CENNET MÜ`MİNLERİN TEKELiNDEDİR

advertisement
CENNET MÜ'MİNLERİN TEKELiNDEDİR
Pror.Dr.Talat KOÇY1CIT
A.Ü.İi-:Jiıiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
isıarn dfni lman ve amel üzerine bina lulınmıştır.
Amel olmaksızın imandan, iman olmaksızın İsıarn'dan
SÖzedemez, herhangi bir kimse hatırına da olsa, bunlardan birini görmezlikten gelemezsiniz. Zira bu dtoin sahibi
Allah'tır ve O da dinini böyle vazetmi§ ve peygamberleri
vasıtasıyla kullarına böyle öğretmiştir. Bu sebepledir ki
Kur'an-ı Kerim'in her yerinde, insanları imana davet
eden ıl3hi t.itabın ardında arnlll-ı salihactan SÖZedildiği ve
bunlardan birinin veya birkaçının siyak ve si baka göre zikredildiği açıkça görülür. Mesela Bakara süresinin 177
nci ayetinde ŞÖyle buyurulmuştur:
. : • ; .........ı'' .-J
-4
,
1
.......Jı.i... J, . ~·ı..-
""
.,
.,
......
•
,
l,__
.... 4
-~ .,· .;7, :~·..,; ,L...l\.JI -_: ._.•.F
.J.Jl.aJ'·., ı ,•..t...~..c;.
--
.; •
. . . .- •
1.)1
.;
-
$-.lı. .i• ~_:~\ .
-,
-
~i~
... . ~~.:.~ . ~s~~
..; "'
J
"'
.;
"İyilik (birr ), yüz/erinizi doğu ve batı tarafina çevirmeniz değildir. Fakat iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, o,
Allalı 'a, iilıiret giinilne, meleklere, Kitab 'a, peygamberlere
iman etmiştir. Mal seı•gisine rağmen onu yaJanlmına,
yetimlere, diişkiinlere, yolda kabmşlara ve kölelerin kurtuluşuna venniştir. NamllZI dosdoğnl kılmış, zekiitı
vermiş, ahidleştikleri zaman alıidierini yerine geıinnişler­
dir. Zorda, darda ve savaşta sabırlıdır/m. İşte doğmyu
söyleyenler onlardır; takvii salıibi olanlar da onlmdır".
, _,_
.,~)>'-.;~or
~.
-- . _... r
,
;,1
r) ~· ,~ ,r.)
J ~~ ....w.~
. ..ı,"""-"! ı_,;tı1..
..:-->-t.
r ?ı
"Erkek ve kadından her kim iman etmiş olarak siilih
amel işlerse, ona güzel bir hayat yaşatınz. (Kıyamet günü
de ) onlara ecirlerin~ işlemiş olduklannın en güzeliyle
öderiz" (Nahi süresi, 97).
"(O gün insanlmın bölilk bölilk olmakın) Alkıh'ın,
lman edenleri ve salih amel işleyenleri lutfu ile miık.dfat­
landınnası içindir. Allah, şüphesiz k/Jfirleri sevmez."
(ROm sOresi, 45).
~ ,j ~
'))
;J.ı ~ }>--4 _:W )\i lı.t.... jJ-) ))
y\; .:.1 'YI
"Ancak tövbe eden, iman eden ve siilih amel işleyen
kimseler, işte bunlm cennete girecekler ve hiç haksızlığa
uğratılmayacaklmdır." (Meryem süresi, 60).
. ._s..L:.ol { lı.t.... jJ.) .._,.i) ....,-\.; j ; l.ii..l JIJ
"Gerçektir ki ben, tövbe eden, iman eden, slJlih
amel işleyen, sonra dıı hidayet bulan kimselere karşı çok
bağışlayıcıyım." (fa-ha süresi, 82).
· ~v...l.J.I
.,. .).)"""!.
(.' .)ı
..
._;
:_...
.....>- --
~L,., ....~ .;,
_.. i)
""'
.__.,t; .,. C.\i
lo,
"A1nına
kim tövbe eder, iman eder ve salih amel
işlerse,
onun kurtuluşa eren kimselerden olması
miimldindilr." (Kasas süresi, 67).
J-_ı_. ~~J __....1 __...''] • __,;!;\,_w.~)' _?l.
_".....~ ..:...ı...:ı
"' J..
f))JI ) 'J
1~1yl \..)
....."' .r-ı . •. lı~, ,, J> ...-•
'•''.Ü
_......,~
"(Ey insanlar!) Sizi bize yaklaştıracak olan, ne nuıl­
ve ne de evlfidlmınızdır. Ancak iman eden ve siilih
amel işleyen kimseler için My/e değiL On/m için,
yaptıkkınna karşılık ktıı ktıı miıklifat vardır. On/m cennet
oda/mında güven içindedirler." (Se be' sO resi, 37).
lmınız
..:.,.L,.,..
+i~
J)l
j-4
~_:li i....t.... ·'}~ j.s-) ........;) .....,\;
J' 'jl
-~J l;yS JJI .)!))
"Ancak t6vbe eden, iman eden ve siilih amel işleyen­
ler başka. A //alı, on/ann kötülilklerini iyiiiidere .,-evirir.
Alkıh çok bağışlayıcıdu, çok merhametlidir." (Furkan
sOresi, 70).
---)r'Yı
'
\ri .:.1 ..s)-..:...~~ .)I..:...L:l-LAJI I~J Ipi ..r..ill AJ
"İman edenlere ve salih amel işleyen/ere,
altlanndan ırmaklar akan cennetler olduğunu m11jdele. .. "
(Bakara süres~ 25).
İslami Araştırmalar Ci/t:3, Sayı:3, Temmuz 1989
86
"İman edenlerin, slilih amel işleyen/erin, fUJI1UlZl
lwklayle etM edip zeklitı verenlerin Rablan katında
mi1k!Jfatlan vardır; onlara korku yoktur; mahzıuı olacaklar da onlar değildir." (Bakara sO resi, 277).
Bu çe§it ayetlerden daha pek çok örnek vermek
mümkündür. Ancak burada zikredilen örnekleri ve
diğer benzerlerini görüp okuduktan sonra, akla şu
sorunun gelmesi mukadderdir: Allahu Ta'aıa'nın iman
edilmesini istediği §eyler nelerdir? Bu, sadece Allah'a
tmandan mı ibarettir; yoksa bunun yanında fman edilmesi
gereken başka §eyler de var mıdır?
Bu sorular, İsiAm'ı az çok bilen herkes tarafından
zira Kur'an-ı Kertm'in
pek çok lyeti bu ııorulann cevaplarını açıklayan bilgilerle
doludur. Mc:scll Bakara sOresinin sonundaki 285. ayeue
1maıı esaslanndan dOrdO zikredilmq ve §Oyle denilmiştir:
cevaplandınlabilccek sorulardır;
o$J
..5..~) .iıt. .::-i
js- .:ı_yj11J .;) ../ ..,l! J;i 4 J.,...)l)
.:.t,!!J
t;;J ,:.11~ W,IJ L..t- 1_,!\iJ . ..ı...;~ ..L>I ~
J);'-1
..ı_.JJ
._,.,.....11
"Rabbından
kendisine indirilene Peygamber de
mü 'minler de; hepsi de Allah 'a, meleklerine peygamberlerine, iman etmiş ve şöyle demişlerdir:
A/kJJı'm
~amherlerinden
hiçbirini (diğerinden)
ayırmayız. Işittik ve itaat ettik Rabbınuz, bağışlanuım
dileriz. [)(jniJş sanadır". Keza Nisa sOresinin 136 ncı
imıın etmiştir,
ayetinde de ~le buyrulmuştur:
"Ey iman edenler! Allah 'a, Rasülüne, Rasatüne inKitab (Kıır'IJ.n)a, daha lJnce indirdiği kitaba da
iman ediniz. Her kim A/kJJı 'ı, meleklerin~ kitaplarını,
peygamberlerini ve /Jhiret ganana ink1ir ederse, en bayak
sapıklığa daşmtış olur". İşte İslam alimleri, Kur'an ayetdirdiği
lerinde yer alan bu bilgilere dayanarak fman edilmesi
gereken esaslan formüUC§tirmişler ve her müslümanın
kolayca ezberleyip öğrenebileceği ..amenlü»yü vazetmi§lerdir:
.. _,:.\lı rr.~ı) ..ı...JJ
o$J .5..,"j... J .uıt. ..:....:.1
"A/kJJı 'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine
ve /Jhiret gilnilne iman ettim".
tlman edilmesi gereken bu esasiann başında
Allah'a fman gelir. Allab'a tnıan, Din'in aslı, esası veya
temel taşı olup Allah'ın varlığını ve birliğini bilmek,
sonra da bunlara inanmak demektir. Allah'a fman, diğer
iman esaslarının da başıdır; çünkü Allah'a fman etmeyen
bir kimse, ne O'nun meleklerine fman eder; ne O'nun
melekleri vasıtasıyle indirdiği kitaplarına ve ne de bu
kitapların indirildiği peygamberlere ve ahiret gününe
fman eder. Kısacası Allah'a ait biçbir şeye iman etmez.
