Kahve Molası Mustafa UĞURLU ACME: Mustafa bey bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Mustafa UĞURLU: Uzun yıllardan beri Devlet Tiyatrosu’nda görevime devam ediyorum. 30 yıl oldu. Şöyle bir dönüp baktığımızda zamanın ne çabuk geçtiğini görüyorum. Bursa Devlet Tiyatrosu’nda meslek yaşamıma başladım. Bölge tiyatrolarında bir hayli çalıştım denebilir. Ankara, İstanbul, Adana tekrar bir Ankara’ya dönüş ve sonra İstanbul derken 10 yıldır buradayım. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak çalışmaya devam ediyorum. ACME: Tiyatroya ilk olarak nasıl adım attınız. Ağabeyiniz Ahmet Uğurlu’nun sizde bir etkisi ol du mu? Mustafa UĞURLU: Tiyatroya başlamamda ağabeyimin etkisi çok oldu. Çünkü o ailede örnek aldığım kişiydi. O nedenle onun tiyatroyla olan organik bağı beni de tiyatroya yönlendirdi diyebilirim. Ağabeyimle birlikte Devlet Tiyatrosu sınavlarına hazırlandım. Ağabeyim daha önce Devlet Tiyatrosu’nun açtığı bir kurs vardı orayı bitirdikten sonra konservatuara gitti. Ben 1-2 yıl sonra tiyatroya başladım. 66 Kurs dönemine devam ettim. Sonra kadro sınavıyla Devlet Tiyatrosu’na girdim. musunuz? Oyunların yanı sıra yö netmenlik de yaptınız, devam ediyor musunuz yönetmenliğe? ACME: Oynadığınız ilk oyununu zu hatırlıyor musunuz? Mustafa UĞURLU: Geçen birkaç yıl öncesine kadar oynadığım oyunları saymıştım, 55-60’ın üzerindeki oyunda rol aldım. Birkaç oyun sahneye koydum. 4 oyunu sahnede yönettim. Bunlardan iki tanesi çocuk oyunuydu. Fakat oyunculuk daha cazip geldiği için o yüzden oyunculuğa devam ettim. Yönetmenliğin kıyısından da şöyle bir geçmiş oldum. Zaten içindeyiz, bir görev verildiği zaman bunları da değerlendiriyoruz. Kendimizi de sınama içinde buluyoruz. Bu ortamda bende iyi ki denemişim yönetmenliği. Böylece oyunculuğun benim için daha cazip ve etkili olduğunu gördüm. Mustafa UĞURLU: İlk oyunum Düğün ya da Davul’du. Oyunda saz çalıyor, türkü söylüyordum. Sahneleri bağlayan bir görevim vardı oyunda. İlk oyunumda ağabeyim ile birlikte oynamıştık. Figüran olarak yine Köroğlu’nda beraber oynamıştık. Yıllar sonra profesyonel oyunumuzu ağabeyimle birlikte Düğün ya da Davul’da oynadık. Çok güzel bir oyundur unutamıyorum tabi o anları. Liseyi bitirdikten sonra başladım. Tiyatro kursu döneminde de Uludağ Üniversitesi Ticari Bilimler Akademisi’ne gittim, İşletme okudum. Ekonomistim ben aynı zamanda. Kurslara devam ederken Devlet Tiyatrosu’ nda figüranlık yapıyordum, bir taraftan da okuluma gidiyordum. Akademinin bitmesi ile birlikte hemen (1 yıl öncesine dayanır) profesyonel hayata Bursa Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu olarak başladım. ACME: Bugüne kadar oynadığınız oyunlar oldukça fazla hatırlıyor Actual Medicine ACME: Devlet Tiyatrosu dışında diğer tiyatrolarda çalıştınız mı? Mustafa UĞURLU: Bugüne kadar bir oyunumu özel bir tiyatroda sahneledim. Ben sürekli Devlet Tiyatrosu (DT)’nda çalıştım. İkisini birlikte tercih etmedim. ACME: Tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Temmuz 2009 Kahve Molası Sıkıştığımız zaman televizyona dalıyoruz. Bu çok can sıkıcı bir durum eğitim alan o kadar çok