MBKY 8 - Erzurum Teknik Üniversitesi

advertisement
MOLEKÜLER BİYOLOJİDE KULLANILAN YÖNTEMLER I
Mikroorganizmaları Klasik ve Moleküler Tanılama Metotları
Taksonomi ve İsimlendirme
• Sistematik,
canlıların
çeşitliliğini
araştırıp
onları
sınıflandıran bir bilim dalıdır.
• Sistematik üç alanda aktivite gösterir.
1Taksonomi;
organizmaların
tanımını
ve
isimlendirilmesini yapar.
2- Filogenetik sınıflandırma; organizmaların evrimsel
olarak akrabalık ilişkilerini araştırır. Taksonomi buradan
elde edilen bilgiye göre yapılmaktadır.
3- Klasifikasyon elde edilen filogenetik bilgiyi çok sayıda
hiyerarşik kademelerden oluşan bir sisteme yerleştirir.
Bilimsel Adlandırma
• Günümüzde kullanılan klasifikasyon sistemi; tür, cins, familya, takım,
sınıf, filum (bölüm) ve âlem olarak sıralanırlar.
• Günümüzde kullanılan isimlendirme sistemi, 1735 ʼ’ te Linnaeus
tarafından bulunmuştur.
• Bilimsel adlandırma her organizmada 2 ismin kullanılmasıyla tayin edilir.
• Cins ismi, daima baştadır ve tür ismi onu takip eder.
• Organizma her iki etiketle belirtilir ve her iki ismin de altı çizilir.
• Bilimsel isimler diğer canlılar arasında bir organizmayı tanımlar.
• Bir araştırmacının adını veya türün yaşadığı habitatını belirtebilir.
Bilimsel Adlandırma
** Ör: Staphylococcus aureus insan derisi florasında yaşayan bir
bakteridir.
-­‐Staphylo, hücrelerin düzenli bir demeti anlamına gelir,
-­‐coccus hücre şekillerini belirtir.
-­‐aureus, altının latincesidir, bakterinin koloni rengini belirtir.
** E. coli bakterisinin cins ismi bir bilim adamının adıdır; Thedor
Escherich, coli; ismi bakterinin yaşadığı bağırsağı işaret eder.
Günümüzde Sınıflandırma
• 1978 ʼ’ de Carl WOESE organizmaların hücresel
organizasyonunu temel alan bir sınıflandırma sistemi
öne sürdü.
• Bu sisteme göre bütün organizmalar 3 kısımda
incelenmeliydi.
1. Bacteria (Hücre duvarı peptidoglikandan oluşmuş
prokaryotlar)
2. Archaea (Peptidoglikandan yoksun prokaryotlar)
3. Eukarya (Protistalar, Mantarlar, Bitkiler, Hayvanlar)
Prokaryot organizmaların sınıflandırılması
• DNA benzerlikleri
• Filogenetik sınıflandırma
• Polifazik taksonomi
• G-­‐C oranı
• DNA homolojisi
• Yağ asit profili
• Metabolik profili
• Morfolojik-­‐biyokimyasal ve fizyolojik özellikler
• İmza DNA dizileri
14.08.2017
6
Filogenetik Sınıflandırma Filogenetik sınıflandırma; kromozomal DNA benzerlikleri ve
dolayısıyla genetik ilişki üzerine temellenir.
• organizmaların belli bir şekilde kategorize edilmesi,
• evrimsel ilişkiler temeline dayalı bir soyağacının oluşturulması,
Prokaryot organizmaların genetik yapılarına göre filogenetik
sınıflandırılmasında;
• nükleik asit yapılarının araştırılması ve birbirleriyle
karşılaştırılması esas alınır.
1. DNA baz kompozisyonları
• Genetik sınıflandırmada araştırılan konulardan birisi
organizmaların DNA baz kompozisyonlarıdır.
• Guanin ve sitozin miktarları belirlenir. guanin+sitozin yüzdesi
denilen bir değer elde edilir.
• Bir organizmanın DNAʼ’sındaki guanin ve sitozinin toplam
değeri nesilden nesile değişmez.
• G+C oranları aynı olan organizmaların birbirleriyle akrabalık
derecesinin belirlenmesi için DNA homolojisi adı verilen çok
daha sıkı bir testten geçirilmeleri gerekir.
2. DNA Homolojisi
• Bir organizmanın DNA baz sırasının, diğer organizmanın DNA baz
sırası ile benzerlik göstermesidir.
• İki bakteri aynı tipte ise bunların DNA baz sıralarının da benzer olması
gerekir.
DNA homolojisi bakımından;
• %20-­‐60 aynı cins içerisinde,
• %60ʼ’dan fazla olan fertler ise aynı türün fertleri,
-­‐-­‐-­‐bir tür içerisinde kabul edilen fertler arasında bile %40 oranında
farklılıklar olabilmektedir.
• Bu farklılık fenotipe immünolojik, yapısal ve fizyolojik farklılıklar
olarak yansır.
• ırk; Bir tür içerisinde; biyokimyasal ve morfolojik özellikleri farklı,
farklı konakçıları enfekte eden ve farklı antikorlara reaksiyon gösteren
strainlerdir.
3. Yağ Asit Profilleri
Yağ Asitlerinin Hangi Özelliği Bu Tanılamayı Sağlamaktadır?
• Yağ asitleri, hidrokarbon [CH3-­‐(CH2)n-­‐COOH] yapısında olan
makromoleküllerdir.
• Fosfolipid, glikolipid, lipopolisakkarit
• Yağ asitlerinin sayısı, çeşitliliği ve % olarak miktarları
organizmalarda farklılık göstermektedir.
• Bu farklılık ise genetiksel akrabalığı ifade etmede kullanılan
bir özellik olmaktadır.
