Bülent Emin Yarar:Actual Medicine.qxd

advertisement
KAHVE MOLASI
bir seyirci kitlesi vardı. Orada
kaldığım beş yıl gerçekten
çok şey kattı bana.
Bülent Emin YARAR
“Hayatımda çoğu şey kendiliğinden yol buluyor. O bir yol
bulup ilerlemesini çok seviyorum. O zaman hem ben şaşırı yorum yapabildiğimi görünce, hem de insanlar şaşırıyor.
Sonuçta şaşırmak güzel bir şey. Sizi durağanlıktan çıkartı yor...” Devlet Tiyatroları’nın başarılı oyuncusu Bülent Emin
Yarar ile bu şekilde özetlediği sanat yaşamı hakkında çok ke yifli bir söyleşi gerçekleştirdik…
ACME: Şan eğitimi ile baş layan ve tiyatro sahnelerine
uzanan geçmişinizden bi raz bahseder misiniz?
Bülent Emin YAR AR: Mimar
Sinan Üniversitesi’nin Opera
bölümü ile başladım. Niyetim
iyi bir müzisyen olmaktı. Daha çok enstrüman çalmak istiyordum fakat konservatuara
girdiğimde yaşım bir hayli
fazlaydı. Bir tek operaya tutuyordu yaşım. Ben de sınavlara girdim ve kazandım. Dört
yıl opera bölümünde okudum. Bu arada harçlığımı çıkartmak için tiyatroda figüran
olarak çalışmaya başlamıştım.
Eylül 2010
O zaman tiyatrodaki arkadaşlarım, tiyatrodaki
varlığımı sevmiş olacaklar ki, bana neden tiyatroya başlamıyorsun dediler. İlk önce mücadele
ettim. Ben operacı olacağım dedim, kararlıydım. Fakat bir gün denedim. Şan hocalarıma
hiçbir şey söylemeden, gizlice tiyatro sınavlarına girdim, kazandım ve Mimar Sinan Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi de almaya başladım.
Okulum bittikten sonra Diyarbakır’a giderek
beş sezon Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda kaldım. Orada kaldığım süre boyunca neredeyse
Doğu’nun tamamını gezme fırsatı buldum. O
dönem artık seyirci karşısına çıktığımız bir dönemdi ve gerçekten çok güzel ve çok anlamlıydı benim için. Neredeyse her gün oyun oynuyorduk. Oynadığımız kitle gerçekten inanılmazdı. Hiç tiyatro izlemeyen insanlarda geliyordu,
tiyatroya bulaşmak isteyip de uzak kalmak zorunda kalan insanlarda. Ama inanılmaz güzel
Actual
Medicine
Diyarbakır’da kaldığım zaman
Işıl Kasapoğlu ile tanıştım. Bu
gerçekten benim için büyük
bir şanstı. “Sanat hayatım” dediğimiz o kavramda her şey
kendiliğinden gelişti. Bugüne
kadar yaptığım her şey bir şekilde kendiliğinden oluverdi.
Ben çok fazla bir yönlendirme
yapmadım. Operada bile kendimi yönlendirmeye çalışmadım. Orada da her şey kendiliğinden gerçekleşti. Müzikle
uğraşmak istiyordum karşıma
opera çıktı. Sonra tiyatro çıktı,
sonra Diyarbakır ve sonra Işıl
çıktı. Bunların hepsi çok ilginç
karşılaşmalar ve bu karşılaşmalardan hiç boş çıkmadım.
Diyarbakır’dan sonra İstanbul’a geldiğimde Işıl’la birlikte
ortak çalışmalarımız oldu. Işıl
o zaman İzmit Belediyesi Şehir Tiyatroları’nı kurmuştu. O
dönem bir yandan İzmit’e gidiyordum, bir yandan İstanbul’da Devlet Tiyatrosu’na devam ediyordum, bir yandan
da bazı okullarda ders veriyordum. Bu yıla kadar Mimar
Sinan Üniversitesi’nde derslerim devam etti. Daha önce
de Anadolu Üniversitesi’nde
dersler vermiştim. Pazartesi
günlerim boştu. Bende o boş
günlerde Eskişehir’e giderek
orada ders veriyordum. Boş
günüm kalmıyordu ama bundan hiç şikayetçi olmadım.
