tc marmara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü bilişim bilim dalı

advertisement
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
BİLİŞİM BİLİM DALI
TWITTER’DAKİ DİNİ VE ETNİK TEMELLİ NEFRET
SÖYLEMLERİNİN ANALİZİ
Yüksek Lisans Tezi
Hasan KARAMAN
İstanbul-2016
i
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
BİLİŞİM BİLİM DALI
TWITTER’DAKİ DİNİ VE ETNİK TEMELLİ NEFRET
SÖYLEMLERİNİN ANALİZİ
Yüksek Lisans Tezi
Hasan KARAMAN
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Şevki IŞIKLI
İstanbul-2016
ii
iii
İÇİNDEKİLER
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................................ VI
ŞEKİLLER LİSTESİ............................................................................................................... VI
ÖNSÖZ ................................................................................................................................ VIII
ÖZET ...................................................................................................................................... IX
ABSTRACT ............................................................................................................................. X
GİRİŞ ........................................................................................................................................ 1
1. BÖLÜM
NEFRET SÖYLEMİ, NEFRET SUÇU VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAVRAMLARI
1.1. NEFRET KAVRAMI ......................................................................................................... 2
1.2. SÖYLEM KAVRAMI ........................................................................................................ 3
1.3. NEFRET SÖYLEMİ VE NEFRET SUÇU ...................................................................... 7
1.4.NEFRET SÖYLEMİNİN UNSURLARI ........................................................................... 17
1.4.1. Ayrımcılık .................................................................................................................. 17
1.4.2. Önyargı ..................................................................................................................... 20
1.4.3. Kalıp yargı .................................................................................................................. 22
1.5. NEFRET SÖYLEMİ VE MEDYA .................................................................................. 22
1.6. NEFRET SÖYLEMİ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ........................................................... 25
2. BÖLÜM
SOSYAL MEDYA VE NEFRET SÖYLEMİ
2.1. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE SOSYAL MEDYA ........................................ 28
2.2. WEB 2.0 ........................................................................................................................... 31
2.3. SOSYAL MEDYA ......................................................................................................... 32
iv
2.4. SOSYAL MEDYANIN ÖZELLİKLERİ ......................................................................... 34
2.5. SOSYAL MEDYANIN ETKİLERİ ................................................................................. 36
2.6. SOSYAL MEDYA VE NEFRET SÖYLEMİ .................................................................. 42
2.6.1. Facebook’ta Nefret Söylemi ....................................................................................... 46
2.6.2. Sözlük ve Bloglarda Nefret Söylemi .......................................................................... 48
2.6.3. Video Paylaşım Ağlarında Nefret Söylemi ............................................................... 50
3. BÖLÜM
TWITTER’DA NEFRET SÖYLEMİ
3.1. TWİTTER ....................................................................................................................... 52
3.2. TWİTTER’DA NEFRET SÖYLEMİ .............................................................................. 57
3.3. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ........................................................................................ 59
3.3.1. SÖYLEM ANALİZİ UYGULAMASI VE BULGULAR ............................................ 60
SONUÇ VE ÖNERİLER ....................................................................................................... 84
KAYNAKÇA ......................................................................................................................... 89
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................................ 99
v
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Web 1.0 ve Web 2.0 Arasındaki Farklar .................................................................. 32
Tablo 2. Sosyal Medya ve Geleneksel Medya Arasındaki Farklar ........................................ 36
Tablo 3. Twitter’da Nefret Söylemi Örnekleri ....................................................................... 58
Tablo 4. Van Dijk’ın Söylem Analizi Modeli ........................................................................ 63
Tablo 5. Tweet 1 İle İlgili Bilgiler ......................................................................................... 64
Tablo 6. Tweet 2 İle İlgili Bilgiler ......................................................................................... 67
Tablo 7. Tweet 3 İle İlgili Bilgiler ......................................................................................... 70
Tablo 8. Tweet 4 İle İlgili Bilgiler ......................................................................................... 74
Tablo 9. Tweet 5 İle İlgili Bilgiler ......................................................................................... 77
Tablo 10. Tweet 6 İle İlgili Bilgiler ........................................................................................ 80
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1. Gezi Olayları Sırasında Twitter Kullanımı .............................................................. 40
Şekil 2. Stormfront Sitesi Giriş Sayfası ............................................................................... 44
Şekil 3. Facebook’ta Lezbiyenlere Yönelik Nefret Söylemi
Şekil 4. Bloglarda Nefret Söylemi Örneği
............................................... 47
......................................................................... 49
Şekil 5. Sözlüklerde Nefret Söylemi Örneği .......................................................................... 49
Şekil 6. Video Paylaşım Ağlarında Nefret Söylemi Örneği ................................................... 51
Şekil 7. En Çok Kullanılan 5 Sosyal Ağ Sitesi ..................................................................... 54
Şekil 8. Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili ...................................................................... 55
Şekil 9. Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili ...................................................................... 56
Şekil 10.Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili ...................................................................... 56
Şekil 11.Tweet 1 ile İlgili Görsel ............................................................................................ 64
Şekil 12.Tweet 2 ile İlgili Görsel ............................................................................................ 68
vi
Şekil 13. Tweet 3 ile İlgili Görsel ........................................................................................... 71
Şekil 14. Tweet 4 ile İlgili Görsel ........................................................................................... 74
Şekil 15. Tweet 5 ile İlgili Görsel ........................................................................................... 77
Şekil 16. Tweet 6 ile İlgili Görsel .......................................................................................... 80
vii
ÖNSÖZ
Nefret söylemleri günümüz dünyasında toplumsal barışı tehdit eden en önemli unsurlardan
biridir. Toplum içindeki farklılıkları hedef alması ve tehdit etmesi nedeniyle sağlıklı bir
demokrasinin kurulması ve işlemesi önünde önemli engel teşkil etmektedir. Bu nedenle nefret
söylemleri tüm kesimlerin ve kurumların üzerinde dikkatle durması gereken önemli bir
konudur. Bu çalışma, sosyal medya ortamlarında kendini gösteren nefret söylemlerinin
özelliklerinin incelenmesi amacıyla oluşturulmuştur.
Tez çalışması boyunca Twitter’da saptanan nefret söylemlerinin kaldırılması veya ilgili
hesapların askıya alınması, yeni örnekler bulunmasını gerektirmiştir. Karşılaştığım nefret
söylemleri, Türkiye’de kalıcı bir toplumsal barışın sağlanması ve demokrasi kültürünün
egemen olabileceği konusunda ümitsizliğe kapılmama neden olmuştur. Tez çalışmam
boyunca her türlü konuda bana yardımcı olan ve yol gösteren hocam Yrd. Doç. Dr. Şevki
Işıklı’ya teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca tez yazımı konusunda ve diğer prosedürlerle ilgili
beni bilgilendiren ve her zaman yardımıma koşan Nazmi Ekin Vural’a ve Enes Abanoz’a
teşekkürü borç bilirim.
viii
ÖZET
Bu tez çalışmasında bir sosyal ağ sitesi olan Twitter’da nefret söyleminin üretilmesi ve
dolaşıma sokulması incelenmektedir. Sosyal ağların kullanıcılara sağladığı özellikler ve
özgürlük ortamı zaman zaman suiistimal edilerek nefret, önyargılı ve ayrımcı ifadeler içeren
söylemler oluşturulmakta ve toplum içerisindeki farklılıklar hedef alınmaktadır. Sosyal
medyanın yapısı nedeniyle nefret söyleminin üretilmesi ve dolaşıma girmesi, geleneksel
medyada olduğundan oldukça farklı bir yol izlemektedir. Twitter’da üretilen nefret içerikli
gönderiler Twitter’ın takip, retweet gibi özellikleri sayesinde kısa sürede yayılmaktadır.
Türkiye gibi çok sayıda etnik ve inanç grubunun bir arada yaşadığı ve demokrasinin yeterince
güçlü olmadığı ülkelerde farklılıklara karşı önyargı, ayrımcılık ve nefret söylemi sıkça
görülen bir durumdur. Nefret söylemi, sosyal medyanın özellikleri ile çok daha kolay
üretilerek dolaşıma girmekte ve normalleşmektedir. Bu tez çalışmasının amacı, sosyal
medyada nefret söylemi oluşumunu kolaylaştıran unsurlar ve bu unsurların etkisiyle üretilen
etnik ve inanç temelli nefret söylemlerinin incelenmesidir.
Bu amaç doğrultusunda birinci bölümde nefret, nefret söylemi, nefret söylemi
üretiminde medyanın rolü, nefret söylemi ve ifade özgürlüğü ilişkisi incelenmiş; ikinci
bölümde sosyal medyanın ortaya çıkışı, sosyal medyanın özellikleri ve sosyal ağlarda üretilen
nefret söylemine değinilmiştir. Üçüncü bölümdeyse söylem analizi yöntemi kullanılarak
Twitter’da üretilen nefret söylemi pratikleri incelenmiş, sonuç bölümünde de nefret
söylemiyle mücadele konusunda birtakım öneriler sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Sosyal medya, Nefret Söylemi, Twitter, Nefret, Söylem, Ayrımcılık.
ix
ABSTRACT
In this thesis, the production and circulation of hate speech on the Twitter that is a social
networking site is analyzed. From time to time, the properties of social network sites and
freedom that provide their users can be misused and this can cause hatred, prejudice and
discriminatory statements that are being targeted differences in society. The production and
circulation of hate speech in social media have a quite different way than traditional media
because of its nature. Hate speech that is produce on Twitter can be quickly spreading for
functions of environment such as follow and retweet. Countries like Turkey -where many
ethnic and religious groups live and democracy is not strong enough- discrimination,
prejudice and hate speech against differences can be occurring frequently. Hate speech can
produce and enter into circulation much easier according to features of media so it is
perceived as a normal. The purpose of this study is to analyze factors that facilitate the
formation of hate speech in social media and to investigate the ethnic and faith-based hate
speech produced by the impact of these elements.
For this purpose, in the first chapter; hatred, hate speech, role of the media in the
production of hate speech and its relationship of freedom of expression; the social media
emergence, its features and emphasizing the hate speech that is generated in social networking
sites is analyzed in the second chapter. In the third chapter; hate speech that is produced in
Twitter is analyzed with the method of discourse analysis and at the result chapter a number
of proposal to fight against hate speech are presented.
Key Words: Social Media, Hate Speech, Twitter, Hate, Discourse, Discrimination.
x
GİRİŞ
Bir sosyal ağ sitesi olan Twitter’da üretilen ve dolaşıma sokulan dini ve etnik temelli
nefret söylemleri, bu tez çalışmasının konusunu oluşturmaktadır. Nefret söylemleri günümüz
dünyasında farklılıkların barış içerisinde ve bir arada yaşamasının önündeki en önemli
engellerden biridir. Medya, egemen ideolojinin bir aracı olarak ırkçılığı ve milliyetçiliği
tekrar üretirken öfke gibi duyguları da yeniden üretmekte ve üretilen nefretin toplumdaki
farklılıklara yönelmesine neden olmaktadır (İnceoğlu,2009). Yeni iletişim teknolojileri ve
sosyal medyayla birlikte geleneksel medyada etkilenen konumda bulunan kullanıcı, sosyal
medya ile beraber pasif konumdan aktif konuma yükselmiştir. Yeni medyada üretilen nefret
söylemleri, geleneksel medyada üretilen nefret söylemlerine nazaran yeni medyanın sahip
olduğu özellikler nedeniyle daha hızlı bir şekilde dolaşıma girerek sıradanlaşmaktadır
(Binark,2010:11). Nefret söylemlerinin üretimi ve dolaşıma girme süreçleri yeni iletişim
teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte farklı bir sürece girmiştir. Sosyal medyanın etkileşimli
yapısı sayesinde sıradan kullanıcı içerik üretip geri bildirimde bulunma olanağı elde etmiş,
ana akım medyadan dışlanan gruplar kendilerini ifade edebilme şansına erişmiştir. Sosyal
medyanın sahip olduğu özgürlükçü ortam, zaman zaman kullanıcılarca suiistimal edilerek
farklı gruplara karşı üstünlük sağlama, yıldırma, küçük düşürme gibi amaçlarla nefret söylemi
üretmek amacıyla kullanılmaktadır.
Twitter’da üretilen ve dolaşıma sokulan nefret söylemleri Twitter’ın sahip olduğu
özellikler nedeniyle geleneksel medyada olduğundan daha hızlı bir şekilde dolaşıma girmekte
ve kullanıcı tarafından silinse dahi farklı kullanıcılarca yeniden üretilip dolaşıma
sokulabilmektedir. Bu da sosyal medyada nefret söylemiyle mücadeleyi zorlaştıran en önemli
noktalardan biridir. Çalışmada Hollandalı dilbilimci Teun van Dijk ‘in haber metinlerinin
içerdiği ideolojik kodların çözümlenmesi amacıyla geliştirdiği söylem analizi yöntemi
kullanılmıştır. Anahtar kelimeler kullanılarak ulaşılan etnik ve dini temelli nefret söylemleri,
söylem analizi yöntemi kullanılarak gönderilerin içerdiği kodların ortaya çıkarılması
amaçlanmıştır.
1
I. BÖLÜM
NEFRET SÖYLEMİ, SUÇ VE ÖZGÜRLÜK
1.1. NEFRET KAVRAMI
Nefret sözcüğü, Türk Dil Kurumu tarafından bir kimsenin kötülüğünü ve mutsuzluğunu
isteme, tiksinme olarak tanımlanmıştır (www.tdk.org). Nefret, kişilere karşı olarak, olumsuz
his besleme, kötülüğünü isteme; nesnelere karşı olarak da sevmeme, yok etmek isteme
anlamlarında kullanılmaktadır. Nefret kavramını tanımlama çabaları, günümüzde sosyal
bilimlerin önemli konularından biridir. Bir kısım araştırmacı nefreti, “göreceli olarak kısa bir
zaman dilimi kapsamında gelişen eğilimlerin çok yönlü bir tepki vermesi.’’ anlamında
“duygu’’ (emotion) ve “yaradılış” (mizaç, huy, eğilim: disposition) kavramlarıyla açıklamaya
çalışmaktadır. Bu haliyle nefret, sevginin mükemmel bir karşıtı olarak tanımlandığı gibi, bir
“sendrom’’ olarak da ele alınmaktadır (Ataman, 2012:50-56).
Yaşamın ayrılmaz bir parçası olan duyguların yaşamsal önemleri bulunmaktadır.
Sosyal bir canlı olarak insanlar, evrimsel edinimlerle birçok duyguya sahip olmuş, hayatını
sürdürebilmek için gereken motivasyonu sağlamak, toplum içinde sağlıklı ilişkiler
kurabilmek, yaşam standardını yükselterek yaşama şansını artırmak ve neslini devam ettirmek
için bu duygularını kullanmıştır. İnsan hayatının ayrılmaz bir parçası olan duyguları anlayıp
ifade edebilmek insanlığın tarihinden başlayıp günümüze kadar gelen bir problem olmuştur
(Koçak, 2005:30). Oldukça değişken olan ve insan yaşamını doğrudan etkileyen duygular,
kontrol edilemedikleri zaman toplumla sağlıklı ilişki kurulmasını zorlaştırmaktadır. Kontrol
edilmesi zor ve güçlü bir duygu olan öfke duygusu, genel olarak engellenme, reddedilme,
tahrik dilme, hayal kırıklığı yaşama veya haksızlıkla karşılaşma gibi olumsuz durumlarla
birlikte kendini göstermektedir (Arıkan, 2012). Öfke, şiddeti arttığında ve devamlılık
gösterdiğinde ise nefret duygusuna dönüşmektedir. Öfkeye göre daha genel olan nefret
duygusuyla beraber korku ve tahammülsüzlük de görülebilmektedir. Daha çok dışarıya dönük
olan öfke ve nefret, tamamen doğal duygular olduğu için her insanda kendini göstermektedir
( TenHouten’den akt. Bozoğlan ve Çankaya, 2012:17).
Nefretin insanda var olan bir duygu olduğunu belirten Kenan Çayır’a göre ıspanağı
sevmeyen bir insan ıspanaktan nefret ettiğini belirterek nefret duygusu beslemektedir.
Bununla beraber nefret duygusu, ideolojiyle birlikte kendisini gösterdiği zaman, kişi kendisini
2
ve ötekini ideolojiye göre konumlandırmaktadır. Çayır’a göre, “Nefret, bir kimliğin parçası
olduğunda, o kimlik kendisini nefret edilen gruptan bağımsız olarak tanımlayamaz” (Çayır,
2010: 48).
Nefret duygusunun yarattığı öfke, nefret duyulan kişiye karşı karalama, olumsuz
söylem geliştirme, tehdit etme, zarar verme gibi eylemlere dönüşebilmektedir. İleriki
aşamadaysa nefret edilen kişiyi mahvetmeye ve ortadan kaldırma gibi daha kötü durumlara
yol açabilecektir. Nefret duygusu, nefret edilen kişiye ve topluma korku salabilmekte, huzur
ve barış ortamını yok etmektedir. İnsanların kendisinden veya başkasından nefret etmesi,
anlamsız ve istenmeyen gelişmeler yaratmaktadır. Örnek vermek gerekirse çoğu savaşın,
siyahlara, eşcinsellere, göçmenlere veya farklı inançlara mensup kişilere yapılan saldırıların
altında nefret duygusu vardır (Özgenç, 2014).
Güçlü ve yıkıcı bir duygu olan nefret duygusu, kabullenilemeyen durumlar,
çözülemeyen sorunlar ve ihtiyaçların giderilememesi gibi durumlarda ortaya çıkmaktadır.
İnsanlar kendisini mağdur ettiği, küçük düşürdüğü, hayal kırıklığına uğrattığı gerekçesiyle
başkalarından; kendisini zayıf, güçsüz ve çaresiz hissettiği zaman bunun sorumlusu olarak
kendisini gördüğü durumlarda da kendisinden nefret etmektedir. Kabullenemeyiş, tahammül
edememe gibi hislerden kaynaklanan nefret duygusu, nihayetinde bireyin kendisine
yönelmesine ve özsaygısını kaybetmesine yol açacaktır. Nefret, hayata olumlu bakmanın
önüne geçmekte ve bireyin kendisini değersiz hissetmesine yol açmaktadır. İnsanlar
duygularının esiri olduklarından duygularını kontrol etmeleri zordur. Yapılması gereken ise
nefret beslenilen kişi veya objeyle uğraşmak yerine nefretin kaynağına yönelmektir. Nefretle
başetmenin yolu, özgüven sahibi olmak, duygudaşlık kurmak ve yaşanılan durumu
kabullenmekten geçmektedir (İpek, 2014).
1.2. SÖYLEM KAVRAMI
Söylem kavramı Türk Dil Kurumu tarafından “Söyleyiş, söyleniş, sesletim, telaffuz. 2.
Kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade. 3. Bir veya birçok cümleden oluşan, başı ve sonu olan
bildiri, tez.”
olarak açıklanmaktadır (www.tdk.org). Söylem kelimesi Türkçede söylev,
söyleyiş, gibi anlamların yanında medyada, siyaset dilinde ve sosyolojide batıdaki kullanım
şekline benzer bir anlam zenginliği taşımaktadır. Söylem, etkili konuşma sanatı, anlatma
3
biçimi, sözlü anlatım biçimi, bakış açısı, ideoloji, öğreti, gibi çok farklı anlamlarda
kullanılmaktadır. Örneklemek gerekirse, “Marksist söylem” denildiği zaman ideolojiyi, “Ak
Parti söylemleri” denildiği zaman bakış açısını ve öğretiyi belirtmektedir (Kocaman, 2009:5).
Söylem kelimesinin bugünkü taşıdığı anlamların oluşmasında başta Michel Foucault olmak
üzere pek çok postmodernist düşünürün etkisi olmuştur. Faucault’dan önce söylem
kavramının kullanımına baktığımızda bu kavramı modernist anlamda kullanan Mikhail
Bakhtin ile Roman Jakobson önplana çıkmaktadır. Bakhtin, 1967 yılında Rusya’da
yayımlanan “Roman Türü Söylemin Tarih Öncesinden” adlı yazısında söylem kavramını
düşüncelerin ve fikirlerin dil aracılığıyla aktarılması olarak ele almıştır. Bakhtin’e göre
söylem yalnızca romanda potansiyelini sergileyebilmektedir. Romandaki karakterler
kendilerini kendilerine özgü bir şekilde ifade edebilmekte ve diğer karakterlerle etkileşime
girmektedirler. Roman Jakobson ise söylemi, iletişimin bir unsuru olan ve tüm anlama veya
aktarma süreçlerini karşılayan bir kavram olarak kullanmıştır. Söylem, tüm iletişim şekillerini
içeren bir kavramdır (Doltaş, 2009: 48).
İnsan, evrimsel sürecinin en önemli aşamalarından olan dil aracılığıyla çevresini
anlamaya başlamış ve özne haline gelmiştir. Dil maddi gerçekliklere dayanarak icat
edilmesine rağmen dilin metafizik bir olgu olduğunu savunan felsefi akımlarla maddeci
akımlarla tartışmalar söz konusudur. Maddi gerçekliklere dayanan bir olgu olan dil, bir insan
icadıdır ve evrim sürecinin bir getirisidir. Dilsel kurgu, insanın doğayı tanımasını sağlamış,
ancak dil ile beraber doğayı tanıyan insanı dünyadan koparmış ve yabancılaşma probleminin
doğmasına neden olmuştur. Kendini dil ile kurgulayan insan, zamanla dünyayı da kendine
göre yeniden kurgulamıştır. İnsan, dünyayı kendi kurgusuna göre anlamlandırdığı için
gerçeğe ulaşamayacaktır çünkü dünya bir insan kurgusu haline gelmiştir (Çoban, 2002:828).
Söylem kavramını Faucault’dan ayrı olarak düşünmek ve onun söylem kavramına
yaptığı anlamsal katkılar olmadan ele almak olanaksızdır. Faucault modernistlerden farklı
olarak, söylemin altında var olan bilgi ve düşünceyi kültürel, tarihsel ve ideolojik
yaklaşımlarla ele almıştır. Faucault’ya göre söylem, özne, tarih ve bilgi, söylem tarafından
birleştirilmektedir. Çünkü söylem kavramı, seçici, aktarıcı ve belirleyici nitelikleri kendisinde
barındırmaktadır (Doltaş, 2009:49).
İktidar ve söylem ilişkisi üzerinde duran Foucault’ya göre iktidarlar on sekizinci
yüzyıldan itibaren dönüşmeye başlamıştır. Yaşanan bu dönüşümün en önemli unsurlarından
4
biri hakikat söylemidir. İktidarın oluşmasına zemin hazırlayan etkenleri açıklamaya çalışan
Foucault’ya göre ikitidar bir yönetme-yönetilme ilişkisidir fakat iktidar zaman içinde
koşulların etkisiyle değişmektedir. İktidar, kısıtlayan değil, aksine üreten ve düzenleyen bir
olgu olduğu için Foucault modern iktidar kavramının geçirdiği değişime odaklanarak eski
olanlarla arasındaki ayrıma vurgu yapmaktadır. Modern iktidarda olan bu değişim, iktidarın
yapısal değil, yönettiği kitle üzerinde olan etkisindeki yapısal değişimden kaynaklanmaktadır.
Bu dönüşümde ele alınması gereken noktalardan biri de söylemdir. Hakikat yaratma,
iktidarların en önemli dayanaklarından biridir. Hakikat iktidar tarafından üretilmekte ve bu da
hakikatin siyasallaşmasına neden olmaktadır. Foucault hakikati, iktidarın denetimi altında
hareket etmeyi zorlaştıran ve bunların dayandığı normları ortaya koyan bir olgu olarak
görmektedir. Hakikati üreten iktidar, söylem aracılığıyla denetim uygulamaktadır. İktidar
söylem aracılığıyla ürettiği hakikatler ile iktidarın devamını sağlamaktadır (Baştürk,
2012:66).
Foucault’a göre söylem artık iktidarda ve toplumda belirleyici rol oynamaktadır.
Söylemlerin çoğu ideolojiktir çünkü ideolojilerin öğrenilmesi ve etkilenmesi dil kullanımı ve
söylem ile yakından ilgilidir. Buna göre bazı söylem türleri direkt olarak “öğretme’’ amacı
taşımaktadır. (Van Dijk’ten akt. Mavi,2012:4) Bu yüzden söylem kavramı dil, iletişim,
etkileşim gibi kavramlarla yakından ilgilidir. Foucault aydınlanma ile birlikte aklın merkeze
alınmasıyla artık her söylemin bilgi türü yaratmaya başlattığını ifade etmektedir. Aydınlanma
ile beraber dil aracılığıyla bilgi ve söylem üretilmesi yaygın hale gelmiştir (Şeylan’dan akt.
Mavi, 2012:4).
Söylem kavramını kimlik kavramı ile beraber ele alan Cevdet Özdemir’e göre söylemi
kimlikten ayırmak olanaksızdır. Çünkü iki kavram da birbirinden doğmakta ve birbiriyle
beslenmektedir. Söylem bireyle beraber cisimleşmekte ve şekle bürünmektedir. Her söylem
yaşananların farklı bir şekilde ifade edilişidir. Her söylemde kimlik ve aidiyet vardır. Söylem
insanlarda yer alan farklılıkları içinde barındırmakta ve yeni farklılıklar yaratmaktadır.
(Özdemir,2001:113) Potter’a göre ise bireyler tek başlarına söylem yaratmaktan
yoksundurlar. Söylem zaten toplumsal ortamda mevcuttur. İnsanlar söylemin yarattığı anlam
ile toplumda var olan anlam ve simgeler arasında bağ kurarak olaylar, olgular ve fikirler
hakkında nasıl düşüneceklerini bulmaktadırlar (Potter’den akt. Çelik ve Ekşi, 2008:100).
5
Söylem ve iktidar kavramları arasındaki ilişkinin önemini vurgulayan Teun A. van
Dijk’a göre söylemi kontrol etmek yalnızca insanların eylemlerini değil, onların zihinlerini de
kontrol etmek demektir. İktidar, başka insanların eylemlerini kontrol etmekte ve onların ne
yapıp ne yapamayacaklarına hükmetmektir. İnsanların eylemleri kontrol altına alınabilirse,
onlara hükmetmiş ve iktidar kurmuş olunacaktır. İktidar kavramı toplumsal olduğu kadar
bilişsel bir çerçevede olduğu için bu tarz kontrol ve denetim kurulduğu takdirde yalnızca
insanların ne yapıp ne yapamayacaklarına değil, onların düşünceleri, tutumları, fikir ve dünya
görüşlerine de hükmetmiş olunacaktır. İnsanların zihinlerinin kontrol edilmesi, onların plan ve
projelerinin, tasarladıklarının ve isteklerinin kontrol edilmesi anlamına gelmekte, bu da
insanların gelecekteki eylemlerinin kontrol altında tutulmasını mümkün kıldığından oldukça
önemli bir denetim yolu olarak görünmektedir. Van Dijk’a göre söylem de iktidar kavramı
gibi hayatımızda oldukça önemli bir yere sahiptir. İnsanların eylemlerini denetlemek,
söylemlerini de denetlemek olduğundan, söylem, iktidarı kontrol altında tutmak açısından
oldukça önemlidir. Söylemin kontrolü, yalnızca insanların eylemlerinin kontrolü değil, aynı
zamanda zihin kontrolü de sağlayan önemli bir işlemdir. İnsanlar herhangi bir düşünceyi veya
ideolojiyi söylem yolu ile benimsemektedir. Bu yüzden söylem kontrolü insanlar üzerinde
oldukça önemli bir etkiye sahiptir. Söylemi kontrol edebilmek, kitle iletişim araçlarının da
kontrolü anlamına geldiğinden kitle iletişim araçlarının ulaştığı insanların zihinlerinde de
kontrol olanağı elde etmek demektir. Bu da insanların ne hakkında nasıl düşüneceklerinin ve
nasıl bir tutum ile davranış belirleyeceklerinin kontrolü anlamına gelmektedir (van
Dijk,2010:12,13).
Van Dijk’e göre söylem, bağlam ile bir arada düşünülerek çözümlenmelidir. Söylemi
kontrol altına almak için söylem kavramı yalnızca metin ve ifadeden ibaret olarak ele
alınmamalı, bağlam ile bir arada düşünülmelidir. Çünkü söylemi denetlemek bağlamı kontrol
etmek ile mümkün olmaktadır. Van Dijk bağlamı, “Sosyal bilimler, dilbilim ya da geleneksel
söylem analizinden edindiğimiz bilgilere göre bağlam, insanların, bir şeyin toplumdaki yerine
atıfta bulunmaları ile oluşan bir olgu.’’ olarak tanımlamakta; ancak kendisinin bağlam
kavramının bu tanımdan daha farklı olarak, milliyet, yaş ve iktidar gibi etkenlerin birbiriyle
doğrudan bir bağlantı içerisinde olmadığını ifade etmektedir. Bağlam bir şeyin insanların
zihninde nasıl yer ettiğiyle ilgilidir. Bu nedenle objektif değil, sübjektif olarak
değerlendirilmelidir (van Dijk,2010:14).
6
Dil, henüz eylem aşamasına geçmemiş bir eylemdir. Henüz tasarım aşamasındaki
eylemler dil ile söze dökülmektedir ve dilin anlam kazanması eylem aşamasına geçmesiyle
mümkün olmaktadır. İnsanlığın gelişmesinde bedensel eylemin büyük rolü olsa da
teknolojiyle beraber artık eylemler söz ile gerçekleştirilmeye başlamıştır. Böylece dilin
ürettiği söylemler bedensel eylemin yerini almaya başlasa da tek başına düşünce ve söz ile bir
eylem yaratılamayacağından bedensel eylem önemini tamamen kaybetmemiştir. Dil, eylemin
gerçekleştirileceği ortamı yaratmaktadır. Dilin eylemci olarak en etkin olduğu alanlardan biri
ideolojidir. Kuram ve eylemin birlikteliğiyle hayat bulan ideolojiler, dilin somut eylemi
olarak tanımlanmaktadır (Çoban, 2002:834).
Söylem dilin kullanımı ile ilgili bir kavramdır. Söylem ve dil arasında güçlü bir ilişki
olmakla beraber söylemi yalnızca dil ile sınırlandırmak hata olacaktır. Dil ideolojiyi taşıyan
bir araçtır, söylem ise iletişim sürecinin tamamını kapsamaktadır. Dil, toplumdaki egemen
ideolojinin çıkarına kullanılan bir olgudur. Söylem toplumdaki ilişkilerin ve diğer yapıların
yeniden üretimini sağlamaktadır. Egemen olan ideoloji, medya vasıtasıyla söylemler
yaratmakta, söylemler de ideolojinin üretimine katkıda bulunmaktadır. Söylem, cümlelerin
vurgusu, sayfa yapısı, tema, metinde kullanılan görsel ve renk gibi unsurlar ile vücut
bulmaktadır. Özellikle medyada kullanımına oldukça sık rastlanmakta olan bu unsurlar
vasıtasıyla haberlerin nasıl sunulacağı, hangi konunun vurgulanıp hangisinin yok sayılacağı
belirlenmektedir. Bu şekilde alıcının haberde hangi noktalara odaklanması gerektiği
saptanmaktadır. Söylem dil ile oluşturulmakta, ideoloji ise dil vasıtasıyla maddileşmektedir.
İktidar baskıcı uygulamalarının neticesinde üretici kimliğe de sahip olmaktadır. Örneğin,
cinselliği denetim altına alma çabası, yeni cinsellik pratikleri ve yeni cinsellik söylemleri
oluşturmaktadır. Cinayet, şiddet vs. şiddetin ne kadar kötü olduğu, engellenmesi gerektiği dile
getirilirken, medyada yer alan şiddet içerikli yayınlar ve haberler şiddetin yeniden
üretilmesine neden olmaktadır (Çavdar,2012).
1.3.
NEFRET SÖYLEMİ VE NEFRET SUÇU
Oldukça sık kullanılan bir kavram olan nefret söylemi kavramının herkesçe kabul edilen
bir tanımı bulunmamakta, birçok devlet nefret söylemine denk düşen ifadeleri yasaklayan
yasalar yapsa da neyin yasaklandığı konusu farklılıklar gösterebilmektedir. Nefret söyleminin
dünyada genel kabul gören tanımlaması, Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi tarafından
7
“nefret söylemi” konulu 97(20) sayılı Tavsiye Kararı’nda şu şekilde tanımlanmıştır: “Nefret
söylemi kavramı, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara,
göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik,
ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dâhil olmak üzere
hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya
meşrulaştıran her türlü ifade biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.’’ Bu anlamda “nefret
söylemi” muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsamaktadır."