• FAMEs (Fatty Acid Methyl Esters)=YAMEs (Yağ asidi Metil
esterleri)
Glikoprotein
Glikolipit
Kollesterol
Yağ asidi
Fosfolipit
Protein
Hücre membranının yapısı
Stoplazma
Lipoteikoik Asit
Peptidoglikan
G (+) BAKTERİ HÜCRE DUVARI
Stoplazmik M embran
Stoplazmik Membran
Periplazmik Bölge
Lipopolisakkarit
Dış M embran
Peptidoglikan
Yüzeysel Protein
Lipoprotein
MEMBRAN
Teikoik Asit
G (-) BAKTERİ HÜCRE DUVARI
Yağ Asitlerinde Çeşitliliği Sağlayan Özellikler
• C atomlarının sayısı,
• C atomları arasında oluşan çift bağ sayısı
• Hangi C atomları arasında çift bağ olduğu
• C atomlarının hidrojenle doyurulup doyurulmamaları
• Dallanmış veya tek zincirli olmaları
MIS (Microbial Identification System)
• Genetik olarak aynı olan mikroorganizmaların hücrelerindeki yağ
asitlerinin sayısı, çeşitliliği ve yağ asitleri profili aynı olup çevre koşulları
stabil olduğu sürece aynı kalmaktadır.
• Canlıları yağ asiti (YA) profillerindeki farklılıklara göre karakterize eden ve
sisteme ait kütüphanesindeki canlılara olan benzerlik ve farklılıkları veren
bir sistemdir.
• MIDI Inc. firması tarafından geliştirilen bu yöntem MICROBIAL
IDENTIFICATION SYSTEM (MIS) olarak bilinir.
• Kütüphanesi sayesinde veriler değerlendirilir ve
tanı sonucu alınır.
FAMEs Yöntemi
•Mikroorganizmaların yağ asit profillerinin belirlenmesi amacıyla; -­‐
Bakteriler, TSBA katı besiyerine 4 fazlı çizgi ekim yöntemiyle ekilerek
24 saat süreyle inkübatörde inkübasyona bırakılır.
•Yağ asit metil ester ekstraksiyonu (FAME) yani yağ asidi metil
esterlerinin saflaştırılmasında; önce canlı hücreler parçalanarak, yağ
asitlerinin serbest kalması sağlanır. Serbest kalan yağ asitlerine ester
bağları ile metil eklenerek, yağ asitlerinden yağ asit metil esterler
elde edilir. Son saflaştırmalar yapılarak yağ asit metil esterleri içeren
faz pastör pipeti ile alınarak 2 ml'lik gaz kromotografi tüplerine
transfer edilir ve cihazın örnek tepsisine yerleştirilir. Böylece
bilgisayar kontrollü gaz kromatografi sistemi olan Mikrobiyal
Identifikasyon Sistemi (MIDI, Inc., Newark, DE) kullanılarak
strainlerin yağ asit profilleri belirlenir.
MIDI sistemi (GS-­‐MS)
4. Metabolik Profilleri
• Mikroorganizmaların metabolik enzimlerinin çeşitliliğine bağlı olarak
göstermiş olduğu farklılıklar metabolik profil olarak adlandırılmakta ve
mikroorganizma türleri arasında değişkenlik göstermektedir.
• Bunun en iyi örneği; kullanmış oldukları farklı C kaynakları sayesinde
metabolik profillerinde farklılık sergilemeleridir.
• API, BIOLOG yöntemleri bu amaçla rutin uygulanan yöntemlerdir. Her
iki yöntem de mikroorganizmaların kullanmış oldukları C kaynaklarına
göre tanı ve karakterizasyon yapmaktadır.
• Bu
amaçla
geliştirilen
BIOLOG
sistemiyle;
patojenik
mikroorganizmaların tür altı seviyede tanı, mutasyonların enzim
yolunda herhangi bir değişikliğe neden olup olmadığının tespiti ve
biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi mümkün olmaktadır.
BIOLOG Testi
1. Çalışılan bakteriler BUG+M besiyerine ekilerek geliştirilir.
2. Uygun sıcaklıkta 24 saat inkübasyona bırakılan bakteriler eküvyonla
alınarak, içerinde %0.85ʼ’lik NaCl bulunan tüplerde süspanse edilir.
3. Turbidimetre
ile
yoğunlukları
ayarlanan
mikroorganizma
süspansiyonlarından uygun mikroplate üzerindeki her bir çukurcuğa
150 µl eklenerek, 16 saat süreyle uygun sıcaklıkta inkübasyona bırakılır.
4. İnkübasyon sonrası mikroplateler üzerinde gelişen metabolik reaksiyon
renklenme şeklinde (mor) gözlenerek test edilen mikroorganizmaların
metabolik reaksiyon profilleri biolog kinetik (Program: Biolog
MicroLog3 4.20, λ1=405 nm λ2=750 nm) ile okunur.
5. Sistemin paket programındaki bilinen mikroorganizmaların metabolik
profilleri, test edilen mikroorganizmaların profilleri ile karşılaştırılarak
tanı ve karakterizasyonu yapılır.
BIOLOG PLATE
BIOLOG sistemi
5. Signatür (imza) sekansları
• Signatür (imza) sekansları adı verilen diziler; 16 S ribozomal RNA’ların belli
bölgelerinde bulunan kısa oligonükleotitlerdir ve belirli bir organizmanın
veya ilişkili organizma grubunun teşhisi için çok seçicidir.
• (urokaryot hücreler), eubacteria ve archaeobacteria gibi hücrelerin her
birisinin kendisine özel 16 S rRNA nükleotid sıraları vardır.
• Bu temel hücre tiplerinin belirlenmesinden sonra; canlılar âlemi üç temel
hücre tipine göre üç âlem şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu sekanslar ile yapılan
sınıflandırma aynı zamanda endosimbiyont teorisini de desteklemektedir.
• Bu hücre tiplerinin Sinyal dizileri; özel filogenetik probların
oluşturulmasında kullanılabildiği gibi, FlSH veya mikrobiyal topluluk
analizleri için de kullanışlıdır.
Determinatif Sınıflandırma Determinatif sınıflandırma; daha çok gözlenebilen özelliklere göre
yapılmaktadır.
Bu özellikler;
• morfoloji,
• gram reaksiyonu,
• beslenme şekli,
• hücre duvarının kimyasal özellikleri vb. gibi klasik yöntemelere dayalı
sınıflandırma olarak bilinir.
