SÜNNET`iN KAYNAK DEGERi

advertisement
HRO. ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: V, Ocak-Haziran 2003 (s.l-27)
SÜNNET'iN KAYNAK DEGERi
Ali BA.KKAL I
Giriş
K
ur'an-ı Kerim ve
İslam tarihi boyunca
bütün mezhepler tarafından İslam dininin iki temel kaynağı olarak
Hz. Peygamber'in Sünnet'i,
kabul edilmiştir. Bununla birlikte birçok sefer tarih içinde isimleri dahi
verilmeyen bazı kişiler, Allah'ın bize sadece Kur'an'ı gönderdiğini,
Kur'an'da Hz. Peygamber'e iman ve itaat etme gibi kavramların dahi
Kur'an'la kayıtlı bulunduğunu, Sünnet'in bağlayıcı bir nitelik taşımadığı
ileri sürmekten geri kalmamışlardır. Zamanımızda da benzeri düşünceler yer
yer dillendirilmekte ve bazı çevrelerde az da olsa itibar görmektedir. Bu
düşüncelerin kaynağı ne olursa olsun, bilimsel anlamda bu görüşlerin
tartışılması ve deliller istikametinde doğrunun ortaya konması bir zarurettir.
Şüphesiz
Sünnet'in en önemli yanı, teşrii bir değer ifade etmesi ve bu
Sünnet konusunda öncelikli olarak bu hususun
tartışılması ve bir sonuca varılması gerekir. Biz bu makalemizde, doğrudan
doğruya herhangi bir mezhebi ve görüşü iltizam etmeksizin, konuyu ana
hatlarıyla incelemeyip objektif olarak bir sonuca varmaya çalışacağız.
anlamda
bağlayıcı olmasıdır.
I. Sünnet'in Vahiy Mahsulü
Olması
Sünnet'in vahiy mahsulü olması, hem Sünnet'in mahiyeti hem de delil
keyfiyetiyle ilgili bir konudur. Sünnet'in vahiy mahsulü olması, O'nun
da Kur'an gibi bağlayıcı nitelikte olmasını gerektirir.
Sünnet'in vahiy mahsulü olup olmadığı konusunda başlıca üç görüş
oluş
bulunmaktadır:
A. Sünnet'in Tamamı Vahiy Mahsulüdür.
1 Prof.
Dr., Harran Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi- Şanlıurfa
Ali Bakka1 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _2
Bu görüşün en eski temsilcisi İmam Şafil'dir. O'na göre vahiy iki
türlüdür:
a.el-Vahyü'l-metluv (okunan vahiy) (Kur'an),
b.Risalet ve ilham kabilinden olan vahiy. 2 Sonradan bu ikinci kısım, "elvahyü'l-gayru'l-metluv (okunmayan vahiy) deyimiyle anılacaktır. Esasen
İmam Şafii'nin ifadeleri, O'nun, Sünnet'ten neyi anladığını da ortaya
koymaktadır. Buna göre O, sadece Hz. Peygamber'in risalet kabilinden olan
söz ve da~nnışlarını Sünnet kapsamında görmekte; tabii ve beşeri
davranışlarını Sünnet kavramının dışında mütalaa etmektedir. Risalet
kabilindin olan Sünnet'in tamamı vahiy mahsulüdür.
Başta
Şafii
(ö.204/819) olmak üzere, Sünnet'in tamamanın vahiy
muhsulü olduğunu savunanlar, aşağıdaki deliilere dayanmışlardır:
l-"0 hevasına (arzusuna) göre konuşmaz; O (hüve) (bildirdikleri)
vahyedilenden başkası değildir"3 ayetleri, Hz. Peygamber'in bütün
konuşmalarının vahiy mahsulü olduğunu göstermektedir. Sünnet'in delil
oluşu hususunda bazı usfılcülerin en çok kullandıkları delil de, bu ayetlerdir. 4
Doğrusu
ayetlerin siyak-sibak ilişkisine bakılmadan, lafzın
ileri sürülen bir iddiadan ibarettir. Bu ayetleri
takip eden ayetler okunduğu zaman, "hüve" zamiriyle kastedilen mananın 5
Hz. Peygamber'in ağzından çıkan sözler değil, Kur'an'ın kendisi olduğu
kolaylıkla anlaşılacaktır. 6 Nitekim bazı müfessirler, ayetin bu anlama
geldiğini vurgulamışlardır. 7
2- "Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam" 8 ayetine dayanılarak
Hz. Peygamber'in işlediği bütün fiilierin vahiy mahsulü olduğu ileri
bu
görüş,
amın oluşuna dayanılarak
sürülmüştür.
Yine bu ayeti de siyak-sibak alakasına bakarak anlamaya çalıştığımız
zaman, Hz. Peygamber'in "uyma" fiilini mutlak anlamda değil, "kendisine
vahyolunana uyma" (yani Kur'an'a uyına) manasında özel anlamda
kullandığı açıktır. Hz. Peygamber'in "uyına" konusunda müşriklerle ihtilaf
Şafii, ei-Umm, thk. Muhammed Zuhn en-Neccar, Beyrut, ts., V.127-128.
en-Necm 53/3-4.
4
İbn Hazm, el-llıkiımfi Usulü '1-Aiıkdm, Beyrut, 1983, I, 96-97.
5 "HUve" zamirinin anlamıyla ilgili geniş bir yorum için bkz: Mehmet Azimli, "53/Necm
Suresinin Tefsirinde Bazı Tarihi Sorunlar Üzerine", lsldmiydt Dergisi, c.VI, sayı, 1 (OcakMart 2003 ), s. 165-168.
6 en-Necm 53/5. ayetin meali şöyledir: "Çünkü O'nu güçlü-kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri
(Cebrail) öğretti." Burada öğretilen "O şey"den maksat Kur'an'dır.
7 Taberl, Cdm i 'u '1-beydn 'an te 'vfl-i dyi-1-Kur 'dn, Daru'l-fıkr, Beyrut 1988, XXVII, 42;
Beydavl, Envdru 't-tenzfl ve esrdru 't-te 'vfl, Matbaatti '1-meymene, Mısır, ts., II, 281.
8
el-En'am 6/50; Yunus 10/15.
2
3
J_________________SUnnet'in Kaynak
noktası
Değeri
emirlerine uyup uymaması ve kendisini gelen
vahyi (Kur'an'ı) değiştirip değiştirememe meselesidir. 9
da, O'nun
Allah'ın
3-Cenab-ı Allah, "insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana bu
10
zikri indirdik" buyurmaktadır. İbn Hazm (ö.456/l 062) yukarıdaki ayetler! e
birlik1e bu ayeti de dikkate alarak, "Hz.Peygamber'in dinle ilgili bütün
sözlerinin vahi(' olup, Allah'tan geldiği hususunda hiçbir şüphe
1
bulunmadığını" ileri sürmektedir.
Yukarıdaki
ayetlerde olduğu gibi bu ayette de "zikr"den maksat,
Kur' an' dır. Bunda kimsenin şüphesi olamaz.
Bir delilin delil için mutlaka vahiy mahsulü olması gerekmez; vahiy
tarafından desteklenmiş
olması yeterlidir. Cenab-ı
Allah'ın gerek
Peygamberlere, gerekse işin ehli olan kişilere, sahalarıyla ilgili bazı yetkiler
verdiği unutulmamalıdır. 12 Yetki sahibinin açıkladığı her şey, yetki verenin
kendi ifadesi sayılmaz. Dolayısıyla Sünnet'in vahiy tarafından desteklenmiş
olması onun vahiy olmasını gerektirmez.
4-İmam Şafii'ye (ö.204/819) göre Hz. Peygamber'e "Kitab" yanında
"Hikmet"in de indirilmiş olduğunu ifade eden ayetlerdekiı 3 "Kitab" lafzı
Kur'an'ı, "Hikmet" lafzı ise Sünnet'i ifade etmektedir. 14 Şafii, Hikmet'in,
Sünnet anlamına geldiğini ifade ederken, Hz. Peygamber'e bazı şeylerin
gösterildiğini ifade eden ayetlerle, 15 yine kendisine sorulan bazı sorular
karşısında vahiy beklediğini gösteren rivayetlere de dayanmaktadır. 16
Yunus 10115. Ayetin tamamı şöyledir: "Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman
(öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler:Ya bundan başka bir Kur'an getir veya
bunu değiştir! Dediler.De ki: O'nu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey
değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem
elbette büyük günün azabından korkarım."
10
en-Nahl 16/44.
11
İbn Hazm, lhkiım, l, 97.
12
Bkz. Nahl 16/43; Nisa 4/59, 83.
13
Kitab ve Hikmet kavramlarının birlikte zikredildiği ayetlerde, ei-Bakara 21129'da yu'allimu
(öğretiyor) fiili bir peygamber (Hz. Peygamber), 151 'de yu'allimu (okuyor) fiili Hz.
Peygamber, 23 I 'de enzele (indirdi) fiili Hz. Peygamber; Ali- İmrfın 3/48'de yu'allimu
(Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı, İncil' i öğretti) fiili Hz. İsa, 81 'de ateytü (verdim) fiili
Peygamberler, l64'te yu'allimu (öğretiyor) fiili Hz. Peygamber; en-Nisa 4/54'te ateyna
(verdik) fiili Hz. İbrahim'in soyu, 113'te enzele (indirdi) fiili Hz. Peygamber; el-Maide
5/1 IO'da 'allemtü (Kitab'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil' i öğrettim) fiili Hz. İsa; e1-Cum'a
62/2'de yu'allimu (öğretiyor) fiili Hz. Peygamber'le ilişkilendirilmiştir. Ancak Bakara 129
ve 151, Al-i İmrfın 164 ve Cum'a 2. ayetlerinde geçen yu'allimu fiilinin ffıili Hz.
Peygamber, diğer fiilierin ffıili Cenab-ı Allah'tır.
14
Şafii, er-Risô.le, Tahkik: Ahmed Muhammed Ş:lkir, Mısır, 1358/1940, s.92-93.
15
el- lsrti 17/60.
16
Şafii, el-Umm, V,l7.
9
Ali Bakka1 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 4
Şafıi'inin başkalarından alıp benimsediği
bu yorum, ileriki asırlarda
olup günümüzde dahi hararetle savunulur olmuştur.
Netikim Hucciyyetü 's-Sünne adlı eserin müellefı Abdulganl Abdulhalık bu
yaygınlık kazanmış
görüştedir. ı?
Arapça' da atıf harflerinden vav, mu gayeret/farklılık içindir. Buna göre
ma'tfıf (atfedilen) ile ma'tufun aleyhin farklı şeyler olması gerekir. Bu da bir
açıdan İmam Şafii'ye hak verdirecek bir durumdur. Bununla beraber
Kur'an'da Kitab kavramıyla zikredilen her Hikmet kavramını Sünnet
anlamında ele almak da mümkün değildir. Zira bazı ayetlerde sadece Hz.