Bu sebepledir ki, bir insanın gerçek manada mü'min
olabilmesi için önce Allah'a, O'nun varlığına ve birliğine
iman etmesi gerekir.
Ancak fman, her şeyden önce bilgi (marifet)'ye
dayanan bir kalb işidir ve bilgi olmadıkça imanın kalbe
yerleşmesi mümkün değildir. Allah'tan başka ilah
olmadığına, O'nun ilim, irade ve kudret gil)i hiçbir
mabiOkta bulunmayan kemal sıfatlarıyle muttasıf
olduğuna inanmak için bunlar hakkında bilgi sahibi
olmak gerekir. Allah'ı bilmenin de iki yolu vardır. Biri,
aldı kullanıp Allah'ı ve Allah'ın yarattığı şeyleri düşünerek
Allah'ın varlığı ve birliği esasına ulaşmak; ikincisi ise,
Allah'ın bizzat kendisinin kendisi hakkında verdiği bilgileri peygamberleri vasıtasıyle öğrenmek. Ancak aklın
her insanda birbirinden farklı olması ve onun vasıtasıyle
Allah hakkında yeterli ve kesin bilgiye sahip olunamaması
dolayısıyledir ki, Allah, insanlara öğretici peygamberler
göndermiş, bu peygamberlere kitaplar indirmiş, aklı da
bunların tebliğlerinin aniaşılıp öğrenilmesinde ve onlara
iman edilmesinde yardırncı olarak görevlendirmiştir.
Keza yalnız aklın Hakkı ve hakikatı bulmada yetersiz
olması sebebiyledir ki, İsra sOresinin 15. ayetinde
-~'r; .:.........
._i>
~.w lS
\..J ...
"Biz, bir peygamber göndennedikçe
azll.<ı
edici
olmadık" buyurmuştur.
2. Meleklere fman, iman esaslarının en önemlilerinden biridir. Kur'an-ı Kerim'de imanla ilgili ayetlerde. ve fman esaslannın sıralandığı yerlerde, Allah'a
imandan sonra meleklere imanın zikredilmesi, bu önemi
gösteren delillerden biri sayılır. Meleklere inanmayan bir
kimse Allah'ın melek vasıtasıyle peygamberlerine indirdiği kilapiara inanmadığı gibi, bu kitapları tebliğ eden
peygamberlere ve dolayısıyla onların haber verdikleri
ahiret gününe de inanmaz. Bu sebepledir ki Allahu
Ta•aıa, Kur'an-ı Keriminde kitaplara, peygamberlere ve
abiret gününe imandan önce meleklere trnan etmeyi emretmiştir.
3. Allahu Ta'ala'nın vahiy yoluyle peygamberlerine indirdiği kilapiara inanmak, isıarn dininde iman
esaslarından bir diğerini tC§kil eder ve Allah'a ve meleklere finandan sonraki sırayı alır. Allah, ilk insanın
yaratılışından itibaren giderek çoğalan nesilleri başıboş
bırakmamak ve onlara doğru yolu gOStermek için yine
kendi aralarından peygamberler seçmiş ve bu peygamberlere irili ufaklı kitaplar göndererek içlerindeki emir
87
Cennet Mü'minlerin TekelindediriProf. Dr. Ta/Ot KOÇY/CiT
ve yasaldarın insanlara tebliğ edilmesini, insanların da bu
emir ve yasaklara uymalarını emretmiştir. Peygamberlere verilen bu kitapların büyük çoğunluğu küçük çapta
)Utaplardır ve Kur'an-ı Kerim'de bunlardan Suhuf adıyla
sözedilmiştir. Büyük kitaplar ise, dört tanedir: Tevrat
MOsa (a.s.)'ya, Zebur DavOd (a.s.)'a, İncil isa (a.s.)'ya,
Kur'an da tv: )ıammed (s.a.s.)'e verilmiştir. Kur'an
dışındaki
di~er
kitaplar,
vahyedildiideri
sırada
yazılmadığı, 1.aman içinde de bir kısmı unututup bir
kısmı da tahrif edildiği için bugün onlardan ancak bazı
hakikat kırıntılarını ihtiva eden taklitleri vardır. Nitekim
onları tetkik edenler, vahyedildikleri peygamberlerin
vefatından sonraki olaylara ait sözlerle dolu olduğunu
kolayca anlayabilirler.
4. AJiahu Ta'aıa•nın kendilerine suhuflar ve
kitaplar indirdiği peygamberlere inanmak da iman esaslarındandır. AJiahu Ta'ata, kullarına kendisini ancak
peygamberleri vasıtasıylc tanıtmayı irade buyurmuş ve
ilk insandan bu yana birbiri arkasına sayısını bizim bilmediğimiz peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlere indirdiği irili ufaklı kitaptarla kullarını, İslam adını
verdiği dinin esaslarına uymaya davet etmiştir.
5. İman esaslarının beşincisi Ahiret gününe
imandır. Ahiret günü hesaplaşma günüdür. Her ferdin,
dünyada iken Allah'a, meleklerine, kitaplarına , peygamberlerine ve ahiret gününe inanıp inanmadığının ve bu
ınancın gereklerini Allah'ın emrettiği biçimde yerine
gctırip ge ~·mcdiğinin hesabını vereceği, eğer küfrü
imanına
galebe
çalmışsa
cehennem
azabıyle
cezalandırılacağı, imanı üstün gelmi~ cennet nimetlerıyle mükafatlandırılacağı gündür. Bu günün hıç gelmıyeceğinı düşünmek, dini kamilen iptal etmek
manı'isına gelir. Du taktirde iyi ile kötü, güzel ile çirkin,
iman ilc küfür arasında hiçbir fark kalmaz, herkes
dünyada her ne yapmışsa onunla yaşamış olurdu.
Yukarıda kısaca işaret ettiğimiz iman esasla rı ,
ıhadetler
de dahıl olmale üzere bütün amal-i satıha (iyı
amcller) ile birlikte lslı'im'ı meydana getirirler. Bunlardan
herhangi birini yok farzederek iman ve Islam iddiasında
bulunamaz, yahut bunlardan birini red veya inkar edene
mü'min ve müslüman gözüyle bakamazsınız .. Buhari,
Muslim ve diğer hadis imamlarının kitaplarında sahlll
olarak naklettikleri bir hadisinde de Hz.Peygamber,
İslam'ın bu esaslarına işaret ederek ~Ic buyurmuştur:
"İslam, beş temel üzerine bina /alınmıştır: Allah 'tan
başka i/alı olmadığına
ve Muhammed'in O'nun kulu ve
etmek, namazı dosdoğru
la/mak, zeklitı vermek, Beyt'i haccetmek ve Ram.aztJII
orucunu tutmak" (Buhari, Sahfh, 1.8; Muslim, Sahih,
Rasıilü
olduğuna
şehadet
1.45). Hz.Peygamberin bu hadisinde zikredilen iki
şehadetin, yani Allah'tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed'in O'nun kulu ve Rasıllü olduğuna şehadet
etmenin imana, daha sonra zikredilen ibadetlerin de
salih arnellere delalet ettiği gözönünde bulundurulursa,
isıarn'ın temelinin iman ile salih amel olduğu kolayca
anlaşılır. Hadfs-i şerifte sadece Allah'a ve O'nun son
Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e fman etmekten
sözedilip diğer iman esaslarının zikredilmemesi, ihtisar
maksadına matuftur. Zira son Peygambere lman etmek,
onun haber verdiği her şeye fman etmeyi gerektirir.
"Ben Hz.Peygambere iman ediyorum" diyen bir kimsenin, ona vabyedilen Kur 'a n-ı Kerim'e iman etmemesi
düşünülemez. Buna rağmen yine de Kur'an•a iman etmiyorsa, Hz.Peygambere imanından sözetmesi de
yalandır ve aldatmacadır.
Yukarıda zilerettiğimiz hususlar, aslında her
müslümanın bildiği ve kabul ettiği temel bilgilerden
ibarettir. Bununla beraber biz bu bilgileri basit de olsa
burada tekrar etmek lüzumunu hissettik. Çünkü bundan sonra üzerinde duracağımız konu, yine bu bilgilere
ve bazı iman esaslarının teyidine taalluk eden hususlar
olacaktır.
