruz. Ayrıca konuyla ilgili düşüncelerinizi dergimizin www.katretulhayat.com adresinin forum bölümünde paylaşabiliriz. (1) Ms.Cummins (2) İKT-İSEDAK Ekonomi Zirvesi İstanbul Kararları’’9 Kasım 2009 (3) Basın (4) Center for Food Safety and Institute for Responsible Technology tarafından “NON-GMO SHOPPING GUIDE- How to avoid foods made with genetically modified organisms (GMOs)” ismiyle ABD vatandaşları için hazırlanmış broşürün Türkçeye çevrilmiş şeklidir. (5)Müslim, Kitabu’l Fedail, 140. 37 Kadın ve Aile Z. Muazzez ÖZDEMİR İ slam dininin hanımlara verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı. sa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat kadının kazancı kendisinindir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sallAllahu aleyhi ve sellem) buyurdu Müslümanlıkta kadın baş tacıdır. Çok değer verilmiştir, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devletin yardım sandığı bakar. Bunların hiç biri yoksa ; Müslüman kadın ticaret, fen, sanat ve ziraat ile meşgul olması, para kazanması günah değildir, kendi isteği ile çalışabilir. Yal paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olur (Çalışıp kazanmak her Müslüman’a farzdır.) [Taberani] 3838 (En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.) [Tirmizi] (Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.) www.katretulhayat.com Baş ağrısı için: Püf noktası: Kahve çekirdeğine limon suyu sıkın yavaş yavaş yiyin. (Birkaç tane) Ekmeğin küflenmesini önlemek için; Püf noktası: Ekmeğiniz durup dururken dolabında küfleniyorsa, ekmek kutusunu 15 günde bir sirkeli suyla silmek yeterlidir. Meyveleri taze tutmanın yolu; Püf noktası: Meyvelerin arasına serpiştireceğiniz herhangi bir türden yapraklar onları uzun süre taze tutacaktır. Çiçekleriniz için: Püf noktası: Haşladığınız yumurtanın suyunu saksıya dökün. Çiçekleriniz pek mutlu olacak… Balıklı tava kokusu : Püf noktası: Tavayı limonla bir güzel ovalayın ve yıkayın. Kokudan eser kalmaz. Malzemeler • Taze fasulye 1 kg• İki adet orta boy domates • Soğan 2 büyük boy 180 gram • Pirinç 1/2 su bardağı 90 gram • Tuz 2 1/2 tatlı kaşığı 15 gram • Şeker 1 tatlı kaşığı 4 gram • Zeytinyağı 8 yemek kaşığı 80 gram • Su (sicak) 1 1/2 su bardağı 300 gram • Karabiber ve pul biber.İsteğe göre havuç. Tarif Fasulyeyi yıka ayıkla yarım santimetre kalınlıkta verev olarak kıy. Soğanı soy yıka yarım daire şeklinde ince ince doğra.Domatesleri küçük küpler halinde doğra. baharatları ekle Pirinci yıka süz. Yayvan bir tencereye soğanı yerleştir üzerine fasulyenin yarısını onun üzerine de pirinci yay. En üste kalan fasulyeyi yerleştir. Tuz ve şekeri serp zeytinyağı ve suyu gezdir yumuşayıncaya değin 45-50 dakika kadar pişir.Karıştırdıktan sonra yemeğe hazır. Sevgili hanımlar her ay farklı yöre ve tatlarımızı tanıtalım. Sizlerden yazılarınızı ve tariflerinizi bekliyorum. Taze fasulyenin, vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini sağladığını vurgulayan uzmanlar, genç-ihtiyar herkese tavsiye ediyor. Uzmanlar, taze fasulyenin, pankreas bezesini, böbrekleri, karaciğeri ve kalbi kuvvetlendirdiğini, albümin ve şekerde de çok fayda verdiğini bildiriyor. Fasulye diblesi Doğu Karadeniz yöresine ait bir yemektir. www.katretulhayat.com 39 Çocuk Z. Muazzez ÖZDEMİR Hakkı, Hakkı Hakkı’nın hakkını yemiş Hakkı Hakkı’dan hakkını istemiş