İseviliğin özüne dönmesine kadar geçecek olan

advertisement
Sorularlarisale.com
İseviliğin özüne dönmesine kadar geçecek olan
zamanda neler olacak? Yani teslis inancına sahip
Hristiyanlardan ölenler, yoksa sorumlu tutulmayacaklar
mı? Bu konuda nasıl düşünmeliyim?
Bediüzzaman, Mektubat isimli eserinin girişinde hayat tabakalarından bahseder:
Bunlardan birincisi tüm insanların şu an yaşadığı hayat tabakasıdır. İkincisi ise Hz.
Hızır'ın yaşadığı hayattır. Bediüzzaman bu hayatı "... bir vakitte pek çok
yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyed
değillerdir. Bazan istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim
gibi mecbur değillerdir..." şeklinde açıklar. Üçüncüsü ise Hz. İsa (as)'ın
bulunduğu hayat tabakasıdır.
Üstad Bediüzzaman bu hayatla ilgili şu önemli açıklamaları yapmıştır:
1. Üçüncü Tabaka-i Hayat: Hazret-i İdris ve İsa (as)'ın tabaka-i
hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından (gerekli olanlar) tecerrüd
(ayrılma, temizlenme) ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek,
nuranî bir letafet kesbeder (güzellik kazanır). Âdeta beden-i misalî
letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i
dünyevîleriyle semavatta bulunurlar. (Mektubat, Birinci Mektup, s. 6)
Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa'nın insanların hayatlarını devam ettirmek için
gerek duydukları her şeyden uzaklaştığını, meleklerinkine benzer bir hayata
kavuşup nurani bir güzellik kazandığını ifade etmektedir. Hz. İsa'nın, bir yıldız gibi
parlayan ve eşsiz güzellikte olan dünyadaki bedeniyle gökyüzünde bulunduğunu
açıklamaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi'nin dikkat çektiği bir diğer önemli konu ise, Hz. İsa'nın ikinci
kez dünyaya gelişi hakkında şüphe içinde olan çevrelerdir. Bediüzzaman
açıklamalarında tüm kainatı yoktan var eden, her şeye kadir olan Rabbimiz'in Hz.
İsa'yı ikinci kez dünyaya getirmeye muktedir olduğunu hatırlatmaktadır.
2. "Evet her vakit semavattan melaikeleri yere gönderen ve bazı
vakitte insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine
girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan (ruhlar aleminden)
gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların
çoklarının ervahlarını (ruhlarını) cesed-i misaliyle dünyaya
gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa aleyhisselâm'ı, İsa dinine
page 1 / 19
ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi (güzel netice) için, değil sema-i
dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hazret-i İsa, belki âlemi âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle
bir netice-i azîme için ona yeniden cesed giydirip dünyaya
göndermek, o Hakîm'in hikmetinden uzak değil... belki onun hikmeti
öyle iktiza ettiği için (gerektiği için) va'detmiş ve va'dettiği için
elbette gönderecek." (Mektubat, On Beşinci Mektup, s. 56-57)
Bediüzzaman bu sözünde melekleri insan suretinde yeryüzüne gönderen, kainattaki
bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm boyutların tek sahibi olan, alemlerin Rabbi olan
Allah'ın Hz. İsa'yı da istediği surette yeniden dünyaya geri getirebileceğini söyler.
Hz. İsa'nın böyle önemli bir dönemde ve böyle şerefli bir görev için yeniden dünyaya
geleceğini vaat eden Rabbimiz, mutlaka vaadini yerine getirecektir.
Hz. İsa Geldiğinde İmanın Nuru ile Tanınır
1. Hz. İsa'nın dünyaya ikinci kez geldiğinde nasıl tanınacağı hususu her zaman
merak konusu olmuştur. Bediüzzaman eserlerinde bu konuyu da açıklamakta, Hz.
İsa'nın imanın nuru ile tanınacağını söylemektedir. Üstad'ın üzerinde durduğu bir
diğer konu ise, Hz. İsa'yı herkesin tanıyamayacağı, sadece ona yakın olan kişilerin
ve imanda derinleşmiş olanların onu tanıyabilecekleridir.
"Hazret-i İsa aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa
olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb (yakınları) ve
havassı (dindarlar ve manevi derecesinde yüksekler), nur-u iman ile
onu tanır. Yoksa bedahet (aşikarlık) derecesinde herkes onu
tanımayacaktır." (age.)
2. Bediüzzaman bir diğer açıklamasında Hz. İsa'yı tanıyanların sayıca çok az
olacaklarından, dünya üzerindeki dinsiz güçlerin çok daha güçlü olacağından
bahsetmektedir:
"Rivayette var ki: -İsa aleyhisselâm Deccal'ı öldürdüğü
münasebetiyle- 'Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha
yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa aleyhisselâm ona
nisbeten çok küçük bulunduğunu.' gösterir. Bunun bir tevili şu
olmak gerektir ki: İsa aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi'
olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti (miktarı), Deccal'ın
mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve
küçük olmasına işaret ve kinayedir." (Şualar, Beşinci Şua, s. 588-589)
page 2 / 19
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa'ya tabi olacak olan cemaatin ilk başlarda sayıca
az olacağına dikkat çekmektedir.