Konu, değerli ilim adamı bir arkadaşımız olan
Prof.Dr.Süleyman Ateş' in , bu derginin Ocak 1989 tarihli
sayısında yayınladığı "Cennet Kimsenin Tekelinde
Değildir" başlıldı makalesı ve bu makalede ileri sürdüğü
bazı görüşlerdir. Biz bu görüşleri, kendi açımızdan
isıam'a aykırı ve hatta İslam için tehlikeli bulduk ve "Cennet Mü'mınlerin Telcelindedir" başlıklı bir makaleyle
Sayın Ateş'in görüşlerini, ihtiva ettikleri hata yönü nden
değerlendırmeye ve okuyucu üzerinde bırakabiteceği
yanlış inanç ve kanaatı izale etmeye çalıştık.
Sayın Ateş
bu makalesinde neler
söylemiş
ve neyin
müdafaasını yapmıştır?
Her şeyden önce şunu hemen belirtelim ki,
makalesinin konusu, cennetin, müslümanların, yani
Alah'ın son Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indırılen
Kur'an·a yürekten inananların
tekelınde
olmadığını, fakat ister yahudi olsun, ıster hıristiyan olsun
ve isterse ne idüğü belirsiz sabif olsun, «Allah'a şirksiz,
ahirete şeksiz inanan ve satıh amel (dünyaya ve ahirete
yararlı
güzel
işler)
yapan»
herkesin cennete
girebileceğini isbat etmektir. Bu, şu demeittir ki, insan,
son peygamber Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen
Kur'an-ı Kerim'e yüreltten iman etse bile "....ah'a
şirksiz, ahiret gününe şeksiz ınanan ve salih amel yapan"
herkes cennete girer. Bunun aksini iddia eımek
bağnazlıktır, cenneti inhisar altına almaktır. Halbuki cennet kimsenin inhisarı (tekeli) nda değildir.
Sayın
Ateş,
bu
görüşlerini
makalesinin
ilk
satırlarından itibaren ortaya koymaya başlamış ve onları
bazı
Kur'an
ayetleriyle
teyid
etmeye
çalışmıştır.
İsliimi Araştınnalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989
88
Makalesinin ba~ında şu ibareler yer almıştır: "Kur'an-ı
Kerim evrensel bir mesaj getirmiş, ahiret saadetine erip
cennete girmek için gerekli şartları açıklamıştır. Bunlar:
Allah'a şirlcsiz, ahirete şelcsiz inanmak ve salih amel
(dünyaya ve ahirete yararlı güzel ışler) yapmaktır".
Görüldüğü gibi bu ifade gayet açık ve kesındir. Buna
göre, Kur'an-ı Kerim 'ı:! ve Kur'an-ı Kerim'in kendisine indirildiği Muhammed (s.a.s.)'e iman etmek, cennete girmenin şartlanndan değildir. Makalede bundan sonra zikredilen biltOn ayetler ve bu ayetlcrin parelelinde yapılan
bütün açıklamalar, yazısının başında ileri sürdüğü bu
görüşün isbatına aiuir. İsbat sadedinde dayandığı ana
fikir ıse, bütün peygamberlerin getirdiği dinin aynı din
oluşudur. Du görüşün delili de, N ısa sOresinin "Biz, Nuh'a
ve ondan sonra gelen biitan peygamberlere valıyettiğimiz
gibi sana da vahyetik..." mealindeki 163. ayetid ı r. Nitekim
bu ayeti delil olarak zikrettikten sonra onu şu temel
görüşle açıklamıştır: "Yüce Allah, ılk elçisi olan NOh'a
neyi vahyetmiş ise, son elçisi Muhammed (ikisine de
selflm olsun) c de onu vahyctmiştir". Kanaatımızsa Sayın
Ateş, en büyük hatayı, bu ayeti kendı görüşü istika metınde açıklamayd çalışırken düşmüş ve "Allah, N Oh
(a.s.)'a neyi vahyetmişse Muhammed (s.a.s.)'e de onu
vahyetmiştır . .. cJt• miştir. Oysa ayet-i kcrimcde söz
konusu edilen şey, her ikisine de nelerin vahyedildiği
değil , nasıl vahyedıldığidır; yani vahyin kcyfiyetidir: Allah
Nuh (a.s.)'a nasıl vahyetmişse, Muhammed (s.a.s.)'e de
öyle vahyetmiştir. Peygamberlere gönderdiği vahyin
keyfiyetinde hiçbir fark yoktur. Yoksa NOh (a.s.)'a
vahyedılen şeyle Muhammed (s.a.s.)'e vahyedilen şeyler
arasında elbette fark vardır. Zıra Muhammed (s.a.s.)'e
vahyedilen Kur'an-ı Kerim'in aynen Nuh (a.s.)'a da
vahyedildiğını hiç kimse iddia edemez. Sayın Ateş,
şüphesız burdda kasdettiği mananın peygamberlere
verilen mesajın mahiyetindeki benzerlik, yahut aynılık
olduğunu, yanı «hepsinin de insanları tck Allah'a kulluğa ,
ahırete imana ve salih arnele çağırdığını» ileri sürecektir.
Peki ama acaba Allah, N Oh (a.s.) a gönderdiği vahiyde insanları,
sonradan gelecek olan son Peygamber
Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilccek olan Kur'an-ı
Kerim'e iman etmeye de çağırmış mıdır? Eğer Nuh
(a.s.)'a gönderilen vahiyde insanlar böyle bir imana
çağırılmışlarsa, hiç şüphesiz bunlara da iman etmek
gerekir; eğer çağırılmaınışlarsa, bu takdirde NOh (a.s.)
ile Muhammed (s.a.s.) 'e gönderilen vahiylerin aynı
olduğunu
söylemek nasıl mümkün olur? Zira
Muhammed (s.a.s.), Rabbmdan aldığı vahiyle bütün insanlan kendisine ve kendisine indirilen Kur'an•a iman etmeye davet etmi.ıtirSayın Alq. Allah katmda tek olan dfnin isıarn dtni
bOtan peypınberlerin bu dtni getirmek Için
olduğunu,
gelditlerinl belirttiben
IOIU'8,
bunu llbat için
Kur'ID-ı
Kerim'den bazı ayetler zikretmiştir. Allah'ın tck dininin
tevhid esasına dayanan İslam dini olduğunda ve bütün
peygamberlerin aynı esasa dayalı dini tebliğ için geldiklerinde hiçbir müslümanın şüphcsi yoktur. Ancak Sayın
Ateş, bu görüşü teyid için Maide sOresinin "1/avarilere:
Bana ve elçiine inanın, diye vahyetmiştim. İnand_ık, bızb.ı
milslilmanlar olduğumuza şiihid o~ demişlerd~" mealindeki ı 12. ayctıni zileretmiş ve akabi ~- ·'- de şunları
söylemiştır: "Ayet, I ız.ısa•ya inanan
llavarilcrin
müslüman olduğunu SÖylemektedir. Demek ki İslam,
sadece son dinin adı değil bütün ilahi dinlerin ortak
adıdır". Şımdi Sayın Ateş' e ~u soruyu yöneltmek vacib
olur: Ayet, Hz.İsa'ya inananların müslüman olduklarını
söylediğine göre, bu, I-Iz.İsa'ya inanmayanların
müslüman olanıayacakları manasma gelir. Peki, ger.çck
böyle olunca, Sayın Ateş, I-Iz.Muhammcd (s.a.s.) için de
aynı şeyi neden düşünmemiş ve ona inanmayanların
müslüman sayılamıyacaklarını vurgulayarak söylcmeyı
neden ihmal etmiştir? AJlah'a ve ı Iz.lsa'ya inanan
Havarilerin müslüman olduklarına şüphe yoktur. Çünkü
onlar, Hz.İsa'nın ashabındandır ve onunla birlikte
yaşamışlar, ona tabi olmuşlardır. Önlerinde ondan başka
tabi olacakları bir peygamber de yoktur. Gerçek böyle
olunca, Sayın Ateş'e bir soru daha yönettiise ve dense ki:
"Aynı ı lavariler, Muhammed (s.a.s.) devrine kadar
yaşamış olsalardı ve fakat ona tabi olacak kadar da
inançları bulunmasaydı, onlara yine de müslüman
demek mümkün olur muydu, yahut Allahu Tc'ata onlar
hakkında aynı aycti indirir miydi"? Acaba Sayın Ateş bu
soruyu nasıl ecvaplandırırdı ?
