tarih bülteni - TED Malatya Koleji

advertisement
TARİH BÜLTENİ
TED MALATYA KOLEJİ ÖZEL LİSESİ
TARİH GRUBU ÖĞRETMENLERİ TARAFINDAN AYDA BİR
ÇIKARILIR
ARALIK 2013
YIL : 1
“Kendilerinden sonrakileri üşünebilenler, milletini,yaşama ve ilerleme imkanlarına kavuştururlar”
ATATÜRK
TARİHİMİZDE BU AY
03 Aralık 1574
Sultan II. Selim'in Ölümü
21 Aralık 1574
III. Murat'ın Tahta Çıkışı
22 Aralık 1603
I. Ahmet'in Tahta Çıkması
14 Aralık 1799
George Washington'un Ölümü
23 Aralık 1876
I. Meşrutiyet'in İlanı
23 Aralık 1881
Mustafa Kemal’in Doğumu
2 Aralık 1888
Namık Kemal'in Ölümü
30 Aralık 1898
Gülhane Askeri Tıp Okulu'nun Açılışı
09 Aralık 1917
Kudüs'ün Elimizden Çıkışı
19 Aralık 1919
Mustafa Kemal ve Heyeti Temsiliye'nin, Sivas'tan Ankara'ya Hareketi
03 Aralık 1920
Gümrü Antlaşması
-1-
29 Aralık 1920
İsmet Paşa'nın Emri Altına Girmeyi Kabul Etmeyen Çerkez Ethem’in,
Kütahya'da, Milli Kuvvetlere Karşı Saldırıya Geçmesi
30 Aralık 1920
Mustafa Kemal'in, Çerkez Ethem Güçlerinin Dağıtılması İçin Batı
Cephesi'ne Buyruk Vermesi
10 Aralık 1923
Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk Hükümeti Arasında Ankara'da
“Dostluk Antlaşması" İmzalandı
26 Aralık 1925
Uluslararası Takvim ve Saat'in Kabulü
23 Aralık 1930
Menemen'de Öğretmen KUBİLAY'ın Şehit Edilmesi
03 Aralık 1934
Kıyafet Kanunu'nun Kabulü
04 Aralık 1934
İnönü, Churchill ve Roosevelt'in Kahire Konferansı
05 Aralık 1934
Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınması
27 Aralık 1936
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy'un Ölümü
07 Aralık 1941
2. Dünya Savaşı'nda Japonlar'ın Pearl Harbour Baskını
08 Aralık 1941
Amerika'nın, Japonya'ya Harp İlan Etmesi
16 Aralık 1947
Londra
Konferansı, Dört
Büyükler Almanya
Konusunda
Uzlaşamadılar
10 Aralık 1948
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Yayınlanması
01 Aralık 1950
Türk Askerlerinin Kore'de Kunuri Zaferi
20 Aralık 1950
Brüksel Paktı İstişare Konseyi'nin Batı Birliği Askeri Organizasyonu
27 Aralık 1953
NATO'ya Katılmasını Kararlaştırması
Eski Başbakanlardan Şükrü Saraçoğlu'nun Ölümü
20 Aralık 1955
1954 Seçimlerinden Sonra Bazı Milletvekilleri DP'den Ayrılarak
11 Aralık 1962
"Hürriyet Partisi"ni Kurdular
MGK Genel Sekreterliği Kuruldu
-2-
22 Aralık 1962
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kuruldu
18 Aralık 1970
Demokratik Parti Kuruldu. Kurucuları Ferruh Bozbeyli, Saadettin Bilgiç,
Talat Asal ve Yüksel Menderes İdi
03 Aralık 1971
Pakistan-Hindistan Savaşı
17 Aralık 1971
Pakistan'ın, Hindistan'a Karşı Yenilgisi ve Ateşkes
21 Aralık 1972
Doğu Berlin'de İki Almanya Arasında "Temel Anlaşma" İmzalanması
21 Aralık 1973
Cenevre'de Orta Doğu Konferansı
25 Aralık 1973
Türkiye Cumhuriyeti`nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün Ölümü
28 Aralık 1973
Türkiye Cumhuriyeti'nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü,
Anıtkabir'e, Atatürk'ün Karşısında Hazırlanan Yere Gömüldü
21 Aralık 1979
Sovyetler'in Afganistan'ı İşgali
14 Aralık 1989
Şili'de İlk Demokratik Seçimler
21 Aralık 1989
ABD'nin Panama'yı İşgali
11 Aralık 1993
Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliği İdare Ataşesi Çağlar Yücel,
Arabasında Uğradığı Silahlı Saldırı Sonucu Öldürüldü
12 Aralık 2000
Etiyopya ile Eritre Arasında 2 Yıl Süren Savaşa Son Veren Barış
Anlaşması, Eritre Devlet Başkanı İssaias Afevorki ve Etiyopya Devlet
Başkanı Meles Zenavi Tarafından Cezayir’de İmzalandı
-3-
MENEMEN OLAYI
Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü
Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla,
camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya
davet etmişlerdir. Derviş Mehmet halka hitap ederek; "Ey Müslümanlar, ne
duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında
toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır. Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler
bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı
dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay
Bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatta bulunarak;
yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve
dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay
Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere
düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey'in üstüne atılarak
boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir
mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir.
Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını
istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu
Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de
iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı,
organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve
siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi
ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar
muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.
Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa'ya 28 Aralık 1930 günü bir
taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet'e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri
lanetlemiş ve Kubilay Bey'i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk;
"Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve
hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve
Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile
Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.
ULUSLARARASI SAAT VE TAKVİMİN KABUL EDİLMESİ
Türk toplumunu, çağdaş toplumlar seviyesine çıkarmak ve devletlerarası
ilişkileri kolaylaştırmak için takvim, saat ve sayıların değiştirilmesi gerekiyordu.
Osmanlı İmparatorluğunda Hicri takvimle beraber bir de güneşin devrine
göre hazırlanan Rumi takvim kullanılmaktaydı. 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen
kanunlarla Hicri ve Rumi takvim bırakılarak Miladi takvim kabul olundu. Alaturka saat
yerine de milletlerararası saat usulü kabul edildi. Bunlardan başka, milletlerarası ölçü
sistemi alındı. Hafta tatili olarak kabul edilen Cuma günü yerine, Pazar günü resmi
hafta tatili günü olarak kabul edildi.
Laiklik prensibini kabul eden, kişiyi, dinsel düşünce ve ibadetlerinde
serbest bırakılan Cumhuriyet rejimi, dinsel alanda da reform ve devrim yapmak
gereksinmesini duymuştur. Laiklik prensibi, milli birliklerin kurulmasında ve
-4-
kuvvetlenmesinde etkisi olan bir unsurdur. Bu bakımdan, İslamiyete bağlı olan
milletimizin bu yoldaki gereksimini karşılayacak çeşitli kuruluşlar meydana getirildi.
1949 yılında ilkokullara, 1956 senesinde ortaokullara din dersleri konuldu.
Bu derslere devam zorunluluğu olmamakla beraber, isteyen öğrencilere gereken
dinsel bilgiler verilmektedir. Yine memleketimizde devrimlere bağlı, kültürlü din
adamları yetiştirmek maksadıyla İmam-Hatip Okulları açıldı. Dini ve İslami bilgiler
üzerinde uzmanlık yapmak isteyenler için İlahiyat Fakültesi açıldı (1950). 1967-1968
öğretim yılından itibaren liselere din dersleri konulmuştur.
Bu okullarda yetişen müspet bilimlerle takviye edilmiş aydın din
adamlarının yaratacağı dinsel duygular, artık köstekleyici değil, yürütücü ve ilerletici
olacaktır.
