388 TAHÂVÎ bîsî`nin Hicazlı olmayan hadisçileri tenkit amacıyla

advertisement
TAHÂVÎ
sýna raðmen tamamlanmadýðýný ve Kâtib
Çelebi 130 küsur cüz teþkil ettiðini belirtir (Keþfü’¾-¾unûn, I, 32). Aslýnýn varlýðý bilinmeyen eserin Cessâs tarafýndan yapýlan ihtisarý önce eksik olarak ÝÅtilâfü’l-fušahâß adýyla (nþr. Muhammed Sagýr Hasan el-Ma‘sûmî, Ýslâmâbâd 1971), ardýndan tamamý MuÅta½aru ÝÅtilâfi’l-£ulemâß ismiyle (nþr. Abdullah Nezîr Ahmed,
I-V, Beyrut 1416/1995) yayýmlanmýþtýr. Cessâs’ýn muhtasarýndan anlaþýlacaðý üzere
fýkhî ihtilâflarý konu alan eser Hanefî mezhebi imamlarý ile Mâlik, Þâfiî, Evzâî, Ýbn
Ebû Leylâ, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa‘d,
Hasan b. Hay gibi fakihlerin görüþlerinin
yaný sýra sahâbe ve tâbiînin görüþleri ve
Tahâvî’nin kendi deðerlendirmelerini ihtiva etmektedir. 9. eþ-Þürû¹ü’l-kebîr. Tahâvî’nin þürût ilmine (ilmü’l-vesâik) dair
yazdýðý üç eserden biri olup “Kitâbü Ezkâri’l-hukuk ve’r-rühûn” ve “Kitâbü’þ-Þüf.a”
bölümlerini Joseph Schacht neþretmiþ
(Heidelberg 1927-1930), “Kitâbü’l-Büyû.”
kýsmý Jeanette Ann Wakin tarafýndan müellifin biyografisi ve bir giriþle birlikte The
Function of Documents in Islamic Law:
The Chapters on Sales From Tahåw¢’s
Kitåb al-Shur†¹ al-kab¢r adýyla yayýmlanmýþtýr (Albany 1972). 10. eþ-Þürû¹ü’½½a³¢r. eþ-Þürû¹ü’l-kebîr’in mevcut bölümleriyle birlikte Ruhi Özcan tarafýndan
tahkik edilip bir araþtýrma kýsmý ilâve edilerek el-¥âvî fî þürû¹i’¹-ªa¼âvî adýyla yüksek lisans tezi olarak hazýrlanmýþ (1972,
Baðdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi),
daha sonra eþ-Þürû¹ü’½-½a³¢r mü×eylen
bi-mâ £usira £aleyhi mine’þ-Þürû¹i’l-kebîr ismiyle neþredilmiþtir (I-II, Baðdat 1974).
Tahâvî’ye ayrýca Þer¼u’l-Câmi£i’l-kebîr,
Þer¼u’l-Câmi£i’½-½a³¢r, Þer¼u Kitâbi’l¦âr (Ýmam Muhammed’e ait eserlerin
þerhleridir), Øa¼î¼ü’l-â¦âr (Patna Ktp., nr.
