Ülkü Duru:Actual Medicine.qxd

advertisement
Kahve Molası
Ülkü DURU
Beş yaşında aldığı bale eğitimleriyle sahnelere adım atan ve
eğitimleri doğrultusunda içindeki tiyatro aşkını fark eden
devlet tiyatrolarının başarılı oyuncusu Ülkü Duru ile Devlet
Tiyatroları Küçük Sahne’de sergilenen ‘Vahşet Tanrısı’ oyunu
öncesinde, mütevazi sanat hayatı, yeni projeleri ve hayatı
hakkında özel bir söyleşi gerçekleştirdik.
ACME: Beş yaşında bale
eğitimi ile başlayan ve yeri ni tiyatro sahnelerine bıra kan süreci bizimle paylaşa bilir misiniz?
Ülkü DURU: Beş yaşında
‘Madam Olga Özel Bale
Dershanesi’nde bale eğitimleri almaya başlamıştım. Sonra
belediye konservatuarı bale
bölümünü kazandım. Oradan
mezun olduktan sonra, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun çocuk tiyatrosu bölümünde, çocuk oyununda oynamıştım.
Aynı zamanda Saint Pulchery’
de eğitimimi sürdürüyorum.
Bale eğitimim zaten bitmişti.
Okulumda bittikten sonra tiyatrocu olmaya karar verdim.
Daha doğrusu tiyatro eğitimi
almaya karar verdim. Bir balerin olarak Türkiye’de kariyer
Şubat 2010
açısından çok zorluk çekeceğimi ve tiyatronun
benim için daha iyi olacağını düşündüm. Zaten
tiyatroyu çok seviyordum ki, tiyatro baleden çok
daha uzun ömürlü bir iştir. Ailemin de desteği
ile tiyatroya yöneldim. Ailem sanatla uğraşmamı
çok istiyordu. Hep konserlere, tiyatrolara götürürlerdi beni. Müzikle ve sanatla hep iç içeydim.
Hatta üç yıl keman bile çaldım. Sonra da zaten
Mimar Sinan Üniversitesi’nde konservatuar eğitimi aldıktan sonra Devlet Tiyatrosu’na girdim.
O gün bu gündür de Devlet Tiyatrosu kadrosunda, çeşitli oyunlar, diziler ve sinema filmlerinde
yer alıyorum.
ACME: Bugüne kadar yer aldığınız projeler de Zuhal Olcay, Fikret Kuşkan, Selçuk
Yöntem, Zeki Demirkubuz, Berkun Oya,
Zerrin Tekindor gibi kendi alanlarında çok
başarılı pek çok isimle çalıştınız. Bu isimler
dışında birlikte çalışmak istediğiniz bir isim
var mı?
Ülkü DURU: Bir sürü var elbette. Sinemada
mesela Nuri Bilge Ceylan ile çalışmayı çok isterim. Aslında sevdiğim bütün yönetmenlerle tekActual
Medicine
rar çalışmak isterim. Zeki’yle,
Reha Erdem’le... Tiyatro da
bir sürü tiyatrocu arkadaşım
var tabi ki aynı sahneyi paylaşmak istediğim. Genç oyuncularla oynamaktan çok keyif
alıyorum. Çünkü gençler çok
enerjik ve hayat dolu oluyorlar. Bunun dışında Berkun’la
çalışmak çok keyifli, Ali
Atay’la tekrar oyun oynamak
isterim. Zuhal’le çalışmak çok
zevkliydi. Mesela şu anda
‘Vahşet Tanrısı’ oyununda
çok keyifli bir kadro ile çalışıyoruz. Bu arkadaşlarımın hepsiyle tekrar çalışmayı gerçekten çok isterim. Zaten birlikte
çalışacağım arkadaşları özenle seçiyorum. Her projede yer
almıyorum. Birlikte rahat ve
huzurlu olabileceğim arkadaşlarımla çalışmak istiyorum. Zaten geriye dönüp baktığımda, keşke şunlarla oynamasaydım dediğim bir isim
olmadı. Bu yüzden de, onlar
da benden memnun olduğu
sürece tekrar tekrar çalışmayı
gerçekten çok isterim.
