osmanlı devleti`nin fiilen ı. dünya savaşı`na girişinin kamuoyuna

advertisement
Tarih Okulu Dergisi (TOD)
Mart 2016
Yıl 9, Sayı XXV, ss. 231-267.
Journal of History School (JOHS)
March 2016
Year 9, Issue XXV, pp. 231-267.
DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/Joh844
OSMANLI DEVLETİ’NİN FİİLEN I. DÜNYA SAVAŞI’NA GİRİŞİNİN
KAMUOYUNA YANSIMASI VE TOPLUMSAL TEPKİLER
AKIN ÇELİK
Özet
Osmanlı Devleti 19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar,
kısa aralıklarla büyük kayıplar verdiği savaşlar yapmıştır. Bu serüvenin en son ve en
yıkıcı halkası I. Dünya Savaşı’dır. Bu çalışmanın amacı, Osmanlı Devleti’nin fiili
olarak savaşa girmesine neden olan Karadeniz’de Osmanlı-Rus filolarının çatışması
ve Rus limanlarının bombalanması olayının topluma yansıtılma biçimini, olay
sonrasında hem Türk toplumunun hem de İttifak ve İtilaf Devletleri’nin tepkisini ve
savaşın çeşitli boyutlarına dair devrin bakışını dönemin kaynakları ışığında ortaya
koymaktır. Bu bağlamda, dönemin resmi yazışmalarının, kamuoyu ile en etkin iletişim
aracı olan yerli ve yabancı süreli yayınların ve hatıratların kullanımına ağırlık
verilmiştir. Nihai olarak savaş gerçekliğinin toplumsal algıda nasıl şekillendirildiği
resmedilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı, Basın
The Reflections of Ottomans' Actual Entry to the World War I in the
Public and the Social Reactions
Abstract
Following the second half of the 19th century until the first quarter of the 20th
century, Ottoman Empire had to fight wars in short intervals ending up major losses.
The World War I constituted the last chain of the trajedy. In the light of the period’s
resources, the study aims at revealing the reflaction of how the conflict between
Ottoman- Russian fleets in the Black Sea was presented to the society, secondly
understanding the reactions in Ottoman Empire, Alliance and the Entente States and
lastly trying to manifest the point of view of the era to the various dimensions of the

Yrd. Doç. Dr., Istanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü
Akın Çelik
war. Within this framework, this study has concentrated on the offical correspondence
of the period, periodicals which is the most effective tool to communicate with the
public and the memories. Finally the study attempted to depict how the reality of the
war was shaped in the public perception.
Key words:: Ottoman, First World War, Press
Fiilen Savaşa Giriş ve Basında Tepkiler
“Matmazel Avrupa- Ah ! Monşer Karagöz! Hâlî soruyorsun. Fakat
görmüyor musun? Belgrad’dan bir yumurcak geldi, evime barkıma bir kundak
soktu. Yangın çıkardı. Kurtaracaklarını beklerken bilakis hepsi birer teneke
gaz döktü. Hanümanım yandı. Ben sokakta ve bu halde kaldım.
Karagöz- Ah eski zamanım olsaydı ne yapayım bilmem. Hele bahara
kadar sabret yavrum.”1
1914 senesinin ikinci yarısında Avrupa Devletleri arasında, yukarıdaki
muhaverede belirtilen durum gerçekleşti ve devletlerin adeta ‘yangına körükle
gitmesi’ nedeniyle, gittikçe büyüyen bir kavga başladı. Osmanlı Devleti bu
kavgaya, fiili olarak, 29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de gerçekleşen ve
1
Karagöz, 15 Teşrinievvel 1330 (28 Ekim 1914), Sene 7, No: 679, s. 4.
[232]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Osmanlı kamuoyuna “Karadeniz Hadisesi” olarak da yansıyan olayla dâhil
oldu. 27 Ekim 1914 tarihinde Amiral Suşon (Souchon) komutasındaki,
“Yavuz, Midilli, Hamidiye, Berk, Samsun, Peyk, Gayret, Muavenet, Taşoz,
Samsun mayın gemisi ve Nilüfer mayın gemisi”nden oluşan Osmanlı
donanması Karadeniz’e açıldı. 2
Karadeniz’deki olayın başaktörü olan Yavuz gemisi 27 Ekim 1914’te
üç kez “Türkiye’nin geleceği için elinden gelenin en iyisini yap” mesajını
vermişti. Takvim yaprakları 29 Ekim’i gösterdiğinde Yavuz Sivastopol’daki
sahil bataryalarına yedi mil uzaklıktan ateş açmıştı. Bunun üzerine,
Bataryalardan karşılık verilmiş ve Yavuz isabet almıştı. Daha sonra, Yavuz
Rus mayın gemisi Prut’la karşılaşınca Prut kendi mürettebatı tarafından,
yakalanmamak için, batırılmıştı. Ancak “Ida” gemisi Yavuz tarafından zapt
edilmişti. 3
29 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’de gerçekleşen bu olay aynı gün
Dâhiliye Nezareti Muhâberat-ı Umumiye Dairesi Dördüncü Şube tarafından
“şimdilik mahrem tutulması” uyarısıyla vilayet ve mutasarrıflıklara bir şifre
telgrafla bildirildi.4 Ayrıca sahil ve sınır vilayetleri de Emniyet-i Umumiye
Müdüriyeti tarafından “gayet mahrem” bir genelge ile Karadeniz’de ki
olaydan haberdar edildi. 5 Daha sonra, 31 Ekim’de vilayet ve mutasarrıflıklara
gönderilen bir başka şifre telgrafla Karadeniz’de meydana gelen olayın
ayrıntıları bildirilerek olası bir savaşa karşı “müteyakkız bulunulması”
istendi. 6 Aynı gün, Dâhiliye Nezareti tarafından Hicaz ve Yemen Vilayetleri
ile Asir Mutasarrıflığına gönderilen bir şifre telgraf ile Rus elçisinin 31 Ekim
akşamında İngiliz ve Fransız elçilerin de bir sonraki gün İstanbul’dan
ayrılacakları bildirildi.7 Devlet kurumları arasında bu haberleşme yapılırken
olay resmi bir tebligatla 31 Ekim 1914’de Osmanlı kamuoyuna duyuruldu.
2
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve
Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970, s. 85.
3
Bernd Langensiepen, Ahmet Güleryüz, The Ottoman Steam Navy 1828-1923, Edit
&Translated by James Cooper, London 1995, s. 44; Bu kaynakta Prut’un kendi mürettabatı
tarafından batırıldığı ifade edilmişse de Donanma komutanlığının 29 Ekim 1914 tarihli
telgrafında Prut mayın gemisinin Yavuz tarafından batırıldığı belirtilmektedir. Bakınız.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve
Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi, s.85.
4
BOA. DH. ŞFR. 46/105, 16 Teşrinievvel (1)330.
5
BOA. DH. EUM. KLU. 4/21, 16 Teşrinievvel (1)330.
6
BOA. DH. ŞFR. 46/108, 18 Teşrinievvel (1)330.
7
BOA. DH. ŞFR. 46/114. 18 Teşrinievvel (1)330.
[233]
Akın Çelik
Osmanlı Ajansının tebliğine göre Karadeniz’de talim yapan Osmanlı
donanmasının küçük bir kısmına Rus filosu tarafından taarruz vuku bulmuş ve
bunun üzerine gerçekleşen çatışmada iki Rus gemisi batırılmış, iki tanesine
önemli derecede hasar verilmiş ve bir kömür gemisi ele geçirilmiş idi.
Batırılan gemilerden kurtarılan 3 Subay ve 72 er de esir olarak alınmıştı.
Ayrıca, Osmanlı Donanmasının maruz kalmış olduğu bu saldırının Hükümet
tarafından “şiddetle protesto edilece[ği]” dile getirilmişti. Bununla birlikte,
Karadeniz’de meydana gelen hadisenin detaylandırıldığı resmi tebliğde Rus
esirlerin ifadesine ve Rus filosu içerisinde torpil gemilerinin bulunmasına
istinaden Osmanlı filosunun, Rusların boğaz girişini torpillerle kapatmak
istediği ve aniden, savaş ilan etmeden, saldırı başlattıkları düşüncesine
kapıldığı belirtilmişti. Bu nedenle Rus filosunu takip eden Osmanlı filosunun
Sivastopol limanını topa tuttuğu, Novorossiysk’i limanında bulunan elli petrol
deposuna, on dört askeri nakliye gemisine, hububat mağazalarına ve telsiz ve
telgraf istasyonuna zarar verdiği, bunun yanı sıra, Odessa limanında bulunan
bir Rus kruvazörünün battığı, birisinin de tahrip edildiği, yüklü beş gemiye
hasar verildiği bir vapurun battığı ve beş petrol deposunun da harap edildiği
ifade edilmişti. 8
8
“Karadenizdeki Muhârebe”, Sabah, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no:9023, s.1; “Rus Harb
Sefinelerinin Garkı”, İkdam, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 6356, s.1; “Karadeniz
Hadisesi” Tasfir-i Efkâr, 31 Teşrinievvel 1914, no:1245, s. 2, 4; Son HavadisDonanmamızın Faaliyeti”, Tanin, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no:2104, s.3; “Moskof
Donanması Ne Oldu” Donanma, 2 Teşrinisani 1914, no: 66-18, s. 275 (?); “The Action in the
Black See – A Treacherous Attack”, The Times, November 2, 1914, p. 9; Yukarıda verilen
esir nefer sayısı Başkumandanlık Vekâleti tarafından Dâhiliye Nezaretine gönderilen 16
Teşrinievvel 1330 (29 Ekim 1914) tarihli ve 3196 numaralı yazı da 83 olarak belirtilmişti.
Bakınız: BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 3; Karadeniz’de meydana gelen ve resmi tebliğ
olarak basına yansıyan donanma komutanlığının raporları için ayrıca bakınız: Birinci Dünya
Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri
Hazırlıkları ve Harbe Girişi, s.85-86; Necmettin Alkan’ın “Alman Kaynaklarına Göre
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girmesi” başlıklı çalışmasına göre Amiral
Souchon 27 Ekim 1914’te yaptığı toplantıda Karadeniz’de vuku bulacak hadisenin planını
Türk ve Alman komutanlara ayrıntılı olarak aktarmıştı. Bakınız: Necmettin Alkan, “Alman
Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girmesi”, Uluslararası
Sempozyum 1914’ten 2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak 20-21
Kasım 2014 Sempozyum Bildirileri, T.C. Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırma
Enstitüsü, İstanbul 2015, s.173-174;
Norman Stone Birinci Dünya Savaşı (World War
One, A Short History) isimli eserinde Harbiye Nazırı Enver ve Dâhiliye Nazırı Talat
Paşaların “kendi hükümetlerini kandırarak savaşa soktu[klarını]” dile getirmektedir. Bakınız:
Norman Stone, Birinci Dünya Savaşı, Çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, Doğan Kitap, İstanbul
2010, s. 56.