Mikrobiyoloji’de Tanı Yöntemleri
• 1965 -­‐ 1975 : minyatürize biyokimyasal identifikasyon yöntemlerinin
(çeşitli sıvı veya katı besiyerlerine saf kültürler inokule edilip inkübe
edilir ve enzim-­‐ substrat ilişkisine bağlı oluşan renk değişimi ya da gaz
oluşumu ile bakteri) gelişimi,
• 1975 -­‐ 1985 : immunolojik testlerin gelişimi, • 1985 -­‐ 1995 : moleküler sistemlerin ve polimeraz zincir reaksiyonunun
(PCR) uygulanması, • 1995 -­‐ ... : dizi sekanslama, hibridizasyon, biyosensör ve mikroarray
gibi sistemlerin gelişimi
TANI YÖNTEMLERİ
• Klasik Yöntemler
• Morfolojik • Fizyolojik
• Patolojik
• Biyokimyasal vb.
• Moleküler yöntemler
1. Konvensiyonel (Klasik Testler)
I. Morfolojik testler
a. Hücre ve koloni morfolojisi
b. Hareketlilik testi
II. Fizyolojik Testler
O2, sıcaklık, pH, tuzluluk istekleri vb.
III. Patolojik Testler
Hastalık yapma yeteneğinin tespiti
IV. Biyokimyasal testler
a.
b.
c.
d.
e.
f.
g.
h.
i.
j.
Oksidaz testi Potasyum hidroksit (KOH) testi
Katalaz testi
Arginine dehydrolase testi Levan (Fructan) testi
Nitrat üretimi testi
Amilaz testi
Üreaz testi
Floresan pigment testi
Pektolitik aktivite testi vb.
Klasik Yöntemin Dezavantajları Nelerdir?
• Bakterilerin geleneksel olarak morfolojik, fizyolojik ve
biyokimyasal özelliklerine göre sınıflandırılmaları, strainler arası
farklılıklar ile tür ve tür altı taksonomik gruplarını belirlemede
yetersiz kalmaktadır.
• Sadece fenotipik özellikler hakkında bilgi verir.
• Klasik testlerin uzun süreli deneylere, fazla iş gücüne, tecrübeli
ve yetişmiş araştırmacılara ihtiyaç oluşturması, ekonomik
olmaması ve alınan sonuçların yorumlara açıklığı gibi birçok
dezavantajları bulunmaktadır.
• Klasik yöntemlerin bu tür dezavantajlarını ortadan kaldırmak
amacıyla mikroorganizmaların tanısında moleküler yöntemler
geliştirilmiştir.
2. Moleküler yöntemler
• Moleküler yöntemler; karbonhidratları, lipidleri, proteinleri ve genetik
materyalleri (DNA ve RNA) çalışma materyali olarak kabul etmekte ve
bunlardan
birinin
veya
kombinasyonlarının
kullanımıyla
mikroorganizmaların tanı ve karakterizasyonunu gerçekleştirilmektedir.
• Mikroorganizmaların tanımlanması ve sınıflandırılması amacıyla birçok
fenotipik ve genotipik metot uygulanmakta olup, bu metotların her biri
sırasıyla cinsten, türe, alt türe, biovara kadar belirli oranlarda filogenetik
sınıflamaya imkan sağlamaktadır.
• DNA temelli metotlar, mikropların tanılanması ve sınıflandırılmalarında
daha uygun ve pahalı olmayan, evrensel olarak uygulanabilen, oldukça
güvenilir ve basit metotlardır.
2. Moleküler yöntemler
• Moleküler teknikler, hızlı sonuç vermesi, güvenilir olması, kolay
uygulanabilirliği ve çok sayıda mikroorganizmanın tanısına imkan
sağlamasından dolayı hemen hemen tüm tanı ve araştırma
laboratuvarlarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
• Canlı organizmaları meydana getiren makromoleküllerin içeriklerine,
çeşitliliklerine ve oranlarına bağlı olarak elde edilen farklılıklardan
hareket edilerek oluşturulmuştur.
• Lipidler (MIS-­‐FAMEs)
• Karbonhidratlar (API, BIOLOG)
• Proteinler (Serolojik testler, SDS-­‐PAGE)
• Genetik Materyal (DNA-­‐RNA)
Nükleik Asitlere Dayalı Moleküler Tanı Teknikleri
• DNA Baz Kompozisyonu (G+C oranı) • Hibridizasyon Teknikleri
• Baz Sekanslama Analizi (Dizi Analizi)
• PCR Yöntemi
• LFRFA-­RFLP
• AFLP
• Fingerprinting (Genomik parmak izi analizi)
Genotipik özelliklerine göre tanıda;
• DNA homoloji denemeleri ve 16S rDNA dizi analiz yöntemi
mikroorganizmaların sınıflandırılmasında önemli bir rol oynarken,
taksonomik veya filogenetik seviyede tanılanmamış olan bakterileri
sınıflandırmada yeterli değildir.
• Tür tanısında DNA dizi analizi, hibridizasyon yeterli olabilirken,
• Tür içindeki çeşitliliğin ortaya çıkarılmasında bunlardan ziyade dört farklı
genomik parmakizi analiz yöntemi daha kullanılır.
1.
2.
3.
4.
LFRFA (Low-­‐frequency restriction fragment analysis)
AFLP (Amplified Fragment Length Polymorphism)
PCR-­‐RFLP (Restriction Fragment Length Polymorphisms) PCR a dayalı genomik parmak izi analizleri PCR
• Karry Mullis,
• Saiki et al. ve
• 1988ʼ’ de Thermus aquaticus bakterisinden yüksek
sıcaklıklara dayanıklı olan Taq DNA polimeraz
enziminin izolasyonu ve bu enzimin DNA
amplifikasyonunda kullanılmasıyla PCR ʼ’ ın
uygulanabilirliği artmıştır.
• Polimeraz zincir reaksiyonu; bakteri, virüs, fungus,
parazit ve protozoon gibi hastalık etmenlerine ait
hedef nükleik asit zincirlerinin, primerler (özgül
tamamlayıcı oligonükleotitler) ile ısıya dayanıklı
enzimleri kullanarak laboratuvar ortamında
çoğaltılmasını sağlayan özgün ve güvenilir bir
yöntemdir. Üzerinde çalışma yapılan genetik
materyal, çok az sayıda ve hatta birçok ilgisiz DNA
moleküllerinin arasında olsa bile çoğaltılabilir,
homojen bir DNA materyali haline getirilebilir ve
böylelikle kolayca tanımlanabilir.