67
KAHVE MOLASI
Kendime hiç sıkıntı yapmıyordum bunu, hatta çok
eğleniyordum diyebilirim.
bir keyif alıyorsunuz. Dışarıdan bakınca hepsi farklı
şeyler gibi görünebilir ama
aslında hepsi aynı mekan
içinde aynı dolulukta yaşanması gereken şeyler.
ACME: Yönetmenlik de neyiminiz de o zaman mı
başladı?
Bülent Emin YARAR: Çeşitli konservatuarlardan
mezun olan arkadaşlarım
da benim gibi Diyarbakır’a
gelmişti. Bir gün yönetmenlik
için bir çocuk oyunu teklif
edildi. Bende kabul ettim.
Denemek istedim ve kabul ettim. Güzel bir ekip kurdum.
Müzikli bir çocuk oyunu olmasını istedim ama normal
bir oyun gibi playback müzik
istemiyordum. “Diyarbakır’da
canlı müzik nereden bulacaksın?” dediler ama buldum.
Diyarbakırlı bir buzdolabı tamircisi vardı, eskiden davul
çalıyormuş, onu buldum. Askeri bandoya gidip oradan
trompet buldum. Türk Sanat
Musikisi Cemiyeti’nden iki tane keman çalan arkadaş buldum. Tiyatronun içinde müziği çok seven bir arkadaşım
Levent Güner vardı, ona projeden bahsettim. “Gitarını da
al, müzikleri birlikte yapalım”
dedim. O da kabul etti ve yine kendiliğinden güzel bir
kadro oluştu. Çok güzel bir
müzikal oyun oldu. İzleyenler
tarafından da çok ilgi gördü.
Çocuk oyunu olmasına rağmen veliler de izlemeye geliyordu. Yönetmenlik de bu şekilde başladı ve yine devamı
geldi. Daha sonra Hidayet
Sayın’ın ‘Topuz’ adlı oyununu yönettim. Daha sonra
68
İzmit’te Işıl’la birlikte bir oyun sahneledik ve
onun diğer oyunlarında rejide yanında olmaya
çalıştım. Hala da çalışırım ama kendimi bir tiyatro yönetmeni olarak tanımlamam. Zaten tiyatronun içindeyseniz eğer, bir şekilde her görevde bulunuyorsunuz. Bir başlıyorsunuz ve
sonra kendiliğinden gelişiyor. İşe iddiasız başlıyorsunuz ve sabrınızda varsa o, bir yol buluyor
ve ilerliyor. Ayrıca bir çaba göstermiyorsunuz.
‘Kendiliğinden gelişiyor’ lafını çok sık kullanıyorum ama gerçekten hayatımda çoğu şey kendiliğinden yol buluyor. O bir yol bulup ilerlemesini çok seviyorum. O zaman hem ben şaşırıyorum yapabildiğimi görünce, hem de insanlar
şaşırıyor. Sonuçta şaşırmak güzel bir şey. Sizi
durağanlıktan çıkartıyor.
ACME: Tiyatroda yönetmen koltuğunda da
oturan biri olarak, bir oyunu yönetmek ile
sahne üzerinde olmak duygusunu nasıl anla tırsınız?
Bülent Emin YARAR: Hangi tarafta olursanız
olun, tiyatronun bir şekilde içinde olmak müthiş
bir duygu. Sadece oyuncu olarak ya da sadece
yönetmen olarak değil. Bir eğitimci olarak da
bundan çok keyif alabiliyorsunuz. Kendinizi
kandırmıyorsanız, bütün her şeyinizle orada bulunuyorsanız, her türlü yanlışınız her türlü doğrunuzla orada bulunuyorsanız o zaman oyuncu
olmanızın, yönetmen olmanızın, sahne arkasında ya da sahne önünde olmanızın bir önemi
yok. Kendinize samimi olduğunuz sürece göreviniz ne olursa olsun bundan zaten çok büyük
Actual
Medicine
Yönetmenken seyirci olarak orada buluyorsunuz.