548), A¼kâmü’l-šýrân (Hz. Peygamber’in
yaptýðý haccýn mahiyetine dair 1000 varaktan fazla bir eserdir, bk. Kadî Ýyâz, IV, 233),
Tefsîrü’l-Æurßân (Fuâd Seyyid, eserin Enfâl sûresinden baþlayan bir bölümünün Ýskenderiye Kütüphanesi’nde [Câmiu’þ-Þeyh,
nr. 74] bulunduðunu kaydeder, bk. Fihrisü’lmaŹû¹âti’l-mu½avvere, I, 29-30), eþ-Þürû¹ü’l-evsa¹, ¥ükmü arâ²î Mekke, Æýsmetü’l-fey£ ve’l-³anâßim, el-Ve½âyâ, el-Ferâßi², Em¦iletü kütübi’l-£adl, en-Nevâdirü’l-fýšhiyye (on cüz), en-Nevâdir ve’l¼ikâyât (yirmi cüzü aþkýn), ÝÅtilâfü’r-rivâyât (£alâ me×hebi’l-Kûfiyyîn), er-Red
£alâ £Îsâ b. Ebân (Îsâ b. Ebân’ýn ƒa¹aßü’lkütüb adlý eserine reddiyedir), Naš²u Kitâbi’l-Müdellisîn £ale’l-Kerâbîsî (Kerâ388
bîsî’nin Hicazlý olmayan hadisçileri tenkit
amacýyla yazdýðý esere reddiye olup Alâeddin Ýbnü’t-Türkmânî el-Cevherü’n-naš¢
adlý eserinde bundan iktibaslar yapar), erRed £alâ Ebî £Ubeyd (Ebû Ubeyd Kasým
b. Sellâm’ýn Kitâbü’n-Neseb ’ine reddiyedir), Kitâbü’l-ƒi¹âbât, el-Me¼âŠýr ve’ssicillât, el-Mu¼âŠarât, Nevâdirü’l-Æurßân, Kitâbü’l-Eþribe, en-Ni¼al ve a¼kâmühâ ve ½ýfâtühâ ve ecnâsühâ, el-Miþkât, el-Fevâßid, Menâšýbü Ebî ¥anîfe
ve a½¼âbih (Saymerî bu eserden birçok
iktibas yapar) ve et-TârîÅu’l-kebîr adlý
eserler de nisbet edilmektedir. Temîmî bu
eserlerin bir kýsmýnýn ayný olma ihtimalinden söz etmektedir (e¹-ªabašåtü’s-seniyye, II, 52). Kâtib Çelebi ÝÅtilâfü’r-rivâyât £alâ me×hebi’l-Kûfiyyîn adlý eserin
ÝÅtilâfü’l-£ulemâß ile ayný kitap olduðunu
kaydeder (Keþfü’¾-¾unûn, I, 32). Mu£înü’lümme £alâ ma£rifeti’l-vifâš ve’l-Åilâf
beyne’l-eßimme adýyla Tahâvî’ye nisbet
edilerek yayýmlanan eser ise (nþr. Hamdî
eþ-Þeyh, Mansûre 2007) Ahmed b. Muhammed el-Hüseynî es-Semerkandî’ye aittir.
Tahâvî hakkýnda pek çok çalýþma yapýlmýþtýr: Zâhid Kevserî, el-¥âvî fî sîreti’lÝmâm Ebî Ca£fer e¹-ªa¼âvî (Kahire 1368;
Karaçi 1983; Beyrut 1425/2004); Abdülmecîd Mahmûd, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî ve
e¦eruhû fi’l-¼adî¦ (Kahire 1395/1975); elÝmâm e¹-ªa¼âvî mu¼addi¦en (Kahire
1429/2008); Harun Reþit Demirel, Ebu Ca‘fer et-Tahâvî Hayatý-Eserleri ve Meâni’l-Âsâr ile Müþkilü’l-Âsârýndaki Hadisçiliði (1990, yüksek lisans tezi, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Abdullah Nezîr Ahmed, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî el-Ýmâmü’lmu¼addi¦ el-faš¢h (Dýmaþk 1411/1991);
Sa‘d Beþîr Es‘ad Þeref, el-Ýmâm Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî ve menhecühû fi’l-fýšhi’lÝslâmî (Amman 1418/1998); Hâlid b. Muhammed Mahmûd eþ-Þermân, e½-Øýnâ£atü’l-¼adî¦iyye fî kitâbi Þer¼i’l-â¦âr (Riyad 1424/2003).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Tahâvî, Þer¼u Me£âni’l-â¦âr (nþr. M. Zührî enNeccâr – M. Seyyid Câdelhak), Beyrut 1415/1994,
I, 94-96; II, 188, 214, 259, 262, 266; III, 131, 132;
IV, 200, 202, 233, 236; a.mlf., Þer¼u Müþkili’lâ¦âr (nþr. Þuayb el-Arnaût), Beyrut 1415/1994, I,
259; ayrýca bk. neþredenin giriþi, I, 41-54; a.mlf.,
el-MuÅta½ar (nþr. Ebü’l-Vefâ el-Efganî), Kahire
1370/1950, s. 15-16, 18, 63, ayrýca bk. neþredenin giriþi, s. 3; Kindî, el-Vülât ve’l-šuŠât (Guest),
s. 168-171, ayrýca bk. tür.yer.; Ýbnü’n-Nedîm, elFihrist (Teceddüd), s. 260; Hüseyin b. Ali es-Saymerî, AÅbâru Ebî ¥anîfe ve a½¼âbih, Beyrut
1976, s. 25, 56, 158, 162-164, ayrýca bk. tür.yer.;
Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, el-Ýrþâd fî ma£rifeti £ulemâßi’l-
¼adî¦ (nþr. M. Saîd b. Ömer Ýdrîs), Riyad 1409/
1989, I, 431-432; Mâverdî, el-¥âvi’l-kebîr (nþr.