arkadaşımız, kardeşlerimiz var ki. Bu popüler kültür deyip onun içinde kaybolduğu bir saha haline geldi. O da çok can sıkıcı. Eğitimini alan insanların bu işi yapmasından yanayım ben. Fakat uygun olur ya da olmaz. Bu popüler kültür dediğimiz televizyonda sadece eğitimli insanların dışında bir sürü insanın da iş yaptığı sektör. Yadsımıyorum fakat öncelikli olarak eğitimli olan insanların yer almasından yanayım Temmuz 2009 Mustafa UĞURLU: Ben bu sorunun cevabını inanın alamıyorum. Yaşadığım dönemle ilgili biraz önce söylediğim gibi ağabeyimin o yolda bir adım atması benimde o yola yönlenmem anlamında çok önemli bir etkisi olmuştu. Fakat sonradan anladım ki, benim biraz içe dönük bir yapım var. Belki de bütün bu işle uğraşan insanlarda da olabilir diye düşünüyorum. Sadece sahne üzerinde yetenekleriyle varolan bir insanın kendini ifade etme özgürlüğü sahnede bitiyor tabi. Dışarıyla olan bağlantısında pek böyle sosyal tarafım olduğuna inanmıyorum ama belki de yıllar geçtikten sonra o sosyal yönümüz genişliyor. Daha rahat hareket edebiliyoruz ama ilk başlangıçtaki yıllarımda kendimi ifade edebileceğim tek yer olarak tiyatroyu görmüştüm. Bir de çok değişik bir dönemden geçtiğimizi zannediyorum, o dönemler çok farklıydı. Ülkenin biraz karışık dönemlerinde kendimizi ifade edebileceğimiz alanlar çok dardı. Tiyatro benim açımdan kurtuluş yönü oldu. Özgür ve bağımsız tarafım çoktur. Yıllar sonra onu da keşfetmeye başladım. Bir yere bağlı olup, ideolojinin peşinde koşan bir tarafım yok. O yüzden belki pratikte cazip olan bir tarafa meyil gösterebiliyor insan ama bunun içinde organik olarak varolma içgüdüm gelişmedi benim. Belki de tiyatro bu bakımdan benim için cazip geldi. Ben zaten DT’nda göreve başlamıştım ama başlamadan önce diğer tiyatrolarda da görev aldım. Çok zorluğunu görmüştüm ama tabi o zamanki tiyatrolarda ideolojik tarafı ağır basan oyunlar sahneliyorduk biz. DT’na geçtikten sonra yelpaze genişledi. Bu yelpaze genişliği içerisinde o politik ögelerin daha fazla taraflarını da görmeye başladım. Zaman geçtikçe o politik yön zaten tiyatral platformda kendini de yok etmeye başlıyor. Bir yere bağlanıp kalmak gibi beni çok tedirgin eden Actual Medicine bir tarafım vardı o zamanlar. Aynı söylemi söylemek, aynı lafları tekrar etmek dışında tiyatronun çok daha geniş bir yelpazeye sahip olduğunu gördüm. Bu geniş yelpaze içerisinde DT’nun çok çeşitli örnekleri içerisinde rol almaya başladıktan sonra artık o taraf beni tatmin etmeye başladı. Tek taraflı bir söylemin dışında çeşitli tarz ve üsluplarda oyunlar içinde olmak beni daha çok rahatlattı. Tiyatronun ufkunun çok daha geniş olduğunu orada öğrendim. ACME: Sadece tiyatroyla uğraşmak mı cazip sizin için televizyon dizile rini nasıl değerlendiriyor sunuz? Bazı oyuncularımız maddi anlamda dizileri ancak değerlendirebildikle rini söylüyorlar bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Mustafa UĞURLU: Evet sıkıştığımız zaman televizyona dalıyoruz. Bu çok can sıkıcı bir durum eğitim alan o kadar çok arkadaşımız, kardeşlerimiz var ki. Bu “popüler kültür” deyip onun içinde kaybolduğu bir saha haline geldi. O da çok can