GÜMRÜ ANTLAŞMASI (2-3 Aralık-1920)
Rusya'nın durumundan yararlanarak kendi devletlerini kuran Ermeniler ve
Gürcüler, Wilson İlkeleri'ni kendilerine göre yorumlayarak, Doğu Anadolu'nun
kendilerine verilmesini istemişlerdi. Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra,
Osmanlı Orduları önce Kafkasları ardından Doğu Anadolu'nun sınır bölgelerini
boşalttılar. Türk birliklerinin çekilmesinden sonra işgal hareketlerini hızlandıran
Ermeniler, yerli Müslüman halka insanlık dışı davranışlarda bulundular. Bunun
üzerine Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ermenilere savaş açtı. TBMM, Mondros
Mütarekesi kararı gereği boşaltılan Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması
için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki verdi. 15. Kolordu Komutanı Kazım
Karabekir komutasındaki Türk Birlikleri. 28 Eylül 1920'de taarruza geçti. 29 Eylül'de
Sarıkamış'ı, 30 Ekim'de Kars'ı, 7 Kasım'da Gümrü'yü geri aldı. Ermeniler barış istedi.
Görüşmelerde TBMM'ni Kazım Karabekir, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey,
Erzurum Valisi Hamit Bey, Ermenistan'ı ise Başbakan Aleksandr Katisyan ve
beraberindekiler temsil etti.
2-3 Aralık gecesi imzalanan Gümrü Antlaşması şöyleydi:
*Kars ve yöresi Türkiye'ye geri verilecek;
*Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı diğer devletlerle yaptığı tüm antlaşmalar
kaldırılacak;
*Aras Nehri Çıldır Gölüne kadar uzanan hat Doğu sınırı olarak çizilecek;
*Sevr antlaşmasını ve Türkiye çıkarlarına uygun olmayan antlaşmaları
Ermenistan hükümeti de kabul etmeyecek;
*Türkiye'deki Ermenilerle, Ermenistan'daki Müslümanların diğer yurttaşlar gibi
eşit haklardan yararlanacak;
*İki ülke arasında en erken vakitte diplomatik ilişkiler, telgraf ve telefon
ulaşımları kurulacak;
*Türk koruyuculuğu altında yerel özerklik verilecek olan İtur ve Nahçıvan illeri
kendi kaderlerini kendileri tayin edecekler;
-5-
*Ermenistan saldırıya uğrar ve yardım isterse,
*Türkiye ona askeri yardım da bulunacak;
*Ermenistan silah ithal etmeyecek;
*Her iki taraf birbirinden savaş ödeneği istemeyecek;
*Türk ordusu, Ermeni ordusu Antlaşmada saptanan sayıya indirildiği taktirde
Ermeni topraklarını boşaltacaktır.
Gümrü Antlaşması'nın imzalanmasından bir gün sonra, Ermenistan
Cumhuriyeti Kızılordu'nun işgaline uğradı ve Erivan'da Sovyet Ermeni Cumhuriyeti
kuruldu. Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması ile Gümrü Antlaşması'nın
onaylanması askıya alınmış, antlaşmanın yürürlüğe girmesi mümkün olmamıştır.
Doğu Cephesi'nde kazanılan zafer doğu sınırlarının belirlenmesinde yararlı olmuş,
önce 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması
ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir. Gümrü
Antlaşması, TBMM'nin imzaladığı ilk antlaşma olmasından dolayı önemlidir.
MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TEMSİL HEYETİ ANKARA'DA
Ulusal Mücadele'nin Amasya Genelgesi ile ortaya konan ilkeleri Erzurum ve
Sivas Kongreleri'nde somut bir biçim almıştı. Bütün bu olaylar,gelişirken Batı
Anadolu'da da Yunan İşgali genişliyordu. Doğu, Güney ve Batı Anadolu'da yapılacak
mücadelenin ağırlığını Batı Anadolu, yani Yunan cephesi oluşturuyordu. Bu
bakımdan asıl savaş bu cephede geçecekti. Diğer yandan Meclis'in İstanbul'da
toplanması sebebiyle Sivas çok uzak kalıyordu. Sivas haberleşme ve ulaşım
olanakları yönünden uygun değildi. İstanbul'dan gönderilen telgraflar ve mektuplar
Ankara'da özetlenerek Sivas'a bildiriliyordu. Demiryolu Ankara'ya kadar uzanıyordu.