Hakkı Hakkı’ya hakkını vermeyince Hakkı da Hakkı’nın hakkından gelmiş. SEVGİLİ PEYGAMBERİM Senin NUR sesini duymak isterim Ey yüce peygamberim Senin NUR yüzünü görmek isterim Ey yüce Peygamberim Senin NUR saçını koklamak isterim Ey yüce Peygamberim Senin yanında bir genç olmak isterim Ey yüce Peygamberim Sevgili çocuklar - Abdest almadan namaz kılınmaz - Abdest Kur’an’a veya Kur’an’ın bir ayetine el sürülmez. - Abdestsiz secde edilmez Ayrıca, Din ilmi öğrenmek için, Dini dinlemek için ve bir günah işledikten sonra abdest almak çok güzeldir. Sevgili çocuklar Sizler elinizden geldiğince daima abdestli bulunmaya çalışın. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem-’in abdesti bozulur bozulmaz hemen abdest alırdı, h,iç abdestsiz durmazdı. 4040 AKLIN VARSA GÖLE KOŞ Nasrettin Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken : -Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı? diye düşünür ve şeytana uyarak çakmağını çakar ve alevi çalı çırpıya dokundurur.Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev alır.Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlar.Anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmağa başlar. Hoca da arkasından olanca gücüyle bağırır : -Aklın varsa göle koş! Baha’dan sevgilerle www.katretulhayat.com Muhammed Ali Beyza Aziz Sümeyye BIZIM KULÜBÜMÜZ Merhaba Arkadaşlar! Bizler İstanbul’da yaşıyoruz. Mahallemizin çocukları olarak toplandık ve bir kulüp kurduk. İlk başlarda kulübümüzün adını koymada zorlandık. Hepimizden birbirinden değerli fikirler çıktı. En sonunda en güzelinde karar kıldık. ‘‘ MUHAMMED’IN GÜLLERI ! ’’ Aleyna Havva Nur Halime Salih Biliyor musunuz? Biz Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i, Hz. Ammar’ı, Hz. Enes’i, Hz. Abdullah’ı Hz. Zeynep’i, Hz. Fatıma Annemizi öğrendik. Onların Efendimizi nasıl sevdiklerini öğrendik. Onların sevgisi bizlere ışık oldu, kalplerimizdeki Rasulullah sevdasını ateşledi. Hatice Her geçen gün O’nun sevgisi büyüyor kalplerimizde. Evet arkadaşlar! Bizim mahallemizde böyle bir kulübümüz var. Zeynep Hayrunnisa Ebrar Müberra www.katretulhayat.com 41 Kur’an-ı Kerim’de ki Mucizelerden B ildiğiniz gibi boy, göz rengi gibi tüm fiziksel özellikler hücre içindeki gözle göremediğimiz kromozomlarda yer alan genler tarafından belirlenir. Hücrelerimizin içindeki 23.kromozom çifti kişinin cinsiyetini belirler. Genetik olarak Erkek ve Kadındaki kromozomlar aynıdır sadece kadınlardaki 23.kromozom çifti erkeklerden farklıdır. Kadınların fiziksel özelliklerinin erkeklerden farklı olması da bu 23.kromozoma bağlıdır. Kuran-ı Kerim’deki “Nisa” suresi de “Kadın” anlamına gelir. İlginçtir ki “Nisa(Kadın)” suresinin 23.ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda “kız,kadın,anne” gibi dişil kelimeler tekrarlanmaktadır. Yani “kız, kadın, anne” gibi dişil kelimeler Kur’anın tümünde en çok Nisa suresi 23.ayette geçmektedir. Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23.kromozom çiftine işaret edildiğini göstermektedir. BÜYÜK BEDEN HALZE TEKSTİL San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Yolu Cad Obaköy İş Merkezi A 1 Blok No:25 - 23 Topkapı - Maltepe / İstanbul Tel: 0 212 674 38 58 - GSM:0 535 399 72 83 Şube: Batı Mah. 19 Mayıs Cad. No:48 Pendik / İstanbul www.halze.com.tr - [email protected] 42 www.katretulhayat.com GENÇ, ANNE & SPOR GİYİM Adem DAĞCI Güneş’in %70’i Hidrojen (H), %28’i de Helyum (He) atomlarından oluşmaktadır.i Geri kalan diğer maddelerin hepsi %2’den daha az oranlardadır. Güneş’te her saniye 600 milyon ton Hidrojen, 596 milyon ton Helyuma dönüştürülmektedir. Kalan 4 milyon ton ise ısı ve ışık enerjisi olarak açığa çıkmaktadır.ii Bu bakımdan Güneş denildiğinde akla ilk olarak, H (Hidrojen) ve He (Helyum) atomlarını simgeleyen harfler gelir. Kuran’daki “Güneş” anlamına gelen “Şems” Suresi’nde ise, suredeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H ve E harfleriyle bitmektedir. Bu harflerin Arapça’daki karşılıkları şöyledir: bileşikleridir. Bu nedenle Güneş’te yer alan H (Hidrojen) atomu, doğadaki diğer 91 elementi de oluşturmaktadır. Evreni içinde var olan tüm detayları ile Yüce Allah yaratmıştır ve yaratmaya devam etmektedir. Bu detaylara ait tüm ilimler de, Rabbimiz’in sonsuz bilgisini kavramamıza izin verdiği kısımlarıdır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır: Allah... O’ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O’nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, Yanda Şems Suresi’ndeki ayetlerin Arapça yazılışları ve son kelimelerinin okunuşları görülmektedir: Tablodan da görüldüğü gibi Şems (Güneş) Suresi’ndeki tüm ayetlerin sonu, bu ayetlerin hepsinin sonu he ve elif harfleri ile bitmektedir. Hidrojen’in simgesi “H” ve Helyum’un simgesi “HE” harflerini içermektedir. Kuran’da Şems Suresi’nden başka hiçbir sure baştan sona HE harfleriyle bitmez. Bu bakımdan Kuran’da sadece bu surede böyle bir harf diziliminin olması son derece dikkat çekicidir. Ayrıca Şems Suresi’nin numarası olan 91 rakamı da özeldir. Hidrojen dışında doğada tabi olarak bulunan 91 element daha vardır ve bunlar Hidrojen atomlarından meydana gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, en hafif element olan Hidrojenden ağır 91 elementteki tüm atomlar, Hidrojenin intra-atomik (atomlar arası) önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O’na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255) www.katretulhayat.com 43 Vitrinde Bu Ay M. Bilal BİLİCİ eynep bintu Cahş (r.a):”Hz. Peygamber (s.a.v) korku ve telaşla yanıma geldi ve baş parmagı ile şehadet parmagını halka yaptı:”La ilahe illallah,yaklaşan şeyden vay arabın haline!...Bugün Ye’cüc ve Me’cüc ün seddinden şu kadar açıldı.”buyurdu. Ben: Ey ALLAH’ın Resulu,içimizde iyi insanlar varken bizde helak olur muyuz?”dedim: “Evet,kötülükler çogalırsa”buyurdu.”demiştir. Sevgili Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bu kadar önemle üzerinde durdugu bu konu hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz.Efendimizin bu güne kadar kaale aldıgı her konu bir bir ortaya çıkmada ve her biri adeta peygamberliğinin nişanesi olarak önümüze serilmede.Kıyametin alametlerinden biri olan Ye’cüc ve Me’cüc hakkında bu kadar 4444 sıkıntıyla HZ.Zeynep’e bahsetmesi konunun önemini arzeder.Efendimizin cevaben “evet kötülükler çogalırsa” sözüyle bu felaketin hepimize vuracağı apaçık ortadadır.