Buna göre nefret söylemi, kişi ve gruplara yönelik belirli bir ırka ait olmaları nedeniyle, dinsel
nedenlerle, milliyetçilik ve etnik merkezcilik ile hoşgörüsüzlükten kaynaklanan diğer
nedenlerle nefret türlerinin kışkırtılması durumunu kapsamaktadır (Weber, 2009:3).
Temelinde önyargı, ayrımcılık, ırkçılık, homofobi, yabancı düşmanlığı gibi unsurların
olduğu nefret söyleminin kullanımı, farklı kültürel kimliğe sahip olan kişi ve gruplara karşı
yönelmekte, milliyetçiliğin egemen olduğu ve farklılıklara karşı hoşgörünün olmadığı
toplumlarda bu kullanım artmaktadır (Alğan ve Şensever, 2010:15). Tarlach McGonagle’a
göre nefret söylemi, nefreti kışkırtan, hakaret, aşağılayıcı cümle ve sözcüklerden oluşan,
önyargılardan beslenen ve geniş bir yelpazede kendini gösteren söylemlerdir. Kevin Boyle
ise, nefret söyleminin politik bir yönü olduğunu vurgulayarak ilkel fikirlerin ve düşünce
akımlarının tekrar oluşturulmasını amaçlayan ve demokratik edinimleri yok etmeyi tasarlayan
bir söylem olduğunu vurgulamaktadır. Pek çok tanımda belirtilen ortak nokta, nefret
söyleminin tahammülsüzlüğün ve hoşgörüsüzlüğün dışavurumu olduğu yönündedir.
Otoritenin de bazen açıkça bazen de dolaylı yoldan desteklediği nefret söylemi, yazılı ve
görsel basın, internet, şarkı, grafitti, logo ve sembol gibi pek çok değişik araçla ifade
edilebilmektedir. Nefret söylemlerinin kısa vadede psikolojik ve fiziksel zarar yaratma, uzun
vadede de nefret suçlarının yaygınlaşması, bireylerin nefret söylemlerini içselleştirerek
insanların ve grupların haklarını tehdit etmesi gibi durumlar yaygınlaşabilmektedir. Bunun
yanı sıra stereotiplerin oluşmasına neden olarak bireyler ve gruplar üzerinde baskı yaratmakta,
baskıyı meşrulaştırarak hedefte olan grupların sinmesine ve demokratik topluma katılmalarına
engel olabilmektedir (Karaköse, 2013). Kısaca nefret söylemi, hoşgörüsüzlük ve önyargılar
nedeniyle ortaya çıkan, nefreti yayan ve özendiren ifadeler olarak tanımlanmaktadır
(Aygül,2010:100).
8
Kemal Sayar’a göre insanların birbirine veya gruplara karşı beslediği nefret, ötekini
gayrı insanileştirme ile başlamaktadır.“Öteki”ne karşı gerçekleştirilen propagandanın yarattığı
psikolojik yapılar zihinde kendine yer edinerek şiddetin motivasyon kaynağı olan imgelere
dönüşmektedir. Zihinde oluşan bu düşman imgesi, kişinin kendisini, sevdiklerini ve ülkesini
tehlikede hissetmesine neden olmakta ve savaşa katılım için teşvik edici rol oynamaktadır. Bu
nedenle düşman üzerine yağdırılan bombalar sevinç çığlıklarıyla karşılanabilmektedir. Nefreti
yaratan bu zihinsel durumun basitleştirici etkisi, insanların savaşları film izler gibi izlemesine
ve katliamların sıradan bir olay gibi karşılanmasına neden olmaktadır (Aljazeera,2014).
Genellikle kaba ve aşağılayıcı bir dil ile kendini gösteren nefret söylemlerinde asıl
zararı veren unsur nefret söylemi değil, bu söylemlerle ifade edilmek istenen, kastedilen
anlamlardır. San Diego Üniversitesi’nden hukuk profesörü Lawrence A. Alexander’a göre
“Lakaplar şeklindeki nefret söylemi, taşıdığı acı veren ve rahatsız eden bilgiler nedeniyle
zarar verebilir, ancak bu zararı ileten tek şey nefret söylemi değildir.” (Gürbüz,2015).
Nefret söylemi, nefret suçuna doğru giden yolun ilk adımıdır; tahammülsüzlük ve
hoşgörüsüzlüğün bir yansımasıdır. Nefret söylemi ile, hedefe alınan kişi ve gruplara
“Toplumda size yer yok” mesajı iletilmektedir. Nefret içeren ve farklılıkları hedef alan
söylemlerle bireyin en doğal hakkı olan yaşama ve katılma hakkı gasp edildiğinden
demokratik düzene zarar vermektedir. (İnceoğlu ve Sözeri, 2012:24) Nefret söyleminin ilk
kez yasalarda kendine yer bulması ise ikinci dünya savaşının sonrasına tekabül etmektedir.
Irkçı söylemleri ve Nazi sembollerini yasaklayan Almanya, bu konuda bir ilk olmuştur (Erich
Bleich’ten akt. Çelik, 2013:213).
Mutlu Binark ve Tuğrul Çomu, nefret söylemini, siyasal nefret söylemi, kadınlara
yönelik, yabancılara ve göçmenlere yönelik, inanç ve mezhep temelli, engellilere ve hastalara
yönelik ve cinsel kimlik temelli nefret söylemi olarak altı başlık altında incelemiştir (Binark
ve Çomu, 2012).
 Siyasal Nefret Söylemi
Siyasal bir düşünceyi ve bu düşüncenin takipçilerini hedef alan nefret söylemidir. Bazen
bir ideolojinin tamamını, bazen yalnızca bir veya birkaç siyasi partiyi, bazen ise çok daha
küçük grupları hedef alabilmektedir. Siyasal nefret söylemi daha çok siyasi partilerin
taraftarları tarafından partilerinin izlediği politikalara paralel olarak karşıt görüşlü politik
9
hareketlere karşı üretilmektedir. Parti yöneticilerinin kullandıkları üslubun sertleşmesi
partinin taraftarlarına da yansımakta ve farklı görüşteki rakip siyasal hareketi hedef alan
söylemler üretilmektedir. Özellikle ırkçı partilerin kullandığı ayrıştırıcı, hakaret içeren, hedef
gösteren ve kutuplaştırıcı, tehdit, hakaret ve nefretle bezeli söylemler, karşıt görüşlü gruplar
arası çatışmalara yol açmaktadır. Siyasetçilerin kullandığı dil nefreti körüklemektedir.
Türkiye’de Kürt siyasetine karşı geleneksel medya ve sosyal medyada oldukça nefret söylemi
örneği yer almaktadır. Özellikle PKK tarafından düzenlenen eylemlerin sonrasında Kürtlere
ve Kürt siyasetine yönelik nefret söylemleri artmaktadır. Çözüm süreci kapsamında Barış ve
Demokrasi Partisi milletvekillerinin Karadeniz bölgesine düzenledikleri gezi programı
sırasında bölge yerel medyasınca ve sosyal medyada hakaret, tehdit ve nefret söylemleri
üretilmiş ve ziyaretler esnasında fiziki saldırılara maruz kalmışlardır. 2013 yılı Mayıs ayında
başlayan Gezi eylemleri sırasında yine gazetelerde, köşe yazılarında ve sosyal medyada
eylemcilere yönelik nefret, hakaret ve tehdit içerikli söylemler üretilmiştir. Siyasal nefret
söylemi kriz zamanlarında ve toplumsal olaylar ile eş zamanlı olarak artış gösterebilmektedir.
 Kadınlara Yönelik Nefret Söylemi
Temelde cinsiyetçi ifadelerin kullanılmasıdır. Aşağılama amaçlı bu ifadelerde kadının
konumunun ikincilleştirildiği bir söylem oluşturulmaktadır. Kadına yönelik nefret
söylemlerinin oluşmasındaki en önemli etkenlerden biri, medyada kullanılan erkek egemen
söylemdir. Bu söylemler kadının toplumdaki değerini belirlemektedir. Bu dil kadına yönelik
nefret söylemlerini ve şiddeti arttırmaktadır. Kadının yanlış temsili ve cinsiyetçi ifadelerle
birlikte kadın metalaştırılması, kadının erkekten daha değersiz olduğu algısını yaratmakta,
kadınların ayrımcılığa ve şiddete uğramasına ve eşitsizliğe neden olmaktadır. Kadının
toplumdaki yerinin belirlenmesinde medyanın rolü büyüktür. Kadının medyada yer alış
biçimine baktığımızda başarılarından çok seks objesi olarak görüldüğünden medya tarafından
erkeğe oranla zayıf olarak sunulmaktadır. Günümüzde kadına yönelik şiddetin artmasının en
önemli nedenlerinden biri bu şekildeki söylemlerdir. Özellikle gelişmemiş ülkelerdeki
ekonomik bağımsızlığı bulunmayan kadınlar daha güçsüzdür ve hemen hemen hiçbir ağırlığı
bulunmamaktadır. Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik artmasının en önemli nedenlerinden
biri de medyanın bu tarz söylemlerle oluşturduğu kadın algısıdır.
 Yabancılara ve Göçmenlere Yönelik Nefret Söylemi
10
Yabancıları, göçmenleri ve/veya etnik grupları hedef almaktadır.. Türkiye’de ve
dünyada ekonomik nedenlerle üretilmiş örnekleri sıklıkla görülmektedir. Ayrıca bu nefret
söylemi ırkçılıktan da beslenmektedir. Farklı etnik grupları toplumda korku, kaygı kaynağı
olarak konumlandırmakta ve “düşman” olarak işaretlemektedir. Özellikle 11 Eylül
saldırılarının ardından dünyada özellikle Müslümanlara karşı baskılarda artış yaşanmıştır
(Küçükcan,2004). Günümüzde özellikle Batılı ülkelerde yabancı ve göçmenlere yönelik nefret
söylemlerinde büyük artışlar yaşanmakta, yükselen bu nefret üzerine siyasetlerini kuran ırkçı
partiler oy oranlarını artırmaktadır. Özellikle gelişmemiş ülkelerden gelen göçmenlerin
yarattığı asayiş olayları, yerli vatandaşlardan daha düşük ücrete çalışmaları gibi nedenler,
medyanın körükleyici söylemleriyle birleşince nefret söylemlerini ve nefret suçlarını
arttırmaktadır. İslamcı terör örgütlerinin eylemleri de Batılı ülkelerde Müslümanların göze
batmalarına neden olmakta ve potansiyel suçlu muamelesi görmelerine neden olmaktadır.
27 Mayıs 2014 tarihinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki aşırı sağın
yükselişi, pek çok gazeteci tarafından Avrupa Birliği’nin en önemli söylemlerinden ve yapı
taşlarından biri olan çok kültürlülüğün çökmesi olarak yorumlanmıştır. Aşırı sağın bu
zaferinin altında yatan nedenlerin en önemlisi ekonomik kriz ve artan göçmen karşıtlığının
siyasi malzeme olarak kullanılmasıdır (AA,2014). Yunanistan’da da Altın Şafak Partisi
mensuplarınca Müslüman göçmenlere karşı saldırılar düzenlenmekte, başta Türkler olmak
üzere etnik unsur ve yabancılar tehdit edilmektedir. Türkiye’de ise Suriye iç savaşından
kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilere karşı başta sosyal medyada olmak üzere nefret içeren
ifadeler kullanılmaktadır. Ermeni, Yunan, Rum gibi millet isimleri sevilmeyen kişilere
yönelik hakaret olarak kullanılmaktadır (Bugün, 2014).
 Cinsel Kimlik Temelli Nefret Söylemi
Heteroseksüel cinsel kimlik dışındaki cinsel kimliklere sahip kişileri hedef alan nefret
söylemidir. Temel olarak geyleri, lezbiyenleri, biseksüelleri, travesti ve transseksüelleri hedef
alarak, bu cinsel kimlikleri ”sapkın”, ”iğrenç” olarak etiketler. Türkiye gibi muhafazakar
nüfusun ağırlıkta olduğu ülkelerde LGBT olarak adlandırılan lezbiyen, gey, biseksüel
travestilere karşı toplumda önyargılar varlığını hep sürdürmüştür. LGBT üyeleri toplum
tarafından kabul görmemekte ve hem devlet hem de toplum tarafından ayrımcılığına maruz
kalmaktadırlar. Muhafazakâr medyada nefretle bezeli ve şiddeti kışkırtan haber ve köşe
yazıları giderek artmakta, eşcinsel, lezbiyen ve gey gibi cinsel kimliği tanımlayan sözcükler
11
hakaret
olarak
kullanılmaktadır.
Devlet
tarafından
hakları
korunmamakta
ve
ötekileştirilmektedir.
Cinsiyet eşitliği fikrine dayanan söylemleri eşitlikçi bir açılım olarak görmeyen Şevki
Işıklı’ya göre, bu söylem gelenekselin genişletilmiş hâlidir ve cinsiyeti kadın ve erkek olarak
iki kutba indirgemektedir. LGBT bireyler, cinsiyetin yalnızca iki kutuplu olması gerektiğini
savunanlarca lanetlenmekte ve cinsiyetin kadın ve erkek dışında bir açılımını kabul
edilmemektedir (Işıklı, 2014).
Kaos GL Derneğinin 2013 yılı medya raporuna göre LGBT’ler medyada cinsel varlık
olarak yer almakta, ötekileştirilmekte ve suçla ilişkilendirilmektedir. Muhafazakâr medyada
ve buradaki köşe yazılarında LGBT’ler hasta, sapkın ve günahkâr olarak nitelendirilmektedir
(Kaos GL 2013). Homofobi, farklı cinsel yönelimi olan bireylere karşı duyulan nefret, korku
ve ayrımcılıktır. LGBT’lere yönelik tutum, cinsiyetçi ve homofobik tutumlara yol açmaktadır.
Türkiye gibi erkek egemen toplumlarda erkek çocukları kız çocuklarından farklı
yetiştirildiklerinden bir erkeğin eşcinsel olması oldukça yadırganmaktadır. Bireyin kimlik
edinme süreci önce aile, daha sonra da devlet tarafından belirlenmektedir. Türkiye’deki
geleneksel yapı ve devletin militarist yapısı, toplumun olaylar karşısındaki tutumunu
belirlediğinden Türkiye’de homofobi oldukça yaygın bir durumdur (Aygül, 2010:112).
LGBT’lere yönelik tutum, sadece Türkiye gibi ülkelerde değil, Batılı ülkelerde de
görülebilmektedir. Fransa’da eşcinsellere 2013 yılında evlilik hakkı tanınması özellikle
muhafazakâr kesimden büyük tepki görmüş ve kitlesel gösteriler düzenlenmiştir. Trans
bireyler eğitim, sağlık ve istihdam gibi hizmetlerden dışlanmakta ve toplumdan itilerek
toplumsal
yaşamdan
soyutlanması,
güvenliksiz
şartlarda
yaşamaya zorlanması
ve
ötekileştirilmesi, bu sosyolojik gerçekleri yaratan ve besleyen transfobik ideolojinin ürettiği
nefreti belirtmektedir. Trans bireylerin iş hayatından dışlanması ve toplumdaki transfobik algı
devlet politikalarıyla desteklenerek onları seks işçiliğine itmektedir. Trans bireylere yönelik
cinsel kimliklerinden kaynaklı saldırılar diğer trans bireyleri de kimliğini saklamaya itmekte,
fiziksel ve psikolojik saldırılar, güvenlik birimlerinin kötü muameleleri ve toplumsal baskı
trans bireyleri kendi kimliklerinden vazgeçmeye zorlamaktadır. Medyada kullanılan “travesti
terörü” gibi trans bireylere karşı olan toplumsal öfke ve nefreti arttıracak ifadeler
kullanılmakta ve trans bireyler, “doğal olmaya’’, “genel ahlaka aykırı” şiddet ve “ahlaksızlık”
yayan kişiler olarak anılarak ötekileştirilmektedir (Ördek, 2012:310-315).
12
 İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi
Farklı dinlere ve mezhep aidiyetlerine yönelik üretilmektedir. Türkiye’de ve dünyada
farklı örnekleri sıklıkla görülmektedir. Türkiye’de Müslümanlık dışındaki dinlerin yanı sıra,
hâkim konumlanan/konumlandırılmış Sünni mezhebi dışındaki tüm mezheplere, başta
Aleviliğe yönelik üretilmektedir. Günümüzde Türkiye’de başta Aleviler olmak üzere,
Zerdüştler, ateistler, Hristiyanlar ve Yahudiler ayrımcı ifadelere hedef olmaktadır. Sünni
Müslümanlar dışındaki dini gruplar ötekileştirilmekte ve ayrımcılığa maruz bırakılmaktadır.
Özellikle Alevilik inancına mensup kişilere karşı toplumun önemli bir kısmında ayrımcılık ve
önyargı bulunmaktadır. Bunda devletin uyguladığı asimilasyoncu ve inkârcı politikalar en
önemli nedendir. Devletin bu politikaları toplumun algısını da etkilediğinden Alevilere
yönelik nefret söylemleri ve ayrımcı ifadeler toplumda da son derece yaygındır. Bu gibi
durumlar karşılaşan Alevi vatandaşlar, kimliklerini gizlemek zorunda kalabilmektedir.
Günümüzde hala toplumda “Alevilerin yaptığı yenmez”, gibi söylemler varlığını devam
ettirmektedir (Bianet.org,2011).
2009 yılında Türk Musevi Cemaatinin paylaştığı "Farklı Kimliklere ve Yahudiliğe
Bakış Algı Araştırması" sonuçlarına göre 1108 kişiyle yapılan ankette kişilerin yüzde 57’si
ateist bir aile ile komşu olmak istememektedir. Aynı kişilerin yüzde 42’si Yahudilerle, yüzde
35’i Hristiyanlar ile, yüzde 13’ü ise farklı mezhepten bir aileyle komu olmak istememektedir.
Ayrıca anketin başka bir sonucuna göre Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin devlete bağlı
olmadıkları düşünülmektedir (türkyahudileri.com, 2014).
 Engellilere ve Çeşitli Hastalıklara yönelik Nefret Söylemi
Fiziksel veya zihinsel engellilere ya da bazı hastalıklara sahip kişilere yönelik
üretilmektedir. Türkiye’de görülme sıklığı giderek artmaktadır. Kaynağı, sosyal ve/veya
ekonomik olabildiği gibi bunlardan tamamen bağımsız da olabilmektedir. Özellikle
gelişmemiş ülkelerde engelliler kamusal hizmetlerden eşit ölçüde yararlanamamaktadır. En
başta kaldırımların ve ulaşım araçlarının engellilerin istifade edebileceği şekilden yoksun
olmaları ulaşım sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu durum engelli bireylerin eğitim ve sağlık
gibi temel hizmetlerden rahatça faydalanamamalarına neden olmakta, iş hayatından ve sosyal
hayattan kopmalarına neden olmaktadır. Engelli bireylerin fiziksel veya zihinsel
farklılıklarından dolayı toplumda farklı muamele görmekte ve önyargı ile yaklaşılmaktadır.
13
Engelli ve hastalar hor görülmekte ve deli, sakat gibi çirkin ifadeler yakıştırılmakta, özürlü,
spastik gibi ifadeler hakaret yerine kullanılmaktadır.
Toplumda HIV, AIDS gibi korkulan ve tedavisi zor hastalıkları taşıyan kişiler
ötekileştirme, kendilerinden kaçınılmaktadır. Bu kişilerin eğitim, sağlık, adalet ve benzeri
mekanizmalara erişmeleri güçtür. HIV pozitif kişilerin bir kısmı sağlık hizmetlerinden
yeterince yararlanamadığı gibi, HIV virüsü taşıyan kişiler en çok sağlık kurumlarında
ayrımcılığa ve nefrete maruz kalmaktadır. Bunun nedeni ise hastaların mahremiyetinin
olmaması ve sağlık çalışanlarıyla doğrudan temas hâlinde olmalarıdır. Önyargı ve nefret
sağlık çalışanları arasında da olduğundan HIV ile yaşayan hastalar ayrımcılığa maruz
kalabilmektedir. Bu durum, dünyanın her yerinde yaşanan insan hakları ihlâllerinin, eşitsizlik
ve ayrımcılıkların, nefretin neticesidir. Günümüzde pek çok AIDS hastası, sağlık kurumlarına
alınmamakta, tıbbi yardım yapılmamakta ve sağlık personeli bulunamamaktadır. Toplumda
ve hastanelerde HIV/AIDS, ahlaki bir durum olarak görülmekte, hakarete ve kötü muameleye
maruz kalmaktadır. Toplumun yarattığı baskı ve korku nedeniyle kimi hastalar tedavi olmayı
kabul etmemekte ve intihar etmektedir. Bu hastalar iş yaşamında da çeşitli engellerle
karşılaşmakta, işe alınmamakta, çeşitli bahaneler öne sürülerek işten atılmaktadır. Eğitim
hakları da sekteye uğratılarak okula alınmamakta ya da okuldan uzaklaştırılmaktadırlar. HIV
ile yaşayanlar, seyahat ve dolaşım özgürlüklerini de kullanamamakta, istediği ülkeye
girememekte veya sınır dışı edilebilmekte, kendi ülkelerinde dahi ulaşım araçlarını
kullanmaları engellenebilmekte ve doğuştan sahip oldukları pek çok haktan kendilerine karşı
beslenen nefret duygusu, .ötekileştirme ve ayrımcılık nedeniyle faydalanamamaktadır
(Köylü,2012:328-331).
Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek adlı çalışmada nefret söylemlerinin
yaratabileceği olumsuz etkiler şu şekilde vurgulanmıştır: Nefret söylemi, hedef aldığı
bireylerin sessizleşmesine neden olmaktadır. Nefret söylemlerinde kullanılan sözcüklerin
klişeleşmesi, bu söylemlerin sürdürülmesi ve tekrar üretilmesiyle hedef alınan grup
ötekileştirilmekte ve baskı altına alınmaktadır. Nefret söylemi, hedefteki grupların sessizleşip
pasifleşmesine neden olarak diğer bireyler gibi toplumsal hayata katılımını engellemektedir.
Demokratik bir toplum farklı görüşlere ve fikirlere açık olan, farklılıkların kendisini hiçbir
baskıya ve kısıtlamaya maruz kalmadan ifade edebildiği, hoşgörü ve saygının egemen olduğu
toplumdur. Nefret söylemi bu noktada toplumdaki hoşgörüyü ve saygıyı yok ederek
14
farklılıkların toplumdan dışlanmasına neden olmaktadır. Toplumdaki farklılıklar nefret
söylemi ve ayrımcılık sebebiyle içinde yaşadığı topluma yabancılaşmakta ve toplum
içerisinde
gerçekleştirilen
müzakere
süreçlerinden
kendilerini
dışlayarak
katkı
sunamamaktadır (Alğan ve Şensever, 2010:16-17).
Nefret suçunun bugün dünyada kabul gören tanımlamalarından birini Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı’nın yapmış olduğu tanımdır. Buna göre nefret suçu: “Mağdurun, mülkün
ya da işlenen suçun hedefinin gerçek ya da hissedilen ırk, etnik, ulusal köken, dil, renk, din,
cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engelli, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı
olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağlantısı, ilgisi,
bağlılığı, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği kişilere veya mala karşı işlenen her türlü
suçtur.” Bir gruba mensup kişilere yönelik yapılan fiziki saldırı taciz, kundaklama, mülke
zarar verme, bildiri dağıtma gibi eylemler dünyada görülen nefret suçlarına örnek teşkil
etmektedir. Bunun yanı sıra hedefe alınan kişi ve gruplara yardım ettiği gerekçesiyle gruba ait
olmayan kişi ve gruplara da bu tarz nefret suçu olarak nitelendirilebilecek bu tarz saldırılar
yapılmaktadır (Karan, 2010:56).
Nefret suçları sadece kişi ve gruplara yönelik şiddeti içermemekte, evlerin ve ibadet
mekânlarının tahrip edilmesi, kundakçılık, mezarlara zarar verilmesi gibi eylemleri de
kapsamaktadır. Nefret suçlarını diğer suçlardan farklı kılan başka bir özelliği de farklı bir
motivasyonla işlenmiş olmalarıdır. Örneğin önyargı ve nefret duygusu ile kundakçılık
yapıldığında eylem nefret suçu niteliği kazanmaktadır. Nefret suçu ve nefret söylemi
kavramları birbirlerine karıştırılabilmektedir. Nefret söylemi bazı ülkeler tarafından suç
sayılsa da kategorik olarak suç sayılmazken nefret suçunda ise halihazırda bir suç
vardır.(Karan, 2010:56-57) Nefret suçlarının kavramsal olarak belirmesi, 1980’lerin ortalarına
tekabül etmektedir (Jack Lewin’den akt. Hakan Ataman, 2012:49). Nefret suçu, kavram
olarak yeni olsa da kavramın işaret ettiği suçların tarihi insanlık tarihi kadar eskiye
gitmektedir. Kabil’in, kardeşi Habil’i büyük bir kıskançlık ve nefret sonucu öldürmesi, nefret
suçuna örnek verilecek ilk olay niteliği taşımaktadır (Ataman,2012:49,50). Medyadaysa ilk
kez 1986 yılında New York’ta bir grup beyaz öğrencinin siyah bir şahısa karşı yaptıkları
saldırı sonrası kullanılmaya başlanan nefret suçu kavramı, önceleri siyahlara ve inançlara
karşı yapılan saldırıları tanımlamaktayken, 1990’lardan itibaren de cinsel yönelim, etnik
15
köken, engellilik nedeniyle işlenen suçları da kapsayan bir kavram halini almıştır (Ritzer’den
akt. Hasan Çiçek,2011).
Cengiz Alğan ve Levent Şensever nefret suçunu ve nefret söylemini şu şekilde ifade
etmiştir:
“Nefret Suçu: Suç + Önyargı/Nefret = Nefret Suçu
Nefret Söylemi: Önyargı/Nefret = Suç olarak düzenlenmiş olabilir de olmayabilir de.
Ancak nefret söylemi çoğu kez nefret suçlarının önünü açmakta, bu suçları teşvik
etmektedir.” (Alğan ve Şensever,2010: 16).
Nefret suçlarıyla mücadele edebilmek açısından nefret suçlarının niteliklerini
kavrayabilmek son derece önemlidir. Bir suçun nefret suçu sayılabilmesi için eylemin ceza
hukukunda suç olarak tanımlanması ve suçun önyargı, nefret gibi duygularla işlenmiş olması
gerekmektedir. Nefret suçunun önyargı ile işlenmiş olmasının yanı sıra yarattığı etki de
önemlidir. Bir kişiye karşı yapılan saldırı, o kişinin bir gruba ait olduğu için yapıldığından
eylemin hedefi kişi değil, aynı özellikleri paylaştığı gruptur. Çünkü saldırgan için asıl önemli
olan kişi değil kişinin özellikleri ve ait olduğu gruptur. Dolayısıyla bir kişiye yapılan saldırı, o
kişiyle aynı özellikleri taşıyan tüm bireylere karşı yapılmıştır. Nefret suçları, hedef alınan
grupları gelecekte de benzer saldırılan yaşanabileceği nedeniyle endişeye sevk etmektedir.
Çünkü gerçekleştirilen saldırılar, hedef alınan kişi ve grupların kimliklerinin yok sayıldığı ve
toplumda kabul görmedikleri anlamını taşımaktadır (Alğan ve Şensever,2010: 6).
Nefret suçlarına hedef olan gruplar, suçun niteliğini göstermesi açısından önemlidir.
Dünyada nefret suçlarına kimlerin hedef olduğu, o toplumda kimlerin ayrımcılığa maruz
kaldığına göre değişmese de saldırganların kafa yapıları ve sahip olduğu motivasyonu yaratan
etkenler aynıdır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde siyahlar, önyargı ve ayrımcılıktan
doğan nefret suçlarının öncelikli hedefi konumundadır. Türkiye’de ise nefret suçlarına maruz
kalanların başında cinsel yönelimleri ve etnik kökenleri farklı olan kişiler gelmektedir.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumdaki egemen yönelimler dışında kalanlar öncelikli
olarak nefret suçlarının hedefi konumundadır. Nefret suçlarının arka planında ideolojik bir
altyapı bulunmakta, saldırganlar arasında da ideolojik olarak benzerlikler dikkat çekmektedir.
Örneğin Abd’de saldırganlar üzerinde yapılan çalışmalar, saldırıların amacının çıkar sağlamak
değil, hedef alınan gruba üstünlük sağlamak olduğu görülmüştür.
16
Nefret suçlarında
saldırganlık diğer suçlara nazaran daha araçsaldır, arka planında sembolik unsurlar
barındırmakta ve daha planlı ve motive bir biçimde gerçekleştirilmektedir. Nefret suçları
diğer suçlara göre kurban ve grup üzerinde daha etkili olmakta, fiziksel tahribat dışında saldırı
yaşama korkusu ve stres gibi psikolojik travmalar da yaratmaktadır (Göregenli,2009). Nefret
suçu veya nefretle bezeli söylemler, hedefteki grupların toplum içinde kendini yalnız,
dışlanmış ve değersiz hissetmelerine neden olmaktadır. Bu gruplar içinde aidiyet sorunu
belirmekte ve yaşadıkları topluma adapte olamamakta, kendilerini korunma içgüdüsüyle
toplumdan tecrit etmektedirler. Devletlerin genellikle nefret suçlarına göz yumması ve suçun
faillerini cezasız bırakması da saldırıların artmasına neden olmaktadır. Toplumdaki
azınlıkların da güvenlik birimleri raporlarında “iç tehdit” olarak geçmesi, devlet kurumlarında
çalışan farklı etnik kökeni, inancı veya cinsel yönelimi farklı olanların fişlenmesi de durumu
daha kötüye götürme, tamiri zor hasarlar yaratmaktadır. Günümüzde teknolojiyle beraber
oluşan sosyal medya ile nefret içerikli söylemler tamamen kontrolden çıkabilmektedir.
İnternetin devlet denetime tabi tutulması fikirleri de ifade özgürlüğü etrafında şekillenen
tartışma konuları yaratmaktadır. Nefret söylemleri ve nefret suçları, sıfır tolerans, hoşgörü ve
demokrasinin içselleştirilmesiyle üstesinden gelinebilecek sorunlardır.
Yazar Ali Bulaç’a göre nefret söylemi konusunda çoğu kanuni iyileştirmeler olumlu
sonuç vermemekte, her konuda çıkarılan yasalar demokrasiyi “yasalar rejimine” dönüştürerek
demokrasiyi yozlaştırmaktadır. Nefret duygusu insanın iç dünyasında yeşerdiğinden yasalarla
insanların iç dünyasına hükmetmek mümkün değildir. Demokrasi rejimi nefretin yayılmasını
engelleyememekte, bir kısım yüksek zümrenin etkisi altında kalmaktadır. Demokrasi, bu
hâliyle toplumun değerlerini ve yoksulları korumaktan uzaktır. Etkili ve ahlaki eğitim,
nefretin yayılmasına en etkili yoldur (Bulaç, 2013).
1.4.
NEFRET SÖYLEMİNİN UNSURLARI
1.4.1.
Ayrımcılık
Ayrımcılık önyargılardan kaynaklanan ve bir gruba veya grubun üyelerine karşı
yöneltilen nefret, hoşlanmama farklı muamele gibi olumsuz tutum ve davranışlardır.
Ayrımcılığın özünde bireyin taşıdığı aidiyet nedeniyle oluşan önyargılar vardır. Bireyler ait
olduğu grubun özellikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Ayrımcılık kavramı, her
17
insanın doğuştan eşit olduğu fikrinden kaynaklanmaktadır. İnsanlar ten rengine, cinsiyetine,
cinsel yönelimine, etnik kökenine, inanç ve mezhebine bakılmaksızın eşit kabul edilmektedir.
Dini ve vicdani dayanakları olan bu ilke sayesinde ‘ayrımcılık yasağı‘ kavramı hukuksal
boyut kazanmış ve böylece eşitlik ilkesinin ihlâlinin engellenmesi amaçlanmıştır. İnsan
haklarını temel alan modern hukuk, bu ilkeyi özümseyerek tüm insanları eşit kabul
etmektedir. Eşitlik kavramı, tek tek bireyler ve gruplar arasında yapısal bağ bulunmazken
hukuk tarafından oluşturulan bir bağın olduğu sistemin temelidir. Eşitlik ilkesiyle farklı
özellikteki insan ve gruplar birbirlerini eşit kabul etmiştir (Göregenli, 2012:18-21).