Peygamber'e değil, bütün peygamberlereı 8 , diğer bazılarında ise İbrahim
soyuna 19 ve Hz. İsa'ya20 da Hikmet'in verildiğinden veya öğretildiğinden
bahsedilmektedir. Burada Hz. İsa ve diğer Peygamber'lerin Sünnetlerinin
kendi ümmetieri için bir kaynak teşkil ettiği söylenebilir. Ancak bu durumun
Hz. Peygamber'in Sünnet'iyle bir alakası yoktur.
Özellikleri itibariyle farklı şeyler olsalar bile, Kitab ve Hikmet
kavramlarının aynı fıille ilişkilendirilmeleri, fıil açısından bunlarm aynı
mahiyette olduğunu gösterir. Buna göre Kitab ve Hikmet, Allah tarafından
indirilen, öğretilen ve verilen şeylerdir. Fiil itibariyle aynı, özellikleri
itibariyle farklı şeyler sayılmaları, İmam Şafıl'nin, onları fıil bakımından
vahiy mahsulü, özellikleri itibariyle de birinin Kur'an, diğerinin Sünnet gibi
farklı şeyler olduklarını ileri sürmesine sebebiyet vermiştir.
Bu iki kavram arasında fıil bakımından birliği görmezlikten gelmek
mümkün değildir. Bu durum hem Kitı'ib hem de Hikmet'in vahiy mahsulü
olmasını gerektirir. Ancak vav atıf harfinin getirdiği farklılık, her zaman iki
şeyin öz itibariyle farklı olmalarını gerektirmez. Bazen aynı şeyin farklı
yönlerine dikkat çekilmek suretiyle vav atıf harfiyle atıf yapılır. Burada da
durum öyledir. Ayetlerin tümü dikkate alındığında Kitab kavramı
peygamberlere indirilen yazılı vahyi, Hikmet kavramı da bu vahyin anlamsal
içeriğini ifade etmektedir. Buna göre Hz. Peygamber' e verilen Kitab
Kur'an'dır, Hikmet ise Kur'an'ın anlam olarak içeriğidir. Kitab, Kur'an'ın
lafız yönü, Hikmet ise mana cihetidir.
Celaleyn Tefsiri'nde Kitab ile "Kur'an"ın, Hikmet ile "Kur'an'da
bulunan hükümler"in 21 kastedildiği ifade edilmiştir. Birçok yerde Kitab
kavramıyla birlikte Hikmet kavramı zikredilirken, sadece bir ayette Hikmet
Bkz. Abdulgani Abdulhdlık, Hücciyyetii 's-Siinne (Slinnet'in Delil Oluşu), çev. Dilaver
Selvi, Şule Yayınları, yy., 1996, s. 74-76.
18
At-i imran 3/8 ı.
19
N isa 4/54.
20
Al-i İmran 3/48; Maide 5/110.
21 Celd !Uddln ei-Mahalli-Celalliddln es-Suyu tl, Tefsfru '1-Celaleyn, Daru' !-Kitabi' 1-'Arabl,
Beyrut, 1986, s.23.
17
S_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _SUnnet'in Kaynak
Değeri
yerine Hüküm kelimesi zikredilmiştir. 22 Bu kelime de Hikmet'in Kur'an
hükümleri anlamına geldiğine işaret etmektedir.
Esasen Kur'an'da zikri geçen Hikmet kavramı, çok daha geniş bir anlama
gelmektedir. En geniş anlamıyla Hikmet, bütün iyi ve güzel şeyleri içine
alacak genişlikte olan bir kavramdır. Buna göre Hikmet, Sünnet kavramıyla
dahi sınırlandırılamayacak ölçüde geniş bir kavramdır.
M. H. Kırbaşoğlu'a göre, Kur'an'da zikri geçen "Hikmet" kelimesi ile
"Sünnet"in kastedildiği görüşü aslında tamamen yanlış değildir. Yanlış olan
"Hikmet"in "Sünnet" ile sınırlandırılmasıdır. 23
Bize göre Hz. Peygamber'e verilen "Hikmet" "Kur'an" ile eş anlamlı
için, bu kelimenin geçtiği ayetler, doğrudan doğruya Sünnet'in ne
delil ve ne de vahiy muhsulü olduğuna deHilet etmezler. Ancak işaret yoluyla
bu ayetlerde Sünnet' in alınması gerektiğine dair bir delil bulmak
mümkündür. Zira Kitab ve Hikmet ile Kur'an'ın kastedildi kabul edilse bile,
bu ayetlere göre Hz. Peygamber'in görevinin sadece Kur'an'ı nakil-tebliğ ile
sınırlı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunu, Kitap ve Hikmet'in
"öğretilmesi" tabirinden çıkarıyoruz. Bir metni öğretmek, sadece onu
nakletmek veya ezberletmek demek değildir. "Öğretme", "okuyarak tebliğ
etme"den farklı bir şeydir. Öğretmenin iki aşaması vardır: Anlama,
uygulama. 24
olduğu
Sünnet'in tamamının vahiy mahsulü olduğunu ifade eden delilleri giderek
bir yorum kabiliyeti içinde çağaltmak mümkündür. Ancak bütün
bu deliller, Sünnet'in tamamının vahiy ürünü olduğunu ispat etmeye yeterli
zayıflayan
değildir.
Sünnet'in vahiy mahsulü olması, O'nun da teşri konusunda Kur'an gibi
olmasını sağlayacak ve teşrii hadisler bağlayıcı sayılacaktır. Konunun
üzerinde önemle durulmasının sebebi budur. Ancak bize göre Sünnet'in
tamamının vahiy olduğunu gösteren ikna edici bir delil mevcut değildir.
B. Sünnet'in Bir Kısmı Vahiy Mahsulüdür, Diğer Kısmı Hz.
Peygamber'in İctihadlan Ve Beşeri Davranışları Kabilindendir.
Sünnet'in bütünüyle değil de bazı cüzleriyle ilgili vahiy mahsulü olan ve
olmayan Sünnet'in varlığı inkar edilemez bir gerçektir. Belli konularla ilgili
22
23
el-En'am 6/89.
Mehmed Hayri
s.225.
24
Kırbaşoğ1u, ls/am Düşüncesinde Sünnet,
Kırbaşoğlu,
ls/am Düşüncesinde Sünnet, Fecr Yayınları,Ankara 1993,
s. 180.
Ali Bakkal. _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 6
olan bu hususlar dikkate alındığında Sünnet'in bir kısmını vahiy mahsulü,
bir kısmının da vahiy mahsulü olmadığını kabul etmek durumundayız.
ı. Sünnet'in Bir Kısmının Vahiy Mahsulü Olduğunu Gösteren
Deliller
a-Kur'an'a göre Cenab-ı Allah, insanları sınamak maksadıyla Hz.
25
Peygamber'e bazı şeyleri göstermiştir.
Halbuki bunların ayrıntıları
Kur'an'da yer almamaktadır. Hz. Peygamber, bunlar hakkında zaman zaman
bilgi vermiştir. Bu bilgilerin vahye dayandığı hususunda şüphe yoktur.
b-Kur'an'a göre bazı şeyler Hz. Peygamber'e rüya halinde vahyediliyor,
Hz. Peygamber de bunun gereğini yerine getiriyordu.Bunun en açık örneği,
Hz. Peygamber'in Medine'de iken rüyasında Mekke'ye girip Kabe'yi tavaf
ettiğini görmesi üzerine, ashabından 1400 kişiyle beraber umre yapmak
maksadıyla Mekke'ye doğru yola çıkma hadisesidir. Ancak kendisi
Hudeybiye mevkıinde durdurolmuş ve orada malum anlaşmayı imzalamıştır.
Hz. Ömer gibi bazı kişilerin bu anlaşmadan hoşlanmayıp bazı tenkitlerde
bulunmaları üzerine, Cenab-ı Allah, Hz. Peygamber'e kendisinin anlattığı
rüyanın gösterildiğini, bir gün fethin müyesser olacağını ve Mekke'ye
26
korkusuzca gireceklerini ifade eden ayeti indirmiştir.
Şu halde Hz.
Peygamber'in bazı fıilleri, Kur'an'ın dışında var olan vahye dayanmaktadır.
c-Kur'an'da bazı insanların yaptıkları gizli konuşmaların Hz.
Peygamber'e vahiy yoluyla bildirildiği açıklanmaktadır.Nitekim bir ayette,
Hz. Peygamber'in hanımlarından birine söylediği gizli bir sözün, bu hanımı '·
tarafından diğer hanımiara da anlatılması üzerine Cenab-ı Allah bu durumu
Hz. Peygamber' e haber vermiştir. 27
d-Cenab-ı Allah Kur'an'da bazı ayetlerin nüzfılünden önce gerçekleşen
bazı vaatlerden bahsetmektedir. Mesela Bedir savaşından sonra, savaş
ganimetierinin dağıtılınaya başlamadan hemen önce nazil olan Enfal
suresinde Cenab-ı Allah, iki düşmandan birini müminlere va'dettiğini beyan
buyurmaktadır. 28 Halbuki bu ayetten önce böyle bir va'dden bahseden başka
25
•ı-lsrd 17/60 "Hani sana: Rab bin, insanları çepeçevre kuşatm ı ştır, demiştik. Sana
gösterdiğimiz o görUntüleri ve Kur'an'da ldnetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için
meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, bOylik bir azgınlıktan başka bir şey
sağlamaz." MUfessirlerin ekserisine göre, dyetin, "görUntUier" şeklinde tecUme edilen
"rU'yd" kelimesi, Hz. Peygamber'in Mi'rac gecesindeki mUşahedeleridir. "Kur'an'da
lanetlenen ağaç" ise, cehennemdeki "zakkum ağacı"dır.
el-Feth 48/27.
27
et-Tahrlm 66/3.
28
el-Enffil 817.
26
7_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _Stinnet'in Kaynak
Değeri
bir ayet bulunmamaktadır. Bedir savaşında "bin melek ile yardım" 29
meselesinde da aynı durum söz konusudur. Yardım va'dini ifade eden ayet,
yardımın gerçekleşmesinden sonranazil olduğu halde, yardım va' di savaştan
önce olmuştur. Hiç şüphesiz bu va'd, Kur'an'da yer almayan bir vahiy ile
Hz. Peygamber'e önceden bildirilmiştir.
e-Kur'an'da bazı olaylardan kısaca bahsedilmekte, fakat hiçbir ayrıntı
verilmemektedir. Hz. Peygamber'in bu olaylarla ilgili olarak verdiği ayrıntılı
bilgiler mutlaka vahiy mahsulü olmalıdır.İsni olayı esnasında meydana gelen
ayrıntılı bilgiler gibi.
f-Bazı
olaylar var ki, _Kur'an'da bunların mukaddimesinden
bahsedilmekte, fakat kendisinden hiç bahsedilmemektedir. Ancak Hz.
