KOAH ve KOR PULMONALE HASTALARINDA BRAİN

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
SÜREYYAPAŞA GÖĞÜS ve KALP DAMAR HASTALIKLARI
EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ
Şef Dr. MELAHAT KURUTEPE
KOAH ve KOR PULMONALE HASTALARINDA BRAİN
NATRİÜRETİK PEPTİD’İN AYIRICI TANIDAKİ YERİ
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. Semra KÖKLÜ
İstanbul - 2008
ÖNSÖZ
Asistanlık
eğitimim
süresince
yanında
çalışmaktan
onur
duyduğum,
bilgi
ve
deneyimlerinden yararlandığım, her zaman ilgi, anlayış ve desteğini gördüğüm,
mütevazılığı, dürüstlüğü ve yardım severliği ile bize her zaman örnek olan değerli hocam,
Klinik Şefim Sayın Dr. Melahat Kurutepe’ye.
Hastanemiz Başhekimi Sayın Doç. Dr. Adnan Yılmaz’a, değerli görüşleri ile eğitimime
olan katkıları nedeniyle Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi tüm Klinik Şeflerine, ayrıca tezimin hazırlanmasında büyük emeği
geçen Şef Dr Hatice Türker ve Doç. Dr Atilla Saygı’ya
Rotasyonlarım esnasında bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım Ankara Numune
Hastanesi Dâhiliye Klinik Şeflerine,
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji Klinik Şefi Sayın Dr. Serdar Özer’e
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyoloji Klinik Şefi İhsan Kuru’ya
Tezimin laboratuar çalışmasını gerçekleştiren Sayın Dr. Dilek Bandak‘a, Tezimin
istatistiklerine olan katkılarından dolayı Yeliz Kındap’a, tez çalışmamı birlikte yürüttüğüm,
her zaman bana arkadaş olan, bilgi ve deneyimleri ile katkıda bulunan tez danışmanım Uz.
Dr. Selahattin Öztaş’a, yardımlarını esirgemeyen asistan Dr. Eylem Acartürk’e
Asistanlığım süresince birlikte çalıştığım üzerimde emekleri olan Sayın Uz. Dr. Özlen
Tümer’e, Sayın Uz. Dr. Sema Saraç’a, Sayın Uz. Dr. İpek Erdem’e, Sayın Uz. Dr. Nalan
Adıgüzel; birlikte çalışmaktan keyif aldığım asistan arkadaşlarım, hemşire ve tüm hastane
personeline;
Her zaman destek ve sevgilerini yanımda hissettiğim aileme;
En içten duygularımla, Teşekkür ederim.
Dr. Semra KÖKLÜ
KISALTMALAR
KOAH
:Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
BNP
:Brain Natriüretic Peptide
NT pro-BNP
:N terminal pro-brain natriüretic peptide
GOLD
:Global obstructive lung disease
DSÖ
:Dünya sağlık örgütü
FEV1
:1. Saniyedeki zorlu ekspirasyon hacmi
FVC
:Fonksiyonel vital kapasite
TLC
:Total akciger kapasitesi
RV
:Rezidual volüm
VC
:Vital kapasite
VA/Q
:Ventilasyon perfüzyon oranı
AAT
:Konjenital α-1 antitripsin
BHR
:Hava yolu aşırı cevaplılığı
ECP
:Eozinofilik katyonik protein
ECM
:Ekstraselüler matriks
SLPI
:Sekretuar lökoproteaz inhibitörler
PEEP
:Ekspirasyon sonu intrinsik pozitif basınç
PaCO2
:Parsiyel arteryel karbondioksit basıncı
PaO2
:Parsiyel arteryel oksijen basıncı
SaO2
:Oksijen saturasyonu
AKG
:Arter kan gazı
KY
:Kalp yetmezliği
KKY
:Konjestif kalp yetmezliği
AMI
:Akut miyokard infarktüsü
PAB
:Pulmoner arter basıncı
PHT
:Pulmoner hipertansiyon
KAH
:Koraner arter hastalığı
HT
:Hipertansiyon
NEP
:Nötral endopepetidazın
BMI
:Vücut kitle indeksi
FFM
:Yağsız vücut kitlesi
YÇBT
:Yüksek çözünürlü bilgisayarlı tomografi
EKG
:Elektrokardiyogram
SFT
:Solunum fonksiyon testi
NYHA
:New York Kalp Cemiyeti
EKO
:Ekokardiografi
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………………………….
1
2. GENEL BİLGİLER…………………………………………………………….
2
2.1. KOAH…………………………………………………………………..….
2
2.2. KOR PULMONALE………………………………………………….…...
32
2.3. BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP)…………………………….…...
36
3. MATERYAL VE METOD………………………………………………….….
39
4. BULGULAR……………………………………………………………………
41
5. TARTIŞMA …………………………………………………………………….
51
6. SONUÇ……………………………………………………………………….…
55
7. ÖZET……………………………………………………………………………
56
6. KAYNAKLAR……………………………………………………………….…
57
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), tüm dünyada en sık görülen mortalite ve
morbidite nedenlerinden biridir. Hastalığın oluşturduğu ekonomik ve sosyal yük oldukça
ileri boyuttadır.
Kor pulmonale akciğer hastalıklarına bağlı olarak gelişen, pulmoner hipertansiyon
sonucunda oluşan, sağ kalp yetmezliğidir (1).
Sağ ventrikül yetersizliği, KOAH olan hastalarda mortalite artışını gösteren önemli bir
belirleyicidir. Otopsi çalışmalarında KOAH’lı hastaların %40’ında kor pulmonale
saptandığı gösterilmiştir (2). Kalp yetersizliği nedenleri arasındaki oranı da sanıldığından
yüksektir. Kalp yetersizliği ön tanısıyla hastaneye yatırılan hastaların %30-40’ının kor
pulmonale’li olduğu gösterilmiştir (3).
BNP (brain natriüretic peptide veya B type natriuretic peptide) 32 aminoasitli bir peptittir.
Özellikle kalp yetmezliğinde yükselir. Bunun yanısıra KOAH alevlenmelerinde yükseldiği
ve hipoksi ile BNP salınımının korelasyon gösterdiği rapor edilmiştir. Biz de bu çalışmada
KOAH ve/veya kor pulmonale olgularında plazma BNP düzeyini karşılaştırmayı
amaçladık.
Kor pulmonalesi olan grupta, kor pulmonalesi olmayan KOAH’lı gruba göre yüksek olan
BNP düzeyi sağ ventrükülün etkilendiğini ve KOAH’lı olgularda kor pulmonale olup
olmadığını değerlendirmede önemli bir belirteç olabileceğini ortaya koymayı amaçladık.
1
2. GENEL BİLGİLER
2.1. KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)
2.1.1. Tanım
2001 yılına ait KOAH tanısı, tedavisi ve önlenmesi için küresel strateji başlıklı uzlaşı
raporunda KOAH tam olarak reversibl olmayan hava akımı sınırlanması ile karakterize bir
hastalıktır. Hava akımı sınırlanması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ve gazlara
karşı akciğerlerde gelişen anormal inflamatuar yanıtla ilişkilidir olarak tanımlanmıştır (4).
KOAH’ın günümüzde en yaygın kullanılan tanımı Global Obstructive Lung Disease
(GOLD) KOAH’a küresel yaklaşım’oluşumu tarafından önerilen tanımlamadır.
Güncellenmiş 2006 yılı GOLD raporunda KOAH her hastada farklı farklı hastalığın
ağırlığına katkıda bulunabilen bazı önemli akciğer dışı etkilerle korunabilir ve tedavi
edilebilir bir hastalıktır. Hastalığın akciğer komponenti tam reversibl olmayan hava akımı
sınırlamasıyla karakterize olup, genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ve gazlara karşı
akciğerlerde gelişen anormal inflamatuar yanıtla ilişkilidir olarak tanımlanmaktadır (5).
KOAH’ın temel özelliği olan kronik hava akımı kısıtlanmasına küçük hava yolu hastalığı
(obstrüktif bronşiyolit) ile parankim harabiyeti (amfizem) birlikte yol açar ve bu iki
bileşenin görece katkısı kişiden kişiye değişir. KOAH daha çok uzun süredir sigara içen
orta yaşlı kişilerde geliştiğinden, bu hastaların çoğunda sigara içme ya da yaşlanmayla
ilişkili bir dizi başka hastalık da vardır. KOAH’ın kendiside önemli akciğer dışı (sistemik)
etkiler yaparak, ek hastalıklara yol açabilir (6).
2.1.2. Ayırıcı Tanı
KOAH ayırıcı tanısında hava akımı kısıtlaması ile seyreden hastalıklar yer almaktadır. Bu
hastalıkların başında astım gelmektedir. Hava akımı kısıtlanmasında reversibilitenin
belirgin olduğu ve bronşial hiperaktivitenin bulunduğu KOAH hastalığı ile irreversibil
hava akımı kısıtlamasının olduğu yaşlı astım hastalarının ayırıcı tanısı oldukça zor
2
olmaktadır. Bazı klinik ve işlevsel özelliklerin varlığı bu hastalıkların ayırımına yardımcı
olmaktadır (Tablo 1).
Tablo 1. KOAH ile Astım arasındaki farklar
Özellikler
KOAH
ASTIM
Her yaşta başlangıç
-
++
Ani başlangıç
-
++
+++
+
Atopi
+
++
Eozinofili (total lgE artışı)
+
++
Tekrarlayan nefes darlığı wheezing
+
++
Nazal semptomlar
-
++
++
+++
-
++
Parankim harabiyeti
++
-
Difüzyon kapasitesinde azalma
++
_
Klinik
Sigara öyküsü (Halen veya daha önce)
Başlıca anormallikler
Hava yolu hiperreaktivitesi
Reversibilite (erken ve /veya tam)
(-) hemen hiç yok
(+) bazen var
(++) genellikle var
(+++) hemen daima var
Sigara içme öyküsü, amfizeme ait radyolojik bulgular difüzyon kapasitesinde düşüklük ve
kronik hipoksemi KOAH tanısını desteklerken atopi ve reversibilite varlığı astım tanısı
lehine bulgulardır (7).
Kronik bronşit, amfizem, astım ve hava akımı kısıtlanması arasındaki ilişki Venn
diyagramı ile ortaya konmuştur (Şekil 1) (7).
3
Şekil 1. Kronik bronşit, amfizem ve astım hastalarına ait
alt grupları gösteren venn şeması
Hava yollarındaki obstrüksiyonun tamamen geri dönüşümlü olduğu astım hastaları (alan 9)
KOAH’lı kabul edilemez. Obstrüksiyonun geri dönüşümsüz olduğu astım hastalarını, hava
yollarında hiperaktivite ile birlikte kısmen geri dönüşümlü obstrüksiyon bulunan kronik
bronşit ve amfizem hastalarından ayırt etmek güçtür (alan 6, 7 ve 8). Hava yolu
obstruksiyonuna sahip kronik bronşit ve amfizem genellikle birlikte bulunur. Alan 5 ve
bazı olgularda bu iki hastalığa astımda eşlik eder (alan 8).
Sigara dumanı gibi kronik bazı irritanlara maruz kalan astımlılarda (alan 6) kronik
bronşitin özelliği olarak bilinen prodüktif öksürük gelişebilir. Hava yollarında obstrüksiyon
bulunmayan ve/veya amfizem hastaları (alan 1, 2 ve 11) KOAH’lı olarak
değerlendirilemez. Bronşektazi, Kistik fibrozis veya Obliteratif bronşiolit gibi özgül
etyoloji ve patolojiye sahip hastalıklara bağlı hava yolu obstrüksiyonu bulunan olgular
(alan
10)
KOAH
tanımı
dışında
kalmaktadır.
Benzer
şekilde
bisinozis,
hipogamaglobülinemi, lenfanjioleimiyomatozis gibi bazı interstisyel akciğer hastalıkları da
4
kronik hava akımı obstrüksiyonuna sebep olabilirler, ancak KOAH kapsamına alınmazlar
(6,7).
2.1.3. Epidemiyoloji
2.1.3.1. Mortalite ve Morbidite
KOAH, gelişmiş ülkelerde modern bir veba olarak kabul edilirken, üçüncü dünya
ülkelerinde en hızla artan hastalıklar arasında yer almaktadır (8).
KOAH, tüm dünya ülkelerinde giderek artan önemli bir kronik morbidite ve mortalite
nedeni hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2004 yılında güncellenmiş 2002
raporuna göre, 2001 yılında tüm dünyada önde gelen ölüm nedenleri arasında İskemik kalp
hastalığı, Serebrovasküler hastalık, alt solunum yolu enfeksiyonları ve HIV/AIDS’den
sonra beşinci sırada yer almaktadır (9). Her yıl 2.7 milyon kişi KOAH nedeniyle
ölmektedir. Ölümlerin çoğu yoksul ülkelerde görülmekte olup, %50 kadarı çoğunluğu
Çin’de olmak üzere Batı Pasifik Bölgesi’ndedir.
KOAH, ABD’de en yaygın görülen kronik morbidite mortalite nedenleri arasında
dördüncü sırada yer almaktadır (10). Yine ABD’de en yaygın görülen 1966 ile 1995 yılları
arasında önde gelen ölüm nedenlerinden koroner kalp hastalığı ve felçlerde yaşa göre
düzeltilmiş ölüm oranları sırasıyla %45 ve %48 azalırken, KOAH’ da %71 artış olduğu
bildirilmiştir (11,12). Hastalığın mortalitesinde önümüzdeki yıllarda önemli artışlar
beklenmekte olup, Dünya bankası ve Dünya sağlık örgütü tarafından yapılan bir
araştırmada, KOAH’ın 2020 yılında tüm dünyada kalp hastalığı ve felçlerden sonra üçüncü
sırada ölüm nedeni olacağı öngörülmüştür.
2.1.3.2. Prevelans
ABD’de 1988-1994 yılları arasında yürütülen NHANES araştırmasında 25-75 yaş
arasındaki kişilerde KOAH prevelansı %16 olarak bulunurken (13, 14), Güney Amerika’da
5 ayrı ülkeye ait 5 ilde 2001-2004 yılları arasında gerçekleştirilen PLATİNO çalışmasında
KOAH prevelansı 40 yaş üstü nüfusta en düşük %7.8 (Mexicocıty’de), en yüksek %19.7
(Monteovideo’de) bulunmuştur (15).
5
Ülkemizde de durum diğer ülkelerden farklı değildir. Mevcut veriler en az 3 milyon kadar
KOAH hastası bulunduğunu göstermektedir (16). Aralık 2003–Ocak 2004 yıllarında
Adana’da yapılan BOLD çalışmasının ilk sonuçları 40 yaş üstü nüfustaki KOAH
prevelansının %20 civarında olduğunu göstermiştir (17). Latin Amerikada ki bir prevelans
çalışmasında, 1990 ila 2004 arasında 28 ülkede yapılan çalışmaların sistematik olarak
değerlendirildigi bir meta analizde ve ayrıca Japonya’güvenlik konusunda bir çalışmada
yapılan, KOAH prevelansının geçmişte sigara içen ya da sigara içmiş kişilerde sigara
içmeyenlerden, 40 yaşın üzerindeki kişilerde 40 yaşın altındakilerden ve erkeklerde
kadınlardan önemli ölçüde daha yüksek olduğunu gösteren kanıtlar elde edilmiştir (18).
2.1.4. Risk Faktörleri
KOAH tüm ülkelerde giderek artan önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Hastalığın
gelişmesinde en önemli risk faktörü sigara içimidir. Sigara içenlerin %50’sinde kronik
bronşit gelişirken, %15-20’sinde hava akımı obstrüksiyonu gelişmektedir. Sigara dışında
hastalığın gelişiminden sorumlu birçok faktör bulunmaktadır. Hastalık “kişiye ait
faktörler”ve “çevresel faktörlerin’’ karşılıklı etkileşimleri sonucu ortaya çıkmaktadır
(Tablo 2) (4).
6
Tablo 2. KOAH’ta risk faktörleri
Çevresel faktörler
Konakçı ile ilgili faktörler
Sigara İçimi
a-1 antitripsin eksikliği
Aktif sigara içimi
Genetik faktörler
Pasif sigara içimi
Aile öyküsü
Annenin sigara içimi
Etnik faktörler
Mesleki karşılaşmalar
Yaş
Hava kirliliği
Hava yolu aşırı cevaplılığı
Dış ortam
Atopi
İç ortam
Düşük doğum ağırlığı
Sosyoekonomik faktörler/yoksulluk
Semptomlar (aşırı mukus yapımı vb)
Diyetle ilgili faktörler
Yüksek tuzlu diyet
Diyette antioksidan vitaminlerin azlığı
Diyette doymamış yağ asitlerinin
azlığı
Enfeksiyonlar
2.1.4.1. Sigara ve KOAH
KOAH gelişiminde en önemli risk faktörü sigara içimidir. Gelişmiş ülkelerde KOAH
gelişiminden %80-90 oranında sigara içiminin sorumlu olduğu bilinmektedir. Sigara içen
kişilerde, sigara içmeyenlere göre KOAH gelişme riskinin 9.7-30 kat arttığı gösterilmiştir.
Bir toplumda KOAH ile ilgili epidemiyolojik veriler sigara içme alışkanlığının yaygınlığı
ve yaşlı nüfusun oranı ile yakından ilişkilidir. İçilen sigara miktarı ile 1.saniyedeki zorlu
ekspirasyon hacmi (FEV1)’deki yıllık azalmanın büyüklüğü arasında doğru bir orantı
bulunmaktadır. Prospektif çalışmalarda sigara içen erkeklerde bir saniyedeki zorlu
ekspiratuvar hacimdeki (forced expiratory volume in one second = FEV1) yıllık düşüşün
(45-90ml/yıl), sigara içmeyenlere (30ml/yıl) göre daha fazla olduğu ve daha erken yaşta
başladığı gösterilmiştir.