Ayrımcılık, toplumdaki bireylerin taşıdıkları özellikler nedeniyle toplumun diğer
üyelerinin sahip olduğu haklardan yoksun bırakılmasıdır. Bu bireyler ırk, cinsel tercih, inanç
gibi ayırıcı özellikleri nedeniyle ayrı tutulmaktadır. (Ellis Cashmore’dan akt. Türkkaya Ataöv,
1996:1) Bu durum olumsuz bir davranışa hedef olabilecekleri anlamını taşımaktadır. Bazı
ülkeler anayasaları ve devlet kurumlarınca toplumdaki bazı grupların diğerlerinden üstün
olduğu düşüncesine dayanarak diğer kesimlerin daha alt seviye oldukları kabul edilmektedir.
Ayrıcalıklı kesim zamanla daha ayrıcalıklı olurken ayrımcılığa maruz kalanların durumu daha
da kötüleşmekte ve zamanla çatışma ortamı oluşmaktadır. Ayrıcalıklı kesim egemenliğini
sürdürmek için diğer gruplar üzerinde baskı kurmakta ve çatışma ayrımcılığın ortadan
kalkmasına kadar devam etmektedir (Ataöv, 1996:1-2). Ayrımcılık, bir toplumda bireylerin
ve grupların sahip olduğu özelliklerin farklı olması sebebiyle onların haklarının çiğnenmesine
ve zalimce davranılmasına zemin hazırlamaktadır. Aynı zamanda farklılıkları nefret suçlarına
karşı koruyan yasaların uygulanmamasına da neden olmaktadır (Ataman,2012:66-67).
Ester Zonana ve Yuda Reyna’ya göre ayrımcılık üç grup tarafından yapılmaktadır:
Birinci olarak karşımıza çıkan grup, bilinçli veya bilinçsiz olarak ayrımcılık yapan
komşumuz, arkadaşımız, yani sıradan bireylerdir. Bu gruptaki kişilerin yaptıkları
ayrımcılıklar basit sözlerden başlayıp cinayete kadar gidebilmektedir. İkinci gruptakiler
toplumu konuşma ve yazılarıyla etkileme gücü bulunan, geniş yığınlara ulaşabilen gruptur.
Bu gruptakiler kitle iletişim araçları vasıtasıyla bir grup hakkında ifade özgürlüğü adı altında
karalama yapıp halkı kin ve düşmanlığa tahrik edebilmektedirler. Üçüncü grupta ise devlet
yer almaktadır. “Devletin yasalardaki bazı hükümler vasıtasıyla ayrımcılık yaptığı gözlense
de son dönemlerde demokrasi anlayışının gelişmesi ve Avrupa Birliği Müktesebatı’na uyum
sağlama çabaları sonucu kanunlardaki ayrımcı hükümlerin düzeltilmeye çalışıldığı, yeni
18
düzenlemelere gidildiği, bu konudaki Uluslararası Anlaşmaların çekincelerle de olsa kabul
edildiği kabul edildiği görülmektedir. Bunlar ayrımcılığın önlenmesi yolunda önemli
adımlardır.” (Zonana&Reyna,2012:122).
Ayrımcılığın olumsuz uygulanış örnekleri daha çok karşımıza çıksa da pozitif
ayrımcılık denilen kayırmak ya da eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla bir gruba avantaj
sağlayan ayrımcılık örnekleri de mevcuttur. Ayrımcılık kişiler arasında tezahür edebileceği
gibi kurumlar arasında da ortaya çıkabilmektedir. Bu durum şu şekilde formüle
edilebilmektedir:
“Kalıpyargı + güçlü duygu = Önyargı
Ayrımcılık”
Bir grubuna karşı örneğin Almanlar, Araplar zeki, temiz ya da aptal, pis, ilkel olarak
tanımlandığı zaman bu durum genelleme olarak adlandırılmaktadır. Bu düşüncelere duygu ve
düşünceler eşlik ederse önyargı, eyleme dönüştüğünde ise ayrımcılık halini almaktadır..
“Araplar pistir ve onları sevmiyorum.” örneği önyargı, “Araplar pis olduğu için onlarla
arkadaş olmam, konuşmam ve onlara kötü davranabilirim.” gibi durum da ayrımcılık olarak
nitelendirilmektedir (Paker, 2012:42-43).
Ayrımcılığın nedenlerini açıklamaya çalışan toplumsal baskınlık kuramına göre
toplumda diğerlerine göre daha baskın olan, kaynakları kontrol eden gruplar kendi
meşruiyetlerini sağlamak ve baskınlığını devam ettirmek amacıyla ideolojileri kullanarak
kendi eylemlerinin normal olduğunu, anormal olanın diğer gruplar olduğunun propagandasını
yapmaktadır. Bu grup, ırkçılık, cinsiyetçilik gibi ideolojileri kullanarak diğer gruplar
hakkında olumsuz bir imge yaratmaktadır. Bu ideolojiler ayrımcılığı normalleştirmekte ve
diğer grupların olumsuz özelliklerini ön plana çıkararak etiketlemektedir. Daha güçlü olan
grup kendinden güçsüz olana gruplara karşı elindeki gücü kullanarak olumsuz sıfatlar
atfetmekte ve olumsuz yakıştırmalarda bulunmaktadır. Bu etiketlemeler sonucu alt grup
hakkında “Çingeneler hırsızdır.” gibi kalıpyargılar oluşmaktadır. Bunun sonucunda toplumda
Çingene kelimesi geçtiği anda zihinde ilk beliren imge hırsız kelimesi olacaktır. Kalıpyargılar
doğruluk payı içerdiğinden mücadele etmesi güçtür (Çayır, 2010:47-48). Tarih boyunca
eşitlik arayışında olunmasına rağmen bazı gruplar baskın ve ayrıcalıklı olmuştur. Toplumsal
hiyerarşinin tartışılmadığı, alt grupların kendilerine biçilen rolün dışına çıkmadıkları
toplumlarda problem olmasa da günümüzde bu yapı sorgulanmaya başlanmıştır. Ulus-devlet
19
anlayışı, bazı kimlikleri üstün tutup azınlıkları ötekileştirmesine, farklı özellikteki grupları
inkâr etmesine rağmen hiçbir zaman homojen bir toplum yaratmak mümkün olmamıştır.
Farklılıkların ulus-devlet anlayışıyla yönetilen toplumlarda rahatça yaşayabilmesinin
olanaksız olduğu görülmüştür. Günümüzde Avrupa’da göç alan ülkelerde yaşayan
göçmenlerin uyum sağlamada yaşadıkları zorlukların getirdiği sorunlar da toplum içinde
ayrımcılığa maruz kalmalarına neden olmaktadır. Bu durum Batı ülkelerinde farklı kültürlere
karşı önyargıları beslemekte, İslamofobi, benzeri korkuların ve milliyetçiliğin yükselmesine
neden olmaktadır. Teknoloji ve küreselleşme de ayrımcılığı ortaya çıkaran bir diğer unsur
olarak karşımıza çıkmaktadır. Müslümanlarla ilgili karikatürler, burka, peçe gibi giyim kuşam
tarzları da hem Batılı ülkelerde hem de Müslüman ülkelerde tartışılmakta ve kültürleri
birbirinden bağımsız değerlendirmek imkânsız hâle gelmektedir (Çayır, 2012:7-8).
Ayrımcılık devlet politikası hâlini aldığı zaman büyük insan hakları ihlâlleri
yaşanabilmektedir. Örneğin Abd’de siyahlara, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı devlet
tarafından uygulanan ayrımcı politikalar büyük trajedilere neden olmuştur. Devlet tarafından
desteklenen ayrımcı söylemler toplumda kemikleşmiş önyargılara sebep olduğundan yasal
önlemlerin kolay sonuç vermesi beklenmemelidir. Özellikle ulus-devlet anlayışıyla yönetilen
toplumlarda izlenilen tek tipleştirme politikaları ötekileştirme, ayrımcılık ve asimilasyon gibi
uygulamaları beraberinde getirmektedir. Baskı, ayrımcılık, nefret söylemi, inkâr gibi araçlar
kullanılarak diğer kesimlerden farklı özellikteki gruplar büyük insan hakları ihlallerine maruz
bırakılmaktadır.
1.4.2.
Önyargı
Önyargı gündelik yaşamda kullanılan anlamda olumlu veya olumsuz yargıda
bulunmayan, bilgi, kanıt veya deneyimden yoksun fikirler veya herhangi bir konu hakkında
önceden edinilen duyumlara dayanılarak zihinde oluşturulan fikir veya yargılardır. Önyargı,
ayrımcılık bazında değerlendirildiğinde ise olumsuz bir kavrama dönüşmektedir. Bir gruba
karşı zihinde oluşturulan önyargılar sosyal ilişki kurulmasına engel olmakta, eyleme
dönüştürüldüğünde ise ortaya ayrımcılık çıkmaktadır. Bilimsel araştırmalara göre önyargı ve
ayrımcılık belli bir kişi, grup veya konuyla sınırlı kalmamakta dünyaya karşı bir topluca
yaklaşım eğilimini ortaya koymaktadır (Göregenli, 2012:22).
20
Önyargılar bir grup veya birey hakkındaki hatalı, genellemeci ve olumsuz
tutumlardır.(Allport’tan akt.Esra Gürkaynak, 2012:256) Ayrımcılığı körükleyen önyargılar,
gruplar arasında düşmanlık ve çatışmalara yol açmaktadır. Grupların birbirleri hakkındaki
olumsuz söylemleri ve genellemelerle gruplar arasında iletişim yok olabilmekte ve çatışmalar
derinleşebilmektedir. Yaşanan bu çatışmalar ‘öteki’ grubun gittikçe daha fazla homojen ve
negatif söylemlerle anılmasına neden olabilmekte ve bu çatışmalar kurumlara da sıçrayarak
kalıcı hale gelerek ve uzun yıllar devam edebilmektedir. Sonuç olarak ötekileştirilen grubun
diğer bireylerle eşit sosyal ve ekonomik haklarının olması kabul görmemeye başlayacaktır.
Bu da ötekileştirilen grubun üyelerine karşı şiddeti ve her türlü ayrımcılığı meşru kılacaktır.
Önyargılar zihin, tutum ve davranışlarda kendini belli etmektedir. Diğer gruplarla araya
mesafe koymak, ayrımcılığa ve şiddete başvurmak önyargının davranışsal boyutudur. Bir
diğer davranışsal yönü de en az fark edilen tutum olan sosyal mesafe koymaktır. Sosyal
mesafe koyularak belli bir grubun yaşadığı bölgelerden uzak durulması, yaşam alanlarının
benzerleştirilmesi gibi uygulamalar, ayrımcılığın kolaylaştırılmasına neden olmaktadır.
Sosyal mesafe, ayrımcılığın ve ilk aşaması olarak kabul edilmektedir (Gürkaynak,2012:256).
Önyargıları kısaca “yeterli gerekçeler olmaksızın başkaları hakkında düşünmek” olarak
tanımlayan Allport, önyargılı eylemleri yabancı karşıtlığı, çekinmek ve uzak durmak,
ayrımcılık, fiziksel saldırı ve imha başlıkları altında toplamıştır: “(1) Yabancı karşıtlığı: Çoğu
insan yabancılar hakkında bir önyargıya sahiptir. Bunu da açık bir dille arkadaş ortamlarında
dillendirir. Ancak bu patetik bir söylemin ötesine asla geçmez. (2) Çekinmek; uzak durmak:
Eğer önyargı oldukça güçlüyse, birey hoşlanmadığı gruptan uzak durur. Burada önyargının
doğrudan bir zarar verici etkisi yoktur.(3) Ayrımcılık: Önyargının daha da güçlü olduğu
durumlarda kişi ayrımcılık nedeniyle politik haklardan, eğitimden, barınma hakkından vb.
yararlanamaz.(4) Fiziksel saldırı: Kişi rengi, dini, ulusal kökeni vb nedenlerle saldırıya
uğrar.(5) İmha: Önyargının en uç noktasıdır. Kendisini linçler, pogromlar, katliamlar ve
soykırım olarak gösterir.” (Allport’tan akt.Ataman2012:63).
Bazı teorilere göre insan beyni her şeyi sınıflandırma eğiliminde
olduğu için
önyargıları önlemek mümkün değildir.(Allport ve Ehrlich ve Hamilton’dan akt. Çevik ve
İlhan, 2013) İnsan beyni karşılaştığı durumlar için önceden oluşturduğu şablonları devreye
sokmaktadır. Önyargılar eksik bilgi içerse de dünyayı anlamaya ve karşılaşılan olaylarla ilgili
fikir üretmeye hatta hayatta kalmaya yardımcı olmaktadır (İlhan ve Çevik, 2013:54).
21
1.4.3.
Kalıp Yargı
Kalıp yargılar (stereotip) önyargılarla birbirine karıştırılan bir kavram olup önyargılar
ile birbirini tamamlayan bir kavramdır. Kalıp yargılar, nesneler, kişi ve gruplar hakkındaki
bilgi eksikliklerini gidererek karar vermeyi sağlayan izlenimler ve yakıştırmalardır. Herhangi
bir kişi veya grup hakkındaki bilgilerimiz kalıp yargılarla şekillenmektedir. Kalıp yargılar kişi
ve gruplar hakkında doğrularla değil zihinde beliren imgelerle düşünülmektedir. Kalıp
yargılar her zaman olumsuz olmasa da temelsiz ve eksiktir. İnsanlar gördükleri her şeyi
sınıflandırma çabası içine girmektedir. Bunun nedeni ise dünyayı anlamak için yapılan fikir
yürütme çabasıdır. İnsanların sınıflandırma ve kategorize etme merakı, etrafını anlama
çabasından doğmaktadır. Bu sebeple insanlar uyaranları tek tek ele almak yerine
gruplandırarak değerlendirmektedir. Gruplandırma, öngörüde bulunmayı kolaylaştıran bir
işlemdir ve kalıp yargıların oluşumunda önemli rol oynamaktadır. İnsanlar toplumdaki diğer
insan ve grupları kategorize etmek içinse onların ırk, inanç, cinsel yönelim gibi ayırt edici
özelliklerinden
faydalanmaktadır.
Kalıp
yargılar
öngörüde
bulunmayı
basitleştirip
kolaylaştırsa da önyargıların oluşmasındaki ilk adımdır (Göregenli, 2012:23).
Kalıp yargı kavramı ilk kez Fransız matbaacı Didot tarafından bir kopyalama işlemini
tanımlamak için kullanılmıştır. Walter Lippman tarafından ‘kafanın içindeki resimlere’
benzetilen kalıp yargı kavramı, daha sonra giderek insanlar ve gruplar hakkında yapılan
genelleme ve etiketleme anlamını kazanmaya başlamıştır. Kalıp yargılar her zaman olumsuz
olmasa da genellikle olumsuz olup kemikleşmiş yapıda olabilmektedir ve kolay kolay
değişmesi mümkün olmamaktadır (Ataman, 2012:64).
1.5.
NEFRET SÖYLEMİ VE MEDYA
Sözcüklerden oluşan dil, iletişimin temel taşıyıcısıdır ve bir değerler bütünüdür. Dil
aracılığıyla duygu ve düşüncelerini aktaran insanlar, yazılı ve sözlü kültürlerini oluşmasını
sağlamaktadır. Dil aynı zamanda ideolojiyi de taşımaktadır, çünkü dil aracılığıyla insanlar
hayata bakışlarını ve yaşananları yorumlamaktadır. Dil ile ideolojiyi paylaşan insanlar,
toplum içinde varlıklarını sürdürmektedir. Bireyin kitleyle iletişim kurmasını sağlayan araçlar
ise kitle iletişim araçlarıdır. Toplumsal gerçekliği ve yaşanan gelişmeleri medyadaki kodlarla
yorumlayan bireyler bu nedenle medyanın yönlendirmesinin etkisinde kalmaktadır. Medya
22
kullandığı dil aracılığıyla kitleleri yönlendirebildiği için iktidarlar açısından vazgeçilmez bir
rıza üretim aracıdır (Talimciler, 2012:252).
Medya, toplum üzerinde ve siyasetin yönlendirilmesinde büyük etkisi olduğundan
stratejik öneme sahip bir araçtır. Medya siyaseti etkisi altına almaya çabalarken, siyaset de
iktidar olmak için medyanın gücünün etkisi altına girmektedir. Bu ilişkide elinde barındırdığı
güç bakımından medya daha güçlü konumdadır (Özkan, 2006:3). Medyanın sahip olduğu güç,
sermayenin ve siyasetin ilgisini çekmiş, asli görevi olan tarafsızlık ve doğru bilgi sunma
görevlerini yapamaz duruma gelmiştir. Ekonomik açıdan reklam verenlere bağımlı olan
medyanın mevcut düzende halkın çıkarlarını gözetmesi pek mümkün görünmemektedir.
Ekonomik açıdan zorlanan medya kuruluşları sermaye sahipleri tarafından satın alınmakta ve
tekelleşme durumu ortaya çıkmaktadır.
Medya elinde bulundurduğu “gündem oluşturma” gücü sayesinde istediği haberi önemli
hale getirip istediği haberi önemsizleştirerek halkın ne düşüneceği hakkında karar
vermektedir. İnsanlar medyadan sağladıkları haberler aracılığıyla bir konu hakkında fikir
edinmektedirler. Medyanın haberi sunuş biçimi, kullandığı dil ve üslup ile halkı istediği
şekilde yönlendirebilmektedir. Bireyler medya tarafından oluşturulan genel kanının dışında
bir fikir benimsediği zaman toplumdan dışlanacağından korkmaktadır. Bunun nedeni
toplumdaki medya tarafından belirlenmiş olan genel kanının haricindeki fikirlere tahammül
gösterilmemesidir (Özkan, 2006).
Medya, sahip olduğu özellikler nedeniyle nefret söylemi üretmeye, ayrımcılığa ve
ötekileştirmeye son derece elverişli bir yapıdadır. Medya bu noktada devletin ideolojisini ve
icraatlarını meşrulaştıran, egemen sistemin çıkarlarını koruyan, muhalifleri ötekileştiren ve
yok sayan ırkçı ve ayrımcı bir dil kullanmaktadır. Medyanın kullandığı söylem egemen
grubun söylemidir. Toplumsal iletişim sürecinin belirleyicisi olan medya, egemen grubun
ideolojisini yayan en etkin araç konumundadır. Medyada kurgulanan gerçeklik, egemen
ideolojinin çıkarları doğrultusunda oluşturulduğu için “ötekiler” medyada kendine yer
bulamayacaktır. Medya kitleleri dolaylı yoldan ikna ettiği için propagandadan daha etkili bir
araçtır. Medyanın kullandığı şiddeti körükleyen dil, sistemin yarattığı sorunları toplumun
sisteme yöneltmesini engellemekte ve nefret duygularını körükleyerek oluşan öfkeyi ötekilere
yöneltmektedir. Medyanın kullandığı nefret ve şiddet toplumsal söylem haline gelerek faşizan
söylemi yaygınlaştırmakta ve toplum içindeki ötekilere yönelmesine neden olarak toplumsal
23
şiddet olaylarını beraberinde getirmektedir. Medyanın yarattığı bu şiddet ve nefret duygusu ve
toplumsal şiddet iç savaşlara neden olabilmektedir. Medyanın etkisiyle toplumdaki ötekilere
ve azınlıklara yönelen şiddet toplumsal parçalanmalar yaratmaktadır. İktidar böylelikle
kendisine yönelebilecek şiddeti topluma yönelterek savuşturmaktadır. Etnik şiddeti doğuran
söylemler üreten medya, toplumsal barışı sağlayabilecek demokratik bir iletişim aracı olarak
kullanılabilecekken iktidarların elinde savaşı, nefreti ve şiddeti körükleyen ideolojik bir araca
dönüşmekte, toplumsal şiddet yaratarak toplumu bölmektedir. Medyanın ırkçı ve ötekileştirici
söylemi çok sesliliği yok etmekte ve demokrasiyi boğmaktadır. Medyayı kontrol eden iktidar,
toplumsal barışın önündeki en büyük engel olan dinsel ve etnik azınlıklar, farklı cinsel tercih
sahibi bireylerle ilgili önyargıları, ayrımcılığı, tehdit ve düşman tanımlarını meşrulaştırmakta
ve çatışma üzerine kurulu toplumsal iletişim kurmaktadır (Çoban, 2009:4).
İdeoloji dil ile şekillendirildiğinden söylem oluştururken dili kullananların seçtiği
kelimeler, deyimler, üslup ve cümle kurgusu oldukça önemlidir. Dünyanın hızla küreselleştiği
bir dünyada haberler sınırlı kaynaklardan yayılmaktadır. Çok dilli ve kültürlü ülkelerde farklı
bölgelerinde dil farklılıkları varken medya da bu dil, din, ırk ve değişik gruplara yönelik farklı
tavır alabilmektedir. Reuters’a göre ise bu konuyla ilgili olarak haberde adı geçen kişinin
konuyla ilgisi olduğu takdirde ırk ,renk, ve inanç gibi aidiyetleri belirtilmelidir. Günümüzde
çoğu medya kuruluşu bu ilkeye uymamakta, ayrımcı, önyargılı ve damgalayıcı bir dil
kullanmaktadır. (Alğan ve Şensever, 2010:18) Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin bu konuda
medyanın kullanması gereken dile ilişkin belirlediği ilke şu şekildedir: “Gazeteci; başta barış,
demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği,
farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç
ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını
tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından
kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya
inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici,
özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.” (TGC, 2014).
Bu tür ilkelere rağmen medya ayrımcı dil kullanmaya devam etmektedir. Bazı
araştırmalara göre gazeteciler tartışmalı konular hakkında yapılan haberlere önyargılarını
aktarmaktadır. Bu önyargılar genellikle siyasi önyargılar, şirket lehine yapılan önyargılar ve
inançlara yönelik önyargılar olarak kendini göstermektedir. Siyasi önyargılar partiler,
24
politikalar ve politikacılara yönelik önyargılardır. Şirket lehine yapılan önyargılar, siyasi
haberlerin şirketin çıkarına olacak şekilde yansıtılması durumudur. İnanca yönelik
önyargılarsa bir inancın diğerlerine karşı üstün tutulmasıdır (Alğan ve Şensever, 2010:19).
Türk medyasında nefret söylemi, ırkçılık ve hedef göstermenin yakın zamandaki önemli
örneklerden biri gazeteci Hrant Dink’tir. Agos gazetesi genel yayın yönetmeni olan Dink,
medyada başlatılan nefret kampanyasıyla yüz yüze kalmış ve uğradığı silahlı saldırı
sonucunda hayatını kaybetmiştir. Hrant Dink, çeşitli yazarlar tarafından Türklüğü
aşağılamakla suçlanarak hakkında ağır ithamlarda bulunulmuş ve çeşitli hakaret, aşağılama ve
nefret içeren ifadeler kullanılarak nefret nesnesi hâline getirilmiştir. Ermeni asıllı gazeteci
olan Hrant Dink, 2004 yılında kaleme aldığı Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiası,
Hürriyet gazetesi tarafından alıntılandıktan sonra kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Daha
sonra Hrant Dink, bazı köşe yazarları tarafından üstü kapalı tehdit edilmiş ve muhafazakar
basın tarafından Hrant Dink’in Ermeni kimliği önplana çıkarılarak bu kimliği üzerinden
düşmanca yayınlar yapılmıştır (İnceoğlu ve Sözeri, 2012:26).
1.6.
NEFRET SÖYLEMİ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Nefret söylemi konusuna ifade özgürlüğü penceresinden bakıldığında en temel insan
haklarından olan ifade özgürlüğü ile yine bir insan hakkı olan nefret söylemine hedef olmuş
birey ve grupların hakları arasında çatışma olduğu görülecektir. Bu noktada önemli olan zor
olsa da insan hakları ihlal edilmeden bu çatışmanın ortadan kaldırılmasıdır. Nefret söylemleri,
devletten nefret söylemi kapsamındaki ifadeleri ifade özgürlüğü kapsamı dışında bırakması
beklentisi yaratmaktadır. Genelde devletin ifade özgürlüğü hakkının koruyucusu olması
beklenirken, nefret söylemleri bu durumu tersine çevirmekte ve ifade özgürlüğünün
kısıtlanması yönünde yasalar oluşturulması beklenmektedir. Devletler bu tür yasalar yaparken
genellikle kapsamı geniş tuttuğu için nefret söylemi nedeniyle ifade özgürlüğü
sınırlandırılırken geçerli gerekçeler sunmalıdır. Örneğin nefret söyleminin insan haklarının
ihlali ve farklı özellikteki grupların inkâr edilmesi önemli bir gerekçe teşkil etmektedir. Nefret
söylemi nefret suçuna dönüşmediği müddetçe cezalandırılmasının yanlış olabileceği yönünde
fikirler olsa da geçmişteki örnekler nefret söyleminin cezalandırılması için eyleme
dönüşmesinin beklenmemesi gerektiğini göstermektedir. Devletin nefret söylemine karşı
25
önlem almayıp ifade özgürlüğü altında değerlendirmesi, toplumda nefret suçlarına maruz
kalan grupların görünmez hâle gelmesine ve sinikleşmesine neden olacaktır. Devletin ifade
özgürlüğünün korunması bahanesiyle nefret söylemlerine kayıtsız kalması bu grupların nefret
söylemiyle kendi başlarına mücadele etmesi anlamı taşır ki bu da mümkün değildir. Çünkü ne
kadar haklı olunursa olunsun bu tür söylemlere hedef olan gruplar zaten toplum içinde azınlık
ve güçsüz olduklarından medyaya erişme ve seslerini duyurma olanakları sınırlıdır nefret
söylemine karşı mücadele etme şansları yoktur. Özgürlüklerin sınırlandırılması pahasına da
olsa farklı kimliklerin haklarının korunması devletin görevleri arasındadır (Karan, 2012:8283).
Günümüzde teknolojinin hayatımıza kazandırdığı yenilikler ve medyanın etkisiyle
söylemler, sözcükler ve cümleler geniş kitleleri etkileme olanağına kavuşmuş, daha da öteye
giderek insanların hayatlarına mâl olacak güce kavuşmuştur. Bunun Türkiye’deki en bariz
örneklerinden biri Hrant Dink suikastidir. Özellikle yazılı medya üzerinde Dink hakkında çok
sayıda asılsız ve kışkırtıcı ve nefret içerikli yazılar yayınlanmış, tetikçi Samast da bu
haberlerin etkisi altında kaldığını belirtmiştir. Nefret söylemi ve ifade özgürlüğü arasında
kesin bir ayrım yapmak zordur. Nefret söyleminin aşağı yukarı kabul gören Avrupa Konseyi
tarafından yapılan tanımı mevcuttur ancak neyin nefret söylemi neyin ifade özgürlüğü olduğu
konusunda tartışmalar mevcuttur. Bir grubun üyeleri hakkında sahip oldukları özellikler
nedeniyle nefret içerikli ifadeler kullanıldığı, aşağılandıkları, hedef gösterildikleri zaman söz
konusu yazı, ifade veya görsel materyalin nefret söylemi kapsamına girdiği kabul
edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin(AİHM) yorumu ise ifadenin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin başka bir maddesini tehdit etmesi halinde ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilemeyeceği yönündedir (Çınar,2012).
Levent Şensever’e göre nefret söylemi ve ifade özgürlüğü tartışması eşitlik ilkesi
çerçevesinde değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğü eşitlik ilkesinin ayrılmaz bir parçasıdır ve
sınırlarının nerede bittiği ne nefret söyleminin sınırlarının nerede başladığı sorunu, bir ülkenin
demokrasisi hakkında da fikir edinmemizi sağlamaktadır. Yakın dönemde yaşanılan
“karikatür krizi”1, kitap yazarları hakkında ölüm fetvaları verilmesi, Avrupa ve Amerika’da
Müslümanlara yönelik önyargılar, bu ikilemin üzerine ciddiyetle yaklaşılması gerektiğini
1
Danimarka’da bir gazetede İslam Peygamberi Hz.Muhammed’e hakaret edildiği iddiasıyla başlayan krizdir.
Özellikle Müslüman ülkelerde büyük tepki toplamış ve kitlesel gösteriler düzenlenmiştir.
26
göstermektedir. Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme'nin 19'uncu maddesi,
ifade özgürlüğünü şöyle tanımlamıştır: "Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak, her
türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın, sözlü, yazılı, basılmış, sanat ya da herhangi dilediği bir
medya ortamıyla öğrenme, alma ve verme hakkıdır." Bu tanım etrafında nefret söylemi
içermediği sürece her türlü fikir rahatça ifade edilebilmelidir. Toplumda farklı seslerin
kısılması eşitlik ilkesinin de ihlâli anlamı taşımaktadır. Eşitlik hakkını zedeleyen söylemler,
ifade özgürlüğünün sınırları olmalıdır. Nefret söylemini kısıtlayan yasaların suistimal
edilmemesi için dar çerçevede olması ve somut gerekçelere dayanması gerekmektedir.
Türkiye’de gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle nefret söylemi ve suçları
kamuoyunda büyük tartışmalar yaratmıştır. Hrant Dink suikastinin gazetelerde yer alan nefret
içerikli yazı ve yorumlardan etkilenen bir kişi tarafından gerçekleştirilmesiyle, nefret
söylemlerinin anayasada yer alması için kampanyalar yürütülmüştür. Başka bir kesime
göreyse nefret söyleminin anayasaya girmesi ifade özgürlüğüne aykırı bir durum teşkil
edecektir. Prof. Dr.Yasemin İnceoğlu bu konuda şu yorumda bulunmaktadır: '' Nefret söylemi
ile ifade özgürlüğü arasındaki sınır tartışmalıdır. Nefret söylemi kapsamına girdiğini iddia
ettiğiniz yerde ifade özgürlüğü ihlali konusunda eleştiriler gündeme geliyor. Nefret söylemi
Avrupa Birliği ülkelerinde suç olarak tanımlanmaya başlandı. ABD'de ise ifade özgürlüğü,
basın özgürlüğü daha önemli. İfade özgürlüğü temel insan haklarından biri olsa da bireyler
kendi açıklamalarından doğabilecek potansiyel nefret söylemi konusunda dikkatli olmalıdır.”
Avrupa’da ise artan göçler ve İslamofobinin yükselmesi yeni yasal düzenlemeleri gündeme
getirmiş ancak bu düzenlemelerde suç kapsamına girecek konuların belirsiz olması, ifade
özgürlüğünü kısıtladığı yönünde eleştirilere neden olmuştur (Radikal,2013).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise nefret söyleminin ifade özgürlüğü altında
değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiş ve bu konuda verdiği örnek bir kararda homofobik
nefret söyleminin ifade özgürlüğü sayılamayacağına hükmetmiştir. 9 Şubat 2012 tarihli
kararda mahkeme, “Vejdeland ve Diğerleri v. İsveç” davasında İsveç’te eşcinsellere yönelik
nefret içerikli ifadeler bulunan el ilanları dağıtan kişilere cezai yaptırım uygulamanın ifade
özgürlüğüne ters düşmeyeceğine karar vermiştir. Mahkeme el ilanlarında eşcinselliğin
“sapkın bir cinsel eğilim” ve “toplumun temeli için ahlaki yıkıcı etkileri olduğu” gibi geçen
ifadeleri önyargılı ve ayrımcı ifadeler olarak nitelemiştir (Bianet.org,2012).