Peygamber, bu olaylardan açıkça bahsetmiş ve bu olaylar tarihi olarakinkarı
mümkün olmayan bazı başka olayların meydana gelmesine sebebiyet
vermiştir. Mesela Kur'an'da İsra'dan bahsedilir, ancak Mi'rac olayından hiç
bahsedilmez. Hz. Peygamber ise ayrıntılı olarak Mi'rac olayından
bahsetmektedir. Mi'rac'la haberlerin vahye dayandığında şüphe yoktur.
g-Yukarıdaki durumun zıddına olarak, Kur'an'da bazı olayların
ikincisinden bahsedilirken, olayın vukuunu gerektiren birinci durumdan
bahsedilmez. Mesela Kur'an'da kıblenin Beytü'l-Makdis'ten Kabe'ye
çevrilmesi Kur'an'da yer alan bir vahiyle 30 gerçekleştiği halde, ilk defa
Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmakla ilgili vahiy Kur'an'da yoktur.
Arapların mukaddes tanıdığı Kabe varken, Hz. Peygamber'in Beytü'lMakdis'e kendi re'yiyle yönelmiş olması düşünülemez. ihtimal olarak böyle
bir şeyden bahsetmek mümkün olmakla beraber, sosyolojik olarak böyle bir
ihtimalden sözetmek mümkün değildir. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in
Medine'de Beytü'l-Makdis'e yönelmesi vahye dayanmaktadır. Nitekim
müfessirler bu hususu Kur'an'ın Kur'an'la neshi çerçevesinde
düşünmektedirler.
h-Kur'an'da namaz, zekat, oruç ve hacc gibi ibadetlerin birer farz olarak
yerine getirilmesi emredildiği halde, bunların nasıl ifa edileceği hakkında
herhangi bir kayıt yoktur. Bu ibadetlerin şekli Hz. Peygamber tarafından
müslümanlara öğretilmiştir. Ancak O, daha önce bunlardan bazılarının
ayrıntılarını bilmiyordu. Cahiliye devrinde de bu ibadetler ya hiç bilinmiyor,
ya da İsHim'daki şekliyle bilinmiyordu. Bu ibadetterin şekillerine ait bilgiler
önemli ölçüde vahiy ürünüdür.
i-Kudsi hadislerin varlığı, Kur'an'nın dışında Hz. Peygamber'in vahiy
aldığını gösterir. Aksi takdirde Hz. Peygamber'in kendisine ait sözleri
29
30
el-Enfftl 8/9.
el-Bakara 2/142-145.
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _s
Ceniib-ı
Allah'a isnad etmesinin hiçbir manası olamaz. Eğer Hz. Peygamber,
bazı sözlerin Ceniib-ı Allah tarafından söylendiğini ifade ediyorsa, bu
doğrudur. Bu konuda açık sözün gereğini bırakıp bazı ihtimaliere
dayanmanın doğru olmayacağını kabul ediyorum.
M. H. Kırbaşoğlu bazı örnekler verdikten sonra şunları söylüyor:
"Görüldüğü gibi birtakım Kudsi Hadislerle, bazı ayetler arasında yakın
bir anlam benzerliği bulunmaktadır. Bu durumda Hz. Peygamber'in
Kur'an'dan aldığı ilhamla bu iiyetleri, farklı bir şekilde, kendi ifadeleriyle
sunmuş olabileceği -en azından bir ihtimal olarak- düşünülebilir."3 ı Evet,
sadece bir ihtimal olarak düşünülebilir. Fakat biz, kudsi hadislerin vahiy
mahsulü olduğu kanaatindeyiz.
Aynı araştırmacı kudsi hadisler hakkında başka bir ihtimalden daha
söz~tmektedir:
''O da, bazı Kudsi Hadislerin aslında, geçmiş kutsal kitaplardan alınmış
olabileceği ihtimalidir. Zira bilinen bir gerçektir ki, başta Yahudi ve
Hıristiyan kültürü olmak üzere, birçok kültüre ait unsunlar, çeşitli sebeplerle
İslam kültürüne sızmış ve zaman zaman "Hadis" olarak ortaya
çıkmıştır .. .İşte birer hadis olarak İslam kültürüne sızmış olan bu İslam dışı
kültür unsurlarının bazılarının "Kudsi Hadis" şekline girmiş olması da bizce
ihtimal dahilinde görülmektedir. Ancak bunun göz ardı edilemeyecek kadar :
ciddi bir ihtimal olduğunu da hemen ilave etmek gerekir. Zira bu ihtimalin ·
ciddiyetini gösteren birtakım örnekler söz konusudur." 32 Müellif daha sonra
bu ihtimali bazı örneklerle delillendirmeye çalışır. Bize göre böyle bir
durum, kudsi hadislerin vahiy ürünü olmadıklarını değil, bilakis vahiy ürünü
o lduklarını gösterir. Ve bu durum kudsi hadislerin s ılıhatini desteklemenin
yanısıra, mukaddes kitaplardaki bu tür bilgilerin de sahih olabileceği
ihtimalini kuvvetlendirir. Elbette bugünkü mukaddes kitaplarda tahrif
edilmesine rağmen vahiy mahsulü olan bazı doğru bilgiler kalmış olmalıdır.
Geçmiş peygamberlere indirilen bazı vahiylerin Hz. Peygamler'e de
bildirilmiş olmasında hiçbir sakınca yoktur. Dolayısıyla kudsi hadislerle
ifade edilen sözlerin aynıyla mukaddes kitaplarda bulunmaları gayet
normaldir ve bu durum her iki tarafı da güçlendirmektedir. Bununla beraber
bu durum, bazı hadislerin Kitab-ı Mukaddes'ten nakledilerek kudsi hadis
şeklinde rivayet edilme ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaz.
j-Bazı rivayetlere göre Hz. Cebrail, sahabeden Dıhye isimli zatın kılığına
girerek Hz. Peygamber'e gelir, O'na bazı şeyler sorar, Hz. Peygamber de
sahabenin huzurunda bu soruları cevaplandırır, sonra da Cebrail aniden
kaybolup gider. Meşhur "ihsan hadisi" bu tür olayların en canlı örneğidir.
31
32
Kırb~o~lu , Islam Düşüncesinde Sünnet, s. 288.
Kırbaşo~lu, age., s. 291-292.
9_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _,Slinnet'in Kaynak
Değeri
Herhalde Cebrail kendi kendine Hz. Peygamber'le sohbet etmeye gelmiyor.
Kendisini gönderen Cenab-ı Allah'tır ve bu arada bazı vahiyler de
getirmektedir.
k-Hz.Peygamber, vahiyle kendisine bildirilen bazı bilgileri ashabın
tamamına bildirmez, sadece sırdaşı olanlara söylerdi. Mesela Hz.Huzeyfe,
Hz. Peygamber'in sırdaşı idi ve kendisine münafıkların kimler olduğunu
söylemişti. Hatta Hz. Ömer herhangi bir münafığın cenaze namazını
kılınamak için birçok sefer Hz. Huzeyfe'yi takib eder, O'nun cenaze
namazını kılmadığı kişilerin cenaze namazlarını kılmazdı. Nifak kalbi bir
durumdur ve gerçek manada insanlar kimin münafık olduğunu bilemezler.
Elbette Cenab-ı Allah kimin münafık olduğunu Hz. Peygamber'e bildirmiş,
O da Hz. Huzeyfe'ye bunları söylemiştir. Bu da Kur'an'ın dışında vahiy
bulunduğunu gösteren açık bir delildir.
2. Sünnet'in Bir
Deliller
Kısmının
Vahiy Mahsulü
Olmadığını
Gösteren
konularda hata etmiş ve bu hatalar Cenab-ı Allah
tarafından düzeltilmiştir. Eğer O'nun bütün söz ve fiilieri vahye dayanmış
olsaydı hata yapması mümkün olmazdı.
b-Birçok Kur'an ayetinde Hz. Peygamber bir beşer olarak
nitelendirilmiştir. Eğer O'nun her sözü ve her davranışı vahye dayansaydı,
bize beşer olarak sunulmasının bir anlamı olmazdı. O'nun beşer olması,
davranışlarının birçoğunu kendi iradesi doğrultusunda ortaya koyduğunu
gösterir.
c-Hz. Peygamber insanlara "üsve-i hasene" olarak gönderilmiştir. Bu
vasfa sahib olan bir insanın vahiyle teyit olunsa bile, birçok davranışlarını
kendi iradesiyle yapmış olması gerekmektedir. Güzel örnek olmak ancak bu
şekilde mümkün olur.
d-Usul-i Fıkıh bilginlerine göre Hz. Peygamber'in bütün söz ve fiilieri
vahye dayanmamakta; vahye dayananların yanısıra vahye dayanmayan söz
ve davranışları da bulunmaktadır. Bu bakımdan "İctihadü'r-RasUl" konusu,
müstakil eserler meydana getirilecek düzeyde geniş bir araştırma sahası
a-Hz. Peygamber
çeşitli
olmuştur.
e-Hz. Peygamber bazı konularda ashabıyla müşavere eder, çoğunluğun
ne ise, ona uygun olarak hareket ederdi. Böylesi durumlarda
vahiyden söz etmek mümkün değildir.
f-Hz. Peygamber bazı konularda vahiyle değil, kendi re'yiyle hareket
görüşü
Ali Bakkal_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ! O
ettiğini beyan etmiştir. Bedir savaşı hazırlıkları yapılırken ilk önce karargah
kurmak istediği yerin vahiyle değil, kendi re'yi ile seçildiğini kendisi
açıklamıştır. Ashabın daha uygun bir yer teklif etmesi üzerine de bu yeri
karargah olarak kullanmaktan vazgeçmiştir. Eğer bu tespit vahiyle olsaydı,
bu durumun değiştirilmesi mümkün olmazdı.
g-Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman hurma ağaçların
aşılanması konusuna müdahalede bulunmuş, ancak hurmalar iyi olmayınca,
onların dünya işlerini daha iyi bildiklerini söyleyerek aşılama işine devam
edebileceklerini ifade etmiştir. Bütün bunlar birçok yerde Hz. Peygamber'in
kendi re'yine ve görüşüne göre hareket ettiğini göstermektedir. Kısaca
burada ortaya çıkan netice şöyledir:
Sünnetin tamamı vahiy ürünü değildir. Ancak Hz. Peygamber, birçok
konuda Kur'an'ın dışında Cenab-ı Allah'tan vahiy almıştır.
C. Sünnet'te Vahiy Mahsulü Olan Hiçbir Şey Yoktur.
Sünnet'te vahiy mahsulü bir
şey olmadığı görüşü,
olamayacağını iddiasına dayanmaktadır.
esasen Sünnet'in delil
Sünnet delil olmayınca, tabii olarak
O'nun vahiy olmasının bir anlamı olmayacaktır.