"...Deccal'ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına...": Bediüzzaman
bu ifadeyle Hz. İsa'nın karşısında yer alacak olan dinsiz güçlerin hem eğitim
kadroları, hem askeri güç, hem de maddi açıdan çok güçlü olacaklarını
belirtmektedir. Bu eğitim merkezlerinde insanları din ahlakından uzaklaştıran,
dinsizliğe teşvik eden bir öğrenim verilirken, askeri kadrolar da aynı dinsiz fikir
sistemlerinin yaygınlaşması için çaba sarf etmektedirler.
"...cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin...": Bu ifadeyle Hz. İsa'ya tabi olan
topluluğu tarif etmektedir. "Cemaat" ifadesiyle bu kişilerin birarada olduklarına,
birlikte hareket ettiklerine işaret edilmektedir. Bu "cemaat" dinsiz güçlerin hakim
olduğu yerlerde din ahlakını hakim etmek için büyük bir çaba sarf edecek, ihlasla
Allah yolunda çalışacaktır. Eğitim sisteminde ve askeri kadroların yardımıyla
oluşturulan dinsiz anlayışı etkisiz kılmak için büyük bir fikri mücadele yürütecektir.
"Ruhani" ifadesi ise, bu cemaattekilerin samimi iman etmiş, olayların görünen
yönlerinin yanısıra batıni yönlerini de yaşayan bir topluluk olduğuna dikkat
çekmektedir. "Mücahidin" kelimesi ise bu cemaatin Allah yolunda çaba sarf eden,
Allah'ın dinini yaymak için dünya çapında büyük bir tebliğ faaliyeti yürüten bir
topluluk olduğuna işarettir.
Hz. İsa İslam Diniyle Hükmedecek, Kur'an'a Tabi Olacak
Bediüzzaman Said Nursi, dinsiz ideolojilerin hakim olduğu böyle bir dönemde Hz.
İsa'nın yeniden dünyaya döneceğini müjdelemektedir. Üstad'ın aşağıdaki sözlerinde
haber verdiği gibi, Hz. İsa (as) yeryüzüne ikinci kez gelişinde Kur'an'la hükmedecek,
Kur'an'a tabi olacaktır. Hristiyanlık ile Müslümanlık birleşerek dinsizlik akımına karşı
Kur'an ahlakını yaşayarak üstün geleceklerdir. Risale-i Nur'da bu konuyla ilgili
aktarılanlar şöyledir:
1. "Ahir zamanda Hazret-i İsa (as) gelecek, Şeriat-ı Muhammediye
(ASM) ile amel edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Ahir
zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi) verdiği cereyan-ı
küfrîye (inkarcı hareket) ve inkâr-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı
İsevîlik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip
(hurafelerden temizlenip) İslâmiyete inkılab edeceği bir sırada,
nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıncıyla o müdhiş
dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i İsa (as),
İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı
manevîsini temsil eden Deccal'ı öldürür.. yani inkâr-ı uluhiyet fikrini
öldürecek." (Mektubat, s. 6)
page 3 / 19
"...felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı uluhiyete (Allah'ı
inkar) karşı...": Bediüzzaman Hz. İsa'nın Darwinizm'in meydana getirdiği inkarcı
harekete ve Allah'ın varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini
belirtmektedir.
"... İsevîlik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip
İslâmiyete inkılab edeceği...": Bediüzzaman bu hikmetli açıklamasında Hz.
İsa'nın ahir zamanda tekrar dünyaya geldiğinde İslam dininin gereklerine göre
hareket edeceği yönündeki hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa'nın mücadelesi çeşitli
hurafeler ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hristiyanlığın özüne dönmesi ile
başlayacaktır. Hz. İsa Hristiyanlığı tüm batıl hurafelerden temizleyecek ve daha
sonra da İslamiyete dönecektir.
Böylece Hristiyanlar ve Müslümanlar birlik olup, dünya üzerinde çok büyük bir güç
oluşturacaklardır. Hz. İsa bu dinsiz sistemin bütününü ifade eden Deccal'i öldürecek,
inkarcı sistemleri tamamen yeryüzünden kaldıracaktır.
2. "İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir
zamanda, Hazreti İsa (as)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan
hakiki İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ilahiyetinin
semasından nuzul edecek; hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata
karşı tasaffi (saflaşacak) edecek, hurafattan ve tahrifattan
sıyrılacak, hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir
nevi İslamiyet'e inkilab edecektir..." (Mektubat, s. 53)
Bediüzzaman yukarıdaki sözünde dinsizliği temsil eden Deccal'in görünürde çok
kuvvetli olduğuna dikkat çekmektedir. İşte bu dönemde Hz. İsa Allah'ın rahmeti
sayesinde tekrar yeryüzüne gelecek ve böylece gerçek Hristiyanlık ortaya
çıkacaktır. Daha önce de vurguladığımız gibi, Hz. İsa'nın ilk yapacağı şey,
vahyedilmesinden sonra çeşitli tahrifata uğrayan Hristiyanlık dinini aslına
döndürmek, tüm batıl uygulamaları, sapkın inanışları, aslı olmayan uygulamaları,
gereksiz gelenek ve kuralları ortadan kaldırmak olacaktır. İki bin yıldan bu yana
özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek
kişi Hz. İsa'dır. Böyle bir değişim de bugüne kadar gerçekleşmemiştir.
"...hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslamiyet'e
inkilab edecektir...": Hristiyanlığın saf haline dönerek vahyedildiği özüne geri
dönüşünden sonra, Allah'ın son hak dini ve Allah katında tek geçerli din olan İslam'ın
gerçekleriyle birleşecek ve İslam'a dönüşüme başlayacaktır.