Sigara miktarı ile FEV1’deki yıllık azalma arasındaki doz cevap ilişkisinin yanı sıra,
kişilerin hayatın hangi evresinde sigara dumanına maruz kaldıkları da önemlidir. Gebelik
7
sırasında sigara içen annelerin çocuklarının, 8-12 yaşları arasında ölçülen FEV1’lerinin
%1.3 oranında daha düşük olduğu saptanmıştır. Sigara içenlerin çoğu sigara içmeye henüz
maksimum akciğer fonksiyonlarına erişmedikleri adolesan dönemde başlamıştır. Sigara
içen adolesanların, 15-20 yaşları arasında FEV1’lerinin %8 oranında daha düşük olduğu
görülmüş, sigara içmeyen yaşıtları ile karşılaştırıldıklarında daha düşük maksimum akciğer
fonksiyonlarına ulaştıkları bildirilmiştir (4-22).
Sigarayı bırakmanın akciğer fonksiyonlarındaki azalma hızını yavaşlatmasına, hatta bazı
çalışmalarda ilk yılda iyileşmesine neden olduğu bildirilmektedir. Sigara içiminin
bırakılması durumunda akciğer fonksiyonlarında düzelme, FEV1’deki yıllık azalmada
küçülme, solunum semptomlarında hafifleme gözlenmektedir. Sigarayı bırakanlarda birinci
ve beşinci yıllar arasında FEV1’deki azalma hızı 31±48 ml/yıl iken içmeyi sürdürenlerdeki
kaybın 62±55 ml/yıl olduğu gösterilmiştir (21,23).
2.1.4.2. Meslek
Çalışma ortamında organik inorganik toz, duman ve gazlarla karşılaşan kişilerde KOAH
daha sık görülmektedir. Silika, kömür tozu, kadmiyum, izosiyonat buharları ve solventlerin
KOAH riskini artırdığı bilinmektedir. Sigara içimi ve çevresel /mesleki karşılaşmalar
karşılıklı olarak birbirlerinin etkilerini arttırmaktadır. Akciğer fonksiyon kaybının derecesi,
temas süresi ve temas yoğunluğu ile ilişkilidir (20).
2.1.4.3. Kalıtsal α-1 Antitripsin Eksikliği
Pek çok genetik faktörün kişide KOAH gelişme riskini arttırdığına inanılmaktadır. Genetik
duyarlılığın KOAH’ta önemli risk faktörü olduğunu düşündüren kanıtlar, hastalığın bazı
ailelerde birikim göstermesi, KOAH’lı hastaların akrabalarında kontrol grubuna göre
KOAH ve kronik bronşit insidansının yüksek olması, anne babalar ile çocukları arasında
ve ikiz kardeşler arasında akciğer fonksiyonları yönünden benzerlik bulunması, genetik
yatkınlık azaldıkça hastalık prevelansı ve akciğer fonksiyonları arasındaki benzerliğin
azalması, monozigot ikizlerde, dizigot ikizlere göre akciğer fonksiyonları bozukluğunun
daha fazla benzerlik göstermesidir (24).
8
Konjenital α-1 antitripsin (AAT) enzim eksikliği serum AAT düzeylerinde belirgin azalma
ve 30-40 yaşlarında amfizem gelişme riski ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır (25).
Kalıtsal AAT eksikliği günümüzde KOAH, gelişimine neden olduğu bilinen tek genetik
anormalliktir.
AAT eksikliği otozomal dominant geçişli bir hastalıktır ve genetik yatkınlık ve çevresel
maruziyetler arasında etkileşme sonucu ortaya çıkar. Bu genetik hastalık nispeten genç
yaşta şiddetli KOAH gelişenlerde, özellikle onların kardeş ve ailelerinde varsa ve az sigara
veya hiç içmeyenlerde şüphe edilmelidir (26).
Proteaz inhibitörü olarak da bilinen AAT, karaciğer tarafından yapılan bir serum
proteinidir. Normalde akciğerlerde bulunur, başlıca rolü nötrofil elastaz inhibisyonudur.
AAT normal serum düzeyleri 150-350 mg/dl’dir. Şiddetli eksiklik kategorisindeki kişilerin
%95’den fazlası, PiZZ olarak gösterilen homozigot alelidir. Klasik metodla 80 mg/dl’nin
altında ise fenotip tayini yapılmalıdır (27).
Sigara içimine maruz kalan AAT eksikliği olan insanlarda, KOAH erken gelişir ve
eksikliği olmayan insanlara göre şiddetli seyreder (28).
AAT eksikliği tanısı AAT düzeyinin ölçülmesi ile konulur ve Pi tiplendirmesiyle
doğrulanır. Bu testlerin yapılmasını gerektiren durumlar tablo 3’de gösterilmiştir.
Tablo 3. AAT incelenmesi gereken durumlar (10).
Sigara içmeyen bir kişide KOAH varlığı
Risk faktörü olmaksızın bronşektazi varlığı
KOAH’ın 50 yaşından önce gelişmiş olması
Akciğer tabanlarında belirgin amfizem varlığında
Özellikle 50 yaş altında tedaviye yanıt vermeyen astım
Ailede AAT eksikliği ya da 50 yaşından önce gelişmiş KOAH varlığı
Risk faktörü bulunmaksızın siroz varlığı
9
2.1.4.4. Olası Risk Faktörleri
Hava kirliliği ile kronik bronşit ve solunum yetmezliğinden ölümlerin ilişkisi 1950’lerde
Britanya’da gözlenmiştir. Bunu izleyen yıllarda yapılan çalışmalarda hava kirliliğinin
çocukluk çağında akciğer fonksiyonlarını olumsuz etkilediği ve KOAH’ta alevlenmeleri,
hastaneye başvuruları ve mortaliteyi arttırdığı gösterilmiştir.
Yüksek hava kirliliğine sahip kentlerde oturan kişilerde solunum sistemi semptomlarının
daha yaygın olduğu ve akciğer fonksiyonlarında hafif azalma geliştiği gösterilmiştir.
Dış hava kirliliği kadar ev içi hava kirliliği de önemlidir. Ülkemizde kırsal bölgelerde
yapılan çalışma da KOAH sıklığının biyomass yakıtı kullananlarda, kullanmayanlara göre
fazla olduğu saptanmıştır. Tüm dünyada iç ortam hava kirliliğinin KOAH’lıların
%20’sinde hastalık nedeni olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda
biyomass maruziyeti olan ve kırsal bölgede yaşayan kadınlarda KOAH prevelansı %12
olarak bildirilmiştir (29,30).
2.1.4.5. Pasif Sigara İçimi
Pasif sigara içiminin etkileri prenatal dönemde ve /veya postnatal dönemde görülebilir.
Yapılan çalışmalarda anne–babaları sigara içen çocuklarda ve çevresel tütün dumanı ile
karşılaşan yetişkinlerde, solunumsal semptomların ve solunum sistemi hastalıklarının daha
sık görüldüğü bildirilmiştir.
Mevcut bilgiler, pasif sigara içiminin prenatal dönemdeki etkisinin daha önemli
olabileceğini düşündürmektedir. Çünkü bu etki, intrauterin dönemde akciğerlerin
gelişmesini etkilemektedir (20).
2.1.4.6. Cinsiyet
Dünyanın büyük bölümünde KOAH prevelansı ve mortalitesi erkeklerde kadınlara göre
yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerde bu fark daha azdır ve son yıllarda KOAH prevelansı
kadınlarda dramatik bir şekilde artmaktadır. Cinsiyet farklılığının nedenleri çok iyi
bilinmemektedir. Bu farklılığın olası nedenleri cinsiyetler arasında akciğerin yapısal
farklılığı, hormonal faktörler, sigara içme alışkanlığı, cinsiyetler arasında inflamatuar yanıt
10
farklılığı, çocukluk, adolesan ve erişkin dönemlerde bulunulan farklı sosyokültürel
çevredir.
Günümüzde sigara içiminin ve hava kirliliğinin zararlı etkilerine karşı kadınların
erkeklerden daha duyarlı olduğu gösterilmiştir. Ev içi hava kirliliğine kadınlar daha çok
maruz kalırken, erkeklerde mesleksel olarak mineral tozlar ve kimyasallara maruziyet
fazladır. Erkekler daha çok sigara içmekle mesleksel nedenlerle toz ve partiküllere daha
fazla maruz kalmaktadır (19,28).
2.1.4.7. Solunum Sistemi Enfeksiyonları
Henüz akciğer gelişiminin tamamlanmadığı çocukluk döneminde geçirilen solunum
sistemi infeksiyonları, akciğerin gelişimini etkileyerek daha ileri yaşlarda KOAH riskini
artırabilir. Yapılan bir çalışmada bir bölgede yetişkinlerde görülen kronik bronşit sıklığı ile
çocuklarda görülen solunum yolu hastalığı sıklığı paralellik göstermiştir. Daha sonra
yapılan çalışmalarda çocukluk çağında bronşiolit, krup ve pnömoninin ileri yaşlarda
akciğer fonksiyonlarında bozukluğa yol açtığı görülmüştür. Latent adenovirüs infeksiyonu,
hava yollarının Haemophilus influenza, Branhamella Catarhalis ya da Chlamydia
pneumoniae ile kolonize olmasının KOAH patogenezinde rolü olabilir (22,31,32).
2.1.4.8. Atopi, Hava Yolu Aşırı Cevaplılığı (BHR), Astım
Akciğer sağlığı çalışmasında, erken dönemde hava akımı obstrüksiyonuna sahip sigara
içiciler arasında BHR insidansı oldukça yüksek bulunmuştur (erkek sigara içicilerde %59,
kadın sigara içicilerde %85). Mevcut kanıtlar, BHR ile KOAH gelişimi arasında güçlü bir
ilişkinin
bulunduğunu
düşündürmektedir.
Fakat
bu
ilişkinin
temeli
henüz
iyi
bilinmemektedir. Son yapılan çalışmalarda astım varlığının KOAH gelişimi için önemli bir
risk faktörü olduğu, astımlı hastalarda FEV1’deki yıllık azalma hızının arttığı bildirilmiştir
(33).
2.1.4.9. Diyet
Yapılan çalışmalarda diyetle antioksidan vitaminlerin (A,C,E) ve doymamış yağ asitlerinin
yetersiz alımı ve tuzun fazla alınmasının KOAH gelişimi ile ilişkili olduğu öne
sürülmüştür.
11
Mevcut bilgiler, diyetin sigara içiminin oksijen radikalleri aracılığı ile yaptığı zararlı
etkileri değiştirebileceğini göstermektedir. Omega-3 yağ asitlerinden zengin bir diyet
araşidonik asit sentezini inhibe ederek bronkokonstrüksiyonu önleyebilir. Meyva ve
sebzeden zengin bir diyetle beslenmenin azalmış KOAH riski ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir (20,30,32).
2.1.4.10. Meslek
Çalışma ortamında organik-inorganik toz duman ve gazlarla karşılaşan kişilerde KOAH
daha sık görülmektedir. Silika, kömür tozu, kadmiyum, izosiyonat buharları ve solventlerin
KOAH riskini arttırdığı bilinmektedir. Sigara içimi ve çevresel, mesleki karşılaşmalar
karşılıklı olarak birbirlerinin etkilerini arttırmaktadır. Akciğer fonksiyon kaybının derecesi,
temas süresi ve temas yoğunluğu ile ilişkilidir (20,32).
2.1.5. Patoloji
KOAH, hava yolları ve akciğer parankimasının kronik enflamatuvar bir hastalığıdır.
KOAH olgularında patolojik değişiklikler lokalizasyona göre üç gruba ayrılabilir. Bunlar,
geniş (santral hava yolları), küçük (periferik) hava yolları ve akciğer parankimine ait
patolojik değişikliklerdir. İlerlemiş KOAH olgularında hava yolları ve akciğer parankimi
harabiyetine sekonder olarak pulmoner vasküler sistemde, sağ kalp ve solunum kaslarında
da patolojik değişiklikler ortaya çıkar (33).
2.1.5.1. Santral Hava Yolları
KOAH’ın santral hava yollarında oluşturduğu başlıca değişiklikler; Submukozal mukus
bezlerinde genişleme (hipertrofi), düz kas hiperplazisi, bronşial duvarda kalınlaşma,
kartilaj atrofisi, enflamasyon ve epitel tabakasına ait değişikliklerdir (34,35).
Kronik bronşitte büyük çaplı bronşlarda mukozada epitel değişiklikleri goblet hücre
hiperplazisidir. Daha küçük çaplı bronşlarda ise goblet hücre metaplazisi izlenir. Kronik
bronşit gelişen kişilerde elektron mikroskobik olarak mukosiliyer yapı bozulmuştur. Silli
hücre sayısında ve ortalama sil uzunluğunda azalma görülür (34,35). Kronik bronşitin en
temel değişikliği olan mukus sekresyonu artışının esas nedeni epitel altındaki sero-mukoz
bezlerdeki hiperplazidir. Sayı ve sıklıkları artmış ekzokrin karakterdeki bu bezler bronş
12
duvarında kalınlaşmaya neden olur. Hiperplazi bu bezlerden özellikle mukus sekrete
edenlerinde görülür. Seröz hücrelerde önemli değişiklik olmaz. Mükoz glandların sadece
sayı ve sıklığı artmaz, glandların lümeni de genişler.
Trakeobronşial submukozal mukus bezlerinin kitlesindeki genişlemeyi gösteren Reid
indeksi önceleri kronik bronşitin histopatolojik işareti olarak kabul edilirdi. Daha sonra
mukus hipersekresyonu ile müköz bezlerde genişlemeden ziyade, hava yolu duvarı
inflamasyonu arasında daha iyi bir korelasyon olduğu tesbit edildi (36).
KOAH olgularının bronş kesitlerinde sayıca artan hücrelerden total lökosit (CD45), T
lenfosit (CD8), aktive T lenfosit ve makrofajlar sayılabilir (34). Son çalışmalar CD8 T
lenfosit sayısında önemli artış olduğunu göstermiştir (37). Bu CD4 T lenfosit sayısının
arttığı astım enflamasyonundan KOAH’ın farkını gösterir. KOAH’lı hastaların özellikle
akut atak dönemlerinde bronş biyopsilerinde astım hastalarındakine benzer şekilde doku
eozinofil sayısında artış gösterebildiği tespit edilmiştir (38,39).
Ayrıca KOAH olgularında ki eozinofiller astımdakinden farklı olarak degranüle değildir ve
lavajda eozinofilik katyonik protein (ECP) seviyesi düşük bulunmuştur (40).
2.1.5.2. Periferik Hava Yolları
Periferik hava yolları çapı 2 mm veya daha küçük olan membranöz bronşları ve
bronşiolleri kapsamaktadır. KOAH olgularında periferik hava yollarında histopatolojik
olarak tespit edilen başlıca bulgular; mukus plaklarıyla lümenin tıkanması, goblet hücre
metaplazisi, hava yolu duvarı inflamasyonu, fibrozis, düz kas hipertrofisi, bronşiol ve
alveol tutamakların kaybı, bronşiollerde daralma ve bükülmedir (41,42). KOAH’da hava
yolu direnci artışının en önemli nedeni küçük hava yollarında oluşan bu yapısal
değişikliklerdir (43).
Sigara içenlerde küçük hava yolu enflamasyonu erken dönemde başlar. Cerrahi rezeksiyon
örneklerinde, küçük hava yollarında sigara ile ilişkili enflamasyon bulguları gözlenir. Bu
enflamatuar değişiklikler ile FEV1 azalması arasında anlamlı ilişki vardır. Akciğer hastalığı
olmayan genç sigara içicilerde küçük hava yollarında mononükleer hücre infitrasyonu
13
tespit edilmiştir. KOAH’lılarda yapılan çalışmalarda, küçük hava yolları adventisya
tabakasında B lenfosit ve CD8 T lenfosit infiltrasyonu tesbit edilmiştir (34).
Periferik hava yolarında oluşan peribronşial inflamasyon bronşiol–alveol bağlantılarını
hasarlandırır. Bunun sonucunda membranöz hava yollarını açık tutmaya yarayan destek
dokunun kaybı ile erken respiratuvar kollaps gelişir. Bu patolojik bulgu aynı zamanda
amfizemin şiddetinin göstergesidir (44).
2.1.5.3. Akciğer Parankimi
KOAH’da inflamatuar olayların akciğer parankiminde oluşturduğu patolojik değişiklikler,
alveol duvar destrüksiyonu amfizem olarak adlandırılır. Destrüksiyona karşı, parankimde
fibröz doku gelişmez. Amfizem aşırı fibrozis olmaksızın terminal bronşiollerin distalindeki
hava boşluklarının ve alveol duvarlarının kalıcı ve anormal genişlemesi şeklinde anatomik
tanımı ilk kez 1985 yılında yapılmıştır (45). Ancak son çalışmalarda bazı amfizemli
hastaların alveol duvarlarında kollajen artışı ve aktif fibrozis tesbit edilmiştir. Destrüktif
proçes hava boşluklarında genişleme olmadan yani amfizematik değişiklikler başlamadan
önce mikroskobik olarak belirlenebilir (46).
Patolojik anatomik lokalizasyonuna göre 4 temel amfizem tipi vardır.
1. Proksimal Asiner (Sentrasiner ya da sentrlobüler) Amfizem
Sentrasiner amfizem asinüsün merkezi bölgesi ve respiratuvar bronşiollerde sınırlı fokal bir
destrüksiyon alanıdır. Özellikle uzun süreli sigara içicilerde ve pnömokonyozda izlenen
amfizem tipidir. Üst loblarda ve alt lobun üst bölgelerinde gelişir.
2. Panasiner Amfizem
Panasiner amfizemde asinüsteki tüm alveollerde harabiyet vardır ve daha çok akciğerlerin
alt loblarını tutar. Bu amfizem formu erken yaşta sigaraya bağlı amfizem gelişen hastalarda
ve α-1 antitripsin eksikliğinde görülür.
14
3. Distal Asiner Amfizem (Paraseptal, subplevral veya lokalize amfizem)
Terminal respiratuar ünitenin proksimal kısımları sağlam kalırken periferik bölgelerde
alveollerin duvarlarının hasarlanması sonucu plevra altlarında görülür. Distal asiner
amfizem apikal bül oluşumuna sebep olabilir ve özellikle gençlerde bülün rüptürü sonucu
spontan pnömotoraks gelişebilir.
