İMAN VE İSLAM GERÇEGİ Prof. Dr. M. Zeki DUMAN Hz. Peygamber' e gelerek "Biz de inandık" diyen bir Arap topluluğuna Allah'ın: ~···j,~)j~0~~~~~w~~f ı);~~~~:9~~··· ~ "De ki: usiz inanmadınız. Fakat "Eslemna" deyin. Sizin kalbierinize fman henüz girmedi... " ifadesiyle devamından anlaşılıyor ki, Hucurat suresinin on dört ve on beşinci ayetleri, iman ve İslam gerçeğini kavram ve biçim açısından gündeme almakta ve "Biz de inandık" diyen kimselerin iman keyfiyetini vakı'a ve eylem açısından sorgulamaktadır·. Ayrıca Yüce Allah, Elçisi Hz. Muhammed' e: ~ ... 0~~~ 'i~~~~ c tS!o.i J cj,c;f~ G-~ ~l ~~f ~ii~~ "Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, fman nedir bilmezdin. "1 derken, iman kavramının bilgi ve bilme ile ilişkisi olduğunu, bunu ancak kendisine vahyedilen ruh, vahiy ruhu ile öğretildiğini söylemiştir. Yine: G~1 ~~~:; ~~~ ~:. :~7 ~~ 1 ~ ~P ::.ı;~ :tı/~ ~~ 1 ::r.~ı 0~;Jı w 1 ~ ~j,0J'ö_ô~~ ~w:;~~~~~~ o;Q __ö~~_ı1r * ~0)5-;; ~~ ~ ~ "Mü' minler ancak Allah anıldığında kalbieri ürperen, ayetleri okunduğu zaman fman bakımından artan ve Rablerine dayanan kimselerdir. Onlar namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiklerimizden verirler... Gerçek Mü'minler işte bunlardır... " 2 ayetindeki hasr ile ifade edilen "gerçek Mü'min" ifadesini kullanmıştır. İşte bu ayetler bizim, gerçek iman ve gerçek İslam konusunu Kur'an bütünlüğü içerisinde ele alıp incelememize sebep olmuştur. Bu yüzden biz, günümüzde "Ben de Müslümanım" veya "Ben de inanıyorum" diyen kimsenin, gerçek bir imana sahip olup olmadığını ve İslam ve imanın keyfiyetini bilmesi ve bu ayetler karşısında kendi durumunu yeniden gözden geçirmesi için "İman ve İslam Gerçeği" konusunu Kur'an'-ı Kerim çerçevesinde tesbit edip bu ayetlerdeki anlaşılması gereken manayı günümüz Müslümaniarına iletmeyi bir görev bildik. Tabii ki amacımız, hiç kimsenin imanı hakkında söz söylemek, "Şu Mü'mindir şu değildir" ... diyerek "İnandım!" diyen bir kimseyi yargılayıp iman ve İslam dairesinin dışına çıkarmak değildir. Böyle bir Düşünceden l.Şura, 42!52 2.Enfal, 8/2-3 -119- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şuhat, Sayılar: 22, 23, 24- \.llah' a sığınırız. Ancak gerçeklerin ')inde fayda vardır. olduğu açıklanmasında gibi ve bilinme- AYETLERİN METNi VE MEALi HUCURAT SÜRESİ, AYET: 14: ~ 0~~~ i-~ w~ LLr ı);~ ~ı~? ;J :ft ~L:ı ~y~~;~ı ~u~ ~:~ ~~:_#::U ı ol~~:: -.u ~Gf ~ ~ '1 :ı~~~ JJıı;.. -~ 0l ~ ~~)j o Jl o... ., .. o ,. ;:- ... ... ... ,.) , s .; ;i J ~~.Y~ IJ.u~ J ,1,, -- - ~ .-o ,. o .. ~ Jl Jl , ... ' Jl ,.. , .- -:;:; .. o ; ; o ly.l;.fl ~ ~ ~ J-".J J Jll.ı 1~1 -:.r.ı..UI 0 _r-o y.JI - . -- - - ... ~ kil ~0)~~~~~}~JJI~ {'A 'rabfle-? "İnandık" dediler. De ki: "Siz inanmadın;z "E;le,;,na" deyin! Çünkü henüz kalbierinize fman girmedi. Eğer Allah' a ve Elçisine itaat ederseniz, amellerinizden hiç bir şey eksiltmez. Allah çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir." "Mü' minler ancak Allah'a ve Rasulüne inanan, sonra da asla şüphe etmeyen ve mallanyla-canlarıyla Allah yolunda cihfid edenlerdir. İşte bunlar "Amenna" sözünde doğru olan kimselerdir." AYETLERİN TOPLU MANASI Bedevilerden bir topluluk Hz. Muhammed'e gelerek "Biz de inandık" diyor ve böylece Mü'minler olarak sosyal hayata katılmak istediklerini ima ediyorlar. Tabii ki Rasfilullah (s.a.v.) onların kalbierinin içini bilmiyor. Açıp bakması da mümkün değil. Bilhassa: ~ ... G...:? ::_:__ır~~ ~l ;iJt ~ı);; '1 ~· .. ~ "Size selam ~eren kimseye: "Sen Mü'min değilsin!" demeyin." 4 ayeti bunların kalbi durumlarını araştırınayı da gerektirmiyor. Fakat Allahu Teaıa imanın ne olduğunu ve ancak kimin "Amenna" diyebileceğini bize öğretmek için onların kalbierindeki gerçek durumu Elçisine haber veriyor ve buyuruyor ki: "De ki: "Siz inanmadınız. Çünkü sizin kalbierinize iman henüz girmedi. O nedenle "Amenna" demeniz doğru olmaz. Fakat "Eslemna" deyiniz. zira böyle demeniz, şu andaki durumunuza daha uygundur. Şunu da bilin ki, kalbierinize iman girmemiş olmasına rağmen Allah' a ve Elçisine itaat eder, O'nun emirlerini yerine getirir, yasakladıkları şeyleri terkederseniz, 3.A 'rab, A 'rab! kelimesinin çoğuludur. Arap toplumunun çölde yaşayan kesimine verilen isimdir. Bunlara çölde yaşayan anlamında "Bedevi" de denir. Araplardan cahil olan kimselere de A 'dibf tabir edilir. 4.Nisa, 4/94 -120- . İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ sizin bu yaptıklarınız asla boşa gitmeyecektir. Kalbierinize iman henüz girmemiş olsa da, bu teslimiyetiniz kabUl edilecektir. Yaptıklarınızın karşılığı eksiltilmeyecek, gerçek Mü'minler gibi siz de itaatinizin sevabını tam olarak alacaksınız. Zira Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. "Amenna" sözünde doğru olan, Mü'minlerin kimler olduğunu açıklamak gerekirse, onlar, Allah'ı ve Elçisıini yeterince tanımışlar kalbieri Allah ve Elçisi hakkında güven ve itmi 'nanla dopdoludur. Allah ve Rasfilü hakkında hiç şüpheleri kalmamış olarak onları tasdik etmiş ve gönülden gelen arzu ve irade ilebağlanmışlardır. Bunlar mallarıyla, canlanyla Allah yolunda cihad ederler. "Ben inandım" sözünde doğru söyleyenler, işte bunlardır. I. AYETLERİNKA VRAMSAL AÇlDAN TAHLİLİ A. İMAN KA VRAMI: Arap dilinde, kendini emniyet ve güven içerisinde hissetmek ve başkalarına güven vermek: manasma gelen iman kelimesi, islamla birlikte tasdik etmek ve doğruluğunu onaylamak manasını da kazanmıştır. Bu kavram İslam Hukukunun bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasıyla birlikte bir de şer'i/örfi mana kazanmıştır. Bu yüzden biz imanın önce lugat manasıylabirlikte etimolojik yapısını, sonra kavramsal içeriğini belirlemeye çalışacağız. Daha sonra da şer'i manasım tanıtıp asıl konumuza geçeceğiz. l.İman Kavramının Filolojik Açıdan Tahlili: Arap dilinde fman Ci~~~/ ~i kökündendir ve korkunun zıddı manasındadır. 5 Asıl manası korkunun gitmesi ve nefsin sükun bulması'dır. 6 Ayrıca fman, güvenmek kurkmamak, eman dilemek, sığznmak, i'timad etmek manasma da gelmektedir. l.L...;ıt'cr'i:l ;ı İf'al formundan fman ise, güvenmek, i'timad etmek, tasdfk etmek, do{ruluğunu i'tiraf etmek ve onaylamak demektir7 ki Türkçe'de buna inanmak diyoruz. iman, i'zan, yani boyun eğmek, meyletmek, itaat etmek manalarına da gelmektedir. Denilmiştir ki: Aslı ;H olan ;ı formunun hemzesi bazen ta'diyet/geçişlilik, bazen de sayrfiret yani bir halden bir hale dönüşümü bildirmek içindir. ---------------- 5.İbni Manzfir, Lisiinu' l- 'Arab, Beyrut, 1990, "Emn" maddesi 6.Zebidi, Muhammed Murtaza, Tiicu' 1-ArusminCevheri' 1-Kiimus, Beyrut, 1996, "Emn" maddesi 7.İbni Manzfir, a.g.e., aynı madde; Zebfdf, a.g.e., aynı madde -121- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayı! ar: 22, 23, f<ı lman, ta'diyet için olduğu zaman güven vermek ve güvencede kılmak manasma gelir. Haşr suresinin yirmi dördüncü ayetindeki "el-Mü'min" bu manada olup "güven veren" manasında kullanılmıştır. Sayrı1ret için olduğunda ise iman, güvene kavuşmak, i 'timact etmek ve emın olmak demektir: ~ L.1 0l5'~~:; ~~ "Kim M escid-i Haram'a girerse, güven içinde olur.'18 ayetinde olduğu gibi. 0-"1 fiili '-~ 0-"ı veya .u 0-"ı şeklinde Ba ve Lam cer harfleriyle de müteaddl olur. "Ba" ile müteaddl olduğunda ikrar ve i 'tiraf etmek manasma gelir: ~ ···~ ;,~ ~ ~~ ı;..ı ı;:ı ::r..uı ~f ~ ~ "Ey inananlari Allah'a ;e Elçisine... im;nın!fmanınızı açıklayın'fJ ayetinde olduğu gibi. "Lam" ile müteaddl olduğu zaman da boyun eğmek ve kabul etmek manasma gelir: ~· .. 0~~~~;. ~ ~')~~J~ 'Jl~~:;ı w~ "Musa'ya Fir'avn ve yandaşlarından korktukları için kavminden bir grup gençten başkası boyun eğmedi." 10 İman kelimesi~~ 1 ~~~ 1 C. i kökünden, korkunun yok olup kalbin sükun bulması, doyuma ulaşması, kişinin bir konuda ikna olması manalarına da gelir. ~t.:i kökü ise, hainlik etmenin zıddı, yani güvenilir olmak demektir. 11 Bu kavram Kur'an-ı Kerim'de hem gerçek tanrı olan Allah'ı tasdik etmek ve boyun eğmek manasında, hem de batıl tanrılara, putlara inanmak manasında kullanılmıştır. 12 Mü'min: Şer'! manada Allah' a inanan, fman eden kişi demektir. Mü 'min, aynı zamanda hem güvenen, hem de başkalarına güven veren, koruyup gözeten manasma da gelir. 13 Hz. Peygamber (s.a.v.) "Şerrinden komşusunun emfn olmadığı kimse, valiahi Mü' min değildir." demiş ve bunu üç defa tekrar etmiştir. 14 8.AI-u İmrfm, 3/97 9.Nisa, 4/136 10.Yunus, 10/83 I l.Zebidi, a.g.e., aynı madde; Asım Efendi, Ebu'I-Kemal es-Seyyid Ahmed, elOkyanusu' 1-Basft fi Tercemeti' 1-Kamusi' 1-Muhft, İstanbul, 1305/1887, "EMN" maddesi 12.Bkz. Yusuf, 12/106; Ankebat, 29/52 I3.Bkz. Haşr, 59/24 I4.Bkz.Buiıari, Edeb; Müslim, lman, 72 -122- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ Emin: Güvenli, güvenilen ve güven verici manasında İsm-i Fail ve 15 İsm-i Mef'Ul olarak kullanılmaktadır. ~ ... ..:r--";~1 .J)1 1~ ~ 1 "Ve bu güvenli 16 şehre yemfn olsun ki... " ayetinde olduğu gibi. .. · Mü'min, hem tasdfk eden, inanan, hem de güven veren milnalarına gelir. Az önce de geçtiği gibi Haşr suresinde zikredilen Allah'ın güzel isimlerinden olan el-Mü'min bu manactadır. 17 Emanet: Hainliğin zıddıdır güvenli kılmak demektir. 18 Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki iman, güvenmek, korkudan emfn olmak, kendini güvencede hissetmek başkasına güven vermek ve güvenilir olmak i'timad etmek, kalb heyecanından arınmak, sükunet içerisinde olmak ve tasdfk etmek gibi manillara gelmektedir. Kelimenin lugat manasma göre, iman kelimesinin özgün yapısında ve özünde güven manası vardır. Bu kelimenin inanmak, tasdfk etmek ve boyun eğmek manası ise, özgün yapısının taşıdığı güvenden çıkartılmış olabilir. Biliniyor ki, güven duygusunun asıl sebebi ve saiki, güvenilen varlığı bilmek ve yakinen tanımaktır. Hiç kimse tabii olarak bilmediği ve yakinen tanımadığı varlığa güven duymaz ve bu sebeple ona inanmaz da. İnsan, hatta bir kısım hayvanlar bile, atıcak iyi olarak tanıdığı ve kendisine güven aşılayan varlıklara yakınlık hisseder. Bilhassa insanlar, çok iyi bildiği ve güvenilir olarak tanıdığı bir insana psikolojik olarak güvenir ve yakınlık duyar. Ona yaklaşmak, hatta dokunmak ister. Onun yanında kendisini güven ve huzur içerisinde bulur. Öyle ki, zamanla o şahsa içini açabilir, sırlarını onunla paylaşmaktan mutluluk dahi duyar. İşte böylesinetanınan ve güven veren bir varlık yanında kendisini rahat hissedip açılan insan, ondan gelecek olan bilgi ve öğütleri de benimser ve kendini kabUle hazır hisseder. Denilebilir ki, imanın tasdik manası işte bu derecedeki bir bilgi, tanıma ve güvenme sonucu insanın kalbinde oluşan itmi 'nan, iradenin de o doğrultuda yönlendirilmesiyle meydana gelen bağlanma ve doğrulama olgusundan alınmıştır. 