T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANA BİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI 1917–1932 DÖNEMİ IRAK YÖNETİMİ Yüksek Lisans Tezi Hazırlayan ASRA SAYHOOD Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. ŞENNUR ŞENEL Ankara–2009 ÖNSÖZ Bilindiği gibi Irak, gerek coğrafî gerek tarihî konumu itibariyle bugün Türkiye’nin önemli bir komşusudur. Tarih boyunca bu coğrafya kurulan Türk devletlerinin önemli bir parçasını teşkil etmiştir. Özelikle Irak, yaklaşık 400 yıllık bir zaman diliminde Osmanlı Devletinin idaresi altında kalmıştır. Dolayısıyla Irak’ın tarih boyunca geçirdiği olaylar ve tarihi dönemler Türk araştırmacılarının ilgi odağı olmuştur. Osmanlı Devleti idaresinde Irak, Musul Vilayeti, Basra Vilayeti ve Bağdat Vilayeti olmak üzere üç vilayete ayrılmış ve yönetilmiştir. Çalışmamızın konusu 1917–1932 Dönemi Irak Yönetimi’dir. Çalışmada I.Dünya Savaşı akabinde Osmanlı devletinin dağılmasından sonra İngilizlerin mandası altına giren Irak’ın idare sistemi ele alınmıştır. İngilizler, hem Orta Doğu’daki önemli coğrafî konumu hem de başta petrol olmak üzere yeraltı kaynaklarının zenginliğiyle bilinen Irak’ı işgal etmek için uzun bir süre planlar ve araştırmalar yapmışlardır. Bu planlar ve araştırmalar, Osmanlı Devletinin gücünü kaybettiği dönemde gerçekleştirilmiş ve İngilizler böylece amaçlarına ulaşmışlardır. Çalışmam boyunca yardımlarını esirgemeyen ve bana hep destek olan saygı değer hocam Yard. Doç. Dr. Şennur ŞENEL’e teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca Avukat Habib Hürmüzlüye de yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Çalışmamı canımdan sevdiğim aileme ve arkadaşlarıma ithaf ediyorum. Asra SAYHOOD 2009 ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................................. i İÇİNDEKİLER ................................................................................................................. ii KISALTMALAR ............................................................................................................. iv GİRİŞ ................................................................................................................................ 1 BİRİNCİ BÖLÜM 1920 IRAK DEVRİMİ A) I. Dünya Savaşı Sırasında İngilizlerin Irak’taki Askeri Faaliyetleri (1914– 1918) .............................................................................................................................. 16 B) Irak Halkının İngiliz İşgaline Direnişi (1920 Yılı Devrimi) .................................. 33 C) Irak Devriminin Nedenleri ...................................................................................... 35 1- Dış Nedenler ......................................................................................................... 35 2- İç Nedenler............................................................................................................ 37 D) Devrimin Başlaması ................................................................................................ 40 1- Kuzeyde Türkmen Telafer Direnişi.................................................................... 40 2- Güneyde Arap Aşiretlerinin Direnişi .................................................................. 55 E) Irak Devriminin Sonuçları ....................................................................................... 60 İKİNCİ BÖLÜM İNGİLTERE DENETİMİNDE IRAK DEVLETİNİN TESİSİ A) Geçici Irak Hükümetinin Teşkilâtı ......................................................................... 62 B) Krallık Döneminin Başlangıcı ve Yeni Irak Devletinin Kuruluşu (Kahire Konferansı ve Irak Krallığı İçin Faysal Bin El Hüseyin’in Aday Gösterilmesi) .... 68 C) 1922 Irak- İngiltere Antlaşmasının Irak Yönetimine Etkisi ................................ 74 D) Kurucu Meclisin Tesisi............................................................................................ 97 E) Irak’ın Kanun-ı Esasisi (Anayasa Onaylaması 1925) ..................................... 109 iii ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MUSUL MESELESİ A) Musul Meselesi Hakkında Gelişmeler ................................................................ 127 B) Lozan Antlaşması ....................................................................................... 141 C) Tarafların Musul Meselesi Hakkında Görüşleri........................................... 148 D) Haliç Konferansı ve Milletler Cemiyeti ........................................................ 154 E) 1926 Ankara Antlaşması ............................................................................ 159 F) Manda Rejiminin İptali ve Irak’ın Bağımsızlığı ............................................ 165 SONUÇ ........................................................................................................................ 170 KAYNAKÇA ................................................................................................................ 179 EKLER ......................................................................................................................... 192 Ek.1. Türkiye –İngiltere- Irak Sınır ve iyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması Ankara, 5 Haziran 1926............................................................................................................ 193 Ek. 2.1922 İngiltere-Irak Muahedesinin Metni ....................................................... 202 Ek.3. 1922’de İngiltere-Irak Muahedesi (Cumhuriyet Gazetesi neşri) ............... 206 Ek.4. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi (Arapça Metni) .................... 207 Ek5. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi (Türkçe Metni)...................... 207 Ek.6. 29 Temmuz 1925’te Irak Kanun-ı Esasisi İlk Tadil Metni ........................... 238 Ek.7. 30 Mayıs 1932 Deklarasyonu ......................................................................... 240 Ek.8. Bugünkü Ortadoğu haritası............................................................................. 245 Ek.9. Bağdat vilayeti haritası .................................................................................... 246 Ek.10. Kerkük vilayeti haritası .................................................................................. 247 Ek.11. Süleymaniye vilayeti haritası ........................................................................ 248 Ek.12. Osmanlı Dönemi Musul vilayeti (XX. yy başları) haritası ......................... 249 Ek.13. 1930 İngiltere-Irak Antlaşması (Cumhuriyet Gazetesi neşri) .................. 250 EK.14. Irak Haritası .................................................................................................... 251 ÖZET ............................................................................................................................ 252 ABSTRACT ................................................................................................................. 254 iv KISALTMALAR a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen Makale a.g.t. : Adı geçen Tez B.k. : Bakınız C. : Cilt D.İ.A. : Diyanet İslam Ansiklopedisi İ.A. : İslam Ansiklopedisi M.E. B. : Milli Eğitim Basımevi M.C. : Miletler Cemiyeti S. : Sayı s. : sayfa T.B.M.M. : Türkiye Büyük Milet Meclisi T.T.K. : Türk Tarih Kurumu Yay. : Yayınları GİRİŞ Bugünkü Irak Cumhuriyeti’nin Arapça resmi adı El-Cumhuriyetü’lIrakıyye’dir. Komşuları, doğuda İran, batıda Suriye, kuzeyde Türkiye, güneyde Suudi Arabistan ve İran Körfeziyle çevrilidir. Ayrıca yüksek dağlarla, güneyi ve batı kesimleri ovalarla çevrili bulunan Irak, tüm varlığını ülkeyi baştan sona geçen Dicle ve Fırat nehirlerinin bereketli sularına borçludur1. Yeryüzü şekilleri kuzeyden güneye ve doğudan batıya doğru alçalan bir yapıdadır. Ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda yüksek dağlar, batı ve güneybatısında çöller yer almakla beraber, orta ve güney bölgelerinin içinden geçen Dicle ve Fırat nehirlerinin meydana getirdiği geniş bir çöküntü yer alır. Dicle ve Fırat nehirleri Basra Körfezi’ne yakın bir yerde birleşerek Şattül-Arap adını alır2. Başkent Bağdat denizden 350km içeride olmasına rağmen, denizden yüksekliği 40m dır. Bağdat ile Basra Körfezi arasında büyük bataklıkların yanı sıra tarıma elverişli araziler de yer almaktadır3. Ülkenin kuzey dağlık bölgesi ile güneydeki düzlük bölge arasında farklı iklim düzeni göze çarpar. İklim düzeni, mevsimden mevsime belirgin özelikler gösterir. Dağlık kuzeydoğu bölgesinde yaz sıcaklıkları, güneye göre daha düşüktür. Bu bölgede kış mevsimi daha soğuk geçer ve bazı yerlere üç aya varan süre boyunca kar düşer 4. Güney bölgesinde, yani düzlüklerde ise, son derece sıcak ve kurak yaz mevsimi Mayıs- Ekim ile ılık ve yağışlı geçen kış mevsimi Aralık- Mart kış geçiş dönemleri ile birbirinden ayrılır. Nehir kenarlarında yaz sıcaklarına, yükselen nem oranı eşlik eder. Bu durum ülkenin güneyinde Basra bölgesinde, sıcaklar 1 Kemal Bayram, Mezopotamya, Irak Gezi Notları, Ankara, Yenigün Yay., Tarih yok, s.16. Turan Silleli, Büyük Oyunda Türkiye-Irak ilişkileri, 1.Baskı, İstanbul, Kültür Sanat Yayıncılık, 2005, s. 28. 3 Silleli, a.g.e., s. 29. 4 Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996, s.28. 2 2 ile birlikte, denizden esen rüzgâr yüzünden yükselen nem oranı, bazen hayatı felce uğratır5. Hükümet merkezi Bağdat ilinin nüfusu 2.194.000 dir. Dicle kıyılarında bulunan Musul ve Zağros dağlarının uzantılarının eteklerinde kurulmuş olan Kerkük, önemli tarım hayvancılık ve petrol pazarıdır. Diğer önemli şehirleri Basra, Erbil, Süleymaniye, Kerbela, Hille’dir. Irak’taki Türklerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Irak Türkleri çoğunlukla Kerkük ve Musul bölgesinde toplanmışlardır. Ülkenin genişliğine oranla ulaşım şebekesi (Demiryolu ve Karayolu) yetersizdir denebilir6. Ülke nüfusunun %96’sı Müslüman olup, güney ve güneydoğuda yaşayan Şii’lerin oranı %55’tir. Bu açıdan Arap ülkelerine göre Irak, Şii’lerin çoğunlukla olduğu tek ülkedir. Şii olanların çoğu Arap’tır. Kürt’ler ise Şafii mezhebindendir. Türk’lerin çoğunluğu suni olup %23’ü Şii’dir. Hıristiyanlar ise Süryani, Nasturi ve Keldani’lerden oluşup, nüfusun %4’üdür7. Bilindiği gibi Uzak Doğudan ve Orta Asya’dan göç edip gelen kavimler, Dicle ve Fırat nehirlerin arasındaki bu münbit topraklara yerleşmişlerdir. Değişik medeniyetlerin durak noktası olan Mezopotamya’nın tarihte geçirdiği bütün devrelerin kalıntılarını burada canlı olarak görmek imkânı vardır8. Medeniyetin beşiği olan bu bölge çok uzun ve eski bir geçmişe sahiptir. Sümerler, M.Ö.4000 yılının ortalarından itibaren Mezopotamya’da insanlık tarihinin en eski ve en temel medeniyeti yaratmış kavimdir. Onlar dünyada ilk olarak kendilerinin ürettiği çivi yazısı ile insanın beyninden geçen ve dilinin söylediği şeyleri diğer insanlara ulaştırmanın ve gelecek nesillere iletmenin mümkün olduğunu ispat emişlerdir9. Sümerlerden başka Sami ırkın mensubu Akadlar ve Babilliler de bu coğrafyada varlık göstermiştir 10. 5 Saatçi,Tarihi Gelişim İçinde…, s. 28. Arif Koçak, Türk -Arap İlişkileri, Ankara, Genkur. Basımevi, 1976, s. 44. 7 Saatçi,Tarihi Gelişim İçinde…, s.30-31. 8 Kemal Bayram, a.g.e., s.18. 9 Begmyrat Gerey, 5000 yılık Sümer-Türkmen Bağları, I.Baskı, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2004, s. 19. 10 Meryem İmamzade, Irak Dosyası, I. Basım, İstanbul, Akabe Yay., 1986, s. 11. 6 3 Daha sonra, İslam öncesi dönemlerde bölge, Arap kavimlerinin istilasına uğramıştır. Öte yandan İran topraklarında hüküm sürmekte olan imparatorlar için de, bölge her zaman cazip bir hedef olmuştur. İran’ın zayıflaması ve Müslümanlara yenilmesinden sonra Irak İslam fetihlerinin doğal bir hedefi haline gelmiştir. Daha ilk halife Hz. Ebu Bekir zamanında, Halid Bin Velid komutasındaki bir Arap ordusu Irak’ın bir kısm şehir ve kasabalarını fethetmeye başlamıştı. Hz. Peygamber (S.A.V.) döneminde güçlendirilen İslam orduları, önlerindeki bütün güç engelleri yıkarak ilerlemekteydiler11. “Irak” deyimi ilk olarak Müslüman Arap kuvvetlerinin, Basra bölgesinde ve Şattül-Arap çevresinde hâkimiyetlerini sürdüren, İran Sasani devletine karşı girişmiş oldukları seferin, 642 yılında Nihavend Meydan Muharebesi sonucunda kazanılması ve bölgede Sasani hâkimiyetine son verilmesi ile Araplar tarafından kullanılmıştır. Bölge daha sonraları “Irak-ı Arap” (Arap Irak’ı) olarak anılmıştır12. Irak kelimesinin menşei hakkında farklı söylentiler vardır. Fars ve Pehlevi dilinde “İran” anlamına gelen “ Arak” kelimesinden geldiği ileri sürülmektedir. Selçuklar devrinde ise, Cibal Hâkimlerine “Melikü’l–Irak” unvanının verilmesi, bu anlamın İslam devrimin ileri çağlarında dahi yaşamakta olduğu kanısını vermektedir13. Bu kelimenin Arap dilinde “Urk” veya “Uruk” (su kıyısı) kavramından geldiği, Fırat ve Dicle ırmaklarının aşağı vadileri boyunca uzanan ülke anlamında olduğu söylenirse yanlış sayılmaz. Irak kelimesinin manası kesin olarak belli değildir. Arap coğrafyacıları bu hususta pek tatmin edici mahiyette olmayan faraziyeler ileri sürmüşlerdir. Yakut İbn al-Arabî’ye atfen “Irak- alçak memleket” demek olduğunu ve Al–Halil‘e göre “kıyı memleket" olduğunu söyler. Bundan başka, Irak’a “Al-Savad” denirdi ki, bununla ekili sahaların koyu renkli manzarası kast olunmaktadır14. Yine de kelime Arapçada “damar, asıl, 11 İmamzade, a.g.e., s.11. Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 2.Baskı, İstanbul, Ötüken Yay., 2003, s.17. 13 “Irak” maddesi, Türk Ansiklopedisi, XIX C. , Ankara, M.E. B. (Milli Eğitim Basımevi), 1971, s. 443. 14 Besim Darkot, “Irak” maddesi, İ. A., C.5/2, İstanbul , M. E. B.Yay., 1993, s. 671. 12 4 kök, çorak yer, tepesine çıkılamayan dağ, gövde” gibi anlamlara gelmektedir15. Irak Arapçada harf-i tarif ile Al-Irak şeklinde söylenir16. Antik dönemde bölgenin adı hâkim olan milletlerin adları ile anılmıştır. Sümer ülkesi, Akad ülkesi, Babilonya, Asur gibi adlarla ifade edilmiştir17. Bölgenin kuzey bölümüne Irak el- Acem (Acem Irak’ı), Güney bölümüne ise Irak el- Arap (Arap Irak’ı) denilmekte idi18. Günümüzde Irak topraklarını oluşturan coğrafi bölge, XI. yüzyılın sonuna kadar iki ayrı isimle anılmaktaydı. Osmanlı yazışmalarında ise Bağdat, Basra ve Musul için “Irak” terimi kullanılmıştır. Avrupa’da ise, ilk defa Yunanlılar tarafından kullanılan iki ırmak arası manasına gelen “Mesopotamia” (Mezopotamya) adı kullanuyordı19. Grek’lerin Mezopotamya adını verdikleri bu yöreye, Araplar” Bilad-ü ma beyn’en-nehreyn”( iki nehir arasındaki) ülke veya “Beyn’el nehreyn” (iki nehir arası ) olarak tercüme etmişlerdir20. 1920’ye kadar geçen 2000 yıl içerisinde Irak, Abbasiler dönemi dışında ya merkezi başka yerde olan İmparatorluklara (Bizans, Emeviler, İlhanlılar veya Osmanlılar) bağlanmış ya da doğu Akdeniz merkezli devletlerle İran merkezli devletlerarasında bir sınır bölgesi olmuştur. Çevresindeki alanları kontrol etmeksizin sadece Fırat-Dicle havzasını kontrol eden modern Irak devleti, bölge için daha önce benzeri olmayan yeni bir oluşumdur21. Irak’ın Sami ırkından eski halklarının, geçmiş yüzyıllarda birbirini izleyen göç dalgaları sonucunda, ülkeye giren yeni halklar arasında eridikleri kabul edilmektedir. Sonradan Araplaşmış toplulukları da içine alan Araplar ülke nüfusunun beşte üçünü oluştururlar. IX. XI yüzyıllarda topluca yerleşerek bölgeyi yurt edinen Türkler, günümüzde Irak’ın orta, kuzey ve kuzeybatı bölgelerinde yaşamaktadırlar ve Kürtlerden sonra ikinci büyük azınlığı oluşturular22. 15 Selçuk Duman, “Irak 1908–1923”, Basılmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2003, s.1;2. 16 Darkot, a.g.mad., İ. A., s.667. 17 Duman, Aynı yer. 18 Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak ( 1831-1914), İstanbul, EREN Yay., 1998, s.26. 19 Duman, Aynı Yer. 20 Marufoğlu, a.g.e., s. 25. 21 Mesut Özcan, Sorunlu Miras Irak, I. Basım, İstanbul, Küre Yay., 2003, s.7. 22 Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s. 31. 5 Bölgenin yerleşik halklarından olan Türkler ve Araplar, Yavuz Selim tarafından, 24 Ağustos 1516’da Mercidabık ve 1517 Ridaniye muharebeleri ile Mısır (Memluk) kuvvetlerinin imhası ve bütün Arap ülkelerinin büyük kısmının Osmanlı Devletinin egemenliğine girmesi ile yönetim ve kaderde de tam bir bağlılık ve beraberlik içine girdiler. 1517’den 1746’ya kadar olan 229 yıl içinde Araplarla çok iyi geçinildi. Bu süre içinde asıl nedeni mezhep kavgaları olan bazı savaşlar olmuş, bu savaşlar, Osmanlı-Arap ilişkilerini çok az etkileyebilmiştir. Fakat bundan sonra Türk-Arap ilişkilerinin bozulmaya başladığı görülmektedir23. Irak toprakları, 1534 tarihinde Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Irak topraklarının alınması için yapılan Osmanlı seferleri tarihe “Irakeyn”, yani iki Irak seferi ismiyle geçmiştir. Osmanlı bu bölgeye oldukça önem verdiler. Ancak Irak ile ilgili olarak İran Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında anlaşmazlıklar sürdü. Irak’ın bazı yerleri İran tarafından ele geçirildi. IV. Murat, bu toprakları tekrar Osmanlılara kazandırdı. İran, 1639 senesinde imzalanan Kasr-ıŞirin antlaşmasıyla Irak üzerindeki Osmanlı egemenliğini kabul ettiğini açıkladı24. Bugünkü Irak devletinin sınırlarını oluşturan topraklar, Osmanlı idari bölünmesindeki Musul, Bağdat ve Basra eyaletlerini içine almaktadır. 1500 yıla yakın bir zamandır coğrafi ad olarak Bağdat ve Basra “Irak” ; Musul bölgesi ise “ Elcezire” adları ile bilinmektedir25. Irak coğrafyasında siyasetin ve iktisadın etkili rolü olan devletlerin başında İngiltere gelmektedir. Bunun rolü oluşurken Osmnalı döneminde başlamıştır. İlk Osmanlı–İngiliz ticari ve siyasi ilişkileri XVI. yüzyılda başlamıştır. Ve İngiltere Osmanlı Devletinin dostluğunu elde etmeye çalışmıştır. Çünkü Osmanlı Devleti bu dönemde güçlüydü ve İngiltere bu güce İspanya‘ya karşı ihtiyacı vardı. Bunun yanı sıra İngiltere’nin ekonomik çıkarları da olacaktır26 . 23 Koçak, a.g.e., s. 35. İmamzade, a.g.e., s.15. 25 Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s.17. 26 Sevgi Çetinkaya, “Musul Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 1989, s. 1. 24 6 Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti’nin ticaretini geliştirmek gayesiyle yabancılara tanıdığı kolaylıklar meydanında İngilizler 1645 yılında Basra’da ticari bir temsilcilik açmışlar ve adım adım bölge ticaretine hâkim olmaya çalışmışlardır. 1764 tarihinde ise Basra’daki ilk İngiliz Konsolosluğu faaliyete geçmiştir27. Bu tarihten itibaren İngiltere bölgenin isimlendirilmesinden tutunuz da bölgedeki halkların yaşayışına, diline, dinine, siyasetine ve ekonomisine müdahil olmaya başlamıştır. Nitekim siyasi bir terim olan Ortadoğu 10. yüzyılda İngiltere tarafından kullanılmıştır. Bilindiği gibi doğu tabiri ile anılan üç bölge vardır. Bunlar Yakındoğu, Orta Doğu ve Uzakdoğu’dur. Bütün bu bölgelerin mihveri İngiltere’dir. Yakın, Orta Doğu ve Uzak tabirleri İngiltere’ye göredir. Ama bu tabirler günümüz siyasi literatürüne girmiştir. İngiliz coğrafyacılara göre Orta Doğu; Anadolu, Arap Yarımadası, İran ve Afganistan‘dan oluşuyordu. Bazı coğrafyacılar ise buna kuzey Afrika’yı ve Akdeniz kıyılarını da katmışlardır28. Orta Doğu üç kıtayı birleştiren kara yollarının düğüm noktasındadır. Avrupa’dan Afrika’ya ve Asya’ya uzanan demiryolları Orta Doğu’dan geçmektedir. Yine suyollarının geçit noktasında olması, Avrupa ve Asya hava yollarının üzerinde bulunması, en önemli stratejik ham maddelerden birisi olan petrolün çoğunun burada bulunması bu bölgenin önemi artırmaktadır29. Irak, Orta-Asya ile Akdeniz arasında bir geçiş bölgesi olmak nedeniyle stratejik açıdan büyük öneme sahiptir. Bu ülke güney- batı Asya’nın merkezindedir. Keza Fırat-Dicle havzalarını kontrol altında tutmakta ve Basra Körfezi’nin önemli petrol kaynaklarına sahip bulundurmaktadır. Bu nedenlerden dolayı Irak, Orta Doğu’daki güç dengeleri açısından kilit konumundadır30. Ejder Açıkkapu, “Irak Devleti Tarihi (Saddam Hüseyin Dönemine Kadar)”, Basılmamış Yüksek lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2000, s. 23. 28 Duman, a.g.t., s.13. 29 Aynı tez. 30 Sinan Aydın, “Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkerli Enstitüsü, İstanbul, 2003, s.5. 27 7 Osmanlı Devletinin güneydoğu kanadında yer alan Irak bölgesi, Dicle ve Fırat nehirleri ile dikkat çekmektedir. Bu nehir vadilerinden gelen yol, bölgenin güney ucundaki Basra şehri vasıtasıyla Hint Okyanusuna açılmaktadır. Bu özellikle Irak bölgesi Rusya‘nın İran Körfezi‘ne inmesinde engelleyici bir set vazifesi görmekte ve aynı zamanda Afrika ile Avrupa’yı Orta ve Uzakdoğu’ya bağlayan yolların üzerinde bulunmaktadır31. XVIII. yy.da Kölemen ocağından valiler Irak’ın bazı yerlerinde hükümran oldular. Öte yandan Avrupalıların Irak’a sızmaları da başlamıştır. İngilizler ve Fransızların Bağdat ve Basra’da temsilcilikleri bulunmaktaydı. Sanayi Devriminin arkasından bu bölge Batılı ülkelerin dikkatlerini üzerine topladı32. Aslında Irak eski ve ortaçağlardan beri uygarlık ve medeniyete ulaşmış bir bölge olmakla beraber, genelde yerleşik hayatın düşmanı olan Bedevi anlayışı yağmasıyla karşı karşıya kalmış ve eski ümran ve medeniyetini kaybetmişti33. Bu durumun farkında olan özellikle 19. yüzyıl Osmanlı yöneticileri, Bedevileri yerleşik hayata geçirmek için büyük ıslahat projeleri hazırlamış ve bir kısmında hayata geçirmişti. 1831 yılında Bağdat’taki kölemen valilerin işine son verilerek, merkezden doğrudan valiler atanmasının ardından Irak coğrafyasından geniş imar faaliyetlerine başlanmıştı. Bir taraftan Tanzimat ruhunun getirdiği hareketlilik, diğer taraftan Basra körfezinde uluslar arası rekabetin artması Osmanlı Devletinin dikkatlerini bu bölgede toplamasına neden olmuştur. Osmanlı Devletinin idareyi merkezleştirme politikalarına uygun olarak seçip bölgeye gönderdiği valiler, gerçekten modern Irak’ın vücut bulmasında önemli katkılarda bulunmuşlardır. Örneğin Gözlüklü Reşid Paşa, Namık Paşa, Takiyuddin Paşa gibi güçlü valiler Irak’ta özellikle Bağdat ve Basra cihetlerinde önemli toprak düzenlemeleri yapmışlardır34. Irak coğrafyasının güneyde yaşayanların çoğunluğu, kabile reisleri ile Kerbela ve Necef’deki müctehidlerin liderliğindeki Şiiler ve yarı göçebe 31 Açıkkapu, a.g.t., s.22 İmamzade, a.g.e., s.15. 33 Ali Ahmetbeyoğlu, Hayrullah Cengiz, Yahya Başkan, Irak Dosyası I, İstanbul, Tarih ve Tabiat TATAV Yay., 2003, s. 3. 34 Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 4. 32 8 çiftçilerden oluşmaktaydı. Kuzey bölgesinde daha ziyade Kürtler ve Türkler yaşamaktaydı. Türkler Zaho’dan Bedre’ye kadar uzanan çizgide değişik yerlerde yaşamakla birlikte, Kerkük şehri tamamı Türklerden oluşmaktaydı. Batı ve Kuzeybatı tarafları da göçebe Sünni Arap yığınlarından ibaret idi35. XIX. yüzyıl ikinci yarısında bölgenin önemi daha da arttırmıştır ve büyük güçler arası siyasette her zaman ön plana çıkmıştır. Başlangıçta İngiltere şimdi de Amerika Birleşik Devletleri bölgede nüfuzunu sağlamıştır. Doğu Afrika ve Güney Asya’da yoğun sömürgecilik faaliyetlerine girişen İngiltere, önce Basra Körfezi’ndeki kabilelerle imzaladığı genel bir antlaşmayla 1820’de bölgede nüfuzunu arttırdı. Ardından Güney Asya-Avrupa ticaret yolunun üzerinde bulunan ve bir ikmal üssü olarak hizmet veren Kızıldeniz girişindeki Aden’e yerleştikten sonra 1869 Süveyş kanalının açılması 1869 sebebiyle stratejik önemi birden artan Mısır’ı işgal etti (1882). Böylece bir yandan bölgenin geleceğinde önemli rolü onayacağını ortaya koyarken diğer yandan bölgenin istikrarsızlığının da başlıca amili olarak tarihe geçmiş oldu36. 1836 tarihinde ilk buharlı gemiler Dicle ırmağı üzerinde görülmeye başladı.1861’de de ilk telgraf hatları döşendi ve bu arada İran ile birtakım sorunlar meydana geldi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olarak atandığı sırada, her ne kadar bayındırlık hareketlerinde bir atış olduysa da, bölge üzerindeki devlet otoritesinin giderek zayıfladığı dikkatlerden kaçmıyordu37. 19. yüzyıl ikinci yarısından itibaren, özelikle İngilizler ile Fransızların Irakın üzerinde büyük bir çekişmeye girdikleri görülüyor.1830‘da Davut Paşa’nın verdiği müsaade ile Fırat ile Dicle suyollarında yararlanılarak, Birecik’ten Basra’ya kadar uzanan bir hat kurmak amacına yönelik olarak önce İngilizler harekete geçmişlerdi. Bunun üzerine İngiliz Hükümeti ve Doğu Hindistan Kumpanyası Irak suyollarını işletmek üzere bir program hazırlamıştı. Ancak bu girişime önce Fransa konsolosu engel olmaya çalışmış, bunun Osmanlı Devleti’nin Basra Körfezi konuları ile görevli Basra kapudanı (deniz 35 Bu durum tarih boyunca devam etmiştir. Hatta 1910’larda bölgeyi ziyaret eden bir Türk seyyahı “buralarda kanunlardan ziyade örf ve adet ve hatta aşair arasında şeraitin ahkâmından ziyade Arabın beyne’l-kabail yerleşmiş âdet-i kadimesi vardır” demektedir). Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 3. 36 Açıkkapu, a.g.t., s. 25. 37 İmamzade, a.g.e., s. 15. 9 kuvvetleri komutanı) izlemişti. Bununla beraber İngiltere Hükümeti İstanbul’da sahip olduğu nüfuz sayesinde Dicle ve Fırat’ın haritası çıkarmak iznini almıştı. Basra kumandanının itirazı yüzünden beş yıl kadar bu proje yapılamamıştır38. Dicle nehrindeki keşif yoluculuğu 1837–1839 yılları arasında önce Jones ondan sonra da H.B.Lynch kaptanlığındaki (Fırat ) gemisiyle yapıldı39. Lynch, buradaki araştırmalarını bitirdikten sonra Bağdat’ta Dicle nehri üzerinde gemi ulaşımını sağlamak için bir şirket kurarak bu nehirde önceden çalışmakta olan gemileri Hindistan Kumpanyasdan satın aldı. Böylece Lynch Şirketi, Osmanlı Devleti’nden aldığı imtiyazla 1861 yılında bu nehirde ilk defa ticari amaçlarla buharlı gemi işletmeye başladı40. Bildiğimiz gibi 19. yüzyılda Avrupa’ya damgasını vuran iki büyük olaydan biri Fransız İhtilali, diğeri Sanayi inkılâbıdır. Sanayi İnkılâbının ana yurdu 1870 dolaylarına kadar Büyük Britanya olmuştur. XIX. Yüzyıl İngiltere’si Avrupa’nın en güçlü devletlerinden birisi olarak göze çarpmaktadır. Bir ada devleti olması sebebiyle herhangi bir dış tehditten uzak olan bu ülke iç dinamiklerini harekete geçirerek bir ekonomik zenginlik yaratmıştır41. Osmanlı Devleti 1880’lerde ekonomik ve siyasi açıdan İngiltere ve Fransa’nın etkisi altındaydı. 1878 Berlin antlaşması sonrasında ise bu durum değişmiştir. Özelikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti için stratejik öneme sahip olan Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etmesi, Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi, Rusya’nın Balkanlar ve Boğazlar, Avusturya’nın Balkanlar ve İtalya’nın Osmanlı Afrika’sı üzerindeki emelleri Osmanlı Devletini de Almanya ‘ya yaklaştırmıştı42. II. Wilhem1889’de İstanbul ziyaret etmişti ve 1899’da Kayzer’in ikinci defa İstanbul’a gelmesi Türk–Alman ilişkilerini daha da geliştirdi. Almanya’nın Osmanlı Devleti’nden 1899 yıllında Konya-Bağdat demir yolu imtiyazını alarak Irak bölgesine nüfuz etmişlerdir. Bu durum, İngiltere’nin Irak bölgesindeki menfaatlerini olumsuz yönde etkilediği gibi İngiliz sömürgelerine giden 38 Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde…, s. 106. Zaki Salih, Britanya ve Al- Irak Hata Senet 1914, Bagdad, Matbaat Al-Ani, 1968, s. 164. 40 Yunus Kobal, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Almanya”, Basılmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2000, s. 8. 41 Kobal, a.g.e., s. 8. 42 Duman, a.g.t., s.84. 39 10 Hindistan yolu da tehdit altında kalmıştır. Bütün bu sebeplerden dolayı İngiltere, Almanya’nın Bağdat demiryolu İmtiyazının Almanlara verilmemesi için büyük bir çaba harcamıştır43. 1893’ten itibarten İngilizler bölgede yoğun faaliyet içine girdiler. Memurları çeşitli isimler altında Musul’dan Van ve Erzurum vilayetlerine kadar dolaşıp bilgi topladıkları ve hatta fesat tohumları ektikleri gibi; Basra Körfezi sahillerinde ve Şattül-Arap bölgesindeki Arap çocuklarına İngilizce öğretmeye çalıştılar. Nitekim İngilizlerin yaptırdığı bu gizli ve açık araştırmalar neticesinde Kuzey Irak’ta yoğun petrol varlığının keşfedilmesi İngiltere’nin ve birçok Avrupalı sermayedarın iştahını kabartmıştır. II. Abdülhamit’in sürdürdüğü denge politikaları ve özellikle 1890’lardan sonra Almanya ile kurulan yakın ilişkiler ve Bağdat demiryolu Projesi ile bölgenin uluslararası rekabete açılması, İngiltere’yi geçici de olsa durdurabilmiştir. Bu konuda ittihatçılar da aynı politikayı takip etmişlerdir. II. Abdülhamit döneminde Irak’ta başlatılmış alt yapı projeleri sürdürüldüğü gibi, İngilizlerin bölgeden uzak tutulması için de bazı politik çevrelere başvurulmuştur44. 1910 yılından itibaren, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı tutumu olumsuz yönde değişmeğe başlamaktadır. Mesela, 1912 sonunda basın, İngiltere’yi, “Balkan Savaşında Osmanlı Devletini yalnız bırakmakla” suçlamaktaydı45. 29 Temmuz 1913’de, Osmanlı Devleti’yle İngiltere arasında Basra Körfezi’ne ilişkin bir antlaşma imzalandı. Antlaşma, İran–Irak sınırının ŞattülArap düzenlemesinin yanı sıra, Körfez bölgesinde başlıca Kuveyt‘te ve Katar’da İngiltere’ye bazı haklar tanıyordu46. Böylece, Osmanlı Devleti, İngiltere’yle, ittifaktan uzak bir antlaşma elde ederken, aslında İngiltere’nin Basra Körfezi bölgesine biraz daha yerleşmesine razı oluyordu. Antlaşmaya ekli bir bildiriyle, Osmanlı gümrük hadlerinin %15’e çıkarılmasına İngiltere’nin razı olması anlaşmayı Osmanlı Devletinin lehine 43 Hurşit Tolon, “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Yapılan Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2003, s. 15. 44 Ali, Hayrullah, Yahya, a.g.e., s. 5-6. 45 Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi 1908-1918, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., 1982, s. 49;54. 46 Kürkçüoğlu ,a.g.e., s. 55. 11 çevirmeye yetmezdi. Üstelik bu antlaşmada söz konusu olan hususlar, Asya Türkiyesindeki demiryollarına ilişkin sözleşme tasarısının imzalanmasına bağlıdır. Ayrıca, İngiliz Hükümeti, Mezopotamya’daki petrol imtiyazına da çok ehemmiyet vermekte ve Osmanlı Hükümeti’nin bu konuda bir antlaşma sağlayacağını ümit etmektedir47. 1913 ve mütakip yıllarda genel olarak imparatorluğun her tarafında bir takım ıslahat girişimlerinde bulunan ittihatçılar, Irak’ı da ihmal etmemiş ve bölge valilerinden aldıkları bilgiler doğrultusunda bir ıslahat projesi hazırlamışlardır. Projenin uygulanması için de bir heyet görevlendirmişlerdir. Söz konusu heyete verilen talimat projenin önemini ve ciddiyetini açıkça göstermektedir. Politik olarak Basra körfezinde üstünlüğü ele geçirmiş olan İngilizler ile sürdürülen uzun görüşmelerden sonra 1913 Osmanlı-İngiliz antlaşması imzalanmak suretiyle, İngilizlerin muhtemel bir oldubitti ile Irak coğrafyasını işgal girişimlerini önlenmeye çalışılmıştır48. Rönesansın doğurduğu kültür hareketlerinin sonucu olarak batı medeniyeti ve fikirlerinin tesiriyle Arap fikri uyanmıştı. Başlangıçta Arap kültürünü diriltme hareketi olarak başlayan bu hareketin öncüleri Lübnanlı Hıristiyanlardı49. Bu fikrin temelinde İslami anlamda bir vatan anlayışı yerine batı kültürü ölçülerine göre belirlenecek bir Arap yurdu fikri yatmaktaydı. Aslında bu fikir, İslamiyet’te bağdaşmadığı gibi Araplar arasında da ideolojik zemin yoksundu. Ancak devam eden çalışmalarla bu zemin zamanla oluşturuldu. Büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacıyla başlattıkları, Türk olmayan kavimlerin arasında milliyet fikrini yayma düşüncesi, dağılma sürecine giren Osmanlı devleti içindeki Araplar arasında bazı zamanıda zemin bulmuştu50. II. Abdülhamit döneminde, Suriye, Irak ve Hicaz bölgelerinde milliyetçilik fikirleri yeşertilmekte ve Araplarla Osmanlı Devleti karşı karşıya getirilmeye 47 Kürkçüoğlu ,a.g.e., s. 55. Ali, Hayrullah,Yahya, a.g.e., s. 5-7. 49 Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap İlişkileri, İstanbul, İrfan Yay., 1992, s. 2; 28. 50 Duman, a.g.t., s. 37. 48 12 çalışmaktaydı. II. Abdülhamit döneminde başlamış olan ve ilk meyvelerini vermiş olan Arap Milliyetçiliği 1859 den sonra yeni birevreye girmiştir51. II. Meşrutiyetin ilanı genel olarak Arapları olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Özellikle Arap dünyasında takip ettiği siyasetleriyle oldukça sevilen II. Abdülhamit’in, İttihatçılar tarafından tahttan indirilmesi, bu etkiyi daha da arttırmıştır52. Bütün etnik unsurlar, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 de gerçekleştirdiği inkılâba, kendilerine istedikleri her şeyi sağlayacağı ümidiyle büyük bir sempatiyle yaklaşmışlardı. Ama aynı sevincin ve kaynaşmanın başka bölgelerde meydana geldiğini söylemek çok zordur. Mesela, Sir G.Lowther, Sir Edward Grey’e gönderdiği 13 Ekim 1908 tarihli konsolosluk raporunda Bağdat’ta Türklerle Araplar arasında sürtüşmeler meydana geldiğini yazmaktadır53. Ayrıca Müslümanların başkalarıyla eşit olarak tutulması ve Müslümanlığın önemini azaltıyor olarak görüldü. Hıristiyanlar ve Museviler Müslümanlarla eşit olduklarından dolayı devrimi desteklediler54. Bu arada Kürtlerle Osmanlı yönetimi arasındaki ilişkiler de kötüleşmeye başladı. Ayrıca Süleymaniye’de Berzenci aşireti şeyhi Sait Berzenci bir ayaklanma başlattı ve Süleymaniye’de yağmacılığa başladı. Dolayısıyla Süleymaniye’nin durumunu düzeltmek için halk Osmanlı yönteminden yardım istedi. Bu duruma karşı Osmanlı yönetimi Şeyh Sait’i Musul’a sürdü. Sonra Şeyh Sait Ocak 1909 ‘da Musul’da öldürüldü. Öte yandan Yezidiler de Osmanlı devletine karşı çıktılar. Bunlar askerlik yapmaya karşı çıkmakla yetinmeyip askerlik bedellerini de vermiyorlardı55. Ayrıca Osmanlı yönetimine karşı diğer bir olmsuz gelişme Vehabi mezhebinin hareketiydi. Osmanlı yönetimini ne kadar Vehabi mezhebinin 51 Kurşun, a.g.e., s. 29. Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti (Vehhabi Hareketi ve Suud Devletinin Ortaya Çıkışı), Ankara, T.T.K. Yay., 1998, s. 195. 53 Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti…, s. 42. 54 Haşim Mehmet, “II. Abdülhamit Dönemi Irak Politikası”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002, s. 35. 55 Mehmet, a.g.t., s. 35. 52 13 Irak’ta yayılmasını önlemeye çalışmışsa da bu mezhep Irak’ın bazı ünlü kişileri, desteklendiğinden hızla yayıldı56. Osmanlı Devletinin Irak’ta toprak kaybetmesinin birçok sebebi vardır. Bu sebeplerin en önemlilsinden diğer milletleri olduğu gibi Arapları da etkisi altına alan millyetçilik fikridir. Arapları da etkilemiştir. Osmanlı imparatorluğu güçlü devrini tamamlayıp egemenliği altındaki ülkeleri yönetemez hale gelince, Irak’ta da milliyetçilik hareketler baş göstermiş, XX’nci yüzüyılda daha da güçlenmiştir57. Nitekim Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu şartlardan istifade eden İngiltere, 19. Yüzyıl boyunca Basra körfezinde ve iç taraflarda yoğun faaliyetler içindeydi. Bir taraftan Basra Körfezi’ndeki ticaretini korumaya çalışan İngiltere, Körfez’de daha sonra birer devlet olarak ortaya çıkacak olan irili ufaklı bir takım şeyhlikler ile gizli antlaşmalar yaparak onları kendisine bağlarken, diğer taraftan da mümkün olduğu ölçüde Osmanlı Devletinin tepkisini çekmeden iç taraflarda ve hatta Kuzey Iraktaki ahalinin içine de fesat tohumları saçmaktaydı58. Bu faaliyetlerini, arkeolog, misyoner veya seyyah kimliği ile sürdüren başta İngilizler olmak üzere yabancı uyruklu kimseler, bölgedeki İngiliz ve Fransız konsoloslarının da himayesini görmekteydiler59. I.Dünya Savaşından önce Osmanlı Devletinin çeşitli vilayetleri olan bu bölgelerde yeni devletler kurulmuştur. Irak devleti Osmanlıların Kürt, Asurlu Hıristiyan, Türkmen, Yahudi, Sünni ve Şii Arap gibi birbirinden çok farklı toplulukları barındıran Musul, Bağdat ve Basra eyaletlerinin birleştirilmesi ile oluştmuştur60. I.Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’daki pek çok toprak gibi Irak da Avrupalıların işgali altına girdi61. Osmanlı Devletinin egemenliğinden çıkan Irak, 1917 senesine kadar kendi ayakları üzerinde durmayı denedi. Oysa uzun bir zamandan beri 56 Yuk.a.g.t., s. 65. Koçak, a.g.e., s. 45. 58 Ali, Hayrullah,Yahya, a. g. e., s. 8. 59 Aynı yer. 60 Özcan, a.g.e., s. 7. 61 Aynı yer. 57 14 Osmanlı Devletinin bünyesi altında, onunla bütünleşmiş olarak var olan bu topraklar çok geçmeden sömürünün bir kez daha pençesini uzatmasıyla sulta altına girecekti. 1917 yılında Irak, yüzeysel ve yetersiz birtakım sebepler ileri sürülerek resmen İngiltere’nin sömürüsü altına girdi. Elbette bu durum Müslüman Irak halkı tarafından sessiz sedasız karşılanmadı. 1910 senelerinde Ayetullah Mirzai, Şirazi gibi dini liderlerin alimlerin öncülük ettiği Irak halkının sömürge olma durumlarına karşı İngiltere aleyhine giriştikleri kıyam büyük başarı kazandı62. İngiltere’yle Şerif Hüseyin arasında sürtüşmelere ve savaşın kazanılmasından sonra yeni güçlükler yaşanacak olmasına rağmen, Şerif Hüseyin, savaşın kaderinin belli olduğu günlerde, İngiltere’ye şükran mesajları yollamaktadır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Mütareke’yi imzalamasından üç gün önce Şerif Hüseyin, Halep’in İngiltere tarafından ele geçirilmesi üzerine, “kendisi ve Arap milleti adına” İngiltere Kralı’na teşekkür mesajı gönderiyordu. Mesajda, …İstiklalimizin yeniden ihdasında sizden aldığımız büyük ve kıymetli yardımdan dolayı… teşekkür edilmekte ve hiçbir Arap, böyle bir yardımı hiçbir zaman unutmayacak ve dünyanın sonuna kadar minnettar kalacaktır” denilmekteydi63. Mütarekeye rağmen, İngiltere’nin rahatsızlıkları devam etmekteydi. Savaş durumu, kâğıt üzerinde, bir Mütareke çerçevesinde ortadan kalkmış fakat İngiltere ve Araplar için hala birtakım pürüzler yok edilmemişti. Kaldı ki, şimdi savaş sonrasının hemen başında, İngiltere için başka yeni meseleler de doğmaktaydı64. I.Dünya Savaşının, Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sona ermesi, İngiltere’ye, Orta Doğu’da büyük bir rahatlık kazandırıyor gibi görünüyordu65. Geçmişte bereketli toprakları, ticaret yolları, doğu ile batı arasındaki geçiş yollarını kontrol eden Mezopotamya, son 100–150 yıllık bir süreç içinde bu özelliklerine petrol ve diğer yeraltı zenginliklerini de eklemiş, tüm dünyanın imrenerek baktığı ve ele geçilmeye çalıştığı topraklar olmuştu66. 62 İmamzade, a.g.e., s. 19. Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 240. 64 a.g.e., s. 242. 65 Kürkçüoğlu, a.g.e., s. 243. 66 Silleli, a.g.e., s. 29. 63 15 Bu gelişmelerden anlaşılacağı gibi Osmanlı Devletinin İngiltere’yle ilişkileri kopma noktasına gelmiştir. Bu durumda, İngiltere’nin Arapları kışkırtması sürecek ve İngiliz-Arap ilişkileri gelişecektir. İngiltere, Araplara kendini kurtarıcı gibi gösterip aslında Arapları kendi himayesine alma siyasetini takip etmekle bu siyasetini manda yönetiminiamaçlarını gerçekleştirmek için kullanacaktır. BİRİNCİ BÖLÜM 1920 IRAK DEVRİMİ A) I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA İNGİLİZLERİN IRAK’TAKİ ASKERİ FAALİYETLERİ (1914– 1918) Fransa, İngiltere, Almanya, Avusturya ve Rusya gibi emperyalist Avrupa Devletleri’nin gerek birbirlerine karşı üstünlük sağlamak sebebiyle, gerekse iktisadi ve siyasi nüfuzlarını artırmak amacıyla, genelde Ortadoğu coğrafyasında ancak büyük ölçüde Osmanlı toprakları üzerinde yürüttükleri politikalar kısaca Şark Meselesi tanımıyla açıklanır. Şark Meselesi’nin halledilmesi hususundaki antlaşmazlıklar sebebiyle, birbirleriyle savaşan rakipler, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, bu konuda yani Osmanlı topraklarının paylaşılmasında anlaşmışlardı67. Ekim 1912’den Ağustos 1913’e kadar on ay süren Balkan Savaşı sadece savaşan devletleri değil, bütün Avrupa devletlerini de yakından ilgilendirmiş ve etkilemiştir. Çıkarları çatışan devletler, bu bunalım dolayısıyla bir defa daha karşı karşıya gelmişlerdir. Bundan dolayı Balkan bunalımı, I.Dünya Savaşı’nın en önemli sebeplerinden biri olmuştur ve Osmanlı Devleti Trablusgarp ve Balkan Savaşları’ndan büyük kayıplarla çıkmıştır68. I.Dünya Savaşı, 1914 Haziranı’nda Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük Ferdinand ve karısının Sırp milliyetçilerinden Prenip tarafından Bosna’da öldürülmesi üzerine I.Dünya Savaşı Üçlü İtilaf Devletleri ile Üçlü İttifak Devletleri arasında başladı. İlk aylarda bir Avrupa savaşı aşamasında kaldı. Ekim ayı sonlarında Türklerin savaşa katılmaları ile Asya ve Afrika 67 Şark Meselesi konusunda ayrıca bkz. Kemal Çiçek, Cem Oğuz, “Şark Meselesi Çerçevesinde ve İkinci Meşrutiyet’e Kadar Olan Dönemde Osmanlı Devleti’nin Siyasi Vaziyeti”, Osmanlı Ansiklopedisi, C.2, Ankara, Yeni Türkiye Yay., 1999, s. 57.; Mustafa Turan, “Büyük Devletlerin Politik-Emperyalist Amaçları”, Atatürk İlkeleri ve Inkılâp Tarihi, Ankara, Berikan Yay., 2008, s.16. 68 Rifat Uçarol, Siyasi Tarihi (1789–1994), 4. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1995, s. 445. 17 kıtalarına da yayılmış oldu. 1917’de Amerika’nın savaşa katılması de bir dünya savaşı haline geldi69. Osmanlı Hükümeti ise, hudutların garanti edilmesi ve kapitülasyonların kaldırılması koşulu ile önce Rusya’ya sonra İngiltere ile Fransa’ya başvurmuş, ancak müspet bir sonuç alamamıştı. Üçlü İtilaf Devletlerine yaptığı tekliflerin kabul edilmemesi üzerine Osmanlı Devleti, harbin taraflarından biri olduğunu anlamış ve Üçlü İttifak Devletlerine yanaşmak zorunda kalmıştı. Bunun üzerine Almanya ile 2 Ağustos 1914’te savunmaya yönelik bir ittifak antlaşması yapılmış, böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderi, Üçlü İttifak Devletleri’nin kaderine bağlanmıştı70. İngiltere’nin Irak’a önem vermesinin iki nedeni vardı. Birincisi İngiltere’yi Hindistan’a bağlayan yolun Irak’tan geçmesi dolayısıyla eğer Irak başka ülkenin kontrolüne geçerse o yol güvensiz hale gelecekti. İkinci neden ise Rusya’nın Osmanlı ve İran’a yayılması ve onlara ait olan bazı yerleri işgal etmesi idi71. Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olduğu bu dönemde Irak’ın ve dolayısıyla Şattül-Arap bölgesi’nin durumu hiç iç açıcı değildi. Seferberlikten önce Irak’ta bulunmuş olan birliklerden çoğu buradan alınmış ve bu bölgede savaşçı olan ve olmayanlar dâhil yalnızca sekiz bin kişilik bir kuvvet bırakılmıştı. Enver Paşa, bu bölgenin Trablusgarp ve Bingazi’de olduğu gibi yerli aşiretlere dayanılarak savunulabileceğini umuyordu ki bu durum bölge şartlarını kesinlikle göz önüne almamak demekti. Zira her ne kadar bölgedeki güçlü aşiret reisleri olası bir savaşta Osmanlı Devleti’nin yanında yer alacağını beyan etseler de bu aşiretlerin çoğu daha önceden İngiltere ile özel antlaşmalar yapmışlardı72. 69 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908–1918), IX.C., Ankara ,Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996, s. 355. 70 Yavuz Ölçen, “Birinci Dünya Harbi Irak Cephesi Kutulammare Muharebeleri (29 Nisan 1916–6 Şubat 1917)”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara,1992, s. 2–3. 71 Mehmet, a.g.t., s. 157. 72 Burcu Kurt, “Ortadoğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru: Şattülarap Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2006, s. 136. 18 Seferberliğin ilan edildiği 1914 Ağustos’una kadar, Bağdat’ta bulunan 4. Ordu Müfettişliği, 12. ve 13. Kolorduları’ndan oluşuyordu. 12. Kolordu, Musul’da bulunan 35. ve Kerkük’te bulunan 36. Tümen’ler den kurulmuştu. Bağdat’taki 13. Kolordu’nun Bağdat merkezindeki 37. ve Basra’daki 38. tümen’leri var idi73. Bağdat Valisi ve 4. Ordu Müfettişi Cavid Paşa, 7 Ağustos’ta Başkomutanlık Vekâleti’ne gönderdiği yazıda, 13. Kolordu’nun Erzincan’a varmasının üç aydan önce olmayacağının ve Irak’ın içten ve dıştan her türlü tehlikeye maruz kalacağını bildiriyordu. Bu müracaata Enver Paşa tarafından verilen 20 Ağustos tarihli cevapta Basra Körfezi yoluyla vaki olacak bir İngiliz taarruzunu önlemek için 13. Kolordu’nun 38. Tümeni’nin Irak’ta kalması emredildi. 26 Ağustos 1914’te, 4. Ordu Müfettişi Cavid Paşa, Irak ve havalisi Genel Komutanı tayin edildi74. I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti kuvvetleri İran’daki İngiliz petrol bölgeleri için büyük tehdit oluşturuyordu. 1914 güzünde Osmanlı’nın Almanya’nın müttefiki olarak savaşa girmesinden sonra, bu ülkenin askeri kuvvetleri İran’ın Abadan rafinerisini tehdide başladı. İngiliz askerleri bu kuvvetleri püskürttüler ve daha sonra da Basra’yı ele geçirmeye çalıştılar75. İngiltere’nin bölgede izlediği siyasetin bir neticesi olarak, 3 Kasım 1914 günü Basra Körfez’inde Fav Limanı’nı işgal etmesiyle Irak Cephesi açılmış oldu. Fav Limanı’nın işgalinden sonra, İngilizler Basra’ya ilerleyerek 21 Kasım 1914’te Basra’yı işgal ettiler76. İngiliz birliklerinin amacı, Kurna’ya el atmak ve stratejik üstünlük sağlamaktı. Dicle Nehri’nin doğu sahilinden batı sahiline geçerek Kurna’daki 38. Türk Tümeni’nin geri yollarını kesmişti. Takviye edilemeyen ve kuşatma çemberini yarıp kuzeye çekilme imkânı bulunmayan, üstelik çevresindeki Arap aşiretlerinin özellikle Ablaş Aşireti’nin ihanetine uğrayan 38. Tümen Komutanı 73 Orhan Avcı, Türk Ordu Teşkilatı Irak Cephesi(1914–1918), I.Basım, Ankara, Vadi Yay., 2004, s. 27. 74 Aynı yer. 75 Açıkkapu, a.g.t., s. 36. 76 Orhan Göçer, “Birinci Dünya Savaşı Sonrası Irak Türkleri Ve Sorunları (1918–2004)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2004, s. 27. 19 Kurmay Albay Suphi, 5 Subay ve 400 Er ile 9 Aralık’ta İngilizlere teslim olmak zorunda kaldı. Böylece Kurna İngilizlerin eline geçmiş oldu77. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşında kaybettiği yerleri ve itibarını geri kazanacağına inanarak Cihad-ı Ekber ilan etmiştir. Cihad-ı Ekber, 14 Aralık 1914’te ilan edilmiştir78. Cihad-ı Ekber, ilan edilmesine ve oldukça yüklü bir propaganda yapılmasına rağmen istenilen sonucu vermemiş, İslam dünyasından İtilaf Devletleri aleyhine bir hareket meydana getirilememiştir. Bunda İtilaf devletlerinin özelikle İngiltere’nin bölgedeki faaliyetleri ve karşıt propagandaları etkili olmuştur. İngiliz Hükümeti bir taraftan Şerif Hüseyin’e maddi destek sağlarken diğer taraftan da bölgenin geride kalan şeyhlerini kendi tarafına çekmek için uğraşmıştır79. Cihad-ı Ekber’in İslam dünyasında istenilen etkiyi göstermemesinin sebepleri arasında şunlar vardır: 1.Cihada çağrılan milletlerin bağımsız olmaması, 2. Hükümdarların tahtlarını korumaları veya kaybetmelerinin tamamen sömürgeci devletlerin isteğine bağlı olması, 3. Hükümdarların sömürgeci devletlerin hizmetinde olması, 4. İngilizlerin İslam dinini bölgedeki Müslümanlardan daha iyi bilmesi ve Müslümanları yönlendirebilmeleri, 5. İngilizlerin Hindistan’da Cihad-ı Ekber’e karşı Darül-İslam ilan eden bir fetva ilan etmiş olması. Böylece yeterli bir hazırlık yapılmadan ilan edilen cihad ile hilafet makamının dünya nazarındaki mevkisini sarsılmıştır80. Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra, mukaddes cihad ilan etmesi İngiliz Hükümeti’ni oldukça endişelendirmiştir. İngilizler, Türklerin cihad çağrısının Hintli Müslümanlar üzerinde büyük bir tesir yaratacağından korkmuşlardır. Çünkü Osmanlı Devleti halifenin gücüyle İngiltere’nin Hindistan’daki ve Mısır’daki konumunu sarsabilirdi. Ama Şerif Hüseyin’in 77 Ölçen, a.g.t., s. 7. Tuba Erdoğan,“Suudi Arabistan Devletinin Doğuşu (1914–1932)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2006, s. 44. 79 Erdoğan, a.g.t., s. 47. 80 Aynı tez. 78 20 Osmanlı Devleti’nin cihad çağrısını desteklememesiyle bekledikleri gibi durum olmamıştır81. Osmanlı birlikleri ise tüm gereksinimlerini binlerce kilometre uzaktan kara yoluyla getirmek zorundaydı. Osmanlı birliklerinin elinde Dicle ve Fırat üzerinde ulaşımı sağlayabilmek için nerdeyse hiç taşıt yoktu. Bu durum savaş esnasında Osmanlı kuvvetlerinin çeşitli kolları arasındaki bağlantıyı imkânsızlaştırıyordu. Üstelik cephane bakımından da Osmanlı ordusu son derece fakirdi. İngiliz askerlerinin Odin, Lawrens ve Espiyagel adlı gambotların desteği altında çarpışmasına rağmen Osmanlı kuvvetlerinin elinde sadece Marmaris gambotu bulunması aradaki uçuruma iyi bir örnekti82. I.Dünya Savaşı’nda, İngiltere, Mezopotamya’yı (Irak’ı) kesin olarak ele geçirmek veya kendi nüfuzu altına alabilmek için, Arap ulusunu, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmaya sürükledi. Savaşı kazanıp bu bölgedeki siyasi ve ekonomik çıkarlarını garanti altına alabilmek için İngiltere, Müttefiklerine Osmanlı topraklarından bol keseden hisseler dağıttı. Hatta İngiltere savaşın sonucunun olumsuz yönde etkilenmemesi için kendisi bakımından hayati değere haiz olan Mezopotamya gibi çok önemli olan Boğazları dahi 1915 yılında Rusya’ya bırakmayı taahhüt etti83. 1915 yılına gelindiğinde, İngilizlerin Araplarla yakın ilişkiler içerisine girdiğini, kendi koruyuculuğunda Arapların bağımsızlığını benimsediğini görüyoruz84. İngilizler Basra’nın batısındaki Şuayib’te istihkâmlar yapmak suretiyle beklemede kalarak Osmanlı kuvvetlerinin saldırısını beklemeye başlamışlardı. Bu esnada İran içerisinden ilerleyerek yaklaşık 3.500 kişilik bir Osmanlı kuvveti 6 Şubat 1915’ta Huveyze’ye girdi85. Cavid Paşa, Başkomutanlık Vekâleti’nden 38. Tümen Komutanlığı’na Süleyman Askeri Bey’in tayinini istedi. Yarbay Süleyman Askeri Bey, Kafkasya’da özel hareketlerde bulunmak üzere hazırlanan, 100’er kişilik 6 81 Erdoğan, a.g.t, s. 48. Kurt, a,g,t., s. 140. 83 Durdu Mehmet Burak, Birinci Dünya Savaşında Türk-İngiliz İlişkileri (1914-1918), I. Baskı, Ankara ,Babil Yay., 2004, s. 220. 84 Çetinkaya, a.g.t., s. 21. 85 Kurt, a.g.t., s. 141. 82 21 bölükten oluşan Osmancık Taburu’nu da beraberine alarak 17 Aralık’ta, 38. Tümen Komutanı olarak Bağdat’a geldi. 20 Aralık’ta ise Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı’na tayin edildi86. Süleyman Askeri Bey, Irak’taki aşiret ve mücahit kuvvetlerden yararlanabileceğine inanıyordu. 3 Ocak 1915’de üç alaydan oluşan Sahrıca Müfrezesi kuruldu. 103. Piyade Alayı’nın Sahrıca’ya 21 Ocak 1915’ten itibaren gelmesiyle, 25 Ocak’ta Kerha Grubu, Şubat ayında da Fırat Grubu oluşturuldu87. Ammare ve Nasıriyye’yi ele geçirmek isteyen İngiliz birlikleri, Kurna’nın kuzeyindeki Meziple Tepeleri-Rota Kanalı’nda bulunan Türk mevzilerine 21 Ocak 1915’te taarruza geçti. Kurmay Yarbay Süleyman Askeri’nin bacağından yaralandığı 1. Rota Muharebesinde etkili Türk savunması karşısında geri çekilmek zorunda kalan İngiliz birlikleri, İngiliz deniz filosunun Türklere dönük yoğun ateşleri sebebiyle, takip edilemedi88. Irak ve Havalisi Genel Komutanı Kurmay Yarbay Süleyman Askeri, Şuayyibe-Basra bölgesinde bulunan İngiliz birliklerini genel karşı taarruzla Irak’tan atmaya karar verdi. Önemli kısmını aşiret mensuplarının oluşturduğu birlikler, sıklet merkeziyle Fırat Nehri’nin güneyinden Nasıriyye-Şuayyibe istikametinde harekete geçti. Amaç, Kurna kesiminde bulunan İngiliz birliklerinin geri yollarını keserek imha etmekti89. Süleyman Askeri, bacaklarındaki kurşun yaraları iyi olmamasına rağmen Bağdat’tan Nasıriyye’ye gelerek harekâtın sevk ve idaresini eline aldı. 13 ve 14 Nisan 1915 günleri yapılan Şuayyibe Muharebesi, başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Diğer Türk birliklerini zor durumda bırakmış, bu başarısızlık, Süleyman Askeri’yi çok üzmüş ve intihar etmesine neden olmuştu90. Yarbay Süleyman Askeri’nin ölümünden sonra Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı’na getirilen Albay Nurettin, bu nedenle daha geride bulunacak uygun bir mevziye çekilmeyi emretti. Ne çare ki bu emir, elde yeterli araçların 86 Avcı, a.g.e., s. 28. Aynı yer. 88 Ölçen, a.g.t., s. 7. 89 Aynı tez. 90 Aynı tez. 87 22 olmaması ve özellikle araçları çalıştıracak kömürün bulunmaması nedenleriyle tatbik edilemedi. Taarruz hazırlıklarını tamamlayan 6. İngiliz Tümen Komutanı General Townshend, siklet merkezi Dicle Nehri’nin batı kıyısında olmak üzere, 31 Mayıs 1915’te yeniden taarruza geçti. Böylece, 2. Rota Muharebesi başlamış oldu91. Dicle Nehri mayınlanmış olduğundan Marmaris Gambotu’ndan faydalanılamamıştı. Sıra, asıl mevzideki adacıklara gelmiş, onlarda, teker teker düşmeye başlamıştı. Çaresiz kalan 38. Tümen Komutanı, elindeki vasıtalardan faydalanarak çekilmeye karar verdi. Irak ve Havalisi Genel Komutanı, 38. Tümen’in çekilmesini himaye için Kerhe ve Nasıriyye bölgelerinden Ammara güneyine kuvvet getirmeye çalıştı; Kut ül-Ammare (Kut)’de bulunan İtfaiye Alayını Ammare’ye gönderdi. İtfaiye Alayı ve düzensiz olarak Ammare’ye kadar çekilebilen 38. Tümen, İngilizlerin ve isyan eden Ammare halkının taarruzuna uğraması sonucu teslim olmak zorunda kaldılar. Bu suretle Ammare, 3 Haziran 1915’te İngilizlerin eline geçmiş oldu92. Irak ve Havalisi Genel Komutanı Albay Nurettin, Kut ül-Ammare (Kut)’de savunmaya; İngiliz birliklerinin gemilerle Dicle üzerinden gelme ihtimaline karşı üç- dört yerde engel yapılmasına karar verdi. Ne var ki mevcut kuvvetler elden çıkmıştı. Burada toplayabildiği kuvvetleri 35. ve 38. Tümenler halinde teşkilatlandırdı; bağlı birlikleri de düzene soktu. Bir yandan da, aşiretlere başvurarak Asakir-i Milliye (Milli Askerleri)’ yi kurdu. Şuayyibe mağlubiyeti üzerine bazı Arap birlikleri ve bu meyanda Ammare’liler, İngilizlerle işbirliği yapmaya başlamış; Necef, Kerbela ve Hile halkı ayaklanmıştı. Asiler hükümet binalarını basmış; kışlaları yakmış, silah ve cephaneleri yağma etmişlerdi. Nasıriyye’den Kut ül-Ammare’ye kuvvet getirilmesi, Fırat Cephesini zayıflatmış; 35. Tümen’in bu kesime kaydırılması gereği duyulmuştu93. Nasıriyye’yi ele geçirmek isteyen Irak İngiliz Seferi Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Sir John Nixon (Nikson), 2. Hindistan Tümeni’ni bu istikamete gönderdi. Bu Tümen, 6 Temmuz’da Fırat Nehri üzerindeki Suyukuşşuyuh’u ele 91 Ölçen, a.g.t., s. 7. Aynı tez. 93 Aynı tez,s.8. 92 23 geçirdi. Fırat Cephesi’ne Temmuz 1915 sabahı başlayan çok üstün kuvvetteki İngiliz Taarruzu Türk birliklerini, akşama doğru geri çekilmek zorunda bıraktı. Nihayetinde 25 Temmuz 1915 İngilizler Nasıriyye’yi ele geçirdiler94. Süleyman Askeri’nin harekâtı başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen İngilizler kuşkuya kapıldılar ve Basra güvenliğini temin etmek için bu kentin 200 kilometre kuzeyinde bulunan Nasıriyye ve Kut ül-Amara’yı ele geçirmek üzere General Townshend’in komutasında harekete geçen İngiliz kuvvetleri, Türk kuvvetlerini yenerek 25 Temmuz 1915’te Nasıriyye’ye girdiler95. Ammare’nin düşmesinden sonra Türk kuvvetleri, derlenip toparlanma çabası içine girmiş ve Genel Komutanlık karargâhı da Bağdat’tan Kut ülAmmare’ye nakledilmiştir. Karargâh, 6 Haziran 1915’te Kut’a ulaşmıştır. Karargâh’ın naklinden sonra bütün kuvvetler de Kut’ta toplanmış ve yeni savunma tedbirleri alınmaya başlanmıştır. Bütün bunlara rağmen olumlu bir sonuç almak mümkün olmuyordu. 21 Kasım 1914’de Basra’yı ele geçiren ve buradan hareketle kuzeye doğru ilerleyen İngilizlerin Irak Cephesi’ndeki harekâtlarının nihai hedefi Bağdat’ı ele geçirmek ve Kafkasya’da Ruslarla birleşmekti. İngilizler, bu hedeflere doğru adım adım ilerlerken İran’dan gelebilecek bir Alman saldırısına karşı da dikkatli davranıyorlardı. Bu yüzden ilerleyişleri ağır bir seyir takip ediyordu96. İngilizler bu ilerleyiş sürecinde 26 Eylül 1915’te Kut ül-Ammare’ye taarruz etmişler karşısındaki Türk kuvvetlerini geri çekilmeye zorlamışlardır. Kut’ta tutunamayan Türk kuvvetleri, 2 Ekim 1915’te buradan ayrılarak Aziziye kasabasına çekilmişler, ancak 4 Ekim 1915’te Aziziye’yi de İngilizlere bırakmak zorunda kalmışlardır97. İşte, Irak’ta durum bu halde iken Albay Halil Bey ve 18. Kolordusu, Irak’a gelerek göreve başlamıştır. Onlar Irak’a geldiklerinde, Irak ve Havalisi Genel Komutanı Albay Nurettin Bey, karargâhı ve kuvvetleri ile birlikte Aziziye mevziini de kaybettikten sonra Dicle boyunca kuzeye doğru çekilmektedirler. 94 Burak, a.g.e., s. 103. Aynı yer. 96 Mehmet Emin Dinç, “Halil (Kut) Paşanın Askeri Ve Siyasi Faaliyetleri”, Basılmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1998, s. 44. 97 a.g.t., s. 45. 95 24 İngilizlerin takibine karşı son savunma mevzii, Bağdat’ın güneyindeki Selmanpak’tır98. Bu arada 6. ordu Komutanlığına Von der Goltz tayin edildi, Irak Cephesi’nde bulunan 18. Kolordu Komutanı olan Albay Kazım Karabekir Bey’in emrinde 35., 45., 51., ve 52. Tümenler ile Kolordu Topçu Komutanlığı bulunmaktaydı. İran Cephesi’nde ise, 13. Kolordu Komutanı Albay Ali İhsan Bey’in emrinde 2. ve 6.Tümenler ile Müstakil Süvari Tugayı, Süleymaniye Grubu ve Musul Grubu bulunuyordu. 21 Aralık 1915’te Goltz Paşa Bağdat’a geldikten sonra yayınladığı Ordu Emri ile Irak ve Havalisi Genel Komutanlığı, Irak Ordusu adını almıştır99. Bu sırada Selmanpak’taki savunma hazırlıkları devam etmekte ve bu işi Nureddin Bey ile Halil Bey birlikte yürütmektedirler. Nihayet, 21 Kasım 1915’te General Townshend’in emriyle Selmanpak’a yönelik İngiliz Taarruzu başlamıştır. 26 Kasım’a kadar aralıksız devam eden bu savaş, Türk kuvvelerinin başarılı savunması ve hatta İngiliz kuvvetlerini Kut’a kadar kovalaması ile sonuçlanmıştır100. İngilizler 4.500’den fazla ölü bırakarak kaçmışlardır. Kaçan düşmanın takibini de Halil Bey yapmış, ancak İngilizlerin Kut Kalesi’ne girmelerini engelleyememiştir101. 19 Nisan 1916 günü, 6. Ordu Komutanı Mareşal Von der Goltz vefat etmiş, yerine Irak Grubu Komutanı ve aynı zamanda 18. Kolordu Komutanı Halil Paşa (26 Mart 1916’da Tuğgeneral’liğe terfi etmişti), atandı. Irak Grubu’na da ihtiyaç kalmadığı için lağvedildi. 13. Kolordu Komutanı Albay Ali İhsan Bey, 18. Kolordu Komutanı vekili ise Kazım Karabekir Bey oldu102. İngilizler Kut ül-Amara’da 7 Aralık 1915’ten 1916’ya kadar Osmanlı kuvvetleri tarafından kuşatılmış durumda kaldılar103. 6 Ocak 1916’da başlayan Şeyh Said Savaşı’nda İngilizler, yoğun ve şiddetli topçu ateşi ile Türk kuvvetlerini sıkıştırdılar fakat Türk kuvvetleri, 98 Dinç, a.g.t., s. 45. Avcı, a.g.e., s. 29-30. 100 Dinç, aynı yer. 101 Aynı tez. 102 Avcı, a.g.e., s. 30. 103 Burak, a.g.e., s. 108. 99 25 kahramanca direnerek İngilizler dayanabildiler. 6 Ocak’tan 9 Ocak akşamına kadar üç gün boyunca aynı şiddetle devam eden Şeyh Said Savaşı’nın sonunda, her iki taraf da büyük kayıplar vermişlerdir. 9 Ocak 1916 akşamı Türk kuvvetleri, Vadi-i Kelal mevzilerinin arkasına çekilmişlerdir104. Ayrıca aynı tarihte (9 Ocak 1916’da) emir-komuta değişikliği oldu. 18. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Halil (Kut), Albay Nurettin’in yerine Irak Grubu Komutanlığına atandı. 13. Kolordu Komutanlığı’na da Kurmay Albay Ali İhsan (Sabis) getirildi105. 35. Tümen’e Vadi-yi Kelal’i işgal ettiren Halil Bey, diğer bütün hazırlıkları da tamamlamış ve bekleme başlamıştı. İngilizler de hazırlıklarını tamamlayınca iki taraf kuvvetleri 13 Ocak1916’da karşı karşıya gelmişler ve Vadi-yi Kelal savaşı başlamıştır106. Mevcut kuvvetlerle taarruza devam edilmesi halinde başarı sağlanamayacağını anlayan İngiliz Dicle Kolordu Komutanı Korgeneral Aylmer, taarruzdan vazgeçti; karanlık bastıktan sonra birliklerinin geri çekilmesini emretti. Böylece 1.Felâhiye Muharebesi adıyla anılan çarpışmalar Türk birliklerinin başarısı ile sona ermiş oldu107. 6 Nisan 1916 sabahı başlayan 2. Felâhiye Muharebesi, kahraman 51. Tümen tarafından durduruldu. 9 Nisan’da da taarruzunu sürdüren İngiliz Birlikleri, 3. Felâhiye Muharebesi diye adlandırılan bu çarpışmalarda ağır kayıplar vermiş; çekilmek zorunda kalmışlardı108. İngiliz Komuta Heyeti, Kut’a ulaşmak için Felâhiye’yi zorlamasına rağmen bir netice alamayınca Kut kuşatmasını Beyt-i İsa bölgesinden yarmayı ve bu yoldan Kut’a ulaşmayı tasarlamıştır. Bundan sonra, bu plana göre askerler yerleştirmeye ve hazırlıklar yapmaya başlamıştır. Hazırlıklarını tamamlayan İngilizler, 1916 sabahında Beyt-i İsa mevzileri’ndeki Türk savunma hatlarına yönelik şiddetli bir taarruz başlatmışlardır109. 104 Dinç, a.g.t., s. 54. Ölçen, a.g.t., s. 16. 106 Dinç, a.g.t., s. 56. 107 Ölçen, a.g.t., s. 16. 108 a.g.t., s. 21. 109 Dinç, a.g.t., s. 63. 105 26 Böyle bir taarruzu beklemeyen İngilizler, baskına uğramış; ağır zayiat vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. 2. ve 3. Beyt-i İsa Muharebeleri diye adlandırılan 18–19 Nisan 1916 günleri yapılan bu çarpışmalarda Türkler de ağır zayiatlar vermişlerdir110. İngiliz Irak Kuvvetleri Komutanı General Leyk, 22 Nisan 1916’da Sanaiyat’taki 2. Felâhiye Mevziine taarruz etmeye karar verdi. Böylece 4. Felâhiye Muharebesi başlamış oldu. Türk ateşi karşısında ilerleme imkânı bulamayan İngilizler, büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır111. 25 Nisan İngiliz Yüksek Komutanlığı’nın telsiz emriyle Townshend’e kendi başının çaresine bakılması talimatı verildi. Townshend, can korkusuyla ve kuvvetlerini kuşatmadan kurtarmak için İngiliz Hükümeti’nin de kabul etmesiyle Halil ve Enver Paşa’ya bir milyon İngiliz Lirası rüşvet önermiş, sonradan bu miktarı iki katına çıkartmıştı. Bu teklifi kabul etmeyen Türk Komutanlar, İngilizlerin kayıtsız şartsız teslim olmalarını istediler. Yapılan savaşlarda, nihayet çaresiz kalan İngilizler 29 Nisan 1916 günü 14.30’da teslim oldu. Böylece 4 ay 23 gün süren Kut ül-Amara kuşatması sona ermiş oldu112. Townshend kuvvetlerinin 1916 yılında Kut ül-Amara’da Türklere teslim olmaları İngilizlerin Irak hareketlerine girişmelerinin nedenlerini ortadan kaldırmış değildi. Aksine, 1917’de Irak’ın önemi kendileri için daha da önem kazanmıştı. İngiliz petrol kumpanyasının İran kaynaklarından sağladığı petrol üretimi savaş başlangıcında 270.000 ton iken 1917’de 900.000 tona ulaşmıştı. Arabistan’da Hicaz ayaklanması boyunca petrol kuyuların güvenliğini sağlamak, Hicaz isyanını desteklemek, Arap şeyhlerini gözetlemek, İran Türklerinin üstünlük kazanmasına engel olmak, aynı bölgede Rusların tek taraflı avantajlar sağlamasına imkân vermemek için İngiltere Irak’tan geniş ölçüde yararlanmak gayesiyle askeri ve diplomatik birikimlerini Bağdat üzerinde yoğunlaştırmaya başladı113. 110 Ölçen, a.g.t., s. 22. Dinç, a.g.t., s. 65. 112 Burak, a.g.e., s. 109. 113 a.g.e., s. 139. 111 27 Teslimden sonra İngiliz Birlikleri Kut’taki siperlerinin dışına çıkarılmış, burada kurulan çadırlara yerleştirilmiş ve peyderpey çeşitli vasıtalarla Bağdat’a sevk edilmeye başlanmıştır114. Osmanlı kuvvetleri Kut ül-Amare zaferinden sonra 13. Kolordu Basra istikametinde ilerlemeyi hiç düşünmemişler, aksine duraklamışlardır. Bu sırada Alman Genelkurmayı, İngilizlerin bu cephede tekrar saldırıya geçme ihtimalinden duydukları endişelerini Enver Paşa’ya bildirmişlerdi. Enver Paşa bu kuşkuya hiç aldırış etmemiş ve Alman Genelkurmayı’nı dinlememişti. Hatta Kut ül-Amare zaferinden sonra 13. Kolordu’yu İran’a göndermekle Irak Cephesinin savunmasını zayıflatma yoluna bile girmişti. İngilizlerin Bağdad üzerine yürüyüşe geçeceği sırada Irak’ı savunma ile görevli olan Osmanlı kuvvetleri üç kolordudan kurulan 6. Ordu’dan ibaretti. Ne var ki, bu kolordulardan 13. Kolordu İran’a, 7. Kolordu da Musul bölgesinde bulunuyordu. Bağdat yolunu İngilizlere kapamak için yalnız 18. Kolordu bırakılmıştı115. Bağdat yakınlarında mevzilenen İngilizler, 19 Nisan 1917’de Bağdat’a yönelik saldırılarına başladılar. Bu tarihten 23 Haziran’a kadar, yani 66 gün boyunca Bağdat bombardımanlara ve saldırılara maruz kaldı. Zayıf kuvvetine rağmen güçlü ve donanımlı İngiliz Ordusu’na karşı kahramanca çarpışan 18. Kolordu, bitme noktasına gelince, Bağdat’ı boşaltarak çekilmek zorunda kaldılar. 23 Haziran 1917’de Bağdat düştü116. Halil Paşa, Bağdat elden gittikten sonra, Musul’un savunması için hazırlıklara başladı. 10–11 Temmuz günlerinde Remadiye’ye taarruz eden İngilizler, burada ki zayıf Türk kuvvetleri tarafından şiddetli bir direnişle karşılaştılar ve geri çekilmek zorunda kaldılar117. Saldırı ve işgale devam eden İngiliz kuvvetleri, sonbaharda Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Ramadiye’yi 29 Eylül’de işgal ettiler118. 114 Dinç, a.g.t., s. 69. Burak, a.g.e., s. 140. 116 Dinç, a.g.t., s. 74, İngiliz askeri komutanı General Maude, Bağdat işgalinden sonra halka açıklama yaparak Irak’a fatih ve kurtarıcı olarak girdiklerini, işgalci olarak girmedikleri söylemiştir. Abdul Razzak Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade Maktal Hakimuha Al-Kaptin Marshal, Al-Tabaa AlRabia, Sayda, Matbaat Al-İrfan, 1982, s.9. 117 Dinç, a.g.t., s. 75. 118 Burak, aynı yer. 115 28 Takviye ve destek alan İngilizler, 18 Eylül 1917’de Kızılrubat-Deli Abbas-Cebelihamriyn mevzilerine yönelmiştir. Türk kuvvetleri kahramanca direnmelerine rağmen bu mevziler de kaybedildi. İngilizlerin yeni hedefi Tikrit’tir ve 25 Ekim 1917’de Tikrit’e saldırdılar. Şiddetli bir savaşın ardından Tikrit de düşmüştür119. Irak Cephesi’nde yollar, karayollarının durumu çok yetersizdi. Nehirler boyunca uzanan şehirlerarasındaki yollar, adi toprak yollardan ibaretti. Nehir boylarından uzaklaşılması halinde ise su ihtiyacının sağlanması güçleşiyordu. Bu yüzden yeni kuyuların açılması gerekiyor, su yetersizliği, birliklerin parçalanmasına neden oluyordu120. İngiltere ile Dünya Savaşı öncesinde ilişkilerin iyi olmamasına rağmen, Osmanlı Devleti geleneksel dostu saydığı İngiltere’nin yanında savaşa girmek istedi. Ancak bu istek kabul edilmeyince Almanya yanında savaşa girdi. Bu andan itibaren, İngiltere, Osmanlı Devletini parçalama politikasını savaşla gerçekleştirmek istedi. Bunun için iki önemli cephede savaş başlattığı gibi, Şerif Hüseyin’i ve çevresini destekleyerek Arapları Osmanlı Devleti’ne karşı savaştırmaya başladı. Ermenileri ayaklandırdı. Kürtleri de amaçlarına alet etmek için büyük çabalar sarf etti121. Sonuçta şunu söyleyebiliriz ki, 1914’de patlayan I.Dünya Savaşı yıllardan beri Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen İngiltere’ye iyi bir fırsat sağlamıştır. Ancak bu işgalde yüz bin askeri öldü; iki yüz milyon sterlinlik malzeme kaybetti. Öyle ki, bu rakamlar, İngiltere’nin Irak’a ne kadar önem verdiğini göstermekteydi122. I.Dünya Savaşı sonucunda petrolün önemi daha da artmıştı. İngiltere Savaş Kabinesi’nin olağanüstü nüfuzlu bakanı Sir Maurice Hankey, Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’a yazdığı mektupta görüşünü şu sözcüklerle dile getirir: “ ilerde oluşacak bir savaşta petrol bugünkü savaşta kömürün bulunduğu yerde 119 Dinç, a.g.t., s. 76. Ölçen, a.g.t., s. 37. 121 Veli Güven, “Türk İngiliz İlişkileri (1923–1960)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk İlkeleri Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1992, s. 254. 122 Safa Aldın M. İbrahim, “Irak’ta Mahalli İdarelerin Gelişmesi (Osmanlı Döneminden Günümüze)”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Ankara, 1985, s. 53–54. 120 29 olacaktır veya en azından kömürle aynı paralelde olacaktır. Büyük potansiyelde petrol alabileceğimiz kontrolümüz altındaki yerler İran ve Mezopotamya’dır. Bu nedenle petrol kaynağı olan bu iki yer üzerinde ki kontrolümüz İngiltere’nin savaştan beklediği birinci sınıf hedef olmalıdır”123. Ali İhsan Paşa, Kasım 1917’de Hemrin Dağlarına gelip mevzilenmiş düşman, Türk bölgelerine geçmeye bütün gücüyle uğraşırken, Mondros Mütarekenamesi’nin imzalanmasından kısa bir süre önce 13. Kolordu Kumandanlığı’ndan merkezi Musul’da Ordu Kumandanlığı’na tayin edildi124. 1918 Ağustos ayında yeni görevine başlayan Ali İhsan Paşa bütün gücüyle İngilizleri yerlerinde tutmaya çalıştı fakat İngiliz kuvvetleri bir an önce Musul’a girmek istiyordu. 18 Ekim iki İngiliz Süvari Bölüğü Kerkük’e yakın Türk Birliklerine taarruz etti. 23 Ekim’de de Hemrin Dağları Türk kuvvetleri tarafından boşaltıldı. 