sıkıcı. Eğitimini alan insanların bu işi yapmasından yanayım ben. Fakat uygun olur ya da olmaz. Bu “popüler kültür” dediğimiz; televizyonda sadece eğitimli insanların dışında bir sürü insanın da iş yaptığı sektör. Yadsımıyorum fakat öncelikli olarak eğitimli olan insanların yer almasından yanayım. Son zamanlarda özellikle çok maddi olarak sıkıştığımız zaman başvurabileceğimiz bir alan haline geldi. Onun içinde de olmak çok güzel bir olay değil tabi. Çünkü çalışma şartlarından tutunda, verilen ücretlere kadar çok dengesiz bir sektör haline geldi. Özellikle bu son dönem kriz halindeki bütün dünya için ama özellikle ülkemizde televizyonda da bu kriz deyimini kullanmaları ile insanları çok daha mağdur duruma düşürdükten sonra, inanın bunların içinde çok da fazla bulunmak istemiyorum. 67 Kahve Molası ACME: Tercih ettiğiniz dizilerde en çok nelere önem verirsiniz? Mustafa UĞURLU: Tabi ki her gelen senaryo da çok da değerli olamayabiliyor. Çünkü televizyon dünyası başka bir gerçek. O gerçeği hepimiz biliyoruz. Reytinglere göre şekillenen, hikayenin baştan belli olmayan bir periyodu da var. Okuduğunuz bir-iki bölümün dışında olay bambaşka yere gidebiliyor. Örneğin ben “Kader” dizisinde oynamıştım birkaç yıl önce. Başından itibaren 3.- 4. bölüme kadar bir Arap Şeyhi olarak başladım. Arapça konuşan bir adamı oynarken bir de baktım 4. bölümden sonra İstanbul’da bir iş adamına dönüştüm. Kendi kimliğimi bile reddebilecek bir hale geliyorsunuz senaryo içinde. Beni öldürün falan derken 13.bölüme kadar idare ettik. ACME: Televizyon dizilerine gö re sinema daha çok tercih sebe biniz gibi görünüyor, sinema için neler söylemek istersiniz? Mustafa UĞURLU: Tiyatronun çok disiplini var ve sinemayı da bu disipline çok yakın görüyorum. Yoksa şekil olarak aynı değil tabi ki çok farklı bir dünya. Televizyon dizilerine göre tabi ki daha kalıcı. Diziler sabun köpüğü gibi, hikayenin başı yok, ortası yok, sonu yok. Ama sinema gerçekten yapıldığı zaman kalıcı ve de keyifli. Yıllar sonra bile karşınıza çıktığı zaman utanmadan izleyebileceğiniz bir gerçek olarak duruyor. ACME: Bugüne kadar en çok oy namak istediğiniz bir oyun ya da rol oldu mu? Mustafa UĞURLU: Benim gerçekten şunu da oynayayım, bunu da oynayayım gibi bir düşüncem gelişmedi. Öyle bir önyargı ve beklentilerle 68 yapacağınız bir meslek değil bizimki. O bulunduğunuz bölgedeki tiyatronun repertuvarı ile ilgili, kadrolarla ve oradaki sanatçıların yaşları ile ilgili. Böyle olduğu için de kafanızda idealize ettiğiniz kriterleri oynamak gibi bir lüksünüz oluşmuyor. Yoksa dünya literatüründe, hele hele belli bir yaşa geldikten sonra oynamak istediğimiz bir sürü roller çıkıyor tabi. ACME: Ağabeyiniz ya da diğer ti yaro sanatçılarımız gibi bireysel olarak kendi tiyatronuzu kurma yı hiç düşündünüz mü? Mustafa UĞURLU: Bunu hiçbir zaman düşünmedim. Ben devlet ve özelde olma ikilemini hiçbir zaman kafamda düşünmedim ve yaratamadım. Çünkü DT’da çok tartışılan bir konu aslında. Devletin tiyatrosu içerisinde görev almak insana nasıl özgür bırakabilir ya da nasıl ufkunu genişletebilir bunun alternatifinde bir tiyatroda olmak düşüncesi