Bize göre Sünnet'in vahiy mahsulü olması dahi tek başına Sünnet'in bir
teşri kaynağı olmasını gerektirmez. Sünnet'in vahiy mahsulü olması,
Sünnet'te inşai hükümterin bulunmasına halinde O'nun teşriı bir değer ifade
etmesini gerektirir. O zaman da Sünnet'te teşriı hükümterin olup
olmamasına bakılır. Eğer teşriı hüküm ifade eden hadisler varsa -ki vardır­
Sünnet'in vahiy mahsulü olması, O'nun teşriı bir değer ifade ettiğini de
gösterir. Eğer bu durum kabul edilmezse, teşriı hüküm ifade eden hadislerin
söylenınesinde hiçbir fayda olmaz. Vahiy abesle iştigal etmez.
II. Sünnet'in Teşri Kaynağı
Olması
Sünnet Kur'an gibi bir teşri kaynağı mıdır? sorusunun cevabı genel
olarak İslam bilginleri tarafından müsbet olmuştur. Fakat zamanımızda en
azından Sünnet'in bir kısmının teşri kaynağı olarak kullanılmasının doğru
olmayacağını ileri süren insanlar vardır. Bu gelişmeleri de nazara
aldığımızda Sünnet'in teşri kaynağı olması noktasında iki görüşün ortaya
çıktığını görüyoruz:
a- Sünnet, Kur'an gibi bir teşri kaynağıdır.
b- Sadece Kur'an teşri kaynağıdır; Sünnet teşri kaynağı değildir.
ll _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ SUnnet'in Kaynak
Değeri
A-Sünnet'in Teşri Kaynağı Olduğunu Kabul Edenler
Sünnet'in Kur'an gibi bir teşri kaynağı olduğunu savunanların delillerini
şöyle sıralayabiliriz:
1- Sünnet'in
Doğrudan
Doğruya
Veya Dolayh Olarak Vahye
Dayanması
Sünnet'in tamamı değil, bir kısmı vahiy mahsulüdür. Ancak Hz.
Peygamber hata yaptığında Cenab-ı Allah tarafından ikaz edildiği için, bütün
söz ve davranışları vahyin kontrolü altında olduğundan, dolaylı olarak
SUnnet'in tamamı vahiy hükmündedir. Vahiy ilrünü olan Sünnet'in bir kısmı
Hz. Peygamber'in zatıyla ilgili olmakla beraber, diğer kısmı ümmetiyle
ilgilidir. Kur'an hükümleri İslam ümmeti hakkında bağlayıcı nitelikte olduğu
gibi, Sünnet de bir teşri kaynağı olarak bağlayıcı bir özelliğe sahip olmak
durumundadır.
Bünnet'in teşri kaynağı olabilmesi için mutlaka vahiy mahsulü olması
gerekmemektedir. Hz. Peygamber döneminde her iki kısmıyla Sünnet, bir
teşri kaynağı olarak kullanılmıştır. Burada önemli olan, Hz. Peygamber hata
yaptığı zaman, Cenab-ı Allah tarafından hatasının düzeltilmiş olmasıdır.
Vahye dayanan Sünnet mahiyeti itibariyle hatadan masundur. Vahye
dayanmayan Sünnet de Allah tarafından bir ikaz vaki olmadıkça hatadan
masun sayılır. Bundan sonra önemli olan hangi Sünnet'in vahiy olduğu
değil, hangi Sünnet'in teşri kaynağı olarak kullanılabileceği hususudur.
2- Hz. Peygamber'e İmanın Farz Olduğunu ifade Eden Ayetler
33
Allah'a ve Rasfıl'üne inanmanın lüzumu hakkında pek çok ayet vardır.
Hz. Peygamber'e iman, sadece Kur'an olarak getirdiğini tasdik etmek
manasında olmayıp, daha geniş bir anlamı ifade eder. Kur'an, sadece
Kur'an'la gelen hususlarda değil, diğer hususlarda da Hz. Peygamber'e
uyulmasını gerekli kılar. İman da, itaati gerektirir. Buna göre imanın boyutu,
itaat edilmesi gerekli olan hususların şümfılü nisbetinde genişlemiş olur. Hz.
Peygamber'i iman sadece Kur'an'ın getirdikleriyle sınırlı kalamaz.
3- Hz. Peygamber'in "Örnek İnsan" Olması
33
Bkz.en-Nisa 4/136; et-Tevbe 9/91; Nur 24/62; el-Feth 48/8-9/13;el-Hucurat 49/15; etTegabUn 64/8.
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 12
Bir ayette şöyle buyurulmaktadır: "Andolsun, Allah'ın Rası1l'ünde sizin
için -Allah'ı ve ahiret gününü arzu eden ve Allah'ı çok anan kimseler için34
(uyulacak) en güzel bir örnek vardır." Burada Hz. Peygamber'in örnek oluş
keyfiyeti mutlak olarak ifade edilmiş bulunmaktadır. Yani O, hem ibadet,
hem ahlak, hem de hukuk ve diğer hususlarda insanlar için bir örnektir.
O'nun örnek oluş keyfiyetini sadece ibadet ve ahlakla, ya da Kur'an'ın
getirdikleriyle sınırlamanın hiçbir dayanağı yoktur. Kaldı ki İslam'da ahlak
ile hukuk arasında çok net bir çizgi de yoktur. Hukuken kötü bir şeyin
yasaklanmış olması, ahlaken de o şeyin kötü olduğunu gerektirir. Bu
bakımdan konuyu ahiakla sınırlamaya kalkmak dahi, hukuki konuları
tamamen dışarıda bırakınaz.
4-Hz. Peygamber'e İtaati Emreden Ayetler
Hz. Peygamber'e iman etmeyi emreden ve O'nun en güzel örnek olarak
ifade eden ayetlerin yanında daha net bir şekilde Hz.
Peygamber'e itaat etmeyi öngören ayetler vardır. Bu husus Kur'an'da
değişik şekillerde ifade edilmiştir:
gönderildiğini
a-Doğrudan doğruya
Allah'a itaatin
yanısıra,
Hz. Peygamber'e itaat
emredilmiştir:
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasul'e ve sizden olan emir (yetki)
sahiplerine itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- meseleyi Allah'a ve
Rasul'üne şötürün. Böyle yapmak en iyisi ve sonuç bakımından da en
güzelidir."3 Bu ayet anlaşmazlıkların ve ihtilafların çözümü için Allah'a ve
Rasfıl'Une müracaat edilmesini emretmekte, dolayısıyla Hz. Peygamber'in
Sünnet' i bir teşri kaynağı olmaktadır.
Müsteşrik Margoliouth'a göre, Kur'an'ın neresinde Hz. Peygamber
Allah'ha birlikte zikredilmişse, bunun sadece bizzat Kur'an'ın içeriği ile
ilgili olduğunu iddia etmektedir. O'na göre, Allah'ın ve ilah! vahyin beşeri
vasıtası olan Hz. Peygamber'in otoritesi birbirinden ayrılamaz; her ikisi de
bir ve aynı şeydir; sadece Kur'an'ın kendi muhtevasını ilgilendirmektedir.
Buna göre, Hz. Muhammed'in Kur'an'ın dışına çıkan ve herhangi bir hadiste
36
rivayet edilen bir sünneti yoktur.
Bu görüş Kur'an'a aykırıdır:
Mesela yukarıdaki ayette Allah'a itaatle birlikte Hz. Peygamber'e ve
34
el-Ahzt\b 33/21.
en-N isa 4/59.
36
Fazlur Rahman,
1981, s. 61.
35
Islam, çev. Mehmet
Dağ - Mehmet Aydın, Selçuk Yayınları, İstanbul
I J _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ SUnnet'in Kaynak
Değeri
"emir sahiplerine" de itaatin gerekli görülmesi, bunların birbirinden farklı
şeyler olduğunu gösterir. Emir sahiplerine itaat, kendi yetkileri dahilinde
olan hususlada sınırlıdır; ama hiçbir zaman sadece Kur'an'da açıkça zikri
geçen hususlarla sınırlı değildir. Hz. Peygamber' e itaat de, esasen gerek
nübüvvet ve gerekse idare ve kaza gibi hususların tümünü içine almaktadır.
Söz konusu itaatin atıf harflerinden mugayeret için kullanılan vav harfiyle
yapılmış olması da bunu gerektirmektedir.
Fazlur Rahman'a göre, Kur'an'ın, Allah'ın ve Hz. Peygamber'in
otoritesinden söz ettiği birçok durumlarda, bu otoritenin genel anlamda Margoliouth'un iddia ettiği gibi- bizzat Kur'an'ın emirlerine ait olduğu
şeklinde yorumlanması mümkündür; ancak bunun her zaman böyle
olmadığını gösteren durumlar da vardır. Mesela Kur'an ganimetlerle ilgili
olarak "Peygamber ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri
durun" 37 buyurmakta, başka bir ayette ise aralarındaki çekişmelerde Hz.
Peygamber' i hakem tutmaları 38 istenmektedir. Bu ayetlerden zaruri olarak
anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber hüküm verirken, ahlaki ve hukuki
emirlerde bulunurken, Kur'an dışında rakipsiz bir otoriteye sahip olmuş,
hatta normal olarak böyle bir otoriteyi uygulamıştır. 39
Kırbaşoğlu
Hz. Peygamber'e itaatin Kur'an'a itaat demek olduğu
öncelikle şu soruları cevaplamaları gerekir: Bu ayetten
yola çıkılarak, inananların Rasul'e ve yetki sahiplerine sadece Kur'an'daki
hususlarda itaat etmesinin zorunlu olduğu, bunun dışında itaat etmelerinin
zorunlu olmadığı söylenebilir mi? iddia sahipleri görüşlerinde samimi ise, bu
soruya olumlu cevap vermek mecburiyetindedirler. Tutarlılık bunu
gerektirir. Bu durumda Medine Toplumu'nun devlet başkanı konumunda
olan Hz. Peygamber'in ve onun idari ve askeri yönetim kadrosunun, yönetim
tekniği açısından hareket alanları sonra derece daraltılmış olmayacak mıdır?
Kur'an bir kanun kitabı veya bir ansiklopedi olmadığına göre, Kur'an'ın
temas etmediği konularda toplumda düzen nasıl sağlanacak, güvenlik nasıl
temin edilecek, ekonomi, eğitem adalet gibi sosyal konularda kim
düzenleyici kararlar alıp uygulacaktır? Böyle bir düşünce ile bugün hangi
toplum yönetilebilir, hangi toplumsal mesel e çözülebilir? Bu mantığa göre,.
Kur'an'ın dışında bağlayıcı başka bir şey olamayacağından, toplumların
yönetimi için yapılan kanun, tüzük, yönetmelik vs.nin de hiçbir
40
bağlayıcılığının olamayacağını kabullenmek zorunda kalınacaktır.