ACME: Paris’te bir oyun
sergiliyorsunuz. Bu oyun dan biraz bahseder misi niz?
Ülkü DURU: Tabi ki çünkü
Paris çok önemliydi benim
için, çok da güzel geçti açıkçası ve yeni döndüm. Biliyorsunuz bu yıl Paris’te Türk
Mevsimi kapsamında birçok
etkinlik düzenleniyor. Ben de
iki proje ile gitmiştim Paris’e.
Odeon Tiyatrosu’nda Berkun
Oya’nın üç kısa oyunu, okuma tiyatrosuna çevrildi. İyi
75
Kahve Molası
Seneler Londra filminde
birlikte çalıştığım Fransız
aktör Denis Lavant ve birkaç Fransız aktör ve aktrisle
birlikte bu projede yer aldım. Benim için çok heyecan vericiydi. Tek Türk bendim aralarında ve proje
Fransız izleyiciler tarafından çok beğenildi.
Paris’teki diğer projemiz
ise, Sabahattin Kudret Aksal’ın “Bay Hiç” isimli oyununudur. Kerem Ayan Fransızcaya çevirerek sahneye koydu
bu oyunu. Ben de yine
Fransız bir aktörle birlikte iki
defa Fransız Kültür’de, iki defa da Paris’te oynadım. Bu
oyun benim için daha heyecanlı ve daha önemliydi doğal olarak. Seyirci olmaz diye
endişe ediyorduk. Ancak
oyun Fransız seyirciler tarafından çok beğenildi. Türkiye’
deki ve Fransa’ daki sanatçı
dostlarımda oyunu izlemeye
gelmişti. Bu yüzden çok keyifli ve çok eğlenceli bir Paris
geçirdik diyebilirim. Türk yazarlarımızı Fransa’da güzel tanıttık diye düşünüyorum.
ACME: Devamı gelecek mi
bu projenin?
Ülkü DURU: Devam etmesini istiyorum. Fransa’da Paris
dışındaki yerlerde de oynamayı düşünüyoruz. Festivallere katılmayı düşünüyoruz.
Daha da güzeli bu sezon İstanbul Tiyatro Festivali’nde İştar Gökseven ile oynayacağız.
ACME: Yurt dışında ve ül kemizdeki tiyatro anlayışı
76
rağmen bilet kalmadığını
duymak gerçekten çok güzel bir şey.
ACME: Tiyatronun gele ceğini nasıl görüyorsu nuz?
arasında bir karşılaştırma yapsak. Oyuncular
ve izleyiciler arasında ne gibi artılar ve eksi ler var sizce?
Ülkü DURU: Sanıyorum bu konudaki en önemli ayrım oyuncuların disiplinidir. Ne yazık ki
bizdeki oyuncularda böyle bir disiplin yok.
Herkesi katmıyorum tabi ama çok çok az oyuncumuz dışında bizde böyle bir disiplin yok.
Onlar gerçekten bambaşka bakıyorlar olaya.
Ameliyata girecekmiş gibi ciddiye alıyorlar projelerini. Çok özen gösteriyorlar işlerine. Ben de
bu şekilde çalışmayı çok seviyorum. Bu yüzden
bu yönlerine hayran kaldım. Tam anlamıyla profesyoneller bu konuda diyebiliriz.
Seyirci açısından baktığımızda, tabi ki ülkemizde tiyatro izleyicisi çok büyük bir gelişme gösteriyor. İyi bir şey sunarsanız seyirci muhakkak
geliyor ve oyunu anlıyor. İzleyicilerimiz artık sanıyorum televizyonlarda dönen bu saçma sapan
ve sürekli birbirini tekrar eden dizilerden ve sinema filmlerinden çok sıkıldı. Bu yüzden yeniden tiyatrolara gelmeye başladılar. Avrupa’daki
tiyatro izleyicisi elbette ki Türk izleyiciden çok
daha bilinçli olarak geliyor tiyatroya. Ancak
özellikle İstanbul’da tiyatrolara gelen izleyicilerimizin giderek bilinçlendiğini söyleyebilirim.
Bu konuda hiç ümitsiz değilim.