4. Düzensiz Amfizem
Daha önce herhangi bir nedenle hasarlanmış akciğerde oluşan skar dokusuna eşlik eden
amfizem tipidir. Akciğer parankiminde bu tip amfizem dokusuna öncülük eden lezyon
sıklıkla küçük nodüler nedbelerdir (örneğin, tüberküloz veya infarkt nedbesi). Bu tip
amfizemin yaygınlığı öncülük eden nedbe alanlarının yaygınlığına bağlıdır (47).
Akciğerde 10 mm’yi aşan boyutlardan oluşan amfizem varsa büllöz amfizem adı verilir.
Büllöz amfizem tipik olarak üst loblarda görülür. Mikroskopik olarak hemen daima
subplevral yerleşimlidir.
2.1.6. Patogenez
A. İnflamasyon
KOAH gelişimine yol açan inhale edilen zararlı partiküller ve gazlar akciğerde kronik
inflamasyona
neden
olur,
doku
destrüksiyonunu
indükler,
normal
koşullarda
destrüksiyonun sınırlanmasını sağlayan savunma mekanizmalarına zarar verir ve onarım
mekanizmalarını bozar. KOAH patogenezinde kronik inflamasyonun rolü çok önemlidir.
KOAH’ da kronik inflamasyonla ilişkili patolojik değişiklikler, santral hava yolları, küçük
hava yolları, akciğer parankimi ve pulmoner vasküler yapılarda meydana gelir (48).
En önemli etyolojik ajan olan kronik sigara dumanı maruziyeti ile birlikte;
1. Akciğerin terminal hava yollarına enflamatuar hücre göçü olmakta,
2. İnflamatuar hücrelerden akciğer ekstraselüler matriksini (ECM) parçalayan elastolitik
proteinaz ve ECM hasarı ortaya çıkmakta,
3. Elastik lif ve diğer ECM komponentlerinde elektif olmayan onarım görülmektedir.
15
Sadece KOAH’lı hastalarda değil, kronik hava akımı kısıtlanması olmayan sigara
içicilerinde de inflamasyon ortaya çıkmaktadır. Buna rağmen, toplumda ağır sigara
içicilerinin sadece %15’inde kronik hava akımı kısıtlanması gelişmektedir. Ancak sigara
içen ve KOAH’ı olmayanlar ile sigara içen ve KOAH’ı olan hastalarda akciğerlerde
izlenen inflamasyon arasındaki fark net olarak ortaya konulamamıştır. Sigara içen ve
KOAH’ı olan hastalardan alınan cerrahi doku örneklerinde hava yolu “remodelling” ini
destekleyen küçük hava yollarında düz kas kitlesinde ve CD8+T lenfosit infitrasyonunda
artış olduğu gösterilmiştir (2).
İnflamasyon dışında, akciğerlerde ortaya çıkan proteinaz, antiproteinaz dengesizliği ile
oksidatif stresin de KOAH gelişiminde etkili olduğu düşünülmektedir. Bunların tümü
inflamasyonun bir sonucu olabileceği gibi, çevresel (sigara dumanındaki oksidan
bileşikler) ya da genetik faktörlerden de (α-1 antitripsin eksikliği) kaynaklanabilmektedir.
KOAH’lı hastaların hava yolunda, farklı enflamatuar hücrelerin sayısında artış
bulunmaktadır. Gerçekte, bu hücrelerin hangilerinin, ne ölçüde hastalık patogenezine ya da
progresyonuna katkıda bulunduğu tam olarak bilinmemektedir. Ancak KOAH’lı hastalarda
inflamatuvar hücreler (Şekil 2) arasında belirgin bir etkileşim bulunduğu bilinmektedir
(48).
Şekil 2.KOAH ‘ta hücresel mekanizmalar
16
A)Proteinaz -Antiproteinaz Dengesizliği
Alveol duvar harabiyeti ve ekstraselüler matriks yıkımına yol açan proteolitik enzimler ile
akciğer dokusunu koruyan proteolitik enzim inhibitörleri arasındaki dengesizliğin sonucu
olarak amfizem gelişir. Bu dengesizliğe, proteinazların üretim ya da aktivitelerinin
artmasına karşın antiproteinazların inaktive olmaları veya üretimlerinin azalması yol açar
(2,49).
Sigaranın yapısındaki gaz ve partikül fazına ait çok sayıda irritan madde, inhalasyon ile
birlikte epitel ve endotel hücrelerini uyarabilmektedir. Sonuçta bronş, bronşiol ve alveolde
biriken bu hücrelerden çeşitli mediatör ve proteinazlar serbestleşmektedir.
Proteinazlar
Elastik dokuları yıkar, salgı hücreleri ve bezlerini uyararak, mukoid tipte salgı oluşmasına
yol açar. İmmünglobülin IgA ve IgG’yi yıkarak solunum yolları humoral korunmasını
bozar. Subepitelyal tabakadaki elastik ve kollajen liflerin hasarlanmasına yol açar. Epitel
yüzeyin tekrar sağlıklı hale gelmesini sağlayan fibronektinin yıkılmasına neden olur ve C3
yıkımına neden olarak opsonizasyonu güçleştirir.
KOAH Gelişiminde Rolü Olan Proteinaz ve Antiproteinazlar
Nötrofillerden salgılanan elastaz, katepsin- G, nötrofil proteinaz -3, makrofajlardan
salgılanan katepsin -B, katepsin -L, katepsin -S ve her iki hücreden de açığa çıkan
metalloproteinazlar elastin ve kollajen başta olmak üzere alveol duvarının bütün ana
kompenentlerini yıkabilme özelliklerine sahiptir.
α-1 antitripsin, α-2 makroglobülin, sekretuar lökoproteaz inhibitörler (SLP1), MMP’nin
doku inhibitörleri (TIMP), Cyctatin -C gibi endojen antiproteinazlar ise artmış proteinaz
aktivitesini inhibe ederler (2).
17
B)Oksidan- Antioksidan Dengesizliği
Oksidan maddeler: Protein, lipid ve nükleik asit gibi çeşitli biyolojik moleküller ile
reaksiyona girerek, ECM hasarı, hücre disfonksiyonu ve ölümüne yol açarlar. Aynı
zamanda alfa -1 antitripsin, SLP ı gibi antiproteinazları da inaktive ederler. Hidrojen
peroksit (H202) ve nitrik oksit, sigara dumanı ve inflamatuar hücrelerden serbestleşen
başlıca oksidanlar olup bunların dışında süperoksit anyonu (O2-), hidroksil radikali (-OH),
nitrojen dioksit (NO2) gibi oksidanlarda vardır. İzoprostan F2 alfa -3 de yine bir oksidan
olup, akciğer oksidatif stresin in-vivo biyolojik belirleyicisidir ve hidrojen peroksit ile
birlikte bronkokonstrüksiyonda yapabilir (48,49,50).
Sonuç olarak; Oksidanlar, proteinazlar, inflamatuar hücre ve mediatörlerle tetikleyici risk
faktörlerinin etkileşimi ve bu etkilere karşı koruyucu tamir mekanizmalarının antiproteinaz
ve antioksidan sistemlerinin yine pek çok risk faktörü nedeni ile yeterli olamaması KOAH
gelişimine yol açar.
2.1.7. KOAH Fizyopatolojisi
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı sigara gibi zararlı gaz ve partiküllere karşı akciğerlerin
(solunum yolları, parankim ve kaslar gibi organ ve sistemlerin) inflamatuar hastalığıdır.
Hava yollarında hava akım kısıtlanması vardır. Solunum yollarındaki değişiklikler geri
dönüşsüzdür. Akciğerlerdeki değişiklikler ilerleyicidir (Şekil 3) (4).
Kronik obstrüktif akciğer hastalığını fizyopatolojik olarak tanımlandığında,
1. KOAH daha çok periferik solunum yollarında daralma, solunum yolu açıklığının
korunmasında azalma ve elastik geri çekim basıncındaki azalmadan kaynaklanan
ekspiratuar itici basınçta azalma (elastic recoil),
2. Ventilasyon ve kan akımının denksiz dağılımının sebep olduğu arteryel hipoksemi ve
ilerlemiş KOAH olgularında oluşan hiperkapni,
3. Solunum mekaniğindeki değişikliklere ilave olarak çizgili kas performansındaki
azalmalara bağlı olarak KOAH’da egzersiz performansında azalma,
4. Ekspirasyonda solunum yollarının aşırı daralması yüksek volümlerde solunumu
sürdüren KOAH’lılarda aşırı havalanmaya neden olur. Aşırı havalanma ekspirasyon sonu
18
intrinsik pozitif basıncın (PEEP) artmasına ve inspiratuar solunum kasları üzerinde aşırı
yük oluşmasına sebep olur. İnspiratuar solunum kas yorğunluğu ve güçte azalma,
5. Total akciğer kapasitesi, statik kompliansın elastik geri çekim basıncı ve difüzyonda
azalma ile karakterize kronik sistemik inflamatuar bir hastalıktır (51).
Şekil 3. KOAH’da fizyopatolojik değişimler.
A. Hafif Solunum Yolu Darlığı
KOAH’ta ilk patolojik değişiklikler periferik solunum yollarında başlamaktadır. Doku
biyopsilerinde değişikliklerin saptandığı olguların fonksiyonel bulguları çoğu kez
normaldir.
Periferik solunum yollarında darlık oluştuğunda, beklenen değişiklik solunum yolu
direncinde (Raw) artış olmalıdır. Artmış Raw’dan periferik solunum yolu değişiklikleri
sorumludur (43,52,53). Ancak sigara içenin erken dönem hava yolu değişikliklerini
göstermede total direnç (Raw) yetersiz kalmaktadır. Bu dönemde maksimum ekspiratuvar
19
akımlar azalmamıştır ya da azalmasını basit spirometrik testlerle göstermek mümkün
olmamaktadır.
Bu dönemde solunum yollarında meydana gelen uniform olmayan değişiklikleri tek soluk
nitrojen testinde kapanış volümünün (closing volüme; CV) CV/FVC’ artışı yardımıyla
göstermek mümkün olabilir (54).
Erken periferik solunum yolu darlığının tanısında karbonmonoksit difüzyon testinde
(DLCO/VA) azalma, helyum-oksijen karışımı ile çizdirilen akım volüm eğrisinde “Volüm
-isoflow”da artma, alveolo-arteryal PO2 gradyanında (PA-aO2) artma yardımcı
yöntemlerdir (55).
Sigara içmeyi sürdüren kişilerde yakınma olsun olmasın, tek soluk nitrojen testinde
alveolar fazın eğimi, CV/FVC artmışsa yüksek riskli hafif KOAH olgusudur (56).
B. Belirgin solunum yolu darlığı
Solunum
yolu
darlığından
bahsedebilmek
ve
KOAH
tanısı
koyabilmek
için
postbronkodilatör FEV1/FVC < %70 olması yeterlidir (4).
KOAH olgularındaki fizyopatolojik değişiklikleri birkaç başlıkta inceleyebiliriz.
1.Solunum yolu fonksiyon değişiklikleri,
2.Akciğer volümlerinde ve kompliyansta meydana gelen değişiklikler,
3.Gaz değişimindeki değişiklikler ve arter kan gazları,
4.Akciğer sirkülasyonundaki değişiklikler,
5.Kardiyak fonksiyon değişiklikleri,
6.Böbrek fonksiyon değişiklikleri ve ödem,
7.Solunum kas fonksiyonları - solunum pompası aktivite değişiklikleri,
8.Egzersiz kapasitesine etkileri,
9.Solunum kontrolündeki değişiklikler,
10.Uyku patolojileri.
Tüm bu fizyopatolojik değişiklikleri izlediğimiz KOAH sistemik ilerleyici bir hastalıktır.
Önlenebilir ve tedavi edilebilir.
20
1. Akciğerlerde Solunum Yolu Fonksiyon Değişiklikleri
KOAH ilerleyici nitelikte solunum yolu darlığı ile karakterizedir. Solunum yolu darlığı
aynı zamanda geri dönüşsüzdür. Ancak geri dönüş olmaması günlük değişkenlikler
göstermesi nedeniyle de kesin tanımlayıcı değildir. Az da olsa, geri dönüşlü KOAH
olguları da vardır.
KOAH olgularının çoğunda erken dönemde fonksiyonel vital kapasite (FVC) korunmuştur.
Akım–volüm halkasında FVC’nin % 50 sinden sonraki akımlarda konveksite oluşmuştur.
Obstrüksiyon arttıkça akım volüm halkasında maksimum ekspiratuvar (FVC’nin ilk
%25’indeki) akım hızı (MEF %75, FEF %75, PEF%75) azalmaya başlar. Bu dönemde
genelde inspiratuvar akımlar korunmuştur.
Elastik ve kollajen lif yıkımının parankimde arttığı ve bu nedenle hava yolu açıklığının
korunamadığı ileri KOAH olgularında FEF 25’deki akımlar azalır. FEF 25’ten sonra bu
değerin yaklaşık yarısına iner ve plato çizer. Bu dönemde aşırı artmış olan rezidual volüm
(RV) nedeniyle akım volüm halkası sola doğru yer değiştirir; inspiratuvar akımlar
kısıtlanabilir.
2. KOAH Olgularında Volümler ve Kompliyans
Yaygın solunum yolu akım kısıtlanmasının olduğu KOAH olgularında akciğerlerdeki gaz
hacmi artmıştır. Gaz dilüsyon teknikleri ile yapılan ölçümlerde solunum yolları ile iştirakte
olan volümler ölçülmektedir. KOAH olgularında bu volümler artmış olarak bulunur.
Pletismografik yöntemle yapılan ölçümlerde solunum yolları ile ilişkisi minimum olan ve
solunum yolları ile ilişkili tüm akciğer volümleri ölçülür. KOAH olgularında volümlerin
(TLC, RV, FVC) arttığı saptanır. Volümlerdeki artış genellikle akciğer grafilerindeki aşırı
havalanma bulguları ile uyumludur (57).
Fonksiyonel rezidual kapasitenin (FRC) artışı, RV artışı ve vital kapasite (VC)’nin azalışı
ile birliktedir. Ağır astım atağı olgularından farklı olarak KOAH olgularında statik
kompliyans artmıştır. Statik kompliyans birim basınç (P) değişikliğinde meydana gelen bir
volüm (V) değişikliğidir.
21
Sağlıklı bir akciğerde basınç artışı sürdüğünde volüm artışı da sürer. KOAH hastaları
yüksek volümlerde soluduklarında sık ve yüzeysel soluyarak ventilasyonu sürdürürler.
Solunum yollarındaki ödem, inflamasyon, bronkokonstrüksiyon, bronş duvarındaki fibröz
periferik solunum yollarında direnç artışına sebep olurken, elastik lif yıkımı alveol
duvarında itici basıncın azalmasına sebep olur. Solunum yolları distal, periferik solunum
yolları seviyesinde kapanır. İnspirasyon esnasında en uzun boyuna erişen elastik lifler
solunum yollarının erken kapanması sonucunda ekspiryum erken sonlandığı için
ekspiryumun sonunda en kısa boylarına erişemez ve ekspiryum sonunda alveolde hala
pozitif basınç vardır. Bu basınca “ekspiryum sonu pozitif intrinsik basınç” denir
(PEEP=oto PEEP).
Bundan sonraki solunum esnasında inspiratuvar kaslarının (elastik lifleri inspiryum
boyunca uzatmak+PEEP’i yenmek+toraks kafesi elastik direncini+solunum yolu direncini
yenmek için) güçlü kontraksiyon oluşturması gerekmektedir.
3. Akcigerlerde Ventilasyon ve Kan akımının Uygunsuz Dağılımı
Sağlıklı erişkinde dahi ventilasyon–perfüzyon (V/Q) dağılımının uygunsuz olduğu
bilinmektedir. Yaygın hava yolu obstrüksiyonu ile karekterize KOAH olgularında bu
denksizlik belirgin hale gelmektedir.
Evre 0 ve hafif KOAH olgularında perfüzyon dağılımındaki uygunsuzluğu göstermek için
perfüzyon sintigrafisi yardımcı olabilir. KOAH olgularında zayıf ventile eden alanlarla
eşleşen pulmoner perfüzyon defektleri izlenir.
Solunum yollarındaki uygunsuz gaz dağılımı ile damar yatağındaki uygunsuz kan akımı
dağılımı denksiz olarak eşleştiğinden V/Q uygunsuzluğuna, PA-aO2’nin büyümesine sebep
olur.
22
4. KOAH olgularında Ventilasyon / Kan Akımı Uygunsuzluğunun Tipleri
Hafif ve orta KOAH olgularında obstrüksiyon ve kan akımındaki bozulma ventilasyon ve
perfüzyonun birlikte bozulması ile sonuçlanır.
Şiddetli KOAH olgularında ise hem ventilasyon hem perfüzyon denksizliği belirgindir.
KOAH olgularında bazı alanlarda ventilasyonun azaldığı alveollerde perfüzyon belirgin
şekilde artmış olarak sürerken (VA/Q azaldığı üniteler, şanta benzer etki) aynı olguda
farklı alanlarda ventilasyonun belirgin arttığı alveollerde perfüzyon çok azalmıştır (VA/Q
arttığı üniteler, ölü mesafe ventilasyonu). Bu tip olgularda, VA/Q= 0 olduğu, şant
alanlarıda olabilir. Bu olgular daha çok amfizem kompenentinin olduğu olgulardır (51).
5. Hipoksemi Nedenleri
KOAH olgularında hipokseminin en önemli nedeni VA/Q denksizliğidir. Ölü mesafenin
artışı VA/Q oranını arttırarak denksizlik yaratır. Parsiyel arteryel karbondioksit basıncı
(PaCO2) ‘yi normal sınırlarda tutabilmek için dakika ventilasyonunun yüksek olması
gerekir. Bu ise solunum yükünün çok artmasına neden olur. Anatomik şanta benzeyen
alanların artması da denksizliğe sebep olur.