Sivas'tan ülkeyi yönetebilmek çok güçtü. En uygun yer olarak M. Kemal Paşa'nın
önerisi üzerine doğu-batı, kuzey-güney kavşak noktasında bulunan Ankara seçilmişti.
Ayrıca Ankara'da ulusal örgütler güçlü idi. Fakat bütün bu üstünlüklerine rağmen
Temsil Heyeti'nin Ankara'ya gitmesini istemeyenler de vardı. Bunların başında Kazım
Karabekir geliyordu. Kazım Karabekir Paşa Temsil Heyeti'nin Kızılırmağın batısına
geçmesini, Doğu Anadolu'nun geleceğinin tehlikeye düşeceği endişesiyle
istemiyordu. M. Kemal Paşa Ankara'ya gitme konusunda kendisini güçlükle razı
edebildi.
18 Aralık 1919'da Sivas'tan ayrılan M. Kemal Paşa, Ulusal Bağımsızlık ve
Egemenlik Savaşı'nın tarihi yolculuğuna devam ederek önce Kayseri'ye geldi. Mucur,
Kırşehir üzerinden yoluna devam etti. Bütün bu yerlerde halkın coşkun sevgi
gösterileriyle karşılandı. Halktan gördüğü bu bağlılık ve sevgi, O'ndaki bağımsızlık
inancını daha da güçlendirdi. Mucur halkı kendi olanakları ile silah ve cephanesini
sağlayarak "Milli Süvari Müfrezesi" kurmuşlardı. M. Kemal Paşa 27 Aralık 1919
cumartesi günü Ankara'ya vardı. Dikmen sırtlarında halk ve Seymenler tarafından
karşılandı. Şerefine törenler yapıldı. Kendisine ayrılan Ziraat Mektebi binasına
yerleşti. Artık Ankara, ulusal iradenin merkezi ve kalbi idi.
-6-
1920 Yılı Başında M. Kemal Paşa'nın Siyasi ve Askeri Durum
Değerlendirmesi
Meclis-i Mebusan'ın toplanması çalışmaları sürerken M. Kemal Paşa,
komutanlara ve İstanbul'da bulunan arkadaşlarına yolladığı telgraflarla genel bir
değerlendirmede bulundu. 9 Ocak ve 5 Şubat 1920 tarihli bu telgraflar 1920 yılı
başlarında ülkenin durumu,yabancı devletler ve izlenecek politika yönünden M.
Kemal Paşa'nnı görüşlerini belirtmektedir. İtilâf Devletleri'nin savaş içinde yapmış
olduğu anlaşmalar aralarındaki çıkar çatışmalan yüzünden bozulmuş, özellikle
Boğazlar ve Türkiye'de İngiliz'lerin üstünlük sağlaması Fransız ve İtalyanları rahatsız
etmiştir. Türkiye'nin Fransız ve Yunanlılar karşısında kazanacakları başarı üzerine
İtalyanlar kendiliklerinden Anadolu'yu terk edebilecektir. Trakya'da da mücadele
edilmeli, Bulgarların yansızlığı sağlanmalıdır. Bolşeviklerin zaferi Türkiye açısından
büyük önem taşımaktadır. Çünkü Bolşeviklerle temas eden bir ülke, ya onlarla sosyal
ve politik işbirliğine girmekte veya çatışmaktadır. Türkiye'nin Bolşeviklere karşı silahlı
çatışmaya girmesi için İtilaf Devletleri'nin büyük fedakarlıklar yapması, işgal edilmiş
Türk topraklarının terkini gerektirir ki, bunu yapmazlar. Bu sebeple Türkiye barışı
ertelenmiştir. Türkiye'yi her yönden kuşatmış bulunan İtilaf Devletleri Türk-Rus
ilişkisini engellemek için Kafkasya'da bir set oluşturma çabasındadırlar. Bu amaçla
Ermenistan, Gürcistan, Azerbeycan Devletleri'ni tanıyarak bu setti gerçekleştirmek
istemektedirler. İtilaf Devletleri diğer yandan Türkiye içinde ayrılık ve iç çatışmalar
çıkartarak Kuva-yı Milliye'yi dağıtmaya çalışıyorlar. Kendi arzularını yerine getirecek
zayıf hükümetler istiyorlar. Durum değerlendirmesinin sonunda ise alınması gereken
önlemleri belirtiyor: "Kafkasya'da kurulmak istenen seddi engellemek için burada
kurulmakta olan hükümetlerle temasa geçmek, Doğu cephesinde seferberlik yapmak.
