7 İSLAM HUKUKUNUN MODERN HUKUKA KATKILARI KONUSUNDA BİR DENEME SaffetKÖSE GİRİŞ İslam hukukunun gerek yerli gerek yabancı birçok araştırmacının ilgi alanına giren dünya hukuku ölçüsünde rolii bulunan bir hukuk sistemi olduğu kabul edilmektedir.l Bununla birlikte bazı araştırmacılar İslam hukukunun Roma hukukundan büyük ölçüde etkilendiğiniZ diğer bir grup da statik olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddialar miisliiman ve yabancı birçok bilim adaını tarafından bilimsel ölçiiiere dayalı olarak reddedilmiştir} İslam hukukunun dinamik ve orijinal bir hukuk olduğunu mesela 1878 yılından itibaren Almanya'da İslam hukukuna dair araştırınaların da yer aldığı Mukayeseli Hukuk Dergisi'ni (Zeitscbrif für vergleicbende Recbtswissenscbaft) çıkaran iinlü hukukçu ]osef Kobler, meşhur İtalyan hukuk felsefecisi Del Feccbio, Amerikalı hukukçu \Vigmore, Fransız hukukçu Lambert kabul etmekte ve savunmaktadırlar.4 Ağustos 1938 yılında Lıhey'de toplanan Milletlerarası Modern Hukuk Kongresi'nde Mısırlı ıniislliman üyelerin sundukları tebliğlerden sonra şu önemli kararlarla bu gerçek açık bir biçimde dile getirilmiştir: 1- İslam hukuku modern hukukun kaynaklarından birisidir. 2- Dinamiktir ve gelişebilir bir yapıya sahiptir. 3- Orijinaldie Herhangi bir hukuk sisteminden alınmış değildir.S Biz bu kararların daha iyi anlaşılabilmesine katkıda bulunmak amacıyla giinliınliz hukukunda yeni ortaya çıkmış ancak hukuk düşlineesi açısından ı. önemli bir seviyeyi gösteren bazı teori ve prensiplerin, İslam hukukundaki köklerine. temas edeceğiz ..Maksat listlinlük iddiasından öte bir vakıanın tesbitine yöneliktir. I- HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI TEORİSİ (Dıeorie de !'abus des Hakkın droits/Nazariyyetu't-te'assuf fi isti'mali'l-hak) kötüye kullanılınası teorisi hakkın veriliş gayesi dışında veya bir zarar vermek kasdıyla ya da zarar verecek şekilde kullanılınasının yasaklılığını ifade eder.6 Bu teori toplumsal hayatın zarurl bir sonucu olup hakların sosyal karakteri ile ferdiyetçi özelliği arasındaki iki zıt anlayışı uzlaştırınayı, ferdin yaşadİğı toplun~un bir parçası olarak başkasına 1 Schwarz, ''Roma Hukuku ve İngiliz Hukuku'; s. 186. 2 karşı görüş için bk. Musa, Muhammed Yusuf, et-Teşri'u'l-İsldmiye E..«:rubufi'lFıkbi'l-Garbf, s. 79-94; Fitzgemld, S. V., ''The Allaged debt oflslamic to Roman Law", The Law Quarterly Rewiev, LXVII (1951), s. 81-102; Muslehuddin, Muhammed, Pbilosophy oflslamic Law and the Orientalists, s. 270 vd.; Hamidullah, İslamHukuku Etüdleri, s. 220-302; Kaı:arrıaıı, Hayreddin, Mukayeseli İslam Hukuku, I, 31-36; Berki, Şakir, "Roma Hul-mk-u İslam Hukuk'1ına Tesir Etmemiştir", Etudesde Droit, no: l,s. 9-10; no: 2, s. 7. 3 bk Köse, Saffet, "İslam Hukukunun Statik Olduğu iddiasının Tahlili", SÜİFD, sy. 6 (1996), s. 255-295. 4 Senhiıfı, ".Min Mecelkti'l-Ahkdmi'lAdliyye", s. 59. 5 Zerka', el-Fıkbu'l·İsldmi, I, 229; Musa, M. Yusuf, Taribu'l·Fıkbi'l-İsldmi, s. 13; Berki, Ali Himmet, Hukuk Taribinden İslamHukuku I, s. 5; Tabbaci,Rubu'dDini'l-İsldmi, s. 312; Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye, I, 326. 6 Köse, Saffet, İslamHukukunda Hakkın Kötüye Kullanılmas~ s. 56. makd/dt 1999/1 8 Saffet Köse haklarının nisbi olduğunui, hakların kullanılması ile borçların ifasında objektif biisnün~vet prensibinin uygulanması gerektiğini ifade eder.8 Hukuk düşüncesinde önemli bir merhaleyi ve seviyeyi gösteren bu teori modern batı hukukunun temelini teşkil eden Roma hukukunda yer almamıştır. Çünkü bu hukuka göre hakkını kullanan başkasına zarar vermiş sayılmazdı. Bu sebeple Roma hukuku bu meseleyi doğrudan doğruya vazetmediği gibi bu doğnıltuda hiçbir münakaşanın da bulunmadığı, hakkın kötüye kullanılmasını ifade edecek bir kavramın da mevcut olmadığı, keza Cerınen hukukunda da hakkın suiistimaline dair en ki.içük bir ize dahi tesadüf edilemediği tespit edilmiştir.9 Kanonik hukuk ise hıristiyan dininin ahlak kaidelerine bağlılığı dolayısıyla, başkasına zarar veren bir hakkın kullanılması yasağına geniş miktarda yer vermesi gerekirken, bu hukukta da böyle bir nazariyenin izlerinin bulunmadığı görtil müştü r.lO 7 Zelıai'İ, et-Te'assu}; s. 58-59; Diri ni, - Ncızaliyyetu'!-Te'assu}; s. 4, 5, 82, 83; a.ınlf., el-Hak, s. 122, ı 49; Öıneri, el· Hakk, s. 14; Marcos, el-Vcifi, II/1, s. 350351; ı\.ıııir Hiise)'in, et-Te'assuj;s. ll. 8 Uınur, Ziv:ı, "Roma Hukukunda Hakkın Suiisiimali", s. 557; S:ıymen, Türk Iliedeni Kanunu, I, 290-291. 9 Um ur, agm, s. 538, 564. 10 Umur, agm, s. 564. ll Kub:ılı, ilnC!J•asa Hukuku, s. 395-396; Armağan, Servet, İslam Hukukunda Temel Hak ue Hürriyet/er, s. 217-218. 12 Topçuoğlu, Hanıide, Kanuna Karşı Hile,s.:m. 13 Aisebük. ESat, Medimi Hukuk, I, 100101; Zelıfı.vi, age, s. lO; Şeltüt, "Nazan),•etu'/-le'assuj", s. 164-165; İse1•i, 'Wa::ari)9 1elu't·le'assuj", s. 36. makd/at 1999/1 Teorinin batı hukukunda ortaya çıkışı XIX. yüzyılın ikinci yarısındadır. Bu nazariyenin temelinde 1789 Fransız devriminin güçlendirdiği ferdiyetçilik akımının açmazları v:ırdır. Aslında 1789'da İnsan ve Yurttaş Haklan beyannamesi'nde (Declararion des droits de l'homıne) yer alan bakların mllllaklığı, kutsallığı ve hiçbir şekilde ihlal edileınezliği di.işüncesi, Feodalite devrinin zulmi.inden kralların tahakkümü altına geçen Fransa'nın büyük ilıtikll sonucunda bu hakimiyet bağını kesin olarak koparına isteğinin bir yansımasıydı. Bu açıdan Beyanname'nin mülkiyere mutlak bir özellik tanıması ve insan haklarından sadece mülkiyet hakkını dokwwlnıaz ve kutsal ilan etmiş olması ayrı bir önem arzetmektedir. Gerçekten XVIII. yüzyılın liberal doktrini mmlak monarşi devrinde siyasi despülizme karşı yoğrulmu~ ve o zamana kadar baskı altında ezilen ferdi bu baskıdan kurtarmak. onu toplum içinde doğal ve dokunulmaz haklada donatılmış olarak ön plana almak istemiştir. İşte bu beyannamenin en karakteristik özelliği ferdiyetçiliğidir. Ruhu ve yapısı itibariyle XVIII. yüzyılın sonlarına hakim olan ferdiyetçi anlayış felsefi, siyasi, ekonomik ve sosyolojik anlamda yansıtan ta ın bir aynadır .ll Topluma karşı ferdi oldukça güçili kılan bu serbesti bir başka olumsuz! uğu ortaya çıkardı. Hakların kullanılınasındaki özgürlük, bazı kimselerin haklarını kullanma bahanesiyle diğerleri üzerinde tahakküm kurması sonucunu doğurdu. Öyle haller oldu ki bir fert tamamen kendi haklarının sınırları içinde hareket ettiği halde başkaları bundan zarar gördüler. Oysa başkalarının uğradığı bu zarar karşı tarafın haklarına karşı yapılmış bir tedvüz sonucunda meydana gelmiş olmadığından ınütedviz aleyhine hukuken bir şey )"<tpınak imkanı bulunamıyprcluY~ XIX. yüzyıldaki sanayi devrimi ele sosyal ve ekonomik alandaki gelişmelerin hakların nıutlaklığı fikrinin doğurduğu bu olumsuz sonuçları iyice ortaya çıkardı.l3 Ne var ki, ihtilalci nazariyelerden nılilhem olan kanun ınetinleri, asırlardan beri özlecliği siyasi hürriyet ve korumaya kavuşturmak için ferde dokunulmaz İslam Hukukunun Modern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 9 ayrıcalıklar verdiğinde bizzat ferdin bu imtiyazlan diğer fertler veya mutlak ınanada sosyal çevre aleyhine kullanabileceğini Çünkü o zaman kanunlar vasıtasıyla korunması gereken fert idi. O halde sadece onu düşünmek gerekiyordu. Fakat daha soma kazanmış olduğu b~ı imtiyazlan başkaları, yani toplum aleyhine kullanmaya kalkışın ferde karşı da topluımı konınıanın gerekliliği anlaşıldı. Bunun neticesinde ferdiyetçilik cereyanı sorgulanmaya başlandı ve hakkın başıboş bırakılaıııayacağı, toplum menfaati açısından haklara birtakım kayıtlar kon~ılması fikri ağır basmaya başlayınca hakkın kötüye kullanılması kuvvetli bir silah olarak ele alındı, işlendi, inceden ineeye tetkik edilerek kapsamlı bir biçimde ortaya konuldu ve nihayet bugi.inkii halini aldı.l4 içinde bulunduğu diişiinmemişlerdi. Mülkiyet hakkı artık libeGılizıııin altın çağında olduğu gibi "mutlak" ve "mukaddes" bir hak olmaktan çıknıışLır. Çağdaş anlayışa göre mülkiyet insan kişiliğine bağlı dokunulmaz bir ayrıcalık değil, !akat ekonomik haklar arasında yer alan ve sosyal fonksiyonu olan sınırlı bir haktır.15 İşte hakkın kötüye kullanılınası nazariyesi esas ilibariyle ferdiyetçi hukuk anlayışından sosyal hukuk di.işüncesine doğru inki~af eden bir tekaıni.ili.in ıııahsuli.i obı:ık ortaya çıkııııştır.16 Batı huhıkunda Hakkın kötüye kı.ıllanılması nazariyesinin ilk uygulaması Fransa'da olmuştur. Sırf komşu evin manzarasını kapamak amacıyla kendisine hiçbir faydası olmayan lüzuınsuz görkemli bir baca inşa ettirmiş olan bir mülk sahibi aleyhine açılan dava ınünasebetiyle 2 Ma)'IS 1855 taribinde Co/mar İstina_f iv!abkemesi şu gerekçe ile bu bacanın yıktınlmasına karar vermiştir: "Eğer mlilkiyet hakkının nülike, mlilki.ini.i iyi veya lena kullanmak yetkisini veren bir nevi mutlak hak olması bir prensip gereği ise, bununla beraber bu hakkın kullanılması, diğer bütün haklarındaki gibi ciddi ve meşrü bir nıenfaatin tatmini ile sınırlandırılmış olmalıdır ... Kötülükten ilham alan ve len;\ bir hırsın tesiriyle işlenen, haklı hiçbir şahsi nıenfaate dayanmayan ve başkasına Ghiş bir biçimde zaGır veren bir l1ilin adalet organlannca tasvip ve tasdik edilmesi ah1;1k ve hakkiniyet prensiplerine aykırıclır."17 Bu hi.iki.im batı hukukunda hakkın kötüye kullanılması teorisinin ilk tatbikaLı olarak kabul edilmektedir. Bu önemli karardan bir müddet soma 18 Nisan 1856 tarihinde Lyon İstinaf Mahkemesi de kendi arazisinde bir çukur açmak suretiyle koınşusuna suyun geçişini engelleyen kişinin bu davranışını komşuya ızı:ır kasdıyla yapLığına hükmederek aynı yöndekaGır verııı iştir. lS Hakkın köti.iye kullanılması nazariyesinin kurulmasında ve modern batı hukukuna giı:mesinde en etkin rolü. Fı:ınsa oynamıştır clenilebilir.l9 Çünki.i ferdiyetçilik akınıının doğurduğu olumsuz sonuçlardan en çok bu iilke etkilenmişti. 14 Arsebük, age. ı, 100-101; S:ıynıeıı, Feriı H., Türk Medeni Hukuku, ı, :!89. 15 Kap:ıııi, age, s. 78. 16 Topçuoğlu, age, s. 224. 17 bk. Köse, Saffeı, İslam Hukukunda Hakkın Kötüye Kullanılması, s. 61. 18 bk. Köse, age, s. 61. 19 Unıur, agm, s. 567. mak!il!it 1999/1 10 SaffetKose 20 Fatlıy Mahmoud Fathy, La doctJine musu!manedel'abusdesdroiıs, s. 17. 