Kur'an ayetlerını daıma kendi siyak ye sibak.ı
içensinde değerlendırrnek gerektiğine hiç kimsenin itiraz
etmemesi gerekir. Zira bı r ayetı siyak ve sibaktan tecrıd
ederek ve haııa onu beyan eden başka ayetleri naza r-ı
itibara almıyarak yapılacak bir değerlendirme, çok defa
yanlış anlarnalara sebep olur. Kanaatımızca değerli
arkadaşımızı bizim hatalı gördüğümüz görüşe sevkeden
arnillerin en önemlisi de, ıster yahudi olsun, ister hıris­
tiyan veya sabii olsun, herkese cennet kapılarının aç ık
oldu&unu ılerı sürerken, delıl olarak zikreuiği ayetleri
siyak ve sibakları içinde ele almamış olmasıdır. ller ne
kadar kendisi makalesının bır yerinde (s. 15) "Kur'an'ın
sadece bır tck aycti ile hüküm verilmez. Kur'an ayetlerı
birbirini teyid etmektedir.» demiş ise de, bu kaideye yine
biZ7.at kendisi riayet etmemiş, iddiasını, her nedense,
içinde bazı iman esaslarının zikredilmediği ayetlere
dayarnaya ve delıllerını bu ayetler arasından seçmeye
ayrı bir özen gösıermi§tir. Nitekim makalesinde, Nisa
saresinin (İl), ne sizin lamuııuJaruuz, ne Kitab eh/inin
kuruntu/anna giJn olmDz. KiJtalilk yapan, onunla
cezalandınlu ve hlfllisiM AIIIJJı 'ran başka ne dost ne de
yorduncı bıdamaz. Erlr4lc veya laıduuian her kim inaIUIIYIIc gllul iF~ If* lJyk kimseler cennete girer16 w _,. lıiııttw llıiıbnltJ' uğnuı/mazlar,,. mealindeki
123-124. ~e girmek için vazedilmiş bir
89
Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/Prof.Dr. Ta/Ot KOÇYiCiT
genel prensip olarak değerlendirdikten sonra, ·i~te bu
genel prensibi her yerde vurgulayan Kur'ao, Arabistan'da bilinen dfn mensupları içinde bu prensibe bağlı
kalan insanları cennetle müjdelemiştir:» diyerek Bakara
(62) ve M3ide (69) sOrelerinde yer alan ~u meatdeki
ayeti zikretmişı:r.: "Şüphesiz (Hz.Muhammed'e) iman
edenler, yahudiM; hıristiyanlar ve stibiiler, bunlardan her
kim Allah'a ve fihiret gününe inanır, iyi iş yaparsa, elbette
onlara Rablan karında mük!ifat vardır; onlara korku yoktur ve onlar ilzillmeyeceklerdir".
Sayın Ateş, Bakara ve Maide sOrelennin bu
ayetini, yahudi, hırist iyan ve sair din mensuplarının da
cennete gireceklerine delıl saymış ve ayeti zikrettikten
sonra ~u görüşlere yer vermi~tir· "Ku r'an-ı Kerim,
Allah'ın bu geniş rahmetini tevhld erbabına sunmuş iken
bizim Allah'ın rahmetini daraltmağa; son din mensuplarından b~ka kimsenin cennete girmeyeceğini ıddia
etmeğe hakkımız var mı? Kur'an peygamberler ve ilahi
dinler arasında bir ayırım yapmıyor ki .. Son din ne ise ılk
din de odur. .. "
Sayın Ateş'in bu görüşlere delil olarak zikrcttiği
ayet-i Icerimenin sıyak ve sibak.ı içerisinde değerlendiril­
mediği, onun nerede ve ne maksatla nazil olduğuna biç
bak.ılmadığı kolayca anla~ılmaktadır. Oysa buna biraz
dikkat edilseydi, gerek Bakara sOresinde ve gerekse
Maide sOresinde kendilerine sayısız nimetler verilmiş
olmasına rağmen yine de küfOrlerinden vazgeçmeyen
yahuditerden ve hıristiyanlardan söz edilırken bu ayete
yer verildiği görOIOrdü. Bunun ise, Kur'an-ı Kerim'in
Isıam'a davet metoduyle yakından ılgılı olduğuna şüphe
yoktur. Zira küfürleri kendıl e rini çepeçevre kuşatmı~
ola nların davet edılecekleri ilk esas elbette Allah'a iman
olacaktır. Ahiret gününe iman daveti ise, inançlarının
veya küfOrlerinin karşılığını mutlaka göreceklerını
bilerek davranışlarını ona göre ayarlamaları esasına
dayanır. Keza müşrıklerden sözedılırken onların daveı
olunduklan esasın da Allah'ın vahdaniyeti in;.ıncından
başka bır şey olmadığını gözden uzak tutmamak gerekır.
Buna göre Kur'an-ı Kerim'dekı Islami daveti başlıca uç
grupta değerlendirmek mümkündür. Bırıncısi, müşrik­
lere yöneltilen davettir ki, e~sını tevhid ınaneı teşkıl
eder. Kur'an bunları önce Allah'tan başka ılah olmadığı
ınancına davet etmiştir. İkıncı grup, kendilerıne peygamber gönderHip kitap verilen ve Allah'a inanmaları gerektiği
halde peygamberlere ısyan edip kıtapiarın
hükümleriyle amel etmeyen kitap ehlidır ki, bunlar,
küfOrleri kendilerini çepeçevre kuşatmı~ olduğu için
önce Allah 'a iman etmeye davet olunmuşlardır. Üçüncü
grup ise, kalbierine lman nOru düşmüş, fakat lman içın
kendilerine bir yol bulamamış bazı Kitap ehli ile
masıomanlara yakınlık duyan kimseler olup, Allah'a,
RasOiüne ve ona indirilen Kur•an·a iman etmeye davet
otunmuşlardır.
Fakat her oç davelin de hedefi, bütün in-
sanları son Peygamber Hz.Muhammed (s.a.s.) in tebliğ
ettiği dinde birleştirmektir. Çünkü bu din, artıle ne NOh
(a.s.)'un, ne İbrahim (a.s.)'in ve ne de Masa ve isa
(a.hima s.)'nın tebliğ ettiği dfndir. Bu din, Allahu
Ta'aıa •mn
"Bugün d/ninizi sizin için ilanal edip üzerinize
nimetini tamamladım ve din olarak size İslam'ı seçtim"
(Maide sOresi, 3) sözleriyle tanımiayarak bütün insanları
kendisine davet ettiği dindır. Bir şeyin yenisi, tamamı ve
en mükemmeli gelince, onun eskisi, eksiği ve bozulmuşuyle yetinilebileceğıni ilerı sürmek aklın alabileceği
işlerden midir?
Dinin temeli, şüphesı z Allah'a imandır. r:alcat siz,
bu yüce duyguya yükseltebilecek güvenilir bir
merdiven gösteremez_-;eniz kimi ona davet edebı lirsınız?
Yı rm i asır önce yaşayan insanlara belki llz. isa ve onun
tebliğı bu ış içın yeterlı olmuştu. Fakat onun arıaya
çıkışı, kendisinden çok kısa bir surc sonra ınsanların
başka ilahlar aramalarına engel olamamıştır. Teslis
akidesi bu arayışın tabii bir neııcesinden başka nedir ki?
Eğer yirmi asır öncesınin fsevi tebliği, beş asır sonra
gelecek olan insanlar için yeterli olsaydı, son bır Peygambere ihtiyaç basıl olur mu idi? Sayın Ateş'in Kur'tln'ın
doğruladığı mukaddes kitapların Kur'an indığı sırada
mevcut olduğunu ve hiç tahrıf edilmediğini ileri sürmüş
olmasına rağmen, bu kitaplarm bıle ehlıni şırkten ve
küfürden koruyamamış olması, hıç üzerinde· durulmayacak bir konu mudur?