Eğer Kafkas Ulusları İtilaf Devletleri ile işbirliğine giderlerse, Bolşeviklerle anlaşıp bu
seddi yıkmak. İstanbul Hükümeti bıı kararları desteklemezse, Temsil Heyeti İstanbul
ile ilişkisini keserek gerekli önlemleri kendisi yapmalıdır." Durum değerlendirmesi,
genelde olumlu karşılanmakla beraber, M. Kemal Paşa'nın gerçekçi politikasını
anlayan çok az kimse çıktı.
-7-
BİR ANEKDOT
Uğursuz kim?
Osmanlı padişahlarından “Avcı” lakabıyle meşhur Dördüncü Mehmet
Edirne’de bir gün, çıktığı geyik avında bir şey vuramamasını uğursuz bir adam
görmesine bağladı. Düşünüp taşındı. Bu uğrusuzluğun saraydan çıkarken gördüğü,
derviş kıyafetli bir damdan geldiğine karar verdi. Kısa boylu, uzun saçlı aksak
yürüyüşlü üstü dökülen bu dervişin bulunmasını emretti. Adamcağız bulunup
Padişah'ın karşısına getirildi. Padişah hiddetle bağırdı:
-"Seni uğursuz herif seni, bu sabah erkenden çıkınca ilk defa seni gördüm.
Senin yüzünden bir keklik bile vuramadım Gel cellat başı bu mihnetsiz adamı al, as."
Kellesinin gideceğini gören derviş:
"Uğursuzluğum yüzünden" dedi, "Asılıyorum. Yalnız ölüme giden bir adamın son
sözünü dinlemek lazımdır, benim de iki şey söylememe izin verir misiniz?"
Hala hiddeti üstünde olan Padişah
-Peki ne söyleyeceksen çabuk söyle.
Derviş:
- Zatı şahanenizde bu sabah ilk defa bu kulunuzu gördüğünüz için benim
uğursuzluğum yüzünden bir keklik kaybettiniz. Ama bu kulunuz da bu sabah ilk defa
zatı şahanenizi gördüm, ben de bu yüzden kellemi kaybediyorum. İnsaf ile
düşününüz hangimiz daha uğursuz?
-8-
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
GALATA KULESİ
XIVncü yüzyılda Galata'ya yerleşen Cenevizliler tarafından, 1348 yılında
bölgelerini yabancılara karşı korumak amacıyla, Galata surlarına ek olarak
yaptırılmıştır. Galata surlarının baş kulesidir. XVIncü Yüzyılda Kasımpaşa
tersanesinde çalıştırılan esirler için zindan olarak kullanılmış, daha sonraları
tersanenin ambarı haline getirilmiştir. İlk uçan Türk olan Hezarfen Ahmed Çelebi,
ünlü uçuşunu Galata Kulesi'nden yapmış ve Üsküdar'a kadar uçmayı başarmıştır.