Difüzyonun bozulması da hipoksemi nedenidir. Alveolo arteryal gradyan büyümüştür.
KOAH olgularında difüzyon bozukluğu da denksiz dağılmıştır.
Hipokseminin bir diğer nedeni de alveol havasındaki O2’nin (PAO2) azalmasıdır. Alveol
havasında CO2 arttığında (PACO2), ki bunun nedeni PaCO2 artışıdır, Pa O2 azalır. Ancak
hipokseminin en önemli nedeni ventilasyon/perfüzyon denksizliğidir.
6. KOAH Olgularında Pulmoner Dolaşım Değişiklikleri
Stabil dönemdeki KOAH olgularında pulmoner arter basıncı yüksek olabilir. Pulmoner
arter basıncının yükselmesi, akciğerlerdeki yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin
sonucudur. İnflamasyon bronş-bronşiollerde olduğu gibi damar yatağında da yeniden
yapılanmaya, intimada fibroza yol açar (58,59). KOAH olgularında bronş duvarındaki ve
parankimdeki pulmoner arterlerin adventisyasında lenfositten zengin bir inflamasyon söz
konusudur (60).
23
Pulmoner arter endotelinde PGI2’nin azalması, inflamasyona bağlı olarak adezyon
moleküllerinin ortaya çıkması trombüsleri kolaylaştırır.Yaşlı, ortopneik ve efora
tahammülleri sınırlı KOAH olgularında mikroemboliler de damar yatağının daralmasına
sebep olur.
Alveolar hipoksi damar düz kaslarında kasılmaya sebep olur. İnflamasyonun sebep olduğu
endotel ve epitel hücresi aktivasyonu NO’nun, nötral endopepetidazın (NEP) azalması,
endotelin-1 artması damar düz kaslarının kontraksiyonuna yol açar.
7. Kardiak ve Böbrek Fonksiyon Değişiklikleri ve Ödem
Pulmoner arter alanında ki değişiklikler, fonksiyonel ya da yapısal olsun, sonuçta, özellikle
sağ kalp fonksiyonlarını etkiler. Triküspit kapaklarında fonksiyon kusuru ilk bulgulardan
biridir.
Hipoksemi, hiperkapni, asidoz, elektrolit kusurları, kalp kasının irritabilitesini arttırır.
Taşikardi, taşiaritmi, ventriküler fibrilasyon ve flatter diyastol zamanını kısaltarak koroner
arterlerin dolumunu engelleyebilir. Bunların tümü sigaraya bağlı olarak sistemik damar
yatağı degişikliklerinin olduğu ileri KOAH olgularında sağ ve sol kalp yetersizliğine sebep
olur.
Ödem çoğu KOAH olgusunda sağ ve sol kalp yetersizliğinden bağımsız olarak gelişir.
Hipoksemi ve hiperkapni plazma renin aktivitesini arttırır ve tübülüslerde Na atılımını
azaltır.
Plazma renin seviyesinde, anjiotensin II, aldesteron ve atriyal natriüretin peptit artışı ile
kendini gösteren ikincil hiperaldesteronizm de ödemden sorumludur.
İnflamasyonun yol açtığı endotelin-I artışı da böbrek kan akımını azaltarak ödemin
oluşumunda etki yapabilir (61,62).
24
8. KOAH’ta Solunum Kasları
KOAH’ta akciğerlerde aşırı havalanmanın sebep olduğu değişiklikler söz konusudur. Aşırı
havalanan diyaframın batına doğru yer değiştirmesine sebep olur. Toraks kafesi ön-arka
çapı genişlemiştir.
KOAH ekspirasyonda akım kısıtlanması ile seyretmesine rağmen, solunum kasları
açısından temel güçlük inspirasyon kaslarındadır. Gereken gücü oluşturmada ilk olarak
inspiratuar kaslar yetersizlik göstermeye başlar. KOAH olgularında vücut kitle indeksi
(BMI) ve yağsız vücut kitlesi (FFM) azalmıştır. Hastalar zayıflamaktadırlar. KOAH
hastalarında genel kas kitlesi azalması solunum kaslarında ki zayıflama ile birliktedir.
9. KOAH Olgularında Solunum Merkezinin Kontrolü
KOAH olgularında stabil dönemde normal ya da hafifçe artmış dakika ventilasyonu izlenir.
Artmış dakika ventilasyonunun temel nedeni yetersiz gaz değişimi ve artmış ölü mesafe
ventilasyonudur.
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olgularının çoğunda solunum sayısı artmıştır.
KOAH hastalarında en gerçekçi yöntem diyafram EMG’si yaparak solunum merkezinin
aktivitesinin ölçülmesidir. İstirahatte ve eforda hiperkapniden etkilenen KOAH’taki
diyafram EMG aktivitesinin sağlıklı erişkinden daha fazla olduğu gösterilmiştir.
Santral kemosensitif alanlar çok sayıda uyaranla aktif hale gelir. Hiperkapnik solunum
yetersizliğinde kan beyin bariyerinde CO2 artar. CO2 arttığı oranda artan H solunum
merkezinin aktivitesini arttırır (62,63).
10. KOAH Uyku İlişkisi
KOAH olgularında uykuda önemli değişiklikler izlenmektedir. Özellikle hızlı göz
hareketlerinin olmadığı uyku döneminin (Non-REM) derin uyku fazlarında ve hızlı göz
hareketlerinin olduğu (REM) döneminde soluk volümü azalır, oksijen saturasyonu (SaO2)
sağlıklı erişkinlerden daha fazla düşer.
25
KOAH
olgularında
apne-hipopne
görüldüğünde
uykuda
ventilasyon
perfüzyon
dengesizliğinin daha artacağını akla getirmeli ve uyku apne tedavisi gece oksijen tedavisi
ile birlikte sürdürülerek hipoventilasyonun etkilerinden hasta korunmalıdır.
Pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonalesi olan KOAH olgularında uyku apne anemnezi
daha dikkatli alınmalıdır. Gece boyunca süren saturasyon düşmeleri hipoksik pulmoner
vazokontrüksiyon yoluyla Pulmoner arter basıncını (PAB) yükseltir ve sağ kalp
yetersizliğine neden olur (64,65).
2.1.8. KOAH’ta Klinik
2.1.8.1. Semptomlar
KOAH’ın en önemli semptomları öksürük, balgam çıkarma ve efor dispnesidir. Hastalar
yıllar boyunca giderek artan efor dispnesi nedeni ile başvururlar. Dispneye genellikle hışıltı
eşlik eder. Solunum yolu enfeksiyonları ile semptomların alevlenmesi tipiktir. Hastaların
büyük çoğunluğu 50 yaş üzerinde, sigara tiryakisi ve erkektir (66).
Hastalığın 50 yaşından önce ortaya çıkması ve ailevi olması α-1 antitripsin eksikliğini
düşündürmelidir. Mesleki veya çevresel toz ve dumana maruz kalma KOAH gelişimine
neden olabilir. Kömür tozu ve biyomass kullanımında risk faktörleri arasında yer alır.
Çocukluk çağında geçirilmiş viral veya bakteriyal enfeksiyonlarda KOAH oluşumuna yol
açabilmektedir (67).
KOAH hastaları, dispne ancak günlük yaşam ve aktivitelerini etkilemeye başladığında,
yani FEV1 genellikle %50’lere indiğinde klinisyene başvururlar. Dispne uzun yıllardır
progresif bir seyir göstermekte olup majör bir fonksiyon kaybı belirtisidir. İstirahatte
dispne ise çok ciddi bir bulgudur ve ortaya çıktığında FEV1 genellikle %30’unun
altındadır. Dispne tek semptom ise amfizem kompenenti ön plandadır (67).
Dispne derecesinde ani artışlar ataklara bağlı olabilir. Pulmoner emboli veya
pnömotoraksta dispneyi arttırabilir (6).
26
Dispneye çoğunlukla öksürük eşlik eder. Hastaların %75’inde öksürük dispneden önce
ortaya çıkar ya da dispne ile birlikte başlar. Öksürük kronik olup genellikle prodüktif ve
sabahları daha belirgindir. Öksürüğe eşlik eden diğer önemli bir semptom ise balgamdır.
Normal bireylerde 24 saatte 100 ml kadar balgam oluşabilir ve farkında olmadan yutulur.
Bu nedenle hastanın farkına vardığı balgam patolojik olarak kabul edilir.
Stabil dönemdeki hastalarda balgam mukoid olup beyaz renktedir. Balgam miktarındaki
artış veya sarı-yeşil renge dönüşüm endobronşial enfeksiyon bulgusudur. Bununla beraber,
eozinofil birikimi ve myeloperoksidaz enzimide balgamda sarı-yeşil renge yol açabilir.
Zaman zaman KOAH hastalarında hemoptizi ve göğüs ağrısı yakınması olabilir. Özellikle
atak esnasında dispne öksürük ve balgam ile birlikte hemoptizi de görülebilir.
Göğüs ağrısı, genellikle hastalığın kendisine bağlı olmayıp gelişen bir komplikasyon
nedeni ile ortaya çıkar. Pnömotoraks veya pulmoner emboli en sık nedenlerdir. Göğüs
ağrısı peptik ülser veya gastroözofajiyal reflüye de bağlı olabilir. Sigara ve teofilin alt
özofagus sfinkterinin basıncını azaltarak reflüye neden olur (68).
Hastalığın ileri döneminde anoreksi, iştahsızlık ve kilo kaybı gelişir. Kilo kaybı kötü
prognoz göstergesidir. Hastalık ilerledikçe gelişen aktivite kısıtlaması, hareketsizlik, sosyal
izolasyon, psikiyatrik bozuklukların gelişmesinde etkindir. Hipoksemi hafıza kaybı ve
dikkat azalmasına neden olabilir. Hiperkarbi ise kognitif bozukluklar meydana getirir
(69,70).
2.1.8.2. Fizik Muayene
Özellikle ileri evredeki hastalarda inspeksiyonda siyanoz ve fıçı göğüs görülebilir. Göğsün
anteroposterior çapı artmıştır. Hiperkapniye bağlı periferik venöz dolgunluk bulunabilir.
Hastalar dispne nedeni ile kesik kesik konuşurlar. Santral siyanoz bulunabilir.
Ekspirasyonda büzük dudak solunumu izlenir. Hastalar oturarak ve öne doğru eğilerek
solunum yapmaya çalışırlar (71).
Respiratuvar alternans, solunum hareketlerindeki sıklık değişimi tarif eder. Bu solunum
tipinde birkaç, torakal solunumu birkaç abdominal solunum takip eder. Ciddi KOAH’ta
27
inspirasyon sırasında alt lateral göğüs duvarı içeri doğru çekilir buna Hoover belirtisi denir
(72).
Ciddi hiperinflasyonda perküsyon ile timpanizm tonu alınır. Oskültasyon KOAH
hastalarında çok yararlı bilgiler sağlar. Solunum seslerinin azalması amfizem için güvenilir
bir bulgudur. Zorlu ekspirasyon zamanı KOAH’lıların çoğunda 6 saniyenin üzerindedir.
Ronküs KOAH hastalarında sık saptanan muayene bulgusudur. Erken raller sekresyon ve
küçük hava yollarının erken açılmasına bağlıdır (67).
KOAH hastalarında kalp muayenesi büyük önem taşır. Sinüzal taşikardi ve aritmi
bulunabilir. Sağ ventriküler galo ikinci sesin şiddetlenmesi, pulmoner ve triküspit kapak
yetersizliği üfürümleri duyulabilir (73).
2.1.9. KOAH’ta Solunum Fonksiyon Testleri
Solunum fonksiyon testleri KOAH’ın tanısında, ağırlığının saptanmasında, tedaviye
yanıtın incelenmesinde, prognoz ve etiyolojisinin saptanmasında en sık kullanılan
laboratuvar yöntemidir.
KOAH’ta spirometrede saptayacağımız en önemli değişiklikler ekspiratuvar akımlardaki
kısıtlanmadır. Ekspiratuvar akımlarda ki kısıtlanma, zorlu vital kapasite manevrası ile
ortaya konulabilir.
FVC (VC): Zorlu veya yavaş vital kapasite, KOAH’ın erken döneminde ve amfizem
kompenentinin geri planda olduğu olgularda genelde korunmuş olarak bulunur. Ancak ileri
dönemde, özellikle rezidual volümdeki (RV) artışla birlikte vital kapasite azalmış olarak
bulunabilir. Bu durum bazan yanlış bir şekilde kombine tipte ventilasyon defekti olarak
değerlendirilebilmektedir. Oysa buradaki gerçek bozukluk obstrüksiyona bağlı olarak
gelişen hiperinflasyon sonucu vital kapasitenin azalmasıdır. Bu gibi durumlarda akım
volüm halkasında obstrüksiyonun görülmesi ve akciğer volümlerinin incelenmesinde RV
ve TLC’nin (Total Akciger Kapasitesi) artmış olarak bulunması tanıyı destekler. Yine
KOAH’ın ileri evrelerinde solunum kaslarındaki güçlüzlüğe baglı olarak VC’de azalma
meydana gelebilir.
28
FEV1: Zorlu vital kapasite manevrası ile ölçülebilen FEV1 değeri hastanın ekspirasyonun
birinci saniyesinde çıkardığı hava miktarını gösteren FEV1 in tek başına obstrüksiyon
göstergesi olarak alınması bazı durumlarda yanlış değerlendirmelere yol açabilmektedir.
Restriksiyonu olan olğularda FEV1 vital kapasitedeki azalmaya bağlı olarak azalabilirken,
başlangıç değerleri yüksek olan olğularda obstrüksiyon gelişmesine karşın FEV1 değeri
%80’lerin üzerinde kalabilmektedir. Ancak obstrüksiyonu kanıtlanmış olgularda hastalığın
ağırlığını en iyi gösteren parametrelerden biri FEV1 dir.
FEV1/FVC: Erken obstrüksiyonun değerlendirilmesinde salt FEV1 yetersiz olabilmektedir.
FEV1/FVC’nin mutlak değeri hastanın kendi vital kapasitesinin ne kadarını bir saniyede
çıkardığını gösterir. Bu nedenle prediksiyon değerinden bağımsızdır ve erken dönemde
obstrüksiyonun gösterilmesinde en önemli parametrelerden biridir(74).
I: Hafif
II: Orta
III: Ağır
IV: Çok Ağır
FEV1/FVC < 70%
• FEV1/FVC < 70%
• FEV1 > 80%
beklenen
• FEV1/FVC < 70%
• 50% < FEV1< 80%
beklenen
• FEV1 < 30%
beklenen
• FEV1/FVC< 70%
or FEV1 < 50%
• 30% < FEV1 < 50% beklenen ve kronik
solunum yetmezliği
beklenen
Risk faktörleri; influenza aşılama
kısa etkili bronkodilatör (gereğinde) Ekle
Tablo 4. FEV1’e göre KOAH’ın sınıflandırılması (40).
Bir veya daha fazla uzun etkili bronkodilatatör Ekle
Rehabilitasyon Ekle
Tekrarlayan ataklar varsa inhaler
kortikosteroid Ekle
Kronik solunum
yetmezliği varsa
USOT Ekle.
Cerrahi tedavi
düşün
Şekil 4. FEV1‘e göre KOAH evrelemesi ve tedavisi
29
KOAH tanısı koymada spirometrik tetkik çok önemlidir. Hava yolu obstrüksiyonunun
varlığı spirometrik olarak gösterilmelidir. KOAH ile ilgili olarak yayınlanan rehberlerde
tanının spirometre ile kanıtlanması konusunda ortak görüş söz konusudur.
GOLD 2006 rehberine göre (Şekil 4) :
Postbronkodilatör FEV1/FVC <%70
Ekspiratuvar akım hızları: Hava yolu obstrüksiyon için ekspiratuvar akım hızlarının
(FEF25,50,75,25-75) ölçümü çok daha duyarlıdır. En sık kullanılan FEF25-75 yada
maksimum ekspiryum ortası akım hızı, ekspire edilen volümün orta pozisyonundaki (%2575) ortalama akım hızını yansıtır. Ekspiratuvar akımlar volüme bağımlı olduklarından
dolayı, TLC ve RV’ nin düştüğü özellikle restriktif olgularda, FEV1/FVC oranının normal
olmasına, akım-volüm halkasında ekspiratuvar akımlarda konkavite görülmemesine karşın,
ekspiratuvar akımlar düşük bulunabilir. Ağır obstrüksiyon olan olgularda ekspirasyon
süresinin kısalmasından dolayı FEF 25-75 yanlışlıkla yüksek bulunabilir(75).
Arter Kan Gazları (AKG)
AKG analizi invazif bir yöntem olup GOLD FEV1 <%40 olan olgularda AKG
önermektedir. Akut ataklarda gelişen solunum yetmezliğinde AKG analizi zorunludur.
Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için örneklerin oda havasında alınması gereklidir.
Oksijen alan hastalarda bu amaçla oksijen uygulamasının en az 30 dakika kesilmesi
gereklidir. Akut olgularda pH degişmelerinin monitorizasyonu akut ekzaserbasyonun
prognoza etkisinin saptanmasında daönem taşır(76).
Radyolojik Yöntemler
Kronik obstrüktif akciğer hastalığının değerlendirilmesinde en sık kullanılan yöntemlerden
birisi çeşitli kısıtlılıkları olmasına karşın, akciğer grafisidir. Çeşitli nedenlerle obstrüktif
semptomları ve bulguları olan hastalarda ayırı tanı yönünden veya KOAH’ a bağlı
pnömoni veya pnömotoraks gibi komplikasyonların değerlendirilmesinde akciğer grafisi
degerlidir.
30
Kronik Bronşit
Kronik bronşit sadece radyolojik bulgularla tanı konabilecek bir hastalık değildir.
Hastaların yaklaşık % 21-50’sinde göğüs radyografisinin normal olduğu bildirilmektedir
(77,78).