[234]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Bu gelişme kaçınılmaz olarak Osmanlı kamuoyunda bir heyecan
oluşturacaktı. Nitekim olayın duyurulduğu gün ve sonrasındaki dönemin
gazete ve dergilerindeki yaklaşımlara bakıldığında bu durum açıkça
görülüyordu. Bunun bariz bir örneği Tasfir-i Efkâr gazetesinin 2 Kasım 1914
tarihli nüshasında resmedildi. Gazetede Karadeniz olayının baş aktörleri
Yavuz ve Midilli Gemileri, “Karadenizin Bugünkü Hâkimleri” olarak tanıtıldı
ve aşağıdaki resimde de görüleceği üzere, 36 yıl sonra Karadeniz hâkimiyetini
tekrar Osmanlı Devleti’ne kazandıran iki faktör olarak lanse edildi. 9
“(36) seneden beri bahr-i siyahta elimizden kaçırdığımız hâkimiyetimizi
yine bize iade ettiren iki amil:
(Yavuz ) la (Midilli) nin son resimleri”
Tasfir-i Efkâr Gazetesi’nde Yavuz ve Midilli’nin Karadeniz’deki
başarılı olarak addedilen müdahalesine neden olan olayın mesulünün Ruslar
olduğu tespiti Yunus Nadi tarafından 31 Ekim’de yapılmıştı. Yunus Nadi,
9
“Bahr-i Siyahın Bugünkü Hâkimleri”, Tasfir-i Efkâr, 2 Teşrinisani 1914, no: 1247, s.1.
[235]
Akın Çelik
yazısında Karadeniz’de Rusların kışkırtmaları karşısında Osmanlı
donanmasının “vatanın haysiyet ve selametini” koruduğunun altını çiziyordu.
Ayrıca, bu vakanın çok “ciddi bir hayat ve memat kavgası” olduğunu,
Osmanlı Devleti’nin Ruslarla bir kez daha “imtihan meydanına çık[tığını]”
ifade ediyordu. Yunus Nadi yarı resmi Rus “Novoe Vremya” gazetesindeki
Osmanlı Devleti ile ilgili bir yazıya atıf yaparak Rusların Karadeniz’in kendi
denizleri olduğunu iddia ettiklerini, bunun da ötesinde Boğazların ve
İstanbul’un kendilerine ait olduğu düşüncesini taşıdıklarına işaret ediyor ve
Osmanlı Devleti’nin Ruslar tarafından kaçırılmaması gereken bir av olarak
görüldüğünü, bu nedenle Rusların beklentilerini daha fazla gizlemeyerek
Karadeniz’deki olaya sebebiyet verdiklerini dile getiriyordu. Yunus Nadi’ye
göre Karadeniz’deki olay “hayat ve hürriyetine sahip olmak azmi ile
müteharrik bulunan bir milletin varlığına” yönelmiş olan “suikast[in]”
savılmasından ibaret idi.10
Aynı gün, İkdam Gazetesi’nde yer alan bir değerlendirmede de
Türkiye’nin yaşam ve ölüm seçeneği ile karşı karşıya kaldığı belirtilmişti.
Ayrıca, Osmanlı hükümetinin tarafsızlığını korumak için ciddi bir gayret
göstermesine rağmen Rusların sürekli tahrik edici davranışlar sergiledikleri
dile getirilmişti. Rusların bu davranışı karşısında Osmanlı hükümetinin barış
yanlısı bir politika takip etmesi nedeniyle sabırlı davrandığına vurgu
yapılmıştı. Ancak barışsever tutumuna rağmen başta Novoe Vremya olmak
üzere Rus gazetelerinin tamamının Osmanlı Devleti’ne karşı nezaketsizce
tehditkâr bir dil kullandığına ve hükümetlerini Osmanlı Devleti’ne savaş ilan
etmesi için kışkırttıklarına dikkat çekilmişti. Hem Rus gazetelerinin tutumu
hem de Rus donanmasının Karadeniz’deki davranışı Osmanlı Devleti ile
Rusya arasındaki bu krizin müsebbibinin Ruslar olduğunu göstermişti.
Yapılan değerlendirmeye göre Osmanlı Devleti bu olayda nefsi müdafaada
bulunmuştu.11 Aslında Rus basının Osmanlı Devleti aleyhinde yayınlar
yaptığı Petersburg Sefareti tarafından 16 Eylül 1914 tarihinde gönderilen 586
numaralı telgrafta da belirtilmişti. Bunun dışında telgrafta Rus Hariciye
Nazırının İtalya Sefirine Osmanlı’nın tarafsızlığına güvenmediğini, Göben
zırhlısının Karadeniz sahilinde önemli bir zarar veremeyeceğini söylediği
aktarılmıştı.12
10
Yunus Nadi, “Karadeniz Hadisesi”, Tasfir-i Efkâr, 31 Teşrinievvel 1914, no: 1245, s.1.
“Karadenizdeki Vakâyi’-i Ahire”, İkdam, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 6356, s.1.
12
BOA. HR. SYS. 2403/6, lef 2.
11
[236]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Tanin Gazetesi’nde yer alan makalenin başlığı ise “Beklenilmeyen
Vak’a” şeklinde idi. Bu başlıkla Karadeniz’de gerçekleşen olayın aniden
meydana geldiği ve Osmanlı’nın bu olaydaki mesuliyetsizliğinin altı çizilmek
istenmişti. Ayrıca bu olayın bir dönüm noktası olduğu kanaati de dile
getirilmişti. Aslında İkdam Gazetesi’ndeki yaklaşımın bir benzeri burada da
müşahede edilmekteydi. Mezkûr makalede Osmanlı Devleti’ne tarafsızlığına
rağmen Üçlü İtilaf tarafından düşmanlık yapıldığı ve Osmanlı’nın buna karşı
“vakur bir sükût ile” karşılık verdiği ileri sürülmüştü. Bir kez daha
Karadeniz’de vuku bulan olayda Osmanlı donanmasının meşru müdafaada
bulunduğunun altı çizilmişti.13 Aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin, İslam
Halifeliği’nin meşru bir karşılıkta bulunduğunu dile getiren Donanma
Mecmuası’nın 9 Kasım 1914 tarihli nüshasındaki makalesinin başlığı “Kısasta
hayat vardır” şeklinde idi. Bu makalede Rusya, İngiltere ve Fransa için “cani”
sıfatı kullanılmıştı ve “yaşamak isteyen her Müslüman[ın]” Osmanlı
Devleti’ne yardım etmek zorunda olduğu ileri sürülmüştü.14
Üçlü İtilaf’ın Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca tavır sergilediklerine
dair bir değerlendirme de Sabah Gazetesi’nin 31 Ekim 1914 tarihli nüshasında
yer verilmişti. “Vatan Namına, Hak Namına” başlıklı makalede Osmanlı
“dretnotları[nın] müsadere edilmesi, İngiliz ve Fransız donanmalarının
Karadeniz Boğazı’na kadar gelmeleri, Rus sefain-i harbiyesinin Osmanlı
sularına kadar ilerleyerek nümayiş-i bahri icrasına yeltenmeleri, İngiltere’nin
Mısır’daki [Osmanlı] hukuku[na] taarruzu” gibi olaylar İtilaf Devletleri’nin
hasımca tutumunun birer açık delili olarak beyan edilmişti. Bunun yanı sıra,
geçmişte Osmanlı donanmasının maruz kalmış olduğu ani baskınlardan
“Navarin” ve “Sinop” olaylarına da atıf yapılarak Karadeniz’deki vakanın
bunların bir benzeri olduğuna dikkatler çekilmişti. Ancak şimdi durumun
değiştiği ve Osmanlı’nın daha uyanık olduğu belirtilerek Karadeniz olayı şu
karşılaştırma ile anlatılmıştı: “Navarin’de Osmanlı donanması yanmıştı,
Sinop’ta Osmanlı donanması yanmıştı; fakat bu kere Karadeniz’de Osmanlı
donanması düşmanı yaktı.” Aslında Karadeniz’deki olay barıştan yana
olduklarını tarih ve medeniyet önünde ispat eden Osmanlıların, hukukuna
13
“Beklenilmeyen Vak’a”, Tanin, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 2104, s. 1,2; Üçlü İtilafın
baş aktörü İngiltere’nin Karadeniz olayı sonrasındaki girişimleri için bakınız: Önder Kocatürk,
Osmanlı- İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası (1911-1914) Sorunları Çözme Çabaları ve
İlişkilerin Kopması, İkinci Cilt (1913-1914), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2013, s. 477-482.
14
“Kısasta Hayat Vardır”, Donanma, 9 Teşrinisani 1914, no: 68/19.
[237]
Akın Çelik
karşı bir saldırı olduğunda çekinmeden kendi savunacağının da bir ispatı idi. 15
Tasfir-i Efkâr Gazetesi de Karadeniz olayını altmış yıl önce gerçekleşen
“Sinop faciası” ile aynı güne tesadüf etmesine dikkatleri çekmiş ve
Karadeniz’deki olayı Sinop’un altmış yıl sonra alınmış intikamı olarak tasvir
etmişti.16
(Sinob) Fâci’asına Nazire
Altmış sene sonra- (30) Teşrinisani 1854 fâci’ası- 29-30 Teşrinievvel
1914 mukabelesi
Harp Mecmuası’nda ise olaydan yaklaşık bir yıl sonra yapılacak
değerlendirmede Karadeniz’de atılan ilk Türk topunun “yıllanmış düşman”
Rusya’nın yanı sıra müttefiklerine yönelik “gazap narası” olduğu ileri
sürülecekti. 17
Karadeniz Olayı Sonrasında İttifak Devletleri’nin Tepkisi
Karadeniz hadisesiyle Osmanlı Devleti fiili olarak savaşa girmiş ve
tarafını belli etmişti. Bu çerçevede müttefiklerden, Osmanlı donanmasının
Karadeniz’deki müdahalesini başarılı bulan ve “hak ve medeniyet uğrunda”
savaştıklarını dile getiren Avusturya Kara ve Deniz Kuvvetleri Başkumandanı
15
D.K, “Vatan Namına, Hak Namına”, Sabah, 31 Teşrinievvel-i Efrencî 1914, no: 9023, s.1.
“(Sinob) Fâci’asına Nazire”, Tasfir-i Efkâr, 1 Teşrinisani 1914, no: 1246, s. 3.
17
“Harb Mecmuası Niçin Çıkıyor?”, Harb Mecmuası, Teşrinisani 1331, Sayı 1, s.3.
16
[238]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Arşidük Friedrich tarafından Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya bir tebrik mesajı
gönderildi. 18 Osmanlı’nın savaşa girişinin Almanya tarafından algılanışını da,
İkdam Gazetesi’nin Almanca yayınlanan bir mizah dergisinden iktibas ettiği
aşağıdaki tasvir bariz bir biçimde açıklamaktaydı. Osmanlı’nın katılmasıyla
savaşta yeni bir safhanın açıldığı resmin altındaki şu ifade ile dile
getiriliyordu: “Efendiler! İşte şimdi perde açılıyor, neler göreceksiniz neler
!..”19
Bunun dışında, gazetelere yansıyan bir habere göre Osmanlı Devleti’nin
savaşa girmesi Almanları memnun etmiş ve bunun bir göstergesi olarak Hilal-i
Ahmer’e nakit ve eşya yardımında bulunmak için Berlin’de bir cemiyet teşkil
edilmişti. 20 Osmanlı müttefikleri ilerleyen aylarda dostluklarını pekiştirme
18
Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 130, İstanbul 2013, Belge no: 46, s.
85; “Avusturya- Devlet-i Âlîye”, Sabah, 9 Teşrinisani-i Efrencî, 1914, no: 9032, s.1;
“Türkiye- İttifak-ı Müselles”, Tanin, 9 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2113, s.1.