25 Ekim‘de de Kerkük’e girdi ve Küçük zabı geçti125. Sykes-Picot Antlaşması, İngiltere 21 Ekim 1915’de, o sırada devam etmekte olan Şerif Hüseyin, MacMahon yazışmasından Fransa’yı haberdar ederek, Asya Türkiye’si hakkında iki ülkenin kendi çıkarlarını görüşmesini önerdi. İngiltere adına Sir Mayk Sykes ile Fransa adına Charles François Georges-Picot arasında yapılan görüşmelerden sonra, 1916 Şubat’ta Arap vilayetlerinin bölüşülmesi konusunda antlaşmaya vardılar126. Fransa’nın Suriye’de, Akka’dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı şeridini, Musul’u, Adana ve Mersin’i alacaktı. İngiltere, Güney Irak’taki Kerkük dâhil, Basra-Bağdat arasında ki bölgeyi alacak, ayrıca Akka- Kerkük çizgisinin güneyinde kurulacak Arap devlet veya devletçikleri İngiliz nüfuzu altında olacaktı. Rusya ise; Erzurum, Van, Bitlis vilayetleri ile Muş, Siirt arasında kalan bölge ile Trabzon’un batısında sonradan tespit edilecek bir noktaya kadar Karadeniz kıyılarını alacaktı. Antlaşmanın son şekli 10–23 Ekim 1916’da ortaya çıkmıştır127. 123 Açıkkapu, a.g.t., s. 40. Nefi Demirci, Dünden Bugüne Kerkük, İstanbul, 1990, s. 19. 125 Aynı yer. 126 Mehmet Akif Ünverdi, “XX. Yüzyılda Kuzey Irak”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996, s. 33–34. 127 Ünverdi, a.g.t., s. 33-34. 124 30 Şekil1: Sykes-Picot antlaşması (1916)’na göre sınırlar ve Manda Yönetimleri 128 128 Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, Çeviren: Yavuz Alogan, Yay.Haz: Tanıl Bora, 3.Baskı, İstanbul, İletişim Yay., 2001, s. 544. 31 İtalya, Sykes- Picot Antlaşmasından haberdar olunca, İngiltere ve Fransa’ya baskı yaparak, isteklerini kapsayan yeni bir antlaşma yapılmasını istedi. Bunun üzerine 19–21 Nisan 1917’de St. Jean de Maurienne’de görüşmeler yapıldı. Buna göre; Mersin dışında Antalya, Konya, Aydın ve İzmir İtalya’ya veriliyordu. Buna karşılık İtalya, 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki antlaşmaları kabul ediyordu129. I.Dünya Savaşı sonunda bütün milletlerin barış istediği bir atmosferde, adaleti ve sürekli barışın düzenini tespit ve esas prensiplerini teşkil etmek üzere ABD Başkanı T.W.Wilson 8 Ocak 1918 Salı günü Amerikan Kongresinde Wilson Prensipleri olarak ünlenen 14 maddelik barış programını açıklamıştır. Wilson Prensipleri, savaşın son yıllarında tüm dengeleri alt üst olan dünyanın hangi hedefler doğrultusunda biçimlendirilmesi gerektiğine ilişkin bir siyaset önerisidir130. İtilaf Devletleri Wilson Barış prensipleriyle adil ve devamlı barış şartlarının oluşmasının kendilerinin pek menfaatine gelmeyeceği gerekçesiyle kabullenmemiştir. İtilaf Devletleri bu barış programı ve esaslarına uyacaklarına dair bir taahhüde girmedikleri gibi Başkan Wilson’un da kendi prensiplerini ne dereceye kadar destekleyeceği şüpheliydi131. Irak Cephesi başta olmak üzere, üst üste gelen yenilgiler yanında müttefiklerinin de yenilmesi üzerine, 1918 Ekim ayında, İttihat ve Terakki Hükümeti istifa edince Enver, Talat ve Cemal Paşalar ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. 14 Ekim 1918’de göreve başlayan Ahmet İzzet Paşa Kabinesi ilk iş olarak mütareke yapmaya teşebbüs etmiştir132. Sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa, Büyükada’da esir olarak bulunan İngiliz Generali Townshend’in mütareke için aracılık teklifini kabul etmiştir. Townshend’in İngiliz Akdeniz Filo Komutanlığı nezdindeki aracılığı olumlu sonuç vermiştir133. 129 Güven, a.g.t., s. 25-27. Çiğdem Çetin, “Wilson Prensipleri Cemiyeti”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006, s. 15. 131 Aynı tez. 132 Ünverdi, a.g.t., s. 52-53. 133 Nurgül Çim, “Basında Mondros Mütarekesi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2002, s.19. 130 32 27 Ekim 1918 Midilli Adası’nın Mondros Limanı’nda, İngiliz Akdeniz Filosu’ndaki Agamemnon adlı zırhlı gemide başlayan ve dört gün süren görüşmelerin ardından mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştır134. Osmanlı Devleti için mütarekenin imzalanması, savaş halinin sona ermesi ve savaşların getirdiği sıkıntılardan kurtuluş anlamına geliyordu. Ancak Mütareke şartlarının ağır olması ve uygulama ile mütareke maddeleri arasındaki zıtlıklar Türk halkının ve kamuoyunun İtilaf Devletleri’ne karşı tepki duymasına yol açmıştır. Osmanlı Devleti aleyhine işgaller arttıkça bu tepki artmış ve milli direnişin temelini oluşturmuştur135. Mondros Mütarekesi Osmanlı tarihi açısından son, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi için ise başlangıç olarak kabul edilir. Bu mütareke Osmanlı Devleti’nin girdiği I. Dünya Savaşı’na kendisi açısından nihayet verdiği bir antlaşmadır136. Ali İhsan Paşa, Mütareke tebliğini alır almaz (1 Kasım 1918) İngilizlerin Irak Orduları Başkumandanı General Marshall ile ileri hatta tümen kumandanları General Cassel’e çarpışmaların hemen durdurulmasını ve mütareke ahkâmı hakkında görüşme istekleri olursa müzakereye hazır olduğunu bildirerek, iki taraf arasındaki bölgenin tarafsız sayılmasını istedi. Bu tarihte İngiliz kuvvetleri Musul’un 60 kilometre güneyinde idiler. Cephedeki 6. Ordu birlikleri her türlü askeri faaliyete son vererek oldukları yerde durmuşlardı137. Mütareke hükümlerine göre bölgede bulunan bütün kuvvetlerin yerlerinde kalmaları gerektiği halde, İngiliz kuvvetleri buna uymamışlardır. İlerlemeye devam eden İngilizler, 1 Kasım’da Hamam El-Alil’e girmişler, buradan Musul’u işgal edeceklerini söyleyerek Türk kuvvetlerinin Musul şehrinden 5 kilometre kuzeye çekilmelerini istemişlerdir. Ali İhsan Paşa, İngilizlerin bu talebini Sadrazama bildirmiş, bir seri telgraf görüşmeleri sonucunda Sadrazam, Ali İhsan Paşa’ya 8 Kasım tarihli telgrafı ile 15 Kasım günü şehrin boşaltılması talimatını vermiştir. Ali İhsan Paşa, bu talimata uygun 134 Çim, a.g.t., s. 38. Aynı tez. 136 Aytnı tez, s. 1. 137 Ali Galip Baltaoğlu,“Ali İhsan Paşa (Hayati ve Faaliyetleri)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, ِAnkara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1986, s. 16. 135 33 olarak 10 Kasım’da Musul’u İngilizlere terk etmiş, ordu karargâhı ile birlikte Nusaybin’e doğru çekilmiştir138. İngilizler Musul’u işgal ettikten sonra, bölgede çeşitli faaliyetlere başladılar. 17 Kasım 1918’de Şeyh Mahmud adlı bir şahıs ahalisinin büyük çoğunluğu Türk olan Süleymaniye, Kerkük, Tuzhurmatu, Kifri, Zaho, Bana, Revanduz, Dohuk, Nebiyunus, Erbil, Altınköprü ve Sina’yı nüfuz sahası içine alan İngiliz himayesinde bir “Kürt Emirliği” kurmuştu. Ancak bir süre sonra Şeyh Mahmud’un hareketleri nedeniyle İngilizler onu sürgüne gönderdiler139. 1916 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki Türk Asyası’nın taksimine karar verildiğinde İngilizler Irak petrollerinin tamamında müktesep haklarını sağladıktan sonra Musul’u Fransızlara bırakmışlardı. Daha sonra Musul’u tekrar ele geçirmek için Fransızlarla diplomatik temaslara geçmişler ve temaslar neticesinde 30 Aralık 1918’de Musul’un İngilizlerin elinde kalmasına karar verilmişti140. Irak Cephesi’ndeki Türk Ordusu’nun faaliyetleri, teknik ve harp tecrübeleri bakımından milli mücadele için ön tecrübe olmuştur141. Fakat Birinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda sivil insanın ölmesi, galip ve mağlup devletlere maddi ve manevi açıdan büyük zararlar verilmiştir. Nitekim İngilizlerin 1914–1918 arasındaki Irak’a askeri operasyonları sonucunda İngiltere, bölgedeki kaynaklara el koymuş ve gelecekte bölgedeki çıkarları için garanti oluşmuştur. B) IRAK HALKININ İNGİLİZ İŞGALİNE DİRENİŞİ (1920 YILI DEVRİMİ) Birinci Dünya Savaşı’nın 1918 yılında sona ermesiyle birlikte Irak Devleti bu savaşta yenik düşen Osmanlı Devletinin bir parçası iken, İngilizlerin işgali altına girdi. 25 Nisan 1920 tarihinde İtalya’da düzenlenen San Remo 138 Sinan Aydın,“Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2003, s. 35. 139 Açıkkapu, a.g.t., s. 43. 140 Baltaoğlu, a.g.t., s. 26. 141 Avcı, a.g.e., s. 297. 34 Konferansında İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD‘nin aldığı kararla Irak, İngiltere’nin mandası altına alındı142. Kararlaştıran manda idaresi, Osmanlı devletinden ayrılan ülkelerin bağımsız sayılmasını ve kendilerini idare edebilecek siyasi olgunluğa erişinceye kadar manda idaresi altında kalınmasını öngörüyordu. Mandacılık kavramı ilk kez 18 Ocak 1919 tarihinde Paris Barış Konferansı’nda Güney Afrika Temsilcisi General John Smuths tarafından gündeme getirildi. Bu konferansta I. Dünya Savaşında yenik düşen devletlerden ayrılan halk ve ülkelerin kaderini belirleyen kararlar alınmıştır. Manda önerisi bağımsızlık düşüncesini içerdiği için hem yenik düşen milletler tarafından hem de galip gelen devletler (sömürgecilik düşüncelerin desteklediği için) tarafından kabul görmüştür143. Manda rejimi, I. Dünya Savaşı sonrası galip gelen büyük devletlere birtakım sorumluluklar getirmişti; bu sorumlulukların en önemlisi, vesayeti altında bulunan devletleri geliştirmek ve bağımsızlıklarını koruyabilecek seviyeye gelinceye kadar siyasi olgunluğa kavuşturmaktı. Kısaca, vesayet altında bulunan devlet siyasi olgunluğa erişince vâsi devletin rolü sona erecekti. Yani manda rejiminin sona ermesi, manda altındaki ülkelerin gelişimine bağlı kılınmıştı. Bu gelişim ve reformu sağlayacak olan mandater devlet olduğundan, manda rejiminin belirli olmayan bir zaman sürecinde devam edeceği anlamına gelmektedir. Bu nedenlerle, söz konusu rejim, topluluk ve halklar için şüphe uyandırmaya başlamıştır144. Irak’ın İngiliz mandası altına girmesiyle birlikte, ülkede kargaşa dalgası yayılmaya başladı. Bu kargaşa daha sonra bağımsızlığı talep eden ve manda yönetimini reddeden gösterilere dönüşecektir. Medya ve basının da manda rejimine karşı sergilediği tutumdan dolayı sansür uygulamasına geçildi. Buna 142 Huseyin Jamil, Al-Irak Şahada Siyasiye 1908–1930, Londan, Dar Allam li’l-tibaa, 1987, s. 19. Mohammed Hamdi Al- Jaferi, Britanya ve Al-lrak Hukba min Al-Siraâ (1914–958), Al-Tabaa AlUla, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma (Afak Arabiya ), 2000, s. 22. 144 a.g.e. s.23. 143 35 karşılık Irak’taki milliyetçiler Bağdat’taki kahvehanelere gelen halkı, İngiliz işgalcilerine karşı kışkırttılar145. İngiltere’nin Irak üzerinde manda rejimini kurması, uluslararası koordineli bir plandı. Her halükarda Irak’ı kontrolü altına almayı planlayan İngiltere için manda rejiminin kurulması, bölgedeki çıkarlarını elde etmek için meşru bir zeminin oluşması anlamına geliyordu. Ancak diplomatik bir lisanla İngiltere, bölgedeki çıkarlarını elde etmeye uğraşırken Irak devletinin çıkarlarını koruduğunu iddia etmekteydi. Aslında bu iddialarına inanmamak gerekirdi; çünkü Osmanlı Devletinin çökerten büyük devletlerin bu bölgedeki sömürgeci emellerinin var olduğu açıkça görülmektedir. C ) IRAK DEVRİMİNİN NEDENLERİ 1- Dış Nedenler a- İngiltere’nin Irak’a dolaylı veya dolaysız bir şekilde hükmetmeye ısrar etmesi. İngiltere’nin demeçlerinden bu ısrarcı anlaşılmaktaydı. tutumu İngiltere, İngiliz siyaset Irak’ı kolonilerine adamlarının katmayı planlıyordu; bu nedenle de Irak’la ilgili planlarını değiştirmeksizin Irak halkının tepkisini en aza indirgeyecek bazı tedbirler almak zorundaydı146. b- Arap isyanı’nın Suriye ve Hicaz’da yarattığı etki. Mekke şerifi Hüseyin’in, Mısır’da İngilizlerle yaptığı uzun görüşmeler sonucunda 10 Haziran 1916’da Türklere karşı başlattığı isyan, Hindistan’daki bağımsızlık girişimlerinin İngiliz hükümeti tarafından bertaraf edilmesi ve küçümsenmesine rağmen Irak’ta büyük yankılar uyandırmıştı147 . 145 Henry Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Awal, Matbaat Dar Al- Şwon Al-Sakafiya, Bagdad, 1989, a, s.185. 146 L. N. Kutlov, Sawrat Al-İşrin Al-Wataniye Al-Tahririye fi Al-Irak, Tercuma: Abd Al-Wahd Karim Al-Tabaa Al-Saniya, Beyrut, Matbaat Al-Nahza, 1975, s.99. 147 Abdula Feyaz, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra Senet 1920, Al-Tabaa 2., Bagdad, Matbaat Dar AlSalam, 1957, s. 248. 36 c- Mısır’da 1919 yılında ortaya çıkan ayaklanmanın148 yarattığı etkiler. d- I.Dünya Savaşının sona ermesinden ve Türk ordusunun koalisyon güçleri karşısında yenik düşmesinden sonra Suriye’de kurulan Faysal hükümetinin büyük bir tesiri olmuştur. Bu hükümetin yönetiminde büyük bir Iraklı grup yer almıştır. Bu grup, kurulan hükümette aldığı önemli görevlerden istifade ederek Irak’ı İngiltere işgalinden kurtarmak için mücadele veren Milliyetçi hareketlere destek olmuştur149. e- Kemalizm’in etkileri; Kemalizm, gerek resmi gerek sivil kesim üzerinde etkili olmuştur. 1916 yılında başlayan büyük Arap devrimi, Arapların Türklerle olan ilişkilerinde önemli bir dönem noktası sayılmıştır. Bu yüzden aralarında bir çeşit siyasi dargınlık olmuşsa da uzun sürmemişti. Her iki taraf ulusal varlıklarını korumak ve emperyalistlerce parçalanma tehlikesine karşı I. Dünya savaşı sonrası süreçte Arap ve Türk milli kuvvetleri, işgalcilere karşı bir noktada birleşmişlerdir150. Kemalizm’in İslam ve Arap toplulukları üzerinde kazanmış olduğu önem ve değer, sömürgecilerin hayati çıkarları için sürekli bir tehdit kaynağı olmuştur. Kemalizm hareketi, uluslarda direniş ruhu ile mücadele hevesini uyandırmış, Arap milliyetçileri nazarında, özgürlük ve bağımsızlığa giden yolda büyük bir etki oluşturmuştur. Irak üzerindeki siyasi yankısı tıpkı diğer Arap topraklarında olduğu gibi pek derin olmuştur ve İngilizlere karşı bir Arap- Türk yardımlaşma politikası izlenmiştir 151. f- Rusya’daki Bolşevik Devriminin Etkileri; Irak halkının yabancı işgallere karşı sürdürdüğü mücadele ilk başlarda Osmanlı devleti içinde gizli organizasyonlar şeklindeydi. Bu mücadele 1914–1918 yıllarına kadar kendiliğinden oluşan halk direnişinden ibaretti. Ancak Rusya’da meydana gelen Bolşevik Devrimi, Irak bağımsızlık hareketlerine farklı boyutlar kazandırdı. Bolşevik Devrimi, İtilaf Devletlerinin uzak doğudaki işgalci emellerini gözler önüne sermişti; ayrıca 1916 yılında İngiltere ve Fransa 148 Bu ayaklanma, İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesiyle başlamıştı. Bkz. Abdula Feyaz, a.g.e., s. 249. Abdula Feyaz, a.g.e., s. 249. 150 Qassam KH. Al-Jumaıly, İzzet Öztoprak, Irak ve Kemalizm Hareketi (1919–1923), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 1999, s. 1921. 151 a.g.e., s. 22;37. 149 37 arasında imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla ilgili gizli belgeler kamuoyuna duyuruldu152. 2- İç Nedenler a-İngilizlerin Irak’ı kötü yönetmeleri. Bu yönetime askeri nitelikler hâkimdi. İngilizler, Irak’ı yönetirken polis eğilimli yöntemler kullandılar. Hindistan’daki ve bazı Körfez bölgelerinde uygulanan polis sistemine benzer bir polis sistemi oluşturdular. Ayrıca Irak’ta uygulanan kanunlar da Hindistan’da uyguladıkları kanunlardan esinlenerek yapılmıştı; bu da Irak’ın ekonomik ve sosyal yapısına uygun değildi153. b- İngilizlerin aşiretlere yönelik uyguladığı politika, Robert Sandaman tarafından 1875 yılında Hindistan’ın bir bölgesinde oluşturduğu yönetim sistemine dayalı idi. Sandaman’ın kurduğu sistem, aşiret yapısını güçlendirerek aşiret reislerini İngiliz yetkilerin kontrolü altına alma prensibine dayanıyordu. İngilizlerin kullandığı işgal taktikleri, Bağdat’ta değil ama aşiretler üzerinde etki yapıyordu. Kentlerin yakın çevresi dışında Mezopotamya halkı göçer ve yarı göçer konfederasyonlardan kuruluydu. Bunlar hükümete direnç gösteriyorlardı. Aşiret örgütü, üniter devletle bağdaşmaz. Türk yönetimi, aşiretler arası dengeyi gözeterek yönetime karşı tehlikeli olacak birleşmeleri önlemişlerdi. İngilizlerin takip ettiği siyaset ise, şeyhin gücünü destekleyerek aşiretinin sorumluluğunu onun almasını sağlamak olmuştu. Merkez yetkisine bağlılıkları onların öncülerinin beklediklerinden fazlaydı154. Buna örnek olarak Major Divckson’un (H.R.P.Diekson) Suk El-Şuyuh bölgesinde uyguladığı sisteme göre, o bölgede bulunan 22 aşiretin her birinin tek bir şeyhin yetkisi altına toplamaktı. Seçilen şeyh, İngiliz yetkilerinin emri ve talimatlarını karşılıklı çıkar ilkesi doğrultusunda uygulayıp vergi affı veya indiriminden yararlanıyordu. 152 Kamal Muzhar Ahmed, Sawrat Al-İşrin fi Al-İstşrak Al-Swvwfeyti, Bagdad, Matbaat Al-Zaman, 1977, s. 80. 153 Feyaz, a.g.e., s. 255. 154 Gertrude L.Bell, Mezopotamya’da 1915–1920 Sivil Yönetimi, Çeviren: Veddi İlmen, I.Basım, İstanbul, Yaba Yay., 2004, s. 267. 38 Ancak bu yöntem, aşiret üyeleri tarafından kabul görmediği için İngiliz yetkilileri bölgede güç kullanmaya başladılar155. c- Irak’ta ekonomik durumun kötüleşmesi. I. Dünya Savaşı sırasında Irak’ın tüm servetini savaşın her iki tarafı da kullandığı için ülkede tarım sektöründe ciddi bir kriz yaşanmıştı. Zira tarım bölgeleri, askeri amaç için kullanılmak üzere boşaltılmıştı. Öte yandan çalışabilir köy halkının askere sevk edilmesi, tarım üretiminde düşüşe neden olmuştu156 . Ülkede İngiliz yetkililer tarafından alınan vergilerin çoğalması ekonomik durumu olumsuz yönde etkilemekteydi. Bu vergiler Kızılhaç’a bağış veya İngiliz askerlerine sığınak inşa etmek için bağış adı altında alınıyordu. Tarımsal üretim oranının düşmesiyle birlikte sanayi ürünlerinin ülkeye ithali durdu ve gıda maddelerinin fiyatları yükselmeye başladı157. İngiliz kapitalistler 20. yüzyılın başlarında dış ticaret ve ulaşım ağını kontrol ederek ülkenin ekonomisini yönlendirmeyi ve yönetmeyi başarmışlardı. Bununla birlikte İngiltere, sanayisini geliştirmeye başladı ve yabancı şirketler özellikle İngiliz şirketlerine kapitülasyonlar tanınarak ülkeye akın etmeye başladılar158 . d- Milli şuurun gelişmesi ve bağımsızlık isteğinin artması. 19.yy sonlarından itibaren Irak’ta düşünce alanında reform ve Arap ulusal bilincinde bir yükseliş meydana geldi. Bu reform Arap kültürünü yeniden canlandırmayı hedef haline getirmişti; özellikle dil ve siyasi Arap varlığını vurgulamayı amaçlamıştı159. I. Dünya Savaşı başlamadan önce Irak’ta gizli siyasi parti ve dernekler ortaya çıkmaya başlamıştı. Mesela bu derneklerden biri İslami Nahza (Kalkınma) Cemiyeti’dir. Necef’te Irak’ın işgal edilmesinden önce kurulan bu cemiyetin amacı, ülkenin İngiliz işgalinden kurtulmasıydı. Necef General Marshall’ının suikast operasyonunda bu cemiyetin de rolü bulunmaktaydı. 155 Abdul Razzak Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, Al-Cuz Al-Awal, Lubnan, Matabat Al-İrfan, 1948, s. 108. 156 Kutlov, a.g.e., s. 68. 157 Aynı yer. 158 Aynı yer. s. 72. 159 Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade…, s. 24. 39 Cemiyetin en önemli üyeleri Muhammed Bahrululum ve Şeyh Muhammed Cevad El-Cezairi idi160. 1920 Ayaklanması’nda rolü bulunan diğer gizli partiler arasında Irak Ahd Partisi ve İstiklal Partisi bulunmaktaydı. İstiklal Partisi’nin kuruluşunda kabile reisleriyle ilişkiler önem kazandığından 1920 Ayaklanması’nda aktif ve önemli rolü bulunmaktaydı. Bu gizli cemiyet ve partilerin faaliyetleri, 1920 yılında, dinî kuruluşların, İstiklal Partsi ve kabile reislerinin faaliyetlerini tek çatı altında toplayarak “Devrim Ofisi” adı altında bir koordinasyon heyeti kurmakla sonuçlandı161. İstiklal Partisi’nin şubeleri, Bağdat, Kazimiyye, Şamiyye, Necef, Hile, Bakuba ve Irak’ın daha birçok yerinde açıldı. İstiklal Parti Cemiyetine ElŞebibe El-Arabiye Cemiyeti adı altında diğer bir gizli kuruluş katıldı. Diğer bir cemiyet ise Musul’daki “İlim Cemiyeti” idi; önemli üyeleri arasında Mekki ElŞerbeti, Muhammed Rauf El-Allani Abdulmecid Şevki El-Bikri vd. bulunuyordu162. Öte yandan milliyetçi Kürt kuruşlarının amaçları, bir Kürt devleti kurmak olduğundan diğer siyasi Arap cemiyetlerinden daha az faaliyetleri bulunuyordu. Bu cemiyetlere örnek olarak Kahire’de merkezi bulunan İstiklal Kürt Cemiyeti ve İstanbul merkezli “Kürdistan Baas Cemiyeti ’dir163 . e- Din faktörü: İngiliz işgaline karşı 1920 yılında gerçekleşen halk ayaklanmasında din unsurunun halk üzerinde çok önemli etkisi vardı. Şii din âlimleri “Kâfirlerin Müslümanları, yönetmesi caiz değildir” fetvasını yayımlayarak bu ayaklanmada büyük rol üstlendiler. Din adamlarının bu tutumları Irak direnişine güç katma konusunda öncü oldu164 . Din uleması, işgal güçleriyle mücadele yöntemleri konusunda farklı içtihatlarda bulundular. Bir kısım din adamları güçsüz konumdayken barışçıl yöntemlere başvurmanın daha doğru olacağı düşüncesini benimserken; diğer bir kısım, İslam dini ile yabancı işgalin hiçbir zaman bağdaşmayacağı 160 Al-Hasani, Sawrat Al-Najaf Bade…, s. 24. Kutlov, a.g.e., s. 72. 162 a.g.e., s. 91. 163 Aynı yer. 164 Feyaz, a.g.e., s. 272. 161 40 düşüncesini benimsemişlerdir. İmam Şirazi’ye göre, milli direnişi desteklemek dini bir yükümlülüktür165. Ancak öte taraftan savaşmak için elverişli koşulların bulunmayışı, savunma mekanizmalarının azlığı ve savaş için hazırlıklı olmamak; barışçıl yöntemlere başvurmanın nedenlerini oluşturmaktaydı. Ancak savaş taraftarları arasında âlim ve öğrenciler çoğunlukta olduğu için bu seçenek daha ağır bastı. Ülkenin içinde bulunduğu savaş, kötü yönetim ve İngilizlerin uyguladığı şiddet, halk arasındaki kin ve düşmanlıkların unutulmasına; askeri ve siyasi açıdan birlik olmalarına neden oldu166 . Görüldüğü üzere Irak halkı bağımsızlıklarını kazanmak için siyasi parti ve cemiyetler kurmak, toplantı ve gösteriler düzenlemek gibi çeşitli metotlar kullanmışlardır. Ancak bu yöntemlerin etkili sonuçlar doğurmayacağını anlayınca 1920 yılında İngiliz işgaline karşı devrim (1920 Devrimi) gerçekleştirdiler. D) DEVRİMİN BAŞLAMASI 1- KUZEYDE TÜRKMEN TELAFER DİRENİŞİ İngilizlerin Irak’ı işgal etmesinden sonra kuzeyde yaşayan Türkmenler, bu durum karşısında hareketsiz kalmayıp diğer etnik guruplarla aynı safta yer alarak cihad ve direniş operasyonlarına katıldılar167. Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altında olan Telafer, 1917 yılı sonuna kadar Telafer Bucağı’nın merkezi idi. Telafer, Sincar ilçesine; Sincar ilçesi de Musul iline bağlı idi. 165 Abdul Razzak Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, Al-Tabaa 2., Lubnan, Matbaat Al-İrfan, 1965, s. 84;85. 166 Kazım Al-Muzafar, Sawrat Al- Irak Al-Taharwriye Ăam 1920, Bağdat, 1972, s. 83. 167 Mustafa Jawad, Mucez Tarih Al-Turkman fi Al-lrak, Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Matbaat AlMarif, 1960, s. 135. 41 Şekil 2: Musul vilayeti haritası168 168 Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s. 102;103. 42 Telafer’in büyük bir belde olması nedeniyle Osmanlı Devleti, bucak merkezi olmasına karar verdi ve Telafer için Sincar Kaymakamı Muhittin Bey’i gönderdi. Bu kişi Osmanlı döneminin Telafer’deki ilk ve son kaymakamıdır. Bu durum Musul’un İngilizler tarafından işgal edilmesine kadar devam etti169. Telafer’de Türk hâkimiyetinin sona ermesi çok hazindir. Musul’dan gelen İngiliz heyeti, Telafer’i Türk yönetiminden teslim almaya gelmiştir. Telafer kaymakamı teslim etmeyi reddetti ise de kendisine verilen ateşkes belgesinin nüshasını görünce direnci kırılmıştır. Aynı gün kaledeki Türk bayrağı indirilerek, İngiliz bayrağı asılmış ve İngiliz uçakları Telafer üzerinde uçmuşlardır170. Telafer coğrafyasında gerçekleşen önemli direnişlerden birisi de 4 Haziran 1920’de başlayan ve “Telafer Devrimi veya Kaçakça İsyanı” adı verilen direniştir171. Musul Valisi Albay Leachman, Telafer’de İngiliz yönetimini etkin kılmak için Osmanlı’nın bu arazileri terk etmesinden sonra işsiz kalan Türkleri istihdam etmeye başladı. 1918 yılının Ekim ayı bitmeden ilçelerde kendisine yardımcılar tayin etmeye başladı. Telafer’de askeri hâkim yardımcısı koltuğuna Abdulhamid El-Debboni’yi tayin etti buna halef olarak Hasan Faik’i belirledi. Daha sonra bu görev, İngiliz subaylar tarafından yürütüldü. 9 Mayıs 1921 tarihinde Telafer’e ilk defa bir Iraklı kaymakam olarak İbrahim Bekir Efendi atandı172. İngiliz yönetimi, öte yandan hükümet dairelerinin eski isimlerini muhafaza etmesine karşıydılar; bu nedenle devlet dairlerinin isimlerini değiştirdiler173. İngiliz askeri yönetimi ülke çıkarlarını arka plana attığı ve İngiliz güçlerinin çıkarlarını üstün ve birincil nitelikte gördüğü için Irak’ta devrimin zeminini oluşturdu. 169 Ismail Kahtan Abuşi Al-Talleferli, Sawrat Telafer 1920 ve Al-Harekât Al-Wataniye Al-Uhra fi Mantikat Al-Cezira, Bagdad, Matbaat Al-Ezhar,ُ1969, s.14. 170 Ümit Özdağ, Telafer Bir Türk Kentinin Amerikan Ordusu ve Peşmergelere Karşı Savaşı, Ankara, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2008, s. 12. 171 İnsan Hakları Avrasya Federasyonu, Kerkük İnsan Hakları Raporu, Ankara, Türk Dünyası İnsan Hakları Deneği, 11 Mart 2007, s. 25. 172 Abuşi Al-Talleferli, a .g.e., s. 25 . 173 Aynı yer. 43 Suriye’deki Faysal yönetimi Irak’ta İngilizlere karşı direnişi desteklemekte; Şam ve Deyrizor’daki yetkilileri ve kabileleri yağma yapmaya ve cihad amacıyla eski üsluplara geri dönmeleri konusunda teşvik etmektedir. Şam hükümeti İngiliz işgal yönetimi ile bağlı olan herkese karşı şiddet kullanarak, İngiliz işgal yönetiminin zarar görmesini amaçlamıştır. Ara sıra Şam hükümeti Deyrizor’daki yetkilileri protesto ettiklerinde, İngilizler, olayları yatıştırmaya çalışmıştır174. Bu karışıklık ortamında Şam’da “Irak El-Ahd Cemiyeti” kurulmuştur. El-Ahd, Arap milliyetçilerini İngilizlerden daha fazla istekte bulunmaları konusunda teşvik etmiştir. İngiliz işgal yönetimi ise sonucundan emin olamadıkları çatışmadan uzak durmaya çalışmıştır. Öte taraftan Arap milliyetçilerince Deyrizor’un boşatılma başarısı, kendilerine güçlü bir dayanak ve isteklerinin meşruluğunu göstermekte cesaret verici olmuştur175. Şam’da Arap Hükümeti tesis edilince Suriye, bağımsızlık hareketlerinin odağı ve merkezi haline geldi. Ahd Cemiyeti aktif hale gelerek çalışmalarına yeniden başladı. Ancak bu dernek 1919 yılının ilk aylarında Suriyeli Ahd ve Iraklı Ahd adı altında iki kısma ayrıldı. Ahd Cemiyeti, İngiliz ve Fransızları korkutacak ve güvenlik sistemlerini bozacak çeteler kurmaya başladı176. Musul’da İlim Cemiyetinde İngilizlerin Irakla ilgili işgalci niyetlerini idrak edince, bu Cemiyet İngilizlere karşı gizli faaliyetler gerçekleştirme kararı aldı. Bu karar üzerine Suriye’de ikamet eden Iraklı liderlerle irtibata geçerek İngilizlerin hükümlerini destekleme yönünde, Irak halkından aldığı mazbatalara karşı mazbatalar hazırladı177. Iraklı liderlerin büyük çoğunluğu, Yasin EI-Haşimi’nin başkanlığındaki Iraklı Ahd Cemiyetleri arasında koordinasyon ve işbirliği sağlayarak direnişte ortak planlar geliştirmeyi amaçlamışlardı. Iraklı Ahd Cemiyeti, ilim Cemiyetine 174 Erşat Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, İstanbul, Kerkük Vakfı, 2006, s. 40. Özdağ, a.g.e., s. 13. 176 Fuad Kazanci, Al-Irak fi Al-Wesaik Al-Britanya (1905–1930), Dar Al-Mamun li’l-neşr, Bagdat, 1989, s.116;117. 177 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 53. 175 44 bir talepte bulunarak isminin “Iraklı Ahd Cemiyeti’’ olarak değiştirilmesi teklif etti178. Bütün bu gelişmeler arasında Bağdat’ta Türkler için çalışan bir cemiyet kuruldu179. Bu Cemiyet, Türkçülük fikrini yaymak üzere Mayıs 1919’da Nuri Efendi’yi Musul’a gönderdi. İhraç edilen ve emekliye ayrılan Türk, Kürt ve Arap albaylar (Türk hükümdarlığının yeniden oluşmasına isteyenler) bu akıma katıldılar. Bu Cemiyet, Musul’un içinde ve dışında Türk propaganda kampanyasını üstlendi ve İngilizlerin Musul’dan çekilerek Türklere bırakacakları söylentilerini halk arasında yaymaya başladı. Ancak Ahd Cemiyeti, buna karşı çıkarak muhalif yayınlar yayımladı180. İngilizlere karşı cephe almak ortak istek olmasına rağmen farklı çıkarlar buna engel olmaya başlamıştı; örneğin Türkler, Musul vilayetini kendi sınırları içerisine almaya amaçlarken Araplar, Musul’un Arap Dünyası sınırları içerisinde kalmasını istiyorlardı. Musul’daki Ahd Cemiyeti üyeleri, Türklerle işbirliği yapmanın gerekliliğini anladıkları için Şam’daki genel merkeze yazı yazarak Türk-Arap işbirliği çağrısında bulundular ve bu konuda her iki taraftan da adımlar atıldı181. Irak’ta da şubeleri açılan El-Ahd Cemiyeti üyeleri siyasi faaliyetlerine hız vermiştir. Deyrizor, Şam Hükümeti yönetimi altına girdikten sonra El-Ahd Cemiyeti, Londra’ya karşı açık bir şekilde düşmanlığını ortaya koymuş; güçlü örgütlenmesi, faaliyetleri ve ulusal hedefleri sebebiyle kısa zamanda ün kazanmıştır. Hızlı bir şekilde de Irak’ın farklı yerlerinde şubeler açmıştır182. Cemiyetin üyeleri arasında Şam hükümetinin de desteğiyle Musul’a saldırıp işgal etme düşüncesi doğmuştur. Bir kısım grup üyesi Suriye- Irak sınırına doğru yönelmiş ve Habur nehri üzerinde yerleşmişler ve Kuzey Irak Ordusu adında bir ordu oluşturmak üzere aşiretleri toplamaya başlamışlardır183. Devrim başkanlığı, Cemil El-Medfei’ye verilmiştir. Devrim 178 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 54. Cemiyetin tam adı, yararlandığımız kaynaklarda bulunamamıştır. 180 a.g.e., s. 63. 181 a.g.e., s. 121. 182 Özdağ, a.g.e., s. 13. 183 a.g.e., s. 14. 179 45 kuvvetleri, Iraklılardan ve subaylardan oluşmaktaydı; bu kişiler Suriye’deki görev ve mevkilerinden vazgeçerek Deyrizor’a katıldılar184. İngilizlere karşı düzenlenen ilk direniş girişimi, 11 Ekim 1919 tarihinde Deyrizor’da ve Ramazan Şeleş liderliğinde gerçekleşen hareket idi∗. Deyrizor ayaklanmasının Irak’ın tüm bölgelerine yayılması için Irak halkı ve Ahd Cemiyeti bu ayaklanmanın daha güçlü hale gelmesini sağlamak için elele verip birlikte çalışmaya başladılar. El-Ahd Cemiyeti ve Iraklılar Deyrizor devrimini daha da güçlendirip tüm Irak’a yayılmasını istiyorlardı. Dolayısıyla Mevlut Muhlis Paşa, Deyrizor’a askeri hâkim olarak atandı ve 28 Şubat 1920’de Musul’daki El-Ahd Cemiyetine yazı yazarak İngilizlerin, ülke vatandaşlarının haklarını tanımadıklarını ve ülkeden sadece silahlı bir devrim ile çıkacaklarını ifade etti185 . El-Ahd Cemiyeti, Mevlut Muhlis’e, Şam’a gitmeden önce bir yazı yazarak aşiretler ve Musul dışındaki kasabalar ahalisinin İngilizlere karşı devrim yapmak için hazır olduklarını belirtmiş oldular. Aynı cemiyetin Musul şubesi, 1 Mayıs 1920 tarihinde Musul içinde ve dışındaki tüm vatandaşlara broşürler aracılığıyla çağrıda bulunarak İngiliz mandasını reddederek tam egemenlik isteğinde bütün halkı birliğe davet etti186. Irak’ın kuzeyindeki milli anasırlarla daha kolay ilişki kurmak, olaylara daha yakın olabilmek ve milli harekâtlara başlamak için Irak El-Ahd Cemiyeti genel merkezini Şam’dan Irak sınırına yakın olan Deyrizor’a taşımaya karar verdi187. Suriye’de ikamet eden Iraklılar tarafından İngilizlere karşı devrim yapmak maksadıyla Suriye’den Deyrizor’a teşkilat gönderme atağı düşüncesi vardı. Bu yüzden Ali Cevdet Eyyubi, Cemil El-Medfei ve diğerleri Kral Faysal ile görüşmeye gidip bu konuyu ilettiler ve kraldan üç talepte bulundular. Kendileri 184 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 151. Deyrizor hareketleri sırasında, Telafer Deyrizor’a tabii idi, söz konusu direnişler Telafer ve El-Cezire bölgesinde gerçekleşmekteydi. Kahtan Al-Talleferli, a.g.e., s.121. 185 Wamiz Jamal, Şafik Abdul Razzak, Ganim Mohammed Salih, Al-Tatawr Al-Siyasi Al-Muasır fi Al-Irak, Bagdad, Tarih yok, s. 90. 186 Mohammed Huseyin Al-Zubaidi, Maulud Muhlis Paşa ve Dewra fi Al-Sawra Al-Arabiya AlKbura ve Tarih Al-lraqi Al- Muasır, Bagdad, 1989, s. 171–78. 187 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 143. ∗ 46 ile birlikte kardeşi Prens Abit Zeyit’in gönderilmesini ve kendilerine silah ve malî yardımda bulunmasını istediler. Kral Faysal ise kardeşini göndermeyi kabul etmedi çünkü bu eylem İngilizlere karşı resmi bir düşmanlık ilanı anlamına gelirdi; ancak onlara maddi yardımda bulunmayı kabul etti, silah yardımı konusunda ise tereddütte kaldı. Heyet ise tüm yapacakları eylemlerin gizli olacağını ve Arap hükümetiyle alakalı gösterilmeyeceğini dile getirdiler188. Telafer ve Musul’a müdahale etmek için Milli Heyet adında bir komite kuruldu ve bu komiteye aşiretlerin desteğiyle teşkilat gönderme atağının görevi verildi. El-Ahd Cemiyetinin Musul şubesi ile Bağdat şubesi arasında haberleşmeler gerçekleşiyordu; 1920 senesinin Mayıs sonlarında Musul şubesi, Bağdat şubesine yazı yazarak silah temini ve Şırkat’taki devrim için Mardin’de Muhammed Emin El-Omeri ile görüştüklerini ve Musul ahalisinin devrime destek vermeye hazır olduklarını belirtiyordu189. Ali Cevdet Eyyubi tarafından silahlar temin edildikten sonra devrimin ilk adımları, 22 Mayıs 1920 tarihinde, Albay Cemil El-Medfei liderliğinde Deyrizor’da atıldı. Bu hamleye Bakara ve Akidat aşiretleri de katıldı ve üzerinde “İstiklal ya da Ölüm” ibaresi içeren Büyük Arap Devrimi bayrağı dalgalandı190. Bu arada Cemil El-Medfei, Habur üzerindeki El-Fedağami köyünde yerleşmiş ve isyanı kışkırtmak için aşiretlerle irtibat kurmayı başarabilmiştir191. Aeyrland diyor ki: “Musul’daki İngiliz idaresi, 30 Mayıs tarihinde Bağdat’a bir uyarı gönderip Habur’daki El-Fedgemi tepesinde Cemil El-Medfei komutasında bir ordunun toplandığını ve hedefinde Musul olduğunu belirtti. Ancak İngiliz askerî idaresi bu uyarıya yeterince önem vermedi, sadece birkaç uçak ve araçla keşif yaptılar fakat bu keşiflerde devrimci Arapların mevkilerini belirleyemedilerse de Araplarla çarpışmak için daha uygun zamanı beklediler”192. 188 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 148. a.g.e., s. 158. 190 a.g.e., s.100-106. 191 Özdağ, a.g.e., s. 14. 192 Philip Warland Aeyrland, Al lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, Tercuma: Jafer Al-Hayat, Lubnan, Dar Al-Keşafe li’l-neşr, 1949, s. 198. 189 47 Harekâtın lideri Cemil El-Medfei, Telafer’deki Derk kuvvetlerinin (polis kuvveti) lideri Cemil Halil ile sürekli bir irtibat halindeydi; ayrıca Telafer’in önde gelen liderleriyle de görüşüyordu. Bu kişiler devrim harekâtının Ayin El-Gazal üzerinden geleceğini düşünüyorlarken, harekât Sincar Dağı’nın kuzeyinden geldi. Devrimciler, 2 Haziran 1920 tarihinde Telafer’den bir saat uzaklıktaki Hanzire mevkiine ulaştılar. Devrimin ilerleyişi çok hızlı bir şekilde gerçekleştiği için İngilizler, saldırının hangi yönden geleceğini saptayamamıştı193. El-Hanzire mevkiinde Cemil El-Medfei başkanlığında aşiret reisleri ile Milli Subaylar Heyeti arasında bir toplantı gerçekleşti. Toplantının yapılmasını aşiret reisleri istemişlerdi. Amaçları, Telafer’e girilmeden önce devrime verilecek desteğin durumunu öğrenmekti. Toplantıda kendilerine Telafer’in durumu hakkında bilgi vermek üzere daha önce Telafer hakkında geniş malumat sahibi ve İngiliz askeri hâkim yardımcılığı görevini yürütmüş olan Abdülhamid El-Debboni’yi çağırdılar194. Telafer devrimci grubu mensuplarının Musul’daki El-Ahd Cemiyeti şubesiyle de sürekli olarak irtibat halinde oldukları ve siyasi durum hakkında görüş alışverişinde bulunmak üzere mektuplaştıkları belirtilmektedir195. Bu arada Telafer ve etrafındaki Türkmen aşiretleri, aşiret reisleriyle irtibatlarına devam etmişlerdir. Devrim için yapılmış olan toplantılar ve hazırlıklar, Telafer aşiretleri tarafından İngilizlere karşı bir kitle halinde yürütülmüştür. İngilizlere karşı birleşerek isyan etme kararı, Abdülhamid El-Debboni tarafından da teşvik edilmiştir196. Devrimin ortaya çıkmasında bir takım millî ve dinî sebeplerle birlikte İngilizlerin uyguladıkları şiddet politikalarının rolü vardır. Ayrıca Şam Hükümetinin reisi olan Faysal Eşşerif’in rolü devrimin çıkışında ve gelişmesinde en önemli etkenlerden biriydi. Dolayısıyla Telafer ahalisi ve aşiret reisleri bu devrime iştirak ederek devrim kıvılcımını Irak’ın tümüne taşıdılar. Devrimcilerden Seyit Han İbni Ali ve atlı dört arkadaşı, Telafer’i Musul ve Sincar’a bağlayan tüm telefon tellerini kestiler. Böylece Musul, Telafer’den 193 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 177. a.g.e., s. 218. 195 Özdağ, a.g.e., s. 15. 196 Aynı yer. 194 48 ayrılmış oldu. Ayrıca tellerin kesilmesiyle İngiliz güçleri Telafer’de olup bitenlerden habersiz kaldılar. İletişim yokluğu İngiliz ordusunun Telafer’e gelmesini geciktirdi. Devrimciler silahla Telafer Kalesine saldırdılarsa da İngilizlerin bu planı daha önceden bilmeleri sebebiyle gerekli tüm önlemleri aldıklarından devrimciler başarısız oldular197. Bunun üzerine Abdülhamid EI-Debboni ve Cemil Halil, Kıbık köyüne doğru giderlerken, Ciheyş Aşireti reislerden olan Şeyh Selmo EI-Ocan ve silahlı atlıları bunlara katıldılar. Şeyh Selmo, Telafer’e geri dönüp Kalenin ele geçirilmesi konusunda ısrar etmişti; ancak El-Debboni ve Halil bu öneriyi kabul etmeyerek Kıbık’a dönüp aşiret mensuplarıyla bir organizasyon yaparak halk ayaklanması için gerekli olan hazırlıkları yapmayı tercih ettiler. Bunun üzerine Kıbık‘a gidildi 198. Irak’ın Kuzey ordusu temsilcilerinden Muhammed Ali Said, 3 Haziran öğleden sonra, Birinci Telafer Okulu binasının çatısına el bombası atarak üç İngiliz askerini öldürdü199. 4 Haziran tarihinde ise teğmen Muhammed Ali ElHac Hüseyin Enne’albud, İngiliz polis amiri olan Yüzbaşı Steward’ı öldürerek Telafer’i ele geçirmeye yardımcı oldu200. Mücahitler, Telafer’i geri almak için İngilizlerin saldırısına maruz kalacaklarını düşünüyorlardı. İngilizler de Telafer’i geri almak için Telafer’e askeri araç ve zırhlı kruvazörlerini gönderdiler ancak Telafer’i devrimcilerden geri alamadılar ve bu çabaları sonuçsuz kaldı. Daha sonra askeri lider Cemil El-Medfei, hükümet binasının üzerinden İngiliz bayrağının indirilmesini ve yerine Arap bayrağının dikilmesini ve ayrıca Muhammed Sait Efendi tarafından 197 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 203. a.g.e., s. 205. 199 Özdağ, a.g.e., s. 18. 200 Kahtan Al-Talleferli, a. g.e., s.218. * 19 Mart 1919 Tarihinden itibaren Telafer’i yönetmek amacıyla Micar Bimo, Telafer’e siyasi hâkim olarak atandı. O zamanlarda da Telafer’de iki daire inşa etti; birisi iki katlı bina hükümet sarayı olarak, bu bina da 1952 senesinde yıkıldı ve ikincisi ise özellikle siyasi hâkimlerin oturmaları için inşa edilmişti, işte bu ikinci binanın üzerinde 1920 senesinin devriminde üç İngiliz askeri öldürüldü). Mohammed Yunus Al-Seyid Wehab, Tarih Telafer Kadima ve Hadisa, Cuz Al-Awal, Musul, Matbaat Al-Cumhuriya, 1967, s. 274. 198 49 korunan İngiliz kasasının teslimini emretti. Sait Efendi de kasayı kendisine teslim etti. Kasada 7500 Rupiye ve 150 Lira altın bulunuyordu201. Telafer’in devrimcilerin eline geçmesi İngilizleri şoke etti. Çünkü bu eylemle devrimcilerin doğrudan Musul’a gidebilmelerinin önü açılmış oluyordu. Bu gelişmeler, Erbil’deki durumu etkileyerek kentte kargaşaya sebep oldu ve İngiliz hükümeti aleyhindeki propagandaların artmasına neden oldu. Musul’da da devrimin gerçekleşmesi için El-Medfei ile El-Ahd Cemiyetinin Musul temsilcisi Rauf El-Gulami arasında haberleşmeler gerçekleşti. Bu arada El-Medfei, cemiyet üyelerinden devrim için hazır olmalarını istedi ve Musul’a bir veya iki gün sonra gireceklerini belirtti202. El-Medfei ve aşiret reisleri Musul’daki İngiliz siyasi hâkimi Colonel Londur’a Irak’tan çıkmasını aksi takdirde İngilizleri kuvvetle çıkaracaklarını söylediler. İngilizlerin Musul’u daha kısa zamanda terk etmeleri için Musul’daki İngilizlere ulaşım ve yardım yollarını kesmek maksadıyla, 5 Haziran 1920 tarihinde bazı devrimciler, İngiliz komuta bölgelerine gönderildi. El-Medfei aynı zamanda İngiliz kuvvetleriyle çatışmaya girmek ve emniyetlerini sarsmak için Mahmud Edip El-Bağdadi liderliğinde başka bir grubu Musul’a gönderdi. Bu grup da İngiliz kuvvetlerini mağlup edip Dicle nehrini geçti, daha sonra Telkiyef bölgesine ulaştı. Elbu Hamit aşiretinden başka bir grup, Yunus Bliybil liderliğinde Musul’daki El-Gazali askeri karargâhına saldırdı, yanı sıra Hamam El-Alil yakınında da İngiliz güçlerine saldırılarda bulundu203. El-Medfei komutasındaki Arap kuvvetleri Telafer’de üç gün kaldıktan sonra 7 Haziran sabahı Musul’a hareket etti. Arap kuvvetlerinin Musul’a hareketinin gecikmesi, İngiliz kuvvetlerine bu harekete karşı koyabilmesini ve Musul’u iyice kontrolü altına almasını sağladı. Irak’taki kriz büyüyünce İngiliz dışişleri bakanlığı, Irak yönetimi konusunda uzman olan ve 5 Eylül 1918 tarihinde İran’a tayini çıkan Percy Cox’i tekrar Irak’a geri çağırdı204. İngilizler askeri güçleri devrimin ilk günlerinde yaklaşık 2000 kadarken bu sayı daha sonra 5000 askere ulaştı ve bu askerler şehir içi ve çevresine 201 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 259. a.g.e., s. 261. 203 a.g.e., s. 269. 204 Kanzanci, a.g.e., s. 30-31. 202 50 dağılmıştı. İngiliz kuvvetleri, El-Medfei’nin Telafer’deki yavaş hareketinden yararlanarak gereken savunma tedbirlerini aldılar ve öte yandan da şehrin önde gelenlerine kargaşa çıkardıkları an şehri vuracaklarını söyleyerek tehdit ederek, ahalinin elinde bulunan her türlü silahı teslim etmelerini emrettiler; Musul’un çevresini dikenli tellerle ördüler ve geceleyin şehre giriş çıkışları yasakladılar205. Buna mukabil 8 Haziran 1920 sabahı, Telafer’in Nuvem, Debbune, Abu Mariye, Ayin El-Bayda ve El-Mezra köylerinin aşiretleri ve devrimcileri Musul’a hareket ettiler. El-Medfei liderliğindeki ana kuvvet ise Abu Kedro köyüne (Nuvem köyüne bir buçuk saat uzaklığında) ulaştı. Yüzbaşı Cawn, aşiretleri karşısında görünce şaşırdı ve teslim olmayı düşündü. Ancak Halil El-Yasavi adındaki bir casus, aşiretleri topla vurmayı önerdi; Yüzbaşı Cawn bu öneriyi makul gördü. Ayrıca İngiliz güçlerinin uçakları da aşiretler ve devrimcileri bombardıman ateşine tuttu. Bu bombardımanlar yalınkılıç ve hançerlerle savaşa gelen aşiret saflarında kargaşa yarattı ve çarpışma yaklaşık bir saat sürdü. Aşiretlerin hezimetiyle son buldu. Çekilen aşiret kuvvetleri Abu Kedro’den ilerleyen İngiliz güçleri ile çarpışmak için Nuvem köyüne dönerek orada toplanmaya başladılar, ancak İngiliz güçleri yine top bombardımanını kullanarak Telafer’e kadar ilerlemeye başladılar206. Abu Kedro savaşından sonra aşiretler dağıldı. Telafer ve Telafer’e yakın köyler ahalisi kendi evlerine geri dönmüşlerse de İngilizlerin tekrar şehre girecekleri ve kendilerinden intikam alacakları endişesiyle Telafer’den ElSuvidiye’ye yöneldiler207. O yüzden bazı liderler Şeyh İbrahim dağına sığınmak zorunda kalmışlar ve oradan da Deyrizor’a iltica etmişlerdir. Öte taraftan Cemil El-Medfei liderliğindeki güçler, El-Hinzire kuvvetlerinin kendilerine yardıma geleceklerini ümit ederek çatışmaya devam etmişlerse de bu kuvvetlerin gelişinden ümit kestiklerinde İngiliz kuvvetlerinden kaçarak Şeyh İbrahim 205 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 269. a.g.e., s. 29. 207 Aynı yer. 206 51 dağına sığınmışlardır. Daha sonra El-Cezire bölgesine inip Deyrizor’dan gelen kuvvetlere iltihak etmişlerdir208. Bu arada Telafer’e giren İngiliz kuvvetleri kasabayı işgal etmiş ve bölgeyi yağmalayıp yakmışlardır. Böylece İngilizler, Irak halkının isyan ettikleri takdirde şiddetle cezalandırılacaklarının bir örneğini vermişlerdir209. Ayrıca Muhammed Rauf El-Gulami’yi ve cemiyet üyelerinden 300 kişiyi tutuklayıp zindanlara attılar. Bu şekilde İngiliz kuvvetleri Telafer’i kontrol altına aldıktan sonra siyasi hâkimin yardımcısı El-Debboni’nin evini karargâh olarak kullandılar ve oradaki İngiliz güçlerini diğer bir grupla değiştirdiler, çalışan memurları geri çağırdılar. Ayrıca 1 Haziran 1920 tarihinden itibaren Debboni’yi görevden aldıktan sonra General Filaksamanın’ı Telafer’de siyasi hâkim yardımcısı olarak atadılar. Daha sonra El-Suvidiye’ye iltica eden Telafer ahalisi ve aşiretlerine uçakla broşür atarak evlerine dönebileceklerini ve güvende olacaklarını bildirdiler210. İşgal güçlerinin bu daveti, Telafer ahalisini sevdiğinden değildi şüphesiz, onlar boş bir şehrin yönetiminin zor olduğunun farkında idiler. Broşürler dağıtıldıktan sonra Telafer ahalisi ve köylülerin bir kısmı memleketlerine döndüler; bir kısmı ise İngilizlere güvenmeyerek dönmediler. Telafer’de devrimin olumsuz şekilde bitmesine, aşiretler ve nizami güçlerin de geri çekilmelerine rağmen, devrimcilerin İngilizlere karşı askeri harekâtları devam ederek 11 Ağustos 1920 tarihinde El-Hamira savaşında General Filaksman’ı öldürdüler211. Cemil El-Medfei ve grubu Deyrizor’a geri döndü, daha sonra da Şam’a gitti. Ali Cevdet Eyyubi ise İngilizlere Karşı Milli Harekât Komitesinin idaresine getirildi. El-Ahd cemiyetinin Musul şubesi, Ali Cevdet Eyyubi’ye yazı göndererek İngilizlere karşı harekâtı sürdürmesini, onlara Musul civarında veya Musul–Bağdat yolu üzerinde saldırmasını istedi. Ali Cevdet de bu öneriyi destekleyip Mahmut El-Senevî liderliğinde bir silahlı kuvvet gönderdi, bu kuvvetin hedefinde, El-Şirkat veya Bağdat-Musul yolundaki herhangi bir İngiliz 208 Özdağ, a.g.e., s. 19. Aynı yer. 210 Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 330-339. 211 Abuşi Al-Talleferli, aynı yer. 209 52 karargâhına saldırmak vardı. Bu silahlı kuvvet, Irak sınırını geçtikten sonra Ayn’e-l Şababit bölgesine yerleşti. Daha sonra mücahitler ile İngilizler arasında çarpışmalar gerçekleşti ve İngilizler bu çarpışmalar sonucunda silah ve mühimmatlarını da bırakarak Musul’a doğru çekilmek zorunda bırakılırken mücahitler de Deyrizor’a çekildiler212. Bu arada Irak devriminin Anadolu’daki milli iradeyle bağlantısı olduğu da görülmektedir. Nitekim Irak devrimi gerçekleşirken Türk Milli Mücadelesinin lideri Mustafa Kemal Paşa, Kerbela’daki Şii din adamlarına 7000 lira yardım göndermiş; bu paranın bir bölümünün aşiret reislerine yollanmasını, geri kalanı ile silah ve cephane temin edilerek çete savaşı yapılmasını istemiştir213. Öte yandan İngilizler, aşiret reislerini kendi taraflarına çekmek için cüz’î bir meblağ karşılığında onları affetmeye başlamışlardı. İngiliz tarafına geçmekte direnen ve sadece 200 atlıdan oluşan bir grup, isyanı devam ettirdiler. Bu grup Musa-reş kalesi ve Kara-çoğ bölgesinde faaliyet göstermişlerdir: Şirkat, El-Kayara bölgesi, Telkiyef, Dohuk ve Zaho yolu, Kamışlı, Halep ve diğerleri arasındaki yolları kestiler. Bu durum İngilizleri güvenlik açısından rahatsız ediyordu. Bu sebeple Yüzbaşı Cawn uçaklarla devrimci Türkmen güçlerine saldırdı214. Direnen Türkmen güçleri arasında başında Abdurrahman Efendi ve Muhammed Hac-Kadir’in olduğu Türkmen aşiretleri ile Naif Paşa bin Mesto komutasındaki Miran aşiretlerinden bir grup bulunuyordu. Ayrıca bir Türk bölüğü de isyancılara destek vermektedir. İki kuvvet Kara-çoğ bölgesinde Kirbalat yakınında karşılamışlardır. İngiliz güçleri isyancı güçlere karşı başarsız olmuştur. Bu çatışmadan sonra İngilizler, isyanı bastırmak için kuvvet kullanmak yerine isyancıları kazanmayı çalışmıştır. Nitekim Musul’daki İngiliz askeri hâkim Rentin bir aracı göndererek Abdurrahman Efendi’nin teslim olması ve para ödemesi karşılığında affedileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Abdurrahman Efendi ve Muhammed Hac-Kadir, İngiliz hâkimden kayıtsız şartsız affedilmelerini istemişler, İngilizler de kabul etmişlerdir. Ancak Türkmen isyancılar, teslim olmayı reddederek 212 Özdağ, a.g.e., s. 20. Abuşi Al-Talleferli, a.g.e., s. 340-351. 214 Özdağ, aynı yer. 213 53 evlerine dönmüşler; bu olayla birlikte bir yıl süren devrim hareketi 1921 yılı yaz ayları başında sona ermiştir215. Bütün bu olanlara rağmen Telafer devrimi, bölgede yerleşik aşiretlerin ve bölge halkının geniş katılımıyla işgalci İngilizlere ciddi sıkıntılar çıkarmıştı. Devrime katılan aşiretlerden bir kısmı şunlardı: Seyitler, İlhanlılar ve Ferhatlılar aşiretleri216. İşte böylece Türkmen halkı, İngiliz işgaline karşı, kendi aralarındaki bütün ihtilafları bir tarafa bırakıp bir bütün olarak Irak’ın kuzeyinden güneyine kadar en iyi şekilde mücadele etmiştir. Ayrıca yaşanan bu olaylarla Telafer devrimi, Irak’ın büyük devriminin ilk kıvılcımı olmuştur. Devrimciler, Türklerin desteğiyle yeni bir devrim için hazırlandılarsa da İngilizler tarafından I. Faysal’ın kral ilan edilmesi bütün bu planları değiştirmiştir. 215 216 Jawad, a.g.e., s. 135. Özdağ, a.g.e., s. 20-22. 54 Şekil 3: 1920 yılında Telafer devriminin haritası217 217 Ismail Kahtan Abuşi Al –Talleferli, Sawrat Talafer 1920 ve Al-Harekât Al-Watanniya Al-Uhra fe Mantikat Al-Cezira, Bagdat, Matbaat Al-Ezhar, 1969, s. 517. 55 2- GÜNEYDE ARAP AŞİRETLERİNİN DİRENİŞİ 1920 Devrimi, Irak halkının işgale karşı oluşturdukları direnişin sonucuydu. Rumeyse kentinde gerçekleşen olaylar, devrimin başlangıcının kıvılcımını oluşturdu. 30 Haziran 1920 tarihinde Beni Haçim Kabilesi’nden Zavalim Aşireti’nin reisi Şeyh Şalan Ebu-Elcon, İngiliz yönetimine vergi ödemekten imtina ettiği∗ için İngiliz subayı tarafından tutuklanınca kabile üyeleri Rumeyse’da bulunan askeri birliğe saldırı düzenleyip Şeyhlerini kurtarmayı başarmışlardı. İşte bu hadise, Devrim ateşini yakan ilk kıvılcım olmuştur. Beni Haçim Kabilesi, Kufe ve Necef’ten gelen talimatlar üzerine İngiliz mandasını ve sivil memurlar abluka altına alarak 4 Temmuz tarihi itibariyle Rumeyse şehrinin kuzeyi ve güneyindeki tüm demiryollarını kestiler. Diğer kabileler ise, Semava kentindeki devlet kurumlarına saldırıp tabur birliklerini kuşattı ve bu kentteki tren yolu ulaşımını keserek İngiliz kuvvetlerinin en önemli ulaşım yolunu kontrol altına almayı başarmışlardı218. İşgal güçleri, Ayaklanmayı bastırmak için her yolu denediler. Bunun için Hille ve Divaniye illerinden 500 askerlik bir birliği Rumeyse’ye taşıdılar. Bu birliğin komutanı askeri operasyon düzenlemesine rağmen sadece bir birliği kurtarabilmişti. Bunun üzerine söz konusu askeri birlik Rumeyse’ye geri çekildi. Bu bölgede İngiliz birlikleri devrimciler tarafından kuşatıldı. Devrimciler, daha sonra Samava iline yönelerek orada bulunan İngiliz biriliklerini kuşatmışlardı; İngiliz güçleri bu kuşatmaya karşı, operasyon yapmışlarsa da başarılı olamamışlardır219 . Rumeyse’nin kurtarılması için yapılan askeri operasyonların her ikisi de başarısız olunca o bölgedeki aşiret ve kabileler daha güçlü hale geldiler. Samava İlini de ancak 14 Ekim’de kontrolleri altına aldılar. 7 Temmuz’da Necef ∗ Bazzaz’a göre, Şeyhin tutuklanmasının nedeni vergi ödemekten imtina etmesi olmayıp, İngiliz karşıtı tutumlar sergilediği içindi. Philip Warland Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawrah Al-Siyasi, Tercuma: Jafer Al- Hayat, Lubnan, Dar Al-Keshafe li’l-neşr, 1949, s. 207. 218 Aynı yer. 219 Kutlov, a.g.e., s. 116. 56 ve Şamiye’nin liderleri, bölgeden sorumlu İngiliz subay General Man ile bir toplantı düzenleyerek taleplerini dile getirdiler. Bu talepleri şöyle sıralayabiliriz: 1- Irak’ın tam bağımsız bir statüye kavuşması, 2- Rumeyse için yapılan savaşların sona ermesi, 3- Fırat havzasında bulunan tüm İngiliz subay ve yöneticilerin bölgeden uzaklaştırılmaları ve Hille, Kerbela illerindeki tutukların serbest bırakılmaları. İngiliz subay Man ilk iki talebi kabul ederek diğer talebi de yerine getirmeyi kesin bir şekilde reddetti220. 11 Temmuz’da Mişahp’ta cihad ilan edilip Ben-Hassan Aşireti Kufeye ve Fetlet El-Şamiye Hille’ye doğru hareket etmeye başladılar. Temmuz ayının sonlarına doğru İngiliz güçlerini büyük zayiata uğratan saldırılar gerçekleşti. Bu iki taraf arasında başlayan müzakere İngilizler lehine sonuçlar doğurdu; çünkü bu süre zarfında İngiliz güçlerini toplamayı başarmışlardı. Müzakerelerin devam ettiği sürede Şamiye, Ebi-Sahir ve Kufe’de bulunan silahlı direnişçiler, saldırılarını ertelediklerinden dolayı, İngiliz güçleri söz konusu bölgede bulunan aşiret ve kabile Şeyhleriyle ilişkilerini güçlendirmelerine neden olmuştur. İngiliz yetkililer, arazi bahşetme gibi sahte vaatlerde bulunarak aşiret reislerini yanlarına almayı başarmışlardı. Bunun üzerine bazı aşiret reisleri, üyelerinin silahlı direnişe katılmalarını engelledi; bazıları ise İngilizlerin ajanı olmayı tercih etti221 . Halk, aşiret reislerinin devrime karşı kayan tutumlarını şiddetle kınamaya başladı. Aşiret reisleri son olaylarda aşiret üyeleri üzerinde sandıkları kadar etkin olmadıklarını anladılar222. Beni Hasan Aşireti, Kifil denilen bölgeyi ele geçirince İngilizler, bölgeyi geri almak için askeri birlikler gönderdi. 24 Temmuz tarihinde bu birlik, devrimciler tarafından güçlü bir direnişle karşılaştı ve büyük zararlara uğradı. Bunun sonucunda İngiliz yönetimi Hindiye Barajı ve Museyyep bölgesinden 220 Wamiz, Şafik, Ganim, a.g.e., s. 115. Kutlov, a.g.e., s. 119. 222 a.g.e., s. 120. 221 57 vazgeçerek 30 Temmuz’da Divaniye’den Hile’ye geri çekilmek zorunda kaldı223. Güney-Fırat bölgesinde bulunan ünlü din adamlarının etkisiyle devrim Ağustos ayından itibaren ülke genelinde yayılmaya başlamıştı. Kerbela şehrinde Muhsin Ebu Tabih Vilayeti’nde bir Arap idaresi teşkil edildi. Aynı dönemde devrimin etkileri Şatra, Graf ve Hıdır bölgelerinde görülmeye başlanmıştı224. 13 Ağustos’ta İngiltere Yüksek Komiseri bir açıklama yaparak Telafer, Erbil ve Ramadi’de İngiliz kuvvetlerine saldırıların gerçekleştiğini ve Sukkar Kalesi, Hay ve Şatra’dan tahliye edildiklerini belirtti. Ancak İngiliz kuvvetleri 12 Ağustos‘ta Musayab bölgesini; ertesi gün de Hindiye bölgesini geri almayı başardı. 8 Ağustos’ta ayaklanma Diyala şehrine kadar uzanmıştı.12 Ağustos’ta ise İngiliz kuvvetleri Deltava’dan tahliye edilerek ertesi gün İngiliz güçleri Bakuba’dan vazgeçmişti; bunun sonucunda İstiklal Ordusu Partisi liderlerinden oluşan bir sivil yönetim teşkil edildi225. 13 Ağustos’ta ise Şehriban bölgesi aşiretlerce ele geçirilerek o bölgede geçici bir hükümet oluşturulmuştu. 14 Ağustos’ta Hanekin ve Kızılrıbat, 26 Ağustos’ta da Kifri, devrimciler tarafından işgal güçlerinden arındırılmıştı. Diyala’daki devrim hareketleri, Bağdat hükümeti üzerinde baskı mekanizması oluşturması ve İran ile iletişimi kesmesi nedeniyle önem taşımaktaydı226. 27 Ağustos’ta İngiliz güçleri Bakuba’yı tekrar ele geçirdi; ertesi gün Kerkük’ten gelen bir birlik Kifri’yi işgal etti. 6 Eylül’de Kızılrıbat ve Şehriban’ı; 24 Eylül’de Deltava’yı devrimcilerden geri almayı başardılar. Ancak Bağdat’ın batı ve kuzeybatı bölgelerindeki aşiretler arasında barış ve sükûneti korumayı başaran G.A. Leachman, 12 Ağustos’ta Zaba Aşireti’nin reisi Şeyh Zari tarafından öldürülmüştür227. 223 Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 111. Feyaz, a.g.e., s. 292. 225 Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 113. 226 Mohammad Ali Kamal Al-Ddin, Malwmat ve Muşahedat fi Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra Lisenet 1920, Bagdad, Matbaat Al-Tazamın, 1971, s. 247. 227 Abdul Hamid Al-Aluji, Aziz Jassim Al-Jahiye, Al-Şeyh Zari Katil Al-Kaptin Leachman fi Han Al-Nukta, Bagdad, Matbaat Al-Sad, 1968, s. 226. 224 58 Leachman’in ölümünden sonra Bağdat’tan ilişkisi tamamen kesilen Felluce ve Ramadi, 24 Eylül’de tekrar işgal altına alındı. Süleymaniye’de ise herhangi bir alenî patlama olmadı. Ancak 1 Eylül’de Sorci’de ayaklanan aşiretler Revanduz ve Kifri’de bulunan birliklere saldırılar düzenlediler. Bunun üzerine Kürtler tarafından işgal edilen Revanduz, İngiliz güçlerinden boşaltıldı. Devrim ve ayaklanmanın ana sahası Orta Fırat Havzası idi. 12 Ağustos’ta İngilizler bir başka büyük bozguna uğrayarak Sukkar Kalesi’nden geri çekilmek zorunda kaldılar. 1 Eylül’de de İngiliz güçleri Suk El-Şeyh’ten geri çekildiler228. Samava şehrinde Şaalan Abu El-Con ve Hadi El-Mukotar liderliğinde gerçekleşen ayaklanmada şiddetli çarpışmalar meydana geldi; bu olaylar sonucunda 13 Ağustos’ta İngilizler, El-Hıdır bölgesini terk etmek zorunda kaldılar. 25 Ağustos tarihinde Fırat nehrinde bulunan ve İngilizlere ait bir gemi ve içindeki tüm mürettebat Arap aşiretlerince rehin alındı. Bir kaç gün sonra İngiliz Nehir Zırh Birliği’nin mürettebatı Arap aşiretlerine teslim olmaya mecbur kaldı229. Bağdat’ta ise beklentilere rağmen, herhangi bir eylem gerçekleşmedi. Bunun nedeni, kentte daimi surette İngiliz güçlerinin bulunması ve milliyetçi liderlerin başkentten uzak tutulması için alınan önlemlerdir∗. Devrim, Irak’ta hızlı ve güçlü bir şekilde yayılmaya devam etti; devrimciler Irak’ın birçok bölgesini kontrol altına aldılar. Öyle ki, İngilizlerin kontrolünde Bağdat, Basra ve ülkenin güneydoğusundaki Dicle havzasında bulunan birkaç askeri üs dışında bir şey kalmamıştı. Bu durum İngiliz yetkilileri korkuttuğu için hatt-ı müdafaalarını daha güçlü hale getirmeye karar verdiler. Bu tedbirle İngilizler, silah ve mühimmat açısından yetersiz olan 1920 Devrimi’ne ciddi güç kaybettirmeye başladı. İngilizlerin karşı atakları sonucunda, 14 Ekim’de Kerbela, Müseyyeb ve Kıfıl ele geçirildi. Devrimcilerin ısrarlı ve şiddetli direnişlerine rağmen 17 Ekim 228 Wamiz, Şafik, Ganim,a.g.e., s. 114. a.g.e., s. 115. *Ali Yusuf El-Suveydi, El- Seyyid Muhammed El-Sadr, Cafer Ebu Eltimmen, Ali Bezirgân ve El- Şeyh Ahmet Davut gibi liderlere yapılan tutuklama girişimlerinin tümü (El-Şeyh Ahmet Davut dışında) başarısızlıkla sonuçlandı. Tutuklamalar sırasında sivillere açılan ateş sonucunda birçok kişi öldü. Bu bilgiler Vali’nin Hindistan Hükümeti’ne 13 Ağustos 1920 Tarihinde gönderdiği telgrafta yer almaktadır. Philip Warland Aeyrland, Al lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 211. 229 59 tarihinde İngiliz güçleri, Kufe’yi geri almayı başarıp İngiliz askeri garnizonuna uygulanan 92 günlük ambargoya son verdi. Bu operasyon sonunda İngilizler, Necef kentini geri aldılar230. Necef’in İngilizler tarafından geri alınması akabinde, devrimcilerin büyük çoğunluğu Şamiye’ye yakın olan bataklık ve çöl bölgeye geri çekildi. Devrimciler, İngiliz birliklerinin geçeceğini tahmin ettikleri yollara kontrol noktaları oluşturdu231. Bu dönemde devrimcilerin faaliyetleri, savunma niteliğindeki operasyonlarla kısıtlıydı. Devrimciler, en son kapsamlı saldırılarını Kufe’ye 23– 24 Kasım’da gerçekleştirmişlerdi. İngiliz askeri uçakları keşif uçuşları yaparak devrimcilerin barındıkları bölgeleri ve diğer köy ve şehirleri tespit edip bombalamışlardı. İngiliz Kara Kuvvetleri ise Divaniye, Rumayta ve Şamiye’de temerküz eden devrimci guruplara saldırılar düzenledi. Böylece ülkede istikrar ve barışı sağlamak adı altında sivillere karşı kin dolu operasyonlar düzenlediler232. İngiliz yetkilerinin 26 Kasım 1920 tarihinde yaptığı açıklamada söz konusu devrim resmen sona erdi. Bu devrimin sonunda İngiliz tarafının kayıpları 425 ölü, 1228 yaralı, 451 kayıp ve 164 esirden ibaretti. Bu sayılar İngiliz generali Sir Almer Halden’in kitabında yer almaktadır. Elde edilen bu istatistikî sonuçlar 2 Temmuz 1920- 17 Ekim 1920 tarihlerini kapsamaktadır; oysaki devrim Kasım ayının sonuna kadar devam etmişti. İngiliz kuvvetlerinin maddi zararları ise, 20.000 Pound değerindeydi233. General Halden “Iraklıların zarar ve kayıpları net olarak saptanmasa da, ortalama 8450 kişiden bahsedilebilir” demişti234. Basit silahlarla donatılmış olan Irak halkı, dönemin en güçlü devleti karşısında 5 ayı aşkın süreyle direnmeyi başarması; bu halkın kendi bağımsız ülkesini kurmakta ne kadar istekli olduğunun somut göstergesidir. Bu devrim askeri alanda başarısız olmasına rağmen siyasi alanda başarılı olup Irak 230 Wamiz, Şafik, Ganim, a.g.e., s. 15. Kutlov, a.g.e., s. 150. 232 Jamil, a.g.e., s. 54. 233 a.g.e.,s. 55. 234 Aynı yer. 231 60 sorununu uluslararası düzeye taşımıştır. Bu devrim sayesinde İngiliz hükümeti Irak’a yönelik siyasetini değiştirmek zorunda kaldı. E) IRAK DEVRİMİNİN SONUÇLARI Genel olarak bakıldığında Irak devrimi, Iraklılar açısından askerî yönden başarısız ancak siyasî yönden başarılı olmuştur. Çünkü bu devrim İngilizlerin Irak’ta uyguladıkları politikayı değiştirmelerine sebep olmuştur. Devrim sonrasında Sir Percy Cox, İngiliz hükümeti tarafından Irak’a tekrar getirilmiş ve ilk Irak hükümet kabinesi kurulmuştur235. Devrimin askeri yönden başarısızlığının sebeplerinden birincisi, çarpışan güçler arasındaki ekonomik, teknik ve askeri yönden eşitsizlik. İkinci sebep ise devrimin liderliği, feodal (aşiret) tabakaya ait gruplarca yapılıyordu ve aşiret reisleriyle bağlantı kurmak ve birtakım karşılıklar vermek şartıyla antlaşma yapmak, tarih boyunca benzer durumlarda görüldüğü gibi kolaydı. Üçüncü sebepse çok daha önemlidir. Çünkü devrim, teşkilat açısından diğer ülkelerdeki özgürlük hareketleriyle ilişkide değildi ve bu devrimin uluslararasında destekçisi yoktu. Bu da işgal güçlerinin (İngilizlerin) devrime ait haberleri saklamalarına yardım etti ve meselenin sadece kendisine ait olduğunu belirtmesine imkân sağladı, bu da devrimin daha doğmadan ölmesi demekti236. Bir süre sonra Irak’taki devrim haberleri Arap dünyası ve uluslararasındaki kamuoyunun önemini ve dikkatini çekti. İşgal altında yaşayan diğer halklar da bu haberleri duyduktan sonra, Irak halkının sürdürdüğü devrimi desteklediklerini ilan ettiler. İngiliz hükümeti ise yaptığı katliamlardan ve kendi saflarında verdiği can ve maddi kayıplardan dolayı İngiltere’de kamuoyunun muhalefetine uğradı. Londralı Times gazetesi ise şu cümlelere yer verdi; “bu 235 Ahmad Rafik Barkawi, Al-İlakat Al-Siyasiye Beyin Al-lrak ve Britanya (1922–1932), Bagdad, Menşwrat Wezaret Al-Sakafa ve Al-İlam, 1980, s. 21. 236 Buhus Al-Mutamar Al-Dwali Lil-Tarih 25 Azar 1973, Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-İlam AlCumhuriye Al-lraqiye Matbaat Al-Sad, 1974, s. 380. 61 aptallığa son değiştirmelidir” 237 verilmeli ve hükümet Orta Doğu’daki politikasını . İngilizler, devrimi aşiretlerin kargaşa için yaptığını sandı, böylece de devrimin gerçek nedenlerini anlamadılar. Bu devrim, Iraklılar için bağımsızlık yolunda milli bir savaş anlamına geliyordu, aynı zamanda İngiliz güçlerine karşı milli dayanışmanın bir kanıtıydı. Bu devrim gelecekteki milli savaşların ilki anlamına geldi238. Devrime Irak halkının çeşitli grupları katıldı, bu da milli birlik ve beraberliğin bir kanıtı demekti. Irak’ta çeşitli milletler, dinler ve grupların yaşamasına rağmen yaşanan olaylar, bu grupların birleşmesini sağladı239. 1920 devrimi organize bir devrim özelliği taşır: Programı ve milli başkanı vardı. Irak basını da gelişmeleri duyarlılıkla aktarmaktaydı. Mesela Devrim adına Necef’te 6 Ağustos 1920 tarihinde El-Fırat gazetesi ve yine Necef’te 3 Ekim 1920 tarihinde El-İstiklal gazetesi işgalci İngilizlerin kötü siyasetlerini ve Irak halkının meşru haklarını uluslar arası kamuoyuna aktarmaktaydı240. 1920 Irak devrimi Irak’ın kuzeyinden güneyine kadar uzandı. Bu devrim yeni Irak tarihinin dönüm noktası haline geldi. 1920 Necef ve Telafer devrimi, Faysal’ın kral olarak seçilmesinde de en büyük sebeplerden biriydi. 237 Ahmad Halil Ibrahim, Jafer Abbas Hamidi, Tarih Al-lrak Al-Muasır, Musul, Dar Al-Kutub li’ltibaa, 1989, s. 24. 238 Jamil, a.g.e., s. 87. 239 Kutlov a.g.e., s. 167. 240 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 26. İKİNCİ BÖLÜM İNGİLTERE DENETİMİNDE IRAK DEVLETİNİN TESİSİ A) GEÇİCİ IRAK HÜKÜMETİNİN TEŞKİLÂTI Irak’taki 1920 devriminin en önemli iki sebebinden biri I. Dünya Savaşındaki koalisyon güçlerinin Araplara verdikleri sözlere sadık kalmamalarıdır; ikincisi ise İngilizlerin kötü yönetimi idi. Dolayısıyla devrim, geçici Irak hükümetinin kuruluşunu hızlandırdı ve daha sonra İngiltere-Irak ilişkileri antlaşmalara dayanarak kuruldu241. Bir taraftan İngiliz kamuoyunun ağır harcamalar nedeniyle hükümete, Irak’tan çekilmesi hususundaki baskıları bir taraftan da 1920 devriminin ortaya çıkardığı sonuçlar, İngiliz hükümetine Irak’ta yeni bir siyaset izlemeyi düşündürmüştür. Bu durumda biri Irak’tan çıkıp ve işgale son vermek, ikincisi ise Iraklı milli bir hükümet teşkil etmek olarak iki fikir ön plana çıkmıştır. Bunlardan ikinci fikre yani Iraklı milli bir hükümetin kurulmasına karar verildi. Böylece kurulacak olan Arap hükümeti, İngilizlerin kontrolünde olduktan sonra Irak’taki İngiliz çıkarlarını savunacaktı242. Bu görev, o zamanlarda Tahran’daki İngiliz hükümetinin Yüksek Komiseri olan Percy Cox’a verildi. Cox, Bağdat’a varmadan önce 1 Ekim 1920 tarihinde Basra’ya gitti. Daha sonra El-Akira’ya giderek kral bin Suud ve ElMuhammara Emiri El-Şeyh Hazel ile görüştü. Cox, Basra’nın önde gelenleri ile görüşüp sonra El-Nasıriyye, El-İmara, El-Kut ve diğer bölgelere gitti. Bu gezilerin hedefi Iraklılara kendi ülkesinin Irak’taki yeni siyasetini aktarmaktı243. Cox, 11 Ekim 1920 tarihinde Bağdat’a ulaşıp hükümetinin ona verdiği görevi uygulamada kararlıydı, bunu da daha önceden Irak’taki geçmişine ve 241 Waleed Mohammed Said Al-Azami, İntifadat Raşid Âli Al-Gaiylani ve Al-Harub Al-lrakiye AlBritaniye 1941, Bagdad, Al-Dar Al- Arabiya li’l-tibaa, 1987, s.13. 242 Fadil Huseyin, Muşkilet Al-Musul, Dirasa fi Al-Diblomasiya Al-lrakiye Al-Engiliziye AlTurkiye ve fi Al-Rayi Al-Âmi, Al-Tabaa Al-Salisa, Bagdad, Matbaat Aşbiliye, 1977, s. 17;18. 243 Barkawi, a.g.e., s. 20;21. 63 Irak hakkındaki uzmanlığına dayanarak yapmak istiyordu. Bu arada devrimci Iraklıların Fırat’ta yürüttükleri askeri operasyonlar devam ediyordu244. Cox’un gündemindeki ilk madde Irak’ın dış etkenlerden dolayı istikrarsızlığıydı. Bunların başında ABD Başkanı Wilson’un milletler ve halklar için özgürlük istemesi ve bu yönde demeçler vermesi bulunuyordu, ayrıca İngiliz işgaline karşı diğer muhalif hareketler de bulunmaktaydı245. Cox, yönetimi oluşturma siyasetine devam etti ancak 21 Ekim 1920 tarihine kadar resmi icraatta bulunmadı. Irak’a karşı savaşan İngiliz subaylarından bir meclis kurdu, bu meclise adalet bakanı Bonham Carter, maliye bakanı Ilphin Hawl ve yardımcısı S. H. Sylister, çalışma bakanı Binbaşı R. V. Buland, İçişleri bakanı John Philiphi ve Bağdat’ta İngiliz Konsolosunun Orta doğu işleri sekreteri Bayan Garter Bell∗ de katıldılar246. Cox, geçici hükümet kuruluşu projesini meclis üyelerine sundu. Bu hükümetin bakanları Arap olup İngiliz danışmanların gözetimi altında olacaklardı. Ancak İngiliz Yüksek Komiserinin önünde hükümet sorumlu olacaktı. Cox, sert tartışmadan ve projenin son şeklinden sonra, projesini Bağdat’ın önde gelen şahsiyeti olan Abdurrahman El-Geylani’ye∗∗ sunacağını söyledi. Zira El-Geylani’nin Bağdat’ta çok önemli nüfuzu vardı ve aday gösterilmesi bu sebeple İngilizler için çok uygundu247. Abdurrahman El-Geylani açısından ise olay daha farklıydı. Onun planı İngilizleri zora sokmaktı, bu yüzden kendisine önerilen görevi hemen kabul etmemiş, Percy Cox’un ısrarları üzerine iki hafta sonra hükümet başkanlığı 244 Al- Jaferi, a.g.e., s. 26. Aynı yer. ∗ 1916 İngilizlerin Irak’ın işgalinden sonra İngilizlere katılıp Basra’daki siyasi daireye atandı, daha sonra Cox ile ilişkilerini ilerletti, ayrıca Irak aşiretleriyle de iyi ve samimi ilişkiler kurdu. Daha önceden Irak’a birkaç defa gelmişti. Kahire’de Arap Bürosunda çalışıyordu, daha sonra Bağdat’a taşındı ve Bağdat’ta İngiliz Daire sekreteri olup İngiliz Harp Bakanlığına Irak yönetimi hakkında raporlar hazırladı ve bu raporları kitapta bastırdı. 1921 tarihinde gerçekleşen ve aracılığıyla Kral Faysal Irak kıralı seçildiği Kahire konferansına Iraklı heyette yer alarak katıldı. Bağdat ahalisi ona Hatun lakabını takmıştı, 1926 tarihinde vefat etti ve Bağdat’ta gömüldü). Mohammed Hamdi Al- Jaferi, a.g.e., s. 26. 246 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s.146. ∗∗ Bağdat ahalisinin önde gelenlerin gözdesinden, 1845 tarihinde doğdu, 1927 Bağdat’ta vefat etti. Irak’ın ilk başbakanıdır 1921–1927. Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, Al-Cuz Al-Awal, Beyrut, Merkez Al-Abjediye li’l-tibaa, 1982, s. 70;129. 245 247 Kutlov,a.g.e., s. 156. 64 görevini kabul etmiştir. Bayan Bell, Geylani’nin teklife olumlu yanıt vermesi veya kabul etmesini “mucize” olarak değerlendirmiştir248. Cox’un bu çalışması Irak arazisi üzerindeki İngiliz askeri idaresinin sona ermesinin ve aynı zamanda Cox’un başkanlığı altında sivil bir idare sürecinin başlangıcıydı. Irak’ın başına bir Arap kral getirmek isteyen Cox, geçici hükümet kurmak için ilk adımları attı, daha sonra kurucu meclis için seçimler yapmak istedi. Dolayısıyla İngiliz sivil ve asker dostlarından Irak hükümetinin kuruluşu için gereken alt yapının düzenlenmesini istedi. 27 Ekim 1920 tarihinde Abdurrahman El-Nakip başkanlığında ve iki İngiliz danışmanla Geçici Irak Hükümeti kuruldu. Bu hükümet ilk kabineyi kurdu ve aşağıdaki bakanlardan oluştu: 1- Talip El-Nakip249 (İçişleri bakanı) 2- Sason Haskil250 (Maliye bakanı) 3- Mustafa El-Alusi (Adliye bakanı) 4- Cafer El-Askeri251 (Savunma bakanı) 5- İzzet El-Kerküki252 (Çalışma ve Ulaştırma bakanı) 6- Mehdi El-Tabtabani (Eğitim bakanı) 7- Abdullatif El-Mendil (Ticaret bakanı) 8- Muhammed Ali Fazıl253 (Evkaf bakanı) Görüldüğü gibi bakanlıkların dağıtımı sadece sivil ve asker ihtiyacına göre olmamıştır. Bu dağıtımda Irak’ın ırkî ve dinî farklıklarına önem verilmiştir. Şöyle ki, bakanlıklara getirilen bu isimler, Irak’ın muhtelif kesimlerinden (Müslim, gayrimüslim, Şii, Sünni vb.) ve muhtelif aşiretlerine mensup temayüz etmiş kişilerden seçilmiştir. Böylece Irak bütünlüğünde kabul gören bir kabine 248 Al -Jaferi, a.g.e., s. 27. Abdurrahman El-Nakip, Bağdat’ın eski ve bilinen itibarlı ailelerinden birine mensuptur. Osmanlı döneminde siyasi hayatta parti temsilciliği ve başkanlık yapmıştır. Hayri Amin Al-Omari, Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok, s.42; 66. 