Dört Öge 3. Say.indd

advertisement
EDİTÖRDEN/Editorial
Dört Öge felsefe ve bilim tarihi dergimizin dördüncü sayısını çıkarmış
bulunuyoruz. Dördüncü sayımızı paleontoloji, taksonomi ve evrim
kuramının Türkiye’ye girişine ilişkin konuları ele almaya çalıştık.
Organizmaların evrimi düşüncesine ilk şekil veren Georges-Louis
Leclerc Comte de Buffon’dur (1707 –1788). Buffon Doğa Tarihi adlı eserinde
organizmalar arasındaki küçük farklılıklara dikkat çekmiş ve zamanla türlerin
tiplerinin değişebileceği sonucuna ulaşmıştı. Bu düşünceleri daha sonra
Erasmus Darwin geliştirmiş ve organizmaların çevrelerine uyum gösterdiği
sonucuna vardı.
İngiliz doğa bilimci Charles Darwin bu düşünceleri geliştirdi ve özellikle
1831-1834 yılları arasında Gallapagos Adaları’na yaptığı seyahati sırasında
elde ettiği verileri değerlendirerek Evrim Kuramı’nı ortaya attı. Onun ortaya
attığı bu kuram bugün biyoloji biliminin temelini oluşturur.
Bütün büyük düşünürler gibi Darwin de başkalarının çalışmalarından
etkilenmişti. Canlı varlıların doğasıyla ilgili fikirleri o dönemde yayımlanan
kitaplar ve bilimsel makaleler ve bunların doğurduğu tartışmalar sayesinde
şekillenmişti.
Bu alanda ilk önemli çalışmalar jeoloji alanından gelmişti. Deniz
kabukları ve diğer canlılarla gizemli bir benzerlik gösteren kaya parçaları,
yani fosiller uzun zamandır merak konusuydu. 18. yüzyıla gelindiğinde
jeologlar, fosillerin bir zamanlar yaşamış olan varlıların gerçek kalıntıları
olduğunu anlamıştı.
Yeryüzündeki hiçbir canlı yaratıkla benzerlik taşımadığı açıkça
görülen fosiller ortaya çıkmaya başlayınca bu gizem iyice büyüdü. İlk
dinozor fosilini 1822 yılında Gideon ve Mary Ann Mantell adında İngiliz
bir çift keşfetmişti. Başka dinozor fosilleri de bulundu ve muazzam
boyutları ve acayip görünüşleriyle halkın ilgisini çektiler. Dünya’nın bir
zamanlar, artık var olmayan canlı türlerini barındırdığı açıktı.
18. yüzyılın sonlarında yerkürenin tarihiyle ilgili karşıt kuramlar
ortaya çıktı. 1788’de James Hutton adında bir İskoçyalı “Yer Kuramı”
1
2
başlıklı uzun bilimsel makale yayımladı; bu makale 1795’te kitap şeklinde
yeniden yayımlandı. Hutton’a göre yeryüzü şu andaki halini geçmişte
olmuş çok büyük ve şiddetli sarsıntılarla değil, bu güçlerin uzun bir
zaman dilimine yayılmış, yavaş yavaş ve düzenli etkisiyle aldığını iddia
ediyordu. Hutton’a göre yerküre bu yavaş yavaş meydana gelen doğal
süreçlerden geçerek bugünkü şeklini almıştı.
Canlıları sınıflama düşüncesi biyolojide bu dönemin ana bilimsel
etkinlikleri arasındadır ve birçok bilim adamı konuya farklı yaklaşmıştır.
Her şeyden önce bu yüzyılın başlarında şekillenen Hücre Kuramı
sayesinde bu en küçük birimler dikkat çekmiş ve canlılar arasındaki ilişkiyi
belirlemede önemli rol üstlenmiştir.
Canlıların sınıflandırılmasında canlı organizması temel düşüncedir.
Sınıflama sistemine ilişkin en başarılı çalışma Karl Linnaeus’a (1707-1778)
aittir. Linnaeus, sınıflama sisteminde türleri cinslere, cinsleri takımlara,
takımları sınıflara ayırdı. Hayvan sınıflaması en yüksek canlıdan en düşük
canlıya doğru olmalıydı.