19
İkdam, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6362, s.1.
20
“Osmanlı- Alman Dostluğu”, Sabah, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 9030, s.1; “Berlinde
Tezahürat”, İkdam, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6363, s.1.
[239]
Akın Çelik
adına başka adımlar da atacaklardı. Örneğin Türk Yurdu dergisinin 8
Teşrinievvel 1331 (21 Ekim 1915) tarihli sayısında Peşte Darülfünun Hukuk
Fakültesi’nin Enver Paşa’ya fahri doktor unvanı verdiği haberi, “Bugüne
kadar, Avrupa Darülfünunlarında ilmi unvan alan, nazırlarımız olduğunu
hatırlamıyoruz” değerlendirmesiyle yer almıştı. 21 Yine Tanin Gazetesi 9 Ekim
1915 tarihli nüshasında Berlin yakınlarındaki Teltof (Teltow) şehri
belediyesinin Enver Paşa’nın ismini “Osmanlı –Alman silah arkadaşlığının
te’yid-i hatırasını temin etmek “ için Teltow kanalı üzerindeki köprüye
verdiğini okuyucuları ile paylaşmıştı. 22
3 Kasım 1914 tarihinde New York Times Gazetesi’nde yer alan bir
habere göre Viyana’da ellerinde Türk, Alman ve Avusturya bayrakları
bulunan ve Türk Elçiliği önünde toplanan göstericiler Türkiye lehine
tezahüratta bulunmuşlardı. Ayrıca elçilik sekreteri de Almanca olarak
kalabalığa hitap etmişti.23
Aslında Avrupa kamuoyunda 29 Ekim 1914 tarihinden çok daha önce
Osmanlı’nın Rusya ile savaşa tutuşacağına dair söylentiler dolaşmaya
başlamıştı. Örneğin 6 Eylül 1914’te Stockholm sefaretinden gönderilen bir
telgrafta Osmanlı Devleti’nin Rusya ile savaşacağına, Hakkı Bey isminde
birisinin İtilaf Devletleri aleyhinde beyanatta bulunduğuna,
Kafkas
hududunda 317 bin kişilik bir kuvvetin harekete başlayacağına ve Osmanlı
ordusunda üst düzey 75 Alman subayının en üst makamlarda bulunduklarına
dair haberlerden bahsedilmişti.24 Bir başka söylenti ise Köstence’nin Yavuz ve
Midilli tarafından topa tutulacağına dair idi. Köstence Başşehbenderi
tarafından Dâhiliye Nazırı Talat Bey’e gönderilen bir telgrafta “Köstence’nin
topa tutulmak ihtimalinden herkes[in] adeta ürk[tüğü]” belirtilmişti.
Başşehbender kendisine başvuranlara bunun doğru olmadığını söylediğini de
eklemişti.25
21
“Enver Paşaya Doktor Ünvanın Verilmesi”, Türk Yurdu, 8 Teşrinievvel 1331, Yıl 5, Cild 9,
Sayı 3, s. 2790. Enver Paşa’ya doktora unvanı verilmesi Türk Yurdu dergisinin 2 Haziran
1332 (15 Haziran 1916) tarihli nüshasında tekrar yer almıştır. Burada Macarlara teşekkür
edilmiş, Enver Paşa’da tebrik edilmiştir. Bakınız: “Enver Paşa’ya Hukuk-ı Âmme
Doktorluğu”, Türk Yurdu, 2 Haziran 1332, Yıl 5, Cilt 10, Sayı 7, s. 3061 (111).
22
“Enver Paşa Köprüsü”, Tanin, 9 Teşrinievvel-i Efrencî 1915, no: 2447, s.2.
23
“Viennese Cheer Turkey”, The New York Times, November 3, 1914, p. 3.
24
BOA. HR. SYS. 2402/79, lef 2, bahsedilen telgraf 9 Eylül 1914 tarihinde 53637/1123
numara ile Harbiye, 53640/1172 numara ile Dâhiliye Nezaretine gönderilmiştir.
25
BOA. DH. EUM. 5. ŞB. 2/8, 3 Teşrinievvel 1914.
[240]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Osmanlı Devleti’nin fiili olarak savaşa girdiği günlerde Milano’dan
Muntanomi(?) isimli birisi tarafından gönderilen bir mektupta da Osmanlı’nın
Rusya’ya savaş ilan ederek Almanya ve Avusturya Macaristan safında savaşa
katılması gerektiği ileri sürülmüştü. Çünkü Osmanlı’nın geleceği açısından bu
tercihin daha doğru olacağı, Rusya’nın Osmanlı’nın yardımı ile yenileceğini
ve bunu bilen İngiltere’nin ise “müteessir” olduğu beyan edilmişti. Mezkûr zat
Bulgaristan ve Romanya’nın da Osmanlı ile birlikte Rusya ve Sırbistan’a karşı
hareket etmeleri tavsiyesinde bulunmuş ve böylelikle Avrupa barışının daha
hızlı sağlanacağını iddia etmişti. Ayrıca savaşın gidişatına dair öngörüsünü de
şu cümlelerle dile getirmişti: “Devlet-i Osmaniye’nin muharebeye dâhil
olması İngiltere ve Rusya için büyük bir tehlikedir. Mezkûr devletler
mahvolacaklardır. Hâlbuki Devlet-i Osmaniye ile Almanya ve Avusturya
galip geleceklerdir.”26
Karadeniz Olayı Sonrasında İtilaf Devletleri’nin Tepkisi
Karadeniz olayı İngiliz basınında, Türkiye’de henüz aleni hale
gelmemişken, 30 Ekim 1914 tarihinde duyurulmuştu. The Times Gazetesi
mezkur olayı, “ Türkiye Savaşta (Turkey at War), “Türkler Savaşa Girdi” (
Turks Enter The War) , “Rusya’ya Saldırı (Attack on Russia)”, “Açık
Limanlar Bombalandı (Open Ports Bombarded)”, Breslav ve Hamidiye
Karadeniz’de (Breslau and Hamidieh in the Black Sea)” şeklinde başlıklarla
vermişti. Petrograd’dan gönderilen telgrafta Türk ve Alman gemilerinin
savunmasız yerleri bombaladığı bildirilmişti. Bunun yanı sıra, yapılan
değerlendirmede İtilaf Devletleri’nin “Türkiye’ye” savaş ilan etmesi için boşa
çıkan girişimlerin olduğu, İtilaf Devletleri’nin saldırgan bir tutum içerisinde
olmama kararlığında bulunduğu belirtilmişti. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin
saldırgan olmayan tutumlarını ispat için birkaç olay karşındaki tavırları örnek
gösterilmişti. Bunlardan birisi de Goben ve Breslav gemilerinin ‘uluslar arası
hukuku ihlal ederek Osmanlı donanmasına katılması’ karşısında sadece
diplomatik protesto ile yetinilmesi idi.
Gazete, Karadeniz’deki çatışma
bölgesini bir harita ile okuyucularına göstermiş ve haritanın başlığını da “ The
New Area of the Hostilities (Yeni Savaş Alanı)” olarak belirlemişti. 27
26
27
BOA. HR. SYS. 2404 / 8 lef 3, 31.Teşrinievvel 1914.
“Turks Enter the War”, The Times, October 30, 1914, p. 8.
[241]
Akın Çelik
The Times, October 30, 1914, p.8.
Gazetenin aynı nüshasının dokuzuncu sayfasında “Turkey Enters the
Fray (Türkiye Savaşa Girdi)” başlıklı yazıda İtilaf Devletleri’nin, Türkiye’nin
savaşa katılmasına karşın, hazırlıklı olduğu ifade edilmişti. Bununla birlikte,
Türkiye ile ilgili sert ifadelere yer verilmiş ve “Yakında Osmanlı
İmparatorluğu[nun] Avrupa’da sadece bir anı olaca[ğı]” dile getirilmişti. Yine
savaş sona erdiğinde hem “ Avrupa’[nın] Türklerden kurtulaca[ğı], hem de
Suriye, Arabistan ve Mezopotamya halklarının Türklerden kurtarılacağı ve
“Osmanlı ırkının Anadolu’nun ücra vadilerine sürülece[ği]” gibi iddialı ağır
ifadelere yer verilmişti. Bunun yanı sıra “Avrupa, Yakın ve Orta Doğu’da
müşterek bir Alman Türk hâkimiyetinin” gerçekleşmesi halinde, “uygarlığın
yok olacağı” savı ileri sürülmüştü. 28 The Times Gazetesi’nde yer alan
değerlendirmeler, ertesi günü Amerika Birleşik Devletleri’nde, The New York
Times Gazetesi tarafından “Bu Türkiye’nin Sonudur Diyor (Says It is
Turkey’s End)” başlığı ile paylaşılacaktı. 29
The Times Gazetesi’nin 31 Ekim tarihli nüshasında da Türkiye’nin
analiz edildiği bir yazıya verilmiş ve Türkiye’nin savaşa katılmasının savaş
28
29
“Turkey Enters the Fray”, The Times, October, 30, 1914, p.9.
“Says It is Turkey’s End”, The New York Times, October 31, 1914.
[242]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
alanını genişleteceği belirtilmişti. Bununla birlikte Türkiye’nin Almanya’nın
etkisinde olduğu, Türk ordusunun “gerçek” yöneticilerinin Alman subaylar
olduğu ve “savunmasız” Rus şehirlerinin bombalanmasının arkasında
Almanya’nın olduğu değerlendirmesi yapılmıştı. Ayrıca Türkiye’nin savaşa
katılmasının Müslümanları etkilemeyeceği, hali hazırda İtilaf Devletleri
safında, Fransa ve Polonya’da, on binlerce Müslüman’ın savaştığı ileri
sürülmüştü.30 The Times Gazetesi aynı nüshanın beşinci sayfasında Türk
Ordusu ile ilgili bilgilerin yanı sıra aşağıdaki Türkiye haritasına da yer vermiş
ve “The New Belligerent (Yeni Muharib)” ifadesini kullanmıştı. 31
The Times, October 31, 1914, p.5.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın tebliğinde, savaşta tarafsız kalması
halinde Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne dair İngiliz
hükümeti tarafından garanti verildiği ve bu durumun Fransa ve Rusya
tarafından da kabul edildiği belirtilmişti.
Bunun yanı sıra Osmanlı
hükümetinin tarafsızlığı ihlal etmesine rağmen İtilaf Devletleri’nin “sabırlı”
oluşuna vurgu yapılmıştı. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Almanya tarafından
30
31
“Turkey as a Combatant”, The Times, October 31, 1914, p.9.
“The Turkish Army”, The Times, October 31, 1914, p.5.
[243]
Akın Çelik
savaşa zorlandığının altı çizilmişti. Bu hususta İngilizlerin dikkat çekici
iddialarında birisi Almanların İstanbul’daki askeri unsurlarının yanı sıra
“rüşvet” ile de Türkleri savaşa zorladıkları şeklinde idi. Osmanlı Devleti’nin
savaşa sürüklenmesinde Almanya’nın oynadığı role dikkat çekmek için de
The Times Gazetesi bu yazının ana başlığını “(The German Plot in Turkey)Türkiye’de Alman Entrikası” olarak belirlemişti. 32
İngiltere’nin yanı sıra Fransa da Karadeniz olayı ile ilgili
değerlendirmelerini paylaşmıştı. Bu işin asıl müsebbibinin Almanya olduğuna
dikkatleri çekmişti. Fransız hükümeti Osmanlı Devleti’nin Alman subaylarını
önemli pozisyonlara getirdiğini, Almanya’dan askeri mühimmat aldığını,
tahrik olmamasına rağmen Rus limanlarına saldırdığını ileri sürmüştü.