2. İman Kavramının ıstılahi Manası: İslami literatürde iman, güven duygusu ve gönül rahatlığı ile birlikte 15.Bkz. İbn Manzur, a.g.e, aynı madde; Asım Efendi, a.g.e., aynı madde 16. Tfn, 95/3 17.İbni Manzur, a.g.e.,aynı madde 18.İbni Manzur, a.g.e.,aynı madde -123- KUR' AN MESAJ! İLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24~ mutlak surette tasdfk etmek demektir. ı 9 Hz. Ali'nin naklettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) imanı şöyle tarif etmiştir: "iman, kalbile ma'rifet dil ile ikrar ve erkan ile ameldir.'' 20 Rasülullah (s.a.v.)'ın Ma'rifetullah'ı tasdik yerine kullanmış olması dikkat çekicidir. 2 ı Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde !man kavramı çeşitli formlarda ve çoğunlukla tasdik etmek manasında kullanılmıştır. Bununla birlikte dil ile ikrar ve amel manasında da kullanıldığı vakidir. Mesela Yusuf (a.s.)'ın kardeşlerinin söyledikleri şu söz imanın, tasdik manasında kullanıldığına dair güzel bir örnektir: ~ ~~~ L5} ~w ;r~ ~1 L. ~ ... ~ "Hoş doğru söylesek bile, senbize in~na~ak/tasdfk edecek değilsin." 22 ~ ···J.~~b ~ &ı0LS- t.: ~ ... ~ Allah sizin arnellerinizi (yani ibad~tlerinizi) zayi edecek değildir." 23 Terim olarak !man kavramı, Kelam ve Fıkıhçılara göre birbirinden farklı şekillerde tarif edilmiştir. Fıkıhçıların !man ve Mü 'min kavramıanna yükledikleri manaya göre· !man kavramının şümulü oldukça farklılık 'U'zetmektedir. Kelamcılara göre !man: Allah'a, Risalete ve ahirete, bir başka ifade ile Allah'a, O'nun Elçisine ve vahyin muhtevasına İnanmak, mutlak surette tasdik etmek demektir. Fıkıhçılara göre !man: Akd bi'l-kalb, şehadet bi'l-lisan, a'mal bi'l-erkan veya a'mal bi'l-cenandır. Yani kalbile tasdik, dil ile ikrar, gereğince veya organlada amel demektir. 19.Zemahşeıi, a.g.e., III/569 Mace, es-Sünen, Mukaddime, I/25-26 2l.Rası1lullah (s.a.v.)'ın Imanı tarif ederken "fman "Kalp ve ma'rifettir" sözü, lman ve bilgi konusunda bir gerçeğe işaret sayılabilir. Şöyle ki, bilginin lman olmadığı açıktır. İman kesin bilgi vasıtasıyla sezgisel olarak sahip olunan idrakin sonunda kalpte gerçekleşen bir olgudur. Tasavvuf ehli bu idrake ma'rifet diyor. işte lman, zahiri gözlemlerden elde edilen bilgi vasıtasıyla kazanılan böyle bir idrak ve iradenin devreye girmesiyle kalpte oluşan bir tasdik olgusudur. Kainattaki düzen ve ahenge bakarak yaratıcının bir olduğu bilgisine ulaşabiliriz. işte dış gözlemlerimiz sonucu elde ettiğimiz bu bilgi, iç gözlemlerimizin de katkısıyla bizi Allah 'ın Vahdaniyyeti ilkesine götürür ki, işte bu idrake ma 'rifet denilmektedir. 22.Yusuf, 12/17 23.Bakara, 2/143 20.İbni -124- IMAN VE İSLAM GERÇEÖİ Kuşkusuz bu tarifler açılımlan i 'tibfuı.yla mezhebiere göre de birbirinden farklılık arzeder. Mesela sadece kalb ile tasdik Eş'ariler ve Matüridilerin çoğunluğuna göredir. Kalb ile tasdik ve dil ile ikrar Hanetilerin tarifidir. Şafi 'ller her ne kadar "amel"i iman saysalar da, onlara göre am el, imanın asıl rüknü değildir ancak kemalinin şartıdır. Kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve gereğince amel de Mu'tezile'nin ve Haridierin anlayışına göredir. Bu tarifiere göre imanın kapsama alanı üçtür: Kalb ile tasdik, dil, ile ikrar ve bedenle arnel/itaat 3. İman Kavramının Şer'i Manası Mü'min, şer'i manadainanan ve imanının gereğince yaşayan kişi demektir. Akaid kitaplarında inanılacak şeylerin dar çerçevede yani Allah'a, Elçisine ve Elçisinin haber verdiklerinin hepsine toptan ya da bu esasların her birini çeşitli yönleriyle teker teker tanıyıp İnanmak" şeklinde imanın iki derecesinden bahsedilmektedir. Fıkıhçılara göre bu manada iman, icmali iman ve tafsili iman diye iki kısma ayrılır. a. İcmali İman: Bir kişinin bilerek ve kalben tasdik ederek, 4~\J~~ ~~~~l:Jl '1~ "Allah'tan başka tanrı yoktur Muhammed, Allah'ın kulu ve Elçisidir." deyip Allah'a ve peygamberlik müessesesine/nübüvvete inanmasıdır. Başka bir ifadeyle icmali iman, 4~~~ ~ ~·~ ~~ 01·~1~ ~~ ~l:J1 'lof'~f~ "Şehfidet ederim ki, Allah'tan başka tanrı yoktur. Yine şehfidet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Elçisidir." diyerek inandığı Allah'a ve Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu şehadette bulunması dır. Kişi bu iki kelimeyi, Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet'i söylemekle Allah'a, Nübüvvete ve ahirete icmalen iman etmiş olur. Bu husus Kur'an'da şöyle ifade edilmiştir: 4... ~ -~f;.; ı)~ ;J ~ ~~ ~ ~~ ı;:ı :r-_ıiı ~ ~ "Allah' a ve aralarında hiç bir inanan kimseler."24 ayrım 24.Nisa, 4/152 -125- gözetmeksizin peygamberlere KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 ~ ... J 0~~~~~_,7 ~~ ~~~ ı_f.:1 ::r-~ı ~~ "Allah'a ve elçilerine inananlar sıddfklerdir."25 "Allah'ın Elçisi de, kendisine "İman nedir?" diye soru soran topluluğa, "İman, Allah'ın birliğine· inanmanızdır." cevabını vererek icmali bir tarif yapmıştır. Arkasından da topluluğa: "Allah' ın birliğine inanmak nedir, bilir misiniz?" diye bir soru da o yönletmiş, onlar da "Allah ve Elçisi elbette daha iyi bilir." deyince, Rasfılullah (s.a.v.) icmalen tarif ettiği imanı şöyle tafsil etmiştir: "Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Elçisi olduğuna şehadet etmeniz, namaz kılmanız, zekat vermeniz, Ramazan omeunu tutmanız ve ganimetten beşte birin beşte birini vermenizdir."26 demiştir. İcmali imanı bir de şöyle tarif edebiliriz: "İcmali iman, aklın gerçek mahiyetini kavrama imkanı olmayan hususlarda, haber verenin doğruluğuna i' timaden verdiği haberi olduğu gibi doğru kabul edip, tasdik etmek demektir. Mesela biz insanların Allah 'ın zatını ve sıfatlarının gerçek mahiyetini aklen kavramamız mümkün değildir. Çünkü o 27 4:~ ~ ~)>dür. O'nun yaratılmışlar içerisinde misli ve benzeri yoktur. Zihinde· ya da misal aleminde misli ve benzeri olmayan bir şeyi, gerçek hüviyetiyle kavramak ise aklen imkansızdır. Ahiret hayatına dair anlatılanların da gerçek mahiyetini bilmemiz mümkün değildir. o halde, söyleyenin doğruluğu sebebiyle söylediklerini doğru kabfıl edip, Allah 'ın zatı ve sıfatla­ rının gerçek mahiyeti ile ahiret hayatı ve o hayatın muhtevası hakkında bize anlatılanları, kendilerindeki kapalılığa (mücmelliğe) rağmen haber verildiği şekliyle tasdik etmek onların gerçekliğini ve hakiki mahiyetierini araştırma ihtiyacı duymadan ve haklarında verilenin ötesinde bilgi sahibi olmadan olduğu gibi kabul edip tasdik etmek demektir. b. Tafsili İman: Bir takım mertebelerinden söz edilmekle birlikte, az önce de Rasfılullah (s.a.v.)'dan naklettiğimiz gibi, "Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, öldükten sonra tekrar diriltUmeye fman etmek" demektir. 25 .Hadfd, 57/19 26.Buhaıi, 27.Şurd, lman, 40 42/11 -126- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ Bu tarifin bir benzeri Kur'an'da şöyle ifade edilmiştir: 4...--"~~~ ;:-r ;.;:;~ ~J.~~ ~~~~~~~;ı~--·~ "Onlar, Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, gözetmeksizin peygamber~erine inandılar. " 28 Bunun zıddı da küfür olarak zikredilmiştir: aralarında ayrım 4~~ ~~ ~ ~ !- ~~ r:;Jı ~ ~~~~~~~~~X~~··· t "Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve son günü inkar ederse, dönüşü olmayan uzak bir sapıklığa düşmüştür."29 Tafsill iman bir de şöyle tarif edilmektedir: "Allah' a, Peygamber' e ve ahirete kısacası Hz. Muhammed' in Allah' tan vahiy yoluyla alıp insanlara tebliğ ettiği kat'iyyen sabit olan haberleri ve hükümleri haber verildiği şekliyle öğrenmek ve bunların hepsine inanmak ve bu bilgilere dayalı olarak mümkün olduğu ölçüde amellerin lfasını ve haramlardan kaçınmayı kabul etmektir. Amellerin ifasında ve haramlardan kaçmmada inat etmemek ve kibirlilik göstermemektir." B. İSLAM KA VRAMI: İslam, tesim olmak, barış ortamına girmek ve boyun eğmek manalarına gelir. Bu kelime daha sonra İslam dinine girmek, her şeyiyle Allah'a ve Elçisine itaat etmek, hayatını O'nun buyruklarına göre düzenlemek ... gibi içerikler kazanmıştır. Bu nedenle biz, önce İslamın lugat manasını, sonra kavramsal içeriğini belirlemeye çalışacağız. ı. İslam'ın Lügat Manası: İslam, L)L. ~ ı.:)L. 1 ~ 1 ~ fiilinden olup, if' al babındandır. Esenlikte, emniyette ve güven içinde olmak hasafa uğramamış bulunmak demektir. ~ kökü ise savaşı bırakmak ve barış içinde olmak demektir: 30 - 4... __...lll$- ~\ ~ ı_,b-~1 ı;:ı ~_ıJı ~f ~ ~ "Ey inananlari Topunuz birden barış haline girin.'m ayetinde ~bu manada kullanılmıştır. Ayın kökten olan Selam ve İslam ise, hem barış ve esenlik, 28.Bakara, 2/285 29.Nisa, 4/136 30.Zebidi, a.g.e., "SLM" maddesi; Asım Efendi, a.g.e., "SLM" maddesi 3l.Bakara, 2/208 -127- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 4~' r~ ~.,t.~r~ "Oraya barış hlili.;,d~ gü~en içerisinde giriniz.'m hem de boyun eğme, itaat etme, 4 "."Jj'i~~~ ~ 1 ~ ~~10l~ "Allah katında geçerli din, İslli.m'dır."33 manasma gelmektedir. 34 Bu fiil aynı zamanda suç, kusur ve ayıptan sillİm olmak: 40~~ ~ ~ :ı ~1 Jl0~:.4 ı;~~~ ... ~ "Onlar önceden viıcutça s~ğ ve salim iken secdeye çağırılmışlardı. " 35 Suç ve günah kirinden arınmak, temizlenmek: 4 r-0 ;-:-1 ~ JJı Jr:; \ll* '10;. ~ ~ j~ ~ ~ r~ ~ J. "O gün selim bir kalb ile gelenden başkasına mal ve oğullar fayda vermez. " 36 gibi milnalarda kullanılır. 