Ali M. Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd),
Beyrut 1414/1994, I, 50; Ahmed b. Hüseyin elBeyhaký, Ma£rifetü’s-sünen ve’l-â¦âr (nþr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Kahire 1411/1991, I, 54-60,
219-220, 398-406; Ýbn Hazm, el-ݼkâm (nþr. Ahmed M. Þâkir), Beyrut 1403/1983, IV, 83; VI, 16,
122, 143; VII, 137; VIII, 36; Ýbn Abdülber en-Nemerî, Câmi £u beyâni’l-£ilm (nþr. Ebü’l-Eþbâl ezZüheyrî), Riyad 1414/1994, II, 897, 1146-1150;
Ýbn Mâkûlâ, el-Ýkmâl, III, 85; Þîrâzî, ªabašåtü’l-fušahâß, s. 142; Serahsî, el-Mebsû¹, II, 29; IV, 14;
IX, 197; XXIII, 176; Kadî Ýyâz, Ýkmâlü’l-mu£lim
(nþr. Yahyâ Ýsmâil), Mansûre 1419/1998, IV, 233;
Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 198; IV, 67; V, 259; VIII, 217218; Ýbn Asâkir, TârîÅu Dýmaþš (Amrî), V, 367370; VIII, 374; Kâsânî, Bedâßi £, I, 38; II, 213; V,
255; VII, 27; Burhâneddin el-Mergýnânî, el-Hidâye, Ýstanbul 1991, I, 228-229; II, 106, 133; Yâkut,
Mu£cemü’l-büldân, IV, 22; Nevevî, el-Mecmû£, I,
143, 170; II, 328; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne (nþr. M. Reþâd Sâlim), Riyad 1406/
1986, VIII, 195-196; Zehebî, A£lâmü’n-nübelâß,
XV, 27-32; a.mlf., Te×kiretü’l-¼uffâ¾, III, 808-810;
Ýbnü’t-Türkmânî, el-Cevherü’n-naš¢ (Ahmed b.
Hüseyin el-Beyhaký, es-Sünenü’l-kübrâ içinde),
Haydarâbâd 1344, I, 11, 128; Kureþî, el-Cevâhirü’l-muŠýyye, I, 195, 271-277, 337; IV, 570-572;
a.mlf., el-¥âvî fî beyâni â¦âri’¹-ªa¼âvî (nþr. Seyyid Yûsuf Ahmed), Beyrut 1419/1999; Ýbn Haldûn,
Mušaddime, Beyrut 1402/1982, s. 445; Ýbnü’lCezerî, øåyetü’n-Nihâye, I, 116; II, 322, 356; Ýbnü’l-Murtazâ, ªabašåtü’l-Mu£tezile, s. 130; Makrîzî, el-Mušaffa’l-kebîr (nþr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1411/1991, I, 720-724; Ýbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 274-282; Kýnalýzâde Ali Efendi,
ªabašåtü’l-¥anefiyye (nþr. Süfyân b. Âiþ b. Muhammed – Firâs b. Halîl Meþ‘al), Amman 1425/
2003, s. 94-95, 171-173; Temîmî, e¹-ªabašåtü’sseniyye, II, 49-52; Keþfü’¾-¾unûn, I, 32, 562,
674; II, 1046, 1143, 1384, 1627-1628, 1694,
1836; Leknevî, el-Fevâßidü’l-behiyye, s. 31-34;
Abdülazîz ed-Dihlevî, Bustânü’l-muhaddisîn (trc.