Kronik bronşitli hastalarda izlenen temel radyolojik bulgular; bronş duvarı kalınlaşmaları
ve parankimde artmış lineer izler, bronkovasküler dallanmada artış (kirli akciğer)amfizem
ile birlikte olduğunda ışın geçirgenlik artışının izlendiği alanlar şeklindedir. Kronik
bronşitte spesifik tomografi bulguları da yoktur. Bronş duvarında kalınlaşma, periferik
alanlarda bronşioler dilatasyon ve sekresyonla dolmaya bağlı görüntüler olabilir.
Amfizem
Radyolojik bulgular; akciğer parankim harabiyetini, parankim harabiyetine sekonder
gelişen
vasküler
değişiklikleri
ve
akciğerlerde
volüm artışını
yansıtır. Göğüs
radyografilerinde tek ya da çok sayıda büller, parankim kaybına bağlı saydamlık artışı
izlenebilir. Ancak olguların çoğunda hiperinflasyon ve pulmoner vasküler yapıdaki
değişiklikler temel radyolojik bulguları oluşturur ( 78 ).
YÇBT Bulguları; Yüksek çözünürlü bilgisayarlı tomografi (YÇBT) amfizemin
yaygınlığının ve şiddetinin saptanmasında göğüs röntgenogramlardan daha üstün bir
yöntemdir.
Konvansiyonel
BT’de
izlenemeyen
amfizemli
alanlar
YÇBT
ile
görüntülenebilir. Duyarlılık %91, özgüllük %100 olarak bildirilmektedir. YÇBT’de
amfizem duvarsız, düşük dansiteli alanlar olarak izlenir. Ayrıca amfizemle karışabilecek
kistik değişikliklerin (balpeteği akciğer, kistik akciğer hastalıkları, fokal hava hapsi) ayırıcı
tanısı YÇBT ile yapılabilir (79).
2.1.10. KOAH’ta Akut Atak
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı KOAH seyri esnasında semptomların akut kötüleşmesi
ile karakterize olan ataklar sık görülen klinik bir durumdur. Ortalama atak sayısı yılda 1-3
kadardır, ancak genelikle ataklar hafif şiddettedir ve hastaların %50’si atakları için hekime
gitmezler (80).
31
KOAH atağı stabil ‘’KOAH olgusunda dispnede artış ve günlük aktivasyonda azalma ile
kendini gösteren ve bu tabloya balgam volüm ve renginde değişiklik, öksürükte
şiddetlenme, yüksek ateş ve/veya mental fonksiyonlarda bozulmanında eklenebildiği akut
ve epizodik bir kötüleşme’’ dönemi şeklinde tanımlanabilir (81).
KOAH Atak Nedenleri
Primer nedenler
Trakeobronşial enfeksiyonlar
Hava kirliliği
Sekonder nedenler
Pnömoni
Pulmoner emboli
Pnomotoraks
Kot fraktürleri/göğüs travması
Sedatifler, narkotikler ve beta blokerlerin aşırı dozda kullanılması
Sağ ve sol kalp yetmezliği veya aritmiler
Metabolik hastalıklar (diyabet, elektrolit bozukluğu vs)
Beslenme bozukluğu
Diğer hastalıklar (gastrointestinal kanama vs )
Uygun olmayan oksijen tedavisi
2.2. KOR PULMONALE
Kor pulmonale akciğer hastalıklarına bağlı olarak gelişen, pulmoner hipertansiyon
sonucunda oluşan, sağ kalp yetmezliğidir. Kor pulmonale gelişiminde, pulmoner
hipertansiyon ilk basamaktır. Pulmoner hipertansiyon gelişiminde ise pulmoner akımın
önündeki direnci arttıran olaylar rol oynar Hipoksi, asidozis ve hiperkapni oluşumuna yol
açan akciğerin obstrüktif ve restriktif hastalıkları pulmoner hipertansiyona neden olarak
kor pulmonaleye giden olayları başlatırlar (1).
32
2.2.1. Pulmoner Hipertansiyon
Pulmoner hipertansiyon, ortalama pulmoner arter basıncının artmasına neden olan bir
hastalıktır. Ortalama pulmoner arter basıncının, dinlenme konumunda 25, egzersiz
konumunda ise 30 mmHg ‘nın üzerine çıkmasıdır (82).
2.2.2. İnsidans
Sağ ventrikül yetersizliği KOAH olan hastalarda mortalite artışını gösteren önemli bir
belirleyicidir. Otopsi çalışmalarında KOAH’lı hastaların %40’ında kor pulmonale
saptandığı gösterilmiştir(2). Kalp yetersizliği nedenleri arasındaki oranıda sanıldığından
yüksektir. Kalp yetersizliği ön tanısıyla hastaneye yatırılan hastaların %30-40’ının kor
pulmonaleli olduğu gösterilmiştir(3).
2.2.3. Tanı
PHT ‘nun klinik bulgu vermeden seyredebilmesi veya altta yatan hastalıkla benzer klinik
bulgular taşıması nedeniyle kor pulmonale tanısı zor ve sıklıkla gecikmiş olarak
konabilmektedir. Sağ kalp yetersizliğinin varlığı kor pulmonale tanısı koymak için mutlak
koşul olmamakla birlikte, genellikle bu aşamada tanı konduğundan, pulmoner
hipertansiyonun sık rastlanan bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Kor pulmonale tanısı
akciğer hastalığına bağlı pulmoner arter basıncının artmaya başlaması, yani pulmoner
hipertansiyonun oluşması ile başlar ve sag ventrikülün hipertrofi dilatasyon ve hastalığın
en ileri şekli olan sağ ventrikül yetersizliğine kadar olan klinik tablolarını kapsamaktadır
(83,84).
Kor pulmonale kronik bronşitli hastalarda amfizemli olgulara kıyasla daha sık
görülmektedir. Nedeni kronik bronşitte alveolar ventilasyonun daha erken bozulmasına
karşı alveolar perfüzyonun uzun süre normal kalması sonucu oluşan şant etkisidir, oysa
amfizemde ventilasyon ve perfüzyon beraberce bozulduğundan böyle bir şant etkisi
oluşmaz (85).
33
2.2.4. Fizik Muayene
Hastalar, yanlış olarak altta yatan akciğer hastalığına bağlanan non-spesifik belirti ve
bulguların yanı sıra,; retansiyon bulgularının ön planda olduğu kalp yetersizliğinin belirti
ve bulguları ile de karşımıza çıkabilirler.Özellikle:
Nefes darlığında artış
Paroksismal öksürük atakları ve buna eşlik edebilen senkop atakları,
Ödem, asit, hepatomegali gibi sıvı retansiyonu bulguları
Santral tipte siyanoz
Ortapne görülebilir (86)
2.2.5. Klinik Bulgular
Gelişmiş ileri tanı yöntemleri olmasına rağmen iyi bir fizik muayene ile kor pulmonale
tanısı özellikle kalp yetersizliği ile birlikte ise zor değildir. Aranması gereken klinik
bulgular şunlardır;
Kemozis: Bulber konjonktiva ödemi olup sağ kalpte artan basıncın retrograd olarak üst
vene kava, juguler ven, kavernöz sinüs ve konjonktiva venlerine yansımasıdır.
Juguler ven dolğunluğu (inspiryumda kollabe olmayan):KOAH’lı olgularda intratorasik
basınç dalgalanmaları nedeniyle yanıltıcı olabileceği htırlanmalı.
Belirgin a ve v dalgaları
Hepatojuguler reflü
Pulsus paradoksus (Nabız basıncının inspiryumda 10 mmHg den fazla düşmesi)
Hepatomegali (Triküspit yetersizliği eklenmişse genellikle pulsatil karaciger vardır)
Sol alt parasternal ya da epigastrik vuru olması (RV hipertrofisi bulgusudur)
Sol üst parasternal ( 2.İCA ) vuru olması (PHT bulgusu)
P2>A2 2. sesin pulmoner kompenentinin aort kompeneentinden daha şiddetli olması
(PHT) bulgusu
Sol parasternal alanda, inspiryumla artan halosistolik bir üfürüm duyulması
Sağ ventrikül kaynaklı, inspiryumla artan S3 galo duyulması (RV disfonksiyonu bulgusu)
(86).
34
2.2.6. Laboratuvar
Kan tetkikleri
Sedimantasyon hızı polistemi nedeni ile düşer
Hemotokrit değeri yüksektir
Pıhtılaşmaya egilim artmıştır
Sıvı retansiyonu varsa dilüsyoner hiponatremi oluşabilir (86).
Akciğer radyolojisi
Kardiyomegali (kalp göğüs oranı >0.5)
Pulmoner arter genişlemesi (sağ pulmoner arter inen dalının erkekte,16mm kadında 14mm
den geniş olması)
Sağ atrium basıncının artmasıyla üst vene kava ve azygos venlerinin genişlemesi
Sağ ventrikül hipertrofisi (kalp tepesi yukarı kalkar)
Aşırı havalanma bulguları
Lateral grafide sternum arkası havalı alanın azalamsı kapanması (86).
Akciğer Fonksiyon Testleri
PaO2’de düşme, PaCO2 ‘de artma, asidoz (blue bloaters)
Difüzyon kapasitesinde düşme (Amfizemde daha belirgin)(pink puffers)
Elektrokardiyogram (EKG )
P pulmonale (P dalgası II, III, aVF de yüksektir, P>2mm)
QRS aksında sağa sapma (>110derece)
V1de R/S amplitüt oranı >1
V6 da R/S amplitüt oranı <1
V1 deki R+V5 ya da V6 daki S toplamı >10.5 mm
İnkomplet sağ dal bloku
Elektriksel aksın saat yönünde rotasyonu
II, III, aVF, V1,V4 ‘de belirgin Q ve QS ya da ters, bifazik ya da düz T dalgaları
Düşük QRS voltajı saptanabilir (87).
35
Ekokardiografi (EKO)
Pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonalenin değerlendirilmesinde obstrüktif hava yolu
hastalıklarına bağlı akciğerlerde hiperinflasyon olmaması nedeniyle primer pulmoner
hipertansiyon için en iyi teknik ekokardiyografidir. primer pulmoner hipertansiyonda
genellikle Tricüspit regürjitasyonu vardır (87).
Sağ Kalp Kateterizasyonu
Sağ ventrikül anatomisi, fizyolojisi ve fonksiyon bozukluğunun varlığı ve derecesi
hakkında bilgi veren, halen altın standart sayılan, ama invazif bir yöntem olması açısından
ancak gerektiğinde başvurulan bir tanı yöntemidir (87).
2.3. BRAIN NATRİURETİK PEPTİD (BNP)
Natriüretik peptidler kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümünü regüle eden bir
hormon sınıfıdır. B tip natriüretik pepetid diger üyeleri atrial natriüretik peptid (ANP), C
tip natriüretik peptid (CNP) ve dendroapsis natriüretik peptid (DNP) olan natriüretik
peptidler ailesine mensuptur (88).
İlk olarak domuz beyin dokusundan izole edilmesi bebiyle brain(beyin) natriüretik peptid
adı verilmiştir (89). Oysa takip eden araştırmalarda BNP’nin kardiyak kökenli olduğu ve
yüksek konsantrasyonlarda myokardda bulunduğu va ANP ile aynı periferik reseptörleri
paylaştığı gösterilmiştir (90).
A. Genetik ve Moleküler Özellikler
İnsan BNP’si tek kopya gen halinde üç exon ve iki intion içerecek şekilde kodlanmıştır.
mRNA’sı ise RNA’nın stabilitesini sağladığı düşünülen translate edilmemiş 3 bölgesinde 4
adet AUUAA tekrarlayan zinciri varlığıyla karakterizedir. BNP öncü geninin
posttranslasyonel işlenmesi ANP öncü geninden farklıdır. ANP regülasyonu depo
granüllerinin salınımı seviyesinde oluşurken, BNP regülasyonu gen ekspresyonu esnasında
olur. BNP kalpte 108 aminoasit içeren öncü BNP ‘’pro BNP‘’ şeklinde patlamalar ani
salınımlar şeklinde üretilir. Daha ileri işlemlerle biyolojik olarak aktif 32 aminoasit içeren
BNP molekülü salınır. Bu fragman BNP öncüsünün C terminal zincirine tekabül ederken
36
geriye kalan 76 aminoasitten oluşan fragman N terminal fragmandır. “Nt pro BNP’’.
Dolaşımdaki BNP 32 aminoasit içerir ve iki sistein kalıntısı rasında bir disülfit bağı ile
kapanmış karakteristik halka yapısına, 9 aminoasitten oluşan aminoterminale ve 6
aminoasitten oluşan karboksil terminale sahiptir (91).
B. BNP Sekresyonu
BNP’nin majör kaynağı kardiak miyositler olmakla beraber kardiak fibroblastlarında BNP
üretebildikleri gösterilmiştir. Çeşitli nörohormonlar farklı kardiak hücre tipleri arasında
görev yaparak BNP üretimini uyarabilirler. Hem BNP hemde ANP kalpte artan duvar
gerilimi ve stresine yanıt olarak salınır. Volüm yüklenmesi ve duvar gerilimi artışıyla
salınımı artara (92).
Sürekli bir ventriküler genişleme ve basınç artışı olduğunda pro BNP kana salınır ve
fizyolojik olarak aktif hormon olan BNP ile inaktif bir metaboliti olan N terminal BNP ye
parçalanır. Normal kişilerde NT proBNP ve BNP plazma konsantarsyonları benzerdir. Her
ikiside devamlı şekilde kalpten salınırlar ve psikomotor konsantrasyonlarda sağlıklı
insanların venöz kanlarında saptanırlar. Yaklaşık olarak 22 dakikalık yarılanma ömrü ile
BNP pulmoner kapiller kama basıncındaki degişiklikleri heriki saatte bir dogrulukla
yansıtır. İnaktif form olan NT proBNP ‘nin plazma yarı ömrü BNP den daha uzundur ve bu
sebeple kanda miktarının tesbiti daha kolaydır (93,94).
C. Kalp Yetmezliğinde BNP
Depolanma yeri atrium ve ventrikül olan atrial natriüretik peptidden farklı olarak BNP’nin
ana kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi olarak
diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Kalp yetmezliğinin
erken tanı ve tedavisi, bu hastalığa sahip hastaların mortalite ve morbite yüzdelerinin
azaltılmasında önemli bir role sahiptir. Asemptomatik evrede ve kalp yetmezliği
gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye başlaması bu pepetidin erken
tanıda duyarlılığını göstermektedir
(95).
37
Kalp yetmezliğinin sınıflandırmasında rutin olarak kullanılan birçok plan vardır. New
York Kalp Cemiyetinin (NYHA) sınıflandırması aralarında en yaygın olarak kullanılanıdır
(96).
Acil servise dispne yakınması ile başvuran kalp yetmezliği olan 250 hastada yapılmış bir
çalışmada, hastaların yatak başı hızlı BNP düzeyleri ölçülmüş, klinik ve laboratuar
bulguları ile kalp yetmezliği tanısı konan hastalarda BNP düzeyi 1076 pg/ml, kalp
yetmezliği olmayanlarda 38 pg/ml, kalp yetmezliği alevlenmesi olmayan ancak ventrikül
disfonksiyonu gelişmiş hastalarda 141 pg/ml, KOAH’lı hastalarda 86 pg/ml saptanmıştır
(97).
Plazma BNP düzeyi kalp yetmezliğinde artar ve bu artış miktarı kalp yetersizliğinin
ciddiyeti ile korelasyon gösterir (98).
D. Normal Bireylerde BNP
BNP düzeyi yaşla beraber artış gösterir. Kadınlarda BNP miktarı erkeklerden daha
yüksektir. Son dönem akciğer hastalıklarında sağ ventrikül disfonksiyonuna bağlı olarak
BNP artışı izlenebilir.
Prediyaliz son dönem böbrek hastaları ve diyaliz gören kronik böbrek yetmezlikli
hastalarda plazma BNP düzeyi artmış olarak saptanır (99).
E. Sağ Ventrikül Hastalıklarında BNP
Sağ ventrikülün basınç yüklenmesi ve yapısal anomalilerine bağlı olarak; kor pulmonale,
pulmoner emboli, primer pulmoner hipertansiyon, konjenital kalp hastalıkları gibi
durumlarda BNP artışı izlenebilir. Ancak bu artış sol ventrikül disfonksiyonuna göre çok
daha azdır (101).
38
3. MATERYAL ve METOD
Araştırmaya Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 9. Göğüs Hastalıkları Kliniği’ne Aralık 2006 – Temmuz 2007 tarihleri arasında
KOAH ve Kor pulmonale tanısı konulan 60 hasta ve kontrol grubu olarak 30 sağlıklı kişi
alındı.
Hastalar, KOAH ve kor pulmonale açısından anamnez, fizik muayene bulguları, akciğer
radyografisi, solunum fonksiyon testleri, AKG, EKO ve EKG ile değerlendirildi. Stabil
dönemdeki KOAH olgularını; en az bir aydır akut alevlenme bulgusu bulunmayan ve
laboratuvar değerlerinde önemli bir değişiklik olmayan hastalar oluşturuyordu. Kor
pulmonale olgularını, fizik muayenede pretibial ödemi, EKG’de, p-pulmonale ve
konvansiyonel akciğer grafisinde kardiotorasik indeksi kalp lehine artmış olan hastalar
oluşturuyordu.
Hastaların fizik muayeneleri yapılarak akciğer grafileri, SFT ve EKG tetkikleri görülerek
kan tetkikleri için kan örnekleri alındı. Serumda BNP tayini için, her hastadan 5 cc venöz
kan örneği alınarak, on dakika santrifuj edilerek plazma kısmı ayrıldı. Tüm örnekler -26 C°
toplanarak aynı gün BNP tayini için, BNP 32 kiti ELISA (Abbott Diagnostic/CA United
States) yöntemiyle manuel olarak çalışıldı. ELISA okuyucusu ile 450 nanometrede
okutuldu.