En iyi yönetmen en iyi seyircidir bana göre. Yönetmen ilk seyircidir. O ilk seyirci olarak samimi ve objektif
davranabilirseniz, sonrası zaten yine kendiliğinden gelişir.
Oyuncu olduğunuz zaman bu
sefer seyredilen kişisiniz. Sahnedeyken de dürüst ve samimi olmayı başarabilirseniz, sorunlar varsa da yine onlar da
kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
ACME: Bir role kendinizi
na sıl hazırlıyorsunuz?
Bülent Emin YARAR: Oyunu
iyice okuyup, sezgisel olarak
bir şeyler hissediyorum. Ama
asıl olarak o oyunu okuma süreci sahneyle birlikte başlıyor.
Teksti okuyunca oyunda beni
çeken bir şeyler var diyorsunuz ama sizi neyin çektiğini
ancak sahnede görebiliyorsunuz. Bunun aslında tarifi yok.
İşin dramaturgi dediğimiz kısmını ben biraz öteliyorum.
Biliyorum ki o zaten olacak.
Ben elime verilen tekstin günümüzle bağlantısını bulmaya çalışarak, kendimden yola
çıkacağım için kendimle ilişkisini kurmaya çalışıyorum.
Her şeyden önce o sözlerin
bana ait olması lazım ki, benden çıkabilsin. Bana ait olmaEylül 2010
KAHVE MOLASI
Eskilerin hep söylediği
bir takım gerçekler
var. Eskiden pek çok
sinema ve tiyatro
salonları varmış ama
şimdi o kadar fazla
salonumuz ve
sahnemiz yok. Bu
durumdan şikayetçi
olmak çok doğru
olmaz çünkü
olmamalarının nedeni
sadece politikacılar
değil. Burada herkesin
sorumluluğu
olduğunu
düşünüyorum. Bana
göre yok olan her
kültürümüzde mutlaka
hepimizin
sorumluluğu var.
Hepimiz üzerimize
dü şen görevleri yerine
getirebilseydik, her
şey bambaşka
olabilirdi. O sahneler
kapanmamış
olabilirdi. Demek ki
bazı yerlerde hatalar
yapılmış, bir şeyler
yanlış yapılmış ki,
şu anda bunları
konuşuyoruz
Eylül 2010
yan sözler nasıl benim olabilir ki? O yüzden
kendimi o prova süresine emanet edip, orada o
beni çeken şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyorum. Tekstin üstüne çıkmak istemiyorum, altında kalmak hoşuma gidiyor. Sonuçta bir oyuna hazırlanırken bir sürü evreden geçiyorsunuz.
O yüzden de o tekstin altında kalmak, o prova
dönemi boyunca gerçekten eğlenceli olabiliyor.
ACME: Bugüne kadar pek çok karaktere ha yat verdiniz. İçlerinde sizi en çok etkileyen
karakter hangisi oldu?
Bülent Emin YARAR: Diyarbakır’da Bilgesu
Erenus’un “Misafir” isimli oyununu oynamıştık.
Orada küçük bir rol oynamıştım ama karakterden ziyade oyun beni çok etkilemişti. Önemli
bir hikayenin parçasıydım. ‘Yaren Osman’ karakterini canlandırmıştım. Çok gel-gitleri olan
bir karakterdi. O tip gel-gitleri olan karakterleri
çok seviyorum.
O oyundan sonra Işıl Diyarbakır’da ‘Macbeth’
yapmak istediğini söyleyerek benden ‘Cadı’yı
oynamamı istedi. O güne kadar cadı rolü hep
kadınlara oynatılırdı ve bu rol bana verilince
çok şaşırmıştım. Işıl bana bunlar zaten cinsiyetsiz diyerek, “Neden Shakespeare cadısı denilince akla kadınlar gelir ki?” sorusunu sormuştu. O
soruyla birlikte yıllardır kafamda oluşan o “kadın cadı” imajı da silindi ve ben de kabul ettim.