İsyanların ayyukaya çıktıgı bir dönemde Ey Rabb’im gelen felaketlerden sana sığınırız. Resulu Zişan iki şeye işaret etmiştir 1-)”vay arabın haline” 2-) “kötülüklerin çoğalması” anlaşılan o ki ahir zamanda kıyametin en önemli alametinin tahakkuk etmesi arapların yoldan çıkmasıyla olacaktır.Cibril hadisi diye bilinen HZ.Cebrail’in sahabenin ortasına girerek Efendimizin dizine dizini dayayıp islam, iman, ihsan sorularını sorduğu ve her cevaba da dogru söyledin dedigi hadisin son kısmında kıyamet ne zamandır sorusuna “sorulan sorandan daha iyi www.katretulhayat.com bilmemededir” demesi üzerine HZ.Cebrail o zaman alametleri nedir diye sorar. Hizmetçi(köle) kadının efendisini doğurması ve çıplak ayaklı çıplak bedenli çobanların uzun binaları dikmede yarışmaları, demesi bu günü seyredercesine açık ve net bir şekilde körfez ülkelerindeki sefahate ve yoldan çıkmışlığa işaretlerdir. Bu gün Dubai’de kral ve prenslerin hizmetçilerden peydah ettikleri çocukları anneleriyle beraber bıraktıkları 4 katlı bir bina bulunmaktadır.Ve yine körfez ülkelerinin krallarının bundan 40 yıl öncesine kadar hayvancılıkla geçinen çıplak ayaklı çobanlar olduklarını hepimiz iyi bilmekteyiz. Malesef bahsi geçen krallar ve prensler bugün uzun binalar dikmede yarış halindeler. Değerli bir abimizin ilginç ve kayda değer bir rüyası var; rüyasında kıyamet kopmuş, bütün canlılar tekrar dirilmiş, dehşetli bir korku hakim. (Adeta hadislerde geçen insanların peygamberlere gidip te bize şefaatçi ol ey nebi dediklerin de, Allah’ı bu kadar kızgın hiç görmemiştik diye insanları başka peygamberlere sevk etmeleri) büyük büyük taşlar canlıların üzerine düşmede iken, bölük bölük topluluklar daha rahattalar, kendisini mürşidinin arkasında bütün arkadaşlarıyla saf tutmuş olarak rükuda görür, mürşidi kısık bir sesle ‘‘dünyada öğrettiğim tevhit zikrini söyleyin’’ diyor.(adeta kıyamet gününde en faydalı amelin zikir olacağına olacağına işaret ediyor)uyandığında aklına gelen iki tevhit zikri şunlardır. GÜMÜŞ SARAYı Tel.:(507) 224 08 48 Borsa Cad. Kurşunlu Han 2 / A Dükkanları Hatuniye Camii Karşısı- MANİSA 1-Lailaheillallah muhammedurresulullah fi kulli lamhatin ve nefesin adede ma vasiahuilmullah. 2-Lailaheillallah melikul hakkul muhammedurresulullah sadikul vaadul emin. mubin Kısaca Ye’cüc mecuc ve cibril hadisleri ile dikkatinizi çekmek istediğim konu kıyametin yakınlığı ve gelecek olan felaketlerdir ki; ne kadar hazırız, sorguluyabiliyor muyuz kendimizi ? Yeni Yalova Yolu Otokop 14. Blok No: 67 Osmangazi - BURSA Türkiye Distribütörlüğü - BURSA +90 224 211 68 84 Doğu ve Güneydoğu Anadolu Tem. A.Kerim DURMAZ Antalya Bölge Temsilcisi Kadir TANDOĞAN Bursa Bölge Bayii- Onur Tic. Güven BAKIŞLI www.katretulhayat.com 0532 252 60 45 0541 280 67 18 0532 214 89 60 0224 254 43 97 45 45 45 Arka Bahçe Azime TANDOĞDU “Ben Adem’in yaratılışını tamamladığımda O’na ruhumdan üfüreceğim” S adece insan adı verilen varlığa bahşedilen, ne sebeple yaratıldıysa o sebeble var olması gereken ulvi ruhlara, fail-i meçhul cinayetler gibi sinsice,hunharca, uğultusuz, beyazı inadına siyaha çevirircesine ihanet edildi. Kimileri bu işi acemice, kimileri ustaca ,kimileri tek başına ,kimİleri topluca gerçekleştirdi ama, sonuçta Hallaç ın pamuğa vurduğu her darbede, savrulan pamuklar gibi ruhlarda, her biri başka bir yere devrildi.. Can evinden vurulmuşçasına “Ruh” varlığı doğrulara harcanması gerekirken, ya har vurup harman savruldu, ya da kendi yörüngesi etrafında dönmeye mecbur bırakılarak üç maymun 46 psikolojisi uygulandı. İlahi ışığı keşfetme amacı unutulduğu için, varlık bilincinden uzaklaşılarak bir katre