21 Fathy Malımoud Fatlıy, age, s. 37; ··ise vi, "Nazari)j'elu'l-le'assuj, s. 1, 3. 22 Kohler, josef, "Die Mam/ehre vom Rechlsmissbrauch", s. 433-436. 23 İbn Mcice, "Aiıkfım", 17; Malik, .Muvalta, "Akdiye", 31; Ahmed b. Hanbel, ıllüsned, V, 327; Mecelle, md. 19. 24 Ünal, Hali ı, İslamHukuku ÜZerine Araşıırma!ar, s. XY. 25 Kolıler, josef, "Die Islam/eb re vom Recbtsmis..<braucb" s. 438. 26 Taberan1, el-Mu'cemu'l-kebir, XIX, 419-420; Heysemi, Mecma'u'z-Zeı,ciid, VIII, 165; Muttaki ei-Hindi, Kenzu'/. Um md!, IX, 52, nr. 24897. 27 M:ilik, Muvatta', "Akdiye", 25; Baci, elMünıekci, VI, 45-46. 28 Bııhari, "Mezfılim", 20, "Eşribe", 24; MUslim, "Miisfıkat", 136; Ebıi Thıvud, "Akdiye", 31; Tirmizi, "Alı kanı", lS; İbn Mace, "Ahkaın", 15; :Malik, Muvatıa', "Akdiye", 32; Alımed b. Hanbel, Miisned, II, 240, 463, IIT, 480. 29 Öıneri, el-Hakk, s. 155·156. makd/at 1999/1 Bu nazariyenin İsl:'iın hukukunda tam bin dört yüz yıllık bir geçmişi olup20 bu teori çerçevesine giren konular bugünkü batı hukukundan çok daha geniş bir şekilde ele alınıp birçok alanda uygulanmıştır.21 Hakkın kötüye kullanılması nazariyesi konusunda İslam hukukçuları ölçüleri belirlemişler ve bu konuda önemli başarılar elde etmişlerdir. Batı hukukunda hakların sosyal tabiatlı olduğu ve hakların başkasına zarar verıneksizin, verildiği amaç doğrultusunda kullanılması gerektiği düşüncesi herhangi bir diisturdan hareket etmeksizin birtakım bireysel kararlar neticesinde ulaşılınış bir noktadır. Oysa İslam hukuku ferdi kararlardan ziyade bunun temel prensiplerini oluşturmuş ve İslam hukukçulan bu prensiplerden hareket ederek konuyu detaylı bir biçimde ele almışlardır.22 Yeri gelmişken şu kadarına işaret edelim ki İslam hukukçuları ve Hz. Peygamber'in "zarar ve zarara karşı zararla ımıkabele yoktur"33 hadisini hakkın kötüye kullanılması açısından kapsamlı bir hukuk kuralı olarak işletınişler ve çok önemli sonuçlar elde etmişlerdir. Bu nokta İslam hukuku ile ilgili araştırma yapan bazı batılımiielliflerin de dikkatini çekıniş ve bu konuda takdirlerini bildirmişlerdir. Çalışmaları bulunan Alınan araştırmacı Josef Kahler konu ile ilgili makalesinde asıl mucizevi ve şaşırtıcı, heyecan verici olanın İslam hukukçularının hakkın suiistimali konusunda İslam'ın temel, basit esaslanndan böyle geniş ve detaylı hükümleri çıkarınası olduğunu söylemektedir.25 Biz bu noktayı oldukça çarpıcı biçimde orı:.ıya koyacak olan daha önce Calmar ve Lyon İstinaf Mahkemelerinin verelikleri kararlara konu olan olaylarla çok benzerlik arz eden İslam hukukundan iki nakilde bulunacağız. Batı hukukunda Hakkın kötiiye kullanılınasının ilk uygulaması kabul edilen Calmar İstinaf Mahkemesinin 2 Mayıs 1855 tarihindeki hi.ikmii ile paralellik arzeden Hz. Peygamber'in bir hadisi vardır. Komşu haklanndan bahseden bu uzunca haclisde komşunun komşusunun binasından daha yiiksek bina yaparak onun rlizgarına engel olması )"<tsaklanmaktadır.2 6 Bu olay Hz. Peygamber'in az önce zikredilen zararı yasaklayan hadisini açıklayıcı nitelikte bir örnek olarak anlaşılabilir. Bir başka önemli uygulama da şudur: Dahhak b. Halife Urayd denilen bir nehirden bir su kanalı açarak kendi arazisini sulamak istiyordu. Fakat kanalın Muhammed b. Mesleıııe'nin arazisinden geçmesi gerekiyordu. Muhammed ona izin verıneyince Halife Hz. Ömer olaya el koydu ve babhak'ın Muhammed'in aGızisinden suyu geçirmesini sağladı.27 Bu olayda Hz. Ömer, Hz. Peygamber' in, "Komşu, komşusunun duvarı iizerine ağaç koymaktan menetınesin''28 hadisinden ve İslam hukukunun temel ilkelerinden hareket etmiştir. Hz. Ömer'in bu ve benzeri uygulamalarından hareketle Muhammed Yusuf Musa gibi günümüzlin bazı İslam hukukçuları onu Hakkın Kötüye Kullanılınası nazariyesinin vazıı olarak görıııektedirler.29 Zaten hakkın İslam HukukunJ!n Modern Hukuka Katkıları Konusunda Bir Deneme ll suiistimali konusunun ele alındığı hemen hemen bütün eserlerde bu uygulama bir delil olarak zikredilmektedir.30 Roma hukukçusu Ziya Um ur İslam hukukunun bu nokwda batı hukukuna tesir etmiş olabileceğini şöyle dile getirmektedir: "Gerçekten İs/dm hukukunda hakkm kötüye kul/amlmasma ilişkin prensipler daha İslam 'ın ilk yıllarmda çok açık bir şekilde ortaya konmuştu. Bi/bassa komşu münasebetlerinin İslam bukukımda biitiiıı teferruatı ile tanzim edilmiş olması ve Sicilya yoluyla Arapların İtalyanlarla sıkı miinasebette bulunması, komşunun evine bakmak vesaire gibi bususlarda Avrupa ortaçağ bukuku üzerinde İs/dm bukukumm bir mukabil tesiri olmuş alınası ibtiınalini ortaya koymaktadır. Hele Kanonik bukukunım bu ıneseleleli tanzim etmemiş olmasi bu ibtimali daba da kuvvetlendimıektedir. "31 Hz. Peygamber'in ahirete inihalinden sonra sahabe ıni.ictehitleri ve daha sonraki fukaha, vasiyyet, talak, ric'at, velayet, alacak ve ınal üzerindeki tasarruf haklarının suiistimal edilmesini yasaklayan ;1yetler ve konu ile ilgili bazı hadislerden hareketle32 çok zengin bir uygulama örneği sergileınişler ve hakkın: a- Başkasına zarar vermek kasdıyla kullanılmasını, b- Hakkın kullanılması sonucunda [;1hiş zararın ortaya çıkmasını, c- Hakkın kullanımının üçüncü getirmesini, cl- Hakkın kullanımında ıne.~rü şahıslar için uıııüıni bir zarar meydana menbat yokluğunu, e- Menbatler arası aşırı oransızlığı hakkın olarak kabul etıııişlerdir.33 Bazılarında dar, olmak üzere bugün hemen hemen bütün hukuk sistemledbu teoriyi kabul ederek kanunlarında yer vermişlerdir. Fransız, Alman, Avustmya, İtalya, Belçika, İspanyol, İngiliz (kısmen), Yunan, Polonya, Çin, İsviçre, Tlirk hukukunda ve İsl;lm ülkelerinde bu nazariye kabul edilmiş ve uygulanmaktadır.34 kötüye kullanılınası bazılarında geniş Oldukça orijinal bir teori olan hakkın köti.iye kullanılması nazariyesi haklı olarak birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve oldukça kıymetli çalışmalar ortaır.ı çıkmıştır. AraştırmacılaGı yardımcı olması açısından kaydediyoruz: Porche raL, De !'abus des droits, 1901. Buttin, L'usage abus({ du droit, 1904. josserand, Lf\bus des droits, 1905. ulaşabildiklerimizi buraya 30 Kolıler, Josef, agm, s. 433. 31 Umur, Ziya, agm, s. 565-566; aync:ı bkz. Zühayli, el-Fıkhu'l-İsldmi, IV, 299; Şeltut, ''Nazariyyetu't-te'a..wf', s. 168. 32 Bu deliller konusunda bkz. Köse, age, s. 123-162. 33 Daha fazla bilgi ve örnekler için bkz. Köse, age, s. 83-107. 34 bk. Köse, age, s. 107-120. makd/at 1999/1 12 Saffet Köse Josserand, De /'esprit des droits et de leurs relativites, 1928. Mahmoud Fa thy, La doctrine musulmane de !'abus des droits, 1913. Josef Kohler, "Die Islamlehre vom Rechtsmissbrauch", Zeitscbrift fiir vergleicbende Recbtswissenscbaft, XIXX, Stuttgart 1913, s. 432-444. Dabin, ü'ıbus du droit, 1921. Compron, De l'e'!ı:ercice anti-socia/e des droits, 1925. Markovitsch, La tbeorie de !'abus des droits en Droit Compare, 1936. Ferit H. Sayın en, "Akit Yapmak Hakkının Suiistiınali", İÜHF.ivf, VII (1941), s. 541-563. Ferit H. Sayınen, "Hakkın Suiistimalinin Müeyyidesi", İÜHF;vf, XI/1-2 (1945), s. 311-327. Ferit H. Savmen, "Mukayeseli Hukuk İÜI-/Fil·I, XII (1946), s. 1129-1151. Bakımından Hakkın Enver Sultan, "Nazariyyetu't-te'assuf fı İsti'ımlli ji;Jecelletl!'!-Kdn/m ue'l-İktisdd, l/17 (1947), s. 71-136. Suiistimali", hakkı'l-milkiyye", Velidedeoğlu, Hılzı Vel der, "Hakkın Suiistimali Meflnımunun Nazariyar ve Tatbikattaki Durumu ve Benzeri Meflmmlarla Münasebeti", İBD, XV/1 (1951), s. 3-27. Ziya Umur. "Roma Hukukunda Hakkın Suiistimali", İÜFH.tVI, Tahir Taner'e (1956), s. 557-567. Arınağan Ch. N. Fragistas, "Yunan Medeni Kanununda Hakkın Kötüye Kullanılması", (tre. Ümid Doğanay),İÜHFJıi, XAlll/3-4 (1958), s. 469-486. Hüseyin Amir, et-Te'assL!ffi İsti'mdli'l-Hukttk ve İlgdi'l-Ukıld, 1960. Ebu Zehre-Eblı Sünne-Abdulmakslıd Şefttit-Ali el-Hafif, "NazariJ~ıetu't­ te'assu(ji İsti'mdli'l-bak". Üsbı/.'u'l-Fıkbi'l-İsldmi ve ;v/ibricdn İmam İbn Teymzı~ve (Dımaşk 16-21 Şevv:ıl1380), Kahire 1382/1963, s. 21-217. Ahmed isevi, "Nazariyyetu't-te'assuf fı İsti'mali'l-Hak fi'l-Fıkhi'l-İslami", Mecelletu'l-Ulı/.mi'l-Kdnılnzı~'e ve'l-İktisddiJ:Jle, 1/5, isevi Kahire 1963, s. 1-120. Said Mustafa es-Said, Fl Meda İsti'mdli Huküki'z-Zevcivre ve md TetekaJ~ı·edıt bibi fi'ş-Şerlati'l-İsldııızı:re ve'I-Kdnılni'l-Mtsrzı~'i'l-Hadis, Kahire t:ırihsiz. Kevork Acemoğlu, "Hakkın Kötüye Kullanılması ve İsviçre Federal Mahkemesi", Mulzaseyeli Hukuk Araştımzaları Dergisi, lll, İstanbul 1967, s. 149-153. makd/at 1999/1 İslam J-Jukulmnun Modem Hukuka Katktlmı Konusunda Bir Deneme 13 Muhammed Şevki es-Seyyid, et-Te'assı!f.fi İsti'ma/i'I-Hak: Jv!(varub ve ve'l-Kazd' vefkan /i-Abkdmi'l-Kanılni'l-Medenz, 1979. Tabiatub.fi'l-Fıkb Muhammed Re'fet Osman, "et-Te'assuf p İsti'mali'l-Hukı'lk .fi'ş-Şerlati'l-İs/amiJ~'e ve'l-Kdnı'ln", };fece/letu Kiilliyeti'ş-Şerla ve'l-Kanün, sy. 1, K1hire 1982, s. 1-50. Dahir 1982. el-Gandlır, es-Smfu 't-te'assı!f'i .fi'l-Kdnılni'/-Liibnanl ve'I-Jll!ukdran, İsınail el-Ömeri', el-Hak ve Nazarix)letu't-te'assl!f.fi İsti'mali'l-Hak, 1984. Mustaf.1 Ahmed ez-Zerkl', Stydga KamlniJ~ı'e /i-NazariJ~'etu't-Te'assıif bi-İsti'mali'l-Hak.fl. Kdm?nin İsldıniJ~ıln. 1987. Fethi ed-Dirlni, Nazarzı~Jietu't-te'assl!f.fl İsti'mali'l-bak .fi'I-Fıkbi'/-İsld.ml, 1988. Alımed en-Necdi Zehv, et-Te'assl!f.fl. İsti'ındli'l-bak, 1991. Seyyid Avv.1d Ali, et-Te'assıif j'i İsti'mdli'l-Hak Dirdse 1liukdrene beyne'l-Fıkbi'l-İs/dnd ve'l-Fıkbi'l-\1az'~ 1991. Hasan Mahmud Katt, et-Te'assı!f 1992. .f'i İsti'm/i/i'/-Hak beyne'ş-Şerla ve'l-Kdnı?n, Musa Selınan Eblı Mülewah, "Te'sllu Fikreti't-Te'assuf ll İsti'm;lli'l-Hak", Mecelletu'l-Buhlısi'l-K-'lnlıniyye ve'I-İktis;ldiyye li-C1ıni'ati'I-K1hire Kiilliyeti'l-Huktlk bi-JJenl Siive_ı!f, VII (1992), s. 285-300. Abdiilhatlz Revv;.ls Kal'ad, ··et-Te'assuf fi İsti'm;\li'I-Hak fi'I-Fıkhi'l-İsk1mi", Vll/27, Riyad 1995, s. 182-214. Mecel/etu'l-Bubı/si'/-FıkbiJ~'e ve'l-Mu'dstra, Abdiiikerim Üııalan, İs/lim Hukuku AÇlStildan Hak ve Hakkm Kötiiye Kullanılması, 1997. Salfet Köse, İs/dm Hukukunda Hakkm Kötiiye Ku//amlınası, 1997. II- ALACAGlN TEMLİKİ ve BORCUN NAKLi (De la cession des Creances et de la reprise de dette/Havaletu'l-hak ve Hadletu'd-Deyn) Alacağın temliki (havaletu'l-hak), alacağın alacaklıdan başka bir kişiye devredilmesi35; borcun nakli (havaletu't-deyn) ise borcun esas borçlunun (muhll) zimmetinden borcu üzerine alan (muh;llun aleyh) kişinin zimınetine geçirme anlamına gelir.3 6 Alacağın temlikinde alacaklı, borcun naklinde ise borçlu değişmektedir. Hanbeli ve Z;llıiri mezhebine mensup hukukçular, özellikle üçündi ve güvenin konusundaki gayretlerinin sonucu .olarak alacağın temliki şahısların haklarının korunması, huklıki işlemlerde açıklık sağlanınası 35 Zerk.'i, el-Fıkbu'l-İslcimi, lll, 65; Zuhayli, el-Fıkbu'l-İsldmi, V, 170-171; Koschaker, Roma Özel Hukuku, s. 271. 