ACME: Artık tiyatro oyunlarına bilet bulmak
gerçekten çok zor. Neredeyse bir ay önce sinden tüm biletler satılıyor.
Ülkü DURU: Evet çok güzel bir şey bu. Basında
da çok yer almıyor üstelik oyunlar. Ancak buna
Actual
Medicine
Ülkü DURU: Yapı olarak
hiçbir şeye umutsuz bakan
birisi değilimdir. Az da olsa
tiyatronun gelişimi açısından bir ışık görüyorum. Tiyatro öldü mü, ölmedi mi tartışmaları hep yapılır ki ben bu
tartışmayı son derece saçma
buluyorum. Yapılan hiçbir
şey ölmez ve her zaman kendini yeniler. Tiyatro kendini
yenilediği, çağa ayak uydurduğu sürece her şeyin çok daha olumlu olacağını düşünüyorum.
ACME: Tiyatro sizin için ne
ifade ediyor?
Ülkü DURU: Her sahneye
çıktığımda bir kez daha anlıyorum ki; seyirci ile canlı canlı buluşmanın keyfini başka
hiçbir şey vermiyor. İnanın o
tat başka hiçbir şeyde yok. Dizilerde oynuyoruz, sinema filminde oynuyoruz ama orada
canlı oynamak gibisi yok gerçekten.
ACME: Sizin bu heyecanı nız seyirciye de yansıyor…
Ülkü DURU: Tabi ki. Bu bir
etkileşim zaten. Biz seyirciden alıyoruz aslında o enerjiyi. Seyirci de bizim hislerimizi anlayabiliyor. Bu yüzden
zaten o canlı atmosferi yaşadıktan sonra tiyatroyu bambaşka bir yere koyuyorsunuz
Şubat 2010
Kahve Molası
hayatınızda. Yüz yüze etkileşimin tadını tutmuyor hiçbir şey. Çağımız ne kadar
gelişirse gelişsin, telefonlar
e-mailler, hayatımıza ne kadar girerse girsin. Ben bir
süre sonra bunlardan da sıkılıyorum. Görmek istiyorum konuştuğum kişiyi.
Mimiklerini, hareketlerini
okumak istiyorum.
Ben çok büyük bir Isabelle
Huppert hayranıyımdır. Son
iki yıldır Fransa’da yaptığı
oyunları izliyorum. Bütün sinema filmlerini de izlememe
ve hayran olmama rağmen,
bir seyirci olarak O’nu o sahnede canlı canlı görmenin
verdiği hazzı gerçekten anlatamam.
ACME: Oyun yazıyor musu nuz?
Ülkü DURU: Çok isterdim
ama yazmıyorum ne yazık ki.
Sahnede hep oyuncu olarak
bulundum, bundan çok zevk
alıyorum ama ileride bir oyun
sahnelemeyi gerçekten çok istiyorum.
ACME: “Miss Margarida
Yöntemi” oyununda sahne de ilginç bir olay yaşadınız.
Bu olayı nasıl değerlendiri yorsunuz? Bunun gibi başka
şeylerle karşılaşıyor musu nuz?
Ülkü DURU: Bunu bir talihsizlik olarak görüyorum.
Tiyatro açısından utanç verici
gerçekten de. Ama bir daha
böyle şeyler olacağını sanmıyorum. Dediğim gibi, artık izleyicilerimiz çok bilinçli.
Şubat 2010
ACME: Yurt içi ve yurt dışındaki yarışmalar da pek çok kez En İyi Kadın Oyuncu ödülü nün sahibi oldunuz. Bu durumu nasıl değer lendiriyorsunuz? Sizce ödüller gerçekten ya pılan işe göre mi veriliyor?
Ülkü DURU: Her zaman yapılan işe göre verildiğini düşünmüyorum açıkçası ama ödüller elbette ki güzel şeyler. Yaptığınız işi, birilerinin
değerlendirip beğendiğini görüyorsunuz. Bir nevi teşekkür aslında, tanımadığınız bir insana hediye vermek gibi bir şey. Aslında ödülden çok,
aday olmak güzel bence. En başta yaptığınız işin
birileri tarafından değerlendiriliyor olması güzel.