Kitap ehlının ellerındc bulunan bu kıtaptardaki
bazı hak ik:ıt kırıntılarını Kur'an-ı Kerim'dekı benzerlerıyle karşılaştırmak, sonra da "Kur'tln'ın doğruladığı
Kit:ıp, ortadan lcııllcmış. mevcut olmayan bir Kitap değil,
Kur'an indıği sırada Kiıap ebiının ellerinde bulunan
Kıtap'tır." (s. ı O) demek, bu Ki tab'ın Kur'tln'ın nüzülüyle
neshedilmiş alamıyacağını ıleri sürUp bunun ısbaıına
çalışmak, hıçbır şey ıfade etmCl. l'akat Siz, yahudi ve
hıristiyanların ellerinde sahih olarak bulunduğunu iddıa
ettiğıniz bu kitapların, onları okuyan bu Kıtap ehline ne
ölçüde hıdayet kaynağı olduğu nu ve onları, Isa'nın
Allah'ın oğlu, yahut Allah'ın Isa'da tecessüd etmiş bir
rOb olduğu ınancıadan ne ölçüde koparıp Islam'ın
tevhidıne yönelttığini söyleyebilir misiniz? Eğer yahudi
ve hırıstiyanların ellerinde bulunan bu kitaplar
gerçekıeo Allahu Ta'aı~·nın Kur'an'la teyfd ettiği sahih
kitaplar ise, Kur'an-ı Kerim 'in de haber verdiği gibi, son
bir Peygamberin geleceğine dair bu ldıapiarda yer alan
haberlerin ne ölçüde yahudi ve hıristiyan yüreği hoplatıp
gelen o son Peygambere yönelttiğini açıklayabilir
misiniz? Yoksa siz, yahudi veya bırisliyanın son Peygaminsanları
Isiilmi Araştımıalar Cilt:3, Sayı:3, Temmuz 1989
90
bere yönelmesi ve ona inanması önemli değil, yeter ki o,
"AIIah'a şirksiz, ahirete şeksiz inansın, bir de dünya ve
ahirete yararlı işler yapsın, yahudi ve hıristiyan olarak da
cennete girer" mi diyeceksiniz? Nitekim de Sayın Ateş,
makalesinin 13. sayfasında söylediklerini tekrar vurgulayarak aynı görüşü ileri sürmüş ve şöyle demiştir :
"Tekrar vurgulayarak belirtmek: isteriz ki, Kur'an'a göre
Allah'a şirksiz, Ahirete şeksiz inanan ve salih amel yapan
her ilahi din mensubu cennetle müjdelidir». Hayır aziz
ka rdeşim , hayır! Bazı Kur'an ayetlerinde sadece Allah'a
ve ahiret gününe imandan sözediliyor diye, Allah'ın tüm
melek:Jerine, kitaplarına ve peygamberlerine tman etmeyen bir yahudfyi veya bırisıiyanı cennete sokamazsın;
"ben sok:muyorum ki, onları Allah sokuyor" da diyemezsin. Cennete giden yol, Allah'a ve ahiret gününe iman ile
birlikte Allah ' ın melek:Jerine, kitaplarına ve peygamberlerine, aralarınd a hiçbir ayırım yapmadan imandan
geçer. Bu yoldan ayrılan kimse ise, cennete değil cehenneme gider. Zaten Allah, cenneti değil cehennemİ
ağzına kadar dolduracağını vadetmiştir. Hem o derece
doldurmak ki, Kaf silresinin 30 uncu ayetinde de belirtildiği gibi, cehenneme <<doldun mu?» diye sorulduğu
zaman, o, «daha var mı? » cevabını verecektir. En
büyük: dileğimiz ve duamız, bütün insanların hidayete
erip cennete gitmeleridir. Fakat Allah, iman ilc küfrü en
belirgin çizgılcrle ayırmış ve cennetini sadece mü'minlcrc tahsis etmiş iken, siz, O'nun alemiere rahmet olarak:
gönderdiği sevgili Peygamberine ve ona nar ve hidayeı
kaynağı olmak üzere indirdiği, kendisinde hiçbir şüphe
bulunmayan Kitab' ına iman etmemiş ve onlara sırt çevirmiş kimseleric cennetini dolduramazsın ız. Aksi halde
iman ile küfür, mü'min ile kafir arasında ne fark kalır ?
H z.Muhammed (s.a.s.), kendinden önceki peygamberler gibi belli bir kavme gönderilmiş değildir. O bOtün
insanlara hidayeı ve rahmet olmak üzere gönderilmiştir.
Bu sebeple onun daveti bütün insanları şamil olmuş,
başta kendi kavmi olmak üzere, yahudi, hıristiyan ve
diğer bütün din mensuplarını İsıam•a davet etmiştir.
İslam ise, Allah'a, aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın
peygamberlerine ve bu peygamberlere indirilen
kilapiara imandır. Bu sebepledir Id Allahu Ta'aıa, Aı-i
Imran sOresinin 84. ayetinde sevgili Peygamberine şöyle
emretmiştir:
j l -IJ ._.l,>-lc-IJ ~If'
J!l
y
olanla.rız;.. Hazreti Peygambere yöneltilen bu emir, hiç
şüphesiz, ona fman etmesi gereken bütün insanlan şamil­
dir ve ister yahudi veya hıristiyan olsun, ister başka bir
dine mensup bulunsun, herkesin samirniyetle bu sözll
tekrarlaması lazımdır. • AJJah'a, bize indirilen_(Kur'an)'e,
İbrahim'e... İman ettik.. Onlardan hiçbH ••-ı•asında ayınrn
yapmayız. Biz O 'na teslim olanlarız". i{~~ gerçek İslam,
böyle bir iman Uzerine bina lcılınmıştır. Nitekim Allahu
Ta'aıa Peygamberine bu imanı emrettikten sonra,
İslam'ın bu esasa dayalı olduğunu, bunun dışındaki
yolun İslam alamıyacağını beyan için, yukandaki ayetin
hemen akabinde şöyle buyurmuştur:
·J-.r~' ....--
Ö;>-"' J Y'J w J-4; .)i ~~ ··j._.'j\ pi- b~)
«Her kim İsllimdan başka bir din ararsa, (bu din)
kendisinden aslô. kabul edilmiyecektir. O kimse, dhirette
de hüsrana uğrayanlardan olacakJır.» Gerçek manadaki
İslam, Allah'a, peygamberlerine ve kitaplarına fman
etmek olunca, yahudfleri ve hıristiyanlan cennete girsinler diye iman esaslarının bir kısm:ndan istisna kılıp
<<haydi siz Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen
Kur'an'a lman etmeseniz de olur. Yahudf ve hıristiyan
olarak da cennete girebilirsiniz.,. diyebi.l ir misiniz? Fakat
çok acı bir gerçektir ki, Sayın Ateş bu isıisoayı yapıyor ve
makalesinin bir yerinde N isa silresinin 171. ayetini zikrettikten sonra ŞÖyle diyor: « Bakınız, Kur'an-ı Kerim, Kitap
ehlinin dinlerini kötülemiyor, onlardan dinlerini bırak­
malarını da istemiyor, fakat ıevblde aykırı inançlan
bırakıp Allah'a ve elçilerine inanmaya, aşırılıktan
vazgeçmeye çağırıyor...» Sayın Ateş, zik:retliği ayet-i
kerlmedeki «AIIab'a ve elçilerine inanın» ibaresini
görüyor, buna işaret ediyor, fakat ehl-i kitabın inanmaları gereken elçiler arasında Muhammed (s.a.s.)'in de
bulunduğunu düşünmeden «dinlerini bırakmalarını istemiyor..» diyebiliyor. Peki ama Muhammed (s.a.s.)
yahudi ve hıristiyanlan kendisine ve kendisine indirilen
Kur'an•a inanmaya davet etmemiş midir? Al-i İmran
suresinin baştarafındaki ayetler 60 kişilik hıristiyan
Nceran heyetinin Muhammed (s.a.s.)'i ziyareti ve onunla bazı itikadf konularda münakaşaya girişmesi Uzerine
nazil olmuştur. Bu ayetlerden ikisi, 31 ve 32. ayetler, dikkat çekicidir ve şöyledir:
;yAS- J.JIJ ~J'~ ~
Jji \..) 1..,1&- JJI \..)
..;_;;'i i'"f"J ../ Jr.J~~J s-r JJı
.j
..llL \.:...i
Ji
t..J .k~'iiJ \...,..;-'!J
_,...L.-. .ı .} ) r-i' .~>-i
«(Ey Peygamber!) De ki: Allah'a, bize indiri/en
(Kıtr'iin)'e, İbrahim'e İsmail'e, İshak'a, Ya '/a2b 'a ve
oğul/anna indirilenlere, Mflsaya, İsaya ve diğer peygamberlere Rablan tarafından verileniere fman ettik Onlardan hiçbiri arasında ayınm yapmayız. Biz O 'na teslim
·J-)\5JI
._,..s,.'i
foJ ..ıli ~
..lll .)Ü i_,l j .)\i
j _,..,;ü ..ıli
Jr- )J
J.,i
p
..ıli i.,..._,ı.l
.)i
ji
ji ~ J
"(Ey Muhammed!) De ki: Eğer AUah'ı seviyorsanız,
bana tabi ohınuz ki AUah da sizi sevsin ve gflntJJılarınızı
bağışlasın. Allilh, Gafürdur; Rahimdir. (Ve yine) de ki:
Allah'a ve Rasal'e itaat edin; eğer yaz çevirirlerse, bilsinler kiAUah klifirleri asl/1 sevmez".
Manası gayet açık olan bu ayetlerinde Allahu Ta'ala
sevgili Peygamberine hitap ederek buyurmuştur ki: Ey
Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/ProfDr. Talat KOÇYiGiT
Muhammed!