Fransızlar bu iddialarını Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığı ihlal edici
davranışlarına örnek olarak vermişlerdi. Bunun yanı sıra Fransızlar Osmanlı
hükümetine kendi politikasını oluşturmasını ve Alman subayları görevden
almasını tavsiye etmişti.33 The New York Times’ın The Temps Gazetesi’nden
aktardığı “ Türk krizi” ile ilgili değerlendirmede de Almanya’nın
sorumluluğuna dikkat çekilmiş ve Almanya’nın “ savaş cezasını ödemede
kendine bir yardımcı bulduğu için mutlu olduğu” iddia edilmişti. Ayrıca,
Gazetede bu savaşın “doğu sorunun nihai çözümü” olacağı ileri sürülmüştü. 34
Bunlara ilave olarak, Roma’dan gönderilen haberde Rus Büyükelçisi,
M. Krupensky’nin Karadeniz’deki Türk bombardımanını bir çılgınlık olarak
değerlendirdiği ve “Türkiye için her şeyin bitti[ği]” ifadesini kullandığı
belirtilmişti. Büyükelçi de bu olayın arka planında Almanların olduğuna
dikkatleri çekmiş ve bunu Almanya açısından bir başarı olarak
değerlendirmişti. 35
Osmanlı Devleti ile savaşın ilk günlerinde gazetelere yansıyan
haberlerden anlaşılıyor ki, İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin savaşa
32
“The German Plot in Turkey”, The Times, November 1, 1914, p.1; İngiltere Dışişleri
Bakanlığı’nın açıklaması bir sonraki gün tekrar yayınladı. Bakınız: “Warning to the PorteRepeated Provocation to Great Britain- Foreing Office Statement”, The Times, November 2,
1914, p. 10; Ayrıca Bakınız; “Britain Admits Turkish Break”, The New York Times,
November 1, 1914, p. 1, 2.
33
“ By The Associated Press”, The New York Times, November 3, 1914, p. 2; Almanların
etkisine dair bir değerlendirme için ayrıca bakınız: “Turkey’s War”, The New York Times,
November 3, 1914, p. 10.
34
“France Willing to Forgive- Lays Blame on GErmans”, The New York Times, November 3,
1914, p. 2.
35
“’Must Be Mad,’ Says Envoy”, The New York Times, November 1, 1914, p. 2.
[244]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
katılmasının sömürgelerindeki Müslümanlar üzerinde olumsuz etkilerini
önlemek çabası içerisine girmişlerdi. Özellikle Hint Müslümanlarından önde
gelenlerin beyanlarına basında geniş yer verilmişti. İngiltere ve Fransa
hâkimiyetleri altında bulundurdukları Müslümanların dini hassasiyetleri
nedeniyle kendi aleyhlerinde bir oluşuma yönelmelerini engellemek
istiyorlardı. Bu nedenle Türkiye’nin savaşa katılmasının dini gerekçelerden
kaynaklanmadığının altını çizmişlerdi. Bu çerçevede Hint Müslümanlarının
görüşlerini sayfalarına taşıyan The Times Gazetesi 4 Kasım 1914 tarihli
nüshasındaki haberin alt başlığını da “ Not a Religous War- Dini Bir Savaş
Değil” olarak belirlemişti. 36 Bununla birlikte, Osmanlı Devleti’nin kendini
Almanlara teslim ettiğine dair bir algıyı oluşturmaya çalışmışlardı ve bu
hususta “Türkiye’nin hatası[nın]” Tunus, Cezayir ve Fas Müslümanları
tarafından görüldüğü dile getirilmişti. 37 Öte yandan Hindistan, Doğu Afrika ve
Orta Asya Müslümanlarının dini lideri olarak lanse edilen Ağa Han
Londra’dan Hindistan ve diğer İngiliz sömürgelerindeki Müslümanlara
hitabında Osmanlı Devleti’nin Padişahının “özgür iradesi” ile değil “Alman
subayların iradesi” ile karar verdiğini beyan etmişti. Ayrıca, Osmanlı
Devleti’nin “İslam’ın temsilcisi konumunu kaybet[tiğini] ileri sürmüş ve
“mukaddes olmayan bir amaç” doğrultusunda bu savaşa katıldığını iddia
etmişti. Ağa Han Müslümanları devletlerine sadık kalmaya çağırmaktaydı. 38
Bunun yanı sıra gazetelerde Ağa Han gibi diğer Hint Müslümanlarının da
Osmanlı Devleti’nin savaşa sürükleyenin Almanya olduğu inancında
olduklarını ve İngiltere’ye bağlıklarını ifade ettiklerini bildiren haberler
görülmekteydi. 39 Ayrıca The New York Times Gazetesi’nin haberine göre
“Kafkas Müslümanları” da Rusya’ya bağlılıklarını ifade etmişlerdi. 40
Karadeniz’de vuku bulan olaydan 5 gün sonra New York Times’da
çıkan bir haberin başlığı “Text of Turkish Apology (Türk Özür Metni)”
şeklindeydi. Habere göre, Türk elçisi tarafından Rusya Dışişleri Bakanı
Sazonof’a iletilen telgrafta Sadrazam Karadeniz’deki olaydan dolayı ilişkilerin
36
“Indian Moslem Loyalty- Not a Religous War”, The Times, November 4, 1914, p. 7.
The New York Times, November 3, 1914, p. 2.
38
The New York Times, November 4, 1914, p. 13.
39
“ Indian Moslem Loyalty”, The Times, November 4, 1914, p.7; “Indians Remaining Loyal to
Britain”, The New York Times, November 4, 1914, p. 13. Karadeniz olayının Hintlilere
duyurulması ve tepkilerle ilgili olarak ayrıca bakınız: “Indian Steadfast- Moslem Loyalty to
the Empire”, The Times, November 2, 1914, p. 10.
40
“Caucasus Moslems Loyal”, The New York Times, Nowember 3, 1914, p. 2.
37
[245]
Akın Çelik
kopmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiş ve buna da Rus filosunun neden
olduğunu söylemişti. Ancak Osmanlı hükümetinin gerekli tedbirleri alarak
olayın tekrarına meydan vermemek için çaba göstereceğini dile getirmiş ve
Ruslardan da benzer bir uzlaşmacı tavır beklentisini ifade etmişti. 41 Ancak
Osmanlı hükümetinin bu yaklaşımı ve üzüntü beyanı bir “özür” olarak lanse
edilmişti.
Savaşa Giden Süreçte Osmanlı Toplumunun Tepkisi
Osmanlı kamuoyunda artık bir ölüm-kalım mücadelesine girişildiği
algısı oluşturulmuştu. Bu çerçevede de Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil
olması ile ilgi halk desteğinin olduğu basına yansımıştı. Aşağıdaki fotoğrafın
altında da yazıldığı üzere İstanbul’da Harbiye Nezareti önünde Osmanlı
sancağının yanı sıra Alman ve Avusturya bayrakları ile gösteri yapılmıştı. 42
“Müttefiklerimiz Almanya ve Avusturya bayraklarıyla râyet-i
Osmaniye’yi hamilen Harbiye Nezareti pîşgâhında (önünde) icra olunan
tezâhürat-ı milliye”
41
42
“Text of Turkish Apology”, The New York Times, November 4, 1914.
Polis Mecmuası, 1 Teşrinisani 1330, no 32, s. 757.
[246]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Balıkesir halkı “asırlardan beri Âlem-i İslam’a hücum eden zalim
düşmanların ezilmesi” için hükümete desteklerini beyan etmişlerdi. Liceliler
ise savaş boyunca devlete verilen vergilerin (tekâlif-i emiriyye) üç katını savaş
masrafı olarak vermek ve gerektiğinde gönüllü taburlar oluşturularak savaşa
katılmak gibi tekliflerle desteklerini belirtmişlerdi. Yine Kastamonu’da on
bini aşkın insan gösteri yapmıştı.43 Çankırı’da halkın galeyana geldiği ve
hükümetin her türlü emrinin “canla, başla ifa” edileceği beyan edilmişti. 44
Çatalca’nın eşraf ve memurları da hükümete olan desteklerini telgrafla
bildirmişlerdi. 45 Ordu ahalisi 1 milyon kuruşluk “erzak ve saire[yi]” savaş
vergisi yerine ve yurtseverliklerinin bir göstergesi olarak orduya hediye
etmişlerdi. Muğla’da da büyük bir miting46 düzenlenerek hükümetin yanında
oldukları mesajı iletilmişti.47 Bunun dışında halkın hükümetin yanında olduğu,
fedakârca davranacağı bilgisi 30 Ekim 1914 tarihinde Halep Valisi Celal
tarafından Dâhiliye Nezaretine bildirilmişti. 48 31 Ekim günü de Musul Valisi
Süleyman Nazif Karadeniz’de Osmanlı Donanması’nın elde ettiği başarının
bir beyanname ile duyurulduğunu, Musul halkının “son ferdi ve son akçesi”
ile yardımı taahhüt ettiğini beyan etmişti. 49
Dönemin basınına yansıyan yukarıdaki örneklerden anlaşılıyor ki
Osmanlı Hükümeti’nin savaşa giriş kararı hem iç kamuoyunda hem de İttifak
Devletleri kamuoyunda ciddi bir destek görmüştü. Artık Osmanlı tarihinin
yeni bir safhası başlamış ve kaçınılmaz olarak savaşa girilmişti. Savaş
kaçınılmazdı çünkü resmi savaş ilanında da ifade edildiği üzere Osmanlı
Karadeniz olayının araştırılması için Rusya’ya müracaat etmesine rağmen
Rusya ve müttefikleri İngiltere ile Fransa Osmanlı Devleti’ne saldırmıştı.50 O
43
“Vatan Uğrunda”, Sabah, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, s.2; Balıkesir, Kastamonu için ayrıca
bakınız: “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2110, s.1;
Vilâyatta Tezahürat”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 2. Lice için ayrıca
bakınız: “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2.
44
“Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 6 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2110, s.1;
45
Vilâyatta Tezahürat”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 2.
46
Tanin gazetesinde katılımcıların sayısının 15 Binin üzerinde olduğu belirtilmiştir. Bakınız:
“Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2.
47
“Vatan Uğrunda”, Sabah, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 9030, s.1; “ Taşrada Tezahürat”,
İkdam, 7 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 6363, s.1; “Cihad-ı Ekber Yolunda”, Tanin, 7
Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2111, s.2.
48
BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 4.
49
BOA. DH. EUM. VRK. 13/68.
50
BOA. MV. 237/90. Ayrıca Bakınız: BOA. BEO. 4320/323983, lef 1.
[247]
Akın Çelik
gün Osmanlıların içinde bulundukları ruh halini aşağıdaki karikatürler açık bir
şekilde resmetmişti:
Resim 1
Karikatürdeki (Resim 1) yazıda belirtildiği üzere Osmanlı yüzyıllardır
Müslümanlara zülüm eden “cebbar ve gaddar” devletlere, “hilalin
düşmanlarına” karşı, “hilalin hakkını ve şerefini îlâ” yani yüceltmek adına 51,
ya da Karagöz’ün 3 Teşrinisani 1330 (16 Kasım 1914) tarihli nüshasında
(Resim 2) tasvir edildiği gibi İslam dünyası “hainler[e]” karşı bir Arslan gibi
kükremiş ve “artık yeter” diyerek “zincirleri[ni] kopar[ıp]” ayağa kalkmıştı. 52
51
52
“Hilalin Düşmanlarına Karşı”, Tasfir-i Efkâr, 6 Teşrinisani 1914, no: 1251, s. 1.