Hz. Peygamber (sav) sadece Kur'an'ı nakleden bir nakil-i kelam veya
iddiasında olanların
37
Haşr 59/7.
N isa 4/64.
39
Fazlur Rahman,lstam, s. 62.
38
°
4 Kırbaşoğlu,
lsldm Düşüncesinde Sünnet, s. 175-176.
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ l4
postacı değildir.
ettiğini öğretmek
Göreve sadece nakil ve tebliği değil aynı zamanda tebliğ
ve uygulamalarıyla örneklik etmektir.
b-Peygamber'e itaat Allah'a itaat olarak kabul edilmiştir: "Kim
Peygamber'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur.',.ıı Şu halde Kur'an teşri!
bir kaynak olduğu gibi Sünnet de teşrii bir kaynaktır.
c-Allah'ı
sevmek, Peygamber'e itaati gerekli kılmaktadır: "De ki: "Eğer
bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın. Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır". De ki: "Allah'a ve
Peygamber'e itaat edin!" Eğer dönerlerse, muhakkak ki Allah, katirieri
42
sevmez. "
Allah'ı seviyorsanız
d-Peygamberlerinin gönderiliş gayesi, kendisine itaat olarak ifade
edilmiştir: ''Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka
bir amaçla göndermedik."43
Bütün bu ayetlerdeki itaat manasını "Rasul'e itaat, Kur'an'a (Ailah'a)
itaattir" şeklinde anlamak doğru bir anlayış değildir.Eğer itaati böyle
anlamak doğru olsaydı, bazı ayetlerde bunun ifadesi "Peygamber'e itaat,
Allah'a itaattir" şeklinde ifade edilmezdi.
5-Hz. Peygamber'e Karşı Gelmeyi Yasaklayan Ayetler
Cenab-ı
Allah Kur'an'da Hz.Peygaber'e itaati emrettiği gibi, bir nevi
bunun gereği olan itaatsizliği ve karşı gelmeyi de yasaklamıştır.Konuyla
ilgili bazı ayet mealieri şöyledir:
"Kim, Allah'a ve O'nun Rasul'üne karşı gelir ve O'nun sınırlarını aşarsa,
Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için aldatıcı bir azap vardır.',.ı4
"Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber' e karşı gelir
ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yolda bırakırız
45
ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası. "
"Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah ve Rasul'ilne karşı çıktılar. Allah ve
6
Rasul'üne de kim karşı çıkarsa, muhakkak ki, Allah'ın cezası çetin olur.',.ı
Hz. Peygamber'e
41
karşı
gelmeyi yasaklayan bu ayetler, O'na itaatin
isteğe
en-N isa 4/80.
AI-i İmran 3/31-32.
43
en-Nisd 4/64:
44
en-Nisd 4/14.
45
en-Nisd 4/114.
46
el-Enmı 8/13 Bu konuda diğer ayetler için bkz. AI-i İmran 3/132, 172; en-N isa 4113,59,61,
65, 69; el-Maide 5/92; ei-A'raf7/157, 158; el-Ental 8/1, 20, 24, 46; et-Tevbe 9/62, 71, 91;
en-Nur 24/51-54, 56; el-Ahzdb 33/33,36,37, 64-66, 71; Muhammed 47/33; el-Feth 4811718; el-Hucurat 49/14; el-Mücadele 58/13;et-TegabUn 64/12.
42
1S_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _.Sünnet'in Kaynak
Değeri
bağlı değil,
inanmanın
zorunlu olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır.Bu da O'na
ve O'nu örnek bir insan olarak kabul etmenin tabii bir sonucudur.
Peygamber'e karşı gelmeyi sadece Kur'an'daki emirlere has kılmanın da
bir delili yoktur. Her ne kadar "Rası11" kelimesinden yola çıkarak, bunun
"elçi" manasma geldiğini, elçinin de vekil olmadığını, dolayısıyla "nakil-i
kelam bir emir kulu" manasma geldiğini ileri sürmek mümkünse de,
Kur'an'dan anladığımız kadarıyla Hz. Peygamber'in görevi bir nevi bu
"postacı"lık görevinden çok daha geniştir. Çünkü O'na Kur'an'ı nakletme
görevinin ötesinde, O'nu beyan etme , uygulama, insanlara örnek ve önder
olma görevi de verilmiştir.Hz. Peygamber'in ilk ve temel görevi nakil-i
Kur'an manasında elçilik görevi olmakla beraber, O'nun yegane görevi
bundan ibaret değildir. Hz. Peygamber'i bütün bu vasıflarıyla beraber
düşündüğümüz zaman, "O'na itaat etme ve karşı gelme" sadece Kur'an'da
bahsi geçen konularla ilgili olmayıp daha genel bir anlam taşımaktadır.
6-Hz. Peygamber'in
Emreden Ayetler
Konuyla ilgili
bazı
Verdiği
ayet mealieri
Hükümlere Boyun
Eğmeyi
şöyledir:
"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasfıl'üne çağrıldıklarında
47
mü 'minlerin cevabı "işittik ve itaat ettik" sözünden başka bir şey olamaz."
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasfıl'e ve sizden olan emir (yetki)
sahiplerine etaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- meseleyi Allah'a ve
Rasiıl'üne götürün. Böyle yapmak en iyisi ve sonuç bakımından da en
48
güze lidir. "
"Allah ve Rasfıl'ü bir konuda hüküm verdiği zaman, artık mü'min bir
erkeğin veya kadının bir seçme yapmaya hakkı yoktur. Zira kim Allah'a ve
9
RasCıl'üne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.'"'
"Asla! Rabinin hakkı için, onlar aralarındaki ihtilaflı konularda seni
hakem yapıp, sonra da, içlerinden bir hoşnutsuzluk duymadan senin verdiğin
50
hükme boyun eğip, tam anlamıyla teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar."
Bütün bu ayetlerden açıkça anlaşıldığına göre, mü'minler Hz.
Peygamber' in hükümlerine, ihtilaflı konularda verdiği kararlara boyun
47
en- NQr 24/5!.
en-Nist\4/59.
49
el-Ahzab 33/36.
50
en-Nisa 4/65.
48
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ l6
eğmek zorundadırlar.
Bu ayetlerde kastedilen hükümler ne sadece Kur'an'da
açıkça yazılı bulunan hükümlerdir ve ne de bu hükümlere boyun eğmesi
gerekenler sadece Hz. Peygamber'in muhatabı olan sahabedir. Bu ayetlerin
nüzul sebeplerinin husus! oluşuna bakarak, hukmün de husus! olduğunu
iddia etmek umum müfessirlerin kabul ettikleri şu prensibe aykırıdır: "itibar
sebebin husus! oluşuna değil, hükmün umumi oluşunadır." Elbette ki Hız.
Peygamber'in verdiği hükümler sadece özel nüzul sebebine mahsus olmadığı
gibi, sahabeye de mahsus değildir. Aksi takdirde Hz. Peygamber'in
nübüvvetinin evrenselliğinden bahsetmek mümkün olmaz. Hz. Peygamber
karşısında Sahabe'nin mevkiine ise, bütün mü'minlerin de mevkii odur. Yine
Hz. Peygamber'in vermiş olduğu hükümler sadece Kur'an'da mevcut olan
hükümlerden ibaret olsa, namazdan hacca, nikahtan talaka, bazı-miras
hükümlerinden ceza hükümlere varıncaya kadar birçok konuda Kur'an'ın
bizden istediği emirleri yerine getiremezdik.
7- Hz. Peygamber'in Haram-Helal
Kılma
Yetkisi
Olduğunu
ifade Eden Ayetler
Hz. Peygamber'in bu yetkiye sahib
olduğunu
ifade eden ayetler şunlardır:
"Kendilerin kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen,
Allah'ın ve Rasul'ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din
edinmeyenlerle, ezilip büzülerek kendi elleriyle cizye verinceye kadar
savaşın." 51
''Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve İncil'de yazılı bulunan o elçiye, o ümml
Peygamber'e uyarlar. O (peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, onları
kötülükten meneder; onlara temiz ve hoş şeyleri helal, pis ve çirkin şeyleri
haram kılar; üzerlerindeki ağır yükleri ve kendilerini bağlayan bağları
kaldırır. O peygambere iman edip, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler
52
ve ona indirilen nura tabi olanlar, işte kurtuluşa erenler onlardır." Bu
ayetlerden çıkan neticeyi şöyle özetleyebiliriz:
a. Haram ve helal
aittir.
kılma
yetkisi önce Allah'a, sonra Hz. Peygamber'e
b. Hz. Peygamber haram ve helal kılma yetkisini gelişigüzel değil, belli
bir usul dahilinde kullanır; temiz ve hoş şeyleri helal kılar, pis ve çirkin
şeyleri haram kılar.Bu yönüyle de Hz. Peygamber'in helal ve haram kılma
yetkisi sınırlıdır.
c. Hz. Peygamber'in haram ve helal kılması, Allah'ın sarih haram ve
51
52
et-Tevbc 9/29.
el-A'rüf7/157.
17_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,SUnnet'in Kaynak
Değeri
helal kıldıklarına aykırı olamaz.Buna göre Hz. Peygamber Allah'ın sarih
olarak haram ve helal kıldığını, tersine hüküm vererek helal ve haram
kılamaz. Ancak Allah'ın hakkında hüküm vermediği konularla, tahsis,
takyid, şartlarını belirleme gibi hususlar Hz.Peygamber'in helal ve haram
kılma yetkisi dahilindedir.
d. Allah'ın külll iradesine uygun gelmeyen haram ve helal kılma
durumunda Cenab-ı Allah ikazda bulunabilir.Eğer böyle bir ikaz vaki
olmamışsa, Hz. Peygamber'in helal ve haram kılması külll iradeye
uygundur.
e. Hz. Peygamber'in helal ve haram kıldığı şeyler, Allah'ın haram ve
helal kıldığı şeylerden başkadır. Yani Hz. Peygamber sadece- Kur'an'daki
haram ve helalleri nakletmemekte, bunlardan başka helal ve haram kıldığı
şeyler de vardır.
8-Hz.
Peygamber'in
Kur'an'ı
Olduğunu ifade Eden Ayetler
Hz.Peygamber'in bu görevini ifade eden
Açıklamakla
bazı
ayet mealieri
Yükümlü
şöyledir:
"Biz her peygamberi mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara
53
(kendilerine indirileni) açıklasın."