Ödüller aslında o anda hoşumuza gider ama
çok da hayatımızı etkilemez. Piyasaya da çok
büyük bir etki yaptığını düşünmüyorum açıkçası. ‘Ödüllü oyuncu’ sıfatı insanlar üzerinde etki
bırakabilir ancak, oyuncunun hayatını değiştiren
bir konu değildir. Oyuncu olarak zaten her yaptığımız işin bir öncekinden daha iyi olmasını isteriz, ödül almak için oynamaz kimse. Ödül biraz daha sorumluluk getiriyor belki de.
Düşünsenize, birileri çıkıp sizin için “En İyi
Kadın Oyuncu” diyor. Bu çok büyük bir iddia ve
çok büyük bir sorumluluk gerektirir.
Ödülleri ben sosyal sorumluluk projeleri olarak
görüyorum daha çok. Özellikle ödül törenlerini… Bunlar mesleğimizin güzel taraflarıdır.
Arkadaşlarımızla buluşmamız için bir bahanedir. Herkes işini yapar ve artık yapılan işi konuşma zamanı gelmiştir. Jüri üyeleri kendini yenileActual
Medicine
diği sürece, ki bu tiyatroda
çok önemli, ödüller ve törenler güzel ve gerekli bir
olay bence. Ama dediğim
gibi ödül dağıtımlarında her
zaman adil davranıldığını
düşünmüyorum. Tabi bu
konuda kimseye kızmamak
lazım. Çünkü jüri olmak
gerçekten çok zor bir şey.
Onlarca iş arasında sadece
birkaçını seçmek zorunda
kalıyorsunuz. Üstelik bütün
jürilerin ortak bir kararda buluşması gerekiyor. Bu gerçekten çok zor bir durum.
ACME: Kendiniz gibi çok
başarılı bir oyuncu olan
İştar Gökseven ile evlisiniz.
Üstelik son oyununuz “Vah şet Tanrısı”nda birlikte rol
aldınız. Nasıl bir duygu eşi niz ile aynı sahneyi paylaş mak?
Ülkü DURU: 19 yıllık bir birlikteliğimiz var ve çok uzun
süredir aynı kurumda çalışıyoruz ama ilk defa bir oyunda
aynı sahneyi paylaştık. Daha
önce dizi çekmiştik, sinema
filminde birlikte yer almıştık
ancak tiyatroda bir araya gelmemeye dikkat etmeye çalışıyorduk. Ancak ‘Vahşet Tanrısı’ Devlet Tiyatrosu’na benim
sunduğum bir projeydi. Oyunu daha önce Fransa’da izlemiştim ve bize çok uygun olduğunu düşündüm. Çünkü
çok evrensel bir konuyu işliyor. Zaten şu anda New York,
Berlin, Roma ve Avustralya
gibi birçok şehirde eş zamanlı olarak oynanan bir oyun
‘Vahşet Tanrısı’. Bende proje77
Kahve Molası
yi Devlet Tiyatroları’na sundum ve oyunculara karar
verme şansına sahiptim.
İştar’ın oynadığı ‘Avukat
Alen’ rolü, ona çok uygun
bir roldü. Bu konuda eşime
torpil geçilmedi. Gerçekten
O’nluk bir roldü ve yönetmen arkadaşımız da bu konuda hemfikirdi. Çok da
güzel oldu. Sonra anladık ki
birlikte çalışmak da gerçekten çok zevkliymiş. Zaten iş
hayatında zaten karı-koca olduğunuzu unutuyorsunuz.
ACME: Eşinizin de oyuncu
olmasının avantaj ve deza vantajları nelerdir?
Ülkü DURU: Bu konunun
dezavantajını gördük diyemem. Bu durum ikimizi de
çok olumlu etkiledi. Oyuncu
olarak klasik bir aile gibi, sabah 8’de evden çıkıp, akşam
belirli bir saatte evde olma
durumumuz yok sonuçta. Çekimlere gittiğimiz zaman
uzun süre ayrı kalıyoruz, provalar uzayabiliyor, doğal olarak belirli bir yemek düzeni
ve belirli bir ev hayatınız olamıyor. Dolayısıyla karşı tarafta bu işin içinde olunca bu
durumu anlayabiliyor. Karşılıklı bir anlayış söz konusu
oluyor. Bunun yanında birimiz bir odada, diğerimiz diğer odada ezber yapıyoruz.