PCR
•PCR tekniği günümüzde, temel moleküler biyolojik
araştırmalarda, klinik tıpta, analık babalık tayininde, tıbbın
diğer kollarında, in vitro şartlarda çoğalabilen veya
çoğalamayan patojen mikroorganizmaların neden oldukları
hastalıkların tespitinde, tohum saflığının belirlenmesinde,
doğadaki çeşitli canlı türlerinin tanısında, türler arasındaki
polimorfizmin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır.
•PCR’a dayalı; imza sekanslarının çoğaltılması, RFLP, AFLP,
genomik parmak izi analiz yöntemleri, sekanslama vb.
Genotipik özelliklerin araştırıldığı moleküler
yöntemler
2 temel esasa dayandırılır.
1. Her mikroorganizmanın genomunda çok iyi korunmuş, sadece o
mikroorganizmaya özgü dizilerin bulunması
2. Bu iyi korunmuş diziler içinde türden türe göre değişiklik gösteren
daha küçük dizilerin bulunmasıdır.
• Türler arasındaki polimorfizm; imza sekansları, ERIC, REP, BOX, (GTG)5,ITS..
REP PCR sonuçlarına göre cluster analizi
• BOX PCR Elektroforez Sonuçları. M: Marker
HİBRİDİZASYON TEKNİKLERİ
• Hibridizasyon teknikleri; patolojik
materyallerde (doku, organ, hücre
kültürü) hastalık ajanlarının genetik
maddelerini
işaretli
problar
yardımıyla
tespit
etmeyi
amaçlamaktadır. Bu sebeple bu
yöntemler “prob hibridizasyon
yöntemleri” olarak da tanınır.
• Southern Blot Hibrizidasyon,
• Nouthern Blot Hibridizasyon,
• İn Situ Hibridizasyon,
• Dot Blot Hibridizasyon olarak 4
çeşittir.
PFGE (Pulsed Field Gel Electrophoresis)
• Geleneksel jel elektroforez yöntemleri, DNA örneklerinin katı matrikse (agaroz ya da
poliakrilamit) yerleştirilmesi ve jel içindeki molekül lerin statik elektrik alanında göç
ettirilmesidir. DNA molekü lleri bu elektrik alanında uzayıp bir hizaya girer ve anota doğru göç
eder. Bu olaya ‘sürünme’ denir.
• DNA’nın jelde göçüne etki eden bir dizi parametre vardır: jelin yoğ unluğu ve içeriği, tampon
çözelti, sıcaklık ve elektrik alanının voltaj farkı. Standart yöntemli DNA elektroforezinde,
20kb’dan büyük DNA molekülleri elektrik alanında aynı hareketliliği gösterdiğinden DNA
molekülleri arasındaki farkı görmek imkansızdır. Bu büyü k kesitleri çözmeye yönelik ilk
girişimler, düş ük yoğunlukta agaroz jel ve düşü k voltaj farkının kullanımıdır. Bu uç koşullar
altında bile büyük DNA moleküllerinin birbirinden ayrılması zordur.
• 1984 yılında David Schwartz yeni bir teknik önermiştir. Ön erisine göre elektrik alanının yönünü
düzenli olarak değiştirmek, ilk elektrik alanının ortadan kalkmasından dolayı jel içindeki DNA
moleküllerini gevşemesine ve yeni alanda uzayarak hizaya girmesine neden olacaktır.
• Darbeli alan jel elektroforezi ilk kez 1982’de işl evsel hale getirilmiş ve bu tarihten itibaren bü yük
DNA molekü llerini ayırmak için çoklu elektrik alanlarını kullanan ç eşitli aygıtlar geliştirilmiştir.
Tüm sistemler DNA molekü llerini aynı boyutta ayırır, ancak ayırma hızı ve netliğ inde farklılıklar
vardır.
PFGE (Pulsed Field Gel Electrophoresis)
Sistemin doğru şekilde anlaşılması için bazı terimlerin
bilinmesinde yarar vardır ki bunlar şu şekilde
sıralanabilir;
• Darbeli Alan (Pulsed Field): Alternatif olarak birden
fazla elektrik alanı kullanan herhangi elektroforez
işlemi
• Değişim Aralığı (Switch Interval): Alternatif alanların
etkin olduğu zaman
• Yeniden Yönlendirme Açısı (Reorientation Angle): İki
alternatif elektrik alanı arasındaki dar açı
• Alan Dönüşümü (Field Inversion): İki alternatif
alanın birbirinin karşısında yönlendirildiği PFGE
sistemleri
• Voltaj Farkı (Voltage Gradient): Jele uygulanan
elektrik potansiyeli
• Homojen Alan (Homogenous Field): Tüm alan
boyunca tekdüze potansiyel farkı olan elektrik alanı
PFGE (Pulsed Field Gel Electrophoresis)
• Büyük DNA çok kırılgandır ve yüksek viskozitesinden dolayı genellikle pipetlenmesi zordur. Bu
nedenle DNA’nın PFGE için hazırlanması, standart DNA hazırlama yöntemlerine göre biraz
daha farklıdır.
• Kromozomal DNA önce agaroz dolguların içine gömülür ve bu dolgular proteinlerin sindirilip
geriye yalın DNA'nın kalması için enzimler ile muamele edilir. Bu dolgular daha sonra belli
boyutlarda kesilip restriksiyon enzimleri ile muamele edildikten sonra jeldeki küçuk̈ kuyulara
aktarılır ve agaroz ile oldukları konuma sabitlenir.
• Koşturulan jelde voltaj farkı elektroforezlenen örneğin boyutuna göre düzenlenmiş olmalıdır.
Daha büyük DNA örnekleri jel üzerinde düzgün ilerleyebilmek için daha düşuk̈ voltaj farkına
ihtiyaç duyar. Agaroz seçerken de örnek boyutunun unutulmaması gerekir. EEO
(elektroendoozmoz) agaroz, moleküler biyolojide 2,5 Mbç'den büyük moleküllerin
ayrılabilmesi için sertifikalandırılmıştır. Diğer yandan, darbeli alan agarozlarının koşturma
süresi daha az olduğundan büyük moleküller için daha uygundur. Jelde DNA'nın
hareketliliğini etkileyen bir parametre de sıcaklıktır. Sıcaklığı arttırmak daha fazla harekete yol
açar. Bu nedenle 12-­‐15°C en çok kullanılan sıcaklık aralığıdır. Buna ilaveten DNA'nın, iyonik
gücü düşuk̈ tampon çoz̈ eltiler içinde daha hızlı yol aldığı da göz önünde bulundurulmalıdır.