bana hiçbir zaman cazip gelmedi. Şöyle cazip gelmedi çünkü ben hiçbir zaman özgürlüğümün kısıtlandığını hissetmedim oyuncu olarak. Zaten o özgürlüğü Actual Medicine hissettiğim için oyuncu oldum. Yönetmen her ne kadar sizi belli bir yöne çekerse çeksin siz kendi enstrümanlarınız içerisinde gerçek hikayeyi, gerçek adamı oynuyorsunuz. Sesinizden bütün vücudunuza kadar o özgürlüğü ben kendi içimde hissedebiliyorum. Kaldı ki DT ile dışarıdaki bir özel tiyatronun ayrımı o kadar kesin bir çizgi gibi görünse de aslında yapılan aynı. Sadece şu fark var. DT’nun yelpazesi çok geniş, her ekolü, türü oynayabilecek kapasitede bir haldeyken benim dönemimde şimdi şimdi kısıtlanmaya başladı. DT’nun yapısal eksikliklerinden, yasalarımızdan, merkeziyetçi yapıdan kaynaklanan bir sürü sorunumuz olmasına rağmen o özgürlüğü ben her zaman tattım ve tadıyorum. Olanakları itibariyle herhangi bir dekor, kostüm ışık alanında dışarıdaki alternatif özel tiyatronun olanaklarıyla örtüşemeyecek kadar bana olanak sağlayan, bana kendi varlığımı özgürlüğümü daha açıkça daha net ve geniş bir platformda sunabilme imkanı sağladığı için ben oradayım. Dışarıda olunca ben ondan çok farklı bir şey oynamayacağım zaten. Yani söyleminde belki direkt olarak özgürce seçebildiğim bir oyun imkanını sağlamış olmam benim özel tiyatro olanaklarıyla o seçtiğim oyunu oynama fırsatını vermeyecek belki. Çünkü ekonomik kısıtlamalarla yani ne bileyim büyük bir prodiksiyonu seçme olanağım olmayacak belki dışarıda. O büyük prodüksiyonun içinde olamamak, onu seçip de oynayamamaktan daha kötü. ACME: Sanatçıların çoğu maaş konusunda şikayetçi, siz de aynı şeyi mi düşünüyorsunuz? Mustafa UĞURLU: Yoksulluk sınırının altında aldığımız bir maaşla idare Temmuz 2009 Kahve Molası Yapılan bütün iyi oyunlara seyirci gider. O bakımdan bir endişemiz yok. Fakat genellikle bir milyonun üstüne çıkma olayını yaratamadı Devlet Tiyatroları. Yani ge niş, daha farklı kitlelere, kısımlara ulaşamadı. Bunun da bü yük eksikliğini duyuyoruz. Özel tiyatrolara gelince on lar da büyük şehirlerde, merkezlerde kaldıkları, daha farklı konumlarda yaşayan taraflara gidemedikleri için tiyatro ile buluşmaları çok sağlıklı gelişmiyor tabi... ediyoruz yani bu ilk günden bugüne böyle değişen bir şey yok. Hep böyleydi zaten. Bütün sektörlerimiz öyle birkaç özel şirketlerimizin dışında verilen ücretler Türkiye için aynı. O bakımdan koşullarımız çok kısıtlı ama bu koşullar dünden bugüne hemen bir anda böyle olmuşta, biz bunun alternatifini istiyor değiliz. Bu hep böyleydi bizim koşullarımız çok çok güzel değildi, bunları bilerek isteyerek girdiğimiz bir kurum olduğu için bu bakımıyla o başka bir mücadele platformu başka bir şey. Kaldı ki dışarıda özel tiyatro yapan bir arkadaşımızın aldığı para da bizden kat kat yüksek deği,l belki daha az. Parasal platform hepimizi ilgilendiren ve hepimizin mücadele etmesi gereken bir alan. Bütün sektörler açısından söylüyorum. ACME: Çok sayıda tiyatro okulu var ve genç tiyatrocular sahne lerde çoğalmaya başladı siz genç yetenekleri nasıl değerlendiri yorsunuz? Mustafa UĞURLU: Bir kere çok yerde okul açılmaya başladı. Okul