250 Sason Haskil, Avusturya’da eğitim görmüştür. Meclis-i mebusan üyesidir. 251 Cafer El-Askeri İstanbul’da eğitim görmüştür. Al-Omari, Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak AlHadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok s.42; 66. 252 İzzet El-Kerküki; İttihad ve Terakki cemiyetinin taraftarıdır. Arapların Osmanlı devletine karşı gerçekleştirdikleri ayaklanmayı Osmanlı Halifetine karşı ihanet olarak değerlendirmiştir. Al-Omari, Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok, s.42; 66. 253 Nezar Tewfik Sultan Al-Hasso, Al-Siraâ Ala Al-Sullta fi Al-Irak Al-Meleki, Bagdad, 1984, s.19. 249 65 oluşturulmuştur. Bu yönetim mekanizması tam istiklalden sonra da uygulanmıştır. Percy Cox, İngiliz hâkimlerinin diğer sömürgelerde uyguladıkları sistemleri Irak’ta da uygulayıp kendi politikalarını gerçekleştirmek için Iraklılar arasından seçeceği kişilerle bir İstişare Meclisi (Danışma Kurulu) kurmak istedi. Sekreter Bayan Bell’in yardımıyla oniki kişi seçip bunları devlet bakanı olarak atadı; bu kişiler, bakanlar kurulunun istişare kurulu konumundaydılar. Atanan bu devlet bakanları, davet edilmedikleri durumda bakanlar kurulu toplantılarına katılamazlardı ve resmi görevleri yoktu. Ancak bakanlıklara sağlanan imkânlara sahiptiler. Bu grupta aşağıdaki şahıslar bulunuyordu: 1- Hamdi El-Baban, 2- Abdulcebbar El-Hayat, 3- Abdulgani Kubbe, 4- Abdulmecit El-Şavi, 5- Fahrettin Cemil, 6- Abdurrahman El-Hayri, 7- Muhammed El-Sayhud, 8- Acil El-Sermet, 9- Ahmet El-Sânii, 10- Salim El-Hayyun 11-Hadi El-Kezviyni 12-Davud El-Yusufani254. Bakanlar kurulunun ilk toplantısı 2 Kasım 1920 tarihinde El-Nakip’in evinde gerçekleşti. Bu toplantıya Cox da katılıp milli bir hükümetin kurulmasından dolayı mutlu olduğunu dile getirdi. Toplantıda çok önemli konular tartışılmadı, sadece bakanlarla İngiliz müsteşarının aralarındaki ilişkinin önemi konuşuldu. Konuşulan konular arasında şunlar vardı: 1- Hancem Adasîna sürgüne gönderilen Irak devriminin liderlerinin ülkeye dönmelerinin sağlanması; 254 Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, s. 250. 66 2- Hicaz ordusu ve Suriye hükümetinde çalışan Irak subaylarının çağırılması; 3- Irak’ta parlamentoya seçim kanunlarının oluşturulması; 4- Irak ordusunun kurulması255. Bakanlar Kurulu toplantılarını sürdürmeye devam etti. Bu toplantılarda İngiliz Yüksek Komiserinin yetkileri kabul edildi. Bu kabulle birlikte, hükümetin alacağı tüm kararlarda, yasamalarda ve idari atamalarda İngiliz Yüksek Komiserinin onayı şart koşuldu256. Böylece bakanlar kurulu, tüm yetkilerinden yoksun kalıyordu. Ayrıca Cox’a bir bakan ya da bakanlar kurulunun alacağı her kararı, veto etme hakkı verildi257. Aynı zamanda Cox adalet bakanlığı müsteşarlığı görevine Bonham Carter’ı getirdi. St. J.Athkens Genel Kurumlar Müsteşarı, Laynol Smith ise Eğitim Bakanı müsteşarı, Philiph de İçişleri Bakanlığı müsteşarı, Jolonel Edie Savunma Bakanı müsteşarı, S. H. Sylister Maliye Bakanı Müsteşarı, Cock Evkaf Bakanı müsteşarı ve Northon Sağlık Bakanı müsteşarlığına getirildi258. Bu yapılanmayla tüm kararlar, müsteşarlar tarafından alınacaktı259. Cox, Iraklılara, idarî yetkiden yoksun görev vermeye önem verdi. Bakanlar kuruluna ise ülkeyi sakinleştirme, genel af çıkartma, seçim yasasının çıkarılması, Arap subayların Irak’a geri çağırılması, Irak ordusunun kurulması ve ülkenin tüm idari yapısının düzenlenmesi görevini verdi260. Böylece Cox, İngilizlerin Irak’taki yeni siyasetinin ilk uygulamasını, sivil idarenin şeklî aşamasını değiştirmekle başladı. Sivil idarede İngiliz ve Hindistanlı memurların yerine İngilizlere hizmet eden Iraklılara görev verdi261. John Philip ve Cox ikilisinin arasında sıkı ilişki ve temas vardı. Philip, Irak’taki hükümet idaresini, bakanlıkları, bölge ve kasabaların şemasının 255 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 28. Stephen Hmsle Lonkerek, Al-lrak Al-Hadis Min Senet 1900–1950, Tercuma: Selim Taha AlTikritî, Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Menşwrat Al-Fecir, 1988, s. 208–209. 257 Kazım Nima, Al-Melik Faysal ve Al-Engiliz ve Al-Estiklal, Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Al-Dar Al-Arabia li’l-mausuaat, 1988, s. 49–50. 258 Lonkerek, a.g.e., s. 209. 259 Nima, a.g.e., s. 50. 260 Aeyrland, Al-lraq Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 224. 261 Al-Hasani, Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, s. 254. 256 67 müsveddesini çizmişti. Arnold T.Wilson ise bu çalışma için 130 İngiliz idare subayını hazırladı. Ancak bu adedin sadece 40’ı yerel memurlara müsteşar ve yardımcı olarak görevlendirildi, diğerlerinin ülkeyi terk etmesi için karar alındı262. Aralık 1920 tarihinde İngilizler, Osmanlı dönemindeki idari birimlerin dağıtımını yeniden yapılandırdılar. Bu yeni düzende, yasama ve yönetim görevlerini birbirlerinden ayırdılar. Bu yüzden daha fazla siyasi hâkim ve yargıcın atanmasına gerek duyuldu263. İngiliz Yüksek Komiseri, siyasi hâkim, adli ve mali sekreterlere verilen tüm yetkilerin, adliye ve içişleri bakanlarına devredildiğini açıkladı ve Irak’taki İngiliz idaresinde bulunan subay ve idari birimlerin bundan sonra bakanlıklara bağlı olacaklarını vurguladı. Böylece tüm polis daireleri, genel idareler, arazi gelirleri, zirai daireler, cezaevleri, basım ve yayın evleri içişleri bakanlığına devredildi. Gençlik, polis ve yerel güçler, savunma bakanlığına devredildi264. Bina ve yollar dairesi, demir yolları ve posta daireleri, sulama ve kadastro daireleri çalışma ve ulaştırma bakanlığına verildi; ticaret ve gümrük daireleri ticaret bakanlığına bağlandı; emanet daireleri ise evkaf bakanlığına verildi265 Irak geçici hükümeti, Irak’ı iller, ilçeler ve kasabalara ayırıp her idari birim için bir Iraklı memur ve yanında bir İngiliz müsteşar atadı. Aynı zamanda bazı önemli daireleri kurdular, bu dairelerin başına bir Iraklı genel müdür ve bir İngiliz müfettiş atadılar266. İngiliz Yüksek Komiseri bu durum hakkında, “Hükümetin idari yapısına sivil memurları atandırdık ve ülkenin sivil idaresindeki yenilemenin verimlerini almaya başladık” şeklinde demeç verdi267. 6 Ocak 1921 tarihinde Irak ordusunun kuruluşuna karar verildi. Ordunun ilk çekirdeğini kurma görevi General Cafer El-Askeri’ye verildi. Daha sonra ordunun genel karargâhı kuruldu. Bu karargâha Suriye, Hicaz ve Türkiye’den 262 Al- Jaferi, a.g.e., s. 30. Lonkerek, a.g.e., s. 210-211. 264 Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 228. 265 Aeyrland, a.g.e., s. 229. 266 Barkawi, a.g.e., s. 22. 267 Al-Jaferi, a.g.e., s. 32. 263 68 dönen subaylar atandı268. İlk askeri birlik oluşturuldu. Bu birliğe Musa El-Kazım Birliği adı verildi. Bu birlik için Kazimiyye’deki Han El-Kabuli bölgesinde karargâh açıldı. Gönüllü asker almak için Bağdat ve diğer illerde asker alma şubeleri açıldı. Daha sonra diğer birim ve askerî bölümler kuruldu269. Geçici hükümetin kuruluşu, yönetimin Arap memurlara devredilmesi anlamına geliyordu. Böylece işgal altında yönetimi yürüten İngiltere yerine, yönetimde Arapların olduğu ancak geri planda İngiliz isteklerinin yerine getirildiği yönetim hâkim oluyordu. Bununla birlikte yeni yönetimde bir takım zaaflar bulunuyordu. Bu zaafların en önemli nedeni, Araplar ile İngiliz müsteşarların arasındaki güvensizlikti. Ayrıca Iraklı ve İngilizlerin birbirinden farklı yönetim niyetleri ve Irak’taki siyasi sorunlar da zaafın sebepleri arasındaydı. Sonuç olarak diyebiliriz ki; geçici hükümetin kurulması, tam bağımsızlık ve özgür devlet kurmak isteyen Iraklıların beklentilerini karşılamaktan uzaktı. Nitekim geçici hükümetin kurulmasının ardından İngilizlere yönelik karşı eleştiriler daha arttı. B) KRALLIK DÖNEMİNİN BAŞLANGICI VE YENİ IRAK DEVLETİNİN KURULUŞU (KAHİRE KONFERANSI VE IRAK KRALLIĞI İÇİN FAYSAL BİN EL HÜSEYİN’İN ADAY GÖSTERİLMESİ) İngiliz yönetimi, Irak’taki varlığıyla Irak ve İngiliz kamuoyunu karşına almıştı. Öte yandan Irak’taki varlığını büyük masraflar yaparak güç kullanmak suretiyle devam ettirebiliyordu ve bütün bunlara rağmen Iraklıların İngiliz işgaline karşı gerçekleştirdikleri 1920 Irak Büyük Devrimi, İngiltere’yi ciddi sıkıntılara sokmuştu. Bu şartlar altında Irak’ta bulunmak İngiliz çıkarlarını ve imajını zedeliyordu. Bu durumda en iyi çözüm İngiliz menfaatlerini siyasi ve iktisadi anlamda en üst düzeyde koruyacak bir yapı kurmaktı. İngiltere güdümünde kurulacak hükümet için aranan özelliklerin başında, ülke vatandaşlarının güvenini kazanmış olmakla birlikte İngiltere’nin 268 Nima, a.g.e., s. 49. Reja Huseyin Al-Hatab, Te’sis Al-Ceyş Al-lraki ve Tatawur Dawra Al-Siyasi min 1921–1941, Bagdad, Dar Al-Huriye li’l-tibaa, 1979, s. 25. 269 69 Irak’ın üzerindeki menfaatlerini koruyacak, işbirliği yapacak bir Arap emîrini tespit etmekti. İngilizler, bu iş için Hicaz kralı Hüseyin bin Ali’nin oğullarından birini uygun buluyordu270. Sömürgeler Bakanı olan Winston Churchill 11 Mart 1921 tarihinde Kahire’de Orta Doğu liderlerinin katıldığı ve Irak’ın sorunlarının tartışıldığı bir konferans düzenledi. Bu sorunlar, özetle şunlardan ibaretti; 1- Kürt bölgelerinin yönetimi meselesi, 2- Yeni devleti koruyan ve kurulması düşünülen gücün mahiyeti, 3- Irak için aday gösterilen şahısların incelenmesi271. Öte yandan Irak’ın başına getirilmesi düşünülen adaylar arasında şu isimler vardı: 1-El-Seyit Abdurrahman El-Nakip, 2- El-Seyit Talip El-Nakip, 3- Abdulhadi Paşa El-Omari, 4- El- Emir Burhane’d-din, 5- Ağa Can, 6- Mohammara emiri El-Şeyh Hazal, 7- İbni Suud, 8- Kral Faysal bin El-Hüseyin ∗ Percy Cox, yerel kamuoyunun yerel bir adaya razı olmayacağına inanıyordu. Bu yüzden El-Seyit Abdurrahman El-Nakip ve El-Seyit Talip ElNakip’in Irak’ın başına gelmeleri zordu. Ancak İngilizler açısından bakıldığında Abdurrahman El-Nakip’in özellikleri makuldü fakat ileri yaşta olmasından dolay uygun görülmedi. El-Seyit Talip El-Nakip ise Mohammara örneğine benzer Basra’yı kapsayan bir Arap emirliği kurma niyeti bilindiğinden İngilizler tarafından istemiyordu. Bayan Bell, El Seyit Talip El-Nakip hakkında; “güvenilmez bir adamdır” demişti. Bütün bu şartlar içinde İngilizler Mekke Şerifi 270 Aeyrland, Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 236–238. Kazanci, a.g.e., s. 32. ∗ 1919 tarihinde Arnold Wilson tarafından gerçekleştirilen referandumun adaylarından birisi Abdulhadi Paşa El-Omari’dir. Bağdat’ta Osmanlı devletinden kalan memurlar ve Türkmenlerin çoğunlukla yaşadığı bölgelerdeki insanlar, Osmanlı soyudan gelen El-Emir Burhane’d-din tercih etmişlerdir. AlOmari, a.g.e., s. 66. 271 70 ailesinden Emir Faysal’ı seçtikleri için diğer adaylara da gerek kalmadı272. Bunun için Irak’ta zemin hazırlamak gayesiyle gerekenleri yaptılar. Öte yandan Abdurrahman El-Nakip Faysal’ın kral olmasına muhalifti ve Haşimi ailesine karşı da olumsuz düşünceleri vardı; o bu hususta şu sözleri söylemişti: “Ben ülkenin tekrar Türklere verilmesini bin kat daha tercih ederim yeter ki Irak, Hicaz Şerifine veya çocuklarından birisine verilmesin”. Fakat Abdurrahman El-Nakip’in bu olumsuz tutumu Percy Cox’un adaylığını geri çekmesi hususundaki sözleri üzerine uzun sürmemiştir. Öte yandan Cox, bakanlar kurulundan kral seçimi konusunda Faysal’a yardım etmelerini istemiştir273. Bu arada kendisini Irak krallığı için en uygun aday gören ve İngiliz hükümetini tehdit eden El-Seyit Talip El-Nakip, İngilizlerce Silan Adasına sürülmüştür. Aynı zamanda Irak’ta cumhuriyete dayalı bir sistem getirtmek isteyen Ms. John Filip de Irak’tan uzaklaştırılmıştır274. Cox’un düşünceleri ve onu destekleyen birçok yardımcısı İngiliz hükümetini diğerlerinden daha fazla etkiliyordu. O da kendi hükümetiyle görüştükten sonra Emir Faysal’ı aday göstermeye eğilimliydi. Ona bu konuda Faysal’ın İngiliz Savunma Bakanı Winston Churchill ile antlaşması yardımcı oldu275. İngilizler Irak krallığı için en etkili ismi seçmek istiyorlardı. Bunun için en uygun kişi kral Faysal’dı. Çünkü Faysal, savaş döneminde İngilizler ile müttefikti. Bu yüzden de Suriye’deki tahtını kaybetmişti. Ayrıca Türklere karşı, devrim ilan etmişti ve birçok Iraklı ile ilişkide idi. Aynı zamanda Haşimi ailesinden olduğu için Arapların gözünde itibarlı idi276. Bunların yanı sıra Arap tarihçileri de onun için başarılı bir siyasetçi ve hâkim olduğunu yazarlar. Onun en güçlü silahı ise ikna etme kabiliyeti idi277. 272 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 160. Reja Huseyin Al-Hatab, Abdul Al-Rahman Al-Nakeib Hayatahu Al-Hassa ve Arauhu AlSiyasiye ve İlakatehu Bimuasireih, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Dar Al-Beyza li’l-tebaa, 1985, s. 22. 274 Barkawi, a.g.e., s. 28. 275 Nima, a.g.e., s. 25. 276 Henry Foster, Neşat Al-lrak Al-Hadis, Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Sani, Bagdad, Al-Fecir lil’tibaa, 1989,b, s. 297. 277 Amin Al-Rihani, Kalıb Al-lrak Faysal Al-Awal, Al-Tabaa 4. , Beyrut, Al-Cabel li’l-tibaa, 1988, s.191. 273 71 Böylece sömürgeler bakanı olarak atanan Churchill’in başkanlığında 12 Mart 1921 tarihinde toplanan Kahire Konferansı’nda Faysal’ın, Irak tahtına getirilmesi kararı verildi ve Irak ordusunun görevleri belirlendi278. Irak’taki İngiliz güçleri ve geçici Irak hükümeti, Emir Faysal’ı Irak tahtı için hazırlamaya ve bunun için gereken işlemleri yapmaya başladılar. Bunun yanı sıra Suriye ve Irak’tan oluşacak birleşmiş bir hükümet isteyen Iraklı subaylar da Emir Faysal’ı desteklediler ve bu işte büyük rol oynadılar. Bu hususta onlar 24 Haziran 1919279 tarihinde Loyd Gerog’a bir mektup yazdılar. Söz konusu Iraklı subaylardan Cafer El-Askeri ve Nuri El-Sait bunların başında geliyordu∗. Bunlar, Irak’ı şehir şehir gezip Emir Faysal’ı desteklediklerini söylüyorlardı; Kral Hüseyin’e de mektuplar yazıp Emir Faysal’ın Irak’a gelmesi için izin istediler280. Öte yandan basın da Faysal’a destek vermekte idi. Faysal, Suriye’den Irak’taki durumu takip ediyordu ve Irak’taki kötü yönetimi eleştiriyordu. 6 Haziran 1920’de Şam’da yapılan Suriye Kongresi’nde konuşma yapıp Irak’ın bağımsızlığını dile getirdi ve altını çizdi. Faysal’ın ismi Irak 1920 devrimi ile anılmaya başladı. Bu hususta Rüstem Haydar 4 Şubat 1922 tarihindeki günlüğüne şunları yazmıştır: “Efendimiz (Faysal’ı kastederek) 1920 devriminin büyük önemini bilerek devrim için 40 bin Lira harcadı” 281. Kahire konferansı’nda Irak’ın sorunları tartışıldı ve İngiliz harcamaları gelecek yıl için 20 milyar pound’a; müteakip yıllarda düşüşlerin devam etmesine ve son verilmesine karar verildi. Aynı konferansta İngiliz güçleri yerine yerel bir ordunun kurulması kararlaştırıldı. %15 oranına kadar düşen Irak gelirinin gelecek yıl için %22’ye çıkarılmasına; İngiliz güçlerinin de Irak’tan çıkmasına karar verildi. Kürt bölgelerine gelince; Kürtlerin Irak içinde kalıp 278 Şakir Al-Mukaddam, Tarih Al-Sadaka Beyin Al-Irak ve Turkyie, Bagdad, Matbaat Dar Al-Marifa, 1955, s. 146. 279 Nima, a.g.e., s.40. ∗ Nuri El-Sait 18 Şubat 1921 Tarihinde Bağdat’a vardı, El-Karh semti yanında Hıdır El-Yas mahallesinde bir evde oturdu. Bağdat’ta gelir gelmez ordu Genelkurmay Başkanı vekâleten oldu. Böylece de Nuri El-Sait Irak Genel Kurmayının ilk başkanı oldu. Abdul Razzak Al-Nasiri, Nuri AlSaid ve Dawra fi Al-Siyase Al-lrakiye hatta Âam 1932, Al-Tabaa Al-Saniya, Bgdad, Mekteb AlYakza Al-Arabiya li’l-naşir, 1988, s. 93. 280 Al-Nasiri, a.g.e., s. 98. 281 Nejdat Fathi Safwat, Muzekerat Rustam Haydar, Tabaa Al-Ula, Lubnan, Al-Dar Al-Beyza AlArabiya li’l-mausuaat,1988, s. 775. 72 kalmamaları kendi isteklerine bırakılmış ve Irak devrimine katılanlar için af çıkması uygun bulundu. Irak tahtına kimin getirileceği konusunda, Cox, çok basit ve olabildiğince diplomatik bir ifadeyle çözümü dile getirmiştir: “bunu daha kolay bir şekilde gerçekleştirmek, lâyık ve uygun olmayan kişileri listeden çıkartmakla olur282. Kahire konferansı bittikten sonra İngiliz Yüksek Komiseri 19 Nisan 1921 tarihinde Bağdat’a döndü ve hemen hemen Kahire konferansında olanları yayınladı. Daha sonra Irak tahtına aday gösterilen Faysal’ın adaylığının başarılı olması için gereken adımları attı ve yayınladığı bildiride İngiliz hükümetinin Faysal’ı desteklediğini; Irak halkının da desteğini temenni ettiğini bildirdi283. Bu gelişmeler olurken Irak geçici hükümeti, kralın kim olması hususunda referandum yaptı. Faysal, oyların %96’sını kazandı. Kerkük livası Faysal aleyhine oy kullanırken, Erbil ve Musul, azınlıkların haklarını korumak için garanti istediler. Süleymaniye livası ise referanduma katılmadı284. 11 Temmuz’da da Irak Bakanlar Kurulu, Irak tahtına Faysal’ın∗ kral olarak atanmasını ve kralın özgür ve bağımsız olmasını şart koyarak onayladı285. Krallık ilanının yapılması için tüm gerekenler yapıldı. 22 Ağustos 1921 tarihi ilan günü olarak belirlendi. Belirlenen tarihte de Irak tahtı için Kral Faysal’ın krallık töreni resmen yapıldı. Bu törene Irak hükümeti ve İngiliz yetkilileri, Irak’taki grup temsilcileri ve şehir temsilcileri katıldı. Daha sonra Cox, Kral Faysal’ı Irak tahtının kralı olarak ilan edip İngiliz hükümetinin de onun krallığını tanıdığını açıkladı. Bir konuşma yapan Kral Faysal ise konuşmasında, kendisiyle halkı arasında büyük bir bağ olduğunu, Irak’ta hiçbir grup ya da mezhep arasında fark gözetmediğini ve Irak-İngiliz ittifakını koruyacağını286 282 Barkawi, a.g.e., s. 26. Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 31. 284 Jralde Gori, Salasat Muluk fi Bagadad, Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Tabaa 1., Bağdad, Dar Al-Musana li’l-tabaa,1983, s. 24. ∗ Emir Faysal 24 Haziran 1921 Tarihinde (Nort Brok) İngiliz gemisiyle Basra’ya vardı. Orada Ahmet Paşa El-Saiğ’ın misafiri olup aynı ayın yirmi dokuzunda Bağdat’a vardı). Fuad Kazanci, a.g.e., s. 32. 285 Henry Foster, Tekuin Al-lraq Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz 5., Bagdad, Matbaat Al-Şhab, 1938, a, s. 166. 286 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 32. 283 73 vurguladı. Kral konuşmasında: “Yapacağım ilk iş, seçim ve kuruluş meclisinin toplanmasıdır. Millet de şunun farkına varsın ki, onun meclisi, benim önerilerimle, kendi bağımsızlıklarının, demokrasinin ve anayasanın temellerinin, siyasi ve sosyal yaşamın temellerinin güvencesi olur. Aynı zamanda kendimle İngilizler arasındaki antlaşmaları onaylayacaktır; din ve ibadetler özgürlüğünü, genel ahlakı ve asayişi bozmama şartıyla sağlayacaktır; adli kanunları koyacaktır, yabancıları koruyacaktır, dine, cinse ve dile yapılan tüm saldırıları engelleyecektir ve tüm yabancı ülkelerle yapılan ticari işlemleri sağlayıp düzenleyecektir” dedi. Tören, Cox’un İngiliz hükümeti adına VI. George’un kutlama mesajı ile sona erdi287. Krallık töreninden sonra Abdurrahman, hükümetinin istifasını sundu. Kral Faysal, 10 Eylül 1921 tarihinde Abdurrahman El-Nakip’e, ikinci kez hükümet kurma görevini verdi. 12 Eylül 1921 tarihinde oluşturulan hükümette şu isimler bulunuyordu: 1- Abdurrahman El-Nakip (Başbakan) 2- El-Hac Remzi Beg (İçişleri bakanı) 3- Sason Haskil (Maliye bakanı) 4- Naci El-Suvidi (Adalet bakanı) 5- Cafer El-Askeri (Milli savunma bakanı) 6- İzzet El-Kerkukli (Çalışma ve Ulaştırma bakanı) 7- Abdullatif El-Mendil (Ticaret bakanı) 8- El-Şeyh Abdulkerim El-Cezairi (Eğitim bakanı) 9- Muhammed Ali Fazıl (Evkaf bakanı) Ancak Eğitim Bakanlığına getirilen El-Şeyh Abdulkerim El-Cezairi bu görevi dini işlerinden dolayı kabul etmeyince288 Muhammed Ali Hibetuldin eğitim bakanlığına getirildi. Böylece hükümet kuruldu. 287 Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve Vesaik fi Hayathu AlSiyasiye ve Zuruf Mamatehu Al-Gamiza, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1991, s. 62. 288 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 32-33. 74 İngilizler, 1921 tarihindeki Kahire konferansı’nda Faysal’ı, Irak tahtına geçirmekle Irak’ta şeklî bir milli hükümet kurmuş ve arka planda Irak’ı yönetmeye başlamış oluyorlardı. Öte yandan Kral Faysal’la birlikte başbakan koltuğuna oturan Abdurrahman El-Nakip hükümeti de İngilizlerle uyum içindeydi. Böylece İşgal güçleri, ülkeyi bağımsız hükümet adı altında yönetmeye başladılar, böylece de kendi menfaat ve çıkarlarını en iyi şekilde korudular. Irak onlar için ham petrol, hurma ve diğer hammaddelerin kaynağıydı ve bu kaynağı sürekli kullanmak için Irak’ta askeri üsler kurdular. Faysal’ın Irak tahtına oturması, Irak tarihinde yeni bir çağ anlamına gelir. Aslında Faysal’ın rolü kolay değildi; çünkü o dönemde İngiliz güçleri ile Irak’taki milli hareketler arasında arabulucu olmak zorundaydı. İngilizlerle olan ilişkiyi, Irak halkının isteğine göre sürdürmek ve bağımsızlığı gerçekleştirmek istiyordu. Bunun yanında kendisini Irak tahtına getiren İngilizleri de küstürmemeliydi. C) 1922 IRAK- İNGİLTERE ANTLAŞMASININ IRAK YÖNETİMİNE ETKİSİ İngiltere, Şerif Hüseyin oğlu Faysal’ı Irak kralı seçerken aynı zamanda Irak’ta yeni bir politika uygulamaya başladı. Yeni şartlar çerçevesinde Irakla bir antlaşma imzalamak istiyordu. Yapılacak bu antlaşmayla İngiliz çıkarları korunacak ve işgalin masrafları azaltılacaktı. Faysal’ın kral ilan edilmesinden sadece birkaç gün sonra İngiltere’nin Irak’taki siyasi sorumlusu antlaşmanın ilk müsveddesini hazırlayıp sundu289. Bu durum karşısında Kral Faysal, daha önce Londra’da yaptığı görüşmeleri açıkladı ve İngilizlerin ona krallık için aday olduğu takdirde Irak’taki Manda yönetiminin kaldırılacağını ve İngiltere’nin yeni Irak yönetimini destekleyeceğini; ittifak içinde olacaklarını söylediklerini hatırlattı290. Kral ayrıca 289 290 Barkawi, a.g.e., s. 35. Aeyrland, Al-lrakDirasa fi Tatawra Al-Siyasi, s. 262. 75 kendisiyle İngiliz sömürgeler bakanı Mr. Churchill arasındaki olayı anlatarak; “Mr. Churchill bana Mandanın ve işgalin sonlandırılmasına söz verdi” dedi. Kral Faysal Temmuz 1921 tarihinde Cox ile görüştü ve mandaya karşı olduğunu söyleyerek, iki taraf arasında antlaşma talebinde bulundu291. Irak hükümetine sunulan antlaşmanın müsveddesi 15 maddeden oluşuyordu ve bir nüshası İngiliz hükümetine sunulmak üzere Londra’ya gönderilmişti. Bu taslakta yer alan maddeler şunlardır: Birinci Madde: İngiltere, Kral Faysal’ı Irak kralı olarak tanıdı. İkinci Madde: Kral Faysal İngiliz danışmanlarının fikirlerine başvur- malı ve onların onayı olmadan memur tayin etmemeli. Üçüncü Madde: İngiltere’yi bir temsilci ve bir grup danışman temsil edecek; İngiltere önemli konulara bakacaktır. Dördüncü Madde: Ülke için halkın hak ve hukukunu koruyan yasalar çıkartılmalı. Beşinci Madde: Irak’ı yurt dışında İngiltere temsil edecektir. Altıncı Madde: İngiltere, Irak’ı dış tehditlerden korumak ve iç güvenliği sağlamak için Irak’ta ordusunu bulunduracaktır. Bu ordunun harekâtı için tüm karayollarını, demir yollarını, limanlarını ve yakıtları kullanacaktır. Yedinci Madde: Hiçbir şekilde Irak’ın hiçbir parçası, hiçbir yabancı ülkeye verilmemelidir. Sekizinci Madde: Kral Faysal yabancıların çıkarlarını korumak için adli konularda önemli şartları uygulamalıdır. Dokuzuncu Madde: Kral Faysal Irak ile ilgili tüm antlaşmaların garantisi için gereken adımları atmalıdır. Onuncu Madde: Irak’ta misyonerlerin çalışmaları engellenmemeli. On birinci Madde: Hastalıklara karşı yapılan çalışmalarda yardım edilmeli. On ikinci Madde: Tarihi eserler için kanun çıkartılmalı. 291 Al-Rihani, a.g.e., s. 84. 76 On üçüncü Madde: Irak’a genel hizmetlerin taşınması için gereğinin yapılması. On dördüncü Madde: İngiltere yüksek temsilcisine danışılmalı. On beşinci Madde: Antlaşmanın düzeltilmesi için görüşmelerin yapılması292. Bu antlaşma müsveddesi Kral Faysal’ın dikkatini çekti. O bu antlaşmanın, mandanın sonu olacağını düşünüyordu, ancak Kral Faysal kendi hayallerinin kurbanı olduğunun farkına varmıştı. Bu antlaşma maddeleri, kralın yetkilerini kısıtlamıştı, oysa O ve Irak halkı İngilizlerden gerçek yetkiyi almak istiyorlardı ama İngiltere kendi menfaatini korumak için bu yetkileri vermeye yanaşmıyordu293. 15 Ocak 1922 tarihinde İngiliz hükümeti Irak’taki değişik kesimlerin söz konusu bu antlaşma maddeleri hakkındaki fikirlerini ve antlaşma yapılması için alınacak tedbirleri öğrenmek üzere Irak’a subaylarından birisini gönderdi294. Görünürde Arap ancak özde İngiliz olan geçici hükümet, aslında istifa etti, ancak yine Abdurrahman El-Nakip başkanlığında bir hükümet kuruldu. Bu hükümet İngilizlerin niyetine vakıf olur olmaz ülkenin tehlikede olduğunun farkına varmıştı. Zira ülke 1920 devriminden siyasi açıdan muzaffer çıkmıştı. Oysa İngilizler Irak’ı tam olarak manda rejiminden kurtarmayı değil, manda esaslarını bir antlaşmaya dökmek peşindeydiler295. Bundan anlaşılıyor ki İngiliz hükümeti bu antlaşmadan mandayı başka şekille yönetmek ve işgal maliyetini daha az masraflı yapmayı çalışıyordu, hâlbuki Iraklılar bu antlaşmayı ilki özgür ve bağımsız bir ülke olarak olmasını İngiltere ile imzalayıp mandanın sona ermesini diliyordu296. Dolayısıyla Irak hükümetinin görevi, ülkeyi yönetmek isteyen İngilizlerle mandayı sonlandırmak ve tam bağımsızlık isteyen Iraklılar arasında uyum ve uzlaşma sağlamaktı. 292 Abdul Razzak Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Matbaat Alİrfan,1958, s. 8. 293 Nima, a.g.e., s. 94. 294 Al-Hasani, a.g.e, s. 9. 295 Nima, a.g.e., s.102-105. 296 Huseyin, a.g.e., s. 21. 77 Bunun yanı sıra İngiliz Yüksek Komiserinin güçlü konumda olması, istenilen uzlaşmayı sağlamada, diğer bir problem idi. Çünkü İngiliz Yüksek Komiseri, saldırgan talimatların hepsini hükümetinden almaktaydı. Ancak Irak’ta yönetimi sürdüren hükümet yalnızdı, onu sorgulayan bir millet meclisi yoktu, özgür bir basın yoktu ve onu destekleyen hiçbir maddi güç yoktu. Bu yüzden antlaşma projesi kararsızlık içerisinde ve yavaş adımlarla ilerlemekteydi297. Eğer her iki tarafın 1922 antlaşması hakkındaki fikirlerine veya bakış açılarına bakarsak görürüz ki, her iki bakış açısı, karşılıklı fedakârlık sunulmadan aşılamacaktır. yanaşmamaktadır. Özellikle Ancak de iki taraf İngiltere. da Çünkü fedakârlık o kendisini sunmaya Milletler Cemiyetinin yetkisine dayanan yasal bir manda yetkisine sahip olduğunu düşünüyordu298. Iraklıların antlaşmadan beklentileri ise farklıydı: Antlaşmayı iki devlet arasında müttefiklik temellerine dayalı bir antlaşma olmasını istiyorlardı. Başka bir deyişle Iraklılar, bu antlaşmanın iki bağımsız ülke arasında yapılan bir antlaşma olduğu inancındaydılar. Bu da şu anlama geliyordu: Antlaşma milli bağımsızlığı temin eden ve tümüyle mandayı reddetmektedir299. Görüldüğü gibi her iki görüş arasında büyük uçurumlar vardır. Her iki tarafın bakış açısı aşağıdaki gibidir: İngiliz hükümetinin birinci Irak antlaşma müzakerelerindeki görüş açısı aşağıdaki noktalara dayanmaktaydı: 1- Birinci Dünya Savaşında İngiltere müttefik ülkeler yanında yer almıştır. 2- Iraklıların çoğu I. Dünya Savaşında müttefik güçleri desteklemiştir. 3- İngiltere ve Irak müttefikler ile barış antlaşması imzalamıştır. 4- Her İki ülke Versay antlaşmasından sonra müttefiklerle Milletler Cemiyetinin kuruluşuna katılmışlardır. 297 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 9. Barkawi, a.g.e, s. 37. 299 Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, Bagdad, Matbaat Al-Sadun, 1976, s. 198. 298 78 5- İngiltere’nin Milletler Cemiyetine üye olması. Milletler Cemiyeti antlaşması Türkiye’den ayrılmış ülkelere istişarede ve yardımda bulunmak yönündedir300. İngiltere, yukarıdaki gerçeklere dayanarak ve kendisine müttefik güçlerin temsilcisi olarak Irak’ta müzakereler yapma hakkı tanımaktaydı. İngiltere, Milletler Cemiyetine Irakla yaptığı müzakerelerin ve antlaşmaların söz konusu uluslararası, kuruluşça kabul edilir olması taahhütünde bulunmaktaydı. İngiltere ile Irak arasında yapılan antlaşmada aşağıdakiler yer almaktaydı: A- Türkiye, Irak’taki tüm haklarını ana müttefik ülkelere bırakmıştır. B- Müttefikler, Milletler Cemiyeti, 22 maddesinin dördüncü fıkrası üzerinde ve bu fıkranın uygulaması konusunda mutabakat sağlamıştır. Bu fıkra aşağıdaki açıklamayı içermektedir: “Eskiden Osmanlı İmparatorluğuna tabi olan bazı ülkeler ilke olarak bağımsız ülke konumuna gelmiştir. Bu ülkelerin bağımsızlığı tanınabilir; kendi kendini yönetilebilecek seviyeye gelinceye kadar diğer ülkelerden yardım alabilir” 301. C- Ana Müttefik Devletler Büyük İngiltere Kralını temsilci olarak seçtiler. D- Kral Faysal ile Kral VI. George’un arasındaki ilişkiler antlaşma şeklinde düzenlenir ve onaylanmak üzere Milletler Cemiyetine sunulur, bu yüzden her iki taraf kendilerini temsil edecek Yüksek Komiseri veya vekiller atadılar302 . Irak Hükümetinin müzakerelerdeki bakış açısı ise aşağıdaki taleplere dayanmaktaydı: 1- Müttefikler, Araplara tam bağımsızlık sözünde bulunmuştu, Kral Hüseyin, Büyük Arap imparatorluğunu kurmak istiyordu (Hüseyin’in yazışmaları–MacMahon) . 2- Müttefiklerin broşürleri ve sözlerinin yerine getirilmesi beklentisi. (General Maude ve General Alenby’nin tamimleri). 300 Barkawi, a.g.e., s. 37. Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 79. 302 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 12. 301 79 3- İlke olarak Irak, mandayı müzakereler için tanımıştır. Antlaşma her iki ülke halkı çıkarına yapılmıştır. Antlaşma diğer ülkelerin katılmasına karşıdır. 4- Irak, ittifak ilkesine bağlı kalarak İngiltere ile kendi çıkarlarını ve halkının isteklerini korumak üzere antlaşmak istiyordu. Irak hükümetinin İngiliz projesine karşı bakış açısı şöyleydi; Orta Doğu halkları artık müttefiklerin sözlerine güvenmemektedir. İngiltere, Orta Doğu halkına vermiş olduğu sözlerinde durmayarak Orta Doğuda kendi imajını iyice zedelemiştir. İngiltere, Araplara verdiği sözleri yerine getirirse, az da olsa bölgede zedelenmiş imajını düzeltmiş olur. Çünkü Araplar çok sıkıntılı savaş döneminde (Birinci Dünya Savaşında) İngilizlere destek çıkmış, müttefik ülkeler yanında yer almıştır. Arapların fiili bağımsızlığa kavuşma zamanı gelmiştir. İngiltere bu bağlamda sözlerini yerine getirmelidir. Irak tarafından öne sürülmüş bulunan esaslara karşı yapılan hükümlerin uygulanmasını hiç kimse taahhüt veya garanti edemez. Irak tarafı, antlaşmada yer alan A,B,C, ve D fıkralarını kabul etmekte ancak H fıkrasında yer alan hükmün şu şekilde “Yüce Britanya Kralı, kendisini bağımsız olarak yönetilebilen Irak’ın Kralını tanıdıktan sonra, Irak konusundaki sorumluluklarını yüce Irak kralına bırakmıştır” düzeltmesini öngörmektedir 303. Öte taraftan giriş kısmına yeni bir fıkra eklendi. Söz konusu fıkra “Irak, Britanya’yla müttefiklik temellerine dayalı bir antlaşmanın yapılmasını, çıkarlarına uygun olacağını öngörmektedir” şeklindeydi. Eklenmiş bulunan bu fıkranın ve H fıkrasının düzeltilmesinden amaç, daha önceki fıkra hükümlerini garanti altına almak ve Irak’ı Britanya’yla müttefik ülke konumuna getirmekti. Bu da antlaşmanın içerdiği manda mantığının ayıplarını kapatmaya ve diğer maddeler üzerinde mutabakat sağlamaya kefildir 304. İngiltere Yüksek Komiseri Sir Percy Cox, Irak tarafının bakış açısını hayretler içinde karşılayarak kendi hükümetine iletmedi. Çünkü bunu iletmek kendisine tanınan yetki sınırlarını aşmaktaydı. Cox, antlaşmanın H fıkrasının aşağıdaki gibi kaleme alınmasını istedi: “Yüce Britanya Kralı Irak’ı tam üç yıl boyunca manda rejimiyle yönetti, bu 303 304 Barkawi, a.g.e., s. 39. Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 12;13. 80 süreçte İngiliz askeri güçleri Irak’ı işgal etmekteydi, şimdi ise Irak’ın sunacağı bazı teminatlar karşılığında Irak devletinin bağımsız olarak kendi devlet işlerini yönetebilecek kapasitede olduğu kanaatindedir” Major Yong, Bağdat’taki İngiltere Sömürgeler Bakanlığının toplantısından döndükten sonra, antlaşmanın girişinde bulunan fıkralardan İngiltere yüksek temsilcisinin açıklık getirdiği fıkrayı açıkça kabul etmediğini söyledi305. Fıkranın güven sağlayacak bir şekilde düzenlenmediği görünce, söz konusu H fıkrasının aşağıdaki şekilde düzenlendi: “İngiltere Kralı mandayı üç yıl süresince sürdürdü, o sıralarda onun askeri gücü Irak’ı askeri işgali altında tutuyordu. Şimdi ise Irak’ın bağımsız bir ülke olup bazı güvenceler vererek manda veya başka bir tarafın velayeti altına olmadan kendi halkının isteğine dayanarak kendi kendine hükmedebilir” 306. Bu istek İngiltere Yüksek Komiserin’e gidince ““mandasız ve başka bir tarafın velayeti olmadan” ibaresine itiraz ederek “halkın isteğine dayanarak” ibaresi yeterlidir, “manda ve başka bir tarafın tavsiyesi olmadan” ibaresine ise gerek yoktur” demiştir. Ancak Irak tarafı antlaşmanın giriş kısmından mandanın kalktığının ısrarla kaleme alınmasını istedi; bu konu her iki taraf arasında şiddetli tartışmalar oldu307. Antlaşma maddeleri hakkındaki müzakereler devam etti. Müzakereler sürecinde iki tarafın bakış açılarını birbirine yaklaştırmada Major Yong’un rolü olmuştur308. Kral Faysal ise kendine İngiltere Yüksek Komiseri tarafından sunulan antlaşmanın girişine ait tereddütlerinin olduğunu açıklamıştı. Kral Faysal bu tereddütlerin antlaşmanın bazı madde hükümlerinin düzeltmesi ve bazı eklentilerin yapılması yoluyla giderilebileceğinin mümkün olduğunun altını çizmiştir. Kral Faysal bu düzeltme ve eklemelerin antlaşmanın yapılması ve antlaşmanın uygulanabilirliğinin bir yolu olduğunu ve antlaşma üzerinden şüphelerin kalkmasına yardımcı olacağının önemi vurgulamıştır. Ayrıca Kral Faysal söz konusu düzeltmelerin, Araplarla İngilizler arasında bulunan iyi ilişkileri bozmaya yönelik düşmanca çabaların önünü keseceğini açıklamıştır. 305 Barkawi, a.g.e., s. 40. Aynı yer. 307 Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 15–16. 308 Barkawi, a.g.e., s. 41. 306 81 Antlaşma giriş bölümünden ve 18 maddeden ibaretti. Antlaşmanın giriş bölümünde Sevr antlaşmasının (94)∗ ve (132)∗ maddesine işaret edilmiştir. Aynı bölümde müttefiklerin Britanya’yı Irak üzerinde mandacı devlet olarak seçtikleri; Faysal’ın Irak Kralı olarak kendi kendini yönetecek kapasitede olduğu hükme bağlanmıştır. Kral Faysal’ın yukarıdaki görüş açısından anlaşıldığına göre Irak’ın menfaati, İngiltere ile ittifak antlaşması imzalamasıdır. Böylece her iki taraf arasında antlaşma imzalamaya yönelik mutabakat sağlandı. Antlaşma maddeleri 18 maddeden oluşmaktadır. Kral tarafından sunulan metinde her iki taraf arasında bulunan farklı bakış açısı antlaşmanın düzenleniş veya kaleme alınan ifade tarzı boyutunda kalmamış, antlaşmanın özüne ve muhtevasına sirayet etmiştir. Bu görüş ayrılığı Kral Faysal’ın bağımsız bir ülkenin yetkili Kralı olmak istediğini açıkça göstermekteydi. Kral Faysal Aralık 1921 tarihinde İngiliz Yüksek Komiseri Sir Percy Cox’a bir mektup göndermiş mektupta bir de antlaşma taslağının düzeltilmiş halini eklemiştir. Ekte Faysal’ın antlaşmanın giriş bölümüne ve maddelere yönelik düşünceleri yer almıştır. Giriş bölümünde şu hususlar vardır: “1-Irak kendi kendini yönetme gücüne sahip olduğu için Kral Faysal Irak yönetimi konusunda İngiltere kralının taşımış olduğu sorumluluğu devralır. 2- Antlaşma Kral Faysal’ın ülkesinin bu antlaşmayı imzalamaya muhtaç olduğunu bildiği için yapılmıştır”. Antlaşmanın maddelerine gelince, bu maddeler bağımsız bir ülke kralının yetkilerini gösterecek şekilde kaleme alınmıştır. Yani söz konusu maddeler Faysal’ı, İngilizlerin kendilerine ait bir sömürge üzerinde bazı yetkilerini devralan bir Kral değil; (Kral Faysal’ı) Irak’ın bağımsız kralı olarak görmektedir, şekilde kaleme alınmıştır. Aynı zamanda yardımcı memurlar da Faysal’ın talebi üzerine atanacaktır. İngiliz Yüksek Komiseri de yalnız Britanya kralının temsilcisidir. ∗ Sevr’de Barış antlaşmasının 94. maddesi mucibince antlaşmayı imzalayan taraflar birleşmiş milletlerin birinci bölümünün 22 maddesine göre Irak’a bir devlet olarak itiraf edilecektir, bu devletin yönetimine yardım maksadıyla bir manda ülkenin altında olmasına işaret etti.), Barkawi, a.g.e., s. 41;42. ∗ 132. madde, 10 Ağustos 1920 Tarihinde Sevr’de Türkiye ile müttefikler arasında imzalanan antlaşmasının maddesi idi. Bu madde de Türkiye müttefiklere Irak’taki tüm haklarından vazgeçtiğine dayanarak bir maddedir). Barkawi, aynı yer. 82 Ayrıca Kral Faysal’ın göndermiş olduğu antlaşma taslağında Britanya’nın, Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak alınması yönündeki taahhütlerini içermekte ve Britanya’yı Irak’ın Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye yönelik yardımda bulunması gerektiği konusunda bağımsız tutmaktadır. İngiliz Yüksek Komiseri, Kral Faysal’ın antlaşmayla ilgili görüşlerini inceledikten sonra, bu görüşlerin Britanya’nın antlaşmaya bakış açısıyla bağdaşmadığını anladı. Bunun için İngiliz Yüksek Komiseri anlayış göstermek ve görüşler arasındaki çelişkilerin kalkmasına yönelik çabanın gerekli olduğunun altını çizmiştir. Bunu Kral Faysal’la İngiliz Yüksek Komiseri arasında yapılan yazışmalardan anlamak mümkündür 309 . Antlaşmanın tartışmaya veya bakış açısı farklığına yol açan en önemli noktaları antlaşma maddelerinde yer alan hususlardır. Buna göre kral ülkenin geleceği ve ihtiyaçları konusunda karar sahibi taraftır. İngilizler ise Irak’ın geleceği ve ihtiyaçları konusunda kendini yönetecek güce sahip olup olmadığını kararlaştıracak tarafın belli teminatlar karşılığında kendileri olduğunu vurguluyorlardı. Kral Faysal da bunu tanımıştı ancak yönetebilecek gücünün sunulan teminatla gelişeceği üzerinde ısrar ediyordu; ancak velayet veya manda aracılığıyla değil, halkın istek ve tercihi doğrultusunda.310. Kral Faysal, bu itirazla İngiltere’nin mandasını sona erdirmek peşindeydi, çünkü o ülkesinin kendi kendini yönetip Milletler Cemiyetine üye olmasını arzu ediyordu. İhtilaflı bulunan bir başka nokta, antlaşma taslağının birinci maddesinde zikri geçen İngiliz Yüksek Komiseri mahiyetinde bulunan personel konusuydu. Kral Faysal söz konusu maddeyi yok saymış ve çizmişti. Kral Faysal‘ın bu eylemi mali nedenlere dayandırılmaktadır. Üzerinde görüş ayrılığı bulunan diğer noktalarsa Kral’ın Irak Kanun-ı Esasini Irak Millet Meclisi(Meclisi’lümme)’ne sunması konusunda ısrar etmesi ve Irak’ın dış temsilciliği konusuydu. Kral Faysal dış temsilcilik konusunu Irak’ın doğal bir hakkı olduğunu görürken Britanya bunu görmezden gelmekteydi, hatta Irak’ın dış 309 310 Barkawi, a.g.e., s. 42. a.g.e., s. 43. 83 temsilciliğine işaret eden beşinci maddeyi iptal etmişti. Bunun yanı sıra Britanya Irak’ın Arap ülkeleriyle ilgili ilişkilerine işaret eden 15. maddeyi de yok saymıştır. Kral Faysal Britanya’nın 15.maddeyle ilgili tutumuna karşı çıkmamıştır. Ancak manda ve velayetle ilgili ihtilaflar devam etmiştir. İngiliz Yüksek Komiseri, Britanya‘nın bağımsız Irak devletiyle müttefiklik esaslarına dayalı bir antlaşma yapmaya razı olduğu sürece Kral’ın bu gibi konuların ilave edilmesi konusunda ısrar etmesini abesle işgal olduğunu açıklamıştır311. Buna rağmen İngiliz Yüksek Komiseri, Krala cevaben ve bir jest olarak “halkın isteği doğrultusunda” ifadesinin antlaşmaya ilavesinin gerekli olduğunu açıklamıştı. Yüksek Komiseri bunun ifade edilmesi ile ilgili ihtilafın ortadan kalkması için bir yol bulunduğunu açıklamıştı312. Yukarıdaki ihtilaflar belli yollarla çözüme kavuşturulurken, bu defa antlaşmanın 4. maddesiyle ilgili bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Yüksek Komiseri, bu maddenin kral’ın 14 Aralık 1922 tarihinde göndermiş olduğunu mektupta edildiği şekilde yazılmasını reddettiğini açıklamıştır. Bu madde Britanya ile istişare edilmesi konusuyla ilgiliydi: “Yüce Britanya Kralı, Irakla ilgili harcama yaptığı sürece, uluslararası ve mali konularda Irak hükümetinin mali ve parasal siyasetini taahhüt eder”.Yüksek komiser’inin öne sürdüğü itirazlara bakıldığında, söz konusu zatın daha önce gösteriyor olduğu anlayış ve kolaylıktan uzaklaştığı görülmüştür. Bu da müzakerelerin uzamasına ve engellerin ortaya çıkmasına yol açtı. Kral Faysal İngiltere Yüksek Komiseri ile 4. maddeyle ilgili müzakere yapma konusunda istekli olduğunu açıkladı. Antlaşmanın süresine gelince Kral Faysal bu konuyu kendi başbakanıyla müzakere ettikten sonra müzakere edebileceğini iletti. 17 Aralık 1921 tarihinde kral Faysal ve İngiltere Yüksek Komiseri antlaşmanın taslağı üzerinde müzakereye başladılar. Kral Faysal ikili görüşmeler ışığında İngiltere Yüksek Komiserine bir antlaşma taslağı sunmuştur. Bu taslağa göre, Kral Faysal’ın isteğine bağlı olarak “Britanya, Irak’a Yüksek Komiseri aracılığıyla istişare ve yardımda bulunur, Yüksek Komiserinin mahiyetinde yeterli sayıda yardımcısı olur. Söz konusu tarihte kral Faysal ve İngiliz Yüksek Komiseri arasında 311 Barkawi, a.g.e., s. 42. Aynı yer. 312 84 yapılan müzakerelerde antlaşmanın 4. maddesi farklı ifadeler kullanılarak yeniden “Britanya kralı, Irak’ın mali harcamalarını karşıladığı için, Irak kralı Irak’ın tüm uluslararası ve mali sorunlarda özellikle de İngiltere kralını ilgilendiren konularda, Britanya Yüksek Komiserinin görüşüne başvuracağını (istişare edeceğini) taahhüt eder” yazmıştır313. Beşinci madde ve uluslararası temsil meselesinde ise, her iki taraf 10. maddenin şu şekilde yazılmasına karar verdi: “İngiltere kralının Irak konusunda yaptığı antlaşmaları daha güvenli kılmak maksadıyla, her iki taraf münferit antlaşmalar yapabileceklerini dile getirip anlaştılar, bu antlaşma uygulanabilmesi; için de Irak kralı gereken yasaları çıkaracağını taahhüt eder; anlaşmalar Milletler Cemiyetine sunulur”. 10. madde yanında antlaşmanın 16. maddesi de tekrardan “Britanya kralı üslenmiş olduğu uluslararası taahhütler çerçevesinde Irak devletinin komşu Arap ülkeleriyle gümrük ve diğer konularda ilişki kurulmasına engel olmayacağını veya 15 yıllık süre içerisinde eski tutumuna dönmeyeceğini taahhüt eder” olarak yazılmıştır314 . Şubat 1922 tarihinde İngiltere sömürgeler bakanının bakış açısı İngiltere Yüksek Komiserine iletildi. Bu bakış açısı aşağıdaki notlardan ibaretti Bir: Britanya hükümeti, manda hakkında konusunda Milletler Cemiyeti nezdinde belli bir tutumu vardır. Bu tutumundan geri adım atamaz. İki: Britanya hükümetince Irak, manda yoluyla ancak yabancı kapitülasyon, yargısal koruma ve vergi muafiyetinden kurtulabilir. Osmanlı döneminde bile gümrük tarifleri yabancıların kontrolündeydi. Üç: Britanya hükümetinin Irak ile ilgili görevleri sadece mandanın ortaya koyduğu görevler değil, kendisine Türk hükümetinden miras kalan görevleri de kapsar. Dört: Manda ilişkilerinin tam olarak kesilmesi konusu İngiltere hükümetinin yetkileri dışındadır. Beş: Britanya hükümeti Irak’ta, mandaya karşı çok büyük nefret ve tepki olduğuna dair düşünceye sahiptir, bu yüzden yapabildiği kadar antlaşma içeriğinde manda sözcüğün geçmemesine özen göstermiştir. 313 Barkawi, a.g.e., s. 44. Aynı yer. 314 85 Altı: Britanya hükümeti, kayıtsız olarak isteğe bağlı istişare ve yardımda bulunma görevlerini üstlenmez. Yedi: Britanya sömürgeler bakanı, Irak’taki tüm istihdam edilmeleri istenen İngiliz memurlarına yazı göndermeyi taahhüt eder; yazı Kralla Yüksek Komiserinin ilişkilerini düzenleyen programın açıklamasıyla ilgilidir. Sekiz: Britanya hükümetine göre, eğer antlaşmanın sonunda İngiltere’nin Irak’a karşı tutumunu belirleyecek bir metin bulunamazsa Britanya Milletler Cemiyeti tarafından sert eleştirilere maruz kalır315. Irak tarafı, İngiltere’nin cevabında Irak’ın amaçlarını gerçekleştirecek bir şeylerin var olmadığını anlayınca Irak Bakanlar Kurulu aşağıda verilen hükümleri kararlaştırdı: A- Irak halkı, tüm ümidini Kral Faysal’a bağlamaktadır, aynı zamanda İngiltere haklarını göz ardı etmeksizin içişleri ve dışişleri konularında kendi kendini yönetebileceğine inanmaktadır. B- İngiltere ve Irak’ın menfaatleri her iki taraf arasında açık ve net bir antlaşmanın yapılmasını gerektirmektedir. Antlaşma maddelerinin incelenmesi ve araştırılması, Britanya’yı ilgilendirmekteyse, Irak halkının da antlaşma maddelerine karşı rızası onu ilgilendirmelidir. C- Irak başbakanına göre Britanya, kendini Irak halkı önünde müttefik, Milletler Cemiyetinde ise mandacı olarak göstermektedir. Britanya’nın bu tutumu reddedilmektedir. Irak, İngiltere’yi hem Iraklılar hem de Milletler Cemiyeti nezdinde müttefik ülke olarak göstermesini talep etmektedir. D- Britanya’nın Irak’ın Kanun-ı Esasi ile ilgili tutumunu gösteren, “Kanun-ı Esasi bu antlaşma metniyle örtüşüyor olmalıdır” ifadesi muğlâktır; Bu ifade, kanun-ı esasinin bu antlaşmaya tabi olacağı anlamına gelir. Hâlbuki her bağımsız ülkenin bir kanun-ı esasisi vardır, kanun-ı esasiler, kabul gören temel ilkelerden oluşmakta ve uzun zaman süresi içerisinde uygulanmaktadır. Kanun-ı esasiler Millet Meclisi tarafından ve bunun isteği doğrultusunda oluşmakta ve gerektiği durumlarda tadil edilmesi mümkündür. Kural olarak 315 Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 14;15. 86 Kanun-ı Esasiler tüm yasalardan ve antlaşmalardan üstündür; bu antlaşma da öyle olmalı bunun tersi doğru değildir316. Daha sonra Irak tarafı müzakerecisi aşağıdaki önerileri sundu: 1- Irak’ın fiili bağımsızlığa kavuşabilmesi için antlaşmanın içerdiği taahhütlerin başarılı olarak yerine getirilmesi ve Britanya’nın çıkarlarının korunması şarttır; bu durumda egemenlik Irak’a devredilecektir. 2- Doğuda meydana gelen fikir devrimi, bu antlaşmanın serbest ve açık olmasını zorunlu kılmaktadır. 3- İngiltere kralının Irak kralına gönderdiği kutlama mesajı, dost ülkeler arasında yapılan müttefiklik antlaşmasına dayalı olan Irak ile Britanya ilişkilerini dile getirmiştir. 4- Irak’ın İngiltere’ye bağlılığı, sevgi ve saygı temeli üzerine kurulu olmalı; zorla dayandırılmamalıdır. Çünkü Irak halkı manda sözcüğünden ve şartlarından nefret duymaktadır. Irak halkı mandacı ülkelerinin manda rejimini nasıl istismar ettiğine tanık olmuştur. 5- Irak tarafı, en azından bu düzeltmelerin yapılması gerektiği düşüncesindedir; bu aynı zamanda Britanya ile dostluk ilişkilerinin korunması uğruna en büyük fedakârlık olduğunu vurgulamaktadır. 6- İngiltere Irak’a olan sözleri yerine getirirse, Fransa’yı Suriye’de bu tutumu izlemeye mecbur edecektir. Cemiyet–i Akvam Fransa’nın Suriye’de yapmış olduğu kötü eylemlere müdahil olmamış seyrice kalmıştır, bu yüzden Britanya’nın da Irak’ta yapacağı iyi veya olumlu eylemlere de müdahil olmayacaktır317. Britanya, müzakereci Irak tarafının görüşünü benimsememiş, bu yüzden müzakereler bir süre duraklamıştır. Bu süre içerisinde İngiliz sömürgeler bakanı yeni bir muhtıra göndererek hükümetin tutumunu açıklamıştır: 1- Britanya hükümeti Irakla eşitlik esaslarına dayalı bir antlaşma yapmayı arzu etmektedir. 316 317 Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 15. Aynı yer. 87 2- İngiltere hükümeti, antlaşmadaki manda sözcüğünü göz ardı etmiştir, ancak uluslararası zorunluluklar dolayısıyla manda iptal edilemez. Mandayı iptal etmek, Irak’ı işgal edilmiş düşman toprakları konumuna getirir. 3- İngiltere, Türkiye ile sulh antlaşması yaptıktan sonra Irakla bir antlaşma yapmak düşüncesindedir. O zaman bu antlaşma genel (normal) bir tarzda olur, her ülke aynısını yapmayı ister. 4- Irak’ın siyasi haklarının Milletler Cemiyeti tarafından garanti edilmiş olması Irak’ın çıkarınadır. 5- İngiltere, Irak’ta mandaya karşı bir nefretin söz konusu olduğunun farkındadır, dolayısıyla antlaşmada “manda” kelimesine yer verilmeyecektir. 6- Eğer İngiltere, Irak kralının ve bakanlarının antlaşma ve manda ile ilgili tutumlarında bir değişik görmezse Britanya hükümetinin planları müzakerelerden geri çekilmek yönündedir. Yani kesinlikle antlaşmayı yapmak düşüncesinden vazgeçer ve Irak’ı Cemiyet-i Akvam tarafından Britanya’ya tanınan manda paketine göre yönetilecektir. 7- İngiltere ayrıca Irak’tan derhal çekilme durumunu da göz önünde bulundurmaktadır. O dönemde Irak’ın siyasi durumu belirsizlik dolu olmasına rağmen Irak Kralı ve bakanları, Irak halkının sert tepkilerinin etkisiyle kesin bir şekilde mandanın reddi konusunda geri adım atmadı318. Daha sonra Irak hükümeti, müzakerelerin durdurulmasının, Irak ile İngiltere arasındaki ilişkileri belirsizliğe iteceğini ve bununla hiçbir sonuca varılmayacağını anlayınca müzakerelerle ilgili tutumunu açıklamaya karar verdi. Daha sonra Kral ve hükümeti, bu açıklama tutumundan geri adım attı. Bununla ilgili görüş; “Irak’ın mandayı iptal konusundaki ısrarı Britanya’nın Irak’tan geri çekilmesi gerektiği anlamına gelmez; antlaşmalar bir araçtan başka bir şey değildir. “Müzakereler, temel ilkeler arkasındaki niyetler üzerinde mutabakat sağlanan konuların hilafına bir şeyler içermiyorsa, ilkenin terki mümkün olmaz” şeklinde oldu319. 318 319 Barkawi, a.g.e., s.50;52. Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve Vesaik…, s. 70. 88 Buna istinaden Hadad Paşa320 bir yazı ile şunları açıkladı: 1- Irak hükümeti, Irak-İngiltere ve Irak-tüm diğer ülkeler arasındaki ilişkileri müttefik mahiyetinde tanımaktadır. Antlaşma da Irak’ın milli egemenliği ve bağımsızlığına işaret etmektedir. 2- Irak hükümetine bakış açısına göre antlaşmanın imzalanması mandanın sona ermesi demektedir. 3- Irak hükümeti, antlaşmanın faydalarına rağmen, kendisine, manda iddiasında bulunan ülkelere karşı dayanılacak bir belge verilmezse söz konusu antlaşmayı imzalamaz. Bu açıklama, İngiltere ile Irak hükümeti arasındaki antlaşmazlığı iyice gidermiş oldu ve antlaşma maddeleri üzerinde uzlaşmayı kolaylaştırdı. Ancak yukarıda Haddad Paşa tarafından sunulan yazının 3.maddesi gündeme getirilmiştir. İngiltere hükümeti bu hususa şiddetle itiraz etmiş; Irak hükümeti ise bu konuda şöyle bir açıklama getirmiştir: “Hükümet bu antlaşma hakkındaki fikirlerini açıklayıp manda konusuna açıklık getirmelidir. Çünkü Irak halkı mandayı sona erdirme konusunda hükümetinden beklediği tutumu görmezse hükümetin tutumunu protesto eder ve buna karşı güveni sarsılır. Hükümetin mandanın sona ermesine yönelik bir tutum sergilemesi, ülkede yayılan olumsuz propagandalara güç kazandıracaktır”321. Kral Faysal, 27 Şubat tarihinde antlaşmanın son metni hakkında basit notlar verdi, bu notlardaki birinci madde şu şekilde idi: (İngiltere Yüksek Komiserinin antlaşma hakkında sunacağı fikirler Irak’ın milli egemenliğini zedelememelidir. Üçüncü maddede ise Kanun-ı Esasinin yerini sağlamakla alakalıdır. Irak kralı temel yasanın çıkarılmasına onay verip bu kanun Irak meclisine sunulmalıdır. (9–11–12) maddelere aykırı olmaması gereken bu maddeyi de uygulaması için taahhütte bulunmalı ve tüm Irak halkının da haklarını korumalıdır. 320 Hadad Paşa, Kral Faysal’ın düşüncelerini iyice aktarmak için kralın Londra temsilcisi görevine getirilmiştir. Barkawi, a.g.e., s. 50;52. 321 Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 17. 89 Dördüncü maddede ise Kral Faysal İngiltere Yüksek Komiserine danışır, bu da Irak’ın siyasi ve mali meselelerde daha sağlam adım atacağının göstergesi olacaktı. Çünkü Irak hükümeti bu işle İngiltere hükümetine karşı sorumluluğu olacaktı. Beşinci madde ise; Irak kralı Londra’da ve diğer ülke başkentlerinde temsilcilik açma hakkına sahiptir; temsilciliğin bulunmadığı ülkelerde temsilcilik ve Irak’ın menfaatlerini gözetme Britanya hükümeti tarafından sağlanacaktır. İngiltere kralının onayından sonra Irak kralı yurt dışında temsilci atamalarını gerçekleştirir. Kral Faysal, antlaşmanın geçerlilik süresinin 20 yıl olmasını kabul etti, buna da 17. maddede yer verildi. Aynı zamanda her iki taraf (15–17) maddelerin değiştirilmesini veya düzeltmesini ihtiyaçlara göre yapabileceklerini açıkladılar ve bu düzeltmelerin Milletler Cemiyeti’ne iletilmesi hakkında da anlaştılar322. Bu sırada Irak’taki durumlar biraz daha karıştı, Kral Faysal’ın durumu da sarsıldı. Çünkü Mr. Churchill İngiltere parlamentosunda 23 Şubat tarihinde verdiği demeçte, ne Kral Faysal’ın ne de Irak hükümetinin, İngiltere Yüksek Komiserine Irak halkının mandayı kabul etmedikleri hususunda hiçbir açıklama yapmadıklarını söyledi323. Bu demeçten sonra, Irak halkı, İngiltere mandasını kabul etmediklerini göstermek maksadıyla muhalefet gücünü toplayarak büyük eylemler yapmaya karar verdiler. Ayrıca kral ile görüşmek için altı kişilik bir heyet teşkil ettiler, yanı sıra Miletler Cemiyetine ve bazı Avrupa parlamentolarına yazı yazıp göndererek Churchill düşüncelerini ilettiler 324 demecinin ve manda hakkındaki Irak halkının . Daha sonra İngiliz hükümeti Irak’taki gazetelere baskı yaparak halkçı muhalefeti kirletmek istedi, ayrıca basın yolu ile Churchill’in demecini değiştirmek istedi. Tüm bunlar yapılırken Irak hükümeti hiçbir adım atamadı, sadece mandanın sonlanmasını istedi, ancak aynı zamanda hükümet ülkedeki 322 Barkawi, a.g.e., s. 56;57. Al-Jaferi, a.g.e., s. 37. 324 Aynı yer. 323 90 asayişi demir elle kontrol altına aldı. Kral Faysal da İngiltere’nin fikrinin sertleşmesinden korkarak Churchill’in demecini yalanlamadı. Ayrıca İngiltere’nin sömürgeler bakanı, Mart 1922 tarihinde Irak’tan çekileceklerini ilan edip tehdit savunmaya başladılar. Dolayısıyla Kral Faysal muhalefete karşı geçici olarak çalıştı, çünkü o İngiltere’den daha iyi şartlar elde etmek niyetinde idi. İşte böylece İngiltere’nin yeni sömürgeler bakanı Kral Faysal’a çok güvenerek antlaşmayı onaylamak için çok çaba harcadı325 . Tüm bunlardan sonra Irak hükümeti bir bildiri yayınlayarak antlaşma ve manda hakkındaki görüşünü açıkladı. Bu eylem Churchill’in demecinden sonra tedirginleşen Irak halkını sakinleştirmek için yapılmıştır. Irak hükümetinin söz konusu bildirisi; “manda kötü bir yönetim sistemi olduğundan dolaylı reddedilmektedir. Dolaysıyla Irak hükümeti her zaman ve her mekânda mandaya itiraf etmeyecek ve bu mandanın kalkmasını isteyecektir. Ancak bu her halükarda antlaşmayı olumsuz etkilemeyecektir”326. Irak hükümetinin bu bildirisi, müzakerecilerin karşı karşıya kaldıkları engelleri kaldırmada önemli rol oynamıştır. Kral Faysal hızlı bir şekilde anlaşmanın tüm maddeleri üzerinde anlaşmıştır. Bildiri aynı zamanda bakanlar kurulunun 25 Temmuz 1922 tarihinde antlaşmanın giriş kısmı üzerinde yapıyor olduğu müzakere ve incelemelerini hızlandırmıştır. Bakanlar kurulu meclisin onaylaması koşuluyla antlaşmayı kabul etmiştir327. Ticaret bakanı olan Cafer Çelebeli hariç bakanlar kurulandaki tüm bakanlar antlaşmayı kabul etmiştir. Cafer Çelebeli’nin dikkat çektiği hususlar şunlar olmuştur: 1- Antlaşmanın giriş bölümünde mandanın lağvı hakkında açık hüküm var olmalıdır. 2- Söz konusu bakan, mandanın kalkmasını savunuyor olduğu gerekçesiyle antlaşmanın 2. maddesine karşı çıkmıştır. 3- Üçüncü maddeden “bu antlaşma maddeleri mucibince olmalıdır” kısmı çıkarılmalıdır. 325 Al-Jaferi, a.g.e., s. 37. Aynı yer. 327 Al-Hasani, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 17;18. 326 91 4- Beşinci maddeyle ilgili olarak; “Antlaşmada yurt dışında temsille ilgili konulan tahdit mandanın bir tezahürüdür”. 5- Dokuzuncu maddeye de aynı şekilde şu itirazı olmuştur; “Antlaşmada yurt dışı temsilciliği konusunda zikr olunan tahdid mandanın bir görüntüsüdür”. 6- Onuncu madde ilgili, ”bu madde antlaşmada söz edilen taahhütlerin kabulü ile bağdaşmamakta, bu yüzden antlaşmada ve bu madde de zikr olunan taahhütleri kabul edemem” şeklinde itirazda bulunmuştur. 7- Antlaşma maddelerinin sadece 18. maddesini kabul etmiştir328. Olanlara rağmen bakanlar kurulu 25 Haziran 1922 tarihinde antlaşmayı kabul etmiştir. Ancak kurucu meclisin onayını şart koşmuştur. İngiltere hükümeti de Irak’taki komiserine antlaşmanın imzalaması konusunda yetki vermiştir329. 30 Eylül tarihinde yani antlaşmanın yayınlandığı gün İngiltere hükümeti, antlaşma ve manda hakkında açıklayıcı bir bildiri yayınlamasını önermiştir. Abdürrahman El-Nakip’in başkanlığı yaptığı üçüncü hükümet kabinesi de öneriyi kabul etmiştir. Aynı zamanda Kral Faysal’ın da bu hususta kendi imzasıyla bir bildiri yayınlamasını kararlaşmıştır. Bu bildiri de antlaşmanın yayınladığı gün yayınlanacaktı. Böylece de İngiltere ve Irak’ın bildirileri hükümet tarafından yayınlanması planlanan bildirinin yerine geçmiştir. İşte böylece Iraklı müzakereci mandanın kaldırılması konusunda talep hakkına sahip olmuş ve antlaşma 10 Ekim 1922 tarihinde imzalanmıştır. 13 Kasım 1922 tarihinde antlaşmanın Londra’da ve Irak’ta yayınlanması kararlaştırılmıştır330. Daha sonra İngiltere, kral Faysal ve kralın hükümeti yolu ile kurucu meclisin oluşturulması için Irak’ta zemin hazırlama çalışmalarına başlamıştır; kurucu meclis üyeliğine antlaşmayı kabul edecek temsilcilerin seçilmesini planlamaktaydı. Britanya Irak halkının eğiliminin seçimin Irak hükümetinin kontrolü dışında gerçekleşmesi yönünde olduğunu görünce Iraklıların kafasını karıştırmak uğruna özel yöntemlere başvurmuştur. Kurucu Meclisin ilk görevi 328 Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 104. Aynı yer. 330 Barkawi, a.g.e., s. 61. 329 92 antlaşmayı onaylamaktı, bu yüzden Irak halkı seçimlerin Irak hükümeti kontrolü dışında gerçekleşmesi için çabalamaktaydı ki kurucu meclisin üyeliğine daha idealist ve milliyetçi şahsiyetler seçebilsin. Britanya, Musul meselesini Irakla Türkiye arasında bir sorun olarak ortaya atarak, bunu Irak halkı üzerine baskı aracı olarak kullanmıştır; amaç antlaşmayı kabullendirmektir331. Irak halkı, müzakereler sürecinde mandanın başka bir şekilde olsa işleneceğinin ve hükme bağlanacağının farkına varmıştır. Bu yüzden bu projeyi reddetmek ve karşı koymak uğruna her türlü yol ve yönteme başvurmuştur. 1922 antlaşması, manda rejiminin sona erdirmesi ve Irak’ın bağımsızlığı uğruna çabalayan Irak halkının tüm kesimleri tarafından şiddetle reddetmiştir. Çünkü Irak halkı mandayı kabul etmemek konusunda kararlı idi ve mandayı lağv etmeyen tüm antlaşmaları da kabul etmemekteydi. İngiltere de kendi fikrinden geri adım atmamakta, gizli şekilde olsa antlaşmayla ilgili müzakerelerini sürdürmekteydi332. Basın da antlaşmaya karşı kampanya yürütmekte ve bu antlaşmayı İngilizlerin elinde çok güçlü bir kayıt olduğunu savunmaktaydı. 4 Ağustos 1922 tarihinde Kral Faysal Orta Fırat liderlerinden bir mektup aldı. Liderler bu mektupta mandanın lağvedilmesini ve İngiltere’nin de bu lağvı kabul etmesini öngörmekteydiler. Aynı zamanda halkın ümitlerini yeşertmeyen bir antlaşmayı imzalayan her hangi bir hükümeti düşüreceklerini açıklamakta ve Irak hükümeti üzerinden her türlü yabancı otoritesi ve baskısının kalmasını ve basın özgürlüğünü istemekteydiler333. Orta Fırat’ta bulunan dini lider ve aşiret başkanlarının muhalefeti zikrettiğimiz şekilde yüz tutmaktaydı. Siyasi muhalefete gelince Ağustos 1922 tarihinde Bağdat’ta iki siyasi parti (Irak Milli Partisi ve Irak Kalkınma ( Al-Nehza Partisi) kurulmuştur. Her iki parti de mandayı tanımadıklarını ve kabul etmediklerini açıklamışlardır. 23 Ağustos’ta ulusalcılar antlaşmaya karşı büyük gösteri yürüyüşü düzenlemiş ve çalışma makamına gitmekte olan İngiliz Yüksek Komiseri konvoyunu 331 Barkawi, a.g.e., s. 62. a.g.e., s. 62;63. 333 Al -Hassany, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat, s. 64. 332 93 engellemişlerdir334 . Kral Faysal gizli bir şekilde muhalefeti kışkırtarak, İngiltere’nin biraz daha geri adım atmasını planlamaktaydı. Çünkü ülkenin menfaatleri bu doğrultudaydı. Oysa Irak hükümeti, Kralın söz konusu politikasını değiştirmek çaba harcamışsa da kral, politikasını değiştirmeyince bakanların birçoğu hükümetten istifa etti. Ulusalcılar, kralın bakanlarının istifa dilekçelerini kabul etmesini, antlaşmayı değerlendirmekteydi 335 yapanlara karşı güçlü bir darbe olarak . 23 Ağustos 1922 tarihinde Kral Faysal’ın krallık yıl dönümü olduğundan, Percy Cox, krallık sarayına giderek kralı tebrik etmek istemiştir. Cox içeri girdiği sıralarda (kahrolsun Manda) sloganları yükselmeye başlayınca Cox bu olay üzerine, Kraldan resmi özür dilemesini istemiştir, çünkü bunu hakaret olarak nitelendirmiş, Kral da ona bir özür mektubu göndermiştir336. İlginç olaylardan biri de Kral Faysal, kral olmasının ilk yıl dönümünde hastalanmış ve bağırsak ameliyatı yaptırmıştır. İngiltere Yüksek Komiseri de bu fırsatı değerlendirip milli hareketleri yok etmeyi arzu etmiştir. Kral ameliyat odasına girmeden Cox ona Iraklı liderlerin sürgüne gönderme kararını imzalamasını istemiş, ancak kral ona “birkaç dakika sonra doktorların elinde olacağım, belki de komadan çikamam ve geri dönemem! Dünyada en son yaptığım bu mu olsun istiyorsun, Sayın Precy Cox “ yanıt vermiş ve “bu insanları kendi ülkelerinden gönderrmemi mi istiyorsun, bu imkânsızdır” diye eklemiştir337. 25 Ağustos gününde ise İngiltere Yüksek Komiseri, kralın hastalığı nedeniyle tüm yetkileri eline almıştır. Eyleme katılanlara karşı güç kullanılmasını emretmiştir. Eylemin yapılmasını teşvik edenleri de yurtdışına sürgün etmiştir. Aynı zamanda Cafer Abutimmen başkanlığındaki Irak Milli ve Emin El-Carcafi başkanlığındaki Irak Kalkınma Partilerine karşı kapatma emri çıkarmıştır. Cox, ayrıca Cafer Abutimmen’i, Hamdi Baçeci, Muhammed Mehdi El-Basir, Deyala’daki El-İnze aşiretinin lideri Recep El-Hayzaran ve Sami 334 Jamil, a.g.e., s. 78. Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 226. 336 Foster, Tekuin Al-lraq Al-Hadis, s. 196. 337 Al-Rihani, a.g.e., s. 79. 335 94 Honde’yi Hencam adasına sürgün etmiştir338. Cox, ayrıca, El-Mufit ve El-Rafidan gazetelerinin yayınlanmasını yasaklamıştır. Muhammed El-Sadır ve Muhammed El-Halsi’den Irak’ı terk edip İran’a gitmelerini istemiş, Asayiş sorunu olan ve Bağdat’taki milliyetçileri destekleyen bölgelerde hava saldırısı emri vermiştir. Uçaklar El-Mehnavi’deki El-Fetle aşiretini, Afak’ta El-Akra aşiretini Şatra’da Hafaca aşireti ve Deyala’da El-İzze aşiretini bombalamıştır. Cox, ayrıca Milliyetçileri destekleyen bazı yöneticileri de görevden almış ve çok sert yasalar koymuştur339. Cox’un bu icraatları Bağdat ve Irak’ın diğer bölgelerindeki milliyetçilere yönelik bir uyarı şeklindeydi. Bu eylemler İngiltere Yüksek Komiserinin Irak’ta milli hükümetin kurulmasından sonra ilk şiddetli tedbirdi. Oysaki İngiltere ve Cox, Irak’ta milli bir hükümetin kurulmasının ardından Irak’ta demokratik ve anayasal bir çağın başlamasına söz vermişlerdi. Cox’un bu şiddetli eylemler başvurması, Britanya’nın sadece kendi çıkarlarını korumak peşinde olduğunu göstermiştir. Cox Kral kendisi tarafından gerçekleştirilen eylemler konusunda uyarmıştır. Cox’un uyarısı Kral’ın, kendisi tarafından gerçekleştirilir eylemlerin onaylanmasını ve Kral’dan kendisine istişare etmesi konusunda taahhüt etmesini istemiş, Kral kerhen bunları kabul etmiştir340. Kral’ın tüm bu olaylara boyun eğmesinin nedeni kendisinin de İngilizlerin güdümünde ve kontrolünde olmasıdır. Irak halkının 1922 antlaşmasına karşı çıkması ve direnmesi Britanya’nın Irak’ta mali yükümlüklerinin artmasına neden olmuş, bu da vergi yoluyla bu yükümlülüğü omuzları İngiliz halkının zor duruma sokmuştur. Irak oyaları böylece İngiltere’de genel seçim kampanyalarına yansımıştır. İngiltere’nin Irakla ilgili maddi yükümlüklerinin düşürülmesi konusu 23 Kasım 1922 tarihinde Loyd George hükümetinin istifa etmesi akabinde yapılan seçimlerde de yarışan partiler tarafından bir seçim propagandası olarak kullanmıştır. Aralık ayında hükümeti devralan tutucu Yonarlo hükümeti, bir kısmı İngiliz halkına yüklenen İngiliz yönetiminin Irak giderlerinden dolayı İngiltere’nin Irak’tan geri çekilmesini 338 Mohammed Huseyin Al-Zubaidi, Al-Siyasiyun Al-Irakiyun Al-Manfiyun ila Cezirat Hencam 1922, Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1985, s. 14. 339 Jamil, a.g.e., s. 79. 340 Nima, a.g.e., s.123. 95 isteyen ve bu yönde baskı yapan parlamento ve basın kampanyaları sonucu, Irak’taki duruma araştırmak üzere bir hükme komisyonu oluşturma zorunda kalmıştır341. Yapılan araştırma ve inceleme sonuca İngilizlerin Irak’ta zor durumda oldukları ve Irak halkının yabancı egemenliğinden nefret ettiği saptanmış ve bunlar Britanya hükümetine iletilmiştir. Bunun arkasından İngiltere’nin Irak Yüksek Komiseri Sir Percy Cox görüşünü almak üzere Britanya’ya çağrılmıştır. Bunun üzerine 19 Ocak’ta Cox İngiltere’ye gitmiş 23 Mart’ta tekrar Irak’a geri geldiğinde yukarıda geçen hükümet komisyonu toplantısı sonucu kararlaştırılan protokol taslağını getirmiştir342. 30 Nisan 1923 tarihinde dönemin başbakanı olan Abdulmuhsin El-Sadun’la yapılan kısa görüşmeden sonra söz konusu protokol, Irak hükümeti tarafından onaylanmış ve antlaşmaya eklenmiştir protokolün içerdiği en önemli nokta antlaşmanın süresi konusunda yapılan değişiklikti; protokolde antlaşma süresi 20 yıldan 4 yıla indirilmiştir. Protokol, 3 Mayıs 1923 tarihinde bakanlar kurulu resmi bildirisi olarak tüm vatandaşlara duyurulmuştur 343. Irak–Britanya antlaşması, her iki hükümet arasında çetin tartışmalara neden olmuş ve uzun süre müzakere edilmiş ve 25 Mart 1924 tarihinde imzalanmıştır. Böylece Irak-Britanya ittifakını içeren belge (müttefiklik belgesi) tamamlanmış ve Irak Kurucu Meclisinin onayına hazır şekle getirilmiştir 344 . Yukarıda zikri geçen ek anlaşmalar dört adettir. Bu anlaşmalarla hem İngiliz hem Irak yönetimi için çok önemli çıkarların gerçekleştirilmesi amaçlanmaktaydı. Anlaşmaların ilki antlaşmanın ikinci maddesinde hükme bağlanmış ve Irak’ta çalışan İngiliz subayları ile “Irak‘ta çalışacak İngiliz memurların atanmaları konusu, bunların istihdam koşulları ve sayıları ayrı bir anlaşmayla düzenlenecektir” şeklindeydi. Anlaşma ayrıca Irak’ta istihdam edilecek İngiliz subayları ile ilgili iki liste içermekteydi; bu listelerin ilki, Irak’ta danışman, müfettiş ve müdür makamlarında çalışacak İngiliz subayları ile; İkincisi, rütbesi belirtilmiş olan ve beş dereceye ayrılmış subayların isimleriyle 341 Lutfi Jafer Faraj, Abdul Al-Muhsun Al-Sadun ve Dewra fi Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Muasır, Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Dar Al-Reşid li’l-tibaa, 1980, s. 82. 342 Aynı yer, s. 83. 343 Aynı yer. 344 Foster, Tekuin Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Sadis, Bagdad, Matbaat Al-Şhab, 1938,b, s. 209. 96 ilgiliydi. İkinci ek anlaşmaya gelince, bu anlaşma asıl antlaşma metninin 7. maddesinde hükme bağlanan ve Britanya’nın Irak’ta yapacağı askeri yardımlarını ihtiva eden konudadır. Söz konusu maddeye göre “Britanya Irak silahlı kuvvetlerine, zaman zaman üzerinde mutabakata varılan, bu gibi askeri destek ve yardımda bulunmayı kabul eder. Üçüncü ek anlaşma ise, asıl antlaşma metninin 9.maddesinde hükme bağlanmıştır. Yargı meseleleri ile ilgilidir. Buna göre ”Irak kralı, yabancılara daha önce verilmiş ayrıcalıkların kaldırlacağı, yargılamaların adil bir şekilde yapılacağı hususunda Britanya kralına taahhüt vermektedir”. Ve bunlar, ayrı bir anlaşmada yer alacak ve Milletler Cemiyeti’ne tebliğ edilecektir. Son ve dördüncü anlaşmaysa, antlaşmanın 15. maddesinde hükme bağlanmış Britanya ile Irak arasındaki maddi ilişkilerle ilgilidir. Bu anlaşmaya göre “Britanya hükümeti, Irak hükümetiyle yapılacak görüşme sonucunda üzerinde uzlaşılacak ve toplumun ihtiyaçlarını sağlayacak nitelikteki sosyal tesisleri, Irak hükümetine devredecekti” ve bunun yanısıra “Britanya hükümeti, Irak için zaman zaman gerekli mali yardımda bulunacak ve Irak’ın borçlarını tamamen ödemeye söz veriyordu”. Anlaşma aynı zamanda Britanya’nın Irak’ta arazi ve taşınmaz mülk edinmesi, İngiliz askeri kuvvetlerinin ve Irak’taki İngiliz memurlarının gümrük tarifeleri ve vergilerden muaf tutulması gibi konuları da içeriyordu345. 25 Mart 1924 tarihinde zikri geçen ek veya münferit anlaşmalar imzalanmıştı ve artık mevcut atmosfer, kurucu meclis seçimlerinin yapılması için hazırdı. Britanya-Irak ilişkilerini düzenleyen 1922 antlaşması, manda paketinin kopyasından başka bir şey değildi. Gerçi Kral Faysal ve Irak hükümetinin, müttefiklik temellerine dayalı Irak’ın bağımsızlığını ve egemenliğini tanıyan bir antlaşmanın yapılması konusundaki çaba ve tutumları gayet net ve açıktı, İngilizlerin de buna karşı olan çaba ve tutumları gayet net ve açıktı. İngilizler Irak’a girdikten sonra, Cemiyeti-i Akvam tarafından mandacı ülke olarak 345 Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, a. ,s. 192;193. 