Cuma hutbesi - 14.11.2008 Cihad (2.bölüm) Hatip: Ayetullah S. A. Hüseyin Kaimmekami Bismillahirrahmanirrahim Hamd alemlerin Rabbi olan yüce Allah’a, salat ve selamda peygamberimiz hz. Muhammad’e (sav) ve O’nun öğretisini yayan Ehline ve Ashabının üzerine olsun. Daha evvel, Cihadın, insanları doğru yola iletmesi bakımından İslam açısından büyük önemi haiz olduğunun belirtmiştik. Kur’an da Cihada örnek olarak gösterilen bir davranış da hayatın korunması ve savunulmasıdır. İnsan hayatı ve varlığı Kur’an ın tanımıyla kutsaldır ve bu bakımdan onun korunması da ilahi bir emirdir. Hayat insanlara Allah’ın bir hediyesidir. Allah Kur’anda insana Kendi ruhundan üflediğini belirtmiştir. Kur’anın insana bakışı şu meyandadır: Hayat, Allah’ın yaratmasından kaynaklanan ve insana bahşedilen büyük bir haktır, Allah’ın bir hediyesidir. Bu hak öylesine büyüktür ki tüm diğer haklar bu hakka bağımlıdır ve yaşam hakkından bahsedilmeyen bir yerde diğer hakların bir anlamı kalmaz. Dolayısıyla yaşam özel bir önemi olan, ilahi ve korunması gereken bir haktır. Hiç kimse bir başkasının yaşam hakkını elinden alamaz ya da kısıtlayamaz. Bunun yanında insan kendi yaşamına da kastedemez. Başkalarının hayatına ya da kendi hayatına zarar vermek Allah indinde en büyük günahtır. Hukuk ilminde hak; kişinin vazgeçebileceği ya da başkasına verebileceği bir varlık, mülktür. Kişi sahip olduklarını istediği gibi kullanabilir, isterse bir başkasına armağan bile edebilir. Peki yaşam da diğer haklar gibi istenildiğinde feragat edilebilecek ya da başkaları uğrunda harcanabilecek bir hak mıdır? İnsan kendi yaşamından vazgeçme hakkına sahip midir? Kur’an bu soruya açık bir şekilde ‘hayır’ cevabını vermektedir. Yaşam insanın haklarında biridir, fakat bu hak diğerlerinden daha ulvidir, dolayısıyla onun muhafazası da hayati önemdedir. İki tür hak İslam’da temel olarak iki tür hak vardır. Birincisi daha öncede zikredildiği gibi mülkiyet hakkıdır ve kişi sahip olduklarını dilediği gibi tasarruf etme hakkına sahiptir. Diğer hak ise tasarrufu ve muhafazası büyük önem arz eden yaşam hakkıdır. Diğer haklardan farklı olarak yaşam hakkı Allah’ın emirleriyle tasarruf edilmekle sınırlandırılmıştır. İnsan başkalarının yaşamına ve kendi yaşamına karşı sorumluluk altındadır. Kişi, ‘bu hayat benimdir onu istediğim gibi kullanırım’ deme hakkına sahip değildir. Dolayısıyla yaşam hakkı kişinin ihmal etmemesi gereken bir sorumluluktur.1 1 Hak ve sorumluluk aslında birbirinden ayrı düşünülemeyecek kavramlardır. Eğer bir kişinin sorumluluğundan bahsediliyorsa bu onun sadece kendine karşı sorumlu olduğu anlamına gelmez. Yani kişinin sorumluluğu kendine değil kendine bu hakkı veren kişiye, topluma karşıdır. Yaşam hakkı tüm hakların üstündedir.2 Tüm insanlar kendi yaşamlarına karşı sorumludurlar ve onu korumakla mükelleftirler. Kur’an kesin bir dille, kişinin kendisine zarar vermesini yasaklamıştır.3 Dolayısıyla intihar etmek ve başka birinin canına kıymak haramdır. Kimse hayatının kendi tasarrufunda olduğunu ve kendi kendine zarar verme hakkına sahip olduğunu iddia edemez. Kişinin haklarını koruması gerektiği herkesçe kabul edilen bir olgudur. Tehlike durumunda kişinin haklarını korumaması kabul edilemez. Bu, bir insanın hayat hakkına sahip olması fakat temizlik hakkından mahrum olması gibidir. Temizlik hayatı tehdit eden tehlikeleri bertaraf eder. Dolayısıyla bu haktan mahrum olan hayat hakkından da mahrum olur. Aynı şekilde mülkiyet hakkına sahip olan bir kişi onu koruma hakkına da sahip olmalıdır. Yaşam hakkı da bize yaşamımızı koruma hakkını bahşeder. Yaşam hakkı, korunması