Karagöz, 3 Teşrinisani 1330, Sene 7, no: 687, s.1.
[248]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Resim 2
Osmanlı’nın savaşa henüz girdiği günlerde toplumun algısını savaş
üzerinde yoğunlaştırmak ve orduya güven duygusunu pekiştirmek için olsa
gerek bilmecelerde bile Osmanlı askeri tasviri sorulmuştu. Örneğin Yadigâr-ı
Harb’in 10’uncu sayısında resimli bilmece (3. Resim) sorulmuş 53 ve haftalık
Afiyet gazetesinin 1 Teşrinisani 1330 (14 Kasım 1914) tarihli nüshasında
cevabı verilmişti (4. Resim). Resmin altında “Şanlı Osmanlı Askeri” ibaresi
yer almıştı.54
53
54
“Yeni Bilmece: İzahat Zuhurundadır”, Yadigâr-ı Harb, tarih yok, no: 10.
Afiyet, 1 Teşrinisani 1330, no: 50, s.1.
[249]
Akın Çelik
Resim 3
Resim 4
Osmanlı Devleti’nin savaşa resmen taraf olduğu günlerde, savaş
atmosferinin insanların duygularını yönlendirdiğinin güzel örneklerinden birisi
de 19 Kasım 1914 tarihinde İctihâd mecmuasında yer alan Yusuf Ziya’nın
nişanlısına atfen yazdığı “Kan Bayramı” adlı şiiri idi. Şair duygularını şu
şekilde dile getiriyordu:55
“Ey sevgilim beni nasıl sermest ettiyse
Hararetli leblerinden kopan ilk bûse,
O muzaffer top sesleri Karadeniz’den
Gelir gelmez daha büyük mesti duydum ben!
Şiirlerim kalsın artık sana armağan
Gidiyorum… Göğsüm kanlı gelmezsem utan!
Gidiyorum… Gel kalbimi son bûsenle sar!
Gidiyorum… Kafkasya’da bekleyen var
Gidiyorum… Bugün kurban kan bayramıdır,
Kılıncımı kınsız getir, şân bayramıdır!..”
55
“Şiir: Kan Bayramı”, İctihâd, 6 Teşrinisani (1)330, no: 121, s. 377.
[250]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Osmanlı Devleti Neden Savaşa Taraf Oldu?
Osmanlı Devleti bu savaşta kime karşı, niçin savaşacaktı? Donanma
Mecmuası’nda Müslümanlara yapılan çağrıda dile getirildiği gibi savaşa
girmekle “zelîlâne hayat[a]” karşı “şerefli ölüm” mü tercih edilecekti?
Veyahut Müslümanlar için bu savaş “Moskofun köleliğinden, İngilizin
kırbacından, Fransızın kılıncından” kurtulmanın bir vesilesi mi olacaktı? 56 Ya
da Türk Yurdu Mecmuası’nda A. Y. İmzalı yazıda belirtildiği gibi, Osmanlı
aynı zamanda “… imparatorluk haricinde kalan Türk ve Müslüman
kardeşlerini mahkumiyet ve esaret altından kurtarmak hareket-i tarihiyesini”
de başlatmış mı olacaktı?57 Yine aynı yazıda alıntılanan şair Mehmed Emin
Bey’in “ Ey Türk Uyan” adlı kasidesinde belirttiği gibi Türkler için “Necat
(kurtuluş) günü gelmiş” miydi? Ya da Gökalp’in “Kızıl Destan”ında ifade
ettiği gibi Türkiye için “Turan” olma fırsatı mıydı? 58
“Cihad-ı Ekber” ilan eden fetvanın Fatih Camiinde Okunması 59
Millet adına karar verenler tercihlerini hangi sâike dayandırıyorlardı?
Bu soruların cevabı öncelikle dönemin karar vericilerine müracaatla
56
“Cihad Ya Müslimîn”, Donanma, 16 Teşrinisani 1914, no 68-25, s. 306(?).
A.Y., “Türk Dünyasında Cihan Harbi ve Türkler”, Türk Yurdu, 11 Kanun-ı evvel 1330, Yıl
3, Cilt 7, Sayı 73, s. 2428.
58
A.Y.,“Türk Dünyasında Cihan Harbi ve Türkler”, Türk Yurdu, s. 2429.
59
Polis Mecmuası, 1 Teşrinisani 1330, no 32, s. 751
57
[251]
Akın Çelik
bulunabilir. Bu çerçevede, Enver Paşa Osmanlı Ordu ve Donanma-yı
Hümâyûnu Başkumandan Vekili unvanıyla Arşidük Friedrich’e cevaben
gönderdiği telgrafta şunları söylüyordu: “Hak ve insaniyet düşmanlarına karşı
harb eden bizleri ve dost silah arkadaşlarımızı Kâdir-i Mutlak muvaffak
buyursun. … Biz milyonlarca masumînin hürriyetini istihsâl için kemâl-i
emniyetle silahlarımıza sarıldık”. 60
Bunun dışında başvurulacak bir kişi de dönemin Sadrazamı Said Halim
Paşa’dır. Said Halim Paşa’nın yukarıdaki sorulara cevap teşkil edebilecek
ifadeleri savaşın bitişinden sonra Sebilürreşad dergisinin, 29 Haziran 1338
(1922) tarihli nüshasında yayınlanan hatıratın bir bölümünde yer alacaktı. Bu
hatıratta Said Halim Paşa “ Büyük Avrupa Harbi” olarak tanımladığı Birinci
Dünya savaşının başlamasıyla Türkiye’nin endişeye kapıldığını, çünkü bu
büyük olayın Türkiye açısından ne gibi bir tehlike içerdiğini herkesin fark
ettiğini belirtmişti. Ayrıca İtilaf Devletleri’nin aşamalı olarak ortaya çıkan
düşmanlıklarının kendilerine Kırım muharebesinden bu yana değişimlerin
olduğunu, Kırım Muharebesi esnasında rakip olanların şimdi “şark meselesi”
yani “Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması” gibi ortak bir zeminde
buluştuklarını dile getirmişti. Said Halim Paşa İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı
Devleti’ni artık farklı bir yerde konumlandırdıklarını, daha önce Osmanlı’yı
Avrupa’nın dengesini sağlayan “ihmal edilemez” etken olarak görürlerken
artık tam aksi bir düşünceyle mevcut dengeyi sürekli bozan bir unsur olarak
telakki ettiklerini beyan etmişti. Bu çerçevede farkında olunan bir gerçek de
Rusya’nın Boğazlara ve İstanbul’a göz dikmesi, Fransa’nın Suriye’yi,
İngiltere’nin ise Irak’ı istemesi idi. Said Halim Paşa İtilaf Devletleri’nin,
savaşın ilk günlerinden itibaren, Osmanlı Devleti’ne karşı tavrının Türk
milletinin ve Hükümetinin endişelerinde ne kadar haklı olduğunu gösterdiğini
iddia etmişti. Çünkü İtilaf Devletleri Güney Amerika Hükümetlerinden,
Almanya ve Avusturya Macaristan’ın müttefiki olan İtalya’ya, yine Avusturya
Macaristan İmparatorluğu ile ittifak antlaşması yapmış olan Romanya’ya
kadar müttefik arayışı içerisinde bulunmuştu ve bunu sağlamak için de hiçbir
fedakârlıktan çekinmemişti. Ancak İtilaf Devletleri Türkiye’ye karşı böyle bir
girişimde bulunmadıkları gibi, bu yönde bir istek dahi ortaya koymamışlardı.
60
Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 130, İstanbul 2013, Belge no: 46, s.
85; “Avusturya- Devlet-i Âlîye”, Sabah, 9 Teşrinisani-i Efrencî, 1914, no: 9032, s.1;
“Türkiye- İttifak-ı Müselles”, Tanin, 9 Teşrinisani-i Efrencî 1914, no: 2113, s.1.
[252]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Said Halim Paşa’nın bir iddiası da, İtilaf Devletleri’nin, Türkiye’yi tecrit
ederek, dünya savaşının Türkiye’ye yönelik “derin ve hayati” boyutunu
Türkiye’den gizlemek için çaba gösterdiklerine dair idi. 61
İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti ile neden bir ittifaka girmeliydi? Said
Halim Paşa’ya göre İtilaf Devletleri bu ittifak ile büyük bir fayda sağlayacaktı.
Çünkü İngiltere ve Fransa büyük bir Müslüman nüfusa sahipti ve zafere
ulaşmak için bu Müslüman nüfusa muhtaç idiler. Türkiye de hilafetin merkezi
idi. Böylelikle Osmanlı ile bir ittifak İngiltere ve Fransa’ya “ahlaki, maddi ve
siyasi” açıdan fayda sağlayacaktı. Rusya ise savaşa devam edebilmesi
açısından müttefiki devletlerle temasını boğazlar ve Karadeniz üzerinden
sağlamış olacaktı. Bunun yanı sıra, Said Halim Paşa, iyi donatılmış bir
Osmanlı ordusunun hiç de hafife alınacak bir kuvvet olmadığının ve bunun
ispat edildiğinin de altını çizmiş, Osmanlı ordusunun savaşa girmesinin
Balkan devletlerini etkileyeceğini, Bulgaristan ve Yunanistan’ın tereddüt
etmeden İtilaf Devletleri safında savaşa gireceklerini iddia etmişti. 62
Ancak Osmanlı ile yapılacak ittifakın büyük getirisine rağmen İtilaf
Devletleri Osmanlı’ya neden tam bir tarafsızlık önermişlerdi? Said Halim
Paşa, İtilaf Devletleri’nin böyle faydalı bir ittifaktan kaçınmasının bu savaşın
hedeflerinden birisi olan “hasta adam[a]” son vererek mirasının bölüşülmesi
gibi temel hedeflerden birisiyle uyuşmamasından ileri geldiği şeklinde
yorumlandığını belirtmişti. 63
Osmanlı bu tarafsızlık önerisini hangi şartta kabul edebilirdi? Said
Halim Paşa, Osmanlı Hükümetinin Fransa ve İngiltere elçileriyle görüşerek
kendilerine verilecek garantinin Rusya’nın ihtiraslarına karşı bir mahiyette
olmasını istediklerini ifade etmişti. Yani İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı
Devleti’ne Rusya karşısında teminat vermesi istenmişti. Çünkü Paşa’ya göre,
Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesindeki gaye boğazlar ve
Anadolu’nun büyük bir kısmını ele geçirmek ve asırlardan beri devam eden
amacını “kuvveden fiile getirmek”, ayrıca Japon savaşından itibaren
nüfuzunu kaybeden Çar’a haysiyet ve itibarının iade etmek idi. Said Halim
Paşa İngiltere ve Fransa’nın Rusya’dan ayrı bir taahhütte bulunamadıklarını,
çünkü bu savaşta zafere ulaşmak için Rus Çarlığı’na ümit bağladıklarını iddia
61
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, 29 Haziran 1338, cilt
20, No. 507, s. 149.
62
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 150.
63
Aynı yer.