Solunum fonksiyon testleri, daha önceden nasıl yapılacağı anlatılmış olan hasta ve kontrol
grubuna, 90 derece dik oturur durumda iken, ZAN 300 spirometri cihazı kullanılarak en az
3 spirometri örneği alınarak en iyisi değerlendirmeye alındı. KOAH tanısı için GOLD
2006 kriterleri kullanıldı. KOAH ve Kalp Yetmezliği (KY) birlikteliği olan olgular,
özellikle sol ventrikül hipertrofi ve dilatasyonu olan olgular ve EF ‘si %60’ın altında olan
KOAH’lı olgular çalışma dışı bırakıldı.
39
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10,0 programı kullanıldı. Veriler
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra,
sırasıyla hasta ve kontrol grubundaki olguların yaş ve sigara içme süreleri t testiyle
karşılaştırıldı.
Dört grubun BNP değerlerinin birbirinden farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek
yönlü ANOVA testi uygulanmıştır.
Hasta ve kontrol gruplarında bulunan olguların BNP değerinin yaştan etkilenip
etkilenmediğini belirleyebilmek amacıyla her bir grup için BNP ve yaş arasındaki
korelasyonlar incelenmiştir.
BNP değerinin, olguların cinsiyetine göre değişip değişmediğini belirlemek amacıyla da
tek yönlü ANOVA yapılmıştır.
BNP değerinin hastaların ek hastalığa sahip olup olmamalarına göre değişip değişmediğini
belirlemek amacıyla bağımsız gruplar için t testi yapılmıştır.
BNP
değerinin
hastaların
solunum
fonksiyon
testleri
değerlerinden
etkilenip
etkilenmediğini belirleyebilmek amacıyla KOAH ve kor pulmonale grupları için BNP ve
solunum fonksiyon testleri arasındaki korelasyonlar incelenmiştir.
Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
40
4. BULGULAR
Çalışmamızda 30 KOAH ve 30 kor pulmonale olgusu ve 30 sağlıklı kontrol olgusunda
fonksiyonel parametreler ve BNP değerleri karşılaştırılmıştır. Olguların demografik
özellikleri tablo 5’de görülmektedir.
KOAH’lı 30 olgunun 28’i erkek 2’si kadın idi. Yaşları 31 ile 80 arasında değişmekte olup
yaş ortalaması 60.1±10.5 idi. Olguların 4’ünde hipertansiyon, 1’inde diabetes
mellitus,1’inde koroner arter hastalığı mevcuttu. Kor pulmonale’li 30 olgunun 20 ‘si erkek
10’u kadın idi. Yaşları 32 ile 70 arasında değişmekte olup yaş ortalaması 65.9±10.4 idi.
Olguların 5’inde hipertansiyon,1’inde dibetes mellitus mevcuttu. Sağlıklı sigara içen
grubun 12’si erkek 3’ü kadın idi. Yaş ortalaması 48.7±7.5 idi. Sağlıklı sigara içmeyen
grubun 9’u erkek 6’sı kadın idi. Yaş ortalaması 48.1±9.7 idi. Kontrol grubunda ise 1
hastada hipertansiyon ve 3 hastada diabetes mellitus mevcuttu.
Tablo 5. Grupların Demografik Özellikleri
Grup
Cinsiyet
Yaş aralığı
Ort.± SD
n
Kadın
Erkek
KOAH Grup
2
28
40-68
60.1±10.5
30
Kor pulmonale’li Grup
10
20
32-70
65.9±10.4
30
Sağlıklı Sigara İçen Grup
3
12
31-80
48.7±7.5
15
Sağlıklı Sigara İçmeyen Grup
6
9
50-83
48.1±9.7
15
Tanısı konulmuş 30 KOAH ve 30 kor pulmonale olgusu ve 30 sağlıklı kontrol grubunun
yaş, sigara (p-yıl), cinsiyet, solunum fonksiyon testleri FVC (lt), FVC (%), FEV1 (lt), FEV1
(%), FEV1/FVC ve grupların BNP değerleri (ng/ml) Tablo 6, Tablo 7, Tablo 8 ve Tablo
9’de gösterilmiştir.
41
Tablo 6. KOAH grubunun yaş, cinsiyet, sigara (p-yıl), FVC (lt), FVC (%), FEV1 (lt)
FEV1 (%), FEV1/FVC ve BNP (ng/ml) değerleri
BNP
Sıra
Ad
Sigara
No
Soyad
Yaş
Cinsiyet
(p-yıl)
1
C. F.
70
E
50
HT
1.89
44
1.09
36
57
7.13
2
H. K.
74
E
45
HT
0.68
19
0.42
16
61.8
2.71
3
Ö.G.
75
E
70
0
2.25
51
1.37
44
60.9
8.32
4
Y.S.
47
E
15
0
0.89
22
0.53
17
59
7.07
5
M.A.B
61
E
75
0
1.45
34
0.9
24
62
11.81
6
A.T.
56
E
80
0
1.8
52
1.25
37
70
1.95
7
B.D.
63
E
40
HT
2.07
67
1.56
47
69
9.98
8
O.K.
80
E
65
0
1.39
33
0.83
29
59
5.97
9
M.D.
54
E
30
0
4.2
97
3.07
88
70
5.63
10
H.K.
58
E
80
0
2.5
68
1.84
63
69
4.46
11
N.A.
58
E
45
0
2.9
81
2.06
69
70
1.21
12
A.M.
57
E
40
0
3.01
77
2.12
69
69
10.38
13
B.E.
69
E
16
0
2.69
67
1.01
33
47
3.75
14
C.T
55
E
70
0
1.64
41
0.65
22
53
4.20
15
N.A.
53
E
0
0
1.81
41
1.09
33
60.2
2.89
16
H.G.
54
E
15
0
2.07
44
1.03
30
49
2.57
17
Ş.E.
58
E
0
0
2.52
55
1.13
33
44
5.35
18
K.Ö
57
E
40
KAH
2.17
62
0.92
33
42
3.07
19
Z.U.E
56
E
0
0
5.16
101
2.55
65
49
9.47
20
A.Ç
70
E
70
DM
2.74
69
1.63
53
59
16.93
21
A.M.
63
K
10
HT
1.6
52
1.13
50
70
11.22
22
İ.Ö.
55
E
30
Sekel Tb
2.81
64
1.61
46
57
19.67
23
F.S.
49
E
15
0
3.94
81
2.73
78
70
14.69
24
Y.B.
73
E
80
0
3.64
81
3.13
50
67
4.44
25
M.D.
60
E
35
0
2.26
52
1.4
40
60
9.52
26
T.Ç
70
E
25
0
1.79
50
0.9
32
50
2.38
27
İ.A
31
E
17
0
2.88
58
1.7
41
59
11.86
28
S.Y.A.
43
K
20
0
3.01
120
2.12
101
70
11.96
29
N.G.
63
E
20
0
3.17
65
2.2
61
69
10.09
30
İ.Ç.
72
E
80
0
2.6
44
1.03
30
50
6.03
Ek Hastalık FVC(lt) FVC% FEV1(lt FEV1% FEV1/FVC (ng/ml)
42
Tablo 7. Kor pulmonale grubunun grubunun yaş, cinsiyet, sigara (p-yıl), FVC (lt), FVC
(%) FEV1(lt), FEV1 (%), FEV1/FVC, PAB ve BNP (ng/ml)değerleri
Sıra
Ad
Sigara
Ek
No
Soyad
(p-yıl)
Hastalık
1
İ.Ç.
72
E
80
0
2.07
44
1.03
30
49
-
13.30
2
K.Y.
52
E
70
0
3.81
69
3.10
52
78
-
16.50
3
M.K.
65
E
50
0
2.09
50
1.83
56
76
-
14.71
4
A.V.
64
E
40
HT
-
-
-
-
-
-
14.71
5
M.T.
78
E
80
0
1.79
49
1.17
46
65
-
12.01
6
M.A.
51
E
40
0
3.32
77
2.11
61
63
-
13.55
7
E.A.
65
E
30
0
1.57
38
0.81
27
51
70
3.95
8
B.K.
62
E
50
0
1.39
30
0.93
28
66
60
11.82
9
H.U.
50
K
30
0
1.43
34
1.12
36
78
-
7.67
10
A.A.
82
E
20
0
1.25
28
1.16
36
92
45
18.75
11
G.K.
68
E
60
0
0.82
20
0.50
17
61
50
4.72
12
M.T.
60
E
80
0
1.86
39
1.01
29
54
65
10.51
13
M.K.
78
E
48
0
-
-
-
-
-
70
9.95
14
K.Z.
54
K
0
0
-
-
-
-
-
60
49.26
15
H.T.
57
K
0
HT
-
-
-
-
-
-
8.57
16
C.Y.
64
E
100
HT
-
-
-
-
-
-
8.68
17
S.D.
57
E
80
0
1.56
37
1.13
36
72
-
18.54
18
E.P.
50
K
40
0
0.6
21
0.44
20
73
-
10.97
19
S.S.
76
K
20
DM
1.93
53
1.25
50
64
58
6.85
20
N.K.
80
K
35
0
1.1
34
1.07
50
97
-
8.00
21
O.K.
60
E
50
HT,DM
-
-
-
-
-
-
33.60
22
S.M.
77
E
80
0
1.93
53
1.25
50
64.8
-
6.08
23
N.S.
65
E
20
0
1.24
40
0.61
25
65
-
20.89
24
M.Ç.
65
E
80
0
2.22
56
1.26
47
56
-
27.12
25
M.D.
83
K
0
0
1.12
47
0.73
30
65
50
10.37
26
E.U.
52
K
0
0
1.22
45
0.9
33
64
50
7.14
27
H.E.
79
K
0
0
-
-
-
-
-
85
16.53
28
Ö.K.
63
E
90
HT
1.38
30
0.90
27
65
50
12.87
29
S.A
74
K
0
HT
1.5
52
1.30
65
86
45
10.83
30
İ.B
75
E
60
0
-
-
-
-
-
60
12.88
Yaş Cinsiyet
FVC(lt) FVC%
43
FEV1(lt) FEV1% FEV1/FVC PAB BNP
Tablo 8. Sağlıklı sigara içen kontrol grubunun yaş, cinsiyet, sigara (p-yıl) ve BNP
(ng/ml) değerleri
Sıra
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Ad
Soyad
Cinsiyet
Sigara
(p-yıl)
Ek
Hastalık
BNP
(ng/ml)
Yaş
M.A
48
E
30
0
4.70
K.K
68
E
30
0
12
C.E
52
E
20
0
22.48
M.E
46
E
15
0
4.03
H.M
45
E
20
0
9.03
A.A
40
E
20
0
12.80
Ö.Ç
47
E
30
0
3.63
G.A
40
K
10
0
1.91
K.E
42
E
17
0
5.75
A.K
40
E
10
0
6.68
G.Y
49
K
13
0
0.83
A.K
55
E
30
0
8.09
A.B
52
K
20
0
6.93
M.D
50
E
40
0
16.99
M.Y
57
E
30
0
4.42
44
Tablo 9. Sağlıklı sigara içmeyen kontrol grubunun yaş, cinsiyet, sigara (p-yıl), ve BNP
(ng/ml) değerleri
Sıra
No
1
Ad
Soyad
Ş.K
Yaş
43
Cinsiyet
K
Sigara
(p-yıl)
0
Ek
Hastalık
0
BNP
(ng/ml)
18.52
2
E.Ç
53
K
0
0
12.99
3
A.T
70
E
0
HT
18.16
4
M.T
56
E
0
DM
7.08
5
M.K
51
E
0
DM
9.39
6
M.E
52
E
0
0
11.13
7
A:Ç
43
E
0
DM
6.73
8
T.O
44
E
0
0
1.20
9
M.K
52
K
0
0
7.78
10
Ş.K
52
E
0
0
10.63
11
Ö.T
47
K
0
0
8.24
12
Y.K
40
E
0
0
4.92
13
Y.Ç
54
E
0
0
7.97
14
S.K
32
K
0
0
8.18
15
Y.B
32
K
0
0
12.48
Hasta ve kontrol gruplarında bulunan olguların sigara p-yıl olarak sigara içme süreleri
karşılaştırıldığında, sigara içme sürelerinin hasta grubundaki olgularda kontrol grubundaki
olgulara göre istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı ve yüksek olduğu görülmüştür
(p<.001).
Tablo 10. Hasta ve kontrol gruplarına ilişkin karşılaştırmalar
Sigara (paket/yıl)
Hasta Grubu
Kontrol Grubu
(n = 60)
(n = 30)
Ort.±SD
Ort.±SD
41.9±29.0
11.1±12.9
t: Bağımsız gruplar için t testi
p < .001 ileri düzeyde anlamlı
45
Test ist.
t = -6.93
p < .001
Araştırmada, dört grubun BNP değerlerinin birbirinden farklılaşıp farklılaşmadığını
belirlemek için Tek Yönlü ANOVA testi uygulanmıştır. Yapılan analiz sonucunda BNP
değerlerinin Kor pulmonale, KOAH ve sağlıklı sigara içen ve sağlıklı sigara içmeyen kontrol
gruplarında anlamlı olarak birbirinden farklılaştığı görülmüştür (F (3,86) = 171, 72,
p<.001). Yapılan LSD çoklu karşılaştırma sonucunda kor pulmonele grubunun BNP
değerinin (Ort.= 14.04, SD = 9.21), sağlıklı olup sigara içen (Ort. = 7.99, SD = 5.87) ve
sağlıklı olan ve sigara içmeyen (Ort. = 9.69, SD = 4.57) göre istatistiksel olarak anlamlı
yüksek saptanmıştır (p<0.001). Ayrıca Kor pulmonale grubunun BNP değerinin (Ort. =
14.04, SD = 9.21) KOAH gruplarına (Ort. = 7.56, SD = 4.66) göre istatistiksel olarak
anlamlı yüksek saptanmıştır (p<0.001). KOAH’lı olgularla kontrol grubu arasında BNP
değerinde istatistiksel olarak fark saptanmamıştır. Tüm gruplarda BNP düzeyleri tablo
11’de ve şekil 5’te verilmiştir.
Tablo 11. Grupların BNP değerleri
Grup
BNP(ng/ml)
Ort.± SD
8.0±5.9
Sağlıklı Sigara İçen Grup (n = 15)
Sağlıklı Sigara İçmeyen Grup (n = 15)
9.7±4.6
KOAH Grup (n = 30)
7.6±4.7
Kor pulmonale Grubu (n = 30)
14.0±9.2
16,00
14,00
12,00
10,00
8,00
6,00
4,00
2,00
0,00
Saglıklı Sigara Saglıklı Sigara
İçen
İçmeyen
KOAH
Kor pulmonale
Gruplara göre BNP dağılımı
Şekil 5. BNP değerlerinin gruplara göre dağılımı
46
Hasta ve kontrol gruplarında bulunan olguların BNP değerinin yaştan etkilenip
etkilenmediğini belirleyebilmek amacıyla her bir grup için BNP ve yaş arasındaki
korelasyonlar incelenmiştir. Sonuçta her bir grubun BNP değerinin hastaların yaşıyla
ilişkili olmadığı görülmüştür (p>0.05). Hastaların yaşı ve BNP değerleri arasındaki
korelasyonlar tablo 12’de gösterilmiştir.
Tablo 12. Hasta ve kontrol gruplarında bulunan olguların yaşı ve BNP değerleri
arasındaki ilişkiyi gösteren korelasyonlar
BNP(ng/ml)
YAŞ
Korelasyon değeri
.24
Sağlıklı Sigara İçen Grup (n = 15)
p>.05
.32
Sağlıklı Sigara İçmeyen Grup (n = 15)
p>.05
-.22
KOAH Grup (n = 30)
p>.05
-.22
Kor pulmonale Grup (n = 30)
p>.05
BNP değerinin, olguların cinsiyetine göre değişip değişmediğini belirlemek amacıyla tek
yönlü ANOVA yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda BNP değerlerinin olguların cinsiyete
göre birbirinden fark göstermediği görülmüştür (F (3, 88) = 0.69, p = .41) (Şekil 5).
47
13
11
9
7
5
3
1
Erkek
Kadın
Cinsiyete göre BNP dağılımı
Şekil 6. Cinsiyete göre BNP değerlerinin dağılımı
Ek hastalığın BNP değerini etkileyip etkilemediğini araştırmak amacıyla bağımsız gruplar
için t testi yapılmıştır. Ek hastalığı olan olguların yetersiz olmasından istatiki bir anlam
bulunmamasına rağmen BNP değerinin HT (10.48±4.25 ng/ml) ve KAH (3.07) olanlara
göre DM olan 6 olguda (13.43±10.62 ng/ml) ve tüberküloz sekeli olan bir olguda (19.67
ng/ml) BNP’nin cut off değerine göre (9.39 ng/ml) yüksek olduğu görülmüştür (tablo 13).
Tablo 13. Hastaların ek hastalıklarının olup olmamasıyla ilgili betimleyici istatistikler
Ek Hastalıklar
BNP(ng/ml)
Ortalama ± SD
Hastalık yok (n = 72)
9.8±7.2
HT (n = 10)
10.5±4.3
DM (n = 6)
13.4±10.6
KAH (n = 1)
3.1±-
Sekel Tbc (n = 1)
19.7±-
Toplam (n = 90)
10.2±7.2
48
BNP
değerinin
hastaların
solunum
fonksiyon
testleri
değerlerinden
etkilenip
etkilenmediğini belirleyebilmek amacıyla KOAH ve Kor pulmonale grupları için BNP ve
solunum fonksiyon testleri arasındaki korelasyonlar incelenmiştir. Sonuçta solunum
fonksiyon testleriyle BNP değeri arasında bir ilişki olmadığı görülmüştür. Hastaların
solunum fonksiyon testleri ve BNP değerleri arasındaki korelasyonlar tablo 14’te
gösterilmiştir.