Galata Kulesi'nin iç çapı zemin katında 8,95 dış çapı en alt kısmında 16,45 m
ve duvar kalınlığının birer çıkıntısı (segment) şeklinde devam eder. 4ncü Kattan
sonra, Türk çağı yapımı olduğunu gösteren biçimde mazgallar ve 5nci Katta top
namlularının yerleştirildiği yuvalar vardır. Yerden külah ucuna kadar kulenin bütün
yüksekliği 66,90 m'dir. 7nci ve 8nci katların her biri 14 pencerelidir.
MİMAR SİNAN'İN DÜNYA ÜZERİNDEKİ TEK RESMİ
Dünya mimarlık tarihinin en önemli şahsiyetlerinden
birisi hiç şüphesiz Mimar Sinan'dır. Bir uzmanın
tanımlaması ile diğer mimarlar onun sadece bir tek eseri
için hayatlarını verebilirken o, bir insanın ömrüne
sığdırması zor bir işi başararak etrafını camiler,
kervansaraylar, sebiller ve daha birçok mimari yapı ile
donatmıştı.
İşin en acı yanlarından biri ise, dünyaya bir daha
gelmesi zor böyle bir mimarın bugün elimizde bir tek
resminin dahi bulunmuyor olmasıdır. Böyle söyleyince
sakın üzülmeyin elimizde resmi yok dediysek hepten onu
anımsatan bir eser yok demiyoruz. Bugün İrlanda'nın
başkenti Dublin'de bulunan bir Süleymanname'de ilginç
bir minyatür bulunmaktadır. Bu minyatür Kanuni Sultan
Süleyman'ın türbesinin yapım çalışmalarını göstermektedir. Bugünkü Süleymaniye
caminin yanındaki alana çadır kuran yeniçeriler ellerinde çapalarla bir çukur
kazmaktadırlar. Onların hemen yanlarında bulunan başı iri kavuklu ve elinde zira
(metre) tutan bir kişi onları denetlemektedir. "Zira", mimarların kullandığı bir ölçü
birimidir. Türbe ve yanındaki cami Mimar Sinan'ın eseri olduğuna göre muhtemelen
bu kişi Mimar Sinan'dır. Bu kabir kazma olayında etrafta tam bir yas havası
yaşandığı anlaşılmaktadır. Çünkü kazı yapanların hemen hepsi kavuklarına siyah
püsküller takmışlardır.
-9-
BUNLARI OKUDUNUZ MU?
Kitabın Adı
SARIKAMIŞ DRAMI
Kitabın
Yazarı
Alptekin MÜDERRİSOĞLU
Yayınevi
Adresi
ve
Kastaş Yayınları
Aralık 1997
Birinci Dünya Savaşı'na girişimizin başında,1914 Aralık ayının karakışında
Enver Paşa komutasındaki Türk Doğu Ordusu, karşısındaki Rus Ordusu'nu
imha etmek üzere taarruz etmişti
. İki hafta gibi kısa bir sürede 90 bini aşkın en seçme Türk evladının -düşmana
bir tek kurşun sıkamadan, Rus askeri ve süngüsü ile karşılaşmadan- mevsim
bakımından dondurucu karakışın kar ve ayazında, arazi bakımından üç bin
metreyi aşan Allahüekber Dağı'nın doruklarında donarak şehit olan atalarımızın
anısına sunulan bu eser -Belgesel olarak kılı kırk yararak, taşı gediğine
koyarak- 7 sene süren araştırma ve inceleme ürünü olarak yayınlanmıştır.
Alptekin Müderrisoğlu -Sakarya dalı iki ciltlik eserinde olduğu gibi- Sarıkamış
Dramı adlı bu eserinde de mozaik taşlarını yerlerine koyar gibi; başta
Genelkurmay Harp Dairesi yayınlarını, özellikle yabancı kaynakları tarayarak,
savaşanların anılarını derleyerek, komutanların davranışlarını- Enver Paşa ile
Hafız Hakkı'nın çılgın kişisel tutumlarını inceleyerek- hazırlamıştır.
Basım Yılı
.