97 gösterildi. Ve İngiltere Irak’ı idare etme hakkını kolay bir şekilde kaybetmek istememesine rağmen 1920 ayaklanması (Tavre’t-el-Işrîn)nın da çok açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere Irak halkının mandaya yönelik mutlak ve şiddetli tutumu İngilizlerin mandadan geri adım atmasına neden oldu. 1922 Irak–İngiltere antlaşmasını incelemekle şu sonuca varıyoruz; bu antlaşma Irak’ı açık manda sürecinden antlaşmaya bağlı ilişkiler arkasında gizlenen kapalı manda sürecine taşımaktan başka bir şey değildir. Öte yandan, bu antlaşma ne kadar Iraklıları tatmin etmese de; muğlâklığı ve Irak’a yüklemiş olduğu eklere rağmen, Irak, bu antlaşmayla bölgede manda rejimine tabi tutulan ve basit bir şekilde de olsa kendini geliştirebilmiştir; öte yandan Irak, yine bu anlaşma sayesinde bölgede, manda yönetimini Cemiyet-i Akvam tarafından tanınan, uluslararası ilişkiler kriterlerine uygun olarak Britanya’yla ilişkilerini düzenleyen bir anlaşma haline getirebilen ilk ülke olmuştur. Akabinde Mısır da 1936’da Britanya’yla bir antlaşma yapmış 1937 yılında Cemiyet-i Akvam’a üye olmuştur346. 1922 Irak–İngiltere Antlaşması’nın metnini ekler kısmında sunduk. D) KURUCU MECLİSİN TESİSİ 14 Ekim 1922 tarihinde İngiltere ile Irak arasında yapılan antlaşmanın yayılmasından bir gün sonra İçişleri bakanlığı, bakanlar kuruluna hitaben Kurucu Meclisin seçimini yapmak için 15159 sayılı belgeyi göndermiştir. Bakanlar kurulu, İçişleri bakanlığının seçim talebini oy birliğiyle olumlu görüp talebi krala sunmuştur. 17 Kasım 1922 tarihinde bakanlar kurulu, Kurucu Meclisin 4 Mart 1922 tarihindeki geçici sisteminin kanunlarına istinaden Kurucu Meclisin seçimlerini 24 Kasım 1922 tarihinde yapılması talebini kraliyet otoritesinin prosedürlerine uyarak krala sunmuştur. 19 Kasım 1922’de Kraliyet otoritesi, bakanlar kurulunun Kurucu Meclisin seçimlerinin yapılması için önerdiği tarihi uygun görmüş ve onaylamıştır347. 346 347 İfade ettiğimiz 1922 Irak–İngiltere Antlaşması’nın metnini ekler kısmında sunduk. Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 250. 98 Bakanlar Kurulunun (geçici Irak hükümet), 16 Aralık 1920’de Kurucu Meclisin geçici seçiminin onaylamasına rağmen, kraliyet otoritesi bu kararı 4 Mart 1922’de düzenlemiş ve Mayıs 1922’de resmi gazetelerde yayınlanmıştır. Bu kararın gecikme sebebi, siyasi ve teknik etkenlere bağlanabilir348. Siyasi etkenlerden maksadımız, Kral Faysal’ın Irak’a gelmesi, oylama yapılıp krallığa getirilmesi, İngiltere Yüksek Komiserinin isteği üzere Kurucu Meclisin meselesinin ertelenmesi ve Kahire konferansının kararlarıdır. Bununla birlikte Yüksek Komiserinin hukuki danışmanı, geçici sistemin kanunlarında, Sevr antlaşmasında Irak’taki Kürtlere tanınan haklardan söz edilmediğini ileri sürmüş ve bununla birlikte sistemin teknik açıdan eksikliklerle dolu olduğunu belirtmiştir. Ayrıca sistemin bentlerinde bazı kararların ihmal sonucunda uygulanılamayacağı için çıkarılmasının gerektiği uygun görülmüştür349. Bu sistemin incelenip düzeltilmesi konusu, Emir Faysal’ın Irak Krallığına getirilmesinden sonra ele alınmıştır. 26 Eylül 1921 tarihinde Bakanlar Kurulu, sisteme “bu sistemin yasalarını Kurucu Meclisin toplanılmasına kadar sadece bir kez geçerlidir” şeklinde bir maddenin eklemesini uygun görmüştür. 9 Şubat 1922’de Bakanlar Kurulu, Aşiretlerin temsilcileri, Hıristiyan grupları vb. konularla ilgili sistemde bazı düzeltmeler yapmıştır. Ancak Sevr antlaşmasında Kürtlere tanınan hakların korunması ile ilgili herhangi bir düzeltme yapılmamıştır. Üstelik Yüksek Komiserinin isteğine rağmen 27 Şubat, 4 Mart ve 10 Nisan 1922’de bu konuyu gündeme bile getirilmemiştir. Fakat Bakanlar Kurulu, 27 Nisan 1922 tarihinde bu konu ile ilgili daha önceden sergilediği tavırdan vazgeçmiş, Yüksek Komiserinin önergesi üzere Kerkük ve Erbil’deki aşiretlerin temsilcileri meselesini incelemek ve araştırmak için Maliye ve Adalet bakanlarından oluşan bir komisyonun kurulmasına karar vermiştir350. Kurucu Meclisin seçimleri için hazırlanan geçici sistemde reformlarla ilgili bir giriş ve 72 maddeden oluşan yedi bölüm bulunmaktadır. Girişte Irak’ın reformunu tanımlayan bir madde ve oniki sancağa bölünmesine dair bilgiler yer 348 Al-Adhami, a.g.e., s. 253. Aynı yer. 350 Mohammed Muzafar Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih AlSiyasi Lmukadamat ve Munakaşat Awal Muesese Teşriya fi Al-Irak, Al-Cuz Al-Sani, Al-Tabaa AlSaniya, Bagdad, Matbaat Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1989, s. 11. 349 99 almıştır. Geçici sistemde reform şöyle tanımlanmıştır: “Başka bir devletin vatandaşı olup olmadığına bakılmadan her Osmanlı, Irak vatandaşı sayılır”351. Sistemin birinci bölümü seçim merkezleri ve bu merkezlerin birimleri ile ilgili olup ikinci madde ile beşinci maddeler arasında ele alınarak dört maddeden oluşmuştur. Buna göre her sancak bir merkez ve her nahiye veya mahalle bu merkezin bir birimi sayılmıştır. Her sancağın kendi temsilcisini (milletvekilini) seçmek kaydıyla seçim dairleri üç bölgeye ayrılmıştır, bu bölgenin ilki Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancakları, ikinci bölge Bağdat, Diyala, Düleym, Kut ve Kerbela sancakları, üçüncü bölge ise Muntefik, İmara ve Basra sancaklarını içermiştir. Kurucu Meclisin üyeleri 100 üye olarak belirlenmiştir; bunların yirmisi aşiretlerin temsilcilerine tahsis edilip değişik bir oranla sanacaklar arasında bölünmüştür. Hille sancağına üç, Diyala, Düleym ve Basra sancaklarına bir ve diğer sancaklardaki aşiretlere ikişer temsilciye kontenjan verilmiştir. Bunun yanı sıra Musul, Bağdat, Basra, Kerkük sancaklarında yaşayan Musevi ve Hıristiyanlara da beşer temsilci kontenjan ayrılmıştır. Diğer yetmiş milletvekili ise il, ilçe, nahiye ve köylerde yaşayan halkın seçeceği temsilcilere tahsis edilmiştir352. Sistemin ikinci bölümü seçim adaylığı hakkını kazanan erkek adaylarının esas defterlerinin düzenlemesine ayrılmıştır. Bu bölüm altı maddede (altıncı ile onbirnci madde) ele alınmıştır. Esas defterlerin düzenleme işlemi her ilçede belediye başkanları, din adamları ve muhtarlardan oluşturulan bir heyete verilmiştir. Bu heyet gereken talimatı aldıktan sonra esas defterlerin düzenlenmesi on gün içerisinde bitirilmek kaydıyla işine başlamıştır353. Üçüncü bölüm beş madde altında (onuncu maddeden onaltıncı maddeye kadar) ele alınmıştır. Bu maddelerde, ilçelerde düzenlenen esas defterlerin denetilmesi için bir denetim heyetinin oluşturulmasına karar verilmiştir. Bu heyetin denetleme işini oniki günde bitirmesi, esas defterlerin çoğaltılıp cami, kilise, devlet dairleri ve belediyelerin duvarında yapıştırılması veya oralarda dağıtılmasının gerektiğini belirlenmiştir. Ancak bazı yerlerde 351 Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve Munakaşat…, s. 255. 352 a.g.e., s. 12;13. 353 a.g.e.,, s. 16;17. 100 matbaalar olmadığından bu isimler tellalların araçlığıyla halka söylenmesi veya duyurulması uygun görülmüştür. Bütün bu işlemlerden maksat, adaylar hakkında düzenlenen esasi defterleri halka duyurmak veya halk tarafından tespit edilen herhangi bir itiraz veya hata varsa onu inceleyip düzeltmektir. Bütün bu işler denetim heyetinin görevi olmuştur354. Dördüncü bölüm sistemin yirmi dört (on yedinci maddeden kırkıncı maddeye kadar) maddesinde ele alınmıştır. Bu maddelerde seçmenlerin oranları ve seçme hakkı olmayanların hakkında bilgi verilmiştir. Bununla birlikte seçim yöntemi ve oylama sonuçlarının nasıl yapılacağından söz edilmiştir355. Beşinci bölüm dokuz madde altında (kırk birinci maddeden kırk dokuzuncu maddeye kadar) ele alınmıştır. Bu bölümde, Kurucu Meclise aday olanın özelliklerine ve nasıl seçileceğine dair bilgilere yer verilmiştir. Altıncı bölüm altı madde ile (Ellinci maddeden elli beşinci maddeye kadar) açıklanmaktadır. Bu maddelerde milletvekilinin sancak valisinin yanında tutanağının onaylatmasından sonra Kurucu Meclisin açılış gününde getirmesini zorunlu kılınmıştır. Ayrıca başkente yetişir yetişmez seçim divanında tutanağının kaydetmesi de vurgulanmıştır. On yedi madden (elli altıncı maddeden yetmiş ikinci maddeye kadar) oluşan yedinci bölüm ise, belirlenen seçim kurallarını ve sistemi ihlal eden kişiler hakkında uygulanacak cezalardan söz edilmiştir356. Geçici Kurucu Meclisin seçim sisteminin düzenlenmesi ve açıklanması Irak’taki yayın organları tarafından iyi bir şekilde karşılanmıştır. Irak Gazetesi, açıklanan seçim sisteminin belgesi, uluslararasında Irak’ın egemenliği ve halkın özgürlük ve bağımsızlık için beslediği umutların gerçekleştirilmesinde çok önemli bir siyasi belge olduğunu açıklamıştır. Bununla birlikte Irak’taki gazeteler, 354 seçim sisteminin düzenlenmesinde süren uzun zamanın Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve Munakaşat…, s. 16;17. 355 Aynı yer. 356 Aynı yer. 101 tekrarlanmaması, siyasi partilerin oluşturulması gibi seçim hazırlıklarının daha hızlı bir şekilde yapılması ve bir an önce seçimin yapılmasını istemiştir357. Bazı Irak gazeteleri, mecliste din ayrımına bakarak tahsis edilen kontenjanlara olumlu bakmayıp ayrımcılığa önemli bir sebep olabileceğini düşünerek bu konuyu tenkit etmiş ve bununla birlikte bu ayrımcılığı ortadan kaldırmak için projeye bazı maddelerinin eklenilmesinin gerektiğini dile getirmişlerdir. Bu konjonktürde destekleyici ile reddedici arasında yaşanılan tenkitler sırasında kraliyet otoritesi, Kurucu Meclisin seçim tarihini 24 Ekim 1922 olarak belirtmiştir. Bu kararla birlikte bazı önemli kararlar da alınmıştır, Bunların en önemlileri: 1. Irak Krallığı için bir anayasanın oluşturulması; 2. Millet Meclisinin seçimleri için bir yasanın düzenlenmesi, 3. İngiltere ile Irak arasındaki antlaşmanın araştırılması358. Kraliyet otoritesinin Kurucu Meclisi ile ilgili aldığı kararın bir gün ertesinde, İçişleri Bakanı Abdulmuhsin El-Sadun, sancakların yetiklilerine uyarı yazıları göndermiş; yapılacak olan seçimlere özen göstermelerini, onu bozabilecek bütün engelleri ortadan kaldırmalarını istemiş ve uyarıda bulunmuştur. Bu uyarı hükümetin seçimle ilgili olan endişelerini açık bir şekilde dile getirmiştir. Çünkü bazı taraflar seçimi engellemek için halktan seçimi boykot etmesini ve katılmamasını istemiştir359. Sözleşmeye muhalif olan Ulusal hareketleri ve din adamlarının etkisi ile Irak kamuoyunun genel yönelişi seçimleri boykot etmek olmuştur. Özellikle kraliyet otoritesinin seçimlerin 19 Ekim 1922 tarihinde yapılacağını açıkladıktan sonra Irak’ın değişik yerlerinde seçime boykot sesleri iyice yükselmiştir. Necef, Kerbela, Kazimiyye’deki din adamlarının çıkardığı fetva seçime boykot yönünde olmuştur360. Bu fetva Kerbela ve Hille’de kabul görmüştür. Bununla birlikte Necef ve Kerbela’da seçim komisyonları istifa etmiş, Kazimiyye’deki seçim memurları seçim komisyonlarının kurulmasında başarısız olduklarını ilan 357 Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Lmukadamat ve Munakaşat…, s. 255. 358 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 37. 359 Lutfi Jafer Faraj, a.g.e., s. 69. 360 Mohammed Mehdi Kuba, Muzakerati fi Samim Al-Ahdas 1918–1958, Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut, Dar Al-Telia, 1965, s. 26;30. 102 etmiş ve Bağdat’ta kurulmak istenilen Denetim heyeti birçok zorluklarla karşılaşmıştır. Din adamlarının bu seçime destek olmaları için çok çaba sarf edilmesine rağmen başarısızlıkla sonuçlanmıştır361. Bu konjonktürü iyice karıştıran bir başka konu ise Nakibilik bakanlığının en iyi kişilerinden sayılan İçişleri Bakını Abdulmuhsin El-Sadun’un 6 Kasım 1922 tarihinde istifa etmesi olmuştur. El-Sadun, hükümetin muhalefete karşı zayıf olduğunu sezmiş ve istifasını vermiştir. Sadun’un bu düşüncesine istinaden istifası, akabinde yaşanılanlarla kanıtlanmıştır ve 16 Kasım 1922’de bakanlık istifa etmek zorunda kalmıştır. Nakip her ne kadar istifasının sebebini sağlık durumunu olarak göstermeye çalışmışsa da asıl sebep muhalefetin gösterdiği güçlü tavır olmuştur362. Kurucu Meclisin seçilmesi ve muhalefet akımlarının haddini bildirmesi için güçlü bir hükümetin iktidarda olması gerekirdi. Bu yüzden Kral ve Dar ülİtimad’ın (İngiliz konsolosluğu )bakış açıları arasında mutabakat sağlandıktan sonra Abdulmuhsin El-Sadun’dan yeni bir hükümetin kurulması istenmiştir. ElSadun, 20 Kasım 1922’de hükümetini kurmuştur363. El-Sadun, olağanüstü bir durum yaşanan ülkede, yeni hükümetiyle göreve başladığında birçok muhalefet grubu, Kurucu Meclis’in seçimlerini engellemeye çalışmış ve Kürt bölgelerini de ülkeden ayırma ile tehdit etmişti. Öte yandan Türklerin de Yunanistan ile olan çekişmeleri bittikten sonra Musul’u alma konusunda daha kararlı davranmaya başlamışlardı ve Türk askerleri Ravanduz’un kuzey bölgesine girmeye başlamıştı. Öte yandan İngiltere’nin Irak’taki varlığının devam ettirilmesi, maddi açıdan çok külfetli geldiğinden İngiltere Umum Meclisinde İngiliz askerlerinin Irak’tan çekilmesi yolunda sesler yükselmeye başlamıştı364. Bütün bunlarla birlikte Irak’ta büyük bir mali kriz yaşanmaktaydı. Bu durumda Başbakan Abdülmuhsin El-Sadun, daha önce içişleri bakanıyken İngilizlerle işbirliği yapıp muhalefete karşı güçlü bir tavır göstermişken, bu şartlar altında bu politikasından vazgeçmiş ve Kurucu Meclisin kurulmasının 361 Kuba, a.g.e., s. 26-30. Faraj, a.g.e., s. 72. 363 a.g.e., s. 72;73. 364 Nima, a.g.e., s.127. 362 103 Irak için çok önemli bir siyasi kazanç olduğunu ve ülkenin halk tabanından ve kanuni yollardan desteklenen bir projeye ihtiyaç duyduğunu düşünerek bu fırsatı kaybetmemeye gayret göstermiştir. Dolayısıyla El-Sadun bu politikasıyla, bağımsızlığı elde etmek için halkın seçtiği milletvekillerinin, itiraz etme, karşı koyma, halkın sorunları dile getirme hakkına sahiptir, ilkesine inandığını göstermiştir. Bu ilkeden yola çıkarak El-Sadun bütün engellere rağmen Kurucu Meclis seçiminin yapılması için taviz vermemiş ve bu yola devam etmiştir365. Seçimlere karşı muhalefet hareketlerinin şiddeti arttığında, hükümet onlara karşı şiddet politikasını uygulamaya karar vermiştir. Hükümet din adamlarının hükümete karşı olan tavırlarını zayıflatmak için onlara büyük bir darbe yapma kararı almıştır. Hükümet başkanı ve İçişleri bakanı vekilliği görevlerini yapan El-Sadun, bu görevi üstlenmiştir. Fetvaları yaymak için okullarını bir fetva merkezi haline getiren Şeyh Mehdi El-Halisi ailesine karşı kanunu uygulamış ve Şeyh Mehdi El-Halisi ile Hasan ve Ali isimli oğulları ve yeğenini tutuklamıştır. El-Sadun, Kralın onayını aldıktan sonra Şeyh Mehdi ElHalisi’yi Irak’tan uzaklaştırmak için Hicaz’a sürgün etmiştir. Bununla birlikte bir grup din adamı ülkeyi terk ederek İran’a gitmişlerdir366. El-Sadun, Şeyh Halisi’nin sürgüne göndermesiyle birlikte halktan büyük bir tepki geleceğini beklemiştir. Bunun üzerine halktan çıkacak tepkilere karşı hiç yumuşak davranmayacağına ve sert bir şekilde karşılık vereceğine karar vermiştir. Kazimiyye’de yaşanan büyük gerginliğe rağmen hükümet bu gibi tepkilerin çıkmasını engellemek için gereken önlemleri aldığından herhangi bir sorun çıkmamıştır. Necef ve Kerbela’da ise büyük bir tepki görülmemiştir. Bunun sebebi ise oradaki din adamlarının hükümetin güçlü bir otoriteye sahip olduğunu fark etmelerinden kaynaklanmıştır367. Kısacası söylemek gerekirse El-Sadun’un aşiretlere karşı uyguladığı politika, aşiretlerin hükümetin kontrolünden uzak olmamasına, muhalefete karşı uyguladığı politika ise 365 Faraj, a.g.e., s. 74. Kuba, a.g.e., s. 26;27. 367 Aynı yer. 366 104 Kurucu Meclis’in seçimi için uygun bir atmosferin hazırlanmasına sebep olmuştur. Şubat 1923’de Musul meselesinin çözümü ile ilgili Lozan Konferansının sonuçsuz bir şekilde kesilmesi sonrasında İngiltere bölgede bir referandumun yapılması ve meselenin Milletler Cemiyeti kontrolüne aktarılmasını önermiştir. Bu sırada Türk askerinin Kuzey Irak’a harekât düzenlemesi, Iraklıların tepkisini çekmiştir368. El-Sadun ise bu durumu bir fırsat olarak değerlendirmiş ve muhalefeti yok etmek için Musul meselesi ve Kurucu Meclisin seçimlerini birbirine bağlamıştır. Dolayısıyla hükümet tarafından desteklenen gazeteler Musul’un bir Irak şehri olduğu propagandası yapmıştır. Bu durum muhalefetin büyük adamlarında iyi ve olumlu bir etki yaratmıştır. Bununla birlikte hükümet, muhalefetin gönlünü kazanmak için bir seri uygulama yapmıştır. Bunların en önemlisi, daha önceden muhalefetten yurtdışına sürgün olanların kral Faysal’ın politikasına karşı olmamaları ve buna dair belge imzalamaları şartıyla yurda dönebilmelerini kabul etmesi olmuştur369. Bu olaylar sırasında halk arasında hükümetin itibarı artmıştır. Nitekim İngiltere hükümeti Irakla olan antlaşması yirmi seneden dört seneye kadar indirmesi ve bunun protokolünü imzalaması, bunun yanı sıra İngiltere parlamentosunda İngiltere askerlerinin Irak’tan çekilmesi için seslerin yükselmesi hükümete büyük avantajlar kazandırmıştır370. Bu durumlardan sonra seçimlerin konusu yeniden siyaset meydanına çıkmış ve bir an önce başarıyla yapılması istenmiştir. Ancak din adamları, yine bu seçimlere olumlu bakmayıp Musul meselesini de ikincil bir mesele saymış, İngiltere ile imzalanan protokolün maksadı ise seçimlerin bir an önce icra edilmesi ve halkın duygularını sömürme için yapıldığını öne sürmüşlerdir371. Bütün bu olaylardan sonra seçim propagandasının başarısı için Kral Faysal bizzat halk arasına inmeye karar vermiş; ülkenin birçok yerini ziyaret etmiş, aşiret başkanlarından seçime destek olmaları için görüşmüş, destek istemiş ve bu seçimlerin Irak’ın geleceği için ne kadar önemli olduğunu ve bu 368 Huseyin, a.g.e., s. 80. Faraj, a.g.e., s. 82. 370 Nima, a.g.e., s. 127. 371 Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 171;172. 369 105 seçime katılmakla milli bir görevin yerine getireceklerini anlatmıştır372. Bu ziyaretler ve görüşmeler olumlu sonuçlarla sonuçlanmış ve gazetelere yansımıştır. Abdulmuhsin El-Sadun, 15 Temmuz 1923 tarihinde seçimlerin başarılı bir şekilde yapılması için hükümetinin yeterli önlemler aldığını ve halkın bütün haklarını korumak amacıyla siyasi partilerin oluşturulmasından bir sakınca görmediğini açıklamıştır. Ancak uzun bir süre geçmeden idari meseleler konusunda Kral ile yaşadığı bir antlaşmazlık yüzünden El-Sadun hükümeti istifa etmiştir. Kral ise El-Sadun’un (büyük dini liderlerinin sürgüne gönderilmesi konusunda) suçlu olduğunu düşünen bazı Şii din adamlarının desteğini almaya çalışmış ve seçimlerin icra edilmesi için 26 Ekim’de Cafer El-Askeri’den yeni bir hükümetin kurulmasını istemiştir373. Hükümetin açık bir şekilde müdahale ettiği ve sonuçlarına memurların oynadığını görünen seçim bittikten sonra Kurucu Meclis’in üyeleri 27 Mart 1924’te toplanmaya çağrılmıştır. Bu toplantı ender bir olay sayılmış; çünkü anayasa ilkelerine dayanarak Irak Devletinin temellerini atılmıştır. Bu açılış toplantısına 100 üyeden sadece 84 üye katılmıştır. Bu toplantın gündemindeki en önemli istekler şunlar olmuştur: 1. İngiltere ile Irak arasında olan antlaşmayı incelmek ve politikasını tespit etmek. 2. İç politikayı tespit etmek ve bireylerin haklarını sağlamak için bir anayasayı düzenlenmek. 3. Hükümetin çalışmalarını ve politikasını denetmek için oluşan Millet Meclisinin seçimlerini belirtmek374. Kurucu Meclisin bu üç isteğine bakıldığında İngiltere politikasının lehine ve çıkarlarına uygun bir şekilde düzenlendiği görülmektedir. Meclisin ilk isteği İngiltere ile Irak arasında olan antlaşmayı incelemek ve politikasını tespit etmek, olmuştur. Hâlbuki meclisin ilk isteği, ülke için anayasanın düzenlenmesi olması gerekirdi. Aslına bakıldığında İngiltere, Kurucu Meclis’in antlaşmayı 372 Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 171;172. a.g.e.,s. 187;188. 374 Barkawi, a.g.e., s. 75. 373 106 reddetmesinden korkmuştur. Dolayısıyla Meclis üyelerine karşı (Antlaşmanın onaylanması olmadan anayasa olmaz) bu antlaşmayı bir baskı aleti olarak uygulamaya çalışmıştır375. Bu durumda irdelenmesi gereken en önemli nokta milletvekillerinin anayasayı fazla önemsememesi ve onu ikinci planda bırakıp Antlaşma üzerinde yoğunlaşmaları olmuştur. Belki de bunun ana sebebi Musul meselesi olmuştur. 2 Nisan’da başbakan Cafer El-Askeri, Antlaşmanın metni ve diğer eklerinin onaylanması için Meclis başkanı Abdulmuhsin El-Sadun’a vermiş; antlaşmanın ne kadar önemli olduğunu ve onaylanmadığı takdirde Irak’ın durumunu tehlikelerle (Özellikle Türkiye ile olan sınır ve Musul meselesi açısından) karşı karşıya gelebileceğini anlatmış ve dolayısıyla onaylanmasının gerektiğini vurgulamıştır376. Bu son konu Meclis üyelerini çok etkilemiştir. Nitekim Haliç konferansı bu konuyu tartışmak ve araştırmak için düzenlenmiştir. Dolayısıyla Musul’un Irak’a bağlı kalabilmesi için mecliste sesler yükselmiş ve meclis üyeleri onu kaybetmemek için İngiltere ile Irak antlaşmasını kabul etmek zorunda kalmışlardır377. Antlaşmanın bazı maddelerinin düzeltilmesi konusuna gelince, Yüksek Komiseri şunu söylemiştir: “antlaşma ve sözleşmenin imzalanması ve uygulanması konusunda düzeltme yapma uluslararası kurallarına aykırıdır”378. Daha önce de aktarılan bilgilerden anlaşıldığı üzere bu antlaşma bütün Irak halkını çok meşgul etmiştir. Hukuk fakültesinin öğrencileri ve diğer gençler yapılan toplantılara katılarak bu antlaşmanın imzalanmasına itirazlarını dile getirmiş; Iraklıların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde vermiş oldukları fedakârlıklara uygun bir şekilde düzeltilmesi talebinde bulunmuşlardır379. Kral Faysal ile İngilizler antlaşmaya karşı olan muhalefetin sayılarındaki artıştan korkmuşlardır. Bu arada 9 Nisan 1924 tarihinde avukatlar kurultay düzenlemiş, kurultaya katılanlar bu antlaşmayı reddettiklerini açıklamışlardır. 375 Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 211. Aynı yer. 377 Huseyin, a.g.e., s. 223. 378 Al-Hasani, Al- lrak Kadima ve Hadisa, Bagdad, Dar Al-Nahza, 1982, s. 76. 379 Barkawi, a.g.e., s. 79. 376 107 Aynı sıralarda İngiliz yandaşlarından sayılan ve Hille sancağında kurucu meclisini üyelerinden olan Adayi El-Ceriyan ve Selman El-Berrak’a ateş açılmıştır. Kral Faysal ve İngilizler bu iki olayı bahane etmiş ve bu kesimlere karşı bir tutuklama operasyonu başlatmışlardır. Polis, bütün ulusalcı, milliyetçi hareketlerin büyük simalarını ve avukatların kurultayını düzenleyen avukatları tutuklamış ve hapislere atmıştır380. Buraya kadar 1922 Irak-İngiltere antlaşması hususunda Irak halkının tavrından söz edilmiştir. 29 Mayıs 1924 tarihinde yapılan Meclis oturumunda büyük gerginlikler yaşandığından toplantı 31 Mayıs 1924 tarihine ertelenmiştir. Belirlenen tarihte Meclis toplantısına bazı üyeler gelmiş bazıları ise gelmemiştir. Gelenlerin birçoğu da bir önceki oturumda yaşanılan gerginliğin tekrarlanmaması için toplantı salonuna girmek istememiştir. Dolayısıyla oturum yine 2 Temmuz 1924 tarihine ertelenmiştir. Bunun üzerine İngiliz Yüksek Komiseri ağır bir üslupla uyarıda bulunarak İngiltere hükümetinin, antlaşma maddelerinin olduğu gibi bırakılarak imzalanmasını istediğini bildirmiştir381. Bu uyarı üzerine Kral Faysal, Kurucu Meclisin başkanını çağırmış, sorun çıkarmadan antlaşmayı imzalamaları ve bu işi bitirmeleri için aynı gecede meclis üyelerinin toplamasını istemiştir. Çünkü Yüksek Komiseri, antlaşmanın imzalanmasının geciktirilmesininin Irak’ın çıkarlarını tehlikeye sokabileceğini söylemiştir. Kralın bu talebi üzerine meclis başkanı aynı günün akşamında saat 10.30’da Meclis üyelerini toplanmaya çağırmıştır. Bu toplantıya yüz üyeden 68 üye katılmış ve Meclis başkanı El-Sadun oturumu açmıştır382. Toplantının başlangıcında Meclis sekreteri hazır olan üyelerin isimlerini açıklamıştır. Hille, Süleymaniye ve Kerkük milletvekilleri, antlaşma hakkında yapılacak oylamayı Musul meselesini çözülene kadar ertelenmesini istemiştir. Buna dair gönderdikleri raporlar, Meclis sekreteri tarafından hazır olan meclis üyelerine açıklanmıştır. Bununla birlikte başbakan Cafer El-Askeri, antlaşmayı ve ona bağlı diğer sözleşmelerin imzalanmasını kabul ettiğine dair rapor 380 Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, s. 173. Aynı yer. 382 Barkawi, a.g.e., s. 79. 381 108 göndermiştir. Böylece Mecliste bazı üyeler antlaşmanın imzalanmasına itiraz ettiklerini bildirirken bazıları ise imzalanmasından yana olmuştur. Bazı uyarılar yapıldıktan ve ileride bu antlaşmanın düzeltileceğine ve Irak’ın Musul vilayetindeki haklarının korunacağına dair söz alındıktan sonra 10 Haziran 1924 tarihinde antlaşma imzalanmıştır. Yalnız halk tarafından bu imza kabul edilmemiş ve kınanmıştır383. Antlaşma, 21 Haziran 1924 tarihinde İngiltere parlamentosu ve 27 Eylül 1924’te Milletler Cemiyeti tarafından onaylanmıştır. Milletler Cemiyeti, Kurucu Meclisin onaylamasını beklemiş, onaylamadığı takdirde Milletler Cemiyeti, Irak’a özel 22. maddeyi uygulamak için İngiltere hükümetine bir başka yetki vereceğine dikkat çekmiştir. Bununla birlikte İngiltere Hükümeti, Irak’a baskı yapmak için Musul meselesini bahane gösterdiğine işaret etmek gerekir384. Eğer Antlaşma imzalanmasaydı; İngiltere, eskisi gibi Irak’ı kontrol altına almak için Manda sistemini yeniden döndürmek isteyecekti. Bunu Kral Faysal ve hükümeti, İngiltere Yüksek Komiseri Henry Dobbs’in uyarılarından anlamışlardır. Yukarıda aktarılan bilgilerden sonra İngiltere ve Irak’ın antlaşmasını onaylayan Kurucu Meclis hakkında adil bir karar vermemiz gerekir. Ancak bu kararımızı veya hükmümüzü vermeden önce “her tarihi olayın kendine has bir durumu vardır” sözünden yola çıkarak o dönemin konjonktürüne dikkatlice bakmamız gerekir. Çünkü tarihi bir olayın konjonktürü laboratuardaki bir test denemesinde olduğu gibi hiçbir zaman tekrarlanmaz. Bu mantıktan yola çıkarak herhangi bir tarihi olay hakkında bir karar veya hükme varabilmemiz için ülkenin o zaman ki şartlarını ve durumunu göz önünde bulundurmak gerekir. İngiltere ve Irak’ın antlaşmasına gelince belli bir konjonktürde olmuştur. O dönemde Irak’ta Manda sisteminin bir gereği olarak İngiltere’nin desteğiyle kurulan bir kraliyet sistemi vardı ve bu yeni sistemin güçlendirmesi ve ayakta durdurulması için ona destek olmak gerekirdi. Aynı zamanda İngiltere; iktisadi, askeri ve siyasi çıkarlarını düşünüp muhafaza etmesi 383 384 Foster, Neşat Al-Irak Al-Hadis, a, s. 203. Al-Adhami, Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa…, s. 84. 109 gerekirdi. Bütün bunlara karşı Irak’ta liderlerinden bağımsızlığı isteyen bunun yanı sıra İngiltere’den yardım bekleyen bir halk vardı. Ne olursa olsun, Kurucu Meclisin antlaşmaya karşı almış olduğu karar, o dönemde ileriye atılan önemli bir adım sayılır. Çünkü bu adımla İngiliz mandasına karşı ayaklanan Irak halkı, İngiltere’ye de karşı gelebilecek durumda oldukları kanısı oluşmuştur ki; bu faktör daha sonra Irak’ın İngiltere Mandasından kurtulup Milletler Cemiyeti üyesi olması yolunda önemli bir adım olmuştur. E) IRAK KANUN-I ESASİSİ (ANAYASA ONAYLAMASI 1925) Kanun-ı Esasi veya Anayasa; halkın haklarını ve milletin özgürlüklerini koruyan ve diğer ülkelerle ilişkileri düzenleyen kanundur. Bununla birlikte yasama, yürütme ve yargı kurullarının görevlerini, aralarındaki ilişkileri ve devlet başkanları ile olan ilişki sınırlarını belirler. Bunun herhangi bir maddesinde bir değişiklik yapılmak isteniyorsa onu ancak resmi ve ona has bir protokolle yapılabilir. Bu protokol anayasanın belirlediği kurallara göre değişir. Bazen de halkın referandumuna sunulur. Dolayısıyla dünyanın birçok anayasasında cumhurbaşkanı ve yasama kurulunun üyelerini anayasayı muhafaza etmeleri için yemin etmeleri bir şart olarak belirlenmiştir. İkincil noktalar ise yasama kurulunun yetkisine ve çıkaracağı kanunlara bırakılmıştır385. Dünyada birçok anayasa çeşidi bulunmaktadır, bunların bir kısmı detaylı, bir kısmı özet, bir kısmı da geçmiş zamanlardan günümüze kadar halkın benimsediği örf âdetlere dayanılarak hazırlanmış, bir kısmının değiştirilmesi oldukça zorken bir kısmının değiştirilmesi oldukça kolaydır. Yani bir ülkenin anayasası bir diğer ülkenin anayasasına tercih etmek veya daha iyi olduğunu söylemek doğru sayılmaz. Çünkü her anayasa o ülkede yaşayan halkın yapısına göre hazırlanmıştır386. 385 386 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 187. Aynı yer. 110 Irak Kanun-ı Esasisi (anayasası) çok detaylı ve sert yapılı bir anayasa sayılırdı. Bu sertlik Irak devletinin yeni bir devlet olmasıy açıklanır. Bu yüzden anayasanın düzeltilmesini önlemek için birçok engel konulmuştur387. İngiltere, Mandanın birinci maddesinde manda imzalamasından üç seneyi geçmeyecek bir süre içerisinde Irak’ın Kanun-ı Esasiyi düzenleyip Milletler Cemiyetine sunacağını ve bu kanunu hazırlarken, Irak hükümetine danışacağını ve bu kanunun Irak halkının hukukunu koruyacak şekilde hazırlayacağını belirtmiştir388. İngilizlerin Irak’ı işgal etmesi, I.Dünya Savaşının sona ermesi ve 1918– 1919 referandumunun yapılmasından sonra ilk defa olarak anayasanın yürürlüğe girmesi talep edilmiştir. Bu niyet Abdurrahman El-Nakip hükümetinin Kral Faysal’ı, Irak krallığına getirmesi ile başlamıştır. El-Nakip, Kral Faysal’ı krallığa getirirken, hükümetinin demokratik parlamenter düzenine ve yasalara bağlı kalacağını şart koşmuştur389. İngiltere-Irak Antlaşmasının üçüncü maddesinde Irak Anayasasının temelleri belirlenmiştir. Bununla birlikte Irak Kralına, Antlaşma maddelerine aykırı olmayacağı şartıyla düzenlenen anayasayı Kurucu Meclise sunması ve onaylaması yetkisi verilmiştir. Düzenlenecek anayasa, bütün Irak halkının haklarını, isteklerini ve özgürlüğünü koruyabilecek özelliğe sahip olmalıydı. Ayrıca ister yasama ister yürütme olsun Irak devletinin anayasal sistemini belirleyebilmeliydi 390. Bunun üzerine Irak Anayasasının düzenleme uğraşı ilk olarak 1921’de başlamıştır. Anayasayı düzenlemek için bir komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyonda Londra’da İngiltere Sömürgeler Bakanlığında Doğu İşleri Dairesinde memurluk yapan Major Dilo Yong ve Delegelik Dairesinden Mister M. A. yer almıştır. Komisyon Mister Daived Soon danışmanlığında çalışmaya başlamıştır. Komisyon çalışmalarında Türkiye, Avusturalya ve İran anayasalarının örneklerine başvurmuştur391. Anayasanın örnek bir müsveddesi kral Faysal’a sunulmuş, Kral Faysal prensip olarak onu kabul etmiş ve Adalet 387 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 189. Al-Hasani, Ahdas Asartuha, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafa Al-Ama li’l-naşir, 1992, s. 123. 389 Al-Adhami, Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, s. 583. 390 Henry Foster, Tekuin Al-Irak Al-Hadis, Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Cuz AlTasii, Bagdad, 1938,c, s. 316. 391 a.g.e., s. 301. 388 111 bakanı Naci El-Suvidi, Maliye bakanı Sason Haskil ve kralın özel sekreteri Rustem Haydar’dan oluşan bir Irak komisyonuna incelenmek üzere göndermiştir392. Komisyon bu müsveddeye itiraz etmiş, çünkü Meclise fazla yetki verilmeden krala çok yetki verilmiş ve meclise İngiltere–Irak Antlaşmasına aykırı bir kanunun yasaması hakkı tanınmamıştır. Bunun üzerine Komisyon Osmanlı Anayasasının esasi maddelerini alarak bir müsvedde hazırlamıştır393. Bu müsvedde Londra’da İngiltere Sömürgeler Bakanlığına gönderilmiş ve daha sonra her iki komisyon bir araya gelmiş; krala verilen yetkiler azalmış ve hükümetin çalışmalarının denetmesi görevi Millet Meclisine verilmiştir. Bununla birlikte Meclisin toplanmadığı zamanda krala kanuni açıdan önemli olan kanunların yasama hakkı verilmiştir. Ancak Irak komisyonu buna itiraz etmiş ve hazırlanan anayasa müsveddesi ile Irak komisyonunun önergesi tekrar Londra’ya gönderilmiştir. Londra’da İngiltere Sömürgeler Bakanlığı, Irak komisyonunun önergesini uygun görüp onaylamış ve Nisan’da Anayasanın son şekli tamamlanmıştır394 . Müsveddenin son şekli Kurucu Meclisin 27 Mart 1923 tarihinde yaptığı ilk toplantısında ele alınmıştır. Bir ay boyunca 14 Haziran – 10 Temmuz 1924 tarihine kadar az bir sürede tartışılan müsvedde Kurucu Mecliste bir defa okunup herhangi bir esasi düzeltme ve ekleme yapılmadan kabul edilmiştir. Kurucu Meclis, müsveddenin onaylamasını391 sayılı ve 19 Temmuz 1924 tarihli bir yazı ile krala onaylayıp neşretmesi için başbakana göndermiştir395 Kanun-ı Esasi giriş ve on bölüme üleştirilmiş ve 123 maddeden oluşturulmuştur. Giriş kısmı dört maddeden müteşekkilmiştir, bunlar kanunun ismi, hükümetin oluşumu, başkent ve Irak bayrağı şekli ilgilidir. Girişte, Irak bağımsız, özgür ve otoriteli bir devlettir, parçalanmaz ve herhangi bir parçasından taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine bağlıdır ve yapısı parlamentarizmdir, Bağdat Irak’ın başkentidir; değiştirmesi icap ederse, yasal bir kanunla değiştirilmelidir, şeklinde hukumler yer almıştır396. 392 Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 124. Aynı yer. 394 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 42-43. 395 Al-Hasani, a.g.e., s. 137. 396 Arşad Hormuzli, Al-Turkman ve Al-watan Al-lraki, İstanbul, Vakıf Kerkuk li’l-neşer, 2004, s. 170. 393 112 Diğer bölümler ise şöyledir: Birinci bölüm: Ondört maddeden oluşmaktadır; insan hakları listesinde olduğu gibi detaylı bir şekilde halkın haklarını ele almaktadır. İkinci bölüm: Sekiz maddeden oluşmaktadır. Kralın hakları ve yetkilerini belirlemektedir. Üçüncü bölüm: Otuz yedi maddeden oluşmaktadır. Yasama Kurulu ve milletvekillerinin nasıl seçilecekleri hususundadır. Dördüncü bölüm: Dört maddeden oluşmaktadır. Bakanlık kurallarını ve oluşturulmasını ve her bakanın yetkisinden bahsetmektedir. Beşinci bölüm: Yirmi iki maddeden oluşmaktadır. Yargı kurulu, mahkeme ve diğer birimlerin oluşturulma usulü açıklanmıştır. Altıncı bölüm: Dokuz maddeden oluşmaktadır. Mali işlerden ve vergilerin nasıl alınacağı ve ne için harcanacağını ele almaktadır. Yedinci bölüm: Dört maddeden oluşmaktadır, bölgelerin yönetimleri ve belediye ile etnik meclislerin oluşturulması konusu ele almaktadır. Sekizinci bölüm: Bu bölümde Kanun-ı Esasi neşredilmesinden önce herhangi bir askeri veya kraliyet otoritesi tarafından alınan kararlar ve düzenlenen kanunlarda yabancılara daha önem gösterildiği göz önüne bulundurularak araştırılmıştır. Dokuzuncu bölüm: İki maddeden oluşup Kanun-ı Esasi düzeltilmesi ve değiştirilmesinin nasıl olacağından bahsedilmiştir. Onuncu bölüm: Örfi hükümlerin açıklanması, kanunların yorumlanması, vakıf dairelerinin durumu ve Kanun-ı Esasi uygulanma tarihi ile ilgili konular yer almıştır397. Bütün bunlardan sonra anayasanın kesin taslağı Haziran 1924 tarihinde Kurucu Meclise gönderilmiş oradaki özel bir komisyon tarafından son düzenlemeler yapılarak 123 madde halinde tamamlanmış ve 10 Temmuz 1924 tarihinde Genel Kurula sevk edilmiş ve onaylanmıştı398. Düzenlenen Kanun-ı Esasi, Kurucu Meclisi tarafından onaylanmasına rağmen İngiltere’nin uyguladığı baskılardan dolayı neşredilmesi bir müddet 397 398 Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 193. Erşat Hürmüzlü, Türkmenler ve Irak, İstanbul, Kerkük Vakfı, Tarih yok, s. 20. 113 gecikmiştir. Çünkü İngiltere, petrol imtiyazlarının kendisine ait olmasını istemiştir. Dolayısıyla Kanun-ı Esasi metnini neşretmekle imtiyazın onaylanmamış olduğunu ve yasal olmadığını halka açıklanmış olurdu. Nitekim Kanun-ı Esasi 93. maddesi, yasa dışında mülkiyeti devlete ait olan malların satılması, kiralanması ve kullanmasını yasaklamıştır399. Bunun için, Irak-İngiltere antlaşmasının önce meclisten geçirilmesi ve hudut petrol konulardaki bazı düzlenmelerin yapılması için, anayasanın ilanı geciktirildi. Nitekim Petrol imtiyazları 14 Mart ve 21 Mart 1925 tarihlerinde imzalandıktan sonra Kanun-ı Esasi metni neşredilmiş ve bu münasebetle bir tören düzenlenmiştir. Kanun-ı Esasi, Irak’ta anayasalılık temelini kurmuş ve parlamentarizm hayatının bir başlangıç noktası olmuştur. Bununla birlikte Yasama kurulunun, Meclis ve kral tarafından desteklendiğini açıklamıştır. Kanun-ı Esaside Yasama Kurulu, milletvekilleri ve ileri gelen kişilerden (Ayanlardan) oluşan bir meclis olup herhangi bir yasanın düzenlenmesi, düzeltilmesi, onaylanması ve iptal edilmesi yetkisine sahiptir, diye belirlenmiştir. Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte ülkeye çok hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan ve kralın tarafından seçilen 20 üyeden oluşmuştur. Bu meclisteki üyelik süresi 4 senede bir üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartıyla sekiz senedir. Ayan Meclisi, Millet Meclisi ile toplanır ve aynı zamanda onunla da tatile girer. Millet Meclisi ise ülkede her 20.000 erkeği bir milletvekili temsil edecek şekilde kurulacağına karar verilmiştir400. Milletvekilinin seçilme yöntemi ise gizli oylama sonucunda ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek özel bir kanunla tayin edileceğini belirtilmiştir. Bununla birlikte Millet Meclisinin üyesi kendi bölgesi ve mensup olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek şekilde mecliste görevini yapacaktır. Millet Meclisinin dört yasama dönemi vardır; her senede bir toplantı yapabilir, her toplantının süresi altı aydır. Kral, Millet Meclisinin çözmesi yetkisine sahiptir. Ancak bunu yaparken yeni bir seçimin yapılması için duyuru yapması gerekir. Ayrıca seçilen yeni meclis dört 399 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 44. Huseyin Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak 1948–1925 ve Maukif Camaat Al-Ahali Minha, Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Musana li’l-naşir, 1983, s. 52. 400 114 ayı geçmeyecek bir sürede sürekli olarak olağanüstü toplantıların düzenlemesini şart sayılır. Kanun-ı Esaside bakanın Ayan veya Millet Meclisinin bir üyesi olması, bir şart olarak görülmüştür. Ancak, atanan bakan Millet veya Ayan Meclisine altı ay içinde üye olmadığı takdirde görevinden istifa etmesi gerekir, diye belirlenmiştir401. Irak’ın Kanun-ı Esasi dünyadaki diğer Kanun-ı Esasilere (Anayasalara) göre sıra dışı bir yapıya sahip olduğuna işaret etmek gerekir. Sözgelimi dokuzuncu maddede Anayasal Irak Krallığının egemenliği halkındır, ancak bu metne dünya anayasalarında benzeri bulunmayan birçok ek eklenmiştir. Bununla birlikte “egemenlik halkın, kral Faysal bin El-Hüseyin ve ondan sonra çocuklarına ve torunlarına bıraktığı bir emanettir” cümlesi Irak halkının anaysa metinlerine getirdiği bir yeniliktir. Çünkü dünyadaki bütün Kanun-ı Esasilerde otoritelerin kaynağı halk olup egemenlik de halkta istikrar kavuşur, diye geçmektedir402. Ayrıca Kanun-ı Esasi’de krala, halk tarafından seçilen Millet Meclisi kadar önemli olan Ayan Meclisinin oluşturulması yetkisi verilmiştir. Bununla birlikte Başbakanlık Meclisinin aldığı kararların Millet Meclisine gönderilmesinden önce ve gönderilmesinden sonra bir karar olması şartıyla ve Millet Meclisinin kararlarının onaylanması gibi yetkiler verilerek krala yasama yetkisi tanınmıştır. Buna ilaveten kanun açısından güçlü olan protokol düzenlenmesi gibi bağımsız yasama ve Millet Meclisinin tatilinde karar alma yetkisi verilmiştir. Kanun-ı Esasi krala, Millet Meclisinin aldığı kararların reddedilmesi yetkisi de tanınmıştır403. Buna göre Anayasa (Kanun-ı Esasi) Millet Meclisinin yetkilerini kısıtlı kılmış ve kralın yetiklerini artırmıştır. Bunlardan biri de 106. maddede açık bir şekilde görülmektedir. Bu maddede daha önceden imzalanan antlaşmalarda belirlenen harcamaların azaltma isteği Millet Meclisinden yasaklanmış ve milletvekillerinin para harcama isteklerini engellenmiştir. Aynı zamanda hükümet yılın bütçesini hazırlamadığı takdirde 401 Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak..., s. 54. Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 129. 403 Al-Hasani, Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, s. 193. 402 115 ona bir önceki yılın bütçesine bağlı kalarak hareket etme yetkisini verilmiştir404. Üstelik Anayasa, krala Millet Meclisinde çoğunluk olan üyelere danışmadan başbakanı seçme ve azletme hakkını vermiştir. Kral kişisel bir kararla başbakanı azletme yetkisine sahip olduğundan otomatik olarak bakanlar ve Millet Meclisinin bütün otoritelerini kendi kontrolü altına almış sayılır405. Kurucu Meclisi Anayasayı onayladıktan sonra 2 Ağustos 1924 tarihinde Milletvekillerinin seçilmesi kanunu yasamıştır. Kanun, 22 Ekim 1924 tarihinde resmi gazetede neşredilmiştir406. Kanunda, seçimlerde oy kullanılmasının gizli ve adayların Irak vatandaşı olması şart olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte adayların yaşları yirmiden fazla ve daha önceden namus suçundan suç işlememiş olması, bunak veya deli olmamsı şarttır. Uygun şartları olan bütün vatandaşlar ikincil adayları seçme hakkına sahiptir. Seçilen her ikincil aday 250 seçmene mukabildir. Bu adaylar milletvekillerini seçebilirler407. Irak’ta ilk parlamento seçimi başbakan Yasin El-Haşimi döneminde 8 Haziran 1925 tarihinde yapılmıştır. Seçilen meclisin İlk toplantısı başbakan Abdumuhsin El-Sadun döneminde 16 Temmuz 1925 tarihinde yapılmış ve Reşit Âli El-Geylani birinci başkan olarak seçilmiştir. Meclis 25 Ağustos 1925’te iç tüzüğünü onaylamış ve ona göre Mecliste dokuz komisyon kurulmuştur. Bunlar; Dilekçe ve Başvurular Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Dışişleri Komisyonu, Mali İşleri Komisyonu, Eğitim İşleri Komisyonu, Hükümet Hesaplarını Tetkik Etme Komisyonudur408. 1925 Anayasası, Irak halkının egemenliğini her ne kadar zedelemiş, Yasama, Yürütme ve Yargı otoritelerinin arasında bir denge kurmamış ve Yürütme Kurulunun yetkilerini Yargı Kurulunun yetkilerinden daha fazla göstermişse de İngiltere mandasında ve o dönemdeki siyasi ve içtimai konjonktürde hazırlandığından Irak’ın tarihinde takdir edilecek tarihi bir belgedir. Irak’ta insan haklarını, vatandaşların görevlerini ve haklarını, halkın 404 Al-Hasani, Ahdas Asartuha, s. 130. Hormuzli, Al-Turkman ve Al-Watan Al-lraki, s. 175. 406 Jamil, Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak..., s. 131. 407 Ahmad, Jafer, a.g.e., s. 45. 408 Jamil, Aynı yer. 405 116 egemenliğini, Yasama, Yürütme ve Yargı otoritelerinin arasında bir dengeyi sağlayabilmek için anayasa yargılarının geliştirilmesi gerekirdi. Irak Anayasasına iki tadil getirildi. İlki 29 Temmuz 1925 yılında olup Kralın yurtdışına çıkması ve parlamento üyelerinin özlük hakları ile ikincisi 27 Ekim 1943 tarihinde 50 madde ile olup bazen hükümlerin değiştirilmesi ve bazı gramer hatalarının düzeltilmesi ile ilgili idi409. Genel olarak kraliyet dönemindeki oluşturulan parlamentolar, krala ve hükümete bağlı olma özelliği vardır. Dolayısıyla anayasanın parlamentolara verdiği yetkiler engellenmiş ve kısıtlı olmuştur. Aynı şey Kurucu Meclisi için de geçerliymiş; çünkü Meclis Anayasa kanunlarının tartışması çalışmalarında başbakan Cafer El-Askeri’nin Yüksek Komiserinin tavsiyelerine göre hareket etmiştir410. Böylece Irak’ın siyasi tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde parlamentarizm hayatı her ne kadar eksikliklere dolu olup ulusalcı ve milliyetçi hareketlerinin istediği gerçekleştirilmemiş ve milletvekillerinin birçoğu krala ve hükümete bağlı olmuşsa da bazı oturumlarda halkın sesini dinleyip beklentilerini öğrendiği için halka en yakın müessese olmuştur. Bütün bu gelişmeler parlamentarizm hayatının başlangıcında deneyim ve tecrübeler kazandırmıştır. Bununla birlikte, yapılan tartışmalar, söyleyişler, konuşmalar ve alınan kararlar Irak’ın siyasal ve anayasal tarihinin çok önemli bir parçası olmuştur. Hazırlanan anayasayla Kurucu Meclis büyük bir başarıya imza atmıştır. Ancak bu Meclis milletin beklentilerini yerine getirmekte başarısız olmuştur. Bu başarısızlığın sebebi sadece Kurucu Meclis değildir. Bunda o dönemdeki Irak’ın siyasi, iktisadi ve uluslararası konjonktürünün büyük bir etkisi vardır. Nitekim Irak Kanun-ı Esasi’sinde Manda meselesini ilgilendiren önemli maddeleri aşağıya alıyoruz. 409 Hürmüzlü, a.g.e., s. 20. Al-Adhami Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Mukadamat ve Munakaşat…, s. 634. 410 117 Giriş Birinci Madde: Bu kanunun adı Irak’ın Kanun-ı Esasi olacak ve hükümleri Irak Krallığının bütün yerlerinde geçerli olacaktır. İkinci Madde: Irak özgür ve bağımsız bir otoriteye sahiptir; ona ait mal ve mülkler parçalanmaz, ondan taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine bağlı olup mekanizması parlamentarizmdir. Üçüncü Madde: Bağdat, Irak’ın başkenti olacak, değiştirilmesi icap ederse özel bir kanun ile değiştirilecektir. Birinci Bölüm (Kamu Hukuku) Altıncı Madde: Iraklılar milliyet, din ve dil farkı gözetilmeden kanun önünde haklar bakımından eşittirler. On Birinci Madde: Yasa dışında vergi alınmaz; alınması icap ederse halkın bütün katmanlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılacak ve bütün katmanlara eşit bir şekilde uygulanacaktır. On İkinci Madde: Kanunun çizdiği sınırlar dâhilinde Iraklılar görüşlerini ifade etmekte, toplanmakta, yayın yapmakta, dernekler kurup ona katılmakta serbesttir. On Üçüncü Madde: İslam devletin resmi dini olup Iraklıların inançlarına saygı gösterilip Irak’ta yapılmakta olan dini merasimlerinin mezhep farklılığı göze önüne alınmadan icara edilmesinden bir sakınca yoktur. Ancak bu merasimlerin otoriteye, güvenliğe ve ahlaka aykırı olmamsı şarttır. On Altıncı Madde: Farklı etnik gruplara mensup halklar, ana dillerinde eğitim vermek üzere okul kurma hakkına sahiptirler. Ancak bütün bunlar devletin eğitim genel politikasını tayin eden kanunlara uygun olarak yapılmalıdır. On Yedinci madde: “Arpça Dili” Irak’ın resmi dilidir. Ancak bunun istisnaları özel bir kanunla düzenlenebilir. On sekizinci madde: Iraklılar haklarını kullanmakta ve yükümlülüklerini üstelenmekte eşittirler. Devlet memuriyeti sadece Iraklılara ve her birini gücü ve yeteneği göz önünde bulundurularak verilir. Bu memuriyetlere ancak özel kanunlarla belirtilen istisnai durumlarda Irak vatandaşlığına haiz olmayan 118 yabancılar atanabilir. Ayrıca uluslar arası antlaşma ve taahhütlere uygun ya da bu antlaşmaların gereği olarak devlet işlerinde yabancılar görevlendirilebilirler. İkinci Bölüm Kral ve Hakları On Dokuzuncu Madde: Anayasal Irak Kraliyetinin otoritesi ve egemenliği halkındır. Bu krallılık, kral Faysal’a ve ondan sonra çocuklarına ve torunlarına halkın verdiği bir emanettir. Yirmi Birinci Madde: Kral, Ayan ve Millet Meclisinin huzurunda, Kanunı Esasi ve ülkenin bağımsızlığını muhafaza edeceğine, vatana ve millete sadık kalacağına dair yemin etmelidir. Yirmi Dördüncü Madde: Kral, Millet Meclisinin onayı olmadan Irak dışına herhangi bir ülkeye krallık yapamaz. Yirmi Altıncı Madde: 1. Kral, devletin en yüksek başkanıdır, o kanunları onaylar, eşredilmesine müsaade eder ve uygulanmasının gözetimi yapar. Bununla birlikte kanunların yürürlüğe geçmesi için gereken sistemlerin kurulmasına emir verme yetkisine sahiptir. 2. Kral, Millet Meclisinin toplantısında parlamentonun seçimlerinin icra edilmesi için emir verir ve belirlenen kanunların çerçevesinde bu meclisin açılması, kapatılması, çözülmesi yetkisine sahiptir. 3. Kral, parlamentonun tatili sırasında, ülkenin genel güvenliğini ve düzenini korumak, sağlamak ülkenin karşılaştığı büyük bir tehlikeyi atlatmak, genel bütçeden zamanında sarf edilmesine izin verilmeyen ancak acil olarak sarf edilmesi gereken bir parayı sarf etme kararını almak, Antlaşmaların belirttiği şartları uygulamak vb. gibi durumları uygun bir şekilde çözmek için Kanun-ı Esasi çerçevesinde ve başbakanlık meclisinin onayını alarak karar verip onay verme yetkisine sahiptir. Kralın aldığı kararlar kanuni açısından güçlülük kazanmaktadır. Yalnız alınan kararlar, Uluslararası Antlaşmalarla ilgili olanları hariç, tatilden sonra Meclisin ilk toplantısında sunulması gerekmektedir. Bununla birlikte bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesinden önce yapılan bütün antlaşmalar iptal edilmiş sayılır. Ayrıca alınan kararlar bütün 119 bakanlar tarafından onaylanması gerekmektedir. Kanun kavramı ise bu maddenin hükümlerine uygun düzenlenen yasaları içermektedir. 4. Kral Antlaşmaları yapma hakkına sahiptir. Yalnız Meclisin onayı almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. 5. Kral başbakanı seçer; bakanları tayın eder ve görevlerinden istifa ettikleri takdirde istifalarını kabul eder. 6. Kral, Ayan Meclisinin üyelerini seçer ve tayin eder ve görevlerinden istifa ettikleri takdirde istifalarını kabul eder. 8. Kral, Silahlı Kuvvetlerin genel komutanıdır; başbakanlığın onayı alarak savaşı ilan edebilir, barış Antlaşmalarını yapabilir, ancak Meclisin onayını almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. Bununla birlikte bu kanunun hükümlerine uygun bir şekilde örfi hükümlerinin çıkarması yetkisine sahiptir. 9. Paralar kralın adıyla bastırılır. Üçüncü Bölüm Yasama Kurulu (Otoritesi) Yirmi Sekizinci Madde: Kral ve halk tarafından desteklenen Yasama kurulu, Millet Meclisi ve Ayan meclisinden oluşup kanun çerçevesinde herhangi bir yasanın düzenlenmesi, düzeltilmesi, onaylanması ve iptal edilmesi yetkisine sahiptir. Otuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen şartları taşıyanlar Millet Meclisine üye olmaları uygun görülmez. 1. Iraklı olmayanlar. 2. Başka bir ülkenin vatandaşı veya başka bir ülke tarafından korunanlar. 3. Millet Meclisinde yaşı otuzdan ve Ayan Meclisinde yaşı kırktan az olanlar. 4. İflasla mahkûm edilenler. 5. Hacizle mahkûm edilip hacizci kaldırılmayanlar. 6. Medeni hukuklarından yoksun olanlar. 7. Siyasi nedenlerden değil, bir başka suçtan en az bir sene ceza evinde kalan; hırsızlık, rüşvet, emanete hıyanet, sahtelik, üçkâğıtçılık, namus vb. suçlardan dolayı mahkûm edilenler. 120 8. Direkt bir şekilde maddi menfaati olanlar; sözgelimi Irak’ın resmi dairleri ile antlaşması olanlar. Yalnız devletin arazilerini ve mülklerini kiralayan ve yirmi beş kişiden oluşan limitet şirketlerinde üye olanlar bu kuraldan hariç tutulmuş sayılır. 9. Deli veya aptal olanlar. 10. Özel bir kanunla atan ve kralın akrabası olanlar. Ancak Parlamento ve Ayan meclisinin üyeliklerini aynı şahısta olabilir. Otuz Birinci Madde: Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte ülkeye çok hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan ve kral tarafından seçilen 20 üyeden oluşur. Otuz İkinci Madde: Ayan meclisindeki üyelik süresi 4 senede bir üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartı ile sekiz senedir. Bununla birlikte eski üyeler Meclisin üyeliğine tekrar seçilebilirler. Otuz Üçüncü Madde: Meclis başkanı ile iki yardımcısı bir senelik süre için kralın onayını alarak meclis üyeleri tarafından seçilirler. Bir seneden sonra görevlerine tekrar seçilebilirler. Otuz Altıncı Madde: Millet Meclisi ülkede her 20000 erkeği bir milletvekili temsil edecek şekilde seçilecektir. Otuz Yedinci Madde: Milletvekilinin seçilme yöntemi gizli oylama sonucunda ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek özel bir kanunla tayin edilecektir. Otuz Sekizinci Madde: Millet Meclisinin dört yasama dönemi vardır; seçildikten sonra Ekim ayından itibaren her senede bir olağan toplantı yapabilir. Yalnız Ayın ilk günü resmi bir tatile denk gelirse Meclisin çözülmesi hususu ile ilgili yirmi altıncı maddenin ikinci fıkrasındaki hükümleri göz önüne bulundurularak toplantı ertesi güne ertelenir. Kırk İkinci Madde: Otuzuncu maddede belirlenen şartları taşımayan ve otuz yaşı dolduran herhangi bir Irak vatandaşı parlamento üyeliğine kendisini aday gösterip seçilebilir. Yalnız seçim kanunlarında belirlen bölgelerin birisinden fazla aday olmamsı gerekir. Eğer bir bölgeden fazla oy alıp üyeliği kazanırsa, hangi bölgeyi temsil edeceğini sekiz gün içerisinde ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bununla birlikte devletin resmi dairelerinde görev yapan 121 memurlar üyeliği kabul edip etmemeleri konusu kendilerine ait olup üyeliği kabul ettikleri takdirde belirlenen görev süresi boyunca bakanlar hariç görevlerini bırakmak zorundadırlar. Kırk Sekizinci Madde: Millet Meclisinin üyesi kendi bölgesi ve mensup olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek şekilde mecliste görevini yapacaktır. Elli Birinci Madde: Parlamento ve Ayan Meclisi üyeleri görevlerine başlamadan önce krala bağlı kalacaklarına ve ülkenin hizmeti için görevlerinin iyi bir şekilde yapacaklarına dair yemini etmeleri gerekir. Elli Yedinci Madde: Meclisin oturumları açık olacaktır. Yalnız bakanlar davet edilince, Ayan meclisinden dört ve parlamenterlerden on üye kapalı olmasını isterlerse oturumlar gizli ve kapalı tutulur. Elli Dokuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen konularda Parlamento ve Ayan Meclisi karar alma ve talimat verme yetkisine sahiptir. 1- Bu kanuna göre Meclise verilen imtiyazlar, otoriteler ve yetkilerin nasıl doğru bir şekilde kullanılması ve muhafaza edilmesi; 2- İki Meclisin çalışmalarını düzenlemek ve çalışmalarının ayrı veya birlikte olması konusunda karar alma. Dördüncü Bölüm/ Bakanlık Altmış Dördüncü Madde: Bakanların sayısı dokuzu geçmeyecek ve altıdan az olmayacaktır. Bununla birlikte otuzuncu maddede belirtilen şartları taşımamsı gerekir. Ayrıca bakan, parlamento veya Ayan Meclisi üyeliğine seçilmezse altı aydan fazla görevinde kalmaması gerekir. Bakanlık maaşını alan bakan, aynı zamanda iki meclisin üyelerine tanınan ayrıcalıklardan faydalanmaz. Bakan, devletin mülklerini alıp satamaz ve kiralayamaz. Altmış Beşinci Madde: Devletin genel işleri Başbakanlık Meclisi tarafından yönetilir. Bir bakanlık ile ilgili konuları veya diğer bakanlıklar tarafından yönetilen işler ve projeleri tartışmak, incelemek, araştırmak ve karar almak için bu Meclis Başbakanın başkanlığında toplanır. Başbakan Meclisin aldığı kararlar ve tavsiyeleri krala sunar ve emirlerini bekler. 122 Altmış Yedinci Madde: Bakan, kanun çerçevesinde bakanlığı ve bakanlığına bağlı olan bütün birimler ve daireler ile ilgili karar alma yetkisine sahiptir. Beşinci Bölüm Yargı Kurulu (Otoritesi) Altmış Sekizinci Madde: Yargıçlar kraliyetin iradesiyle atanırlar ve kanunların belirttiği şartlara uymadıkları takdirde görevden atılacaklar. Kanunun belirttiği şartlar dışında görevden azletmeleri veya atmaları yapılamaz. Altmış Dokuzuncu Madde: Mahkemeler üç kısma ayrılır, bunlar: Medeni, Dini ve Özel Mahkemelerdir. Yetmiş Birinci Madde: Mahkemelerin iç işlerine ve kararlarına karışlamaz ve müdahale edilmez. Yetmiş İkinci Madde: Mahkemelerin bütün oturumları açık yapılacaktır. Yalnız kanunun belirttiğine göre bazen gizli de yapılabilir. Gizili oturumların iddianameleri ve kararları hariç bütün İddianameler ve kararlar neşredilebilir. Bununla birlikte bütün hüküm ve kararlar kralın adı ile düzenlenir. Yetmiş Dördüncü Madde: Belirtilen kanuna göre Medeni mahkemelerinin ihtisası hukuki, ticari ve cezai ile ilgili davalardır. Yalnız yabancılar ile ilgili düzenlenen kişisel durumları maddelerine göre ve uluslararası standartlara uygun ticari veya medeni davalarda yabancı bir ülkenin kanunlarını uygulanmak gerekiyorsa özel bir kanunla özel bir mahkeme kurulur. Yetmiş Beşinci Madde: Dini Mahkemeler iki bölüme ayrılır: 1- Yasal Mahkemeler, 2- Etnik Ruhani Meclisler. Yetmiş Yedinci Madde: Mahkemelerdeki davalar İslam’ın mezheplerine göre ele alınacak ve düzenlenen özel bir kanuna göre mahkemeye tayın edilen yargıcın mensup olduğu mezhep, mahkemenin bulunduğu bölgenin sakinleri ile aynı mezhepten olması gerekir. Aynı zamanda Bağdat ve Basra’da Sünni ve Şii mezhebine mensup olan yargıçların tayın edilmelerini veya görevlerinde kalmalarını uygun görülmüştür. 123 Seksen Birinci Madde: Bulundukları görevlerde siyasi veya herhangi bir suçu işleme ile suçlanan Bakanlar, parlamenterler ve Temyiz Mahkemesinin yargıçlarını muhakeme etmek için özel ve yüksek bir mahkeme kurulur. Mahkeme işlen suçu Kanun-ı Esasi maddelerine uygun bir şekilde hareket ederek davaya bakması gerekir. Seksen Altıncı Madde: Yüksek Mahkeme üst düzey yöneticilerine yönelik suçlamalar ile ilgi aldığı kararlarda bu suçların hangi kanuna aykırı geldiğini belirterek açıklaması ve mahkeme üyelerinin üçte iki oyu ile kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde Kanun-ı Esasi kanunlarına aykırı olup iptal edilmiş sayılır. Seksen Sekizinci Madde: Aşağıdaki belirtilen özel durumlar için özel mahkemeler kurulur: 1- Askeri cezaların kanununa göre Irak Silahlı Kuvvetlerinin üyelerini yargılamak; 2- Aşiretlerin Yerel adetlerini dikkate alarak özel bir kanuna göre aşiretler arasında yaşanan cezai ve medeni sorunları çözmek; 3- Hizmetler konusunda memurlar ile hükümet arasında yaşanan sorunları gidermek; 4- Arazi ve sınırları konusunda yaşanan antlaşmasızlıkları halletmek; Altıncı Bölüm (Mali İşleri) Doksanıncı Madde: Bu kanun uygulamaya geçip yeni bir vergi kanunu düzenlenip uygulamaya geçeceğine kadar eskiden uygulanan vergi kanunu olduğu gibi devam edecektir. Doksan Birinci Madde: Millet Meclisi tarafından vergi ile ilgili özel bir kanun düzenlenip Kral tarafından onaylanmadan vergi uygulanamaz. Ancak hükümetin resmi daireleri genel hizmetleri karşısında aldığı ücretler bu kanuna tabi tutulmamaktadır. Doksan İkinci Madde: Vatandaşların arasındaki görev mevkiini dikkate alınmadan bütün vatandaşlardan eşit bir şekilde vergi alınmalıdır. Bir vatandaşı vergiden muaf tutabilmek için özel bir kanun düzenlenmelidir. Doksan Üçüncü Madde: Bir kanun olmadan, devlet mallarını satmak, kiralamak veya başka bir şekilde kullanmak yasadışı bir eylem sayılır. 124 Doksan Beşinci Madde: Devletin genel bütçesi müsait olmadığı takdirde özel bir kanun olmadan hükümet borç, kredi verme veya genel bütçeden bir projeye para finansı etme niyeti ile antlaşma yapama gibi işlemler yapamaz. Yüzüncü Madde: Maliye Bakanı, para tahsisatını artırmak ve azaltmak veya iptal ettirmek için gereken kanuni belgeleri parlamentoya sunması gerekir. Aynı şey devletin genel bütçesi kanunu ve yapılması istenen kredi antlaşmaları için de geçerlidir. Yüz Üçüncü Madde: Millet Meclisi, gelecekte birkaç yıl sonra harcanması maksadıyla para tahsisatı için bir kanun çıkarabilir. Yüz Altıncı Madde: Parlamento, kralın onayını almadan Kurucu Meclisi ile Millet Meclisi tarafından onaylanan Antlaşmalara tahsis edilen para bütçesini azaltmak için herhangi bir tadilat yapamaz ve yeni bir kanun çıkaramaz. Yedinci Bölüm Bölgelerin Yönetimi Yüz Dokuzuncu Madde: Bölgelerin Yönetimini, çeşitlerini, isimlerini, kuruluş şekillerini, mekanizmalarını, memurlarının ihtisaslarını ve unvanlarını belirtmek özel bir kanunla yapılır. Yüz On birinci Madde: Irak’ta belediye işlerini düzenlenen özel bir kanunla Belediye Meclisleri tarafından yönetilir. Yönetimsel bölgelerde ise Yönetim Meclisleri tarafından gereken işlemler yapılır. Sekizinci Bölüm Kanunlara ve Hükümlere Destek Verme Yüz On üçüncü Madde: 5 Ekim 1914 tarihinden önce veya bu tarihte neşredilen Osmanlı Devleti kanunları, bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesine ve neşredilmesine kadar ve ondan sonra yaşanan durumların gereğince geçerli sayılır. Yalnız yasal olarak bu kanunlar üzerinde yapılan düzeltmeler, tadilatlar ve iptaller dikkate alınacaktır. Bu kanunların geçerlilik süresi ise yeni Yasama Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve tadilatların çıkacağına veya Yüksek Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararını alacağına kadar sürecektir. 125 Yüz On dördüncü Madde: 5 Ekim 1923 ile bu Kanun-ı Esasi uygulamaya geçeceği tarihleri arasında, Irak’ta İngiltere Silahlı Kuvvetlerinin komutanı, Genel Krallık amiri, büyükelçi yüksek komiseri ve Kral Faysal hükümeti tarafından alınan kararlar, düzenlenen kanunlar yeni Yasama Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve değiştirmeler çıkacağına ya da Yüksek Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararı alana kadar geçerli kalacaktır. Yüz On altıncı Madde: İngiltere işgalinden önce Osmanlı Devleti dönemindeki mahkemeler ve adı geçen işgalden sonra kurulan mahkemeler tarafından Medeni ve diğer davalarla ilgili alınan mahkeme karaları, Irak’ta yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır. Aynı geçerlilik İngiltere işgali sırasındaki siyasi liderler ve yardımcıları tarafından alınan kararlar için de geçerli kalacaktır. Yüz Onyedinci Madde: İngiltere işgalinden sonra kurulan mahkemeler, siyasi veya askeri hâkimleri ve yardımcıları veya da bu işlere bakma yetkisine sahip olan memurlar tarafından alınan karar ve düzenlenen kanunlar, Irak’ta yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır. Dokuzuncu Bölüm Esasi Kanundaki Hükümlerin Değiştirilmesi Yüz Onsekizinci Madde: Millet Meclisi bu kanunun uygulanmasından sonra bir sene içerisinde Mecliste üçte iki bir oranla kabul görme şartı ile bu kanunun ikincil maddelerini değiştirme veya bu maddelere madde ekleme yetkisine sahiptir. Yüz Ondokuzuncu Madde: Yukarıdaki madde haricinde uygulamaya geçtikten beş sene boyunca ve hatta beş seneden sonra da Kanun-ı Esasi maddelerine bir madde eklemek katiyen olamaz. Yapılması icap ederse şu şekilde olması lazımdır: “Her düzeltmeyi parlamento ile Ayan Meclisi tarafından üçte iki bir oy oranı ile kabul edilmesi gerekir. Oylama yapıldıktan sonra Parlamento çözülür ve yeni bir parlamento seçilir. Bununla birlikte yapılan düzeltme tekrar Ayan Meclisinin oylamasından geçirilir. Eğer her iki Mecliste yapılan bu düzeltme, oylama sonucunda kabul edilirse uygulamaya geçmesi ve onaylanması için krala sunulur”. 126 Onuncu Bölüm Genel Maddeler Yüz Yirmiikinci Madde: İslami Vakıfların daireleri hükümetin resmi dairelerinden sayılır ve özel bir kanunla mali ve genel işleri yönetilir. Yüz Yirmiüçüncü Madde: Bu kanun kralın onaylamasından sonra yürürlüğe geçecektir. Bu kanun Bağdat’ta Miladi 21 Mart 1925, Hicri 25 Şaban 1334 tarihinde yazılmıştır. Kral Faysal İmza İçişleri Bakanı Başkan, Dışişleri Bakanı ve Abdulmuhsin El-Sadun Savunma Bakanı Yasin El-Haşimi Milli Eğitim Bakanı Abdumuhsin El-Çelebi Vakıflar Bakanı Ulaştırma ve Çalışma Bakanı ve Adalet Bakanı Vekili Muzahim Elemin El-Paçaçi İbrahim El-Haydari 411. Kanunu-ı Esasi maddelerini Arapça, Türkçe ve yapılmış olan ilk düzletmeleri Arapça olarak tamamen ekler kısmında sunduk. 411 Hormuzli, a.g.e., s. 197. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MUSUL MESELESİ A) MUSUL MESELESİ HAKKINDA GELİŞMELER Manda yönetimi döneminde, Irak’ın iç ve dış politikası tamamıyla İngiltere’nin himayesi altında olmuştur. Özelikle Musul ile ilgili kararların alınmasında ve Irak’ın geleceği konusunda alınan kararlarda İngiltere önemli faktör olmuştur412.Ve bu dönemde Irak’ın diğer Arap ülkeleri ve Türkiye ile yakın ilişkiler kurması desteklenmiştir413. Osmanlı Devleti idaresindeki Musul vilayeti, doğuda İran, kuzeyde Diyarbakır, Zor Sancağı, Güneyde Bağdat, batıda Şam, kuzeyde ise Halep vilayetleri de kuşatılmıştır414. Musul kelimesinin kökeni ve etimolojik anlamı üzerinde çeşitli görüşler olmakla birlikte, bu kelimenin Arapçadaki Mavsıl kelimesinden geldiği yaygın görüş olarak kabul edilmektedir. Bu kelimenin Arapça kökenine göre; yolların veya Dicle ırmağının kolları, kavşak yeri anlamına geldiği söylense de, Musul’un Dicle’nin sol sahilinde olması nedeniyle, ırmağın kollarının karışımı anlamında kullanılmayacağına da dikkat çemkmiştir. Bunun yerine, Irak ile Elcezire’yi birbirine bağladığı ve Dicle ve Fırat arasında bir ulaşım bölgesi durumunda olması nedeniyle “Mavsıl” kelimesinin kullanılmasının daha doğru olduğu kabul edilmiştir415. Günümüz Irak Devletinde yaşayan Türkler, 1040 Dandanakan zaferi ile Ön Asya’ya ve Anadolu’ya yerleşip ve burayı vatan sayan oğuzların veya diğer 412 Jafer. K.Jawad, “Türkiye-Irak ile Siyasi İlişkileri (1932–1963)”, Basılmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1995, s. 97. 413 Mustafa Kayar, Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, I. Baskı, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003, s.77. 414 Ahmet Ercivan, “Son Dönem Musul Tarihi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2005, s.1. 415 Tahir Kodal, Paylaşılamayan Toprak Türk Basınına Göre 1923-1926 Musul Meselesi, I. Baskı, İstanbul,Yeditepe Yay., 2005, s. 32. 128 adıyla Türkmenlerin torunlarıdır416. Hemen hemen tamamı türk nüfustan oluşan Musul, İslam hâkimiyetine Hz. Ömer zamanında girmiştir. Bugün Musul ve etrafında yaşayan Türklere Türkmen denilmektedir417. Türkmenlerin Irak’a yerleşmeleri üç göç dalgası şeklinde olmuştur. İlk dönem, Türklerin Anadolu’ya gelmelerinden daha eski bir zamana dayanmaktadır. Türklerin askerlik ve strateji alanındaki başarısını fark eden Emeviler, bir kayda göre, 694 yılında onları yöre getirip ordu kurmuşlardır418. Oğuz Türkleri, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’yu vatanı haline getirirken, Elcezire veyahut Musul bölgesi, çoktan Türk vatana haline gelmişti419. Türklerin önemi Abbasiler döneminde daha da artığı için, kritik idari ve askeri görevlere getirilmiştir. Bu yüzden Abbasiler Türklerin Bağdat’a yakın yerde kurdukları Samarra aileleriyle yerleştirdi. Türklerin Irağa gelmesi, Halife Mutasım döneminde olmuştur420. Iraktaki Türk varlığının belkemiğini “ikinci dalga” güç oluşturmuştur. Bu dalga 1050 yılından sonra Selçuklular tarafından yapılmıştır. Bu devirde Selçuklu ordusunda bulunan Oğuzlara mensup binlerce asker, Irak’a tek tek veya öbek köle halinde değil, kalabalık bir topluluk olarak özgür, silahlı ve fatih olarak girdiler421. Selçuklar, İlhanlılar, Erbil Atabeyleri, Karakoyunlular ve Akkoyunlular devri, bölgenin Türkleşmesinin muhtalif safhaları olmuştru422. Kısa bir müddet Akkoyunlular’da kalan bölge 1508 tarihinde Safevilerin eline geçmiştir423. Üçüncü ve son dalga ise Osmanlı devleti zamanında gerçekleşmiştir. Osmanlılar 416 Musul’u Yavuz Sultan Selim’in 1514 tarihindeki Çaldıran On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri, XVIII. Yüzyılından Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etikleri (04-05Nisan 2007-İstanbul), Ankara,Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yay., 2007, s. 172. 417 Ahmet Ercivan, a.g.t., s. 3. 418 Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu (1918–1926), İstanbul, Bilge Karınca Yay., 2002, s. 12. 419 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 172. 420 Hasan Tunç,”Tarihten Bühüne Kerkük ve Geleceği”, Global Stratejik Dergesidir, Sayı.9, Yıl. 3, 2007, s.5. 421 Öke, aynı yer. 422 Fazıl Demirci, Irak Trüklerinin Dünü-Bugünü, Ankara, 1991, s. 9. 423 Memduha Demirel, “Irak Yönetiminde Türkmenler”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000, s. 14. 129 savaşından sonra 1516 yılında topraklarına katmıştır. Çaldıran savaşından galip çıkan Sultan Selim, komutanlarından Ferhad Paşa’ya iki ülke arasında kalan yörelerin alınmasını emretmiştir. Ferhad Paşa da 1515’ta Mardin, Raha, Rakka, Musul, Sincar, Talefer, Cezire, İbin-i Ömer, İmadiye, Erbil ve Kerkük’ü Osmanlı hâkimiyetine geçirmiştir424. 1514 senesinde Çaldıran savaşından sonra bölge, Musul ve Şehrizor vilayetleri ismini almıştır425. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1535 tarihli Bağdat seferiyle Cezire bölgesi ile (Mezopotamya) Safevilerden alınmış ve Osmanlı topraklarına katılmıştır Irak 426 . Kanuni Sultan Süleyman, bölgede idari düzeni sağlamak için Kerkük’te 28 gün kalmıştır. Bu arada Irak havalisi beş ayrı eyaletehukum edilmiştir. Bu eyaletler şunlar idi: Kuzeyde Musul ve Şehrizor, ortada Bağdat ve güneyde Basra ve ElEhsa. Kanuni Sultan Süleymanın bu seferi ile Bağdat’ın ve Kuzey Irak Osmanlının olmuştur427. Safevilerle Osmanlıların IV. Murad devrine uzanan çekişmelerine rağmen bölge I.Dünya Savaşındaki gelişmeler ve 1917 İngiliz ileri harekâtına kadar döret yüzyıl Türk yönetiminde kalmıştır428. Yıllarca politik açıdan kaderini Anadolu Türklüğü sayesinde bağlanmıştır. Zaten bölge tarih, coğrafya, iklim, tabiat şartları ve etnik yapısı bakımından Anadolu’nun kaynağı olup, asıl Irak ülkesinin bataklık ovaları, çölleri ve halkı ile tamamen zıt karakterdedir429. 