Tablo 14. Solunum Fonksiyon Testleri ve BNP Değerleri Arasındaki Korelasyonlar
Solunum Fonksiyon Testleri
BNP (ng/ml)
Korelasyon değeri
.14
FEV1 (L)
p > .05
.15
FEV1 (%)
p > .05
.07
FVC (L)
p > .05
FVC (%)
.04
p > .05
.27
FEV1 / FVC
p > .05
Elde edilen BNP verileri temel alınarak eşik değer ve ilişkili özgüllük ve duyarlılık
degerleri ROC analizi kullanılarak hesaplanmıştır. Analizler MedCalc İstatistiksel Analiz
Programı kullanılarak yapılmıştır. Her bir eşik değere göre ortaya çıkan KOAH ve Kor
pulmonale ve kontrol grubu dağılımı hesaplanmıştır.
KOAH ve Kor pulmonale tanısı koyma açısından hangi BNP kesme puanlarının en büyük
duyarlık ve özgüllüğü oluşturduğunu bulmak amacıyla Receiver Operating Characteristic
analizi (ROC) uygulanmıştır. Buna göre BNP için cutt- off değeri 9.39 (ng/ml) olarak
49
bulunmuştur. Testin bu eşik değerde 0.55 duyarlık ve 0.67 özgüllük olmak üzere, sırasıyla
0.65 pozitif ve 0.67 negatif prediktif değer gösterdiği saptanmıştır. Elde edilen ROC
grafiği Şekil 6’da, eşik değerleri için Doğru Pozitif (DP), Yanlış Pozitif (YP), Doğru
Negatif (DN) ve Yanlış Negatif (YN) alanlara düşen hasta sayıları ise tablo15’de
gösterilmiştir.
Tablo 15. BNP nin duyarlık ve özgüllüğü
Eşik değer
Duyarlık
Özgüllük
PYD
NYD
8.68 (ng/ml)
.55
.60
.37
.75
9.03 (ng/ml)
.55
.63
.50
.71
9.39 (ng/ml)
.55
.67
.65
.67
9.47 (ng/ml)
.53
.67
.60
.70
9.52 (ng/ml)
.52
.67
.55
.72
PYD: Pozitif prediktif Değeri, NYD: Negatif prediktif De
Şekil 7. KOAH ve Kor pulmonale tanısı koyma açısından
BNP(ng/ml) duyarlık ve özgüllük eğrisi
50
5. TARTIŞMA
İlk kez Davis ve ark. tarafından kullanılan BNP, akut dispne ile başvuran 52 hastada
kullanılmış, ANP ve BNP düzeyleri ölçülmüş ve plazma BNP düzeylerinin, ejeksiyon
fraksiyonu ve plazma ANP düzeylerine göre kesin tanıyı koymada daha hassas olduğu
saptanmıştır(101).Çalışmamızda KOAH ve kor pulmonaleli olgularda BNP düzeyleri
araştırılmış, kor pulmonaleli olgularda litaratüre paralel olarak BNP yüksek bulunmuştur.
BNP ve pro BNP seviyelerinin ölçülmesi, dekompanse KKY, septik şok, pulmoner
hipertansiyon, akut pulmoner emboli, KOAH+korpulmonale, böbrek yetmezliği, karaciğer
sirozu, subaraknoid kanama ve hipertirodizm gibi hastalıklarda yüksek duyarlık ve
özgüllüğe sahip önemli tanısal araçtır (101).
Ventriküllerde myofibrillerin gerilmesi ile tetiklenen BNP salınımı kalp yetersizliği ve kor
pulmonalede saptanan değerlerdeki artışı açıklamaktadır. Klinik olarak KOAH ve kor
pulmonalenin zaman zaman iç içe girmesi ayırıcı tanıda zorluklara neden olabilmektedir.
KOAH’lı hastaların izlem sırasında BNP değerinin artması hastalığa kor pulmonalenin
eklendiğini göstermesi açısından önemlidir.
Atriyal septal defekte veya tromboemboliye sekonder gelişen pulmoner hipertansiyonu
olan sağ ventrikül yüklenmesi bulunan olgularda BNP seviyesi çalışılmış, bu olgularda
BNP seviyesinin arttığı görülmüştür. BNP seviyeleri ile pulmoner hipertansiyonun
prognozu ve ciddiyeti arasında korelasyon görülmüştür (102).
Yapılan bir çalışmada, akut nefes darlığı ile acile başvuran hastalarda BNP ve standart
yöntemler karşılaştırılmış, BNP değerlerinin ölçülerek tanı konulan hastalarda yoğun
bakım ve hospitalizasyon süresinin kısaldığı saptanmıştır. BNP ile tanı konulan olguların
%75’i hospitalizasyon gerektirmiş, kontrol grubunun ise %85’inde hospitalizasyon
51
gerekmiştir (103). Çalışmamızda hastane yatış açısından inceleme yapılmamakla birlikte
kor pulmonale olgularının yatış süresinin uzadığı ve klinik olarak daha kötü seyrettiği
görülmüştür.
KKY ve AMI gibi kalp hastalıkları ve diğer ciddi hastalıklarda BNP seviyeleri artmaktadır.
BNP ve ve NT pro BNP ölçümleri akut nefes darlığı olan hastalarda yararlı olup, düşük
BNP seviyeleri kalp yetmezliğini kolayca ekarte ettirir. İzlenen KOAH’lı olgularda BNP
değerlerindeki artış hastalarda kor pulmonalenin geliştiğini gösterir. Yapılan bir çalışmada
KOAH’lı olgularda kor pulmonale komponenti varlığında, kor pulmonale olmayan
KOAH’lı hastalara göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Aynı çalışmada BNP
düzeylerinin hipoksemi derecesiyle paralel olarak arttığı gösterilmiş, bu durumun kalbin
sağındaki volüm ve basınç artışıyla ilişkili olduğu açıklanmıştır (104). Çalışmamızda,
KOAH, kor pulmonale, kontrol grubu hastalarında BNP değerleri incelendiğinde KOAH
ve kontrol grubu arasında fark bulunmamış, kor pulmonaleli olgularda BNP değeri hem
KOAH hem de kontrol grubuna göre yüksek bulunmuştur.
Kor pulmonalenin kesin tanımı olmasada WHO kor pulmonale’yi sağ ventrikülün
pulmoner hipertansiyon nedeni ile büyümesi olarak tanımlamıştır. Yapılan çalışmalarda
BNP düzeyinin pulmoner hipertansiyonda sağ ventrikülün disfonksiyonu, sağ ventrikül
yüklenmesi, sağ ventrikül hipertrofisi ile ilişkili olarak arttığı gösterilmiştir (102,103).
Sıçanlarda yapılan deneysel çalışmalarda sağ ventrikül hipertrofisinde BNP’nin yükseldiği
gösterilmiştir.
PHT ve kor pulmonaleli hastalarda invaziv bir yöntem olan kardiak katerizasyon altın
standarttır. EKO, PA akciğer grafisi, SFT gibi noninvazif testlerde tanıda kullanılabilir.
EKO tanıda en duyarlı noninvaziv yöntem olmakla birlikte tek başına spesifik değildir
(104). Akciğer grafisinin spesifitesi % 94 sensivitesi %100, EKO’nun sensivitesi %94,
spesifitesi %69, EKG’nin sensivitesi %98, spesifitesi %57 olarak bildirilmiştir. Son
yıllarda ayırıcı tanıda kullanılan BNP ölçümünün kor pulmonale tanısında sensivitesi %73
ve spesifitesi %100 olduğu bildirilmektedir (104). Çalışmamızda kor pulmonaleyi tesbit
etmede BNP’ nin tanıda sensitivitesi %55, spesifitesi %67 olarak bulunmuş, bu durum
literatürle paralellik göstermektedir.
52
Parenkimal akciğer hastalığı bulunan ve transplantasyon adayı olan hastalar ile pulmoner
hipertansiyonu olan hastaların BNP değerlerinin kıyaslandığı bir çalışmada pulmoner
hipertansiyonu olan olgularda BNP ve pro BNP değeri yüksek bulunmuştur (103). Bu
çalışmaya benzer şekilde çalışmamızda pulmoner hipertansiyonu olan kor pulmonaleli
olgularda BNP değeri yüksek bulunmuştur.
Yapılan diğer bir araştırmada acil servise nefes darlığı ile başvuran kalp yetersizliği
bulunan ve bulunmıyan iki hasta grubu karşılaştırıldığında kalp yetersizliği olan grupta
BNP değerleri yüksek bulunmuş, tek başına akciğer hastalığı bulunan grupla
kıyaslandığında istatistiki olarak anlamlı olduğu görülmüştür. Kalp yetersizliği tanısı için
80 pg/ ml den yüksek olan BNP düzeyleri oldukça duyarlı (%98) ve özgül (% 92) olduğu
belirtilmiştir (105).
KOAH’lı olgularda BNP’nin normal olduğunu açıklayan bir çalışmada diyastolik kalp
yetmezliği olguları ile KOAH olguları karşılaştırılmış, BNP düzeyi KOAH’lı olgularda
normal bulunurken diyastolik kalp yetmezliği olgularında yüksek olduğu vurgulanmıştır
(102).
KOAH ve astım hastalarında gelişebilecek kalp yetmezliğini saptamak amacıyla yapılan
prospektif bir çalışmada olguların %20’inde BNP değerleri yüksek bulunmuş ve bu
olguların özellikle kor pulmonale gelişen KOAH hastalarında görüldüğü bildirilmiştir
(108).
Solunum sistemi hastalıklarında pulmoner emboli, kor pulmonale, maligniteler ve akciğer
tüberkülozunda BNP ‘nin yükselebileceği literatürde belirtilmektedir (105). BNP
seviyesini arttırıcı bir hastalık diabetes mellitusdur (101). Çalışmamızdaki diabetik
olgularda BNP düzeyi yüksek bulunmakla birlikte istatistikî olarak anlamlı bulunmamıştır.
Pulmoner embolide hastalığın prognozu açısından BNP değerli bir ölçümdür. Akut
pulmoner emboli tanısı konulan hastalarda yüksek BNP seviyelerinin yüksek olması ciddi
komplikasyon ve kötü prognozla ilişkilidir (106). BNP sağ ventriküler overlood ile
53
sonuçlanan akut pulmoner embolili hastaların çoğunda yüksek bulunmuştur ve sağ
ventrikül yüklenmesinin derecesini yansıtır (107).
Transuda ve eksüda vasfında plevral efüzyonu olan hastalarda serum ve sıvıdaki BNP
değerleri ölçülmüştür. Kalp yetmezliği tanısı olan olgularda serum ve sıvı BNP
değerlerinin birbiri ile paralellik gösterdiği saptanmıştır (109).
Plazma BNP düzeyi sol ventrikül kompliansının azalmasına bağlı olarak yaşla birlikte
artmaktadır. Ortalama BNP düzeyi 55-64 yaş arasında 26.2±1.8 pg/ml, 65-74 yaş arasında
31±2.4pg/ml, 75 yaş ve üzerinde ise 63±6.0pg/ml olarak bulunmuştur (107).Çalışmamızda,
BNP değerinin hastaların yaşıyla ilişkili olmadığını gördük.
Sağlıklı popülasyonda BNP seviyeleri yaşlılarda ve bayanlarda yüksektir. Ağır hastalığı
olanlarda yaş ve cinsiyet bağımsız birer faktördür. Bayanlarda BNP üretimi östrojen
regülasyonuna hassastır (101). Çalışmamızda cinsiyete göre BNP seviyelerinde anlamlı
fark saptanmadı.
54
55
6. SONUÇ
Sonuç olarak çalışmamızda, KOAH tanısı bilinen hastalar ve kor pulmonaleli olgularda
BNP düzeyleri araştırılmış, kor pulmonaleli olgularda BNP değerinin yüksek bulunması ile
KOAH tanısı bilinen hastalarda kor pulmonalenin geliştiğini desteklemektedir. BNP değeri
düşük KOAH olgularında sağ ventrikülün etkilenmediği yani kor pulmonale gelişmediği
saptanmıştır. Kor pulmonale tanısında BNP’nin sensitivitesi %55, spesifitesi %67 olarak
bulunmuştur.
Nefes darlığı ile başvuran bir hastada KOAH ile kalp yetmezliği ayırıcı tanısında BNP
değerleri çalışılması kolay, noninvaziv, tanıya yardımcı bir laboratuar yöntemidir. Kontrol
altına alınamayan KOAH hastalarında, hastalığın progresyon gösterdiği durumlarda olası
kor pulmonale varlığını değerlendirmek için BNP ölçümlerinin yapılması tanıyı
desteklemektedir.
Yaş ve cinsiyetten etkilenmeyen BNP değerlerinin diabetes mellitus gibi ek hastalığı olan
olgularda da yüksek olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.
56
7. ÖZET
Kor pulmonale, akciğer hastalıklarına bağlı olarak gelişen, pulmoner hipertansiyon
sonucunda oluşan sağ kalp yetmezliğidir. Otopsi çalışmalarında KOAH’ lı hastaların
%40’ında kor pulmonale saptandığı gösterilmiştir. Kalp yetersizliği nedenleri arasındaki
oranı yüksektir. BNP 32 aminoasitli bir peptiddir, vazorölaksan ve natriüretik etkileri
vardır, insanlarda daha çok ventriküllerden salınır. Özellikle kalp yetmezliğinde yükselir.
Çalışmamızda sağ kalp yetmezliğine neden olan kor pulmonale grubunda ve KOAH
hastalarında BNP değerini karşılaştırmayı amaçladık.
Çalışmamızın materyalini Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim
Araştırma Hastanesi 9. Göğüs Kliniği’ne Aralık 2006 – Temmuz 2007 tarihleri arasında
KOAH ve Kor pulmonale tanısı ile başvuran 60 hasta ve kontrol grubu olarak 30 sağlıklı
kişi alındı. KOAH grubunun yaş ortalaması 60.13±10.50 ve kor pulmonale grubunun ise
yaş ortalaması 65.93±10.42 şeklindedir. Kontrol grubunda sigara içen grubun yaş
ortalaması 48.73±7.56, sağlıklı olup sigara içmeyen grubun yaş ortalaması 48.07±9.67 idi.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0 programı kullanıldı
Çalışmamızda plazma BNP değeri kor pulmonale’li grupta kor pulmonalesi olmayan
KOAH grubuna ve kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek olarak ölçüldü. Kor
pulmonale grubunun BNP değerinin (Ort.= 14.04, SD = 9.21), sağlıklı olup sigara içen
(Ort. = 7.99, SD = 5.87) ve sağlıklı olan ve sigara içmeyen (Ort. = 9.69, SD = 4.57) göre
istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı (p<0.001). Ayrıca kor pulmonale grubunun
BNP değeri (Ort. = 14.04, SD = 9.21) KOAH gruplarına (Ort. = 7.56, SD = 4.66) göre
istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı (p<0.001). KOAH’lı olgularla kontrol grubu
arasında BNP değerinde istatistiksel olarak fark saptanmadı. BNP için cutt- off değer 9.39
(ng/ml) olarak elde edilmiştir. BNP’nin kor pulmonalede duyarlılığı %55 ve özgüllüğü
%67 saptanmış, bu bulgular literatürle uyumlu bulunmuştur.
Çalışmamızda, KOAH tanısı bilinen hastalarda BNP düzeyi yüksek bulunmasının bu
hastalarda kor pulmonalenin varlığının bir göstergesi olduğu kanısına varılmıştır.
57
6. KAYNAKLAR
1-
Channıck RN. Pulmonary hypertention: pathogenesis and etiology In: Bordow RA,
Mose KM. Manuel of clinical problems in pulmonary medicine, Boston: Brown
and company 1996: 304-12.
2-
Fishman A P. State of art: chronic cor pulmonale. Am Rev Respir Dis 1976; 114:
775-794.
3-
Respiratory disease. Task force report on prevention, control and education.
Washington D.C, US Department of Health, Education and Welfare, Public Health
Service, National Institue of Health 1997; 83-123.
4-
Global Initiative for chronic obstructive lung disease Global strategy for the
diagnosis, Management, and Prevention of chronic obstructive Pulmonary Disease.
NHLBI/WHO Workshop Report. US departement of Health and Human service
National Institutes of Health, National Health, Lung and Blood Instıtute 2006.
5-
Soriano JB, Visick GT, Muellerova H et al. Patterns of comorbidities in newly
diagnosed COPD and astma in primary care. Chest 2005; 128: 2099-107.
6-
American Thoacic Society Standarts for the diagnosis and care of patients with
chronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD). Am J Respir Crit Care Med 1995;
152: 77-120.
7-
Tatlıcıoğlu T. Tanım ve Ayırıcı Tanı. In. Umut S,Erdinç E(eds),Kronik Obstrüktif
Akciğer Hastalığı. İstanbul, Turgut Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.2000; 1-7.
8-
Teramato S, Yamamato H, Yamaguchi Y, et al. Global burden of COPD in Japan
and Asia. The Lancet 2003; 362: 1764-1765.
9-
Pauwels RA, Rabe KF. Burden and Clinical features of chronic obstructive
pulmonary disease (COPD). Lancet 2004; 364: 613-620.
10-
Vollmer VM. Epidemiology of COPD: Overview and the US perspective. Eur
respir J 2003; 22: Supp 43: 1S-3S.
58
11-
Mannino
DM.
Chronic
Obstructive
Pulmonary
Disease:
definition
and
epidemiology. Respir Care 2003; 48: 1185-1191.
12-
Murray C J L, Lopez A D. Alternative projections of mortality and disability by
cause 1990-2020: Global burden of disease study. Lancet 1997; 349: 1498-1504.
13-
Mannino DM, Homa DM, Akınbami LJ et al. Chronic obstructive pulmonary
disease surveillance: United States, 1971-2000, Mor Mortal Wkly Rep CDC
Surveill Summ 2002; 51 (6): 1-16.
14-
Celli B R, Halbert R J,Isonake S et al. Population impact of different definitions of
airways obstruction. Eur Respir J 2003; 22: 268-273.
15-
Menezes A, Perez- Podilla R, Jardim J et al. Prevalance of chronic obstructive
pulmonary disease in five Latin American cities 2005; 26: 1875-1881.
16-
Baykal Y. Kronik obstrüktif akciger hastalığı üzerinde epidemiyolojik bir
araştırma. Tüberküloz ve Toraks 1976; 24: 3-18.