3. "Ve Kur'an'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı
page 4 / 19
manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında
kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır.
Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve
İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip
dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle
bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini,
bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed (sav), bir Kadir-i Külli Şey'in
va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş,
haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır."
(age.)
"...Kur'an'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi
tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak..": Hristiyanlığın Hz. İsa ile
başlayacak olan bu dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu
Kur'an'a tabi olmakla neticelenecek. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hristiyanlık
İslam'a tabi olacak.
"...Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve
İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip
dağıtacak...": Hz. İsa öncülüğündeki Hristiyanlık Kur'an'a tabi olduğunda çok
büyük bir güç oluşacak. Çünkü günümüzde dünyanın en büyük iki dini olan
Hristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok
büyük iki kuvvettirler. Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok
büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren yok edip, dağıtacaklardır.
İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran, bencil, sevgisiz, çatışmacı bir
hayata iten materyalist felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri iki dinin
birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.
"...cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına
geçeceğini...": İki dinin ittifakı ve Hristiyanların Kur'an'a tabi olması ile dünyada
nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket
edecek,. bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman bu sözünde Hz.
İsa'nın yeryüzüne gelip, bu hareketin başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)'in
hadislerinde haber verdiğini hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak
gerçekleşecek olan hak bir bilgi olduğunu söylemiştir.
Hz. İsa'nın Dinsiz Akımlarla Olan Mücadelesi
Bediüzzaman Said Nursi ahir zamanla ilgili olan açıklamalarında, iki felsefi akımın
yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağını ve bu akımların dinsizliği hakim kılmak için
çaba sarf edeceklerini vurgular. Bu akımlardan birincisi İslam ahlakını içten tahrip
etmeye çalışacaktır. İkincisi ise Allah'ı açıkça inkar eden, maddenin ezelden beri var
olduğunu, sonsuza kadar da var olacağını öne süren ve canlılığın cansızlıktan
page 5 / 19
tesadüfen ortaya çıktığını savunan maddeci ve tabiatçı anlayış, yani materyalizm ve
natüralizmdir. (Natüralizm, Darwin'in evrim teorisinin felsefi boyutu olarak da
bilinir.)
Bu tanımlama elbette Allah'ın varlığını inkar eden bütün fikir akımlarına da temel
teşkil etmiştir. Materyalistler tarihin en eski çağlarından beri bütün hak dinlere karşı
cephe almışlar, bu yolda karşılarına çıkanlarla mücadele etmiş, halklara zulmetmiş,
savaşlar çıkarmış, her türlü yozlaşmanın en ön safhalarında yer almışlardır. Hz. İsa
(as) da yeryüzüne tekrar döndüğünde bu materyalist ve Darwinist anlayışla
mücadele edecek ve Allah'ın izniyle onlara karşı galip gelecektir.
1. Bediüzzaman, Külliyat'ında bu materyalist akıma şöyle dikkat çekmektedir:
"Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ı
Nemrudane, gittikçe ahir zamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla
intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr edecek bir dereceye
gelir... Allah'ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük Nemrud
hükmünde nefislerine birer rububiyet (İlahlık) verir. Ve onların
başına geçen en büyükleri, ispirtizma (ölülerle haberleşmenin
mümkün olduğuna inanan görüş) ve manyetizmanın (bazı
hareketlerle başkasını etkileme-hipnotizma) hâdisatı nev'inden
müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip,
cebbarane surî (dış görünüşe ait) hükûmetini bir nevi rububiyet
tasavvur edip uluhiyetini ilân eder." (Mektubat, On Beşinci Mektup, s.
56)
Bediüzzaman bu sözünde tabiiyyun ve maddiyyun felsefelerinin toplum üzerindeki
yıkıcı etkileri üzerinde durmaktadır. Üstad'ın "tabiatçılık yani tabiata tapma ve
maddecilik yani sadece maddenin varlığını kabul etme hastalığı" olarak
tanımlayabileceğimiz bu ifadesi, dinsizliğin temelini oluşturan materyalizm ve
Darwinizm'e dikkat çekmektedir. Ahir zamanda bu iki felsefe maddeci felsefe
vasıtasıyla tüm dünyada yayılacak, Allah'ın varlığını açıkça inkar eder bir hal
alacaktır. Bu akımların mensupları Allah'ın sonsuz güç ve kudretini inkar edip,
kendilerinin müstakil güçlere sahip oldukları vehmine kapılırlar.
2. Bediüzzaman Deccal ve oluşturduğu dinsiz kuvvet ile ilgili şu tariflerde
bulunmaktadır:
"Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve
mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber (karma karışık) eden Deccal
komitesini, Hazret-i İsa (as)'ın din-i hakikîsini İslâmiyet'in
hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî
cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir
page 6 / 19
cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa (as)'ın riyaseti altında
öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten
kurtaracak." (Mektubat s. 441)
"... inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü
zeber...": Bediüzzaman, Deccal ve onun temsil ettiği dinsiz akımları "Allah'ın
varlığını inkar amacıyla medeniyeti ve insanların mukaddesatlarını karıştıran" bir
birlik olarak tanımlamaktadır.
"... Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyet'in hakikatıyla
birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında
ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet...": Tüm bozulmalardan
arındırılan gerçek Hristiyanlığın İslam dini ile birleşmesi için samimiyetle,
fedakarane çaba sarf eden Hz. İsa (as) ve samimi İsevileri
Bediüzzaman "Müslüman İseviler" olarak tanımlamaktadır. Hz. İsa (as)
önderliğindeki bu Müslüman İseviler cemaati, Üstad'ın Deccal şahs-ı manevisinde
tanımladığı dinsiz fikir sistemlerini ortadan kaldıracaktır.
3. "O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnız Hazret-i İsa (A.S.) onu
öldürebilir, başka çare olamaz." rivayet edilmiş. Yani, onun
mesleğini ve yırtıcı rejimini bozacak, öldürecek; ancak semavî ve
ulvî, hâlis bir din İsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ı Kur'aniyeye
iktida ve ittihad eden bu İsevî dinidir ki, Hazret-i İsa (as)'ın nüzulü
ile o dinsiz meslek mahvolur ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir
nezle ile öldürülebilir." (Şualar, Beşinci Şua, s. 581)
Bediüzzaman bu hikmetli sözünde Deccal'i ancak Hz. İsa'nın yok edebileceğine
işaret eden hadislere dikkat çekmiştir. Deccal'in yerleşik düzenini, saldırgan rejimini
ortadan kaldıracak olan, dinsizliği insanlar arasında yaymak ve mukaddesatı
bozmak olarak tarif edilen mesleğini bozacak olan Hz. İsa, ona tabi olan samimi
İseviler ve hurafelerden sıyrılıp Kur'an'a teslim olan Hristiyanlardır. Hz. İsa'nın
yeryüzüne ikinci kez gelişi ile Deccal'in dinsiz mesleği ölecektir.
"o dinsiz meslek mahvolur ölür. Yoksa onun şahsı bir mikrop, bir nezle ile
öldürülebilir": Bediüzzaman burada çok önemli bir konuya dikkat çekmektedir.
Önemli olan dinsizliği insanlar arasında yaymak için çaba sarf eden insanları teker
teker fikren etkisiz hale getirmek değil, dinsiz akımların yaşamasına imkan veren,
olara sözde dayanak sağlayan tüm fikri sistemlerin ortadan kaldırılmasıdır. Yoksa
kişilerin teker teker fikren etkisiz hale getirilmesi çok kolaydır.
page 7 / 19
4. "Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî (inkarcıların
inkarlarını artıran olay) hârikalarıyla kendini muhafaza eden ve
herkesi teshir eden o dehşetli Deccal'ı öldürebilecek, mesleğini
değiştirecek; ancak hârika ve mu'cizatlı ve umumun makbulü bir zât
olabilir ki: O zât, en ziyade alâkadar ve ekser insanların peygamberi
olan Hazret-i İsa (as)'dır."(age.)
Bediüzzaman bu sözünde de çeşitli kandırmacalarla, aldatmacalarla insanların
inkarlarını daha da artırmak için çaba sarf eden dinsiz akımları ortadan
kaldırabilecek, kendisine meslek edindiği bu çabasından Deccal'i döndürebilecek tek
kişinin Hz. İsa olduğunu belirtmektedir.
5. "Büyük Deccal, şeytanın iğvası (aldatma) ve hükmü ile şeriat-ı
İseviye'nin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini
(sosyal hayat) idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc
ve Me'cüc'e zemin hazır eder."(age., s. 593)
Bediüzzaman dünya üzerindeki dinsiz fikir sistemlerinin tümünü birden tanımlamak
için kullandığı Deccal'in, İseviliğin tüm dini hükümlerini ortadan kaldırmayı, sosyal
hayatı düzenleyen tüm manevi bağlarını bozarak bu kişileri bozgunculuğa,
isyankarlığa ve anarşizme teşvik eden bir akım olduğunu belirtmektedir.
6. Bediüzzaman, Hz. İsa ve onunla birlikte olan İseviler'in dinsiz akımları yokedişini
ise şu şekilde tanımlamaktadır:
"Şahs-ı İsa (as)'ın kılıncı ve maktul olan şahs-ı Deccal'in, teşkil ettiği
dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli ve şahs-ı
manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o ruhaniler, dini İsevi'nin hakikatini hakikat-i İslamiye ile mezcederek (karıştırarak)
o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek..."(age., s. 493)
"dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli": Bediüzzaman bu
sözleriyle dünyanın dört bir yanını etkisi altına almış olan maddeci akımları çok
büyük bir heykele benzetmektedir. Bu heykel söz konusu akımların yerleşik ve
kuvvetli olduklarına bir işaret olabilir. Büyük bir heykeli yıkmak, yerinden sökmek
oldukça zordur. Ancak bu heykelin yıkılmasıyla maddiyunluk ve dinsizlik hem maddi
hem de manevi olarak ortadan kalkacaktır.
page 8 / 19
"din-i İsevinin hakikatini hakikat-i İslamiye ile mezcederek": Hz. İsa ikinci
kez dünyaya geldiğinde Allah'ın son kitabı olan Kur'an'a tabi olacak, bozulmuş olan
Hristiyanlığı gerçek haline döndürüp gerçek İslam'la birleştirecektir.
"o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek": Allah'ın iki hak dini birleştiğinde
geniş anlamda çok büyük bir güç kazanacaktır. Dünyanın dört bir yanında hakim
ideoloji olan materyalizmi fikren mağlup edecekler ve insanlar üzerindeki bütün
etkisini yok edecekler.