27
II. BÖLÜM
SOSYAL MEDYA VE NEFRET SÖYLEMİ
2.1. YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE SOSYAL MEDYA
İnsanlık tarihi pek çok dönüm noktası sayılabilecek önemli gelişmelerin(tarım, sanayi,
bilgi) şekillendirdiği birçok dönemden oluşmaktadır. Bu gelişmeler toplumun ekonomik,
teknolojik ve kültürel yapısını doğrudan etkilemiştir. Her bir dönem kendinden önceki
dönemden farklılaşmakta ve kendi özelliklerini, düzenini yaratmaktadır. İçinde yaşadığımız
bilgi toplumunun en önemli unsurları bilgi teknolojileri ve bu teknolojilerin toplum üzerinde
yarattığı sosyo-kültürel ve ekonomik etkilerdir (Vural & Bakır, 2007:5). Sosyal bir canlı olan
insan için iletişim en önemli ihtiyaçlardan biridir ve bu yüzden kendisiyle, doğayla ve diğer
insanlarla devamlı iletişim hâlinde bulunmaktadır. İletişim hayati bir ihtiyaç olduğundan
insanlar tarafından sürekli bir şekilde geliştirilmiş ve hızlandırılmıştır. İlk başta sadece sesi ve
bedensel hareketleri kullanan insanlar, daha sonra dili ve yazıyı icat ederek iletişimde devrim
yaratmışlardır. Yazının icadı insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. Birçok
araştırmacı, yazıyla birlikte insan beyninin çalışma şeklinin değiştiğini savunmaktadır. Yazıyı
bu kadar önemli kılan bir diğer unsur ise yazının bir kayıt işlevi görüyor olmasıdır. Yazı
sayesinde insanlar elde ettiği bilgiyi kaydetme ve aktarma olanağına kavuşmuştur. Yine de
iletişim kurmada karşılaşılan zorluklar ve daha hızlı iletişim kurma ihtiyacı, insanları her
zaman yeni teknolojiler geliştirmeye zorlamıştır. Dumanla iletişim, kağıt, matbaa, posta
güvercini radyo ve internet gibi araçlar insanlığın günümüze dek kullandığı diğer iletişim
araçlarıdır. İletişim sayesinde insanlar kendilerini sürekli geliştirmiş ve büyük medeniyetler
kurmuşlardır. İnsanlığın bugün geldiği noktada iletişimin büyük bir rolü olmuştur (Tuncer,
2013:3-5).
Son yıllarda toplumsal etkileşimin oluşmasını sağlayan bilgi teknolojilerinin büyük bir
hızla yayılması, önemli sosyal, ekonomik, kültürel değişimler ve yenilikler yaratmıştır. Bu
teknolojilerden biri olan Web 2 teknolojisiyle kullanıcıların daha etkin olduğu yepyeni bir
sanal ortam oluşmuştur. Web 2’nin getirdiği en önemli özelliklerden biri etkileşim özelliğidir.
Böylece kullanıcı bilgiye ulaşmakla kalmayıp onu paylaşabilme, yayabilme ve fikir beyan
28
edebilme olanağı elde etmiştir. Tüm bu yenilikler, kullanıcının bilgi ve fikir ürettikleri, bilgiyi
paylaştıkları yeni ortamların doğuşuna katkı yapmıştır. Sosyal medya olarak adlandırılan
sanal ortamlar, hızla büyüyen ve bu nedenle önemli bir güç hâline gelen, gündemi
değiştirebilen, toplumsal hareketler yaratıp toplumsal sorunlar üzerine kamuoyu yaratabilen
bir güç haline gelmiştir (Tuncer, 2013:3-5).
Dijital çağ askeri amaçlarla geliştirilen ENİAC adlı bilgisayar ile başlamıştır. İnternetin
temeli ise Amerika Birleşik Devletleri’nde 1969 yılında ordunun olası bir nükleer saldırı
karşısında iletişim ihtiyacının karşılanması amacıyla oluşturulan ARPANET’e ( Advanced
Research Projects Agency ) dayanmaktadır.(Enformatik.kku.edu.tr) Ağlar üzerinden güvenli
ve hızlı bir şekilde verilerin iletilmesini sağlayan TCP/IP protokolünün gelişimi ve
üniversitelerin de katılımıyla internet ortaya çıkmıştır. IP numarası bulunan ağ içindeki
bilgisayarlar, DNS ( Domain Name System ) ile herkesin kolayca erişebileceği adresleme
sistemine dönüştürülerek com. edu. net gibi domain alanları belirlenmiştir.( Tuncer, 2013:6)
1971 yılında elektronik postayı icat eden Ray Tomlinson, 1972 yılında elektronik postayı
ARPANET’ e uyumlu hâle getirmiş ve kullanıcı ismi ile adresi “@” simgesini kullanarak
birleştirmiştir. ABD Savunma Bakanlığı 1983 yılında çok sayıda bilgisayar arasında hızlı bir
şekilde dosya transferi ve elektronik posta yeteneği gibi nedenlerle NCP (Network Control
Program) yerine TCP/IP kullanmaya başlamıştır (Wikipedia). Başta askeri amaçlı iletişim
amacıyla ortaya çıkan internet, ilerleyen zamanlarda finans sektöründe şirketler ve bankalar
arasındaki iletişimi hızlandırma amacıyla kullanılmış, bugünse dünyanın hemen her yerinden
rahatça erişilebilen, bilgi edinilip, haberlerin takip edilebildiği ve insanların kendilerine ait
sosyal platformları aracılığıyla yazı, ses ve fotoğraf paylaşabildiği bir ortam hâline gelmiştir
(Sarı, 2011:6).
Yeni iletişim teknolojileri günümüzde yeni medya olarak adlandırılmaktadır. Yeni
medya, 1970’li yıllarda bilgi ve iletişim alanında çalışmalar yapan araştırmacılar tarafından
ortaya atılan bir kavramdır. Yeni iletişim teknolojilerinin tanımladığı alan, bilgisayar ve
iletişim teknolojilerinin hızlı bir şekilde gelişmesiyle birlikte değişmiş ve daha geniş boyutlar
erişmiştir (Thompson’dan akt. Dilmen,2007:3). Bir kısım araştırmacı ise yeni medyayı
HTML, CD-ROM, multimedya, ağ uygulamaları gibi yeni teknolojiler olarak açıklamıştır.
Yeni iletişim teknolojileri her an gelişme gösterdiği için yapılan bu tanımlamalar kısıtlı
29
kalabilmektedir. Manovich’e göre medyanın sayısal temsil, modülerlik, otomasyon,
değişkenlik ve kod değişimi gibi beş temel özelliği vardır (Manovich’ten ak. Dilmen, 2007:3).
Sayısal temsil, ortamın sayı ve kodlardan oluşmuş olmasını ifade etmektedir. Böylece
veriler sayılabilir ve programlanabilir hale gelerek daha tutarlı olması sağlanmaktadır.
Modülerlik ise sayısal ortamdaki öğelerin birbirinden bağımsız olmasını ve her öğe üzerinde
ayrı ayrı değişiklik yapılabilmesini ifade etmektedir. Otomasyon özelliği bir kullanıcıya gerek
olmadan içerik üretilmesini ifade etmektedir (Dilmen, 2007:4). Değişkenlik özelliği, öğelerin
sayısal olması ve otomasyon özelliği sayesinde değişik versiyonlarda karşımıza çıkabilmesi
anlamındadır. Aynı verilerden değişik ara yüzler oluşturulması, sitelerin güncellenme özelliği,
değişkenliğe örnek olarak gösterilebilmektedir. Kod çevrimi ise teknoloji ve kültür ilişkisine
vurgu yapmaktadır (Başlar, 2013:3).
McLuhan’a göre teknolojik gelişmeler toplumsal değişmenin en önemli nedenlerinden
biridir. Teknolojik determinizme göre toplumun nasıl düşüneceğini ve nasıl davranacağını
medya teknolojileri belirlemektedir. McLuhan’a göre iletişim teknolojilerindeki gelişmeler,
iletişimi değiştirmektedir ve değişen iletişim araçları toplumun iletişim yöntemlerini de
değiştirmektedir (Erdoğan ve Alemdar, 2010:145). Teknoloji insanda belirleyicidir.
Teknolojiyi bir zamanlar insanlar biçimlendirirken artık durum tersine dönmüş ve teknoloji
insan hayatını biçimlendirmeye başlamıştır. Her yeni iletişim teknolojisi farklı bir ortam
yaratmakta, bireyin hayatını da bu çevreye dâhil etmektedir (akt. Aktaş ve Çaycı). Kablosuz
internet teknolojisi (wireless) ile ardından akıllı telefon ve tablet bilgisayarların
yaygınlaşması, iletişim biçimini değiştirmeye başlamıştır. İnternet aracılığıyla iletişim kuran
insan, duygularını da bu teknolojiler vasıtasıyla yaşayıp aktarmaktadır. İletişim araçlarının
değişimi, sosyalleşme süreçlerini de yeniden belirlemektedir. Sosyal ağ kavramı yeni bir
kavram değildir ve yeni iletişim teknolojileri öncesi organik bağı tanımlamaktadır. İnsanlar
önceden çevreleriyle kurduğu sosyal ağlar vasıtasıyla bilginin dolaşımını sağlarken bugün,
sosyal ağ kavramı internet ağlarının oluşturduğu dijital ortamları tanımlamaktadır (Aktaş ve
Çaycı,2013:630).
İletişim teknolojilerinin gelişimi, dijital kültürü yaratmıştır. Dijital kültürün içinde
yetişen dijital vatandaşlar yakın bir gelecekte spor, sanat ve siyaset gibi pek çok kurumun
işleyişini devralacaktır. Dijital kültürü yaratan bilgi teknolojileri, hayatın günümüzde yaşamın
her alanına sirayet etmiştir. Ortaya çıkan dijital kültür, gerçek hayatı baskılayarak sanal
30
ortama taşımakta ve bireylerin tüm hayatını dijital dünyaya aktararak gerçek hayattan
uzaklaşmaya zorlamaktadır (Işıklı,2014).
2.2. WEB 2.0
2004 yılında O'Reilly Media tarafından ortaya atılan Web 2.0 terimi, ikinci nesil
internet hizmetlerini, toplumsal ağ ve iletişim araçlarını, yani içeriği kullanıcılar tarafından
üretilen sistemleri tanımlamaktadır. O'Reilly'e göre Web 2.0'ın kısmen tanımı şöyledir: "Web
2.0 bilgisayar endüstrisinde internetin bir düzlem olarak ilerlemesiyle bir işletme devrimi ve
bu düzlemin kurallarını başarı için anlamaya çalışmaktır. Bu kurallar arasında başlıcası şudur:
Ağ etkilerini daha çok insanın kullanabilmesi için programlar kurmak." Web 2.0 sosyal ağları,
kullanıcıların oluşturdukları içerikleri ve paylaşımı tanımlamaktadır. Kısaca web 2.0,
Youtube, Facebook, Wikipedia, Twitter gibi sosyal ağlardır (Wikipedia). Web 2.0’on ortaya
çıkmasını sağlayan (Ajax, RSS, XML, CSS, vs.) gibi teknolojik yenilikler, iletişim
teknolojileri ve kullanıcılar arasındaki ilişkiyi yeniden belirlemiştir. Web 2 sayesinde
kullanıcılar pasif konumdan aktif konuma geçmiştir. İçerik yaratma ve paylaşma, gruplar
oluşturup bu gruplarda yer alabilme, sadece okurken okur-yazar haline gelme ve görüş beyan
edebilme gibi yenilikler Web 2 teknolojisinin getirileridir. Kodlama bilgisi olmadan siteler
kurma ve ortaya çıkan zengin web uygulamaları da Web 2’nin sunduğu özellikler arasında
gösterilebilmektedir (Tuncer,2013:9).
Web 2.0 kavramı ortaya çıktıktan sonra sosyal bilimcilerin yapmış olduğu
araştırmaların en önemli konuları arasına girmiştir. 2000’lerin başlarından itibaren
kullanıcıların kendi içeriklerini oluşturmaya başlamasıyla birlikte sosyal medya kavramından
bahsedilmeye başlanmıştır. Sosyal medya, içerik yaratma ve yarattıkları içerikleri paylaşma
olanağı sağlamıştır. Böylece medya olgusundan sosyal medyaya geçiş gerçekleşmiştir.
İnternette kullanıcılara sağlanan yeniliklerin kullanıcılar tarafından özgün bir şekilde
kullanılmasıyla internetin dönüşümü gerçekleşmiştir (Karakulakoğlu, 2012:36).
Web 2 ile Web 1 teknolojileri arasındaki farkları aşağıdaki gibi tablolaştırmak
mümkündür:
31
Yazı Okuma
Yazı Yazma
Bireysel Anlamda
Kolektif Anlamda
Banner Taraflı Reklam
Adsense Taraflı Reklam
Daha Çok Yazı
Daha Çok Video
Client Server Taraflı
PTP Taraflı
HTML Tabanlı
XHTML Tabanlı
Statik Sayfalar
Aktif sayfalar
Admin Taraflı
Kullanıcı Taraflı
Paylaşma Kısıtlı
Paylaşıma Açık
Birkaç Sayfa
Birçok sayfa
Daha Çok Ticari
Daha Çok Sosyal
Profesyonellere Yönelik
Diakup Bağlantısal Tasarım
Amatörler de kullanabilir
Genişband Özelliğine Uygun Tasarım
Daha Çok Lokal Bazlı
Çevrimiçi
Sadece Gazete, Forum
Daha Çok Sosyal Ağ, Blog
Sadece Bilgi İçin
Alışveriş, sosyal
Tablo 1: Web 1 ve Web 2 Arasındaki Farklar 2
2.3. SOSYAL MEDYA
Sosyal medya, web 2.0 ‘ın geliştirilmesiyle ortaya çıkan, içeriği kullanıcılar tarafından
oluşturulan ve paylaşılan web uygulamalarıdır. Sosyal medyanın özelliği içeriğin yaratıcı
kullanıcılar tarafından yaratılmasıdır. Web 2.0 teknolojisiyle birlikte daha önceki monolog
yapı diyaloga dönmüştür. Özgürlük kavramını yeniden şekillendiren sosyal medya,
2
http://www.bilgius.com/tag/web-2-0-ozellikleri/ (Erişim Tarihi:09/06/2014)
32
kullanıcılara düşünce ve fikirlerini özgürce paylaşabildikleri bir mekân yaratmıştır. Bir sosyal
etkileşim mecrası olan sosyal medyanın en önemli özelliklerinden biri etkileşimdir.
Geleneksel medyada olan tek yönlü iletişim sosyal medyayla beraber tarih olmuş ve yerini iki
yönlü iletişime bırakmıştır. İki yönlü iletişimle beraber eş zamanlı iletişim, sosyal medyanın
getirdiği en önemli yeniliklerdendir.
Sosyal medya üretici ve tüketicinin aynı ortamda
bulunmasına olanak tanıyan ve kullanıcıların birbiriyle sürekli iletişim kurabildiği bir
platformdur. 3G gibi teknolojiler ve akıllı telefonlarla da internete her yerden erişmek
mümkün hale gelince zaman ve mekân anlamsızlaşmıştır. Günümüzde eğitimden eğlenceye
işten bilgiye erişime kadar çok sayıda alanı içinde barındıran sosyal medya, gün geçtikçe
etkisini artıran günümüzün önemli fenomenlerinden biri haline gelmiştir. Sosyal medya
platformlarını sekiz ana başlık altında toplamak mümkündür (Tuncer, 2013:15-16).
• Bloglar,
• Mikrobloglar (Twitter gibi),
• Internet forumları (Google Grupları gibi),
• İnceleme ve değerlendirme siteleri (Yelp gibi),
• Sosyal haber ve sosyal işaretleme siteleri (Digg, StumpleUpon, Pinterest gibi),
• Sosyal ağ kurma siteleri (Facebook, LinkedIn, Google+ gibi),
• Medya paylaşım siteleri (YouTube, Flickr, Slideshare gibi),
• Sanal dünyalar (Second Life gibi)
Sosyal medya, tek bir platform veya internet sitesinden oluşmamakta, oldukça popüler
olan onlarca sosyal medya platformu bulunmaktadır. Kullanıcılar sosyal ağları kullanarak
farklı insanları, farklı kültürleri, kısacası dünyayı tanımakta ve paylaştıkları ses, yazı ve
görseller vasıtasıyla farkında olmadan birbirlerine kendi kültürel kodlarını da aktarmaktadır.
Kültürel kodlar sosyal ağlarda küresel kodlara dönüşmekte ve kullanıcılar da bu küresel
kodları farkında olmadan paylaşmaktadır. Küresel kültür insanların yaşam tarzını değiştirerek
33
benzeştirmekte ve tek tip insan profilinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu durum
küreselleşme olgusudur ve sosyal ağlar aracılığıyla daha hızlı ve etkin olarak topluma etki
etmektedir (Aktaş ve Çaycı,2013:634). Sosyal medya günümüzde giderek daha çok
kullanıcıya erişmiş ve barındırdığı özelliklerle gücünü arttırarak çağımızın en önemli
olgularından biri hâline gelmiştir.
2.4. SOSYAL MEDYANIN ÖZELLİKLERİ
Web 2.0 teknolojisi, internetin yalnızca okunan ve müdahale edilemeyen ortamının
yapısını değiştirerek bilgi alışverişi yapılabilen, fikir paylaşılabilen, insanlarla tanışılabilen ve
grup oluşturulabilen ortama dönüştürmüştür. Sosyal ilişkilerin kurulduğu bu ortamlar zamanla
sosyal medya adını almıştır. Sosyal medya günümüzde yöneticilerden siyasilere,
gazetecilerden sıradan yurttaşlara kadar geniş bir kullanıcı yelpazesi barındırmaktadır.
(Bozkurt, 2010:50) Kullanıcılar arasındaki paylaşım trafiği oldukça yüksek olan ve artık
medyanın yeni bir türü olarak karşımıza çıkan sosyal medya aşağıdaki özellikleri
barındırmaktadır (Mayfield’den akt. Vural ve Bat).
Katılımcılar: Sosyal medya kullanıcıların katılımına açıktır. Katılımcılara paylaşım
yapma ve geri bildirimde bulunma olanağı sunan sosyal medya katılımı teşvik etmekte ve
katılımcıların geri bildirimleri ile şekillenip gelişmektedir.
Açıklık: Sosyal medya, kullanıcılara ve geri bildirime açıktır. Sosyal medya
katılımcılara yorum ve bilgi paylaşımı gibi konularda cesaret vermektedir. Bu şekilde
katılımcıların etkileşim halinde olmaları ve sosyal medyanın gelişimi sağlanmaktadır.
Konuşma: Sosyal medyayı geleneksel medyadan ayıran en önemli özelliklerinden biri
iki yönlü iletişime olanak vermesidir. Bu sayede kullanıcılar istedikleri konuda görüş ve fikir
beyan edebildiğinden ve tartışma ortamı oluşabildiğinden demokrasinin işleyişi açısından
önemlidir. Kullanıcılar pasif konumdan aktif konuma yükselmiştir. Geleneksel medyada ise
tek yönlü olan akış etkileşime olanak tanımamaktadır. İletişim akışkan değildir.
Toplum: Sosyal medyada herhangi bir konuyla ilgili hızlı bir şekilde gruplar
oluşturmak mümkündür. Bu gruplar birbirleriyle spor, siyaset, sinema vb. konularda fotoğraf,
müzik gibi paylaşımlar da yapabilmektedir. Böylece kullanıcılar ilgili oldukları alanla ilgili
başkalarıyla tanışma imkânı elde etmektedir. Ayrıca dikkat çekilmek istenen bir konuda grup
34
oluşturup kamuoyu yaratılabilmektedir. Böylece farkındalık yaratma ve sosyal sorumluluk
projeleri açısından önemlidir.
Bağlantılılık:
Sosyal
medya,
kullanıcıların
birbirleriyle
bağlantı
kolaylaştırmaktadır. Sosyal medyanın bağlantılılık özelliği sayesinde
kurmasını
diğer siteler, ve
insanların ilgili oldukları herhangi bir konuda link verilebilmekte ve diğer gruplarla iletişim
kurulabilmektedir. Sosyal medyayı geleneksel medyadan ayıran farklar ise şu şekildedir
(Wikipedia)
Erişim: Geleneksel medya ve sosyal medya, kullanıcıların ve tüketicilerin içeriğe
erişimine olanak tanımaktadır. Sosyal medya kullanıcıları 3G, akıllı telefonlar ve sosyal
medya uygulamaları sayesinde istedikleri içeriğe daha çabuk bir şekilde zamana ve mekâna
bağımlı kalmadan erişebilmektedir.
Erişilebilirlik: Geleneksel medya için üretim yapmak genellikle özel şirketlerin ve
hükümetlerin sahipliğindedir; sosyal medya araçları genel olarak herkes tarafından az veya
hiç maliyetle kullanılabilir.
Kullanılırlık: Geleneksel medyanın içeriği profesyoneller tarafından oluşturulmaktadır.
Bunun için de eğitim ve tecrübe gerekmektedir. Sosyal medyadaysa internet erişimi olan
herkes içerik oluşturabilmekte ve yayabilmektedir.
Yenilik: Geleneksel medyada iletişimde günler, hatta haftalara varan zaman farkı
olabilmektedir. Sosyal medyadaysa kullanıcılar oluşturulan bir içeriğe anında tepki vermekte
ve daha çabuk iletişim kurulmaktadır.
Kalıcılık: Geleneksel medyada yayımlanan haber veya içerik basıldıktan sonra
değiştirilememekte, bu yüzden yayımlanan haberle ilgili gelişme yaşandığı zaman habere
müdahale şansı bulunmamakta ve haber güncelliğini yitirmektedir. Sosyal medyada
yayımlanan içerikler kullanıcı tarafından anında düzeltilebilmekte ve değiştirilebilmektedir.
Özgürlük: Geleneksel medya ile sosyal medya arasındaki en önemli farklardan biri
özgürlüktür. Hükümetlerin ve reklam veren şirketlerin baskısı altında kalan geleneksel medya
özgürce yayın yapamamaktadır Geleneksel medya sahipleri aynı zamanda iş adamı
olduğundan siyasetle iç içedir ve karşılıklı çıkar ilişkisi bulunmaktadır. Cesur davranan yayın
organları devlet tarafından cezalandırılmakta veya reklam gelirleri kesilmektedir. Sosyal
medya ise, yayınlanacak içerikler kullanıcılar tarafından belirlendiğinden, çok daha özgürdür.
35
Sosyal medyada herhangi bir mülkiyet söz konusu değildir ve patron-çalışan ilişkisi
bulunmamaktadır. Bu durum sosyal medya kullanıcılarını cesaretlendirmekte ve devlet veya
şirketlerin baskısı olmadan özgürce diledikleri içeriği üretip paylaşabilmektedirler.
Tablo 2. Sosyal Medya ve Geleneksel Medya Arasındaki Farklar 3
2.5. SOSYAL MEDYANIN ETKİLERİ
Sosyal medya olgusu internet çağında ortaya çıkmasına rağmen sosyalleşme olgusu
insanla birlikte var olmuştur. Sosyal bir varlık olan insanın sosyalleşme ihtiyacı bilimsel
olarak kanıtlanmış bir ihtiyaçtır. Sosyal medya insanların bu ihtiyacını kullanarak başarıya
ulaşmış ve hızla büyümüştür. Popüler sosyal ağlar insanın doğasında olan bu özelliği iyi
kullanarak başarıya ulaşmıştır (www.aksam.com).
3
http://www.anlasana.com/egitim/geleneksel-medya-sosyal-medya.html
Tarihi:26/4/2014)
36
(Erişim
Sosyal medya önü alınamaz bir şekilde büyümeye ve etkisini arttırmaya devam
etmektedir. Gençler başta olmak üzere kullanıcı sayısı hızla artmakta ve sosyal medyada daha
fazla zaman geçirmektedir. Youth İnsight adlı kuruluşun 2011 yılında yayımlanan sosyal
medya araştırmasına göre Türkiye’deki gençler haftada elli saatini sosyal medyada
geçirmektedir. Liseli ve üniversiteli gençlerin katıldığı araştırmanın sonucuna göre gençler
hafta içi 25, hafta sonları ise yine 25 saatini sosyal medyada geçirmektedir. Gençler haftada
ortalama altı gün Facebook’a 5 gün Twitter’a girerken, her iki gençten biri Facebook’ta bir
markanın sayfasını takip etmekte ve her on gençten birinin kendisine ait blogu bulunmaktadır.
(Sosyalmedya.co,) Sosyal medyanın etkisini araştıran bir başka araştırma da 2014 yılında
Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından yapılmış ve gençlerin yüzde 96’sının sosyal medyayı
kullandığı saptanmıştır.26 ilden 2057 gençle yapılan araştırmaya göre gençlerin yüzde 86’sı
sosyal medyaya günde en az bir kere, yüzde 72’si ise her gün birkaç defa bağlanmaktadır. Her
üç gençten biri günde en az üç saatini sosyal medyada geçirirken yüzde 13’ü günde 6 ve üzeri
saatini sosyal medyada geçirmektedir. En popüler sosyal ağlarsa sırasıyla Facebook, Youtube,
İnstagram ve Twitter olarak göze çarpmaktadır. Gençler sosyal medyayı en çok eğlenmek ve
bilgi edinmek amacıyla kullanırken araştırmaya katılanların yüzde 56’sı sosyal medyayı
geleneksel medyaya alternatif olarak görmekte ve ana akım medyada yer almayan haberlere
ulaşmak için samimi bir kaynak olarak görmektedir (Sosyalmedya.co,2014). İzmir
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yakın’a göre Türkiye sosyal medya kullanımında Amerika Birleşik
Devletleri’nin ardından dünyada ikinci sırada yer almaktadır. Yakın’a göre Türkiye’de
internetin bu denli yoğun kullanımı, Türk insanının teknolojiye olan uyumunu göstermekte ve
Türkiye’yi yakın zamanda internette içerik üreten ülke durumuna getirecektir (AA,2013).
Sosyal medyanın ulaştığı popülerliğin ve gücün nedeni milyarlarca insanı kendisine
bağlamasından gelmektedir. Sosyal medyayı kullanıcılar açısından cazip hale gelmesinin ve
insanların sosyal medyaya bağlanmasının pek çok nedeni vardır. Sosyalleşme ihtiyacı en
önemli nedenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar sosyal bir varlık olduğundan
iletişim halinde olmak ve arkadaşlarıyla irtibat halinde olmak oldukça önemli bir ihtiyaçtır.
İnsanlar sosyal medyada tanıdığı insanlarla mesajlaşmakta, arkadaşlarını takip etmekte, yeni
insanlar tanıyarak onlarla karşılıklı paylaşımlarda bulunmaktadır. Sosyal medya insanlara
ünlü isimlerle tanışma, soru sorma ve onları takip etme olanağı da sunmaktadır. Teknolojik
37
gelişmelerin sağladığı yeniliklerle her yerden sosyal medyaya erişimin kolaylaşması sosyal
medyaya katılımı artırmıştır. Sosyal medya kullanıcılara kolayca ve ücretsiz bir şekilde profil
oluşturma ve güncelleme olanağı vererek diğer insanlarla iletişim kurmalarını sağlamaktadır.
İnsan sosyalleşerek içinde yaşadığı topluma entegre olabilmektedir. Linton’a göre
insanı cahil hayvan olmaktan alıkoyan ve bir sosyal sistemin üyesi haline getiren şey
sosyalleşme olgusudur. Dollard ise sosyalleşmeyi yeni bir kişinin topluma eklenmesi ve
kendinden beklenen davranışları yerine getirmesini sağlayan süreç olarak tanımlamaktadır.
Şahıs toplumun dilini, düşünce yapısını ve ortak ahlaki normları paylaşmaktadır. Bir çeşit
öğrenme süreci olan sosyalleşmenin işlevi bireye ihtiyaç duyduğu yeteneği ve disiplini
kazandırmak, toplumun ideallerini, kültürünü aktarmak ve oynayacağı rolü öğretmektir.
İnsanlar diğer insanlarla paylaştığı sosyal etkiler sonucu şahsiyet kazanmaktadır. İnsan
doğarken şahsiyet olarak doğmamakta ancak şahsiyet kazanma yeteneğiyle dünyaya
gelmektedir. Şahsiyetin oluşabilmesi için insanın dil, düşünce ve fikir edinmesi
gerekmektedir. Özbenlik, insanı diğerlerinden ayıran duygu, düşünce ve değer yargılarının
tamamıdır. Özbenliğin oluşumu da insanın diğer insanlarla ve sosyal olmayan çevreyle
doğumundan itibaren kurduğu ilişkiyle oluşmaktadır (Koştaş, 1987:329-331).
İnsanların sosyal medyaya bağlanmalarının nedeni, bilinçaltından gelen beğenilme, ilgi
görme, takdir görme isteğidir. Kullanıcılar bu amaçla gezip gördükleri yerleri, okuduğu
kitapları hesaplarından paylaşarak ilgi toplamaya ve farklı olduğunu göstermeye
çalışmaktadır. Kullanıcılar sosyal medyada bazı durumlarda milliyetçi havanın hakim olduğu
platformlarda kendi fikirlerini söylemeye çekinerek homofobik, ırkçı vb. söylemlerde
bulunmaktadır. (Uyanık, 2013:14) Kullanıcıların ücretsiz olarak kendilerine ait profil
oluşturarak iletişim kurabilmesi sosyal medyayı cazip kılmaktadır. Sosyal ağların
kullanımının kolay ve ücretsiz olması, kullanıcıların kendilerine ait bilgileri ekleyebilmesi
gibi nedenler sosyal medyanın cazibesini artırmaktadır (Çınar,2013:83). Kullanıcılar bilgi,
haber, fotoğraf, müzik paylaşarak birbirlerini olan bitenden haberdar etme, bir konuya dikkat
çekebilme olanağı elde etmiştir. Bu sayede geleneksel medyadan daha kısa ve hızlı bir şekilde
bir konudan haberdar olunabilmekte ve kamuoyu oluşabilmektedir. Facebook, Twitter gibi
ücretsiz ve kolay bir şekilde kendisine ait bloglar oluşturarak kendi düşüncelerini de
paylaşabilmektedir. Sosyal medyanın en önemli özelliklerinden biri insanlara kendisini ifade
edebilme fırsatı vermiş olmasıdır. Sosyal medyada insanlara günlük hayatta bulamayacakları
38
tartışma ortamları sağlamaktadır. Paylaşılan bir haberin altına yorum yazılabilmekte, bilgi
alınabilmekte ve düşünceler ifade edilebilmektedir. Kimi kullanıcılar da bloglarında köşe
yazarı gibi günlük konularda yazı yazabilmekte ve çeşitli paylaşımlar yapabilmektedir. Akıllı
telefonlar ve 3G teknolojisinin yaygınlaşmasıyla herhangi bir yerde tanık olunan olay, cep
telefonlarıyla
fotoğraflanıp geleneksel medyadan daha hızlı bir şekilde sosyal medyada
paylaşılabilmektedir. Bu durum yurttaş gazeteciliği kavramını ortaya çıkarmıştır. Yurttaş
gazeteciliği, mesleği gazetecilik olmayan sıradan bireylerin akıllı telefonlar ile haber üretip
paylaşmasıdır. Bu şekilde olan haberler çoğu sosyal medya kullanıcısı tarafından daha samimi
ve daha doğru kabul edilmektedir. Bunun nedenleri ise paylaşımı yapan kişinin olaya genelde
bizzat tanık olması, devlet ve şirket denetiminden bağımsız olmasıdır. Geleneksel medyada
olan sansür ve baskı sosyal medyada olmadan rahatça üretilen içerikler dolaşıma
sokulmaktadır. Bu gibi nedenlerle yurttaş gazeteciliği geleneksel medyaya karşı alternatif
durumuna gelmiştir.
Kullanıcılar herhangi bir paylaşım yapmasa bile takip edilen kişilerin paylaştığı video,
fragman, karikatür vb. gibi içerikler incelenerek ve yorum yapılarak eğlenceli vakit
geçirilebilmektedir. Sosyal medya aynı zamanda kullanıcıların eğlenceli vakit geçirdikleri bir
ortamdır. (ozhandonder.net,2012) Sosyal medya üzerinden hızlı, kolay, ucuz ve etkili bir
şekilde örgütlenebilmek sosyal medya kullanımını arttıran bir diğer unsurdur. Ana akım
medyanın görmezden geldiği toplumsal sorunlarla ilgili kamuoyu yaratmak, toplumun
dikkatini çekmek ve toplumsal bilinç yaratmak sosyal medyada son derece etkin bir şekilde
gerçekleştirilebilmektedir. Morozov aktivistlerin yeni medyadan yararlanma stratejilerini
sekiz ana başlık altında toplamıştır (Akt. Meriç,2012:2).
1) Ulaşılabilirlik ve doğru bilgi
2) Belirli bir soruna karşı kamuoyu ilgisini çekmek
3) Seçmenlere yardımcı olmak için verileri analiz etmek ve bir arada bulma kolaylığı
sağlamak
4) Politikacılar ve seçmenlerle doğrudan temas kurmak
5) Yeni üyelere ulaşmak
6) Eylemleri mobilize etmek ve lojistik destek sağlamaya yardımcı olmak
39
7) Kolektif eylemler için yaratıcı yöntemler bulmak ve yenilikler üretmek
8) Diğer sivil toplum örgütleri ve aktivistler arasında bilgi değişimi ve bunların
basılmasını sağlamak.