Ali Osman Koçkuzu), Ankara 1986, s. 161; M.
Zâhid el-Kevserî, Mašålât, Kahire 1372, s. 467474; Fuâd Seyyid, Fihrisü’l-maŹû¹âti’l-mu½avvere, Kahire 1954, I, 29-30; Sezgin, GAS, I, 439442; Abdullah Nezîr Ahmed, Ebû Ca£fer e¹-ªa¼âvî: el-Ýmâmü’l-mu¼addi¦ el-faš¢h, Dýmaþk 1411/
1991; Muharrem Önder, “Ebû Ca‘fer et-Tahâvî
ve Þurût Ýlmi”, Ýslâm Hukuku Araþtýrmalarý Dergisi, sy. 11, Konya 2008, s. 365-397; N. Calder,
“al-Tahawý”, EI 2 (Ýng.), X, 101-102.
ÿDavut Ýltaþ
Akaide Dair Görüþleri. Mu‘tezile, Kaderiyye, Cehmiyye, Müþebbihe ve Þîa gibi itikadî ve siyasî mezheplerin teþekkül ettiði
bir dönemde yaþayan Tahâvî, Ehl-i sünnet inancýnýn yerleþmesi ve geliþmesine
katkýda bulunmuþtur. Beyânü £aš¢deti
Ehli’s-sünne ve’l-cemâ£a adlý eserinin
mukaddimesinde Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf
ve Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî’nin
akaide dair görüþlerini açýklamýþtýr. Mâtürîdî ile Tahâvî’nin genel bir deðerlendirmesi yapýldýðýnda Mâtürîdî’nin Ebû Hanîfe’ye ait itikadî görüþleri aklî bir temel üze-
TAHCÎR
rinde sistemleþtirmeye çalýþtýðý, Tahâvî’nin ise sadece bir itikadî liste verdiði görülür. Tahâvî, Allah’ýn sýfatlarý konusunda
tartýþmaya girmez. Bu sýfatlarýn kadîm olduðunu vurgulayarak insan aklýnýn naslarda yer almayan isim ve sýfatlarý zât-ý ilâhiyyeye nisbet edemeyeceðine iþaret eder.
Yaratýlmýþlardan hareketle isim ve sýfatlarýn mahiyetinin kavranmasý mümkün olmadýðýna göre tartýþmaya girmeye ve sýfatlarý tasnif etmeye gerek yoktur. Ýlâhî
sýfatlar hiçbir þekilde mahlûkatýn sýfatlarýna benzemez. Kâinatta meydana gelen
ve gelecek olan her þey ilâhî ilim, irade ve
takdire göre vuku bulur (Beyânü £aš¢deti
Ehli’s-sünne, s. 9-11). Tahâvî, âyet ve hadislerde geçen ve zâhirî mânalarý bakýmýndan teþbihi andýran sýfatlarýn yorumlanmasýna da giriþmez. Ona göre bunlarý te’vile kalkýþmak teslimiyete aykýrýdýr (a.g.e.,
s. 14-15). Allah’ýn arþý vardýr, fakat O’nun
arþa ve daha aþaðýdakilerine ihtiyacý yoktur. Cenâb-ý Hak, niteliðini insan aklýnýn bilemeyeceði þekilde müminler tarafýndan
cennette görülecektir (a.g.e., s. 13, 19).
Halku’l-Kur’ân konusunda Ebû Hanîfe gibi düþünen Tahâvî (Beyhaký, I, 388; II, 321322) bu meseleye yönelik tartýþmalara karþý çýkar. Kur’an Allah kelâmýdýr ve O’ndan
söz halinde nâzil olmuþtur. Allah’ýn hakiki
kelâmý olan Kur’an’ý insana ait kelâma benzetmek kiþiyi küfre götürür. Zira Kur’an’da, “Bu Kur’an sadece bir insan sözüdür”
diyenlerin cehenneme atýlacaðý (el-Müddessir 74/25-26) bildirilmiþtir (Tahâvî, s. 1213, 20).