36 Seralısi, el-Mebsüt, XX, 52; Kis:ini, Bedciiu's-Sancii, VI, 15; İbn Kudiiıne, elMuğni, V, 54; Reınli, Nibciyetu'l-Mubtcic, IV, 421-432; Derdir, eş-Şerhu's-Sağir, III, 423; Cübüri, ':4hkcimu'l-baıiile", s. 220: el-Mevsuatu'l-Fıklıiyye, ''Haııci/e'; XVIII, 169; Hafıf, Ali, Ahkcimu'l-Mucimelciti'ş­ Şer'iyye, s. 450; Bardakoğlu, Ali, ''Hava/e'; DİA, XVIII, 507. maMlat 1999/1 14 Saffet Köse 37 İbn Haznı, el-Muha/ld, IX, 8, ll 7; K:ıram:ın, Mukayeseli İslam Hukuku, IT, 600; Bard:ıkoğlu, agmd., s. 507. 38 Bard:ıkoğlu, agnil., s. 507. 39 Şefık Şelılüte, Alımed İbrahim, bu görüşü dile getirenler arasındadır. (Zerk.i, age, lll, 64, Mardin, Ebulula, 1\ledeni Hukuk Cephesinden Nı med Cet•det Paşa, s. 171; Karaman, age, Il, 598). 40 Zerka, age, III, M-68; Karaman, age, Il, 598-600; B:ırdakoğlu, agnıd., s. 507. 41 Karaman, age, II, 599. 41/a K:ıram:uı, age, II, 600-601; Bard:ıkoğlu. agnil., s. 507. 42 Bard:ıkoğlu, agnıd.. s. 507. 43 Bulıfıri, "Hav:ıl:n", 1-2, "İstikr:iz", 12; Miislim, "Miisak.1t", 33-34; Ebu Davüd, "Biiyü", 10. •H Zerk:i, age, III, 68. 45 Zeydan, Abdiilkcrinı, ei-Kefiile ve'IHavfıle, s. 228-229; Ciibüri, :ı gm, s. 24 0242. •i6 Hanefi ler, Havaleyi kef:ılet balısinden sonr:ı ele alırlar. Çiinkü b:ızılıallerde alacaklı eski borçluya riicu edebilir. Bu durunıda eski borçlu asıl borçlu ohrak k.11ır ve borcu ödemeyi t:ı:ılıhüd eden yeni borçlu geçici bir siire için alacaklının. davasına tek başına hedef olan bir nevi • kefil gibi göriiniir. Şafiiler lıavaleyi sulh tan sonra incelerler. Zira onlar lıavfıleyi esas itibariyle, borçlunun ala:caklısıııı tatmin etmek için abcağını bir iiçüncü ş:ılısa karşı ~ı.ılbndığı bir anlaşm:ı ol:ır:ık kabul ederler. Ş:ifıileriıı :ıni:ıyışına göre eski borçlunun yeni borçlu)'<! karşı alacaklı olması, muamelenin esaslı şartl:ınnd:ın biridir. Hanbeliler ayııı şartı aramalarına rağmen bu noktada Hanefılerin anbyışııı:ı kıtılırlar ve lıavaleyi kefaletten sonr:ı incelerler. lv!:ılikiler ise havaleyi b:ızen sulhtan sonr:ı, b:ızen satış ve bazen de takastan sonra incelerler. Bu fikirden hareket etmek suretiyledir ki, eski borçlu :ılacağıııı borcuını ödeme~1e kııllanır. (Ciıeron, Alben-Fahıny, Sadek, Ebululfı Mardin '1::Jam Hukukunda Özellikle Hanejl Mezhebine Göre Hıwale", s. 416-417) 47 Clıeron-Falııny, agm, s. 416. makdldt 1999/1 meselesine pek sıcak yaklaşmazlarken37, Şafii mezhebi alimleri bu konuda daha esnek bir yaklaşım içinde yer almaktadırlar.3 8 Alacağın temlikini caiz görmedikleri yönünde bazı görüşler bulunmakla birlikte39, Hanefiler alacağın borçluya, hatt-l bazı istisnai hallerde üçüncü şahıslara temlikini caiz görmüşlerdir.40 Kaldı ki ihtiyaç durumunda Hanefi doktrinindeki kurallar alacağın temlikinin hareket alanını genişletmeye müsaittir:ll Ancak Malikiler kural olarak alacağın borçlu dışında üçüncü kişilere de temlikini bazı kayıt ve şartlada diz görmüşlerdir.Ü/a Bu komİda İsk1m hukukundaki en geniş mezhep Maliki mezhebidir. Alacağın temliki konusunda İslam hukukçularının bazı gerekçelere dayalı olaGık koydukları ortaya bu çekimser tavrın borç ilişkileri ve ticari hayatta doğurabileceği olumsuzluklar borcun nakli işlemiyle büyi.ik oranda giderilmiş, hatta borçlunun aktif olarak devrede güvenli bir usul tesis edilmiştir.42 olması sebebiyle daha Borctııl naklinin caiz olduğu konusunda ise İslam hukukçuları arasında görüş ayrılığı yoktur. Bunun dayanağı ise Hz. Peygamber'in, "Ödeme gücü bulunanın borcunu geeiktirmesi zulümdür. Sizden biriniz konusunda ödeme imkanı bulunan birine havale edilirse bu havaleyi kabul etsin"43 alacağı şeklindeki hadisidir. Şartları ve sonuçları açısından bey (satım) akdinden farklı kendine özgü bir akit olan lıavale·i4 işlemi tamamlandığındalborcu nakleden (muhil/esas borçlu) ile \:u-sa kefili borçtan kurtulur ve alacaklı (ınuhalun leh) bazı özel haller dışında asıl borçludan alacağını t.1lep edemez. Çünkü artık borç asıl borçlunun zimmetinden, borcu üzerine alan (ınuhalun aleyh) kişinin ziıııınetine geçmiştir. Bunun tabii sonucu olarak alacaklının esas borçluyu ibra etmesi, esas borçlunun nakledilen borca karşılık teminat verınesi (kenl, rehin) sözkonusu olamaz. Öte yandan alacaklının sözkonusu alacağını borcu üzerine alandan isteme yetkisi doğar, borcu üzerine alanın ölümüyle alacaklı onun terikesinden alacagını alır.45 islam hukukçuları sahabedöneminden günümüze gelinceye kadar titiz bir biçimde konuyu ele almışlar, derin ve ince tahlillerde bulunmuşlar ve bu konuda bize zengin bir miras sunmuşlar, hatta havale bahsini kitaplarına yerleştirirken fikir örgülerincieki anlayışı yansıtacak bir titizfiğe bile riayet etııı işlerdir.46 İsianı hukukçulannın havale ile ilgili doktriner tartışmaları tarihi olduğu kadar aktüel bir menfaat arz etmekte ve Avrupa hukukunda tam gelişme halinde olan bir konunun incelenmesine ihmal edilemez bir katkıda bulunmaktadır.47 Batı hukukunun temelini oluşturan Roma hukukunun, borç ilişkisini İslam HukukunwJ Modern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 15 alacaklı ile borçlu arasında şahsi bir bağ telakki etmesi, alacaklı ya da borçlunun değişmesini veeibe muhtevasının tadili mahiyetinde görmesi, borç ilişkisini borçlu ve alacaklının uyması gereken belidi şekil ve şartlara bağlaması, borçlunun son derece ağır bir biçimde alıcısının otoritesi altında bulunmasının tabii bir sonucu olarak ekonomik bakımdan erken zamanlarda ihtiyaç duyulmuş olmasına rağmen alacağın temliki ve borcun nakline cevaz vermediği bilinmektedir. Ancak bu boşluğun doldunılması için zaman içinde alacaklıyı veya borçluyu değiştirerek alacak ya da borcun yenilenmesi (tecdit) yahut yeni alacaklıya alacağın tahsili konusunda vekalet verme şeklinde bir çözüm yoluna gidildi. Ne var ki hem bu usullerinin güvenceli olmayışı hem de getirilen yasal kısıtlamalar ve diğer mahzurlar arzu edilen neticeyi vermedi. Sözgelimi alacağın tenılikindeki fonksiyonu görmesi için başvurulan tecdlt muamelesinde eski borç düştüğünden borçlunun rızası gerekiyordu. Fakat borçlu rızasını belli bir para karşılığında veriyordu. Bu durum ise alacak haklarının kıyınetini di.işi.iri.iyordu. Böyle bir sakıncanın öıli.ine geçmek için de vekalet akdine müracaat edildi. Bu durumda da vekil, alacağı mi.ivekkil namına takip ediyor t;ıkat kendi hesabına kabzediyordu. Diğer taraftan lehine alacak hakkından feragat edilen vekil nıi.ivekkili tarafından aziedilme tehlikesi ile yi.izyüze geliyordu. Roma hukukunun bu tavrı ve bunun doğurduğu sonuçlar başı:a Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri hukukunda XIX. yüzyılın ortalarına kadar az veya çok etkisini sürdürdü. Bundan dolayı batı hukukunda havale ile ilgili kanuni müsaade ve düzenlemenin fazla uzun bir geçmişi yoktur.4S Roma hukuku tecdit ve vekalet yoluyla benimser gibi göri.inınüş olmasına Gığmen·19 alacağın temlikini kabul etıııeıniş5D, borcun nakline cevaz vermeye de hiçbir zaman yanaşmamıştır.51 Alacağın çıkarılan temliki, borctııı yenilenmesinin bir şekli olarak ancak 1803 yılında eski Fransız ıviedeni kanununa girebildi. Bu kanunla alacaklı, Roma hukukundan ı:ırklı olarak borçlunun rızasını almaksızın alacağını imkanına kavuştu.5 2 Ancak yine de Fransız hukukunun modern anlayışa uygun olan bir alacağın temliki ve nakli müessesesine yer vermediği ifade edilmektedir.53 borctın vek;1let yoluyla tahsil etme Alman Medeni Kanunu alacağın temlikine, "Bir alacak, akit ile alacaklı tarafından diğer bir şahsa devrolunabilir. Akdin kurulması ile birlikte yeni alacaklı önceki alacaklının yerine geçer." (md. 398) şeklindeki maddesi ile ~evaz vermiş ve oldukça detaylı hükümler getirmiştir (MK, md. 398-413). !sviçre Medeni Kınunu ile ondan iktibas edilen Türk Medeni Kınunu da alacağın temliki müessesesini kabul etmiştir (BK. md. 164/162-172-174). Borctııı nakli müessesesi ise barı hukukuna ilk cleta 18 Ağustos 1896 tarihli Alman Medeni Kanununun 414. maddesinde, "Üçiincii bir şabsın alacaklı ile mukavele yaparak eski borçlu yeril.ıe geçebilecek şekilde 48 Seııhüri, el-Vasft, III, 414, 416-418; en-Nazariyyetu'l-amme li'lMüctebtit ve'l-UkUd, Il, 346-347; :ı.nılf., Fe!sejetu't-teşri', s. 251; Hacı Adil, Borçlar Kanunu Şerh i, Il, 804; Yahya Abdulvedüd, Havdletu'd-deyn, s. 5 vd., 32 vd., Cheroıı-Fahmy, ''İslam Hukukunda Özellikle Hanefi Mezhebine Göre Hava/e", s. 413 vd., Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, II, 595-596, 602; Cübüri, "lıhkdmu'l-havd!e': s. 217-218; Arsebük, Erat, "Alacağın Temliki ve Borcun Nakli", s. 4-5, 10; Koschaker, "Roma Özel Hukuku'; s. 273; Bardakoğlu, Ali, "Hava/e", s. 507. 49 Arsebük,BorçlarHukuku, I, 561-562, 604; a.mlf., agm, s. 10. 50 Koschaker, age, s. 273. sı Arsebuk, agm, s. 10. 52 Cübürl, agm, s. 218. .Mahmesiiııi, 53 Malımesiini, en-Nazariyyetu'l-amme, II, 346-347; Karaman, age, Il, 602; Yahya, Abdulvedüd,Havdletu't-deyn, s. 100. makd/dt 1999/1 16 Saffet Köse borcu üzerine a!ımş olması miimkündiir" şeklinde yer alan hiikiinı ile girmiş oldu. Bu konuda Alman Medeni Kanunu Bau hukuku açısından oldukça önemli ve yeni hiikliınler getirdi ve konuyu genişçe sayılabilecek ölçiide ele aldı (md. 414-419). Alman Medenihukukuna bir f.