Başta,
seninle dfn ve lman konusunda
Nceran hıristiyanları olmak ilzere
biltOn insanlara de ki: İster yahudi olun, ister hıristiyan
olun, ister müslüman olun ve ister ne olursanız olun, eğer
AJiah'a inanıyor ve O'nu seviyorsanız, bu inancın ve bu
sevginin bir gereği olarak, O'nun bütün insanlara bir rahmet olmak üzere gönderdiği son Peygamberine, yani
bana fman ve itaat ediniz. Bana itaat etmeniz, benim
size Rabbım kalından getirdiğim emir ve yasaklara
uymanız ve bunların gereğini yapmanız demektir. Ancak
bana itaat ettiğiniz takdirdedir ki, Allah da si~i sever ve
gilnahlarınızı bağışlar. Zaten Allah çok bağışlayıcıdır;
çok merhametlidir. Bununla beraber eğer AJiah'a ve
bana itaattan yilz çevirecek olursanız, kilfür işlemiş olursunuz ki, Allah da katirieri asla sevmez.
milnakaşaya girişen şu
Şüphesiz Allah'ı
sevmek çok büyük bir iştir. Ancak
da unutmamak gerekir ki, bu sevginin bir bedeli
vardır ve O'nu seven kimse, bu bedeli ödemek zorundadır. Bu bedel, ayet-i kerfmede de ifade edildiği gibi,
O'nun Peygamberine tabi olmakıır. Başka bir ifadeyle
Allah'ı sevmenin yolu, O'nun uyulmasını emrettiği
Peygamberinden geçer. Eğer Allah'ı sevdiklerini
söyleyenler, Onun Peygamberine lman edip ona uyarlarsa, ancak o zaman Allah'ın sevgisini kazanırl ar ki, bu,
Allah'ı sevmekten daha bilyük bir şeyd ir. Zira insan için
önemli olan husus, onun AJlah'ı sevdiğini söylemesinden
çok, Allah'ın onu gerçekten sevmesidir. AJiah'ı sevdiğini
söyleyip de, kendisini Allah'a sevdirememiş olan kimse
ne bedbaht bir kimsedir.
şunu
91
Allah k.afirleri hiç sevmez. Gerçek bOyle olunca, Allah'ın
RasOiü (s.a.s.)'ne fman etmeyen ve onu tanımayan kafirlerin yine de cennete gireceklerini söyleyebilir misiniz?
Üzerinde önemle durulması gereken bir husus da,
Kerim'in muhtelif yerlerinde son
Peygamberi Hz.Mubammed (s.a.s.)'e fmanı emrettiği
gibi pek çok yerinde de itaatı emretmesi ve bu itaatı Itendisine itaatla bir tutarak bundan yüz çevirenleri küfürle
tavsif etmesidir. Mesela Al-i İmran sOresinin 32.
ayetinde Ş()yle buyurmuştur:
Allab'ın, Kur'an-ı
.,:_.;)tS:!' ~'l ...uı .Jli
'h
.Jli
Jr.JI.:
JJı ırJ.ı ji
"(Ey Muhammed!) De ki: Allah'a ve Rastı/'e itaaı
edin. Eğer yaz çevirirlerse, bilsinler ki Allah ktifirieri asld
sevmez". NOr sOresinin 54. ayetinde de Ş()yle buyurmuştur:
;.U- 1.. ,-.....(#)~!..i-- l,. ~ \ili
..:,).1 t_ ~\
1} f .)li
Jr )i lrJ-1) JJI lrJ-1ji
)\ J,..... )i
js- 1..) 'J4 lrJ.; .)\)
"(Ey Muhammed!) De ki: Al/ah'a itaaı edin; Rasal'e
de itaaı edin. Eğer yaz çeviriTseniz (siz zararlı çıknrsımz).
Zira Peygamber, yiiklendiği (peygamberlik görevi)nden, siz
de yaklendiğiniz (itaat görevi) nden sorum.lusunuz. Eğer
Peygambere itaat ederseniz doğru yolu bulurswıUL Onun
işi apaçık beyandır". Aynı silrenin 56. ayetinde de §ÖYle
buyurmuştur:
.jr-; ,.....~ ~r )' 'r=k'J ö~ )' 'f;J
"Namazı !alın, zekfıtı
öUI
verin ve Rasu/'e
'r:i'J
itaaı
edin ki
rahmet olunasınız".
İşte, insanın kendisini Allah'a sevdirebilmesinin
tek yolu, ayet-i kerfmede de açıldandığı üzere, Allah'ın
Peygamberi Hz.Muhammed (s.a.s.)'e iman ve itaat
etmek, hiç sapmadan onun peşinden gitmektir. Çilnkil
onun yolu, insan ı Allah'ın sevgisine ulaştıran,
mağfiretine ve merhametine kavuşturan tek yoldur;
isıam'dır. O halde son Peygamberle çizilip tamamlanan
Islamı yolu takip etmeyen ve o yolun şartlarına, emir ve
yasaklarına uymayan kimse, boş yere Allah sevgisinden
sözedip kendini kandırmasın. Zira böyle kimseler,
Allah'ı sevdiklerini ne kadar çok söylerlerse söylesinler,
sözleri asılsızdır; yalandır; aldatmacadır. Eğer doğru olsaydı, yolları Hz.Peygamberin gÖSterdiği yoldan başka
bir yol olmazdı.
Netice olarak, İslam'ın yolu Allah'a ve Peygamberi
Muhammed (s.a.s.)'e itaattan oluşan bir yoldur. Allah'a
itaat, O'nun Kitab'ına itaattır; Peygamberine itaat ise,
onun, Rabbından tebliğ ve tebyin ettiği dinine itaattan
ibarettir. Kim Allah'a ve RasOlüne itaattan yüz çevirirse,
yukarıda lİkrettiğimiz ikinci ayette de belirtildiği gibi,
küfrü seçmiş ve lcafir olmayı yeğ tutmuş demektir. Oysa
İman, hiç şüphesiz bir kalb işidir ve Allah'tan
başka hiç kimse kalbin içinde ne olduğunu bilemez. Bu
sebepledir ki Allahu Ta'ala müslüman olmayan bir kimsenin zorla isıam'a sokulmasına rıza göstermemiştir;
çünkü zorlanan insan, kendisi için tehlike sezdiği anda
zorlandığı istikameıe yönelirse de, kalbi aksi istikamettedir, fakat siz onu bilemezsiniz. Bununla beraber şunu
da unutmamak gerekir ki, zorlama ve zorlanma söz
konusu olmaksızın kalbteki lmanın varlığına delalet
eden bir şey mutlaka vardır ve o da insanın fıil ve davranışlarıdır, kısacası amelleridir. «Her kap içinde bulunan
şeyi sızdırır». Ne bal testisinden sirke, ne de sirke testisioden bal sızar. Bunun gibi, sahih fman sahibinin amelleri,
kendisinden Imanına uygun olarak zubur ed"·· salih
amellerdir. Kafirio arnelleri ise, k:Ofür kokuludur.
basit kaidenin ışığı altında şu gerçeği
ki: Allahu Ta'ala, Muhammed (s.a.s.)'e ve
ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e fmanı İstarn'ın esası
kılmış ve bütün insanlan gerçek manada müslüman olmaları için bu iki esasa fman etmeye çağırmıştır. Fakat
isıam, sadece fmandan ibaret olmadığı için tınanı emretBu
açıldayabiliriz
islômi Araştinnalar Cilt:3, Sayı:3, Temmuz1989
92
mekle yetinmemiş, aynı zamanda yine biltOn insanları
Allah ile birlikte RasOIOne ilaatı emretmiştir. Bu
sebepledir ki fman ve itaat birbirinin tamamlayıcısıdır ve
biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir.
Yulcarıda örneklerini zikretıiğimiz ayet-i Icerimelerde emredilen itaatın en büyük Oı.elliği, Allah'a ve Peygamberine
itaat olarak birarada ve aynı derecede zikredilmiş
olmasıdır, Yani Allah'a itaat n.e ise, Peygamberine [ıaaı
da odur. Binaenaleyh bir kimsenın çıkıp da: "Ben
Allah'a itaat ederim, ama Peygamberine itaat etmem.
"Yahut" ben Allah'a itaat ederim, ama Peygamberine
Allah'a itaat ettiğim kadar etmem." demeye hiçbir hakkı
yoktur. Allah'a ne derecede itaat ederse Peygamberine
de aynı derecede itaat etmekle yükümlildür. Allah 'a ve
RasOiüne iman etmenin gereği budur. Şu var ki Allah
yegane ilahtır; O'ndan başica ilah yoktur. Bu sebeple biz
O'na hem iman ve itaat ederiz, hem de ibadet ederiz.