Sinyal Dizileri, Filogenetik Problar ve Mikrobiyal Topluluk Analizleri
• Ribozomal RNA dizilerinin bilgisayar analizleri, belirli grup
organizmalara özgü kısa oligonükleotitler olarak bilinen sinyal dizilerini
ortaya çıkarmıştır.
• Hücresel yaşamın her bir domaini için spesifik sinyal dizileri vardır. Bir
domain içerisindeki spesifik bir grubu veya bazı durumlarda belirli bir
cinsi ve hatta tek bir türü tanımlayan sinyaller olduğu bilinmekte olup,
bu sinyaller sıralanmış dizileri bilgisayarda denetleyerek de
belirlenebilir.
Yaşamın 3 domainini tanımlayan 16S veya 18S rRNA’daki sinyal dizileri.
Sinyal Dizileri ve Filogenetik Problar
• Prob, bir karışımdaki nükleik asit dizisine komplementer dizi taşıyan,
etiketlenebilen ve hibridize olabilen bir nükleik asit zinciridir.
• Problar genel veya spesifik olabilir.
• Domaini ne olursa olsun tüm organizmalardaki ribozomal RNA'ların
korunmuş dizilerine bağlanan evrensel ribozomal RNA probları
sentezlenebilir.
• Bunun aksine sadece Bacteria domainine ait türlerin hücrelerinde
bulunan RNA'lara özgü sinyallerle reaksiyona girebilecek özel problar da
dizayn edilebilir.
• Benzer şekilde archaealara ve eukaryatlara özgü problar da sadece
Archaea ve Eukarya türleri ile reaksiyona girecektir.
Filogenetik Problar ve FISH
• Cins veya familya gibi bir domain içerisindeki belirli temel gruplar bile
özel problar ile hedeflenebilmektedir.
• Prob floresan bir boya ile işaretlendiğinde, probun hücresel
ribozomlara bağlandığı mikroskobik olarak görülebilir.
• Hücreleri uygun reaktiflerle muamele ettiğimizde, membran geçirgen
hale gelir ve prob/boya karışımının hücre içine girişine izin verir.
Probun direk olarak ribozomlardaki ribozomal RNA ile
hibridizasyonundan sonra, hücreler benzer şekilde floresan özellik
kazanır ve bir floresan mikroskobu altında incelenebilir.
Filogenetik Problar ve FISH
• Kısa adı FISH olarak bilinen bu tekniğe floresan in-­‐situ hibridizasyon
denilip, kültüre edilmiş veya doğal ortamlarındaki hücrelere direk
olarak uygulanabilir ("in situ" terimi "ortamın içerisinde" anlamına
gelir). Kısacası FISH filogenetik bir boyadır.
• FISH ekolojide mikroskobik teşhiste ve organizmaları yaşam
ortamlarında direk olarak izlemek amacıyla kullanılabilir.
• FISH aynı zamanda mikrobiyal toplulukların komposizyonunu direk
olarak mikroskop ta belirlemede kullanılan bir yöntemdir
• Klinik tanıda, hasta numunelerinden spesifik patojenlerin hızlı teşhisi
amacıyla kullanılmaktadır.
• Bu teknik, kültüre edilmiş bir organizmaya ihtiyaç duyar.
Floresan etiketli ribozomal RNA
probları:
Filogenetik boyalar,
(a) Bacillus megaterium hücreleri
ile Saccharomyces cerevisiae’nın
faz-­‐kontrast fotomikrografı (prob
kullanılmamıştır).
(b) Aynı alanda hücreler san-­‐yeşil
bir evrensel rRNA probu ile
boyanmıştır (bu prob herhangi
bir
domaindeki
bir
türle
reaksiyona girer),
(c) Aynı alan eukaryatik bir prob
ile boyanmıştır (sadece S.
cerevisiae hücreleri reaksiyona
girer). B. megaterium hücreleri
yaklaşık 1.5 mikrometre ve S.
cerevisiae hücreleri ise yaklaşık 6
mikrometre çapındadır.
Aktive edilmiş bir atık su
granülünde, nitrifikasyon yapan
bacterileri görünür hale getirmek
için
filogenetik
boyaların
kullanımı.
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
İkinci kuşak yöntemler
q Genomik DNA izolasyonu, restriksiyon ve Southern Blotting
Birinci kuşak yöntemler
q Plazmid analizi
q Restriksiyon enzim analizi
HÜCRE
Üçüncü kuşak yöntemler
q RAPD
q PFGE
Dördüncü kuşak yöntemler
q MLST
q Mikro satellit analizi
q Mantar hücresi
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
• Her yapısal (housekeeping) gen için bakteri türlerindeki farklı diziler
farklı alellerde bulunmaktadır. Her izolat için lokuslardaki aleller, alellik
profili ve sekans tipini belirler.
• Birçok lokusun tiplendirilmesi
• Çeşitli yapısal (housekeeping) genlerin
internal parçalarının DNA dizileri
• Her genin 450-­‐500 bp internal parçaları
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
• Hem ribozomal RNA dizilemesi hem de ribotiplendirmedeki kısıtlamalardan
biri de, analizlerin sadece tek bir gen üzerine odaklanmasıdır.
• Çok lokuslu dizi tiplendirmesi (MLST), bu sorunun üstesinden gelir ve bir tür
içerisindeki suşların karakterizasyonunda kullanılan yararlı bir tekniktir.
• MLTS, bir organizmadaki "yaşamsal faaliyetleri kodlayan" (housekeeping)
altı yedi adet gene ait parçaların dizilimleri ile aynı organizmanın farklı
suşlarındaki özdeş gen gruplarını karşılaştırılmasını içerir.
• Bu genler, hücrenin temel fonksiyonlarını kodlamakta ve plazmitlerden
ziyade kromozomlar üzerinde yerleşmektedir.
• Her bir gen için yaklaşık olarak 450-­‐bç'lik dizi PCR ile çoğaltılır ve dizilenir.
Daha sonra karşılaştırmalı dizileme verileri bir dendogram ile ifade edilir.