ıhru şeref payesi kazandıracak54 ve Roma hukukunun Avrupa hukukunda hakim olan borç münasebetleri ile ilgili prensiplerine karşı bir devrim kabul edilecek55 ölçlide bir önemi haiz olan borcun nakli kurumunun Alman hukukuna girişi o kadar da kolay olnıamışur. XIX. asrın Alınan hukukçularını fikir ayrılığına düşüren uzun bir doktrin miinakaş:ısından sonra -ki bu hukukçuların bir kısmı alışılmış klasik fikirleri savunurken, diğerleri pratikte yerleşmiş bulunan bazı usullerin hukuki y:ıpısını hazırlamaya çalışıyorlardı- Alman Medeni kanunu terk edilmiş bir ınliessese telakki edilen tecdidi aşarak iki şahıs arasında -alacaklı ve borçlu- (md. 414); yahm sonradan kabul suretiyle iki borçlu arasında akdedilen ve yeni borçlunun borç ilişkisinde eski borçlu yerine geçmesini sağlayan borcun naklini kabul ederek (ıııd. 414-419) Roma hukukunun bu konudaki kaideleriyle ilgisini kesti.56 Birkaç sene soncı (1911) isviçre Kanun koyucusu federal borçlar kanununu gözden geçirerek borçlu değişmesini gerektiren tecdidi ımıhataza etmekle birlikte Alman hukukundan ı:ırklı cb olsa (md. 175-182)57 ve buna paralel olarak da Türk ıviedeni Kanunu (Bk. md. 173-181) borcun naklini kabul etmiştir. 54 Ebıılul:ı Mardin, age, s. 171. 55 Yahya, Abdıılvedfıd, fftwdletu'd.deyn, s. 24, 101. 56 Alınan Medeni Kanunu borcuıı naklini iki fJrklı n:ız:ıriyeye dayandırınıştır: :ı- Borcun nakli abcaklı ile yeni borçlu (reprenaııt) arasında bir ınukaveledir. Bu ınuk:ıvele eski borrlu lehine bir son ur doğurur cflıeorie du contr:ıt)~ b- Bu eski borÇlu ile yeni borçlu arasında bir ımıkaveledir. Bunun lıüldinı ifade edebilmesi :ılac:ıklınııı ic:ızetine bağlıdır. (Tlıeorie de la r.ıtific:ıtion) (Aı:sebiik, age, I, 608; agın., s. ll) 57 Clıeroıı-Falııny, agm, s. 414. 58 Geogerc:ı, "Roma Hukuku t'e Modern Dünya Düşüncesi': s. 591. 59 Geogesco, agm, s. 591, 595. 60 İslam hulüıkuııda Jıavale konusu klasik bynakların t:uıı:ıınıııda bu başlık altınd:ı ele alıııın:ıkt::ıdır. Borcun naklinin Alman hukuku ile ilk deb batı hukukuna girmiş olmasının temelinde Roma hukukuna duyulacak kuşkunun Avrupanın kendini inkarı anlamına geleceğini ve Roma hukukunun sosyal hayatın meselelerini çözmeele hah1 ilham verici bir rol oynayabileceğini savunan katı anlayışa karşı bu iilke hukukçularının kuşkucu ve tenkitçi tavrı58 yer almış olmalıdır. Bu durumu bir tartışma sırasında Alman hukukunun renilenın esini s;ıvunan H. Sto//'un şu cevabında görmek ınlinıklindiir: "Eğer ıııiiellif Ronı;ı hukukunun hala geleceğin ihtiyaçlarına çöziiııı hiç kimsenin bu kanaatİ payiaşmadığını ihtiyaçlarına nasıl bir çöziinı yolu bulacağımızı, bize lircteccğine inanıyorsa Alnıanya'da görecektir. Geleceğin kendi hukukumuz gösterıııelidir."59 Rıtı hukukunda oldukça biiyük bir yenilik sayılan borcun naklini, Hz. Peygamber'in ilgili hadisi ve borçluya yardım prensibinin bir yansımisi olaı~ık İsl;1m hukukçuları oldukça detaylı olarak ele alıp işlemişler ve bunun sonucunda oldukça zengin bir miras ortaya çıkmıştır. İslam toplumunda havale, borcun ödenmesini kolaylaştıran ve borçluyu sıkıntıdan kurtaran bir sistem olması sebebiyle Hz. Peygamber döneminden itibaren teşvik edilmiş ve batı hukukundan asırlarca önce ku rumiaşarak hukuk dlinyasındaki yerini almıştır.60 makc'ilat 1999/1 ---- - - ~------~ ~--- İslam Hukukunun Modern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 17 lll- BEkLENMEYEN/UMULMAYAN HAL NAlARİYESi (fheorie de l'iınprevision/Nazariyyetu'z-zurufı't-t<lrie) Akdin·gereğinin yerine getirilmesi bütün hukuk sistemlerinin benimsediği ve titizlikle korunması yönünde tedbirler aldığı bir ilkedir. Çünkü hukuktın istikrarı ve hakların güvence altında tutulması bunu zarurl kıl.maktadır. Ancak iki tarafa da borç yükleyen akitlerde akdin yapıldiğı zamanın şartları ile ım zamanının şartlarında önceden kestirilemeyen ve beklenilmeyen sebeplerle bir Lıkım ciddi değişiklikler olabilir. Çünkü hayat baştan sona kadar birçok olaylarla doludur. Eğer hadise hayatın normal gereklerine ve hesaplarına göre beklenmeyen bir olay ise bir beklenmeyen hal (cas furtuit) var demektir. Beklenmeyen hallerin bir kısmı borçlu Lıratindan alınacak bazı tedbirlerle önlenebilir. Fakat bir kısmının önüne geçmek imkansızdır. Bu takdirde beklenmeyen hal bir mücbir sebep (force majeure) özelliği kazanır. O halde her mücbir sebep bir beklenmeyen haldir, fakat her beklenmeyen hal bir mücbir sebep değildir.6 1 Deprem, genel grev, savaş, sel baskını, ithalat veya ihracat yasağının gibi harici kuvvetlerin tesiriyle ortaya çıkan kaçınılması imkansız ve tahmin edilemeyen mücbir sebepler veya kiralanan evin yanması, iş yerinde kaza çıkması gibi borçlu açısından kaçınılmaz olan olağanüstü hal ort.ıya çıktığında borcun lffisı imkan dahilinde değildir. Beklenmeyen halde ise borcun iftisı mümkün olmakla birlikte akdin yapıldığı zamandaki şartlarda önemli ölçüde değişiklikler meydana geldiğinden borçlunun borcumı lfa etmesi ona aşırı bir yük ve zarar getirecektir. O z..ıman bu noktada iki prensip çatışmaktadır: konması a- "Akit tarafların kanunudur" kaidesi ve ahde vefa ilkesinin bir gereği olarak her şeye rağmen borcun ifa edilmesi. Böylece hukuki işlemlerdeki emniyet ve istikrarın sağlanmak istenmesi. b- Adalet ve hakkaniyet ilkesine dayalı olarak hesapta olmayan şartların ort.ıya çıkardığı dengesizliğin dikkate alınarak akdin feshi ya da ta'dili yoluna gidilmesi. Beklenmeyen hal teorisi her iki tarafın da sebebiyet vermediği olumsuz şartlar sonucunda ifanın hüsnüniyet kuralları ile bağdaşmayacak biçimde borçluya ağır bir yük ve masraf getirmesi sebebiyle a,kdin ta'dili veya feshine gidilerek hakkaniyet ölçülerinin muhafazasını esas almaktadır.62 Hukuk kuralları toplumsal hayatta hakları koruma ve görevleri ifayı sağlayan en önemli araçtır. Bu kuralların beklenmeyen birtakım şartların oluşması sebebiyle kendileriyle gözerilen ınenfaat dengelerinin bozulmuş olmasına rağmen uygulanmaya çalışılması birtakım olumsuzlukları beraberinde getirir. Bu sebeple İslam hukuku zaruret hali, özür, ihtiyaç, sıkıntı, ikrah hali, acz ve zaafıyet gibi insanların ve İşhlm toplumunun karşı 61 Senhüri, Mesddiru'l-hak, VI, 20; Fezii.ri, Hasebü, Eseru'z-Zunlji't-tdrie ale'l-İ/tizami'l-akdi, s. 535 vd.; Cemile, Bu Lihye, Nazariyyetu'z-Zuruji't-Tarie, s. 5 vd.; Arsebuk, Borçlar Hukuku, ı, 431432; Feyzioğlu, Borçlar Hukuku, ı, 28; Gözübüyük, Abdullah Pulat, Hukuki Me...;;uliyet Bakimmdan Mücbir Sebepler ve Beklenmeyen Halter, s. 129-130; Bardakoğlu, Ali, ·ts/am Hukukunda ııe Modem Hukukta Beklenmeyen Hal Nazariyesi", s. 65-66. 62 Senhüri, age, VI, 16 vd.; Lokman, Valıy Faruk, ez-Zurufu'l-İstisndiyye elfeti Tatrau ale'l-akdiba'de İbramib, s. 12; Ali, Ahmed Midhat, Nazariyyetu'zZuruji'l-İstisnaiyye, s. 375; Mansur, Muhammed Halid, 'Tegayyeru Kıymeti'n­ NuhUd ve Teessuruzdlike bi nazariyyeti'z-zuruji't-tdrie'; s. 145; Bardakoğlu, agm, s. 64-65. 63 Karadavi, Yusuf, e!-M,edbal, s. 193-199; a.mlf. el-Hasdisu'l-Amme, s. 225; Tahmaz, Mizatu'ş-Şeıi'ati'l-İsldmiyye, s. 71-73. 64 Mecelle, md. 20. makd/dt 1999/1 · 18 Saffet Köse 65 Termanini, Na::ariD•etu'z-zurufı't· tdrie, s. 35 vd. 66 Termiinini, age, 35-36. 67 Mecelle, md. ı7. 68 Mecelle, md. ı8. 69 Mecelle, md. 20. 70 Mecelle, md. 21. 71 Tennfınini, age, s. 40-46. 72 Seralısi, el-Mebsut, XVI, 2; Kasani, Beddi'u's-Sandi; N, 197; Merginiini, elHiddye, III, 250; Zeylai, Tebyinu'lHakdık, V, ı 45- ı 46; el-Fetdva'l-Hindiyye, IV, 458; İbn Abidin, Reddu'l-Muhtdr, V, 50; Bardakoğlu, Ali, 'islam Hukukunda ve Modern Hukuk/e Beklenmeyen Hal Nazariyesi'; s. 84. 73 Talıavi, el-Muhtasar, s. 130; Seralısi, age, XVI, 3; Kiisini, age, N, 197; elFetdva'l-Hindiyye, N, 459. 74 İmam Muhammed, el-Cdmiu's-Sağiı; s. 438; Seralısi, age, XVI, 4; Kiisiini, age, N, ı98; Merginani, age, III, 251; Zeyla_i, age, V, ı 46; ei-Fetdva'l-Hindiyye, N, 459. - 75 SeraJısi, age, XVI, 3; Kiis5.ni, age, N, ı97; Merginani, age, lll, 250-252; H:ıskefl, age, V, 51. 76 . Haskefl, age, V, 48.. 77 Seralısi, age, XVI, 6; e!-Fetdva'lHindiyye, N, 460. 78 Seralısi, age, XVI, 6; Kiisiini, age, N, 200. 79 Kiisiiııi, age, N, ı98; el-Fetdııa'l­ Hindiyye, N, 4Sı-452; Ali Haydar, Düreru'l-bükkdm, I, 929. 80 Bardakoğlu, agm, s. 90. 8ı Seralısi, age, XVI, 2, 3; Kiisani, age, N, ı98; .Merginiini, age, III, 250; Zeylai, age, V, ı 46; H:ıskefı, age, V, 50; el-Fetava'lHindi)'}'e, IV, 458; İbn Ab id in, age, V, 5,0. 82 Bardakaği u, agm, s. 90. makdldt 1999/1 karşıya kaldığı olağanüstü durumları dikkate alıp güçlüğü kaldıracak, bu durumda kolaylık sağlayacak ve bazı sorumlulukları hafıfletecek esaslar va'z etıniştir.63 İslam hukukçuları adalet ve hakkaniyet ilkesi ile zarar izdle olunuı-64 kaidesinin bir gereği olarak olağanüstü şartların doğurduğu olumsuzluklar sebebiyle akitlerin gereğinin yerine getirilmesi ve ah de vefa ilkesinin katı bir biçimde uygulanması anlayışını aşarak her iki tarafın menfaatini dengeleme yoluna gitmişler ve bunun tabii sonucu olarak bugünkü beklenmeyen hal nazariyesinin muhtevasında yer alacak bir çok ictihad ortaya koymuşlardır. Beklenmeyen hal nazariyesi bütün İslam hukukçularının ittifakla kabul ettikleri zaruret prensibinin en önemli uygulama alanlarından birisidir.65 Ünlü Fransız hukukçusu Lambert ve merhum Abdurrezzak es-Senhfıri (ö. 1971) de bunu açıkça dile getirmektedirler.66 "iVJeşakkat feysiri celbeder"67, "Bir iş zlk oldukta ıııiittesi' olur"68, ''Zarar izdle olunur"69, "Zanlretler meımıu olan şeyleri milbab kılar"7° gibi İslam hukukunun temel kaideleri beklenmeyen hal nazariyesinin dayanaklarındandır.71 Hanefılerin idre akdinde ele aldıkları özür hali bugünkü anlamıyla beklenmeyen halin uygulama alanlarından birisini oluşturmaktadır. Özür, yapılan akdin devamı halinde taraflardan birinin akitle i.istlenmediği bir zarara uğraınasıyla sonuçlanan arizi gelişmelerdir. Diğer bir ifadeyle akdin devaını halinde akdi yapanlardan birinin malına veya canına önceden hesap edilemeyen bir zararın ulaşmasıdır.72 Bu durumda kiralanandan gerektiği şekildeyararlanmak ıni.iınki.in olmakla birlikte akde devanı edildiği takdirde taraflardan birisine akitte öngörülmeyen yeni ve beklenmeyen bir zarar ulaşacaktır. Sözgelimi belli bir iş icra etmek üzere bir çarşıda dükkan kiralayan kişinin ticareti bırakarak o çarşıdan ayrılması73, yolculuğa çıkmak üzere hayvan kiralayıp sonra yolculuktan vazgeçmesi74, meslek değiştirmesi veya iflas etmesj75, hamam gibi bir yerdeki işyerinin kiratanmasından sonra korku vb. sebeplerle halkın orayı