Fakat Muhammed (s.a.s.), Allah'ın kulu ve Rasulildür ve
biz ona sadece iman ve itaat ederiz.
Şunu
da
unuımamak
gerekir ki, bir kimsenin
Peygambere itaat etmeden Allah'a itaat etmesi
mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, Allah'a itaat etmenin yolu, Peygamberine itaattan geçer. Nitekim AJIahu Ta'ala Nisa sOresinin 80. ayetinde bu gerçeği şöyle
ifade etmiştir:
"Her kim Peygambere itaat ederse Allah 'a itaat etmiş
olw. Her kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi
olarak göndennedik".
Bu açıklamalardan sonra Sayın Ateş'e şu soruyu
tekrar yöneltmek gerekir: Yahudi ve hıristiyanları, yahut
diğer dfn mensuplarını, Allah'ın son Peygamberi
Muhammed (s.a.s.)'e ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim'e
iman etmekten istisna edebilir misiniz? Eğer yahudi ve
hıristiyanların da Muhammmed (s.a.s.)'e ve Kur'an-ı
Kerlm'e iman etmeleri gerekir" derseniz, yukanda bazı
Orneklerini zikrettiğimiz itaaıla ilgili emirlerin yahudi ve
hıristiyanlan da şamil olduğunu reddetmemeniz gerekir.
Aksi halde "lman etmeleri gerekir" dediğiniz kimselerde
imandan eser kalmaz. Gerçi Sayın Ateş, makalesinin 14.
sayfasındaki "Ancak Hz.Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliğini duymuş Kitap ehlinin, onun gerçekten hak
tarafından vahy alan bir peygamber olduğunu , ona gelen
Kur'an'ın da Hakk.ın vahyi olduğunu kabul etmesi, buna
inanması gerekir» şeklindeki sözlerine işaret ederek
yahudi ve hıristiyanların da Hz.Peygambere ve Kur'an-ı
Kerfm'e fman etmeleri gerektiğini tekrar edecektir.
Falcal malcale içinde geçen bu sözün çok geç lcalmış ve
sadece zevahiri kurtarmak için söylenmiş bir söz
olduğunu Sayın Ateş de çok iyi bilmektedir. Bir taraftan
"yahudf ve hıristiyanların da Hz.Peygambere ve Kur'an'a
inanmalan gerekir" diyeceksin; bir taraflan "Kur'an'a
göre imanın, sadece kuru bir sözden ibaret olmadığını,
güzel eylemler biçiminde görünen kesin dilşilnce
olduğunu" (s.l3) söyleyecek:sin, sonra da biltOn bunları
bir lcalemde reddedip kendi dinlerine bağlı kalan Kitap
ebiinin yine de cennetle müJdeli olduğunu ileri süreceksin!. Bu nasıl imandır Sayın Ateş?!
Şimdi
düşen iş ,
bu anlaşılmaz çelişki karşısında Sayın Atcş'c
iman konusundaki kesin tavrını ortaya koymak
olacaktır:
l.Mubammed (s.a.s.) Peygamber olarak yalnız
Arap kavmine mi gönderilmiştir, yoksa bütiln insanlara
mı?
2."Biltün insanlara gönderilmiştir" diyecek: olursa,
biltün insanların ona ve ona indirilen Kur'an'a iman etmeleri gerekir mi gerekmez mı?
3."Yman etmeleri gerekir." diyecek olursa, hu iman
arneli gerektirir mi gerektirmez mi? Yanı 1-Iz.Peygambere ve Kur'an-ı Kerim'e iman edenler, ı Iz. Peygambere
ve Kur 'a n-ı Kerim'e itaatla yükümlü müdürler, yoksa
değiller nııdir?
4."1man ederler, fakat itaatla yükilmlü değillerdir''
diyecek olursa, bu takdirde böyle bir iman nasıl bir
şeydir ve ona iman demek mümkün müdilr?Bu ve benzeri sorulara verilebilecek cevaplar, kanaaıımızca Kitap
ehlinin, diğer din mensuplarının ve hatta müslüman
olduğunu söyleyenicnn lman ve küfür olmak üzere iki
menzile arasındaki mevkilerini belirtmeye yeterli
olacaktır.
Sayın Aıefin makalesinde diklcati çeken diğer bir
husus da, Kur'an-ı Kerim'in nazil olmaya baştadığı
sıralarda Kitap ebiinin ellerinde bulunan Tevrat ve
İncil'in sahih olduğu ve tahrif edilmediği iddiasıdır.
Kur'an-ı Kerim'in bu kitapları tasdik edici olarak gelmiş
olması ve Kur'an'da, bu kitaplarda da hidayet ve nOrun
varolduğundan sözedilmesi, Sayın Ateş'in bu konuda
ileri sordoğu başlıca delilleridir. Tevrat'ın tahrif ediidiğine delalet eden bazı Kur'an ayetleri ise, Sayın Ateş
tarafından farklı şekilde tefsfr edilmiştir. Ona göre bu
tahrif Tevrat metninde değil, Talmud gibi Tevrat'a
yazı lan şerhlerde vuk.ubulmuştur. Sayın Ateş , Nahl
..ıresinin
"Dillerinizin yalan yere nitelendinnesinden
heliildir, şu haramdır demeyin, sonra Allah'ın
iısııme yalan atmış olursunuz. Uydurdukları yalmıı
Allah'ın üstüne ararılnr ij1ııJı olmazlm.» nıealindeki 116.
,türü
şu
ayetini
zikreıtikten
sonra
şöyle
demiştir:
"Kur'an'ın
işaret ettiği bu eylem, yalnız yahudilere veya milşriklere
monhasır lcalmamıştır.
olmuş,
din
Zamanla her d1oe böyle katmalar
zanna dayanarak verdikleri
adamlarının
Cennet Mü'minlerin Tekelindedir/Prof Dr. Ta/dt KOÇYiCiT
hillcilmler Allah ' ın hükmü kabul edilmiştir. Müslüman
faldhler de bu konuda yahudilerden geri kalmamışlardır.
Zaten onların bunu dinin rObundan uzak ayrıntı
hükümleridir ki, kolay dini güçleştirmiş, din haleleında
lcuşlcular uyanmasına sebep olmuştur".
Sayın
AtC§'in
Tevrat
metninde
tahrifat
yapılmadığını, yapılan tahrifatın Tevrat'ın Icendisinde
değil, ona yazılan şerhlerde olduğunu söylerken, ıahrifat
yapmak hususunda müslilman falemierin yahudilerden
geri lcalmadılclarını ileri sürmesi, müslilman falemiere
yönettiimiş çolc çirkin bir ithamdır. Diz falcmlen bu çeşıt
davranışlardan tenzih ederiz. Hıçbir zaman onlar, kendi
elleriyle yazdıkları kitapları ''bu Allah 'ın kitabıdır"
diyerek maddi kazanç sağlamaya, yahut yahudi ve hıris­
tiyan haham ve rabibieri gibi müslümanlar tarafından
"Erbab" (Rablar) ittihaz edilmeye lcalkışmamışlardır.
Kur'an-ı Kerim, Allah'ın haram ve helalini değiştiren
ahbar ve ruhban sınıfının Allah'a rubılbiyctinde nasıl
şirlc lcoştuk.larını zikredcr. Müslüman fakmler bu gibi
davranışlardan çok uzak lcalmışlardır. Onlar yilzünden
de kolay ol3n din güçleşmiş değildir. Sayın Süleyman
Ateş'in
onla rın yahudilerden aşağı
kalmadıklarını
söylemelele kazanacağı hiçbir şey yoktur. Ilununla beraber, öyle zannediyoruz ki, hiçbır yahudi ve hırist iyan dfn
aıimi, Sayın Ateş'in bu makalesindeki kadar elde mevcut
Tevrat ve İncillerin Kur'an'a dayalı bir mUdafasını yapmamış, onlara toz lcondurmazhlc etmemiştir. Ve yine
öyle zannediyoruz lci, hiçbir yahudi' ve hıristiyan din
alimi, bu malcalcdelc.i kadar Tevrat ve İncillerin tahriften
uzak kaldığını iddia edecek cesareti gösterememışıır. Bu
balamdan Sayın Ateş'e ne kadar teşekkür etseler azdır.