Tahâvî kaderi ilâhî bir sýr olarak kabul
ettiðinden insanýn fiilleriyle ilgili tartýþmalara da yer vermez. Kader melekler ve peygamberler tarafýndan da bilinemez. Ýnsana ait ihtiyarî fiillere Allah’la iliþkileri açýsýndan bakýldýðýnda yaratýlmýþ, kul açýsýndan bakýldýðýnda ise kazanýlmýþ olduðu görülür. Aslýnda kâinatta meydana gelen her
þey Allah’ýn dilemesiyle gerçekleþir, ancak
insana yüklendiði sorumluluðun üstesinden gelebilecek yetenekler de verilmiþtir.
Fiillerin meydana gelmesi için gerekli olan
güç fiilden önce deðil eylemin oluþmasý
anýnda Allah tarafýndan yaratýlýr. Bununla birlikte fiilin vuku bulmasý için gerekli
ortamýn yaný sýra organlarýn saðlam olmasý anlamýndaki istitâat fiilden önce insanda mevcuttur, ilâhî hitap da bunlara baðlýdýr (a.g.e., s. 26-27). Tahâvî’ye göre Cenâb-ý Hak kýyamete kadar meydana gelecek her þeyi ezelde levh-i mahfûza yazmýþtýr. Ýnsanýn baþýna gelmesi mukadder olmayan bir þey ona asla isabet etmez, isabet etmesi mukadder olan þey de mutla-
ka kendisine ulaþýr (a.g.e., s. 16, 18-19).
Nübüvvetin mahiyeti ve gerekliliði gibi
hususlarda fikir beyan etmeyen Tahâvî bunu bir inanç ilkesi diye niteler. Hem insanlara hem cinlere gönderilmiþ olan Hz. Muhammed peygamberlerin sonuncusudur.
Allah’a inandýðý halde son peygambere
inanmayan kimse Ýslâm itikadýnýn gereklerini yerine getirmiþ sayýlmaz (a.g.e., s.
12). Tahâvî, Resûl-i Ekrem’in sadece mi‘rac
mûcizesine yer verir. Resûlullah geceleyin
uyanýk halde iken bedeniyle semaya ve oradan Allah’ýn dilediði yere kadar çýkarýlmýþtýr (a.g.e., s. 17). Velînin nebîden üstün olamayacaðýný belirten Tahâvî aksi görüþler
beyan edenleri þiddetle eleþtirir (a.g.e., s.
30-31). Günahkârlar ve kâfirler için kabir
azabý haktýr. Ölen bir kimse kabrinde
Münker ve Nekir’ce rabbi, peygamberi ve
dini hakkýnda sorgulanacaktýr. Hadislerde de bildirildiði gibi kabir kiþi için ya bir
cennet bahçesi veya cehennem çukurudur
(a.g.e., s. 25). Âhirete dair sýrat, mîzan,
amel defteri, mükâfat ve ceza gibi hususlara iman etmek gereklidir. Cennet ve cehennem yaratýlmýþtýr, her ikisi de ebedîdir.
Deccâlin çýkýþý ve Hz. Îsâ’nýn nüzûlü kýyamet alâmetlerindendir. Hayatta olanlarýn
ölmüþ kimseler için verdiði sadakalar ve
yaptýðý dualar ölüye fayda saðlar (a.g.e.,
s. 26, 31).
Tahâvî imaný “dil ile ikrar, kalp ile tasdik”
þeklinde tanýmlar. Ýmanýn derecesi bakýmýndan müminler arasýnda ayýrým yapýlamaz,
sadece takvâ ve sâlih ameller açýsýndan
aralarýnda fark bulunabilir. Ehl-i kýbleden
olan kimse müslüman ve mümin olarak
nitelenir, böylesi tekfir edilemez. Ancak
Tahâvî, imanýn bulunmasý halinde günahýn
kiþiye zarar vermeyeceði þeklindeki ircâ
görüþüne katýlmaz (a.g.e., s. 21-22). Þefaat haktýr, zira bazý hadisler buna delil
teþkil eder. Ebû Hanîfe þefaatçileri genelde peygamberlerle sýnýrladýðý halde (el-Fýšhü’l-ekber, s. 11) Tahâvî bunlara müttaki
müminleri de ilâve eder. Ýtikadî alanda
kendine özgü bir anlayýþ geliþtirmeyen Tahâvî yeni bir sistem inþa etmemiþtir. Onun
itikadla ilgili görüþleri, Ebû Hanîfe’nin yaklaþýmýný ortaya koymasý ve yanlýþ anlaþýlmasýný engellemesi bakýmýndan önem taþýr.