terketmesi sonucu işletmenin çalışamaz hale gelınesi76,. kiracının hastalanması birer özürdür ve akdi fesih sebebidir.77 Keza iş akdinde velisi veya vasisi tarafından bir işe verilen ki.içüğün büluğa ermesi78, belli derinlikte bir kuyu kazmak üzere anlaşma yapıldıktan sonra alt tabakacia taş veya sert bir toprak çıkması sebebiyle kazıya devam etmenin oldukça zortaşınası ya da hayati bir tehlikenin meydana gelmesi79 belli bir işi' ifayı yüklenmişken daha sonra, o işin ifasını son derece zorlaştıran beklenmedik harici bir halin ortaya çıkması80; di.iği.inde yemek pişirmek üzere bir aşçı tutulduğuıida düğünden vazgeçilmesi; ağrıyan bir dişin çekimi için diş lıekimiyle veya bir hastalıktan dolayıameliyat için daktarla anlaşma yaptıkt.1n sonra ağrının veya hastalığın ortadan kalkmasısı gibi bir işe bağlı olarak ikinci bir iş için işçi tutmuşken esas olayın gerçekleşmesi82; evini yıkması için işçi tutan bir işverenin daha sonra bundan vazgeçmesi halinde olduğu gibi işverenin iş akdinden beklediği maksadın ortadan İsidnı Hukukunun Modem Hukuka Katkıları Konusunda Bir Deneme 19 kalkması ve iş akdine devam edilmesi halinde işveren için karşılıksız bir zarar durumunun ona ya çıkması 83, işçinin üsllendiği işin kendi asli meslek ve sanatı olmaması ve işin aynı zamanda ki.içiiltücü yönünün bulunması84 gibi hallerde eğer zarar akde bağlılıktan ayrılmayı gerektirecek ölçüde ve fiili olarak ınevcutsa, zararla akde devam qrasında kuvvelli bir illiyer bağı bulunuyorsa, zarar iş akdiyle üstlenilmemiş, beklenmeyen bir zarar olmalı ise85 icare akdinin fesh i için Hanefilerce birer özür kabul edilmiştir. Akdin feshine esas alınacak özür açık ise fesih hakimin hükmüne veya iki tarafın rızasına gerek kalmadan kendiliğinden fesholur, eğer özür açık değilse akit mahkeme kararıyla fesholur.86 Hanefi hukukçuların özür sebebiyle akdin feshedilebileceği anlayışının temelinde zararı önleme düşüncesi vardır ve bunun üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Kiracının bir özrü ortaya çıkmışken kira akdine devam etmesinde ısrar etmek açıkça onun karşılıksız bir zararı üsllenmesini istemek demektir. Kiracı, akdi beklediği bir ınenfaatten dolayı yapmıştır. Özrü sebebiyle bunda bir ınenfaatin olmadığı ve zarar durumu ortaya çıktığında akdi feshetmek suretiyle bu zararını önleyecektic Kişinin kendisine zarar vermeye zorlanınası kabul edilemez.87 Beklenmeyen bir durum işveren ve kiraya veren için de sözkonusu olabilir. Bu durumda sırf akdin bağlayıcılığına dayanarak akitten doğan yiiküınliilüğün yerine getirilmesini talep etme işveren ya da kiracının zarar görmesini İstemek demektir. Bu ise hakkaniyete uygun değildir. Hanefilerin bu anlayışı bugünki.i hukukta yer alan beklenmeyen hal nazariyesinin bir tatbikatı olarak kabul edilebilir.88 Bu konudaki uygulama alanlarından imamlarından Ebu Ylısut'un (ö. birisi de Hanefi mezhebi 182!798) borcun sabitolduğu zaınaı1 ile ortaya çıkan şartlar nedeni)~e para değerinin bulundurularak borcun, sabit olduğu gündeki yönündeki görüşüdür. Hanbelllerde de buna benzer görüşler vardır. 89 Adalet ve hakkaniyerin sağlanınası ile zararın kaldırılması prensibinin uygulanmasının örneğini oluşturan bu ictihad beklenmeyen hal nazariyesinin en önemli örneklerinden birisidir.90 ödeme zamanı arasında değişmesinin gözönünde reel değerinin ödenmesi ~ Malikiler ile Hanbeliler meyve ve sebzeleı·e kısmen veya tamamen zarar veren, önceden beklenmeyen ve önlenemeyen afet anlamına gelen 'c(iiba' konusundaki görüşleriyle bu nazariyeye önemli katkılarda bulunınuşlardır. Dalında veya tarlada iken satılan fakat müşteri tarafından heni.iz kaldırılmayan meyve ve sebzeleı·in atete maruz kalınası halinde Malikller ve Hanbeliler Hz. Peygamber'in; "Kardeşine bir meyve satnıış olsan ve peşinden ona bir afet isabet etse (mücbir sebep), artık o kardeşinden bir şey alman sana heliii olmaz. Sen kardeşin demek olan miişterinin malını neye karşılık alacaksın?"91 83 Kasfuıi, age, N, s. 91. 198; Bardakoğlu, agm, 84 Kasani, age, N, 199; Bardakoğlu, agm, s. 92. 85 Bardakoğlu, agn~ s. 92. 86 Kasani, age, N, 200-201; Zeylai, age, V, 146. 87 Serahsi, age, XVI, 2, 7; Kasani, age, N, 197-201; Merginani, age, III, 250-251; Zeylai, age, V, ı46; İbn Abidin, age, V, SO. 88 Senhfıô, age, VI, 91-96; Naiın1, Nazariyetu'z-zurnfi't-tdrie, s. 157; Lokman, age, s. 126 vd.; Termanini, age, s. 47-59. 89 Mansı1r, Muhammed Halid, "Tegayyeru kiymeti'n-nukUd ve teessürn ziilike bi·nazariyyeti'z-zurüji'f.tdrie", s.. 152. 90 Mansur, agm, s. 156; bk Fezari, Esern'z-zurufi't-tdrie aleU!tizdmi'l-akdi, s. 54-59; Muhammed, Abdülcevad Muhammed, (Jst1lu'l-kdnCm mukdrene bi-usCtli'lfıkh, s. 159-16o; Naimi, age, s. 177 vd. 91 Müslinı, "Müsakat", 14-17; Ebu Davud, "Büyu'," 58; Nesai, "Büyu"' 29. makd/dt 1999/1 20 Saffet Köse hadisinden hareketle (aralarında bazı görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte) prensip olarak akdin ta'dili yoluna gidilip caihayı müşterinin ödeyeceği bedelin indirilmesi için yeterli ve uygun bir sebep kabul etmişlerdir. Maliki mezhebinde yer alan bir görüşe göre, insanların fıil ve müdahalesi sonucu meydana gelen zararlar da sakınılamaz olması veya müşterinin fiili dışında meydana gelmiş bulunması şartıyla caiha sayılır ve ınal bedelinde indirime gidilir.92 . Hanbeli ve özellikle Maliki hukukçular caihayı beklenmeyen hal olarak ve satıcıyı da zarara ort.1k ederek alış-veriş akdinde karşılıklı dengeyi korumaya çalışmışlardır.93 değerlendirmişler Batı hukukuna girişi oldukça yeni olan bu nazariyenin ortaya çıkmasında Fı~ınsız hukukçular etkili olmuştur. Ancak bu medeni hukuk alanında değil, idari bir dava ile gündeme gelmiştir. Fransız hukuku Roma hukukundaki anlayışa uygun olarak ahde vefa prensibine sıkı sıkıya bağlı kalmış ve her tiirlü şartlara rağmen sözleşme ile yüklenilen borcun ifasının 92 bk. Salın im, el-Müdevvene, V, 25-39; İbn Rüşd, Biddyetu'l-Müctehid, II, 155157; İbn Cüzey, el-Kaı'tininu'l-Fıkhiyye, s.173-174; İbn Kudfune, el-Muğnf, VI, 233-237; Meiı.fı Ahmed, ed-Darar, II, 580-597; "Caiha", el-Mevsuatu'l-Fıkhiyye, XV, 67-75; Bardakoğlu, Ali, agm, s. 78 vd.; a.ınlE, "Caiha", DİA, VII, 26-27. 93 Senlıuri, age, VI, 103-110; Fezıiri, age, s. 59 vd; Naiıni, age, s. 206-214, 228-236; Ceınile, Nazaıiyyetu'z-zurujl't-Tdrie, s. 34; Bardakoğlu, agmd., s. 27. 94 Gözübüyük, age, s. 134. 95 Termanini, age, s. 15-18; Naiıni, age, s. 29. 96 Terınfınini, age, s. 18-19; Naiıni, age, s. 30; Fezfıri, age, s. 123; Gözübüyük, age, s: 134; Bardakoğlu, agm, s. 67. makdldt 1999/1 gerekli olduğunu katı bir biçimde müdafaa etmiş94, bunun tabii sonucu olarak mahkemeler bu çerçeveye giren davalarda beklenmeyen hal durumunu dikkate alınamışlardır.95 Ancak Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının sonucunda ortaya çıkan ekonomik kriz, idari sözleşmelerin kuruluşu sırasındaki şartlada ifa zamanı şartları arasında köklü değişikliklere yol açmış, böylece borç münasebetlerindeki dengeyi bozınuştu. Bu durumda beklenmeyen hallerin idari sözleşmeler üzerindeki olumsuz resirinin adalet ve hakkaniyet esaslarına göre giderilmesi ihtiyacı uygulamada kendisini şiddetli bir şekilde hissettirdi ve yargı organlarını bu yönde karar alınaya zorladı. İşte Fransız Danışt.1yı 30 Mart 1916 t.1rihli ictihadıyla Birinci Dünya Savaşı'nın doğurduğu beklenmeyen haller sebebiyle idari sözleşmelerde değişiklik yapılabilmesine imkan tanımıştır. Bu kararında adı geçen mahkeme Bordeaux Belediyesi'ne şehir için sabit bir fıyat üzerinden havagazı ve elektrik verıneyi taahhüt etmiş olan müteahhidin, savaş sebebiyle kömür fiyatlarının beş misline yükselmesi gözönünde tutularak sabit fiyatın amınlması talebini kabul etmiştir. Bu karar batıda beklenmeyen hal nazariyesinin ilk tohumu olarak kabul edilınektedir.96 İlk önce .idare hukuku ve kısmen de milletlerarası hukuk alanınd:l . kendisini gösteren bu yaklaşım tarzı giderek özel borç münasebetlerini kapsayacak şekilde )~ıygınlık kazanmış ve ilk defa 1932 yılında Polanya Borçlar Kanununun 269. maddesinde yer alan: "Savaş, salgın hast.1lık veya mahsullin tamamen hel:1kı gibi doğal afetler ortaya çıkar ve bunun sonucunda akdin if:'isında şiddetli zorluklarla karşı karşıya kalınıı·sa veya akdin ifası durumunda taraflardan birine akdi yaptıkları esnada beklemedikleri ağır bir zarar tehdidi sözkonusu olursa mahkeme zaruret gördüğünde iyi niyet ilkelerini tatbik ederek ve tarafların maslahatları arasında dengeyi gözeterek akdin uygulanması yöntemini tayin edebilir · İslam Hukukunun Modern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 21 veya borctın ıi1iktarını belirleyebilir. Hatta akdin feshine hükmedebilir" hüküm kanunlaşmıştır.97 Bundan sonra birçok batı lilkesi ile İslam lilkeleri, kanunlarında bu anlayışa yer vermişlerdir. şeklindeki XVIII. ve XIX. yüzyılda batıda hakim olan ferdiyetçi ve hi.irriyetçi düşünce tarzı, hukuki anlayışı da etkilemiş ve sonuçta akit hürriyeti ve akdin bağlayıcılığı ilkesinde oldukça ileri gidilerek sosyal ve akdi denge gözönünde bulundurulmamış ancak bunun adalet ve hakkaniyeti zedelediği görUlUnce bu katı tavır yumuşatılmış ve beklenmeyen hal nazariyesi zorunlu olarak kabul edilmiştir. İslam hukuku ise akit ve hak mefhuınunu mücerret bir nazariye içinde dondurmak yerine, akdi, ihtiyaçların giderildiği bir vasıra olarak değerlendirmiş, beşeri ilişkilerde dengeyi ve adaleti, karşılıklı rızayı, açıklığı esas almış, aldanma ve zararı önlemeyi gaye edinmiş ve ilişkilerde bir aksama ortaya çıktığında bu ilkeler doğrultusunda alınan tedbirlerle bu aksaklıklar giderilmiştir.98 İslam hukukuna bir dinamiklik kazandıran bu yaklaşım tarzının, batı hukukunun ancak XX. yüzyılda ulaşabildiği beklenmeyen hal nazariyesine öncüilik etmesi ve zengin uygulama örneklerini bize sunmuş olması dikkat çekici bir husustur. N- RİSK/rEHLİKE SORUMLULUGU!I-lı\SAR TEOPjSİ (Theorie des risques/Nazariyyettı tehammuli't-tebi'a) kusursuz da olsa verdiği zarardan sorumlu fiilinin sonucuna k.ıtlanmak aitse tehlikesi de ona ait olmalıdır.99 Bir başka ifade ile hasardan ona sebebiyet veren mes'uldür. 