Sosyoloji Konferansları No: 50 (2014-2) / 87-91 AHISKA TÜRKLERI: ULUSÖTESI BIR TOPLULUK ULUSÖTESI AILELER Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk - Kazak Üniversitesi, İnceleme Araştırma Dizisi, Yayın No: 21, ISBN: 978-9944-237-26-0 Ayşegül AYDINGÜN ve İsmail AYDINGÜN Hazar Ege GÜRSOY* Türkiye’de pek çok kimsenin varlığından dahi haberdar olmadığı Ahıska Türkleri, son iki yüzyıldan bu yana birçok insan hakkı ihlalleriyle karşılaşmış ve hâlâ da karşılaşmaktadırlar. 1829 Edirne Antlaşması’na kadar yaklaşık 250 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu himayesinde bulunan Çıldır Eyaletinin merkezi konumundaki Ahıska, bugün Gürcistan’ın Mesheti-Cavahetya bölgesi sınırları içinde yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeden çekilmesiyle birlikte ayrımcılıklara, sürgünlere ve saldırılara maruz kalan Ahıska Türkleri, günümüzde 10 farklı ülkede dağınık bir biçimde yaşamak zorunda bırakılmalarına rağmen kültürel ve millî kimliklerini korumayı başararak eşine az rastlanır bir dayanışma örneği sergilemektedirler. Ulusal ve uluslararası yazında çeşitli çalışmalar olmakla birlikte, Ahıska Türkleri üzerine yapılan araştırmalar ya bölge uzmanları tarafından betimleyici şekilde ya da Ahıska Türklerinin ana yurtlarına geri dönüşü sürecinde taraf olan ülkelerin, uluslararası örgütlerin ve düşünce kuruluşlarının perspektifleri doğrultusunda stratejik ve siyasi bir üslupla ele alınmaktadır. Bu bağlamda, Ayşegül Aydıngün ve İsmail Aydıngün’ün kaleme almış oldukları Ahıska Türkleri: Ulusötesi Bir Topluluk - Ulusötesi Aileler kitabı, temelini sosyoloji disiplininden alan ve 14 yıllık zengin bir araştırmanın sonucunda elde edilmiş etnografik verilerin, ulusötesicilik yaklaşımı ışığında kuramsal bir zeminde irdelenmesiyle bilimsel yazına yeni bir soluk kazandırıyor. Öte yandan, yazarlardan Ayşegül Aydıngün’ün, kendileri de farklı ülkelerde yaşamak zorunda kalarak ulusötesi bir aile olan anneannesi Münire Toker ve büyük dayısı Talat Ramadanov’a ithaf edilen kitap, yazarların da bizzat yaşananlara tanıklık etmesiyle samimi, yalın ve akıcı bir dile sahip. Bu bağlamda her türlü okuyucu kitlesine de hitap ediyor. Arş. Gör., Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Avrasya Çalışmaları Anabilim Dalı, [email protected] * 88 Ahıska Türkleri: Ulusötesi Bir Topluluk - Ulusötesi Aileler Dokuz bölümden oluşan kitabın yazılış amaçları “Giriş” (s. 1-8) bölümünde, Ahıska Türklerinin başından geçen ve her biri bir sonrakine zemin hazırlayan 1944 sürgünü, 1989 Fergana olayları, Krasnodar’a ve sonrasında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç gibi unsurlar hakkında temel bilgiler verilerek açıklanıyor. Bu bilgiler ışığında, yazarlar, kitabın amaçlarından ilkinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında Ahıska Türkleri hakkında farkındalık yaratmak olduğunu belirtirlerken, ikinci amacın Ahıska Türklerini ulusötesi yaklaşımla (İng. transnational approach) kuramsal bir perspektifte analiz etmek olduğunu dile getiriyorlar. Zira her ne kadar farklı ülkelere dağılmış ve her ne kadar yerleşmiş oldukları ülkelere entegrasyon çabası içinde olsalar da Ahıska Türkleri, kültürel, etnik ve dinî kimliklerine tutunarak güçlü aile bağlarından taviz vermiyorlar. Kitabın 2. bölümü olan “Üç Kadın, Üç Kuşak, Üç Hikâye: Ulusötesi Bir Topluluk, Ulusötesi Aileler” (s. 9-34), kitabın en çarpıcı bölümü olarak dikkati çekiyor. Bu bölümde, yazarlar, üç farklı nesilden gelen üç Ahıska Türkü kadının hayat hikâyelerinin yanı sıra bu kadınların