mezunlarının tek toplandığı yer tabi ana mekan olarak televizyon sektörü olduğu için onun dışında yapılan tiyatro alternatifleri de çoğalmaya başladı. Ama gençlerin gerçekten bunları başarıyla yürüttüklerini görüyoruz, izliyoruz ve alkışlıyoruz. Temmuz 2009 ACME: Farklı sahnelerde oynu yorsunuz seyirci farkı oluyor mu sizce? Mustafa UĞURLU: Seyirci çok farklı oluyor tabi ki. Örneğin Cevahir Sahnesi’nde bir pasaj seyircisi, alışveriş seyircisi var. Sevgilisiyle gelip kaçamak yapan seyirciler, torbalarıyla gelen seyirciler var. Ama Beykoz seyircisine baktığınızda daha oturmuş , gençlerle birlikte orta yaşın da oluşturduğu bir seyirci var. Tiyatro deneyimi olan seyirciler olarak görüyorum onları. Ankara ise bambaşkadır. Tiyatro geleneği çok uzun yıllar öncesine dayandığı için orada bambaşka bir seyirci ile karşılaşıyorsunuz.O da sizi çok mutlu ediyor tabi. ACME: Son dönem seyircinin ti yatroya ilgisini nasıl değerlendi riyorsunuz? Mustafa UĞURLU: Yapılan bütün iyi oyunlara seyirci gider. O bakımdan bir endişemiz yok. Fakat genellikle bir milyonun üstüne çıkma olayını yaratamadı Devlet Tiyatroları. Yani geniş daha farklı kitlelere, kısımlara ulaşamadı. Bunun da büyük eksikliğini duyuyoruz. Özel tiyatrolara gelince onlar da büyük şehirlerde, merkezlerde kaldıkları, daha farklı konumlarda yaşayan taraflara gidemedikleri için tiyatro ile buluşmaları çok sağlıklı gelişmiyor tabi. Bütün dünyada olduğu gibi televizyonun çok etkisi var. Özellikle ekonomik durumu ile özActual Medicine deşleştiği zaman insanlar bunun haklı nedenlerini görebiliyoruz. Önemli olan onlara hayal kurabilecekleri, daha edebi eserleri görebilecekleri, organik bağı da tiyatrocular sağlayacak. Onlar gökten zembille inip gelmeyecekler. Bizler onların ayağına gideceğiz. Tiyatronun insanların zevki, bir alışkanlığı haline getirilmesi lazım. Yediği yemek, içtiği içecek kadar istekli bir toplum haline getirmekle ilgili. Yıllar önce Bosna-Hersek savaşına baktığımız zaman da, o savaş döneminde insanlar sığınaklara gitmektense opera ve tiyatroya gidiyorlardı. Yani o kadar ekmek kadar ihtiyaç duydukları bir alan ki. Demek ki bu, toplumlarda böyle bir alışkanlığın olabileceği, bu alışkanlıkların nasıl devam ettirileceğini, en kötü koşullarda bile bunun ekmek kadar elzem hale gelebileceği düşüncesini yaymakla ilgili bir şey. ACME: Bugüne kadar çok sayıda rol aldınız başınıza gelen ilginç anılarınızdan bahseder misiniz? Mustafa UĞURLU: O kadar çok anı var ki benim için cazip görülür ama başkaları tarafından cazip görülmeyebilir bunlar. Anadolu’da çok fazla turne yapardık. 15-20 yıl öncesine kadar uzun turne dönemlerimiz olurdu. O zaman bölge tiyatroları yoktu daha açılmamıştı. Oralara hep biz giderdik. Bursa Devlet Tiyatrosu, Ankara’dan, İzmir’den, İstanbul’dan ama daha sonra bölge tiyatroları kuruldu. Turne dönemleri gittiğimiz zaman ilginç şeylerle karşılaşırdık. Oyun esnasında tencerelerin çıkarılıp dolmaların yendiğini, çekirdeklerin çitlendiğini hatırlıyorum mesela. O anda tabi seyirciyle iletişimi biz kuracağımız için etkilerdi ama onları başka yere koyup, öyle değerlendirme lüksümüz yoktu. 69