37 o halde İslam kelimesi sözlük manası itibiirıyla daima iki önemli manayı ifade etmektedir. Bunlardan birincisi, bir insanın kendi içinde ve kendisiyle barışık olması, sükunet içerisinde bulunması ve kötü duygu ve düşüncelerden arınmış halde bulunması- ikincisi ise diğer insanlarla, hatta çevresindeki canlı-cansız tüm varlıklarla barışık ve uyum içinde yaşaması, kimseye zarar vermemesi halidir. İsim olarak İslam, sulh ve barış demektir. Barışa girmekle her bir kimsenin diğerinden gelecek olan acı ve sıkıntıdan kurtulması, emin olması manasma geleceği gibi, başkalanna zarar vermemesi ve güven duygularını bozmaması ı:nanasına da gelir. İslam daha çok ~ L...L.\ ı)_,_J ~ ~ ~ ayetinde olduğu gibi /stislam, yani teslfm olmak, boyun eğmek, itaat etmek manasında kullanılır. 2.İslam'ın Terim Manası: İmam Matür1d1, bir Mü'minin Allah'aboyun eğmesi ve kendisini O'nun 32.Hicr, 15/46; Nisa, 4!94 33.Al-i İmran, 3/19 34.Zebidi, a.g.e., "SLM" maddesi; İbn-i Manzı1r, a.g.e., "SLM" maddesi; Asım Efendi, a.g.e., "SLM" maddesi 35.Kalem, 68/43 36.Şuara, 26/89 37.İbn-i Manzfir, a.g.e., "SLM" maddesi; Asım Efendi, a.g.e., aynı madde -128- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ otoritesine ve buyruklarına bırakması manasma gelen islam kavramını şöyle tarif etmiştir: "Kişinin kendisini, her şeyiyle Allah'a teslim etmesi, her şeyi Allah için yapması ve ibadetinde O'na ortak koşmaması demektir."38 İslam kavramı, Kur'an-ı Kerim'de biri henüz lman etmeden önceki İslam, diğeri ise lman ettikten sonraki ve onun da fevkinde olan ihsan derecesindeki İslam39 olmak üzere iki ayrı manada kullanılmıştır: Bunlardan birincisi, kişinin sadece dili ile inandığını söylemesidir. Kalbinde lman olsun ya da olmasın bunu söyleyen kimse, Müslümanlara karşı kanını korumuş olur. "Size selam veren kimseye, "Sen Mü'min değilsin" demeyin .. .'P-0 ayeti ile Rası1lullah'ın "Ben insanlarla ~J.ıı ~l ~l 'J ~ deyinceye kadar savaşmakla emrolundum." 41 hadisinde kasdedilen İslam budur. Selam veren veya "Ben Müslüman oldum" diyen kişi, eğer gerçekten putlara tap mayı terketmiş, Allah' a ve Rası11üne inanmak ve itaat etmek üzere hazır bulunduğunu i'tiraf etmiş ise, bu kimse Müslüman sayılır. Artık o kimse malı ve canı korunmuş olarak Müslümanlada birlikte sosyal hayata iştirak edebilir. Yukarıda da geçtiği üzere~ L.i...iı)) j:j ~~"Fakat "Eslemna" deyin" ayetide bu manada kullanılmıştır. ' İkinci manada İslam, lmandan daha umumi olup, Imanı da içine alır ve onun fevkinde bir tesllm~yet manasma gelir. Bu manadaki İslam, 'ilme'lyakln'den 'ayne'l-yakln ve hakka'I-yakin düzeyinde ma'rifet sahibi halis Mü'minlerin İslamıdır denilebilir. Bu manada İslam, Allah'ın iradesine ve otoritesine boyun eğme, O'nu görüyormuşcasına ibadet ve itaat etme ... manasında gerçek dini ve gerçek islamı ifade eder. ~ ... __..rSL ~~ ~~ ~ :r-fsı 01 ~ "Allah katında geçerli din İslam'dır'P-2 ~ .. /~ ~~ ~~ rSL~\;1- ç;~ ~~ "İslam' dan başkasının din edinilmesi asla kabul edilmez.'143 38.Matüıidi, a.g.e., s. 394 39.Bkz. Al-i İmran, 3/19-8 40.Nisa, 4/94 41.Taberi, a.g.e., XXVII/90 42.Al-i imran, 3/19 43.Al-i imran, 3/85 -129- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 2~- ~ ... ~iSLfU:~o~c~~~ 0r~ı.);:;J ~ "Allah kimi hidayete ~rdir,;,_ek isterse, onun göğsünU İslam için açar." 44 ~ ... J. ~~~d;~ ~iSL~ :~0~ ~~i:).~ f ~ "Allah'ın göğsü~a istiım'a açtığı kims~, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir?"45 ayetlerindeki İslam, hep aynı manada kullanılmıştır. Bu manada teslimiyet, kişinin, okuyarak ya da dinleyerek öğrendiği gerçekler sebebiyle kalbinde lmanın derinleşip kökleşmesi sonucu Allah'ın kaza ve kaderine içtenlikle boyun eğmesi, kendisini tamamen O'nun emir ve yasaklarına bırakması, hayatını sadece Allah'ın rızasına vakfetmesi ve O'nun arzusuna uygun biçimde yaşaması manasma gelir. Aynen İbrahim (a.s.)'ın ~ ~Üı ~~ :.:...:..Li~ "Ben alemierin Rabbine teslfm oldum" ifadesinde ve buna uygun yaşayışında olduğu gibi. 46 Al-i İmran suresindeki ~ ... ..ll'rSL.-~1 Jıı ~ ~JJI 0ı~ ayetindeki47 din tanı48 mındaki İslam ile ~ 0~ ~~ ~ \ıl~ ;.i ~ ~ ~ 'ayeiindeki müslim bu manada 44.En'am, 6/125 45.Zümer, 39/22 46.İbrahim (a.s.) Rabbi kendisine "Eslim" dediği zaman hiç düşünmeden hemen <( :r--ıwı ~)::..:.ı:.. ı~ demiştir. Tabii ki onun bu tesllmiyeti lafta k<ı:!an bir tesllmiyyet değildi. Biliyoruz ki o, hanımından çocuk sahibi olamamıştı. Orurünün çok ileri safhasında, hanımının da izni ile cariyesi Hacer ile evlendi. Ondan İsmail (a.s.) dünyaya geldi. (Hud, 1/69-74) Henüz onu doyasıya sevip koklamadan Rabbi ona oğlu ile anasını götürüp bugünkü Mekke'nin bulunduğu yere koymasını emretti. O hiç tereddüt etmeden hanımını ve bebeğini alıp yola koyuldu. Filistin'den çıkıp, günlerce yol katettikten sonra belirtilen yere geldiklerinde, hanımını ve oğlunu oraya bıraktı ve hemen geri döndü. Hanımının "İbrahim! Bizi bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde kime bırakıp gidiyorsun?" sorusuna dönüp cevap bile vermeden yoluna devam etti. Hanımı, ikinci defa: "İbrahim! Yoksa bunu sana Rabbim mi emretti?" dediğinde döndü ve: "Evet, bunu bana Rabbim emretti." dedi. Bu cevap üzerine hanımı: "Madem ki bunu sana Rabbim emretti, öyleyse O bizi burada zayi etmez." dedi ve büyük bir tevekkülle olduğu yerde kaldı. (İbrahim, 14/38) Rabbi bu olaydan sonra İbrahim'e, oğlu İshak'ı Iütfetti. O da biraz büyüyüp yanında koşup oynamaya başladığı zaman rüyasında onu boğazladığını gördü. Bu rüya, üst üste üç gece tekrarlanınca, İbrahim (a.s.) bunu Rabbinin kendisine bir emri olarak telakki etti ve oğluna durumu açtı. Onun da: "Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." (Saf/at, 37/101-113) diyerek boyun eğmesi üzerine, biricik yavrusunu her şeyden üstün tuttuğu Rabbi için bı çağın altına yatırdı. İşte kulun Rabbine tesllmiyyeti budur! 47.Al-i İmran, 3/19 . 48. "Ey fmiin edenler! Allah'tan gerçek miiniida sakının ve kendinizi O'na teslim -130- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ kullanılmıştır. 49 Ayrıca İslam, evrendeki canlı-cansız tüm varlıkların içinde bulundukları hal ve Yaratıcı'ya boyun eğrne durumu, fıtrat kanunu manasma da gelmektedir. 50 ve yaratılış amacını gerçekleştirrnek üzere Allah'ın buyruğuna ister istemez boyun eğrniş vaziyettedirler. Çünkü "0, her şeye fıtr1 yapısını vermiş, sonra da amacını gerçekleştirebilecek biçimde kanununu, rnuhtevasıya yerleştir­ rniştir."51 Bu sebeple arı, bal yapar bitkiler rnüternadiyen oksijen üreterek kirli havayı temizler ... gün yirmi dört saat, hafta yedi gün, ay yirmi dokuz ya da otuz gündür yıl on iki aydır. İslam, aynı zamanda tüm peygamberlerin yerleştirrneğe çalıştığı ve 52 Allah'ın bizim için seçtiği Hz. Peygamber'in de tebllğ ettiği fıtn dillin adıdır. İnsan ve cinlerin dışındaki tüm varlıklar, yaratılışlan !dibı rnüslirndirler j, JJı Jj.J ~4 'J j,~ ~u ı~ _)ı JJı :::.ı~ j,~ .:r-'i.u ~~~U~ "" "" ,., "" ... "" ,.., "" ....... "" ""' 40~ 'J y-uıjS-1 ~ ~ ~ ;;ıı ~~~~i "0 halde sen, hanif olarak yüzünü dfne, Allah'ın insanları yaratmış çevir. Allah'ın yaratmasında değişiklik olmaz. Sağlam din, işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. " 53 C. İMAN-AMEL İLİŞKİSİ İman ile İslam, başka bir ifade ile !man ile arnel, birbirlerinin aynı mıdır, gayrı mıdır? İman ile İslam birbirlerinden ayrı şeyler ise, ımansız İslam ya da İslarnsız !man olur mu? Bunların birbirleriyle ilişkileri var mıdır, yoksa ayrı ayrı şeyler midir?" soruları Hicr1 ilk asırdan i'tibaren ilim adamları arasında tartışılagelen bir konudur. Kimi ilim adamları !man ile İslamın birbirinden ayrı şeyler olduğunu ileri sürüp, birbirleriyle hiç bir ilişkisi yoktur derken, kimisi, bunlar birbirinin aynıdır, asla ayrı düşünülemezler demiştir. Bir kısım alimler de !man ile İslam birbirinden ayrıdır fakat, içle dış gibi birbiriyle ilişkileri vardır." der. Biz bu konuyu İmam Gazall'nin görüşlerini özetlernek suretiyle değerlendirmek istiyoruz. Gazali bu konuyu üç ana başlık altında açıklamıştır: olduğu fıtrata etmiş kişiler olmaktan başka bir halde ölmeyin." (Bakara, 2/132). 49.Bkz. Rağıb, Müfredat, "SLM" maddesi 50.Fussilet, 41/11 51.Tahii, 20/50 52.Al-i İmran, 3/19; Maide, 5/3 53.Rum, 30/30 -131- KUR' AN MESAJ! İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24 _ ı. Lügat man~Harı itibarıyla iman ve İslam, 2. Terim olarak Tefsir ilminde iman ve İslam 3. Şer' i Fıkıh 'ta İman ve İslam ı. Maniiiarı İtibarıyla İman ve İslam: Yukarıda da açıklandığı gibi lugat bakımından iman güven içinde olma, güven verme ve tasdik etme manasma gelir. Tasdikin yeri kalbdir dil onun tercümanı durumundadır.· İslam ise boyun eğme ve teslim olma demektir. İslam bir yönüyle imandan daha geneldir ve onu da içine almaktadır. Bu yüzden denilir ki, iman, İslam'ın en şerefli cüzüdür. Buna göre her tasdik aynı zamanda teslimdir fakat her teslim tasdik değildir. 2. Terim Olarak Tefsir İlıninde İman ve İslam: Bu manada iman ve İslam, Kur'an-ı Kerim'de üç ayrı manada kul-· I anılmıştır: a. İman ve İslam, birbirlerinin eşmanalısıdır. şu ayetlerde olduğu gibi: ~c~ı~ ~;;;_ ~ G'~~ W~~ c'~}JI~ ~ 0LS--:; C:-)-ti~ "Orada bulunan Mü'minlerin hepsini halkından başka Müslüman bulamadık. " 54 çıkardık. Zaten orada bir ev ~~~~~s<> 1 ı_,t-; ~~~~~~:i ;,~~5'0lr} ~ ~;. J~ ~~ "Musa dedi ki: "Ey kavmim! Eğer Allah'a inandıysanız ve teslim olduysanız, O'na tevekkül ~din.' 155 Bu ayetlerde geçen iman ve İslam kavramları, her ikisinde de birbirinin müradifi olarak ve aynı manada kullanılmıştır. b. İman ve İslam birbirinden farklı manalara gelmektedir. Mesela yukarıda genişçe yer verdiğimiz gibi, Bedevilerin 11 t.ı ıı sözünü Allahu Teala doğru bulmayıp 11 L..L1 ı demelerini emretmişti ki, burada iman ile İslam hem lafzi, hem de terimsel manaları itibarıyla birbirinden farklı manalarda kulla- nılmıştır. ayrı Hz. Peygamber (s.a.v.) de kendisine sorulduğu zaman iman ve islamı ayrı şeyler olarak tarif etmiştir. Mesela Meşhur "Cibril Hadisi"nde denildi ki: -"Iman nedir?" 