Evde kendi kendine konuşan
insanlarız sonuçta (gülüyor).
Bu durumların hiçbiri yadırganmıyor. Bunların yanında
arkadaşlarımız ve dostlarımız
ortak olduğu için, her ne kadar görüş ayrılıkları olsa da,
78
sit-com projesi var, onun
çekimleri de önümüzdeki
haftalarda başlar sanıyorum. Biraz yoğun bir dönem beni bekliyor açıkçası.
ACME: Kendinize ve sağ lığınıza nasıl vakit ayırı yorsunuz?
sohbetlerimiz de ortak oluyor. Hepsi bir arada
değerlendirildiğinde, bir dezavantajıyla karşılaşmadık hiç. Hep olumlu etkiledi bu durum bizi.
En başta birbirimizin en büyük destekçisiyiz ki
bu mesleğimizde gerçekten çok önemli.
ACME: Bir de işletmecilik yönünüz var. Bu
yönünüzden bahseder misiniz?
Ülkü DURU: Ben bu tür sosyal buluşmaları çok
seviyorum. İlk olarak Cihangir’de bir cafe açmıştım. Bütün tiyatrocuların buluştuğu, küçücük
çok şirin bir yerdi. O zaman bu kadar çok cafe
de yoktu etrafta. Orası kapandıktan sonra
Beyoğlu’unda başka bir cafe açmıştık. O zaman
dizi çekimleri fazla olmuyordu. Ek bir iş olsun
hayatımızda diye düşünüp açmıştık. Ama şu anda orayı başka genç arkadaşlara devrettik. Çekimler ve provalar yoğunlaşınca çok fazla ilgilenemez olmuştuk çünkü.
Birde beş kadın arkadaşımla birlikte hanımlara
yönelik spor salonları açmıştık. Hanımların sadece yarım saat spor yapabilmelerini sağlayan
bir spor biçimi. 9 alet var ve bu aletlerle günde
yarım saat ayırarak spor yapmanızı sağlayan bir
yöntem. Ben birebir ilgilenemesem de destek
veriyorum.
ACME: Yeni projeleriniz nelerdir?
Ülkü DURU: ‘Vahşet Tanrısı’ devam ediyor.
İstanbul Tiyatro Festivali için Sabahattin Kudret
Aksal’ın ‘Bay Hiç’ oyununu hazırlayacağız.
Nisan ayının ortaları gibi provalarına başlarım
diye düşünüyorum. ‘Mükemmel Çift’ diye bir
Actual
Medicine
Ülkü DURU: Spor yapmayı
çok seviyorum. Haftanın 34 günü muhakkak spor yaparım. Bisiklet, yürüyüş, aletler, vs her türlü sporu yaparım. Spor yapınca kendimi
çok zinde hissediyorum. Spor
yapmadığım zaman sahnede
kondisyonsuz hissediyorum.
Bunun yanında yememe-içmeme de dikkat ederim. Her
şeyi yerim esasında ama azar
azar ve sık sık yerim. Açık havada yürümeyi çok severim.
Yazın Bodrum’da bir köy
evinde yaşarım. Orada tamamen sakin bir hayat yaşıyorum ve çok keyif alıyorum.
Sürekli yüzerim. Yüzmeyi de
çok seviyorum. Özellikle
Bodrum’da sudan çıkmıyorum diyebilirim. Ne kadar yoğun çalışırsam çalışayım mutlaka kendime zaman ayırırım.
Seyahat etmeyi çok severim.
Özellikle yurt dışında oyun
izlemeye giderim. Bir de müziği çok severim. Özellikle
jazz müziği çok seviyorum.
Konserlere giderim. Müziğin
de sağlığa iyi geldiğine inanıyorum. Evde bir piyanom var.
Çalıyorum denemez ama
kendi kendime tıngırdatıyorum diyebilirim. Yorgun değilsem dans etmeyi çok seviyorum. Bu şekilde kendime
bakıyorum.
Şubat 2010
Download