Elif Irmak Erkek TURK-101-43 21201858 O SADECE BİR DELİ ''Bir Delinin Hatıra Defteri'' Gogol tarafından yazılmış bir Rus öyküsüdür. Rusya'da yaşayan sıradan bir devlet memurunun bu sıradanlığı yüzünden sürekli aşağılanmasını ve belirginleşen sınıf ayrımı yüzünden delirmesini anlatır. Öykü dönemin Rusyası, orta düzey gelirli insanların yaşamı ve yüksek mevkideki insanların ezici gücüne vurgu yapmaktadır. Gogol'un bu eseri birçok kez sahnelenmiştir aynı zamanda. Özellikle Erdal Beşikçioğlu tarafından canlandırılan oyun benim bugüne kadar en çok yaratıcı bulduğum ve soluksuz izlediğim oyundur. Aksentin İvaneviç öykümüzün ana kahramanı. Patronunun kızına karşı hissetmeye başladığı duygularıyla delirmeye başlaması paralel gitmekte. Ancak öyküyü okurken İvaneviç'in ne zamandan beri deli olmaya başladığını anlamıyorsunuz. Kitabı okurken ara ara karmaşaya düşüyorsunuz, fikirleriniz havada kalıyor. ‘’Acaba’’lar kafanızı kurcalarken ‘’Bugün bayram var! İspanya kralına kavuşuyor!.. Kral bulundu! Bunu ancak bugün öğrendim: Kral benim! Her şey apaçık... Kendimi buldum, gerçek kimliğime kavuştum... ‘’ sözlerine geldiğinizde her şey kafanızda tam anlamıyla netleşiyor ve havada kalan fikirleriniz de yerine oturuyor; İvaneviç deliriyor. Kitabı benim için çekici kılan en büyük etken dünyayı bir delinin gözünden görmek oldu. Bu kitap sayesinde hasta bir adamın dünyasından hayata bakma fırsatını yakaladım. Kitabın başlarında tıpkı İvaneviç’in etrafındaki insanlar gibi siz de onun delirdiğini anlamıyorsunuz. Kitabı okuduğunuz sırada yüksek mevkideki insanların egoları ve ezici davranışları arasında sıkışıp kalan ve zamanla akli dengesini yitiren saf bir yüreğin düşüşüne şahit oluyorsunuz. Özellikle kitabın son sayfasının son paragrafında yazan ‘’Zavallı yetimini bağrına bas anneciğim! Ona bu dünyada yer kalmamış, her yerden kovuyorlar onu Anne…’’ cümlesi yürekleri derinden sızlatıyor. İç dünyası bu kadar karmaşık olan ve canı yanan zavallı bir adamın annesine ihtiyaç duyması onun içinde bulunduğu çaresizliği gözler önüne seriyor. Erdal Beşikçioğlu’nun oyunundan bahsedecek olursam, arkadaşlarımla biletleri elimize aldık inceliyoruz. Biletlerin üstünde koltuk numarası yazmıyor. Kafamız karışıyor, şaşkınlıkla salona doğru ilerliyoruz, içeri girdiğimiz anda şaşkınlığımız iyice artıyor çünkü bir tiyatro salonu beklerken 20-25 kişilik sandalyelerin dizildiği minnacık bir atölyenin içinde buluyoruz kendimizi. Herkes istediği yere geçiyor, tabi hafif hayal kırıklığı var bizde ve endişelerimiz oyundan keyif alamayacağımız yönünde ilerliyor. Oturuyoruz bir yere, ışıklar kapanıyor ve Erdal Beşikçioğlu sahneye çıkıyor. Hayatımın en hızlı geçen süresiydi diyebilirim; bütün endişelerimi yok eden ve tiyatronun en yaratıcı örneğine şahit olduğum oyundur bu. Ortada bir vinç var ve kitaptaki bütün heyecanlı, gerilimli anlar İvaneviç’in kafasının içinde yaşadığı karmaşalar, sevinçler ve üzüntüler hepsi vincin hareketleriyle seyirciye gösteriliyor. Örneğin, işkence anlarında Erdal Beşikçioğlu’nun üstünde bulunduğu vinç hızlıca kendi etrafında dönmeye başlıyor ve vincin hareketleri İvanevic’in ruh halini sembolize ediyor. Nefesiniz kesiliyor âdeta, heyecanlanıyorsunuz. Oyun tek kişilik olmasına rağmen Erdal Beşikçioğlu seyirciyle öyle bir bağ kuruyor ki gözlerinizi bir saniye bile ayırmadan ona odaklanıyorsunuz. Göz kontağı kuruyor sizinle, mimikleriyle sanki öykünün içinde yaşatıyor sizi. İvanoviç’in etrafındaki insanlardan birisiniz bir bakıma. Önce delirdiğini anlamıyorsunuz,bazı hareketlerinden korkuyorsunuz, bazen heyecanlanıyor ve sonunda ona acıyorsunuz. Erdal Beşikçioğlu’nun öykünün ana karakterini canlandırması sayesinde İvanoviç’i daha çok benimsiyor ve seviyorsunuz İvanoviç, oyun süresince vicdanınızın bir parçası oluyor hatta bazen dönemin Rusya’sındaki o yüksek mevkideki insanlara bile öfkelenmenize sebep oluyor… ‘’Bir Delinin Hatıra Defteri’’ adlı bu kitabı ilk başlarda önyargılarımdan dolayı çok çekici bulmasam da okuduktan sonra bu düşüncemden dolayı büyük pişmanlık yaşadım. Konusuyla, anlatım tarzıyla bambaşka bir kitap. Zamanla deliren bir insanın psikolojisini, kafasında yaşadığı kargaşaları, delirme sebeplerini ve o delinin içindeki saf yüreği anlatan bir kitap. Hatta İvaneviç’in bakış açısından yazıldığı için bir delinin iç dünyasını ve duygularını okuyucuya da bizzat yaşatan bir kitap. Önce kitabını okuyup sonra tiyatroya gitmenizi tavsiye ederim. Öykünün tamamını bilmenize rağmen Erdal Beşikçioğlu’nun başarılı performansı sayesinde nefesiniz kesilecek ve kendinizi o dönemin Rusyası’nda bulacaksınız. Okuduğunuz satırları yaşayacak İvanoviç’le tanışacaksınız.