54.Zariyat, 51/35-36 55.Yunus, 10/84 -132- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ -"İman, Allah' a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, öldükten sonra tekrar diriltümeye inanmandır. " 56 -"İslam nedir? -"İslam, Allah'tan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in O'nun Elçisi olduğuna şehadet etmen, namazı kılınan, zekatı vermen, Ramazan orucunu tutman ve Kabe'yi haccetmendir." dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hadiste imanı tasdik, İslam'ı da söz ve amel ile zahiri bir teslimiyyet, boyun eğme olarak tarif etmiştir. Aşağıda, ayetlerin nüzfıl sebeplerini naklettiğimiz yerde geleceği üzere bir topluluğa pay dağıtıldığı bir ortamda Sa'd İbni Ebi Vakkas bir kişi hakkında "Bu kişi Mü'mindir" yani ona da ver demek istedi. Rasfılullah (s.a.v.) "Ya da müslimdir." dedi Sa'd İbni Ebi Vakkas "Bu kişi Mü'mindir" sözünü üç defa tekrar etti Rasfılullah (s.a.v.) da ısrarla "Ya da müslimdir" sözünü tekrar ederek iman ile İslam'ın ayrı ayrı şeyler olduğunun altını çizmiştir. c. Durumları İtibarıyla İman ve İslam: İman ile İslam, biri diğerinden sonra gelen ve birbirini tamamlayan iç içe iki şey gibidirler. Bunda hem ayrılık var, hem de aynilik. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e soruldu ki: "Hangi iş daha üstündür?" Rasfı­ lullah (s.a.v.) "İslam' dır" dedi. "Hangi İslam daha üstündür?" denilince de "imandır" cevabını vermiştir. Taberani'nin naklettiği bu hadisde Rasfılullah (s.a.v.) "amel"i "İslam", "İslam"ı da "iman" olarak ifade etmiştir ki, burada hem ayrılık, hem de iç içelik/tedahül sözkonusudur. Bu durum lugat bakımından da doğrudur. Çünkü İslam'ın bir manası da imandan sonraki Allah'a teslimiyet ve içtenlikle boyun eğip itaat etmektir. Gerçek bir Mü'minin herşeyiyle kendisini Allah'ın emir ve yasaklanna bırakması, ona göre yaşamasıdır. 3. Şer'i Fıkıhta İman ve İslam: İman ve İslam 'ın biri dün ye vi diğeri uhrevi olmak üzere iki hükmü vardır. dünyevi olanı, kalben tasdik edip yaşamak, uhrevi hükmü ise Mü'minin cehenneme girmesini, yaygın olan görüşe göre, orada ebedi kalmasını engellemesidir. Rasfılullah (s.a.v.) "Kalbinde zerre ağırlığınca imanı olan kimse ateşte ebedi kalmaz." buyurmuştur. İmanın mahiyeti ve kapsamı hakkında ilimadamları arasında ihtilaf olduğunu az önce söylemiştik. Ancak kalb ile tasdik, dil ile şehadet ve erkanı ile amel... Bir Mü 'minde bu üçü bir arada bulunduğu zaman, bu kimsenin 56.Bkz. Buhar!, lman, 37 -133- KUR' AN MESAJ! İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22: 23, 24 doğrudan cennete gideceği hususunda ittifak edilmiş, fakat diğer ikisinde ihtilaf vardır. Bu hususlara ileride yer verileceği için Gazali'nin görüşlerine burada son veriyoruz. 57 Yapılan bu tarif ve tahlilerden de anlaşılıyor ki, İslam ve iman kavramları lafızları, kökleri ve lugat manaları bakımından birbirinden farklı, ıstılahi anlamları bakımından ise, bir açıdan birbirinin müradifi, birbirinin yerine kullanılabilen anlamdaşı, bir başka açıdan ise biri diğerinin cüzü olması bakımından umum-husus ilişkisi içerisindedirler. Sahibinin dünya ve ahiretteki durumu açısından iman ve İslam ise, üzerinde tartışılan bir konudur. Il. AYETLERİN NÜZUL SEBEBi Bu ayetlerin "İman nedir?" "Nasıl inanılır?" bunlan bilmeden, bilhassa_ Allah'ı ve Rasfilünü tanımadan, vahye kulak verip hiç dinlemeden ... islama girer girmez kalbinde iman iddiasını ortaya atan kimselerin, gerçek durumlarını açıklamak ve bu iddialarına cevap olmak üzere indirildiğini söylemiştik. Bununla kalbinde iman olmadığı halde "inandım" demekle hiç bir kimsenin gerçekten Mü 'min olamayacağını belirtmiştik. Müfessirler bu iki ayetin nüzul sebebi hakkında genellikle iki olay üzerinde durmaktadırlar. Bunlardan birincisi şudur. Buha~i ve Müslim'in anlattıklarına göre Sa'd b. Ebi Vakkas, babası Sa'd'dan şöyle nakletmiştir: "Ben aralarında oturuyordum. Rasülullah (s.a.v.) sekiz-on kişilik bir topluluğa bir şeyler verdi ve içlerinden bir adama vermedi. J:Ialbuki bu adam bana göre onların en iyisi idi. Kalktım, yanına gittim ve dedim ki: "Ya Rasfilallah! O adamanedep vermedin? Valiahi ben onun Mü'min olduğu kanaatindeyim." Rasfilullah (s.a.v.) "Ya da müslimdir" dedi. Biraz sustum. Sonra o adam hakkında bildiklerimin etkisiyle sözümü aynen tekrarladım: "Ya Rasfilallah! O adama neden vermedin? Valiahi ben onun Mü'min olduğu kanaatindeyim." dedim. Rasülullah (s.a.v.) "Ya da müslimdir." dedi. Biraz sustum. Sonra o adam hakkındaki bildiklerimin etkisiyle sözümü yine tekrarladım. Rasülullah (s.a,.v.) bu defa bana döndü ve dedi ki: "Ey Sa'd! Ben bir takım adamlara bir şey veriyorum da onların içinden en fazla beğendiğim birini terkediyor, ona bir şey vermiyorsam o adamların yüzüstü ateşe sürüklenmeleri korkusundandır-" 58 İşte bu ayetler, Rasülullah (s.a.v.) ile Sa'd b. Ebi Vakkas arasında geçen bu konuşma üzerine indirilmiştir: Buhar! bu rivayeti:F1 Jı r~:~ ~ .:ıLS J u..,...;.._,li ~ r'j._,.~\ ~~~~i yl; bab 57.Bkz. GazaJf, a.g.e., 1/115 vd. 58.Buhiirl, lman, 19; Müslim, lman, 236-237; Taberi, a.g.e., XXVI/90; İbni Kesir, a.g.e., VII/368 -134-- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ başlığı altında, Müslim ise;. ~u j..h ~ .:r i)l....;~\.ı Fı ,y ~~ J ~ ...;L....;l ı).>- J~.>..,ı .:r ..,_li ._;.lt yl; bab başlığı altında nakletmişlerdir. Kaynaklarda, aşağı-yukarı bu şekilde ifade edilen rivayetten anlaşılıyor ki, Sa'd'ın Mü'min sandığı bu kişi, henüz kalbinde iman oluşmadığı için Hz. Peygamber'in nazannda Mü 'min değil bir manada müslimdir. İkinci görüşe göre bu iki ayetin nüzul sebebi Esed b. Huzeymeoğullandır. Bunlardan bir topluluk, bir kıtlık yılında Medine'ye gelmiş, ganimetierden pay beklentisiyle Kelime-i ·şehadet'i söyleyerek iman ettiklerini ifade etmişler, sonra da Rasülullah (s.a.v.)'a "biz falanoğullan, falanoğullan ... gibi seninle savaşmadık çoluk-çocuk ... tüm ağırlığıınızia birlikte geldik, islama girdik" diyerek islama girmelerini Rasülullah'ın başına kakmışlardı. .. 59 Bedevilerin bu tavn üzerine indirilen bu ayetler, gerçek Mü'minin kim olduğu konusunda açıklık getirmiştir. Sözkonusu ettiğimiz bu ayetlerin nüzul sebebi olarak genellikle bu iki hadise anlatılmaktadır. Her iki hadisenin ortak yönü, kalbde iman olmadığı halde, Allah ve Rasülünü inkar, tekzib ve reddetmeyi bırakıp, islama yani barışa ve Allah' a boyun eğmeye yönelen kimselerin gerçek durumları nalatılmaktadır. Her ik rivayete göre, bahis konusu olan kişilerdeki ortak nokta, ikisinde de gerçen iman ve islama atılan ilk adım olarak İslam vardır ama kaplerinde iman henüz oluşmamıştır. Taberi demiştir ki, ayetin nüzul sebebi hakkındaki görüşler içerisinde en doğrusu zühri'den naklettiğimiz Edes b. Huzeymeoğullan ile ilgili görüştür. Buna göre Allahu Teaıa bu· ayette, arnelleriyle gerçekleştirmedikleri imanlarını dilleriyle ikrar ederek gelip, sosyolojik manada İslam toplumuna (milletine) katılan ve "Allah'a ve Elçisine inandk" demeleri gerekirken, mutlak bir ifade ile "Amenna" diyen Bedevilerin bu sözünü doğrulamadı. Onlara işiten hiç kimseye kapalı gelmeyecek ve kendi durumlarına uygun düşecek bir sözü söylemelerini, yani "Eslemna" demelerini emretti. Müfessirlerin büyük çoğunluğu da ayetin nüzul sebebinin Esed b. Huzeymeoğulları olduğu kanaatindedir. 60 III. AYETLERİN TEFSİRİ Müfessirlerden büyük bir çoğunluğa göre, Bedevilerden bir topluluk Hz. Peygamber'e gelip "Amenna" demekle "Biz Allah'ı ve Elçisini tasdik 59.Taberi, a.g.e., XXVI/89; Zemahşeri, a.g.e., III/571; Razi, a.g.e., XXVIII/140; Kadi el-Beydavf, a.g.e., II/411 60.Taberi, a.g.e., XXVI/90; Zemahşeri, a.g.e., III/569; İbni Kesir, a.g.e., VII/367 -135- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Ştıbat, Sayılar: 22, 23,,24 ettik bizler Mü'minleriz" demiş oldular. Oysa ki onlar bu sözü söylerken ne yeterince tanıyorlardı, ne Hz. Peygamber'in risaleti hakkında bir bilgileri vardı ve ne de vahye kulak verip ondan bir nasib almışlardı. Üstelik bunlar "İman nedir?" "İslam nedir?" bu konularda hiç bir bilgiye sahip de değillerdi. İşte bu yüzden Allah, Bedevlierin bu sözüne i'tiraz olmak üzere şöyle buyurdu: Allah'ı ~cı~~;~~~ -.:J~ ~ uBedevüer uinandık" dediler" İbni Abbas demiştir ki, Bedevi topluluğu gelip "Mutlak manada biz de inandık" manasında "Amenna" dedikleri zaman Allah onların kalbierindeki kapalı olan durumu Elçisine bildirdi ve "Sizin kalbinizdeki durum, dilinizin söylediğine uygun düşmüyor. Bu sebeple siz gerçek manada inanmadınız: Çünkü sizin kalbierinize lman girmemiştir." 61 dedi ve Elçisine şöyle buyurdu: ~ ı~:P ;Jjj ~ une ki: usiz inanmadınız." Hazin, "Bu ayet, bize lmanın hakikatini haber veriyor." demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: "İman kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve bedenle şeraitini açıklamaktır. Kal b ile tasdik olmaksızın iman olmaz. " 62 Başta Zemahşeri' olmak üzere pek çok müfessir bu ayete şöyle mana vermiştir. "De ki: "Siz henüz inanmadınız kalbierinizle tasdik etmediniz.'>63 Bu yüzden siz henüz Mü 'min değilsiniz. Zira lman kalbin fiillerindendir. Buna da ancak kesin bilgi/i'kan, güven ve kalbin itmi'nanı ile ulaşılır. Siz henüz bunu söyleyecek durumda değilsiniz iman, tasdik olarak sizin kalbinizde gerçekleşmemiştir. 64 ~ ... c..Lr ı}; ~ ~· . ~ ~ upakat uEslemna" deyin!" Çünkü iman tasdik, İslam ise "Şehadeteyn"i65 söyleyerek savaş halinden çıkıp barış haline girdiğini açıklamak demektir.'>66 Zira sizin şu andaki 6l.Nisabı1ri, a.g.e., XXVII/95 62.Ali b. Muhammed b. İbrahim el-Bağdadi, Lübfibu't-Te'vfl fi Me'ani't-Tenzfl, İstanbul, st. IV/162. 63.Nesefi, a.g.e., IV/173 64.Zemahşeri, a.g.e., III/571; Razi, a.g.e., XXVIII/142; Kadi ei-Beydavl, a.g.e., 11/41 1. Fakat "Eslemna" deyin. Zira böyle demeniz sizin gerçek durumunuza daha uygundur. (Taberl, a.g.e., XXVI/89) 65."Şehadeteyn"den maksat, Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid'dir. 66.Nesefi, a.g.e., IV/173 -136- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ durumunuz ancak böyle söylemeye daha uygundur. Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, dilin söylediği söze kalb muvafakat ediyor, uyum sağlıyorsa, o zaman kişinin imanından söz edilebilir. dilin söylediği ile kalbin durumu ihtilaf halindeyse, kişi istediği kadar "Ben Mü'minim" desin bu iman değildir. ~ ... ~~fo~ 0~~~f~w~ ... ~ "Sizin kalbierinize fman henüz girmedi." Çünkü iman, on beşinci ayette de açıklanacağı üzere, kendinde şüphe olmayan kesin bir bilgi ile Allah'ı ve Elçisini tanımak, O'nun vahdaniyyetini, Elçisini ve haber verdiklerinin tamamını, bir daha şüphe etmeksizin tasdik etmek daha sonra da Aİlah'a ve O'nun Elçisine itaatle farzları yerine getirmektir. Allah'ın sözünü yüceltmek ve kafirlerin sözünü de yere düşürmek 67 maksadıyla Allah yolunda can ve mal ile cihad etmekten ibarettir. Şu anda siz, Allah'ın ve Elçisinin Hakk olduğunu ve Hakkı (gerçeği) söylediğini inkar etmiyor ve yalanlamıyorsunuz. Ama bu hususlarda henüz yeterli bir bilgiye de sahip değilsiniz Allah 'ı ve Rasülünü yalanlayanların bulunduğu bir ortamda onlar hakkında sizden şüpheyi izale edecek açık belge ve işaretler görüp işitmiş değilsiniz ... Bu halinize rağmen, onları nasıl doğrularsınız ve kalbinizde tasdikin oluştuğunu nasıl söyleyebilirsiniz? O halde siz "Amenna" diyemezsirriz fakat "Eslemna" diyebilirsiniz. ((Üıı: Arapçada nefy ve cezm edatıdır. Aynı zamanda tavakku' yani sözkonusu olan şeyin vukuunu beklemek, ummak manasını da taşır. Buna göre, şu ana kadar siz inanmadınız kalbinize iman girmedi. Ama inanmaz kimseler de değilsiniz. Bundan sonra sizden inanınanız beklenebilir. 68 Nesefi demiştir ki: "Bu ifade bunlardan bir kısmının sonradan inanmış olduklarına delil sayılabilir. 69 İbn Zeyd, Bedevilerin hal dilini göz önünde bulundurarak ayeti şöyle yorumlamıştır: Buradaki "Eslemna" sözü lugat manası itibanyla olup, kalbde iman olmadığı haldeki bir boyun eğme, teslimiyettir. O da "Sizinle savaşmayı bıraktık barışık olarak ve kendi İsteğimizle size geldik. Eğer iman ehlinin arasına kabul edilip onlarla birlikte yaşamamıza izin verilirse, onlarla birlikte yaşamak istiyoruz." manasında kullanılmıştır. 70 Bu sözü söyleyen kimse harbi olmaktan çıkmış olur. Çünkü Rasülullah (s.a.v.): "Ben insanlarla "La 67.Taberi, a.g.e., XXVI/91 a.g.e., III/571; Razf, a.g.e., XXVIII/141 69.Nesefi, a.g.e., IV /174 70.Bkz. Nfsabı1rf, a.g.e., XXVII/95; el-Beydavf, a.g.e., Il/411 68.Zemahşeri, -137- KUR'AN MESAJ! iLMI ARAŞTIRiviALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, ~4 . ildhe illallah" diyenekadar savaşmakla emrolundum." demiştir. 71 İbni Kesir'e göre Bedevller, kalbierinde henüz iman hasıl olmamışken kendilerinin Mü 'min olduklarını iddia ettiler. Bu doğru değildi. Oysa ki onların kalbierinde henüz iman hasıl olmamıştı. Allah onların bu mertebeye ulaşmadıklarını açıkladı ve onları doğru olana yönlendirdi. 72 İbn Abbas'a nisbet edilen bir yoruma göre, Bedeviler kendilerinin Muhacirler olarak isimlendirilmelerini istediler. Allah bunlar hakkında hayır, onlar Muhacir değiller İslam olmuş kimselerdir. O sebeple Muhacirler olarak · isimlendirilemezler. " 73 buyurdu. İbnİ Abbas bu sözü söyledi mi, söylemedi mi, bilemiyoruz. Fakat rahatlıkla diyebiliriz ki, ayetin metni ve tarihi bağlamının bu görü desteklediğini söyleyemeyiz. ~ ... J.ı:~-~ ~Gf ~ ~ '-/J;_~ ~ 1lııı~ 01 ~· .. ~ siz, Allah'a ve Elçisine itaat ederseniz, sizin amellerinizden hiç bir şey eksiltmez." Eğer siz, imanınız Allah' a ve Elçisine itaatinizle is bat ederseniz, Allah sizin bu arnellerinizi kabul eder iyiliklerinizin sevabmdan hiç bir şey eksiltmez. ~\': Ferra demiştir ki: Bu ifade .:;.,~f.:;..,\1 fiilindendir. Bazıları L....::Ji 1..:..JL;. 1..:..Ji den ~ \' şeklinde okumuştur. Manası eksiltmek, noksanlaş­ tırmaktır. Yani sizin amellerinizden hiç bir şey eksiltilmez size zulüm ve haksızlık edilmez, demektir. 74 Kadi el-Beydavl'ye göre "Siz, nifakı terkeder, samirniyetle Allah'a ve Elçisine sürekli olarak itaat ederseniz, henüz kalbinize iman girmedi diye arnelleriniz karşılıksız kalacak değildir mutlaka sevabını "Eğer alırsınız. 75 Görülüyor ki, bu ifadesiyle el-Beydavi de bu topluluğun münatık olduğu kanaatinde olan müfessirlerdendir. İbni Abbas 'ın da bunlar için münafık dediği nakledilmiştir. Bu kanaatte olanlara göre Bedeviler, kalbierinde iman olmadığı halde "İnandık" dediler. Kalbierindeki ile dillerindeki birbiriyle örtüşmedi. Ehl-i Sünnet i'tikadına göre kalbiyle tasdik edip, dili ile ikrar eden ve bunun gereğini yapan kimseye Mü'min, kalben tasdik etmeyip inkar ettiğini açıkça söyleyen kimseye kafir, kalbi ile tasdik etmediği halde sadece diliyle 7l.Taberi, a.g.e., XXVII/90 72.İbni Kesir, a.g.e., VII/368 73.Taberi, a.g.e., XXVII/90 74.Ferra, a.g.e., III/74; Ragıb,a.g.e., "RYB" maddesi 75.el-Beydavi, a.g.e., II/411 -138- . İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ iman ettiğin söyleyerek Mü 'min görünmeye çalışan kimseye de münafık denir. Bu ayeti okuyunca ister istemez insanın aklına sözkonusu Bedevilere ya da böylesi durumda olan kimselere münilfık denilebilir mi? sorusu gelmektedir. Buhan bu ayeti açıklarken, Mü'min olmadıkları halde "Amenna" diyerek iman ettiklerini açıklamalan sebebiyle bunlar münafıktır, demiş. Zemahşeri, Kurtubi ve daha başkaları da bu sözleri sebebiyle Bedevilerin münafık olduklan kanaatindedirler. Mesela Şevkani demiştir ki: "Sözkonusu Bedeviler öldürülme ve esir edilme korkusuyla veya Peygamber'den sadaka ve iaşe talebiyle gelmişlerdi. izhar ettikleri şey ise kalblerindekiyle örtüşmüyordu. Bu da münafıkların sıfatıdır. 76 Bir kısım ilim adamları ise bu kanaatİ doğru bulmamaktadırlar. Mesela İbni Kesir "Ve lakin ku(u eslemna .. " ayetini delil göstererek Buhari'nin " ... bunlar münafıktır." fikrine katılmadığını belirttikten sonra şöyle demiştir: "Kalblerinde iman yerleşmemiş olmakla beraber bunlar müslimdirler onlara müniifık denilemez. Şayet onlar müniifık olsalardı, Münafikun süresinde olduğu gibi bunların da kesinlikle azarlanıp rezil edilmeleri gerekirdi. Onlara denilen sadece "Siz inanmadınız fakat "Eslemna" deyin. Şu ana kadar kalbierinize fman girmedi." Sözüdür. Yani siz imanın hakikatine henüz ermiş değilsiniz. 77 Fahruddin er-Razi de sözkonusu Bedevilerin münafık olmadığı kanaatinde olan ilim adamlarındandır. Demiştir ki, bu ayette bizim için şöyle bir işaret vardır: "İman, kalbin işidir. Kalbin işi bilinmez. O sebeple bu hususta zandan kaçınmak gerekir. Böylesi işlerde hüküm ancak zahire göre verilir. Mesela bir emri yapan kimseye mürai denmez Müslüman oldum" diyen kimseye de, "Sen müniifıksın" denmez. Çünkü kalbierde olanı ancak Allah bilir. O bir mucize olarak Bedevilerin kalbi durumunu Elçisine açıklamıştır. Ama biz bilemeyiz. O sebeple Allah bize: "Size selam veren kimseye "Sen müslüman değilsin" demeyin."78 buyurmuştur. 79 Aynı kaniiate sahip olan Zühri de şöyle demiştir: "Bunlar niyetlerini dilleriyle doğruladıkları halde, sözlerini kalbieri ve fiilleriyle doğrulamayı becerememişler, belki de bilmedikleri için imanlarını doğrulama imkanını henüz bulamamışlardı. O sebeple Allah onları samimi buldu ve "Eslemna 76.Şevkanl, Fethu'l-Kadir, V/68 Keslr, a.g.e., VII/368 78.Nisa, 4/94 79.er-Razf, a.g.e., XXVIII/141 77.İbni -139- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23>24 deyin" buyurdu."80 Bundan da anlaşılıyor ki, kalbinde imariı olmayan her kimse Mü'min değildir, ama münafık da değildir. Hz. Peygamber de bir seferde kendilerine selam veren bir çobanı öldürüp koyunlarını ganimet olarak getiren Hz. Ali ve arkadaşlarına "Selam verdiyse, onu niçin öldürdün!?" dedi. Hz. Ali: "O gerçekten Müslüman değildi. Öldürülmekten korktuğu için selam verdi." deyince, Rasfilullah (s.a.v.) öfkeli bir ifade ile: "Bunu nereden bildin!? Kalbini yardın da baktın mı!?" dedi. Asr-ı Saadet'te inananlar arasında çok sayıda münatığın bulunmasına, müslümanlara zaman zaman zarar vermelerine, hatta Allahu Teala onlar hakkında özel olarak bir süre indirip onların bir kısım niteliklerinden söz etmesine rağmen Rasfilullah (s.a.v.) Müslüman olduğunu söyleyen bir münafığa, münafık dahi olsa, asla "Sen münafıksın!" dememiştir. Übeyy b. Selfil'üri münafık ve münafıkların elebaşısı olduğuzann-ı galib ile hemen herkesçe bilindiği halde, o bile zahiri durumu i'tibarıyla Mü'minlerin arasına kabUl edilmiştir. Dolayısıyla bizler, Müslüman olduğunu söyleyen kimsenin zahiri durumunu esas alarak o şahsı Müslüman olarak kabUl etmek durumundayız. Anlaşılıyor ki, kişi samirniyetle Allah'a ve Rasülüne yönelip inanmak istiyorsa, kalbinde iman oluşuncaya kadar bir bilgilenme en azından inanacağı şeyleri tanıyıncaya iradesi ve gönül rahatlığı ile benimseyip bağlanıncaya kadar bir süreyi sadece Allah' a ve Rasülüne itaatle geçirme li dir. Yanlış anlaşılınasını Bu süreç tasdik süreci değil kalbde tasdikin oluşmasını sağla­ yacak olan araştırma, şüpheleri iziile etme ve bilgilenme sürecidir. Bu durum, Tevbe süresindeki J.~t:::~~f;J ~~~~~~ :::;ti~~~~ ~~~~ ~r::ı 1 ~1 ~c:o~~r}~~0~ "Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse, Allah'ın keZamını işitip dinleyineeye kadar ona eman ver. Sonra da onu güven içinde bulunacağı yere kadar ulaştır."81 ayetinde de belirtilmiştir. . Yüce Allah, inanmak isteyen kimseleri, bu süreç tanamlanıncaya kadar reddetmiyor. Tabir caizse, kalbine iman girineeye kadar bekleme salonunda tutmuyor. O haline rağmen lütfu ile muamele edip Allah'a ve Elçisine itaat etmesi şartıyla Müslümanların arasına kabul buyuruyor. Hem de yapıp ettiği 80.İbni Keslr, a.g.e., VII/368 81.Tevbe, 9/6 -140- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ şey iyiliklerio sevabmdan hiç bir va' dederek: eksiltmeksizin karşılığını tam olarak vere- ceğini 4~)~.:WIY, :1101···~ "Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. " 82 Ey Bedevilerı Eğer Allah'a itaat eder ve geçmişi tamamen terkederek O'na yönelirseniz, O sizi bağışlar. O halde hemen Allah'a yönelin, emirlerine uyun, yasakladığı şeyleri terkedin. O, kendisine yönelip itaat eden kullarını çok bağışlayıcıdır, çok esirgeyicidir. 