1847 senesinde Osmanlı-İran devletleri arasındaki sınırları tespit etmek amacıyla, II. Erzurum Antlaşması çerçevesinde oluşturan “Tahdid-i Hudud Komisyonu” içinde yer alan Mehmet Emin Derviş Paşa ile Mehmet Hurşid paşanın bölge hakkındaki tespitleri son derece önemli bir oluşturmaktadır430. 424 Sinan Marufoğlu, Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, İstanbul, Eren Yay., 1998, s. 32;33. a.g.e., s. 224. 426 İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, I.Basım, İstanbul,Otopsi Yay., 2003, s. 23. 427 Sinan Marufoğlu, a.g.e.,s. 22;23. 428 Öke, Musul-Kürdistan Sorunu…, s. 13. 429 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 172. 430 Marufoğlu, a.g.e., s. 28. 425 kaynak 130 1849 senesinde Süleymaniye ve Ravandüz sancaklarını içine alan ve Kerkük eyalet merkezi olmak üzere Şehrizor eyaleti kurulmuş ve valiliğine Ali Rıza Mehmet Paşa atanmıştır431. Ancak 1851’de Musul ve Şehrizor eyaletleri birer sancak olarak tekrar Bağdat’a İlhak edilmiştir. Mithat Paşa’nın Bağdat valiliğini (1869–1872) döneminde Irak eyaletlerinde 1864 senesi vilayet sistemi uygulanmaya başlanmıştır432. 1878 yılından itibaren Musul, Şehrizor vilayetini de içine alarak İstanbul’a bağlı bir vilayete dönüştürülmüş ve Osmanlı devletinin elinden çıktığı I. Dünya Savaşı sonrasına kadar bu konumda kalmıştır433. Son yüzyılda, Osmanlı hâkimiyeti altında olan Musul vilayeti 91.00km arazi üzerinde, 350.000 kadar nüfus barındıran bir yöreydi. İdari taksimata göre Musul; Kerkük, Süleymaniye ve Musul sancaklarına ayrılmaktaydı434. 1330/1914 yılı Salnamesine göre Musul sancağı; Musul, Akra, Dahul, İmadye, Zakho ve Sincar, Kerkük sancağı; Kerkük, Revanduz, Kuşnuk, Köş, Raniye, Selahiye, Erbil, Süleymaniye ise merkez ile birlikte Kalambriya, Şehrizor, Muhammerah ve Bazyan kazalarını ihtiva ediyordu435. Musul bölgesi, I.Dünya Savaşı sonlarına kadar batılı kaynaklarda genellikle, Irak’tan ayrı olarak yukarı “El-Cezire” bölgesi içinde gösterilmiştir. I.Dünya Savaşından sonra ise bölge siyasi sebepler yüzünden Irak’ın parçası olarak kabul edilmiştir436. Bunun dışında, zengin yeraltı kaynakları başta olmak üzere bölge pek çok yönden her zaman ilgi odağıolmuştur. Bölgenin bu kadar sorunlu olmasında petrol kaynakları bakımından zengin bir bölge olmasının, büyük bir önemi vardır437. 431 Marufoğlu, a.g.e., s. 38. Aynı yer. 433 A.g.e., s. 39. 434 Öke, Musul-Kürdistan Sorunu…, s. 9. 435 Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi (1918–1926), İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1987, s. 9. 436 Ercivan, a.g.t., s. 2. 437 Aynı tez. 432 131 Musul şehrinde, sonradan yerleştirilen Araplar ve Kürtler de bulunmakla beraber, nüfusun yakalşık yarısı kadarını Türkler oluşturmaktadır. Özelikle Dicle Irmağı’nın karşı yakasında yer alan Musulun “Yunus Peygamber “ semti, kâmilen Türklerle meskûndur438. XIV. Yüzyıla ait Le Strange tarafından hazırlanan bir haritada Erbil, Musul, Amadiye ve Muş Cezire bölgesinde; Anah, Tikrit, Dakuk Irak’ta; Kürdistan ise gösterilmiştir 439 dağların sadece İran’da kalan doğu yamaçlarında . Bölgede bulunan petrolün varlığı hemen büyük güçlerin dikkatini çekmiştir. Berlin-Bağdat Demiryolunun yapımını üstlenen Almanların ağırlıkla temsil ettiği Anadolu Demiryolu Şirketi henüz 1888’de aldığı imtiyazla demiryolu hattının geçtiği topraklarda bulunabilecek hammadde kaynaklarını çıkartma ve işletme hakkını Osmanlı Devleti’nden almıştı440. 1907 yılında ise İngiliz-İran Petrol Kumpanyası ve daha sonra da İngiliz petrol gücünün önemli bir parçası haline gelecek olan ve British Petroleum (BP)adını alacak olan Anglo-Persian Oil Company (APOC), İran Şahı’ndan alınan imtiyaz sonucu kurulmuştur441. Bu arada İngiliz sermayesiyle kurulmuş olan ancak Alman yanlısı ve Jön Türklere yakın olduğu için İngilizlerin güvenmediği National Bank Of Turkey; Deutsche Bank ve Shell ile birlikte şirketlerden her birinin %25 hissesine sahip olduğu Turkish Petroleum Company (TPC) kurulmuştur442. Aşağı Irak’ı tamamen ele geçiren İngilizler, Musul’u alamamışlardı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’ni fırsat bilen İngilizler 9 tugay ve 5 süvari alayında meydana gelen kuvvetleriyle harekâta geçtiler. Türk kuvvetleri ise 3 fıkra ve1 süvari alayından ibaretti. Türk ordusunu zamanında harekât edememesi Türklere Musul’u kaybettirmiştir. Mondros Mütarekesi 438 İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 8. Marufoğlu, a.g.e.,s. 27. 440 Kayar, a.g.e., s. 44. 441 Gamze Güngörmüş Kona, “1999’lara kadar Tarihsel süreç çerçevesinde Irak- petrol ve Global Güçler”, Global Strateji Enstitüsü Dergisidir, Sayı.13, Yıl. 4, 2008, s.19. 442 Kona, a.g.m., s.19. 439 132 yapılırken Musul, Türkiye sınırları içindeydi. İngiliz kuvvetler Musul’un güneyinde, Türk kuvvetleri ise Musul da idi443. İngiltere ve müttefikleri, güvenliklerini tehdit edecek yeni bir durum ortaya çıkarırsa, mütarekenin, herhangi bir stratejik bölgeyi işgal etme hakkını kendilerine veren 7 maddesine dayanarak bu bölgeyi444, İngiliz birlikleri Dicle boyundan ve Kerkük’ün güneyinden olmak üzere yer yer taarruza geçmişler ve bölgeyi 15 Kasım 1918’de işgal etmişlerdir445. Aslında Devletler hukuku’na göre savaşa son verilmeksizin işgal edilmemiş bir arazinin sulh masasında talep edilmesi mümkün değildi. Nitekim Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından 9 Kasım’da gönderilen Ali İhsan Paşaya tebliğ üzerine Musul 10 Kasım‘da boşatıldı. 6.Ordu karargâhı Nusaybin kasabasına taşındı. Ordunun silahı ve cephaneleri de geceleri Cizre’ye gönderildi446. İngiltere Musul’a girmiştir, ancak bu giriş hemen ortaya çıkan bir durum değildir. İngiltere Musul’a sahip olmayı daha I. Dünya Savaşından önce hedeflemişti447. Bununla birlikte bölge üzerinde büyük Britanya, Rus Çarlığı ve Almanya’nın önemli derecede güç göstergesi daha otuz yüzyılın başında etkisini gösterdi. Bu güç mücadelenin en önemli hususundan biri petroldür448. İngiliz himmeti ile Irak yönetimine gelen Faysal, Musul bölgesindeki petrol arama ve çıkartma imtiyazını İngiltere’ye verdi449. Mütarekeden sonra savaş kurallarına aykırı olarak işgal edilen Musul Eyaleti’nin durumu Lozan Konferansı’nda Türkiye ile İngiltere arasında zorlu çekişmelere sahne olmuştur450. Musul bölgesi, XIX yüzyıldan itibaren coğrafi açıdan yeraltı zenginliğinden dolayı yabancıl güçlerin dikkatini çekmişti. Nitekim Musul 443 Mahir Nakip, Ziyad Köprülü, Irak Türkleri Sempozyumu Tebliğleri,31 Ocak 1987, Ankara, Yüksek Okul Matbası, 1987, s. 24;25. 444 Yaşar Canatan,Türk-Irak Münasebetleri (1926–1932), Birinci Baskı, Ankara, T.C. Kültürel Bakanlığı Yay., 1996, s. 11. 445 İmamzade, a.g.e., s. 22. 446 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi,1998, s. 57;58. 447 a.g.e., s. 58. 448 Kona , a.g.m., s. 19. 449 Kayar, a.g.e., s. 53. 450 Osman Oğuz, “Irak Türkmenlerinin Yalnızlığı”, Kardaşlık Dergisi, Kerkük Vakfı, Sayı.36 EkimAralık 2007, s. 20. 133 I.Dünya Savaşından sonra İngiliz ve Fransızlar için mutlaka alınması gereken yerlerden biri olmuştur. İngiltere, Osmanlı’nın yenilmesinden yararlanarak Musul’a hâkim olmak için her yolu denemiştir451. Bu çerçevede Türk olmayan Müslüman ve Gayrimüslim unsurlar arasına ayrılık düşüncesi yerleştirilmeye çalışılmış, Türk olmayan unsurlara “Milliyet” Müslüman olmayanlara da “Din” propagandası yapılmıştır452. Musul, coğrafi konum bakımından ve Irak’ın kuzeyini dış dünyaya bağlayan bir yol üzerinde olmasından dolayı, Hindistan kara yolunu korumak için, en önemli bölgelerden biri sayılmıştır. Üstelik Musul İngiltere’nin doğudaki etkinliğini tehdit edecek herhangi bir Rus genişleme uğraşısına karşı kuvvetli bir engel teşkil etmekte idi453.1917 Rusya’da Komünizm ihtilali çıkmış ve muvaffak olmuştu. Boğazlar mıntıkası ile Şarkı Anadolu’yu da terk etmişti454. Görülüyor ki, İngiltere artık Rus tehlikesi uzaklaşmış olduğundan, birleşik bir “Arap Devleti”nin menfaatine aykırı, parçalanmış bir Arabistan’ın mevcudiyetini menfaatine daha uygun bulmaktadır. Onun için, Arabistan’ı (Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suud, Hicaz, Yemen, Kuveyt, Hadramut, Umman gibi) toplam on parçaya ayırıyordu455. Abdülhamit hatıratlarında İngiltere’nin Musul‘a ilk ilgisini şöyle anlatıyor: İngiliz elçisi bir gün Abdülhamit’e huzurunda; “Anadolu, Suriye ve Hicaz topraklarının tarihin en büyük medeniyetlerine beşik olduğunu söyledikten sonra orada kazı çalışması yapıp yapmayacağını sordu”. Abdülhamit net bir cevap vermedi. Güya oraları kazılacak olsa belki define bile bulunabilirmiş. Ve yeraltından çıkacak eski paralar, kırık testiler, heykelcikler define değerindeymiş. Bunlar incelenerek tarihe katkıda bulunulabilirmiş. İngiliz elçisi, Abdülhamit’e yazısının okunmasının dünya medeniyetine çok büyük kazancının olduğunu söyledikten sonra, oralarda yapılacak çalışmaları Osmanlı idaresi masraflı bulursa, İngiltere hükümetinin her türlü yardım hazır olduğunu söyledi. Üstelik bulunacak tarihi eserlerin de hiçbir bedel istemeden 451 İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 16. A.g.e.,.s. 17. 453 Qassam İzzet, a.g.e., s. 11. 454 Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarihi 1700–1958, İstanbul, Kamer Yay., 1998, s.593. 455 Aynı yer. 452 134 onlara bırakacağını söyledi. Abdülhamit teklifin altında neyin yattığını bilmeden kabul etti”. Oysa teklifin altında neyin yattığı Avrupa devlet adamları biliyordu. Bu petroldü, işte İngiltere ve Osmanlı arasındaki gelişmişlik farkı budur. 19.yy İngiltere petrolü tanıyor ve kullanıyordu. Dünyanın nerelerinde petrol olduğunu da biliyordu456. Abdülhamit’in verdiği bilgilerden, İngilizlerin ilk önce Kayseri, Bağdat ve Musul bölgelerini ziyaret ederek padişaha bilgi verdikleri anlaşılmaktadır. Orada buldukları kırık testileri, bakır eşyaları, heykelleri de padişaha gösteriyorlardı. Böylece asıl niyetlerini gizliyerek, padişaha ne kadar bağlı oldukları ve ona sadakatlarını gösteriyordlardı457. Hâlbuki bunları yapmlarındaki tek amaç petroldü. Her ne kadar bölgede önemli oranda mülkiyet hakkı sultan II. Abdülhamit’e de aitte olsa, İngilizler bir müddet sonra sonra da susuzluk bahanesiyele bölgede kuyu kazmaya başlamışlardır458. II. Meşrutiyetin ilanından sonra İttihatçılar Abdülhamit’in servetinin büyük bir bölümüne el koymuşlar, önemli bir bölümünü de Donanma Cemiyeti’ne bağışlatmışlardı. 1 Eylül 1324(14 Ekim 1908) tarihli bir irade ile de Hazine-i Hassa’ya ait bir kısım mal ve gelirleri de Maliye Hazinesine devrettirmişlerdi459. Son Osmanlı Padişah’ı Vahdettin de 1920’de bu emlakin tekrar Hazine-i Hassa’ya devrini sağlamıştır. Vahdettin 8 Kanunnamesini 1336’da (8 Ocak 1920) çıkarttığı bir kararname ile önceden iradelerin millete devrettiği emlak, arazi, çiftlikat, müessesat ve imtiyazati tekrar Hazine-i Hassa’ya devir ve iade etmişti. (Bu konu uzun bir zaman tartışıldı Abdülhamit’in varisleri Musul’daki petrollere sahip olmak için petrollerin Hazine-i Hassa’ya ait olduğunu iddia etmişler. İngilizler ise petrollerin maliyeye devredildiğini araştırmış, kanıtlamaya çalışmışlardır. Ve çıkan sonuç İngilizler için olumlu değildi) 460 . Çünkü padişah, şirket ya da kişilere imtiyaz verebiliyor ve bundan da ilgili şirket ve kişiler 456 Durmuş Yılmaz, Musul Meselesi Tarihi, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2003, s. 11. a.g.e., s. 12. 458 a.g.e., s. 13. 459 H.Bülent Demirbaş, Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı Devletinde Kuveyt Sorunu, 2.Baskı, İstanbul, Arba Yay., 1995, s. 73. 460 Aynı yer. 457 135 yararlanabiliyordu. Anadolu Demiryolu Kumpanyasıyla yapılan sözleşmede olduğu gibi, nasıl ki bu sözleşmede Sultan devlete ait madenleri işletmesini kırk yıl süreyle şirkete bırakmışsa, aynı şekilde bir bölgedeki madenleri sahibi de devlet değil, sultanın kendisiydi461. Abdülhamit’in miras konusu Ankara hükümeti takip ediyordu. Adnan (Adıvar) Bey, Mustafa Kemal Paşaya bu konuyla ilgili bir raporla sunmuştur. Türk Hükümeti Musul’daki petrol kaynaklarının bütününe sahip olma azmindeydi; bunu II. Abdülhamit’in varisleriyle paylaşamaya katiyen paylaşmak istemiyordu462. Mirasçıların tüm çabası boşuna olmuştur. Sonra da ilgilenenler olmuştur. Bu sefer de önlerine 3 Mart 1924’te kabul edilen 431 sayılı “Hailfetin İlgası ve Hanedan-ı Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun” çıkmıştır. Bu kanunun 8. maddesince Osmanlıya padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dâhilinde tapular milletlerindir463. Abdülhamit’in Türkiye dâhilinde bulunan mallarının devlete ait olduğu kabul edilirse, Türkiye haricinde bulunan Abdülhamit’in malları da hangi devletin hududu içinde ise o devlet malı, olacaktır. Bunlar meydanda iktisadi bakımdan da pek ehemmiyetli olan Irak petrolleridir464. Yukarıda belirtildiği gibi, Mondros mütarekesinden sonra Musul İngilizler tarafından işgal edilmiştir. İşgal sadece Musul la kalmamış, önce İstanbul ardından Anadolu da çeşitli bölgelerde işgale başlanmıştır. Ancak işgallere karşı yurdun her yanında tepkiler doğmuştur465. Bu sırada İstanbul hükümeti, Türk milliyetçilerinin baskısı altında, 1919 Aralık ayında Osmanlı Mebussan Meclis seçimini icra etmiştir. Netice itibariyle Kemalist hareket tarafları kazanmıştır. Meclis, 28 Ocak 1920’de Türk Milli Misakını onaylamıştır. Misak-ı Milli, Erzurum ve Sivas Kongreleri ilkelerini 461 Demirbaş, a.g.e., s. 75. Öke, Musul Meselesi Kronolojisi…, s. 103. 463 Demirbaş, a.g.e., s. 75. 464 a.g.e., s. 76. 465 Tunç, a.g.m., s. 8. 462 136 içerir466. Müttefikler 16 Mart 1920’de, İstanbul’u işgal etmişlerdir. Mebussan Meclisinin ileri gelen milliyetçiler tutuklanmıştır. Bu Türk Milletinde isyan duygusunu uyandırdığı için halk, Mustafa Kemal’e katılmaya başlamıştır. Böylece bu Kemalistlere diğer önemli adımları atmada yardımcı olmuştur. Bu adım 23 Nisanda, TBMM’de atılmış olmuştur. Mustafa Kemal Başkanlığa seçilmiştir467. Misakı Milli’nin birinci maddesinin metni şudur:” Madde 1- Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918 günkü silah bırakma çizgisi (ulusal sınırlar) içinde din, soy ve amaç birliği bakımlardan birbirilerine ile ilişkileri ve çerçevelerinin koşullarına saygılı Osmanlı–İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle, birbirinden ayrılamayacak bir bütündür”468. Mağlup Devletlerle barış antlaşmaları yapmak için 18 Ocak 1919’da Paris’te müttefikler yanında savaşa katılan 32 devletin temsilcilerinden oluşan bir konferans toplanmıştı. Bu konferansta en çok ABD, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya’nın sözü geçmekteydi. Bu beş devletin başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan ve onlar konseyi denilen bir konsey kurulmuştu. ABD. Başkanı Wilson, kurulacak bölünmüş ve küçük devletleri hâkimiyet altına alabilmek için Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıyla ilgilenmiştir469. Çünkü Manda yönetiminin kurulması için ancak böyle bir teşkilatın altında Manda yönetimi yürütülebilirdi470. Nitekim barış sürmesi amacıyla 18 Nisan 1919’da Milletler Cemiyeti’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Cemiyet resmen 10 Ocak 1920’de kurulmuştur ve merkezi Cenevre’de tespit edilmiştir. I. Dünya Savaşının galip devletleri ve savaşta tarafsız kalmış devletler de asil üyeleri olmuşlardır. Ama 466 Qassam, İzzet, a.g.e., s. 2. a.g.e., s. 3. 468 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri..., s. 49. 469 Mustafa Bıyıklı, Batı İşgalleri Karşısında Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları Atatürk Dönemi, İstanbul, Gökkubbe Yay., 2006, s. 160. 470 Salih Yapar, “Sevr Barış Antlaşması ile Lozan Barış Antlaşması’nın Karşılaştırması (mukayesesi)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2003, s. 7. 467 137 ABD Cemiyete üye olmamıştır. Kurulduğunda 18 üyeden, 1920’de 45’e, daha sonra 59’a çıkmıştır471. I.Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’nin en büyük meselesi ise Osmanlı Devletinin tasfiyesiydi∗. Bu nedenle 30 Ocak 1919 tarihinde Loyd George, Paris Konferansında Kürt meselesini gündeme getirerek, konferans metnine, “Ermenistan, Suriye, Mezopotamya, Kürdistan, Filistin ve Arabistan Osmanlı İmparatorluğundan tamamen ayrılmalıdır”, maddesini koydurmuştur472. Bu konferansa Arapların delegesi sıfatıyla katılan Şerif Faysal‘ın Basra’dan Akidenize bir Arap devleti kurulması isteği kabul edilmemiştir. Faysal “kendilerine hizmet ettiğimiz devletler bizi parçalıyorlar… Müslüman dünyasının karşısına çıkamayacağız” sözünü bu sırada söylemiş “Bir Fransız mandasını kabul etmektense, Araplar ölümü tercih edeceklerdir” demiştir. Ancak Faysal’ın bu sözleri gerçekleştirmek için yeterli gücü yoktur473. Yapılacak barış antlaşmalarının son şeklinin verilmesi amacıyla üç müttefik devletin (İngiltere Fransa ve İtalya ) başbakanları ve dışişleri bakanları, konu ile ilgili uzamanlar ve Japonya temsilcisi 18 Nisan 1920 tarihinde İtalya’nın San Remo şehrinde toplanarak görüşmelere başlamışlardır. Bu konferansa Amerika, bir delegesini gözlemci olarak göndermiştir474. San Remo konferansı’nda kesin şeklini alan barış Antlaşması, Osmanlı Devletinin parçalamasını öngören Sevr Antlaşması’nın da esaslarını belirlemiştir San Remo konferans ile Irak’ın manda idaresi de İngiltere’nin eline teslim edilmiştir. Yalnız San Remo konferansı 1916 deki İngiliz-Fransız antlaşmalarında bir değişiklik yapmış ve Musul bölgesi de İngiltere’nin nüfuz alanı olarak kabul edilmiştir475. 471 Erol Umut, “Musul Meselesinde Petrol Faktörü”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2007, s. 90. ∗ 1918 yılının Kasım ayında İngiltere ve Fransa ortak bir bildiri yayınladılar ve Orta ve Yakın Doğu halklarının kendi özgür iradeleri ile kendi devletlerini kuracaklarını kendi ilan ettiler. Ama paylaşmayı yapan ülkelerin asil maçları bu antlaşmaların ve bildirilerin arkasındaki gizli planlama görüşmeleriydi. Cahit Kayra, Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yay., 2004, s. 31. 472 Kayar, a.g.e, s. 59. 473 Süleyman Kocabaş, Tarihte ve Günümüzde Türkiye’yi Parçalama ve Paylaşma Planları, I. Baskı, İstanbul,Vatan Yay., 1999, s. 319-320. 474 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 99. 475 Fahir Armaoğlu, 20. yüzyıl Siyası Tarihi (1914–1995), Ankara, Alkım Yay., 1996, s. 201. 138 İngiltere, Konferans görüşmelerinde ülkenin ekonomik ve siyasi etkinliğini arttırmak kurmuş olduğu dünya İmparatorluğunun iletişim ve ulaşım yollarının güvenliğini sağlayacak önlemeleri almak için çaba göstermiştir. İngiltere, barış görüşmelerinde petrol bölgelerine hâkim olmayı daima birinci öncelikli olarak ele almıştır476. Rusya’nın çökmesi ve Amerika’nı Haziran 1919 Şam Konferansı’ndan sonra Orta Doğu politikasından çekilmesi, İngiltere’nin bölgede mutlak otorite haline gelmesini sağladı. Bu konferansta Irak temsilcileri Deyrizor, Diyarbekar, Musul ve Muhammere’yi içine alan bağımsız bir Irak krallığının kurulmasını, bu krallığa Hicaz şerifinin oğullarından Abdullah veya Zeyd’in getirilmesini, içişlerinde serbest kalmasını, ülkeye Yahudi ve Hintli göçünün yasaklanmasını, Milletler Cemiyeti’ne bırakılan mandaterlik konusunun reddini önermişti. Ancak antlaşma olmayınca konferans dağıtıldı. Daha sonra 24 Nisan 1920’de San Remo’da Milletler Cemiyeti yasasının 24. maddesinin mandaterlik haklarının kullanılması ve sınırlar konusunda anlaştılar. Böylece Irak, İngiliz mandasına girdi477. Sevr antlaşmasında konumuzla ilgili husus şöyledir: (Mezopotamya: daha sonra kurulacak olan Irak, Filistin ve Lübnan Manda devletleri de bölgelerindeki Osmanlı (Türkiye) haklarını devralacaklardır. Bu devletler de İngiltere’nin koruması altındadır478. Sadrazam Ferit Paşa, Tevfik Paşa’yla hemfikir değildi. Onu murahhas heyeti başkanlığından aldı. Yerine kendisine geçti. Paris’e gidip, 10 Ağustos 1920 ‘de Sevr Antlaşmasını imzaladı. Sadrazam Ferit Paşa dışında heyette, Maarif Nazırı Hadi Paşa, Şurayı Devlet reisi şair ve filozof Rıza Tevfik, Bern Elçisi Reşat Halis Beyler Vardı. Paris’teki siyasi müzakerelerin, son kararı için Padişah’ın başkanlığında toplandı. Meclis’e devlet vükela ve uleması davet edildi, Sevr yeniden tartışıldı. Topçu Ferik’ı Rıza Paşa dışında Sevr’e itiraz eden olmadı. Ve Sevr imzalandı. Sevr, Osmanlı Devleti tarafından kabul görüp Türk Milletince kabul edilmediği için yürürlüğe girmedi. Sadece diplomatik 476 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 98. Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, s. 120. 478 Cahit Kayra, Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yay., 2004, s. 89. 477 139 belge bir olarak kalmıştır479. Türk ulusunu esaret altına almak amacı olarak bu antlaşmayı Mustafa Kemal zaferle kırmayı başardı480. Asırlardan beri hazırlanmış olan suikast uygulanmaya başlamıştır. Sevr Türkiye’ye imzalattıktan sonra onaylatmak ve uygulamak için uğraştılar. Bu hedefle bir yandan Yunan orduları ve Türk orduları taarruz geçtiler, diğer yandan da içeride ayaklanmalar çıkardılar481. Sevr Antlaşmasının 1920 yılında hemen önce düşünülmüş ve tatbikatına geçilmiş bir karar olduğu sanılmamalıdır. Sevr Muahedesi, senelerce evvel Avrupalılarca daima düşünülmüş, ama çeşitli nedenlerle projelerin sonucudur482. Atatürk, Nutuk’ta Sevr Antlaşması ile Lozan Antlaşması’nı karşılaştırırken “Türk Milleti aleyhine, asırlardan beri büyük bir suikast hazırlanmış” olduğunu söylemişti. Bu “büyük suikast”ın 1920 yılında Sevr Antlaşması ile tamamlandığı zannedilmiş olduğunu belirtir ve Lozan Antlaşması, bu büyük yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir483. Sevr milletin ölümü demek olan, Sevr antlaşmasını İstanbul Hükümeti gibi, Milli Harekâtı yönetenler de kabul etseydiler, bugün Türk Milleti ve hükümeti mevcut olmayacaktı484. Musul Meselesi, Britanya’nın Irak Kraliyet Hükümeti’ne 1922 Antlaşmasını∗ imzalaması için kullandığı en önemli baskı araçlarından biriydi. Zira Britanya Hükümeti, kendisinin belirlediği süre içerisinde, antlaşmayı imzalamayan Irak’ı antlaşmayı reddetmiş sayarak Manda Rejimi çerçevesinde Irak’ı hükmü altına geri alma ve Musul’u Irak topraklarına dâhil etmemekle 479 Ünal, a.g.e., s. 643. On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 100. 481 a.g.e., s. 45. 482 Ünal, a.g.e., s. 584. 483 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 35. 484 Ünal, a.g.e., s. 645. ∗ Bu konu ilgili Cumhuriyet Gazetesinde şöyle açıklamıştır: Irak millet meclisi nihayet İngiltere ile Faysal arasında 1922’de akıt edilen muahedeyi birçok esabab dolayısıyla edemeyeceğini bildirmiştir. Bu Hadese İngiltere’yi Irak ve Musul meselelerinde çok mühim ve çok müşkül bir vaziyete bırakmıştır. Londra Hükümeti buradan o güne geçmek için çok uğraşmış, Irak’ ta tahkikat yapmış, hatta muahedeyi vaktinden evvel Cemiyeti Akvama havale etmiştir. İngiltere Hükümeti Irak’ta Cemiyet Akvam mukavelesinin 22 inci maddesi ahkâmına tatbik için lazım gelen teşebbüste bulunmak üzere mezkûr Cemiyetin müsaadesinin isteyecektir. Cumhuriyet Gazaetesi, 2 Haziran, 1924, s. 4. 480 140 tehdit etmişti. Buradan Britanya’nın Irak’ın antlaşmayı imzalaması için uyguladığı politikanın baskı ve tehdide dayandığı anlaşılıyor∗. İngiltere Faysalla bir antlaşma imzalamış ve Irak’ı dolaylı bir yolla da olsa Londra’nın dış politika çizgisine çekmişti. Ne var ki, ne ulema özellikle Kerbela‘da kümelenen Şiiler ne de Musul halkı, bu antlaşmayı kabul edeceğe benziyordu. Irak Meclisi antlaşmayı tasdik etmemekte direniyordu. Böylece İngilizler, Faysal’a Musul’un Irak’a dahil edilmesi istiyorsa bu antlaşmayı Meclisten geçirmesi gerektiğini bildirdiler. Antlaşma Meclis tarafından onaylanmıştır. Ve bu arada Curzon, Musul Meselesi’ni Lozan’da daha uygun, İngiltere’nin hâkim başaracaktır 485 olabileceği bir devletlerarası bir foruma çekmeyi . İngilizler, Musul Meselesiyle çok ilgilenmiş, iki şekilde atağa geçmişlerdi: Iraklıların endişelerini körükleyerek, değerli bir parçasının kaybetme bahanesiyle Irak’ta manda sıfatıyla onları savunan kuvvet olarak kaldılar. Bir yandan Musul’u kaybetmeyi istemediler. Bu İngiltere İmparatorluğunun stratejik kaygısıyla ilgilidir. İngiliz askeri görüşüne göre, Irak İran’dan gelebilecek Rus saldırısına karşı, Hindistan’ı korumak için, ileri bir müdafaa üssüsüdür. Bu yüzden İngilizler Musul’u çok önemsiyordu486. Lozan Konferansı öncesinde bulunan ve kullanılan yeni araç Nasturiler olmuştur. Aslında, Nasturi meselesinde İngilizleri uzun süreden beri meşgul etmiştir. Kuzey Irak’ta yaşayan 35.000 Nasturi, Aga Petros önderliğinde, Türkiye, İran, Irak arasında Hakkâri merkez olmak üzere, özerk bir devlet kurmak amacıyla 1920 baharında ayaklanmışlardır487. Türkiye güney hudutlarında İngilizler tarafından Nasturi İsyanı başlatıldı, Yedinci Kolordu komutanı General Cafer Tayyar Eğilmez’e isyanı bastırma emri verildi, bir anda Yedinci kolordu halkın büyük coşkusu içerisinde Musul’a girdi. İngilizlerin ∗ Ayrıca Bağdat büyük vaziyet karşısında heyecan içindedir millet meclisinin kararı haklıda hareket ve heyecan kesirmiştir. Faysal’ın da bu işte vaziyeti şubeli devreye girmiştir. Şimdiki İngiltere Mandater bir devlet olarak itibariyle Irak’ta, Fransa’nın Suriye’de tatbik ettiği tazyik siyasetini teşdit edecektir Anlaşıldığı gibi İngiltere, 1922 antlaşması imzalamak ve Musul sorunu çözmek için. Irak Hükümet ile sürekli tehdit ve baskı yöntemle kullandı. Cumhuriyet, 13 Haziran 1924, s. 6. 485 Mim Kemal Öke, Musul-Kürdistan Sorunu, s. 98. 486 Qassam, İzzet, a.g.e., s. 10. 487 Kodal, a.g.e., s. 172-173. 141 şiddetli itirazları ve sert notaları karşısında, Musul’un tahliyesine karar verildi. Neticede Cafer Paşa Yedinci Kolordu komutanlığından alınarak Musul tahliye edildi488. Cafer Paşa notanın blöf olduğunu İngilizlerin harbi göze alamayacaklarını ileri sürmüştü. Çünkü henüz Musul petrollerine resmen ve hukuken sahip değillerdi489. Avrupa’da patlak veren savaşın nedenleri ne olursa olsun, taraflar bu savaştan elde edebilecekleri emperyalist çıkarları hesaba katmaktan da geri kalmıyorlardı490. B) LOZAN ANTLAŞMASI Doğuda barış için toplanan ilk Lozan Konferansında durum oldukça belirli bir hal aldı. İngiltere’nin iddiaları daha çok toprak kazancı ile ilgiliydi. Yani İngiltere’nin, Mezopotamya ve özelikle Musul petrolleri üzerindeki emellerinden vazgeçmek gibi bir durum yoktu491. İngiltere’nin öncülük ettiği Barış Konferansının İsviçre’nin Lozan şehrinde toplanacağı bildirilince bu, Ankara Hükümeti tarafından da uygun bulunmuş fakat İtilaf Devletlerinin, Türk Milletini “iki ayrı hükümeti tarafından temsil ettirme” gibi bir oyunu hemen fark edilmişti492. Ancak 17 Kasım 1922 gecesi son Osmanlı Sultan Mehmet Vahdettin, kendisini İngiltere’nin korumasına bırakarak İstanbul’dan ayrıldı, halifeliği de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırıldı. Türkiye Büyük Meclisince bu problemi de halletmiş ve Türk Milletini, Türkiye Büyük Meclisinin temsil ettiği hususu arttık herkesçe kabul edilmişti493. 21 Kasım 1922’de Lozan Konferansı toplandı; bir ara kesildi ve tekrar başladı494. I.Dünya Savaşı öncesinde Musul vilayetinin kapsadığı 91 bin kilometre karelik geniş alan üzerine kurulu üç sancak (Musul, Süleymaniye ve Kerkük), 488 Demirci, a.g.e., s. 20. Aynı yer. 490 Edward Mead Earle, Bağdat Demir ve Petrol yolu Savaşı (1903–1923) I.Baskı, İstanbul, Örgün Yay. 2003, s. 257. 491 a.g.e., s. 297. 492 Yılmaz, a.g.e., s. 75;76. 493 Kayra, a.g.e., s. 124. 494 Yılmaz, aynı yer. 489 142 18 kaza, 25 nahiye ve bin köyde yaklaşık yarım milyon insan yaşıyordu. İngilizler bölgeyi işgal ettikten sonra 1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun (%85,58) Müslüman, (%7,88) Hıristiyan , (%2,11)Yahudi, (%4,43 ) yezidi idi. Osmanlı Devletinin nüfus sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır. Fakat bütün sayımlardaki Müslüman, gayrimüslim oranlarının bu sayımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (% 85,58 Müslüman, görülmektedir 495 %14,42 ) Gayrimüslim . İngilizler, Türk taleplerini tehdit olarak görmedikleri için bu oranları aslen uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonra hiçbir İngiliz nüfus tespitinde (1921,1922,1924) bu oran olmayacaktır. Başta petrol politikalarını Hıristiyanlar üzerinde dayatmayınca Müslüman ve Kürtler üzerinde çalıştılar. Bu yüzden, sonraki İngiliz nüfuslar Arap ve Kürt nüfuslar olarak; ovacak Türk nüfusu az görünecektir496. Lozan’da Musul sorunu çözümlenmemiş, İngiltere ile Türkiye arasında tartışmalara neden olmuş ve iki heyet sorunun üzerine farklı görüşler, tezler savunmuşlardır. Musul konusu resmen konferansta dile getirilmeden önce, iki temsilci heyet arasında ikili görüşmeler gerçekleşmiş497. (Türkiye ve İngiltere) tezleri arasındaki ihtilaf yalnız Musul Velayetindeki Türklerin adedi üzerinde değil, nüfusun bu unsurunun ırkî (etnik) tarifi hakkında da hemfikir değildir. Türk Hükümeti onların Türk olduğunu, İngiltere de Türkmen ve Türklerden tamamıyla ayrı bir milliyetten olduğunu söylüyor498. Bu Türkler Osmanlı değildir; isimleri Türkmen’dir. Konuştukları Turanî Lisan İstanbul’un ve Anadolu’nun Türkçesinden ziyade Azerbaycan lehçesine benziyor499. İngiltere Hükümeti, Musul Türk Lehçesiyle Ankara Lehçesinin bir olmadığını iddia ediyor. Türk Hükümeti bu delillere şöyle cevap verdi: Musul kıtası Türklerine Türkmen diyerek onlarla Anadolu Türkleri arasında bir fark koymanın hiçbir 495 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 187. Aynı yer. 497 Hasan Berke Dilan, Atatürk Dönemi Türkiye’nin Dış Politikası ( 1923- 1939), I. Baskı, İstanbul, Alfa Yay., 1998, s. 28. 498 Oğuz , a.g.m., s. 12. 499 Aynı yer. 496 143 esası yoktur. İngiliz Hükümeti Musul’da konuşulan Türkçe ile İstanbul’dakinin aynı olmadığını söylüyor500. Türkiye’nin ikinci delegesi Rıza Nur, Lord Curzon’un meseleyi çarpıtması üzerine, Türkiye’nin Musul petrollerini işletim imtiyazını İngiltere’ye vermek istediğini, yalnız Musul’un Türkiye’ye verildiği tarihte İngilizlerin her konuda memnun edileceğini ve ihtilaflı konularda ılımlı politika takip edileceğini, hatta Sovyetler ile olan ilişkileri dahi kesebileceklerini ifade etmiştir. Lord Curzon ise Musul Meselesinin petrol meselesi ile bir ilişkin olmadığını belirterek, Türkiye’nin ve Rıza Nur’un teklifini reddetti501. Musul sorunu Lozan barış Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince antlaşma kapsamından çıkartılmıştır. Bu madde şu şekildedir :”Türkiye ile Irak arasındaki sınır, antlaşmanın yürürlüğe girdikten sonra 9 ay içerisinde Türkiye ile İngiltere arasında dostça çözülecektir. Bu süre içerisinde uzlaşmaya varılmazsa, bu antlaşmazlık Milletler Cemiyeti’ne götürülecektir”. Türk ve İngiliz hükümetleri, sınır çizgisi ile kararı belirlerken, geleceği bu karara bağlı olan toprakların şimdiki durumuna dokunmamakla yükümlüdürler502. İsmet Paşa’nın meselenin Cemiyet-i Akvam’a havale edilmesi fikrine karşı tepki gösteren mebusların Erzurum Mebusu M. Durak Bey’e göre Musul meselesinin hallini bir sene sonrasına bırakmak demek, Musul’u kaybetmek demektir503. Lozan’da tartışmalar devam ederken Atatürk konuyla ilgili şöyle açıklama yapmıştır: “Musul vilayeti Türkiye devletinin hududu millisi dâhilindedir, buralarını ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmek hakkı kimseye ait olamaz “504. Milli Hükümet için Misak-ı Milli önemliydi, Lozan’a gidecek olan İsmet Paşa heyetine Hükümet tarafından verilen 12 maddelik talimatın, toprak ve sınırlarla ilgili ilk 5 maddesi, Misak-ı Milli sınırlarıyla ilgilidir. Şöyle ki: 1) Türk toprakları üzerinde bir Ermeni Devleti’nin kabul edilmemesi; 2) Musul, 500 Oğuz, a.g.m., s. 12. Kodal, a.g.e., s. 76. 502 Tunç. a.g.m., s. 10. 503 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 62. 504 Nimet Arasan, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III (1918–1937), İkinci Baskı, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1961, s.59. 501 144 Süleymaniye ve Kerkük’ün Türkiye’ye geri verilmesi; 3) Suriye ile sınırın daha güneye ve güney-doğuya çekilmesi505. Birinci Lozan Konferansı’nın sonuçlanamamasının nedeni, Türklerin, bağımsızlıklarını her alanda etkileyecek hiçbir ayrıcalığı yabancılara tanımama isteğiydi506. Türk delegasyonunun başkanı İsmet Paşa: “Antlaşma bu durumu ile iktisadi bakımından Türkiye’yi zor durumda bırakacaktır. Ülkem için iktisadi esareti kabul edemem. Müttefiklerin istekleri bizim için her türlü iktisadi kalkındırma umutlarını öldürüyor” diyordu507. Abdulmuhsin El-Sadun yeni kabineyi kurarken, Türkler etiksinin yükselişine tepki göstermiştir. Buna göre önlemler almaya başlamış, kamuoyunu Musul sorununa sahip çıkmaya yönlendirmek için, ülkedeki tüm mülki idare amirlerine birer yönerge göndererek, halka, Musul üzerindeki Türk savlarını kınayan gösteriler düzenletilmesini istedi. Ayrıca Faysal’ın kardeşi Zeyd de Musul’a yerleşerek, Lozan Konferansı boyunca vilayetteki Arapları örgütlemeye çalıştı508. Anadolu’da işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadelenin bir benzeri de Musul’u kurtarmak için veriliyordu. Bölgede Trük ve Kürt halkı birleşmiş ve yurtlarını işgalcilerden kurtarmak istiyorlardı509. Nitekim 1922 senesi Türkiye ve İngiltere için Musul’a taarruz olarak tarihe geçti. Mustafa Kemal Paşa, yapılan faaliyetlerden, Faysal’ın Irak’ta hükümet kuruma, İngilizlerin de Musul ilini politik himayesini alma isteğini anladı. Bu nedenle Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Musul’u kurtarmak amacıyla oraya kuvvet gönderecekti. Bu göreve Özdemir Bey’i verilecekti. Kuvvetleriyle desteklenen Mezopotamya’daki İngiliz birlikleri Türkiye’ye karşı savaş açtılar510. İngilizlerin amacı, 1922’de önem kazanan Türk Milli harekâtını kökten halletmekti. Özdemir Bey’in bu defa taarruza geçerek Derbent’e varması İngilizleri zor durumda bıraktı511. İngilizler, Derbent yenilgisinden sonra 505 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 20. Earle, a.g.e.,s. 299-300. 507 a.g.e., s. 300. 508 Kaymaz, a.g.e., s. 313. 509 Yılmaz, a.g.e., s. 46. 510 Suat Akgül, Sahir Uzel, Musul- Kerkük Harekâtı, Ankara, Berikan Yay., 2001, s. 30. 511 a.g.e., s. 75. 506 145 Türklere karşı çıkamayacaklarını anlayınca taktik değiştirmek istedi. Mandaları altında bulunan Kuzey Irak’ta hükümet kurmak istediler. Böylece Türk hükümetinin Misak-ı Milli ahdi namesini hükümsüz bırakacaktı. Ve Irak’ın coğrafi konumundan faydalanmaya devam edecekti512. Önceden Şeyh Mahmud 1919’da ayaklanmış ve yakalanarak Kuveyt’te üç yıl tutsak yaşamıştır. Şeyh Mahmud’a Kerkük hanlığı önerilerek özgürlükle birlikte servet ve saltanat sunulmuştur. Fakat Şeyh Mahmud 1919’da öneriyi reddederek direnmiş ve kaybetmiştir513. Nitekim Şeyh Mahmud 10 Ekim 1921’de Kürdistan hükümdarı ilan edildi. Bu durum karşısında, İngilizler ile Irak hükümetinin tepkisi olarak, 22 Aralık’ta Kürt sorunu ile ilgili, ortak bir bildiri dağıtıldı. Hülasa bildiride Irak toprakları sınırları içerisinde yerleşmiş olan Kürtlerin bir Kürt Hükümeti kuruma haklarını tandılar. Bu bildirinin yayınlamasının gerçek sebebi İngilizlerin Şeyh Mahmud’un Türklerle gizli ilişkiler kurması korkusudur. Çünkü Türkiye’deki milliyetçilik propagandası Süleymaniye’ye ulaşmış bulunuyordu. Dolaysıyla İngilizler bu bildir ile Kürtlerin hıncını giderici bir yol aramışlardı514. İngiliz güdümünde Güney Kürdistan hükümeti her tarafta ilan edildi. Merkezi ise Süleymaniye idi. İngilizlerin himayesinde ve Şeyh Mahmud’un emaretinde olmak üzere kukla Kürdistan hükümeti resmen 10 Ekim 1922’de ilan ve teşekkül etmiştir. Böylece Bağdat’taki İngiliz Yüksek Komiseri, 1922 yılında Şeyh Mahmud’un Süleymaniye’ye geri dönmesi sağlamaya başladı. Böylece otorite doldurulmuş olarak, Kral Faysal bunun üstüne, Irak ordusundan birkaç subayı Şeyh Mahmud’un emrine verdi515. Fakat Süleymaniye’ye egemen olan ve önceleri kurulacak bir Kürt devletinin başına geçebilmek umuduyla İngilizlerle ilişki kurmuş olan Şeyh Mahmut’un başkaldırmasına yol açmıştı516. 512 Demirbaş, a.g.e., s. 76. Murat Göztoklusu, Kurtuluş Savaşımızın Kapanmayan Cephesi Musul Özdemir Harekâtı, İstanbul, Pozetif Yay., 2006, s. 142. 514 Qassam, İzzet, a.g.e., s. 90. 515 Aynı yer, s.76;81. 516 Demirbaş, a.g.e., s. 40;41. 513 146 Fakat olaylardan sonra İngilizler, Şeyh Mahmu’du kendi yollarına getirmeyeceklerini anladılar. varmasından ay bir sonra, Zira Şeyh Revandız’a Mahmud’un bir Süleymaniye’ye delegasyon göndererek Kemalistlerin kendiler Süleymaniye’de özgürce bir hükümet kurma olanağı görüşüldü517. Özdemir Beyle Şeyh Mahmud arasında siyasal diyalog bazı konulardaki farklı yaklaşımlarına karşın hiç kopmadı, İngiliz oyunu tutmamıştır518. Lozan konferansının uzaması ve İngilizlerin Revanduz müfrezesine yaptıkları devamlı taarruzlar ve son olarak Renavnduz müfrezesine İran’a sığınmak zorunda kalması, Musul harekâtının uygulamasına imkân bırakmamıştı519. Ve Şeyh Mahmud’un ayaklanması 1931 yılının sonuna doğru bastırmış, Şeyh Mahmud güney Irak’ta sürgüne gönderilmiş ve bir daha Irak siyasetinde etkin olmamıştır520. Yeni hükümetin temsilcisi İsmet Paşa ilk gün yaptığı konuşmada "Çok acı çektik, çok kan akıttık, bütün uygar uluslar gibi özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz" dedi. ABD savaşa katılmadığı için görüşmelerde Türklere karşı gözlemci olarak katılmıştı521. Türkiye‘nin amacı ulusal sınırları çizmek, ülkenin bütünlüğünü bu sınırlar içinde sağlamak ve tam ulusal bağımsızlığıydı. Atatürk, TBMM Hükümetinin dünyaya yayılan ilkelerinin özünü, 1921 yılında bir tek cümlede topladı:“Malum olan misak-ı millimiz dâhilinde memleketimizin tamamiyetini ve milletin istiklal-i tamamını temin etmek”.Bu Lozan’da da Türk heyetinin ana hedefiydi. İsmet Paşa, Lozan’da bu talimatı yerine getirmekle yükümlüydü522. Böylece Milli sınırları içerisinde Musul-Kerkük düşünülüyordu. Bunu da Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle belirledi: “Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edinilirken Hudud-ı Milimiz 517 Qassam, İzzet, a.g.e., s. 90. Göztoklusu, a.g.e., s.145. 519 Suat, Sahir, a.g.e., s. 30. 520 İsmail Dursun, “Kuzey Irak Kürtleri, Ayrlıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme Süreci Ve Türkiye’ye Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gebze, 2006, s. 79. 521 Hasson Jasim, “Türk-Irak İlişkileri (1925–1958)”, Basılmamaış Yüksek lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1989, s. 14. 522 On Birinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri…, s. 48. 518 147 İskenderun’un cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte hudu-ı millimiz budur dedik” Musul’u, 523 . 24 Nisan 1923’de Lozan görüşmelerinin ikinci safhası başladı. Lozan’ın ikinci konferansında Musul sorunu tartışılmadı. Bu antlaşmanın 3. madde 2.fıkrasında yer aldı. Böylece bu yetkiyi Mustafa Kemal’den alan İsmet Paşa524, 24 Temmuz 1923’te antlaşmayı imzalamıştır, 24 Ağustos 1923’te Meclis’te onaylandı525. Sonra Ankara’ya dönen İsmet Paşa, Rauf Bey’in istifa ettiğini ve meclisin de değiştiğini görecektir526. Musul meselesi’nin bir karara bağlanmamasından dolayı Lozan Antlaşması’nın imzalanması El-Sadun’u rahatlattı. Fakat Türklerin Lozan’ı onaylamaları Irak’ta duyulunca El-Sadun, Lord Curzon’a telgrafla memnuniyetini bildirdi Irak halkına sahip çıkan herkese teşekkür etti. El-Sadun, Cruzon’a Musul sorununa çözüm bulunmasını istedi. Cruzon da cevap olarak bu meseleyi canla başla çözeceğini söyledi527. Lozan, sonuca bağlanan sorunların kapsam ve nitelikleri bakımından, Türkiye tarihinin bugüne dek yapılmış en önemli antlaşması ve aynı zamanda Türkiye devletinin uluslararası kuruluş belgesidir528. Lozan muahedesi sulhiyesi imza edildiği zaman Irak sınırının, Türkiye ile Irak arasındaki sınırı bir neticeye bağlamak mümkün olmamıştır529. Lozan konferansına, I.Dünya Savaşının mağluplarından sadece Türkiye katılabilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, bu Türk Milli Mücadelesi’nin başarıyla sonuçlanmasının bir neticesidir. O başarıdır ki, Türk Milletini ve yeni Türk Devletinin Avrupa’nın galip devletleri ile eşit şartlarda müzakere masasına oturmasını sağlamıştır530. Türkiye Cumhuriyeti’nin günümüz sınırlarının belirlenmiş olduğu Lozan Konferansı görüşmeleri sınırda da Musul, Musul’un statüsüyle ilgili kesin bir 523 Mahir, Ziyad,a.g.e., s. 25. Kayar, a.g.e., s. 69. 525 İsmet Zeki Eyuboğlu, Nutuk, 2.Baskı, Toplumsal Dönüşüm yay. İstanbul, 1999, s. 659. 526 Mustafa Kayar, Aynı yer. 527 Qassam, İzzet, a.g.e., s. 58. 528 Kaymaz, a.g.e., s. 235. 529 Hüsamettin Cindoruk, İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları 1920–1973, Birinci Cilt (19201928), TBMM Kültür Sanat ve Yayın kurulu Yay., Ankara, 1992, s. 181. 530 Yılmaz, a.g.e., s. 82. 524 148 sonuç alınmadığından, konunun Lozan Konferansından sonraki bir tarihe ertelenip sonuca bağlanması kararlaştırılmıştır531. Günümüzde, durumdan da anlaşıldığı gibi, Musul-Kerkük’te bulunan petrol, ekonomik açısından çok mühim bir unsurdur. Ve petrol her zaman halka, sömürgeci devletler tarafından bir sorun unsuru olmuştur. Çünkü o petrollerden yararlanmış olan sadece işgal ve sömürgeci kuvvetler olmuştur. C) TARAFLARIN MUSUL MESELESİ HAKKINDA GÖRÜŞLERİ İsmet Paşa’nın tarihi deliller olarak ileri sürdüğü görüşlere karşı Lord Curzon Musul’un Araplar tarafından işgal edildiğini ve uzun müddet Bağdat Paşalığı’nın parçası olduğunu savunmuştur. Hâlbuki tarihi kaynaklar Curzon’u yalanlamaktadır532. Emir Faysal seçilmesi hususunda Irak halkı ile istişare edebileceği halde, şu veya bu devletlere bağlamak gibi, kendisi için daha önemli olan meselede ayni halkın görüşünün alınmasına engel olabilecek karşı konulmaz varlığını kabullenmek zordur. Kral Faysal’ın hâkimiyeti altına Irak’a dâhil olma lehine yalnızca Kerkük şehrinin oy vermekten sakındığı görünmektedir533. Süleymaniye sancağı da Irağa bağlanmayı reddetmiş, Faysal’a boyun eğmekten kaçmıştır. Oysa vilayetin üçte birinin hatta Türk ıstatiğin yarısını içermekte olan bu iki sancak, Irak ile birleşti. Vilayetin diğer sancakları gayri tabii şartlar altında katıldıkları hesaba katılırsa, Britanya hükümetinin bakış acısınca dahi Musul halkının tamamının Irakla birleştiğini söylemek zordur534. Musul meselesi üzerinde Lozan’da çetin tartışmalar devam ederken, Atatürk’ün konuyla ilgili yaptığı açıklama söylevi şöyleydi: “Musul vilayetinin hududu millimize dâhil araziden olduğunu biddefeat ilan ettik. Lozan’da elyevm karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekâlâ bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafimize 531 İnsan Hakları Avrasya Federasyonu…, s. 17. Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, 533 Raif Karadağ, Musul Raporu, I. Baskı, İstanbul, Emre Yay., 2003, s.70;74. 534 Aynı yer. 532 149 mugayir olmakla beraber müsalemetperverane hareket ettik. Artık milli arazimizden bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna katiyen muvafakat edemeyiz”535. Musul’un İngilizlere bırakılmasını üç nedeni vardır. Birincisi; Fransa, Musul petrolünden hisse alacaktır. İkincisi; İngiltere Fransa’yı barış konferansında destekleyecektir, üçüncüsü ise; Orta Doğu’da uygulanması düşünülen “ Manda Sistemi” ile Fransa; Suriye, Şam, Halep ve İskenderun’u alacaktır. Böylece Musul, emperyalist devletlerin paylaşım savaşında, kısa süre içerisinde el değiştirmiştir536. Musul'un geleceğiyle ilgili konuşma söz alan İsmet İnönü tarafından gerçekleştirilmiştir. İsmet Paşa, Musul'un Türkiye'ye bırakılmasını gerekliğini anlattı ve şu sebepleri sundu: 1.Etnik Sebepler: Musul’da 503.000 nüfusun bulunması, vilayet dışında Kürt, Türk ve Arap göçebenin olması. Vilayetteki 503.000 kişi resmi olarak şu unsurlardan oluşmaktadır: Merkez sancağından 137.000 Türk ve Kürt'e karşılık, yalnız 28.000 Arap vardır Musul vilayetinde 410.790 Türk ile Kürt'e karşılık 31.000 Gayri Müslim vardır. Demek nüfusunun 5’te 4’nün çoğunu Türklerle Kürtler ve 5’te birinden Arap ve Gayri Müslimler oluşturmakta. 2. Siyasi Sebepler: a. Araplar, Gayri Müslimlerle birleşseler bile, azınlıktaydılar. Bu yüzden Musul vilayetinin Irak'a bağlanmasını haksızlık olurdu537. b. Kürtlerin Türklerle birlikte yaşamak istemedikleri iddiası hiç de doğru değildir. Bu iki halk ırk, inanç, özlem ve töre bakımından, ortak bağlarla uyum içindedirler. c. İngiliz hükümeti Irak halkını bir an özgür ve her türlü işgalden arınmış bıraksa ve özgürce oy vermesini izin verseydi, mandayı isteyecek bir kimse bulamazdı. d. Türkiye Irak’a mandanın gerekli olduğunu asla kabul etmedi. Böyle bir mandanın İngiltere’ye verildiğinden kimsenin haberi yoktur. Bunun dışında 535 Arasan, a.g.e., s. 56. Kodal, a.g.e., s. 52. 537 Tarık Tufan, “Irakta Türkmen Azınlık Ve Kerküklü Göçmenler”,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2001, s. 19. 536 150 Osmanlı’nın şimdiki durumda hukuk açısından bir parçası olan Irak’a ilişkin yapılmış antlaşmaların hukuken değeri olamaz. e. İngilizlerin Musul ve Irak’a el koymasını haklı göstermek için öne sürülen fetih hakkının değeri yoktur. Çağdaş düşünceye göre egemenliğin geçilmezliğini savunan Türk temsilcisi heyeti demokratlarca desteklenecektir. 3. Tarihi Sebepler:11 yüzyıldan beri Osmanlı ve Selçuklunun kurulmasından önce, Musul ve Bağdat’ın kuzeyine kadar uzanan bölge, aralıksız Türklerin olmuştur. Abbasiler zamanında bu ülkeler Türklerin elindeydi538. 4. Coğrafi ve Ekonomik Sebepler: Coğrafya, iklim ve toprağın yapısı bakımından, Anadolu'yu Irak'tan ayıran çizgi, Cebel Himrin-Cebel FuhulVadi-i Tatar-Cebel Sincar çizgisidir. Bu çizgi her açıdan Anadolu’yla eştir539. Musul, Anadolu’yu Suriye ve İran’ı birbirine bağlayan kavşakta bulunduğundan, Güney Anadolu’nun İran ve Suriye ile ulaşımında çok hayati geçit noktalarıdır540. İngiliz Temsilci Heyeti'nin Musul'a ilişkin söylediği ekonomik iddialara göre, Musul ticaretinin çıkış noktası Basra Körfeziymiş ve Bağdat, Musul'un ürünlerine ve özellikle buğdayına ihtiyaç duymaktaymış gibi konuşmuştur. Bu iddialar sağlam temel dayanmıyordu. Çünkü Musul’u Akdeniz limanlarına bağlayan demiryolunun yapımı ile Irak'tan çok daha sıkı sıkıya, Anadolu'ya bağlıdır541. 5. Askeri ve Stratejik Sebepler: Irak, Musul vilayetini elde edemezse, bir Türk saldırısı karşısında Irak'ın bağımsızlığını yitirmek durumunda kalacağı söylentisi stratejik olarak gerçeğe uymamaktadır. Türkiye sebepsiz yere Türk ve Kürt soyundan yarım milyon insanın olduğu bütün bir vilayetin anayurttan ayrılmasına katlanamazdı. Milli bir devlet haline gelmiş Türkiye halkı başka ırktan bir ülkeyi fethetmez. İsmet İnönü'nün konferansta sunduğu bu bildiri ve sonrasındaki tartışmalara ve Ankara ile görüşmelere rağmen Musul sorunu ile ilgili olarak Lozan Konferansı'nda bir sonuç çıkmadı542. 538 Tufan, a.g.t., s. 20. Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 61. 540 Tufan, a.g.t., s. 21. 541 Aynı tez. 542 Aynı tez. 539 151 Şimdi İngiltere bu bölge üzerinde görüşmelerinde “tezler” üretmiştir. Bölge nüfus açısından uygundu. 1- Bölge’nin çoğunlukla Araplardan oluştuğunu söylenmesi ve böylece Türkiye’den koparılması. 2- Bölgenin çoğunlukla Kürtlerden oluştuğunun söylenmesi ve böylece Türkiye’den koparılması. 3- Türkiye’nin Güneydoğu vilayetlerinden Van ve Hakkâri’nin ahalisini de Kürt ve Nasturilerin çoğunlukta olduğunun söylenmesi ve adı geçen şehirlerle Musul’un birlikte mütalaasının istenmesi543. Ayrıca Türk Hükümeti’nin davranışı yüzünden savaşa girmek zorunda kaldığımız ve ilk defa Irak’ta ilerlediğimiz zaman, ülkenin halkına zaferi kazanırsak, ileride Türk yönetiminden kurtarılacağı yolunda söz verdik544. Musul bölgesini de kapsamayan Mezopotamya’nın stratejik önemi çeşitli ulaşım yolları üstünde olmasıdır. Arabistan yarımadası ve Doğu Akdeniz ülkelerini karadan Orta Doğu ve Uzakdoğu’ya bağlayan yolların üstünde olması Mezopotamya’ya ayrı bir önem kazandırmıştır. Hindistan’a yapılacak bir istila hareketinin ilk adımının Mezopotamya’ya atılması gerektiği gibi, Basra Körfezi yoluyla da güneye yönelecek akımları göğüsler durumdadır545. İngiltere’nin bu teklifleri konferansta sunmasının amacı gayet açıktır. Musul meselesini bu şekilde kamufle ederek çıkarına uygun hale getirmektir. Çünkü İngiltere Musul meselesini Irak lehine sonuçlanması için Irak hükümetiyle anlaşmıştır. Yeni Irak hükümeti’nin coğrafi, ırki ve askeri açıdan korunmasına söz vermiştir. Onun için de Irak’ın İngiltere’nin talepleri doğrultusunda sınır çizilmesinde ısrarcıdır546. İngiltere’nin iddialarını sanki onaylarcasına, Mekke adına Dışişleri Bakanı Fuad, tarihi ve Coğrafi açıdan Musul’un bir Arap ülkesi olduğuna değiniyordu. Eğer Milletler Cemiyeti aleyhte bir karar alırsa, Bağdat’ın haklarını 543 Yılmaz, a.g.e., s. 44. Demirbaş, a.g.e., s. 57. 545 Öke, Musul-Kürdistan Sorunu, s. 30. 546 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 65. 544 152 savunmak için Arapların önlem alacağını söyleyerek, Konsey’e yumuşak bir üslupla ifade edilmiş de olsa tehditten kaçınmıyorlardı547. Türk heyeti, İngilizlerin Musul’a aitliği için ileri sürdükleri askeri ve ekonomik görüşleri delillerle çürütür. Ancak Musul’un petrol yatağı olması meseleyi sınır tespitinden çıkarmış ve daha da ciddi bir sorun haline getirmiştir. Bu yüzden Musul meselesi bütün dünyayı ilgilendirmeye başlamıştır548. Türkiye Hükümeti ile İngiliz Hükümeti arasında antlaşmazlık konusu olan Musul vilayeti (ki buna Kerkük ve Erbil vilayeti de dâhildir). Lozan antlaşması gereğince, Musul’un Türklere mi yoksa Irak’a mı kalması için halk oylamasına başvurulması kararlaştırılmıştır. Bu oylamanın Türklerin lehine sonuçlanacağını anlayan İngilizler bölgedeki Türk halkını tehdit etmek, eziyet, sürgün hapis ve işkence etmek549 topraklardaki Türklere yaşama hakkı tanımamak, Türkiye’yi sıkıntılara sokmak gibi işlemlere başvurmuşlardır. Böylece buradaki petrole el koyma hevesi, Musul sorununa çıkartılan isyanlardır. Bir tarafta da yok etme politik, Türklerin kovulması, kırılması şeklinde gerçekleştirecektir550. Böylece Kraliyet yönetimi ve Irak devletinin kuruluşunun üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden Türkmenlere karşı tehdit ve katliam planları hazırlandı551. Halk seçimi yapılmadan önce, Asurîlerden Levi∗ ordusunun silahlarla donatılması Kerkük’te yerleştirmişlerdir. 1924’te büyük olay çıkmıştır. Dört Levi ödemeyi yapmadan giden askerlerle tartışmış 2 asker öldürülmüştür. Diğer asker kaçıp ordugâha iletmiştir. Haber duyulunca yer yerinden oynamış, silahını alan karşı yakaya saldırmıştır552. Katliam, kurban bayram’ında başlamış ve ertesi gün akşam saatlerinde sona ermiş ve 100’den fazla Türkmen katledilmiştir553. 547 Öke, Musul Meselesi Kronolojisi, s. 141. a.g.e., s. 62. 549 Demirci, a.g.e., s. 28. 550 Şemsettin Küzeci, Kerkük Soykırımları (Irak Türkleri Uğradığı Katliamlar 1920–2003), Ankara, 2004, s. 37;38. 551 Oğuz, a.g.m., s. 20. ∗ Levi sözcüğü, İngilizceden gelme bir kelimedir. Manası mecburi olarak toplama, Asker veya parayı zorla toplama, Demirci, a.g.e., s. 31. 552 a.g.e., s. 29. 553 Kerkük Türkmenoğlu, Türkmen Çilesi, İstanbul, Bilge Oğuz Yay., 2007, s. 34. 548 153 Britanya hükümeti, plebisit usulünü reddetmekle, davasının zayıflığını ve iddiasının haksızlığını ve ahalinin Türkiye‘yi tercih ettiğini, ispatlamaktadır554. Olaylardan sonra Kerkük halkına Türkçe olarak bildiri yayınlandı. İngiliz siyasi hâkiminin imzasını taşıyan bu bildiride, Levi ordusundaki Çemçemal’a nakledildikleri, zarar görenlere tazminat verildiği, işgal hükümetlerinin karar aldığı söylendi. Böylece gösteriş amaçlı Türklerin gönlünü almak için hükümet çaba göstermiştir. Ve her zamanki gibi hükümet sesiz kalmıştır555. Musul vilayetinin etnik ve dini yapısı Britanya için çok önemliydi. Müslüman olan gruplar olarak Türk, Arap, Kürt ve Yezidilerdir ile Hıristiyan ve Yahudiler yaşıyordu. Bu farklı yapı İngilizler için diplomatik olarak çözüm olmuştur. İngilizler; Arap, Türk ve Kürt kimliğini kullanacaktı. Ve Türk Kürt Arap hakları sürekli bir çatışma olmalıydı. Bir sebeple bu çatışmanın içine itilmeliydi556. Lozan Konferansı Musul gibi birkaç konuyu çözmeden kapanmış oldu. Bu konular daha sonra çözüme bağlanacaktır. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi ve Ankara devlet merkezi oldu557. Ekonomik çıkarları ve özellikle petrol ihtiyacı dolayısıyla, Milli Mücadele başladığında, Amerika Orta Doğu ve özellikle Mezopotamya, yani Musul petrolleri ile ilgilenmeye başlamıştı558.1919 yılından itibaren de Mezopotamya (Musul) petrolleri ile de ilgilenmeye başladı. Amerikan petrol şirketinin bu faaliyeti İngiltere’yi rahatsız etmiş oldu559. Amerika’nın kendi petrol kaynaklarının ancak 20 yıl için yeterli olacağını göstermekteydi. Bunun üzerine Amerika dünyanın diğer yerlerindeki petrol kaynaklarına gözünü çevirdi. Senato tartışmalarında, İngiltere’nin, dünya petrol kaynaklarını ve özellikle Orta Doğu petrollerini ele geçirmek istediği görüldü ve 554 Kardağ, a.g.e., s. 70;71. Küzeci, a.g.e., s. 39. 556 Dilan, a.g.e., s. 29. 557 Kayra, a.g.e., s. 125. 558 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s.114. 559 a.g.e., s.115. 555 154 bu tarihten itibaren Amerika ile İngiltere arasında petrol konusunda bir çekişme başladı560. Konferans sırasında Musul petrollerinden % 25 pay alan Fransızlar, İngilizleri desteklerken, Amerikan temsilcisi de Musul petrolünün de içinde olduğu bazı ekonomik imtiyazlar beklentisiyle Türk tezini destekliyordu. Nitekim ABD Musul petrollerinden ilerleyen yıllarda % 20 pay almıştır561. Musul meselesinin çözüme kavuşturulmamasının nedeni olarak stratejik öneminin olması yanında zengin petrol yataklarının olması da yer almaktadır. İlerdeki dönemler için çok önemli olan enerji kaynağı petrol dünyanın her yerine yayılarak arayan sömürgeci devletler, Lozan görüşmeler sürecinde, Musul meselesini Irak-Türkiye sınır meselesi olarak savunmuşlardır, fakat asıl mesele ekonomik çıkarıdır. D) HALİÇ KONFERANSI VE MİLLETLER CEMİYETİ İngiltere ile Türkiye arasında İstanbul’da Haliç Konferansı adı ile bilinen bir konferans yapıldı562. Türk-İngiliz ikili görüşmeleri İstanbul Kasımpaşa’daki eski Donanma Bakanlığı binasında 19 Mayıs 1924 günü başladı ve üç hafta sürdü563. Bu arada Irak’ın görüşmelere katılması konusu da İngiliz siyasi çevrelerinde de ele alındı. 28 Kasım 1923’te Irak hükümeti, ikili görüşmelere katılmak istediğini Dobbs’a resmen bildirmişti. Ona göre bu konuda Türkiye’ye resmen başvurulmalıydı. Ancak Türkiye, Irak’ın bağımsız bir devlet olmadığı gerekçesiyle öneriyi geri çevirdi564. Türk heyeti başkan Ali Fethi Bey konferanstaki açılış konuşmasında meseleyle ilgili umudun var olduğunu söylerken∗ İngiliz heyeti başkanı Percy 560 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s.115. Kayar, a.g.e., s. 66. 562 Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde…, s. 163;164. 563 Kaymaz, a.g.e., s. 334. 564 a.g.e., s. 354;355. ∗ Ali Fethi Bey, açış konuşmasında şu hususlara temas etmiştir: Lozan Barış antlaşması ile ileri bir tarihe ertelenen Türkiye –Irak sınırının tespit için müzakereye memur heyetiniz üyeleriyle müşavirlerini hükümetim daha kemal-i hürmetle selamlamakla kesb-i şeref eylerim. 561 155 Cox cevabı vermiş misafirperverliklerinden dolayı teşekkür ederek Musul meselesinin İstanbul’da halledileceği ümidini dile getirmiştir565. Percy Cox açılış konuşmasında, belirtilen sürede mesele çözülmezse Lozan Antlaşması gereğince Cemiyet-i Akvam Meclisi’ne götürülecektir, dedi. İngiltere’nin niyetini ortaya koyuyordu566. İlk oturumda Fethi Bey nüfusun üçte ikisini Türk ve Kürtlerin oluşturduğunu, coğrafi olarak Irak’tan çok Türkiye ile benzerlikler gösterdiği Encyclopadia Britannıca’da Irak sınırının daha güneyde tanımlandığı SykesPicot ve Sevr antlaşmalarında Musul’la ilgili düzenlemelerin Irak’tan ayrı olarak yapıldığı gibi gerekçelerle Musul vilayetinin Türkiye’ye verilmesini istedi567. İkinci oturumda ise daha önce konuşulanlar tekrar tartışıldı. Farklı olarak Fethi Bey'in Musul Vilayeti talebine karşılık Sir Percy Cox Musul'da Fırat nehri iki sahilini de kapsayan bölgeyi istedi. Bu talebe karşılık Fethi Bey bölgenin ırk, coğrafi, stratejik konumunu belirterek cevap verdi568. Üçüncü oturumda Sir Percy Cox, daha önceki taleplerinin üstüne ek taleplerde bulundu, Fethi Bey’e cevap vermemiştir. İngiliz Heyeti Musulla ilgili talep edilen bölgeyi Türkiye’nin idaresinde olan Hakkâri vilayetinin Çölemenik, Beytüşebap ve Revanduz kasabaları da istedi ama Türk heyeti kabul etmedi569. İngilizler baştan beri konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürerek lehine sonuç almak niyetini taşımışlardır. Bu nedenle Haliç Konferansı’nda uzlaşmaz bir tutum sergilemişlerdir. Haliç Konferansı’nda sonuç alınamaması üzerine, Lozan Antlaşması’nın 3. maddesi gereğince 570 İngiltere, 6 Ağustos 1924 günü Evvelce Lozan‘da İngiliz ve Türk heyetleri arasında uzun müzakerata zemin teşkil itmiş olan ve müzakeresi daha sakin bir devreye ertelenen bu mühim meselenin memnuniyet verici bir tarzda halledilmesi şayan-ı temennidir. Türkiye Cumhuriyeti ile Britanya İmparatorluğu arasında kurulacak olan kişilikler bu meselenin dostane bir suretle halledilmesine bağlı bulunuyor. Mesut Aydın, “Türk Basınında Haliç Konferansı 19 Mayıs- 5 Haziran 1924”, İkinci Ortadoğu Semineri Dünden Bugüne Irak (Ulusalar Arası Katılımlı) Bildiriler, cilt. I.Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Elazığ, 2006, s. 91;92. 565 Mesut Aydın, a.g.e., s. 91;92. 566 Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s 64– 65. 567 Kaymaz, a.g.e., s. 355. 568 Umut, a.g.t., s. 88. 569 Aynı tez. 570 Tunç, a.g.m., s. 10. 156 Milletler Cemiyeti’ne başvurdu ve Türkiye-Irak sorununun gündeme alınmasını istedi. İngiliz başvurusunun ertesi günü, yani 7 Ağustos 1924 günü Hakkâri yöresindeki Nasturiler, çiçeği burnundaki Türkiye Cumhuriyeti‘ne karşı ayaklandırıldı. Musul sorununu Milletler Cemiyeti’ne götürmekte başından beri isteksiz davranan hem iç ve dış açıdan baskı altına alındı571. Milletler Cemiyeti, Musul meselesini 20 Eylül 1924’te görüşmeye başlamıştı572. Musul tahkik komisyonu şu üyelerden kurulmuştur: Macaristan eski başbakanı Kant Telaki, İsveç’in Bükreş Büyükelçisi Mösyö Af Wirsen ve Belçikalı emekli Albay Polis, komisyonun başkanlığına getirilmişti573. Bu suretle Türkiye ile Irak arasındaki hudut yani Musul vilayetinin tayini mukadderatı meselenin ne suretle hallolacağı bu komisyonun tetkikine olunmuştur574. Yerinde inceleme ve soruşturma yapma kararını alan komisyon Londra’yı ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında İngilizler, telkinde bulunmak suretiyle, komisyonu etkilemek istediler. Komisyon, İngiliz hükümetinden, kendisine eşlik edecek yardımcı üyenin atanmasını istedi. Komisyon, Londra’dan sonra Ankara’yı ziyaret etti ve Türklerden bir yardımcı üyenin atanmasını talep etti575. Komisyona Türkiye delegesi olarak eski ordu müfettişi Cevat Paşa’da eşlik edecekti. Heyet 16 Ocak’ta Bağdat’a vardı576. Komisyon üyeleri, Bağdat’ta İngiliz Yüksek Komiseri Sir Henry Dobbs tarafından karşılanmıştır. Sir Henry Dobbs, ilk olarak İngiliz hükümeti tarafından komisyona yardımcı olması için tayin edilen Mr. Jardine ve Irak adına gözlemci olarak belirlenen Bayındırlık Eski Bakanı Sabih Bey’le komisyon üyelerini diğerleriyle tanıştırmıştır577. Bağdat ve Musul’da incelemelerine başladı. Komisyonun yürüttüğü çalışmalar sırasında, halk kesiminden ve önemli sayılan kişilerden görüşleri aldı. Komisyon, Musul, Erbil 571 Bilal N. Şimşir, Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Birinci Basım, Ankara, Bilgi Yay., 2004, s. 58. 572 Bıyıklı, a.g.e., s. 280. 573 Canatan, a.g.e., s. 31. 574 Cindoruk, a.g.e., s. 184. 575 Canatan,a.g.e., s. 32. 576 Demirbaş, a.g.e., s. 88. 577 Kodal, a.g.e., s. 290. 157 ve Kerkük gibi önemli merkezlerde toplunca tahkikat yapıyor; Sinacr, Telafer, Akra, Altun köprü, Kifri gibi merkezlerin çevresindeki bölgelere de, tali komisyonlar gönderiyordu. Önce Süleymaniye, oradan da Zaho ve Duhok’a giden komisyon üyeleri tahkikatı yaparken halka, Türkiye’yi mi istersiniz, Irak’ı mı? diye soruyorlar cevap verenlerin çoğu “Türk” diyorlardı578. Komisyon çalışmaları sırasında, gerek İngilizler, gerekse Irak makamları tarafından yapılan baskılarla karşılaşıldı. Komisyonun, Milletler Cemiyetine sunduğu raporda, bu baskılardan bahsedildi579. Türk delegelerinin Milletler Cemiyetinde iddia ettikleri İngiliz işgal altında iken Musul’da inceleme yapılmaz tezi gerçekleşiyordu. İngilizler komisyondaki Türk görevliler olan Nazım ve Fettah Bey’leri tutuklamışlardır580. Ayrıca Komisyon, çalışmalarını sürdürürken, İngilizler bir yandan Irak’ta Türk delegelerine zorluk çıkarıyor, öte yandan sınır bölgesinde kuzeye doğru yeni topraklar işgal ediyordu. Bu durum bölgede kanlı olayları ortaya çıkarmıştı581. Konsey, Brüksel’de yaptığı bir toplantıda, 29 Ekim 1924 günü aldığı bir kararla, geçici suretiyle sınır tarihi ortaya koymuştu. Statükoya uygun olan bu sınır (Brüksel Sınır), geçici niteliği nedeniyle Türkiye de kabul etmişti582. İngiltere–Irak Antlaşması imzalandığı andan itibaren hukuksal açıdan geçersizdi. Taslağın, Musul‘la ilgisi bakımından önemli olan 8.maddesine göre, hiçbir Irak toprağı terk edilmez, kiralanamaz ve yabancı bir denetimin gücüne bırakılamazdı. İngilizler bu hükmü metne dâhil etmekle, hem Arapların desteğini aldılar hem de Türk tarafına Musulla ilgili kararlı olduklarının mesajını verdiler. Ve eğer bu antlaşma konseyce onay alırsa Musul konusunda Milletler Cemiyetinin desteğini almak istiyorlardı583. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki iteklerinde ısrar ederek Musul’da bir plebisit yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de “ bölgede yaşayan 578 Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde..., s. 171. Canatan, a.g.e.,s. 32. 580 Demirbaş, a.g.e., s. 88. 581 İsmail Soysal, Tarihçileri ve Açıklamaları ile birlikte Türkiye Siyasal Antlaşmaları (1920–1945), Ankara, I.C.T.T.K. Basımevi, 1983, s. 305. 582 Demirbaş, a.g.e., s. 12. 583 Kaymaz, a.g.e., s. 214. 579 158 halkın cahil olduğu ve sınır işlerinden anlamadığı” gerekçesiyle kabul etmemiştir584. Kral Faysal 17 Ocak 1925’te komisyona bir muhtıra okuyarak Türkiye ile sınır meselesinin Irak için bir ölüm-kalım davası olduğunu göstermiştir. Irak’ın ne stratejik ne de ekonomik yönden Musulsuz yaşamasının mümkün olmayacağının altını çizen Kral Faysal, “olay bir insan vücudu gibi düşünürsek, Musul Irak’ın başıdır, onsuz yaşayamaz” demiştir. Böylece Kral Faysal’ın sözlerinden anlaşılıyor ki, Musul meselesinin sadece bir sınır meselesi değil, aynı zamanda Irak’ın toprak bütünlüğünün teminatıdır. Bunun, Lozan’dan itibaren dile getirilen İngiliz tezi ile tamamen örtüşmekte olduğu görülmektedir585. Uzun müzakerelerden sonra Milletler Cemiyeti Meclisi Musul meselesinde asıl tartılmış olan Musul vilayeti meselesi olduğu esasını kabul etmiştir586. Komisyon yapmış olduğu araştırma sonrasında elde etmiş olduğu bilgi ve belgeleri 18 Mart 1925’te bir araya getirmiş, bir anlamda Musul raporunun ilk taslağını oluşturmuştur. Çalışmalarını 23 Mart 1925’e kadar Musul’da sürdüren komisyon, 23 Mart 1925’te Musul’dan ayrılmıştır. Komisyon üyeleri, Deyrizor (Kerkük)-Tedmira-Şam eski ticaret yolu ile bölgeyi terk etmiştir. Komisyon üyeleri bu yolla Paris’e giderken, Türk üyeleri Deyrizor’dan (Kerkük) komisyondan ayrılarak, Şam-Halep-Adana yoluyla Türkiye’ye dönmüşlerdir. Böylece, yaklaşık 3 ay süren incelemelerini tamamlayan araştırma komisyonu, raporlarını hazırlamak ve Cemiyet-i Akvam’ın Haziran toplantısına yetiştirmek için Cenevre’ye gitmiştir587. İngiltere’nin Irak’taki ayrıcalıklı konumunu devam ettirmeye çalışmasının en önemli nedenlerinin başında, petrolden kaynaklana çıkarları gelmekteydi. 584 Bıyıklı, a.g.e., s. 280. Kodal, a.g.e., s. 290. 586 Cindoruk, a.g.e., s. 237. 587 Kodal, a.g.e., s. 306. 585 159 Avrupalı güçlerin 19. yüzyıldaki sömürge mücadeleleri 1920’lerde petrol alanları üzerindeki imtiyaz mücadelesine dönüşmüştü588. Görüldüğü gibi uzun tartışmalar ve müzakerelerden sonra İngiltere bölge ile Türkiye’nin irtibatını kesmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. E) 1926 ANKARA ANTLAŞMASI Musul Soruşturma Komisyonunun hazırladığı ilgili rapor 16 Temmuz 1925’te Cemiyet Meclisi’nin önüne verildi. Raporda yer verilen görüş ve kararlar şöyle idi. Brüksel hattı sınır olarak kabul ediliyordu. Musul vilayetinin çoğunluğunu Kürtler oluşturuyordu. Onun için bölge Irak’a bağlanması ve ayrıca Türkiye ile bir ekonomik antlaşma yapılması öneriliyordu. Manda yönetimi de 1928’de biteceği için bu süre 25 yıl uzatılıyor ve Kürtlere yönetim serbestliği ve Kürtler haklar veriliyordu. Bu iki noktaya uyulmadığı takdirde ise, Musul vilayetinin Türkiye’ye verilmesinin uygun bulunduğu belirtiyordu. Milletler Cemiyeti Meclisi, Musul bölgesini ikiye ayıracaksa, o zaman Küçük Zap hattının sınır olarak kabul edilmesini öneriyordu589. Türkiye’nin bu komisyon raporunu onaylamaması üzerine, Konsey, 19 Eylül 1925’te Lahey Adalet Divanı’ndan görüş istemiş590, Adalet Divan 21 Kasım 1925’te verdiği kararda Millet Cemiyeti kurulunun kararını bağlayıcı bulmuş ancak kurul bu kararı oybirliğiyle kabul etmek zorunda kalmıştır591. Divan’ın verdiği karar, Milletler Cemiyeti Meclisi’nin işini hafifletmişti. Milletler Cemiyeti Melclisini, Türkiye’nin onaylamamasına rağmen, 8 Aralık 1925’te Divanı kararını onayladığını açıklamıştır. Hemen arkasından da 16 Aralık 1925’te Soruşturma Komisyonu Raporunu kabul ederek, Brüksel Hattı’nın güneydeki toprakların Irak’a bırakılmasını kabul eden kararı almıştır. Türkiye, Milletler Cemiyeti kararına büyük tepki göstermiştir 592. 588 Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, I. Basım, İstanbul, Alfa Yay., 2004, s. 175. 589 Saatçi, Tarihi Gelişimi İçinde..., s. 173. 590 Bıyıklı, a.g.e., s.281. 591 Mahir, Ziyad, a.g.e., s. 78. 592 Bıyıklı, aynı yer. 160 Komisyon Rapor’nun teslim edilmesinden sonra Ankara, Milletler Cemiyeti’ne 23 Temmuz 1925‘te bir müracaatla Arap idarecilerin Türkiye’nin tezlerini zayıflatmaya yönelik faaliyetleri dikkatleri çekecekti. Arap idareciler belgeleri Cemiyetin tasarrufuna göndermeyi bile deneyeceklerdi. İfadeleri sebat edenleri Bağdat’a sevk edip tutuklayacaklardı. Irak yöneticileri de Dohuk-İmadiye’yi havadan bombalayacaktı. Irak’tan kaçan Aşiretler Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Ankara bu durumun sonlanmasını istedi. Londra Ankara’nın iddialarını doğru bulmadı, sadece gösteri uçuşları diye niteledi593. Taraflar arasında varılan antlaşmayı imzalamak amacıyla, Ankara görüşmelerinin son toplantısı 5 Haziran 1926 akşamı yapılmıştır. Tarafları temsil eden Tevfik Rüştü Aras, Sir Ronald Lindsay ve Nuri Said Paşa Dışişleri bakanlığında bir araya gelmişlerdir. Toplantıda, imzalanacak antlaşmanın son metnini incelemişlerdir. Antlaşma beklenenin aksine uzun süre devam etmiş lakin 5 Haziran 1926 gece yarısında imzalamışlardı594. 5 Haziran 1926’da Türkiye, İngiltere ve Irak hükümeti’yle Ankara’da yaptığı Sınır ve İyi komşuluk Antlaşması’yla, Musul konusunda Milletler Cemiyeti’nin vardığı çözüm yolunu, yani Musul’un, İngiltere’nin “Mandater” yönetimindeki Irak’a bırakılmasını kabul etti595. Türkiye, İngiltere ve Irak sınır ve iyi komşuluk antlaşması; üç bölüm ve bir ekten oluşmaktadır. Antlaşmanın ilk bölümünde, Türkiye ve Irak arasında ki sınır ele alınmış ve beş maddeyle tespit edilmiştir. İkinci bölümde, Türkiye ve Irak arasındaki iyi komşuluk ilişkileri ele alınmış ve 8 madde ile düzenlenmiş, üçüncü bölümde ise, genel hükümleri düzenleyen beş maddeye yer verilmiştir. Toplam 18 maddeden oluşan Ankara Antlaşması’nın sonuna konulmuş olan ekte ise, tespit edilen Türk-Irak sınırı yani Brüksel Hattı ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur596. 593 Öke, Musul-Kürdistan Sorunu …, s. 217. Kodal, a.g.e., s. 397. 