"Sana bu Zikri
(Kur'an'ı)
indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara
açıklayasın ve taki onlar düşünüp öğüt alsınlar." 54
"Biz sana Kitab'ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara
açıklayasın ve inanan bir kavim için, (o Kitap) yol gösterici ve rahmet
olsun." 55
Hiç şüphesiz "açıklamak", "tebliğ etmek"ten başka bir şeydir. "Beyyene"
fiilinin ifade ettiği mana ile, "bellega" fiilinin ifade ettiği mana ile aynı
değildir. Beyan, tebliğ+tebliğ edilenin izahı demektir.Bu bakımdan Kur'an'ı
açıklamak, sadece O'nu tebliğ etmekten ibaret değildir.Manaya delaleti açık
olmayan (mücmel) lafızlardan ne kastedildiğinin izahı, amın'ın tahsisi,
mutlak' ın takyldi, şartları beyan edilmemiş bir konunun şartlarının tespiti
gibi hususlar beyan sınırları içinde mütalaa edilir.Hz. Peygamber'e beyan
yetkisinin verilmiş olması, O'na teşri yetkisinin verilmiş olması
demektir.Eğer Hz. Peygamber'e bu yetki verilmemiş olsaydı, Kur'an'daki
birçok emir ve nehyin gereğini yerine getirmek mümkün olmazdı.Çünkü
İbrahim 14/4.
en-Nahl 16/44.
55
en-N ahi 16/64.
53
54
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ! S
Kur'an'daki emir ve nehiylerin birçoğu umumi ifadeler ve mücerred kaideler
biçiminde varid olmuştur. Bunların tatbiki büyük ölçüde beyana ihtiyaç
gösterir.Konuyla ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir habere rastlıyoruz:
İmran b. El-Husayn (ö.52/672)'in bulunduğu bir mecliste adamın biri:
"Kur'an'da olandan başkasından bahsetmeyin" deyince,ona şöyle dedi: "Sen
akılsız bir adamsın! Öğle namazının (farzanın) dört rekat olduğunu, onda
kıraatın açıktan olamıyacağını Allah'ın Kitab'ında gördün mü?" Sonra
zekatı ve benzeri hükümleri sıraladı ve şöyle ilave etti: "Bütün bunları
Allah'ın Kitab'ında açıklanmış olarak buluyor musun? Kİtabullah bunları
mübhem bırakmıştır; Sünnet de açıklamıştır." 56 Sünnet büyük ölçüde
Kur'an'ın beyanı kabilinden olduğu içindir ki, "Sünnet'in Kitab'a ihtiyacı
yok, fakat Kitab'ın Sünnet' e ihtiyacı vardır" sözü meşhur olmuştur.
9- Hz. Peygamber'in, Sünnet'i Bir Teşri Kaynağı Olacak
Şekilde Sunup Muhafaza ve Tatbikini İstemiş Olması
Hz. Peygamber, Kur'an ile birlikte benzerinin kendisine verildiğini ve
Kur'an'la beraber sünnetle da amel edilmesi gerektiğini birçok hadislerinde
vurgulamış, Kur'an nassının bulunmadığı yerde yeni hükümler vermiş ve
sahabe de bu konuda kendisine tabi olmuştur.Konuyla ilgili bazı rivayetler
şöyledir:
Mikdam b. Ma'dikerib'den rivayet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber
"Dikkatinizi çekerim! Bana Kur'an'la birlikte O'nun
benzeri de verildi. Dikkat ediniz! Yakında rahat koltuğuna kurulmuş karnı
tok saygısız bir adam şöyle der: Size bu Kur'an yeter; O'nda neyi helal
bulursanız helak kabul ediniz; neyi de haram bulursanız haram kabul
ediniz." 57 "Şüphesiz Raslüllah'ın haram kıldıkları da haram kıldıkları
gibidir." 58 Bu hadise göre Sünnet'le amel etme gereği vardır.
şöyle buyurmuştur:
Hassan b. Atıyye (ö.l20/738) "Cibril, Rasfıl-i Ekrem'e Kur'an'ı indirdiği
gibi Sünnet'i de indiriyordu" demiştir. 59 Bu hadis, sadece vahiy olan
Sünnet'ten bahsetmektedir. Yukarıda geçen başka delillerle de sabittir ki,
Sünnet'in tamamı vahiy değildir.
Hz. Peygamber'in Sünnet'ine uyına konusunda şu emri önemlidir: "Sizin
üzerinize gerekli olan benim Sünnet'ime ve doğru yolda olan raşid
56
Şatıbl, el-Muw'ifakiıt, Mısır ts., IV, ı 9.
Dariml, Mukaddime 49; Ahmed b. Hanbel, Miisned, IV, 130-13 ı; Ebu Davfıd, Sünnet, 6;
Tirmizi, Ilim, ı O; İbn Mace, Mukaddime 2.
58 Dariml, Mukaddime, 49; Ahmed b. Hanbel, Miisned, IV, ı32; Tirmizi, Ilim, ı o; İbn Mace,
Mukaddime 2.
59
Dilriml, Mukaddime, 49.
57
19_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ SUnnet'in Kaynak Değeri
halifeterin sünnetine uymaktır; Sünnet'e sımsıkı sarılınız." 60
Hz. Peygamber'in Sünnet'inin sadece ashabı değil, kendisinden sonra
gelen mü'minleri de bağlayıcı olduğunu şu hadisten açıkça anlıyoruz:
"Sizden bir haberi görüp işitmede hazır bulunanlar, orada bulunmayanlara
tebliğ edip ulaştırsın. Umulur ki kendilerine haber ulaştırılan kimse, onu,
işitenden daha iyi ezberleyip koruyabilir.'ı6 1 Hz. Peygamber ayrıca
kendisinden bir sözü işitip onu ulaştıran kimseye şöyle dua etmiştir: "Bizden
bir söz işitip, o sözü aynen işittiği gibi koruyan ve başkalarına ulaştıran
kimsenin Allah yüzünü ak etsin.''62 Ve Hz. Peygamber, sünnetinden yüz
çevirenin kendisinden, yani İslam ümmetinden sayılamayacağını açıkça
"f: d
63
ı a e etmıştır.
o
•
10- Gerek Hz. Peygamber ve Gerekse Sonraki Devirlerde Sünnetin
Bir Teşri Kaynağı Olarak Kullanılmış Olması
Fiili durum budur. Konuyla ilgili bazı rivayetler ise şöyledir:
Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'i Yemen'e görevli olarak gönderirken
aralarında şu konuşma geçmişti:
-Sana hakkında bir hüküm vermen gereken bir mesele arzolunduğunda
hüküm verirsin?
-Allah' ın Kitab'ına göre hüküm veririm.
-Şayet Allah'ın Kitab'ında bulamazsan?
-Allah Rasulünün Si.innet'iyle hükmederim.
-Ne Allah'ın Kitab'ında ve ne de Raslılünün Sünnet'inde ( bir hüküm)
bulamazsan?
-Kendi re'yimle ictihad ederim.
Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
nasıl
60
Dariml, Mukaddime, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 126-127; Ebu Davud, Sünnet, 5;
İbn Mı1ce, Mukaddime, 7.
61
62
63
Darimi, Menasik, 72; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 31, 32, V, 4, 37, 39, 40, 45, 72, 342,
366, 411; VI, 385, 456; Buhar!, 1/im, 9, 10, 37, Hacc, 132; Sayd, 8; Edahi, 5; Megazi, 51;
Fiten 8, Tevhid 24; MUslim, Hacc, 446; Kasame, 29, 30; Ebu Davud, Tetawu', 10, Tirmizi,
Ha cc, 1 ; Nesa!, Hacc, lll; İbn Mace, Mukaddinıe, 18.
Dariml, Mukaddime 24; Ahmed b. Hanbel, Miisned, I, 437; III, 225; IV, 80, 82; V, 183;
Ebu Diivud, ]!im 10; Tirmizi, ilim 7; İbn Mace, Mukaddime 18.
Dariml, Nikôlı 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Il, 158; III, 241, 259, 285; V, 409; Buhar!,
Nikalı ı; MUslim,Nika/ı 5; Nesa!, Nikôlı 4.
Ali Bakka1 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ 20
"Rasfılüllah'ın elçisini muvaffak kılan Allah'a hamdederim." 64 Bu rivayet
Sünnet' in Hz. Peygamber devrinde başkaları tarafından da bir teşri kaynağı
olarak kullanıldığını açıkça gösterrnektedir.Hz. Peygamber' in çevreye
gönderdiği görevliler Kur'an'dan sonra Sünnet'le hüküm verirlerdi. Bu
durum Hz. Peygamber'den sonra da devam etmiştir.Kadi Şüreyh (ö.78/697)
Halife Ömer'e hüküm verme hususunda nasıl bir hiyerarşi takib edeceğini
sorduğunda, Hz. Ömer kendisine yazılı olarak bildirdiği talimatında, önce
Kur'an ile, O'nda bulamazsa, Hz. Peygamber'in Sünnet'i ile, orada da bir
hüküm yoksa ümmetin üzerinde icma ettiği görüşle, bunların hiçbirisinde
yoksa daha önce bu konuda raşid halifelerin ve salih nesil olan Ashab'ın
verdiği bir hüküm varsa, onunla hükmetınesini veya ictihad yapması, netice
itibariyle bekleyip kalmamasını emretmiştir. 65 Hakimlerine bu tavsiyelerde
bulunan Hz. Ömer, müslüman tebeasına da şunları öğütlüyordu: "Kur'an'ı
öğrendiğiniz gibi, feraizi ve Sünnet' i de öğreniniz."66
Konusu ne olursa olsun Sahabe, Hz. Peygamber'in Sünnet'ini tatbik eder
ve Sünnet'i böyle anlamanın dini bir görev olduğunu kabul ederlerdi. Teşri
konusunda da bütün bilginler Sünnet'in ikinci kaynak oluşunda ittifak
etmişler, Kur'an'la münasebetini buna göre kurmuşlar, Tefsir, Hadis, Kelam
ve Fıkıh ilimlerini bu anlayışa göre geliştirilmiştir.
III. Sünnet'in Teşri Kaynağı Olduğunu Reddedenler
Sadece Kur'an'la yetinip hadisleri reddetme eğiliminin ne zaman
başladığını bilmiyoruz. Ancak bazı hadislerde Hz. Peygamber'in (sav)
yakında bu tür görüşlere sahip olacak bazı kişilerin çıkacağını haber verdiği
ifade edilmektedir. 67 Nitekim sahabeden İmran b. Husayn'ın (ö.52/672)
sadece Kur'an'la yetinmek isteyen bir kişiye rastladığı ve ona Kur'an'da
herşeyin bulunmadığını, Sünnet'in Kur'an'ın bir beyanı olduğunu hatırlattığı
bazı kaynaklarda yazılıdır. 68 Tabiinden bazıları da aynı tutumla
karşılaşmıştır. Bir kişi, Mutarrıf b. AbdiHalı eş-Şıhhir'e (ö.87/705) "Bize
Kur'an'dan başka bir şeyden bahsetme!" demiş, O da cevaben "Allah biliyor
ki biz, Kur'an'ın yerine geçek başka bir şey istemiyoruz; biz, Kur'an'ı
bizden daha iyi bilenin (Peygamber' in/Sünnet' in) peşindeyiz" şeklinde
64
Darimi, Mukaddime 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236, 242; Ebu Davud, Akdiye
1 ı; Tirmizi, Alıktim 3.