Tahâvî’nin el-£Aš¢detü’¹-ªa¼âviyye’de
naklettiði görüþleri Ýbn Ebü’l-Ýz, Necmeddin Baybars b. Yalýnkýlýnç et-Türkî, Ömer
b. Ýshak el-Gaznevî, Ekmeleddin el-Bâbertî, Abdülganî b. Tâlib el-Meydânî ve Abdullah el-Herevî el-Habeþî gibi âlimler þerhederek delillendirmeye çalýþmýþtýr. Ahmet Karadut’un Kelâm Tarihinde Tahâ-
vî ve Akîde Risâlesi adlý yüksek lisans
teziyle (Ankara 1990), Arif Aytekin’in Tahâvî Akidesi ve Selef Akîdesindeki Yeri adlý doktora çalýþmasý yayýmlanmýþtýr
(Ýstanbul 1996).
BÝBLÝYOGRAFYA :
Buhârî, “Edeb”, 69; Tahâvî, Beyânü £aš¢deti
Ehli’s-sünne ve’l-cemâ£a, Beyrut 1995, tür.yer.;
Ebû Hanîfe, el-Fýšhü’l-ekber (nþr. M. Zâhid elKevserî), Haydarâbâd 1321, s. 11; Beyhaký, elEsmâß ve’½-½ýfât (Ýmâdüddin), I, 388; II, 321-322;
E. E. Elder, “al-Tahawý’s Bayan al-Sunna wa’lJama.a”, The Macdonald Presentation Volume,
Princeton 1933, s. 131-144; Eyyub Ali, “Tahaviyye” (trc. Ahmet Demirhan), Ýslâm Düþüncesi Tarihi (ed. M. M. Þerif), Ýstanbul 1990, I, 281, 282,
292; Arif Aytekin, Ehl-i Sünnet Ýnanç Esaslarý:
Tahâvî ve Akaid Risalesi, Ýstanbul, ts. (Seha
Neþriyat), s. 29-31.
ÿSalih Sabri Yavuz
–
—
TAHAYYÜL
( ‫) א‬
Duyu nesnelerinden alýnan formlarýn
iç idrak sürecinde
yeniden iþlenmesini saðlayan
zihinsel etkinlik;
Ýbn Sînâ psikolojisinde
iç idrak güçlerinin üçüncüsü
˜
(bk. DUYU; HAYAL; ÝDRAK).
™
–
—
TAHCÎR
( ‫) א‬
˜
Mevât araziyi ihya etmek amacýyla
etrafýný çevirmek anlamýnda
bir fýkýh terimi.
™
Sözlükte “bir yere taþ dikmek; alýkoymak, kýsýtlamak, haram kýlmak” anlamlarýndaki tahcîr (ihticâr), Ýslâm hukukunda
sahipsiz ve iþlenmemiþ ölü (mevât) araziyi
iþlemek ve imar etmek (ihya) için etrafýný
taþ, diken vb. þeylerle çevirmeyi ya da ihya niteliði taþýyan iþlemlere baþlamayý ifade eder. Bazý fýkýh kitaplarýnda tahvît de
(duvar çekme) ayný mânada kullanýlýr. Ölü
araziyi ihya etmenin bu arazi üzerinde mülkiyet hakký kazandýracaðý kanaatini taþýyan Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðuna göre tahcîr, söz konusu araziyi ihya etmeyi
düþünen baþkalarýna karþý öncelik hakký
kazandýran bir iþlemdir. Tahcîrin hak kazandýrýcý bir iþlem kabul edilmesinin gayesi ölü arazilerin verimli hale getirilmesini teþvik etmek ve devletin vergi almasýný saðlamaktýr. Hz. Ömer’in, “Muhtecirin
üç yýldan sonra hakký yoktur” sözünü esas
alan Hanefîler’e göre bu hakkýn kullaným
süresi üç yýldýr. Mecelle’de bu husus þöyle düzenlenmiþtir: “Bir kimse arâzî-i me389
Download