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
• MLST çok yakın akraba suşları bile ayırt edebilme gücüne sahiptir. Bu
nedenle organizmaları tür seviyesine kadar tanımlamada, rRNA
dizilemesine göre çok daha iyi bir yöntemdir.
• MLST organizmaları tür seviyesinin üzerinde karşılaştırmak için uygun
değildir.
• MLST şimdiye kadar belirli bir patojenin suşlarını ayırt etmek için klinik
mikrobiyolojiye önemli bir katkıda bulunmuştur.
• MLST aynı zamanda epidemiyolojik çalışmalarda da oldukça yararlıdır.
Ribotiplendirme
ve
çok
lokuslu
dizi
tiplendirmesi (MLST).
(a) Dört farklı laktik asit bakterisinin
ribotiplendirme sonucu. Her bir bakterinin tek
kolonisinden izole edilen DNA'ya ait restriksiyon
enzim kesimlerinin bir türe hatta bir tür
içerisindeki suşlara özgü 16S rRNA genleri ile
problanması sonucu oluşan DNA fragmetlerinin
deseni. Bilinen organizmalarla beraber jelde
görüntülenen desenler numaralandırılır ve
çevresel veya klinik izolatlann teşhisinde
karşılaştırmak amacıyla bir veri tabannda
saklanır. Bantların yerlerindeki değişiklikler ve
bant yoğunluğu teşhiste önemlidir.
(b) Çok lokuslu dizi tiplemesindeki (MLST)
basamakları.
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
• MLST yaklaşımı, korunan çoklu gen lokuslarındaki farklılıkları hedeflemede
MLEE(Multi locus enzyme electrophoresis)’nin gösterdiği başarıya
dayanmaktadır. Bununla beraber bu farkın MLST ile kesin olarak
tanımlanması, gen kesitlerindeki nükleotit dizilimlerinin saptanmasıyla
mümkün kılınmıştır.
• Nükleotit diziliminin avantajı, sonuçlarının kolayca onaylanabilmesi,
saklanabilmesi ve elektronik olarak paylaşılabilmesidir.
• MLST için gerek duyulan örnekler, uygun ambalaj içinde olması koşuluyla
taşınmasında herhangi bir problem ortaya çıkarmayan DNA dizileri veya ölü
hücre süspansiyonudur.
• Ayrıca hazırlanan örnekler, posta yoluyla bir laboratuvardan diğerine
kolaylıkla gönderilebilir. Bu durum, MLST’nin diğer bir avantajıdır.
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
•
•
•
•
Protokoller ve primer dizilimleri elektronik olarak dağıtılabilir ve tercih edilen MLST
parametreleri kolaylıkla otomatize edilebilir.
MLST; korunan 7 temel gen (housekeeping gene) içindeki belirli kısımlar kullanılarak,
bakteri izolatlarının tanımlandığı güvenilir bir yöntemdir. Her bir genin iç kısmında
yaklaşık 450-­‐500 baz çifti (bç) büyüklüğündeki parçalar, otomatik DNA dizilimleyicisi
aracılığıyla iki iplikçik yönünden de doğru bir şekilde dizilimlenerek kullanılır.
Bakteri türündeki farklı dizilimler, her bir korunan temel gen için farklı alleller olarak
atanır ve her bir izolat için 7 lokustaki alleller, allellik profili ya da dizilim analizini
tanımlar.
MLST’de alleller arasındaki nükleotit farklılıklarının sayısı gözardı edilerek, bu farklılıkların
tek bir nükleotid alanında mı yoksa birkaç alanda mı meydana geldiği göz önünde
bulundurulur ve farklı allel numaraları verilir. Buradaki mantık, yeni bir allel oluşumuna
neden olan tek bir genetik olayın nokta mutasyonu ya da sonradan meydana gelecek
olan allelden çok orjinal allelle ilişkili olan yeniden birleşim anındaki yer değişimi ile
meydana gelmesidir.
MLST (Multi Locus Sequence Typing)
•
•
İzolatların
bu
yöntemle
incelenmesi için önce polimeraz
zincir reaksiyonundan faydalanılır.
Sonuç,
elde
edilen
PCR
ürünlerinin çoklu lokus dizilim
analiziyle elde edilir.
Tüm potansiyel lokuslar için çeşitli
kriterler kullanılmaktadır. Bunları
içeren genler, DNA onarımı,
replikasyonu ve amino asit
sentezi için önemli olan temel
ürünleri kapsamaktadır.
Yeni bir MLST sisteminin düzenlenmesinin üç yolu vardır:
Ø Başlangıç değerlendirmesinde kullanılacak izolatların seçimi,
Ø Karakterize edilecek genetik lokusların seçimi, Ø Gen yükseltilmesi ve nükleotit
dizilim tespiti için primerlerin
dizaynıdır.
MALDI-­‐TOF (Matriks Assisted Laser Desorption/Ionization -­‐ Time of Flight Matriks Destekli Lazer Desorpsiyonu/İyonizasyonu -­‐ Uçuş Süresi) • Matriks destekli lazer desorpsiyonu/iyonizasyonu (MALDI); proteinler,
peptitler ve şe kerler gibi biyomoleküllerin ve eski iyonizasyon
yöntemleriyle iyonize edildiğinde kırılıp parçalanmaya eğilimli olan
polimerler, dendrimerler gibi büyük organik moleküllerin analizine olanak
sağlayan, kütle spektromektresinde kullanılan hassas bir tekniktir.
• Bu yöntem her ne kadar daha az yüklü iyonların meydana gelmesine
neden olsa da hem hassasiyet hem de üretilen iyonlar açısından en çok
elektrosprey
iyonizasyonuna
benzemektedir.
Lazer
ışımasıyla
iyonizasyonun sağlanması için genellikle nitrojen lazer kullanılır. Doğrudan
lazer ışımasının biyomoleküle vereceği zararın engellenmesi, buharlaşma
ve iyonlaşma, matriksle sağlanır.
Kütle Spektrometresi ile Tür Tayini
• “Kütle Spektrometresi” numunenin temel içeriğinin belirlenmesinde
kullanılan analitik bir tekniktir.
• MS prensibi yüklü moleküller oluşturup onların kütle – yük oranını
ölçerek kimyasal bileşiğin iyonizasyonu esasına dayanır.