83 Bu ayetten anlaşılıyor ki, Rasülullah (s.a.v.)'a gelerek "Amenna" diyen Bedevller, her ne kadar şirki ve batıl tanrılan terketmiş ve samirniyetle Allah'a ve Elçisine boyun eğmiş iseler de iman için gerekli olan bilgiye sahip olmadıkları Allah'ı ve Rasülünü yeterince tanımadıklan ve vahyedilen ayetleri hiç düşünüp taşınmadıklan için kalbierinde iman oluşmadı. İşte bu yüzden onlar Mü 'min sayılmadılar. Onların o esnadaki gerçek durumları ancak Allah' a ve Elçisine boyun eğmiş ve kendilerini itaat etmeye hazır hisseden ve öğrendikçe ihlas ile itaat edecek olan müslimlerin durumudur. Bunlar ve böylesi bir durumda olan kimseler Müslümanların arasına katılmalı ve başlangıçta onları taklid ederek Allah'a ve Elçisine itaat etmeye devam etmelidirler. İmam Gazall'nin de dediği gibi bunlar, daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okuyarak, Rasülullah'ı dinleyerek imanın esaslarını öğrenecek öğrendikçe kalbierine iman girecektir. Böylelikle bilgilenme imana, iman tevekküle ve Rabbu'l-Alemin'e içtenlikli olarak ibadet ve itaat neticesine götürecektir. 84 Bu tarzdaki bir bilgilenme ve Allah'a karşı sorumluluk bilincinin oluşması, mü 'minin imanının da kemale doğru gelişmesini sağlayacaktır. Böylece Ma'rifetullah Ahlak-ı Hamide'ye, Ahlak-ı Hamide sorumluluk bilincinin kuvvetlenmesine ve hakiki kulluk mertebesine yükseltecektir. Gerçek Mü 'min, Enfal süresinde şöyle tarif edilmiştir: G~1 ;:;~1j ~(ı;.~~~~:-:~~ ~~ 1 ~ ~_,u ::J.;~ ::u~;~ ~~ 1 ~_.uı 0~;Jı wı~ , \ j. ...b..- j. Oj. O ) ,O"".- "$. ; "' \ ';ı:i ; j. Jl "' :ı:;.. "" j.~ , ,, O lll' \ .- "' .!.LU Jr ~~~ 0 ~ ~w jJ ~ J ö~~ 0 ~ .:r-..UI ~~ ~:0 }5' _,::..:. ~) ~ J ,. "' ... ... .. .. 4~:{.)-Jj)... ~~fo~~~~~~~~ ~J.tr.. 0~j:jı ~ .. . "' ,. ... , "Mü'minler ancak, Allah zikredildiğinde kalbieri ürperen kendilerine 82.Şura, 42/5 a.g.e., XXVII/91 84.Bkz. Gazali', a.g.e., I/93-94 83.Tabeıi, -141- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 2\24 ayetleri okunduğunda fman bakımından artan ve sadece Rablerine tevekkül eden kimselerdir. Onlar namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiklerimizden bir kısmını Allah yolunda harcarlar. İşte bunlar gerçek Mü'minlerdir. Onlar Rableri katında dereceleri, bağışlanmalan ve iyi bir nzıklan vardır., 85 "AMENNA" SÖZÜNDE DOGRU OLAN GERÇEK MÜ'MİNLER Görülüyor ki, her "İnandım" diyen kimse Mü 'min değildir. Az önce okumuş olduğumuz ayette, Gerçek Mü'min'den ve onu gerçek Mü'min yapan niteliklerinden söz edilmiştir. Bu sürenin on beşinci ayetinde de "amenna" sözünde doğru olan Mü 'minlerin temel niteliklerinden söz edilecektir. O halde bizler, gerçek Mü'mini daha yakından tanımak zorundayız. O, böyle bir imana nasıl sahip olmuştur ve ne vaziyettedir? işte bu soruların cevabını okuyacağımız şu ayette bulmaktayız. Şimdi de bu ayetin tefsirini görelim: 4.. .ı;,G~~;J ~;_.~ ~~~ ı;:ı ~_..Uıo~;Jı w1 ~ "Mü'minler ancak Allah'a ve Rasillüne inanan, sonra da asla şüphe . etmemiş olan kimselerdir. , 86 Burada gerçek Mü 'min tanıtılırken, onun iki temel vasfından söz edilmektedir. Bunlardan birincisi inanmış olmak, ikincisi de inandıktan sonra asla şüphe etmemiş olmaktır. Iman ve inanmanın keyfiyyeti hakkında yukarıda bilgi vermiştik. Şimdi de bu ayetin anahtar kelimelerinden olan "Rayb" kelimesini tanımaya çalışa­ lım. O halde Mü'minde olmaması gereken "Rayb" ya da bir başka ifade ile "Şüphe" nedir? Rayb ~)ı ~ '~)\ (Çoğulu: :,._;J dur) güvensizlik ya da yeterli güvene sahip olarnama durumundan kaynaklanan tereddüt ve kararsızlık halidir. Bu kelime Arapça'da "-.,.,ı) J L.,ı)/ '-:-:!..r-1 yi) fiilindendir su-i zan, güvensizlik, töhmet ve şe kk manasında kullanılır. Bu ayette bilhassa şekk, yani şüpheye düşmek ve emin olmamak manasındadır. ~~ 1 Şekk, kesin bilginin olmayışından kaynaklanan tereddüt halidir. Şöyle mi ya da böyle mi?" diyerek karar verememe, iki şey arasında sürekli olarak gidip gelme, hocalama halidir. "Ben, böyledir diyerek tasdik ettim ama, ya öyle değilse." şeklinde kişinin bildiğini sandığı ve doğruladığı konuda tereddüt geçirme, daha aşırısıkendi kendisini suçlu (töhmet altında) hissetmesi halidir. Kişi bu halden kurtulmadığı sürece kalbine iman girmez. Buna_göre ayetin manası şöyle olmalıdır: "Gerçek Mü' minler inandılar, 85.Enfal. 8/2-4 86.Hucurat, 49/15 -142- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ sonra da inandıkları hakkında kalbierine hiç şüphe düşmedi ve tasdfk ettikleri için de kendilerini asla suçlamadılar. '' Celaleyn'in şarihlerinden Savidemiştir ki, "Burada şüphenin, imanın hasıl olmasından sonraki süreçte değil, kalbde iman vücuda geldikten sonra nefyedilmiş olması, özellikle işaret edilmiştir."87 Çünkü iman, insanın kalbinde ve zihnindeki tüm şüpheleri iziile edebilecek nitelikteki kesin bilginin sonunda oluşmaktadır. Ancak böyle bir bilgi insanı inandıktan sonra şüpheden ırak tutabilir. İnandıktan sonra şüphenin ortaya çıkması, iman gerçeğine aykırı olamaz. Buna iman değil, belki de kanaat denilebilir. Nesefi de şöyle demiştir: "Ne zaman şüphe ortadan kalkar ve kesin bilgiye (yakine) ulaşırsa, işte bu, imanın esası ve alartıeti sayılır."88 Yakin hasıl olup şüphe ortadan kalktığı zaman, kulun da iradesiyle iman kalbe yerleşir. Bu demektir ki, şüphelerin izille edilmesi imanın aHimetidir kesin bilgi de şüphenin yok olmasının şartıdır. Zira şüphe ile iman bir arada bulunmaz. yL.;~I formu yi~ nin mutavı'ıdır. Dıştan gelen etki ile kişinin töhmetle birlikte şupheye düşmesi demektir: "Şüpheye düşürdüm o da şüpheye düştü" denir. Denilmiştir ki, önce imanın zikredilmiş olup, ardından da zamanda terahi manasma gelen ;.J ·ile ona atıfta bulunulmuş olması, iman ettikten sonra uzun zamanın geçmesine rağmen böyle bir şüphenin hiç vaki olmadığını ifade etmek içindir. 89 O halde kalbde böyle bir imanın oluşması için müslim, Allah'a ve Rasfilüne itaat ederken, aynı zamanda okuma, düşünme ve bilgilenme sürecini yaşamalı, böylece imana engel teşkil eden zan ve şüphelerden tamamen arınmalıdır. Mütemadiyen iman ile küfür arasında gidip gelen kimseler Kur'an'ın ifadesiyle: ~ ...\~~ )l ~ ~~~~ )l ~J~~ ;;~~ı:~ "İkisi arası,;da sürekli oldrak gidip gelirler ne on~, ne buna... " 90 durumunda olan kimseler imanın esasları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları için bir türlü şüpheden kurtulamayan kimseler olmuş oluyor. ~0)~L.aJ~~~) .ı.~\~~ ~1 ~ ~~;~ıj~~ ~ ... ~ " ... m~llarıyla ca~larıyla Azlah yol~~da cihid ed~n kimselerdir. İşte, 87.İbni Manzfir, a.g.e., "RYB" maddesi 88.Savi, a.g.e., IV/98 · 89.Nesefi, a.g.e., IV/174 90.Nisa, 4/143 -143- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRM}\LAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 doğru olanlar onlardır."91 Bu ayet, imanın dil ile ikrar, kalb ile tasdik mal ve nefisle mücadele olduğunu açıkça ifade etmektedir. Buna göre gerçek Mü'min, bilgilenme sürecini yaşayıp şüphe ve zandan tamamen arındıktan sonra inanan, sonra da malıyla canıyla Allah yol~nda cihad eden kimsedir. Tabii ki "Mallarıyla, canlarıyla cihad ederler." sözü içerisinde nefisle mücadele başta gelir. 92 Çünkü nefis ile cihad, Rasülullah (s.a.v.)'a göre "En büyük cihad"dır. Bir Mü 'minin nefisle mücadele sürecini zaferle sonuçlandı­ ramadığı sürece malını ve canını, Allah yolunda gönüllü olarak harcaması kolay bir iş değildir. Hiç şüphe yok ki, netlsle mücadelenin başında her insanın sahip olduğu akll şehevi ve gadabi güçlerini ifrat ve tefritten arındırıp bunlarda i 'tidal ve kemal m:lnasına gelen Hikmet, iffet ve Şecaat mertebesine_ ulaşmak gelir. İslam ahlakının temellerini oluşturan hikmet, iffet, şecaat ve adalet, bu dört as ll fazllette i' tidal ve kemale ulaşabilmek ve insanlığın en yüce mertebesine yücelmek, Allah'a yakın olmak demektir: ~~~~j:;~r~~ "Nefsini arındırıp yüceltenler başanya ulaşmışlardır." 93 Nefisle mücadeleyi şöyle de tanımlayabiliriz: İnsanın kendisini Allah'a ve Elçisine itaat etmek, blihassa farz olan ibadetleri vaktinde ve tam olarak lfa etmek için zorlaması, mal ile mücahedeyi de yoksullara sadaka ve zekat vermek açları doyurmak, yardıma muhtac olanları her bakımdan desteklemek gibi hususlarda kişinin kendisini sorumlu ve mecbur hissetmesi ve gereğini yerine getirmeye çalışmasıdır. Bütün bunları alışkanlık haline getirinceye kadar içten ve dıştan gelebilecek engellerle mücadele etmeyi azim ve kararlı­ lıkla sürdürmesidir. 9l.Hucurat, 49/15 92.Nefis, lügatta ruh, can, Allah'ın zatı, insanın kendisi; insanın cismine izafe edildiği zaman şehvet ve gazap gibi bedensel hayvani, güçleri mahiyetinde taşıyan meleke maniiianna gelir. Nefs, Kur'an-ı Kerim'de bu maniiiarın hepsinde kullanılmıştır. Ahlakçılar açısından Nefs, insan.ın daha ziyade ma 'nevi/ruhi yön..'..ı\ü temsil eden ilahi cevhere verilen isimdir. Insan onunla canlıdır, o yönüyle görtir, işitir, kavrar ve düşünür. Dolayısıyla nefs, insana özgü, idrak sil.hibi bir melel•<!ir. Tasavvuf ehline göre nefs, şehvet ve gazap gibi bedeni güçleri kendisinde bulunduran ahlaki-psikolojik bir güçtür. Bu anlayışa göre nefs "kötülüğü çok enzrettiği için" (Yusuf, 12/53) aynı zamanda kötü niteliklerin bir ilkesidir. (Gaziill, a.g.e., III/4; Prof Dr. Mustafa Ça2:ıcı, Ana Hatlarıyla İslaltl Ahlfikı, İstanbul, 1991, s. 139) 93.