hüzünle sonlanmaya mahkum edildi. Kimliksizlik,kimsesizlik, kışın ayazda kalmış kuş misali çaresizlik girdabı sarıverdi her birini. Artık gerçeklik, ufuktaki çizgi kadar uzakta. Kararsız, karışık sahte ve renksiz akıllar hükmeder hale geldi.Yanlışlar www.katretulhayat.com doğru,doğrular ise çaresiz.. Gerçeklerin yerini bilinçsizce yapılan tekdüze alışkanlıklar alıverdi. Adeta yaratılış gayemiz olan Muhammed’i değerler, dedemizden kalma köstekli bir saat gibi kalıverdi kıyıda ,köşede.. İsmail bugünler için mi kurban seçilmişti.. Hz. Musa Aleyisselam, bugünler için mi nehirde tek başına bırakıldı. Sultanlar sultanı bugünler için mi Darul-Erkam’ı karargah edinmişti. Susuzluğun son demi mi yaşanıyor acaba?. Gözlerden akan yaşlar tercüme edilmeyi bekliyor.. Vahyin inşa ettiği insanlar böyle mi olmalıydı? Artık göklerinde dudağı sustu. Ruhlarımıza rahatlık, ve rahmet olması var iken ilahi samimiyet, terki diyar eylemiş gözüküyor. Bakara suresinin (74)’ üncü ayeti kerimesinde ; “Öyle kayalar vardır ki, haşyetlerinden çatlamış bağırlarından sular fışkırmaktadır, kimi kayalarda Allah korkusundan titreyip yuvarlanır..” Efendimizin üzerine çıkıp hutbe okuduğu Hünnane kütüğü, Peygamberimizin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inlerken, Hz.Peygamber sallallahüaleyhivesellem ; - Ey direk ne istiyorsun? dedi. O’da ; - Canım ayrılığından kan kesti. Bana dayanıyordun. Şimdi beni bıraktın mimberin üstüne çıktın dedi.. Hurma ağacı bile bu sevdadan ağlarken, en yüce varlık olarak yaratılan insan ruhu sustu, İlahi manzumeler olan duygular zayıflayıverdi.. Soğuk, donuk, korkak yaşanır oldu.. Peygamberimiz sallallahualeyhivesellem hani bir hadisinde ; -”Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” der ya.. Dağlar seviyor, çicekler konuşuyor, nerde bir ağaç, taş varsa Peygamberimizi görünce selam veriyor.. Hünnane gibi yanıyor.. -Ya insanoğlu! Bunları görmek yerine, ruhlarını müebbet hapse mahkum ediverdi.. Azad edilmeli artık, O’nsuz dünyanın www.katretulhayat.com tadsız olduğunu bilmeli artık. Uçan kuşları görmeli, yeşili görmeli, yağmurda ıslanmalı, nefesler doya doya alınmalı.. Geceler özlenmeyi, gökler seyredilmeyi, dağlar ulaşılmayı bekler..Kelimeler futursuzca harcanmamalı artık, ruh taşımalı.Yeryüzü bu ilgisizce ve şuursuzca yaşamı kabul etmez oldu.Ve bunun bedelide gitgide ağırlaşıveriyor.Adeta nefessiz bırakılan yeryüzü, tepkisini koyarak, insanoğluna kendisinin anlayacağı dilden konuşmaya başladı artık. Ruhsuz, lezzetsiz beton bloklarınız, demir yığınlarınız, üzerine kurularak gezdiğiniz arabalarınız, yüze vurulan bir tokat gibi çarparak cevap veriyor, aldığı bedel ile.. Yaşamda oluşturduğumuz dengesizlikten dolayı yeryüzü insanoğlu ile artık çatışmaya girmiştir.. RUHLARIN SALA VAKTİ , her halde... 47 47 Sizden Gelenler 1980’li yıllarda Van iline bağlı Erciş ilçesinde öğretmenlik görevinde iken, hangi kaynaktan olduğunu bilmediğim ama etkisinde kalıpta, öğrencilerimle paylaştığım şiiri İbrahim Hızır ile yaptığım mülakatta kendisine takdim etmiştim. ‘‘Erzurumlu Hilmi Baba’nın eseri olma ihtimali olduğunu’’ söyledi. ‘‘Eserin aslının şu anda Medine’de bulunan Hacı Kasım Efendi’nin elinde, bulunmaz bir cevher olarak bulunduğunu’’bildirince bu şiiri sizlerin beğenisine sunmayı uygun gördüm. Saygılarımla… Ahmet BİLEK 48 www.katretulhayat.com