Şekil 1: Gezi Olayları Sırasında Twitter Kullanımı 4
Sosyal medyadaki dijital aktivizm faaliyetleri ve gösterilen tepkiler sokak eylemleri
kadar etkili olmaktadır. Bunun en önemli nedeni sosyal medyanın gazeteciler tarafından takip
edilmesi ve sosyal medya gündemini haber bültenlerine taşınmaktadır. ABD’deki Siyaset
Demokrasi ve İnternet Enstitüsü’ne göre sosyal medyadaki aktivizm hareketleri daha fazla
kişiye ulaşabildikleri için, karar verici mekanizmalar üzerinde sokak hareketlerinden tam yedi
kat daha fazla etkiye sahiptir. Sosyal medya aktivizmi, siyasetçilerin yanında güvenlik
4
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/m_serdar_kuzuloglu/gezi_parki_eylemlerinin_sos
yal_medya_karnesi-1138146 / (Erişim Tarihi:29/6/2014 )
40
güçlerini de daha dikkatli davranmaya teşvik etmektedir. ABD’de öldürülen siyahi genç
Trayvon Martin için düzenlenen sosyal medya kampanyaları güvenlik güçleri üzerinde hatırı
sayılır bir baskı yaratmıştır. Sosyal medyanın organizasyon kabiliyeti kitlelerin kısa sürede
sokağa dökülmesini sağlamaktadır. (Sabah, 2013) Arap Baharı ve Gezi Parkı olayları bu
durumu iyi bir şekilde örneklemektedir. Her iki eylem ve gösteride de geniş bir kesim sosyal
medyadan örgütlenen insanlar sokak eylemlerine katılmıştır. Bu tür sosyal hareketler
sırasında sosyal medya kullanımını da artmaktadır. Özellikle sokak aktivistlerinin yaptığı
paylaşımlar ve iletişim kurma ihtiyacı kullanımı arttıran unsurlardır.
Siyasal
kampanyalarda
sosyal
medyanın
kullanımına
ilişkin
iki
farklı
yol
bulunmaktadır: Biri siyasal parti veya partinin lideri tarafından yönetilen kampanyalar, diğeri
ise tabanın aktif rol aldığı siyasal örgütlenmelerdir (Diarmaid’den akt. Bayraktutan,2014:61).
Sosyal medya, etkinliğini insanların eylemlerinin toplumsal ağlardan sokaklara uzanmasına
borçlu olduğundan tabanın aktif rol alması parti merkezi tarafından şekillendirilen
kampanyaların önemini artırmaktadır. Barack Obama’nın 2008 yılındaki başkanlık seçimini
kazanması, Arap Baharı olarak adlandırılan bazı Arap ülkelerinde meydana gelen rejim karşıtı
protestolar, Wikileaks gibi olaylar sosyal medyanın yalnızca toplumsal ağlar olmadığını ve
giderek siyasetin bir parçası olduğunu göstermiştir. Dijital alandaki kampanya ve
örgütlenmeler sokağa taşınmış, siyasal ve toplumsal alanda somut değişimler yaratmıştır
(Bayraktutan, 2014:61).
Sosyal medyanın kampanya amaçlı kullanımına en iyi örneklerden biri 2008 yılındaki
Amerikan başkanlık seçimleridir. Seçimlerde aday olan Barrack Obama, sosyal medyayı en
başarılı şekilde kullanan siyasetçi olarak gösterilmiştir. Teknolojiyi iyi takip eden bir ekiple
çalışan Obama internet üzerinden seçmenlere kendisine katılmaları için çağrı yaparak genç
seçmenleri yanına çekmiş ve seçim kampanyasına yapılan bağışın miktarının yükselmesini
sağlamıştır. Bunun yanı sıra Obama destekçileri sosyal ağlarda biraraya gelerek tanışmış, fikir
alış verişinde bulunmuş ve pek çok kişi kampanyaya gönüllü olarak katılmıştır. Kampanya
süresince sosyal medya aracılığıyla çok sayıda etkinlik düzenlenmiş ve sosyal medyaya
yüklenen videolar bir milyara yakın kişiye ulaşmıştır. Seçimleri kazanan Obama’nın bu
başarısında teknolojinin şekillendirdiği yeni dünyayı iyi analiz etmesi ve sosyal ağları seçim
kampanyası için ortama dönüştürerek seçmeni ikna etmesi oldukça önemlidir. Dijital devrim
olarak nitelendirilen Obama’nın seçim kampanyası, yeni teknolojilerin siyasetin dönüşümüne
41
olan etkisini ve yeni siyaset anlayışında seçmenlerin pasif konumdan aktif konuma yükselişini
göstermesi bakımından oldukça önemlidir (Özkan, 2010:30-33).
Bazı çevrelerse sosyal medya söylemine eleştirel yaklaşarak sosyal medyanın
özgürleştirici bir tarafının olmadığı, aksine otoriter yönetimlerce baskı aracı olarak
kullanıldığını savunmaktadır. Sosyal medyanın getirdiği katılımcılık, yaratıcılığın ortaya
çıkarılması, toplumsal bilincin gelişmesi gibi yeniliklere şüpheyle yaklaşılmaktadır. Özellikle
Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformları sunduğu yeniliklerle hızlı ve etkin bir
şekilde örgütlenmeyi sağlarken diğer taraftan kullanıcılar kendi elleriyle her türlü kişisel
bilgisini ifşa etmektedir. Arap Baharı gibi ayaklanmalardaki sosyal medya etkisine şüpheyle
yaklaşan bu görüşe göre kullanıcılar sosyal medyadaki ekonominin çoğu zaman farkında
değildir. Hükümetlerin uyguladıkları kontrol ve “büyük birader” senaryoları kullanıcıların
apolitik olmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında sosyal medya vadettiklerinin
yerine getirmekten uzaktır (Karakulakoğlu, 2012:38).
2.6.
SOSYAL MEDYA VE NEFRET SÖYLEMİ
Nefret söylemlerinin günümüzde ortaya çıkış ve yayılma süreçleri yeni bir döneme
girmiştir. Çünkü medya, nefret söylemlerini her zamankinden daha fazla körüklemekte ve
yeni medya türleri yaygınlaşmaktadır. Bu nedenle nefret söylemi üzerine düşünürken yeni
medya formlarının özellikleri ve topluma olan etkilerini de göz önünde bulundurmak
gerekmektedir. Bu noktada internetin bir sosyal medya olarak nefret söyleminin üretilmesi ve
yayılmasındaki rolü önemlidir. İnternetteki nefret söylemleri yeni olmasa da günümüzde
karşımıza gittikçe daha fazla çıkmaktadır. Bunun yanı sıra nefret söylemlerinin üretildiği ve
yayıldığı web ortamları her geçen gün daha da gelişmekte, yeni araçlar ve uygulamalarla
desteklenmektedir. Bu nedenle sosyal ağlar gittikçe daha karmaşık bir yapıya bürünerek her
çeşit düşünceye açık platformlar olması nedeniyle çeşitli grupların örgütlenmelerine de sıkça
rastlanmaktadır. Çoğu zaman medyada oluşan söylemler, yine medya vasıtasıyla bireyin
hayatına girmektedir. Medya bu bakımdan hayatın içine ve dışına nüfuz etmektedir. Önemli
olan bireyin medya olgusuyla kurduğu ilişkinin biçimidir. Geleneksel medyada birey
medyadan etkilenirken, yeni medyada birey medyayı etkiler duruma gelmiştir. Birey sosyal
medya ile birlikte daha aktif hale gelmiş ve özgür hareket etme imkânı bulmuştur. Konuya
nefret söylemi açısından bakıldığında geleneksel medyanın bünyesinde oluşan söylemler ile
42
sosyal medyada oluşturulan söylemler bireyi farklı şekilde etkilemektedir. Örneğin bireyin
üretim sürecinde yer almadığı geleneksel medyadan etkilenme olasılığı, bu araçları kullanarak
toplumu etkileme olasılığından daha fazladır. İnternet ve sosyal medyayla birlikte durum
tersine dönmekte, sosyal medyanın etkileşimli olması ve bazı uygulamalarıyla birlikte birey
hem etkileyen hem etkilenen konumuna yükselmektedir (Doğu, 2010:223).
Sosyal medyanın geleneksel medyadan farklı olarak büyük yatırım gerektirmemesi ve
mali giderlerinin olmayışı, sermaye sahibi olmayan, muhalif, azınlık ve ötekileştirilmiş kişi ve
grupların içerik üreterek seslerini duyurmalarını olanaklı hale getirmiştir. Geleneksel
medyadan farklı olarak sosyal medyada geri bildirimin daha güçlü olması ve daha hızlı
olması, sosyal medyaya olan ilginin artmasını sağlamıştır. Bu yenilikler ifade hürriyeti,
demokratik katılım açısından olumlu olsa da kullanıcıların her istediğini sınırlama olmaksızın
yazıp
dolaşıma
sokabilmesi,
başkalarının
hakları
açısından
risk
taşıyabilmektedir
(Öztekin,2015:929).
İnternet üzerindeki nefret söylemleri, politik, ırkçı, yabancı düşmanı, homofobik, dini
ve kadınlara karşı nefret duyan kişi ve grupların ayrımcı önyargılı ve kimi zaman aşırıya
kaçan eylemleri kapsamaktadır. İnternet üzerinden örgütlenen bu gruplar amaçları
doğrultusunda farklı stratejiler belirleyerek hareket edebilmektedir. Örneğin ırkçı hareketin
öncülerinden Louis Beam’ın 1992 yılında lidersiz “direniş stratejisi” benimsenen bir
yaklaşımdır ve internet üzerinden gerçekleştirilmeye uygun bir yapısı vardır. Bu stratejide
kontrol yoktur ve işbirliği içinde çalışılmaktadır. Bu nedenle internet üzerinde dış dünyadan
bağımsız olarak örgütlenmeyi amaçlamaktadır. İnternette nefret üreten ilk site ise Stephen
Donald Black’ın 1995 yılında kurduğu “Stormfront” isimli beyazların üstünlüğünü savunan
neo-nazilerin faaliyet gösterdiği sitedir. Büyük bir forum yapısında olan ve internette nefreti
körükleyen ilk sosyal mecra olarak nitelendirilen bu sitede duyurular, haberler, aktivizm ve
genel konular yer almakta ve büyük oranda kullanıcıların katkılarıyla faaliyet göstermektedir
(Doğu, 2012:228-229).
43
Şekil 2: Stormfront Sitesinin Giriş Sayfası5
Geleneksel medyada ve gündelik hayatta üretilen homofobik, ırkçı, yabancı düşmanı,
cinsiyetçi ve ayrımcı nefret söylemi, yeni medyanın sahip olduğu özellikler nedeniyle çok
daha hızlı bir şekilde yaygınlaşmakta ve sıradan hale gelmektedir. Bu nedenle sosyal
medyada üretilen bu tür söylemler daha rahat benimsenmekte ve toplumdaki farklılıklar
ötekileştirilerek kolayca nefret suçuna dönüşebilmektedir. Nefret söyleminde dilsel öğeler ve
bunların oluşturduğu ortamlar önemlidir. Sosyal medya ortamlarının etkileşimli olması, kolay
erişilebilir olması, nefret söylemlerini de daha kolay erişilebilir ve üretilebilir kılmakta ve
daha sıradan hale getirmektedir. İletişim kurma, arkadaş edinme, örgütlenme, kamuoyu
yaratma gibi olumlu faydaları olan sosyal medya, nefret söylemi oluşturma ve suç işleme
alanlarına da dönüşebilmektedir. Bu durum kullanıcının niyetine bağlıdır.
Sosyal medyada
üretilen nefret söylemleri geleneksel medyadan farklı olarak hızlı bir şekilde yayılmakta ve
paylaşılmaktadır. Bu farklar internetin ve Web 2.0’ın özellikleriyle doğrudan bağlantılıdır.
Sosyal medyada üretilen nefret söylemi devamlı dolaşım halinde olmakta, üretilen görseller
ve videolar sürekli paylaşılıp kopyalandığından yok yayılmasını engellemek oldukça zordur.
Sürekli yayılan nefret söylemleri, nefret içerikli ifadelerin normalleşmesine neden olmaktadır.
5
https://www.stormfront.org/forum/ Erişim Tarihi: 30/6/2014
44
İnternet günümüzde dışlanan ve ötekileştiren insanların buluştuğu, sorunlarını ifade
edebildikleri platformlar oluşturdukları ve kendisi gibi insanları bulabildiği bir ortam olarak
da kullanılabilmektedir. Demokrasiye bu şekilde katkı sunmasının yanında farklılıkları
dışlama,
ötekileştirme
ve
aşağılamayı
da
beraberinde
getirmektedir.
İnternetin
denetlenmesinin zor oluşu, sosyal medyada nefret söylemini tespit etmeyi zorlaştırmakta,
bununla birlikte nefret söyleminin içerdiği ideolojilerin etkisiyle toplumu etkilemektedir
(Koçak, 2014).
Sosyal medyanın sağladığı özgür ortamdan faydalanarak etnik kimliğini açıklayabilen
birey, aidiyet hissettiği gruplarla iletişim kurmaktadır. Kullanıcılar sosyal medyada genellikle
karşı olduğu gruplara yönelik geçmişle bağlantılı olarak tez üretmekte ve kimliklerini
siyasallaştırarak sanal gruplarla birlikte hareket etmelerini çatışma söylemi üzerinden inşa
etmektedirler. Türkiye gibi geçmişi hatırlamanın yasak olduğu ülkelerde bireyler kendi
hafızaları üzerinden inşa ettikleri söylemler farklı grupların çatışmasına neden olmaktadır
(Aydın,2013:694).
Yaşar Üniversitesi’nin popüler sosyal paylaşım sitelerinden Youtube ve Twitter’da
nefret söylemini incelediği araştırmada milyonlarca kişinin izlediği videolar ve yorumlar
incelenmiştir. Araştırma sonucunda Twitter kullanıcılarının Youtube kullanıcılarından daha
hoşgörülü olduğu belirlenmiştir. Diğer bir sonuca göreyse erkek kullanıcılar kadın
kullanıcılara göre daha fazla nefret içerikli ifade kullanmaktadır. Nisan 2013-Temmuz 2013
döneminde Twitter ve Youtube’da gündeme ilişkin yorumlar incelenmiş ve Twitter
kullanıcılarının daha hoşgörülü olduğu sonucuna varılmıştır. Youtube’da bir milyon izlenen
çeşitli videoların altına yapılan yorumların yüzde 42’si negatif söylem içermekte, bunun da
yüzde 96’sı nefret söylemi içermektedir. Twitter’da ise benzer konular hakkında yapılan bin
65 yorumun yalnızca yüzde 7,5’inde nefret içerikli ifadelere rastlanmaktadır. Youtube’da
nefret söyleminin daha fazla olmasının nedeni ise kullanıcıların kimliklerini saklayarak yorum
yapmalarıdır. Sosyal medya kullanıcıları gerçek hayatta birbirlerine ve çevresine söylemeye
cesaret edemeyecekleri nefret içeren ifadeleri sosyal medyada rahat bir şekilde
yazabilmektedirler. Bu açıdan bakıldığında sosyal medya kullanıcıları sosyal medyayı bir
stres atma alanı olarak görmektedir. Twitter’de daha az kullanıcının olması ve kullanıcılarının
takipçilerinin olması Twitter kullanıcılarını daha dikkatli davranmaya teşvik etmektedir.
45
Twitter’daki iletilerinin takipçileri tarafından takip edildiğini bilen kullanıcılar, kullandıkları
ifadeleri daha dikkatli seçmektedir (haber.yasar.edu,2014).
2.6.1.
Facebook’ta Nefret Söylemi
Facebook, insanların başka insanlarla ilişki kurmasını, tanışmasını, bilgi, haber fotoğraf,
video vb. paylaşmasını sağlayan sosyal ağ sitesidir. 2004 yılında Mark Zuckerberg tarafından
kurulan Facebook, başta yalnızca Harvard üniversitesi öğrencilerini kapsasa da kısa süre
sonra ABD’deki tüm okullar ve bazı büyük şirketler de katılmış, daha sonra da tüm e-posta
adreslerine açılmasıyla hızlı bir şekilde büyümüştür. Bugün bir milyarın üzerinde kullanıcısı
bulunan Facebook, dünyanın en fazla ziyaret edilen ikinci sitesi konumundadır. Kullanıcıların
ücretsiz olarak üye olabildiği Facebook, gelirlerini afiş, logo reklamları ve sponsorlar
aracılığıyla elde etmektedir. TechCrunch'a göre; ABD'deki üniversitelerdeki öğrencilerin
%85'inin Facebook'ta bir hesabı bulunmakta ve bunların %60'ı her gün bağlanmaktadır. %85
her hafta, %93 her ay bağlananlar arasındadır. Facebook sözcüsü Chris Hughes ise
kullanıcıların her gün ortalama 19 dakika Facebook'ta vakit geçirdiğini söylemektedir.
Facebook, teknik olarak en başarılı Web 2.0 uygulamalarından biri olarak gösterilmektedir
(Wikipedia).
Türkiye’de Facebook, giderek daha fazla cinsiyetçi, dinci, ırkçı gruplaşma ve
kampanyalara sahne olmakta ve dolaşıma sokulmaktadır (Aygül,2010:109). Türkiye’nin Kürt
sorunu ve Alevi sorunu gibi kronikleşen sorunlarına karşı devletin uyguladığı politikalar ve
buna paralel oluşturulan medyanın ayrımcı ve ötekileştirici dili toplumda karşılık bulmakta ve
toplum tarafından benimsenmektedir. Bunun yanında LGBT üyelere ve farklı dini gruplara
veya ateistlere karşı yine devletin ayrımcı bakışı medyanın yayın politikalarıyla
desteklenmekte ve topluma empoze dilmektedir. İnsanlar neredeyse tüm hayatlarını sosyal
medyaya taşıdığı gibi gündelik hayatta ürettikleri ırkçı ve ayrımcı düşüncelerini de taşımıştır.
Türkiye’ de sosyal medyada nefret söyleminin varlığı son yıllarda sıkça gündeme
gelmektedir.
Yakın zamanda kamuoyunun da oldukça tepkisini çeken sosyal medyada üretilen nefret
söylemlerine örnek olarak Van Depremi önemli bir örnek teşkil etmektedir. Depremin
ardından özellikle Facebook ve Twitter’da yapılan yorumlarda ırkçı ve ayırımcı duygular
46
açığa vurulmuş, deprem hak edilmiş bir ceza olarak yorumlanmıştır. Facebook’ta deprem
sonrası yer alan bazı ifadeler şu şekildedir: (Uysal,2011).
- “Allah düşmanın bile şereflisini versin”
- “Batıdan gelen 25 30 paketin içinden türk bayrağı çıkmış.. dert etmeyin Türkler bizi
çok düşünüyor tuvalet kağıdımız yok onu bile düşünmüşler o yüzden koymuşlar”
- “% 94 oyla BDP’yi seçen Van halkının %6’lık kısmına Rabbim yardım etsin!”
- “Van’da görev yapan asker aynen şöyle yazmış: buradakilere bu felaket haktır, çünkü
26 askerin şehit edildiği gün davul çalıp halay çekip eğlendiler”
- “Ülkeyi ikiye bölmek isteyen şerefsiz Selahattin Demirtaş şimdi yardımlar Van’a
ulaştıkça yardımlarda kardeş kokusu var demeye utanmıyor musun?”
- “Tanrı titreşim gönderdi anlayana”
- “17 yardım kamyonunu yağmalayan, talan eden pislikler. Size hayvan desem köpeğim
alınır, üzülür”
Şekil 3: Facebook’ta Lezbiyenlere Yönelik Nefret Söylemi6
6
http://www.ntv.com.tr/turkiye/facebookta-nefret-gruplari,oNkEhm9uX0Sst0CJIniI9Q Erişim
Tarihi:26/06/2014
47
2.6.2.
Sözlük ve Bloglarda Nefret Söylemi
Bloglar ve sözlükler nefret söyleminin üretildiği bir diğer mecralardır. Blog kelimesi
web (ağ) ve log (kayıt anlamında) sözcüklerinden oluşmuş bir kavramdır. Bu kavram zamanla
kısalıp blog halini almıştır. Günlük olarak da nitelendirilebilecek bloglarda, kullanıcıya
kendine özel veya başkalarının da görebileceği sayfalar oluşturmak mümkündür. Blogları
kullanan kişiler olan bloggerlar, fikirlerini ve yazılarını paylaşabilmekte, başka sitelerin
tanıtımını yapabilmekte ve haberlere yer verebilmektedir. İnternet günlükleri kısa zamanda
gösterdikleri gelişme ve hızla çoğalmalarıyla beraber yeni bir medya ortamı olarak
değerlendirilmeye başlanmıştır. Blogların hazırlanmasının hızlı ve kolay olması, Blogların
hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamıştır (Dilmen, 2007.4).
Katılımcı sözlükler ise, sözlüklerden ilham alınarak oluşturulan etkileşimli yeni iletişim
ortamlarındandır. Katılımcı sözlüklerde kelime, terim, kavram, her türlü haber, gelişme ve
kişiler hakkında tanım, bilgi, yorum ve görsel paylaşılabilmektedir. 1999 yılında kurulan Ekşi
Sözlük, ilk katılımcı sözlük örneğidir. Kayıtlı kullanıcıların yorum yapabildiği sözlüklerde bu
kullanıcılar yazar olarak adlandırılmakta ve yazar olunduktan sonra her konuda başlık
açılabilip bu başlıkların altında haber, bilgi ve yorum paylaşılabilmektedir (Wikipedia, 2014).
Girilen bilgilerin doğru olması zorunluluğu olmayan sözlüklerde yapılan yorumlar küfür ve
hakaret içerebilmektedir. Sözlüklerde denetim mekanizması ise “gammaz” adı verilen
yazarların uygunsuz yorumların site yöneticilerine bildirilmesi ve ilgili yorumların veya
başlığın silinmesi şeklinde yürütülmektedir. Sözlük ortamlarında da zaman zaman yazarlar
tarafından nefret söylemi içeren başlıklar açılabilmekte ve bu başlıkların altında kayıtlı diğer
yazarlar tarafından nefret içerikli yorumlar yapılabilmektedir. Kayıtlı kullanıcı olan yazarlar
tarafından açılan bu başlıklar küfür ve hakaret içerebilmekte ve başka yazarlar tarafından da
yorumlarla desteklenebilmektedir. Sözlüklerde nefret söyleminin artması üzerine Ekşi Sözlük
tarafından 2010 yılında “Ekşi Sözlük Nefret Söylemi Denetim Projesi” başlatılarak gönüllü
üyelere aracılığıyla bir metnin nefret söylemi içerip içermediğinin belirlenmesini sağlayacak
bir mekanizma geliştirilmesi kararlaştırılsa da sonuç alınamamıştır (Eksisouzluk,2014).
48
Şekil 4: Bloglarda Nefret Söylemi Örneği7
Şekil 5: Sözlüklerde Nefret Söylemi Örneği8
http://kenandabirkuyu.blogspot.com.tr/2014/02/sozluk-ve-blog-sitelerinde-nefret.html Erişim
Tarihi:08/06/2014
7
8
http://www.incisozluk.com.tr/w/bu-k%C3%BCrtleri-vatana-hangi-mal-ald%C4%B1-amk/
Erişim Tarihi:31/10/2014
49
2.6.3. Video Paylaşım Ağlarında Nefret Söylemi
Video paylaşım ağları nefret söylemlerine sıkça rastlanan sosyal ağlardandır. Video
paylaşım ağlarında kullanıcılar istediği videoyu yükleyebilmekte ve izleyebilmektedir.
Kullanıcıların videoya ulaşması ise iki şekilde gerçekleşmektedir: Birincisi videoyu yükleyen
kullanıcının videoya verdiği ismin diğer kullanıcılar tarafından site arayüzünde ismin
yazılarak aranması, ikinci olaraksa videonun yüklendiği sitelerin video için ürettiği HTML
kodunun başka ağlarda kullanılması şeklinde gerçekleşmektedir. Videoların kullanıcılara
ulaşmasının bir diğer yolu da video linklerinin Facebook, Twitter gibi toplumsal paylaşım
sitelerinde paylaşılmasıdır. Böylece videolara daha hızlı yayılarak daha kısa sürede daha çok
kişiye ulaşabilmektedir. Video paylaşım sitelerine yüklenen videolar amatör kullanıcılar
tarafından hazırlanan, çeşitli yollarla kaydedilen veya telefon, kamera aracılığıyla çekilen
görüntüler ile dvd ve tv yayınlarının ve kurumlar tarafından yapılan yüklemelerden
oluşmaktadır (Çomu,2010:142-144). Günümüzde en popüler video paylaşım ağı 2005 yılında
kurulan Youtube’dur. Youtube’un 2013 yılı verilerine göre aylık bir milyar tekil kullanıcısı
vardır. Sitenin sahibi olan Google’a göre internette gezinen her iki kişiden biri Youtube’u
ziyaret etmektedir (cnnturk.com:2014).
Video paylaşım siteleri aracılığıyla yüklenen videolara kısa sürede çok sayıda kullanıcıya
ulaşmak mümkün olduğundan, bu ağlar propaganda ve kampanya amacıyla sıkça
kullanılmaktadır. Video paylaşım ağlarında belli grupları hedef alan nefret içerikli videolarla
karşılaşılması sıklıkla yaşanan bir durumdur. Siyasal propaganda içerikli videolar ile diğer
siyasal düşünceler ve partiler ideolojiler hakkında,
karalama kampanyalarına sıkça
rastlanmaktadır. Başka dini grupları, yabancıları, LGBT üyelerini karalama amaçlı ve hakaret
içerikli videolar sıkça yer almaktadır. Etnik ve inanç temelli, nefret söylemleri video paylaşım
ağlarına kullanıcılar tarafından yüklenmektedir. Hazırlanan nefret içerikli videoların kullanıcı
tarafından belirlenen etiketleri ve başlıkları da hedefe koyulan gruba karşı genellikle nefret ve
hakaret içermektedir. Örneğin Youtube’da “Şerefsiz Ermeniler”, “Pis Kürtler”, “Ahlaksız
Ateistler”, “Kürt Kalleşlikleri”, “Eşcinsellik Hastalıktır” benzeri isimle yayınlanan çok sayıda
video bulunmaktadır. Videoyu yükleyen kullanıcı tarafından yorum kısmı açık bırakıldığı
takdirde diğer kullanıcılar tarafından nefret söylemini aşan ve genellikle videolardan daha
tehditkâr, küfür ve hakaret dolu yorumlar çoğu zaman yer almakta ve yorum yapan
50
kullanıcılar arasında küfürleşmeye varan karşılıklı yorumlara rastlamak çoğu zaman mümkün
olabilmektedir.
Şekil 6: Video Paylaşım Ağlarında Nefret Söylemi Örneği9
9
https://www.youtube.com/watch?v=INKVJ_qNJeI Erişim Tarihi: 28/07/2014
51
III. BÖLÜM
TWITTER’DA NEFRET SÖYLEMİ
3.1. TWITTER
Mikroblog siteleri blogların içeriğinin daha dar kapsamlı tutulduğu şeklidir.
Mikrobloglar sadece PC’ler için değil, cep telefonları gibi küçük cihazlar için de kullanıma
uygundur. Genel olarak 140-200 arası yazı karakteri arasında sınırlandırılan mikroblog siteleri
kısa mesajlardan oluşmakta ve kullanıcılar tarafından kısa sürede incelenebilmektedir (Sarı,
2011:19). Günümüzde en bilinen mikroblog sitesi Twitter’dır.
2006 yılında Jack Dorsey
tarafından kurulan Twitter, günümüzde dünyanın en bilinen ve en çok kullanıcıya sahip
sosyal ağ ve mikroblog sitelerinden biridir. Kullanıcılarına tweet (cıvıldama) denilen ve en
fazla 140 karakterden oluşan metin yazma olanağı veren Twitter, günümüzün iletişim
kurmada en çok tercih edilen araçlarından biridir. Üyeliği ücretsiz olan Twitter’da atılan
tweetler diğer kullanıcılar tarafından da görülebilmekte, ancak kullanıcılar tarafından sadece
arkadaşlarının görebileceği şekilde sınırlandırma imkânına sahiptir. (Wikipedia) Twitter ile
kullanıcılar 140 karakterle sınırlandırılmış metin ile video ve fotoğraf paylaşabilmektedir.
Akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarlar olan herhangi bir yerden Twitter takip edilip
paylaşımda bulunulabilmekte ve başkalarıyla iletişim kurabilmektedir. Twitter kendine özgü
pek çok kavram yaratmıştır: ( sosyalmedyakulubu.com).
Tweet: Twitter içerisinde yazılan her mesaja ve paylaşılan video ve fotoğrafa “tweet”
denmekte, mesaj atmak yerine “tweet atmak” tabiri kullanılmaktadır. Twitter’da @ sembolü,
mesaj gönderilecek kişinin adının önüne getirilerek mesaj gönderilebilmektedir.
Retweet: Kullanıcının, başka bir kullanıcı tarafından gönderilen bir tweeti kendi
hesabındaki kişilere iletmesi “retweet” olarak adlandırılmaktadır. Bu yolla herhangi bir tweet
yaygın hale getirilebilmekte ve başkalarının takip etmesi sağlanmaktadır. RT yapıldığı zaman
tweet’i paylaşmış olan kullanıcı sayesinde tweet’i atan kullanıcı takipçi kazanabilmektedir.
Kullanıcılar genelde hoşlarına giden, önemli gördüğü tweetleri ya da haberleri RT etmektedir.
RT edilen tweet silinmediği müddetçe kullanıcının hesabında görülebilmektedir.
52
Hashtag (Etiket): Twitter’in en önemli özelliklerinden biri de “hashtag”’dir.
Sözcüklerin başına koyulan “#” (diyez) işareti, “hashtag” anlamına gelmektedir. Hashtag
işareti, sözcüklerin başına getirilerek Twitter’da belli bir konuyu belirlemek, ayrıştırmak,
kategorize etmek ve hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.
Hashtag özelliği genelde bir konunun önplana çıkmasını sağlamak, farkındalık ve gündem
yaratmak için kullanılmaktadır.
Trending Topics (TT): Twitter’da belli zaman aralığında belli bir bölgede veya
dünyada en çok adından söz ettiren ve adı en ok geçen konulara ise “trending topics” olarak
adlandırılmaktadır. Trending Topics’ler kullanıcıların oluşturduğu hashtagler popüler oldukça
trending topic listesine girmektedir. Türkiye’de Gezi olayları sırasında pek çok başlık TT
listesine girmiştir.
Followers: Takipçi anlamına gelen followers’lar başkalarının hesaplarını takip eden
kullanıcılardır. Takipçiler, takip ettiği kişilerin gönderdiği tüm tweetleri görebilmekte, retweet
edebilmekte ve takip ettiği kişiye cevap verebilmektedir. Bununla birlikte başkalarının attığı
tweetleri görmek için takip etme zorunluluğu yoktur. Twitter kullanıcıları genellikle takipçi
sayısını arttırmak istemektedir. Twitter’da kullanıcılar genellikle takipçi sayısını artırmak için
ilgi çekici mesajlar atmakta ve çeşitli paylaşımlarda bulunmaktadır.
Twitter bugün dünyada Facebook’tan sonra en çok kullanılan toplumsal paylaşım
ağıdır. Aylık 255 milyon kullanıcıya ulaşan Twitter’da günde 500 milyon tweet atılmaktadır.
Twitter’i aktif kullananların yüzde 78’i mobil olarak kullanmakta, kullanıcı hesaplarının
yüzde 77’sini ise ABD dışındaki kullanıcılar oluşturmaktadır. 35’ten fazla dil seçeneği
bulunan Twitter’da 3 binden fazla olan çalışanının yarısını mühendisler oluşturmaktadır. (
about.twitter,2014) Twitter ünlü kişilerin oldukça aktif olarak yer aldığı bir sosyal
platformdur. Twitter, kullanıcılar dikkat çekmek için çeşitli paylaşımlarda bulunarak takipçi
sayısını artırmak istemekte ve internet ünlüsü olmaya çalışmaktadırlar. Bu şekilde Twitter
aracılığıyla ünlü olan ve takipçi sayısını artıran çok sayıda internet ünlüsü bulunmaktadır.