Bediüzzaman Said Nursi, Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez dönüşünü anlattığı tüm
açıklamalarında, onun o dönemdeki tüm inkarcı sistemleri ortadan kaldıracağına ve
bunu yaparken de Müslümanlarla birlikte hareket edeceğine işaret etmektedir. Hz.
İsa (as), İslam dünyasındaki samimi Müslümanlarla birlik olup, inkarcı sistemin
zulmünü ortadan kaldıracaktır.
Hz. İsa ve İseviler Deccal'i, Dinsizliği ve Maddeciliği Yok Edecek
"Şahs-ı İsa Aleyhisselam'ın kılıncı ve maktul olan şahs-ı Deccal'in,
teşkil ettiği dehşetli maddiyunluk ve dinsizlik azametli heykeli ve
şahs-ı manevisini mahvedecek ancak İsevi ruhanileridir ki; o
ruhaniler, din-i İsevinin hakikatini hakikat-i İslamiye ile mezcederek
o kuvvetle onu dağıtacak, manen öldürecek..." (age.)
İsevilik, Hz. İsa'nın Öncülüğünde İslamiyet ile Birleşecek
"İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir
zamanda, Hazreti İsa (as)'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan
hakiki İsevilik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ilahiyetinin
semasından nuzul edecek; hal-i hazir Hristiyanlık dini o hakikata
karşı tasaffi (saflaşacak) edecek, hurafattan ve tahrifattan
sıyrılacak, hakaik-i İslamiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir
nevi İslamiyet'e inkilab edecektir..."
"Ve Kur'an'a inkida ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve
İslamiyet, metbu makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak
neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı
ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad neticesinde,
dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken alem-i
semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o dini hak
cereyanının başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli
Şey'in vadine istinad ederek haber vermiştir. Maden haber vermiş,
haktır; maden Kadir-i Külle Şey va'detmiş elbette yapacaktır."
(Mektubat, s.53-54)
page 9 / 19
"Rivayette var ki: -İsa Aleyhisselâm Deccal'ı öldürdüğü
münasebetiyle- 'Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha
yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm ona
nisbeten çok küçük bulunduğunu.' gösterir. Bunun bir tevili şu
olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi'
olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti, Deccal'ın
mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve
küçük olmasına işaret ve kinayedir."(Şualar, s.588-589)
"Âhir zamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulüne ve Deccal'ı
öldürmesine ait ehadîs-i sahihanın mana-yı hakikîleri
anlaşılmadığından, bir kısım zahirî ülemalar, o rivayet ve hadîslerin
zahirine bakıp şübheye düşmüşler. Veya sıhhatini inkâr edip veya
hurafevari bir mana verip âdeta muhal bir sureti bekler bir tarzda,
avam-ı müslimîne zarar verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce
akıldan çok uzak hadîsleri serrişte ederek, hakaik-i İslâmiyeye
tezyifkârane bakıp taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehadîs-i
müteşabihenin hakikî tevillerini Kur'an feyziyle göstermiş. Şimdilik
nümune olarak bir tek misal beyan ederiz. Şöyle ki:"
"Hazret-i İsa Aleyhisselâm Deccal ile mücadelesi zamanında, Hazreti İsa Aleyhisselâm onu öldüreceği vakitte, on arşın yukarıya atlayıp
sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudça o
derece Deccal'ın heykeli Hazret-i İsa'dan büyüktür, diye mealinde
rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan on, belki
yirmi misli yüksek kametli olmak lâzım gelir. Bu rivayetin zahirî
ifadesi sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafî olduğu gibi, nev'-i
beşerde câri olan âdetullaha muvafık düşmüyor."
"Halbuki bu rivayeti, bu hadîsi, -hâşâ- muhal ve hurafe zanneden
zındıkları iskât ve o zahiri ayn-ı hakikat itikad eden ve o hadîsin bir
kısım hakikatlarını gözleri gördükleri halde daha intizar eden zahirî
hocaları dahi ikaz etmek için, o hadîsin bu zamanda da ayn-ı hakikat
ve tam muvafık ve mahz-ı hak müteaddid manalarından bir manası
çıkmıştır. Şöyle ki:"
"İsevîlik Dini ve o dinden gelen âdât-ı müstemirresini muhafaza
hesabına çalışan bir hükûmet ile, resmî ilânıyla, zulmetli pis
menfaati için dinsizliğe ve bolşevizme yardım edip terviç eden diğer
bir hükûmet ki, yine hasis menfaati için İslâmlarda ve Asya'da
page 10 / 19
dinsizliğin intişarına tarafdar olan fitnekâr ve cebbar hükûmetlerle
muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-ı manevîsi temessül etse ve
dinsizlik cereyanının bütün tarafdarları da bir şahs-ı manevîsi
tecessüm eylese, üç cihetle, bu müteaddid manaları bulunan
hadîsin, bu zaman aynen bir manasını gösteriyor. Eğer o galib
hükûmet netice-i harbi kazansa, bu işarî mana dahi bir mana-yı
sarih derecesine çıkar. Eğer tam kazanmasa da, yine muvafık bir
mana-yı işarîdir."
"Birinci Cihet: Din-i İsevî'nin hakikîsini esas tutan İsevî Ruhanîlerin
cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm
etseler, bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında bir çocuk
kadar da olamaz."