100 Risk teorisi kısaca, kişinin olması esasına dayanır. Buna göre herkes durumundadır. Bir şeyin menf.mi kime Nadir de olsa Roma hukukunda bazı kusursuz/objektif sorumluluk (sebeb hallerine rastlanmaktadır. Ancak bu bir prensibin neticesi değil daha ziyade tesadüfı zararların sonucu hakkında bir neticeye ulaşılamamasından ve kusur meflıumunun gerektiği şekilde inkişaf etmem iş olmasından kaynaklanmaktadır. 101 "Kusursuz tazminat olmaz" kaidesi bu hukukun ferdiyetçi yanını yansıtan bir nitelik olarak daima baskın durumunu ·korumuştur.1°2 Tabii olarak bu anlayış Avrupa hukukuna da hakim alımış ve XIX. asrın ikinci yarısına kadar hemen bütün hukuk sistemlerinde varlığını sürdiirmiiştür. Bu dönemde yeni keşiflerin ortaya çıkardığı biiyük sanayileşme ve teknolojik ilerleme insan hayatı için büyük tehlikeleri de beraberinde getirmiş ve bunun sonucunda modern hayat tehlikeler ve zararlar doğuran bir süreç halini almıştır. İşte bu durum Roma hukukuna hakim olan ve 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi ile iyice güçlenmiş bulunan ferdiyetçilik akımının sorgulanmasına yol açtı ve sosyal hukuk anlayışına doğrU bir temayiil ortaya çıkardı. Bu eğilim ilk meyvasını İngiltere'de verdi. sorumluluğu) 97 Fezitfı, age, s. 178. 98 Seııhüri, age, VI, 90; Bardakoğlu, agm, s. 77-78. 99 Senhüri, "Min Mecelleti'l-abkdmfladliyye... ·: s. 62; Muhammed, Muhammed Abdülcevad, Usülu'l-kdnün, s. 160; Hacı Adil, Borçlar Kanunu Şerh i, I, 233; İmre, Zahit, "Doktrinde ı:e Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri ll", s. 423. 100 Gözübüyük, age, s. 41. 101.Imre, agm, I, s. 1525. 102 Ulusan, İlhan, 'Tehlike Sorumluluğu Üstüne", s. 24-25: 1868 yılında Ryland V. Fletcher davası olarak tarihe geçen ve evrensel bir makdlat 1999/1 22 Saffet Köse nitelik kazanarak klasikleşen dava şudur: Gayr-ı menkUlünde havuz inşa ettiren bir malik, suyun önceden bilinmeyen, yer altındaki bir kanaldan geçerek, yandaki madene nüfuz etmesi üzerine, bu zararı tazminle mükellef kılınmıştır. İşte bu Ryland V. Fletcher kaidesi tehlike mes'uliyetinin yayılmasına ve tekamülüne esas teşkil etmiştir.l03 Bu teorinin bütün önem ve kapsamı ile sosyal bir düşüneeye dayalı olarak ortaya çıkışı ancak XIX. asrın sonunda Alman ve Avusturya hukuk nazariyarında olmuş ve bunu takiben de Fransa ve diğer ülkelerde büyük önem kazanmıştır. Batı hukuk doktrininde bu teoriyi ilk defa Nonnen isimli eserinde (1872) Alman hukukçu Binding tesis etmiş ve burada yer alan düşünceler Alman medeni kanunu projesinin mUzkereleri sırasında etkin olmuştur. Özellikle Alman müellitleri tarafından savunulan "menfaat kime aitse tehlikeyi de o iistlemnelidir" (eigenes Interesse eigene Gef.1hr, fremdes lnteresse fremde Gefahr) kaidesinin ağırlığı batı hukukunda kendisini hissettiı-miş ve Risk teorisinin Alman doktrinince sistemleştirilip tesis edildiği ifade edilmiştiı)O'i Bu ülke hukukçularının görüşlerinden ilham alan Fransız hukukçular Saleit!es, Duguit ve fosserand aynı düşünceyi ülkelerinde hararetle savunmuşlardır. Mesela josserand şöyle demektedir: "Değişmiş olan toplum için gençleşmiş sosyal bir kaide lazmıdır. Kıymetini kaybetmiş olan kusur diişiiııcesi yerini taınamıyla daba geniş bir ıne:fbum olan basar (risques) telakkisine bırakmaltdu·. "105 İşte bu tartışmalardan sonra XIX. yüzyılın son yıllarından itibaren tehlike sorumluluğu batı hukuk düzeninde yerini almış, Fransa daha ziyade sorumın çöziinıi.inii her somut durumun şartlarına göre karar verecek yargıcın lıiiknıiine, mahkeme ictihatlarına bırakmış; Alınanya ve İsviçre'de ise Medeni Kanunda ve Borçlar K1nununda yer alan kusursuz sorumluluk )~ınında özel yasalarla, demiryolu işletenlerin, posta idaresinin, elektrik tesisleri işletenlerin, hava taşıtlarını işletenierin sorumlulukları birer tehlike sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Macaristan gibi bazı sosyalist ülkelerin Medeni K1mınlarında tehlike sorumluluğu genel bir kural çerçevesinde düzenlenmiştir (md. 345).106 durumlarının 103 Marea;, el-Vdfi, II, 1114-1118; İmre, agml, s_ 1515; agmll, s_ 467104 imre, agmll, s_ 424-425. 105 Marcos, age, II, 1119 vd.; İmre, agm I, 1526-1527. 106 Ulusan, agm, s. 55-57; Caemmeres, "Cansız Şeylelin Verdiği Zarar/ar'; s. 460-461; Ka.ı!ati, Selim, "Haksız Fiil Sorumlu{uğunda Kusur Kavramının Görevi", s. 59-60. 107 İınre, agml, s. 1526; ayrıcı bk. Koç, Nevzat, Bina w Yapı Eseri Maliklelinin Hukuki Sorumlu{uğu, s. 19-20. 108 Ebu Davud, "Büyu", 71; Nesai, "Biiyu", 15. 109 Mecelle, md. 85. makdlat 1999/1 İslam hukuku bu konuda önemli prensipler vazetmiş ve bu prensipler çerçevesinde geniş bir ictihadl zenginlik ortaya çıkmıştır. XIX. yüzyılın_ . ikinci yarısına gelinceye kadar batı hukukuna hakim olan kıısur prensibinin istisnasını oluşturan İslam hukuku hakkında Zabit İmre şunu söylemektedir: "Malum olduğu üzere, Roma hukukunun en kliçiik bir tesirine dahi maruz kalmadan, sırf kendi hayatiyetiyle inkişaf eden iki biiyük hukuk sistemi vardır. Bunlardan birisi İngiliz hukukudur vetazıninat hukuku mevzuunda kusur esasını benimsemiştiL Diğeri İslam ve eski Türk Hukukıı (Osmanlı) dur ki, bu mevzuda sebebiyet prensibini benimseıniştir."107 islam Hukukunun Modern Hukuka Katkılart Konusunda Bir Deneme 23 Gerçekten Hz. Peygam.ber'in, "Har-k darnan karşılığıncladır.'.ıos hadisinin, ''Bir şeyin damanı ne.fi mukabelesindedir"109; 'ivfazarrat menfaal mukabelesindedir" 110; "Kiilfet nimete ve ninzet kiilfete göredir"lll şeklinde kiilli kaideler ifadesi olan düşünce günümüz hukukunda yer alan Risk/Hasar teorisinin tem~lini oluşturan esaslardan biridir.l12 Bazı İslam illimlerinin "el-gumıı bi'l-gunn" şeklinde formüle ettikleri kaidede yer alan ganimeti (gunm) ve hadiste yer alan harilc bir şeyden elde edilen her türlü yararı, karşıt anlamiısı olan garamet (gurm) de üstlenilen maddi külfeti, harcama yapma, razınin etme veya zarara katianına sorumluluğunu ifade eder. Hak ile sorumluluk, nimet ile ki.ilfet arasında makul bir dengenin bulunması, miras ve ceza hukukundan borçlar hukukuna kadar her alanda İslam hukukunun temel ilkelerinden birisi olımış, bu sebeple de bir menfaate, bir malın mülkiyet ve yararına sahip olan kimseye denk bir külfetin (nafakayı temin, malın zarar ve ziyanını karşılama gibi) yüklenınesine özen gösterilmiştir.ll3 İslam hukuku hak anlayışının tabii bir sonucu olarak hukuka aykırı bir davranıştan dolayı zararın ortaya çıkması, fiil ile netice arasında uygun bir illiyer bağının bulunması halinde zararın giderilmesini esas almıştır. Bir kimsenin tehlikeli ve zor bir durumda kalması sebebiyle ızdırar halinde bulunması ve ancak başkasının haklarını ihlal etmek suretiyle kendisini koruyabilmiş olması sorumluluğunu etkilemez. Çünkü "fzflrar gaymı bakkım iptal etmez".114 Zararın doğrudan (nıübaşereten) ya da dotaylı olarak (sebebiyet verme) ortaya çıkmış olması da razınin sorumluluğunu engellemez. Zira "miibdşir miiteammid olmasa da ddnıin .olur". 115 Sözgelimi bir kimse kayarak düşse ve bir kişinin malına zarar verse bunu öder.116 Keza bir kimse bir hayvana binip giderken bir şeyi çiğnese razminle yi.ikünılüdür.ll7 Bugün biz bu ictihacli hükümele yer alan hayvan örneği yerine otomobil, uçak, gemi gibi araçları koymuş olsak, İslam hukukundan risk teorisine ulaşmamız mi.imkiinclür.l 1S ilke olarak eşya, makine, araç ve techizatı kullanmanın yol açtığı zararlarda, bunların bakım ve kullanını sorumluluğu kime aitsezararı üstlenecek olan da oclur_lı9 Bu vb. hükümler de göstermekteelir ki, İslam hukuku bir zararın vukuu durumunda öncelikle zararın giderilmesi, ikinci olarak da olabildiğince zarar gören kişiye bırakılınayıp zarar verene yüklenmesi, gibi sosyal bir düşünceyi benimsemekteclir. Bu teorinin uygulama alanlatından birisi de borçtan kurtulma sebebi olan imkansızlık halidir. Bir akit kurulduktan sonra taraOar karşılıklı olarak yükümli.ili.iklerini yerine getirmekten sorumludur. Sözgelimi bu bir satım sözleşmesi ise satıcı malı teslime, alıcı da onun karşılığını verıneye mecburdur. Bunlar kanunun güvencesi altındadır. Ancak taraOarın iradesi dışında onlardan birisi için it;ıyı imklnsız kılacak bi ı: durum (beklenmeyen no Mecelle, md. 87. ı ı 1 Mecelle, md. ss. ll2 Senhfıri, agm, s. 62; Muhammed, Muhammed Abdülcevad, age, s. 160. 113 Bardakoğlu, Ati, "Gardmet", s. 359. ll 4 Mecelle, md. 33; aynca bk. Bak1ır, Mustafa, İslamHukukunda Zaruret Hali, s. 261. 115 i:Vlecelle, md. 92; aynca bk. Aktan, Hamza, "Damfuı", DİA, VIJI, 452-453. 116 Ganim el-Bağdadi, Mecmau'dDamdndt, s. 146. 117 Seııhfıri, agm, s. 62. llS Seıılıfır1, agm, s. 62. 119 Aktan, agmd., s. 452-453. makd/at 1999/1 24 Saffet Köse halden bu yönüyle ayrılır) ortaya çıkmış ise (beklenmeyen halden ayrılan) karşı taraft.1n imkanı bulunduğu halde yi.ikümlülliğünü yerine getirmesi istenmeyecektir ve akit son bulacaktır. Mesela bir şahıs uz.1kt.1 bulunan birisine evini satsa müşteri gelip fiilen teslim almadan ev yansa akit yapılmış olmasına rağmen satıcı sorumluluğu ·üstlenecektir. Kez;i bir hayvan satışında hayvan teslim alınmadan ölürse sorumluluk satıcıya ait olacaktır. Bu konu oldukça detaylı bir biçimde Hanefilerce ele alınmış ve akitlerle ilgili bir~ok konuya tatbik edilmiştir. Muhammed Zeki Abdülber, NazarzV)letu tebaınınuli't-Tebi'a adlı eserinde konunun çeşidi akitlere tatbiki konusunda Hanefi mezhebinden çok zengin örnekler sunmakt.1dır. 120 icare akdinde kiralanan şeyin ifasındaki akdin feshi için bir sebep sayadarken satım akdinde bunu kabul etmemektedirlee Fransız Medeni Kanunu'nun 1138/2. maddesi gereğince m[icerret anlaşma ile alıcı mala malik olur ve teslim edilınese bile testimin gerekli olduğu andan itibaren malın sorumluluğu kendisine geçer. Bu durumda alıcı malı fiilen teslim almadan helak olsa akit tamam olup mal teslim edilmiş sayıldığından sorumluluk alıcıya ait olur. Batı hukukunda ilk deta Hanefi mezhebinin görüşlerine paralel olarak bu tür durumlarda sonımiuluğ un satıcıya ait olacağı fikri XIX. yüzyılın sonlarında Alınan Medeni Kanunu'nun 323. maddesinde yer alan: ''Her iki tara.fi da bağlaytez olan akitlerde taraflardan birisinin, kendilerinin sebebzvet vemıediği bm·ici bir durumdan dolayı yükiimlüğiinii yerine gelinnesi imkmısızlaşırsa diğer tarafın da borcu diişer" hükmü ile girmiş 472 ve 473. maddeler konu ile ilgili diğer halleri düzenlemiştir.l21 Roma ve Fransız hukukları imkansızlığı Muhammed Zeki AbciLiiber konu ile ilgili sonuca varmaktadır: değerli araştırmasında özetle şu Bu teori ile ilgili olarak Hanefi mezhebinin hükmü, İslam hukukunun orijinalliğinin ve büyüklüğünün göstergelerindendie Roma ve bugi.inki.i Fransız hukukunun ulaşamadığı çok önemli bir konuda, isabetli hükıni.i oldukça erken bir zamanda vazetti... Bu konuda İslam hukukuna 1900 yılının Ocak ayı başından itibaren Alınan hukuku ulaşabilmiştir. .. Bazıları bunu "Alman prensibi" olarak isimlendirmektedirler. Oysa doğrusu bunun İslam hukukunun prensibi olduğudur.122 V- TEMYİZ GÜCÜ OLMAYANlı\l SORUMLULUGU (Responsabilite de personnes incapables de discernement/Mes'uliyyetü 'adlıni't-teınyiz) 120 Abdülber, Nazariyyetu tebammüli'ttebi'a, s. 8-20; ayrıca bk tür. yer. 121 Abdülber, age, s. 6}68. 