Sınıflama sistemi çalışmasında bir başka önemli isim Jean Babtiste
Monet de Lamarck’tır (1744-1829). Lamarck’a göre canlılar en yüksek
canlıdan en düşük canlıya doğru bir iniş göstermeliydiler. En yüksek
canlılar, iskelet sistemleri tam olarak oluşmuş olan memelilerdi.
Canlıların evrilerek oluştuğu düşüncesi aslında çok eskilere dayanır.
Sınıflama düşüncesine ilk örnek Aristoteles’in yaptığı çalışmalardır.
Aristoteles canlıları temel olarak ikiye ayırdı: Kırmızı kanı olanlar ve kırmızı
kanı olmayanlar. İnsan ise Aristoteles’te kırmızı kanı olanlarda en yüksek
tür idi. Ancak ona göre türler değişmiyordu. Aristoteles’in görüşleri 18.
yüzyıldaki sınıflama çalışmalarına kadar aşağı yukarı kabul gördü. Onun
görüşleri İslâm Dünyası’ndaki biyoloji çalışmalarını da etkiledi.
Örneğin Beyrûnî (973-1048/61), “İnsan en yüce mertebeye kendinden
aşağı hayvanlardan çıkarak vardı” görüşüne karşı çıktı ve tıpkı Aristoteles
gibi türlerin sabit olduğunu ileri sürdü. Hindistan’da bir dağın tepesinde
bulduğu bir deniz canlısı fosiline dayanarak dünyadaki jeolojik değişimin
sürekli olduğunu savundu. Yine suni seçim yoluyla evrimden bahseden
de ilk Beyrûnî’dir. Bir bahçıvanın yetiştirdiği domateslerden iyi türleri
ayıklayarak gelecek mevsimde onların tohumlarını ekmesi, bu domateslerin
bir çeşit suni seçim yoluyla evrimleşmesiydi.
Konuyla ilgili çalışmaları olan bir başka bilim insanı Ebu Osman
İbn Bahr el-Cahız’dır (776-869). Cahız, canlıların oluşumu ve onların
aktüel evrimleri üzerine çalıştı. Kitab el-Hayavân adlı kitabında modern
hayvan bilimine birçok fikir kazandırdı. İlk defa hayvan psikolojisi ve
Dört Öge-Yıl 2-Sayı 4-Ekim 2013
Editörden/Editorial

sosyolojisinden bahsetti. Cahız ayrıca hayvanlar coğrafi bölgelere göre
birbirinden farklılıklar gösterdiğini tespit etti. Türler arasında doğal olarak
yaratılıştan gelen yaşamak için mücadelenin var olduğunu, bu mücadele
esnasında ancak kuvvetli ve yetkin türlerin hayatlarını sürdürebildiklerini
ve neticede de tabiatta doğal bir seçimin yapıldığını ortaya koydu.
Evrim kuramının temellerini yine İslâm Dünyası’nda kurulmuş olan
İhvân-ı Safa (Sefalı Kardeşler) adlı mistik okulda görüyoruz. 10’uncu
yüzyılda ortaya çıkan bu topluluk çeşitli bilimlere ilişkin 52 risale kaleme
aldı. Onlara göre insan sosyal ve psikolojik olarak gelişmekteydi.
Evrim Kuramı kurulduktan sonra 19. yüzyılda Osmanlılarda da
tartışıldı. Özellikle Sosyal Darwinizm Büchner ve Haeckel aracılığıyla
olmak üzere Osmanlı aydınları üzerinde etkili oldu. Osmanlı aydınlarında
Sosyal Darwinist düşüncenin ilk temsilcisi Ahmet Mithat Efendi’dir (18441912). Bu konuda Şemsettin Sami’nin (1850—1904) 1878’de yayınlanan
İnsan ve 1886’da yayınlanan Yine İnsan isimli eseri de önemlidir. Bu eserler
antropoloji içeriklidir ve Osmanlı Dönemi’nde insanı biyolojik bir varlık
olarak ele alıp doğrudan insanı inceleyen ilk eserler olduğundan Türk
Antropoloji tarihi dolayısıyla da Türk bilim tarihi açısından önemlidir.
Evrimci sosyal Darwinist düşünce Osmanlı aydınlarına Alman ve Fransız
aydınları aracılığıyla ulaşmış ve konuyla ilgili tartışmalar II. Meşrutiyet’e
kadar yapılamamıştır.
Yavuz UNAT
Editör
Dört Öge-Yıl 2-Sayı 4-Ekim 2013
Download