[253]
Akın Çelik
etmişti. Neticede üç devletin müştereken verdikleri notada 64 Türkiye’nin
tarafsız kalması halinde bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün sağlanacağı
belirtilmiş ise de Paşa’ya göre, İtilaf Devletleri açısından tarafsızlık sadece
savaşa girmemekten ibaret değildi. Bununla birlikte, Paşa Türkiye’nin
tarafsızlığı ile ilgili değerlendirmenin İtilaf Devletleri’nin takdirinde
bulunduğu ve bunun da özellikle gelecekte tartışmaya açık bir durum olduğu
tespitinde bulunulmuştu. Said Halim Paşa savaş sonunda, bu devletlerden
birisinin Türkiye gerektiği gibi bir tarafsızlık göstermedi deme ihtimalinin
olduğunu,
o zaman da verilen taahhüdün bir anlamının olmadığını
65
belirtmişti. Said Halim Paşa, Türkiye’nin tarafsızlığının ölçüsünü İtilaf
Devletleri’nin kendilerine göre belirleyeceğini de beyan etmişti. 66
Said Halim Paşa, İtilaf Devletleri’nin tarafsızlık karşısında vermiş
oldukları garantinin İngiltere tarafından sadece savaş süresince geçerli
olmasını istediğini güvenilir bir kaynaktan duyduğunu da eklemişti. Said
Halim Paşa İtilaf Devletleri’nin istedikleri tarafsızlık durumunun Türkiye’yi
mutlak bir hareketsizliğe, yalnızlığa sürükleyeceği tespitinde de bulunmuştu.
Böyle bir tarafsızlığın bir dezavantajı da Osmanlı’yı gerektiğinde ihtiyaç
duyacağı dış yardımdan mahrum bırakacaktı. 67 Neticede,
Türkiye
“…bitaraflığıyla istiklal ve istikbalini temin edemeyeceği hakikatini sezdi ve
anladı ve tehlikenin büyüklüğünü duyduğu için harbe girdi. …çünkü
bitaraflığın sonu muazzam Türk tarihine yaraşır fecî’ ve yüksek bir ölüm bile
değil; hatime-i tezlîl olan ebedi mevt-i mezelletti.” Ancak, Sait Halim Paşa
64
Fransız Erkân-ı Harbiye Binbaşısı M. Larşer tarafından kaleme alınan ve Kaimmakâm
Bursalı Mehmed Nahid tarafından tercüme edilen Büyük Harbde Türk Harbi isimli eserin
birinci cildinde İtilaf Devletleri’nin notası şu şekilde aktarılmaktadır:
“ 1- Düvel-i i’tilâfiye, Türkiyeyi, kendi arzusu hilafına harbe sürüklemek isteyecek devletlere
karşı Türkiyenin istiklâl ve tamâmiyetini suret-i kat’iyede muhâfazayı te’mîn ederler.
Türkiyede mukîm Avrupalıları te’mîn edecek diğer bir şeklin akd u kabulü kaydıyla, hatta adlî
olan kapitülasyonların bile feshine muvâfakat ederler. Türkiyeye erzâk verilecek, muktezî
sermaye i’tâ olunacak ve Türkiyenin berren ve bahren hâl-i müdâfa’aya vaz’ında bununla
tevhid-i hareket edilecektir.
2- Bunlara mukabil Türkiye tam bir bîtarafî muhâfaza edecektir. Binaenaleyh tekmîl Alman
askerlerini ve bilhassa Liman Von Sanders heyet-i ıslâhiyesi ile “Suşon” fırka-i bahriyesi
tâ’ifelerîni memleketten çıkaracaktır.” Bkz: M.Larşer, Büyük Harbde Türk Harbi ( Harbin
Anasır ve Mukaddematı ve Hey’et-i Umumiyenin Hulâsası), 1.Cilt, Nakl ve Tahşiye Eden
Kâ’immakâm Bursalı Mehmed Nihad, Matbaa-ı Askeri, İstanbul 1927, s.45.
65
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 150.
66
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 151.
67
Aynı yer.
[254]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Türkiye’nin savaşa girişte zamanlama hatası yaptığını da beyan etmişti. 68
Buna ilaveten, Ali Fuad Türkgeldi Said Halim Paşa’nın Karadeniz olayından
sonra şunları söylediğini aktarmaktadır: “Almanlar bizi harbe sokmak
istiyorlar. Biz harbe girmeliydik amma onların ihtiyar edecekleri zamanda
değil, bizim ihtiyar edeceğimiz zamanda.”69
Said Halim Paşa, 1914‘de, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi
anlatmak için 1919‘daki durumla kıyaslamıştı. Paşa 1914’teki tehlikenin
1919’dakinden daha büyük olduğunu iddia etmiş ve Anadolu’da verilen
mücadeleye atıf yaparak 1914 Osmanlısını anlatmaya çalışmıştı. Said Halim
Paşa, Türkiye’nin Sevr antlaşmasını kabul etmeyerek, silahlı mücadeleye
girişmesinin 1914’te Türkiye’nin savaşa dâhil olmasının sebeplerini açıkça
ortaya koyduğunu ifade etmişti. Paşa Anadolu’daki milli mücadeleyi, kendi
deyimiyle “milli mukavemeti” ortaya çıkaran sebeplerin Türkiye’yi Birinci
Dünya Savaşı’na müdahil eden nedenlerin bir açıklayıcısı, olayların bir tefsiri
ve bir doğrulayıcısı, olduğunu beyan etmişti. Said Halim Paşa’ya göre nasıl ki
hiç kimse Sevr ile talan edilmek istenilen Türk Milli Varlığını korumak için
silaha başvurma mecburiyetinden şüphe duyulmazsa aynı şekilde Türkiye’yi
Birinci Dünya Savaşına sürükleyen nedenlerin meşruluğundan da şüphe
duyulamazdı. İtilaf Devletlerinin Sevr Antlaşması ile ortaya çıkan kötü
niyetlerini, hırslarını savaş ortaya çıkarmamıştı, aksine bu arzular savaşın en
önemli nedenlerindendi ve hâlihazırda devam eden savaşın da sebebi bu idi.
Dolayısıyla, Türkiye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü 1914 yılında daha
büyük bir tehdit ile karşı karşıya idi. O dönemde Türkiye İngilizlerle ittifak
etmiş “Emperyalist bir Çarlık Rusyası” ile karşı karşıya idi. Şimdi ise
İngiltere’nin düşmanı ve Türkiye’nin yanında bulunan bir Bolşevik Rusya
vardı. Ancak 1914‘de tehlike bu kadar açık görülemiyordu. Çünkü “1914’de
68
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 153.; Said Halim
Paşa kendisinden Ülkenin kendisinden habersiz olarak savaşa sokulmasına tepki göstermek
için Sadrazamlıktan istifa etmeye karar vermiş ancak bu kararından vazgeçirilmiştir. Bkz: Ali
Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1949, s. 130;
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, Türkiye Yayınevi,
İstanbul, 1972, s. 417. Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralarım 2. Cilt, s.109; Alman General Von
Seeckt 4 Kasım 1918 tarihli raporunda Türkiye’nin tarafsız kalması halinde akıbetinin
Yunanistan gibi olacağını belirtiyor ve Almanya ile ittifakın doğru bir tercih olduğunu ifade
ediyordu: Akdes Nimet Kurat, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de Bulunan Alman
Generallerinin Raporları, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları: 23, Ankara, 1966,
s. 37-38.
69
Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 130.
[255]
Akın Çelik
Sevr muahedesi yazılmamıştı. Onun için 1919’da olduğu gibi tehlike kitap
şeklinde okunamazdı.” Said Halim Paşa’ya göre, aslında, Türkiye’nin
savaştan önce ve sonraki durumu “birbirinin aynı”sı idi. Bu nedenle Anadolu
mücadelesi 1914‘de başlayan savaşın bir aşaması idi. 1919’da Türk milletini
silahla haklarını korumaya sevk eden nedenler 1914‘de Osmanlıyı İtilaf
Devletleri’ne karşı savaşa iten nedenlerdi. 70
Said Halim Paşa Türkiye’nin bu savaşta ittifak kurmak istediği tarafın
İtilaf Devletleri olduğunu ve bu yönde de samimi bir çaba gösterdiğini, ancak
İtilaf Devletleri’nin bunu kabul etmediklerini beyan etmişti. Türkiye’nin bu
tercihinin nedeni de tehlikenin onlardan gelmesiydi. Paşa’ya göre bu
tehlikeden kurtulmanın çaresi o ittifakın içerisine dâhil olmaktı. 71
Yine o dönemde Osmanlı’nın İtilaf Devletleri safında bulunması
gerektiğini savunan bir isim de Prens Sabahattin idi. Prens Sabahattin bu
düşüncesini bir mektupla Padişaha arz etmiş ve bu mektup Science Sociale
dergisinin Aralık 1914 tarihli nüshasında yayınlanmıştı. Prens Sabahattin’in
talebi savaştan 4 yıl sonra, Ictihad (İştihad) mecmuasının 14 Kasım 1918
tarihli nüshasında yer alacaktı. Prens Sabahattin 6 Kasım 1914 tarihli
mektubunda hükümetin Almanya safında savaşa girmesine tepki göstermiş ve
“hükümetimiz (Almanya) için sel sefil etmekle memleketimizi idama mahkûm
ediyor” demiş ve hükümetin bu tercihinin millet tarafından kabul edilmediğini
ileri sürmüştü. Prens Sabahattin, Osmanlı Devleti ile İngiltere ve Fransa
arasında bulunan tarihi dostluk nedeniyle bunların müttefiki olan Rusya’nın
hasım görülmemesi gerektiğini belirtmiş ve bu şekilde savaşa girişmenin
milletin faydasına olmayacağının iddia etmişti. 72
Osmanlı Devleti’nin Almanya ile ittifakının fayda getirmediğine dair bir
değerlendirme Fransız sosyolog Gustove Le Bon’un savaş sonrasında
yayınlanan “Dün ve Yarın Mûcez Düşünceler- Hieretdemain, Pensees breves”
adlı kitabından Servet-i Fünun dergisinin 26 Şubat 1340 (26 Şubat 19124)
tarihli nüshasına taşındığını görüyoruz. A.S imzalı yazıda belirtildiğine göre
Fransız sosyologun eserinde sosyal bir kaidenin gerçekleşmiş örneği olarak
Türkiye’nin maruz kaldığı savaş neticesi konu edilmişti. Fransız düşünür
bahsedilen eserinde Türkiye ile ilgili şu ifadelere yer vermişti:
70
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 152.
“Türkiyenin Harb-i Umumiye İştirakindeki Sebepler”, Sebilürreşad, s. 153-154.
72
“Mesmû Olmayan Bir Sayha-i Îkâz”, Ictihad (İştihad), 14 Teşrinisani1918, Cilt 15, sayı,
130, s. 2795.
71
[256]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
“Zayıf bir devletin kuvvetli bir devletle ittifakından, kuvvetli devlet
galib gelirse zayıf devletin ona cizyegüzarlığından, eğer kuvvetli devlet
mağlup olursa zayıfın harabiyetinden başka bir netice-i mümkün yoktur.