ana vatan, aile, sürgün, aidiyet ve kimlik gibi unsurlara bakış açılarını aktararak, okuyucuya birey üzerinden toplumu örnekleyen sosyolojik bir perspektif sunuyor. Seçilen bu üç kadının hikâyeleri bizlere yaşanılan sürgün ve göçler sonucu Ahıska Türklerinin nasıl farklı coğrafyalara dağıldıklarını ve nasıl ulusötesi ailelere dönüştüklerini belirtmekle kalmıyor, teknolojinin gelişmesiyle fiziki mesafelerin nasıl katedildiğine de dikkat çekerek, ulusötesi göçün 21. yüzyılda yeni bir paradigma kazandığını gösteriyor. Dört alt başlıktan oluşan “Ahıska Türklerinin ve Ahıska’nın Kısa Tarihi” (s. 35-46) adlı 3. bölüm, okuyucuya ilk olarak Ahıska Türklerinin kim olduğu konusundaki Rus, Gürcü ve Türk kaynaklara göre farklılık gösteren üç bakış açısını belirterek başlıyor; Ahıska’nın, Gürcistan’ın Sovyetler Birliği’ne katılmasına kadarki kısa tarihi ile devam ediyor. Sovyet rejimi tarafından ‘güvenilmez halk’ olarak nitelendirilen (s. 40) Ahıska Türklerinin, 1921-1944 yılları arasında yaşadıkları baskı ve ayrımcılığa da değinilen 3. bölüm, Ahıska Türklerinin maruz bırakıldıkları 1944 sürgününü anlatarak son buluyor. Kitabın 4. bölümü “Sürgünde Yaşam, Örgütlenme ve 1989 Fergana Olayları” (s. 47-66), ilk olarak Ahıska Türklerinin sürgün sonrasında Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’da sıfırdan başladıkları yaşamlarından kesitler Sosyoloji Konferansları, No: 50 (2014-2) / 87-91 89 sunuyor, 1956 yılında ‘özel yerleşim’ politikasının kalkmasıyla örgütlenen Ahıska Türklerinin geri dönüş mücadelesinde yaşadıkları zorluklara ve fikir ayrılıklarına ışık tutuyor. “Ahıska Türklerinin Gürcistan’a Dönüş Meselesi: Dünü, Bugünü ve Yarını” (s. 67-84) adlı 5. bölümde yazarlar, hâlen ana vatanına dönüş hakkı bulamamış Ahıska Türklerinin, Gürcü yetkililerle hem Sovyet döneminde hem de sonrasında girmiş oldukları mücadeleyi irdeliyor. Sovyet sonrası süreçte, Avrupa Konseyi’nin üyelik ön koşulu olarak belirttiği Ahıska Türklerinin geri dönüşü ve entegrasyonu her ne kadar Gürcistan hükümeti tarafından kabul edilmiş olsa da konunun yokuşa sürülmesi, ülke içinde süregelen etnik çatışmalar, Gürcü kamuoyunun konuya bakış açısı ve günümüzde bölgede nüfus çoğunluğu bulunan Ermenilerin de görüşleri göz önünde bulundurularak anlatılıyor. Kitabın 6. bölümü, “Sovyetler Birliği’nin Dağılmasının Ardından Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Göçü” (s. 85-102), Sovyet sonrası bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin ulus inşa sürecine girmesiyle bu ülkelerde yaşayan azınlıkların karşılaştığı ayrımcılık sonucu dolaylı ya da dolaysız göçe zorlanışlarını, bu bağlamda birçok Ahıska Türkü’nün kendi imkânlarıyla Türkiye’ye göçünü ve entegrasyonunu, avantajları ve dezavantajlarını da göz önünde bulundurarak aktarıyor. “Krasnodar ve Rostov’daki (Rusya Federasyonu) Ahıska Türkleri: Ayrımcılıklar ve İnsan Hakları İhlalleri” (s. 103-120) adlı 7. Bölüm, 1989 Fergana olayları sonrası Rusya Federasyonu’na göç sürecini ve nedenlerini açıklayarak başlıyor. Özellikle Krasnodar ve Rostov bölgelerinde yaşayan Ahıska Türklerinin karşılaştığı zorluklara dikkat çekiyor. Propiska (oturma izni) verilmemesi sonucu vatandaşlık haklarından yararlanamama, işsizlik, devlet tarafından uygulanan ayrımcılık ve baskıların yanı sıra diğer etnik gruplarla ilişkilerinin provoke edilmesi ve Kozak örgütlerin tehditleriyle diken üstünde yaşayan topluluğun durumu da bu bölümde okuyucuya sunuluyor. “Ahıska Türklerinin Amerika Birleşik Devletleri’ne Göçü” (s. 121-136) adlı 8. bölümde