"İkinci Cihet: Resmî ilânıyla, Allah'a istinad edip dinsizliği
kaldıracağım, İslâmiyet'i ve İslâmları himaye edeceğim diyen bir
hükûmet yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yakın nüfusa
hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve
onun müttefiki olan Çin'e ve Amerika'ya ve onlar ise zahîr ve
müttefik oldukları olan bolşeviklere galibane, öldürücü darbe vuran
o hükûmetteki muharib cemaatin şahs-ı manevîsi ile, mücadele
ettiği dinsizlerin ve tarafdarlarının şahs-ı manevîleri tecessüm etse,
yine minare boyunda bir insana nisbeten küçük bir insanın nisbeti
gibi olur. Bir rivayette, 'Deccal dünyayı zabteder.' manası; ekseriyeti mutlaka ona tarafdar olur demektir. Şimdi de öyle oldu."
"Üçüncü Cihet: Eğer Küre-i Arz'ın dört kıt'aları içinde en küçüğü olan
Avrupa'nın ve bu kıt'anın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin
memleketi; ekser Asya, Afrika, Amerika, Avusturalya'ya karşı
galibane harbederek Hazret-i İsa'nın vekaletini dava eden bir
devletle beraber dine istinad edip çok müstebidane olan dinsizlik
cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele
eden o hükûmet ile ötekilerin şahs-ı manevîleri insan suretine girse;
ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi, devletlerin kuvvetlerini ve
hükûmetlerin derecelerini göstermek nev'inden o manevî şahıslar
dahi rûy-i zemin ceridesinde, bu asır sahifesinde birer insan
suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler; aynen ve tam
tamına hadîs-i şerifin mu'cizane ihbar-ı gaybî nev'inden beyan ettiği
hâdise-i âhirzamanın müteaddid manalarından tam bir manası
çıkıyor. Hattâ şahs-ı İsa'nın (A.S.) semavattan nüzulü işaretiyle bir
mana-yı işarîsi olarak, Hazret-i İsa'yı (A.S.) temsil ederek ve namına
hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve
görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belayı semavî gibi nüzul ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor.
Hazret-i İsa'nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor."
page 11 / 19
"Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü kat'î
olmakla beraber; mana-yı işarîsiyle başka hakikatları ifade ettiği
gibi, bu hakikata da mu'cizane işaret ediyor. Küçük Hüsrev olan
Feyzi ve Emin'in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçarelerin imanlarını
şübehattan muhafaza niyetiyle bu mes'eleye dair yalnız bir-iki-üç
satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun
yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece
bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit
bulamadık, müşevveş kaldı." (Kastamonu Lahikası, s. 80-82)
"Dördüncü sualinizin meali: Âhir zamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm
Deccal'ı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle din-i hakka girerler.
Halbuki rivayetlerde gelmiştir ki: 'Yeryüzünde Allah Allah diyenler
bulundukça kıyamet kopmaz.' Böyle umumiyetle imana geldikten
sonra nasıl umumiyetle küfre giderler?"
"Elcevab: Hadîs-i sahihte rivayet edilen: 'Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'ın geleceğini ve şeriat-ı İslâmiye ile amel edeceğini,
Deccal'ı öldüreceğini' imanı zaîf olanlar istib'ad ediyorlar. Onun
hakikatı izah edilse, hiç istib'ad yeri kalmaz. Şöyle ki:"
"O hadîsin ve Süfyan ve Mehdi hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri
mana budur ki: Âhirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet
bulacak:"
"Birisi: Nifak perdesi altında, risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr
edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına
geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i
Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i
kemalin başına geçecek Âl-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir
zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı
münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır."
"İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd
eden bir cereyan-ı Nemrudane, gittikçe âhirzamanda felsefe-i
maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, uluhiyeti inkâr
edecek bir dereceye gelir. Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki
zabitan ve efrad onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir
adam, herkese, her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna hâkimiyet
verir. Öyle de: Allah'ı inkâr eden o cereyan efradları, birer küçük
Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet verir. Ve onların
başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı
nev'inden müdhiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri
page 12 / 19
gidip, cebbarane surî hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip
uluhiyetini ilân eder. Bir sineğe mağlub olan ve bir sineğin kanadını
bile icad edemeyen âciz bir insanın uluhiyet dava etmesi, ne derece
ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur."
"İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir
zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden
ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i
İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o
hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak,
hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi
İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik
şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i
hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik
cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet
ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak
istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı
İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir
Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber
vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey'
va'detmiş, elbette yapacaktır..." (Mektubat, On Beşinci Mektup, s.56-57)
"Enbiyanın ayrı ayrı şeriatleri, evliyanın başka başka tarîkatları, asfiyanın
çeşit çeşit meşrebleri şu sırdan neş'et etmiştir. Meselâ: İsa Aleyhisselâm,
sair esma ile beraber Kadîr ismi onda daha galibdir. Ehl-i aşkta Vedud ismi
ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir." (Sözler, s.334)
"İncil'in bir yerinde, İsa Aleyhisselâm demiş: 'Ben gideceğim; tâ
dünyanın reisi gelsin.' Acaba Hazret-i İsa Aleyhisselâm'dan sonra
dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hazret-i
İsa Aleyhisselâm'ın yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'dan başka kim gelmiştir? Demek Hazret-i
İsa Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki:
Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben, onun bir
mukaddimesiyim ve müjdecisiyim..."
"Evet İncil'de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine
müjde veriyor. İnsanların en mühim bir reisi geleceğini ve o zâtı da
bazı isimler ile yâdediyor. O isimler, elbette Süryanî ve İbranîdirler.