zorunlu olan ikinci kategorideki hakların en önemlisidir. Kişinin kendi temizliğine dikkat etmesinden başlayıp hayatı tehdit eden belaların savuşturulmasına dek her türlü korunmayı içerir. Kur’an bakış açısından hayatın muhafazasına yönelik tüm bu eylemler kutsaldır. Allah’ın insana bahşettiği en büyük hediye olan hayatın muhafazası bu yönden Allah yolunda Cihad olarak tanımlanmıştır. Kur’an da neden savaş ve savunma ile ilgili birçok ayet vardır? Kur’an dan, rivayetlerden ve tarih kaynaklarından öğrendiğimiz üzere Peygamber zamanında başkalarının mallarına savaş yoluyla el koymak, bunun yanında ölümler, katliamlar, zorbalıklar çok yaygındı. Kur’an bu zamanı ‘Cahiliye devri’ olarak nitelemiştir.4 Bu devirde en küçük bir olay bir savaş başlatabilirdi. Eski sapık inançlarından dönüş bir insanın öldürülmesi için yeter sebepti. Savaşlar bir kişinin değil bütün bir kabilenin yok olması demekti. Peygamber ve Ashabı da bu sebepten merhametsizce yurtlarından sürüldüler, erkekler öldürüldü, kadın ve çocuklar hapsedildi ve köleleştirildi. Bu durumda Peygamberin ve Ashabının önünde iki seçenek vardı: Teslim olmak ya da direnmek. Kur’an insanlara daima yaşam hakkını savunmayı tavsiye eder. Peygamber ve Ashabı da bu yolu seçmişlerdir. Bu sebeple Kur’an da birçok yerde savaş ve kendini savunma hakkında ayetler mevcuttur. Bilinmelidir ki Müslümanlar savaşı ve şiddeti asla tasvip etmezler. Bahsedilen olaylar Müslümanlardan bağımsız olarak gerçekleşen o devre ait olaylardır. Bu adetler Müslümanlar için büyük tehdit oluşturmaktaydı, dolayısıyla Kur’an da zikredilmişlerdir. Eğer o dönemdeki kültürü ve toplumsal yaşamı bilmezsek Peygamberi ve mücadelesini doğru bir şekilde anlayamayız. Aynı şekilde, çağımızda meydana gelen savaşların gerçek mahiyetini bilmeyen genç nesiller, bu savaşların sebep olduğu yıkımı, antlaşmalarla oluşturulan ülkelerin ne anlama geldiğini anlayamayacaktır. Dolayısıyla her olay kendi zamanının şartlarına göre değerlendirilmelidir. O dönemi anlayabilmek için Kur’an ayetlerine başvurmak kaçınılmazdır. Ayrıca bu konuyla ilgili diğer ayetler de dikkate alınmalıdır. Bu konudaki ayetlere iki farklı yaklaşım vardır: 1- Bu ayetler Müslümanları, Peygamberin de hedefi olan, diğer düşünce ve dinlerin taraftarlarıyla savaşa ve onlara İslam’ı zorla kabul ettirmeye davet etmektedir. 2 İnsanın diğer bir hakkı, insanlık onurunu korumadır ki bu da ikinci kategoride değerlendirilir. İnsan, haysiyetini zedeleyecek ve yaşam kalitesini düşürecek her türlü zarardan kendini korumak zorundadır. Başka insanlardan bu yönde gelecek her türlü davranış kabul edilmemelidir. 3 Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. ( Bakara 195) 4 Bkz. Maide50; Fetih 26; Ahzab 33 2- Diğer bir yaklaşıma göre ise; bu ayetler sadece Müslümanları zulme karşı yaşam haklarını savunmaya davet eder. Peygamberin tüm mücadelesi de Müslümanları içinde bulundukları kötü şartlara karşı onları korumaktır. O dönemden şimdi 1400 yıl ilerideyiz. Tarihe bilimsel olarak yaklaşırsak bu iki yaklaşımdan birini kabul edebiliriz. Bilinmesi gereken, olayları o zamanki şartları göz önüne alarak değerlendirmektir. Her bir ayet tek başına değil kendi bağlamında değerlendirilmelidir. Bir ayeti tek başına yorumlamak bizi hataya düşürecektir. Gelecek hutbemizde konuya bilimsel metotla yaklaşacağız ve bu iki olasılıktan hangisinin doğru olacağına ilişkin bir cevap arayacağız. Acaba bu ayetler insanlara İslam’ı zorla kabul ettirmeye mi delalet eder yoksa yaşam hakkını ve insanlık onurunu korumaya mı? Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.