Türkiye Almanya ile ittifakından, Arabistan’ı, Ermenistan’ı Mezopotamya’yı,
Suriye’yi, zayi etmekten ve tam bir harabe-i maliyeden başka bir netice ele
geçirmedi”.73
Dolayısıyla bu ittifakın her şekilde Türkiye’ye bir getirisinin
olmayacağının altı çizilmişti. Bu durum karşısında Fransız sosyologa 8 Mart
1921’de bir mektup gönderen yazar itiraz noktalarını dile getirmiş ve
Türkiye’nin Almanya ile olan ittifakının zaruretler neticesinde olduğunu
beyan etmişti. Yazar bir kez daha Rus tehlikesinden bahsetmiş ve nasıl ki
Fransa’nın ezeli düşmanı Almanya ise Türkiye’nin de Rusya olduğunu
hatırlatmıştı. 74
Bunun dışında yazar, yukarıda Said Halim Paşa’nın da altını çizdiği,
Rusya, Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı topraklarına yönelik arzularını tekrar
ederek ve İtilaf Devletleri ile bir ittifakın mümkün olmayacağını ispata
çalışmıştı. Yazar, Almanya ile ittifakı “bir zaruret-i hâkime ve mutlaka
karşısında… ehven-i zararı kabul mecburiyeti” olarak tanımlamıştı. 75
Osmanlı Devleti böyle mecburi ittifakla 76 mecburi bir istikamete
yönelirken ordusu hazır mıydı? Bu sorunun cevabını Mecmua-i Askeriye‘nin
1 Kasım 1919 tarihli nüshasından verebiliriz. Başında Harbiye Kaymakamı
Ali İhsan Bey’in bulunduğu Karargâh-ı Umumi Harekât-ı Harbiye Şubesi’nin
3 Teşrinievvel 1330 (16 Ekim 1914) tarihli değerlendirmesinde Ordu’nun
çeşitli açılardan savaşa hazır olmadığı ve tarafsız kalmasının müttefiklerine
daha fayda getirici olduğu tespitinde bulunulmuştu. Özellikle Balkan
Savaşlarının neden olduğu zararın giderilmediği, ihtiyaçların karşılanamadığı,
Karadeniz’de ve Kafkasya’da Ruslar karşında zayıf olunduğu, Romanya ve
Bulgaristan gibi devletlerinin tercihlerinin hangi taraftan yana olacağının
öngörülememesi gibi çeşitli başlıklar altında toplanan değerlendirmeler
73
A.S, “Doktor Gustave Le Bon’la Bir Muhâbere”, Servet-i Fünun, 26 Şubat 1340, cilt 57, no:
1489-15, s. 239.
74
Aynı yer.
75
A.S, “Doktor Gustave Le Bon’la Bir Muhâbere”, s.240.
76
Osmanlı Devleti’nin Almanya ile mecburi ittifak anlaşması ve sonrasındaki gelişmelerin
hülasası için bakınız; Cezmi Eraslan, “I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrasında Osmanlı
Devleti”, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Editörler: Ali Arslan, Mustafa Selçuk,
Kitabevi, İstanbul 2015, s. 16-18.
[257]
Akın Çelik
neticesinde savaşa girişin ilkbahara ertelenmesinin doğru olacağı tespiti
yapılmıştı. Hatta bu görüşü Almanya’ya kabul ettirmek için Başkumandanlık
Vekâleti Erkan-ı Harbiye Reis-i Sanisi Hafız Hakkı Bey ile Bronzer Paşa’nın
Berlin’e gittikleri belirtiliyordu. 77 Hem Said Halim Paşa’nın hem de harekât-ı
harbiye şubesinin değerlendirmesinden açıkça anlaşılıyor ki Osmanlı Devleti
Birinci Dünya Savaşı’na zamansız müdahil olmuştu.
Savaş Sonrasında Yapılan Eleştiriler
Savaş Osmanlı milletini birçok yönden etkilemişti. Savaşın sonuçlarının
topluma yansıması ve toplumun bunu nasıl algıladığını anlamak için o dönem
yaşamış aydınların değerlendirmeleri ve dönemin kaynakları bizim için
aydınlatıcı olacaktır.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda telafisi zor maddi ve
manevi kayıpları olmuştur. Savaşı başlatan olaya donanma neden olduğu için
savaşın Osmanlı Donanması’na maliyeti maddi kaybın boyutuna bir örnek
teşkil edebilir. Osmanlı Devleti’nin fiili olarak savaşa girmesine neden olan
aksiyon donanma tarafından icra edilmişti. Savaş sonrasında donanmanın
durumu nasıldı?
Bu sorunun cevabı dönemin kaynaklarından birisi olan Donanma
Mecmuasına müracaatla verilebilir. Mecmuada Osmanlı Devleti’nin savaşa
katılan devletler içerisinde donanma açısından en fazla zarara uğrayan devlet
olduğu vurgulanmış ve İngiltere’nin ve Almanya’nın zararları büyük bir
donanma mahiyetinde olsa da sahip oldukları donanma gücüne göre çok
olmadığı, ancak Osmanlının zaten küçük olan harp ve ticaret filosundan çok
zayiat olduğu belirtilmişti. Osmanlı Devleti’nin kaybı şu rakamlarla ifade
edilmişti: 83 bin 349 tonluk harp gemisi, 16 bin 930 tonluk muavin harp
gemisi, 101 bin 668 tonluk ticaret gemisi zayiat verilmişti. Bunların toplamı
211 bin 947 ton idi. Bu rakamlara değişik yerlerde batırılan büyük küçük
yelkenli vapurlar dâhil edilmemişti. Mecmua’da toplam rakamları verilen
zayi gemilerin cinsi, ismi, hacmi, hasar türü liste halinde verilmişti. 78
77
“Harb-i Umumiye İştirakden Evvel Karargâh-ı Umumide Cârî Efkâr”, Mecmua-i Askeriye,
1 Teşrinisani 1335, cilt 1, sayı 8, s. 300-303; Ali İhsan Bey hatıratında bu raporun detayına
yer vermekte ve 21 Ekim 1914 tarihinde, Kazım Karabekir ve Hafız Hakkı Paşa ile birlikte
raporu Başkumandan vekiline sunduklarını belirmektedir; Bkz. Ali İhsan Sabis, Harp
Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, 2. Cilt, Nehir Yayınları, İstanbul 1990, s. 72-74.
78
“Harb-i Umumide Zâyi’ât-ı Bahriyemiz”, Donanma, 12 Eylül 1334, no: 182-133, s. 21342136.
[258]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Yukarıda bahsedilen rakamlar savaşın zararının maddi boyutuna bir
örnekti. Savaş maddi götürüsünün dışında insanlığa çok şey kaybettirmişti.
İctihad Mecmuası’nda Rauf Necdet’in dile getirdiği gibi “iktisadi ve Ahlaki”
açıdan telafisi zaman alacak kayıplar yaşanmıştı. Rauf Necdet’e göre bu
boyutu ile kayıplar neredeyse “insanın fizyolojisini ve psikolojisini
değiştirmişti.” İşte bu değişim neticesinde de savaş sonrasında o günün
dünyası ve insanı bedenen ve ruhen zayıf ve bitkindi. Rauf Necdet bu savaşın
müsebbiplerinin “milletleri, milletlerin hakiki iradesini temsil ve ifade
etmeyen hükümdarlar ve diplomatlar” olduğunu ileri sürmüştü. Bunun yanı
sıra bu savaşın olumlu bir neticesine de dikkatleri çekmişti. O da insanların
“harbin, emperyalizmin, siyasi haydutluğun” karşısında olması idi. Rauf
Necdet harbin kazanan veya kaybedene ne gibi faydası olduğunu sorgulamış
ve bir hiç uğruna kaybedilen insanların ve paranın yerini doldurmak için
yüzyılların yetmeyeceğini belirtmiş ve bir kez daha, insanlarda farkındalık
oluştuğunu şu ifadelerle dile getirmişti: “Alelumum harbin, hususuyla
emperyalist ihtiraslar, şoven düşüncelerle yapılan harplerin çok melun (lanet)
ve menhus (uğursuz) olduğu herkesçe tamamen anlaşılması ve bu hakikati
hadd-i azamide idrak kabiliyetinde bulunanların mevk-i iktidara geçmesi için
milletlerin vicdanında asi bir ra’şe-i heyecan uyanmasıydı. Artık bundan sonra
kolay kolay milletler, mezbahaya sevk edilen koyun sürüsü tevekkülüyle ateşe
atılamayacaklardı.” Yine imparatorlukların yıkılmasına gönderme yapmış ve
milletin bu uyanışının “asırlardan beri yalancı bir pırlanta gibi parlayan
taçlar[ı] birer birer sön[dürdüğünü]” dile getirirken bu savaşın “ korkunç bir
zelzele gibi insanlığı göğsünden sars[tığı]” gerçeğinin altını çizmişti. 79
İnsanlık açısından “görülmemiş bir afet” 80 olan Birinci Dünya
Savaşı’nın Osmanlı toplumunun geleceğine negatif bir yansıması da kayıp
genç nesil üzerinden olmuştu. Savaşın bu husustaki olumsuz etkisinin nasıl
algılandığını anlamak için dönemin kaynaklarından Tedrisat Mecmuası’na
müracaat edilebilir. Tedrisat Mecmuası’ndan Muallim Siraceddin “Harbi
Umumi ve Talebemiz” başlıklı makalesinde bu konuyu ele almıştı. Muallim
Siraceddin’in talebelere karşı hem eleştirisi hem de övgüsü vardı. Muallim,
savaş esnasında lise de görev yaptığını ve buradaki öğrencilerin bazılarının
askere gitmemek için eczacı mektebine gittiklerini iddia etmiş ve
“bulunduğu[..] Sultanilerden birinde bütün sınıfın eczacı mektebine
79
80
Rauf Necdet, “Bugünkü Dünya”, İctihad, 1 Kanunisani 1925, cilt 20. Sayı 173, s. 3489.
“Harb-i Umuminin Mesuliyeti I”, Ayın Tarihi, Mart 1926, no: 24, Cilt 8, s. 1051.
[259]
Akın Çelik
kaydolunduğunu gördü[ğünü]” eklemişti. Muallimin bir eleştirisi de, Askeri
Tıp Fakültesinin, Eczacı ve Baytar mekteplerinin en sağlam gençleri seçtikleri,
buna karşın ufak bir sıkıntısı veya sorunu olanların ise reddedilerek “sanki
öleceklere sıhhatin ne lüzumu vardır diye talimgâha sevk edildi[kleri]”
yönünde idi. Muallim Siraceddin, kalp ve ciğer gibi hastalıkları olan “yüzlerce
genc[in]” boş yere ölüme gönderildiğini belirtmiş, bölüklerin ve tabuların
“küçücük çocuklar[ın]” emrine verildiğini ve bunların çoğunun “kurşunla
değil tükenmekle gitti[klerini]” ifade etmişti. 81
Muallim harpten nefret ettiğini salgın hastalıkla savaşı mukayese ederek
dile getirmişti: “Bir hastalık bir iklime musallat olduğu zaman zayıfları, ölüme
namzetleri alır götürür. Harp ise namusluları, fedakârları silip süpür[müştü].”
Dolayısıyla bu savaşta şehit olanlar “en saf yürekliler” ve “en fedakârlar” idi. 82
Muallim bir sevk memuruna atıfla yedek subay olarak sevk edilenlerin
herhangi bir kaygı duymadan neşe içinde savaşa gittiklerini ve neşe içinde
öldüklerinin altını çizmiş ve böyleleri için şu ifadeleri kullanmıştı: “o ağzı süt
kokan çocuklar hem öldürmesini bildiler hem şetaretle(sevinçle) öldüler.”
