İslam’la Sonsuz Savaş William Rodrigez, 11 Eylül saldırılarında ikiz kulelerdeki onlarca kişinin hayatını kurtaran Amerika’nın kahraman ilan ettiği ve bu saldırılardan sonra Müslüman olan bir şahıs. William, ikiz kulelere uçaklar çarpmadan önce ikiz kulelerde patlamaların olduğunu iddia ederken adeta bize yeni bir bakış açısı ile olaylara bakmamızı istiyor. Yine ABD’nin bildik senaryolarından biri oynanmaya devam mı ediyor? Bazen bir film karesi sayfalarca dolusu kitaptan çok daha fazlasını anlatır. “Kara Şahin Düştü” filminde olduğu gibi, “ABD bir ülkeye savaş açmak için gerekirse bir eyaletini bombalayabilirdi!” Ne tesadüf! bu filmin gösterime girdiği aynı yıl, ABD’nin stratejik hedefleri 11 Eylül 2001 de vuruldu. ABD ulusal savunmasının merkezi, Pentagon, ekonomisinin kalbi Dünya Ticaret Merkezi, Dış İşleri Bakanlığı ve son olarak ta sonuca ulaşamamış olsa da Başkanlık Sarayı... aslında son derece iyi organize olmuş ve uygulamaya geçilmiş bir plan… ABD’nin tüm kalelerine aynı anda yıkıcı bir saldırı… Bu saldırılar ulusal ve uluslararası platformda ABD’nin yeni operasyonları için yeterli gerekçeyi oluşturuyordu. Bu saldırılarla birlikte savaşı hep başka coğrafyalara taşımış ABD, ilk kez kendi coğrafyasında hem de kalbinden vuruluyordu. El Kaide, Bin Ladin ve Taliban üzerine ihale edilenbu saldırılarda, asıl göz ardı edilen bu saldırıları gerçekleştiren gücün (El Kadie, Taliban vb.) bunu yapabilecek güce ulaşmış olması idi. Diğer yandan aradan geçen 10 yıla rağmen neden bu sadırıların devamı gelmedi? Neden bu saldırıları yaptığı iddia edilen Ladin’in sağ olarak ele geçirilme imkanı varken Ladin katledildi? Aslında cevap bekleyen yüzlerce soru var. Tüm bu saldırıların arkasında ABD’nin derin yapılanması mı var? Bu saldırılar ulus olma bilincini soğuk savaş sonrası SSCB’nin dağılmasından sonra kaybeden ABD’nin, ortak bir ülkü oluşturma gayesiyle mi yapıldı? Yoksa bu saldırılarla SSCB’nin dağılmasından sonra varlık gayesini yitiren NATO’nun yaşatılması için yeni bir düşman mı oluşturuluyordu? 11 Eylül saldırılarından sonra önce Irak sonra Afganistan son olarak ta Libya da devam eden “Sonsuz Savaş”… NATO’ nun soğuk savaş sonrası dönemdeki yeni konsepti radikal islamla yani müslümanlarla sonsuz savaşı… O gün başlayan bu savaş hala devam ediyor. Soğuk savaşın sona ermesinden sonra ABD tarafından NATO’yu ayakta tutabilmek için düşman olarak “islami terör”, “fundamentalizm” ya da “kökten dincilik” belirlendi. Neden doğrudan İslam değil de söz de “kökten dinciler” hedef olarak seçildi? Bunun en temel nedeni, İslam, artık coğrafi bir tanımlamadan çok daha fazlasını içeriyor. Artık islam coğrafyası dediğimizde; temelde Ortadoğu, Kafkaslar ve Afrika düzleminin dışında, Londra, Washington, Moskova, Paris, Berlin ve daha birçok metropolü de içerisine aldığı büyük bir dinikültürel havzadan söz ediyoruz. Diğer yandan hedefin doğrudan müslümanlar olarak seçilmiş olması savaşı kendi içinde kabülü anlamına geleceğinden, spesifik bir tanımlama ile islami terör! adı altında islam ülkelerinde sonsuz savaş başlatıldı. Bu savaşlarla sayısı yüzbinlerle ifade edilen masum müslümanlar katledildi. Türkiye, NATO üyesi tek müslüman ülke olarak, islamla yapılan bu sonsuz savaşın neresinde duruyor? Türkiye’nin bir islam ülkesi olarak NATO içerisinde ve aktif güç kullanan unsurların içinde bulunması son derece önemli. Bunu ABD’nin Afganistan ve Irak ta çok uluslu güçlerin yanına Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi islam ülkelerden sembolik mahiyette de olsa askeri güç bulundurması ve bu yolla islamla-müslümanlarla savaşı perdeleme çabaları olarak görebiliriz. ABD başkanı Bush’un 11 Eylül saldırıları sonrası bunun bir haçlı seferi olduğunu söylemesi –daha sonra bu sözlerini düzeltse deaslında herşeyi büsbütün ifşa ediyordu. Türkiye, NATO’nun ortadoğudaki önemli bir silahlı kanadını oluşturmanın yanında islam ülkelerine yapılan saldırıların meşruiyet zeminini de oluşturuyor. Irak, Afganistan ve Libya’da yapılan operasyonlarda aktif çatışma alanlarına girmekten daha ziyade lojistik destek veren Türkiye, bu siyaseti ile tüm islam coğrafyasının beklentilerinin dışında davranıyor. Türkiye NATO içerisindeki tek müslüman ülke. NATO açısından Türkiye’nin operasyonlarda yer alması psikolojik anlamlar taşıması açısından da son derece önemli. Benzer bir davaranışı son füze kalkanı projesinde de görmek mümkün. ABD-NATO’nun füze kalkanını kurabileceği birçok ülke varken Türkiye’de ısrar etmesinde temel nedeni de bu. Bazılarımız Türkiye’nin NATO’nun ısrarındaki nedeni görmesine rağmen Türkiye’nin füze kalkanında yer alma isteğini anlamakta güçlük çekiyor. Türkiye’nin füze kalkanı projesinde yer almak istemesinin nedenini, Türkiye’nin yapılacak operasyonlarda söz sahibi olmak ve nihayetinde NATO içerisindeki pazarlık gücünü artırmak istemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Belki bu yolla yapılacak operasyonlara yön vermek -en iyi niyetle- engelemek istiyor düşüncesini taşımak istiyorum. NATO Bosna’da yapılan soykırımlara başlangıçta sessiz kalırken yüzbinlerle ifade edilen katliamlardan sonra Türkiye başta olmak üzere İslam ülkeleri tarafından yapılan baskılar sonucunda Bosna’ya müdahil olabilmiş, buna karşın Afganistan, Irak, Somali ve Libya’da yapılan operasyonlarda oldukça istekli davranmıştır. AB-ABD denkleminde çok fazla hareket kabiliyeti olmayan Türkiye’nin son yıllarda bu çemberi kırmaya yönelik teşebbüsleri gerek içeriden gerekse dışarıdan ciddi tepkiler çekiyor. Batı yanlısı politika üretmesi için Türkiye’ye baskı yapan çevreler, Türkiye’nin strateji ve politika değişikliği yönündeki çabalarını eksen kayması olarak değerlendirmekte ve batı eksenindeki Türkiye’nin, kendisine özgü politika geliştirme çabalarını baltalamaya çalışmaktadır. Aynı çevrelerin füze kalkanı ve NATO operasyonlarına verdiği tepkiler de bu noktada birbiri ile çelişiyor. Hem batı yanlısı politikaları eleştireceksiniz? hem de “merkez olma arayışındaki Türkiye”yi “eksen kayması” ile suçalayarak! AB-ABD yörüngesinde konumlandırmaya devam edeceksiniz? Bunu anlamak oldukça güç. Bugün geldiğimiz noktada NATO, İslam ülkeleri –medeniyeti- ile yapılan savaşın silahlı kanadı durumuna gelmiştir. Türkiye alternatif bir çıkış yolu arıyorsa İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) nezdinde İslam ülkelerinin tümünün katıldığı ve gerektiğinde müdahale gücü oluşturabilecek bir silahlı müdahale birliği oluşturmak zorundadıdır. Bosna, Irak, Afganistan ve son olarak ta Libya’da yapılan operasyonlarda yüzbinlerce müslüman katledilmiştir. Oluşturulacak ortak silahlı güç, gerek islam ülkelerinin ortak savunmasında gerekse birliğin kendi içindeki sorunları çözmesinde ciddi katkı yapacaktır. D8 ile böyle bir nihai hedefin belirlendiği ve D8’e imza atan tüm hükümetlerin zorla iktidardan uzaklaştırıldığı değerlendirilirse bu riski -en azından bu günkü konjonktürde- hiçbir iktidarın göze alamayacağı görülüyor. Ayhan KOÇ [email protected] 26/12/2011