122 Abdülber, age, s. 161. maktilat 1999/1 İsl;iın hukuku teınyiz gücü bulunmayan küçükleri ve akıl hastalarını hak anlayışının tabii bir sonucu olarak medeni mes'uliyet kapsamında tutmuştur. Bu durumda bulunanlar bir malı telef etmeleri halinde zararı ödemekle yüki.imlüdiirler. İşçi ücreti, eş ve yakınların nafakası gibi mali İslam Hukukunun ıYiodern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 25 yiikümliilükleri de vardır. Çünkü bu sorumluluğun konusunu mal oluşturduğundan temyiz gücü bulunmayanlar adına ifa edilmeleri ınüınkiindi.ir. Ancak bunların cezai sorumlulukları yoktur. 123 Roma hukuktıncia sonımluluk için kusur aranan hallerde kişinin sorumlu tutulabilmesi için ki.ısurlu ya da kusursuz davranabilme yeteneğine, bir başka itade ile yaptığı fiilierin bilincine varma güciine (temyiz kudretine) sahip olup olmadığı aı~ıştırılıyordu. Roma'da yedi yaşından kiiçi.iklerin, bu anlamda temyiz kudretine sahip sayılmadıkları için haksız fiilierinden sonıınlu tutulamayacakları kabul ediliyordu. Yine Roma hukukunda temyiz gi.icü bulunmayan akıl hastalarının haksız fıil ehliyetlerinin olamayacağı, doğal olarak, herhangi bir tartışmaya yol açmaksızın kabul ediliyordu. 124 hukukuna temyiz gücü bulunmayanların medeni ile ilgili hükümler yeni girmiştir. Mesel;i Fransız medeni kanununda, teınyiz güciine sahip olmayanların sonımluluğuna dair uzun süre herhangi bir hi.ikmiin yer almamış olması biiyük bir eksiklik olarak kabul edilmektedir.l25 Ancak 3 Ocak 1968 tarihli yasayla yapılan değişiklikle Fransız Medeni Kanunu lı89/2 akıl hastalarının da sorumluluğunu kabul etmiştir. 126 Alman, İsviçre ve Türk Medeni Kanunları gayr-ı miimeyyizlerin medeni soruınluluğuna dair hi.ikiimlere yer vermiştir. Günümüz batı sorumluluğu Abdurrezz;ik es-Senhlıri (ö. 1971) konuyla ilgili olarak yaptığı karşılaştırmada bu konuda İslam hukuku hükümlerinin daha derinlikli ve ileri seviyede olduğunu tespit etmektedir. 127 VI- MUHı\YEE Ortak bir gayr-ı menktılun paylaşımında ı;ıhiş bir zarar ort.1)r.ı çıkması halinele İsl;im hukukuna göre izale-i şuylı' yoluna gidilmeyip menfuaitn paylaşımı gerçekleştirilir. Bu durumda hem gayr-ı menklıle zaGır verilmesi önlenmiş, hem ortağın zararı giderilm iş, hem ele umlımi bir zararın öni.ine geçilm iş olur. Sözgelimi bir köyde tek bir ki.içlik değirmen veya bir hamam ya da han bulunsa ve bunlar payiaşıldığında aynı fonksiyonu yerine getiremeyecek bir hale gelseler, hem o işletme, hem ortaklar, hem de toplum mağdur olmaktadır ki, bu gerçekten biiyük bir zarardır. Malda aynı zamanda toplumsal bir hakkın varlığı da dikkate alınırsa böyle bir zaı-aGı engel olm~k için İslam hukukçuları izale-i şuylı' yoluna girmeyip gayr-ı menkUlun paylaşılması yerine menfaatinin paylaşımı yolunu tercih etmişlerdir. Bu durumda ortaklar belli si.irelerle o malı kullanabilirler ya da uygunsa mekan olarak bir t.1rafını birisi, diğer t.1Gtfinı öbi.ir ort.1k kullanmak suretiyle o malın menfuarini paylaşırlar. 128 · Bu İslam hukukçularına ait orjinal bir eliişiince olup hak konusundaki anlayışlarının tabii bir sonucudur. Bu konuda merhum Esat Arsebi.ik (ö. 123 Zeydan, Abdulkerim, el-Veci::, s. 9596. 124 Karadeniz, ÖZc:ın-Çelebican, Roma Hukuku, s. 290. 125 İmre, agmll, s. 485. 126 Kaneti, age, s. 59. 127 Senhüri, "Min Mecelleti'l-Ahkdmi'lAdliyye'~ s. 63. 128 Köse, Saffet, age, s. 94-95. makd/at 1999/1 26 Saffet Köse . 1954) şunları söylüyor: "Bir malın taksim olunabilmesi için ortaklardan herhangi birisirte zarar gelmemesi prensibini İslam hukukçuları hayatın icaplarıyla te'lif edebilmek için modern hukuktın (öngördüğü gibi) gayr-ı menkUllerde şüyuun izalesi yoluna gitmeyerek ortak mallardaki menfaatin taksimi gibi bugünkü hukuktın. bilmediği bir paylaşma esasını tecvlz etmiştir. Filhakika Mecelle'nin muhayeesi bundan başka bir şey değildi. "129 VII- SAVAŞ ESiRLERİ İLE İLGİLİ HÜKÜMLER İslam savaşlarda da adalet, hakk.ıniyet ve insafın elden bırakılmamasını, müslüman askerlerin muhatabının sadece kendileriyle savaşanlar olduğunu temel olarak almıştır. Mesela ilk halife Hz. Ebu Bekir, Üsame b. Zeyd kommasınclaki orduya, çocukları, yaşlıları, kadınları öldürmemeleri, zulüm )~ıpmamalan, meyve ağaçlarını, hayvanları yemenin dışında bir maksatla kesmemeleri, ibadethanelerde ibadet edenlere dokunmamaları em rini vermiştir. 130 Esirler konusunda da İslam çok önemli prensipler va'z etmiştir. a- Esirlerin bakımı ve barınması esir olan ülkeye aiüir. b- Esirlerin hukuki statüye kavuşturulması sırasında aile fertleri bölüneınez. c- Baskı ve işkence yasaktır. cl- Asker esir alınmadan önce, kendi isteğiyle müslüman olursa öldürülemez ve köle-cariye statüsüne soktılamaz. e- Esir kadınlara kadına yapılmış tecavüz yasaktır. (Malikilere göre bu tecavi.iz müsliiman gibi cezai sorumluluğu getirir.) f- Müslümanbir askerin esirevereceği eman geçerlidir. (Hanefilere göre) g- Bir esir kaçıp. kendi ülkesine ulaşırsa hür sayılır. Bu ilke ve kaidelerin bir kısmına insanlık ancak 1907 Lahey ve 1949 Cenevre sözleşmeleri ile ulaşabilmiş, fakat bunlar da .hiçbir zaman uygulanamaınışur.l31 SONUÇ sonlannda çağın ihtiyaçlarının zorlamasıyla uzun sonra ancak hukuk dünyasında kendisine yer edinebiimiş olan ve hukuk düşüncesi açısından önemli bir merhaleyi gösteren bu teorilerin temelini oluşturan ilkeler ve hükümler bizzat Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sünneti tarafından belirlenmiş, İslam huktıkçuları tadından da başarılı bir biçimde geliştidlmişlerdir. Bundan şu iki sonuç ortaya çıkmışur: Birincisi, İslam hukuktı alanında bilimsel çalışma yapanlar dönemin şartlarının getirdiği mecburiyerten dolayı tıpkı, Roma XIX. yüzyılın tartışmalardan 129 Arsebük, Medeni Hukuk, s. 116-117. 130 Taberi, Tarih, III, 226-227. 131 Bu konuda Alunet ÖZel'in İslam Devletler Hukuku'da Samş Esirleri ~d lı değerli çalışınasına bakılabilir. s. 53-129. makd/at 1999/1 İslam Hukukunun Modem Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 27 hukukunda olduğu gibi 132 meseleci (kazuist) bir metodla yazılmış bulunan fıkhi mirastan gerektiği şekilde yararlanabilmek ve hukuk dünyasına sunabilmek için teoriler üretıneli ve günümüz hukukuyla mukayeselerde bulunmalıdır. İkincisi de tarihte ve günümüzde dünyanın en büyük hukuk sistemlerinden birisi göriilen ve 1932 yılında Lahey'de toplanan Mukayeseli Hukuk Kongresi'nde alınan kararla modern hukukun kaynaklarından kabul edilen İslam hukuku çağdaş hukuk öğretiminde Hukuk Tarihi çerçevesinde ele alınan alt ve t;lli bir bilim dalı ve ilgi konusu olmasından ziyade mukayeseli hukuk açısından ele alınınalı ve yeni hukuki teori ve çözüm arayışları için asırlarca uygulama alanı bulmuş bu tecri.ibe birikiminden yararlanma yoluna gidilınelidir. BİBLİYOGRAFYA Abdiilber, Muhammed Zeki, Na:mriyyetu Tebammülit-Tebi'a fi'l-Fıkbi'l-İsl!imi, Kahire 1369/1950. Alımeel b. Hanbel (ö. 241/855), el-Miisned, Bulak 1313'clen otset İstanbul 1401/1981, I-VI. Aktan, Hamza, "Danıan", DİA, VIII, 450-'153. Ali, Ahmed Midhat, Na:mriyyetu'z-Zurıljl'l-İsfisndi)~)'e, K.ıhire, ts. Ali el-Hafif, N;kdmu'l-Mu'dmeldti'ş-Şer'i)~ııe, K.ıhire, ts. (Danı'l~Fikri'l-Arabi), ~J . (3. Ali Haydar Efeneli (ö. 1936), Diireru'l-Hiikkdm ŞeriJU Mecelleti'l:Al.ıkdm, İstanbul 1330, I-N. Armağan, Servet, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hiim)'etler, 1\nkara 1992. Arsebiik, Esat (ö. 195<1), "Alacağın Temliki ve Borcun Nakli", AÜHFD, XI/1-2 (195'l), s. 'l-14.. Arsebiik, Esat, Medeni Hukuk I: Baş!aııgiÇ ue Şabsm Hukuku, İstanbul1938. Arsebiik, Esat, Türk Kanunlan Bakmmıdan Borçlar E.••asları I. Ankara 1937. Hukukwıwı Uımlmi R1ci, Ebu'I-Velid Süleyman b. Halef b.Sa'cl el-Encleliisi (ö. 478/1081), el-Miiııtekd Şerbu'l-Mıwatta'i'l-İmdm Md/ik, K.ıhire, 1332'den olset Kahire, ts. (Danı'I-Fikri'l-Arabi), I-VII. Rıkur, Mustaf.ı, İslam Hukukımda Zarıtret Hal i, Ankara, ts., (Akçağ yayın evi). Rırclakoğlu, Ali, "Caiha", DİA, VII, 26-27. Rırdakoğlu, Ali, "Garamet", DİA, Xlll, 359-361. 132 Senhfıri, Mesddiru'l-hak, VI, 90; Schwarz, ''Roma Hukuku ve İngiliz Hukuku". s. 188. ınakdldt 1999/1 28 Saffet Köse Bardakoğlu, Ali, "Havale",DİA, XVI, 507-512. Bardakoğlu, Ali, "İslam Hukı.ık"Unda ve Modern Hukukta Beklenmeyen Hal Nazariyesi", EÜİFD, sy. 2 (1985), s. 63-97. Berki, Ali Him met (ö. 1976), Hukuk Tarihinden İslam Hukuku, Ankam 1955. Berki, Şakir, "Roma Hukuku İslam Hukukuna Tesir Etmemiştir", Fludes de Droit, no: 1, Ankara 1955, s. 9-10; no: 2 (1957), s. 7. Bilmen, Ömer Nasuhi (ö. 1971), Hukuk-ı İslamiyye ve Istilahat-ı F1kbiyye Kamusu, İstanbul, ts. (Bilmen yayınevi), I-VITI. Buhar!, Ebu Abdiilah Muhammed b. İsmail (ö. 256!869), el-Cdmiu's-Sabib, İstanbul1315, I-VIII. "Caiha", el-Mevsılatu'l-Fildıiyye, Kuveyt 1409/1989, XV, 67-75. Cemile, Bü Lihye, Nazariyyetii'z-Zımifi't-Tdrie fi'l-Kdnı2ııi'l-Medeni (basılmamış yüksek lisans tezi, ve'I-Uiümi'I-İdariyye, 1983.) el-Ce:aiiri Cami'atu'l-Cezfıir, M.-ı'heclu'I-Hul-;fık Cheron, Albert-Fahıııy Sadek, "İslam Hukuktıncia Özellikle Hanefi Mezhebine Göre Ha1~·ıle" (çev. Halil Cin),AÜHFD, XXVIIİ/1-4 (1971), s. 413-454. Clibüri, Abdullah Muhammed, "Ahkamu'l-Havfile, bahs/fıkhi muk<1mn", Mecelle/u Küll~)'eti'l-İmdmi'l-A'zdm, sy. 4, Bağdacl, 1398/1978, s. 217-257. Darekutni, Ali b. Ömer (ö. 385/995), es-Siinen (nşr. Abdullah Haşim Yemani ei-MedenD, Kahire 1386/1966, I-IV. Darimi, Ebu Muhammed AbduiLılı b. Abdirralıman (ö. 255!868), Mustaf.