Cadı olmak da enteresandı gerçekten.
ACME: Uzun yıllardır tiyatronun içindesiniz.
Geçmişten bugüne baktığınız zaman, sizce
tiyatro bir yerlere gelmeyi başarabildi mi
yoksa yerinde mi sayıyor?
Bülent Emin YARAR: Hak ettiği demeyelim, bu
tuhaf bir şey çünkü. Ama nereye gidiyor diyebiliriz. Eskilerin hep söylediği birtakım gerçekler
var. Eskiden pek çok sinema ve tiyatro salonları
varmış ama şimdi o kadar fazla salonumuz ve
sahnemiz yok. Bu durumdan şikayetçi olmak
çok doğru olmaz çünkü olmamalarının nedeni
sadece politikacılar değil. Burada herkesin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Bana göre
yok olan her kültürümüzde mutlaka hepimizin
Actual
Medicine
sorumluluğu var. Hepimiz
üzerimize düşen görevleri yerine getirebilseydik, herşey
bambaşka olabilirdi. O sahneler kapanmamış olabilirdi.
Demek ki bazı yerlerde hatalar yapılmış, bir şeyler yanlış
yapılmış ki, şu anda bunları
konuşuyoruz. Elbette ki bunlar hoş bir şey değil. Ancak
hala bu hataların üzerinde
oturuyor olmak, hatalarımızı
görüp bu hataları gidermek
için başka adımlar atmıyor olmak da doğru bir şey değil.
Bize yakıştıramıyorum. Hataları bilip kabullenmek değil
önemli olan, bir yerlerden
başlamak gerekli. Uygulamaya geçmek gerekli ki, yanlışlar
düzeltilebilsin.
ACME: Yeni neslin tiyatro ya olan ilgisini nasıl değer lendirirsiniz?
Bülent Emin YARAR: Sayısal
anlamda baktığımız zaman bir
sürü konservatuar açılıyor ve
oradan bir sürü mezun öğrenci çıkıyor. Biraz önce bahsettiğimiz noktaya geri geliyoruz.
Mezun öğrencilerimizin talebini karşılayacak yeterli sayıda
mekan yok. Televizyon sektörü var. Ancak o sektöründe
herkesi besleyebilecek bir
kapasitesi yok. Bu yüzden bir
dengesizlik ortaya çıkıyor. Bu
sıkıntı zamanla düzelecek.
Yine kendiliğinden gelişecek
bir takım şeyler ama sonunda
düzelecek. Ortaya bazı hastalıklar çıkmalı ki, tedavi yöntemleri bulabilmek için adım
atılsın.
69
KAHVE MOLASI
ACME: Bugüne kadar
Reha Erdem’in pek çok
projesinde yer aldınız.
Reha Beyle tanışmanız
nasıl oldu?
Bülent Emin YARAR: Tiyatro ile uğraşırken sinemadan uzak kalmıştım.
Aslında merak ediyordum.
Denemek istiyordum ama
kimseden öyle bir teklif almamıştım. Reha ‘Kaç Para
Kaç’ı çekerken, benim eşim
de (Bennu Yıldırımlar) orada
oynuyordu. O zaman eşim,
“Reha küçük roller için adam
arıyor” dedi. Bende ‘Ben oynarım’ dedim. Çok şaşırdı.
“Gerçekten oynar mısın?” dedi. Bende “Neden istemeyeyim ki, bir denerim” dedim.
Çok hoş, çok keyifli bir rol oynadım. Zaten çok güzel bir
ekip vardı. Oynarken çok keyif almıştım. Daha sonra yine
Reha’nın birkaç projesinde
yer aldım ve yine gerisi kendiliğinden geldi zaten.
ACME: Sinemadan ve tele vizyondan daha fazla tiyat ro oyunculuğunuz var an cak daha çok dizi oyuncu lukları ile tanınıyorsunuz.