595 Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1583–1984) 400. Yıldönümü, Ankara, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, 1985, s. 78., Bu antlaşmadan önce, 13 Ocak 1926’da İngiltere-Irak arasında bir antlaşma yapılmıştır. Irak Parlamentosu Irakla İngiltere arasında yapılan antlaşmayı 18 Ocak 1926 Tarihinde onaylamıştır. Antlaşmanın üçüncü maddesi, Dört yıl sonra Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olarak gerebileceğiyle ilgiliydi. Al-Mukaddam, a.g.e., s. 158. 596 Kodal, aynı yer. 594 161 5 Haziran 1926 tarihinde imzalanmış olan antlaşmanın metnini ekler kısmında sunduk. Musul Antlaşması, Avam Kamarası’nda sevinçle karşılanmıştır. Aynı şekilde Irak’ta da memnuniyetle karşılanmıştır. Antlaşmanın taraflarca onaylandığı haberi üzerine Irak Kralı Faysal, İngiliz Kralı VI. George’a bir kutlama telgrafı göndermiştir. Göndermiş olduğu telgrafta; “Türkiye ile muahede akd edildiği haberini şimdi aldığımdan kendi namıma ve milletin namına tehlikeli bir devride bizim da varımıza karşı da ima izan edilen derin teveccühatdan dolayıı gayet samimi teşekkürlerimizi göndermeği bir vazife addederim. Eğer teveccühatınız olmasaydı, bu yeni devr-i sa-âdeti görmek gözelerimize nasıb olmayacak idi. Bu devre esnasında iki memleket arasındaki dostluk devam edüb gidecektir…” denilerek, Musul’un Irak toprakları içinde bırakılmasını sağladığı için İngiliz Kralı’nın şahsında İngiliz Hükümeti’ne teşekkürlerini bildirmiştir597. Son olarak Musul’un işgal edilmesi ve bugünkü Irak’ın sınırları içine alınmasıyla Türk egemenliği fiilen sona erdi. Irak Türklerinin kaderini yakından ilgilendiren ve o zaman Musul eyaleti diye bilinen bugünkü Kerkük, Musul, Erbil ve Süleymaniye vilayetlerini içine alan bölge, uluslararası bir mesele olarak ortaya çıkmıştı. Türkiye ile İngiltere arasında büyük bir çekişmeye yol açan Musul meselesi, manda yönetimi giren Irak’ta kraliyet hükümeti kurulduktan sonra bir diplomasi savaşı haline gelmiştir598. 1920’lerin ikinci yarısı, Türkiye’nin de bir yandan Lozan’dan kalan daha az mühim meselelerini çözmeye yöneldiği; öte yandan modernleşmeye hızla eğildiği bir devre oldu. Bu devrede, da, içerde İngiltere’yle yakınlaşma olmuştur, bazen de arada soğukluk olmuştur. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 5–6 Şubat 1927’de İstanbul’da yayınlanan mülakatında, “İngiltere’yle İlişkilerin, Irak Antlaşması’nın imzalanmasından beri dostane hale geldiğini; Türkiye’nin Musul’u barışın yüce menfaatleri uğruna feda ettiğini” söylüyordu599. 597 Kodal, a.g.e,. s. 408; 409. Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, s. 117. 599 Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri…, s. 79. 598 162 Türkiye ile Irak arasında diplomatik ilişkiler kuruldu ve dostça gelişti. Ertesi yıl Tahir Lütfi Bey Tokay ilk Türk elçisi olarak Bağdat’a atandı ve 21 Aralık 1929 günü Irak Kralına güven mektubunu sunarak göreve başladı. Böylece Irak’la orta elçilik düzeyinde karşılıklı diplomatik ilişkiler kurulması süreci tamamlandı600. Bilindiği gibi 1926 yılında yapılan Musul Ankara Antlaşması ile kaybedilmiştir. Ancak bu durum, Misak-ı Milli inkâr edilmiş manasına gelmez. Nitekim 1926 -27–28 yıllarına ait Atatürk’ün Irak’taki birçok Musullu, Kerküklü ileri gelenlere yazmış olduğu mektuplar halen bu ailelerin mensupları tarafından şeref hatırası olarak saklanmaktadır. Mektuplarda Musul’un Misak Milli hudutlarına dâhil olacağı hususu tekrarlanmaktadır601. Avrupa devletlerinin her hareketlerinin altında bir siyasi egemenlik girişimi aramak Yakındoğu’da gelenek durumuna gelmişti. Onun için Amerika, Avrupa’nın siyasi tutukları yerine, gerçekçi bir iktisadi işbirliği politikası getirecek tek devlet olarak ortaya çıkıyordu602. Musul petrolleri üzerinde bir takım hak ve imtiyazlar elde etmek, sadece İngilizlere özgü bir şey değildi. Onlarla umumiyetle rekabet durumunda bulunan Amerikan petrol şirketlerinin mümessilleri de bu hususta bir şeyler elde edebilmek için Lozan’a gelmiş bulunuyorlardı. Musul meselesinde Amerikan petrolcülerinin İngilizlere karşı kullanılması da mümkündü. Bu sürede Musul petrollerini Amerikan petrol şirketlerine kaptırmaktan yararlanacak olan İngilizler, Musul arazisi üzerinde Türklere ayrıcalık tanıyabilirdi603. Burada hemen şunu da ilave etmek gerekir ki, bir “Manda statüsü” ile İngiliz idaresine girmiş bulunan Irak ile nihayet kısa bir süre sonra İngilizlerin petrol de dâhil olmak üzere bütün Irak arazisi hak ve imtiyazları redde muktedir olabildiğine nazaran asıl mesele Musul’un arazi olarak kurtarılmasıydı. Petrollerin tamamı bile İngilizlere verilmiş olsaydı bir müddet sonra buna ait antlaşmanın reddi mümkündü. Hâlbuki hudut tashihi kolay kolay tahakkuk edebilecek bir hadise değildir. Nitekim Lord Curzon‘un önceden söylediği 600 Şimşir, a.g.e., s. 82. Mahir, Ziyad, a.g.e., s. 99. 602 Earle, a.g.e., s. 303. 603 Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi Hezimet mi?, 3. Basım, İstanbul, Sebil Yay., 1992, s. 280. 601 163 sözleri de İngiltere’nin Musul arazisinden ziyade, petrollere talip bulunduğunu göstermektedir604. 7 Haziran 1926 ‘da meclis konuşmasında, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, antlaşma imzalama sebebini şu şekilde açıklamıştır; “ Dünyanın ve Yakındoğu’nun barış ve huzuru, Irak’ın bağımsızlığı ve mutluluğu adına Büyük Britanya ile ilişkilerimiz normal duruma getirmek için tek askıda kalan bu arazı sonunda fedakârlıklara katlandık. Ülke hassas bir durumundadır. Dokuz yıldır savaşılan bir dönemden çıkıyoruz. Musul hakkındaki kararı tanımamak, bizi ister istemez yeni bir savaşa sürükleyecektir. Faşist İtalya, aleyhimize yürüme hazırdır. Atatürk ve Hükümeti bunu çok iyi biliyor, bunun içindir bağrımıza taş basarak Musul’u bırakmaya razı olduk” .Bu açıklama ile genç Türkiye Cumhuriyeti, kendi iç düzenini sağlamak, gelişmek ve yaşamak için, kısaca yere sağlam basabilmek için, Musul’dan feragat etmek zorunda kalmış; bir yerde İngiltere karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır605. Türkiye, özelikle Musul’la ilgili gelişme sırasında, Milletler Cemiyeti’ne üye olmayışının gördü. Türkiye’nin, I. Dünya Savaşı’nın galiplerinin etkisi altında Milletler Cemiyeti’ne karşı ilgisi; bu ülkelerle de ilişkilerini artıracaktı. Batı’yla başta İngiltere’yle ilişkileri, 1930’ların başında olumlu bir dereceye ulaşınca, 1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne dâhil oldu606. İngiliz’in siyasi oyunları Musul Meselesinde önemli rol oynamıştır. Nasturiler kışkırtılmış ve 1924’te Irak’ta isyan ettirildiler. Daha sonra Şeyh Sait harekâtı ile Kürtleri ayaklandıktan sonra sulh masasına geldiler607. Türkiye, tüm dikkatini Şeyh Sait ayaklanmasına verdi. 17 Şubat 1925’te başlayan Şeyh Said İsyanı ile çok sayıda asker Doğu Anadolu’ya sevk edilmiş, büyük bir hareket başlamıştı. Zecri tedbirlerle isyan Mart ayı sonunda bastırıldı ve elebaşlarıyla asiler cezalandırıldı. Nitekim İngilizler Musul’da serbest kalmış Mısıroğlu, a.g.e., s. 278;279. Silleli, a.g.e., s. 67. 606 Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri …, s. 82. 607 Mustafa kafalı, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yay., 1989, s. 27;28. 604 605 164 ve böylece büyük bir mesafe almıştı608. Dolaysıyla Türkiye’nin zor olduğu durumda Musul gider ve İngilizler bu oyunları kulanmış 1926 yılında bölgeyi Irak’a bırakılmıştır609. Musul’un çözümünden sonra 1930’a kadar Türkiye İngilizlerle ilişki içinde olmuştur. 1930 yılında Irak’a muhtariyet verilmiştir ve 1931 yılında kral Faysal Türkiye’ye ziyaret etmiş ve dostluk başlamıştır610. Kral Faysal’ın Ankara ziyaretiyle Türk-Irak ilişkileri artmıştır. Kralın ziyaretinde verilen karar doğrultusunda, Türkler ile Irak arasında yeni bazı antlaşmalar imzalanması için görüşmelere başlanmış ve 9 Ocak 1932 yılında Ankara’da üç antlaşma imzalanmıştır. Suçluların Geri Verilmesi Antlaşması, Ticaret Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi611. Ayrıca Irak Anayasası’nda,“Irak’ta resmi dilin Arapça olacağı” hükme bağlandı. Fakat istisnalar da tanıdı. Bu anayasanın 17. maddesinde “ Kanunu istisna edilmiş hususlardan başka, Irak’ta resmi dilin Arapça olacağı” belirtildi. 1931 yılında çıkarılan 74 sayılı Yerel Diller kanunu istisnalardan biridir. Ayrıca Irak’ın Kerkük, Erbil gibi bazı bölgelerindeki mahkemelerde Türkçe kullanılması ve çoğunluğunu Türk çocuklarının oluşturduğu ilkokullarda da öğretimin Türkçe yapılması, 1933 Anayasasıyla da tanındı ve güvenceye alındı612. Musul meselesinin İngilizler tarafından büyük bir önemle ele alınması göstermiştir. 1924’e kadar devam eden bu çatışmada petrol bölgelerinde bulunan toplulukları idare etmenin politik oyunlar dâhilinde yürütülmesi de o bölge halkının selameti için değil petrolü nasıl elde tutabilecekleri düşüncesinden kaynaklanmıştır613. Sonuçta Milletler Cemiyetinin kararı, Türkiye aleyhine oldu, çünkü o dönemde dünyanın en büyük gücü olan İngilizler, Cemiyet-i Akvama hâkimdi 608 Kazım Yaşar Kopraman, “Lozan Antlaşması Ve Irak Türkleri”, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yay., Ankara, 1989, s. 45. 609 kafalı, a.g.e., s. 27-28. 610 Refet Yinanç, “Türkiye Cumhuriyeti Dış Politikası Ve Irak Türkleri”, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989, s. 31–32. 611 Şimşir, a.g.e., s. 89. 612 a.g.e., s. 90;91. 613 Kenan Kırkpınar, Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye (1919–1922), Ankara, Phoenix Yay., 2004, s. 136. 165 ve Türkiye Cemiyet-i Akvama daha üye değildi. Neticede Türkiye, Ankara Antlaşması ile Musul’u İngiliz mandası altında Irak’a bırakmıştır. Böylece bölgenin büyük bir kesiminde yaşayan Türkler (Türkmenler), Türkiye sınırının dışında kalmışlardır. Musul, Irak’a bırakılmamalıydı ama “Her zaman gemilerin arzuladığı yerden rüzgâr esmez”. Ve Musul meselesi de Türkiye’nin bütün çabalarına rağmen istediği gibi sonuçlanmamıştır. F) MANDA REJİMİNİN İPTALİ VE IRAK’IN BAĞIMSIZLIĞI Manda yönetimine karşı çıkan Irak milliyetçileri, İngiltere aleyhine siyasi teşkilatlanmaya giderek, Irak yönetimine baskı uygulamaya başladılar. Bu baskılar sonucunda614, 30 Haziran 1930 Antlaşması ile Irak’a bağımsızlık verdi. Mamafih bu antlaşma ile İngiltere ile Irak dış politikada daima birbirlerine danışacaklar, bir saldırı halinde İngiltere Irak’a yardım edecek ve Irak ordusunu İngiltere yetiştirecektir. Her şeye rağmen, Irak oldukça kısa bir sürede 30 Haziran 1930 yılında615 imzalanan yeni bir antlaşma ile bağımsızlığına kavuşmuş olmaktaydı616. 614 Ünverdi,a.g.t., s. 112. İngiltere ve Irak arasında yapılan antlaşmanın şöyledir: İngiliz- Irak ittifak muahedesinin metni neşrolunmuştur. Muahede Irak’ın Cemiyeti Akvama girdiği andan itibaren meriyete geçecek, gene bu andan itibaren İngiltere’nin Irak üzerinde ki mandası bitecektir. İki memleketin müşterek menfaatlerine temas eden bilcümle harici mesele’de Londra ile Bağdat arasında sıkı bir istişare yapılacaktır. Bir taraf bir harbe karışmış bulunacağı zaman diğer taraf ona müttefik sıfat ile yardım edecektir. Bu cümleden olarak İngiltere Irak’ın şehirlerinden, limanlarından, demir yollardan, nakil vasıtalarından, tayyare karargâhlarından, istifade edecektir. Irak hükümeti Basra civarında ve Fırat‘ın garbinde tayyare karargâhları tesisi için İngiltere’ye bir kısım araziyi kiralayacaktır. Hinaidi ve Musul’daki İngiliz kuvvetleri buralarda beş sene kalacaktır. Irak için hariçten istişarı bir askeri heyet celbi kararlaştırıldığı zaman İngiltere’ye müracaat olunacaktır. Muahedenin müddeti yirmi beş senedir) Cumhuriyet Gazetesi, 19 Temmuz 1930, s.3. 616 Armaoğlu, a.g.e., s. 202; İngiltere-Irak başlığı altında Türk basında (Cumhuriyet) alınan 1930 İngiltere ile Irak imzalan antlaşma şöyle değerlendiriyormuş: Irak Kralı Faysal ve Başvekili General Nuri Paşa İngiltere’de misafir bulunuyorlar. Bunların Londra’ da bulunmaları geçen ayın otuzunda Bağdat’ta imzalanan ittifak muahedesiyle alakadardır. Muahedenin tatbikine ait mesail ve teferruatı görüşülecektir. Muahedenin metni ancak birkaç gün evvel neşrolundu imzalandığı vakit neşrolunan hulasasile aksı arasında mühim bu muahede farklar vardır. Filvaki İngiltere bu muahede ile Irak’ın istiklalini tanmış olup işgal kuvvetlerini çekmeği deruhte etmiş ise de iki devlet arasında askeri ve idari gayet sıkı ve mühim rabıtalar tesis edileceğinden Irak adeta İngiltere’nin bir peyki olacaktır. İngiltere’nin Şarkta nüfusu altında bulunan memleketlere karşı hazırladığı yeni siyasetini birinci numunesi Irak-İngiliz ittifak muahedesidir. İttifak siyaseti denilen bu politika birçok cihetten işgal ve himaye siyasetlerine faik ve İngiltere için daha karlıdır. Evvelce İngiltere işgal ve müdafaa masraflarından ve mesuliyetinden kurtuluyor. Diğer 615 166 Ve 1931 yılında İngiltere hükümeti, Milletler Cemiyetinden resmi bir şekilde Irak’a olan mandasının sona erdirilmesini ve malum Misaklara göre Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine kabul edilmesini istemiştir. İngiltere hükümeti bu talebi daha önceden Irak hükümeti ile olan antlaşmasının ve 14 Eylül 1929 tarihinde ona bildirdiği kararın gereğince yapmıştır617. İngiltere hükümeti, bu talebi Irak’ta son on yılda (1921–1931 yılları arasında ) yapılan gelişmelere dair bir raporla desteklemiştir. Raporda Irak’ın artık başka bir devletin mandasının altına girmeye ihtiyaç duymadığını belirtilmiştir618. Milletler Cemiyetinde İngiltere hükümeti tarafından sunulan bu talebin müzakeresi iki sebepten dolayı uzun sürmüştür. Bunlar: 1. Bu tür bir talep Milletler Cemiyetine sunulan ilk talep olmuştur. Ayrıca Cemiyetin Misakına göre geçici olarak mandaya karar verilip bu Misakta Mandanın nasıl sona erdirileceğinden ve hangi şartların gerçekleştirilmesinin gerektiğinden hiç söz edilmediği için Milletler Cemiyetinin bu konu ile ilgili bir karar alması gerekiyordu. 2. Fransa, İngiltere Mandasının sona erdirilmesini, Suriye’de olan çıkarlarına karşı bir tehdit ve tehlike olarak görüyordu. Çünkü Fransa’nın Suriye’ye olan Mandası, İngiltere’nin Irak’a olan Mandası ile aynı günde kararlaştırılmıştır. Ancak Fransa, İngiltere’nin bu talebine tam olarak karşı çıkmayı mantıklı görmeyip sadece ertelenmesi için birçok kanuni sorunlar çıkarmaya çalışmıştır. taraftan dost ve müttefik siyaset ve askeri nüfuz ve hâkimiyetini muhafaza ediyor. Irak müstakil ve hukuku hükmüraniyi haiz bir devlet oluyor. İngiltere Bağdat’ta şimdiki komiser yerini bir büyük elçi bulunduracaktır. Fakat İngiltere’yi alakadar edecek harci meselelerde Irak Hükümet İngiltere ile istişare edecek, ecnebi memleketlerde İngiltere’ye müşkülat çıkararak harekette bulunmayacak ve İngiltere üçüncü bir devlet ile harbettiği vakit Irak İngiltere’ye muavenet edecektir. İngiltere’ye muhtelif haval üssülharekeler leav edilecek ve İngiltere buralarda istediği kadar kuvvet bulunduracaktır. Irak ordusunun teçhizat ve teslihatı İngiliz sisteminde olacaktır. Irak askeri muallimlerinin İngiltere’den celbedecektir. Irak’ta daimi bir İngiliz heyeti askeriyesi bulunacaktır. İngiliz kuvvetleri transit olarak Irak’tan geçer iken her türlü vasati nakliyeden istifade edecektir. Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930, s. 12. 617 Barkawi, a.g.e., s. 144. 618 a.g.e.,s.180. 167 Milletler Cemiyeti, bu konunun müzakeresini araştırmak, incelemek ve sonuçlandırmak için özel bir komisyon oluşturmuştur619. Milletler Cemiyetinin çatısı altında üç komisyon bulunuyordu, bunlar Manda işleri ile ilgilenen komisyon, Uluslar arası Kanunlarla ilgilenen komisyon ve I. Dünya Savaşından sonra Barış antlaşmalarını yapan azınlıkların işleri ile ilgilenen komisyon idi. Milletler Cemiyeti, bu müzakerenin derin ve detaylı bir şekilde araştırılması ve incelenmesi için yukarıdaki adı geçen üç komisyonun raportörleri ile İngiltere temsilcisinden oluşan bir özel komisyonun oluşturulmasına karar vermiştir620. Komisyon, İngiltere temsilcisinden Irak’ta idari ve hukuki teşkilatlar ve Kürtlerin yaşadıkları bölgeler ile ilgili daha detaylı bilgiler istemiştir. İngiltere temsilcisi, komisyona Kürtler ve Kürtlerin yaşadıkları bölgeler ile ilgili özel ve detaylı raporlar sunmuştur. Raporlarda Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde Kürtçenin resmi bir dil haline geldiğini ve bu mesele ile ilgili istatistiksel olarak çalışan bütün memurların isimlerini tek tek belirtilmiştir621. Sunulan repolarda Irak’ın bağımsız olarak yaşayabilmesi için artık bundan sonra bir mandaya ihtiyaç duymadığı açık bir şekilde izah edilmiş ve kanıtlanmıştır. Ancak komisyonu tedirgin eden ve göz önünde bulundurulması gerekli görülen bir başka konu ise şöyle olmuştur: Manda kalktıktan sonra Irak’ın durumu bu şekilde devam edecek mi? Bu yüzden Irak hükümetinden bununla ilgili resmi bir taahhütname yapması uygun görülmüştür. Komisyon, düzenlenecek taahhütnamede yer alması gereken maddeleri iki bölüme ayırmıştır. Bunlar 1. Devletin, vatandaşlarına olan ilişkileri, 2. Devletin yabancılara ve Milletler Cemiyetindeki diğer ülkelere kaşı olan ilişkileri. Irak hükümeti bu talepleri iki raporda hazırlamış, bunların Kanun-u Esasinde ve Kurucu Meclisi tarafından onaylanan ve Millet Meclisi tarafından 619 Sati Al-Husari Abu Haldun, Muzakarati fi Al-Irak (1927–1941), Al-Cuz Al-Sani, Al -Tabaa AlUla, Beyrut, Dar Al-Talia, 1968, s. 548. 620 Abu Haldun, a.g.e., s. 549. 621 Aynı yer. 168 düzenlen bütün kararlarda mevcut olduğunu ileri sürerek Millet Meclisine sunmuştur622. Millet Meclisi bu raporlara onay vermiş ve Milletler Cemiyetine sunulması için 5 Mayıs 1932 tarihinde hükümete yetki verilmiştir. Son metni Milletler Cemiyeti’ne sunulan bildiri, 19 Mayıs tarihinde onaylandı ve Irak Başbakanı Nuri Said 30 Mayıs 1932’de Bağdat’ta bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyon iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm 10 maddeden oluşmaktadır. Bu bölümde azınlıkların hakları ve temel insan hak ve özgürlükleri sıralanmaktadır. İkinci bölüm ise uluslararası antlaşmalar devletlerarası ilişkiler, Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne girişi ve üyeliği ile ilgili ve benzer taahhütlerdir623. Yayınlanmış olan deklarasyon’un maddeleri ekler kısmında belirtilmiştir. Bu raporlar veya taahhütname, Milletler Cemiyeti’ne sunulduktan sonra 3 Ekim 1932 tarihinde resmi olarak Irak Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edilmiştir. Böylece 56 üyeden oluşan Milletler Cemiyeti’nin 52 üyesinin olumlu oyunu alan Irak, Milletler Cemiyeti’nin üçüncü Orta Doğulu ve 57’nci üyesi olmuştur. Nitekim Irak Milletler Cemiyetine katılan ilk Arap ülkesi olmuş ve hatta İkinci Dünya Savaşının başlamasına kadar tek Arap ülkesi kalmıştır624. Irak, Milletler Cemiyetinin üyeliğini kazandıktan sonra Bağdat’ta Başkent Belediyesi büyük bir şölen düzenlemiştir. Şölene, Parlamenterler ve Aayan Meclisi üyeleri, büyük devlet memurları ve çeşitli sancaklardan gelen heyetler katılmıştır. Şölende Kral Faysal∗ siyasi bir söylev sunmuştur. 622 Abu Haldun, s. 550. Misak-ı Milli ve Türk Dış Politikasında Musul, Kerkük ve Erbil Meselesi Sempozyumu, s. 79. 624 Al-Nasiri, a.g.e., s. 299. ∗ Birinci Kral Faysal 1883’te Tayıf’ta dünyaya geldi. 21 Ağustos 1921 yılında Irak kral seçildi. .1891’de babası şerif Hüseyin ile İstanbul’da mecburi ikamet etmiş (Sultan Abdulhamid bunların zararlı faaliyetlerini önlemek için İstanbul’a davet etmiş ve alıkoymuş) 22 yaşında evlenmiş, 1909 yılında ailesi ile Mekke’ye dönmüş, 1913 yılında Meclisi mebusuna Cidde milletvekili olarak katılmış. 10 Haziran 1916 yılında Osmanlı İmparatorluğuna babası Hüseyin’in isyanı üzerine isyancı Arapların kumandanlığını yapmış.1920 yılında İngilizlerin desteği ile Suriye kralı 11 Temmuz 1921 yılında ise yine İngilizlerin desteği ve isteği ile Irak krallığına getirilmiş, 11 Eylül 1933 İsviçre’ye gelmiş ve saat on ikiyi beş geçer kaldığı otelde kalp sektesinden ölmüş. Kral Faysal’ın ölümnden sonra yerine Irak kralıyetine oğlu gazi geçti. Demirci, a.g.e., s. 23. 623 169 Söylevde Irak’ın kazandığı yerin sevinci dile getirmek ile başlanmış ve Irak’ın yandaşı olan İngiltere, komşu ülkeler ve Milletler Cemiyetinde üye olan ülkelere teşekkür bildirmekle sonuçlanmıştır625. 1930 yılında İngiltere ve Irak arasında ağır şartlar ile imzalanan bu antlaşma Irak milliyetçilerinin hedeflerini engellemesine rağmen, Irak bu antlaşmayla Milletler Cemiyetine üye olmuş, diğer bağımsız devletler tarafından bağımsızlığı tanınmış ve bu devletlerle eşit duruma gelmiştir. Bu da Irak’ın tam olarak bağımsızlığını kazanabilmesi için büyük bir adımdır. 625 Abu Haldun, a.g.e., s. 554. SONUÇ Mezopotamya (Irak), stratejik coğrafi konumu ve zenginliklerinden dolayı her zaman büyük güçlerin ilgi odağı olmuştur; yeni yolların keşfi önemini daha artırmış, bu yüzden Irak’ta savaşların hiç sonu gelmemiştir. ΧΙΧ yüzyılın ikinci yarısına gelince bölgenin önemi gittikçe artmış ve uluslar arası siyasette önemini göstermiştir. Hele petrolün keşfi başta İngiltere olmak üzere emperyalist güçlerin iştahını iyice kabartmıştır. İngiltere de zengin petrol, tarım ve ticaret sahibi olan Mezopotamya’ya hâkim olmaya çalışmıştır. Daha sonra İngiltere bölgedeki yerini ve konumunu Amerika Birleşik Devletlerine bırakmıştır. İkinci Abdülhamit zamanından beri inşa edilmesine başlanılan BağdatBerlin demiryolu İngiltere için artık büyük tehditti, bu yüzden İngiltere Almanya ile rekabete girmiştir. Artık Mezopotamya’yı kontrol altına almak İngilizler için hayati bir mesele haline gelmiştir. Bu yüzden İngiltere bu dönemde Arabistan ve Basra Körfezi şehirleriyle ilişkilerini geliştirmiş, sonuç olarak İngiltere I. Dünya savaşı sırasında Arap halkını Osmanlı devletine karşı ayaklandırmayı başarmıştır. İngiltere Şerif Hüseyin ile diyalog kurabilmiş, bir Arap devleti ve Arap milli hükümetini kurmak konusunda yardımda bulunmak vaatleriyle Şerif Hüseyin’i kendi tarafına ve Osmanlı devletine karşı çekmeyi başarabilmiştir. İngiltere’nin Mekke Şerifi Hüseyin ile yapmış olduğu antlaşmalar etkisini, Aralık 1914’te Osmanlı Halifesi Cihad-ı Ekber ilan ederken zayıf bir etki ile göstermiştir. Çünkü Cihad-ı Ekber’in ilanın, Şerif Hüseyin’in kontrol ettiği bölgelerde hiçbir etkisi olmamıştır. Şerif Hüseyin Hicaz, Suriye ve Irak’ı içine alan bölgede bir Arap Devleti Kurmayı arzuluyordu. Osmanlı Devletine gelince, Osmanlı Devleti 18. yüzyılın başlarından itibaren büyük çapta toprak kaybına başlamıştır.1860’lardan sonra güç dengelerinin değişmesiyle Osmanlı Devleti gittikçe zayıflamış ve büyük devletlerin hedefi haline gelmiştir. Osmanlı devletinin İngiltere’yle ilişkileri 171 bozulmaya baş tutmuş, Osmanlı-Rus savaşından sonra İngiltere Osmanlı Devletine karşı siyasetini değiştirerek Osmanlı devletini parçalamaya yönelik bir siyaset izlemeye başlamıştır. Milliyetçi akımın etkisiyle Osmanlı Devleti içten bir parçalanma sürecine girmiştir. Milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti içinde yaşayan diğer milletleri de uyandırmış, bu milletlerden biri olan Araplar da Osmanlıya karşı isyan etmiştir. Ancak sonuçta bağımsızlık bekleyen Arap milliyetçileri, sömürgeci Avrupa devletlerinin kurbanı olmuş ve Arapların yaşadığı bölge 16 Mayıs 1916’da imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmıştır. Antlaşmaya göre Irak İngiltere’ye bırakılmıştır. 30 Ekim 1914’te Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında İngiltere’ye karşı savaşa girmiştir. 5 Kasım 1914’te Osmanlı’ya karşı İngilizler, ilk cepheyi Irak’tan açmışlardır. Bunun amacı Basra Körfezinden Kuzeye doğru çıkıp, Rusya ile irtibat kurmak, Almanlara Hindistan’ın yolunu kapatmak ve petrol kaynaklarını kontrol altına almaktı. İngilizler, İngiliz askeri istihbaratı çalışmaları sonucu, 1914’ten beri Irak cephesi komutanı olarak görev yapan General Townshend’i esir düştükten sonra yerine General Maude’i İngilizlerin Irak kuvvetleri komutanı olarak atamışlardır. Bu değişiklik, üç yıldan beri devam eden ve tarihçiler tarafından Kut ül-Amara kuşatması olarak anılan askeri kuşatmanın çözülmesinde önemli rol oynamıştır. İngilizler Irak’a, güneyden Fav bölgesinden, Birinci Dünya Savaşının başından yani 1914’ten itibaren girebilmiş olsalar da Osmanlılar İngiliz ordusunun kuzeye (yani Bağdat’a) doğru ilerleyişini Kut bölgesinde (üç yıl boyunca) durdurabilmişlerdir. İngiliz askeri kuvvetleri 1917’de yukarıda adı geçen kuşatmayı aşarak Bağdat’a doğru ilerleyişini sürdürmüş ve kısa bir süre içinde Bağdat’ı da kontrolü altına almıştır. 30.Ekim. 1918 tarihinde Mondros Mütarekesiyle Birinci Dünya Savaşı son bulmuş ve savaşan tarafların askeri kuvvetlerinin bulunduğu yer sınır (misakı milli) olarak kabul edilmiştir; böylece Musul vilayeti ( Musul vilayeti, bugün Musul, Erbil Duhok ve Süleymaniye illerini kapsayan ve bugünkü Türkiye Irak sınırından itibaren Irak’ın güneyine doğru Hamrin Tepelerine kadar uzanan coğrafi bir bölgeyi kapsamaktaydı) Osmanlıların kontrolünde kalmıştır. Ancak daha sonra İngilizlerin mekru hilesi 172 ve Musul vilayeti askeri komutanı Ali İhsan Sabist paşanın stratejik hataları sonucu Osmanlı kuvvetleri Musul vilayeti üzerinde hâkimiyetini kaybetmiştir. İngiliz askeri komutanı General Maude Bağdat’a girdiğinde Irak halkına hitap ederek “ Biz buraya işgalci olarak değil, fatih ve kurtarıcı olarak geldik” demiş olmasına rağmen, çok kısa bir süreden sonra Irak halkı İngilizlerin gerçek amaçlarının ne olduğunu fark etmiş; artık Irak’ın her yerinde isyanlar ve ayaklanmalar baş göstermiştir. Tarih 30.Haziran.1920’yi gösterdiğinde artık Irak’ta genel bir halk ayaklanması başlamıştır. Bu ayaklanma daha sonra Tavre’t-el-Işrîn (yani yirmi devrimi) ayaklanması olarak adlandırılmıştır. Ayaklanma Rumeyse Kasabasında çıkmış, daha önce de söylediğimiz gibi Irak’ın birçok bölgesine yayılmıştır. Teflerdeki Türkmenlerde Arap aşiretleriyle omuz omuza ayaklanmaya katılmıştır. İngilizler, Irak’ın her tarafına yayılan söz konusu halk ayaklanmasını durduramamış ve sonunda İngiliz işgal kuvvetleri direnişçilerle görüşmek ve diyaloga girmek zorunda kalmışlardır. İngilizler, Mayıs 1918’de Irak’ta Sir Percy Cox başkanlığında Sivil Yönetim adında bir idare kurmuşlardır; daha sonra Percy Cox’ın yerine Ser Arnold Wilson Irak’ın sivil yöneticisi olarak atanmıştır. İngiltere, 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı ile Irak’ı mandası altına almış ve başına da Arnold Wilson’u getirmiştir. Wilson, Osmanlı döneminden kalma birçok kurumu iptal etmiş, yerlerine sivil konuları yönetmek üzere askeri kurumlar inşa etmiştir. Söz konusu kurum ve kuruluşların başına Irak’ı demir pençelerle yönetecek askeri subaylar atamıştır. Bu olay (askerleri sivil görevlerde atama olayı) Irak’ta bir sabıka olarak benimsenmiş, Irak’ta krallık/monarşi ve cumhuriyet dönemlerinde uzun bir süre askerlerin sivil görevlerde atanması bu olaya dayandırılmıştır. Sonunda İngilizler, askeri üstünlükleri sayesinde halk ayaklanmasını azda olsa bastırabilmiş olsalar da (ayaklanma askeri hedeflerine ulaşamadı ancak siyasi hedeflerini gerçekleştirebildi) Irak’ta tam askeri nitelikli olan yönetim tarzlarını değiştirmek zorunda kalmışlardır; bu da ayaklanmanın siyasi bakımdan başarılı olduğunu kanıtlar. İngilizlerin Irak’ta uyguladıkları Manda rejimi başarısız olmuş ve artık İngilizleri Irak’ın idaresi için uygun yönetim tarzı arayışı peşine düşmüş ve sonunda Yerel Yönetim rejimini benimserlerdir. 173 Böylece Abdurrahman El-Nakip başkanlığında Irak’ta ilk geçici ulusal hükümet kurulmuştur. Temsil bakımından söz konusu hükümette aşiret ve mezhep dağılımı dikkate alınmış ve göz önünde bulundurulmuştur; her Iraklı bakanın yanına bir İngiliz danışman atanmıştır. Daha sonra İngilizler Irak’ta bir krallık rejimi kurma yönündeki niyetlerini açıklamışlar ve krallık için Şerif Hüseyin’in oğlu, Emir Faysal’ı aday olarak göstermişlerdir,(I.Dünya Savaşında Şerif Hüseyin İngilizleri Osmanlılara karşı desteklemiş, bu hizmet karşılığı İngilizler, büyük oğlu Faysal’ı ilk başta Suriye’ye kral yapmışlar Fransızlara karşı çıkınca Suriye’den alıp Irak’a kral yapmışlardır). Irak’ta yapılan halk referandumunda Emir Faysal halkın %96’sının olumlu oyunu almıştır ve 23 Ağustos 1921 tarihinde Irak’ın krallık tahtına oturtulmuştur. Referandum’da Kerkük livası Faysal’ın aleyhine oy kullanırken, Erbil ve Musul livaları azınlıkların haklarını korumak için garanti istemiş, Süleymaniye livası ise referanduma katılmamıştır. Bu süreçte İngilizlerin Irak’ın içişlerine karışması devam etmiş, bunun yanında kral Faysal iç (Kürt, Asurî, aşiret ve mezhep sorunları) ve dış sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte İngilizler, 1922 antlaşmasını (bu antlaşma Irak’ın ilk anayasasını koyacak kurucu meclisi kurmak ve Musul sorununun çözüme kavuşturmak gibi şartları içermekteydi. Bunun yanında bu antlaşma, görünürde öyle olmasa da manda prensiplerini içeren ve manda mantığı üzerine kurulu bir antlaşmaydı). İngilizler Musul sorununu Kral Faysal ve Irak’a karşı bir koz ve baskı aracı olarak kullanmıştır. Çünkü bu tarihlere kadar Türkiye Musul Vilayeti üzerinde hak talep etmekteydi. 1922 antlaşması ile Irak açık ve aleni bir mandadan kurtulmuş, ancak başka ve gizli bir manda altına girmiştir. Çünkü daha sonra göreceğimiz gibi manda anlayışı maddeler halinde bu sözleşmeye işlenmiştir. 19 Ekim 1922 tarihinde, bakanlıklar, devlet kurum ve kuruluşlarının kuruluşunu onaylamak, krallık anayasasını koymak, temsilciler meclisi seçim yasasını koymak ve Irak İngiliz antlaşmasını (1922 antlaşması) imzalamak için Irak Kurucu Meclisini oluşturmaya mahsus bir kraliyet iradesi fermanı (iradei melekiye) çıkarılmıştır. Daha önce de aktardığımız gibi, Abdurrahman El-Nakip de (arkasından halefi, Abdulmuhsin El-Sadun) Irak’ın ilk kraliyet başbakanı olarak seçilmiştir. Kral Faysal, aynı yıl siyasi partilerin kurulmasına yol 174 vermiştir. Böylece Irak’ta o dönemde ikisi muhalefet partisi olmak üzere üç parti (El-Hizip El-Vatani El-Iraki (Irak Milli Partisi), Hizbil Nahza El-Irakiye (Irak Kalkınma Partisi) ve El-Hizip El-Hur El-Iraki (Irak Özgür Partisi)) Muhalefeti temsil eden ilk iki partinin hedef ve talebi Irak’ın bağımsızlığı ve Irak’ta anayasal bir krallık (meşrutiyet) kurmaktı, üçüncü partinin hedef ve talebi ise Britanya ile müttefiklik antlaşması imzalamaktı. Şubat 1924 tarihinde Kurucu Meclis seçimleri yapılmıştır; Meclisin açılışı Mayıs 1924 tarihinde yapılmıştır. Abdulmuhsin El-Sadun de Meclisin İlk başkanı olarak seçilmiştir. Irak’ın bağımsızlığını garanti altına alan 1922 antlaşmasını ve Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak girmesini onaylamak ve Musul sorununu çözmek, meclisin görevleri olarak belirlenmiştir. Manda mantığı üzerine kurulu 1922 antlaşması olumlu noktalar içeriyor olmasına rağmen söz konusu mantığından dolayı (manda mantığı) Irak halkı tarafından büyük muhalefetle karşılanmış, Irak hükümeti de bu muhalefetten dolayı halka karşı şiddet uygulamıştır; Britanya’nın Irak Yüksek Komiseri antlaşma onaylanmadan üzerinde tadilat yapılmasını reddetmiştir. Sonunda Irak’ın bağımsızlığını garanti altına alan, Irak’ın Milletler Cemiyetine üye olarak girmesini sağlayan ve Musul sorunu çözümünü içeren 1922 antlaşması,1924‘te meclis tarafından onaylanmıştır. 21 Mayıs 1925 tarihinde neşir edilmiştir. Aynı tarihte Kurucu Meclis iptal edilmiş ve yerine Temsilciler Meclisi kurulmuştur. İngilizler, manda idaresi döneminde Irak’taki Türk nüfusuna karşı baskı politikası izlemiş ve 1924 tarihinde Türkmenlere karşı ilk katliam meydana gelmiştir.1925 tarihinde Krallık döneminde Irak’ın ilk anayasası çıkarılmıştır.1925 anayasası, vatandaşlar arasında etnik veya siyasi ayrım yapan maddeler içermez. Bu anayasa Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere üç dilde basılmıştır. Musul meselesine gelince, 24 Temmuz 1923’te Türkiye ve İngiltere arasında Lozan antlaşması imzalanmıştır. Musul meselesi söz konusu antlaşmada yer almıştır. Lozan antlaşmasına göre, 9 ay içerisinde meselenin çözülmesi gerektiği; bu süre içerisinde çözülmezse meselenin Milletler Cemiyetine gönderileceği kararlaştırılmıştır. Musul meselesi Haliç 175 Konferansında da ele alınmış, ancak İngilizlerin Hakkâri üzerinde de hak iddia etmesinden dolayı bir sonuca varılmamış ve böylece 6 Ağustos’ta mesele Milletler Cemiyetine havale edilmiştir. Milletler Cemiyeti kontrolünde taraflar arasında ilk görüşme 20 Eylül 1924 tarihinde yapılmış, ancak Türklerin isteği istikametinde bir sonuca varılmamıştır.30 Eylül 1924 tarihinde Musul halkının görüşlerini almak üzere bir komisyon oluşturulmuş ancak Türk -İngiliz sınır çatışmaları komisyonun çalışmalarını olumsuz etkilemiştir. Böylece 29 Ekim 1924’te “Brüksel Hattı” adında bir Türk-Irak sınır belirlenmiştir. Komisyonun hazırladığı rapor 16 Temmuz 1925 tarihinde Milletler Cemiyeti Meclisine sunulmuştur. Türkiye’nin söz konusu raporu kabul etmemesine rağmen Milletler Cemiyeti, soruşturma komisyonun hazırlamış olduğu raporu 16 Aralık 1925 kabul ederek Brüksel Hattının güneyinde kalan bölgeyi Irak’a bırakmayı karara bağlamıştır. Türkiye bu olanlara karşı tepkisini ortaya koymuş olsa da o dönemde ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı, 5 Haziran 1926’da Ankara Antlaşmasıyla Musul’u Irak’a bırakmıştır. Kerkük’ün daha önce İngilizlerin eline geçmesi, Türkiye’nin Musul Vilayetini kaybetmesi konusunda önemli rol oynamıştır. Musul’un kaybının ikinci nedeni, Lozan’da Musul meselesinin çözümlenmemesi ve daha sonra Türkiye’nin meseleyi Milletler Cemiyetine havale edilmesini kabul etmesidir. Musul meselesinin Milletler Cemiyetine taşınması İngilizlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Öteden beri İngilizlerin çabası meseleyi Milletler Cemiyetine taşımaktı. Çünkü meclise kendileri hâkimdi Musul meselesinin Milletler Cemiyetine havalesi meseleyi, istedikleri doğrultuda sonuçlandırabilecekleri anlamına gelirdi, sonunda da durum İngilizlerin istedikleri gibi de oldu… İngilizlerin Musul konusunda bu kadar istekli olmaları bölgenin petrol zenginliği ve İngiltere için bir geçiş yolu olmasındandır. Meclis (temsilciler meclisi) Musul Meselesini (Türkiye Musul vilayeti üzerinde hak iddia etmekteydi) Milletler Cemiyeti’ne havale ederek çözüme kavuşturmuştur. Söz konusu uluslar arası kuruluş Musul vilayetinin (Irak’ın 25 yıllık bir süre için İngiliz mandası altında kalması koşuluyla) Irak devleti toprakları içinde kalacak şekilde tavsiyede bulunmuştur. Buna dayanarak 13 Ocak 1926’da Irakla İngiltere ve 25 Temmuz 1926’da Irakla Türkiye arasında 176 (Ankara Antlaşması) iki antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşmada Irak–Türkiye arasındaki sınırın nihai olması ve hüsnü civar ilişkileri (iyi komşuluk ilişkileri) gibi konular yer almıştır. Irak Parlamentosu Irakla İngiltere arasında yapılan antlaşmayı 18 Ocak 1926 tarihinde onaylamıştır. Antlaşmanın üçüncü maddesi, dört yıl sonra Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olarak girebileceğiyle ilgiliydi. İngilizler, Irak halkının sert tepkisine rağmen manda rejimini uygulamaya devam etmiştir. Iraklılar artık her türlü manda rejiminden kurtulmak peşinde, İngilizlerse manda rejiminin olumsuz yönlerini ve yamukluklarını gizlemek peşindeydi, sonunda İngilizler manda rejimini ve mandacılık maddelerini bir antlaşmaya dökebilmiştir. Antlaşmaya göre Irak resmen bağımsızlığına kavuşmuştur. Ancak söz konusu antlaşmanın süresi belli değil, bazen kısaltılmış bazen de uzatılmıştır. Bu duruma ancak Irak-İngiltere arasında imzalanan antlaşmayla son verilmiştir. Bu antlaşma manda rejimine başka bir maske girdirmiş olsa da resmi olarak Irak’ta manda rejimine son vermiştir. Manda rejiminin uygulanması hayli zordu, manda rejimi bir taraftan Iraklı bakanları Irak parlamentosu önünde sorumlu tutmuş diğer taraftansa kendilerine, doğru gördükleri yönde hiçbir hareket edebilme yetkisi vermemiştir. Çünkü son söz Irak ulusal hükümetinin değil, manda hükümetinin temsilcisi olan Yüksek Komiseri temsilcinindi. Söz konusu Yüksek Komiseri yardımcıları ise Irak ulusal bakanlıklarında ve resmi dairelerde danışman olarak görev yapmakta ve kamu nitelikli meseleler tam olarak bunların hegemonyasındaydı. Bu danışmanlara müşavere edilmeden ve görüşleri alınmadan hiçbir kanun koyulmaz, hiçbir önemli sorun çözülemez ve olurları olmadan hiçbir önemli memur atanamaz ve görevinden alınamazdı. İngiliz hükümetiyse, Milletler Cemiyeti ve dış ülkeler nezdinde kendini mandacı olarak gösterdiği halde Iraklılara kendini, iki taraf arasında imzalanan antlaşmaya (1922 antlaşması manda rejimi adı hariç, mandaya özel tüm maddeleri içermekteydi) göre, müttefik olarak göstermekteydi. Bunun için Irak halkı bu dönemde İngiltere ile imzalanan söz konusu antlaşmayı bir başka antlaşmayla değiştirme veya tadil etme çabası içerisindeydi. Kral Birinci Faysal’ de bu dönemde Al ve İste politikasını izlemiştir. 177 İngilizler antlaşma politikasını izleyerek direnişçileri silaha başvurma eğilimlerini engelleyebilmiştir. İngilizler, sömürgecilik çıkarları Irak’ın iç işlerine karışmamayı gerektiriyor olduğunun farkına varınca bu yönde hareket etmeye başlamıştır. Buna göre Irak bakanlıkları ve resmi kurum ve kuruluşlarında ( İngiliz çıkarları ile doğrudan doğruya ilişkili olan bazı bakanlık ve kurumlar hariç) görev yapan İngiliz memurları memurluklarına geri çağırmıştır. İngilizler 30 Haziran 1930’da Irakla bu yönde bir antlaşma yapmıştır, antlaşma 3 Ekim 1932 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu antlaşmaya göre, İngilizler Irak’ta istikrarlı bir hükümetin kurulmasını şart koşmuş, resmi kuruluşlardaki varlıklarını/mevcudiyetlerini garanti altına almış, buna karşılık İngilizler Irak’ın Milletler Cemiyeti’ne üye olarak girmesini kabul etmiştir. Irak 3 Ekim 1932 tarihinde Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edilmiş ve bu olay başkan Nuri Said tarafından bir bildiri ile yayınlanmıştır. İmzalanan antlaşmanın ağır şartlarına rağmen Irak, bu antlaşmayla Milletler Cemiyetine üye olmuş, diğer bağımsız devletler tarafından bağımsızlığı tanınmış ve bu devletlerle eşit konuma gelmiştir. Bu da Irak’ın tam bağımsız bir ülke olabilmesi için önemli bir adımdı. Kral Faysal’a gelince, sakin ve siyasi dehaya sahip bir kişilik olmasına, iç politikada şiddetten uzak bir tutum uygulamasına rağmen, bu zatın durumu kıskanılacak değildi ve zordu. Kral iki ateşin arasında kalmıştı, bir tarafta çıkarları peşinde olan hırslı bir işgalci diğer tarafta ise bağımsızlığını arzulayan bir halk vardı. Hatta Irak’ta kraliyet rejimi döneminde, birbiriyle çelişen iki temayülün, ilki ulusal diğeri de Britanya’nın Irak ve bölgedeki hegemonya ve nüfuzunu destekleyen temayülün var olduğu söylenebilir. Çelişmekte olan bu iki temayül bu veya diğer kralın görüşüne veya bu ya da öteki bakanlığın programlarına göre yer değiştirmekteydi. Irak parlamenter yaşamına gelince, devlet kurulunca Irak’ın siyasi durumunu düzenlemek kaçınılmazdı, böylece daha önce de yer yer değindiğimiz gibi 100 kişilik bir kurucu meclis oluşturulmuştur. Kanun-ı Esasi çıkarıldıktan sonra, Kurucu Meclis yasama organı yasasını tartışmaya koyulmuştur. 2 Ağustos’ta söz konusu yasa çıkarılmıştır. Bu yasaya göre Irak yasama organı iki meclisten oluşacaktı, ilki temsilciler diğeri ise Âyan 178 meclisiydi. Temsilciler Meclisi üyeleri iki aşamalı olarak (dolaylı olarak) Irak halkı tarafından seçilmekteydi. İlk aşamada ikincil seçmenler seçilmekte, ikinci aşamadaysa temsilciler ikincil seçmenler tarafından seçilmekteydi. Âyan meclisi ise, eski bakan ve temsilciler arasından kral tarafından atanmaktaydı. 26 Temmuz 1925 tarihinde Kral, Siyasetçiler, Subaylar, din adamları, büyük derebeyleri ve ağalar arsından 20 kişiden oluşan ilk Âyan Meclisi üyelerini bir İradei Melekiye Krallık Fermanı ile atamıştır. Görüldüğü gibi, 1925 anayasası Irak parlamenter yaşamın esasını teşkil etmiştir. Bu anayasaya dayanarak Millet Meclisi (Meclisi’l-ümme) olarak adlandırılan Irak’ta ilk parlamento seçilmiştir. Bu anayasaya göre, yasama erki Kralla Millet Meclisine verilmiştir; anayasanın 28.maddesine göre, yasama meclisinin kanun koyma, tadil etme ve kanunları iptal etme yetkisi vardı. Anayasanın 31. ve 32. maddesi, Âyan Meclisi ile ilgiliydi, söz konusu meclis 20 kişiden fazla olmaması koşuluyla kral tarafından seçilmekteydi. Bu mecliste üyelik süresi 8 yıldı, ikinci bir süre için üyenin tekrardan atanması mümkündü. Anayasanın 36. maddesine göre, yirmi bin erkek nüfustan bir üye olmak üzere (yani kadınların seçme ve seçime hakkı yoktu) kişiden oluşmaktaydı. Aynı maddeye göre, temsilcilerin seçilme yöntemi ile ilgili bir kanun çıkarılacaktı, çıkarılacak kanunda seçimlerin gizli oylama ile yapılması öngörülmekteydi. 179 KAYNAKÇA • ABU HALDUN, Sati Al-Husari; Muzakarati fi Al-Irak (1927–1941), (1927– 1941 Irakta Hatıralarım), Al-Cuz Al-Sani, Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut, Dar AlTalia., 1968. • AÇIKKAPU, Ejder; Irak Devleti Tarihi (Saddam Hüseyin Dönemine Kadar), Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2000. • AEYRLAND, Philip Warland; Al-lrak Dirasa fi Tatawra Al-Siyasi, (Irak’ın Siyasi Gelişim Araştırması ), Tercuma: Jafer Al-Hayat, Lubnan, Dar AlKeşafe li’l-neşr, 1949. • AHMAD, Ibrahim Halil, HAMİDİ, Jafer Abbas; Tarih Al-lrak Al-Muasır, (Irak Çağdaş Tarihi), Musul, Dar Al-Kutub li’l-tibaa, 1989. • AHMED, Kamal Muzhar; Sawrat Al-İşrin fi Al-İstişrak Al-Sovieti, (1920 Devrimi Sovyetler Oryantalizminde), Bagdad, Matbaat Al-Zaman, 1977. • AHMETBEYOĞLU, Ali, CENGİZ, Hayrullah, BAŞKAN, Yahya; Irak Dosyası I, İstanbul, Tarih ve Tabiat TATAV, 2003. • AKGÜL Suat, UZEL Sahir; Musul-Kerkük Harekâtı, Ankara, Berikan Yayınları, 2001. • AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Tarihiye Siyasiye, (Irak Kurucu Meclisi, Tarihi Siyasi Bir Araştırma), Bagdad, Matbaat Al-Sadun, 1976. • AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Majlis Al-Tasisi Al-lraki Dirasa Vesakiya fi Al-Tarih Al-Siyasi Li-Mukadamat ve Munakaşat Awal Muessese Teşriya fi Al-Irak, (Irak Kurucu Meclisi siyasi tarihte araştırma dokümanlarında ilk yasama kurulu için başlangıç ve münakaşalar), Al-Cuz Al-Sani, Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Matbaat Dar Al-Şwon Al-Sakafiya AlÂma 1989. 180 • AL-ADHAMİ, Mohammed Muzafar; Al-Melik Faysal Al-Awal Dirasa ve Vesaik fi Hayathu Al-Siyasiye ve Zuruf Mamatehu Al-Gamiza, (Kral Faysal’ın Politik Yaşamı ve Esrarengiz Ölümündeki Koşullar), Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma, 1991. • AL-ALUJİ, Abdul Hamid AL-JAHİYE, Aziz Jassim; Al-Şeyh Zari Katil AlKaptin Leachman fi Han Al-Nukta, (Şeyh Zari’nin Han Noktasında General Leachman’i öldürmesi), Bagdad, Matbaat Al-Sad, 1968. • AL-AZAMİ, Waleed Mohammed Said; İntifadat Raşid Âli Al-Gaiylani ve AlHarub Al-lrakiye Al-Britaniye 1941, (1941 Britanya Irak Harbi ve Raşid Ali Al Geylani Darbesi), Bagdad, Al-Dar Al- Arabiya li’l-tibaa, 1987. • AL-DİN, Mohammad Ali Kamal; Malwmat ve Muşahedat fi Al-Sawra AlIrakiye Al-Kubra Lisenet 1920,(1920 yılı Büyük Irak Devrimi Bilgileri ve Müşahedeler), Bagdad, Matbaat Al-Tazamın, 1971. • AL-HASANİ, Abdul Razzak; Ahdas Asartuha, (Yaşadığım Olaylar) Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafa Al-Ama li’l-neşr, 1992. • AL-HASANİ, Abdul Razzak, Al-lrak fi Zil Al-Muahadat,( Antlaşmalar altında Irak), Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Matbaat Al-İrfan,1958. • AL-HASANİ, Abdul Razzak, Al-lrak Kadima ve Hadisa, (Eski ve Yeni Irak), Bagdad, Dar Al-Nahza, 1982. • AL-HASANİ, Abdul Razzak; Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra, (Büyük Irak Devrimi), Al-Tabaa 2., Lubnan, Matbaat Al-İrfan, 1965. • AL-HASANİ, Abdul Razzak; Sawrat Al-Najaf Bade Maktal Hakimuha AlKaptin Marshal, (General Marshall suikastından sonra Necef Devrimi), AlTabaa Al-Rabia, Sayda, Matbaat Al-İrfan, 1982. • AL-HASANİ, Abdul Razzak Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Hadis, (Yeni Irak Siyasi Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Lubnan, Matabat Al-İrfan, 1948. • AL-HASANİ, Abdul Razzak; Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, (Irak Bakanlılar Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Beyrut, Merkez Al-Abjediye li’l-tibaa, 1982. • AL-HASSO, Nezar Tewfik Sultan; Al-Siraâ Ala Al-Sullta fi Al-Irak AlMeleki, (Krayliyet Dönemi Irak’ta Taht Kavgaları), Bagdad, 1984. 181 • AL-HATAB, Reja Huseyin; Abdul Al-Rahman Al-Nakeib Hayatahu AlHassa ve Arauhu Al-Siyasiye ve İlakatehu Bimuasireih, (Abdülrahman Al-Nakb’in özel hayatı ve siyasi Görüşleri), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Al-Dar Al-Beyza li’l-tebaa, 1985. • AL-HATAB, Reja Huseyin; Te’sis Al-Ceyş Al-lraki ve Tatawur Dawra AlSiyasi min 1921–1941, (1921–1941 Irak Ordusunun Kurulması, gelişimi ve Politikada rolü), Bagdad, Dar Al-Huriye li’l-tibaa, 1979. • AL-JAAFARİ, Mohammed Hamdi; Britanya ve Al-lrak Hukba min Al-Siraâ (1914–958), (1914–1958 Britanya ve Irak arasındaki çekişmelerinden bir devre), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Dar Al-Şwon Al-Sakafiya Al-Âma (Afak Arabiya ), 2000. • AL-JUMAILY , Qassam KH., ÖZTOPRAK, İzzet; Irak Ve Kemalizm Hareketi (1919–1923), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 1999. • AL-MUKADDAM, Şakir; Tarih Al-Sadaka Beyin Al-Irak ve Turkyie, (Türkiye-Iark arasındaki Dostluk Tarihi), Bagdad, Matbaat Dar Al-Marifa, 1955. • AL-MUZAFAR, Kazım; Sawrat Al- Irak Al-Taharwriye Ăam 1920, ( 1920 Yılı Irak Kurtuluş Hareketi), Bağdat, 1972. • AL-NASİRİ, Abdul Razzak; Nuri Al-Said ve Dawra fi Al-Siyase Al-lrakiye hatta Âam 1932, (Nuri Sait’in Irak politikasında ki rolü, 1932’ye kadar), AlTabaa Al-Saniya, Bgdad, Mekteb Al- Yakza Al-Arabiya li’l-naşir, 1988. • AL-OMARİ, Hayri Amin; Hikayat Siyasiye Min Tarih Al-Irak Al-Hadis, (Irak’ın Yakınçağ Tarihinden Siyasi Öyküler), Al-Tabaa Al-Ula, Bagdad, Afak Arabiya, Tarih Yok. • AL-RİHANİ, Amin; Kalıb Al-lrak Faysal Al-Awal, (Irak’ın Kalbi Birinci Faysal), Al-Tabaa 4. , Beyrut, Al-Cabel li’l-tibaa, 1988. • AL-TALLEFERLİ, Ismail Kahtan Abuşi; Sawrat Telafer 1920 ve Al-Harekât Al-Wataniye Al-Uhra fi Mantikat Al-Cezira, (1920 Telafer Devrimi ve Ceziradaki diğer milliyetçilik hareketleri ), Bagdad, Matbaat Al-Ezhar,1969. 182 • AL-ZUBAİDİ, Mohammed Huseyin; Al-Siyasiyun Al-Irakiyun Al-Manfiyun ila Cezirat Hencam 1922, (Iraklı Politikacıların Hınjam Adasına sürülmesi 1922), Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1985. • AL-ZUBAİDİ, Mohammed Huseyin; Maulud Muhlis Paşa ve Dewra fi AlSawra Al-Arabiya Al-Kbura ve Tarih Al-lraki Al- Muasır, (Mevlut Muhlis Paşa Büyük Arap İsyanı ve Çağdaş Irak Tarihinde Rolü), Bagdad, 1989. • ARASAN, Nimet; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III (1918–1937), Ankara, İkinci Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1961. • ARI, Tayyar; Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, Alfa Yayınları, I. Basım, 2004. • ARMAOĞLU, Fahir; 20. yüzyıl Siyası Tarihi (1914–1995), Ankara, Alkım Yayınları, 1996. • AYDIN, Mesut ; “Türk Basınında Haliç Konferansı 19 Mayıs- 5 Haziran 1924”, İkinci Ortadoğu Semineri Dünden Bugüne Irak (Ulusalararası Katılımlı) Bildiriler, cilt. I.Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Elazığ, 2006. • AYDIN, Sinan; “Türkiye’nin Irak Politikası ve Bu Sürecin Türkmenlere Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkerli Enstitüsü, İstanbul, 2003. • AVCI, Orhan; Türk Ordu Teşkilatı Irak Cephesi(1914–1918), I. Basım, Ankara, Vadi Yayınları, 2004. • BALTAOĞLU, Ali Galip; “Ali İhsan Paşa (Hayati ve Faaliyetleri)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, ِAnkara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1986. • BARKAWİ, Ahmad Rafik; Al-İlakat Al-Siyasiye Beyin Al-lraq ve Britanya (1922–1932), (İngiltere’nin Irak ile Siyasi İlişkileri 1922–1932), Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-Sakafa ve Al-İlam, 1980. • BAYRAM, Kemal; Mezopotamya, Irak Gezi notları, Ankara, Yenigün Yyayınları, tarih yok. • BELL, L.Gertrude; Mezopotamya’da 1915–1920 Sivil Yönetimi, Çeviren: Veddi İlmen, I.Basım, İstanbul, Yaba Yayınları, 2004. 183 • BIYIKLI, Mustafa; Batı İşgalleri Karşısında Türkiye’nin Orta Doğu Politikaları Atatürk Dönemi, İstanbul, Gökkubbe Yayınları, 2006. • BUHUS AL-MUTAMAR AL-DWALİ Lİ’L-TARİH 25 AZAR 1973, (25 Mart 1973) Uluslararası Tarih Araştırma Konferansı), Bagdad, Menşwrat Wezarat Al-İlam Al-Cumhuriye Al-lraqiye Matbaat Al-Sad, 1974. • BURAK, Durdu Mehmet; I.Dünya Savaşında Türk- İngiliz İlişikleri (19141918), I. Baskı, Ankara, Babil Yayıncılık, 2004. • CANATAN, Yaşar; Türk-Irak Münasebetleri (1926–1932), Birinci Baskı, Ankara, T.C. Kültürel Bakanlığı Yayınları, 1996. • CİNDORUK, Hüsamettin; İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları 1920–1973, Birinci Cilt (1920–1928), Ankara, TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, 1992. • Cumhuriyet Gazetesi, 2 Haziran, 1924, s. 4. • Cumhuriyet Gazetesi, 13 Haziran 1924, s. 6. • Cumhuriyet Gazetesi, 19 Temmuz 1930, s. 3. • Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930, s.12. • Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s.3–4. • ÇETİN, Çiğdem; “Wilson Prensipleri Cemiyeti”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006. • ÇETİNKAYA, Sevgi; “Musul Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, İstanbul, 1989. • ÇİÇEK, Kemal, OĞUZ, Cem; “Şark Meselesi Çerçevesinde ve İkinci Meşrutiyet’e Kadar Olan Dönemde Osmanlı Devleti’nin Siyasi Vaziyeti”, Osmanlı Ansiklopedisi, 2. Cilt, Ankara, Yeni Türkiye Yayınları, 1999. • ÇİM, Nurgül;” Basında Mondros Mütarekesi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, 2002. • DARKOT, Besim; “Irak” maddesi, İslam Ansiklopedisi, 5/2 C., İstanbul , M. E. B.Yay., 1993. 184 • DEMİRBAŞ, H.Bülent; Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı Devletinde Kuveyt Sorunu, 2.Baskı, İstanbul, Arba Yayınları, 1995. • DEMİRCİ, Fazıl; Irak Trüklerinin Dünü- Bugünü, Ankara, 1991. • DEMİRCİ, Nefi; Dünden Bugüne Kerkük, İstanbul, 1990. • DEMİREL, Memduha; ”Irak Yönetiminde Türkmenler”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,2000. • DİLAN, Hasan Berke; Atatürk Dönemi Türkiye’nin Dış Politikası (19231939), I. Baskı, İstanbul, Alfa Yayınları, 1998. • DİNÇ, Mehmet Emin; “Halil (Kut) Paşanın Askeri Ve Siyasi Faaliyetleri”, Basılmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1998. • DUMAN, Selçuk; “Irak 1908–1923”, Basılmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2003. • DURSUN, İsmail;“Kuzey Irak Kürtleri, Ayarlıkçı Kürt Hareketinin Devletleşme Süreci Ve Türkiye’ye Etkileri”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gebze İleri Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gebze, 2006. • EARLE, Edward Mead; Bağdat Demir ve Petrol yolu savaşı (1903–1923), I.Baskı, İstanbul, Örgün Yayınları, 2003. • ERCİVAN, Ahmet; “Son Dönem Musul Tarihi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,2005. • ERDOĞAN, Tuba; “Suudi Arabistan Devletinin Doğuşu (1914–1932)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2006. • EROĞLU, Cengiz, BABUÇOĞLU, Murat, ÖZDİL, Orhan; Osmanlı Vilayeti Salamelerinde Musul, Ankara, Global stratejik Enstitüsü, TİKV Yayınları, 2005. • EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Nutuk, 2.Baskı, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1999. 185 • FARAJ, Lutfi Jafer; Abdul Al-Muhsun Al-Sadun ve Dewra fi Tarih Al-Irak Al-Siyasi Al-Muasır, (Abdülmuhsin Al-Sadun’un Irak Çağdaş Siyasi Tarihinde Rolü), Al-Tabaa Al-Saniya, Bagdad, Dar Al-Reşid li’l-tibaa, 1980. • FEYAZ, Abdula; Al-Sawra Al-Irakiye Al-Kubra Senet 1920, ( 1920 Büyük Irak Devrimi), Al-Tabaa 2., Bagdad, Matbaat Dar Al-Salam, 1957. • FOSTER, Henry; Neşat Al-Irak Al-Hadis,(Yeni Irak’ın Oluşumu), Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Awal, Matbaat Dar Al- Şwon Al-Sakafiya, Bagdad, 1989,a. • FOSTER, Henry; Neşat Al-lrak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu), Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz Al-Sani, Bagdad, Al-Fecir lil’tibaa, 1989,b. • FOSTER, Henry; Tekuin Al-lrak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu), Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz 5. , Bagdad, Matbaat Al-Şhab, 1938,a. • FOSTER, Henry; Tekuin Al-Irak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu), Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Sadis, Bagdad, Matbaat AlŞhab, 1938,b. • FOSTER, Henry; Tekuin Al-Irak Al-Hadis, (Yeni Irak’ın Oluşumu), Tercuma: Abid Al-Mesih Jowayda, Al-Cuz Al-Tasii, Bagdad, 1938,c. • GEREY, Begmyrat; 5000 yılık Sümer-Türkmen Bağları, I.Baskı, İstanbul, IQ Kültür sanat Yayıncılık, 2004. • GORİ, Jralde; Salasat Muluk fi Bagadad,(Bağdata üç Kral), Terchuma: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Tabaa 1., Bağdad, Dar Al-Musana li’l-tabaa,1983. • GÖÇER, Orhan; “Birinci Dünya Savaşı Sonrası Irak Türkleri Ve Sorunları (1918–2004)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2004. • GÖZTOKLUSU, Murat; Kurtuluş Savaşımızın Kapanmayan Cephesi Musul Özdemir Harekâtı, İstanbul, Pozitif Yayınları, 2006. • GÜVEN, Veli; “Türk-İngiliz İlişkileri(1923–1960)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk İlkerli Ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1992. 186 • HORMUZLİ, Arşad; Al-Turkman ve Al-Watan Al-lraki, (Irak Vatanı ve Türkmenler), İstanbul, Vakıf Kerkuk li’l- neşr, 2004. • HOURANI, Albert; Arap Halkları Tarihi, Çeviren: Yavuz Alogan, yayına hazırlayan. Tanıl Bora, 3.baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2001. • HUSEYİN, Fadil; Muşkilet Al-Musul, Dirasa fi Al-Diblomasiya Al-lraqiye Al-Engiliziye Al-Turkiye ve fi Al-Rayi Al-Âmi, (Musul Sorunu Irak-İngiltereTürkiye Diplomatik Araştırmalar ve Görüşleri), Al-Tabaa Al-Salisa, Bagdad, Matbaat Aşbiliye, 1977. • HÜRMÜZLÜ, Erşat; Irak’ta Türkmen Gerçeği, İstanbul, Kerkük Vakfı Yayınları, 2006. • HÜRMÜZLÜ, Erşat; Türkmenler ve Irak, İstanbul, Kerkük Vakfı Yayınları, Tarih yok. • “IRAK” MADDESİ; Türk Ansiklopedisi, XIX C. , Ankara, M.E. B. (Milli Eğitim Basımevi), 1971. • IRAK TÜRKMENLERİ DERGİSİ, Ankara, ITC. Tarafından Basılmıştır, 2.Baskı, 2003.s 38–39. • İBRAHİM, Safa Aldın M., “Irak’ta Mahalli İdarelerin Gelişmesi (Osmanlı Döneminden Günümüze)”, Basılmamıştır Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Ankara, 1985. • İMAMZADE, Meryem; Irak dosyası, 1. basım İstanbul, Akabe Yayınları, 1986. • “İNSAN HAKLARI AVRASYA FEDERASYONU”, Kerkük İnsan Hakları Raporu, Ankara, Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği, 11 Mart 2007. • JAMAL, Wamiz, ABDUL RAZZAK, Şafik, SALİH, Ganim Mohammed; AlTatawr Al-Siyasi Al- Muasır fi Al-Irak, (Irak’ta Yakınçağ Siyasi Gelişimi), Bagdad, Tarih yok. • JAMİL, Huseyin; Al-Hayat Al-Niyabiya fi Al-lrak 1948–1925 ve Maukif Camaat Al-Ahali Minha, (Irak Parlamento Hayatı 1925–1946), Al-Tabaa AlUla, Bagdad, Al-Musana li’l-neşr, 1983. 187 • JAMİL, Huseyin; Al-Irak Şahada Siyasiye 1908–1930, (Irak siyasal açıklaması1908–1930 ), Londan, Dar Allam li’l-tibaa, 1987. • JASİM, Hasson; ”Türk-Irak İlişkileri (1925–1958)”, Basılmamış Yüksek lisans Tezi, Gazi Üniversitesi- Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,1989. • JAWAD, Jafer. K.; “Türkiye–Irak ile Siyasi İlişkileri (1932–1963)”, Basılmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1995. • JAWAD, Mustafa; Mucez Tarih Al-Turkman fi Al-lrak, (Irakta Türkmenler Özet Tarihi), Al-Cuz Al-Awal, Bagdad, Matbaat Al-Marif, 1960. • KAFALI, Mustafa; II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989. • KARADAĞ, Raif; Musul Raporu, I. Baskı, İstanbul, Emre Yayınları, 2003. • KARAL, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908–1918), IX. Cilt, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996. • KAYAR, Mustafa; Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, I. Baskı, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003. • KAYMAZ, İhsan Şerif; Musul Sorunu, I.Basım, İstanbul, Otopsi Yayınlar, 2003. • KAYRA, Cahit; Sevr Dosyası, 2. Baskı, İstanbul, Büke Yayınları, 2004. • KAZANCİ, Fuad; Al-Irak fi Al-Vesaik Al-Britanya (1905–1930),( (1905– 1930) Britanya Belgelerinde Irak), Bagdat, Dar Al-Mamun li’l-neşr, 1989. • KIRKPINAR, Kenan; Ulusal Kurtuluş Savaşı Dönemi İngiltere ve Türkiye (1919–1922), Ankara, Phoenix Yayınevi, 2004. • KOBAL, Yunus;” Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Almanya”, Basılmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 200. • KOCABAŞ, Süleyman; Tarihte ve Günümüzde Türkiye’yi Parçalama ve Paylaşma Planları, I. Baskı, İstanbul, Vatan Yayınları, 1999. 188 • KOÇAK, Arif; Türk-Arap ilişkileri, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1976. • KODAL, Tahir; Paylaşılamayan Toprak Türk Basınına Göre 1923–1926 Musul Meselesi, I. Baskı, İstanbul, Yeditepe Yayınları, 2005. • KONA, Gamze Güngörmüş; “ 1999’lara kadar tarihsel süreç çerçevesinde Irak-petrol ve Global güçleri”, Global Strateji Enstitüsü Dergisidir, Ankara, Sayı.13, Yıl.4, 2008. • KOPRAMAN, Kazım Yaşar; Lozan Antlaşması Ve Irak Türkleri, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989. • KUBA, Mohammed Mehdi, Muzakerati fi Samim Al-Ahdas 1918–1958, (1918–1958 Olayların Kalbindeki Hatıralarım), Al-Tabaa Al-Ula, Beyrut, Dar Al-Telia, 1965. • KURŞUN, Zekeriya; Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti (Vehhabı Hareketi ve Suud Devletinin Ortaya Çıkış), Ankara, T.T.K.Yayınları, 1998. • KURŞUN, Zekeriya; Yol Ayrımında Türk–Arap İlişkileri, İstanbul, İrfan Yayınevi, 1992. • KURT, Burcu; “Orta Doğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru Şattülarap Sorunu”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul,2006. • KUTLOV, L. N.; Sawrat Al-İşrin Al-Wataniye Al-Tahririye fi Al-Irak, (1920 Devrimi Irakta Özgürlük ve milliyetçilik ), Tercuma: Abd Al-Wahd Karim AlTabaa Al-Saniya, Beyrut, Matbaat Al-Nahza, 1975. • KÜRKÇÜOĞLU, Ömer; Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi 1908–1918, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982. • KÜRKÇÜOĞLU, Ömer; Türk-İngiliz İlişkileri (1583- 1984) 400. Yıldönümü), Ankara, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü. 1985. • KÜZECİ, Şemsettin; Kerkük Soykırımları Katliamlar 1920–2003), Ankara, 2004. (Irak Türkleri Uğradığı 189 • LONKEREK, Stephen Hmsle; Al-lrak Al-Hadis Min Senet 1900–1950, (Çağdaş Irak (1900–1950), Tercuman: Selim Taha Al-Tikrityi, Al-Cuz AlAwal, Bagdad, Menşwrat Al-Fecir, 1988. • MANSFIELD, Peter; A History of the Middle Esat, Revised and updated by Niklas Pelham, Second, Penguın Boks, Printed in England(by Clays, st Ives ple), 2003. • MARUFOĞLU, Sinan; Osmanlı Döneminde Kuzey Irak( 1831–1914), İstanbul, EREN Yayınları, 1998. • MEHMET, Haşim; “II. Abdülhamit Dönemi Irak Politikası”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2002. • MISIROĞLU,Kadir; Lozan Zafer mi Hezimet mi?, 3. Basım, İstanbul, Sebil Yay., 1992. • MİSAK-I MİLLİ VE TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA MUSUL, KERKÜK VE ERBİL MESELESİ SEMPOZYUMU, Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 1998. • NAKİP, Mahir, KÖPRÜLÜ, Ziyad; Irak Türkleri Sempozyumu Tebliğleri,31 Ocak 1987, Ankara, Yüksek Okul Matbaası, 1987. • NİMA, Kazım; Al-Melik Faysal ve Al-Engiliz ve Al-Estiklal, ( Kral Birinci Faysal, İngilizler ve İstiklal), Al-Tabaa Al-Saniya, Lubnan, Al-Dar Al-Arabia li’l-mausuaat, 1988. • OĞUZ, Osman; “Irak Türkmenlerinin Yalnızlığı”, Kardaşlık Dergisi, Kerkük Vakfı, Sayı.36 Ekim-Aralık 2007, s. 20. • ON BİRİNCİ ASKERİ TARİH SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, “XVIII. Yüzyılından Günümüze Orta Doğu’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etikleri”, (04–05 Nisan 2007-İstanbul), Ankara, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik etüt Başkanlığı Yayınları, 2007. • OSMANLI DÖNEMİNDE IRAK, PLAN, FOTOGRAF VE BELGELERLE, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006. • ÖKE, Mim Kemal; Musul-Kürdistan Sorunu (1918–1926), İstanbul, Bilge Karınca Yayınları, 2002. 190 • ÖKE, Mim Kemal; Musul Meselesi Kronolojisi(1918–1926), İstanbul, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 1987. • ÖLÇEN, Yavuz; “Birinci Dünya Harbi Irak Cephesi Kutulammare Muharebeleri (29 Nisan 1916–16 Şubat 1917)”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara,1992. • ÖZCAN, Mesut; Sorunlu Miras Irak, I. Basım, İstanbul, Küre Yayınları, 2003. • ÖZDAĞ, Ümit; Telafer Bir Türk Kentinin Amerikan Ordusu Ve Peşmergelere Karşı Savaşı, Ankara, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 2008. • SAATÇİ, Suphi; Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, İstanbul, 1996. • SAATÇİ Suphi; Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri, 2. Baskı İstanbul, Ötüken, 2003. • SAFWAT, Nejdat Fathi; Muzekerat Rustam Haydar,( Rüstem Haydar’ın Hatıraları), Tabaa Al-Ula, Lubnan, Al-Dar Al-Beyza Al-Arabiya li’l- mausuaat,1988. • SALİH, Zaki; Britanya ve Al- Irak Hata Senet 1914, (Britanya ve Irak 1914’e kadar),Bagdad, Matbaat Al-Ani, 1968. • SİLLELİ, Turan; Büyük Oyunda Türkiye-Irak ilişkileri, 1.Baskı, İstanbul, Kültür Sanat Yayıncılık, 2005. • SOYSAL, İsmail; Tarihçileri ve Açıklamaları ile birlikte Türkiye Siyasal Antlaşmaları (1920–1945), Ankara, I.C.T.T.K. Basımevi, 1983. • ŞİMŞİR, Bilal N. ; Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Birinci Basım, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2004. • TOLON, Hurşit; “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Yapılan Taksim Antlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol”, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2003. • TUFAN, Tarık; “Irakta Türkmen Azınlık Ve Kerküklü Göçmenler”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Orta Doğu Ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2001. 191 • TUNÇ, Hasan; “Tarihten Bugüne Kerkük Ve Geleceği”, Global Strateji Enstitüsü Dergisidir, Ankara, Sayı.9, Yıl.3, 2007. • TURAN, Mustafa; “Büyük Devletlerin Politik-Emperyalist Amaçları”, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Ankara, Berikan Yayınları, 2008, • TÜRKMENOĞLU, Kerkük; Türkmen Çilesi, İstanbul, Bilge Oğuz, Yayınları, 2007. • UÇAROL, Rifat; Siyasi Tarihi (1789–1994), 4. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1995. • UMUT, Erol; “Musul Meselesinde Petrol Faktörü”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2007. • ÜNAL, Tahsin; Türk Siyasi Tarihi 1700–1958, İstanbul, Kamer Yayınları, 1998. • ÜNVERDİ, Mehmet Akif; “XX. Yüzyılda Kuzey Irak”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1996. • WEHAB, Mohammed Yunus Al-Seyid; Tarih Telafer Kadima ve Hadisa, (Telafer’in Eski ve Yeni Tarihi ), Cuz Al-Awal, Musul, Matbaat Al-Cumhuriya, 1967. • YAPAR, Salih; “Sevr Barış Antlaşması ile Lozan Barış Antlaşması’nın Karşılaştırması (mukayesesi)”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, 2003. • YILMAZ, Durmuş; Musul Meselesi Tarihi, Konya, Çizgi Kitabevi Yayınları, 2003. • YİNANÇ, Refet; Türkiye Cumhuriyeti Dış Politikası Ve Irak Türkleri, II. Irak Türkleri Sempozyumu 9 Temmuz 1989, Tebliğler, Ankara, Irak Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, 1989. 192 EKLER 193 Ek.1. Türkiye –İngiltere- Irak Sınır ve iyi Komşuluk İlişkileri Antlaşması626 Ankara, 5 Haziran 1926 Türkiye, ve İngiltere ile Irak, Lozan’da imzalanan 24 Temmuz 1923 tarihli antlaşmanın Türkiye ile Irak arasındaki sınırın belirlenmesine ilişkin hükümlerini göz önünde tutarak, Irak’ı bağımsız bir devlet ve onunla İngiltere arasında yapılamış 10 Ekim 1922 ve 13 Ocak 1926 tarihli andlaşmalardan doğan özel ilişkileri tanıyarak sınır bölgesinde aralarındaki uyum ve anlayışı bozabilecek her türlü olayları önlemek isteğiyle; Bu konuda bir andlaşma yapmaya karar vermişler ve aşağıdaki temsilcileri atamışlardır. Türkiye Dışişleri Temsilcisi Dr. Tevfik Rüştü Bey İngiltere Büyükelçisi Sir Ronald Charles Lindzey Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Said Paşa Adı geçenler, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmışlardır. BİRİNCİ KESİM Türkiye ile Irak Arasındaki Sınır Madde 1- Türkiye ile Irak arasındaki sınır, Milletler Cemiyetinin 29 Ekim 1924 tarihli oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak, aşağıdaki biçimde kesinlikle belirtilmiştir. (Brüksel Sınır Çizgisinin Tanımı ) Eklidir 626 İsmail Soysal , Tarihleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları (19201945), Ankara, I.C.,T.T.K. Basımevi, 1983, s. 303-319., Mustafa Kayar, Türk Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu, I. Baskı, İstanbu, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2003, s.415-425. 194 Bununla birlikte, söz konusu bu sınır çizgisi Aşuta ve Alamun güneyde, bu iki yeri birbirine bağlayan yolun Irak topraklarından geçen kesimini Türk toprakları içinde bırakacak biçimde değiştirilmiştir. Madde 2- Son Fıkrası saklı olmak üzere, 1. madde saptanan sınır çizgisi işbu Andlaşamaya bağlı 1/ 250.000 ölçeğindeki harita üzerinde gösterilmiştir. Metin ile harita arasında aykırılık görülürse metin geçerli olacaktır. Madde 3- 1. madde belirtilen sınır çizgisini toprak üzerinde işaretlemek üzere bir Sınır Komisyonu kurulacaktır. Bu komisyon Türkiye Hükümetince atanacak iki ve Britanya ve Irak Hükümetlerince ortaklaşa atanacak iki yetkili temsilci ile kendisi kabul ederse, İsviçre Cumhurbaşkanınca İsviçre uyruklu bir başkandan oluşturacaktır. Komisyon en kısa sürede ve geç bu andlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak 6 ay içinde toplanacaktır. Komisyonun kararları çoğunlukla alınacak ve buna bütün Bağtlı Yüksek Tarafların uyması gerekecektir. Sınır çizimi Komisyonu, her durumda, işbu andlaşmadaki tanımları en yakın biçimde izlemeğe çalışacaktır. Komisyonun giderleri Türkiye ve Irak arasında eşit olarak bölünecektir. İlgili Devletler, komisyonun görevini yapabilmesi için, gerekli yerleşme, işçi, gereçler (kayıklar, işaret taşları) ile ilgili bütün konularda, gerek doğrudan doğruya, gerek yerel makamlar eliyle, ona yardım etmeği yükümlenirler. Söz konusu devletler, bundan başka, komisyonca konulacak nirengi noktalarına, sınır işaretlerine, kazık ve öbür işaretlere uymayı yükümlenirler. Sınır işaretleri birinden öteki görülebilecek biçimde yerleştireceklerin ve üzerlerine sayısı yazılacaktır. Bunların yerleri ile sayıları bir harita üzerinde gösterilecektir. Sınırın belirlendiğini gösteren kesin tutanak ve ona ekli haritalar ve belgeler üçer örnek olarak düzenlenecek ve bunlulardan ikisi sınırdaş devletlerin hükümetlerine, üçüncü ise, aslına uygunluğu onaylanmış örnekleri Lozan Andlaşmasını imza eden Cumhuriyeti Hükümetine verilecektir. devletlere sunulmak üzere, Fransız 195 Madde 4- 1. madde gereğince Irak’a bırakılan topraklardaki halkının uyrukluğu sorunu Lozan Andlaşmasının 30. 36. maddelerine göre çözüme kavuşturulacaktır. Bağıtlı Yüksek Taraflar Lozan andlaşmasının 31.,32.34. maddelerinde öngörülen seçme hakkının bugünkü andlaşmanın yürürlüğe konulduğu tarihten başlayarak iki ay süreyle geçerli olabileceğini kararlaştırmışlardır. Bununla birlikte, Türkiye söz konusu halktan seçme haklarını tanıma Türkiye uyrukluğu için kullananların işbu haklarını tanıma konusunda hareket serbestliğini saklı tutar. Madde 5- Bağıtlı Taraflardan her biri 1. madde belirlenen sınır çizgisinin kesinliğini ve bozulmazlığını kabul ederek, bunu değiştirmeği amaçlayan her türlü girişimden sakınmayı yükümlenir. İKİNCİ KESİM İyi Komşuluk İlişkileri Madde 6- Bağıtlı Yüksek Taraflar, bir ya da bir kaç silahlı kişinin sınır bölgelerde yağmacılık ya da eşkıyalık yapmak amacıyla girişecekleri hazırlıklara ellerindeki bütün araçları karşı koymağı ve bunların sınırdan geçmelerini önlemeği karşılıklı olarak yükümlenirler. Madde 7- 11. madde yazılı yetkili memurlar sınır bölgesinde yağmacılık ya da eşkıyalık yapmak üzere bir ya da birkaç silahlı kişinin hazırlıklarda bulunduğunu öğrendiklerinde, karşılıklı olarak ve ivedilikle birbirlerine haberdar edeceklerdir. Madde 8- 11. madde yazlı yetkili memurlar, bulundukları yerlerde yapılmış olabilecek bütün yağmacılık ve eşkıyalık eylemlerinden, karşılıklı olarak, birbirlerine haber vereceklerdir. Haber verilecek Taraf memurları, ellerindeki bütün imkânlarla, bunları faillerini, sınırdan geçmelerini önlemeğe çalışacaktır. Madde 9- Silahlı bir ya da birkaç kişi sınır bölgesinde bir ağır ya da hafif suç işledikten sonra öteki sınır bölgesine sığınmağı başarırsa oranın makamları, bu kişileri silahlarıyla ve yağma ettikleri eşya ile birlikte, uyruğu bulunduğu tarafın makamlarına teslim etmek üzere, yasa uyarınca tutuklamak zorundadır. 