ı Dib ei-Buga), Beynıt 1412/1991, I-II. es-Sibıen (nşr. Derdir, Ebu'I-Bemkat Ahmed (ö. 1201/1786), eş-Şerbu's-Sağir (nşr. Mustafu Kemal Vasfi), Kahire, ts., (Diiru'I-Ma'ariO, I-IV. Dirini, Fethi, ei-Hakk ve medd Sultdni'd-Devle jl Takyidib, Beynıt 1404/1984. Dirini, Fethi, NazariJJ•etu't-te'assıif"ji İsti'mdli'l-Hak fi'l-Fildıi'l-İsldm~ Dımaşk 1408/1988. Ebu Davı.ıd, Süleyman b. Eş'as es-Sicistani (ö. 275/888), el-Merdsilma'al-E::/inid (nşr. Abdiiiaziz İzziidclin es-Seyrevan), Beynıt 1406/1986. Ebulula Marelin (ö. 1957), Medeni Hukuk Cephesinden Ankara 1996. Alımed Cevdet Paşa. Fathy, Mahmoı.ıcl, La doctrine ımısulıuaııe de !'abus des droits, Paris 1913. el-Fetdvli'l-Hindö:ııe, Bulak 1310'dan ofset Beynıt 1400/1980, I-VI. Feyzioğlı.ı, FerLi Necmeddin, Borçlar Hukuku Uımlıni Hükümler, İstanbul1967. nıakdlat 1999/l İslam Hukukunun Modern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 29 Fez.1ri, HasebCı, Eseru'z-Zımlfi't-Tarie ale '1-İitizdm i'l-Akdifi'I-Kdnılııi'I-Mukdraıı, İskenderiye 1979. Fitzgerald, S. V., 'The Allaged debt ofislamic to Roman Lıw", Tbe Law Quarterly Review,.ıxvn (1951), s. 81-102. el-Rığdiidi, Giinim Ebu Muhammed Gıyiisuddin Beyrut 1407/1987. (ö. 1032/1623), Mecma'u'd-damdııdt, Georgesco, V.-A., "Roma Huh.ı.ıku ve Modern Diinya Düşüncesi", (çev. Bülent Tahiroğlu), İÜHFılf, XLII/1-4 (1977), s. 585-601. Gözübüyük, Abdullah Pulat, Hukuki Mes'ıU~ret Bakımmdan Miicbir Sebepler ve Beklenmeyen Haller, Ankara 1957. Hacı Adil, Borçlar Kanunu Şerbi, İstanbul1929, I-IL Hamidullah, Muhammed, İs/dm. Hukuku Etiidieri, İsLınbul1984. Haskefi, Alaüddin Muhammed b. Ali (ö. 1088/1677), ed-Diirrii'I-Mubtdr Obn Abidin, Reddii'I-.Muhtar kenan nda), Kıhire 1272-1324, I-VII. "Haviile", ei-Mevsı'iatu'I-Fıkb~ı:ı•e, Kuveyt 1410/1990, XVIII, 169-246. Heysemi, Ebu'I-Hasan Nünıclclin (ö. 807/1405), Mecma'u'z-Zevd'id ve Menba'u'I-Fevdid, Beyrut 1967, I-X. Hüseyin Amir, et-Te'assuffi İsti'mdli'I-Hukılk ve İlgdi'l-Ukıld. Kah ire 1379/1960. İbn Abidin, Reddu'l-Mubtar a/e'd-Diirri'l-Mubtdr Şerbu Teııviri'l-Fhsdı~ .K.ılıire 1272-1324, I-VII, (VI/1-2, Tekmile; VII/1-2; Takriratu'r-R1fi'D. İbn Ciizeyy, Ebu'l·Kasım Muhammed b. Ahmed (ö. 741/1310), el-Kavdııiiııı'I-Fıkbiyye, Beynıt, ts. (Danı'l-Kiitiibi'l-İimiyye). İbn Hazm, el-Muballd. (nşr. Ahmed Muhammed Şakir), Kahire, ts. (Mehebetu Dari't-Türiis), I-XI. İbn Kucliime, Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed (ö. 620-1223), el-Muğn~ Beynıt 1392-93/1972-73, I-XIV. İbn Mace, Ebu Abdiilah lvluhammed b. Yezicl el-Kızvini (ö. 273/886), es-Siineıı ~ lnşr. M. Fuad Abdiilbaki), Kalıire 1372/1952'den otset İstanbul 1401/1981, I-II. İbn Rüşcl, Ebu'I-Velid Muhammed b. Ahmed el-Hafid el-Kurtubi (ö. 595/1198), Biddyetu'I-Miictebid ve Nibc~yetu'I-Muktesid, İstanbul, 1985, I-II. İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybani (ö. 189/805), ei-Cdmiu'::.'-Sağir. Beynıt 1406/1986. İmre, Zahit, "Doktrincle 1•e Türk Hukukunda Kusursuz Mes'uliyet Halleri", İÜHFM. XIII/4 (1947), s. l'i75-1536; XIV/1-? (19'18), s. •123-497. nıakdldt 1999/1 30 Saffet Köse İsevi, Ahmed İsevi, "Nazariyyetu't-te'assuf fı İsti'mali'l-Hak fı'l-Fıkhi'l-İslami", Mecelletu'l-Ulzlmi'l-Kdnılniyye ve'l-İktisddiyye, I/5, K1hire, 1963, s. 1-120. . Kaneti, Selim, "Haksız Fiil Sorumluluğunda Kusur K1Vramının Görevi", Sorumluluk Hukukımdaki Yeni Gelişmeler L Sempozyumu, Anlmra 21-22 Ekim 1977, s. 29-66. Kapan i, Miinci, Kamu Hürriyet/eri, Ank-ara 1993. K1cidavi, Yusuf, el-Hasdisu'l-Amme li'l-İsldm, Kalıire 1989. Karadavi, Yusuf, el-Medballi-Dirdseti'ş-Şeri'ati'l-İsldmiyye, Kahire 1990. Karadeniz, Özcan-Çelebican, Roma Hukuku, Anlmra 1989. Karaman, Hayreeleli n, Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul1982-87, I-III. Kiisani, Ebu Bekir Alaueldin b. Mes'fıd (ö. 587/1191), Beddiu's-Sana"i' fi Tertibi'ş-Şerdi', K1hire 1327-28/1910'dan ofset Beynıt 1402/1982, I-VIL Koç, Nevzat, Bina ve Yapı Eseri Mdlikleriııiıı Hukuki Sorumlulıtğu, Ankara 1990. Kohler, .Joset: "Die lslamlehre vom Rechtsmissbrauch", Zeitscbrift ji'ir vergietebende Recbtswissenscbraft, XXJX, Stuttgart 1913, s. 432-444. Koschaker, Paul, Roma Özel Hukukwıım Ana Hatları (tre. Kudret Ayiter), Ankara 1983. Köse, Saffet, "İslam Hukukunun Statik Olduğu İclcliasının Tahlili", SÜİFD, sy. 6, Konya 1996, s. 255-295. Köse, Saffet,İs/cım Hukukunda Hakkm Kötiiye Kullanılması, İstanbul1997. Kuba!, Hiiseyin Nail, Anayasa Hukukımım Genel Esasları ve Siyasi Rejim/er, İstanbul196ti. Lokman, Vahy Farfık, ez-Zımijiı'l-İstisndiyye elieti tatraıt ale'l-lwdi ba'de İbrdmib -dimse mukdrene-, Arnman 1992. lv!alımesani, Sublıi, Felsefetu't- Teşri'fi'l-İsldm, Beyrut 1380/1961. Malımes;1ni, Subhi, en-Nazariyyetu'l-Amme li'l-Miicebdt ve'l-Ukıld fi'ş-Şeriati'l-İsldmi]~ı'e. Beynıt 1948, I-II. Malik b. Enes (ö. 179/795), el-Muvatta' 1370/1951, 1-11. Mansfır, Muhammed Halid, "Tegayyuru (nşr. M. Fuad Abdiilbaki), K1hire Kıymeti'n-Nukfıcl ve Teessunı Zalike bi-Nazariyyeti'z-Zurfıfı't-Tiirie fı'l-Fıklıi'l-İslami el-Mukaran", Dird..<:dt, :X:XV/1, Arnman 1419/1998, s. 145-156. lv!arcos, Siileyman, el-Wifi fi Şerbi'l-Kdııılni'l-ı'vfedeni ll: Fi'I-İltiza"mdt, K1hire maMI!it 1999/1 İslam HukukununModern Hukuka Katkılan Konusunda Bir Deneme 31 1988-89, I-II. Merginani, Ebu'I-Hasan Burhanuelelin Ali b. Ebi Bekr (ö. 593/1197), el-Hiddye şerinı Bidtiyeti'l-Miibtedi, K.1hire 1384/1965, I-IV. Mosca, Gaetano, "Roma ve Ortaçağ (çev. Mukbil Özyöriik), AÜHFD, III/1-4 (1946), s. 522-564. Muhammed, Muhammed Abdiilcevad, UsUlu'l-Kdmln Mukdrene İskenderiye 1411/1991. Musa bi-Uslili'l-Fıkb, Muhammed Yusuf, Tdrlbu'l-Fıkbi'l-İsldm~ Da'ııetun Kaıılixvetwı li-Tecdidibi bi-Riicü'i li-Mesddiribi'l-ılld_. Kahire 1378/1958. Musa Muhammed Yusuf, et-Teşri'u'l-İsldmi ııe Eserubıl fi'l-Fild.ıi'l-Garb~ Kahire 1960. Muslehuclclin, Muhammacl, Philosopby of Jslamic Law aııd Orientalists, L1hore, ts. (Islamic Publications) Miislim b. Haccac, Ebu'I-Hüseyin el-Kuşeyri (ö. 261/874), e/-Cdmiu's-Sabib M. Fuad Abcliilbaki), Kahire 1374-75/1955-56, 1-V. (nşr. Miittaki el-Hindi, Alaiiddin Ali b. Abdilmelik (ö. 975/1567), Kenzu'/-Ummdl fi Siineni'l-Akııtil ve'I-EJ'dl, Beynıt 1985, I-XVI. Naimi, Fiiclıl Şakir, Nazariyyetu'z-Zurlifi't-Tdrie Bağciaci 1969.. Ömeri, İsmail, el-Hak ve Nazariyyetu't-Te'assuf 1405/1984. beyne'ş-Şeri'a fi ve'I-Kdmln, İsti'mdli'I-Hak, Musul Özakman, Cumhur, "I-Iavale ilişkisinin Borçlar Hukuku Açısından İncelenmesİ ve Kıymetli Evrak Huk-ı.ık-undaki Göriiniişii", İÜHFM, XLI/1-2 (1975), s. 255-297. Özel, Alımet,İs/amDevletler Hukukunda Savaş Esirleri. Ankara 1996. Remli, Şemsiiclelin Muhammed b. Alımeel (ö. 1004/1596), Nibdyetu'I-Mubtcic i/d Şerbi'I-Minbciı.~ Beyrut 1984, I-VIII. Salınun ~ b. Abdisselam b. Said (ö. 240/85 11), ei-Miidevvenetu'/-Kiibra. Kahire 1324:, I-Vl. Saymen, Ferit H., "Akit Yapmak Hakkının Suiistimali", İÜHFM, Vll (1941), s. 541-563. Saymen, Ferit H., "Hakkın Suiistimalinin Miieyyidesi", İÜI·IFJ.lJ. XI/1-2 (1945), s. 311-327. Saymen, Ferit H., "Mukayeseli Hukuk Bakımından I-L1kkın Suiistimali", İÜHFJ.I1, XII (1946), s. 1129-1151. makdlat 1999/1 32 Saffet Köse Schwarz, Andreas B., "Roma Hulnılnı ve İngiliz Hukuk'U" (tre. Biilent Davmn), İÜHFM, XI (1945),s. 180-202. Senhı1ri, Abdürrezzak (ö. ile'l-K.'infıni'I-Medeni fı'I-Usi'ıri'I-Hadise", 19717, "Min ei-Iraki ve Mecelletu'l-Kadd, Mecelleti'I-Ahkami'I-Adliyye Hareketu't-Taknini'I-Medeni yıl: 2, sy: 1-2, Bağciaci 1355/1936,s.5-65. Senhüri, el-Vasit jJ Şerbi'l-Kdnı1ııi'l-Meden~ Beynıt 1958-70, I-X. Senhı1ri,Mesddiru'l-Hakfi'l-Fıkbi'l-İsldm~ K.1hire 1954-60, I-VI. Semhsi, Şemsüleimme Muhammed b. K.1hire 1324-31, I-XXX. Alımed b. Sehl (ö. 483/1090), el-Mebsılt, Şeltüt, Abdiilmaksüd Abdiilkadir, "Nazariyyetu't-Teassuf fı İsti'mali'I-Hak", Üsbtı'ul-Fıkbi'l-İsldmi ve Mibric(iıı İmam İbn Teymiyye (_Dımaşk 16-21 Şevval1380), K.1hire 1382!1963, s. 129-200. Tabbam, AfıfAbdiilfettıh, Rz'ibu'd-Dini'l-İsldm~ Beyrut 1977. Taberani, Ebu'I-Kilsım Süleyman b. Ahmed (ö. 360/971), el-Mu'cemu'l-Kebir (nşr. Harndi Abdiilmecid es-Selefı), Kahire, ts. (Mektebetii İbn Teymiyye), I-XXV. Taberi, Tdribu'l-Ümem ve'l-Miilı1k (nşr. Muhammed Ebu'I-Fazl), Kahire 1960-70'den ofset Beynıt, ts .. (Danı Siiveydan), I-X Tahavi, Eb(ı Cafer Ahmed b. Muhammed ei-Ezdi (ö. 321/933), el-Mubtasar Ebu'I-Vefa el-Efgi\ni), K.1hire 1370. (nşr. Tahmaz, Abcliilhamici,Mi.ultu'ş-Şeri'ati'l-İsldm~~·e, Dımaşk 1411/1991. Termanini, Abcliisselam, Nazariyyetu'z-Zurz1fi't-Tdrie, Dımaşk 1391/1971. Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sevre (ö. 279!892), el-Cdmiu's-Sabib (nşr. Ahmed Muhammed Şakir-İbmhim Utve İvad-M. Fuad Abdiilbaki), K.1hire 1395-98/1975-78'den ofset İstanbul1401!1981. Topçuoğlu, I-L'imide, Kanuna Karşı Hile (Kmıuııdaıı Kaçnıma Yolları), İzmit 1950. Ulusan, İlhan, "Tehlike Sorumluluğu Üstüne", Mukayeseli Hukuk Araştırmalar/.. Dergisi, yıl: 4, sy. 6, İstanbul 1970, s. 23-57. Umur, Ziya, "Roma Hukukı.ında Hakkın Suiistimali", İÜHFM (fahir Tanere Armağan)(1956), s. 557-567. Ünal, Halit, İslam Hukuku Üzerine Araştmnalar, Kayseri.1994. Velicledeoğlu, Hıfzı Velclet, "Hakkın Stüistimali Melhumunun Nazariyar ve Tatbikatta ki Durumu ve Benzeri Mefhumbrla Miinasebeti", İBD.. XV/1 (1951), s. 3-27. makttlat 1999/1 · İslam Hukukunun Modern Hukuka Katkılart Konusunda Bir Deneme 33 Von Caemmerer, Emst, "Cansız Şeylerin Verdiği Zararlardan Sonımiulu k ve Atom Tehlikesi" (çev. ServerTanilli),İÜHFM, XXVII/1-4 (1962), s. 457-470. Yahya, Abdulvedüd, Havdletu'd-deyn diriise Mukdrene fi'ş-Şeri'ati'l-İsldmiyye ve'l-Kdıııtııi'I-Almdııi ve'l-Mısri, Kıhire 1992. Zehavi, Said Emcecl, et-Te'cz..<:Suj fl İsti'ındli'l-Hakl.u'l-Milk~)~Ve fi'ş-Şerlati ve'I-Kdıulıı, Kılıire 1393-94/1974-75. Zerk-ii, Mustafu Ahmed, el-Fıkbu'l-İsldmifl Sevbibi'l-Cedfd, Dımaşk 1967-68, I-III. Zeydan, Abcliilkerim, el-Kefdle ve'l-Havdle 1395/1975. fi'l-Fikbi'l-Mukc~ran, Bağciaci Zeyclan, Abdiilkerim, el-Vecizjl UsıUi'l-Fikb, Arnman 1411!1990. makd/dt 1999/1