• Doğrudan koloniden MALDI-­‐TOF mass spectrometry (Matrix Assisted
Laser Desorption / Ionisation -­‐ Time of Flight) ile
bakteri/maya/mantarların hızlı tanımlanması.
• Kütle Spektrometresi – VITEK MS ile tanılama
• GC-­‐MS (MIDI) ile tanılama
MALDI-­‐TOF • Spektrumlar mikroorganizmaların tanımlanmasında kullanılmaktadır.
İncelenmek istenen mikroorganizmaya ait koloni doğrudan hedef
noktasının üzerine yayılır ve matriksle kaplanır. Meydana gelen kütle
spektrumları, ilgili yazılımla incelendikten sonra kayıtlı profillerle
karşılaştırılır. Türlerin bu teknik ile tanımlanması, günümüz standart
immünolojik ve biyokimyasal yöntemlerden daha güvenilir ve ucuz
olmasından kaynaklanmaktadır (Seng vd. 2009).
MALDI-­‐TOF 16S ve 18S rRNA RNA’NIN ÖZELLİKLERİ
• RNA genellikle tek zincirlidir, daha esnek bir yapıya sahiptir ve daha kompleks ve
çeşitlilik gösteren 3 boyutlu yapılar oluşturur. Bir RNA zinciri kıvrılabilir ve kendi
bazlarıyla çift oluşturabilir. Bu molekül içi baz eşleşmesi RNA’nın biçimini ve şeklini
belirler.
• RNA nükleotidlerinde riboz şekeri taşır. Adından da anlaşılacağı gibi iki şeker
arasındaki tek fark 2. C atomuna bağlı oksijenin olup olmamasıdır.
• Tek bir DNA zinciri gibi RNA zinciri de şeker-­‐P omurgasından oluşur ve bazlar kovalent
olarak ribozun 1’ C atomuna bağlıdır. DNA’da olduğu gibi şekerin 3’-­‐5’ fosfodiester
bağıyla nükleotidler eklenir.
• RNA, DNA’dan farklı ama proteinlere benzer biçimde önemli biyolojik reaksiyonları
katalizler. Enzim gibi çalışan bu RNA moleküllerine ribozim adı verilir.
Hücresel yaşam formlarının RNA yaşam formlarından evrimleştiğini gösteren muhtemel
senaryo. Kendini eşleyen RNA'lar, lipoprotein kesecikleri içerisine daimi olarak yerleşip
hücresel yapılar haline gelebilirler. Zamanla RNA'nın katalitik işlevini proteinler
devralmış ve RNA'nın kodlama fonksiyonu DNA ile yer değiştirmiştir.
rRNA
• rRNA'ları kodlayan genler, translasyonel sistemdeki temel bileşenler, ATPaz
proteinleri, ATP sentezleyen veya hidrolizini yapan enzim kompleksleri, genetik
rekombinasyona yardımcı olan RecA enzimi ve belirli translasyonel proteinler
mikroorganizmalar hakkında en çok kabul edilebilir filogenetik bilgiyi edinmemizi
sağlamışlardır.
• Ribozomal RNA'lar, onların mükemmel evrimsel kronometreler olmasını
sağlayacak çeşitli özelliklere sahiptirler.
• Ribozomal RNA'lar, oldukça büyük, işlevsel olarak sabit, evrensel olarak yaygın
moleküller olup, tüm hücrelerde nükleotid dizisinin korunduğu çok sayıda bölge
içerirler.
• ProkaryotIarda büyüklükleri 5S, 16Sve 23S ("S", "Svedberg'i simgeler ve bir
partikülün santrifüj edildiğinde çökmesini esas alan bir kütIe ölçüsüdür) olan üç
çeşit ribozomal RNA molekülü vardır.
Ökaryot Hücrelerde Bulunan RNA Polimerazlar
Polimerazın Tipi
Transkribe ettiği genler
RNA polimeraz I
5.8S, 18S ve 28S rRNA genleri
RNA pol II
Tüm protein kodlayan genler, snoRNA genleri ve bazı snRNA genleri
tRNA genleri, 5S rRNA genleri, bazı snRNA genleri ve diğer küçük RNA genlerinin sentezi RNA polIII
Prokaryot hücrelerde mRNA sentezi.
Ökaryot hücrelerde mRNA sentezi.
Neden 16S rRNA Geni?
• Fonksiyonel olarak korunmuştur ve tüm bakterilerde bulunur.
• Uygun büyüklüktedir (~1550 bç).
• Üzerinde iyi korunmuş ve heterojen bölgeler içerir.
• PCR primerleri oluşturulabilir.
• Cins/tür düzeyinde ayrım sağlar.
• Yeterli veri tabanı vardır.
16S ve 18S rRNA
16S rRNA prokaryotlarda ribozomların küçük alt birimi olarak görev
yapan büyük polinükleotidler (yaklaşık 1550 baz) olup, dizilimi evrimsel
bilgi edinilmesinde kullanılır. Ökaryotik karşılığı 18S rDNA’dır.
Thermus thermophilus 30S alt birimi atomik yapısı. Proteinler,
mavi ve turuncu tek RNA sarmalı gösterilmiştir.
(a)
Escherichia
coii'nin
70S
ribozomunu gösteren elektron
mikrograf (b) Ribozomun kısımları;
5S, 16S ve 23S ribozomun küçük alt
birimindeki farklı RNA formlarını
ifade eder. (c) 16S ribozomal
RNA'nın (rRNA) primer ve sekonder
yapısı.
Bu Escherichia coli'ye (Bacteria) ait
16S rRNA'dır; Archaea’nın 16S
rRNA'lan bütün sekonder yapıya
(katlanma) benzerlik gösterir, ama
primer yapılarında (dizi) çok sayıda
farklılık vardır. 16S rRNA’nın
eukaryatlardaki
benzeri
sitoplazmada bulunan 18S rRNA'dır.
Ribozomal RNA elektron mikrogrofu.
16S rRNA siteleri ve rRNA fonksiyonları
18S
• Ribozomal rRNA'lardan 28S, 5.8S ve 18S rRNA'lar, tek bir RNA
molekülünün işlemden geçmesi sonucu oluşur. Memelilerde bu öncül
rRNA (pre-­‐rRNA) 45S büyüklüğündedir, bunun başından ve sonundan
birer parça, iç kısmından da iki parça çıkınca kalan parçalar 28S, 5.8S ve
18S büyüklüğünde olur. Bu işlemden sonra 5.8S rRNA ve 28S rRNA
birbirlerine hidrojen bağlarıyla bağlanırlar.