Ehl-i tahkik görmüşler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârik-un
page 13 / 19
Beyn-el Hakk-ı Ve-l Bâtıl" manasındadırlar. Demek İsa Aleyhisselâm,
çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan beşaret veriyor."
(Mektubat, s.171)
"Sual: Eğer desen: Neden Hazret-i İsa Aleyhisselâm, her nebiden
ziyade müjde veriyor; başkalar yalnız haber veriyorlar, müjde sureti
azdır."
"Elcevab: Çünki Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm, İsa Aleyhisselâm'ı
Yahudilerin müdhiş tekzibinden ve müdhiş iftiralarından ve dinini
müdhiş tahrifattan kurtarmakla beraber.. İsa Aleyhisselâm'ı
tanımayan Benî İsrail'in suubetli şeriatına mukabil, sühuletli ve
câmi' ve ahkâmca Şeriat-ı İseviye'nin noksanını ikmal edecek bir
şeriat-ı âliyeye sahibdir. İşte onun için çok defa, 'Âlemin Reisi
geliyor!' diye müjde veriyor." (age.)
"Bu kıyasın, Birinci İşaret'teki kıyastan daha ziyade farkı zahirdir.
Çünki Din-i İsevî'de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye
dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye
tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i
mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve
sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye merci'
olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi,
şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış,
başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse,
yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir. Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'ı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki din ve şeriat-ı
İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki
cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı
saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi
gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î
âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor.
Demek füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil
ki; onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine bir
ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i
tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i şeriatı
inkâr ve tekzib etmek çıkar." (Mektubat, s.435)
page 14 / 19
"Şimdiki Hristiyanlık dini ise; 'Velediyet Akidesi'ni kabul ettiği için
vesait ve esbaba tesir-i hakikî verir. Din namına enaniyeti kırmaz,
belki Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın bir mukaddes vekili diye o
enaniyete bir kudsiyet verir. Onun için, dünyaca en büyük makam
işgal eden Hristiyan havasları, tam dindar olabilirler. Hattâ
Amerika'nın esbak Reis-i Cumhuru Wilson ve İngiliz'in esbak Reis-i
Vükelası Loid George gibi çoklar var ki, mutaassıb birer papaz
hükmünde dindar oldular. Müslümanlarda ise öyle makamlara
girenler, nâdiren tam dindar ve salabetli kalırlar. Çünki gururu ve
enaniyeti bırakamıyorlar. Takva-yı hakikî ise, gurur ve enaniyetle
içtima edemiyor." (age., s.437)
"Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve
mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazreti İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla
birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı
altında ve 'Müslüman İsevîleri' ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal
komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti altında öldürecek
ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak." (age., s.441)
"İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm
işaret etmiştir ki: 'Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden
olacak, şeriatımla amel edecektir.'" (age., s.470)
"Hazret-i İsa (A.S.) gibi kılınçsız değil, belki sahib-üs seyf bir
peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun sahabeleri dahi,
kılınçlı ve cihada memur olacaklardır. O kadîb-i hadîd sahibi, reis-i
âlem olacak. Çünki İncil'in bir yerinde der: 'Ben gidiyorum, tâ
âlemin reisi gelsin.' Yani: Âlemin Reisi geliyor. Demek oluyor ki;
İncil'in bu iki fıkrasından anlaşılıyor ki: Sahabeler, çendan mebdede
az ve zaîf görünecekler. Fakat çekirdekler gibi neşvünema bularak
yükselip kalınlaşıp kuvvetleşerek, küffarın gayzlarını onlara
yutkundurup boğduracak vakitte, kılınçlarıyla nev'-i beşeri
kendilerine müsahhar edip, reisleri olan Peygamber'in (A.S.M.) ise,
âleme reis olduğunu isbat edecekler. Aynen şu Sure-i Feth'in
âyetinin mealini ifade ediyor." (Lem'alar, s.32)
page 15 / 19
"Birinci Nokta: İman ve teklif ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir
tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik ve
tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî olmaz. Ve
herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu
Bekirler a'lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safilîne
düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sır ve hikmet
içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ı teklifte gözle
görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım
müteşabihat-ı Kur'aniye gibi kapalı ve tevilli oluyor. Yalnız, Güneş'in
mağribden çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur
ettiğinden, tövbe kapısı kapanır; daha tövbe ve iman makbul olmaz.
Çünki Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikte beraber olurlar. Hattâ
Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm
olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hattâ Deccal
ve Süfyan gibi eşhas-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini
bilmiyorlar." (Şualar, s.579)
"Nasıl ki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir
kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş.
Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı
İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini
idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e
zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı
Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve
şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin
maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem
nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani
zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine
saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet
vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o
insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına
alınamaz."(Şualar, s.593)
"On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı
büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır. Çünki âhirzamanda
madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî'ye (A.S.M.) bir
lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa'nın
(A.S.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek.
page 16 / 19
Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.)
mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar
hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve
musibetzedeler, fakir ve zaîfler, müstebid büyük zalimlerin cebr ü
şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar
hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin
dalaletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla
beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikattan haber aldım.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem-i
şefkatten teselli buldum. Eğer o felâketi gören zalimler ise ve
beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için
insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam
müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir. Eğer o felâketi çekenler,
mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı beşeriye için ve esasatı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi
muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî
ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki; o musibeti onlar hakkında
medar-ı şeref yapar, sevdirir." (Kastamonu Lâhikası 111)
"Kelâm'ın ve Usûl-üd Din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet Velcemaat'ın
dâhî muhakkiklerinin İslâmî akidelere dair çok tedkik ve
muhakematla ve âyât ve hadîsleri müvazene ile kabul ettikleri Usûlüd Din düsturları, şimdiki Risale-i Nur'un meşrebini muhafazaya
emrediyor, kuvvet veriyor. Hattâ hiçbir yerde, hattâ ehl-i bid'a kısmı
da bu meşrebimize ilişemiyorlar. Hakikat-ı ihlas tam muhafaza
edildiği için, her nevi ehl-i İslâm içine giriyor. Şîalıkta mutaassıb ve
Vehhabîlikte de müfrit, feylesofların en maddîsi ve mütefennini ve
mutaassıb hocaların en enaniyetlisi, beraber Nur dairesine girmeğe
başlamışlar ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorlar. Hattâ bazı
misyonerler de, Din-i İsa'nın (A.S.) hakikî ruhanîsi de o daireye
gireceklerine emareler var. Birbirine hücum değil; belki bir tesanüd,
bir musalaha lüzumunu hissedip medar-ı münakaşa mes'eleleri
ortaya atmıyorlar. Demek İmam-ı Ali'nin (R.A.) otuz-kırk işaretiyle
sarahat derecesinde haber verdiği Risale-i Nur, bu zamanın müdhiş
yaralarına tam bir ilâçtır. Onun için, o daire bize kâfi gelmiş, harice
çıkmıyoruz." (Emirdağ Lâhikası-I, s.211)
"Demek bir Müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya
Hristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünki bir İsevî
müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Bir Musevî
page 17 / 19
müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Fakat bir
müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın zincirinden çıksa,
dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda
kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı
içtimaiyeye bir zehir olur." (Emirdağ Lâhikası-II, s.244)
"Hazret-i İsa Aleyhisselam'la Deccal hakkındaki Ehâdîs-i
müteşabiheden bir Hadîsin üç cihetle hakikî te'vilini beyan ve izah
eden Mehmed Feyzi ve Emin kardeşlerimizin mübarek fıkralarını
Sabri kardeşim göndermiş, bu gün aldım, okudum. Bu Hadîs-i
Şerîfin meâline ve hakikî te'villerine o kadar muhtaç imişim ki;
kızgın kum sahralarında senelerden beri susamışlara âb-ı hayat
uzatır gibi ruh ve kalbim bir taze hayat buldu, derinden derine
nefes aldım, bütün letâiflerim sürurla doldu, zâhirî cesedimden
mânevî kalbime kadar sirayet etti. Sevgili Üstâdımız, talebelerini;
ve Kastamonulu kardeşlerimiz de bizleri lütuflariyle
doyurduklarından, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrettim. Başta sevgili
Üstadım, Risalet-ün-Nurun kerâmetine ve bu fıkranın feyzine bakan
üç ikram ile karşılaştık." (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s.45)
"Bu kıyasın, Birinci İşaret'teki kıyastan daha ziyade farkı zahirdir.
Çünki Din-i İsevî'de yalnız esasat-ı diniye Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'dan alındı. Hayat-ı içtimaiyeye ve füruat-ı şer'iyeye
dair ekser ahkâmlar, Havariyyun ve sair rüesa-yı ruhaniye
tarafından teşkil edildi. Kısm-ı a'zamı, kütüb-ü sâbıka-i
mukaddeseden alındı. Hazret-i İsa Aleyhisselâm, dünyaca hâkim ve
sultan olmadığından ve kavanin-i umumiye-i içtimaiyeye merci'
olmadığından; esasat-ı diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi,
şeriat-ı Hristiyaniye namına örfî kanunlar, medenî düsturlar alınmış,
başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse,
yine Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın esas dini bâki kalabilir. Hazret-i İsa
Aleyhisselâm'ı inkâr ve tekzib çıkmaz. Halbuki din ve şeriat-ı
İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki
cihanın sultanı, şark ve garb ve Endülüs ve Hind, birer taht-ı
saltanatı olduğundan; Din-i İslâm'ın esasatını bizzât kendisi
gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î
âdâbını dahi bizzât o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor.
Demek füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil
ki; onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine bir
ceseddir, lâakal bir cilddir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i
page 18 / 19
tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya sahib-i şeriatı
inkâr ve tekzib etmek çıkar." (Bediüzzaman Cevap Veriyor, s.141-142)
"Hem sen 'Ben de Firenk gibi olacağım.' diyemezsin ve Firenk gibi
olamazsın. Çünki bir Firenk, Muhammed (A.S.M.) Hazretlerini kabul
etmezse de İsa ve Musa (Aleyhimesselâm'ı) veya sair enbiyaların
birini bir derece her nasılsa kabul eder. Sen ise Nebi-yi Âhirzaman
Aleyhissalâtü Vesselâm Hazretlerinin zincirinden çıktığın ve
derslerini terkettiğin dakikada, senin ruhunda nihayetsiz bir
tahribat, bir boşluk, bir karanlık peyda olacak. Ve senin ruhunda
hiçbir kemalât ve ahlâk-ı âliyeye yer kalmayacak. Meğer
insaniyetini söndürüp, zaman-ı hal ile mukayyed sırf bir hayvan
olabilesin." (Nur'un İlk Kapısı, s.147)
page 19 / 19
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Related documents
Download