Kitabın
Adı
Kitabın
Yazarı
Yayınevi
ve
Adresi
Basım
Yılı
ONLAR BİZİM İÇİN ÖLDÜLER BU VATAN BÖYLE KURTULDU
Erol MÜTERCİMLER
Alfa Yayınları, İstanbul
2005
Bu vatan nasıl kurtuldu?
2005 yılında bu soruyu sorup yanıtını vermek çok kolay. Oysa 1920'lerin koşullarını hayal ederek yaşamaya
çalışalım, takalım neyle karşılaşacağız!
Anadolu İngilizlerin kışkırtmasıyla Yunanlıların işgali altında. Üstelik, uluslararası kurallara aykırı olarak,
kadınların kızların ırzlarına geçiliyor, her yer yağmalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor, camilerde ezanlar okunamıyor...
Savaşacak silah ve cephane yok, yiyecek yok, giyecek yok, para da yok... Demiryolları işgal altında, karayolu da
yok.
Türk milleti bu koşullarda mucize yarattı. Silah yaptı, cephane üretti, işgal altındaki İstanbul'da silah depolarını
soydu, subayları Anadolu'ya kaçırdı. Tüm bunları da İstanbul-Trabzon-Batum-Novorosisky-İnebolu iskeleleri
arasında yaptı. Ölümden korkmayan, ölümü yenen sivil resmi bahriyeliler ile Anadolulu, Kastamonulu ve İnebolulu
Türk kadınlarıyla başardı.
Türk kadınlarının inanılmaz azim ve kararlılıkları bu memleketi kurtardı. Kar kış demediler, kağnıların arkasından
gittiler. Dondular, yollarda öldüler ama yorganlarıyla, kazaklarıyla mermileri sardılar... Çocukları öksüz kaldı, yetim
kaldı ama "bu vatan kurtuldu".
Bu kitap, Gazi Mustafa Kemal'in askerlerinin, ipsiz Recep'in, Topal Osman'ın, Bandırma'nın kaptanı İsmail
Hakkının ve Erzurumlu Kara Fatma, Selanikli Ayşe, karşılıksız aşkın kurbanı Selanikli Fikriye gibi kadınların
mucizesini anlatır... Onlar bizim için öldüler...
Bu kitap, bu vatanı kurtarmak için ölenlerin öyküsüdür.
-10-
Kitabın
Adı
Kitabın
Yazarı
Yayınevi
ve
Adresi
Basım
Yılı
ATATÜRK’ÜN SOYU
Ali GÜLER
Berikan Yayınevi,ANKARA
2005
'Hayatta yegane fahrim Türk yaratılmamdır' diyerek Türklüğü ile övünen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, baba soyu
itibarıyla, hem Anadolu'nun, hem de Rumeli'nin Türkleşmesinde büyük rol oynamış bulunan 'Kızıl Oğuz Yörükleri,
Türkmenleri'nden anne soyu itibarıyla da Rumeli'nin Türkleşmesinde yine etkin rol oynamış bulunan ve göçtükleri
Konya/Karaman yöresinden dolayı Rumeli'de 'Konyarlar' olarak anılan Yörük, Türkmenlerdendir. Dedesi Kızıl
Hafız Ahmet Efendi'nin köyü 'Kocacık', bugünkü Makedonya Cumhuriyeti'nin Jupa Bölgesi'nde Debre şehrine
bağlı, Türklerin yaşadığı bir köydür.
'Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya
gelmemdir.'
Kitabın
Adı
Kitabın
Yazarı
Yayınevi
ve
Adresi
Basım
Yılı
GELİBOLU
Erol MÜTERCİMLER
Alfa Basım Yayım ,istanbul
Mart 2005
1915 yılında bu toprakları işgale gelip Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışan, ardından Gelibolu'ya asker çıkaran
işgalci ordular, 25 Nisan 1915'ten 9 Ocak 1916'ya kadar mitlerin yarattığı tanrıların değil ama yurtseverliğiyle,
inançla ve umutla ayağa kalkan savaş tanrısının yani Mehmetçiğin gazabına uğradı. Bu topraklar, tarihin
başından beri hiçbir zaman istilacılarını bağışlamamıştır. 1915 yılında da bağışlamadı.