Bu ülkemizde çok sık karşı laştığımız bir durum. Uzun
yıllardır tiyatroya emek ve ren sanatçılarımız ta nın mazken, bir dizide ufa cık
bir rolde bile olsalar dizi
karakterinin ismi ile anı lıyorlar. Bu durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bülent Emin YARAR: Bu aslında çok basit. Tiyatro sahnelerimiz ve sinema salonları-
70
mızın sayısı eşit değil. Bunun yanında tiyatro ve
sinemayı televizyonla kıyaslayamıyoruz bile.
Dolayısıyla televizyonun ulaştığı kitle ile tiyatronun ulaştığı kitle arasında büyük bir fark oluşuyor. İleride neler olacağını tahmin etmek çok
zor. Artık televizyonun karşısındaki en büyük
tehlike internet. İlerde belki hiç sinemaya gitmeyeceğiz internet yüzünden ama tiyatro hep
orada kalacak. Tiyatronun gideceği bir yer yok.
Benim hikayemde tiyatro ön plandaydı ve tiyatro hep önde gitti. Beni tiyatrodan tanıyan küçük
bir kitle olmuştu ama tanınmak önemli değildi.
O sezon kaç oyun oynadığımız, kaç kişinin bizi
izlediği daha önemliydi.
ACME: Birazda ödüllerinizden bahsedelim.
Sizin için farklı bir yere sahip olan bir ödü lünüz var mı?
Bülent Emin YARAR: Ödül almak her seferinde
anlamlı gibi gelmese de, onu almak için sahneye çıkarken çok heyecanlanırım. Ödül oyunun
bir parçasıdır. Bütün ödül törenlerinde genç
oyuncularımızın orada gözlerinin parıldadığını
görmek benim daha çok hoşuma gidiyor. Bende
ilk ödülümü Diyarbakır’da oynadığım bir oyunla, Ankara Sanat Kurumu tarafından verilen ‘Övgüye Değer En İyi Erkek Oyuncu’ dalında almıştım. Benim için çok anlamlı idi. Ödül tabi ki
coşku katar oyuncuya ama ödül almalıyım diye
düşünerek oynamazsınız hiçbir zaman.
ACME: Bir dönem şiir okuyuculuğu yaptınız.
Hala devam ediyor musunuz şiir okumaya?
Bülent Emin YARAR: Hiç öyle bir fikir yoktu kafamda. O da hayatımdaki diğer sanat dalları gibi
Actual
Medicine
kendiliğinden ortaya çıktı
ve gelişti. O zamana kadar
şiir benim için, herkesin
evinde kendi kendine okuduğu bir şeydi. Atilla
Birkiye böyle bir teklif getirdiğinde ilk başta kabul
etmemiştim. Saçma bulmuştum. “Yok ben yapamam demiştim” ama sonra
denedik ve oldu hala da
devam ediyor. Sanıyorum bu
yıl sekiz ya da dokuzuncu yılı
olacak şiir okuyuculuğumun.
ACME: Yeni projeleriniz
ne lerdir?
Bülent Emin YARAR: Yakın
zamanda kesinleşen bir şey
yok. Profesyonel devam ediyor. Berkun Oya ile birlikte
İKSV’de Pazartesi akşamları
15’er dakikalık 2 seans halinde kısa oyunlarımız var. Dizi
de bu sezon yine devam edecek. İş Sanat’ta şiir dinletileri
devam edecek. Belki bir sinema filmi olabilir ama henüz
kesinleşen yeni projeler yok.
ACME: Yoğun temponuzda
kendinize ve sağlığınıza na sıl vakit ayırıyorsunuz?
Bülent Emin YARAR: Sosyal
bir güvencem olmasından dolayı beynim rahat her şeyden
önce. Onun dışında bence
sağlık düşüncede başlıyor
ama işin içine beslenme, spor,
hareket gibi birçok şey giriyor.
Sağlık için biraz pozitif olmak
lazım galiba. Herkes eninde
sonunda sonunun ne olacağını biliyor. Bu yüzden birey en
başta kendi hakkındaki tespitleri kendisi yapmalı.
Eylül 2010
Download