65
Darimi, Mukaddime, 20; N esai, Adabu '1-kudat ı ı.
66
Beyhaki, es-Sünenü '1-Kübrd, Haydarabad, 1352, VI, 209.
67
Ebu Davud, Sünnet 6; Tirmizi, İ/im ı O; İbn Mace, Mukaddime 2; Darimi, Kadıye 'ale '1Kitab 29; İbn Hanbel, Müsned, IV, 131.
68
Şatıbi, ei-Muvdfakdt, IV, 19.
21 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ Silnnet'in Kaynak
cevap vermiştir.
Değeri
69
Bundan sonra konuyla ilk tartışma Şafii'nin el-Ümm 'ünde
Cimiiu 'l-İ/m adlı bölümünde hadisleri
reddeden biriyle yaptığı tartışmaya yer vermiş, ancak· bu kişinin Basralı
olduğunu açıklamış, fakat hangi guruba mensup olduğunu zikretmemiştir. 70
Hudari ( ö.1345/1927), o zaman Basra' da Mu'tezile' ekolü mensuplarının
bulunduğundan ve bunların hadisçilerle mücadelesi meşhur olduğundan, bu
kişinin de Mu'tezili olabileceğini üzerinde durrnuştur. 7 ı Abdulgani
Abdulhalik bu konu üzerine ciddiyede eğilerek, bu kişinin Mu'tezili değil,
eğer gerçekten Sünnet'i inkar eden biri idiyse Rafizilerden biri olabileceği
kanaatine varmıştır. 72 A. Abdulhalık'a göre bu kişinin Şafii ile münakaşaya
girmesi, Sünnet'in delil oluşunu inkar ettiği için değil, özellikle Sünnet'in
hüccet oluşu konusunda delil olarak getirilen ayetlerin, Sünnet'in delil
oluşuna delalet edip etmediğini anlamak içindir. Zira Şafii, ilim ehlinden hiç
kimsenin Allah ve Rasülü'nün farz kıldığına muhalefet eden birini
işitmediğini yazmaktadır. 73
bulunmaktadır. Şafii, bu eserin
Zamanımızda
sadece Kur' an la yetinilmesi gerektiğine dair görüşler
ülkesinde zaman zaman dillendirilmektedir. Bunların
görüşlerini aşağıdaki delillerle ispatlamaya çalışmaktadırlar:
birçok
A.
İslam
Kur'an'ın
Her Şeyi Açıklayan Eksiksiz Bir Kitap
Olması
Kur'an, dine taalluk eden her şeyi tafsilatıyla açıklayan ve dini
hi.lkümlerin tamamını ihtiva eden bir kitaptır. Bu durumda başka bir şeyin
dini hükümlere kaynaklık etmesine ihtiyaç yoktur. Bunun aksini savunmak,
Kitab'ın din konusunda yetersiz kaldığını ve her şeyin bir açıklaması
74
olmadığını söylemek olur.
Şti ayetler, Kur'an'ın her şeyi açıklayan eksiksiz bir Kitap olduğunu
açıkça ifade etmektedir:
75
"Biz, Kitab'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. "
76
"Bu Kitab7ı sana, herşeyin bir açıklaması olarak indirdik."
Her şeyden önce ayetleri siyak-sibak ilişkisine göre anlamak gerekir.
Ş atı bi, el-Muwifakfıt, IV, 19.
Şafii, e/-Ümm, VII, 202 (272)
71
Hudari, Tarthu 't-teşri'i '/-Islami, s. 202-203.
72
Bkz. A. Abdu1halık, Hücciyyetü 's-Sünne, s. 44- 52.
73
A. Abdulhalık, Hücciyyetü 's-Sünne, s. 42.
74
A. Abdulhalık, Hücciyyetü 's-Sünne, s. 180.
69
70
75
76
el-En'fun 6/38.
en-Nahl 16/89.
Ali Bakkal_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _22
Birinci ayetten önce Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: "Yeryü.zü~~e y~r?ye.n
hayvanlar ve iki kanadı ile uçan kuşlardan (ne varsı) hepsı sızın gıbı bır
77
ümmettir. (Onlar da sizin benzeriniz bir topluluktur.)" Açıkça görüldüğü
üzere buradaKitab'dan maksat, Levh-i Mahfaz'dur. Bütün her şeyi büyüğü,
küçi.lğü, geçmişi ve geleceği ile bütün ayrıntılarına varıncaya kadar ihtiva
eden O'dur. 78
tkinci ayetteki Kitab kavramıyla Kur'an kastedilmiştir. Ancak Kur'an'ın,
dünyevi meseleleri en ince ayrıntılarına kadar açıklamadığı da bir gerçektir.
Aynı şekilde dini hükümlerde yalnızca Kur'an'la yetinmenin ne kadar güç
bir olduğu da ortadadır. Şu halde ayetlerin zahirierine değil, kastedilen
manasma uygun teviline yönelmek gerekmektedir. 79 Esasen burada ayetin
zahiri manası öne çıkarılsa dahi, ayeten anlamı, ana hatlarıyla ve temel
ilkeleriyle Kur'an'ın her şeyi açıklamış olduğudur. Anlam geneldir.
B. Sadece Kur'an'ın Muhafaza Edilmiş Olması Delil Olma
Keyfiyetinin Kur'an'a Mahsus Olduğunu Gösterir
Allah Teala "Kur'an'ı biz indirdik; O'nu muhafaza edecek olan da
biziz"80 buyurmaktadır. Cenab-ı Allah'ın sadece Kur'an'ın muhafazasını
üstlenmesi, Sünnet'in Kur'an gibi hüccet olmadığını gösterir. Eğer O da
hüccet olsaydı, Yüce Allah Sünnet'in korunmasını da üstüne alırdı. 81
Bu düşünce birkaç cihetten tenkid edilebilir:
a-Ayetin siyak ve sibakına bakıtdığı zaman, burada söz konusu olan
hususun Kur'an'ın gerçekliği olduğu görülecektir. Burada Sünnet'le ilgili
herhangi bir konudan bahsedilmemektedir. Bir şey hakkında bir hüküm
verildiği zaman bu hüküm sadece onu bağlar, fakat bu durum, aynı hükmün
başka şeylerde olamayacağı anlamına gelmez. Mesela "İstanbullular nazik
ve medeni insanlardır" denildiğinde, bu hüküm, başka şehir halklarının nazik
ve medeni olmadıkları anlamını taşımaz. Sadece İstanbullutarın bi özelliğini
ortaya koymuş olur. Nitekim Kur'an'da Hz. Peygamber'in korunması ile
ilgili ayetler de vardır. 82 Tahsis-i bi'z-zikr, başkalarından aynı hükmü
nefyetmez. Dolayısıyla burada Kur'an'ın muhafaza edilmiş olması Sünnet'in
muhafaza edilmemiş olması anlamına gelmez. Sünnetin muhafaza
edilmemesi vakıaya dayanan bir bilgidir. Bununla birlikte ümmet için
77
el-En'am 6/38.
A. Abdulhiilık, Hücciyyetü 's-Sünne, s. ı 80.
79
A. Abdulhfilık, Hücciyyetü's-Sünne, s. ı 81.
80
el-Hıcr ı 5/32.
81
A. Abdulhalık, Hücciyyetii 's-Sünne, s. 186.
82
ei-Maide 5/67.
78
23 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ SUnnet'in Kaynak Değeri
gerekli olan Sünnet'in muhafaza edilip edilmediği tartışmalı bir konudur.
Mesela Fazlur Ralıman ve M.H. Kırbaşoğlu'na göre "Yaşayan Sünnet"in,
bize ulaşması bakımından Kur'an metni ile birtakım mütevatir Sünnetler'in
arasında fazlaca bir fark olduğu söylenemez. 83 Bize göre de Sünnet, temel
fonksiyonlarını ifade edecek ölçüde muhafaza edilmiştir. Bununla birlikte
Yüce Allah Sünnet'in muhafaza edileceğini taahhüt etmemiştir.
b-"Eğer delil olsaydı, Kur' an gibi O da muhafaza edilirdi" düşüncesi,
İslam'da Sünnet'in temel fonksiyonlarını anlamamış olmanın bir
tezahürüdür. Genel anlamda Sünnet, Hz. Peygamber'in "yaşam tarzı"ndan
ibarettir. Ahkiimla ilgili Sünnet, Sünnet'in tamamı içinde az bir yer işgal
eder.
Sünnet'i yaşam tarzı anlamında ele aldığımız zaman, O'nun tam olarak
tespiti mümkün olmadığı gibi, buna gerek de yoktur.
Sünnet'in en temel fonksiyonu, hüccet olması değil, Hz. Peygamber'in
bizim için örnek olan hayatını göstermiş olmasıdır. Niteliği ne olursa olsun,
Hz. Peygamber'in (sav) bütün hareketleri müslümanlar için bir örnek teşkil
etmektedir. İnanç, ibadet, hukuk ve hatta adab-ı muiişeretle ilgi olmayan
konularda dahi bizim için O'nda örnekler vardır. Mesela bir orduyu teşekkül
ertirmek ve yönetmek tamanen dünyevi ve o zamana mahsus bir olay
olmakla birlikte, bu hususta dahi müslümanların ilke bazında Hz.
Peygamber'den öğrenecekleri çok şeyler vardır. Sünnet'i bu anlamda
mütalaa ettiğimiz zaman, esasen Sünnet'in tamamını muhafaza etmek
mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Delil konusunda gerektiği
kadarıyla Sünnet'in muhafaza edilmiş olması, yeterli bir muhafaza sayılır.
c-Kur'an'ın muhafazası ile, O'na dayanılarak verilen hükümler arasında
doğrudan bir münasebet yoktur. Öncelikle Kur'an'ın muhafaza edilmesi,
Kur'ani hükümlerin de muhafazası anlamına gelmez. Ayrıca Kur'an'a
dayanarak verilen hükümterin hepsini açık ve net olarak tespit etmek de
mümkün değildir. Deliiletindeki zannilik sebebiyle Kur'an 'a dayanarak
verilen hükümlerin birçoğu zan ifade ederler. Dolayısıyla Kur'an'ın
muhafaza edilmesi, O'nun hükümlerinin de muhafaza edilmesi anlamını
taşımaz. Konuya bu açıdan bakıldığında muhafaza, hükmün kat'iliği için
yeterli bir sebep değildir. Ahad yolla gelen Sünnet'le sabit olan hükümler de
zan ifade eder. Dolayısıyla deliiletinde zannilik olan Kur'an ayetleriyle sabit
olan hükümleri ihmal etmek mümkün olmadığı gibi, ahad yolla bize gelen
Sünnet'le sabit olan hükümleri de bir tarafa atmak gerekmez. Muhafaza, ne
hükmün kat'iliğini ve ne de hükümler arasındaki ihtilafı önleyen yegane
unsur değildir.