Tabi okul çağındaki bu çocukların ölmesinin ülkenin düşünce dünyasında en
az 25 senelik bir boşluk oluşturduğunu da belirtmişti. Muallim bu vahim
durumu bir istatistikle açıklamıştı. Buna göre, kesin olmamakla birlikte
savaşın ilk üç senesinde yedek subay olarak kaydedilen 24 bin kişiden 7 bini
sağ kalmıştı. Muallim Enver Paşa’yı da eleştirmiş ve Enver Paşa’nın
kendisine gelecekten söz edenlere “ben istikbal değil istiklal düşünüyorum”
dediğini ancak Enver Paşa’nın “istiklalin temini istikbali gözetmekle
mümkün olduğunu” bilmesi halinde bu felaketin yaşanmayacağını iddia
etmişti.83
Makalesinin devamında Muallim, Mercan Sultanisindeki bir hatırasına
yer vermişti. Çanakkale cephesinden gelen ve görme kabiliyetini kaybeden bir
öğrencisinin göğsünde Osmanlı ve Alman savaş madalyalarını görünce
“Acaba bu genç şu iki milletten hangisi için feda edilmişti!” diye
düşündüğünü beyan etmişti.84 Muallimin bu durumu savaşın gerekliliği
üzerine dönemin insanlarının zihninde şüphelerin olduğunun bir örneği idi.
81
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, Tedrisat Mecmuası, Nisan 1919, s. 441, s. 25.
82
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 26.
83
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 26.
84
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 27.
[260]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Yine savaş esnasında okulların subay yetiştiren “bir ihtiyat deposu”
haline döndüğüne dair eleştirisini de aktarmak gerekiyor. Bunun yanı sıra
Muallim ilginç bir iddiaya da yer vermiş ve mekteplerden mezun olup da
askerlikten kaçmak isteyen binlerce kişinin ya ziraat eğitimi için Macaristan’a
ya da sanayide çalışmak için Almanya’ya gittiklerini iddia ediyor ve bu
gidenlerin nasıl perişan olduklarına da dikkatleri çekmişti. 85
Muallim Siraceddin’e göre savaş çok “genç israf etmişti” ve gelecekte
bu facia bütün boyutlarıyla görülecek, “cehalet yüzünden milletlin irfan
hazinesinde meydana gelen tahribat acı acı hissedilecekti” 86 Muallim bu
sözleriyle savaşın eğitime, ülkenin entelektüel kapasitesine vurduğu darbenin
altını çizmişti.
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti derin
bir krizle karşı karşıya kalmıştı. Milletin geleceği bu krizin nasıl
yönetileceğine bağlı idi. Osmanlı hükümeti önündeki seçeneklerden en iyisini
seçme çabası göstermişti. Ancak şartların da zorlamasıyla İttifak Devletleri
safında yer almıştı. Bu tercih o dönemde tartışılmış ancak başka bir seçeneğin
de mümkün olmadığı görülmüştü. Dolayısıyla Osmanlı “ehven-i şer” bir
tercihin içine itilmişti. Ancak Said Halim Paşa’nın da dile getirdiği gibi
Osmanlı hükümeti savaşa girişte ciddi bir zamanlama hatası yapmıştı. Fakat
Osmanlı Hükümeti başarılı bir yönlendirme ile savaşa dâhil olma yönünde
verdiği karara toplumsal desteği sağlamıştı. Bu desteğin sağlanmasında gazete
ve dergilerin hükümetin kararı lehine kamuoyu oluşturucu yöndeki
yayınlarının katkısı önemli bir yer tutmaktaydı.
Osmanlı milletinin savaşa katılma gerekliliğine kolayca ikna
edilebilmesinin arka planında uzun bir zamandan beri sürekli savaş ve toprak
kaybetme gerçekliği de vardı. Osmanlı’ya bu kayıpları yaşatan başat faktör ise
Rusya idi. Dolayısıyla toplum hafızasında Rusya’nın olumlu bir imajı yoktu.
Algılar Rusya’yı “asırlık düşman” olarak bellemişti. Bununla birlikte, bu
savaşın ana nedenin Osmanlı coğrafyası üzerindeki emperyalist emeller
olduğu öngörüsü de Osmanlı’nın savaşa sürüklenme nedeni olarak ileri
sürülebilir. Ancak bu kaçınılmaz sondan kendini kurtarma çabası içerisinde
karar vericilerin ihtiyacı olan toplumsal desteği sağlamaları için ikna edici bir
85
86
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 29.
Muallim Siraceddin, “Harbi Umumi ve Talebemiz”, s. 30.
[261]
Akın Çelik
sebep olmalıydı. İşte bu çerçevede Osmanlı Hükümetinin milletin desteğini
de alarak savaşa girebileceği en uygun nokta Rusya idi denilebilir. Rusya’ya
Osmanlı topraklarına yönelik saldırgan tutumu nedeniyle bir ders verme vakti
gelmişti.
Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletleri safında savaşa girmesi doğal
olarak Almanya ve Avusturya- Macaristan kamuoyu tarafından sevinçle
karşılanmıştı. İttifak Devletleri Osmanlı Devleti’ne desteklerini sunmuş ve
ilişkilerin gelişmesi adına da çeşitli adımlar atılmıştı. Bunların içerisinde altı
çizilmesi gerekenlerden birisi Peşte Darulfünun Hukuk Fakültesi tarafından
Enver Paşa’ya fahri doktora unvanı verilmesi idi.
Osmanlı Devleti’nin savaşta İttifak Devletlerine taraftar olması, İtilaf
Devletleri’ni endişelendirmişti. Çünkü hem İngiltere hem de Fransa kendi
sömürgelerindeki Müslümanların dini aidiyetten dolayı rahatsızlık oluşturma
ihtimalinden korkuyorlardı. Bu muhtemel durumun önüne geçmek için de bu
savaşın dini nedenlerden kaynaklı bir savaş olmadığı ve Almanların Osmanlı
Devleti’ni kontrol ettikleri propagandasını yaptılar. Müslüman toplumun
algısını yönlendirmek için de etkili Müslümanların “sadakat”
beyannamelerine basında sıkça yer vermişlerdi. Ancak burada üzerinde
durulması gereken bir husus da Karadeniz olayının İtilaf Devletleri
kamuoyunda Osmanlı kamuoyundan daha erken bir tarihte duyurulmasıydı.
Nitekim savaşın olumsuz sonuçlarını en ağır hisseden Osmanlı devleti
oldu. Bu olumsuzluklara bizzat şahit olan dönemin kalem ehli, yukarıda
örnekleri verildiği üzere, savaşın hemen sonrasında yazılarında dile
getirmişlerdi. Sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmeler o dönem savaşın
psikolojik etkisini de göstermesi açısından anlamlıdır. Gerek savaşa giriş
günlerinde gerekse savaş sonrasında kaleme alınan yazılarda özellikle geçmiş
asırlara atıflar yapılarak sorunun ve düşmanların aynı olduğu kanaatinin altı
çizilmişti. Günümüze bakan boyutuyla bu gerçeklik yüzyıl geçmesine rağmen
geçerliliğini korumaktadır. Coğrafyanın stratejik önemi devam ettikçe aynı
sorunların mükerreren yaşanacağını tarih tekrar be tekrar ispat etmiştir. Bu
nedenle karşılaşılabilecek muhtemel sorunlara doğruya en yakın çözümü
üretebilmek için geçmişin bu hikâyesinin titizlikle okunması gereklidir.
[262]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Ekler
Ek 1
Karadeniz’de meydana gelen olayın tafsilatının vilayetlere ve
mutasarrıflıklara bildiren şifre telgraf.
[263]
Akın Çelik
EK 2
Musul Valisi Süleyman Nazif tarafından gönderilen ve Musul halkının
hükümeti desteklediğini bildiren telgrafı. BOA. DH. EUM. VRK. 13/68
[264]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Ek 3
Halep Valisi tarafından gönderilen, Karadeniz’de Osmanlı
donanmasının elde ettiği muvaffakiyeti tebrik eden ve halkın hükümeti
desteklediğini bildiren, telgraf. BOA, DH. EUM. 7. ŞB., 2/31, lef 4.
[265]
Akın Çelik
KAYNAKÇA:
1. Arşiv Belgeleri
A. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
Dâhiliye Şifre (DH. ŞFR.)
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, 7. Şube (DH. EUM.
7. ŞB)
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti, 5. Şube (DH. EUM.
5. ŞB.)
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Evrak Odası (DH.
EUM. VRK.)
Hariciye Siyasi (HR. SYS )
Meclis-i Vükela (MV)
Babıâlî Evrak Odası (BEO)
Dâhiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Kalem-i Umumi (DH. EUM.
KLU)
2. Telif Eserler ve Makaleler
Alkan, Necmettin, “Alman Kaynaklarına Göre Osmanlı Devleti’nin
Birinci Dünya Savaşına Girmesi”, Uluslararası Sempozyum 1914’ten
2014’e 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı’nı Anlamak 20-21 Kasım
2014 Sempozyum Bildirileri, T.C. Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik
Araştırma Enstitüsü, İstanbul 2015.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi 1’nci Cilt Osmanlı
İmparatorluğunun Siyasi Ve Askeri Hazırlıkları ve Harbe Girişi,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 1970.
Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4,
Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1972.
Eraslan, Cezmi, “I. Dünya Savaşı Öncesi ve Sonrasında Osmanlı
Devleti”, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti, Editörler: Ali Arslan,
Mustafa Selçuk, Kitabevi, İstanbul 2015.
Kocatürk, Önder, Osmanlı- İngiliz İlişkilerinin Dönüm Noktası
(1911-1914) Sorunları Çözme Çabaları ve İlişkilerin Kopması, İkinci Cilt
(1913-1914), Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2013.
Kurat, Akdes Nimet, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye’de
Bulunan Alman Generallerinin Raporları, Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü Yayınları: 23, Ankara, 1966.
[266]
Osmanlı Devleti’nin Fiili Olarak I. Dünya Savaşı’na Girişinin Kamuoyu’na Yansıması
Langensiepen, Bernd, Güleryüz, Ahmet, The Ottoman Steam Navy
1828-1923, Edit &Translated by James Cooper, London 1995.
M.Larşer, Büyük Harbde Türk Harbi ( Harbin Anasır ve
Mukaddematı ve Hey’et-i Umumiyenin Hulâsası), 1.Cilt, Nakl ve Tahşiye
Eden Kâ’immakâm Bursalı Mehmed Nihad, Matbaa-ı Askeri, İstanbul 1927.
Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi I, T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın
Nu: 130, İstanbul 2013.
Sabis, Ali İhsan, Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi, 2. Cilt, Nehir
Yayınları, İstanbul 1990.
Stone, Norman, Birinci Dünya Savaşı, Çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım,
Doğan Kitap, İstanbul 2010.
Türkgeldi, Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1949.
3. Süreli Yayınlar
Afiyet
Ayın Tarihi
Donanma
Harb Mecmuası
Ictihad
İkdam
Karagöz
Mecmua-i Askeriye
Polis Mecmuası
Sabah
Sebilürreşad
Servet-i Fünun,
Tanin
Tasvir-i Efkâr
Tedrisat Mecmuası
The Times
The New York Times
Türk Yurdu
Yadigâr-ı Harb
[267]
Download