Şems, 91/9-10 -144- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ ... ;~ ;.;. ... \""; ~ 0 _;~L.,aJ\ ~ .:W.l .. ~ "(A'hıenna sözande) doğru'olanlar işte bunlardır." Şüpheyi tamamenizale edecek derecede kesin bilgiye (ma'rifetullaha) sahip olarak inanan ve bu imanlarını salih arnelleriyle ortaya koyan sadık kimseler, "Amenna" sözünde doğru olan kimselerdir. Bunların imanlan sözde bir iman değil, kalbde var olan ve arnelleriyle de isbat edilmiş gerçek bir imandır. Ancak bu durumda olan kimseler, "Amenna" sözünü doğru söylemiş olurlar. Değerlendirme: Konuyu baştan i'tibaren gözden geçirip hulasa edecek olursak, görülecektir ki, Bedevi Araplardan bir grup, ihtiyaçlan sebebiyle Hz. Peygamber'e geldi ve gayet samimi bir tavırla "biz de inandık", sizin gibi Mü'min olduk dediler. Onlar bu sözü söylerken henüz "Iman nedir?" bilmiyorlardı. Dolayısıyla Allah'ın vahdaniyyeti ve Hz. Muhammed'in O'nun Elçisi olduğu hususunda kalbierinde tasdik gerçekleşmemişti. Allahu Teaıa onların dili ile söylediklerini değil, kalbierindeki gerçek durumu esas alarak, Rasfilüne şöyle buyurdu: "Onlara de ki: "Siz henüz inanmadınız o sebeple "Amenna" demeniz doğru olmaz. Fakat "Eslemna" deyin. Çünkü hem iman olgusu açısından hem de sizin şu andaki kalbi durumunuz açısından böyle demeniz daha uygundur. Zira şu ana kadar sizin kalbierinize iman girmemiştir. Bu haldeyken "İnandık" demeniz yanlıştır. Hallerinden belli ki Bedeviler o zamana kadar tapınakta oldukları putlarını terketmişler, aynı zamanda Allah'ı ve Elçisini inkar etmekten ve yalanlamaktan vazgeçmişler, Allah'a ve Rasfilüne inanmak ve itaat etmek arzu ve iradesiyle çıkıp gelmişler. .. Bunlar, iman nedir, İslam nedir ve nasıl gerçekleşir? Bunu bilmedikleri için, o esnada ne Mü'min ne de kafirdir; nötr vaziyette "Amenna" demişlerdir. Hatta denilebilir ki bunlar, inanma eğilimleri sebebiyle imana daha yakındır­ lar ... Cenab-ı Allah, bunların samirniyetle islama yönelmeleri sebebiyle "Amenna" sözlerindeki yanlışlıklanndan ötürü onları yalancımıkla suçlayıp azarlamamıştır. Razi ve İbni Kesir'in de söyledikleri gibi, bunlar içlerinde olmayanı söylemekle münafık da değillerdi ... Zühri'ye göre, "Bunlar, niyetlerini dilleriyle doğruladıkları halde, sözlerini kalbieri ve fiilieriyle doğrula­ mayı becerernemiş kimselerdir." Belki de bilmedikleri için, imanda tahkik imkanını henüz bulamamışlardı. Bu yüzden Allah onları samimi buldu ve, "Eslemna deyin" buyurdu. Çünkü İslam sözdür: iman ise kalbin de doğruladığı -145- KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24 - söz ve ameldir. Denilebilir ki Yüce· Allah, bu insanların doğru olmayan sözlerini ve tavırlarını bilgisizliklerine hamlederek onları hüsn-i kabul ile karşılamış ve ardından da kalbierinde iman bulunmamasına rağmen, "Eğer Allah'a ve Elçisine itaat ederseniz, sizin amellerinizden hiç bir şey eksilmez, karşılığını tam olarak alırsınız." buyurmuştur. Böylelikle yüce Mevla, daha sonra kalblerinde imanı gerçekleştirmeleri şartıyla onların ''imansız İslam" ile müslümanlarla birlikte sosyal hayata katılmalarına, onlarla birlikte yaşantılarını sürdürmelerine izin vererek lınana ve gerçek islama yönlendirmiştir. "Gerçek İslam"dan kasdımız, İbrahim (a.s.) ile diğer büyük peygamberlerde ve evliyaullahda gördüğümüz dinin ihsan mertebesidir. Şöyle ki: Meşhur "Cibril Hadisi"nde Hz. Peygamber: "Bu Cibrfl" di. Size dfniniziöğretmek için gelmişti." derken Din'i başlıca üç dereceye ayırdığını görmekteyiz. Bunların en alt derecesi boyun eğme ve itaat manasındaki İslam, orta derecesi iman, en üst ve ideal derecesi ise "ihsan"dır. Buna göre her muhsin aynı zamanda Mü 'min ve müslimdir; her Mü 'min müslimdir, fakat her müslim Mü'min bile değildir. Söylemek istediğimiz şeyi şöyle açıklayabiliriz: D1nin ilk adımı "İslam"dır. O da Allah' a boyun eğmek, hiç bir şeyi O'na ortak koşmamak, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve Kabe'yi haccetmektir. İkinci adımı Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve öldükten sonra tekrar diriltilmeğe, yani ahiret gününe inanmaktır. Üçüncü ve ideal olan adımı ise "İhsan"dır: Allah'a tam teslimiyet ve kayıtsız, şartsız, şartsız itaat etmek demektir. Bunu Rasulullah (s.a.v.): "Allah' ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen Onu görmesen de, O'nun seni gördüğü bilinci ile ibadet etmendir." şeklinde tarif etmiştir. "İmansız İslam", gerçek Mü'min olma sürecindeki bu ilk adım, Kur'an-ı Kerim'in konu edindiğimiz bu iki ayetinden tesbit ettiğimiz bir duruştur. Bu duruş, yukarıda da bahsedildiği üzere kal be iman girmeden önceki Allah' a ortak koşmayı, şirki terk~dip tesllmiyet göstermenin bir ifadesidir. Gerçek imana giden bu ilk adım da aynı zamanda bir süreçtir. Şirki ve Peygamber'i yalanlamayı terkedip samirniyetle Allah'a yönelme ile başlayan bu süreç, kalbde iman oluşmadan önce yaşanınası gereken Allah 'ı, iman esaslarından olan nübüvveti ve ahireti tanıma başka bir ifade ile, din ve gerçek manada tesllmiyet için bilgilenme sürecidir: -146- İMAN VE İSLAM GERÇEÖİ Bu süreçte, Gerçek Imana ve İslfun'a ilk adım atmış olan zahirf manadaki müslim, kendi iradesiyle içindeki şüphelerden ve zandan tamameı. arınıp kesin bilgi, kanaat ve im~m sahibi oluncaya kadar, taklit yoluyla da olsa, saınlmiyetle Allah'a ve Elçisi'ne itaat etmeye devam etmelidir. Mesela namazı kılar, zekatı verir, oruç tutar, Ka be 'yi tav af eder. .. Gereğince bilgilenerek doğru bir kanaate vardığını hissedip güvenle kalbi yatıştığı an, kendi istek ve iradesine bağlı olarak kalbinde tasdik oluşur. Artık Imansız İslam sürecini aşmış ve sorumluluk bilinciyle Rabb'ine yönelme, ibadet etme sürecine girmiştir. Böylece bu kişi, gerçek Mü 'min vasfını haketmiş ve sözü ile kalbi birbiriyle uyum halinde "Amenna" diyebilecek bir Mü 'mindir. Kalbinde lman olgusu gerçekleştikten sonra kişi gerçek Mü 'mindir. Çünkü gerçek lman, insanın asli fıtratını bulması ve Allah' a kul olma idrakine ermesi demektir. İnsanın, ilk hücreciği, ana rahmine doğru süzülürken Rabbinin "Ben senin Rabbin değil miyim?"94 hitabı ile fıtrlyapısına kaydedilen ~olgusuna tekrar kuvuşması ve fıtrl dini yapısıyla akli ve iradi gücünün bütünleşmesi demektir. Artık o, Mü 'min kimlik ve kişiliğiyle kevnl ve kelaml ayetleri okuyarak Rabbi ile yapmış olduğu ezell sözleşmeyi yeniden akdetmiştir. Kulluk bilin~ine varmış ve yüklendiği emaneti ve taşımakta olduğu sorumluluğun mahiyetini bilmektedir. Bu yüzden gerçek Mü 'min, aklıyla, iradesiyle ve tüm varlığıyla hatta tüm hücreleriyle Allah'a boyun eğmiş vaziyettedir. Artık onun için ikinci bir süreç başlamıştır. Bu sürece biz, "İman ve İslam'da ihsan süreci" adını vermeyi uygun görmekteyiz. Yukarıda naklettiğimiz Enfal süresinin iki, üç ve dördüncü ayetlerinde bahis konusu olduğu üzere bu süreçte kul, Allah'ı kendisine daha yakın hissetrneğe Ona karşı içinde sevgi ve korkuya dayalı bir meyil ve ilgi 'duymaya başlar. Buradaki korku "Haşyetullah"tır. Çok sevdiği ve içi ta'zim hisleriyle dolu olduğu Rabbine karşı, "Acaba itaatte bir kusur işler miyim?" korkusudur. Sevgi ise, halis Allah sevgisidir. Adı anıldığı her an kalbinde bir kıpırdanma ya da coşku belirir. Bu, çok seven birinin, sevdiğinin ismi anıldığında içinde hissettiği duyguya benzer bir kıpırdanmadır. Ayetleri okundukç,a artan bilgisine paralel olarak lmanında olgunlaşma ve kemale doğru bir ilerleme belirtisi görülür. Bu halin Mü 'minde yaratacağı yoğun güven d;.:ygusu, zamanla Allah'a dayanma, tevekkül bilincine dönüşür. .. Bütün bunların etkisiyle Mü'min, mütemadiyen maddi ve ma'nevl kirlerden annacak arındıkça lman bakımından artacak ... kalbinde ve zihninde 94.Buharl, iman, 38; Müslim, iman, 8. Not: Biz sıralamayı, Müslim'deki 8 numaralı hadisi esas alarak yaptık. Buhar!' de ve Müslim'in 9 numaralı hadisindeki sıralama: Önce lman, sonra İslam, sonra da ihsan şeklindedir. -147- KUR'AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 · - kötü duygulara asla yer kalmayacaktır. Allah için sevmek, Allah için vermek, Allah için öfkelenmek bilinci kendisini hissetirecektir. Neticede, şahsın, insani güç ve kabiliyetlerinin sefahet hamakat, cerbeze, donukluk, korkaklık ve tehevvür gibi ifrat ve tefrltinden temizlenmesiyle nefiste i 'tidal manasma gelen iffet, hikmet ve şecaat hakim bir özellik, hatta huy haline dönüşecektir. .. Hayatı boyunca, "Hüsn-i hal, teennl ve iktisad", yani tüm tezahürlerinde güzel bir görünüm, dü~ünerek hareket etme ve ölçülü davranma sebebiyle ahlaki kemal kendisini gösterecektir... Bu güzel ahlak, hem ibadetleri amacına ulaştıracak hem de sosyaı'ilişkilerinde şahsı, kemal ve i'tidal sahibi erdemli bir insan yapacaktır. Bu süreçte bilgilenme İlme'l-Yakln'den, Ayne'l-Yakln ve Hakka'l-Yakln'e doğru mesafe katettikçe kul kendisini Allah'a daha yakın hissedecektir. .. İşte bu olgu, dinde ihsan mertebesine ulaşma olgusudur. Bu mertebede kul, her yerde Allah'ın kendisiyle olduğu, kendisinin de Allah'la birlikte bulunduğu bilincine sahiptir. Öyle ki, O'nu görme, bazı fiilierini a'yanen seyretme tutkusunakapıldığı bile olabilecektir. Hatta Musa (a.s.) gibi: "Rab. bim kendini bana göster; sana bakmak istiyorum.'fJ5 Ya da İbrahim (a.s.) gibi: "Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Bunu bana göster.'fJ6 diyebilecektir. Bu arzular, Allah'a kendini çok yakın hissetmenin, tabir caizse, Rabb ile senli-benli olmanın ihlas ve samirniyetİn bir sonucudur. En-nihayetinde İbrahim (a.s.)'in, Yüce Rabbi'nin: ~~~~~:..S j u ~l~ ~mri ve arzusuna: ~~L.Jı ~~ ~~~ cevabıyla birlikte-bilfiil yaşadığı IsHimı yaşamaktır. Işte bu,. lman ve Islamın ihsan boyutudur. Yukarıda da bahsi geçmişti. Rabbi ona, "Hanımını ve kucağındaki bebeğini Harran'dan al götür; bugünkü Mekke'nin bulunduğu ıssız yere koy ve geri dön" mü dedi? Hiç tereddüt göstermeden bunu yapabilecektir. "Biricik oğlunu Rabbin için kurban et!" mi deniliyor? Aynı şekilde gözünü kırpmadan oğlunu bıçağın altına yatırabilecektir ... Kul bu noktada, kendisini, maddi ve manevi' varlığını, bütünüyle, hem de kayıtsız ve şartsız olarak Yüce Rabbine teslim etmiştir. Bu kişi, artık Yunus Emre olmuştur.Hoştur bana senden gelen Ya hi!' at-ü yada kefen. veya: Cennet cennet dedikleri İsteyene ver gılmanı demeye başlar. 95.A 'raf, 7/143 96.Bakara, 2/260 -148- Birkaç köşkle birkaç hurf Bana seni gerek seni ·İMAN VE İSLAM GERÇEGİ Ya da Rabi'atü'l-Adeviyye gibi. "Rabbim! Eğer sana cennet ümfdiyle tapıyorsam, bana cehennetini haram kıl! Sana cehennem korkusuyla tapıyorsam, beni cehennemine koy! Yok, sana, senin için ibadet ediyorsam cemal-i bii kemalini bana ruzf kıl." diyebilecektir. Evet! Bu ayetleri bu gün bizler de okumaktayız. Biz Müslümanların da, bunlar karşısında iman ve İslam durumumuzu, hem de ciddi bir biçimde yeniden gözden geçirmemiz gerekmiyor mu? Yoksa: ~ ...