196 Madde 10- Andlaşmanın işbu kesiminin uygulandığı sınır bölgesi Türkiye’yi Irak’tan ayıran bütün sınır ile bu sınırın iki yanında 75 Km. derinliğindeki topraklardır: Madde 11- Andlaşmanın işbu kesimini uygulamakla görevli, yetkili memurlar şunlardır: Genel işbirliğini düzenlemek ve alınacak önlemlerin sorumluluğunu üstlenmek üzere; Türkiye tarafından: Sınır Askeri Komutanı Irak tarafından: Musul ve Erbil mutasarrıfları Yerel bilgilerin ve ivedi bildirilerin verişimi için; Türkiye tarafından: Valilerin onayı ile atanacak memurlar. Irak tarafından: Zako, Amadiye, Tibar, Rovandouz Kaymakamları. Türkiye ve Irak Hükümetleri gerek 13. maddede sözü edilen Sürekli Sınır Komisyonu aracılığı ile gerek diplomasi kanalından birbirine haber vererek, yönetimse nedenlerle, yetkili memurların çizelgesini değiştirebilirler. Madde 12- Türkiye ile Irak memurları, öteki taraf uyruğundan olup kendi toprakları üzerinde bulunan aşiret beyleri, şeyh ya da öteki üyeleri ile resmi ya da siyasal niteliğe sahip her türlü haberleşmeden kaçınacaklardır. Bağıtlı Taraflar, sınır bölgesinde öteki devlete karşı yöneltilmiş hiç bir propaganda örgütüne ve kuruluşuna izin vermeyeceklerdir. Madde 13- Andlaşmanın işbu kesiminin hükümlerinin uygulanmasını kolaylaştırmak ve genellikle sınır üzerinde iyi komşuluk ilişkilerini sürdürmek üzere, zaman zaman Türkiye ve Irak Hükümetlerince karşılıklı olarak atanacak eşit sayıda memurlardan oluşan bir Sınır Komisyonu kurulucaktır. Bu komisyon en az 6 ayda bir kez ve durum gerektirirse, daha çok toplanır. Sıra ile Türkiye ve Irak’ta toplanacak olan bu komisyon, Andlaşmanın bu kesiminin hükümlerinin yerine getirilmesine ilişkin işleri ve ilgili sınır bölgeleri memurlarınca üzerinde antlaşma sağlanmayan öbür her türlü sınır sorunlarını dostça çözmekle görevli olacaktır. Komisyon iş bu Andlaşmanın yürürlüğe girdiği günden sonra iki ay içinde ilk kez Zako’da toplanacaktır. 197 Üçüncü KESİM Genel Hükümler Madde 14- Her iki ülke arasında ortak çıkarlar genişletmek amacıyla, Irak Hükümeti işbu andlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak 25 yıl süre ile aşağıda gösterilen gelirlerin %10’unu Türkiye Hükümetine ödeyecektir. a) 14 Mart 1925 günlü imtiyaz Sözleşmenin 10. maddesi uyarınca “ Turkish Petroleum” kumpanyasından, b) Yukarda anılan ayrıcalık sözleşmenin 6. maddesi uyarınca petrol ihraç edebilecek şirketlerden ya da kişilerden, Söz konusu imtiyaz sözleşmenin 33. maddesi uyarınca kurulabilecek yan şirketlerden. Madde 15- Türkiye ile Irak, dost devletlerarasında yerleşmiş yöntem uyarınca, bir suçluların geri verilmesi andlaşması yapmak üzere ivedilikle görüşmelere girişmeği kararlaştırmışlardır. Madde 16- Irak Hükümeti kendi ülkesinde oturan kişileri, işbu andlaşmanın imzasına dek, Türkiye lehindeki düşünce ve siyasal eylemleri nedeniyle, tedirgin etmemeği ve onlara en geniş anlamında bir genel af tanımağı yükümlenir. Bu konuda verilmiş mahkeme kararlarının hepsi geçersiz kılınacak ve sürdürülmekte olan kovuşturmalar durdurulacaktır. Madde 17- İşbu andlaşma, onay belgelerinin verilmesiyle yürürlüğe girecektir. İşbu Andlaşmanın ikinci kesimi, Andlaşmanın yürürlüğe girdiği günden başlayarak 10 yıl süre ile yürürlülükte kalacaktır. İşbu andlaşmanın yürürlüğe girdiği günden başlayarak, 2 yılın sonunda Taraflardan her biri söz konusu Kesimi kendi açısından sona erdirmek hakkında sahip bulunacaktır. Sona erme, bunun bildirildiği günden başlayarak bir yıl sonra geçerli olacaktır. 198 Madde 18- ;İşbu andlaşma Batlı Yüksek Taraflarca onaylanacak ve onay belgeleri ivedilikle Ankara’da verişilecektir. Andlaşmanın aslına uygun örnekleri Lozan Andlaşmasını imza eden devletlere sunulacaktır. Ankara’da, 5 Haziran 1926 günü, üç örnek düzenlenmiştir. Dr. Tevfik Rüştü R.C.Lindzey Nuri Sait EK Türkiye ile Irak arasındaki sınır Türkiye ile Irak arasındaki sınır çizgisi, Milletler Cemiyetinin 29 Ekim 1924 günkü oturumunda kararlaştırılmış çizgiye uygun olarak, aşağıdaki biçimde kesinlikle belirlenmiştir. Dicle Irmağı ile Habur çayının birleşme noktasından başlayıp Habur çayının orta çizgisi ya da talveğini izleyerek, bu çayın Hazil çayı ile birleştiği yere dek; Siyomez’den geçen çayı kavşağına doğru 3 km. uzaklıktaki bir noktasına dek Hazil çayının orta çizgisi ya da talveği; Bu noktadan başlayarak Siyomez’den geçen çay kolu havzasının kuzeyindeki tepeye dek doğuya doğru giden bir düz çizgi; Bu havzanın kuzeyindeki tepeden Bilakiş dağına dek; Bu noktadan başlayarak Bayco çayının Robozak’daki kolunun kaynağına dek; Bu Çayı ile Robozak’ın doğu– güneydoğusundaki 6834 yüksekliğinden inen çayın Rodozak’ın güneyindeki kavşak yerine dek; 6834 yüksekliğindeki tepeden, onun kuzey-kuzeydoğusundaki boğaza dek bir düz çizgi; Doğu doğrultusunu izleyerek bu boğazdan inen küçük çay talveginin Habor çayı ile birleşme noktasına dek; Habor çayı ağzına doğru yaklaşık 1, 5 km. boyunca bu çayın Aroş ve Ceramos bölgesinden inen bir çayı ile birleşmesine dek; Bu çayı izleyerek, Kaşure’den gelen çayı kuzeyde bırakarak birincisi Ceramos’tan ve ikincisi Aroş’tan inen iki önemli kolun birbiriyle birleşme noktasına dek; 199 Bu birleşme noktasından yukarıda anılan iki kolun arasındaki suların bölünme çizgi üzerinde 6571 yüksekliğine doğuya doğru varan bir vadi talvegi; Yukarıda anılan yüksekliğin doğusundaki 9063 yüksekliğine dek suların bölündüğü çizgi ve sonra Lizen çayı havasının güney tepesi ile Cemarus’tan gelen kol havzası ve doğrunun birleşme noktasına dek; Ordan inen Zap çayı kolu havzasının kuzey tepeleri boyunca, bu doruk çizgisi; Özkaya’nın yaklaşık 2km. Batı-kuzeybatısındaki doruğuna dek; Özkaya’nın yanında ve kuzey doğusunda bulunan bu doruğun Zap kolunun kaynağına dek bir düz çizgi; Zap çayına dek bu kolun yatağı; Zap çayı ağzına doğru Bayçoka’nın 1.km. güneydeki bir noktaya dek; Bebehi’nin güneyinden ve Çal’ın kuzeyinden geçen çay havzasının doruğuna kadar doğu yönünde; Berican’dan Zap kolunun güney doruk çizgisi boyunca uzanan ve Şilok’un batı-güneybatısında Avmarek’in kaynağına yakın bulunan noktaya dek bir düz çizgi; Anılan kaynağına dek çizgi; Bu kaynaktan Avmarek’ın batı kolu, Kesrik ve Nervek arasındaki boğaza inen küçük çayın kavşağına dek; Bu küçük çay, kendi kaynağına dek; Kavşağı Nervek kuzeyindeki Avmarek’in doğu kolundan ayrılan suya dek en kısa uzaklık; Bu su kendi ağzına dek; Anılan kavşaktan Avmarek ile Rudbuarşin sularının ayrıldığı doruk çizgisine olan en kısa uzaklık; Bu doruk çizgisi, Şeyh Muammer yanında ve kuzeyinde bu çaya akan Rutubarişn kolunun kaynağına en yakın olan noktaya dek; Bu kaynağa dek bir düz çizgi; Yukarda anılan Rubarşin kolunun Deh’in biraz güneyinden geçerek aktığı yere dek yatağı; Bu çayı kendi kaynağına dek; 200 Bu kaynaktan Rutbarşin ve Herki’nin doğu yakınındaki Şemsidinan kolu sularını ayıran doruk çizgisine dek en kısa uzaklık; Bu noktadan işbu kolu besleyen en yakın çaya en kısa uzaklık; Bu çay ve alınan kol, Şemsidinan suyuna dek; Bu kavşaktan Şemsedinan suyu havzasının güney tepesine en yakın uzaklık; Bu tepe (Boyah)’ın doğu ve yakınından geçen Hacıbey çayı ve kolunun arasındaki doruk çizgisiyle birleşme noktasına dek; En kısa bir düz çizgi olmak üzere Hacıbey çayına dek uzanan bu doruk çizgisi; Hacıbey çayı kaynağına doğru İran sınırına kadar. İngiltere Büyükelçisi Lındzey ve Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Sait Paşa’dan Tevfik Rüştü Bey’e Nota Ankara, 5 Haziran 1926 Bugün aramızda imza edilen Andlaşmanın 14. maddesine atıfla şunu açıklarız ki, bu andlaşmanın yürürlüğe konulmasını izleyen 12 ay içinde Türkiye Hükümeti o maddede sözkonusu olan yıllık paylarını sermayeye çevirmek isterse, Irak Hükümetine bu isteğini bildirecek ve Irak Hükümeti bu bildirim üzerine, 30 gün içinde, o madde hükmünün bütünüyle yerine getirilmesi için Türkiye Hükümetine 500 bin İngiliz Lirası ödeyecektir. Şurası d kararlaştırılmıştır ki, Türkiye Hükümeti söz konusu yıllık payının, bir üçüncü Tarafın ödemeye hazır olabileceği fiyattan daha yüksek olmamak üzere Irak Hükümetine satın alma fırsatını vermeden, elinden çıkarmamağı yükümlenir. İşbu Notaların bugün imza olunan Andlaşmanın tamamlayıcı bir parçasını oluşturması kararlaştırılmıştır. Bu vesile ile en derin saygılarımızı yeniden sunarız. Lindzey Nuri Said Türkiye Dışişleri Bakanının Lindzey ve Nuri Said Paşa’ya yukarıdaki notayı senet saydığını belirten, cevapları. 201 Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey tarafından İngiltere Büyükelçisi Sir Lindzey ve Irak Yetkili Temsilcisi Nuri Sait Paşa’ya yazılan Nota Aramızda bugün imzalanan andlaşmanın 14. maddesine göre Hızır olarak meydana gelen açıklamanızı tamamen bugünün tarihiyle gönderdiğiniz notayı kabul ediyor ve karar kılıyorum. Bu andlaşmanın yürürlüğe konulmasını izleyen 12 ay içinde Türkiye Hükümeti o madde söz konusu olan yıllık paylarının sermayeye çevirmek isterse, Irak Hükümetine bu isteğini bildirecek ve Irak Hükümeti bu bildirim üzerine, 30 gün içinde, o madde hükmünün bütünüyle yerine getirilmesi için Türkiye Hükümetine 500 bin İngiliz Lirası ödeyecektir. Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Türkiye Hükümeti söz konusu yıllık payını, bir üçüncü Tarafın ödemeye hazır olabileceği fiyattan daha yüksek olmamak üzere Irak Hükümetine satın alma fırsatını vermeden, elinden çıkarmamağı yükümlenir. İşbu Notaların bugün imza olunan Andlaşmanın bütünyeci bir parçasını oluşturduğu kararlaştırılmıştır. Dr.T. Rüştü 202 Ek.2. 1922 İngiltere-Irak Muahedesinin Metni627 Muahede 10 Teşrin Evvel 1922 tarihinde Bağda’da Kral Faysal ile ve İngiliz Irak Fevkalade konseri bulunan ve şimdi İngiliz heyeti murahhası reisi olan Sir Pecry Cox arasında aktı ve imza edilmiştir. Muahede on sekiz maddeden ibaret olunup bir vecihtir. Muahedenin metini: 1. Madde- Irak Kralının talebi üzere İngiltere kralın muahede ahkâmına vaktiyen ve muahedenin meriyeti müddetçe Irak hükümetin milli hükümraniyeti ihlal etmeyecek sürete Irak Hükümete icab eden muavenet ve muşaverette bulunmak taahhüt eder. Büyük Britanya Kralının Irak’ta heyete kâfi memurlarla bir fevkaladede komiser ve General komiserleri temsil edecektir. 2. Madde- Irak kralı muahedeyi hazırının devamınca Irakta Irak tebaasından maada hiç bir memuri İngiltere Kralının müavfeketi olmaksızın tayin etmeyi taahhüt eder. Irak Hükümetince istihdam olunacak İngiliz memurlarının adet ve şeriat istihdamı hususi bir itilaf ile tayin olunacaktır. 3. Madde- Irak Kıralı, Irakta bir meclisi müesesesan teşkili için bir teşkilatı esasiye kanunu tanzim ve tatbik etmeyi kabul eder. Bu kanun muahede hazıranın ahkâmına muhalif olmayacak ve Irakta mütemekin bütün ahalinin haklarını, amellerini, menfalarını nazır-ı itibara alacaktır. Bu teşkilatı esasiye kanuni ta serbesti-i vicdan ve serbesti-i edyan temin edecek ve ancak umumi asaysan ve ahlak umumiyenin muhafazasına itina eyleyecektir. Bütün Irak sekenesi arasında, ırk, din, mezhep ve ya lisan itibarla hiçbir vecihle fark gözletilmemesi, temin olunacak ve her cemaatin kendi efradiyetin gibi lisanında tahsil ve terbiyesi için kendi mektepleri muhafaza ve idare etmek haki, Irak hükümetin maarif hususunda vazi edeceği mahiyet umumiyet haiz ahkâma tüfik hareket ettiyecek, inkâr ve ihlal edülecektir. Bu kanun teşrii olusun, icrai olsun, parlamento usulunı vazı edecekdırken bunların mukarreratı mali ve askeri zabıtaya ait senelerde dâhil olmak üzere bütün mühim mesaile şamil bulacaktır. 627 Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s. 3–4. 203 4. Madde- İş bu muahedenin 17,18 inci maddeleri ahkâmına halel gelmemek ve bu muahedenin meriyetince devam etmek üzere Irak Kıralı Britanya Kralığının menafine, mali ve beyine-elmilel tahudat taluk eden bütün mühim mesailide İngiliz Kralının fevkalade komiser vasıta ile vuku bulacak vesayasını rehber ittihaza etmeyi kabul eyler. Irak kralı mali hususta mutalık şeylerde İngiliz komiseri ile istişare edecek ve Irak Hükümeti İngiltere Krallığına karşı mali taahüdat altında bulunacağı müddetçe ahval maliyenin tarsini ve hüsnün idaresini temin eyleyecektir. 5. Madde- Irak Kralı Londra’da ve tarafının aitinca takrir edilecek diğer bay tahtılır ve şehirlerde kendisini temsil ettirmen hakkına maliktir. Irak Kralının temsil edileceği şehirlerde Irak tebaası hukuken İngiltere mümessilleri tarafından himaye ve müdafaasını kabul eder. Irak kralı ecnebi devletler tarafından Irak’a tayın olunacak makamı, İngiltere Kralı tayınları tasvip ettikten sonra, bizzat muvafakati beyanı ile kabul edilecektir. 6. Madde- İngiltere Kralı Irak’ın mümkün olduğu kadar süratle cemiyet-ı akvama kabulünü temin için hasın vasatını bezil etmeği taahhüt eyler. 7. Madde- İngiltere Kralı zaman zaman tarafeyn akıdinca kabul olunacağı üzere Irak Kralının kuvveyi müsalahsına muavenet ve müzaheret etmeyeni taahhüt eyler. Bu gibi muavenet ve müzaheret şümul ve şartlarını tayin için tarafeyn akideyin beyninde hususi itilaf akıt ve cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olunacaktır. 8. Madde- Irak arazisinde hiçbir kıta hiçbir suretle başkalarına terk veyahut icar veya ecnebi bir devletin konturları altına vazi edilmeyecektir. Bu, Irak Kralını ecnebi memleketler ile icap eden tesviyelerde bulunmak ve maddeyi sabıkadaki evamiri tatbik etmek için bizim kefeyi adli İngiltere kralı akıt etmesine mani olmayacaktır. 9. Madde- Irak kıralı, örf adalet ve kapitülasyonlardan terşih eden mafiyati ve imtiyaztın adam tatbikinden dolayı İngilizler manevi vakaya için İngiliz Kralı tarafından lüzümi nazar itibara alınacak memmsül tadilat ve tedabir adliyenin ittihazını der halde eder. Bu tadilat ve tedabir hususi bir itilafta kayıt ve tespit ve cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olunacaktır. 204 10. Madde- İngiliz Kralının Irak’ın muhafazası için icrasına lüzum göreceği taahhüdat ve itilafının temin icrası için hususi itilaflar akideti tarafeyn akdeyen kabul ederler Irak Kralı bu itilafların icra ve tatbikini temin edecek kavanin vaazını taahhüt eder. Bu gibi itilaflarda cemiyeti-ı akvam meclisine tebliğ olunacaktır. 11. Madde- Cemiyet-ı Akvam azasından olan bir devletin veyahut İngiltere kralınca salif-ilzikir cemiyet devletlerine heyeti hukuka malik bulunması kabul olunan herhangi diğer bir devlet tebaası veya bu gibi devletler kanunlarınca teşekkül etmiş şirketlere karşı, İngiliz tebaasıyla bilmükayese rüsuma, ticaret veya seyir sefayine, hıraf ve sanayi, ticaret bahriye ve subul tayyare cebel ait hüsünde hiçbir vecihle farkı muamele etmeyecektir Kezalik yerli emvaliyle salif ilzikir devletlerden birine mahsus olan emvalinde sebatan muamele olunacaktır. Irak arazisi dâhilinde münasip şerai ile kavaniyn temasıyla serbest olacaktır. 12. Madde- Misyonerlerin teşebbüsti asayiş umumiye ve husun idareye muzır olduğu sabit olamadığınca, bu teşebbüste mümanaat veya müdahale edilmeyecek ve misyonerlerden birinin dini veya mezhebi yüzünden kendisine farklı muamele edilmeyecektir. 13. Madde- Irak Kralı, içtimai dini ve diğer müsaadesi nispete hayvan ve nebat hastalıklarında dâhil halde hastalarla mücadele için Cemiyet-ı Akvam kabul edilen müşterek teşkilat ile teşrik mesai eylemeyi tahhüd eder. 14. Madde- 10 Ağustos 1920’de Sevrda İmza edilen sulh muahedesinin 421inci maddesine tezyil olunan ahkâm esasına müstenit bulunacak bir asarı atika kanunun tanzim ve tatbiki, iş bu muahedenin mevki meriyete girmesinden on iki ay zarfında temin etmeyi Irak Kralı tahhüd eder. Bu kanun sabık Osmanlı asarı atika kanunun birine kaim olacak ve asarı atika tahrüyati hususunda cemiyet-ı akvama dâhil devletler ile İngiltere Kralınca bu muahede cemiyet-ı akvama dâhil olanlarla ayni hukuka malik bulunduğu kabul edilen bütün devletler tebaasını müsavat muamele ile tabi tutulacaktır. 15. Madde- Tarafeyin akideyin beynindeki münasebet maliye hususi bir itilaf name ile tanzim olunacaktır. Bu itilaf bir taraftan Irak için ve zaman zaman lüzümi görülecek nefiy umumiye hadim mazahırat maliyenin teferruatı tespit 205 edeceği gibi diğer taraflarda Irak hükümetine tertip edecek mesuliyet ve taahhüdatın tedrici tasfiyesini nazar itibara alacaktır. Bu itilaf namede Cemiyetı akvam meclisine tabiliği olacaktır. 16. Madde- İngiltere Kralı beyin elmillel taahhüdatının müsait olduğu nispete Irak hükümetinin hem civarı bulunan Arap hükümetleri ile örf ve adat veya diğer hususa’ ta ait iştirak etmesine mümanii edilmeyecektir. 17. Madde- iş bu muahedenin maddelerinde birinin tefsirinde tarafeyn akıdeyin ihtilaf çıktığı takdirde cemiyet-ı akvamı muahedesinin 14. mucibince teşkil eden beyin elmillel daimi mahkemeye muracatla hal olunacaktır. Muahedenin İngilizce ve Arapça metinleri arasında bir tahlif zuhur ederse o zaman İngilizce metin muteber olacaktır. 18. Madde- İş bu muahede meclis müesesatince kabul olunup tarafeyn akıtınca tasdik olunur olmaz mevki tatbik vaaz olunacak ve yirmi sene müddetle meri olacaktır. Bu müddetinin hitamında vaziyet tadkik edilecek ve tarafeyni akıdeyen temdidine lüzum görmezlerse muahedeye nihayet bulunmuş nazar ile bakılacak ve keyfiyet hitam cemiyet-ı akvam meclisinsin tasdikine arız olunacaktır. Bilakis iş bu muahedenin altıncı maddesi tahakkuk edilmiş bulunsa. O zaman hitamı sadece cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olunur bu muahede de ki ahkâmın ve kezalik 7.10.15 inci maddelerde mezkûr itilaf namelerin zaman zaman edecektir. Tarafeyn aklınca tadiline hiçbir mani olamaz. Ahval ve şeriatın icab edeceğe tarafeyn akıtınca tadiline hiçbir mani olamaz. Ahval ve şeraitin icab edeceği yolda tarafeynin müvafakt ile yapılacak tadilat kezalike, cemiyet-ı akvam meclisine tebliğ olacaktır. Musaddaka nüshalar Bağda’da tamüli olacaktır. Bu iş İngilizce ve Fransızca olarak kaleme alınmıştır. Her iki Lisandan bir nüsha Irak hükümeti’nin hazine evrakında mahfuz bulunacak, her iki lisandan birer nüsha İngiltere’de kalacaktır. Bağdat 10 Teşrin evvel (Ekim)1922 İngiltere Murahhası Irak Murahhası Irak Fevkalade Komiseri Başvekil ve Nakip Percy Cox El-Şeraf Abdurrahman 206 Ek.3. 1922’de İngiltere-Irak Muahedesinin, Cumhuriyet Gazetesi628 628 Cumhuriyet Gazetesi, 31 Mayıs, 1924, s.3;4. 207 EK.4. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi Arapça Metni629 اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ اﻟﺼﺎدر ﻓﻲ اذار 1925 ﺑﺴﻢ اﷲ اﻟﺮﺣﻤﻦ اﻟﺮﺣﻴﻢ ﻧﺤﻦ ﻣﻠﻚ اﻟﻌﺮاق ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﻗﺮرﻩ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺄﺳﻴﺴﻲ ,ﺻﺎدﻗﻨﺎ ﻋﻠﻰ ﻗﺎﻧﻮﻧﻨﺎ اﻷﺳﺎﺳﻲ ,واﻣﺮﻧﺎ ﺑﻮﺿﻌﻪ ﻣﻮﺿﻊ اﻟﺘﻨﻔﻴﺬ اﻟﻤﻘﺪﻣﺔ اﻟﻤﺎدة اﻷوﻟﻰ :ﻳﺴﻤﻰ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن )اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ( واﺣﻜﺎﻣﻪ ﻧﺎﻓﺬة ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻧﺤﺎء اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ. اﻟﻤﺎدةاﻟﺜﺎﻧﻴﺔ:اﻟﻌﺮاق دوﻟﺔ ذات ﺳﻴﺎدة ﻣﺴﺘﻘﻠﺔ ﺣﺮة .ﻣﻠﻜﻬﺎ ﻻﻳﺘﺠﺰأ ,وﻻ ﻳﺘﻨﺎزل ﻋﻦ ﺷﻲء ﻣﻨﻪ ,وﺣﻜﻮﻣﺘﻪ ﻣﻠﻜﻴﺔ وراﺛﻴﺔ ,وﺷﻜﻠﻬﺎ ﻧﻴﺎﺑﻲ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ :ﺗﻌﺘﺒﺮ ﻣﺪﻳﻨﺔ ﺑﻐﺪاد ﻋﺎﺻﻤﺔ اﻟﻌﺮاق ,وﻳﺠﻮز ﻋﻨﺪ اﻟﻀﺮورة اﺗﺨﺎذ ﻏﻴﺮهﺎ ﻋﺎﺻﻤﺔ ﺑﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ :ﻳﻜﻮن اﻟﻌﻠﻢ اﻟﻌﺮاﻗﻲ ﻋﻠﻰ اﻟﺸﻜﻞ واﻷﺑﻌﺎد اﻷﺗﻴﺔ: ﻃﻮﻟﻪ ﺿﻌﻔﺎ ﻋﺮﺿﻪ وﻳﻘﺴﻢ اﻓﻘﻴﺎ اﻟﻰ ﺛﻼﺛﺔ اﻟﻮان ﻣﺘﺴﺎوﻳﺔ وﻣﺘﻮازﻳﺔ ,اﻋﻼهﺎ اﻷﺳﻮد ﻓﺎﻷﺑﻴﺾ ﻓﺎﻷﺧﻀﺮ ,ﻋﻠﻰ ان ﻳﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﺷﺒﻪ ﻣﻨﺤﺮف اﺣﻤﺮ ﻣﻦ ﺟﻬﺔ اﻟﺴﺎرﻳﺔ ﺗﻜﻮن ﻗﺎﻋﺪﺗﻪ اﻟﻌﻈﻤﻰ ﻣﺴﺎوﻳﺔ ﻟﻌﺮض اﻟﻠﻮن اﻷﺑﻴﺾ ,وارﺗﻔﺎﻋﻪ رﺑﻊ ﻃﻮل اﻟﻌﻠﻢ وﻓﻲ وﺳﻄﻪ آﻮآﺒﺎن اﺑﻴﻀﺎن ذوا ﺳﺒﻌﺔ اﺿﻼع ﻳﻜﻮﻧﺎن ﻋﻠﻰ وﺿﻊ ﻋﻤﻮدي ﻳﻮازي اﻟﺴﺎرﻳﺔ .اﻣﺎ اوﺿﺎع اﻟﻌﻠﻢ وﺷﻌﺎر اﻟﺪوﻟﺔ وﺷﺎرﺗﻬﺎ ورﺗﺒﻬﺎ ﻓﺘﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص. اﻟﺒﺎب اﻷول -ﺣﻘﻮق اﻟﺸﻌﺐ اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ:ﺗﻌﻴﻦ اﻟﺠﻨﺴﻴﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,وﺗﻜﺘﺴﺐ ,وﺗﻔﻘﺪ ,وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ :ﻻ ﻓﺮق ﺑﻴﻦ اﻟﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﺤﻘﻮق اﻣﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮن ,وان اﺧﺘﻠﻔﻮا ﻓﻲ اﻟﻘﻮﻣﻴﺔ ,واﻟﺪﻳﻦ ,واﻟﻠﻐﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ :اﻟﺤﺮﻳﺔ اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻟﺠﻤﻴﻊ ﺳﻜﺎن اﻟﻌﺮاق ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺮض واﻟﺘﺪﺧﻞ ,وﻻﻳﺠﻮز اﻟﻘﺒﺾ ﻋﻠﻰ اﺣﺪهﻢ ,او ﺗﻮﻗﻴﻔﻪ ,او اﺟﺒﺎرﻩ ﻋﻠﻰ ﺗﺒﺪﻳﻞ ﻣﺴﻜﻨﻪ,او ﺗﻌﺮﻳﻀﻪ ﻟﻘﻴﻮد ,او اﺟﺒﺎرﻩ ﻋﻠﻰ اﻟﺨﺪﻣﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﻮات اﻟﻤﺴﻠﺤﺔ اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن ,اﻣﺎ اﻟﺘﻌﺬﻳﺐ ,وﻧﻔﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ اﻟﻰ ﺧﺎرج اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,ﻓﻤﻤﻨﻮع ﺑﺘﺎﺗﺎ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ :اﻟﻤﺴﺎآﻦ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺮض ,وﻻﻳﺠﻮز دﺧﻮﻟﻬﺎ ,واﻟﺘﺤﺮي ﻓﻴﻬﺎ,اﻻ ﻓﻲ اﻷﺣﻮال واﻟﻄﺮاﺋﻖ اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ:ﻻ ﻳﻤﻨﻊ اﺣﺪ ﻣﻦ ﻣﺮاﺟﻌﺔ اﻟﻤﺤﺎآﻢ ,وﻻﻳﺠﺒﺮ ﻋﻠﻰ ﻣﺮاﺟﻌﺔ ﻣﺤﻜﻤﺔ ﻏﻴﺮ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﻘﻀﻴﺘﻪ اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة :ﺣﻘﻮق اﻟﺘﻤﻠﻚ ﻣﺼﻮﻧﺔ ,ﻓﻼﻳﺠﻮز ﻓﺮض اﻟﻘﻴﻮد اﻷﺟﺒﺎرﻳﺔ ,وﻻﺣﺠﺰ اﻻﻣﻮال واﻻﻣﻼك , وﻻﻣﺼﺎدرة اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺼﻨﻮﻋﺔ ,اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن .اﻣﺎ اﻟﺴﺨﺮة اﻟﻤﺠﺎﻧﻴﺔ ,واﻟﻤﺼﺎدرة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﻟﻸﻣﻮال اﻟﻤﻨﻘﻮﻟﺔ وﻏﻴﺮ اﻟﻤﻨﻘﻮﻟﺔ ,ﻓﻤﻤﻨﻮﻋﺔ ﺑﺘﺎﺗﺎ.وﻻﻳﻨﺰع ﻣﻠﻚ اﺣﺪ اﻻ ﻷﺟﻞ اﻟﻨﻔﻊ اﻟﻌﺎم ﻓﻲ اﻻﺣﻮال وﺑﺎﻟﻄﺮﻳﻘﺔ اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن ,وﺑﺸﺮط ﺗﻌﻮﻳﺾ ﻋﻨﻪ ﺗﻌﻮﻳﻀﺎ ﻋﺎدﻻ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ ﻋﺸﺮة:ﻻ ﺗﻔﺮض ﺿﺮﻳﺒﺔ اﻻ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻗﺎﻧﻮن ﺗﺸﻤﻞ اﺣﻜﺎﻣﻪ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﺼﻨﻮف. 629 Arşad Hormuzli, Al-Turkman ve Al-watan Al-lraki, (Irak Vatanı ve Türkmenler), İstanbul, Vakıf Kerkuk li’l- naşir, 2004, s.197. 208 اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ﻋﺸﺮة :ﻟﻠﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ ﺣﺮﻳﺔ اﺑﺪاء اﻟﺮأي ,واﻟﻨﺸﺮ ,واﻷﺟﺘﻤﺎع ,وﺗﺄﻟﻴﻒ اﻟﺠﻤﻌﻴﺎت واﻷﻧﻀﻤﺎم اﻟﻴﻬﺎ, ﺿﻤﻦ ﺣﺪود واﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻋﺸﺮة :أﻷﺳﻼم دﻳﻦ اﻟﺪوﻟﺔ اﻟﺮﺳﻤﻲ ,وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺸﻌﺎﺋﺮﻩ اﻟﻤﺄﻟﻮﻓﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﻋﻠﻰ اﺧﺘﻼف ﻣﺬاهﺒﻪ ﻣﺤﺘﺮﻣﺔ ﻻ ﺗﻤﺲ,وﺗﻀﻤﻦ ﻟﺠﻤﻴﻊ ﺳﺎآﻨﻲ اﻟﺒﻼد ﺣﺮﻳﺔ اﻻﻋﺘﻘﺎد اﻟﺘﺎﻣﺔ ,وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺸﻌﺎﺋﺮ اﻟﻌﺒﺎدة ,وﻓﻘﺎ ﻟﻌﺎداﺗﻬﻢ ﻣﺎﻟﻢ ﺗﻜﻦ ﻣﺨﻠﺔ ﺑﺎﻷﻣﻦ واﻟﻨﻈﺎم ,وﻣﺎﻟﻢ ﺗﻨﺎف اﻻداب اﻟﻌﺎﻣﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮة :ﻟﻠﻌﺮاﻗﻴﻴﻦ اﻟﺤﻖ ﻓﻲ رﻓﻊ ﻋﺮاﺋﺾ اﻟﺸﻜﻮى ,واﻟﻠﻮاﺋﺢ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﺷﺨﺎﺻﻬﻢ ,او ﺑﺎﻷﻣﻮر اﻟﻌﺎﻣﺔ ,اﻟﻰ اﻟﻤﻠﻚ ,وﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ,واﻟﺴﻠﻄﺎت اﻟﻌﺎﻣﺔ ,وﺑﺎﻟﻄﺮﻳﻘﺔ وﻓﻲ اﻻﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻋﺸﺮة :ﺗﻜﻮن ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺮاﺳﻼت اﻟﺒﺮﻳﺪﻳﺔ ,واﻟﺒﺮﻗﻴﺔ ,واﻟﺘﻠﻔﻮﻧﻴﺔ ,ﻣﻜﺘﻮﻣﺔ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ آﻞ ﻣﺮاﻗﺒﺔ وﺗﻮﻗﻴﻒ ,اﻻ ﻓﻲ اﻻﺣﻮال واﻟﻄﺮاﺋﻖ اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ﻋﺸﺮ :ﻟﻠﻄﻮاﺋﻒ اﻟﻤﺨﺘﻠﻔﺔ ﺣﻖ ﺗﺎﺳﻴﺲ اﻟﻤﺪارس ﻟﺘﻌﻠﻴﻢ اﻓﺮادهﺎ ﺑﻠﻐﺘﻬﺎ اﻟﺨﺎﺻﺔ ,واﻻﺣﺘﻔﺎظ ﺑﻬﺎ ﻋﻠﻰ ان ﻳﻜﻮن ذﻟﻠﻚ ﻣﻮاﻓﻘﺎ ﻟﻠﻤﻨﺎهﺞ اﻟﻌﺎﻣﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ :اﻟﻌﺮﺑﻴﺔ هﻲ اﻟﻠﻐﺔ اﻟﺮﺳﻤﻴﺔ ﺳﻮى ﻣﺎ ﻳﻨﺺ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ :اﻟﻌﺮاﻗﻴﻮن ﻣﺘﺴﺎوون ﻓﻲ اﻟﺘﻤﺘﻊ ﺑﺤﻘﻮﻗﻬﻢ ,واداء واﺟﺒﺎﺗﻬﻢ ,وﻳﻌﻬﺪ اﻟﻴﻬﻢ وﺣﺪهﻢ ﺑﻮﻇﺎﺋﻒ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﺑﺪون ﺗﻤﻴﻴﺰ ,آﻞ ﺣﺴﺐ اﻗﺘﺪارﻩ واهﻠﻴﺘﻪ ؟ ,وﻻﻳﺴﺘﺨﺪم ﻓﻲ وﻇﺎﺋﻒ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻏﻴﺮ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص .وﻳﺴﺘﺜﻨﻰ ﻣﻦ ذﻟﻠﻚ اﻻﺟﺎﻧﺐ اﻟﺬﻳﻦ ﻳﺠﺐ او ﻳﺠﻮز اﺳﺘﺨﺪاﻣﻬﻢ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻤﻌﺎهﺪات وةاﻟﻤﻘﺎوﻻت . اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻧﻲ -اﻟﻤﻠﻚ وﺣﻘﻮﻗﻪ اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻋﺸﺮة:ﺳﻴﺎدة اﻟﻤﻤﻠﻜﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ اﻟﺪﺳﺘﻮرﻳﺔ ﻟﻸﻣﺔ ,وهﻲ ودﻳﻌﺔ اﻟﺸﻌﺐ ﻟﻠﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ﺑﻦ اﻟﺤﺴﻴﻦ ,ﺛﻢ ﻟﻮرﺛﺘﻪ ﻣﻦ ﺑﻌﺪﻩ. اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺸﺮون :وﻻﻳﺔ اﻟﻌﻬﺪ ﻷآﺒﺮ أﺑﻨﺎء اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻨﺎ ﻋﻠﻰ ﺧﻂ ﻋﻤﻮدي وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻮراﺛﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻌﺸﺮون :ﻳﻘﺴﻢ اﻟﻤﻠﻚ اﻣﺎم ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮب واﻷﻋﻴﺎن ,اﻟﻠﺬﻳﻦ ﻳﻠﺘﺌﻤﺎن ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن ,ﻳﻤﻴﻦ اﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻰ اﺣﻜﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ,واﺳﺘﻘﻼل اﻟﺒﻼد واﻻﺧﻼص ﻟﻠﻮﻃﻦ واﻻﻣﺔ ,ﻋﻠﻰ اﺛﺮ ﺗﻴﻮﺋﻪ اﻟﻌﺮش. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌﺸﺮون :ﺳﻦ اﻟﺮﺷﺪ ﻟﻠﻤﻠﻚ ﺗﻤﺎم اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ ﻋﺎﻣﺎ.ﻓﺎا اﻧﺘﻘﻞ اﻟﻌﺮش اﻟﻰ ﻣﻦ هﻮ دون هﺬا اﻟﺴﻦ, ﻳﺆدي ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻮﺻﻲ اﻟﺬي اﺧﺘﺎرﻩ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﺎﺑﻘﺎ ,وذﻟﻚ اﻟﻰ ان ﻳﺒﻠﻎ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻦ اﻟﺮﺷﺪ ,وﻟﻜﻦ ﻟﻴﺲ ﻟﻠﻮﺻﻲ ان ﻳﺘﻮﻟﻰ هﺬا اﻟﻤﻨﺼﺐ ,وﻳﺆدي ﺷﻴﺌﺎ ﻣﻦ ﺣﻘﻮﻗﻪ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻰ ﺗﻌﻴﻴﻨﻪ ,ﻓﺎذا ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻋﻠﻰ ذﻟﻚ ,او اذا ﻟﻢ ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﺴﺎﺑﻖ وﺻﻴﺎ ,ﻓﺎﻟﻤﺠﻠﺲ هﻮ اﻟﺬي اﻟﺬي ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻮﺻﻲ ,وﻋﻠﻰ اﻟﻮﺻﻲ اداء اﻟﻴﻤﻴﻦ اﻟﻤﺘﻘﺪم ﺑﻴﺎﻧﻪ اﻣﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ .واﻟﻰ ان ﻳﺘﻢ ﻧﺼﺐ اﻟﻮﺻﻲ واداؤﻩ اﻟﻴﻤﻴﻦ ,ﺗﻜﻮن ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻟﺪﺳﺘﻮرﻳﺔ ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ,ﻳﺘﻮﻻهﺎ ﺑﺎﺳﻢ اﻻﻣﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,وﻳﻜﻮن ﻣﺴﺆوﻻ ﻋﻨﻬﺎ ,وﻻﻳﺠﻮز ادﺧﺎل ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻣﺎ ﻓﻲ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻣﺪة اﻟﻮﺻﺎﻳﺔ ﺑﺸﺎن ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ ووراﺛﺘﻪ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻌﺸﺮون :ﻋﻨﺪﻣﺎ ﺗﻤﺲ اﻟﺤﺎﺟﺔ اﻟﻰ اﻗﺎﻣﺔ اﻟﻮﺻﻲ ,ﻳﺪﻋﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻰ اﻻﻟﺘﺌﺎم ﺣﺎﻻ ,واذا آﺎن ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻣﻨﺤﻼ وﻟﻢ ﻳﺘﻢ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ ,ﻳﻠﺘﺌﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺴﺎﺑﻖ ﻟﺬﻟﻚ اﻟﻐﺮض. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون :ﻻﺣﻖ ﻟﻠﻤﻠﻚ أن ﻳﺘﻮﻟﻰ ﻋﺮﺷﺎ ﺧﺎرج اﻟﻌﺮاق إﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ. 209 اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﻌﺸﺮون :اﻟﻤﻠﻚ ﻣﺼﻮن وﻏﻴﺮ ﻣﺴﺆول . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻌﺸﺮون: -1اﻟﻤﻠﻚ رأس اﻟﺪوﻟﺔ أﻷﻋﻠﻰ ,وهﻮ اﻟﺬي ﻳﺼﺪق اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ وﻳﺄﻣﺮ ﺑﻨﺸﺮهﺎ وﻳﺮاﻗﺐ ﺗﻨﻔﻴﺬهﺎ ,وﺑﺄﻣﺮﻩ ﺗﻮﺿﻊ اﻷﻧﻈﻤﺔ ﻷﺟﻞ ﺗﻄﺒﻴﻖ اﺣﻜﺎم اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺿﻤﻦ ﻣﺎهﻮ ﻣﺼﺮح ﺑﻪ ﻓﻴﻬﺎ. -2اﻟﻤﻠﻚ هﻮ اﻟﺬي ﻳﺼﺪر أﻻواﻣﺮ ﺑﺄﺟﺮاء أﻷﻧﺘﺨﺎب اﻟﻌﺎم ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,وﺑﺄﺟﺘﻤﺎع ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ,وهﻮ ﻳﻔﺘﺘﺢ هﺬا اﻟﻤﺠﻠﺲ ,وﻳﺆﺟﻠﻪ ,وﻳﻔﻀﻪ ,وﻳﺤﻠﻪ ,وﻓﻘﺎ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن. -3أذا ﻇﻬﺮت ﺿﺮورة أﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻷﺗﺨﺎذ ﺗﺪاﺑﻴﺮ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﺤﻔﻆ اﻟﻨﻈﺎم واﻷﻣﻦ اﻟﻌﺎم ,او ﻟﺪﻓﻊ ﺧﻄﺮ ﻋﺎم ,او ﻟﺼﺮف ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﻢ ﻳﺆذن ﺑﺼﺮﻓﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ,او ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ,او ﻟﻠﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻤﻌﺎهﺪات, ﻓﻠﻠﻤﻠﻚ اﻟﺤﻖ ﺑﺄﺻﺪار ﻣﺮاﺳﻴﻢ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ هﻴﺌﺔ أﻟﻮزراء ,ﺗﻜﻮن ﻟﻬﺎ ﻗﻮةة ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ,ﺗﻘﻀﻲ ﺑﺄﺗﺨﺎذ اﻟﺘﺪاﺑﻴﺮ اﻟﻼزﻣﺔ ﻣﻘﺘﻀﻰ أﻷﺣﻮال,ﻋﻠﻰ ان ﻻ ﺗﻜﻮن ﻣﺨﺎﻟﻔﺔ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا أﻟﻘﺎﻧﻮن أﻷﺳﺎﺳﻲ ,وﻳﺠﺐ ﻋﺮﺿﻬﺎ ﺟﻤﻴﻌﺎ ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﻓﻲ أول اﺟﺘﻤﺎع ,ﻋﺪا ﻣﺎ ﺻﺪر ﻣﻨﻬﺎ ﻷﺟﻞ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﻤﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ,ﻓﻌﻠﻰ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻠﻦ اﻧﺘﻬﺎء ﺣﻜﻤﻬﺎ ,وﺗﻌﺘﺒﺮ ﻣﻠﻐﺎة ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ هﺬا اﻷﻋﻼن ,وﻳﺠﺐ ان ﺗﻜﻮن هﺬﻩ اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ ﻣﻮﻗﻌﺎ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﺑﺘﻮاﻗﻴﻊ اﻟﻮزراء آﺎﻓﺔ . وﺗﺸﻤﻞ ﻟﻔﻈﺔ) اﻟﻘﺎﻧﻮن( اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ اﻟﺼﺎدرة ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﺣﻜﺎم هﺬﻩ اﻟﻤﺎدة ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻓﻲ ﻣﺘﻨﻪ ﻗﺮﻳﻨﺔ ﺗﺨﺎﻟﻒ ذﻟﻚ. -4اﻟﻤﻠﻚ ﻳﻌﻘﺪ اﻟﻤﻌﺎهﺪات,ﺑﺸﺮط أن ﻻ ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ . -5اﻟﻤﻠﻚ ﻳﺨﺘﺎر رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ,وﻋﻠﻰ ﺗﺮﺷﻴﺢ اﻟﺮﺋﻴﺲ ,ﻳﻌﻴﻦ اﻟﻮزراء ,وﻳﻘﺒﻞ اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻬﻢ ﻣﻦ ﻣﻨﺎﺻﺒﻬﻢ. -6اﻟﻤﻠﻚ ﻳﻌﻴﻦ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻋﻴﺎن ,وﻳﻘﺒﻞ اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻬﻢ ﻣﻦ ﻣﻨﺎﺻﺒﻬﻢ. -7اﻟﻤﻠﻚ ,ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ اﻗﺘﺮاح اﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺴﺆول ,ﻳﻌﻴﻦ وﻳﻌﺰل ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﻤﺜﻠﻴﻦ اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ ,واﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﻠﻜﻴﻴﻦ, واﻟﻘﻀﺎة واﻟﺤﻜﺎم ,وﻳﻤﻨﺢ اﻟﺮﺗﺐ اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻔﻮض ذﻟﻚ اﻟﻰ ﺳﻠﻄﺔ اﺧﺮى ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻧﻈﺎم ﺧﺎص وﻟﻪ ان ﻳﻤﻨﺢ أﻳﻀﺎ اﻷوﺳﻤﺔ واﻷﻟﻘﺎب وﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ ﺷﺎرات اﻟﺸﺮف. -8ﻟﻠﻤﻠﻚ اﻟﻘﻴﺎدة اﻟﻌﺎﻣﺔ ﻟﺠﻤﻴﻊ اﻟﻘﻮات اﻟﻤﺴﻠﺤﺔ ,وهﻮ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﺤﺮب ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ,ﻟﻪ ان ﻳﻌﻘﺪ ﻣﻌﺎهﺪات اﻟﺼﻠﺢ ,ﺑﺸﺮط أن ﻻ ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ ﻧﻬﺎﺋﻴﺎ اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ,وﻟﻪ اﻳﻀﺎ ان ﻳﻌﻠﻦ اﻷﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﻷﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن. -9ﺗﻀﺮب اﻟﻨﻘﻮد ﺑﺎﺳﻢ اﻟﻤﻠﻚ. -10ﻻﻳﻨﻔﺬ ﺣﻜﻢ اﻹﻋﺪام اﻻ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ ,واﻟﻤﻠﻚ ان ﻳﺨﻔﻒ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت ,او ﻳﺮﻓﻌﻬﺎ ﺑﻌﻔﻮ ﺧﺎص ,وﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻳﻌﻠﻦ اﻟﻌﻔﻮ اﻟﻌﺎم. اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻟﺚ -اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ الﻣﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون:ﻳﺴﺘﻌﻤﻞ اﻟﻤﻠﻚ ﺳﻠﻄﺘﻪ ﺑﺎرادات ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺗﺼﺪر ,ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ اﻗﺘﺮاح اﻟﻮزﻳﺮ أو اﻟﻮزراء اﻟﻤﺴﺆوﻟﻴﻦ,وﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ,وﻳﻮﻗﻊ ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻬﻢ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ اﻟﻌﺸﺮون:اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﻣﻨﻮﻃﺔ ﺑﻤﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ﻣﻊ اﻟﻤﻠﻚ ,وﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺴﻲ أﻷﻋﻴﺎن واﻟﻨﻮاب ,وﻟﻠﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﺣﻖ وﺿﻊ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ,وﺗﻌﺪﻳﻠﻬﺎ ,واﻟﻐﺎﺋﻬﺎ ,ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن. 210 اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﻌﺸﺮون:ﻳﻔﺘﺘﺢ اﻟﻤﻠﻚ ﻣﺠﻠﺲ أﻷﻣﺔ ﺑﺬاﺗﻪ ,او ﻳﻨﻴﺐ ﻋﻨﻪ ﻓﻲ ذﻟﻚ رﺋﻲ اﻟﻮزراء ,أو أﺣﺪ اﻟﻮزراء ﻟﻴﻘﻮم ﺑﻤﺮاﺳﻴﻢ اﻻﻓﺘﺘﺎح واﻟﻘﺎء ﺧﻄﺒﺔ اﻟﻌﺮش. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﻼﺛﻮن:ﻻﻳﻜﻮن ﻋﻀﻮا ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن أو ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب: -1ﻣﻦ ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻋﺮاﻗﻴﺎ. -2ﻣﻦ آﺎن ﻣﺪﻋﻴﺎ ﺑﺠﻨﺴﻴﺔ أو ﺣﻤﺎﻳﺔ أﺟﻨﺒﻴﺔ. -3ﻣﻦ آﺎن دون اﻟﺜﻼﺛﻴﻦ ﻣﻦ ﻋﻤﺮﻩ ﻓﻲ اﻟﻨﻮاب ,ودون اﻷرﺑﻌﻴﻦ ﻣﻦ ﻋﻤﺮﻩ ﻓﻲ اﻷﻋﻴﺎن. -4ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻷﻓﻼس ,وﻟﻢ اﻋﺘﺒﺎرﻩ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ. -5ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﺠﻮزا ﻋﻠﻴﻪ وﻟﻢ ﻳﻔﻚ ﺣﺠﺮﻩ. -6ﻣﻦ آﺎن ﺳﺎﻗﻄﺎ ﻣﻦ اﻟﺤﻘﻮق اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ. -7ﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻟﺴﺠﻦ ﻣﺪة ﻻ ﺗﻘﻞ ﻋﻦ ﺳﻨﺔ ﻟﺠﺮﻳﻤﺔ ﻏﻴﺮ ﺳﻴﺎﺳﻴﺔ ,وﻣﻦ آﺎن ﻣﺤﻜﻮﻣﺎ ﻋﻠﻴﻪ ﺑﺎﻟﺴﺠﻦ ﻟﺴﺮﻗﺔ ,أو رﺷﻮة ,أو ﺧﻴﺎﻧﺔ اﻷﻣﺎﻧﺔ ,أو اﻟﺘﺰوﻳﺮ ,أو اﺣﺘﻴﺎل ,أو ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﺠﺮاﺋﻢ اﻟﻤﺨﻠﺔ ﺑﺎﻟﺸﺮف ﺑﺼﻮرة ﻣﻄﻠﻘﺔ. -8ﻣﻦ آﺎن ﻟﻪ ﻣﻨﻔﻌﺔ ﻣﺎدﻳﺔ ﻣﺒﺎﺷﺮة ,أو ﻏﻴﺮ ﻣﺒﺎﺷﺮة ,ﻧﺎﺷﺌﺔ ﻋﻦ ﻋﻘﺪ ﻣﻊ اﺣﺪى اﻟﺪواﺋﺮ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,أﻻ اذا آﺎﻧﺖ اﻟﻤﻨﻔﻌﺔ ﻧﺎﺷﺌﺔ ﻋﻦ آﻮﻧﻪ ﻣﺴﺎهﻢ ﻓﻲ ﺷﺮآﺔ ﻣﺆﻟﻔﺔ ﻣﻦ آﺜﺮ ﻣﻦ ﺧﻤﺴﺔ وﻋﺸﺮﻳﻦ ﺷﺨﺼﺎ ,وﻳﺴﺘﺜﻨﻰ ﻣﻦ ذﻟﻚ ﻣﻠﺘﺰﻣﻮ اﻷﻋﺸﺎر وﻣﺴﺘﺄﺟﺮو أراﺿﻲ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ واﻣﻼآﻬﺎ. -9ﻣﻦ آﺎن ﻣﺠﻨﻮﻧﺎ أو ﻣﻌﺘﻮهﺎ. -10ﻣﻦ آﺎن ﻣﻦ أﻗﺮﺑﺎء ﻟﻤﻠﻚ ﻓﻲ اﻟﺪرﺟﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص .وﻋﻠﻰ آﻞ ﺣﺎل ﻻ ﻳﺠﻮز اﺟﺘﻤﺎع ﻋﻀﻮﻳﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ ﺷﺨﺺ واﺣﺪ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ﻣﻦ ﻋﺪد ﻻ ﻳﺘﺠﺎوز اﻟﻌﺸﺮﻳﻦ ﻳﻌﻴﻨﻬﻢ اﻟﻤﻠﻚ ,ﻣﻤﻦ ﻧﺎﻟﻮا ﺛﻘﺔ اﻟﺠﻤﻬﻮر واﻋﺘﻤﺎدﻩ ﺑﺄﻋﻤﺎﻟﻬﻢ,وﻣﻤﻦ ﻟﻬﻢ ﻣﺎﺿﻲ ﻣﺠﻴﺪ ﻓﻲ ﺧﺪﻣﺎت اﻟﺪوﻟﺔ واﻟﻮﻃﻦ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﻣﺪة اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻓﻴﻤﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ﺛﻤﺎﻧﻲ ﺳﻨﻮات ,ﻋﻠﻰ ان ﻳﺘﺒﺪل ﻧﺼﻔﻬﻢ آﻞ ارﺑﻊ ﺳﻨﻴﻦ, وﻳﺠﻮز اﻋﺎدة ﺗﻌﻴﻴﻦ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺴﺎﺑﻘﻴﻦ ,واﻟﻨﺼﻒ اﻷول ﻷﺟﻞ اﻟﺘﺒﺪﻳﻞ اﻷول ﻳﻔﺮز ﺑﺎﻻﻗﺘﺮاح. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻧﺎﺋﺒﺎﻩ ﻳﻨﺘﺨﺒﻬﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ ﺑﻴﻦ اﻋﻀﺎﺋﻪ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺳﻨﺔ واﺣﺪة ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ, وﻳﺠﻮز أﻋﺎدة اﻧﺘﺨﺎﺑﻬﻢ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ اﻷﻋﻴﺎن ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل ﺧﻤﺴﺔ اﻻف روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻓﻘﻂ ,وأﻟﻒ وﻣﺎﺋﺘﻴﻦ وﺧﻤﺴﻴﻦ روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ,ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﻳﺘﺄﻟﻒ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺎﻻﻧﺘﺨﺎب ﺑﻨﺴﺒﺔ ﻧﺎﺋﺐ واﺣﺪ ﻋﻦ آﻞ ﻋﺸﺮﻳﻦ اﻟﻒ ﻧﺴﻤﺔ ﻣﻦ ﻟﺬآﻮر. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﺗﻌﻴﻦ ﻃﺮﻳﻘﺔ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﻮاب ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ,ﻳﺮاﻋﻰ ﻓﻴﻬﺎ اﺻﻮل اﻟﺘﺼﻮﻳﺖ اﻟﺴﺮي, ووﺟﻮب ﺗﻤﺜﻴﻞ اﻷﻗﻠﻴﺎت ﻏﻴﺮ اﻻﺳﻼﻣﻴﺔ. 211 اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :دورة ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ارﺑﻌﺔ اﺟﺘﻤﺎﻋﺎت ﻋﺎدﻳﺔ ,ﻟﻜﻞ ﺳﻨﺔ اﺟﺘﻤﺎع ﻳﺒﺪأ ﻣﻦ أول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ اﻟﺬي ﻳﻌﻘﺐ اﻻﻧﺘﺨﺎب ,واذا ﺻﺎدف أول اﻟﺸﻬﺮ ﻋﻄﻠﺔ رﺳﻤﻴﺔ ,ﻓﻤﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺬي ﻳﻠﻴﻪ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة ﻣﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻔﻘﺮة 2ﻣﻦ اﻟﻤﺎدة 26ﺑﺨﺼﻮص ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻼﺛﻮن :ﻳﺪﻋﻮ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻰ ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ اﻟﻌﺎدﻳﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺎﺻﻤﺔ ﻓﻲ اول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﻣﻦ آﻞ ﺳﻨﺔ ,ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة أﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة ) (28واذا ﻟﻢ ﻳﺪع اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ذﻟﻚ ,ﻳﺠﺘﻤﻊ ﺑﺤﻜﻢ اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﻤﺬآﻮر, وﻳﺒﺪأ ﻋﻨﺪﺋﺬ اﺟﺘﻤﺎﻋﻪ اﻟﻌﺎدي اﻟﺬي ﻳﻤﺘﺪ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ ,اﻻ اذا أﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻﺗﻤﺎم اﻷﺷﻐﺎل اﻟﻤﺴﺘﻌﺠﻠﺔ وﻋﻨﺪﻣﺎ ﻳﻤﺪ ﻣﻦ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻋﻠﻰ هﺬﻩ اﻟﺼﻮرة ﻳﻨﺒﻐﻲ ان ﻻﺗﺰﻳﺪ ﻣﺪﺗﻪ آﻠﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺔ اﺷﻬﺮ. وﻟﻠﻤﺠﻠﺲ ان ﻳﺆﺟﻞ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ ﻣﻦ ﺣﻴﻦ اﻟﻰ ﺣﻴﻦ وﻓﻘﺎ ﻟﻨﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺪاﺧﻠﻲ ,وﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ ن ﻳﺆﺟﻞ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ اذا اﻣﺮ اﻟﻤﻠﻚ ﺑﺬﻟﻚ ﻣﺮات ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز اﻟﺜﻼث ﻓﻲ آﻞ اﺟﺘﻤﺎع اﻟﻰ ﻣﺮات ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺷﻬﺮﻳﻦ.وﻋﻨﺪ ﺣﺴﺎ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻ ﻳﺤﺴﺐ اﻟﺰﻣﻦ اﻟﺬي اﺳﺘﻐﺮﻗﺘﻪ اﻟﺘﺄﺟﻴﻼت اﻟﻤﺘﻘﺪﻣﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻷرﺑﻌﻮن :اذا ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ ,ﻳﺠﺐ ان ﻳﺒﺪأ ﺑﺄﺟﺮاء اﻷﻧﺘﺨﺎﺑﺎت ﻣﺠﺪدا ,وﻳﺪﻋﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ اﻟﻰ اﻷﺟﺘﻤﺎع ﺑﺼﻮرة ﻏﻴﺮ ﻋﺎدﻳﺔ ﻓﻲ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ارﺑﻌﺔ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﻟﺤﻞ .وهﺬا اﻷﺟﺘﻤﺎع ﻳﺘﺒﻊ اﺣﻜﺎم اﻟﻮاردة ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ) (39ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﺘﺄﺟﻴﻞ ,واﻟﺘﻤﺪﻳﺪ ,وﻋﻠﻰ آﻞ ﺣﺎل ﻳﻨﺒﻐﻲ ﻓﺾ هﺬا اﻻﺟﺘﻤﺎع 21ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻻول ﻟﻜﻲ ﻳﺒﺘﺪئ اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ااول ﻣﻦ اﻟﺪورة اﻟﻤﺬآﻮرة ﻓﻲ اﺑﺘﺪاء ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ,واذا ﺻﺎدف اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻏﻴﺮ اﻟﻌﺎدي ﻓﻲ ﺷﻬﺮي ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ وآﺎﻧﻮن اﻷول ,ﻳﻌﺘﺒﺮ اول اﺟﺘﻤﺎع ﻋﺎدي ﻟﺘﻠﻚ اﻟﺪورة .واذا ﺣﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻷﻣﺮ ﻣﺎ ﻓﻼ ﻳﺠﻮز ﺣﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ ﻣﻦ اﺟﻞ ذﻟﻚ اﻷﻣﺮ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻳﺠﻮز ﺗﺠﺪﻳﺪ اﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﺎﺋﺐ اﻟﺴﺎﺑﻖ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻟﻜﻞ رﺟﻞ ﻋﺮاﻗﻲ أﺗﻢ اﻟﺜﻼﺛﻴﻦ ﻣﻦ اﻟﻌﻤﺮ ,وﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻟﻪ اﺣﺪى اﻟﻤﻮاﻧﻊ اﻟﻤﻨﺼﻮص ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ),(30أن ﻳﻨﺘﺨﺐ ﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب .ﻋﻠﻰ اﻧﻪ ﻻ ﻳﺠﻮز ﻟﻪ أن ﻳﻨﻮب اﻻ ﻋﻦ ﻣﻨﻄﻘﺔ واﺣﺪة ﻣﻦ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻟﺘﻤﺜﻴﻠﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻻﻧﺘﺨﺎب ﻓﻘﻂ ,واذا اﻧﺘﺨﺐ أﺣﺪ ﻣﻦ أآﺜﺮ ﻣﻨﻤﻨﻄﻘﺔ واﺣﺪة ,ﻓﻠﻪ ان ﻳﺨﺘﺎر اﻟﻤﻨﻄﻘﺔ اﻟﺘﻲ ﻳﺮﻏﺐ ﻓﻲ ﺗﻤﺜﻴﻠﻬﺎ ﺧﻼل ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ أﻳﺎم ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ أﺧﺒﺎرﻩ ,وﻟﻠﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﺬﻳﻦ ﻳﻨﺘﺨﺒﻮن ﺣﻖ اﻟﺨﻴﺎر ﺑﻴﻦ ﻗﺒﻮل اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ورﻓﻀﻬﺎ,واﻟﺬي ﻳﻘﺒﻞ اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ,ﻳﺠﺐ ﻋﻠﻴﻪ اﻟﺘﺨﻠﻲ ﻋﻦ وﻇﻴﻔﺘﻪ ﻓﻲ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﺧﻼل اﻟﻤﺪة اﻟﻤﺬآﻮرة ﻋﺪا اﻟﻮزراء. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻳﻔﺼﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻓﻲ اﻟﻤﺴﺎﺋﻞ اﻟﻤﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻟﺼﻔﺎت اﻟﻤﺆهﻠﺔ ﻻﻧﺘﺨﺎب اﻟﻨﻮاب ,وﻓﻲ اﻟﻄﻌﻦ اﻟﻤﻮﺟﻪ ﺿﺪ اﻧﺘﺨﺎﺑﻬﻢ ,وﻓﻲ اﻟﻤﻨﺤﻼت واﻻﺳﺘﻘﺎﻻت اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﻬﻢ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب أن ﻳﻨﺘﺨﺐ آﻞ ﺳﻨﺔ ﻓﻲ ﺟﻠﺴﺘﻪ اﻷوﻟﻰ رﺋﻴﺴﺎ وﻧﺎﺋﺒﻲ رﺋﻴﺲ وآﺎﺗﺒﻴﻦ ﻣﻦ ﺑﻴﻦ أﻋﻀﺎﺋﻪ ,وﻋﻠﻴﻪ أن ﻳﻘﺪم ﻧﺘﻴﺠﺔ هﺬا اﻻﻧﺘﺨﺎب اﻟﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﺪﻗﻪ .وﻳﻨﻮب ﻋﻦ اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻋﻨﺪ اﻻﻗﺘﻀﺎء أﺣﺪ ﻧﺎﺋﺒﻴﻪ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,أن ﻳﻘﺘﺮح وﺿﻊ ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻋﺪا ﻣﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻷﻣﻮر اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺳﻴﺄﺗﻲ ﺑﻴﺎﻧﻬﺎ ,ﻋﻠﻰ ﺷﺮط أن ﻳﺆﻳﺪﻩ ﻓﻴﻪ ﻋﺸﺮة ﻣﻦ زﻣﻼﺋﻪ ,وأذا ﻗﺒﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ هﺬا اﻻﻗﺘﺮاح, ﻳﻮدﻋﻪ اﻟﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻟﺴﻦ اﻟﻼﺋﺤﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ,وآﻞ اﻗﺘﺮاح ﻳﺮﻓﻀﻪ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻻ ﻳﺠﻮز ﺗﻘﺪﻳﻤﻪ ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻧﻔﺴﻪ. 212 اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻟﻠﻌﻀﻮ ان ﻳﺴﺘﻘﻴﻞ ﻣﻦ ﻣﺮآﺰﻩ وذﻟﻚ ﺑﺄن ﻳﻘﺪم اﺳﺘﻘﺎﻟﺘﻪ آﺘﺎﺑﺔ اﻟﻰ اﻟﺮﺋﻴﺲ ,وﻻ ﺗﻨﻔﺬ اﻻﺳﺘﻘﺎﻟﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺒﻠﻬﺎ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن:ﻋﻨﺪ اﻧﺤﻼل ﻋﻀﻮﻳﺔ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺴﺒﺐ وﻓﺎة ,أو اﺳﺘﻘﺎﻟﺔ ,أو ﻓﻘﺪ اﻟﺼﻔﺎت اﻟﻼزﻣﺔ, أو ﺗﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ ,ﻳﺠﺐ أن ﻳﺠﺮي اﻧﺘﺨﺎب ﺟﺪﻳﺪ ﻓﻲ اﻟﺤﺎل ﺑﺎﻳﻌﺎز ﻣﻦ اﻟﺮﺋﺎﺳﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :ﻳﻌﺘﺒﺮ اﻟﻌﻀﻮ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻣﻤﺜﻼ ﻟﻌﻤﻮم اﻟﺒﻼد اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ وﻟﻴﺲ ﻟﻤﻨﻄﻘﺘﻪ اﻟﺘﻤﺜﻴﻠﻴﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻷرﺑﻌﻮن :اﻟﻌﻀﻮ اﻟﺬي ﻳﺘﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺷﻬﺮ ,ن ﻏﻴﺮ اذن او ﻋﺬر ﻣﺸﺮوع ,ﻳﻌﺪ ﻣﺴﺘﻘﻴﻼ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة اﻟﻤﺎدة).(46 اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻳﻌﻄﻰ اﻟﻨﺎﺋﺐ ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺗﻌﺎدل ارﺑﻌﺔ اﻻف روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻓﻘﻂ ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ ,واذا اﻣﺘﺪ زﻣﻦ اﻻﺟﺘﻤﺎع أآﺜﺮ ﻣﻦ أرﺑﻊ اﺷﻬﺮ ,ﻳﻌﻄﻰ آﻞ ﻧﺎﺋﺐ أﻟﻒ روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ اﻟﻤﺪة اﻟﺰاﺋﺪة. اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻋﻠﻰ اﻟﻨﻮاب واﻷﻋﻴﺎن ,ﻗﺒﻞ اﻟﺸﺮوع ﻓﻲ أﻋﻤﺎﻟﻪ ,أن ﻳﻘﺴﻢ آﻞ ﻣﻨﻬﻢ اﻣﺎم ﻣﺠﻠﺴﻪ ﻳﻤﻴﻦ اﻷﺧﻼص ﻟﻠﻤﻠﻚ ,واﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻷﺳﺎﺳﻲ ,وﺧﺪﻣﺔ اﻟﻮﻃﻦ ,واﻟﻮﻃﻦ ,وﺣﺴﻦ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻮاﺟﺐ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻻ ﻳﺒﺎﺷﺮ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ أﻋﻤﺎﻟﻪ ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺤﻀﺮ اﻟﺠﻠﺴﺔ اآﺜﺮ ﻣﻦ ﻧﺼﻒ اﻷﻋﻀﺎء ﺑﻮاﺣﺪ ﻋﻠﻰ اﻷﻗﻞ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﺗﺼﺪر اﻟﻘﺮارات ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ ﺁراء اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻨﺺ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻋﻠﻰ ﺧﻼف ذﻟﻚ ,وأذا ﺗﺴﺎوت اﻵراء ﻓﻠﻠﺮﺋﻴﺲ اذ ذاك ﺻﻮت اﻟﺘﺮﺟﻴﺢ .وﻻ ﺗﺤﺼﻞ أآﺜﺮﻳﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺼﻮت ﻧﺼﻒ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ ,وﻳﺒﺪ آﻞ ﻣﻦ اﻷﻋﻀﺎء رأﻳﻪ ﺑﺬاﺗﻪ ,وﺗﻌﻴﻦ ﻃﺮﻳﻘﺔ اﺑﺪاء اﻟﺮأي ﻓﻲ ﻧﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺪاﺧﻠﻲ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﻣﻦ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻣﺔ أن ﻳﻮﺟﻪ اﻟﻰ اﻟﻮزراء اﺳﺌﻠﺔ واﺳﺘﻴﻀﺎﺣﺎت, وﺗﺠﺮي اﻟﻤﻨﺎﻗﺸﺔ ﻓﻴﻬﺎ وﻓﻲ أﺟﻮﺑﺘﻬﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻮﺟﻪ اﻟﺬي ﻳﺒﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﻨﻈﺎم اﻟﺪاﺧﻠﻲ ﻟﻜﻞ ﻣﺠﻠﺲ ﺑﻌﺪ ﻣﺮور ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻳﺎم ﻋﻠﻰ اﻷﻗﻞ ﻣﻦ ﻳﻮم ﺗﻮﺟﻴﻬﻬﺎ ,وذﻟﻚ ﻓﻲ ﻏﻴﺮ ﺣﺎﻟﺔ اﻻﺳﺘﻌﺠﺎل أو ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻮزﻳﺮ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻳﺒﺖ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺎﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻣﺎدة ﻓﻤﺎدة ﻋﻠﻰ ﺣﺪة ﺛﻢ ﻳﺒﺖ ﺑﻬﺎ ﺟﻤﻠﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻻﻳﺠﻮز ﻻﻳﺔ ﻗﻮة ﻣﺴﻠﺤﺔ اﻟﺪﺧﻮل ﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ واﻻﻗﺎﻣﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﻘﺮﺑﺔ ﻣﻦ اﺑﻮاﺑﻪ ,اﻻ ﺑﻄﻠﺐ رﺋﻴﺴﻪ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﺗﻜﻮن ﺟﻠﺴﺎت اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻋﻠﻴﻨﺔ ,اﻻ ﻓﻲ اﻷﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻳﻄﻠﺐ ﻓﻴﻬﺎ اﺣﺪ اﻟﻮزراء ,او ارﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻻﻋﻴﺎن او ﻋﺸﺮة ﻣﻦ اﻟﻨﻮاب ,ان ﺗﺠﺮي اﻟﻤﺪاوﻟﺔ ﺳﺮا و ﻓﻲ اﻻﻣﺮ اﻟﻤﺒﺤﻮث ﻋﻨﻪ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻻﻳﺠﻮز ﻻﺣﺪ دﺧﻮل آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ وﻻ اﻟﺘﻜﻠﻢ ﻓﻴﻬﻤﺎ اﻻ ﻟﻸﻋﻀﺎء واﻟﻮزراء او آﺒﺎر اﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﻨﺘﺪﺑﻴﻦ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻮزراء ﻋﻨﺪ ﻏﻴﺎﺑﻬﻢ او ﻣﻦ ﻳﺪﻋﻮهﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ذﻟﻚ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺨﻤﺴﻮن :ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن وﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب اﻟﺤﻖ ﻓﻲ إﺻﺪار اﻧﻈﻤﺔ وﺗﻌﻠﻴﻤﺎت ﻓﻲ ﻣﺎ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺎﻻﻣﻮر اﻻﺗﻴﺔ -1 :آﻴﻔﻴﺔ اﺳﺘﻌﻤﺎل اﻟﺴﻠﻄﺔ واﻻﻣﺘﻴﺎزات واﻟﻀﻤﺎﻧﺎت اﻟﻤﻤﻨﻮﺣﺔ ﻟﻠﻤﺠﻠﺲ ﺑﻤﻮﺟﺐ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن وﻃﺮﻳﻘﺔ اﻟﻤﺤﺎﻓﻈﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ . -2ﺗﻨﻈﻴﻢ اﻋﻤﺎل اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ وادارة ﻣﺬاآﺮاﺗﻬﻤﺎ ﻣﻨﻔﺮدﻳﻦ او ﻣﺠﺘﻤﻌﻴﻦ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺘﻮن :ﻻ ﻳﻮﻗﻒ وﻻ ﻳﺤﺎآﻢ اﺣﺪ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻓﻲ ﻣﺪة اﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺼﺪر ﻣﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ ,اﻟﺬي هﻮ ﻣﻨﺘﺴﺐ اﻟﻴﻪ ,ﻗﺮار ﺑﺎﻷآﺜﺮﻳﺔ ﺑﻮﺟﻮد اﻻﺳﺒﺎب اﻟﻜﺎﻓﻴﺔ ﻻﺗﻬﺎﻣﻪ او ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺒﺾ ﻋﻠﻴﻪ ﺣﻴﻦ ارﺗﺒﺎآﻪ ﺟﻨﺎﻳﺔ ﻣﺸﻬﻮدة وﻟﻜﻞ ﻋﻀﻮ ﺣﺮﻳﺔ اﻟﻜﻼم اﻟﺘﺎﻣﺔ ﺿﻤﻦ ﺣﺪود ﻧﻈﺎم اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺬي هﻮ ﻣﻨﺘﺴﺐ اﻟﻴﻪ وﻻ ﺗﺘﺨﺬ 213 اﻳﺔ إﺟﺮاءات ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺿﺪﻩ ﻣﻦ اﺟﻞ ﺗﺼﻮﻳﺖ او ﺑﻴﺎن راي او اﻟﻘﺎء ﺧﻄﺒﻪ ﻓﻲ ﻣﺪاوﻻت اﻟﻤﺠﻠﺲ وﻣﺎ ﺑﺤﺎﺛﺘﻪ ,واذا اوﻗﻒ اﻟﻨﺎﺋﺐ ﻟﺴﺒﺐ ﻣﺎ اﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ ,ﻓﻌﻠﻰ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻠﻢ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺑﺬﻟﻚ ﻋﻨﺪ اﻟﺘﺎﺋﻤﻪ ,ﻣﻊ اﻋﻄﺎء اﻹﻳﻀﺎﺣﺎت وﺑﻴﺎن اﻻﺳﺒﺎب اﻟﻤﻮﺟﺒﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﻟﻠﻮزﻳﺮ اﻟﺬي ﻳﻜﻮن ﻋﺬوا ﻓﻲ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺣﻖ اﻟﺘﺼﻮﻳﺖ ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺴﻪ وﺣﻖ اﻟﻜﻼم ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ,واﻣﺎ اﻟﻮزراء اﻟﺬﻳﻦ ﻟﻴﺴﻮا ﻣﻦ اﻋﻀﺎء اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻠﻬﻢ ان ﻳﺘﻜﻠﻤﻮا ﻓﻲ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ دون ان ﻳﺼﻮﺗﻮا وﻟﻠﻮزراء او ﻣﻦ ﻳﻨﻮب ﻋﻨﻬﻢ ﻓﻲ ﻏﻴﺎﺑﻬﻢ ﺣﻖ اﻷﺳﺒﻘﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺎءر اﻻﻋﻀﺎء ﻓﻲ ﻣﺨﺎﻃﺒﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺴﺘﻮن : -1ﻳﺠﺐ ان ﺗﺮﻓﻊ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻰ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﺎذا ﻗﺒﻠﻬﺎ ﺗﺮﻓﻊ ,ﺗﺮﻓﻊ اﻟﻰ اﻟﺜﺎﻧﻲ ,وﻻ ﺗﻜﻮن ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻮاﻓﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن وﻳﺼﺪﻗﻬﺎ اﻟﻤﻠﻚ. -2ﻳﻘﺮر اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻤﺮﻓﻮﻋﺔ اﻟﻴﻬﻤﺎ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ .وﺑﻌﺪ ﻗﺒﻮﻟﻬﺎ ,ﺗﻌﺮض ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻓـﺄﻣﺎ أن ﻳﺼﺪﻗﻬﺎ, وأﻣﺎ أن ﻳﻌﻴﺪهﺎ ,ﻣﻊ ﺑﻴﺎن أﺳﺒﺎب اﻻﻋﺎدة ﻓﻲ ﺑﺮهﺔ ﺛﻼﺛﺔ أﺷﻬﺮ ,اﻻ اذا ﻗﺮر أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺗﻌﺠﻴﻠﻬﻤﺎ ,ﻓﻴﻘﺘﻀﻲ ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﺎ ,أو أﻋﺎدﺗﻬﺎ ,ﺧﻼل ﺧﻤﺴﺔ ﻋﺸﺮ ﻳﻮﻣﺎ ﻻﻋﺎدة اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻊ ﺑﻴﺎن اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻤﻮﺟﺒﺔ. -3اذا رﻓﺾ اﻟﻤﺠﻠﺴﺎن اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻓﻼ ﺗﺮﻓﻊ اﻟﻰ أﺣﺪهﻤﺎ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﺧﻼل ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺴﺘﻮن :اذا رﻓﺾ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻣﺮﺗﻴﻦ ,وأﺻﺮ اﻟﺘﺎﻟﻲ ﻋﻠﻰ ﻗﺒﻮﻟﻬﺎ ,ﺗﺘﺄﻟﻒ ﺟﻠﺴﺔ ﻣﺸﺘﺮآﺔ ﻣﻦ أﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ,وﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ اﻷﻋﻴﺎن ,ﻟﻠﻤﻔﺎوﺿﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺨﺘﻠﻒ ﻓﻴﻬﺎ ﻓﻘﻂ ,ﻓﺎذا ﻗﺒﻠﺖ اﻟﻼﺋﺤﺔ ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ ﻣﺆﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ أﻋﻀﺎء اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﺸﺘﺮك ,ﻣﻌﺪﻟﺔ أو ﻏﻴﺮ ﻣﻌﺪﻟﺔ ,ﻓﺎﻧﻬﺎ ﺗﻌﺘﺒﺮ ﻣﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ,وﻟﻜﻨﻬﺎ ﻻ ﺗﻜﺘﺴﺐ اﻟﺼﻔﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ اﻻ ﺑﻌﺪ ﺗﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ ,واذا ﻟﻢ ﺗﻘﺒﻞ ﺑﻬﺬﻩ اﻟﻄﺮﻳﻘﺔ ,ﻓﻼ ﺗﺮﻓﻊ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ اﻟﻰ أي اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻧﻔﺴﻪ . اﻟﺒﺎب اﻟﺮاﺑﻊ -اﻟﻮزارة اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﻻ ﻳﺘﺠﺎوز ﻋﺪد اﻟﻮزراء اﻟﺪوﻟﺔ اﻟﺘﺴﻌﺔ ,وﻻﻳﻘﻞ ﻋﻦ اﻟﺴﺘﺔ ,وﻻ ﻳﻜﻮن وزﻳﺮا ﻣﻦ آﺎﻧﺖ ﻓﻴﻪ اﺣﺪى اﻟﻤﻮاﻧﻊ اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة 30واﻟﻮزﻳﺮ اﻟﺬي ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻋﻀﻮا ﻓﻲ أﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ,ﻻ ﻳﺒﻘﻰ ﻓﻲ ﻣﻨﺼﺒﻪ أآﺜﺮ ﻣﻦ ﺳﺘﺔ أﺷﻬﺮ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻌﻴﻦ ﻋﻀﻮا ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺲ اﻷﻋﻴﺎن ,أو ﻳﻨﺘﺨﺐ ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻗﺒﻞ ﺧﺘﺎم اﻟﻤﺪة اﻟﻤﺬآﻮرة .واﻟﻮزﻳﺮ اﻟﺬي ﻳﺘﻘﺎﺿﻰ راﺗﺐ اﻟﻮزارة ﻻ ﻳﺴﺘﺤﻖ ﺗﺨﺼﻴﺼﺎت اﻟﻌﻀﻮﻳﺔ ﻓﻲ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﻓﻲ اﻟﻮﻗﺖ ﻧﻔﺴﻪ ,وﻻﻳﺠﻮز ﻟﻠﻮزﻳﺮ أن ﻳﺸﺘﺮي أو ﻳﺴﺘﺄﺟﺮ ﺷﻴﺌﺎ ﻣﻦ اﻣﻼك اﻟﺪوﻟﺔ و أﻣﻮاﻟﻬﺎ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء هﻮ اﻟﻘﺎﺋﻢ ﺑﺎدارة ﺷﺆون اﻟﺪوﻟﺔ ,وﻳﻌﻘﺪ ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ﻟﻴﻘﺮر ﻣﺎ ﻳﺠﺐ اﺗﺨﺎذﻩ ﻣﻦ اﻷﺟﺮاءات ﻓﻲ اﻷﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺄآﺜﺮ ﻣﻦ وزارة واﺣﺪة ,وﻟﻴﺒﺤﺚ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻷﻣﻮر اﻟﺨﻄﻴﺮة اﻟﺘﻲ ﺗﻘﻮم ﺑﻬﺎ اﻟﻮزارات ,وﻳﻌﺮض رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ﻣﺎ ﻳﻮﺻﻲ ﺑﻪ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻣﻦ اﻻﻣﻮر ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻟﺘﻠﻘﻲ أواﻣﺮﻩ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺴﺘﻮن :وزراء اﻟﺪوﻟﺔ ﻣﺴﺆوﻟﻮن ﺑﺎﻟﺘﻀﺎﻣﻦ أﻣﺎم ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻋﻦ اﻟﺸﺆون اﻟﺘﻲ ﺗﻘﻮم ﺑﻬﺎ اﻟﻮزارات ,وﻣﺎ ﻳﺘﺒﻌﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺪواﺋﺮ.ﻓﺎذا ﻗﺮر اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻋﺪم اﻟﺜﻘﺔ ﺑﺎﻟﻮزارة ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ, ﻓﻌﻠﻴﻬﺎ أن ﺗﺴﺘﻘﻴﻞ ,واذا آﺎن اﻟﻘﺮار اﻟﻤﺬآﻮر ﻳﻤﺲ أﺣﺪ اﻟﻮزراء ﻓﻘﻂ ,ﻓﻌﻠﻰ ذﻟﻚ اﻟﻮزﻳﺮ أن ﻳﺴﺘﻘﻴﻞ ,وﻋﻠﻰ اﻟﻤﺠﻠﺲ أن ﻳﺆﺟﻞ ﺗﺼﻮﻳﺖ ﻋﺪم اﻟﺜﻘﺔ ﻣﺮة واﺣﺪة اﻟﻰ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻳﺎم اذا ﻃﻠﺐ ذﻟﻚ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ,أو اﻟﻮزﻳﺮ ﻓﻲ اﻟﻤﺨﺘﺺ ,وﻻ ﻳﺤﻞ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻓﻲ هﺬﻩ اﻟﻤﺪة. 214 اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﻳﺘﺼﺮف اﻟﻮزﻳﺮ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻷﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﻮزارﺗﻪ وﻣﺎ ﻳﺘﺒﻌﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺪواﺋﺮ ,وذﻟﻚ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻷﺻﻮل اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﺒﺎب اﻟﺨﺎﻣﺲ -اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﻘﻀﺎﺋﻴﺔ اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﻳﻌﻴﻦ اﻟﺤﻜﺎم ﺑﺎرادة ﻣﻠﻜﻴﺔ ,وﻻ ﻳﻌﺰﻟﻮن اﻻ ﻓﻲ اﻻﺣﻮال اﻟﻤﺼﺮﺣﺔ ﻓﻲ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺨﺼﻮص ,اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻴﻪ ﺷﺮوط أهﻠﻴﺘﻬﻢ ,وﻧﺼﺒﻬﻢ ,ودرﺟﺎﺗﻬﻢ ,وآﻴﻔﻴﺔ ﻋﺰﻟﻬﻢ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺴﺘﻮن :ﺗﻘﺴﻢ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻰ ﺛﻼﺛﺔ أﺻﻨﺎف: -1اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ -2,اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ-3,اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺨﺼﻮﺻﻴﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺒﻌﻮن :ﺗﻌﻴﻦ آﻴﻔﻴﺔ ﺗﺄﺳﻴﺲ هﺬﻩ اﻟﻤﺤﺎآﻢ ,وأﻣﺎآﻦ اﻧﻌﻘﺎدهﺎ ,ودرﺟﺎﺗﻬﺎ ,وأﻗﺴﺎﻣﻬﺎ ,واﺧﺘﺼﺎﺻﻬﺎ ,وآﻴﻔﻴﺔ اﻟﻤﺮاﻗﺒﺔ ﻋﻠﻴﻬﺎ ,وﺗﻨﻔﻴﺬ أﺣﻜﺎﻣﻬﺎ ,ﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺧﺎﺻﺔ ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة ﻧﺼﻮص هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن. اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :اﻟﻤﺤﺎآﻢ ﻣﺼﻮﻧﺔ ﻣﻦ اﻟﺘﺪﺧﻞ ﻓﻲ ﺷﺆوﻧﻬﺎ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﻳﺠﺐ أن ﺗﺠﺮي ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻤﺎت ﻋﻠﻨﺎ ,اﻻ اذا وﺟﺪ ﺳﺒﺐ ﻣﻦ اﻷﺳﺒﺎب اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ ﻓﻲ ﺟﻮاز ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎت اﻟﻤﺠﻠﺲ ﺳﺮا وﻳﺠﻮز ﻧﺸﺮ أﺣﻜﺎم اﻟﻤﺤﺎآﻢ واﻟﻤﺮاﻓﻌﺎت ,اﻻ ﻣﺎ ﻳﻌﻮد ﻣﻨﻬﺎ اﻟﻰ اﻟﺠﻠﺴﺎت اﻟﺴﺮﻳﺔ ,وﺗﺼﺪر آﺎﻓﺔ اﻻﺣﻜﺎم ﺑﺎﺳﻢ اﻟﻤﻠﻚ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﻟﻠﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﺣﻖ اﻟﻘﻀﺎء ﻋﻠﻰ ﺟﻤﻴﻊ اﻻﺷﺨﺎص ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوي واﻻﻣﻮر اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ ,واﻟﺘﻲ ﺗﻘﻴﻤﻬﺎ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,أو ﺗﻘﺎم ﻋﻠﻴﻬﺎ ,ﻋﺪا اﻟﺪﻋﺎوي اﻷﻣﻮر اﻟﺪاﺧﻠﺔ ﻓﻲ اﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ ,أو اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺨﺼﻮﺻﺔ ,آﻤﺎ ﺳﻴﺄﺗﻲ ﺑﻴﺎﻧﻬﺎ ﻓﻲ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ,أو ﻓﻲ ﻏﻴﺮﻩ ﻣﻦ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﻳﺸﻤﻞ أﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ اﻷﻣﻮر اﻟﺤﻘﻮﻗﻴﺔ ,واﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ ,واﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ ,وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ .اﻻ اﻧﻪ ﻓﻲ ﻣﻮاد اﻷﺣﻮال اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﺎﻷﺟﺎﻧﺐ ,وﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ او اﻟﺘﺠﺎرﻳﺔ اﻟﺘﻲ ﺟﺮت اﻟﻌﺎدة اﻟﺪوﻟﻴﺔ ﻋﻠﻰ ان ﻳﻨﻄﺒﻖ ﻋﻠﻴﻬﺎ اﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن دوﻟﺔ اﺟﻨﺒﻴﺔ ,ﻳﻜﻮن ﺗﻄﺒﻴﻖ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ﻃﺮﻳﻘﺔ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص. اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن:ﺗﻘﺴﻢ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺪﻳﻨﻴﺔ اﻟﻰ: -1اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ-2,اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﻧﻈﺮ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ وﺣﺪهﺎ ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎ اﺣﻮال اﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ , واﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﺎدارة اوﻗﺎﻓﻬﻢ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﻳﺠﺮي اﻟﻘﻀﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ وﻓﻘﺎ ﻟﻼﺣﻜﺎم اﻟﺸﺮﻋﻴﺔ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﻜﻞ ﻣﺬهﺐ ﻣﻦ ﻣﺬاهﺐ اﻻﺳﻼﻣﻴﺔ ,ﺑﻤﻮﺟﺐ اﺣﻜﺎم ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص وﻳﻜﻮن ﻗﺎﺿﻲ ﻣﻦ ﻣﺬهﺐ اآﺜﺮﻳﺔ اﻟﺴﻜﺎن ﻓﻲ اﻟﻤﺤﻞ اﻟﺬي ﻳﻌﻴﻦ ﻟﻪ ,ﻣﻊ ﺑﻘﺎء ﻗﺎﺿﻴﻴﻦ اﻟﺴﻨﻴﻴﻦ واﻟﺠﻌﻔﺮﻳﻴﻦ ﻓﻲ ﻣﺪﻳﻨﺘﻲ ﺑﻐﺪاد واﻟﺒﺼﺮة . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺴﺒﻌﻮن :ﺗﺸﻤﻞ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ :اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻤﻮﺳﻮﻳﺔ ,واﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻤﺴﻴﺤﻴﺔ ,وﺗﻮﺳﺲ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ وﺗﺨﻮل ﺳﻠﻄﺔ اﻟﻘﻀﺎء ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص . اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :ﺗﻨﻈﺮ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ : -1ﻓﻲ اﻟﻤﻮاد اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻟﻨﻜﺎح واﻟﺼﺪاق واﻟﺘﻔﺮﻳﻖ واﻟﻨﻔﻘﺔ اﻟﺰوﺟﻴﺔ وﺗﺼﺪﻳﻖ اﻟﻮﺻﺎﻳﺎ ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﺗﻜﻦ ﻣﺼﺪﻗﺔ ﻣﻦ آﺎﺗﺐ اﻟﻌﺪل ﺧﻼ اﻻﻣﻮر اﻟﺪاﺧﻠﺔ ﺿﻤﻦ اﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺨﺺ اﻓﺮاد اﻟﻄﺎﺋﻔﺔ ﻋﺪا اﻻﺟﺎﻧﺐ ﻣﻨﻬﻢ . 215 -2ﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد اﻻﺣﻮال اﻟﺸﺨﺼﻴﺔ اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻓﺮاد اﻟﻄﻮاﺋﻒ ﻋﻨﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﺘﻘﺎﺿﻴﻦ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :ﺗﻌﻴﻦ اﺻﻮل اﻟﻤﺤﺎآﻤﺎت ﻓﻲ اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ واﻟﺮﺳﻮم اﻟﺘﻲ ﺗﻮﺧﺬ ﻓﻴﻬﺎ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص وﺗﻌﻴﻦ اﻳﻀﺎ ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻟﻮراﺛﺔ وﺣﺮﻳﺔ اﻟﻮﺻﻴﺔ ,وﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ ﻣﻮاد اﻻﺣﻮال اﻟﺘﻲ ﻟﻴﺴﺖ ﻣﻦ اﺧﺘﺼﺎص اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﺮوﺣﺎﻧﻴﺔ اﻟﻄﺎﺋﻔﻴﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :ﺗﻮﻟﻒ ﻣﺤﻜﻤﺔ ﻋﻠﻴﺎ ﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ اﻟﻮزراء واﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ,اﻟﻤﺘﻬﻤﻴﻦ ﺑﺠﺮﺋﻢ ﺳﺎﺳﻴﺔ او ﺑﺠﺮاﺋﻢ ﺗﺘﻌﻠﻖ ﺑﻮﻇﺎﺋﻔﻬﻢ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ ﺣﻜﺎم ﻣﺤﻜﻤﺔ اﻟﺘﻤﻴﻴﺰ ﻋﻦ ﺟﺮاﺋﻢ اﻟﻨﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ وﻇﺎﺋﻔﻬﻢ وﻟﻠﺒﺖ ﺑﺎﻻﻣﻮر اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺘﻔﺴﻴﺮ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ,وﻣﻮﻓﻘﺘﻬﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :اذا اﻗﺘﻀﻰ اﺟﺮاء ﻣﺤﺎآﻤﺔ آﻤﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ,ﺗﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﺑﺎرادة ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻗﺮار اﺗﻬﺎﻣﻲ ﺻﺎدر ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اﻻراء ﻣﻦ اﻷﻋﻀﺎء اﻟﺤﺎﺿﺮﻳﻦ ﻓﻲ آﻞ ﻗﻀﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﺣﺪة ,وﺗﻮﻟﻒ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ﻣﻦ ﺛﻤﺎﻧﻴﺔ اﻋﻀﺎء ﻋﺪا اﻟﺮﺋﻴﺲ ,ﻳﻨﺘﺨﺒﻬﻢ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن أرﺑﻌﺔ ﻣﻦ ﺑﻴﻦ أﻋﻀﺎﺋﻪ وارﺑﻌﺔ ﻣﻦ اﻋﻀﺎء اﻟﺤﻜﺎم وﺗﻨﻌﻘﺪ ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :اذا وﺟﺐ اﻟﺒﺖ ﻓﻲ اﻣﺮ ﻳﺘﻌﻠﻖ ﺑﺘﻔﺴﻴﺮ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن او ﻓﻴﻤﺎ اذا آﺎن اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ او اﻻﻧﻈﻤﺔ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ ﻳﺨﺎﻟﻒ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﺗﺠﺘﻤﻊ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﺑﺈرادة ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺗﺼﺪر ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :اذا اﻗﺘﻀﻰ ﺗﻔﺴﻴﺮ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﻧﻈﻤﺔ ﻓﻲ ﻏﻴﺮ اﻻﺣﻮال اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻃﻠﺐ اﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺨﺘﺺ ,ﻳﻮﻟﻒ دﻳﻮان ﺧﺎص ﺑﺮﺋﺎﺳﺔ رﺋﻴﺲ ﻣﺤﻜﻤﺔ اﻟﺘﻤﻴﺰ وﺛﻼﺛﺔ ﻣﻦ آﺒﺎر ﻣﻮﻇﻔﻲ اﻻرادة وﻓﻘﺎ ﻟﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص . اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻴﻦ :ﻳﺘﺐ ان ﺗﺤﺴﻢ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﺘﻲ ﺗﻨﻈﺮ ﻓﻴﻬﺎ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن وﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ وﻗﺮاراﺗﻬﺎ ﻓﻴﻬﺎ ﻟﻴﺴﺖ ﺗﻠﺒﻌﺔ ﻟﻼﺳﺘﺌﻨﺎف ا و اﻟﺘﻤﻴﻴﺰ ,واﻻﺷﺨﺎص اﻟﺬﻳﻦ ﻳﺘﻬﻤﻬﻢ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ﻳﺠﺐ ان ﺗﻜﻒ ﻳﺪهﻢ ﻋﻦ اﻟﻌﻤﻞ ﺣﺎﻻ واذا اﺳﺘﻘﺎﻟﻮا ﻓﻴﺠﺐ ان دوام اﻟﺘﻌﻘﻴﺒﺎت اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺑﺤﻘﻬﻢ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :آﻞ ﻗﺮار ﻳﺼﺪر ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻣﺒﻴﻨﺎ ﻣﺨﺎﻟﻔﺔ اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ,او ﻧﺺ اﺣﻜﺎﻣﻪ ﻻﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻳﺠﺐ ان ﻳﺼﺪر ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اراء اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ,واذا ﺻﺪر ﻗﺮار ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ﻳﻜﻮن ذﻟﻚ اﻟﻘﺎﻧﻮن او اﻟﻘﺴﻢ اﻟﻤﺨﺎﻟﻒ ﻣﻨﻪ ﻟﻬﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻣﻠﻐﻴﺎ ﻣﻦ اﻻﺻﻞ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :ﺗﻜﻮن اﻟﻘﺮارات اﻟﺼﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة 83ﺑﺎﺳﺘﺜﻨﺎء ﻣﺎ ﺟﺎء ﻣﻨﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ال 86واﻟﺼﺎدرة ﻣﻦ اﻟﺪﻳﻮان اﻟﺨﺎص ﻓﻲ اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺒﻨﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة ال 84ﺑﺄآﺜﺮﻳﺔ اراء اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ واﻟﺪﻳﻮان ,وﻳﺠﺐ ﺗﻄﺒﻴﻘﻬﺎ ﻓﻲ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻢ ودواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :ﺗﻮﺳﺲ ﻣﺤﺎآﻢ او ﻟﺠﺎن ﺧﺼﻮﺻﻴﺔ ﻋﻨﺪ اﻻﻗﺘﻀﺎء ﻟﻼﻣﻮر اﻻﺗﻴﺔ : -1ﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ اﻓﺮاد اﻟﻘﻮات اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ﻋﻦ اﻟﺠﺮاﺋﻢ اﻟﻤﺼﺮح ﺑﻬﺎ ﻓﻲ ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﻌﺴﻜﺮي . -2ﻟﻔﺼﻞ ﻗﻀﺎﻳﺎ اﻟﻌﺸﺎﺋﺮ اﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ واﻟﻤﺪﻧﻴﺔ ﺑﺤﺴﺐ ﻋﺎداﺗﻬﻢ اﻟﻤﺎﻟﻮﻓﺔ ﺑﻴﻨﻬﻢ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص . -3ﻟﺤﺴﻢ اﻻﺧﺘﻼﻓﺎت اﻟﻮاﻗﻌﺔ ﺑﻴﻦ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ وﻣﻮﻇﻔﻴﻬﺎ ﻓﻴﻤﺎ ﻳﺨﺘﺺ ﺑﺨﺪﻣﺎﺗﻬﺎ -4اﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﺧﺘﻼﻓﺎت اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎﻟﺘﺼﺮف ﻓﻲ اﻷراﺿﻲ وﺣﺪودهﺎ. 216 اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺜﻤﺎﻧﻮن :اﺻﻮل اﻟﻤﺤﺎآﻤﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺨﺼﻮﺻﻴﺔ ,واﻟﺮﺳﻮم اﻟﺘﻲ ﺗﻮﺧﺬ ﻓﻴﻬﺎ وآﻴﻔﻴﺔ اﺳﺘﺌﻨﺎف اﺣﻜﺎﻣﻬﺎ ,وﻧﻘﻀﻬﺎ او ﺗﺼﺪﻳﻘﻬﺎ ﺗﻌﻴﻦ ﺟﻤﻴﻌﻬﺎ ﺑﻘﻮاﻧﻴﻦ ﺧﺎﺻﺔ . اﻟﺒﺎب اﻟﺴﺎدس -اﻻﻣﻮر اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺴﻌﻮن :ﺗﺒﻘﻰ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻀﺮاﺋﺐ واﻟﻤﻜﻮس ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺗﻜﻮن ﻋﻠﻴﻪ ﻋﻨﺪ اﻟﺒﺪء ﻓﻲ ﺗﻄﺒﻴﻖ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻰ ان ﺗﻐﻴﺮ ﺑﻘﺎﻧﻮن . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻻﻳﺠﺐ وﺿﻊ ﺿﺮاﺋﺐ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﻳﺼﺪق ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﻟﻤﻠﻚ ,ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻋﻠﻴﻪ ,ﻏﻴﺮ ان ذﻟﻚ ﻻ ﻳﺸﻤﻞ اﻷﺟﻮر اﻟﺘﻲ ﺗﺄﺧﺬهﺎ دواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻣﻘﺎﺑﻞ ﻣﺎ ﺗﻘﻮم ﺑﻪ ﻣﻦ اﻟﺨﺪﻣﺎت اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ ,. او ﻣﻘﺎﺑﻞ اﻻﻧﺘﻔﺎع ﻣﻦ اﻣﻮال اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻳﺠﺐ ان ﺗﺠﺒﻰ اﻟﻀﺮاﺋﺐ ﻣﻦ اﻟﻤﻜﻠﻔﻴﻦ ﻣﻦ ﻃﺒﻘﺎت اﻟﺴﻜﺎن ﺑﺪون ﺗﻤﻴﻴﺰ وﻻﻳﺠﻮز ان ﻳﻌﻔﻰ اﺣﺪ ﻣﻨﻬﻢ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻻﻳﺠﻮز ﺑﻴﻊ اﻣﻮال اﻟﺪوﻟﺔ او ﺗﻔﻮﻳﻀﻬﺎ او اﻳﺠﺎرهﺎ او اﻟﺘﺼﺮف ﺑﻬﺎ ﺑﺼﻮرة اﺧﺮى اﻻ وﻓﻖ اﻟﻘﺎﻧﻮن . اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻻﻳﻌﻄﻰ اﻧﺤﺼﺎر او اﻣﺘﻴﺎز ﻻﺳﺘﺜﻤﺎر ﻣﻮرد ﻣﻦ ﻣﻮارد اﻟﺒﻼد اﻟﻄﺒﻴﻌﻴﺔ او ﻻﺳﺘﻌﻤﺎﻟﻪ او ﻟﻤﺼﻠﺤﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺼﺎﻟﺢ اﻟﻌﺎﻣﺔ وﻻﺗﻌﻄﻰ اﻟﻮاردات اﻷﻣﻴﺮﻳﺔ ﺑﺎﻻﻟﺘﺰام اﻻ ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن .ﻋﻠﻰ ان ﻣﺎ ﻳﺘﺎوز ﻣﻨﻬﺎ ﺛﻼث ﺳﻨﻮات ﻳﺠﺐ ان ﻳﻘﺘﺮن ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ﻟﻜﻞ ﻗﻀﻴﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﻤﺴﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻻﻳﺠﻮز ﻟﻠﺤﻜﻮﻣﺔ ان ﺗﻌﻘﺪ ﻗﺮﺿﺎ او ﺗﺘﻌﻬﺪ ﺑﻤﺎ ﻳﻮدي اﻟﻰ دﻓﻊ ﻣﺎل ﻣﻦ اﻟﺨﺰﻳﻨﺔ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ ,اﻻ ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ,هﺬا اذا ﻟﻢ ﻳﻜﻮن ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ﻣﺴﺎﻋﺪا ﻋﻠﻰ ذﻟﻚ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻳﺠﺐ ان ﺗﺪﻓﻊ ﺟﻤﻴﻊ اﻻﻣﺎل اﻟﺘﻲ ﻳﻘﺒﻀﻬﺎ ﻣﻮﻇﻔﻮا اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ ﻟﻠﺨﺰﻳﻨﺔ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻟﻤﻮﺣﺪة ,وان ﺗﻌﻄﻰ ﺣﺴﺎب ﻋﻨﻬﺎ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﻤﻘﺮرة ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻻﻳﺠﻮز ﺗﺨﺼﻴﺺ راﺗﺐ او أﻋﻄﺎء ﻣﻜﺎﻓﺄة او ﺻﺮف ﺷﻲ ﻣﻦ اﻣﺎل اﻟﺨﺰﻳﻨﺔ اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻟﻤﻮﺣﺪة ﻻﻳﺔ ﺟﻬﺔ اﻻ ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﻘﺎﻧﻮن .وﻻ ﻳﺠﻮز اﻧﻔﺎق ﺷﻲ ﻣﻦ اﻟﻤﺨﺼﺼﺎت اﻻ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﻤﻘﺮرة ﻗﺎﻧﻮﻧﺎ . اﻟﻤﺎدة وﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻳﺠﺐ ان ﺗﺼﺪق ﻣﺨﺼﺼﺎت آﻞ ﺳﻨﺔ ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺳﻨﻮي ﻳﻌﺮف ﺑﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ,وهﺬا ﻳﺠﺐ ان ﻳﺤﺘﻮي ﻋﻠﻰ ﻣﺨﻤﻦ اﻟﻮاردات واﻟﻤﺼﺎرﻳﻒ ﻟﺘﻠﻚ اﻟﺴﻨﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﺘﺴﻌﻮن :ﻳﺠﺐ ان ﻳﺼﺪق ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﺟﺘﻤﺎﻋﺔ اﻟﺴﺎﺑﻖ ﻻﺑﺘﺪاء اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ﻳﺮﺟﻊ اﻟﻴﻬﺎ ذﻟﻚ اﻟﻘﺎﻧﻮن . اﻟﻤﺎدة اﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺠﺐ ان ﻳﻌﺮض وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب اوﻻ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﻟﺘﺨﺼﻴﺺ اﻻﻣﻮال او ﺗﺰﻳﻴﺪ اﻟﺘﺨﺼﻴﺼﺎت ﻟﻤﺼﺪﻗﺔ او ﺗﻨﻘﻴﺼﻬﺎ او اﻟﻐﺎﺋﻬﺎ ,وآﺬﻟﻚ ﻗﺎﻧﻮن اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ وﺟﻤﻴﻊ اﻟﻠﻮاﺋﺢ اﻟﺨﺎﺻﺔ ﺑﺎﻟﻘﺮوض اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻘﺪهﺎ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :اذا ﻣﺴﺖ ﺿﺮورة اﺛﻨﺎء ﻋﻄﻠﺔ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﺻﺮف ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ﻟﻢ ﻳﻮذن ﺑﺼﺮﻓﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﻴﺰاﻧﻴﺔ ,او ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص ﻓﺎﻟﻤﻠﻚ اﻟﺤﻖ ﻓﻲ اﺻﺪار ﻣﺮاﺳﻴﻢ ﻣﻠﻜﻴﺔ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ ﻟﻠﻮزراء ﺗﻘﻀﻲ ﺑﺎﺗﺨﺎذ اﻟﺘﺪاﺑﻴﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ آﻤﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻔﻘﺮة 3ﻣﻦ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻌﺸﺮﻳﻦ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﺳﻦ ﻗﺎﻧﻮن ﻟﺘﺨﺼﻴﺺ ﻣﺒﺎﻟﻎ ﻣﻌﻴﻨﺔ ﻟﺘﺼﺮف ﻓﻲ ﺳﻨﻴﻦ ﻋﺪﻳﺪة . 217 اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺠﺐ ان ﻳﺴﻦ ﻗﺎﻧﻮن ﻳﻨﺺ ﻋﻠﻰ ﺗﺄﺳﻴﺲ داﺋﺮ ة ﻟﺘﺪﻗﻴﻖ ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺼﺮوﻓﺎت وﺗﺮﻓﻊ ﺑﻴﺎﻧﺎ اﻟﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻋﻠﻰ اﻻﻗﻞ ﻓﻲ آﻞ ﺳﻦ ﻋﻤﺎ اذا آﺎن ﺳﻨﺔ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺼﺮوﻓﺎت ﻃﺒﻖ اﻟﻤﺨﺼﺼﺎت اﻟﺘﻲ ﺻﺪﻗﻬﺎ اﻟﻤﺠﻠﺲ , واﻧﻔﻘﺖ ﺑﺤﺴﺐ اﻻﺻﻮل اﻟﺘﻲ ﻋﻴﻨﻬﺎ اﻟﻘﺎﻧﻮن . اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻻﻳﺠﻮز ﻋﺮض ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ,او اﺑﺪاء اﻗﺘﺮاح ﻋﻠﻰ اﺣﺪ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺑﻤﺎ ﻳﻮﺟﺐ ﺻﺮف ﺷﻲ ﻣﻦ اﻟﻮاردات اﻟﻌﻤﻮﻣﻴﺔ اﻻ ﻣﻦ ﻗﺒﻞ اﺣﺪ اﻟﻮزراء . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻻﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ان ﻳﺘﺨﺬ ﻗﺮارا او ﻳﻘﺘﺮح ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻻﺋﺤﺔ ﺗﻮدي اﻟﻰ ﺗﻨﻘﻴﺺ اﻟﻤﺼﺎرف اﻟﻨﺎﺷﺔ ﻋﻦ اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﺘﻲ ﻗﺪ ﺻﺪﻗﻬﺎ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ او اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺎﺳﻴﺴﻲ ,اﻻ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﻠﻚ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :اذا دﺧﻠﺖ اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ اﻟﺠﺪﻳﺪة ﻗﺒﻞ ﺻﺪور ﻗﺎﻧﻮن ﻣﻴﺰاﻧﻴﺘﻬﺎ ,ن آﺎن ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﻳﺠﺐ ﻋﻠﻰ وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﺔ ان ﻳﻘﺪم ﻻﺋﺤﺔ ﻗﺎﻧﻮﻧﻴﺔ ﺗﺘﻀﻤﻦ ﺗﺨﺼﻴﺼﺎت ﻣﻮﻗﺘﺔ اﻟﻰ ﻣﺪة ﻻ ﺗﺘﺠﺎوز ﺷﻬﺮﻳﻦ ,وﻋﻨﺪ ﺧﺘﺎم ﻣﺪة اﻟﺘﺨﺼﻴﺼﺎت ﻳﺠﻮز ﻟﻮزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ان ﻳﻘﺪم ﻻﺋﺤﺔ ﺟﺪﻳﺪة ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ,وهﻠﻢ ﺟﺮا وﻳﺘﻜﺮر ذﻟﻚ ﺣﺴﺐ اﻟﻠﺰوم ,وان ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﺗﺮاﻋﻰ ﻣﻴﺰاﻧﻴﺔ اﻟﺴﻨﺔ اﻟﻤﺎﺿﻴﺔ ﻋﻠﻰ ان ﻻ ﻳﺨﻞ ذﻟﻚ ﺑﺤﻖ اﺻﺪار اﻟﻤﺮاﺳﻴﻢ اﻟﻤﺒﺤﻮث ﻋﻨﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة . 102 اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﻘﺮر ﻧﻈﺎم ﻣﺴﻜﻮآﺎت اﻟﺪوﻟﺔ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن . اﻟﺒﺎب ا ﻟﺴﺎﺑﻊ -ادارة اﻹﻗﻠﻴﻢ اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺗﻌﻴﻦ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻹدارﻳﺔ وأﻧﻮاﻋﻬﺎ وأﺳﻤﺎﺋﻬﺎ ,وآﻴﻔﻴﺔ ﺗﺄﺳﻴﺴﻬﺎ ,واﺧﺘﺼﺎص ﻣﻮﻇﻔﻴﻬﺎ , وأﻟﻘﺎﺑﻬﻢ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺑﻘﺎﻧﻮن ﺧﺎص . اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺠﺐ ان ﻳﻨﺺ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ﺗﻨﻔﻴﺬ ﻣﺎ ﻳﻘﺘﻀﻲ اﺗﺨﺎذﻩ ﻓﻲ ﺑﻌﺾ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻹدارﻳﺔ ﻣﻦ اﻟﻮﺳﺎﺋﻞ ﻻﺟﻞ ﺿﻤﺎن اﻟﻘﻴﺎم ﺑﻤﺎ ﻳﺨﺼﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﻮاﺟﺒﺎت اﻟﻨﺎﺷﺌﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﻌﺎهﺪات اﻟﺘﻲ ﻳﻌﻘﺪهﺎ اﻟﻤﻠﻚ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ او اﻟﺘﻲ ﻋﻘﺪهﺎ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺘﺎﺳﻴﺴﻲ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ ﻋﺸﺮواﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺗﺪار اﻟﺸﻮون اﻟﺒﻠﺪﻳﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺑﻮاﺳﻄﺔ ﻣﺠﺎﻟﺲ ﺑﻠﺪﻳﺔ ﺑﻤﻮﺟﺐ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص ,وﻓﻲ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻻدارﻳﺔ ﺗﻘﻮم ﻣﺠﺎﻟﺲ ادارة ﺑﺎﻟﻮﻇﺎﺋﻒ اﻟﺘﻲ ﺗﻨﺎط ﺑﻬﺎ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺤﻖ ﻃﺎﺋﻔﺔ ﺗﺄﻟﻴﻒ ﻣﺠﺎﻟﺲ ﻓﻲ اﻟﻤﻨﺎﻃﻖ اﻻدارﻳﺔ اﻟﻤﻬﻤﺔ ﺗﺨﺘﺺ ﺑﺎدارة اﻟﻤﺴﻘﻔﺎت , واﻟﻤﺴﺘﻐﻼت اﻟﻤﻮﻗﻮﻓﺔ ,واﻟﺘﺮآﺎت ﻹﻏﺮاض ﺧﻴﺮﻳﺔ وﺟﻤﻴﻊ اﻳﺮادهﺎ وﺻﺮﻓﻪ وﻓﻘﺎ ﻟﺮﻏﺒﺔ اﻟﻮاهﺐ او ﻟﻠﻌﺮف اﻟﻐﺎﻟﺐ ﺑﻴﻦ اﻟﻄﺎﺋﻔﺔ وآﺬﻟﻚ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎﻟﻨﻈﺎرة ﻋﻠﻰ اﻣﻮال اﻻﻳﺘﺎم وﻓﻘﺎ ﻟﻠﻘﺎﻧﻮن و وﺗﻜﻮن اﻟﻤﺠﺎﻟﺲ اﻟﻤﺬآﻮرة ﺗﺤﺖ اﺷﺮاف اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ . اﻟﺒﺎب اﻟﺜﺎﻣﻦ -ﺗﺎﻳﻴﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ اﻟﺘﻲ آﺎﻧﺖ ﻗﺪ ﻧﺸﺮت ﻗﺒﻞ ﺗﺎرﻳﺦ 5ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻻول ﺳﻨﺔ 1914 واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﺘﻲ ﻧﺸﺮت ﻓﻲ ذﻟﻚ اﻟﺘﺎرﻳﺦ ,او ﺑﻌﺪﻩ وﺑﻘﻴﺖ ﻣﺮﻋﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺣﻴﻦ ﻧﺸﺮ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ,ﺗﺒﻘﻰ ﻧﺎﻓﺬة ﻓﻴﻪ ﺑﻘﺪر ﻣﺎ ﺗﺴﻤﺢ ﺑﻪ اﻟﻈﺮوف ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎ ﻣﺎ اﺣﺪث ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ ,او اﻻﻟﻐﺎء ,ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت ,واﻻﻧﻈﻤﺔ واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ ﻓﻴﻬﺎ ﻣﻦ اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ او اﻻﻟﻐﺎء ﺑﻤﻮﺟﺐ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت وﻻﻧﻈﻤﺔ واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻮارد ذآﺮهﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻻﺗﻴﺔ ,وذﻟﻚ اﻟﻰ ان ﺗﺒﺪﻟﻬﺎ او ﺗﻐﻠﻴﻬﺎ اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ او اﻟﻰ اﻧﻤﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻗﺮار ﻳﺠﻌﻠﻬﺎ ﻣﻠﻐﺎة ﺑﻤﻮﺟﺐ اﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة 86 . 218 اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺟﻤﻴﻊ اﻟﺒﻴﺎﻧﺎت واﻷﻧﻈﻤﺔ واﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﺘﻲ اﺻﺪرهﺎ اﻟﻘﺎﺋﺪ اﻟﻌﺎم ﻟﻠﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق واﻟﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻠﻜﻲ اﻟﻌﺎم واﻟﻤﻨﺪوب اﻟﺴﺎﻣﻲ اﻟﺘﻲ اﺻﺪرﺗﻬﺎ ﺣﻜﻮﻣﺔ ﺟﻼﻟﺔ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ﻓﻲ اﻟﻤﺪة اﻟﺘﻲ ﻣﻀﺖ ﺑﻴﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ 1914وﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ,ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺻﺤﻴﺤﺔ ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬهﺎ وﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻠﻎ ﻣﻨﻬﺎ اﻟﻰ هﺬا اﻟﺘﺎرﻳﺦ ,ﻳﺒﻘﻰ ﻣﺮﻋﻴﺎ اﻟﻰ ان ﺗﺒﺪﻟﻪ اﻟﺴﻠﻄﺔ اﻟﺘﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ,او اﻟﻰ ان ﻳﺼﺪر ﻣﻦ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ﻗﺮارا ﻳﺠﻌﻠﻬﺎ ﻣﻠﻐﺎة ﺑﻤﻮﻣﺠﺐ اﺣﻜﺎم اﻟﻤﺎدة . 86 اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﻌﺘﺒﺮ آﻞ ﺷﺨﺺ ﺑﺮﻳﺌﺎ وﻣﺼﻮﻧﺎ ﻣﻦ آﻞ ﻣﺎ ﻳﻮﺟﻪ اﻟﻴﻪ ﻣﻦ اﻟﻤﻄﺎﻟﻴﺐ ﺑﺸﺎن اﻻﻋﻤﺎل اﻟﺘﻲ اﺗﻰ ﺑﻬﺎ ﺳﻼﻣﺔ ﻧﻴﻪ ,اﻣﺘﺜﺎﻻ ﻟﻠﺘﻌﻠﻴﻤﺎت اﻟﺘﻲ ﺗﻠﻘﺎهﺎ ﻣﻦ اﻟﻘﺎﺋﺪ اﻟﻌﺎم ﻟﻠﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق او اﻟﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻠﻜﻲ اﻟﻌﺎم او اﻟﻤﻨﺪوب اﻟﺴﺎﻣﻲ او ﺣﻜﻮﻣﺔ ﺟﻼﻟﺔ اﻟﻤﻠﻚ ﻓﻴﺼﻞ ,او ﻣﻦ اﻟﻤﻮﻓﻴﻦ اﻟﺬﻳﻦ آﺎن ﻟﻬﻢ اﻣﺮة او ﺻﻔﺔ ﻋﺴﻜﺮﻳﺔ او ﻣﻠﻜﻴﺔ ,وذﻟﻚ ﺑﻘﺼﺪ اﺧﻤﺎد اﻟﺤﺮآﺎت اﻟﻌﺪاﺋﻴﺔ او ﺗﻮﻃﻴﺪ اﻻﻣﻦ واﻟﻨﻈﺎم اﻟﻌﺎم وﺻﻴﺎﻧﺘﻬﺎ او ﺗﻨﻔﻴﺬ اﻻواﻣﺮ اﻟﺘﻲ ﺻﺪرت ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﺑﻴﻦ اﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﺳﻨﺔ 1914وﺗﺎرﻳﺦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ,وآﻞ ﻋﻤﻞ ﻣﻦ اﻻﻋﻤﺎل اﻟﻤﺬآﻮرة ﻓﻲ هﺬﻩ اﻟﻤﺎدة ﻳﻌﺘﺒﺮ واﻗﻌﺎ ﺑﺴﻼﻣﺔ ﻧﻴﻪ ,ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﻘﺪم اﻟﻤﺸﺘﻜﻲ ﺑﺮهﺎﻧﺎ ﻋﻠﻰ ﺧﻼف ذﻟﻚ .وآﻞ دﻋﻮى او ﻣﻌﺎﻣﻠﺔ ﻗﻀﺎﺋﻴﺔ ﺑﺸﺎن ﻋﻤﻞ ﻣﻦ هﺬﻩ اﻻﻋﻤﺎل ,ﺗﺮد وﺗﻌﺘﺒﺮ ﺑﺎﻃﻠﺔ ﻣﺎ ﻟﻢ ﻳﺒﺮهﻦ اﻟﻤﺸﺘﻜﻲ ﻋﻠﻴﻬﺎ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺟﻤﻴﻊ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺼﺎدرة ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺸﺮﻳﻌﻴﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺜﻤﺎﻧﻴﺔ ﻗﺒﻞ اﺣﺘﻼل اﻟﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ ,وآﺬﻟﻚ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﺼﺎدرة ﻓﻲ اﻟﺪﻋﺎوى اﻟﻤﺪﻧﻴﺔ واﻟﺸﺮﻋﻴﺔ ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﺘﻲ اﺳﺴﺖ ﺑﻌﺪ اﻻﺣﺘﻼل اﻟﻤﺬآﻮر ,او ﻣﻦ اﻟﺤﻜﺎم اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ او ﻣﻌﺎوﻧﻴﻬﻢ ﻓﻴﻤﺎ هﻮ ﺿﻤﻦ اﺧﺘﺼﺎﺻﻬﻢ ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺻﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻜﻢ اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺗﺎﺳﻴﺴﺎ ﻧﻈﺎﻣﻴﺎ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺟﻤﻴﻊ اﻻﺣﻜﺎم واﻟﻘﺮارات اﻟﺠﺰاﺋﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺻﺪرت ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﺑﻌﺪ اﺣﺘﻼل اﻟﻘﻮات اﻟﺒﺮﻳﻄﺎﻧﻴﺔ او ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ او اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﺔ او ﻣﻦ اﻟﺤﻜﺎم اﻟﻌﺴﻜﺮﻳﻴﻦ ,او اﻟﺴﻴﺎﺳﻴﻴﻦ ,او ﻣﻌﺎوﻧﻴﻬﻢ او ﻏﻴﺮهﻢ ﻣﻦ اﻟﻤﻮﻇﻔﻴﻦ اﻟﻤﺄذون ﻟﻬﻢ ﺑﺎﻟﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻟﺠﺮاﺋﻢ وآﺬﻟﻚ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﻤﻨﺰﻟﺔ ﺑﺠﻤﻴﻊ اﻟﺬﻳﻦ ﺣﻮآﻤﻮا ﻓﻲ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﺬآﻮرة او ﻟﺪى اوﻟﺌﻚ اﻻﺷﺨﺎص ﺗﻌﺘﺒﺮ ﺟﻤﻴﻌﻬﺎ ﺻﺎدرة ﻣﻦ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻤﻮوﺳﺴﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق ﺗﺎﺳﻴﺴﺎ ﻧﻈﺎﻣﻴﺎ. اﻟﺒﺎب اﻟﺘﺎﺳﻊ – ﺗﺒﺪﻳﻞ اﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﺠﻮز ﻟﻤﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ,ﺧﻼل ﺳﻨﺔ واﺣﺪة اﺑﺘﺪاء ﻣﻦ ﺗﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ,ان ﻳﻌﺪل اﻳﺎ آﺎن ﻣﻦ اﻻﻣﻮر اﻟﻔﺮﻋﻴﺔ ﻓﻲ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ,او اﻹﺿﺎﻓﺔ اﻟﻴﻬﺎ ﻷﺟﻞ اﻟﻘﻴﺎم ﺑﺎﻏﺮاﺿﻪ ,ﻋﻠﻰ ﺷﺮط ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﺛﻠﺜﻲ اﻻراء ﻓﻲ آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻋﺸﺮ واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻋﺪا ﻣﺎ ﻧﺺ ﻋﻠﻴﻪ ﻓﻲ اﻟﻤﺎد اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ,ﻻ ﻳﺠﻮز ﻗﻄﻌﻴﺎ ادﺧﺎل ﻣﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ اﻟﻰ ﻣﺪة ﺧﻤﺲ ﺳﻨﻮات ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﺑﺘﺪاء ﺗﻨﻔﻴﺬﻩ وﻻﺑﻌﺪ ﺗﻠﻚ اﻟﻤﺪة اﻳﻀﺎ اﻻ ﻋﻠﻰ اﻟﻮﺟﻪ اﻻﺗﻲ : آﻞ ﺗﻌﺪﻳﻞ ﻳﺠﺐ ان ﻳﻮاﻓﻖ ﻋﻠﻴﻪ آﻞ ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب واﻻﻋﻴﺎن ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﻣﻮﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ اﻋﻀﺎء آﻼ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ اﻟﻤﺬآﻮرﻳﻦ ,وﺑﻌﺪ اﻟﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻋﻠﻴﻪ ﻳﺤﻞ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,وﻳﺘﻨﺨﺐ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﺠﺪﻳﺪ ﻓﻴﻌﺮض ﻋﻠﻴﻪ ,وﻋﻠﻰ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻋﻴﺎن اﻟﺘﻌﺪﻳﻞ اﻟﻤﺘﺨﺬ ﻣﻦ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻤﻨﺤﻞ ﻣﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻓﺎذا اﻗﺘﺮن ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ اﻟﻤﺠﻠﺴﻴﻦ ﺑﺎآﺜﺮﻳﺔ ﻣﻮﻟﻔﺔ ﻣﻦ ﺛﻠﺜﻲ اﻋﻀﺎء آﻠﻴﻬﻤﺎ اﻳﻀﺎ ﻳﻌﺮض ﻋﻠﻰ اﻟﻤﻠﻚ ﻟﻴﺼﺪق وﻳﻨﺸﺮ . 219 اﻟﺒﺎب اﻟﻌﺎﺷﺮ – ﻣﻮاد ﻋﻤﻮﻣﻴﺔ اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻓﻲ ﺣﺎﻟﺔ ﺣﺪوث ﻗﻼﻗﻞ ,او ﻣﺎﻳﺪل ﻋﻠﻰ ﺣﺪوث ﺷﻲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺒﻴﻞ ﻓﻲ اﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻣﻦ ﺟﻬﺎت اﻟﻌﺮاق او ﻓﻲ ﺣﺎﻟﺔ ﺣﺪوث ﻣﻦ ﻏﺎرة ﻋﺪاﺋﻴﺔ ﻋﻠﻰ اﻳﺔ ﺟﻬﺔ ﻣﻦ ﺟﻬﺎت اﻟﻌﺮاق ,ﻟﻠﻤﻚ ﺳﻠﻄﺔ ﺑﻌﺪ ﻣﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻋﻠﻰ اﻋﻼن اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﺑﺼﻮرة ﻣﻮﻗﺘﺔ ﻓﻲ اﻧﺤﺎء اﻟﻌﺮاق اﻟﺘﻲ ﻗﺪ ﻳﻤﺴﻬﺎ ﺧﻈﺮ اﻟﻘﻼﻗﻞ او اﻟﻐﺎرات .وﻳﺠﻮز ﺗﻮﻗﻴﻒ ﺗﻄﺒﻴﻖ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ واﻻﻧﻈﻤﺔ اﻟﻤﺮﻋﻴﺔ ﺑﺎﻟﺒﻴﺎن اﻟﺬي ﺗﻌﻠﻦ ﺑﻪ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ وذﻟﻠﻚ ﻓﻲ اﻻﻣﻜﻨﺔ وﺑﺎﻟﺪرﺟﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﻌﻴﻦ ﺑﺎﻟﺒﻴﺎن اﻟﻤﺬآﻮر ﻋﻠﻰ ان ﻳﻜﻮن اﻟﻘﺎﺋﻤﻮن ﺑﺘﻨﻔﻴﺬ هﺬا اﻟﺒﻴﺎن ﻣﻌﺮﺿﻴﻦ ﻟﻠﺘﺒﻌﺔ اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺘﺮﺗﺐ ﻋﻠﻰ اﻋﻤﺎﻟﻬﻢ اﻟﻰ ان ﻳﺼﺪر ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻗﺎﻧﻮن ﻣﺨﺼﻮص ﺑﺎﻋﻔﺎﺋﻬﻢ ﻋﻦ ذﻟﻚ ,اﻣﺎ آﻴﻔﻴﺔ ادارة أﻻﻣﺎآﻦ اﻟﺘﻲ ﺗﻄﺒﻖ ﻓﻴﻬﺎ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻌﺮﻓﻴﺔ ﻓﺘﻌﻴﻦ ﺑﻤﻮﺟﺐ ارادة ﻣﻠﻜﻴﺔ اﻟﻤﺎدة اﻟﺤﺎدﻳﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ :اذا اﻗﺘﻀﻰ ﺗﻔﺴﻴﺮ ﺣﻜﻢ ﻣﻦ اﻻﺣﻜﺎم اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻴﺔ : -1ان آﺎن اﻟﺘﻔﺴﻴﺮ ﺧﺎﺻﺎ ﺑﺎﺣﻜﺎم هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ,ﻳﻌﻮد اﻟﻰ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ اﻟﻌﻠﻴﺎ ,ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﺒﺎب اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن . -2اذا آﺎن اﻟﺘﻔﺴﻴﺮ ﺧﺎﺻﺎ ﺑﺎ اﺣﺪ اﻟﻘﻮاﻧﻴﻦ اﻟﻤﺘﻌﻠﻘﺔ ﺑﺎدارة اﻟﺸﻮون اﻟﻌﺎﻣﺔ ,ﻳﻌﻮد اﻟﻰ اﻟﺪﻳﻮان اﻟﺨﺎص ,ﻋﻠﻰ ﻣﺎﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﺒﺎب اﻟﺨﺎﻣﺲ ﻣﻦ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن . -3وﻓﻲ ﻏﻴﺮ ذﻟﻚ ﻣﻦ اﻟﻤﻮاد ,ﻳﻌﻮد اﺳﺘﻨﺒﺎط اﻟﻤﻌﺎﻧﻲ اﻟﻰ اﻟﻤﺤﺎآﻢ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ اﻟﻤﺨﺘﺼﺔ ﺑﺎﻟﺪﻋﺎوى اﻟﺘﻲ ﻳﻨﺸﺎ ﻋﻨﻬﺎ ﻟﺰوم اﻻﺳﺘﻨﺒﺎط . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﺗﻌﺘﺒﺮ دواﺋﺮ اﻷوﻗﺎف اﻹﺳﻼﻣﻴﺔ ﻣﻦ دواﺋﺮ اﻟﺤﻜﻮﻣﺔ اﻟﺮﺳﻤﻴﺔ ,وﺗﺪار ﺷﻮوﻧﻬﺎ وﺗﻨﻈﻢ اﻣﻮر ﻣﺎﻟﻴﺘﻬﺎ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻗﺎﻧﻮن ﺧﺎص . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ واﻟﻌﺸﺮون واﻟﻤﺎﺋﺔ :ﻳﻨﻔﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ اﻗﺘﺮاﻧﻪ ﺑﺘﺼﺪﻳﻖ اﻟﻤﻠﻚ . آﺘﺐ ﻓﻲ ﺑﻐﺪاد ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﺤﺎدي واﻟﻌﺸﺮون ﻣﻦ اذار ﺳﻨﺔ 1925واﻟﻴﻮم اﻟﺨﺎﻣﺲ واﻟﻌﺸﺮون ﻣﻦ ﺷﻌﺒﺎن ﺳﻨﺔ .1343 اﻟﺘﻮﻗﻴﻊ – ﻓﻴﺼﻞ وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ ووزﻳﺮ اﻟﺪﻓﺎع وزﻳﺮ اﻟﺪاﺧﻠﻴﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ووزﻳﺮ اﻟﺨﺎرﺟﻴﺔ ﺳﺎﺳﻮن ﺣﺴﻘﻴﻞ ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺴﻌﺪون ﻳﺎﺳﻴﻦ اﻟﻬﺎﺷﻤﻲ وزﻳﺮ اﻟﻤﻌﺎرف وزﻳﺮ اﻻﺷﻐﺎل واﻟﻤﻮﺻﻼت ووآﻴﻞ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ وزﻳﺮ اﻻﻗﺎف ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺠﻠﺒﻲ ﻣﺰاﺣﻢ اﻻﻣﻴﻦ اﻟﺒﺎﺟﻪ ﺟﻲ اﺑﺮاهﻴﻢ اﻟﺤﻴﺪري 220 Ek.5. Mart 1925‘de Çıkarılan Irak Kanun-ı Esasisi Türkçe Metni Ben, Kururcu Meclisin hazırladığı anayasamızı onaylayarak yürürlüğe girmesi talimatını veren, Irak Kralıyım. Giriş Birinci Madde: Bu kanunun adı Irak’ın Kanun-ı Esasi olacak ve hükümleri Irak Krallığının bütün yerlerinde geçerli olacaktır. İkinci Madde: Irak özgür ve bağımsız bir otoriteye sahiptir; ona ait mal ve mülkler parçalanmaz, ondan taviz verilmez; hükümeti kraliyet sistemine bağlı olup mekanizması parlamentarizmdir. Üçüncü Madde: Bağdat, Irak’ın başkenti olacak, değiştirilmesi icap ederse özel bir kanun ile değiştirilecektir. Dördüncü Madde: Irak Bayrağı’nın şekli ve boyutları aşağıda belirtildiği gibidir; Uzunluğu eninin iki katıdır, yatay olarak eşit ve paralel, üstten aşağıya doğru siyah, beyaz ve yeşil olmak üzere üç renge ayrılır. Kırmızı bir şerit bayrak direğine paraleldir. Ana kaidesi beyaz rengin genişliğine eşittir. Ortasında, her biri yedi köşeli olmak üzere iki beyaz yıldız bulunmaktadır. Bunlar düşey konumda olurlar. Bayrağın konumları, devlet nişanı, arması, rütbeleri ise özel bir yasa ile belirlenir. Birinci Bölüm (Kamu Hukuku) Beşinci Madde: Irak vatandaşlığına alınanlar ve çıkartılanlar özel bir kanunun hükümlerine göre belirlenir. Altıncı Madde: Iraklılar milliyet, din ve dil farkı gözetilmeden kanun önünde haklar bakımından eşittirler. Yedinci Madde: Kişisel özgürlüğe hiçbir kısıtlama ve müdahale yapılamaz. Kanunda belirtilen durumların dışında yakalanamaz, tutuklanamaz, cezalandırılamaz, meskeni değiştirilemez, hapse atılamaz ya da silahlı kuvvetlerde hizmet etmeye zorlanamaz. İşkence yapmak ve Iraklıları sınır dışı etmek kesinlikle yasaktır. Sekizinci Madde: Konutlar dokunulmazdır. Kanundaki durumlar ve şartlar dışında konutlar işgal edilemez, arama yapılamaz. 221 Dokuzuncu Madde: Mahkemelere başvuru hakkı engellenmez ve başka bir mahkemeye yönlendirilemez. İcap ettiği takdirde kanunda belirtildiği gibi kendisini yarılayabilecek bir mahkemeye yönlendirilebilir. Onuncu Madde: Mülkiyet hakları koruma altındadır. Kanunda belirtilen durumlar dışında para kaynaklarına, mallara, emlaklara zorlayıcı bir kısıtlama getirilemez. Menkul ve gayrı menkuller haczedilemez. Kamuya ait menkul ve gayrı menkuller kesinlikle bedelsiz satılamaz. Ancak kamu yararına kanunda belirtilen durumlarda ve belirtilen şekilde, adil bir bedel ödemek şartıyla satılabilir.. On Birinci Madde: Yasa dışında vergi alınmaz; alınması icap ederse halkın bütün katmanlarını kapsayacak şekilde bir kanun çıkarılacak ve bütün katmanlara eşit bir şekilde uygulanacaktır. On İkinci Madde: Kanunun çizdiği sınırlar dâhilinde Iraklılar görüşlerini ifade etmekte, toplanmakta, yayın yapmakta, dernekler kurup ona katılmakta serbesttir. On Üçüncü Madde: İslam dini devletin resmi dini olup Iraklıların inançlarına saygı gösterilip Irak’ta yapılmakta olan dini merasimlerinin mezhep farklılığı göze önüne alınmadan icara edilmesinden bir sakınca yoktur. Ancak bu merasimlerin otoriteye, güvenliğe ve ahlaka aykırı olmaması şarttır. On Dördüncü Madde: Iraklıların genel konularda ve şahsi konularda Kral, Parlamento ve devlet makamlarına kanunda belirtilen yöntemle dilekçe verme hakları saklı tutulur. On Beşinci Madde: Tüm yazışma, posta, telefon, telgraf görüşmeleri gizlidir ve el koymaya karşı koruma altındadır. Ancak kanunda belirtilen durumlarda ve belirtilen yöntemle incelemeye alınabilir. On Altıncı Madde: Farklı etnik gruplara mensup halklar, ana dillerinde eğitim vermek üzere okul kurma hakkına sahiptirler. Ancak bütün bunlar devletin eğitim genel politikasını tayin eden kanunlara uygun olarak yapılmalıdır. On Yedinci madde: “Arapça dili” Irak’ın resmi dilidir. Ancak bunun istisnaları özel bir kanunla düzenlenebilir. 222 On sekizinci madde: Iraklılar haklarını kullanmakta ve yükümlülüklerini üstelenmekte eşittirler. Devlet memuriyeti sadece Iraklılara ve her birini gücü ve yeteneği göz önünde bulundurularak verilir. Bu memuriyetlere ancak özel kanunlarla belirtilen istisnai durumlarda Irak vatandaşlığına haiz olmayan yabancılar atanabilir. Ayrıca uluslararası antlaşma ve taahhütlere uygun ya da bu antlaşmaların gereği olarak devlet işlerinde yabancılar görevlendirilebilirler. İkinci Bölüm Kral ve Hakları On Dokuzuncu Madde: Anayasal Irak Kraliyetinin otoritesi ve egemenliği halkındır. Bu krallılık, kral Faysal’a ve ondan sonra çocuklarına ve torunlarına halkın verdiği bir emanettir. Yirminci Madde: Yasal taht sahibi, intikal kanunun hükümlerine göre, tahtın varisi kralın en büyük oğludur. Yirmi Birinci Madde: Kral, Ayan ve Millet Meclisinin huzurunda, Kanunı Esasi ve ülkenin bağımsızlığını muhafaza edeceğine, vatana ve millete sadık kalacağına dair yemin etmelidir. Yirmi İkinci Madde: Kral olmak için geçerli yaş tam olarak on sekizdir. Şayet tahtın sahibi belirtilen yaşta değilse kralın önceden şetçiği bir kişi tahtın sahibi reşit oluncaya kadar ona vekâlet eder. Vekâlet eden kişi kral olamaz, Millet Meclisinin onayı olmadan kralın haklarını kullanamaz. Kral bir vekil tayin etmezse veya kralın seçtiği vekili meclis onaylamazsa meclis bir vekil seçer. Seçilen bu vekil meclis önünde yemin edip görevine başlayıncaya kadar Kraliyet haklarını ve yetkisini, Irak halkı adına bakanlar kurulu kullanır ve ondan sorumlumdur. Vesayet sürecinde Anayasadaki Kral ve varislerinin haklarıyla alakalı maddeler değiştirilemez. Yirmi Üçüncü Madde: Vekil seçmek zaruri ise meclis derhal toplantıya çağrılır. Meclis feshedilmiş ve yeni meclis için seçim yapılmamışsa eki meclis bu görevi üstlenir. Yirmi Dördüncü Madde: Kral, Millet Meclisinin onayı olmadan Irak dışına herhangi bir ülkeye krallık yapamaz. Yirmi Beşinci Madde: Kral aşağıda belirtilen maddelerden dolayı koruma altındadır ve sorumlu değildir. 223 Yirmi Altıncı Madde: 1. Kral, devletin en yüksek başkanıdır, o kanunları onaylar, eşredilmesine müsaade eder ve uygulanmasının gözetimi yapar. Bununla birlikte kanunların yürürlüğe geçmesi için gereken sistemlerin kurulmasına emir verme yetkisine sahiptir. 2. Kral, Millet Meclisinin toplantısında parlamentonun seçimlerinin icra edilmesi için emir verir ve belirlenen kanunların çerçevesinde bu meclisin açılması, kapatılması, çözülmesi yetkisine sahiptir. 3. Kral, parlamentonun tatili sırasında, ülkenin genel güvenliğini ve düzenini korumak, sağlamak ülkenin karşılaştığı büyük bir tehlikeyi atlatmak, genel bütçeden zamanında sarf edilmesine izin verilmeyen ancak acil olarak sarf edilmesi gereken bir parayı sarf etme kararını almak, Antlaşmaların belirttiği şartları uygulamak vb. gibi durumları uygun bir şekilde çözmek için Kanun-ı Esasi çerçevesinde ve başbakanlık meclisinin onayını alarak karar verip onay verme yetkisine sahiptir. Kralın aldığı kararlar kanuni açısından güçlülük kazanmaktadır. Yalnız alınan kararlar, uluslararası Antlaşmalarla ilgili olanları hariç, tatilden sonra Meclisin ilk toplantısında sunulması gerekmektedir. Bununla birlikte bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesinden önce yapılan bütün antlaşmalar iptal edilmiş sayılır. Ayrıca alınan kararlar bütün bakanlar tarafından onaylanması gerekmektedir. Kanun kavramı ise bu maddenin hükümlerine uygun düzenlenen yasaları içermektedir. 4. Kral Antlaşmaları yapma hakkına sahiptir. Yalnız Meclisin onayı almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. 5. Kral başbakanı seçer; bakanları tayın eder ve görevlerinden istifa ettikleri takdirde istifalarını kabul eder. 6. Kral, Ayan Meclisinin üyelerini seçer ve tayin eder ve görevlerinden istifa ettikleri takdirde istifalarını kabul eder. 7. Kral sorumlu bakanın önerisine binaen siyasi temsilcileri, kraliyet personelini ve hâkimleri atar veya görevden alır. Askeri rütbeleri verir. Özel bir düzene dayanarak başka bir görevde yetkilendirmeksizin şeref rozetlerinin yanı sıra madalya ve rütbe verir. 224 8. Kral, Silahlı Kuvvetlerin genel komutanıdır; başbakanlığın onayı alarak savaşı ilan edebilir, barış Antlaşmalarını yapabilir, ancak Meclisin onayını almadan bu antlaşmaları onaylayamaz. Bununla birlikte bu kanunun hükümlerine uygun bir şekilde örfi hükümlerinin çıkarması yetkisine sahiptir. 9. Paralar kralın adıyla bastırılır. 10. Kralın onayı olmadan idam cezası uygulanamaz. Kral cezaları hafifletebilir veya özel bir af çıkartabilir. Her iki meclisin onayını alarak genel af ilan eder. Üçüncü Bölüm Yasama Kurulu (Otoritesi) Yirmi Yedinci Madde: Bakanların veya bir bakanın önerisiyle ve başbakanın muvafakatiyle ve bunların imzalamasıyla Kral resmi ferman yetkisini kullanır. Yirmi Sekizinci Madde: Kral ve halk tarafından desteklenen Yasama kurulu, Millet Meclisi ve Ayan meclisinden oluşup kanun çerçevesinde herhangi bir yasanın düzenlenmesi, düzeltilmesi, onaylanması ve iptal edilmesi yetkisine sahiptir. Yirmi Dokuzuncu Madde: Kral Millet Meclisini bizzat kendisi açar veya Kraliyet konuşmasını yapmak ve açılış törenlerini gerçekleştirmesi için başbakan veya bakanlardan birini vekil tayin eder. Otuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen şartları taşıyanlar Millet Meclisine üye olmaları uygun görülmez. 11. Iraklı olmayanlar. 12. Başka bir ülkenin vatandaşı veya başka bir ülke tarafından korunanlar. 13. Millet Meclisinde yaşı otuzdan ve Ayan Meclisinde yaşı kırktan az olanlar. 14. İflasla mahkûm edilenler. 15. Hacizle mahkûm edilip hacizci kaldırılmayanlar. 16. Medeni hukuklarından yoksun olanlar. 17. Siyasi nedenlerden değil, bir başka suçtan en az bir sene ceza evinde kalan; hırsızlık, rüşvet, emanete hıyanet, sahtelik, üçkâğıtçılık, namus vb. suçlardan dolayı mahkûm edilenler. 225 18. Direkt bir şekilde maddi menfaati olanlar; sözgelimi Irak’ın resmi dairleri ile antlaşması olanlar. Yalnız devletin arazilerini ve mülklerini kiralayan ve yirmi beş kişiden oluşan limitet şirketlerinde üye olanlar bu kuraldan hariç tutulmuş sayılır. 19. Deli veya aptal olanlar. 20. Özel bir kanunla atan ve kralın akrabası olanlar. Ancak Parlamento ve Ayan meclisinin üyeliklerini aynı şahısta olabilir. Otuz Birinci Madde: Ayan Meclisi (İleri gelen kişilerin meclisi) geçmişte ülkeye çok hizmet eden, halk tarafından çok sevilen, halkın güvenini kazanan ve kral tarafından seçilen 20 üyeden oluşur. Otuz İkinci Madde: Ayan meclisindeki üyelik süresi 4 senede bir üyelerinin %50’sinin değiştirilmesi şartı ile sekiz senedir. Bununla birlikte eski üyeler Meclisin üyeliğine tekrar seçilebilirler. Otuz Üçüncü Madde: Meclis başkanı ile iki yardımcısı bir senelik süre için kralın onayını alarak meclis üyeleri tarafından seçilirler. Bir seneden sonra görevlerine tekrar seçilebilirler. Otuz Dördüncü Madde: Ayan meclisinin üyelerine seyahat ödenekleri hariç bir yasama dönemi süresince yıllık beş bin rubi ve uzayan her ay için bin iki yüz elli rubi verilir. Otuz Altıncı Madde: Millet Meclisi ülkede her 20000 erkeği bir milletvekili temsil edecek şekilde seçilecektir. Otuz Yedinci Madde: Milletvekilinin seçilme yöntemi gizli oylama sonucunda ve gayrimüslim olan azınlıkları temsil etme hususuna dikkat ederek özel bir kanunla tayin edilecektir. Otuz Sekizinci Madde: Millet Meclisinin dört yasama dönemi vardır; seçildikten sonra Ekim ayından itibaren her senede bir olağan toplantı yapabilir. Yalnız Ayın ilk günü resmi bir tatile denk gelirse Meclisin çözülmesi hususu ile ilgili yirmi altıncı maddenin ikinci fıkrasındaki hükümleri göz önüne bulundurularak toplantı ertesi güne ertelenir. Otuz Dokuzuncu Madde: Kral, her sene Ekim ayının ilk günü yirmi sekizinci maddenin hükümlerine binaen meclisi başkentte olağan toplantıya çağırır. Şayet meclis bu şekilde toplantıya çağrılmazsa meclis kanunda 226 zikredilen günde kendiliğinden toplanır ve başladığı andan itibaren dört ay sürer. Şayet meclis acil işleri tamamlamak için toplantıyı ertelemesi gerekiyorsa bu iki ayı ve üç defayı geçemez. Toplantı süresi hesaplanırken ertelenen süre hesaba katılmaz. Kırkıncı Madde: Meclis feshedildiği takdirde yeni bir seçim yapılması gerekir. Yeni meclis, eski meclisin feshedilme tarihinden itibaren dört ay içerisinde olağanüstü toplantıya çağrılır. Bu toplantı (39.madde) önceki maddenin hükümlerinin uzatma ve erteleme ile alakalı kısımlarına dayanır. Her durumda Ekim ayında mezkûr dönemin ilk olağan toplantısının yapılabilmesi için bu olağanüstü toplantının 21 Ekimde yapılması gerekir. Ancak olağanüstü toplantı Kasım veya Aralık aylarından birine denk gelirse bu toplantı o dönemin ilk olağan toplantısı kabul edilir. Parlamento herhangi bir sebeple feshedilmişse yeni meclis aynı sebeple feshedilemez. Kırk Birinci Meclis: Önceki milletvekili seçimi yenilenebilir. Kırk İkinci Madde: Otuzuncu maddede belirlenen şartları taşımayan ve otuz yaşı dolduran herhangi bir Irak vatandaşı parlamento üyeliğine kendisini aday gösterip seçilebilir. Yalnız seçim kanunlarında belirlen bölgelerin birisinden fazla aday olmamsı gerekir. Eğer bir bölgeden fazla oy alıp üyeliği kazanırsa, hangi bölgeyi temsil edeceğini sekiz gün içerisinde ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bununla birlikte devletin resmi dairelerinde görev yapan memurlar üyeliği kabul edip etmemeleri konusu kendilerine ait olup üyeliği kabul ettikleri takdirde belirlenen görev süresi boyunca bakanlar hariç görevlerini bırakmak zorundadırlar. Kırk Üçüncü Madde: Milletvekili seçimlerinde yetkilendirme ile alakalı konularda, seçimlerde karşılaşılan suiistimallerde ve istifalarla alakalı her konuda parlamento belirleyicidir. Kırk Dördüncü Madde: Parlamento her sene, ilk oturumda üyeleri arasından, kendisine bir başkan, iki başkan vekili ve iki kâtip seçmesi gerekir. Seçim sonuçları onaylamak üzere Krala sunulur. Gerektiği takdirde başkana iki vekilden biri vekâlet eder. Kırk Beşinci Madde: Parlamento üyelerinin her biri on milletvekilinin onaylaması şartıyla Aşağıda belirtilen mali durumların dışında yasa tasarısı 227 sunabilir. Ancak meclis, sunulan yasa tasarısını daha önce yasalaştırması için bakanlar kuruluna sevk etmişse meclis bu tasarıları çıkartır ve aynı yasama dönemi içerisinde tekrar sunulamaz. Kırk Altıncı Madde: Her üye kendi konumundan yazılı istifasını başkana sunmak suretiyle istifa eder. İstifası Parlamento üyeleri tarafından kabul edilmesi gerekir. Kırk Yedinci Madde: Ölüm, istifa, gerekli nitelikleri kaybetmesi ve Parlamentoya katılmaması nedeniyle üyeliğinin düşmesi halinde, başkanlığın oluruyla onların yerine yeni seçim yapılması gerekir. Kırk Sekizinci Madde: Millet Meclisinin üyesi kendi bölgesi ve mensup olduğu etnik grubu değil, bütün ülkeyi temsil edecek şekilde mecliste görevini yapacaktır. Kırk Dokuzuncu Madde: Parlamentoya geçerli bir mazereti olmadan veya izni olmadan bir ay süreyle katılmayan üye 46. maddenin kaidelerine göre istifa etmiş sayılır. Ellinci Madde: Her milletvekiline seyahat ödenekleri hariç bir yasama dönemi süresince dört bin rubi, yasama dönemi dört ayı geçtiği takdirde her milletvekiline uzayan süre boyunca her ay için bin rubi verilir. Elli Birinci Madde: Parlamento ve Ayan Meclisi üyeleri görevlerine başlamadan önce krala bağlı kalacaklarına ve ülkenin hizmeti için görevlerinin iyi bir şekilde yapacaklarına dair yemini etmeleri gerekir. Elli İkinci Madde: Söz konusu iki meclis için karar alma yeterlilik sayısı en az, üye tam sayısının yarısından bir fazlasıdır. Elli Üçüncü Madde: Anayasayla çelişmeyen bir yasayı meclis, salt çoğunluğun oyunu alarak çıkartır. Ancak meclis yarı yarıya görüş bildirmişse karar başkanın tercihine kalır. Eğer mevcut üyeler oy çokluğu ile onaylamışsa her üye meclis içtüzüğünde belirtilen usullerde görüşünü bildirir. Elli Dördüncü Madde: Millet Meclisindeki her üye içtüzükte belirtilen yöntemle herhangi bir konuda bankalara soru sorabilir, açıklama yapabilir, tartışabilir. Bu sorular bakanın oluru yoksa veya aciliyeti yoksa en az sekiz gün geçtikten sonra cevaplanır. 228 Elli Beşinci Madde: Görüşülen yasa tasarıları madde madde görüşülüp onaylandıktan sonra yazıya aktarılır. Elli Altıncı Madde: Başkan talepte bulunmadıkça meclise silahlı kuvvetler giremez veya kapısının önünde beklemesine izin verilmez. Elli Yedinci Madde: Meclisin oturumları açık olacaktır. Yalnız bakanlar davet edilince, Ayan meclisinden dört ve parlamenterlerden on üye kapalı olmasını isterlerse oturumlar gizli ve kapalı tutulur. Elli Sekizinci Madde: Söz konusu her iki meclise de milletvekilleriyle, bakanlarla ve üst düzey yöneticilerle kendi izinleri olmadan görüşmek için kimse giremez. Elli Dokuzuncu Madde: Aşağıdaki belirtilen konularda Parlamento ve Ayan Meclisi karar alma ve talimat verme yetkisine sahiptir. 1- Bu kanuna göre Meclise verilen imtiyazlar, otoriteler ve yetkilerin nasıl doğru bir şekilde kullanılması ve muhafaza edilmesi; 2- İki Meclisin çalışmalarını düzenlemek ve çalışmalarının ayrı veya birlikte olması konusunda karar alma. Altmışıncı Madde: Suçüstü yakalanmadıkça herhangi bir milletvekili, meclis olur vermeden tutuklanamaz veya onanmış bir suçu olmayan herhangi bir milletvekilinin aleyhinde meclis çatısı altında hiç kimse konuşamaz. Herhangi bir milletvekili tatil döneminde tutuklanmış ise meclisin ilk toplantısında, hükümet gerekli açıklamaları meclis üyelerine yapar. Altmış Birinci Madde: Her iki meclisten birinin üyesi olan bir bakanın kendi meclisinde oy kullanma ve her iki mecliste de konuşma yapma hakkı vardır. Milletvekili olmayan bir bakan ise her iki mecliste de konuşma yapabilir ancak oy kullanamaz. Bu bakanlar olmadığında konuşma önceliği onları temsil eden vekillerindir. Altmış İkinci Madde: 1- Tüm yasa tasarıları her iki meclisten birinde görüşülür, kabul edilirse diğer meclise sunulur ve kanunlaşması için her iki meclisin ve kralın onaylaması gerekir. 2- Hükümet tarafından sunulan yasa tasarıları her iki meclis tarafından da karara bağlanabilir. Kabul edildikten sonra Krala sunulur, Kral onar veya 229 gerekçeli nedeni belirmek şartıyla iade eder. Kral gerekçeli nedenleri üç ay içerisinde belirtmelidir. Her iki meclisten biri bu tasarıyı görüşüp tekrar onaylar veya geçerli nedenleri belirterek gözden geçirilmesi için hükümete iade eder. 3- Her iki meclisin de reddettiği yasa tasarısı aynı yasama dönemi içerisinde tekrar sunulamaz. Altmış Üçüncü Madde: Herhangi bir yasa tasarısını her iki meclisten biri reddetmişse, diğer meclis de kabul edilmesi için ısrar ediyorsa Ayan meclisi ve Temsilciler meclisi üyeleri Ayan meclis başkanının başkanlığında itilafa düşülen maddeleri görüşmek için müşterek bir oturum yaparlar. Müşterek meclisin üyelerinin dörtte birinden fazlası, maddeleri düzelterek veya aynen kabul ederse her iki meclis de bu tasarıyı kabul etmiş sayılır. Ancak bu tasarı Kral onayladıktan sonra kanunlaşır. Bu şekildeki tasarılar bu usulle de kabul edilmezse aynı yasama dönemi içerisinde tekrar sunulamaz. Dördüncü Bölüm/ Bakanlık Altmış Dördüncü Madde: Bakanların sayısı dokuzu geçmeyecek ve altıdan az olmayacaktır. Bununla birlikte otuzuncu maddede belirtilen şartları taşımamsı gerekir. Ayrıca bakan, parlamento veya Ayan Meclisi üyeliğine seçilmezse altı aydan fazla görevinde kalmaması gerekir. Bakanlık maaşını alan bakan, aynı zamanda iki meclisin üyelerine tanınan ayrıcalıklardan faydalanmaz. Bakan, devletin mülklerini alıp satamaz ve kiralayamaz. Altmış Beşinci Madde: Devletin genel işleri Başbakanlık Meclisi tarafından yönetilir. Bir bakanlık ile ilgili konuları veya diğer bakanlıklar tarafından yönetilen işler ve projeleri tartışmak, incelemek, araştırmak ve karar almak için bu Meclis Başbakanın başkanlığında toplanır. Başbakan Meclisin aldığı kararlar ve tavsiyeleri krala sunar ve emirlerini bekler. Altmış altıncı Madde: Parlamento önünde her bir bakanlığın ve onun tüm alt kademelerinin yaptığı işlerden tüm bakanlıklar eşit derecede sorumludurlar. Parlamento salt çoğunlukla herhangi bir bakanlık hakkında güvenoyu vermeme kararı almışsa bakanlıktaki sorumlular istifa eder ancak bu karar sadece bakanı ilgilendiriyorsa bakan istifa eder. Parlamento güven oylamasını başbakan veya ilgili bakanın talebi üzere erteleyebilir. Ancak bu erteleme sekiz günü aşamaz ve bu süre içinde parlamento feshedilmez. 230 Altmış Yedinci Madde: Bakan, kanun çerçevesinde bakanlığı ve bakanlığına bağlı olan bütün birimler ve daireler ile ilgili karar alma yetkisine sahiptir. Beşinci Bölüm Yargı Kurulu (Otoritesi) Altmış Sekizinci Madde: Yargıçlar kraliyetin iradesiyle atanırlar ve kanunların belirttiği şartlara uymadıkları takdirde görevden atılacaklar. Kanunun belirttiği şartlar dışında görevden azletmeleri veya atmaları yapılamaz. Altmış Dokuzuncu Madde: Mahkemeler üç kısma ayrılır, bunlar: Medeni, Dini ve Özel Mahkemelerdir. Yetmişinci Madde: Bu mahkemelerin nasıl kurulacağı, oturumların yeri, dereceleri, bölümleri, yetki alanları, mahkemelerin nasıl denetleneceği, kararların yürürlüğe nasıl gireceği anayasayla çelişmeyen özel bir kanuna tabiidir. Yetmiş Birinci Madde: Mahkemelerin iç işlerine ve kararlarına karışlamaz ve müdahale edilmez. Yetmiş İkinci Madde: Mahkemelerin bütün oturumları açık yapılacaktır. Yalnız kanunun belirttiğine göre bazen gizli de yapılabilir. Gizili oturumların iddianameleri ve kararları hariç bütün İddianameler ve kararlar neşredilebilir. Bununla birlikte bütün hüküm ve kararlar kralın adı ile düzenlenir. Yetmiş Üçüncü Madde: Medeni mahkemeler, bu kanunda veya başka bir kanunda belirtileceği gibi, dini ve özel mahkemelere konu olan davalar dışında, cezai konularda ve medeni konulardaki davlara, bütün Irak vatandaşları hakkında karar vermeye yetkilidir. Yetmiş Dördüncü Madde: Belirtilen kanuna göre Medeni mahkemelerinin ihtisası hukuki, ticari ve cezai ile ilgili davalardır. Yalnız yabancılar ile ilgili düzenlenen kişisel durumları maddelerine göre ve uluslararası standartlara uygun ticari veya medeni davalarda yabancı bir ülkenin kanunlarını uygulanmak gerekiyorsa özel bir kanunla özel bir mahkeme kurulur. Yetmiş Beşinci Madde: Dini Mahkemeler iki bölüme ayrılır: 231 1- Yasal Mahkemeler, 2- Etnik Ruhani Meclisler. Yetmiş Altıncı Madde: Şeriat mahkemeleri yalnızca Müslümanlarla alakalı davlara ve dini vakıflara ait davalara bakmaya yetkilidir. Yetmiş Yedinci Madde: Mahkemelerdeki davalar İslam’ın mezheplerine göre ele alınacak ve düzenlenen özel bir kanuna göre mahkemeye tayın edilen yargıcın mensup olduğu mezhep, mahkemenin bulunduğu bölgenin sakinleri ile aynı mezhepten olması gerekir. Aynı zamanda Bağdat ve Basra’da Sünni ve Şii mezhebine mensup olan yargıçların tayın edilmelerini veya görevlerinde kalmalarını uygun görülmüştür. Yetmiş Sekizinci Madde: Etnik ruhani meclisler, Musevi ruhani meclisleri ve Hıristiyan ruhani meclisleri kapsar. Kurulan bu meclisler özel bir kanunla karar vermeye yetkilendirilir. Yetmiş Dokuzuncu Madde: Ruhani Meclisler; 1- Yabancılar hariç etnik kişileri de kapsayan medeni mahkemenin alanına giren davalar dışında evlilikle alakalı konularda, mihir konusunda, boşanmada, eşe nafaka ödeme konusunda, vasiyet onama konusunda; 2- Etnik grupların fertleriyle alakalı şahsi durumlarda karar verilen aynı mezhepten iki kişinin istemesi halinde bunların davasında karar vermeye yetkilidir. Sekseninci Madde: Etnik ruhani meclislerdeki hükümler ve dini vakıflardan alınana rüsum vergilerinin usulü özel bir kanunla belirlenir. Vasiyet özgürlüğü, veraset kanunu ve bundan başka etnik ruhani meclislerin alanı dışındaki konularda da belirleyicidir. Seksen Birinci Madde: Bulundukları görevlerde siyasi veya herhangi bir suçu işleme ile suçlanan Bakanlar, parlamenterler ve Temyiz Mahkemesinin yargıçlarını muhakeme etmek için özel ve yüksek bir mahkeme kurulur. Mahkeme işlen suçu Kanun-ı Esasi maddelerine uygun bir şekilde hareket ederek davaya bakması gerekir. Seksen İkinci Madde: Önceki maddede belirtildiği gibi bir muhakeme yapmak gerekirse, Kralın mevcut üye sayısının üçte birinden fazlasını oyuyla çıkarılmış meclis itam kararına binaen her dava için ayrı ayrı çıkarttığı ferman 232 ile yüksek mahkeme toplanır. Bu mahkeme, başkan hariç Ayan Meclisinin kendi üyeleri arasından seçtiği dört, hâkimlerden de dört olmak üzere sekiz üyeden oluşur. Mahkeme Ayan Meclisi Başkanının başkanlığında toplanır. Seksen Üçüncü Madde: Anayasaya muhalif bir madde veya Anayasadaki bir hükmü açıklamak gerekirse, bakanlar kurulunun oluruyla çıkarılan kraliyet fermanıyla toplanan yüksek mahkeme karar verir. Seksen Dördüncü Madde: İlgili bakanın talebi üzere önceki maddede belirtilen durumlar dışındaki kanunları açıklamak gerekirse, özel bir kanuna tabi üst düzey yöneticilerden üç kişi ve temyiz mahkemesi başkanının başkanlığında bir divan oluşturulur ve bu divan karar verir. Seksen Beşinci Madde: Kanuna göre yüksek mahkemenin baktığı davalar üye sayısısın üçte birinden fazlasının oyuyla karara bağlanmalıdır. Bu mahkemenin aldığı kararlar temyiz edilemez. Parlamentonun haklarında itham kararı aldığı kişiler hemen görevlerinden azledilirler. Bu kişiler istifa etmişse bile haklarındaki kanuni takibat devam eder. Seksen Altıncı Madde: Yüksek Mahkeme üst düzey yöneticilerine yönelik suçlamalar ile ilgi aldığı kararlarda bu suçların hangi kanuna aykırı geldiğini belirterek açıklaması ve mahkeme üyelerinin üçte iki oyu ile kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde Kanun-ı Esasi kanunlarına aykırı olup iptal edilmiş sayılır. Seksen Yedinci Madde: Seksen üçüncü maddede belirtilen konularda, yüksek mahkemede alınan kararlar; Seksen altıncı maddedeki istisnalar ve seksen dördüncü maddede belirtilen durumlar için divan mahkemesinde salt çoğunlukla alınan kararlar, tüm mahkeme ve devlet dairelerinde uygulanması gerekir. Seksen Sekizinci Madde: Aşağıdaki belirtilen özel durumlar için özel mahkemeler kurulur: 1- Askeri cezaların kanununa göre Irak Silahlı Kuvvetlerinin üyelerini yargılamak; 2- Aşiretlerin Yerel adetlerini dikkate alarak özel bir kanuna göre aşiretler arasında yaşanan cezai ve medeni sorunları çözmek; 233 3- Hizmetler konusunda memurlar ile hükümet arasında yaşanan sorunları gidermek; 4- Arazi ve sınırları konusunda yaşanan antlaşmasızlıkları halletmek; Seksen Dokuzuncu Madde: Hususi mahkemelerdeki usul hükümleri alınan vergiler, hükümlerin onanması, reddedilmesi bunların hepsi özel bir kanuna tabiidir. Altıncı Bölüm (Mali İşleri) Doksanıncı Madde: Bu kanun uygulamaya geçip yeni bir vergi kanunu düzenlenip uygulamaya geçeceğine kadar eskiden uygulanan vergi kanunu olduğu gibi devam edecektir. Doksan Birinci Madde: Millet Meclisi tarafından vergi ile ilgili özel bir kanun düzenlenip Kral tarafından onaylanmadan vergi uygulanamaz. Ancak hükümetin resmi daireleri genel hizmetleri karşısında aldığı ücretler bu kanuna tabi tutulmamaktadır. Doksan İkinci Madde: Vatandaşların arasındaki görev mevkiini dikkate alınmadan bütün vatandaşlardan eşit bir şekilde vergi alınmalıdır. Bir vatandaşı vergiden muaf tutabilmek için özel bir kanun düzenlenmelidir. Doksan Üçüncü Madde: Bir kanun olmadan, devlet mallarını satmak, kiralamak veya başka bir şekilde kullanmak yasadışı bir eylem sayılır. Doksan Dördüncü Madde: Ülkenin kamu yararına olan doğal kaynaklarına yatırım yapmak veya kullanmak için ayrıcalık verilmez ya da kısıtlama getirilemez. İltizam yoluyla hazine için elde edilen gelirler ancak yasa çerçevesinde verilebilir. Fakat üç yılı aşan her bir işlem için özel bir yasa hükmünün olması gerekir. Doksan Beşinci Madde: Devletin genel bütçesi müsait olmadığı takdirde özel bir kanun olmadan hükümet borç, kredi verme veya genel bütçeden bir projeye para finansı etme niyeti ile antlaşma yapama gibi işlemler yapamaz. Doksan Altıncı Madde: Devlet hazinesi bütün devlet görevlilerinin maaşlarını, diğer alacaklarını öder ve kanuni usullere göre rapor verir. 234 Doksan Yedinci Madde: Devlet hazinesinden verilen maaşlar, ikramiyeler veya herhangi bir suretle yapılan ödemeler ancak kanunda belirtilen şartlara göre yapılır. Doksan Sekizinci Madde: Her yılın harcamaları, bütçe kanunu diye bilinen kanunla onanmalı ve bu kanun tahmini gelir gider tablosunu içermelidir. Doksan Dokuzuncu Madde: Millet meclisi maliye kanununa dayanarak yılın ilk oturumunda bütçe tasarısını onaylaması gerekir. Yüzüncü Madde: Maliye Bakanı, para tahsisatını artırmak ve azaltmak veya iptal ettirmek için gereken kanuni belgeleri parlamentoya sunması gerekir. Aynı şey devletin genel bütçesi kanunu ve yapılması istenen kredi antlaşmaları için de geçerlidir. Yüz Birinci Madde: Yasama tatil döneminde, Bütçe tasarısında olmayan bir harcama yapılması gerekirse Kral, yirmi altıncı maddenin üçüncü bendinde belirtildiği gibi bakanlar kurulunun onayını alarak çıkarttığı krallık fermanıyla özel kanunun tanıdığı bu yetkiyi kullanır. Yüz Üçüncü Madde: Millet Meclisi, gelecekte birkaç yıl sonra harcanması maksadıyla para tahsisatı için bir kanun çıkarabilir. Yüz Dördüncü Madde: Yapılan tüm harcamaları inceleme komisyonu kurulması için bir kanun çıkartılması gerekir. Bu komisyon hazırladığı raporları en azından her sene Millet Meclisine sunar. Şayet bu raporlar meclisin onayladığı bütçe tasarısına uyarsa harcamalar kanunda belirtilen usullerde yapılmış sayılır. Yüz Beşinci Madde: Genel gelirlerden harcama yapmak gerektiğinde kanun teklifini ve yasa tasarısını her iki meclisten birine ancak bakanlardan biri sunabilir. Yüz Altıncı Madde: Parlamento, kralın onayını almadan Kurucu Meclisi ile Millet Meclisi tarafından onaylanan Antlaşmalara tahsis edilen para bütçesini azaltmak için herhangi bir tadilat yapamaz ve yeni bir kanun çıkaramaz. Yüz Yedinci Madde: Mali bütçe kanunu çıkmadan yeni mali yıla girilirse, Millet Meclisinin toplanması ve maliye bakanının iki ayı geçmeyen geçici bütçe tasarısını sunması gerekir. Bütçe tasarısının süresi bittiğinde 235 bunun gibi bir yasa tasarısı sunabilir ve gerektiğinde bunu tekrarlayabilir. Millet Meclisi toplanmamış ise, yüz ikinci madde bahsi geçen; işlemleri yürütme yetkisi ifadesiyle çelişmemek kaydı ile bir önceki yılın bütçesi baz alınır. Yüz Sekizinci Madde: Devlet sikke sistemi kanunla belirlenir. Yedinci Bölüm Bölgelerin Yönetimi Yüz Dokuzuncu Madde: Bölgelerin Yönetimini, çeşitlerini, isimlerini, kuruluş şekillerini, mekanizmalarını, memurlarının ihtisaslarını ve unvanlarını belirtmek özel bir kanunla yapılır. Yüz Onuncu Madde: Kurucu Meclisin, Millet meclisinin ve Kralın onayıyla yapılan anlaşmalardan kaynaklanan zorlukların, bazı idari bölgelerde nasıl halledilmesi gerektiğini zikredilen kanunun belirtmesi gerekir. Yüz On birinci Madde: Irak’ta belediye işlerini düzenlenen özel bir kanunla Belediye Meclisleri tarafından yönetilir. Yönetimsel bölgelerde ise Yönetim Meclisleri tarafından gereken işlemler yapılır. Yüz On İkinci Madde: Etnik grup vakıflarının mallarını, hayır amacıyla yapılan bağışları ve bunların gelirlerini, bağış yapan kişin isteğine göre veya genel teamüle uygun olarak etnik gruplar arasında paylaştırma görevini yerine getiren idari bölge kurulları oluşturulabilir. Bu kurullar aynı zamanda yetim mallarını da kontrol edebilir. Bu kurullar bütün bu hususlarda, bahsi geçen meclislere ve hükümete karşı sorumludur. Sekizinci Bölüm Kanunlara ve Hükümlere Destek Verme Yüz On üçüncü Madde: 5 Ekim 1914 tarihinden önce veya bu tarihte neşredilen Osmanlı Devleti kanunları, bu Kanun-ı Esasi düzenlenmesine ve neşredilmesine kadar ve ondan sonra yaşanan durumların gereğince geçerli sayılır. Yalnız yasal olarak bu kanunlar üzerinde yapılan düzeltmeler, tadilatlar ve iptaller dikkate alınacaktır. Bu kanunların geçerlilik süresi ise yeni Yasama Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve tadilatların çıkacağına veya Yüksek Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararını alacağına kadar sürecektir. 236 Yüz On dördüncü Madde: 5 Ekim 1923 ile bu Kanun-ı Esasi uygulamaya geçeceği tarihleri arasında, Irak’ta İngiltere Silahlı Kuvvetlerinin komutanı, Genel Krallık amiri, büyükelçi Yüksek Komiseri ve Kral Faysal hükümeti tarafından alınan kararlar, düzenlenen kanunlar yeni Yasama Kurulunun yapacağı düzeltmeler ve değiştirmeler çıkacağına ya da Yüksek Mahkemenin 86. maddeye uygun olarak iptal etme kararı alana kadar geçerli kalacaktır. Yüz On beşinci Madde: Irakta bulunun İngiltere Genelkurmay Başkanı, Krallık elçisi, manda yönetimi, yüce Kral Faysal hükümeti ve askeri veya kraliyet sıfatı olan biri tarafından, 5 Ekim 1914 ve Anayasanın yürürlüğe gireceği tarihler arasında, düşmanlık hareketlerini bastırmak, genel düzeni sağlamak, sıkıyönetimi uygulamak için herhangi biri kendisinden istenilen bu işleri yapmışsa iyi niyet gözeterek yapmış sayılır ve masumdur. Bu maddede bahsedilen işler için şikâyetçi delil sunmadıkça iyi niyet çerçevesinde değerlendirilir. Bu işlerden biri için yapılacak adli işlemler ve davalar, sanık aleyhinde delil sunulmadıkça geçersiz sayılacaktır. Yüz On altıncı Madde: İngiltere işgalinden önce Osmanlı Devleti dönemindeki mahkemeler ve adı geçen işgalden sonra kurulan mahkemeler tarafından Medeni ve diğer davalarla ilgili alınan mahkeme karaları, Irak’ta yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır. Aynı geçerlilik İngiltere işgali sırasındaki siyasi liderler ve yardımcıları tarafından alınan kararlar için de geçerli kalacaktır. Yüz Onyedinci Madde: İngiltere işgalinden sonra kurulan mahkemeler, siyasi veya askeri hâkimleri ve yardımcıları veya da bu işlere bakma yetkisine sahip olan memurlar tarafından alınan karar ve düzenlenen kanunlar, Irak’ta yasalara göre kurulan resmi devlet mahkemeleri tarafından çıkarılmış sayılır. Dokuzuncu Bölüm Esas Kanundaki Hükümlerin Değiştirilmesi Yüz Onsekizinci Madde: Millet Meclisi bu kanunun uygulanmasından sonra bir sene içerisinde Mecliste üçte iki bir oranla kabul görme şartı ile bu kanunun ikincil maddelerini değiştirme veya bu maddelere madde ekleme yetkisine sahiptir. 237 Yüz Ondokuzuncu Madde: Yukarıdaki madde haricinde uygulamaya geçtikten beş sene boyunca ve hatta beş seneden sonra da Kanun-ı Esasi maddelerine bir madde eklemek katiyen olamaz. Yapılması icap ederse şu şekilde olması lazımdır: “Her düzeltmeyi parlamento ile Ayan Meclisi tarafından üçte iki bir oy oranı ile kabul edilmesi gerekir. Oylama yapıldıktan sonra Parlamento çözülür ve yeni bir parlamento seçilir. Bununla birlikte yapılan düzeltme tekrar Ayan Meclisinin oylamasından geçirilir. Eğer her iki Mecliste yapılan bu düzeltme, oylama sonucunda kabul edilirse uygulamaya geçmesi ve onaylanması için krala sunulur”. Onuncu Bölüm Genel Maddeler Yüz Yirmi Birinci Madde: Kanun hükümlerinden bir açıklanacak ise; 1- Açıklama yapılacak Anayasa ile ilgili ise, bu kanunun 5. bölümünde belirtildiği üzere yüksek mahkemeye gönderilecektir. 2- Açıklama yapılacak kısım genel işler idaresi ile ilgili ise, bu kanunun 5. bölümünde belirtildiği üzere özel divana gönderilecektir. 3- Açıklama yapılacak kısım bunlardan başka ise, açıklama yapılacak davayla ilgili hüküm, bu hükümlerde karar vermeye yetkili mahkemeye gönderilecektir. Yüz Yirmiikinci Madde: İslami Vakıfların daireleri hükümetin resmi dairelerinden sayılır ve özel bir kanunla mali ve genel işleri yönetilir. Yüz Yirmiüçüncü Madde: Bu kanun kralın onaylamasından sonra yürürlüğe geçecektir. Bu kanun Bağdat’ta Miladi 21 Mart 1925, Hicri 25 Şaban 1334 tarihinde yazılmıştır. Kral Faysal İmza İçişleri Bakanı Başkan, Dışişleri Bakanı ve Abdulmuhsin El-Sadun Savunma Bakanı Yasin El-Haşimi Milli Eğitim Bakanı Abdumuhsin El-Çelebi Vakıflar Bakanı İbrahim El-Haydari Ulaştırma ve Çalışma Bakanı ve Adalet Bakanı Vekili Muzahim Elemin El-Paçaçi 238 Ek.6. 29 Temmuz 1925’te Irak Kanun-ı Esasisi İlk Tadil Metni630 اﻟﻤﻠﺤﻖ ﻗﺎﻧﻮن ﺗﻌﺪﻳﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ اﻟﻌﺮاﻗﻲ ﻧﺤﻦ ﻣﻠﻚ اﻟﻌﺮاق ﺑﻨﺎء ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﻗﺮرﻩ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب واﻻﻋﻴﺎن ,ﻗﺪ ﺻﺪﻗﻨﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺗﻲ : اﻟﻤﺎدة اﻻوﻟﻰ :ﻳﺴﻤﻰ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن ﻗﺎﻧﻮن ﺗﻌﺪﻳﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ ﻟﺴﻨﺔ 1925 اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻧﻴﺔ :ﺗﻌﺘﺒﺮ اﻟﻤﺎدة 23ﻓﻘﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻟﻠﻤﺎدة 22 اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻟﺜﺔ :اﺿﻴﻔﺖ اﻟﻤﺎدة اﻻﺗﻴﺔ ,وﺟﻌﻠﺖ اﻟﻤﺎدة 23 ﻟﻠﻤﻠﻚ ان ﻳﻐﻴﺐ ﻋﻨﺪ ﻣﺴﻴﺲ اﻟﺤﺎﺟﺔ ﻋﻦ اﻟﺒﻼد اﻟﻌﺮاﻗﻴﺔ ,ﺑﻘﺮار ﻣﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﻳﺠﺐ ﻧﺸﺮﻩ وﻳﻨﺼﺐ اﻟﻤﻠﻚ ﻗﺒﻞ ان ﻳﻐﻴﺐ ﻋﻦ اﻟﻌﺮاق ﻧﺎﺋﺒﺎ ﻋﻨﻪ ,او هﻴﺌﺔ ﻧﻴﺎﺑﻴﺔ وﻳﻌﻴﻦ اﻟﺤﻘﻮق اﻟﺘﻲ ﻳﻔﻮﺿﻬﺎ اﻟﻴﻬﻤﺎ ,وذﻟﻚ ﺑﻤﻮاﻓﻘﺔ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء .وﻻﻳﻘﻮم اﻟﻨﺎﺋﺐ او أي ﻋﻀﻮ ﻣﻦ هﻴﺌﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ﺑﺤﻖ ﻣﻦ ﺣﻘﻮق اﻟﻤﻠﻚ اﻻ ﺑﻌﺪ ان ﻳﺤﻠﻒ اﻟﻴﻤﻴﻦ اﻟﻤﻨﺼﻮص ﻋﻠﻴﻬﺎ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة 21ﻣﻦ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻻﺳﺎﺳﻲ . اذا آﺎن ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﺗﻮدى اﻟﻴﻤﻴﻦ اﻣﺎﻣﻪ ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻟﻤﺒﻴﻨﺔ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة 21اﻟﻤﺬآﻮرة ,واﻻ ﻓﺘﻮدى اﻣﺎم ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻮزراء ﺑﺤﻀﻮر رﺋﻴﺴﻲ اﻻﻋﻴﺎن واﻟﻨﻮاب ,ام ﻣﻦ ﻳﻘﻮم ﻣﻘﺎﻣﻬﺎ . ﻻﻳﻜﻮن اﻟﻮزﻳﺮ ﻧﺎﺋﺒﺎ ,او ﻋﻀﻮا ﻓﻲ هﻴﺌﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ,واذا آﺎن اﺣﺪ اﻋﻀﺎء ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻧﺎﺋﺒﺎ او ﻋﻀﻮا ﻓﻲ هﻴﺌﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ,ﻓﻼ ﻳﺸﺮك ﻓﻲ ﻣﺠﻠﺴﻪ ﻓﻲ ﻣﺪة اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ واذا اﻣﺘﺪ ﻏﻴﺎب اﻟﻤﻠﻚ اآﺜﺮ ﻣﻦ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ ,وﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﻓﻴﺪﻋﻰ ﺣﺎﻻ اﻟﻰ اﻻﻟﺘﺌﺎم ﻟﻠﻨﻈﺮ ﻓﻲ اﻻﻣﻮر . ﻳﺠﺐ ان ﻳﻜﻮن اﻟﻨﺎﺋﺐ او اﻟﻌﻀﻮ ﻓﻲ هﺌﻴﺔ اﻟﻨﻴﺎﺑﺔ ,ﻋﺮاﻗﻲ اﻟﺠﻨﺴﻴﺔ ,وﻻﻳﻘﻞ ﻋﻤﺮﻩ ﻋﻦ ﺛﻼﺛﻴﻦ ﺳﻨﺔ ,وﻳﺠﻮز اﻳﻀﺎ ﺗﻌﻴﻦ اﺣﺪ اﻗﺮﺑﺎء اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺬآﻮر اﻟﺬي اآﻤﻨﻞ ﺳﻦ اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮة اﻟﻤﺎدة اﻟﺮاﺑﻌﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 35ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻻﺗﻴﺔ : ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ اﻻﻋﻴﺎن ,ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ ,ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل 5000روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ﻓﻘﻂ ,و 1250روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺬآﻮر ,او ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻏﻴﺮ اﻻﻋﺘﻴﺎدي . اﻟﻤﺎدة اﻟﺨﺎﻣﺴﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 39ﺑﺎﻟﺼﻮر اﻻﺗﻴﺔ : ﻳﺪﻋﻮ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺠﻠﺲ اﻟﻰ ﻋﻘﺪ ﺟﻠﺴﺎﺗﻪ ﻓﻲ اﻟﻌﺎﺻﻤﺔ ﻓﻲ اول ﻳﻮم ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﺸﺮﻳﻦ اﻟﺜﺎﻧﻲ ﻣﻦ آﻞ ﺳﻨﺔ ,ﻣﻊ ﻣﺮاﻋﺎة اﻟﻤﺎدة 38واذا ﻟﻢ ﻳﺪع اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﻤﺬآﻮر اﻟﻰ ذﻟﻚ ﻓﻴﺠﺘﻤﻊ ﺑﺤﻜﻢ اﻟﻘﺎﻧﻮن ,وﻳﺒﺪأ ﻋﻨﺪﺋﺬ اﺟﺘﻤﺎﻋﻪ اﻟﻌﺎدي اﻟﺬي ﻳﻤﺘﺪ ارﺑﻌﺔ اﺷﻬﺮ اﻻ اذا ﺣﻞ اﻟﻤﻠﻚ اﻟﻤﺠﻠﺲ ﻗﺒﻞ ﺧﺘﺎم هﺬﻩ اﻟﻤﺪة ,او ﻣﺪ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻻﺗﻤﺎم اﻻﺷﻐﺎل اﻟﻤﺴﺘﻌﺠﻠﺔ ,وﻋﻨﺪﻣﺎ ﻳﻤﺪ اﺟﻞ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻋﻠﻰ هﺬﻩ اﻟﺼﻮرة ,ﻳﻨﺒﻐﻲ ان ﻻﺗﺰﻳﺪ آﻠﻬﺎ ﻋﻠﻰ ﺳﺘﺔ اﺷﻬﺮ , اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎدﺳﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 40ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت ﻻﺗﻴﺔ آﻔﻘﺮة ﺛﺎﻧﻴﺔ ﻟﻬﺎ : 630 Razzak Al-Hasani, Tarih Al-Wezarat Al-lrakiye, Al-Cuz Al-Awal, Beyrut, Merkez Al-Abjediye li’l-tibaa, 1982, s. 355;356. 239 ﻟﻠﻤﻠﻚ ان ﻳﺪﻋﻮا ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻟﻼﻟﺘﺌﺎم ﺑﺼﻮرة ﻏﻴﺮ اﻋﺘﻴﺎدﻳﺔ ﺧﺎرج ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ,ﻟﻠﺒﺖ ﺑﺎﻣﻮر ﻣﻌﻴﻨﻪ ﺗﺬآﺮ ﻋﻨﺪ اﻟﺪﻋﻮة ,وﻳﻔﺾ اﻻﺟﺘﻤﺎع ﺑﺎارادة ﻣﻠﻜﻴﺔ. اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻌﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 50ﺑﺎﻟﺼﻮرة اﻻﺗﻴﺔ: ﻳﻌﻄﻰ ﻋﻀﻮ ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,ﻣﺠﻠﺲ اﻟﻨﻮاب ,ﻋﺪا ﻣﺨﺼﺼﺎت اﻟﺴﻔﺮ ﻣﺨﺼﺼﺎت ﺳﻨﻮﻳﺔ ﺗﻌﺎدل 4000روﺑﻴﺔ ﻋﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻌﺎدي ﻓﻘﻂ 1000روﺑﻴﺔ ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻳﺰﻳﺪ ﻋﻠﻰ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع اﻟﻤﺬآﻮر او ﻋﻦ آﻞ ﺷﻬﺮ ﻣﻦ ﻣﺪة اﻻﺟﺘﻤﺎع ﻏﻴﺮ اﻟﻌﺎدي . اﻟﻤﺎدة اﻟﺜﺎﻣﻨﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 82ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت اﻻﺗﻴﺔ : واذا ﻟﻢ ﻳﺘﻤﻜﻦ اﻟﺮﺋﻴﺲ ﻣﻦ اﻟﺤﻀﻮر ﻓﻴﺘﺮاس ﺟﻠﺴﺔ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ ﻧﺎﺋﺒﻪ . اﻟﻤﺎدة اﻟﺘﺎﺳﻌﺔ :ﺗﻌﺪل اﻟﻤﺎدة 83ﺑﺎﺿﺎﻓﺔ اﻟﻜﻠﻤﺎت اﻻﺗﻴﺔ : ﺗﺸﻜﻞ اﻟﻤﺤﻜﻤﺔ وﺗﻨﺼﺐ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻣﺎ ﺟﺎء ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ,اﻣﺎ اذا ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﺠﻠﺲ اﻻﻣﺔ ﻣﺠﺘﻤﻌﺎ ﻓﻴﻜﻮن ﻧﺼﺐ اﻻﻋﻀﺎء اﻟﻤﺬآﻮرﻳﻦ ﻓﻲ اﻟﻤﺎدة اﻟﺴﺎﺑﻘﺔ ﺑﻤﻘﺘﻀﻰ ﻧﺺ اﻻرادة اﻟﻤﻠﻜﻴﺔ اﻟﺘﻲ ﺗﺼﺪر ﺑﺎﻧﻌﻘﺎدهﺎ . اﻟﻤﺎدة اﻟﻌﺎﺷﺮة :ﻳﻨﻔﺬ هﺬا اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻋﺘﺒﺎرا ﻣﻦ ﺗﺎرﻳﺦ ﻧﺸﺮﻩ . آﺘﺐ ﻓﻲ ﺑﻐﺪاد ﻓﻲ اﻟﻴﻮم اﻟﺘﺎﺳﻊ واﻟﻌﺸﺮﻳﻦ ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﺗﻤﻮز , 1925واﻟﻴﻮم اﻟﺴﺎﺑﻊ ﻣﻦ ﺷﻬﺮ ﻣﺤﺮم ﺳﻨﺔ .1344 ﻓﻴﺼﻞ وزﻳﺮ اﻟﻤﻌﺎرف وزﻳﺮ اﻟﻤﺎﻟﻴﺔ وزﻳﺮ اﻟﺪاﺧﻠﻴﺔ رﺋﻴﺲ اﻟﻮزراء ووزﻳﺮ اﻟﺨﺎرﺟﻴﺔ ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺠﻠﺒﻲ رووف اﻟﺠﺎدرﺟﻲ ﺣﻜﻤﺖ ﺳﻠﻴﻤﺎن ﻋﺒﺪ اﻟﻤﺤﺴﻦ اﻟﺴﻌﺪون وزﻳﺮ اﻟﻌﺪﻟﻴﺔ وزﻳﺮ اﻻوﻗﺎف وزﻳﺮ اﻟﺪﻓﺎع ووآﻴﻞ وزﻳﺮ اﻻﺷﻐﺎل واﻟﻤﻮاﺻﻼت ﻧﺎﺟﻲ اﻟﺴﻮﻳﺪي ﺣﻤﺪي اﻟﺒﺎﺟﻪ ﺟﻲ ﺻﺒﻴﺢ ﻧﺸﺄت 240 Ek.7. 30 Mayıs 1932 Deklarasyonu631 1. Bölüm 1. Madde: Bu bölümde ifade edilen taahhütler Irak’ın temel kanunları olarak kabul edilmiştir ve hiçbir kanun, tüzük ve resmi hareket bu maddelerle çelişemez veya bunlara karşı olamaz, hiçbir kanun, tüzük ve resmi hareket şimdi veya ilerde bunların üzerine geçemez. 2. Madde: 1.Doğum, milliyet, dil, ırk ve din ayrımı olmaksızın Irak’ta yaşayan bütün insanların hayat ve hürriyetlerinin korunması taahhüt edilecektir. 2.Irak’ta yaşayan bütün insanlar kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı düşmemeleri şartıyla, yalnız veya gurup halinde, benimsedikleri herhangi bir inanç, din veya felsefeye ibadet etme hakkına sahiptir. 3.Madde: Irak’ta 6 Ağustos 1924’te yaşamlarını sürdürmekte olan Osmanlı tebaası, bu tarihte, Lozan Barış Antlaşması’nın 30. Maddesi ve 9 Ekim 1924 tarihli Irak Vatandaşlık Kanununun koyduğu şartlara bağlı olarak Osmanlı Vatandaşlığından çıkarılarak Irak Vatandaşlığını kazanmış addedileceklerdir. 4.Madde: 1.Bütün Irak Vatandaşları kanun önünde eşit olacaktır. Irk, dil ve din ayrımı olmadan aynı medeni ve siyasi haklardan faydalanabileceklerdir. 2.Seçim sistemi Irak’taki bütün ırk, dil ve din azınlıklarının eşit olarak temsil edilebilmelerini garanti edecektir. 3.Irk, dil ve din farklılıkları hiçbir Irak vatandaşının medeni ve siyasi haklarını (Kamu görevleri alma, fonksiyonlar ve ödüllendirilme, mesleki ve endüstriyel faaliyetler) engelleyemez. 4.Herhangi bir Iraklının herhangi bir dille serbestçe özel görüşmelerde bulunmasına, ticari, dini ve her türlü basın yayın faaliyetlerine ve genel toplantılar yapmasına sınırlama getirilemez. 5.Arapçanın Irak Hükümetinin resmi dili olması ve Irak Hükümetinin yaptığı özel düzenlemelere aykırı olmamak suretiyle, bu deklarasyonun 9. maddesinde ifade edilen Kürtçe ve Türkçenin kullanımıyla ilgili olarak ana dilin 631 Irak Türkmenleri Dergisi, 2.Baskı, Ankara, I.T.C. Tarafından Basılmıştır, 2003, s. 38;39. 241 resmi dilin dışında olan bütün Irak vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini yazılı veya sözlü olarak kullanabilmelerine gerekli imkânlar sağlanır. 5. Madde: Irk, dil ve din azınlıklarına mensup Irak’taki milliyetler kanun önünde ve pratikte diğer Irak milliyetleri ile aynı emniyet ve davranışa layıktırlar. Özellikle kendi kazançlarını idame, idare ve kontrol etme veya gelecekte kendi dillerinin gereğini icra edebilecekleri, hayır, dini ve sosyal enstitüler, okullar veya diğer eğitim kurumları kurma hakları vardır. 6. Madde: Irak Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların şahıs hakları ve aile hukuku konularındaki problemlerinin, bu azınlıkların bağlı bulundukları toplulukların gelenekleri uyarınca çözümlenebilmesine uygun tedbirleri almayı taahhüt eder. Irak Hükümeti bu tedbirlerin ne suretle uygulandığı hususunda Milletler Cemiyeti Konseyi’ni bilgilendirecektir. 7. Madde: 1.Irak Hükümeti Irak’a mevcut dini azınlık cemaatlerine ait kiliselerin, sinagogların, mezarlıkların ve diğer dini kuruluşların, hayır ve vakıf kurumlarının tesislerini ve yetkilerini garanti eder. 2.Bu toplulukların her biri önemli yönetim merkezlerinde hayır kurumlarını ve vakıf kurumlarının idare etmek üzere kurullar oluşturma hakkına sahiptir. Bu kurallar buralar için gelir temin etmeye ve vâkıfın isteği ve cemaatin istekleri doğrultusunda harcamalarda bulunmaya yetkilidirler. Bu topluluklar ayrıca kanunlara uygun olarak yetimlerin mallarına nezaret etmeye yetkilidirler. Yukarıda belirtilen bu kurallar hükümetin kontrolü altında olacaktır. Irak Hükümeti bu çerçevede yeni dini ve hayır kurumlarının kurulmasını mevcut olanlara gerekli ek tesislerin yapılmasını reddetmeyecektir. 8. Madde: 1. Ana dili resmi lisanı olmayan Irak vatandaşı insanların belli bir nispette olduğu şehir ve ilçelerdeki eğitim düzeni içerisinde, Irak Hükümeti, bu toplulukların çocuklarına ilkokullarda kendi dillerinde eğitim görebilmelerine imkân sağlar; bu imkân sağlama Irak Hükümeti’nin mezkûr okullarda Arapçayı mecburi dil tutmasına engel teşkil etmez. 2. Irk, dil ve din azınlıklarına mensup Irak vatandaşlarının belirli bir nispette bulunduğu şehir ve ilçelerde, bu azınlıkların, devletin, belediyenin veya diğer bütçelerin eğitim, dini veya hayır maksatlı fonlarında toplanan miktarda eşit bir şekilde faydalanabilmeleri garanti edilecektir. 242 9. Madde: 1. Irak, Musul, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye illerindeki nüfusun büyük çoğunluğunu Kürt ırkının teşkil ettiği kazalarda resmi dilin Arapça ile birlikte Kürtçe olmasını garanti eder. Bununla birlikte, nüfusun çoğunluğunun Türkmen ırkından olduğu Kerkük livasına bağlı Kifri ve Kerkük kazalarında, resmi dil Arapça ile birlikte Kürtçe veya Türkçe olacaktır. 2.Irak mezkûr kazalarda makul bir miktar istisnalar hariç olmak üzere devlet memurlarının her ihtimale karşılık yeterince Kürtçe veya Türkçe bileceklerini garanti eder. 3.Her ne kadar işbu kazalarda memurların seçiminde öncü Irak’ın diğer taraflarında olduğu gibi ırktan ziyade yeterlilik ve dilbilgisi olacak ise de, Irak, memurlarının şimdiye kadar olduğu gibi mümkün olduğu kadar mezkûr kazalardaki Iraklılardan seçileceğini de taahhüt eder. 10. Madde: Irk, din veya dil azınlıklarına ait bu deklarasyonda yer alan maddelerindeki taahhütler uluslararası yükümlülüklerdir ve Milletler Cemiyeti’nin garantisi altında olacaktır. Bunlar Milletler Cemiyeti Konseyi’nin çoğunluğunun muvafakati olmaksızın değiştirilemeyecektir. Konseyde temsil edilen Milletler Cemiyeti temsilcilerinden herhangi bir üye konseyin dikkatini herhangi bir kural ihlali ya da bu taahhütlerin herhangi birinin ihlali tehlikesine çekebilir; bunun üzerine konsey tedbirler alır ve durumlara müessir veya uygun direktifler verir. Irak ile Konseyde temsil edilen herhangi bir Milletler Cemiyeti üyesi arasında, bu maddelerin dışında veya bir hukuk meselesi olarak ortaya çıkan herhangi bir görüş farklılığı, Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 14.maddesi mucibinde uluslar arası karakterde bir antlaşmazlık olarak değerlendirilebilecektir. Taraflardan birinin talebi durumunda bir şekilde herhangi bir antlaşmazlık Daimi Uluslar Arası Mahkemeye havale edilecektir. Bunların kararı nihaidir ve Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 13. maddesi mucibinde aynı derecede kuvvetli ve yaptırım gücüne sahiptir. 2.Bölüm 11. Madde: 1.Karşılıklı olarak, Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine giriş tarihini takip eden on yıl müddetince, Irak Milletler Cemiyeti üyelerine, en fazla itibara şayan ülke muamelesi yapmayı taahhüt eder. 243 Bununla birlikte Milletler Cemiyeti’nin her hangi üyesinin aldığı kararlar veya yukarıda bahsedilen tarihte yürürlükte olan ya da takip eden paragrafta tasarlanan zaman sürecinde alınan kararlar, Irak ile Milletler Cemiyeti üyesi arasındaki ticari Dengeyi Irak’a zarar verecek şekilde bozucu olursa ve Irak’ın başlıca ihracat mallarını ciddi şekilde etkilerse, özel durumu sebebi ile dengenin düzeltilmesi için Irak, Milletler Cemiyeti’ne hemen müzakere açmak için talepte bulunma hakkına sahiptir. Müracaata takip eden üç ay içerisinde görüşmelerde herhangi bir antlaşmaya ulaşılamazsa, Irak ve aynı şekilde ihtilafı olduğu Milletler Cemiyeti üyesi ülke, yukarıdaki alt paragrafta ifade edilen mesuliyetlerden kendisini muaf kabul ettiğini beyan eder. 2.Yukarıda birinci paragrafta ifade edilen taahhütler, Irak tarafından sınır komşusu bir ülkeye karşı sınır trafiğini kolaylaştırmak maksadıyla uyum sağlama durumunda veya gümrük birliği için Irak’ın antlaşması halinde doğabilecek avantajlara tatbik edilemez. Bu taahhütler, Türkiye’nin veya 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun Asya’daki topraklarında var olan herhangi bir ülkenin ürünü olan mallar için Irak’ın sağladığı özel gümrük avantajlarını da kapsamaz. 12. Madde: Iraklılara ve yabancılara değişmez bir hukuk sistemi sunulacaktır. Bu sistem, Irak vatandaşlarının ve yabancıların haklarını tam olarak kullanabilmeleri ve korumalarını sağlayabilecek yaptırım gücüne sahip olacaktır. Halen yürürlükte olan ve Mandater Güçler ile Irak arasında 4 Mart 1931 tarihinde imzalanan antlaşmanın 2’nci, 3’ncü ve 4’ncü maddelerine dayanan hukuk sistemi, Irak’ın Milletler Cemiyeti üyeliğine girişinden itibaren 10 yıllık bir süre içinde değiştirilmeden kalacaktır. Mezkûr antlaşmanın 2. maddesinde yer alan yabancı hukukçuların görevlendirilmeleri için ayrılmış yerlere tayinleri, Irak Hükümeti tarafından yapılacaktır. Bu görevlere tayin edilecek hukukçular olacaktır; bunlar hiçbir milliyet ayrımı güdülmeden seçilmiş ve yeterli vasıflara haiz olmalıdır. 13. Madde: Irak kendisini, kendi inisiyatifi ile Irak adına mandatör güçlerin anlaştıkları kendisinin taraf olduğu bütün genel ve özel uluslar arası antlaşmalar ve ihaleler ile bağlı kabul etmektedir. Eleştiri etme hakkı saklı 244 kalmak üzere bu tip antlaşmalar ve hükümler Irak tarafından yürürlükte oldukları müddet zarfında uygulanacaklardır. 14. Madde: Irak 15 Eylül 1925 tarihli Milletler Cemiyeti Konseyi’nin karalarını dikkate alacaktır; 1. Irak, şahısların, gurupların ve tüzel kişiliklerin bütün haklarını, manda rejiminin bitiminden evvel her ne suretle ortaya çıkmış olursa olsun, koruyacağını ilân eder. 2. Irak, manda döneminde mandatör güçlerin kendisi adına kabul ettikleri bütün mali yükümlülükleri her halükarda yerine getireceği ve kabul edeceğini taahhüt eder. 15. Madde: Irak kamu düzeni ve genel ahlakın korunmasındaki temel ölçüler çerçevesinde, sınırları dâhilinde vicdan, din ibadet ve bütün dini inançların eğitim ve tıbbi faaliyetlerini ifa etme hürriyetini, bu misyonlar veya üyeleri hangi milliyetlerden olursa olsunlar garanti etmeyi taahhüt eder. 16. Madde: Bu kısımdaki şartlar uluslar arası yükümlülüklere aittir. Milletler Cemiyeti’nin herhangi bir üyesi, bu şartlara uymayan bir hususu konsey’in dikkatine sunabilir. Irak ile Milletler Cemiyeti Konseyi arasında yapılacak bir antlaşma çoğunluk oyuyla kabul edilmedikçe bu hususlarda değişiklik yapılamaz. Bu şartların tatbikatı konusunda Irak ile konsey’de temsil edilen herhangi bir Milletler Cemiyeti üyesi arasında ortaya çıkacak herhangi bir görüş farklılığı, bir üyenin müracaatı ile Daimi Uluslar arası Hukuk Mahkemesi’nin kararına sunulur. Bağdat’ta 1932 Mayısının otuzuncu günü yapılmıştır. Bir örneği Milletler Cemiyeti Sekreterliği arşivinde muhafaza edilecektir. (İmza) Nuri Said Dönemin Irak Başbakanı 245 Ek.8. Bugünkü Ortadoğu haritası632 632 Peter Mansfıeld, A History of the Middle East, Revised and Updated by Niklas Pelham, Second, Penguın Boks, Printed in England (by Clays, st Ives ple), 2003. 246 Ek. 9. Bağdat vilayeti haritası633 633 Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s.2;3. 247 Ek.10. Kerkük vilayeti haritası634 634 Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, 2006, s.154;155. 248 Ek.11. Süleymaniye vilayeti haritası 635 635 Osmanlı Döneminde IRAK, Plan, Fotograf ve Belgelerle, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü, Osmanlı Arşiv Daire Başkanlığı, İstanbul, 2006, s. 168;169. 249 Ek.12. Osmanlı Dönemi Musul vilayeti(XX. yy başları)haritası636 636 Cengiz Eroğlu, Murat Babuçoğlu, Orhan Özdil, Osmanlı Vilayeti Salnamelerinde Musul, Ankara, Global Stratejik Enstitüsü TİKV, 2005. s. 24. 250 Ek.13. 1930 İngiltere-Irak Antlaşması, Cumhuriyet Gazetesi637 637 Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1930. 251 Ek.14. Irak Haritası638 638 “Irak” maddesi, Türk Ansiklopedisi, Cilt XIX, Ankara, M.E. B.(Milli Eğitim Basımevi), 1971. s.446. 252 ÖZET SAYHOOD, Asra. 1917–1932 Dönemi Irak Yönetimi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,2009. 1917–1932 yılları arası Irak’ın çağdaş tarihinde çok önemli bir dönem sayılır. Çünkü Irak, Birinci Dünya Savaşı’ sonrasında Osmanlı Devletinden kopmuş, İngilizlerin işgaline maruz kalmış, Manda yönetimi altına alınmış ve böylece yeni bir döneme girmiştir. 12 yıl Manda yönetimi altında kalan Irak, 1932’de Milletler Cemiyetine resmî üye olarak alınmıştır. İşgalin ilk yıllarında İngilizler, Irak’ı askerî bir yönetimle yönetmişlerdir. Hatta bununla da yetinmeyerek daha önce kendilerine bir sömürge ülkesi olarak aldıkları Hindistan’a bağlamak istemişlerdir. Ancak o dönemde dünyada gelişen konjonktür, İngilizlerin fikrini özellikle Irak’ı yönetme tarzlarını değiştirmiştir. Böylece Araplara verdikleri sözleri yerine getirmek yerine Manda yönetimini uygulamaya karar vermişlerdir. Bu tezle Orta Doğu coğrafyasının önemli bir ülkesi olan Irak’ın, bağımsız bir devlet olarak kabul edilişine kadar geçen süreç irdelenerek Manda yönetiminin Irak’ın siyasî ve idarî hayatı üzerindeki etkileri, bölgenin demografik ve siyasî bakımdan geçirdiği tarihî süreç ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu tezi hazırlarken Arapça kaynaklar, Türkçe kaynaklar ve ayrıca YöK’te ki tezlerden de yararlandım. Çalışmamız giriş, gelişme (üç bölüm) ve sonuç kısmından meydana gelmiştir. Giriş bölümünde genel olarak: Irak kavramının anlamı araştırılmış, coğrafi konumundan söz edilmiş, tarih boyunca geçirdiği dönemler hakkında bilgi verilmiş, Osmanlı devleti idaresi altındayken Osmanlı ve İngilizler arsındaki ilişkilere de değinilmiştir. Birinci bölümde, “1920 Irak Devrimi” başlığı altında I.Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Irak’taki Askerî faaliyetleri (1914 -1918), Irak halkının 253 İngiliz işgaline karşı direnişi Irak Devriminin (1920 Yılı Devrimi) dış ve iç nedenleri, Irak devrimi ve bu devrimin sonuçları ele alınmıştır. İkinci bölümde “İngiltere Denetiminde Irak Devletinin Tesisi” başlığı altında Geçici Irak hükümetinin teşkilatı, Krallık Döneminin Başlangıcı ve Yeni Irak Devletinin Kuruluşu, 1922 Irak-İngiltere Antlaşması’nın Irak Yönetimine Etkisi, Kurucu Meclisin Tesisi, Irak’ın Kanun-ı Esasi’si (Anayasa Onaylaması 1925) başlıkları altında incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise “Musul Meselesi” başlığı altında Lozan Antlaşması dâhil olmak üzere meseleyi farklı açılardan ele almıştır. Çalışmamızın sonuç kısmında bu üç bölümde ele alıp işlediğimiz konuların genel bir değerlendirilmesi yapılarak, ulaştığımız sonuç ortaya konulmuştur. Anahtar Sözcükler: 1. Manda 2. Kral Faysal 3. Irak 4. Musul 5. İngiltere 254 ABSTRACT SAYHOOD, Asra. Iraqi Administration’s Period Between 1917–1932, Master Thesis, Ankara, 2009. The years between 1917 and 1932 are cons’dered to be a crucial per’od of time in Iraq’s contemporary history because after world war, Iraq parted from the Ottoman Empire, it was occupied be English military forces, governed as a mandate and so went into a new period of time. After twelve- year time period under the mandatary government, Iraq was accepted into the League of Mations as an official member in 1932. D uring the early years of English occupation, Iraq was governd by a militray government. Furthermore, the Engilsh planned to unite Iraq with India, which they captured as a colony before. However, the events in the economic situation of the world changed the plans of the Engilish, especially their way of governing Iraq. So, instead of realizing what they promised the Arab, they decided to put the mandatary into practice. Through this thesis I have tried to examine the effects of mandatary upon the political and administrative life of Iraq which is on important contry of middle Esat, and the historical process the area went into, in terms of demography and politics. While preparing this thesis, I have turned to Arabic and Turkish sources and also to the theses of Yök. This thesis consists of an introduction, a development (three parts) and a conclusion parts. İn the introduction part I try to study the meaning of “Iraq”in general, mention its geographic location and give general information about the eras throughout its history. I also try to meniton the relations between the Ottoman Empire and the Engilsh when Iraq was under the governance of the Ottoman Empire. In the first part, under the title of “1920 Iraq Revolution” I mention: 255 • The military activites of the Engilsh in Iraq during the years of World War I (1914-1918) • The resistance of the people of Iraq towards the invasion of the English • Foreign and domestic resans of the Iraq Revolution (1920) The Iraq Revolution In the second part, under the title of “The Establisments of the Iraqi State Under England Control” I try to study: • Organization of the temporary Iraq government • Beginnings of the Kingdom Era • Foundation of the New Iraq State • Effects of the 1922 Iraq- England Treaty upon the Iraq Government • Organization of the Contistuional Assembly • Constituion of the Iraq Government (1925) İnthe third part, under the title of “Musul Question” I try to study the issue looking through different perspectives also including the Treaty of Lozan In the conclucsion part finally, I evaluate the topics that I have mentioned throughout this thsis in general and I try to reach a final conclusion. Key Words: 1. Mandate 2. King Faysal 3. Iraq 4. Musul 5. England