Ateş ve çelik yağmuru altında yalnız piyade tüfeği ve süngü...
Teknolojiye karşı insan bedeni!..
Çanakkale Savaşı sadece muharebe alanlarında ölen insanların değil, idam edilen ilk sivil kişi olan Bozcaada
müftüsünün de öyküsüdür... Gelibolu kara muharebeleri, yalnızca üst rütbeli subayların değil, küçük rütbeli
askerlerin de savaşıdır. 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal ve muhteşem 57. Alay ile komutanı Albay
Avni, olağanüstü 27. Alay ile komutanı Yarbay Cemil, Seddülbahir'in yaralı aslanı Binbaşı Mahmut Sabri, Edirne
sırtında Teğmen Mucip, Binbaşı Halis, Kumkale'de Teğmen Halit, şehit Yedeksubay Ethem, Edirneli Yahya
Çavuş, Bigalı Mehmet Çavuş gibi düşmanlarını bile kendisine hayran bırakan binlerce kahramanın önünde
saygıyla eğiliyoruz.
-11-
Kitabın
“ BYE-BYE ” TÜRKÇE
Adı
Kitabın
Oktay SİNANOĞLU
Yazarı
Yayınevi
ve
Otopsi Yayınları,İstanbul
Adresi
Basım
2003
Yılı
Atilla İlhan: 'ABD Bilim ve Sanat Akademisi'nin ilk ve tek Türk üyesi; iki kere Nobel adayı... Kim bu adam? Kim bu
çetin Türkçe öğretim savaşçısı? Onu niye hepimiz yeterince tanımıyoruz? Sinanoğlu, ABD nam ülkede çok genç
yaşında profesör olmuş bir harika çocuk; ülkesindeki 'Amerikan Rüyası'nın yanlış yaygınlığından, Türkçe'nin itilip
kakılarak, herhangi bir sömürgedeki 'yerli dili' muamelesi görmesinden son derece rahatsız.'Tempo: 'Sinanoğlu,
dünyanın el üstünde tuttuğu bir bilim adamı. Bilim dünyasına kazandırdığı kuramları, teorileri var. Ayrıca Türkçe
ile çok ilgili ve bilim için en uygun dil Türkçe diyor.
Kitabın
Adı
Kitabın
Yazarı
Yayınevi
ve
Adresi
Basım
Yılı
Hayır Diyebilmeli İnsan
Alev ALATLI
Zaman Kitap
2005
Belki de bu yüzyılda insanın en çok kullanması gereken kelime 'Hayır! ' olmalı. Ne var ki, 'Evet'in revaçta olduğu
bir zamana tanıklık ediyoruz. Bu anlamda Alev alatlı'nın yazılarıyla zamanını yorumlayarak çizdiği haritada;
işaretlenmiş ne çok 'Hayır! ' olduğunu göreceksiniz.
Yazarın çağına tanıklığı vicdani bir sorumluluk iken, ülkemizdeki çoğu güçlü kalemin, aksine bir yönelişle
Batılılaşma heyecanı içinde hazır gündemler peşinde durduğunu söylemek üzüyor bizleri.Alev Alatlı'nın bakışı ve
duruşuyla gündemdeki olayları yeniden okuyabilmek için bir araya gelen bu yazılar, 'Şimdi Değilse Ne zaman? '
sorusunu da yineleyerek tanımlıyor kendini. 'Hayır Diyebilmeli İnsan'la yeni bir pencere açılıyor zihinlerimizde...
Bu kitapta, yüksek sesle, inançla ve inatla söylediklerini bir şekilde bizlere duyurmayı başaran yazarımızın, ulusal
ve uluslararası gündemlere ilişkin tezlerini açık ve net duruşlarla yaptığı eleştirel yaklaşımlarını okurken; yine,
Zaman'da yayımlanmış uzun soluklu bir röportajı da bulma imkanımız olacak...
-12-
Download