Maamafıh tahrif işinde biz yine de Sayın Ateş'in bır
zamanlar Falcültecc yayınlanan Tefsfr'ine (cilt ı. sayfa
570) balealım ve orada neler söylediğini görclım; sonra
da malcalesinde, Tefsfr'de yazdık.larının neden aksini
savunduğunu bulmaya çalışalım. Sayın Ateş, Nisa
sOresinin 46. ayetiyle ilgıli tefsfrinde şÖyle demiştir:
«46. ayette, yahudilerin, lcelimeleri tahrıf ettik.leri
ifade ediliyor. Tahrif, bir şeyi bozmak, değiştirmek
anlamınadır. Razi, yahudilerin Uç tilrlU tahrifinden
sözeder":
« 1. Yahudiler, Kitaplarındalcı bir kelimeyi başka
lcelime ile değiştirirlerdi. Tevrat'ta reb'a (ortaboylu)
kelimesini değiştirip yerine uzun boylu Adem kelimesini
lcoymuşlar, recm hükrnil de had ile değiştirmişlerdir».
«2.Tahrif, sözün içine batı! lcuşlcular atmak ve
bozuk yorumlarla, bir takım Icetime oyunlarıyla sözü asıl
anlamı dışına çılcarmak.la da olur. Bu tür tahrifi, isıarn
milletleri içinde türeyen çeşitli mezhebler de yapagelmişlerdirıo.
93
"3.Yahudiler, Hz.Peygamber (s.a.v.)'in yanına
sorular sorarlar, yanından çıktıklarında da
ondan duydukları sözleri kasden bozar, yanlış manaıara
çekerlerdi".
gelır, birtakım
"46. ayette kasdedilen
tahrff, yahudilerin,
lcelimelcri değiştirmelerinden çok. duydukları sözleri
yanlış anlamlara çekrnek suretiyle yaptıkları tahriftir.
Maide sOresindeki 13. ayetı de onların, bizzat kelimeleri
değiştirerek yaptıkları tahrifi gösterir. Demek ki
yahudiler, her iki tahrifi de yapmışlardır".
" Hındli Bilgın, eş-Şeyh Rahmetullah, İzharu'l1I ak k adlı escrinde Kıtabı Mukaddesteki kelime ve
anlam tahriflcrine, katma ve çıkarmalara yüz misal
vermiştir. Bunlardan bir tanesine bakalım: ..."
".. .Tevrat müfessirlerinden Adam Clark da: 32-39.
aycılerin Tcvraı'ın doğru bir nüshasına Mşiye olarak
yazıldığını, sonra onu istinsah eden birinin, bunları Tevrat
metninden sanıp Tevrat'a solctuğunu lcesinliğe yakın bir
bıçımde kuvvetle zannediyorum, dıyor."
"Daha bunun gibi örnekler çoktur. Tevrat milfesTevrat'ı yazan Azra'nın, Tcvrat'a bazı şeyler
kattığını, bazı ibareleri ilave edenin kim olduğunu bilmcdilclerini, ancak bunları Musa'nın yazmadığını
açıklamışlardır. Iliihıl'e ait sözlerin çokluğu da Tevrat'ın,
İsrail Oğullarının nabil csaret inden sonra yazılmış
olduğunu gösterir".
sirlerı,
''Tevrat'ın
zaman içinde çok tahrifata uğradığı
muhakkaktır..."
Işte
bunlar,
Sayın Ateş'in
Tevrat'la ilgili olarak
Üzerinde
durduğumuz makalcsınde ısc, bu görüşlerin hıçbirine
dcğinmemış, aksine yahudilcnn elinde bulunan Tevrat'ın mUdafasını yapmıştır. Mesela makalenin (s.! ı) bir
yerinde ~yle demiştir: "Şimdi eğer Kur'an indıği sırada
Tcvrat ve Inci! muharref, aslı yok ve Kur'an onları
Tcfsfr'ınde
ılcrı
sürdilğil
görüşlerdır.
tamamen neshetmış, ortadan kaldırmış ise nasıl
yahudilere Tevrat'ın hillcmünü uygulamaları; hıristiyan­
lara İncıl'ın hükmünü uygulamaları ve genel olarale
Kitap ehline, Tevrat ve İncil'in ve Rablerinden kendilerine indırileni
uygulamaları emredılır?..."
Nesih konusuna gelince, Sayın Ateş, malcalesıııde,
Tevrat ve ıncil'de tahrif olmadığını, Kur'an-ı Ke;rfm'in
onları tasdile etmek için geldiğini, onlarda da nOr ve
hidayet bulunduğunu belirttikten ve lc.itap ehlinin de bu
lcitaplarla amel ederele cennete gireceklerini ileri
sUrdilleten sonra, Kur'an-ı Kerim'in bu kitapları neshetmediği iddiasında bulunmuştur. Nesih, bir nassın
hillcmünü iptal etmek, onu hülcümsüz lcılmalc demektir.
Bir kanun, başka bir kanunun yerine çıkarıldığı zaman,
İsliimi Araştımıalar Cilt:3, Sayı: 1, Temmuz 1989
94
eski kanun bülc:münün
edilmemesi gibi.
kalkması
ve
artıle
onun tatbile
Sayın Ateş,
kitap ebiinin kendi dinleri üzere kalbalinde de mü'min sayılıp cennete gireceklerini
iddia ettikten sonra, Tevrat ve İncil'in neshedilmediği
görüşünü benimsernesi tabii bir neticedir. Fakat bize
göre mesele, üzerinde durutmayacak ve münakaşası
yapılmayacak kadar basittir. Şoyle ki:
·
Eğer son Peygamber Muhammed (s.a.s.)'e ve ona
indirilen Kur'an-ı Kerim'e fman ve itaat etmek şart ise ki Sayın Ateş'in hiç değinınediği bu lman ve itaat, Allahu
Ta'ala'nın Kur'andaki açık ve kesin emridir- Kur'an-ı
Kerim'le amel eden bir kimsenin Tevrat veya İncil'e
artıle ihtiyacı yoktur. Tevrat ve İncil Kur'an-ı Kerim'den
daha mükemmel ve daha mufassal değildir ki, Kur'an
bir kenara bıralalarak diğerleriyle amel edilsin.. Gerçek
olan şudur ki, Hz.Peygambere ve ona indirilen Kur'an -ı
Kerim'e lman ve itaat etme şerefine nail olmuş gerçek
mü'minler için nesih olayı zaten tahakkuk etmiştir. Sizin
onların neshedilmediğini ileri sürmeniz neyi değiştirir?
Yazımıza son verirken Sayın Ateş'in, makalesinin
bir yerinde (s. l5) ileri sürdüğü bir görüşe bir defa daha
maları
işaret etmek istiyoruz. Orada Sayın At~ diyordu ki:
«Kur'an'ın sadece bir tek ayeti ile hüküm verilemez.
Kur'an ayetleri birbirini tefsfr etmektedir...» Bu görüşe
yürekten katılıyor ve «k~ki Sayın At~ de buna uysaydı»
diyoruz.
SOzümüzü, Allahu Ta 'ata'nın Nisa sOresindeki 150152. ayetleriyle noktalarken dua edelim ve diyelim ki:
Allah, cümlemizi rızasına aylarr düşünce ve davranıştar­
dan muhafaza buyursun. Amin.
J}~J J-;J JJı .:_~ı_,;~ :;ı .)J~.tJ J-;J .J.IL JJ~ ..:r-jjl jl
~.!.U) ~"' 'J~ .;ı .;)~.t) ~~)~.:r-j;
~llah 'ı ve Peygamberlerini ink/U edenler, Allah .ve
peygamberleri arasını açmak isteyenler, bazılarına iluvur,
bazılannı da ink/Jr ederiz diyenler ve (immı ile kiıftır)
arasında bir yol tutmak isteyenler... İşte gerçekten ~fir
olmı/ar bunlardır. Ve Biz, (böyle) ~firler için zelil edici
bir azab hazırladık Allah 'a ve peygamberlerine immı
edenler ve onlardan hiçbiri arasında ayınm yapmayanlar
ise, işte bunlara da milk/ifat/an verilecektir. Allah, çok
bağışlayıcıdır; çok merhametlidir».
İ/mf çalışmalara yeni başlayanlan teşvik etmek
* hurafeleri
* onam
Dini
bilip,
ön planda tutan ilim*adamlanyla milleti
*
Düşünceyi çok yönlü geliştinnek ve çoK yönlü düşünen insan yetiştimıek.
dışlamak,
ayıklamak
doğru yaşamaya
hazırlamak.
Her türlü taassubu
doğru
Düşünen aklı
kaynaştımıak
İlkelerini benimseyen İslami Araştırmalar'a abone oldunuz mu?.
Moae Glmak ic;iD 316660 ao'lu pa1b çekiıle lboDe bedeliDi yabnDaDIZ yeterlidir.
'
. ~: 20.0001'L M.-1: :25.00011.. Klmml: 28.00J'JL
Y...- Mnll: P.K.60 06240 Ş~iııaaapuan~Anbra Tel: 324 SO SO - 311 47 57
Download