83
Kırbaşoglu, age.,
s. 153.
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _24
c- Cenab-ı Allah insanlara ait temel yükümlülükleri Kur'an'da beyan
Sünnet'in Kur'anla ilişkisi bakımından birinci fonksiyonu,
Kur'an'daki temel hükümlerin ayrıntılarını ve teknik özelliklerini ortaya
koymaktır. Elimizde mevcut olan Sünnet külliyatı da bu iş için yeterlidir.
etmiştir.
Ayrıca Cenab-ı Allah her şeyin sorulmasını istememiştir. 84 Eğer bazı
Sünnet' le gelen bazı yükümlülükler ve ayrıntılar insanlara ulaşmamışsa,
insanlar bunlardan sorumlu değillerdir.
B. Kur'anayetleriyle dinin kemale
ihtiyaç olmadığını gösterir
ermiş olması
Sünnet' e
Kur'an'da en son indirildiği kabul edilen ayete göre, Allah İslam dinini
kemale erdirmiştir. 85
Yine Kur'an "her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir
rehber, rahmet ve müjde olarak" 86 indirilmiştir. "Yaş-kuru ne varsa hepsi
87
onda mevcuttur." "Hiçbir şey geri bırakılmamıştır." 88
Allah'ın kdnuyla ilgili bir beyanı da şöyledir: "Rabbinin sözü
ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O
89
işitir ve bilir."
Yüce
doğruluk
Kur'an'la din tamamlandığına göre, artık Sünnet'e ihtiyaç kalmamıştır.
O'nun hüccet olmasının bir anlamı da yoktur.
Dinin tamamlandığını ifade eden sözler, İslam'da haram kılınan belli
başlı hususlar ve kafirlerin kafirlerin İslam dinini yok etmelerinden
ümitlerini kesmiş oldukları belirtildikten sonra gelir. Daha sonra bazı
belaller ve mükellefiyetler zikredilir. Ayetin siyak ve sibakına bakıldığında
burada dinin tamamlanmasıyla ilgili hususun, dinin temel hükümleri olduğu
anlaşılır. Cenab-ı Allah, nimetlerine şükür babında90 bu surenin başında bazı
temel hükümlerden bahsetmiştir. Ancak Kur'an'da başka yerlerde zikredilen
bütün mükellefiyetler bu ayetlerde bildirilmiş değildir. Dolayısıyla dini
hükümler sadece burada zikredilenlerden ibaret olmadığı gibi, sadece
Kur'an'da zikredilenler de değildir. Buna göre dinin tamamlanmasından
maksat, genel ilkeler ve temel esaslar bakımından Kur'an'ın eksiksiz
olduğudur. Bu ayetlerden yola çıkarak Sünnet'in delil olamayacağını ileri
Dolayısıyla
84
el-Mdide 5/1 O1.
el-Mdide 5/3.
86
en-N ahi 6/89.
87
el-En'dm 6/59.
88
el-En'dm 6/38.
89
el-En'dm 61115.
90
el-M§.ide 5/7.
85
25 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ Stinnet'in Kaynak Degeri
sürmek mümkün değildir. işaret yoluyla dahi olsa konunun Sünnet'le bir
alakası yoktur.
C.
Hükınün
Allah'a ait olması Sünnet' e ihtiyaç
bırakınaz
" ... Hüküm ancak Allah'ındır .. .',gı ayetine bakılarak, hüküm verme
yetkisinin sadece Allah'a mahsus olduğu, O'nun dışında kimsenin dinde
hüküm verme yetkisinin olmadığı, binaenaleyh Hz. Peygamber'in de Kur'an
dışında hüküm kayamayacağı öne sürülmekte ve buradan Sünnet'in bir
kaynak ve delil olamayacağı sonucuna varılmaktadır. 92
Üç ayrı yerde geçen ayetin birincisi müşriklerin, Hz. Peygamber'i
susturabilmek için ortaya attıkları "kendilerine azabın gelmesi" isteğinin
gerçekleştirilmesinin Hz. Peygamber'in değil, Allah'an elinde olmasıyla
ilgilidir. İkincisi, Hz. Yusuf tarafından, zindandaki arkadaşlarını şirkten
kurtarmak amacıyla söylenmiş sözlerdin ibarettir. Üçüncüsü ise,
Hz.Ya'kfıb'un oğullarına yaptığı birtakım nasihatlada ilgilidir. 93 Üç ayetten
hiçbirisinin konusu genel anlamda yasama yetkisiyle ilgili olmadığı gibi,
özel anlamda da Sünnet'in otoritesiyle ilgili değildir.
D. Hz. Peygamber'in Sünnet'in yazılmasını
yasaklamış olması
Bazı rivayetlere göre Hz. Pey~amber (sav) kendisinden Kur'an dışında
bir şey yazılmasını yasaklamıştı. 9 Bu vakıadan hareketle Sünnet' in hüccet
oluşunu inkar edenler, "Sünnet hüccet olsaydı, hem Hz. Peygamber (sav)
O'nun yazılmasını emreder, hem de sahabe ve tabiin O'nun cem' ve tedvini
için gerekli girişimlerde bulunurdu"95 demektedirler.
Sünnet' in yazılmasının yasaklanmasından hareketle, böyle bir sonuca
gitmek mümkün değildir. Esasın yazma işi Kur'an'ın muhafazasıyla ilgili bir
konudur. Yukarıda izah ettiğimiz gibi Kur'an'ın muhafazasıyla, Sünnet'in
hüccet oluş keyfiyeti arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Öncelikle
Sünnet'in yazılmasının yasaklanmış olması, bazı rivayetlerde Hz.
Peygamber'in "Allah'ın Kitab'ını herşeyden tecrid edin, ona bir şey
91
el-En 'fun 5/57; Yusuf 12/40, 67.
Kırbaşoğlu, age., s. 156.
93
Kırbaşoğlu, age., s. 156-158.
94 Bkz. Buhari, Enbiyii 50; MUslim, Zühd 72; Tirmizi, Fiten 70, İlim, 8, 13; Ebu Davud, Ilim
3; İbn Hanbel, Müsned, III, 39, 46, 47, 83; V, 182.
95 A. Abdulhalık, Hiicciyyetii 's-Siinne, s. 189.
92
Ali Bakkal _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _26
karıştırmayın"
96
sözüyle gerekçelendirilmiştir. Konunun Sünnet olup
bir alakası yoktur. Öte yandan aynı hadislerde Hz.
Peygamber' in (sav) kendisinden rivayet edilmesine müsaade etmiş olduğu
da kaydedilmektedir. Herhalde hadisler boş birer malzeme olsunlar diye
rivayet edilmeyeceklerdir. Zira Kur'an'da hem lüzumsuz yere soru
97
sorulmasını, ve "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme; zira
kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur"98 buyurularak
gereksiz şeylerin peşine düşülmesini yasaklamıştır. Şatıbl'nin elMuvafakat'ın başına yazdığı on üç mukaddimeden beşincisi "Amell bir
neticesi
bulunmayan
nazari
bahislerle
uğraşmak
şer'an
ıyı
karşılanmamaktadır" şeklindedir. Hz. Peygamber'in Sünnet'in rivayetine
izin vermesi gereğiyle amel edilmek içindir.
olmamasıyla
Diğer
taraftan Sünnet Hz. Peygamber'in bütün söz, fıil ve takrirlerini
içine alacak kadar geniş bir kavramdır. Bu muhtevasıyla bütün Sünnet'in
yazılması da mümkün değildir. Eğer Sünnet'in yazılması emredilmiş
olsaydı, teklif-i ma-layutak gerekirdi. Böyle bir teklifle Allah'ın yükümlülük
yüklemeyeceğinde bütün ule.manın ittifakı vardır.
Esasen Sünnet'in hücce~ olması için yazılması da gerekli değildir. Beyan
kabilinden bir miktar Sünnet'in rivayet edilmesi yeterlidir. Bu da
gerçekleşmiştir.
Sonuç
Sünnet'in tamamı vahiy mahsulü olmamakla birlikte, bir kısmının vahiy
mahsuli.l olduğunda şüphe yoktur. Ayrıca Hz. Peygamber'in hayatı vahyin
kontralil altında bulunuyordu. Yüce Allah, ilahi iradesine uygun gelmeyen
hususlarda Hz. Peygamber' i ikaz ediyordu. Bu da netice itibariyle Sünnet'in
vahiyle tekit edilmesi anlamına geliyordu.
Kur'an'da Hz. Peygamber'in Sünnet'iyle amel etmeyi gerektiren pek çok
ayet vardır. Hz. Peygamber' e itaati, O'na isyan etmemeyi, verdiği hükümlere
boyun eğmeyi, O'nu örnek almayı emreden ayetler bu kabildendir. Bütün bu
ayetler topluca nazara alındığında, sadece Kur'an'la sınırlı olan hususlarda
değil, imandan ibadete, ahlaktan hukuka kadar çok geniş bir sahada Hz.
Peygammber'e tabi olmayı gerekli kılmaktadır. Kur'an'da kendisini
uyulması bakımından ibadet, ahlak ve hukuk hükümleri arasında bir ayırım
yapılmamıştır. Eğer ibadet ve ahlak hükümlerinde Sünnet'i bağlayıcı kabul
Buhar!, Enbiya 50; MUslim, Zühd 72; Tirmizi, Fiten 70; İbn Hanbel, Müsned, ll!, 39, 46,
47, 83.
97
el-Maide 5/10 ı.
98
el-İsra 17/36.
90
27 ________________Stinnet'in Kaynak Değeri
ediyorsak, hukuk alanında da bağlayıcı kabul etmek durumundayız. Hukuk
hükümleri de mahiyetleri icabı bağlayıcıdır.
Her sünnet (hadis) mutlak manada teşrii bir değer ifade etmez. Hadislerin
mutlaka sened ve metin tenkitlerinin yapılması, usul-i fıkıh açısından da
kendileriyle amel edilmesi gereken hadislerden olup olmadıklarının tespit
edilmesi gerekir.
Sünnet'i kaynak olarak kullanmadan, İslam dinini doğru anlamak ve
İslami ilimleri, Kur'an'ın ruhuna ve zamanın şartlarına uygun olarak
geliştirmek milmkün değildir.
Netice itibariyle Kur'an teşrii bir kaynak olduğu gibi Sünnet de teşrii bir
kaynaktır. Ancak konusu itibariyle bağlayıcı olmayan hususlarda Hz.
Peygamber'e ait söz ve fiilleri, teşrii sünnet dışında tutmak gerekir.
Download