~ı;- jJ ~)J ~or ı;.. ı :r-m o~ ~r t "İnanan ki,;,seler~,-Allah'ı anarak kalbleri~i;, 'eğilme zamanını h/illi gelmedi mi?'f)1 Eminiz ki, günümüzde "Ben de müslümanım" "Ben de inanıyorum" diyen pek çok kimse bu ayetlerin indirilmesine sebep olan Bedevilerin durumundadırlar! .. Bunlar da kalbierinde gerçek bir imanın bulunup bulunmadığının farkında değiller. Fakat hiç düşünmeleri gerekmiyor mu? Şu da bir gerçektir ki, günümüz Müslümanları Allah'ı inkar etmiyorlar, O'na ortak koşmuyorlat, inanmadıkları halde, gayr-ı samimi olarak inandık­ larını söyleyip münafık durumuna da düşmüyorlar; hatta namaz kılıyor, zekat veriyor, ve hacca gidiyorlar. Bu sebeple bunların da, müslim olduklan ve kalbierindeki ihlası koruduklan sürece arnellerinin ecrinde bir eksiitme olmayacağı muhakkaktır. Çünkü bu, Allah'ın va'didir. Fakat bir an önce ka1bde imanı gerçekleştirecek ölçüde ma'rifetullah'a ve diğer iman esaslarına dair kesin bilgiye sahip gerçek mü'min olmaları da gerekmiyor mu? İman, akıl gibi, vicdan gibi pasif bir olgu değildir. Mü 'mini, yapılması gereken kalbi, zihni ve de bedeni faaliyetlere sevketme, bu yönden etkileme gücü olan bir cevherdir. İman olup da arnelin olmaması garip değildir. Mü'min kendisini Allah' a kulluk· ve sorumluluk bilincini kazandıracak ve tak va yarışına sokacak olan gerçek imanı, gerçek İslam'ı, evet! Bunları ihsan derecesiyle daha ne zaman yaşamayı düşünüyorlar? Önce nefisleriyle, sonra da malları ve canlanyla Allah yolunda cihad. daha ne zaman? Mehmet Akif'in inananları uyarmak için sarfettiği çabaları ve yaşadığı o ızdıraplı günlerini düşünüyorum da: "Ağzım kurusuni Yok musun ey Adl-i İlahf!" dediği günlerdeki ızdıraplarını ... 97.Hadfd, 57/15 -149- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 "Barındırmaz mısın Döner imdadı koynunda ey toprak derim, yer pek! .. göklerden beklerim, heyhat gök yüksek!" mısralakı, bu ızdırapların sebebini ortaya koyuyordu. Bugün, üç-beş beyinsiz bahane edilerek ya da yersiz ve gereksiz evhamlar sabebiyle yer, bize de gerçekten gittikçe daraltıyar ve hoyratlaşıyor! Ş!!_ bir kaç yıldır azınlıklara tanınan haklara imrenerek bakar olduk! Aynen merhum Necip Fazıl'ın dediği gibi: "Öz yurdunda garipsini Öz vatanında parya!" Masum Anadolu'nun öz çocuğu olarak bu sefer elimi Allah'a, yüceler yücesi Rabbime, semaya açıyorum, fakat o esnada hatırımda yeniden canlanan: "İnananlara, Allah'ı hatırlamaktan dolayı kalbierinin yumuşayıp boyun eğmelerinin zamanı hala gelmedi mi?" ayeti, adeta beynimi zonklatıyor! .. Dönüp Allah'ın yegane sevgilisi Hz. Muhammed'e, "Alemler~ rahmet olarak gönderilen Peygember'e'f)9 derdimi dökeyim istiyorum. Ondan da 98 şu ikazı alıyorum: . diğiniz, haram, lesin! ?" "Haliniz içler acısı! Gerçek. Fakat yediğiniz, haram, giyharam! Rabbim sizin duanızı nasıl kabul ey- konuştuğunuz en üstün sizsiniz!."100 İlkesini düşünüyor ve suçu, yine kendimden başka yerde aramarnam gerektiği kanaatine varıyorum! Eğer inanıyorsam! En sonunda Cenab-ı Allah'ın: "Eğer inanıyorsanız, ~ S0 ~i~ ~i~~~~ ~ ~~i ~L ~ 0LS':; ~ 1 Burada ama olan, ahirette de olandır!" amadır; hem de bu, yolu en sapık 101 Bilinmelidir ki, iman amel için asıldır, fakat amel iman için değil. Allahu Teala inanmak isteyen kimselere, kalbde iman oluşuncaya kadar geçici bir süre İslamlarını kabUl edeceğini va'detmiştir. Fakat ahirette sadece Mü'min olarak ölenlerin arnelleri değerlendirilecektir. Tıpkı lise ve dengi okul diplaması olmayanların üniversite sınavıanna alınmadığı gibi. İmansız olarak irtihal edenler, dünya dolusu altın da tasadduk etmiş olsalar, onların bu iyilikleri asla değerlendiriİmeye tabi tutulmayacaktır. 102 98.Hadid, 57/16 99.Enbiya, 21/107 100.Al-i fmran, 3/139, Muhammed, 47/35 101./sra, 17/72 102.Al-i fmran, 3/91 -150- İMAN VE İSLAM GERÇEGİ ~ ~J-. ~·~:$'::ıl :r~~ ~ Jıl l~f ~· .. ~ "Eğer Mü'minler iseniz Allah'a ve Elçisine itaat ediniz. " 103 ayetinde, Allah'a ve Elçisine itaat, Mü'min olmanın temel ilkesi olarak ifade edilmiştir. Zaten, insanın yaratılış amacı da bu değil mi? Rabbini tanıyıp dasdik etmek ve O'nun buyruklanna boyun eğmek ve yalnız O'na kulluk etmek ... 104 Dünya ve ahiret hayatı, insanın yaratılış amacı doğrultusundaki eylemlerinde kimin daha iyi iş yaptığının bilinmesi ve ona göre değerlendirilmesi için yaratılmış bir müsabakave ödüllendirme ortamı değil midir? 105 Hayat Allah'ı tanımak ve İnanmak, iman da arnel-i salih için olduğuna göre, ~• ~ .. ~ Jı\ 01~ .ı.Jıl 1_JA-J ~-~\') ~.Li.J :.:...:~ t.: ..r..r-..AJ ·.~ )ı_::ı') Jı\ 1 ~-~\ 1~-ı .JI ı'."T.:!:f • ~ _JA-J .r-o ,y.. ... ... '. ... ~ L ""' ~0).:_:0 "Ey inananlari Allah'tan korkun ve her kişi yarın için ne hazırla­ dığına, şöyle bir baksın. Takvaya sarılın! Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır. " 106 ~ 0~w1 ~ ~} .ı.~f ~ti Jı1 ~~ :r-_.J~ 1)}0 ~ ~ ~ ha, Allah'ı unutanlar ve netfcede kendisini unutanlar gibi Böyle olanlar,jasıklardır." 107 "Sakın olmayın! ~.~ ~:; ~~~~~~~~~~~f ~~ ~l;.f~ ~~;:ı :r-_.ul ~f~~ ~ j. "'""; J _H ü ; ~ ... "' o "" o ... ;. o .uı1 .r>.. Y. ; _r-31 .... ... _) ;. ....... "" o ... o ... o ... o o j. ,;Q .. " y. ':;:i o..... r5 --L>i ~4 0i ~ ı:.r: rSW j.J ~ \~i J ... ~ ... o ;. .. ... ... 'iii " ... .. ')} ... ... ... ; ... o j. j. ... \"" ;. .. ~~ 0 ~Wl ~ ~}J .. 'r"' - .. o 'iii , 7 o ... "' ... ~i ~l ~ _;->-\ '))} ...<-:-J.) 3 *~~~u-" ... . ~i 3 J~u ~-;-:ı~ ... ,... ... ~ ""0 r :; ~ .. "'{ ~ ~ ~~- .ı.,-.L .~ ) f'l:.. 1 ~ 1 ( ·;; ~~. ~ "Ey inananlari Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alı­ koymasın. Kim bunu yaparsa, kesinlikle zarar etmiş olur. Herhangi birinize ölüm gelip de "Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demesinden önce size verdiğimiz rızıktan harcayın. 103.Enfal, 8/1 l04.Zdriyfit, 51/56 105.Mülk, 67/2 106.Haşr, 59/18 107.Haşr, 59/18 -151- KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22,23,24 Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi ertelemez.. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. " 108 Bu ayetler, "Ben de Müslümanım" diyen kimselere bir şeyler söylemiyor mu? "Ben de Müslümanım" deyip de ibadet ve itaati terkeden, hayatını hevasına göre, yani akla ve dine aykırı istekleri doğrultusunda sürdüren kimseler için burada bir noktaya daha işaret etmek zorundayız. O da şu ki, İblis de Allah'ı inkar etmemişti. Hatta denilebilir ki onun Allah'ı ve vahdaniyyetini tasdiki bizim tasdikimizden daha kuvvetli idi. Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de yerdiği Hıristiyan ve Yahudilerin çoğu Allah'ı inkar etmiyorlardı; O'na bir şeyi ortak da koşmuyorlardı. Fakat onların en büyük kusurları, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne gerektiği biçimde itaat etmemeleri ve kendi hel'alarına, yani akla ve d!ne aykırı arzularına uymalarıydı. Bu yüzden onlar hakkında şöyle de bir temsil getirilmiştir: 4... J.C~f ~!~ıp c. ~;J ~ ~~~ııF ~_ıJı j!: ~ tında "Kendilerine Tevral yüklenip de onu gerektiği gibi taşımayanlar, sır­ kocaman kocaman kitap yükü taşıyan eşşeğe benzemektedirler. " 109 Bu hallerine rağmen onlardan bir kısmı: 4...J.:j~f ~ Jıı :~1:;...; ~~wı ~ ~ .*-Jı ı.:Jli ~ ~ "Biz Allah'in oiullarıyız; O'nun sevgili kuzlarıyız." 110 4...~~ ;~ t.:~ı ~l~wıı:~ -~ J ... ~ "Allah bizi cehennemde ebedf olarak bırakmaz. Ancak günahımız günlerde yanacağız." 111 diyor, Yahudi ve Hıristiyanlardan başkalarının cennete giremeyeceğini iddia 112 ediyorlardı. Dinlerinin kendilerini aldattığını 113 gören Cenab-ı Allah, onları bu söylediklerinde isbata çağırdı ve: oranında sayılı 4~~~;~~k 0l~c.; ı;c.~ J.; ·6:~cı ~· .. ~ "Bunlar sizin kuruntularınızdır. De ki: bu hususta belgenizi getirseniz ya!" 114 108.Münafikun, 63/9-11 109.Cuma, 62/5 llO.Maide, 5/18 111.Bakara, 2/80 112.Bakara, 2/111 113.Al-i İmran, 3/24 114.Bakara, 2/111 -152- "Eğer doğru söylüyorsanız, IMAN VE İSLAM GERÇEGİ veya: ~~~G ~~~;--::ıb~:;,.i1 (_;~:; ... 1 "O halde neden ölümü temennfetmiyorsunuz?" 115 Bir an önce ölüp cennete kavuşsanız ya! "-.... ; ... o ... ).\ .- o ;o ..... -:;o"' ' ,.. o o ;.o ,.. ~.. ~ , ... o~~\~~~~ ~~~~~i. ... Y "De ki: "Allah'tan bu konuda bir söz mü aldınız ki, Allah da sözünden caymayacak ve size ateş sayılı günlerce dokunacaktır/?" 116 Biz Müslümanlar da, benzeri kuruntularla Yahudi ve hristiyanlar gibi, kendi kendimizi avutmuyor muyuz? Allah böyle bir vaadde bulunmadığı halde O'na iftira etmiyor muyuz? En-nihayetinde kendi kendimize zulmetmiyormuyuz? Yüce Allah, böyle düşünen tüm gafilleri şöyle uyarmaktadır: ~~~~~~~c r_jjjS-:- :~~~~ :;~ ~ r~~~ ~~~~~ "Bunu nasıl iddia edebilirler! Hakkında kuşkunun olmadığı bir günde bir araya getirdiğimi.z ve kimse haksızlığa uğratılmaksızın kazandığı kendisine tam olarak ödendiği bir günde, " 117 Onlara nasıl ayrı bir muamele yapılabilirmiş? Bu mümkün mü!? onları ~ 0~ ~t ~ ~l:; ~ ~ ~~li :;. 2ll l)jl \;:ı ~ _111 ~f ~ ' "Ey inananlari Allah'tan gerektiği biçimde korkun. ler olmaktan başka bir ölümle ölmeyin. " 118 Sakın ha Müslim- /;_ ; ; }; ~ ~ \.J~:; ~~~ ~~ ~ ~:;. (~1 ~ ~~ 1_,l;1 ~w1 ~f ~ f ,i~ .' ~~\ Jll.ı' ('~~' ~' JJW~\ ~ .' ::.._{\; ('~~~: )ıj ~-- Jl\ ~-Ol .ı.\:''::. o..U( ·.~ ; ('"'"'-'f i J · ~ ('"'"'-'_rJ ~, ) ~ • ,, , ) V "\ ) JJ"""" , "Ey _insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evliıda evladın babaya hiç fayda vermeyeceği günden korunun! Dünya hayatı sizi aldatmasın! Çok aldatıcı olan (şeytan) sizi Allah'a (karşı) güvendirmesin/"119 ne de 115.Bakara, 2/94 116.Bakara, 2/80 117 .Al-i Jmrftn, 3/25 118.Al-i İmrftn, 3/102; Bakara, 2/132 119.Lokmftn, 31/33 -153- 1 \ KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24 - ~ ~ ~l.Jı ~~ı~_,u:~ :~1;. ~::ı.~ ı~~:~ -M~:; ;G~ <( 0_,'~ı.;_ "Hayır! şatırsa, işte "' ; "" Kim bir kötülük eder ve kötülükleri kendisini çepeçevre kubunlar cehennemliktir ve orada ebedf kalırlar. " 120 <( 0_,..UL>- .... o ;. " ... o ; , o ... ... T'" ;. ... .,;i ; ... ... ; .. , ... ';i:i ,.. ~ ~ ~~\ ~~i .!J.!J _,i ..::.ı\.::.J~\1~ _, ly..-1 ı.:r.ı.UI _, ~ "İn~nan ;e sallh iş yapanlar 'ise, lşte bunlar da cennetliktir/er ve orada ebedf kalırlar. " 121 ~ '1 ~~ J~ '1 ~~~~~~;.ı ili~;. ~~-~~~ı:; ;G~ <(c:.:.ı;~_ "Evet! Kim "muhsin" olarak kendisini Allah'a teslım ederse, onun ecri Rabbinin yanında hazırdır. Onlar için bir korku yoktur. Onlar makzun da olmayacak/ar. " 122 120.Bakara, 2/81 12l.Bakara, 2/82 122.Bakara, 2/112 -154-