Twitter’ı etkin bir şekilde kullanan ve bu şekilde hayranlarıyla samimi ilişkiler kuran,
sorularını yanıtlayan, fotoğraf paylaşan birçok ünlü isim yer almakta, hatta Twitter’ı
kullanmayan ünlüler giderek azalmakta, hayranlarıyla yakından ilişki kurmak isteyen ve
doğru bilgi aktarmak isteyen ünlü kişiler Twitter’a üye olmaktadır. Ünlü kişilerin yaşamları
ve herhangi bir haber, gelişmeyle ilgili yapacakları yorum toplum tarafından oldukça merak
53
edilmekte ve takip edilmektedir. Hesapları aracılığıyla kendileri hakkında haber paylaşan,
hayranlarıyla iletişim kuran, herhangi bir haber hakkında yorum yapan ve aktif kullanabilen
ünlü kişiler bu sayede kullanıcı sayılarını artırmakta ve hesapları aracılığıyla gönderdikleri
iletiler ve yaptıkları paylaşımlarla gündem olabilmektedir. Bugün dünyada ve Türkiye’de pek
çok ünlü isim Twitter’da yer almakta ve çok sayıda takipçiye sahip durumadır. Twitter,
sadece kullanıcıların kısa iletiler ile iletişim kurdukları ve paylaşımda bulundukları bir ortam
değil, sosyal, siyasi kampanyaların da yürütüldüğü bir ortamdır. Kullanıcı sayısı hızla artan
Twitter’ın nimetlerinden faydalanmak ve güncel olaylar hakkında yorumda bulunmak
amacıyla dünyada ve Türkiye’de pek çok siyasetçinin Twitter hesabı bulunmaktadır. Twitter
siyasetçilerin oldukça etkin olduğu bir sosyal ağdır.
Şekil 7: En Çok Kullanılan 5 Sosyal Ağ Sitesi 10
Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) Sosyal Medya ve Çalışma Grubu’nun
hazırladığı
“Milletvekillerinin Twitter Kullanımı Raporu”, milletvekillerinin Twitter
kullanımlarına ilişkin önemli bilgiler vermektedir. TBMM’de Twitter’da hesapları bulunan
10
http://www.ebizmba.com/articles/social-networking-websites Erişim Tarihi:10/22/2015
54
301 milletvekilinin hesaplarının incelenmesiyle oluşturulan rapora göre milletvekillerinin
yüzde 55’inin kendi adlarıyla oluşturdukları Twitter hesapları vardır. Mecliste en çok Twitter
kullanan parti, milletvekillerinin yüzde 56’sının hesabı bulunan Ak Parti ilk sıradayken CHP
yüzde 30 oranı ile ikinci sırada yer almıştır. Takipçi sayısına bakıldığındaysa en çok takipçisi
bulunan parti Ak Parti, ikinci olarak da CHP gelmektedir ( usmed.org).
Şekil 8: Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili11
Nielsen ve Genart Medya tarafından paylaşılan Türkiye’deki Twitter kullanıcılarının
özelliklerini ortaya koyan anket sonuçları Türkiye’deki Twitter kullanıcıların davranışları ve
profilleriyle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Çalışmaya göre Türkiye’deki Twitter
kullanıcılarının yüzde 60’ı erkek, yüzde 40’ı ise kadınlardan oluşurken, Twitter
kullanıcılarının yüzde 64’lük kısmının 34 yaşın altında olduğu saptanmıştır. Kullanıcıların
yüzde 50’si üniversite mezunuyken yüzde 48’i evli, yüzde 37’lik kısmı ise bekâr olduğu
ortaya çıkmıştır.
11
http://www.dijitalajanslar.com/turkiye-twitter-kullanici-istatistikleri-2014/
Tarihi:01/09/2014
55
Erişim
Şekil 9: Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili
Ankete göre kullanıcılar genel olarak gündemi takip etmektedir. Erkek kullanıcılar
gündemi ve spor haberlerini takip ederken, kadınların ilgi alanında ise marka ve ürünleri
bulunmaktadır. Twitter’da gönderilen tweetlerin yüzde 46’sı fotoğraf içerirken, yüzde 41’inde
video bulunmakta, yüzde 59’luk kısımda ise bağlantı linkleri bulunmaktadır.
Şekil 10: Türkiye’deki Twitter Kullanıcı Profili
56
Kullanıcıların yüzde 23’ü Twitter’ı bilgisayar, telefon ve tablette kullanırken, bilgisayar
aracılığıyla kullananların toplamı yüzde 84, telefon ile bağlananların oranı yüzde 67,
tabletlerden
bağlananların
oranının
ise
yüzde
30
olduğu
ortaya
çıkmıştır.
(dijitalajanslar.com:2014))
3.2. TWITTER’DA NEFRET SÖYLEMİ
Twitter genellikle kullanıcıların arkadaşlarıyla iletişim kurma, güncel durumları
hakkında bilgi verme, gelişmeler hakkında yorum yapma haberleri takip etme amacıyla
kullanılmaktadır. Pek çok haber kurumu Twitter hesapları aracılığıyla başlıklar halinde
haberleri paylaşmakta, bu hesapların takipçisi olan kullanıcılar takipçileri oldukları bu
sitelerden gelişmeleri hızlı bir şekilde öğrenebilmektedir. Kullanıcılar herhangi bir firmayı,
hayranı oldukları sanatçıları veya destekledikleri politikacıları da Twitter sayesinde takip
edebilmekte ve paylaşımlarını görebilmektedir. Özellikle ünlü kişiler Twitter’da oldukça aktif
olup sıkça paylaşımda bulunmakta ve Twitter aracılığıyla gündeme gelebilmektedir.
Sosyal medya gibi her paylaşımın çok hızlı bir şekilde yayıldığı bir ortamda nefret
söylemleri çok rahat ve hızlı bir şekilde üretilmekte ve paylaşılmaktadır. Özelikle Twitter’da
tanınmış şahısların yaptığı yorumlar büyük ses getirebilmekte ve haber olabilmektedir.
Twitter’da ırkçı ve inanç temelli nefret söylemleri, cinsiyetçi ve homofobik nefret söylemleri
sık karşılaşılan bir durumdur. Twitter’da Kürtlere, Alevilere, Yahudilere, Ermenilere karşı
oluşturulan nefret söylemleri oldukça yaygındır. Türkiye’de özellikle Kürt sorununa karşı
uzun yıllar devam eden merkez medyanın devletçi bakış açısı topluma etki etmiş ve toplumun
büyük bir bölümünün Kürt sorununa bakışı merkez medyanın haberleri etrafında
şekillenmiştir. Özellikle PKK ile ilgili haberlerde çoğu zaman kullanılan sorumsuz dil ve
oluşturulan Kürt algısı toplumda derin çatlaklara neden olmuştur. Sosyal medyada üretilen
nefret içeren ifadeler, sosyal medyanın özelliklerinden dolayı oldukça hızlı bir şekilde
yayılmaktadır. Twitter’da atılan bir mesaj retweet edilerek paylaşıldığında çok sayıda kişiye
ulaşmakta ve onların da yaptığı yorumlarla daha fazla yayılmaktadır. Zaman zaman ünlü
kişiler tarafından da nefret söylemi üretilmekte ve daha fazla dikkat çekmekte ve tepki
toplamaktadır. Bu kişilerin gönderileri basında da yer aldığından özellikle internet dünyasında
daha fazla haber olmakta ve tepki topladığından ilgili gönderileri silmeye zorlanmaktadırlar.
57
Irkçı tweetlerin artmasında, troll olarak adlandırılan, az sayıda takipçisi olan ve ilgi
toplamak için ve dikkat çekici mesaj atan hesapların rolü büyüktür. Strasburg Üniversitesi
Savunma ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde siyaset bilimci olarak görev yapmakta olan
Maya Arakon’a göre, kitleler sosyal medyada, içinde gizli kalan nefreti dışa vurmaktadır.
Arakon’a göre Twitter’da Kürt sorunu ile ilgili olarak resmi ideoloji çerçevesinden bakmayan
kullanıcılar genelde vatan hainliği ile suçlanmaktadır (turkey.setimes.com).
@brssnr: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ölmüş, yakında tüm sülalesinin yok
olması dileğiyle....
@sezgiinaydin: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu intihar etmiş. Ne diyelim
başı sağolsun. Darısı tez zamanda babasının başına!
@xxx_1907: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğluna Allahtan rahmet, babasına
aynı balkondan atlama cesareti diliyorum.
@unique_question: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu intihar etmiş. Kendisine
rahmet kalanlarına “aynı sonu” diliyoruz.
@ErN_: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu örnek olmalı. Kampanya
başlatılmalı. Hadi BDP’li gençler uçuruma diye. Törenle kurtulmalı alayından.
@iloveyoumeloo: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu ölmüş, güne güzel bir
haberle başlamak güzel
@Ocakturkercan: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu ölmüş. Binlerce şehit
anasının babasının acısını belki anlar.
@kirsanzade: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın acısıyla mutlu bir gün geçiriyorum.
@mustafahankose: BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu ölmüş. Ölmeseydi o da
diğerleri gibi dağa çıkıp askerimize kurşun sıkardı.
Tablo3: Twitter’da Nefret Söylemi Örnekleri 12
Twitter’da Kürtler’in yanı sıra diğer etnik gruplara, Alevilere ve inanç gruplarına ve
LGBT bireylere karşı nefret söylemi ve ayrımcılık oldukça yaygındır. Sosyal medyada
üretilen nefret söylemleri toplumsal olaylarda artış göstermektedir. PKK eylemlerinden sonra
veya Kürt sorunuyla ilgili bir gelişme olduğu zaman genellikle Kürtlere karşı nefret söylemi
12
http://www.milliyet.com.tr/evlat-acisi-biledinlemediler/gundem/gundemdetay/16.09.2012/1597001/default.htm/ Erişim
Tarihi:03/11/2013
58
artmaktadır. Gezi olayları sırasında da Alevilere karşı ve diğer azınlık gruplara karşı nefret
söylemine örnek olabilecek çok sayıda tweet atılmıştır. Bu durumun yaşanmasında medyanın
olayları ele alış biçimi ve kullandığı dilin şüphesiz önemli rolü vardır. Medyanın üslubu
halkta öfke yaratmakta, biriken bu öfke ve nefret duygusu sosyal medyada nefret söylemine
dönüşmektedir.
Fransa’da 2012 yılında #unbonjuif (iyi bir Yahudi) hashtagiyle açılan ve “İyi bir
Yahudi ölü olandır”, "İyi bir Yahudi, burnuyla araba lastiğini şişirendir" gibi anti-semitik
tweet atan kullanıcıların bilgilerini Paris savcılığına teslim etmiştir. Twitter bu durum
karşısında bahsi geçen tweetleri kaldırmış, kullanıcılar ise mizah yapma özgürlüklerinin
olduğunu savunmuştur. Fransa'daki Yahudi Öğrenciler Birliği (Union des étudiants juifs de
France-UEJF) yargıya başvurarak ve Fransa yasalarına göre suç sayılan anti-semitik
tweetlerin sahiplerini tespit etmek amacıyla Twitter'dan kullanıcıların kişisel bilgilerini talep
etmiş, Twitter’in bu isteği reddetmesi üzerineyse UEJF 38 milyon dolarlık tazminat davası
açacağını bildirmesi üzerine Twitter kullanıcıların bilgilerini paylaşmaya ikna olmuştur.
(agos.com).
Fransa’da 7 Ocak 2015 tarihinde meydana gelen Charlie Hebdo adlı mizah dergisine
yapılan ve 12 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırının ardından "killallmuslims" (Bütün
müslümanları öldürün) hashtagiyle açılan başlık kısa sürede dünyada iki numaralı trend haline
gelmiştir.(Cumhuriyet,2015)
3.3. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ
Çalışma kapsamında Twitter’daki nefret söylemi içeren gönderilere Twitter sitesinde
yer alan arama kısmından anahtar sözcükler kullanılarak yapılan tarama ile ulaşılmış ve analiz
edilmiştir. Anahtar sözcük olarak gündelik hayatta ve geleneksel medyada karşılaşılan nefret
söylemlerinde kullanılan “Yahudi, Bölücü, Kürt, Ermeni Tohumu, Rum Dölü, Ateist, Dinsiz,
Alevi” sözcükleri kullanılmıştır. Tweetlerin analiz aşamasında Hollandalı dilbilimci Teun van
Dijk’in geliştirdiği bir nitel araştırma yöntemi olan söylem analizi tekniği kullanılmıştır. Bu
yöntemin kullanılmasının nedeni, nefret söylemi içeren gönderilerin arka planının incelenmesi
ve kullanılan dilin analiz edilmesinde faydalanılabilecek bir yöntem olabileceği düşüncesidir.
Araştırma, bir sosyal ağ sitesi olan Twitter’da (www.twitter.com) üretilen nefret söylemleri
59
ile sınırlandırılmıştır. Bu nefret söylemleri ise etnik ve inanç temelli olarak incelenmiştir.
Anahtar sözcükler kullanılarak yapılan tarama sürecinde herkese açık olan hesaplar
incelenmiş ve hesap sahipleri ile herhangi bir etkileşime girilmemiştir. Yaklaşık yüz adet
nefret söylemi içeren örnekten, küfür içermeyen ve takipçi sayısı fazla ve az olacak şekilde
dini ve etnik temelli nefret söylemi örneği olarak seçilen 6 (altı) adet tweet (örnek olay) tez
kapsamında analiz edilmiştir. Nefret söylemi içeren tweetlerin incelenmesi, örnek olay
yöntemi (case study) olarak nitelendirilmektedir. Araştırmada kullanılan örnekler, Mayıs
2013 - Temmuz 2015 tarihleri ile sınırlı tutulmuştur. Yapılacak olan analizin temel amacı,
gönderilerdeki nefreti besleyen ideolojik kodların ortaya çıkarılmasıdır.
3.3.1. SÖYLEM ANALİZİ UYGULAMASI VE BULGULAR
Teun Van Dijk’a göre, toplumda hâkim olan ideoloji, azınlıklar ve göçmenlerle ilgili
olan haber metinlerindeki cümle yapısını, seçilen kelimeleri yapılan benzetmeleri, kısacası
söylemi doğrudan etkilemektedir. Genellikle farklılıkların hoş karşılanmadığı toplumlarda
azınlıklarla ilgili olumsuz haberler çarpıcı bir şekilde vurgulanırken, olumlu haberler ya es
geçilmekte ya da çok kısa bir şekilde yer almaktadır. Dolayısıyla söylem ve ideoloji arasında
yakın bir bağ bulunmaktadır. Söylem, medyada, ders kitaplarında ve diğer araçlarda
toplumdaki egemen ideolojinin lehine olacak şekilde kullanılmaktadır. Bu durum zihnin de
kontrolü demektir. Van Dijk’a göre, gazetede okunan bir haber veya televizyondan izlenen bir
haberden akılda kalan şey genellikle haber metni değil, o metnin neyle ilgili olduğuna ilişkin
oluşan zihinsel temsildir. Haber metni hatırlanmasa bile, haberde geçen olaya dair
oluşturduğumuz bir zihinsel temsil olacaktır. Bu tür temsile zihinsel model denmektedir. Bir
metinde kullanılan sözcükler veya atılan başlıkta negatif ifadeler yer alıyorsa, zihinsel temsil
de negatif olacaktır. Oluşturulan zihinsel temsilin ne şekilde olacağını yalnız metinler değil,
kişinin ideolojisi de belirlemektedir. Van Dijk’e göre, söylem, yalnızca metin olarak
görülmemeli, bağlam da göz önünde tutulmalıdır. Söylem ve bağlam birbirinden ayrı
düşünülemeyeceğinden zihin kontrolü için söylemin denetimi amaçlanıyorsa önce bağlamın
kontrol edilmesi gerekmektedir. Bağlam ise van Dijk tarafından “ İnsanların bir şeyin
toplumdaki yerine atıfta bulunmaları ile oluşan bir olgu.” olarak tanımlanmaktadır (Van Dijk,
2010:14-24).
60
Nitel bir analiz türü olan söylem analizi yönteminde metinler dilbilimsel olarak
incelenmektedir. Söylem analizi yöntemi, dilin toplumsal hayatın en önemli unsurlarından biri
olduğu ve diğer unsurlarla diyalektik bir ilişki içerisinde olduğu düşüncesine dayanmaktadır.
Bu durum söylem analizinin tüm toplumsal hayatın dile ve söyleme indirgenebileceği anlamı
taşımamakla beraber söylem analizi nitel araştırma yöntemlerinden biridir ve genellikle
araştırmacılar tarafından söylem analizi yönteminin yanında etnografik araştırma yöntemleri
de kullanılmaktadır (Fairclough’tan akt. Özdemir, 2010:337). Söylem çözümlemesi
yönteminde, toplumsal olayların ve ilişkilerin anlaşılmasında dil son derece önemli bir analiz
unsurudur. Dil, sosyal ilişkilerde kendini metin olarak gösterdiğinden, metin analizi söylem
analizinin en önemli unsurudur. Metin, gazete yazılarından makalelere kadar geniş bir alanda
karşımıza çıkan yazılar olup, insanlar arasındaki sözel iletişim de bir metin olarak kabul
edilmektedir. Bu nedenle metin analizi yapılırken metnin aynı zamanda sosyal ilişki biçimi
olduğu düşüncesinden yola çıkılmalı ve metinden hareketle toplumsal olaylar ve ilişkiler
açıklanmaya çalışılmalıdır (Özdemir, 2010: 338).
Söylem analizi kısaca dilin incelenmesi olarak ifade edilmektedir. Bununla birlikte, dili
oluşturan öğelerin incelenmesi basitçe değil, cümlelerin ve ifadelerin semantik ve sözdizimin
de aşılarak daha ötedeki içeriğin analizini gerektirmektedir. Van Dijk’e göre söylem analizi
dil kullanımının sadece şekil yönüyle ilgilenmemekte, odak noktasını dili kullananlar
tarafından oluşturulan toplumsal olaylara yöneltmektedir. (Barker ve Galasisnki’den akt.
Çelik ve Ekşi,2008:105). Teun Van Dijk’a göre söylem analizi, ağırlığı cümle ve kelimelerin
tek tek incelenmesi yerine yapı ve işlevlerin analizine, yani söyleme yöneltmiştir. Söylem
analizi kısaca ifadeyi oluşturmada kullanılan dilin incelenmesi olarak tanımlanmaktadır.
Söylem üretim mekanizmalarına erişimde eşitsizlik olduğunu belirten Van Dijk’a göre
söylemin üretimi ve dağıtımı yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, kültürel sermaye sahipleri
gibi elit kesim tarafından gerçekleştirilmektedir. Van Dijk tarafından simgesel seçkinler
olarak adlandırılan bu grup, ülkenin gündemini belirleyebilmekte, kamuoyuna sunulacak
enformasyonun ne derecede tahrif edileceğine ve hangi konuların önemli olduğuna karar
vermektedir. Bu grupların iktidarı aynı zamanda ideolojik iktidardır ve ideolojinin, normların,
değerlerin, ahlakın ve inançların üretimini gerçekleştirmektedir. Van Dijk’a göre medya
metinleri eleştirel söylem analizi çerçevesinde ele alındığında haber metinlerinde,
61
fotoğraflarda ve haber görüntülerinde medyanın steorotipleştirici, ırkçı, önyargılı ve cinsiyetçi
kimliği ortaya çıkmaktadır (Kula, 2002:190-191).
Teun A.van Dijk, aile içi sosyalleşmeyi sağlayan konuşmaları, günlük konuşmaları,
ders kitaplarını, akademik söylemleri, reklam, film ve haberleri farklı söylem ve iletişim
türleri olarak ayrı ayrı incelemiş ve bu yazı ve söylemlerin sermayeyi elinde tutan elit kesim
tarafından üretildiğini belirtmiştir. Van Dijk’a göre bu kesim ayrımcı söylemlerin ayrımcı
olduğunu reddeden ırkçı söylemlerin üretilmesi ve yayılmasını sağlayan üslup, ima ve retorik,
metaforla dolu, ön adlandırma ve gerekçelendirmeler ile bezeli araçlara sahip olmanın sebep
olduğu duruma dikkat çekmek istemektedir (Köker ve Doğanay, 2010).
62
Ömer Özer, van Dijk’ın söylem analizi modelini aşağıdaki gibi açıklamıştır:
(Özer,2009:92-3).
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
A. Makro
Yapımetni
a. Gönderi
Tematik Yapı
c. 1.
Gönderinin
görseli (fotoğraf)
a. Gönderi metni
b. Etiketler
c. Gönderinin görseli (fotoğraf)
2. Şematik Yapı
b. Etiketler
a.2.
Durum
tanımı
Şematik
Yapı
1. Gönderinin
anlatım dili
a. Durum
tanımı
Gönderinin
anlatım
dili olay da dahil)
2.1.Ardalan
Bilgisi
(Önceki
ArdalanBilgisi
Bilgisi (Önceki olay da dahil)
3.2.Bağlam
3. Bağlam Bilgisi
B. Mikro Yapı
B. Mikro Yapı
1. Sentaktik Çözümleme
1. Sentaktik Çözümleme
a.a.Cümle
Cümleyapılarının
yapılarınınaktif
aktifya
yada
dapasif
pasifolması
olması
b. b.
Cümle
Cümleyapılarının
yapılarınınbasit
basityayadadakarmaşık
karmaşıkolması
olması
Bölgesel
Uyum
2. 2.
Bölgesel
Uyum
Nedenselilişki
ilişki
a.a.Nedensel
b İşlevsel İlişki
b İşlevsel İlişki
c. Referansal ilişki
c. Referansal ilişki
3. Kelime Seçimleri
3. Kelime Seçimleri
Tablo 3: Twitter’da Söylem Analizi Modeli
(metafor, metonimi, yan anlam, düz değişmece, vb.)
4. Haber Retoriği
a. Fotoğraf
b. İnandırıcı bilgiler
Tablo 4: van Dijk’ın Söylem Analizi Modeli
Örnek
Analiz 1:ifadeleri
c.
Görgü tanıklarının
Tablo 4: Van Dijk’ın Söylem Analizi Modeli
63
Örnek Analiz 1:
Gönderinin
Bunlar ermeni Yahudi rum tohumu Siyonist İsrail uşakları haçlı
İçeriği
zihniyetli türk düşmanı hepsi gerizekalı aptal kuş beyinli
Kullanıcı
K.A.
Tarih
7 Eylül 2013
Retweet
37
Favori
4
Yorum Sayısı
17
Takipçi Sayısı
303
Etiket
Ermeni, yahudi, rum, siyonist, israil, türk
Ayrımcılık ve
Irk ayrımcılığı, ırksal nefret, dinsel nefret
nefret türü
Hakaret ve küçük görme, insan onuruna hakaret
Tablo 5: Tweet 1 İle İlgili Bilgiler
Şekil 11 :Tweet 1 ile İlgili Görsel
64
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
Twitter üzerinde “Yahudi” kelimesi taranarak ilgili gönderiye ulaşılmıştır. Gönderiden
açıkça anlaşılabileceği gibi gönderinin sahibi, muhtemelen kendi siyasi görüşüne muhalif
olanların veya kendisinin desteklediği partiye yönelik bir eylemde bulunan veya protesto eden
kişileri Rum tohumu ve Yahudi gibi toplumların isimlerini hakaret olarak kullanarak itham
etmiş ve bu kişileri başka bir devletin çıkarlarına hizmet etmekle, o devletten emir almakla ve
Türk düşmanı olmakla suçlamıştır.
“Rum Tohumu” ifadesi Türkiye’de genellikle Rum kökenli vatandaşlara yönelik
hakaret amaçlı sarf edilen ırkçı bir ifadedir. Bilindiği gibi Türkiye’de Ermeni ve Rum gibi
millet isimleri hakaret olarak kullanılabilmektedir.(Bugün,2008) Irkçı çevrelere göre Rumlar
ve Ermeniler vatan haini, Türkiye aleyhine çalışan, Türkiye üzerinde emelleri olan zararlı
unsurlardır. Ermeni Soykırımı meselesi ve 6-7 Eylül olayları Türkiye’de yaşayan azınlıklara
karşı düşmanlık, önyargı ve nefretin beslenmesine yol açmıştır. Bu nedenle Ermeni, Rum ve
son dönemlerde de Yahudi kelimeleri bazı kesimlerce hakaret yerine kullanılabilmektedir.
Gönderinin sahibi ayrıca karşıt grubu haçlılara benzeterek İslam düşmanı olmakla itham
etmiş, İslam’a ve Müslümanlara zarar vermek için faaliyette bulunmakla itham etmiştir.
Bilindiği gibi Haçlı ordusu Müslümanlarla savaşması için papa tarafından gönüllülerden
oluşturulan bir ordudur. Gönderideki iddiaya göre hedef alınan grup Siyonist İsrail uşağıdır,
yani Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması taraftarıdır ve bu amaç için İsrail devleti için
çalışmaktadırlar. Ayrıca gönderiden Rumlar, Yahudi ve Ermeniler aptaldır anlamı da
çıkmaktadır.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Gönderinin dili suçlayıcı ve hakaret edici bir dildir. Son derece sert, ayrıştırıcı,
ötekileştirici bir dil olduğu görülmektedir. Türkiye gibi çok sayıda azınlık ve kültürün
yaşadığı bir ülkede barış içinde yaşama umudunu kırıcı niteliktedir.
Ardalan Bilgisi
65
Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında 1856 yılına kadar sorunsuz yalayan
Ermeniler,
1877
Osmanlı-Rusya
savaşının
ardından
imzalanan
1878
Ayastefanos
anlaşmasının imzalanmasının ardından Ermeni sorunu uluslararası soruna dönüşmüştür.
Birinci dünya savaşı sırasında 1915’te çıkarılan Tehcir kanunu ile seferde devletin emirlerine
uymayanların toplu halde başka bir yere nakledilebilmesi amaçlanması Ermeni sorununun
temelini oluşturmaktadır. (Akbukut,1995-32) Hrant Dink Vakfı’nın yayınladığı, Medyada
Nefret Söylemi İzlenme Raporu’na göre, medyada en fazla nefret söylemine hedef olan etnik
gruplar, Ermeniler, Hristiyan, Yahudi ve Rumlar olmuştur. Rapora göre Ermeniler PKK ile
ilişkilendirilirken, Hristiyanlara ise genellikle “Haçlı Zihniyeti” yakıştırması yapılmaktadır.
(Bianet,2012) Türkiye’de nefret söyleminin kaynağının devlet olduğunu belirten Cengiz
Alğan’a göre, Türkiye’de 80 yıldır monolog bir sistem kurmaya çalışılmış ve farklı kimlikler
reddedilerek asimile edilmeye çalışılmıştır. Bu politikaların neticesinde toplumda farklılıklara
karşı yerleşik bir önyargı ve nefret oluşmuştur (prestijgazetesi, 2013).
Bağlam Bilgisi
Gönderide Türk düşmanı olarak görülen gruba kuş beyinli ve aptal olarak hakaret
edilmiş ve Ermeni, Rum ve Yahudi olmakla itham edilmiştir. Bu grup, Ermeni, Rum ve
Yahudi oldukları için aynı zamanda Türk düşmanıdır. Çünkü Türk düşmanı olmak bahsi
geçen etnik grupların üyesi olmayı veya ajan olmayı gerektirmektedir. Ayrıca gönderiden
Ermeni, Yahudi veya Rum olarak dünyaya gelen bireylerin aptal ve kuş beyinli olduğu anlamı
da çıkarılabilmektedir.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
Gönderi noktalama işaretleri kullanılmadan oluşturulmuş çok sayıda aktif ve kurallı
cümleden oluşmaktadır. Cümlelerin isim cümlesi olduğu görülmektedir.
Bölgesel Uyum
Gönderide büyük olasılıkla farklı siyasi görüşlü insanlar hedef alınmıştır. Gönderi
yorumlandığı takdirde nedensel ilişki olduğu görülmektedir. Gönderiye göre hedef alınan
grup Türk düşmanıdır ve bu yüzden bu kişiler Ermeni, Yahudi veya Rum olmalıdır. Aynı
zamanda hedef alınan grup aptal olarak nitelendirilmiştir. Aptal olmaları ise Türk düşmanı
olmaları ve başka devletlerin çıkarı için çalıştıkları suçlamasına dayandırılmıştır. Ancak bu
66
etnik grupların neden Türk düşmanı oldukları belirtilmemiştir. Gönderideki itham ve
hakaretler hedef alınan grupların tüm üyelerini kapsamaktadır.
3.Kelime Seçimleri
Gönderide bazı sözcükler yan anlamıyla kullanılmıştır. Örneğin, “Rum tohumu”
ifadesindeki tohum sözcüğü Rum soyundan gelen anlamında kullanılmıştır. “Siyonist uşağı”
ifadesindeki uşak kelimesi ise başka devletlerden emir alan ajan, onların çıkarına hizmet alan
anlamında kullanılmıştır. “Kuş beyinli” ifadesi ise küçük beyinli, akılsız anlamında kullanılan
bir ifadedir.
Retorik
Gönderide herhangi bir inandırıcı bilgiye yer verilmemiştir. Gönderi sahibi, hedef
gösterdiği kişilerin Ermeni, Rum veya Yahudi olduğuna dair bir belge paylaşmamıştır. Bu
kişilerin başka devletlerin hesabına çalışan kişiler olduğuna dair bir veri de yoktur. Ayrıca
gönderide hedef gösterilen grubun neden kuş beyinli olduğuna dair açıklama da
getirilmemiştir.
Örnek Analiz 2:
Gönderinin
Son kürt hayvanı geberinceye kadar yansın CUDİ..GABAR…TÜM
İçeriği
KÖTÜLÜKLERİN KAYNAĞI BU PİS SAPIK HAYVANLAR.
Kullanıcı
G.A.
Tarih
18 Temmuz 2015
Retweet
2
Favori
0
Yorum Sayısı
0
Takipçi Sayısı
118
Etiket
Kürt,pislik
Ayrımcılık ve
Irk ayrımcılığı, ırksal nefret,
nefret türü
Hakaret,aşağılama ve küçük görme, insan onuruna hakaret
Tablo 6: Tweet 2 İle İlgili Bilgiler
67
Şekil 12: Tweet 2 ile İlgili Görsel
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
İletide bahsedilen yangın, 15 Temmuz 2015’te Şırnak’ın Cudi Dağı eteklerinde
başlayıp yüzlerce hektarlık ormanlık alanın yok olduğu yangındır (Karsigazete,2015). İlgili
gönderiye Twitter üzerinde “Kürt” kelimesinin taranmasıyla ulaşılmıştır.
Gönderi sahibi
Şırnak’ın Silopi ilçesi yakınlarındaki Cudi dağında çıkan yangından duyduğu memnuniyeti
açıkça belirtmektedir. Cudi ve Gabar dağları Kürtlerin yoğunlukta olduğu Şırnak ili sınırları
içerisinde yer almaktadır. İletiden açıkça anlaşılacağı üzere tüm Kürtler hedef alınmaktadır.
İletide Kürtlere “hayvan” yakıştırması yapılmakta ve tüm kötülüklerin çıkış noktası olan
insanlar olarak görülmektedir.
Gönderi sahibi bu sebeple çıkan yangının yayılarak tüm Kürtleri yok etmesini temenni
etmektedir. Gönderide Kürtlere yönelik aşağılama ve hakaret olduğu ve tüm Kürtlerin yok
olması temennisi olduğu için nefret söylemi olduğu görülmektedir.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Gönderinin dili hakaret edici, yok sayıcı, kırıcı, ayrıştırıcı ve ötekileştiricidir. Kürt
sorununun çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı günümüzde toplumun barışı içselleştirmesini
ve sahiplenmesini engelleyici ve bozucu nitelikte olan bir gönderi olduğu görülmektedir.
Ardalan Bilgisi
68
Kürt sorunu Türkiye’nin yüz yılı aşkın bir süredir devam eden, Osmanlı devletine kadar
uzanan en önemli sorunlarından biridir. Kürt sorunu çözülemediği sürece gittikçe daha
karmaşıklaşarak ekonomik, siyasi, psikolojik ve kültürel boyutu olan çözümü zor bir sorun
haline gelmiştir. Bu durumun oluşmasına hükümetlerin sorunu yalnızca güvenlikçi perspektif
ile ele almalarının rolü büyük olmuştur (Yayman,2011:11). Kürt sorununun topluma
yansıması Kürtlerin dışlanması, ötekileştirilmesi, ayrımcılığa maruz bırakılmaları ve bölücü
olarak damgalanmaları olmuştur. Özellikle PKK’nın gerçekleştirdiği eylemlerin ardından
daha çok sosyal medyada nefret söylemi ve ırkçılık artmakta ve Kürtlere yönelik saldırılar
gerçekleşmektedir. Türkiye’nin bölünme korkusu ve son yıllarda bölgede yaşanan
gelişmelerin Türkiye’nin güneydoğusunu da kapsayan bir Kürt devleti kurulması endişesi de
Kürtlere yönelik nefret söylemi olarak dönebilmektedir.