yazarlar, Ahıska Türklerinin durumunun, uluslararası örgütlerin de dikkate alması sonucu uluslararası kamuoyuna ne koşullarda yansıdığını, bu bağlamda Mülteci Programı kapsamında Amerika Birleşik Devletleri’ne göçün yolunun nasıl açıldığına dikkat çekerek, göç prosedürü 90 Ahıska Türkleri: Ulusötesi Bir Topluluk - Ulusötesi Aileler hakkında bilgi veriyor. Ayrıca, ABD’ye göç ve Ahıska Türklerinin kimlik ve aidiyet algısının yanı sıra entegrasyon süreçlerine ve ABD’de örgütlenme süreçlerine ışık tutuyorlar. Kitabın son bölümü olan “Ulusötesi Bir Topluluk, Ulusötesi Köylüler, Ulusötesi Aileler - Ahıska Türkleri: Analitik Bir Değerlendirme” (s. 137-150), kitap boyunca değinilen tarihsel süreci, gözlemleri ve etnografik verileri kuramsal bir zemine oturtarak bazı kavramlara dikkat çekiyor. Ahıska Türklerinin en güçlü dayanışma mekanizması olan ‘aile’, yazarlar tarafından çekirdek yapıdan ziyade akrabalık/hısımlık (İng. kinship) olgusu üzerinde durularak açıklanıyor. Yazarların üzerinde durduğu bir diğer kavram olan ‘köy’, aileden sonra Ahıska Türkü bireylerin kendilerini tanımladığı en önemli ikinci unsur olarak değerlendiriliyor. ‘Sürgün’ kavramı, Ahıska Türklerinin kimlik oluşumunda kolektif travma özelliğiyle etkin bir faktör olarak analiz edilirken, ‘vatan’ kavramının çok katmanlılığı diğer sürgün halklara nazaran ‘emsalsiz’ (s. 145) bir yapı olarak sunuluyor. Zira Ahıska Türklerinin kendilerini ait hissettikleri vatan; kimisi için Ahıska, kimisi için doğup büyüdükleri Sovyet sonrası cumhuriyetler, kimisi için de siyasi açıdan Türkiye olarak çeşitlilik gösteriyor. Yazarların dikkat çektiği son kavram olan ‘kimlik’, etnik ve din unsurları göz edilerek açıklanıyor. Kitabın bu son bölümünde yazarlar, ulusötesi bir topluluk olarak tanımladıkları Ahıska Türklerinin ulusötesi ailelere dönüşmelerine rağmen kimliklerini koruduklarını ve dayanışma ruhlarını kaybetmediklerini belirterek, kuramsal açıdan Ahıska Türklerinin kozmopolit ulusötesicilik yerine etnik ulusötecilik ile değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıyorlar. Sonuç olarak, Ahıska Türkleri: Ulusötesi Bir Topluluk - Ulusötesi Aileler, sosyal bilimler yazınına çeşitli faktörler dolayısıyla önemli bir katkı sağlayacak bir kitap olma özelliği taşıyor. Bu faktörlerden ilki, hiç şüphesiz yazın dilinin Türkçe olması ve bu sayede daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşabilmesidir. İkinci olarak, kitap, etnografik verilerin kuramsal bir çerçevede ve analitik bir bakış açısıyla incelenmesinden ötürü Ahıska Türkleri üzerine yapılmış önceki çalışmalardan farklılık gösteriyor. Yazarların mülakatlardan seçtikleri alıntılar, bireysel deneyimlerin açıklanmasından öte Ahıska Türklerinin toplumsal yapısına ışık tutarak sosyolojik bir çıkarımda bulunulmasını mümkün kalıyor, okuyucuya adı geçen topluluk hakkında açıklayıcı bir profil çiziyor. Kitabın bir diğer katkısı ise Ahıska Türklerinin yanı sıra vatan, kimlik, aile, göç, etnisite, etnik göç ve ulusötesicilik gibi Sosyoloji Konferansları, No: 50 (2014-2) / 87-91 91 kavramlar üzerinde çalışan sosyal bilimciler için yararlı bir vaka incelemesi olması. Ayrıca, yazarların samimi ve akıcı bir dil kullanması nedeniyle herkesin rahatça okuyabileceği bu eser, Türkiye’de Ahıska Türkleri üzerine farkındalık yaratacak bir çalışma olarak dikkati çekiyor. Bu bağlamda, yazarlar, Ahıska Türklerini bilimsel bir çerçevede analiz ederek, kullandıkları yalın dil sayesinde Türkiye kamuoyunun geneline hitap edecek bir çalışmaya imza atıyorlar.