17-
Kocabaş A. KOAH ‘da doğal gelişim. Umut S.Yıldırım N (eds) Kronik obstrüktif
akciğer Hastalığı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs
Hastalıkları ABD kitapları dizisi, 2005; s: 10-27.
18-
Fukuchi Y, Nishimura M Ichinose M,et al. COPD in Japan: The Nippon COPD
epidemiology study. Respirology 2004; 9: 458-65.
19-
Kocabaş A, KOAH: Epidemiyoloji ve Dogal Gelişim, In: Umut, S, Erdinç E: eds.
Kronik obstrüktif akciğer hastalıgı İstanbul: Turgut Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.
2000: 8-25.
20-
Kocabaş A. KOAH ‘da dogal gelişim. In: Umut S, Yıldırım N, eds. Kronik
obstrüktif Akciger Hastalığı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp fakültesi Gögüs
Hastalıkları Anabilim dalı 20. kitapları dizisi-4; İstanbul; 2005: s.10-27.
21-
Solak ZA, Başoğlu ÖK, Erdinç E.Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı olgularında
sigarayı bırakma başarısı. Tüberküloz ve Toraks dergisi 2006; 54 (1): 43-50.
22-
Zielinski J, Bednark M, Gorecka D et al. İncreasing COPD awaraness. Eur Respir J
2006; 27: 833-52.
59
23-
Tager I B, Munoz A, Rosner B, Weiss ST, Carey V, Speizer FE. Effect of cigarette
smoking on the pulmonary function of children adolescents. Am Rev Respir
Dis.1985; 131 (5): 752-9.
24-
Moltino NA. Genetics of COPD. CHEST 2004; 125: 1929-40.
25-
Wiedermann HP, Stoller JK. Lung disease due to alfa 1 antitripsin deficienty. Curr
Opin Pulm med 1996; 2: 155-160.
26-
American thorasic Society. Standarts for the diagnosis and care of patients with
chronic obstructive pulmonary disease (COPD) and astma. Am. Rev. Respir dis
1987; 136 (1): 225-44.
27-
Burrows B. Differential diagnosis of chronic obstructive Pulmonary Disease Chest
1990; 97 (2).165-985.
28-
Browne RJ, Mannıno DM, Khovry MS. Alpha -1 antitrypsin deficiency deaths in
the Unıted States From 1979-1991; Chest 1996; 110(1): 78-83.
29-
Prescott E, Lange P,Vestbo J. Socioconomic status, lung function and admission to
hospital for COPD. Eur respir J 1999; 13: 1109-14.
30-
Barış İY. Primitif biomassın neden olduğu sağlık sorunları. In: Çöplü L, Selçuk TZ,
(eds). Türk Toraks Derneği, İstanbul 2006.
31-
Xu X, Weiss ST, Rijcken B, Schouten JP. Smoking changes in smoking habits and
rate of decline FEV1: new ınsight into gender differences, Eur Respir J 1994; 7:
1056-61.
32-
Chapman KR, Mannino DM, Soriano JB et al. Epidemiology and costs of chronic
obstructive pulmonary disease. Eur Respir J2006; 27 (1): 188-207.
33-
Tashkın DP, Altose MD, Bileecker ER et al. The Lung Health Study: airway
responsiveness to inhaled methacholine in smokers with mild to moderate airflow
limitation. Am Rev Respir Dis 1992; 145: 301-310.
34-
Saetta M, Timens W, Jeffery PK. Pathology, In; Postma DS, Siafakas NM (eds).
Management of cronic obstructive pulmonary disease. European Respiratory
Monagraph, 1998: 92-101.
60
35-
Riise GC. Bronchial Brush biopsies: a broncoscopic method for the study of
bronchial epithelial cells and airway inflammation. Eur Respir Rev 1998; 8: 10861088.
36-
Mullen JBM, Wright JL, Wiggs BR et al. Structure of central airways in current
smokers and ex smokers with and without mucos hypersecretion. Thorax 1987; 42:
843-846.
37-
O’Shaughnessy TC, Ansary TW, Barnes NC, Jeffery PK. İnflamation in bronchial
biopsies of Subjects with chronic bronchitis: inverse relation ship of CD8 + T
Imyphocytes with FEV1. Am J Respir Crit Care Med 1997; 155: 852-857.
38-
Jeffery PK. Pathophysiology. In: Van Herwaarden CLA, Repine JE, Vermeire P,
Van Weel C (eds).COPD: diagnosis and treatment. Amsterdam: Excerpta Medica
1996: 25-32.
39-
Saetta M,Di Stefano A,Maestrelli P ve ark.Airway eosinophilia in chronic
bronchitis during exacerbations .Am J Respir Crit Care Med 1994 ; 150: 16461652.
40-
Lacoste JY, Bousquet J, Chenez P et al. Eozinophilic and neutrophilic
inflammation in asthma, chronic bronchitis, and chronic obstructive pulmonary
disease. J Allergy Clin Immunol 1993; 92: 537-548.
41-
Wright JL, Hobson JE, Wiggs B et al. Airway inflammation and peribronchial
attachments in the lungs of nonsmokers, current smokers and exsmokers, Lung
1988; 166: 277-286.
42-
Thurlbeck WM. Pathology of chronic airflow obstruction. Chest 1990; 97: 65-105.
43-
Hogg JC, Macklem PT, Thurlbeck WM. Site and nature of airway obstruction in
chronic obstructive lung disease. N Engl J Med 1968; 278: 1355-1360.
44-
Calverley PMA: Pathophsiology and chronic obstructive pulmonary disease. In:
Gross NC(ed). Anticholinergic therapy in obstructive airways disease. London:
Franklin Scientific Publications 1993: 61-80.
61
45-
Snider GL, Kleinerman J, Thurlbeck WM, et al. The defination of emphysema:
report of a National Hearth and Blood Institute, Division of lung Diseases,
Workshop. Am Rev Respir Dis 1985; 132: 182-185.
46-
Nagai A, Thurlbeck WM, Scanning election microscopic observations of
emphysema in humans: a descriptive study. Am Rev Respir Dis 1991; 144: 901908.
47-
De Mellob, Rerd LM. Chronic bronchitis, In: Soldara MJ(ed), Pathology of
pulmonary disease 1.st. ed, Philedalphia JB Lippincott 1994; 27: 287-294.
48-
Acıcan T. Güncel Bilgiler Işığında Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, Saryal SB,
Acıcan T (ed), Ankara Bilimsel Tıp Yayınevi 2003: 21-33.
49-
Baines PJ, Shapiro SD, Pauwels RA. Chronic obstructive pulmonary disease:
Moleculer and Cellular mechanisms. Eur Respir J 2003; 22: 672-688.
50-
Pauwells RA, Buist AS, Calverly PM et al. Global strategy for diagnosis,
management,
and
prevention
of
chronic
obstructive
pulmonary
disease
.NHLBI/WHO Global initiative for chronic obstructive lung disease (GOLD)
Workshop summary. Am JRespir Crit Care Med 2001; 163 (5) : 1256-1276.
51-
Stanescu DC, Pride NB. Pathophysiology of chronic obstructive pulmonary disease
.In : Gibson GJ, Geddes DM, Costabel U, Sterk PJ,Corrin B (eds), Respiratory
Medicine .WB Saunders, Edinburg, 2003 ; 1155-1170.
52-
Yıldırım N. Kronik obstrüktif akciğer hastalığında kronik solunum yetersizliği
döneminin fizyopatolojisi (sistemik hastalık olarak KOAH), Solunum 2002; 1: 5665.
53-
Wagner EM; Bleecker ER, Liv MC et al. Peripheral airways resistance in smokers.
Am Rev Respir Dis 1992; 146.92-95.
54-
Buist AS, Vollmer WM, Johnson LR et al. Does The single –breath N2 test identify
the smokers WHO Will develop chronic airway limitation? Am Rev Respir Dis
1988; 137: 293-301.
62
55-
Watson A, Joyce H, Hopper L, Pride NB. Influence of smoking habists on change
in carbon monoxide transfer factor over 10 years in middle aged men. Thorax 1993;
48: 119-124.
56-
Stanescu D, Sana A,Veriter C, Robert A. Identification of smokers susceptible to
development of chronic airflow limitation: a 13 year follow up. Chest 1998 ; 114:
416-425.
57-
Sipahioğlu BM, Yıldırım N, Işlak C ve ark. KOAH olgularında bilgisayarlı akciğer
tomografisi ve fonksiyon testleri yardımıyla saptanan amfizem büllerinin hacminin
karşılaştırılması. Solunum 1993; 16: 177-187.
58-
MacNee W. Pathophysiology of cor pulmonale In COPD: Am J Respir Crit Care
Med 1994; 150: 833-852 & 1158-1168
59-
Wright JL, Lawson L, Pare PD et al. The structure and function of the pulmonary
vasculature in mild COPD. Am Rev Respir Dis 1983; 128: 702-707.
60-
Pernado VI, Barbera JA, Abate P et al. Inflamatory reaction in pulmonary muscular
arteries of patients with mild COPD. Am J Respir Crit Care Med 1999; 159: 16051611.
61-
Bergofoky EH. Tissue oxgygen delivery and cor pulmonale in chronic obstructive
pulmonary disease. N Eng J Med 1983; 308: 1092-1094.
62-
Gorini M, Spinelli A, Ginanni R et al. Neural respiratory drive and neuromuscular
coupling in patient with COPD. Chest 1990; 98: 1179-1186.
63-
Derenne J P, Fleury B, Pariente R. Acute respiratory failure of chronic obstructive
pulmonary disease. Am Rev Respir Dis 1988; 138: 1006-1033.
64-
Douglas NJ, Flenley DC. Breathing during sleep in patients with obstructive lung
disease. Am Rev Respir Dis 1990; 141: 1055-1070.
65-
Becker HF, Piper AJ, FlynWE et al. Breathing during sleep in patients with
nocturnal desaturation. Am J Respir Crit Care Med 1999; 159: 112-118.
66-
Georgopoulos D, Anthonisen NR. Symptoms and Signs of COPD in: Cherniak NS
(ed) Chronic Obstructive Pulmonary Disease, WB. Saunders Company,
Philadelphia, 1991: 357-363.
63
67-
Romagnoli M, Richeldi L, Fabbri LM, Diagnosis. in: Barnes P, Diazen J,Rennard
S, Thomson N (eds), Astma and COPD. Academic Piess, Amsterdam, 2002: 447455.
68-
İrwin RS, Richter JE. Gastroesophageal reflux and chronic cough. Am J
Gastroenteral 2000; 95: 9-14.
69-
Laaban JP, Kouchakji B, Dore MF, et al. Nutrional Status of patients with chronic
obstructive pulmonary disease and acute respiratory failure. Chest 1993; 103: 13621368.
70-
Van Ede L, Yzermans CJ, Brouwer HJ. Prevalence of depression in patients with
chronic obstructive pulmonary disease a systematic review. Thorax 1999; 54: 688692.
71-
Holleman DR, Simel DL. Does the clinical examination predict airflow limitation.
JAMA 1995; 273: 313 -319.
72-
Hill NS. The cardiac exam in lung disease. Clin Chest Med 1987; 8: 273-285.
73-
E G Pachon. Paradoxical movement of the lateral rib magrin (Hoover sign) for
detecting obstructive airways disease. Chest 2002; 122: 651-5.
74-
Siafakas NM, Vermeire P, Pride NB et al. Optimal assessment and management of
chronic obstructive pulmonary disease (COPD). ERS Consensus Statement, Eur
Respir 1995; 8: 1398-1402.
75-
McFadden ER J.Pulmonary structure, physiology, and clinical correlates in astma.
In: Middleton E Jr, Reed CE, Ellis EF, Adkinson NF J, Yunginger JW, Busse WW
(eds) Allergy: Principles and Practice, 4 th ed. st. Louis. mosby, 1993: 672-693.
76-
Barbera JA, Roca J, Ferrer A et al. Mechanisms of wasening gas exchange during
acut exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease. Eur Respir J 1997;
10: 1285-1291.
77-
Reid L, Simon G. Chronic bronchitis and emphysema. Symposium, III,
Pathological findings and radiological changes in chronic bronchitis and
emphysema. Radiological changes in chronic bronchitis. Br J Radiol 1959; 32: 291305.
64
78-
Frazer RS, Colman N, Muler NL, Pare PD. Chronic obstructive Pulmonary
Disease. in: Diagnosis of diseases of the chest, 4 th ed. Vol 3. Philedalphia: W: B.
Saunders, 1999: 2199-2215.
79-
Takasugi JE, Godwin JD, Radiology of chronic obstructive pulmonary disease. The
radiologic Clinics of North America, 1998; 36 (1): 29-55.
80-
Seemungal TA, Donaldson GC, Bhownnik A et al. Antiobitic therapy in
exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease. Ann Intern Med 1987;
106: 196-204.
81-
Siafakas NM, Bouros D. Management of acute exacerbation of chronic obstructive
pulmonary disease. In: Postma DS, Siafakas NM, Management of chronic
obstructive pulmonary disease. European respiratory Monagraph.1998 (3) : 264-77.
82-
Rubin, et al. N engl J Med 1997; 36: 11-7.
83-
Restrepo CL, Tapson VF. Pulmonary hypertension and cor pulmonale .In: Topol EJ
(ed), Textbook of cardiovascular medicine, 2’nd edition .2002; 647-665.
84-
Bishop JM. Hypoxia and pulmonary hypertension in chronic bronchitis. Prog
Respir Dis 1975; 9: 10-20.
85-
Yenel F. Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında klinik özellikler. Solunum 1985;
7.12-16.
86-
Fishman AP. Pulmonary hypertension and cor pulmonale In: Fishman AP (ed),
pulmonary diseases and disorders, 2’nd ed. New York, Mac Graw Hill Book
Co.1988; 999-1021.
87-
Anderson GB: Noninvazive testing in the diagnosis of pulmonary embolism, chest
1996; 109.5-6.
88-
Han B, Hasin Y. Cardiovascular Effects of natriuretic peptides and their
interrelation with Endothelin 1. Cardiovascular Drugs and Therapy; 2003: 14: 99112.
89-
Kisch B. Electronmicroscopy of the atrium of the heart. Exp med Surg 1956; 14.99112.
65
90-
Sudoh T. Kangawa K, Minamino M, Matsuo H. A new natriuretic peptide in pucine
braine. Nature 1988; 332: 78-81.
91-
Yandle T: Biochemistry of natriuretic peptides. İntern Med 1994; 135: 561-576.
92-
Yasue H, Yashımura M, Sumida H et al. Localiztion and mechanizm of secretion of
B type natriuretic peptide in comparison with those of A type natriuretic peptide in
normal subjects and patients with hearth failure. Circulation 1994; 90: 195-203.
93-
Hama H, Hoh H, Shirakami G et al. Rapid ventricular induction of brain natriuretic
peptide gene expression in experimental acute myocardial infarction. Circulation
1995; 92: 1558-64.
94-
Wei CM, Heublein DM, Perella MA et al. Natriuretic peptide system in human
heart failure. Circulation 1993; 88: 1004-9.
95-
Peacock WF. The B type natriuretic peptide assay a rapid test for heartfailure.
Cleve clic J Med 2002; 69: 243-51.
96-
Criteria Committe of the New York Heart Association Functional capacity and
objective assesment in Normenclature and criteria for diagnosis of the heart and
great lessels.9 ‘th Ed, Braun and co Boston 1994; 253-9.
97-
Maisel A. B type natriuretic peptide in the diagnosis and management of congestive
heart failure. Cardiol Clinics 2001; 19: 557-71.
98-
Diastein K, Larsen AI, Bonarjee V, Thoresan M, Acısland T, Hall C, Plasma pro
atrial natriuretic factor is predictive of clinical Status in patients with Congestive
heart failure. Am J Cardiol 1995; 76: 679-83.
99-
Alan Maisel. B type Natriuretic Peptide (BNP) Levels: A potantial Novel “White
count” for. Congestive Heart Failure. Harrisons advence in cardiology. Ed
Braunwalde. Mc Graw Hill Companies 2003 p: 467-73.
100-
Matsuo K, Nishikimi T, Yutani C et al. Diagnostic value of plasma levels of brain
natriuretic peptide in arrithmogenic right ventrculer dysplasia. Circulation 1998;
98: 2433-40.
66
101-
J Phua, MRCP (UK); T K Lim, FRCP (Edin); KangHoe Lee, MRCP (UK). B type
natriuretic peptide: Issues for the intensivist and pulmonologist. Crit Care Med
2005; 33: 9.
102-
L Cabanes, B Richaud –Thiriez, Y Fulla et al. Brain natriuretic peptide blood levels
in the differntial diagnosis pf dyspnea. D. Chest 2001; 120: 2047-2050.
103-
N Ambrosino, M Serradori. Determining the cause of dyspnea: linguistic and
biological descriptors. Chr Respir Dis 2006; 3: 117 (2).
104-
Bando M, Ishıı Y, Sugiyama Y et al. Elevated plasma brain natriuretic peptide
levels in chronic respiratory failure with cor pulmonale. Respir Med 1999; 93: 517514.
105-
Maisel AS, McCord J, Nowak RM et al. Bedside B type natriuretic peptide in the
emergency diagnosis of heart failure with reduced or preserved ejection fraction:
Results from the breathing Not properly Multinational study. J Am Coll Cardiol.
2003; 41: 2018-21.
106-
M ten Wolde MD, PhD; I I Tulevski, MD; J W Mulder et al. Brain natriuretic
peptide as a predictor of adverse outcome in patients with pulmoner embolism.
Circulation 2003; 107: 2082-4.
107-
Maisel AS. B type natriuretic peptide (BNP) levels: diagnostic and therapeutic
potential, Rev Cardio vasc Med 2001: 2; 13-8.
108-
Academic Emergency Medicine. Uncovering Heart Faılure in patients wıth history
2003,Volume 10 Issue 3, 198.
109-
Kolditz M, Halank M, Schiemanck C S et al. High diagnostic accuracy of NTproBNP for cardaic origin of pleural effusions. Eur Respir J 2006; 28: 144-150.
67
Download