Bağlam Bilgisi
Gönderiye göre Kürtler tüm kötülüklerin kaynağıdır. Gönderide belirtilmese de
gönderideki nefretin Kürt sorunu kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır. Kürt sorununun bir
yansıması olarak toplumda Kürtlere karşı oluşan öfke, nefret söylemi olarak gönderiye
yansımıştır.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
“Son Kürt hayvanı geberinceye kadar yansın Cudi..Gabar…Tüm Kötülüklerin kaynağı
bu pis sapık hayvanlar.” İletisinin ilk cümlesi yüklemine göre fiil, ikinci cümlesi ise isim
cümlesidir. İlk cümlenin yüklemi sonda olmadığından devrik cümledir. İkinci cümle ise
yüklemi sonda olduğundan kurallıdır ve isim cümlesidir.
Bölgesel Uyum
Gönderi iki cümleden oluşmaktadır ve nedensel ilişki bulunmamaktadır. Cümlede
Kürtlerin neden hayvan olarak nitelenerek hakaret edildiği ve yok olmaları gerektiği
belirtilmemiştir. Ayrıca neden tüm kötülüklerin kaynağı olarak görüldüğüne ilişkin bir
açıklama yoktur.
3.Kelime Seçimleri
69
Gönderide Kürtlere “hayvan” yakıştırması yapılmıştır. Hayvan kelimesi hakaret
olarak kullanıldığında genellikle değersiz, aşağılık gibi anlamları karşılayacak şekilde
kullanılmaktadır. Ayrıca hayvan kelimesinin yanında bir de “sapık” kelimesi eklenerek daha
güçlü bir hakaret oluşturulmuştur. “Kürt hayvanı” ve “Tüm Kötülüklerin kaynağı bu pis sapık
hayvanlar” ifadelerinden anlaşılacağı gibi tüm Kürtler hedef alınmıştır. İletideki ifadeler
gönderi sahibinin Kürtlere yönelik duyduğu öfke ve nefreti açıkça yansıtmaktadır.
Retorik
Gönderide herhangi bir fotoğraf veya inandırıcı veri bulunmamaktadır. Tüm
kötülüklerin kaynağı olarak neden Kürtleri gördüğüne ilişkin bir ileti paylaşmamıştır.
Hakaret nitelikli sözcüklerin sebebine ilişkin herhangi bir veri de yoktur. Gönderi sahibi
Kürtlerin yok olması temennisinin gerekçesini tüm kötülüklerin kaynağı olarak Kürtleri
görmesi olarak belirtse de neden tüm bir halkın tüm kötülüklerden sorumlu olabileceğine dair
bir bilgi paylaşmamıştır.
Örnek Analiz 3:
Gönderinin
Arabın'ın demokrasisi bu kadar olur.
İçeriği
Kullanıcı
T.T.
Tarih
3 Temmuz 2013
Retweet
65
Favori
13
Yorum Sayısı
17
Takipçi Sayısı
119 bin
Etiket
Arap, demokrasi
Ayrımcılık ve
Irk ayrımcılığı, hakaret ve küçük görme, aşağılama
nefret türü
Tablo 7: Tweet 3 İle İlgili Bilgiler
70
Şekil 13: Tweet 3 ile İlgili Görsel
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
İlgili gönderiye Twitter üzerinde “Arap” kelimesinin taranmasıyla ulaşılmıştır. Gönderi
sahibi 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır ordusunun gerçekleştirdiği askeri darbe ve
demokrasinin askıya alınmasına ilişkin ilgili gönderiyi Twitter hesabından paylaşmıştır.
Gönderiden, Arapların demokrasiden anlamadığı, demokrasi rejimini beceremeyecekleri
anlamı
çıkmaktadır.
Arapların
kuracağı
demokrasiden
olumlu
anlamda
bir
şey
beklenmemelidir. Zaten kurdukları demokrasi çok kısa sürede darbeyle sonlanarak
demokrasiyi beceremedikleri görülmüştür.
Gönderideki küçük görme ve aşağılama tüm
Arapları kapsamaktadır.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Tek cümleden oluşan gönderinin dili küçümseyici, alaycı ve aşağılayıcıdır. Gönderiden,
“Araplar demokrasi kuracak birikim ve yetenekten yoksundur.” anlamı çıkmaktadır.
Ardalan Bilgisi
Mısır’da 2011 yılında devrilen cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in yerine seçilen
Muhammed Mursi, görevi başındaki birinci senesi dolmuşken bazı anayasal düzenlemeleri
71
nedeniyle protestocular istifa talebiyle ayaklanmış ve ordu yönetime el koymuştur.
(Wikipedia) 2011 yılındaki devrimin ardından seçimle işbaşına gelen Muhammed Mursi,
2013 yılının temmuz ayında, muhalefetin yoğun protestoları eşliğinde ordunun yönetime el
koymasıyla devrilmiştir. Gerçekleştirilen darbe, seçimleri kazanmış olan Müslüman Kardeşler
hareketi ve Türkiye, Katar, Arabistan gibi ülkelerin tepkisini çekmiştir. Darbenin ardından
Mısır’da Müslüman Kardeşler ile pek çok İslami grup, darbeyi gerçekleştiren orduya karşı
protesto gösterileri düzenlemiştir (Telci, 2014:13).
“Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte otoriter rejimlerce yönetilen Mısır, Tunus, ve
Libya’da halk ayaklanarak daha fazla özgürlük, adil seçimler ve yolsuzluklara karşı mücadele
gibi demokratik taleplerde bulunmuştur. Bazılarında yöneticiler görevden çekilmiş, halkın
istekleri kısmen karşılanmaya çalışılmış fakat devrimlerin ardından bu ülkelerdeki sivil
toplumun zayıflığının, demokrasinin yerleşmesinin önünde önemli bir yapısal sorun olduğu
ortaya çıkmıştır. Arap toplumlarında sivil toplumun zayıf olması, otoriteryen eğilimleri güçlü
yöneticilerin, halkı baskı altına almasını ve muhalif hareketleri bastırmasını kolaylaştırmıştır.
Timur Kuran’a göre Arap toplumlarındaki sivil toplumun güçsüzlüğünün tarihsel nedeni,
toplumsal kurumların İslam hukuku tarafından yönetilmesidir. Din dışı düşünceyi Rönesansla
birlikte geliştirme yolunu açmış ve bu konuda hayli mesafe kat etmiş Batılı ülkeler ise zaman
içinde tek kişinin yönetimi elinde bulundurduğu rejimlerden çoğunluğun hâkimiyetinin söz
konusu olduğu demokrasilere geçerken Ortadoğu toplumlarında otoriter rejimler esaslı
değişikliklere uğramadan varlıklarını devam ettirmişlerdir (Kuran,2012:92-93).
İslam hukuku, kaynağı kutsal kitap Kuran’ı Kerim olan bir hukuk sistemidir. İslam
âlimleri, İslam hukukunun; kitap, sünnet, icma ve kıyas olmak üzere dört kaynağı olduğunu
konusunda uzlaşmış durumdadırlar. Kitap, Hz. Muhammed’e indirildiğine inanılan Kur’an’ı
Kerim’dir. Sünnet ise Hz. Muhammed’in söz, davranış, takrir (onay) ve sükûtudur (sessiz
kalma). İcma (toplanma), din bilginlerinin, kitap ve sünnette bir çözümü olmayan meselelerin
çözümünde İslam âlimlerinin dine aykırı aykırı olmayacak şekilde fikir birliğine ulaşmalarını
ifade etmektedir. Kıyas ise kitap, sünnet ve icma ile bir çözüm bulunamayan meselelerde, akıl
yürütme, çıkarım yapma, istidlal yoluna başvurmadır (Ekinci, 2003:11). Birçok toplumbilimci
tarafından, dinin hâkim ve baskın ana unsur olduğu Orta Doğu toplumlarında, din dışı
düşüncenin gelişmesinin önündeki en önemli engelin dini düşünmenin dogmatik yapısı
olduğu ileri sürülmekte; din dışı (seküler) düşüncenin gelişmediği toplumların, özgür
72
düşünceye ve fikir özgürlüğüne layıkıyla itibar etmedikleri, bu yüzden de demokratik
kültürlerinin gelişmediği sıkça dile getirilmektedir.
Bağlam Bilgisi
Arap dünyası uzun yıllar diktatörlüklerle yönetilmiş ve demokrasinin benimsenmesi
mümkün olmamıştır. Demokrasi deneyimi olmayan Arap dünyasının ilk kez demokrasi
rejimini tecrübe etmesi Mısır’da sancılı bir sürece dönmüş ve seçimle işbaşına gelen
cumhurbaşkanı, protestoculardan dayanak alan ordu tarafından devrilmiş cumhurbaşkanı
tutuklanmıştır. Gönderide bu sürece göndermede bulunarak aşağılayıcı bir üslupla “Arabın
demokrasisi bu kadar olur.” gönderisi oluşturulmuştur.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
. “Arabın demokrasisi bu kadar olur.” cümlesi yüklemine göre fiil cümlesidir. Yüklemi
sonda olduğundan kurallı cümle olduğu görülmektedir.
Bölgesel Uyum
Gönderi tek bir cümleden oluşmaktadır ve nedensel ilişki bulunmamaktadır. Cümlede
Arapların neden sağlıklı bir demokrasi yürütemeyeceğine dair bir neden belirtilmemiştir.
3.Kelime Seçimleri
Gönderideki sözcükler düz anlamıyla kullanılmış ve herhangi bir metafora veya
göndermeye başvurulmamıştır.
Retorik
Mısır’da yaşanan darbe üzerine yollanan gönderide Arapların başarılı bir demokrasi
inşa edemeyecekleri kastedilirken bu duruma ilişkin inandırıcı bilgi veya fotoğraf
sunulmamıştır.
73
Örnek Analiz 4:
Gönderinin
bu Yahudilerin sonunu gene müslümanlar getiricek Allahın izniyle az
İçeriği
kaldı azz
Kullanıcı
Y.T.
Tarih
10 Temmuz 2014
Retweet
2079
Favori
2812
Yorum Sayısı
17
Takipçi Sayısı
915 bin
Etiket
Yahudi, Müslüman, Allah
Ayrımcılık ve
Irk ayrımcılığı, ırksal nefret, dinsel nefret
nefret türü
Tablo 8: Tweet 4 İle İlgili Bilgiler
Şekil 14: Tweet 4 ile İlgili Görsel
74
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
İlgili gönderiye Twitter üzerinde “Yahudi” kelimesinin taranmasıyla ulaşılmıştır.
Gönderi sahibi İsrail’in Temmuz 2014’te başlattığı Gazze saldırısına duyduğu öfkeyi tüm
Yahudilere yönelterek tüm Yahudilerin Müslümanlar tarafından sonlarının getirileceğini
ummaktadır. İsrail devleti tarafından gerçekleştirilen saldırılardan tüm Yahudiler sorumlu
tutulmaktadır. Gönderiye göre Yahudiler yok edilmesi gereken bir ırktır. Dolayısıyla ırksal bir
nefret olduğu açıktır. Türkiye’de İsrail’in her Gazze saldırısı sonrası yaşanan sivil ölümleri,
özellikle sosyal medyada Yahudilere yönelik nefret ve ırkçılığı artırmakta ve çok sayıda
sokak eylemleri düzenlenmektedir. “Yahudilerin sonu gelecek” ifadesi benzer durumlarda en
çok kullanılan nefret içeren ifadelerdendir. Bunun bir nedeni de dünyayı Yahudilerin yönettiği
ve her kötülüğün arkasında onların olduğu inancıdır.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Gönderide kullanılan dilin tehditkâr ve nefretle bezeli olduğu görülmektedir. Kullanılan
tehdit içeren ifadeler, Yahudilerin sonunun getirileceğine dair inancı belirtmektedir.
Ardalan Bilgisi
İsrail 8 Temmuz 2014’te Koruyucu Hat Operasyonunu başlatarak Gazze’yi kara, hava
ve denizden ablukaya almıştır. Gazze’deki Hamas militanları operasyonun nedeni olarak
gösterilerek yapılan bombardımanlarda çok sayıda sivil ve çocuk hayatını kaybetmiştir ve bu
nedenle İsrail pek çok ülkenin tepkisini toplamıştır. Bombardımanlarda okullar, camiler ve
hastaneler de hedef alınmış ve şehre elektrik verilememiştir (Wikipedia). Özellikle
antisemitist yayınlar yapan pek çok gazetenin de etkisiyle her İsrail saldırısında Yahudilere
yönelik tepki ve nefret daha da artmakta ve genellikle İsrail hükümeti yerine tüm Yahudiler
sorumlu tutulmaktadır. Gönderideki ifade her İsrail harekâtı sırasında giderek artan Yahudi
nefretinin göstergesidir.
Bağlam Bilgisi
Gönderide İsrail’in sık sık Gazze’ye düzenlediği operasyonlardan ve öldürülen sivil ve
çocuklardan tüm Yahudiler sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle Yahudilerin sonunun
75
getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Filistin’in Müslüman bir ülke olması ve Müslüman bir ülke
olarak Yahudi İsrail tarafından sıkça bombalanması nedeniyle Yahudilerin sonunun
Müslümanlar tarafından getirileceği umulmaktadır.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
Gönderideki cümlelerin aktif çatılı oldukları görülmektedir. İki cümle de yüklemine
göre fiil cümlesidir. İki cümlenin de yüklemi sonda olmadığından devrik cümleler olduğu
görülmektedir.
Bölgesel Uyum
Gönderi iki cümleden oluşmaktadır ve nedensel ilişki bulunmamaktadır. Cümlede
Yahudilerin sonunun neden getirileceği belirtilmemiştir.
Kelime Seçimleri
Gönderideki “sonunu getirmek” ifadesi yok etmek anlamında kullanılmıştır. Diğer
kelimeler düz anlamlarıyla kullanılmıştır.
Retorik
Gönderi sahibi gönderisinde Yahudilerin neden sonunun getirileceğine dair bilgi ve
fotoğraf paylaşmasa da İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sebebiyle ilgili gönderiyi
oluşturmuştur. Saldırılar sebebiyle duyduğu öfkeyi tüm Yahudilere yönelterek nefret
söyleminde bulunmuştur.
Örnek Analiz 5:
Gönderinin
Kişiliği bozuk ateist geçinen ruh hastası tiplerin ülkemde halen dinime
İçeriği
küfretmesi kanıma dokunuyor. Tecavüze uğramış bu tipler yok edilmeli
Kullanıcı
M.M.
Tarih
15 Mayıs 2013
Retweet
6
76
Favori
9
Yorum Sayısı
16
Takipçi Sayısı
62 bin
Etiket
Kişiliği bozuk, ateist, ruh hastası, din, tecavüz, yok edilmeli
Ayrımcılık ve
İnanç temelli nefret, tahammülsüzlük
nefret türü
Tablo 9: Tweet 5 İle İlgili Bilgiler
Şekil 15: Tweet 5 ile İlgili Görsel
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
“Ateist” kelimesi Twitter’da aratılarak ilgili gönderiye ulaşılmıştır. Gönderide
kullanılan sözcükler gönderiyi oluşturan kullanıcının fikirlerini açıkça belirtmektedir. Gönderi
ateistlere yönelik nefret ve kin aşılayıcı niteliktedir. Gönderiye göre ateistler kişiliği bozuk ve
ruh hastasıdır. Gönderi sahibine göre inançsız olmak ruh hastası ve kişiliği bozuk olmayı
77
gerektirmektedir. Genellikle toplumda tahammül gösterilmeyen farklılıklara yönelik iftira,
hakaret, karalama kampanyaları oluşturularak nefret ve saldırılara altyapı oluşturulmaktadır.
Gönderi inançsız kişilerin yaşam hakkının olmadığı ve ortadan kaldırılmaları gerektiğini
belirtmektedir.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Söz konusu gönderi, ateistlerin yaşam hakkının olmadığını savunmakta, tehdit, hakaret
ve tahammülsüzlük barındırmaktadır. Bu dil toplumdaki ateistlerin kendilerini özgürce ifade
edememelerine ve ateist kimliklerini saklamalarına neden olmaktadır. Gönderinin dili en
temel insan haklarından biri olan yaşam hakkına saygı duymamaktadır.
Ardalan Bilgisi
Nüfusun çoğunun muhafazakâr olduğu ve demokrasinin gelişmediği ülkelerde
genellikle ateizm hoşgörüyle karşılanmamakta ve dışlanmaktadır. Tehdit ve hakarete maruz
kalan
ateistler
bu
nedenle
kimliklerini
açıkça
saklamakta
ve
kendilerini
ifade
edememektedirler. Tanrı ile ilgili fikirlerini çoğunlukla sadece sosyal medyadan ifade eden
ateistler lince ve hakarete maruz kalmakta, dine hakaret etikleri gerekçesiyle haklarında
davalar açılmaktadır.
Ateistler, Türkiye’de toplumdan dışlanmasının yanında televizyon programlarında da
nefret söylemine maruz kalmaktadırlar. İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu, “Nihat Hatipoğlu İle İftar
Saati” adlı programda seyirciden gelen bir soru üzerine ateistlerin babası olan şeytanın bile
Allah’ı inkâr etmediğini ve ateistlerden daha temiz olduğunu belirterek soruyu cevaplamıştır.
(odatv.com)
Bağlam Bilgisi
Gönderiye göre ateistler ruh hastası, tecavüze uğramış ve kanı bozuk kimselerdir. Bu
kişiler gönderi sahibinin dinine hakaret ettiğinden gönderi sahibi ateistlere karşı nefret
beslemekte ve bu kişilerin yok edilmesini istemektedir.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
78
İki cümleden oluşan gönderinin ilk cümlesi aktif yapıdayken ikinci cümle pasif
yapıdadır. İki cümle de yüklemine göre fiil cümlesidir. İki cümlenin de yüklemi sonda
olduğundan cümleler kurallıdır. Gönderinin ikinci cümlesinin öneri cümlesi olduğu
görülmektedir.
Bölgesel Uyum
İki cümleden oluşan gönderideki cümleler arasında nedensel ilişkinin olduğu göze
çarpmaktadır. Gönderide ateistler kanı bozuk ve ruh hastası olarak tanımlanarak dine
küfrettikleri iddia edilmiş ve bu yüzden ortadan kaldırılmaları önerilmiştir. Ateistlerin yok
edilmesinin meşru zemini hazırlanmıştır.
3.Kelime Seçimleri
Gönderide kullanılan kelimelerin çoğu düz anlamda kullanılmıştır. “Kanıma
dokunuyor” ifadesi “zoruma gidiyor” anlamında kullanılmıştır.
Retorik
Gönderi sahibi gönderisinde ateistlerin dinine küfrettiklerini belirtip ateistlerin açıkça
neden ruh hastası ve kişiliği bozuk tipler olduklarını belirtmemiş ve inandırıcı veri sunmamış
olsa da gönderiden yalnızca ateist oldukları için ateistlere bu ithamlarda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Örnek Analiz 6:
Gönderinin
Pislik gülsuyu hep sizin yüzünüzden chp geçti maltepe başkanlığına. Allah’ın
İçeriği
mikrop alevileri.
Kullanıcı
E.B.
Tarih
3 Nisan 2014
Retweet
254
Favori
32
Yorum Sayısı
11
79
Takpçi Sayısı
462
Etiket
Pislik, gülsuyu, chp, mikrop, aleviler
Ayrımcılık ve
İnanç temelli nefret, hakaret, aşağılama, siyasal içerikli nefret söylemi
nefret türü
Tablo 10: Tweet 6 İle İlgili Bilgiler
Şekil 16: Tweet 6 ile İlgili Görsel
A. Makro Yapı
1. Tematik Yapı
“Alevi” sözcüğü Twitter’da aratılarak ilgili gönderiye ulaşılmıştır. Gönderide kullanılan
sözcükler gönderiyi oluşturan kullanıcının fikirlerini açıkça belirtmektedir. Gönderi Alevilere
yönelik nefret söylemi içermektedir. Gönderi sahibi, 30 Mart 2014 yerel seçimlerin
sonucunda Maltepe’yi Cumhuriyet Halk Partisi adayı kazanması sonucu ilgili gönderiyi
oluşturmuştur. Açıkça görüldüğü gibi gönderinin sahibi seçim sonuçlarından memnun
80
değildir ve desteklediği partinin seçimi kaybetmesinin sorumlusu olarak Alevileri
görmektedir.
Gülsuyu Alevi nüfusun çoğunlukta olduğu İstanbul’un Maltepe ilçesine bağlı
mahallelerindendir.(milliyet.com) Gönderi sahibi Alevileri “mikrop”, Alevilerin yoğun olarak
yaşadığı mahallelerden olan Gülsuyu mahallesini ise “pislik” olarak niteleyerek açıkça nefret
söyleminde bulunmuştur. Gönderiye göre “mikrop” Alevilerin yoğun olarak yaşadığı “pislik”
Gülsuyu mahallesi yüzünden gönderi sahibinin desteklediği siyasi parti Maltepe’yi
kazanamamıştır. Gönderi sahibi Alevilerin CHP’ye oy vermesi nedeniyle bir siyasi parti
seçmeni olarak da ayrıca Alevilere yönelik nefret söyleminde bulunmuştur. Dolayısıyla bu
gönderinin hedefindeki grup, hem Alevi olmaları, hem de gönderi sahibinin desteklemediği
bir siyasi partinin seçmeni olmaları nedeniyle nefret söylemine maruz kalmıştır. Gönderi
sahibinin, farklı politik görüşlere ve inançlara saygılı olmadığı görülmektedir.
2. Şematik Yapı
Gönderinin Anlatım Dili
Gönderi, “Pislik gülsuyu hep sizin yüzünüzden chp geçti maltepe başkanlığına. Allah’ın
mikrop alevileri.” şeklinde iki cümleden oluşmaktadır. Son derece saldırgan ve ayrıştırıcı bir
üslupla yazılan gönderide kullanılan dil, provokatif, ayrıştırıcı ve demokrasiye zarar verici
niteliktedir. Bir inanç grubunun doğrudan hedef alınarak hakaret dilmesi toplumsal
çatışmalara neden olabileceğinden dilin sorumsuzca kullanıldığı görülmektedir.
Ardalan Bilgisi
Gönderi, inanç temelli nefret söylemi örneği teşkil etmektedir. Gönderiye göre Aleviler
“mikrop”, Alevi nüfusunun yoğun olduğu Gülsuyu mahallesi de “pisliktir.” Türkiye’de
Aleviler diğer farklılıklar gibi ayrımcılık, önyargı, dışlanma ile karşılaşmaktadır. Alevilerin
sıkça karşılaştığı nefreti anlamak için tarihi beş yüz yıla dayanan Türkiye’nin en önemli
sorunlarından olan Alevi sorununu iyi anlamak gerekmektedir.
Osmanlı döneminde katliam, baskı ve saldırılara uğrayan Aleviler, cumhuriyet
döneminde de baskı ve saldırılardan kurtulamamıştır. Osmanlı döneminde Alevî-Bektaşi
dergâhları yasaklanmış, Kuyucu Murat Paşa on binlerce Alevi’yi katletmiştir. Cumhuriyet
döneminde de bu durumun devam etmesi, Alevilerin kimliklerini gizlemesine, sinmelerine ve
toplumsal hayattan kendilerini dışlamasına neden olmuştur. Yaşanan travmatik olaylar, Alevi
81
toplumunda özgüven kaybı yaratmış, hayatlarından endişe duymalarına neden olmuştur.
Sorunun temelindeyse homojen bir toplum yapısı yaratma amacı taşıyan devlet politikaları
yatmaktadır. Bireysel hak ve özgürlükleri koruma düşüncesinden uzak olan devlet politikaları
neticesinde
farklılıklar
asimile
edilmeye
çalışılmıştır.
(Sambur,2010:5-6)
Devlet
politikalarının ve medyanın etkisiyle topluma Alevi düşmanlığı pompalanmakta ve zaman
zaman çatışma ortamı doğabilmektedir. Bu durumun sonucu olarak toplumda Alevilere
yönelik nefret söylemi, iftira ve hakaret yaygınlaşmıştır.
Bağlam Bilgisi
Gönderide Maltepe ilçesinin gönderi sahibinin desteklediği partinin kazanamamasının
sorumlusu olarak Aleviler görülmektedir. Gönderi sahibi Maltepe’nin kaybedilmesinden
dolayı Gülsuyu Mahallesine büyük bir kızgınlık duymaktadır.
B. Mikro Yapı
Sentaktik Çözümleme
Gönderiyi oluşturan iki cümle de aktif yapıdadır. İki cümle de yüklemine göre fiil
cümlesidir. Birinci cümle devrik, ikinci, cümleyse kurallı yapıdadır.
Bölgesel Uyum
İki cümleden oluşan gönderideki cümleler arasında nedensel ilişkinin olduğu göze
çarpmaktadır. Gülsuyu mahallesi ve Aleviler seçimin kaybedilmesinin baş sorumlusu olarak
görülmektedir. Seçimin kaybedilmesinin yarattığı kızgınlık, nefret söylemi olarak gönderiye
yansımıştır.
3.Kelime Seçimleri
Gönderide kullanılan kelimeler, hedef alınan kitleye yönelik olan nefreti doğrudan
yansıtmaktadır.
“Pislik
Gülsuyu”,
ifadesiyle
Gülsuyu
mahallesinde
yaşayanlar
aşağılanmaktadır. Pislik kelimesi yan anlamda kullanılan hakaret etme amacıyla kullanılmış
bir kelimedir. Gönderi sahibi, Maltepe’nin seçimde kaybedilmesinin sorumlusu olarak
Gülsuyu Mahallesini gördüğü için bu ifadeyi kullanmıştır.
Retorik
82
Gönderi sahibi Alevilere yönelttiği ithamlarda inandırıcı bilgi sunmamış, yalnızca
desteklediği partinin Maltepe ilçesini kazanamamasının yarattığı öfkeyle suçu Aleviler’de
bularak nefret söyleminde bulunmuştur.
83
SONUÇ VE ÖNERİLER
Web 2.0 teknolojisinin ortaya çıkmasının ardından Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar
kısa sürede insanların hayatlarının önemli bir parçası olmuştur. Bu sanal platformlar
bünyesinde barındırdıkları özellikler sayesinde dünya genelinde milyonlarca insanı cezbeden
önemli markalar hâline gelmiştir. Web 2.0 teknolojisini kullanan sosyal ağlar ile insanlar
birbiriyle iletişim kurmuş, sosyalleşmiş, örgütlenmiş, içerik üretmiş, tepki göstermiş ve
kampanyalar yürütmüştür. Sosyal medya ile sıradan insanlar, kendilerine ait hesaplar ve
sayfalar
edinerek
kendi
fikirlerini,
fotoğraflarını
ve
duygularını
paylaşabilmiştir.
Kullanıcıların sürekli paylaşımda bulunarak beğeni almaya çalışması ve popüler olma çabası,
kullanımı artıran önemli unsurlar arasında gösterilebilir.
Sosyal ağlar baskı ve sansürden uzak özgür ortamı sayesinde bireylerin en temel
haklarından olan ifade özgürlüğü hakkını rahat bir şekilde kullanabildiği ortamlardır. Bu
sayede kullanıcılar düşüncelerini istediği gibi paylaşarak kendilerini ifade edebilmektedir.
Kısıtlama olmaksızın yazan, paylaşan, gören, okuyan insanlar, kendilerini özgür
hissetmektedir. Bunun yanında sosyal medyadaki ifade özgürlüğü kimi kullanıcılar tarafından
kötüye kullanılabilmekte ve nefret söylemi içeren ifadeler de yaratılarak dolaşıma
sokulmaktadır. Sosyal medyanın sahip olduğu özellikler aracılığıyla yaratılan nefret
söylemleri, hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Yaşanan gelişmeleri medyadan takip eden
kullanıcılar, genellikle haberlerin etkisiyle veya önceden geliştirdiği önyargı ve nefret
duygusunun etkisiyle sahip olduğu sosyal medyadaki kendisine ait hesabında nefret içerikli
gönderilerde bulunmaktadır. Türkiye’de özellikle Kürt sorunu ile ilgili haberlerin içerdiği
kodlar ve kullanılan üslup milliyetçi duyguları harekete geçirmektedir. Sosyal medyada
yaratılan nefret söylemleri yine sosyal medyada tepki toplayabilmekte ve ilgili gönderiler ve
içerikler kaldırılabilmektedir.
Bu çalışmada Twitter üzerinden etnik ve inanç temelli nefret söylemlerinin
oluşturulması ve dolaşıma sokulması incelenmiştir. Sosyal medya platformları, kitle
iletişimde bir devrim gerçekleştirerek basılı medyada kendine yer bulma imkânı olmayan
milyonlarca kullanıcıya, kendi kişisel sosyal çevrelerini aşmalarına, sanal ortamda yüzlerce
kişiyle etkileşime geçmelerine yardımcı olmuştur. Bir sosyal medya platformu olarak
Twitter.com’un tüm kullanıcılara sunduğu retweet, takipçi sayısı, yorum yapabilme,
tweetlerin silinebilmesi, tweetlerin kızgın mağdurla karşılaşma riskini ortadan kaldıran bir
84
ara-yüzde yazılması, fake (sahte) hesapla gerçek kimliğin gizlenebilmesi gibi özellikler nefret
söyleminin geleneksel-basılı medyaya göre sayıca çoğalmasını ve zaman bakımından daha
hızlı yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Öte yandan favori, retweet ve etkileşim istatistiği gibi
platform özellikleri, paylaşımların etkisini takip etmek isteyen çok sayıda kullanıcıda kişisel
bir heyecan yaratmakta; sosyal medya kullanıcısı, belki karanlık bir odada tek başına
paylaştığı içeriklerin, evin dışında başka insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi, an be an takip
edebilme keyfini bir lüks olarak yaşamaktadır. Bu anlık geri bildirim hazzı, geleneksel
medyanın günler süren, çoğu zaman da insanlar üzerindeki etkisini öğrenebilmek için özel
araştırmalara ihtiyaç duyulan hantallığının beraberinde getirdiği sabırlı bekleyişle
kıyaslanamamaktadır. Sosyal medyanın nefret söylemlerinin merkezi haline gelmesinin bir
diğer kolaylaştırıcı özelliği ise hukuki boyuttur. Kullanıcılar, yüz yüze olmadıklarından,
mağdurun kendilerini görmediğini hissine kolayca kapılmaktadırlar. Sosyal medyayla ilgili
etkin bir adli denetim mekanizmasının olmaması veya adli makamların şikâyetleri
değerlendirirken dijital dünyanın hızına ayak uydurmakta zorlanmaları veya gerçek-reel
suçlulara
ulaşma
konusundaki
düşük
adli
istatistikler
nefrete
hazır
kullanıcıları
cesaretlendirmektedir. Tüm bunları kuşatan en genel noksanlık ise dijital medya okuryazarlığı
ile bilişim etiği konusundaki fiili durumdur.
Twitter’da kullanıcılar başka kullanıcıların nefret söylemi içeren tweetlerini retweet
ederek kendi takipçileriyle paylaşmakta ve nefret söylemlerinin yeniden üretilmesine neden
olmaktadır. Takipçi sayısı daha fazla olan kullanıcıların gönderileri daha fazla retweet
edilmekte ve daha fazla yorumlanmaktadır. Twitter’da takipçi sayısı fazla olan kullanıcılar
genellikle ünlü kişilerdir. Yüz binlerce takipçiye sahip olan kullanıcıların ürettiği nefret
söylemleri, kısa sürede yüz binlerce kişiye ulaşmakta, geleneksel medyada olduğundan daha
hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bu durum, Twitter’ın kullanıcılara sunduğu özelliklerin nefret
söylemi üretilmesini ve dolaşıma sokulmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. Takipçi sayısı
genellikle daha az olan sıradan kullanıcıların iletileri ise takipçi sayısı fazla olan kullanıcılara
göre daha az paylaşılmakta ve yorumlanmaktadır.
İncelenen örneklere bakıldığında Türkiye’de Twitter üzerinden inanç ve etnik temelli
aşağılayıcı, hakaret içeren, yaşam hakkını yok sayan, önyargılı, ayrımcı, kamplaştırıcı,
aşağılayıcı, alaycı ve ötekileştirici nefret söylemlerinin üretildiği ve paylaşıldığı görülmüştür.
Twitter’da kullanıcılar gönderilerini 140 karakterle sınırlamak zorunda olduklarından
85
düşüncelerini bir veya birkaç kısa cümle ile ifade etmektedirler. Nefret söylemi içeren ifadeler
bu nedenle genellikle bir veya iki cümle ile sınırlı kalmıştır. Twitter üzerinden yaratılan nefret
pratiklerinin daha çok yaşanan gelişmeler, çatışmalar, siyasal olaylar sonrası farklı inançtan
ve ideolojiden kişiler tarafından yaratıldığı görülmüştür. Gündelik hayatta ve geleneksel
medyada karşılaşılan etnik ve inanç temelli nefret söylemlerinde kullanılan kelimelerin benzer
şekilde kullanılarak Twitter’da nefret söylemleri oluşturulduğu görülmüştür.
Etnik ve dini temelli nefret söylemleri örnekleri incelendiğinde bazı gönderilerde etnik
ve dini grupların isimlerinin başına “pislik”, “şerefsiz” , “mikrop” gibi hakaret niteliğindeki
sıfatlar getirilerek oluşturulduğu, bazı gönderiler ise hakaret içermemekte ancak bunun yerine
tehdit içerdiği görülmüştür. Etnik temelli nefret ve ayrımcılığın hedefinde genellikle Kürtler,
Ermeniler ve Rumlar; inanç temelli nefret ve ayrımcılığın hedefinde ise Alevilerin, ateistlerin
ve Yahudilerin olduğu görülmüştür. Bu durumun nedenleri arasında Ermeni Soykırımı
iddiaları, Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi geçmişten gelen problemlerin çözüme
kavuşturulamaması, toplumun demokratik reflekslerinin hala geliştirilmesi gereken çok fazla
yönünün olması, farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük, devlet politikaları ve medyada ayrımcılığın
körüklenmesi gibi faktörler yer almış olabilir.
Nefret söylemi içeren gönderilerin bazılarında çok sayıda gruba ve hem etnik gruplara
hem de dini gruplara yönelik nefret söylemi oluşturulduğu görülmüştür. İncelenen nefret
söylemlerinin büyük bir kısmının gündemle doğrudan ilgili olduğu görülmüştür. Bu nedenle
nefret söylemi
yaratan kullanıcıların gündemi
yakından takip ettiği düşüncesine
ulaşılmaktadır. Örnek olarak, Yahudilere yönelik yaratılan nefret içerikli ifadelerin genellikle
İsrail-Filistin sorunuyla ilgili bir gelişme yaşandığı zaman oluşturulduğu görülmektedir. Kürt
sorunu ile ilgili bir gelişme yaşandığı veya gündem yaratan bir haber yayınlandığı zaman
Kürtleri hedef alan nefret söylemleri artmaktadır. Siyasal nitelikli protestolar olduğu zaman
Aleviler, Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar birlikte hedef alınmış, ateizm ise bir tür hastalık
olarak görülmüştür. Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin genellikle Türkiye üzerinde emelleri
olan ve dış güçlerin maşalığını yapan unsurlar olarak görüldüğü gözlemlenmiştir.
Twitter’da sıradan kullanıcıların yanı sıra çok sayıda takipçisi olan ünlü kişilerin de
nefret söylemi ürettiği görülmüştür. Bu kişiler daha çok takipçiye sahip oldukları için nefret
söylemi içeren gönderileri daha fazla retweet edilmiş ve yorumlanmıştır. Tanınmış kişilerin
ürettiği nefret söylemleri daha çok tepki toplamakta ve ana akım medyada da haber
86
olmaktadır. Sosyal medya üzerinde yaratılan nefret söylemine en güçlü tepki yine sosyal
medyadaki diğer kullanıcılardan gelmektedir. Gelen tepkiler neticesinde genellikle nefret
söylemi içeren gönderiler kaldırılmakta, zaman zaman kullanıcı hesapları askıya
alınabilmektedir.
Nefret söyleminin önüne geçilmesi noktasında tüm ötekileştirilen ve ayrımcılığa maruz
kalan kişi ve gruplarla duygudaşlık kurmak, önyargılardan kurtulup onları anlamaya ve
tanımaya çalışmak bu yolda atılacak en basit ve etkili yol olacaktır. Sosyal medyadaki
nefretin önüne geçmek için bazı önlemler almak mümkündür: (Binark ve Çomu,2011 ).
 Şikâyet uygulaması konularak nefret söylemi, aşağılama, hedef gösterme gibi
unsurlar barındıran içeriklerin kaldırılmasının sağlanması,
 Site yöneticilerine nefret söylemi konusunda farkındalık kazandırılması,
 Pozitif etki yaratan içeriklerin yaygınlaştırılması,
 Üyelik sözleşmelerinin nefret söylemine karşı müdahale edebilme imkânı tanıyacak
şekilde düzenlenmesi,
 Nefret söyleminin takip edilmesi, araştırılması ve raporlanmasının sağlanması
 Nefret söylemini ortaya çıkaran koşulların çok yönlü olarak araştırılması,
 Nefret söylemi, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadeleyi amaçlayan uluslararası
sözleşmelere taraf olması için hükümet üzerinde kamuoyu baskısı oluşturulması.
Tezin sonunda sunulabilecek önerilerden biri, medya okuryazarlığı eğitiminin
yaygınlaştırılması ile yeni iletişim teknolojilerini etkin ve en üst düzeyde faydalanabilecek
şekilde kullanabilen, internetin olumsuz yönlerini filtreleme yeteneğine sahip kullanıcıların
yetiştirilmesinin sağlanmasıdır.
Medya okuryazarlığı ile bireylerin medya ürünlerinin tüketilmesinde daha eleştirel bakış
ve düşünme yeteneği kazandırılması amaçlanmaktadır. Verilerin doğru yorumlanması,
kullanılması ve sorgulanmasında eleştirel düşünmenin büyük rolü bulunmaktadır. Eleştirel
düşünme, akıl yürüterek olaylara eleştirel yaklaşma, nesnel verilere dayanarak açıklama
getirmeye dayanan düşünme biçimidir (Kurt ve Kürüm, 2010:21). Medyanın kodlarını
87
çözebilen bireyler, medyada kendisine her sunulan bilginin doğru olmadığının farkında olacak
ve toplumsal ayrıştırmaya neden olabilecek provokasyon niteliğindeki haberlerden etkilenip
farklılıklara karşı önyargı ve nefret beslemeyecektir. Yaşanan gelişmelerle ilgili haberleri tek
kaynak yerine birçok farklı kaynaktan takip ederek verilen bilgiyi doğrulayacak ve kendi
fikrini bu doğrultuda oluşturacaktır.
Son olarak nefret söylemiyle mücadele konusunda pek çok kuruma görev düşmektedir.
Toplumdaki tüm grupların haklarının devlet tarafından anayasal güvence altına alınması
gerekmektedir. Farklılıkları bünyesinde barındıran toplumlarda barış ve uyum içinde
yaşanabilmesinde en önemli görev devlete ve medyaya düşmektedir. Bu konuda medyanın ve
sivil toplum kuruluşlarının kamuoyu oluşturarak karar alıcılar üzerinde baskı yaratma imkânı
bulunmaktadır. Medya ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla devletin insan hakları ile ilgili
uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini eksiksiz bir biçimde yerine getirmesi
sağlanmalıdır. Dijital aktivizm kavramının doğmasını sağlayan sosyal medyada yürütülen
kampanyalar ve örgütlenmeler aracılığıyla nefret söylemine karşı farkındalık kampanyalarının
yürütülmesi ile olumlu sonuçlar alınabilecektir. Yazılan haberlerde seçilen kelimelerin ve
kullanılan üslubun hiçbir grubu incitmemesi ve hedef göstermemesi konusunda medyanın
kendi denetimini yapabilmesi sağlanmalıdır.
88
KAYNAKÇA
Akbulut, İ.(1995). Türk tarihinde Ermeniler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, Cilt: 50, Sayı: 1, ss. 29-41.
Aktaş & Çaycı, (2013), “ Yeni iletişim teknolojilerinin sosyal hayattaki rolü”, 1. Uluslararası
Medya Çalışmaları Sempozyumu.
Alğan, T. C. vd. (2010). “Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek”, İstanbul:
Sosyal Değişim Derneği.
Ataman, Hakan. (2012) “Nefret suçlarını farklı yaklaşımlar çerçevesinden ele almak:
etik
,sosyo-politik ve bir insan hakları problemi olarak nefret suçları”, (Edt. Yasemin
İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya Nefret Söylemi) İstanbul: Ayrıntı Yayınları, ss.4780.
Ataöv, Türkkaya,(1996). “Çatışmaların Kaynağı Olarak Ayrımcılık”, Ankara: İnsan,
Hakları
Merkezi Yayınları.
Aydın, E.(2013). “Kimlik ve hafıza mekânı olarak Twitter”, Yeni Medya Çalışmaları I.
Ulusal Kongresi – Kongre Kitabı, ss.690-701, İstanbul, Alternatif Bilişim Derneği.
Aygül, Eser. (2010), “Facebook’ta nefret söyleminin üretilmesi ve dolaşıma sokulması”, (Edt.
Tuğrul Çomu, Yeni Medyada Nefret Söylemi), ss.95-140, İstanbul: Kalkedon
Yayınları.
Başlar, G. (2013), “ Yeni medyanın gelişimi ve dijitalleşen kapitalizm”, Akademik Bilişim
2013 Konferansı.
Baştürk, E.(2012), “Michel Faucault’da liberalizm eleştirisi: iktidar, yönetimsellik ve
güvenlik.”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2012 Güz, Sayı:14, ss.65-78.
Bayraktutan, G.(2014), “Siyasal iletişim sürecinde sosyal medya ve Türkiye’de 2011 genel
seçimlerinde Twitter kullanımı”, Bilig Dergisi, Kış 2014, Sayı :68, ss.59-96.
Binark, M. (2010), “Nefret Söyleminin Yeni Medya Ortamında Dolaşıma Girmesi ve
Türetilmesi”, (Edt. Tuğrul Çomu, Yeni Medyada Nefret Söylemi), İstanbul:
Kalkedon Yayınları, ss.11-55.
89
Binark, M. vd. (2012). “Sosyal medyanın nefret söylemi için kullanılması ifade
özgürlüğüdeğildir!”, https://yenimedya.wordpress.com/2012/01/20/sosyal-medyaninnefret-soylemi-icin-kullanilmasi-ifade-ozgurlugu-degildir/,
(Erişim
Tarihi:
16/03.2014).
Bozkurt, A.(2010). “Siyasiler sosyal medya rüzgarının farkında”, Bilişim Dergisi, Sayı:27.
Bozoğlan, B vd. (2012). “Psikolojik Danışmanların duygularla başa çıkma
yollarının
incelenmesi”, Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi
(KEFAD), Cilt 13, Sayı 2, Ağustos 2012, ss. 15-27.
Çavdar, D.(2012). “Hegemonya üçlüsü: ideoloji, dil ve söylem”,
http://www.kulturmafyasi.com/2012/05/04/hegemonya-uclusu-ideoloji-dil-vesoylem/, (Erişim Tarihi:16/03/2014).
Çayır, K. (2010). “Ayrımcılığın sosyolojisi ve Türkiye toplumu”, (Edt. Ayşe Çavdar ve Aylin
B. Yıldırım, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi), İstanbul: Uluslararası Hrant Dink
Vakfı Yayınları, ss.45-54.
Çayır, K, (2012), “Gruplararası ilişkiler bağlamında ayrımcılık”, (Edt. Kenan Çayır ve Müge
Ayan Ceyhan, Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar), İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, ss.5-16.
Çelik, E.(2013), “Nefret söylemi ifade özgürlüğünün neresinde ?”, İnönü Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:4, Sayı:2, ss.205-240.
Çelik, H. H.vd. (2008). "Söylem analizi”, Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi.
Sayı 27. Cilt I, ss. 99-117.
Çınar, B.(2013), “Sosyal medyanın örgütlü suç işlemede rolü”, Journal of Business
Economics and Political Science, ss.79-102.
Çınar,
M.(2012),
“Nefret
söylemi
mi,
ifade
özgürlüğü
mü?
,
http://www.nefretsoylemi.org/detay.asp?id=605&bolum=makale,(Erişim
Tarihi:25/03/2014)
Çiçek, H.(2011), “Nefret suçları ve nefret suçlarının oluşumunda medyanın etkisi”,
http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=7099, (Erişim Tarihi:26:/03.2014).
90
Çoban, B. (2009). “Toplumsal çatışma ve barış medyası”,
https://www.academia.edu/608836/TOPLUMSAL_%C3%87ATI%C5%9EMA_VE_
BARI%C5%9E_MEDYASI, (Erişim Tarihi:15/06/2014).
Çoban, B.(2002), “ Söylem ve eylem”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli
Dergisi, Cilt:2, Sayı:12,ss.827-846.
Çomu, T. (2010), “Video paylaşım ağlarında nefret söylemi”, (Edt. Tuğrul Çomu, Yeni
Medyada Nefret Söylemi), İstanbul: Kalkedon Yayınları, ss.141-180.
Dilmen, N, E. (2007), “ Yeni medya kavramı çerçevesinde internet günlükleri –bloglar ve
gazeteciliğe yansımaları”, Marmara İletişim, Sayı 12. Cilt 1 ss. 113-122.
Doğu, B. (2010). Sanal nefret pratikleri: internette nefret söylemi ve karşı örgütlenmeler,
(Edt. Tuğrul Çomu, Yeni Medyada Nefret Söylemi). ss.223-252, İstanbul:
Kalkedon Yayınları.
Doltaş, D. (2009). “Söylem ve yazın”, (Edt. Ahmet Kocaman, Söylem Üzerine), Ankara:
ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A,Ş, Yayınları, , ss.48-55.
Erdoğan, İ vd.(2010), “Öteki Kuram, Kitle İletişim Kuram ve Araştırmalarının Tarihsel
ve Eleştirel Bir Değerlendirmesi”, Ankara:Erk Yayınları.
Ekinci, B,E.(2003). “İslâm Hukuku ve Önceki Şeriatler”, İstanbul:Arı Sanat Yayınları.
Göregenli, M. (2012), “Temel kavramlar: önyargı, kalıpyargı ve ayrımcılık”, (Edt. Kenan
Çayır ve Müge Ayan Ceyhan, Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar),İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları. ss.17-28.
Göregenli, M.(2009), “Nefret suçları kimin sorunu?”,
http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=3425, (Erişim Tarihi:25/03/2014).
Gürkaynak, Ç,E,(2012), “Toplumsal temas: önyargı ve ayrımcılığı önlemek için bir sosyal
değişim aracı olarak kullanılabilir mi?, (Edt. Kenan Çayır ve Müge
Ayan
Ceyhan, Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar),İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Işıklı,
Ş.
(2014).
ss.255-267.
"Dijital
kültür
ve
Türkiye'de
çevrimiçi
kullanıcı
profili".
http://dijitalhayat.tv/akademi/2014/dijital-kultur-ve-turkiyede-cevrimici-kullaniciprofili, (Erişim tarihi: 20.10.2014).
91
Işıklı, Ş. (2014). “Kadına tahakküm ya da eril usun tavırları”, Akademik Bakış Uluslararası
Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:43.
İnceoğlu, Y.vd.(2012). “Nefret suçlarında medyanın sorumluluğu: ya sev ya terk et ya da…”
(Edt. Yasemin İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya Nefret Söylemi), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, ss.11-22.
İlhan, R,vd.(2013). “Önyargıların psikolojisi: psikodinamik bir gözden geçirme.” Nesne
Dergisi, Cil:1 Sayı.1.
Karan, U. (2010). “Nefret suçlarından ne anlıyoruz ? ”,(Edt. Ayşe Çavdar ve Aylin B.
Yıldırım, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi), İstanbul: Uluslararası Hrant Dink
Vakfı Yayınları, ss.55-63.
Karan, U.(2012). “ Nefret içerikli ifadeler, ifade özgürlüğü ve uluslararası hukuk”,(Edt.
Yasemin İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya Nefret
Söylemi),İstanbul: Ayrıntı
Yayınları,ss.81-102.
Kuran, T.(2012). “Arap Demokrasilerinin Zayıf Temelleri,” Optimist, Kasım 2012 ss. 92-93.
Karaköseoğlu,
N,(2013),
“Nefret
söylemi
ve
medyadaki
yansımaları”,
http://www.nefretsoylemi.org/detay.asp?id=57&bolum=makale,(Erişim
Tarihi:25/03/2014).
Karakulakoğlu, E, S. (2012). “ Sosyal medyanın karanlık yüzü”
Kaos GL, (2013). “2013 Yılı LGBT Medya Raporu”.
Kocaman, A. (2009). “Dilbilim söylemi”, (Edt. Ahmet Kocaman, Söylem Üzerine), Ankara:
ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayıncılık ve İletişim A,Ş, Yayınları, ss.1-11.
Koçak, R. (2005).”Duygusal ifade eğitimi programının üniversite öğrencilerinin aleksitimi ve
yalnızlık düzeylerine etkisi”. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi,
Cilt:3,
Sayı:23,ss. 29-45.
Koçak, S. (2014). “Klavye delikanlısı değil, datan sevdalısıyız!:sosyal medyada milliyetçilik
ve nefret söylemi”,
https://www.academia.edu/7185363/Klavye_Delikanl%C4%B1s%C4%B1_De%C4%
92
9Fil_Vatan_Sevdal%C4%B1s%C4%B1y%C4%B1z_Sosyal_Medyada_Milliyet%C3
%A7ilik_ve_Nefret_S%C3%B6ylemi, (Erişim Tarihi: 27/092014)
Koştaş, M.(1987), “Sosyalleşme”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 29
sayı:1, ss.329-334.
Köker, E. vd. (2010). Irkçı Değilim Ama… Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler,
Ankara: İHOP Yayınları.
Köylü, M. (2012). “HIV/AIDS ile mücadelede en büyük sorun virüs değil, önyargılar”,(Edt.
Yasemin İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya Nefret Söylemi), İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, ss.325-345.
Kula, N.(2002). “Gazetelerde yer alan polise yönelik haberlerdeki söylemsel boyutlar: Gaffar
Okkan suikasti örnek olayı”, Polis Bilimleri Dergisi, Cilt:4, ss.187-204.
Kuran, T.(2012). “Arap demokrasilerinin zayıf temelleri,” Optimist, Kasım 2012 ss. 92-93.
Kurt, A,A. vd.(2010), “Medya okuryazarlığı ve eleştirel düşünme arasındaki ilişki”, Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl:2, Sayı:2, ss.2024.
Mavi, İ. (2012). “İdeoloji ve söylem”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Panopticon Sosyoloji
Dergisi, Sayı 2.
Meriç,Ö.(2012).
“Yeni
medya,
görsel
metinler
ve
aktivizm”,
https://www.academia.edu/1511032/Yeni_Medya_G%C3%B6rsel_Metinler_ve_Akti
vi
zm, (Erişim Tarihi:26/05/2014).
Ördek, K.(2012), “Trans bireylere karşı nefret söylemi”, (Edt. Yasemin İnceoğlu, Nefret
Suçları ve/veya Nefret Söylemi), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, ss.307-324.
Özdemir, C. (2001). “Kimlik ve söylem”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Yıl:2001,Sayı:2,ss.107,122.
Özdemir, M.(2010). “Nitel veri analizi: sosyal bilimlerde yöntembilim sorunsalı üzerine bir
araştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt :11,
Sayı:1, ss.323-343.
Özer, Ö. (2009). Eleştirel Haber Çözümlemeleri, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi İletişim
Bilimleri Fakültesi Yayınları.
93
Özkan, A.(2006). “Küreselleşme sürecinde medya ve siyaset: “Medya Gücü”mü, “Gücün
Medyası”mı?”, Stratejik Öngörü Dergisi Sayı: 8.
Özkan, A.(2010). “Sosyal medya, komut ve komuta siyasetini sona erdirdi”, Türkiye Bilişim
Derneği Dergisi, Yıl:38, Sayı: 127, ss.30-34.
Öztekin, H.(2015). “Yeni Medyada Nefret Söylemi: Ekşi Sözlük Örneği”. Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt:8, Sayı:38, ss.925-935.
Paker, M. (2012). “Psikolojik açıdan önyargı ve ayrımcılık”, ”, (Edt. Kenan Çayır ve Müge
Ayan Ceyhan, Ayrımcılık Çok Boyutlu Yaklaşımlar), İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları. ss.41-52.
Sambur, B.(2010). “Alevî sorununda paradigma değişimi: Özgürlük ve Çoğulculuk” Liberal
Düşünce Dergisi, Yıl:15, Sayı 57- 58, Kış-Bahar, ss.7-15.
Sarı, H.(2011). “Sosyal Medya Uygulamalarının On-line Halkla İlişkiler Açısından
Değerlendirilmesi”, hasansari.com, (Erişim Tarihi:27/06/2014)
Van Dijk, T. A. (2010). “Söylem ve iktidar”, (Çev. Pınar Uygun), (Edt. Ayşe Çavdar ve Aylin
B. Yıldırım, Nefret Suçları ve Nefret Söylemi) İstanbul: Uluslararası Hrant Dink
Vakfı Yayınları, ss.9-44.
Talimciler, A.(2012). “Ötekine yönelik nefretin fark edilmediği ya da kanıksandığı alan:
Türkiye futbol medyası”, (Edt. Yasemin İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya
Nefret
Söylemi), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, ss.247-288.
Telci, N,İ.(2014). “Mısır’da askeri darbe sonrası süreç ve yeni anayasa”, SETA, Sayı:86,
ss.7-25.
Tuncer, S, A.(2013). “Sosyal medyanın gelişimi”, (Edt. Zeynep Özata, Sosyal Medya),
Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2877, ss.2-25.
Uyanık, F. (2013). “Sosyal medya: kurgusallık ve mahremiyet”, Yeni Medya Çalışmaları I.
Ulusal Kongresi – Kongre Kitabı, ss.367-383, İstanbul, Alternatif Bilişim Derneği.
Uysal, G. (2011), “Van’da deprem oldu, yardım mı edelim nefret mi edelim?”,
http://baskaldiraninsan.com/2012/01/27/vanda-deprem-oldu-yardim-mi-edelimnefret-
mi-edelim/, (Erişim Tarihi: 3/06/2014).
94
Vural, Z. vd.(2007), “Distopyan perspektiften bilgi iletişim teknolojileri ve insanlığın
geleceği”, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi,
Temmuz 2007, ss.5-21.
Vural, A, B. vd. (2010). “Yeni bir iletişim ortamı olarak sosyal medya: Ege Üniversitesi
İletişim Fakültesine yönelik bir araştırma”, Journal of Yasar University, Cilt:5,
Sayı: 20, No: 5, ss. 3348- 3382.
Weber, A. (2011). Nefret Söylemi El Kitabı, (Çev.) Metin Çulhaoğlu, Strazburg: Avrupa
Konseyi Yayınları.
Yayman, H.(2011), “Şark Meselesinden Demokratik Açılıma Türkiye’nin Kürt Sorunu
Hafızası”, Ankara: Seta Yayınları.
Zonana, Ester vd.(2012). “Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulu kanun tasarısı”,
taslağı ve nefret suçları”, (Edt. Yasemin İnceoğlu, Nefret Suçları ve/veya Nefret
Söylemi), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, ss.121-125.
İnternet Kaynakları
http://www.yasemininceoglu.com/default.aspx?cat=5&pag=1171 (Erişim Tarihi:03/12/2014)
http://www.milliyet.com.tr/evlat-acisi-biledinlemediler/gundem/gundemdetay/16.09.2012/1597001/default.htm/
http://www.milliyet.com.tr/uzm.%20psikolog,%20psikoterapist%20rusennur%20arikan/ofke-yonetimi-kadin-1588639/, (Erişim Tarihi: 07/03/2014)
http://www.tdk.org.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5388aa42
b7e1f1.30932781/
(Erişim: 07/03/2014)
http://blog.milliyet.com.tr/aykiri-duygular--4--kin-ve-nefret/Blog/?BlogNo=393261
Tarihi:9/3/2014)
(Erişim
http://www.kenttv.net/yazarlar.php?id=681 (Erişim Tarihi:9/3/2014)
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.540ce64
4759122.60146737 (Erişim Tarihi: 11/03/2014)
http://www.anlasana.com/egitim/geleneksel-medya-sosyal-medya.html
Tarihi:26/4/2014)
95
(Erişim
http://www.aa.com.tr/tr/dunya/335705--avrupada-asiri-sag-basarisini-yukselen-gocmenkarsitligina-borclu (Erişim Tarihi: 27/05/2014)
http://www.gencbaris.com/nefretin-soylemi-ve-ifade-hurriyeti/ (Erişim Tarihi 03/06/2015)
http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=8&makaleid=3216
(Erişim
Tarihi
03/04/2014)
http://www.bugun.com.tr/ermeni-dolu-rum-tohumu-gavur-vs--yazisi-49183/
(Erişim
Tarihi:6.3.2014)
http://www.turkyahudileri.com/images/stories/dokumanlar/farkli_kimliklere_yahudilige_baki
s_algi_arastirmasi_090930.pdf (Erişim Tarihi:17/5/2014)
http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=3425 (Erişim Tarihi: 16/05/2014)
http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/nefret-sucu-ve-demokrasi_2149963.html
Tarihi:19/05/2014)
(Erişim
http://www.tgc.org.tr/bildirge.asp (Erişim Tarihi:26/05/2014)
http://www.marksist.org/yazarlar/f-levent-sensever/10484-nefret-soylemi-ile-ifadeozgurlugunun-sinirlari (Erişim Tarihi: 25/05/2014)
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/nefret-soylemi-ve-ifade-ozgurlugu-10358
Tarihi:25/05/2014)
(Erişim
http://www.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/136217-aihm-den-ornek-nefret-soylemi-karari
(Erişim Tarihi:27/05/2014)
http://bianet.org/biamag/din/127216-aleviler-esit-yurttaslik-baris-demokratik-anayasa-istiyor
(Erişim Tarihi: 08/06/2014)
http://enformatik.kku.edu.tr/dokumanlar/BOLUM-7_INTERNET.pdf
Tarihi:03/06/2014)
(Erişim
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nternetin_tarihi (Erişim Tarihi:03/06/2014)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Web_2.0 (Erişim Tarihi:7/06/2014)
http://www.bilgius.com/tag/web-2-0-ozellikleri/ (Erişim Tarihi:09/06/2014)
http://kenandabirkuyu.blogspot.com.tr/2014/02/sozluk-ve-blog-sitelerinde-nefret.html (Erişim
Tarihi:08/06/2014)
http://www.youtube.com/watch?v=0Xd9mQkdVCs (Erişim Tarihi: 11/06/2014)
http://www.cnnturk.com/2013/bilim.teknoloji/internet/03/21/youtube.bir.milyar.kullaniciya.ul
asti/700985.0/index.html (Erişim Tarihi:12/06/2014)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyal_medya (Erişim tarihi: 12/06/2015)
96
http://www.aksam.com.tr/ekonomi/teknoloji/internetin-yukselisi-ve-sosyal-medyaningucu/haber-225026 (Erişim Tarihi:26/6/2014)
http://sosyalmedya.co/youth-insight-arastirma-turkiye/ (Erişim Tarihi:26/06/2014 )
http://sosyalmedya.co/gsb-sosyal-medya-arastirmasi/ (Erişim Tarihi:26/06/2014)
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/249490--turkiye-sosyal-medya-kullaniminda-ikinci-sirada
(Erişim Tarihi:27/06/2014)
http://www.ozhandonder.net/sosyal-medyanin-gucu (Erişim Tarihi:29/06/2014)
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/m_serdar_kuzuloglu/gezi_parki_eylemlerinin_sosyal_med
ya_karnesi-1138146 / (Erişim Tarihi:29/6/2014 )
http://www.sabah.com.tr/Pazar/2013/01/06/klavye-delikanliligi-mi-devrimin-anahtari-mi/
(Erişim Tarihi:03/7/2014)
http://haber.yasar.edu.tr/2013/08/28/sosyal-medya-stres-atma-alani-oldu/
Tarihi:05/07/2014)
(Erişim
http://tr.wikipedia.org/wiki/Facebookba Erişim tarihi:07/07/2014
http://www.campaigntr.com/2014/02/20/68209/facebook-turkiye-rakamlarini-acikladi/ Erişim
tarihi:06/07/2014
https://eksisozluk.com/eksi-sozluk-nefret-soylemi-denetim-projesi--2875131?p=1
Tarihi :01/08/2014)
(Erişim
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/nefreti-azaltmak-elimizde (Erişim Tarihi: 31/07/2014)
http://www.milliyet.com.tr/1997/10/24/yasam/alevdizi.html /Erişim Tarihi: 05/8/2014
http://sosyalmedyakulubu.com.tr/sosyalmedya/2014-twitter-kullanici.html
tarihi:06/08/2014)
(Erişim
http://tr.wikipedia.org/wiki/Twitter (Erişim Tarihi: 08/08/2014)
http://sosyalmedyakulubu.com.tr/sosyalmedya/twitter-nedir-nasil-kullanilir.html
Tarihi: 09/08/2014)
(Erişim
http://www.mediacatonline.com/gezi-direnisinin-en-populer-hashtagleri/ (Erişim Tarihi:
15/08/2014)
https://about.twitter.com/company (Erişim Tarihi: 21/08/2014)
http://www.ebizmba.com/articles/social-networking-websites Erişim Tarihi:26/08/2014
http://usmed.org.tr/sosyal-medya-ve-siyaset/ Erişim Tarihi:26/08/2014
http://www.dijitalajanslar.com/turkiye-twitter-kullanici-istatistikleri-2014/
Tarihi:01/09/2014
Erişim
http://turkey.setimes.com/tr/articles/ses/articles/features/departments/society/2012/08/17/fre01 Erişim Tarihi:03/09/2014
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=twitter-nefret-soylemi-kapsaminda-kullanicibilgilerini-paylasti&haberid=5460 Erişim Tarihi:07/09/2014
97
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/180131/_Butun_muslumanlari_oldurun__iki_nu
marali_gundem_oldu.html Erişim Tarihi: 22/07/2015
http://tr.wikipedia.org/wiki/2013_M%C4%B1s%C4%B1r_Asker%C3%AE_Darbesi
Tarihi:26/09/2014
Erişim
https://www.youtube.com/watch?v=INKVJ_qNJeI Erişim Tarihi: 28/07/2014
http://tr.wikipedia.org/wiki/2014_%C4%B0srail%E2%80%93Gazze_%C3%A7at%C4%B1%
C5%9Fmas%C4%B1 Erişim Tarihi:28/09/2014
https://tr.wikipedia.org/wiki/Kat%C4%B1l%C4%B1mc%C4%B1_s%C3%B6zl%C3%BCk
Erişim Tarihi: 1/10/2014
http://www.odatv.com/n.php?n=ateistler-nihat-hatipogluna-kazan-kaldirdi-1208141200
Erişim Tarihi:29/09/2014
https://www.alternatifbilisim.org/wiki/%C4%B0nternetin_Nefret_Su%C3%A7unu_Te%C5%
9Fvik_i%C3%A7in_Kullan%C4%B1m%C4%B1ndaki_Pervas%C4%B1zl%C4%B1
k/ (Erişim Tarihi: 12.09.2014)
http://dijitalhayat.tv/akademi/2014/dijital-kultur-ve-turkiyede-cevrimici-kullanici-profili,
Erişim tarihi: 20.10.2014).
http://www.incisozluk.com.tr/w/bu-k%C3%BCrtleri-vatana-hangi-mal-ald%C4%B1-amk/
Erişim Tarihi:31/10/2014
http://www.bianet.org/bianet/ayrimcilik/141626-nefret-dusmanlik-ve-savas-soylemiuzerinden-yayiliyor (Erişim Tarihi:28/10/2015).
http://www.prestijgazetesi.com/haber-8567-nefret_suclari_k (Erişim Tarihi:29/10/2014).
http://www.ebizmba.com/articles/social-networking-websites Erişim Tarihi:10/22/2015
http://www.karsigazete.com.tr/asayis/cudi-daginda-orman-yangini-suruyor-h47010.html
(Erişim Tarihi:25/07/2015)
98
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Doğıım tarihi 03.05.1989
Doğum yeri: İstanbul
Medeni Durumu: Bekâr
Eğitim:
Lise: 2003-2006 İstinye Lisesi
Lisans: 2007-2011 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
Yüksek Lisans: 2011Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim
Dalı Bilişim Bilim Dalı
Çalıştığı Kurumlar:
2012-2014: Metrekare Fuarcılık -Tasarım Sorumlusu
2015-
: Teko Events Paris –Tasarım Sorumlusu
99
Download