18S
• Büyümekte olan hücreler pek çok ribozoma gerek duyduklarından
çok sayıda rRNA sentezlemek durumundadırlar. Bu yüzden
genomda çok sayıda rRNA geni bulunur.
• 45S rDNA geni, her biri 30-­‐40 tekrardan oluşan (kromozom 13, 14,
15, 21 ve 22'de) beş küme halindedir. Bunların transkripsiyonu RNA
polimeraz I tarafından yapılır.
• 5S rRNA'nın transkripsiyonu ise RNA polimeraz III tarafından yapılır.
5S rRNA, 200-­‐300 gen tarafından kodlanır, bunlar da art arda
dizilmiş tekrarlardan oluşur. Bu tekrar kümelerinden en büyüğü
kromozom 1q (41-­‐42)'dedir.
• 28S, 5.8S ve 18S rRNA'ları çekirdekçikte sentezlenir, 5S rRNA'sı ise
çekirdeğin farklı bir bölgesinde sentezlenir.
YENİ TÜR TEŞHİSİ
• 16S rRNA dizisinde, diğer tüm organizmalardan %3’ten fazla farklılık
gösteren bir prokaryotun (veri tabanındaki diğer tüm dizilere %97’den
daha az benzerlik gösteren) yeni bir tür olduğu düşünülmektedir. Bu
öneriyi destekleyen en önemli gözlem, 16S rRNA dizisinde %97’den daha
az benzerlik gösteren iki prokaryotun genomik DNA’larının genel olarak
%70’ten daha az hibridize olmasıdır. Minimal bir değer bulunduğunda ise
iki mikroorganizmanın aynı tür oldukları düşünülür.
• 16S dizisi diğer tüm organizmalardan %3’ten fazla farklılık gösteren bir
organizma, DNA hibridizasyon kriterine göre yeni bir olarak kabul edilse
de, rRNA dizisi çok benzediği hatta bire bir olduğu bazı organizmalarda da
oldukça farklı bir genoma sahip olabilirler. Bu nedenle, SSU dizilemesi
sonunda %97’den fazla dizi benzerliği görülen durumlarda, genomik
hibridizasyon yeni türlerin tanımlanması için önemli bir taksonomik
araçtır.
(a) Test edilen organizmanın DNA'sı izole
edilir. DNA'lardan biri etiketlenmiştir
(Organizma l'in DNA'sında radyoaktif
fosfat olarak gösterilmiştir),
(b) Hibridizasyon deneyi.
Etiketlenmiş DNA’nın kendi kendine tekrar
birleşmemesi için ortama fazla miktarda
etiketlenmemiş DNA eklenir.
Hibridizasyonu takiben, sadece hibridize
olmuş DNA'daki radyoaktiviteyi ölçmek için,
hibridize
olmamış
DNA
ortamdan
uzaklaştırılır,
(c) Sonuçlar. Kontroldeki radyoaktivite
(Organizma 1 'in DNA'sı kendisi ile hibridize
edilir) %100 hibridizasyon değeri olarak kabul
edilir.
Taksonomik bir araç olarak genomik
hibridizasyon.
rRNA Dizileri
• rRNA dizilerine ait çok geniş bir veri tabanı mevcuttur. Örneğin
Ribozomal Veri Tabanı Projesi (RDP) şu an sayısı 100.000'i aşan bu tür
dizilere ait çok büyük bir kolleksiyona sahiptir.
• SSU rRNA'ların filogenetik bir araç olarak kullanımına, 1970'lerde
Illinois Üniversitesinden CarI Woese öncülük etmiştir.
• EukaryatIarda ise dizileme çalışmaları, işlevsel olarak benzer fakat
biraz daha büyük olan 18S molekülü üzerine odaklanmıştır.
• 16Sve 18S rRNA'ları ribozomun küçük alt biriminin (30S veya 40S) bir
parçası olduklarından, SSU (küçük alt birim) dizilemesi, 16S veya 18S
dizilemesi ile eş anlama gelmektedir.
• Ribozomal RNA dizilerinin karşılaştırılması, organizmalar arasındaki
evrimsel ilişkinin belirlenmesinde kullanılabilir.
rRNA Dizileri
• Ribozomal RNA dizilerinin elde edilmesi ve filogenetik ağaçların oluşturulması,
moleküler biyoloji ve bilgisayar analizlerinin beraber yürütülmesi sonucu şu an
oldukça rutin hale gelmiştir.
• Yeni bulunan diziler, RDP'deki veya GenBank (Amerika), DDBS (Japonya) ve EMBL
(Almanya) gibi diğer genetik veri tabanlarındaki mevcut dizilerle karşılaştırılabilir.
• SSU rRNA dizilerinin karşılaştırılmasında, saf bir mikroorganizma kültürü ile
çalışılabileceği gibi mutlaka saf kültürle çalışmak da şart değildir.
• İşleme başlamak için PCR kullanılarak genomik DNA'dan 16S ribozomal RNA'yı
kodlayan gen çoğaltılır.
• Daha sonra PCR ürünü dDNA dizileme metodu (Sanger dizilemesi) ile dizilenir.
• Ham dizi verileri, daha önce sıralanmış dizilerle bir dizi editörü yardımı ile sıralanır.
• rRNA'ların hepsi tamamen aynı uzunlukta değildir. Bu sebeple sıralama esnasında bir
dizinin diğerinden daha kısa olduğu bölgelerdeki gerekli boşluklar doldurulmalıdır.
rRNA Dizileri
• Sıralanmış diziler daha sonra bir ağaç oluşturma programına taşınarak
karşılaştırmalı analizleri yapılır.
• En çok kullanılan ağaç oluşturma algoritmaları uzaklık ve parsinomidir.
• Uzaklık metodu kullanıldığında, diziler sıralanır ve sonra bilgisayar
kayıtlarında dizi verilerinin her bir pozisyonundaki farklılıklar
belirlenerek evrimsel uzaklık (ED) hesaplanır.
• Filogenetik analizlerde kullanılan diğer popüler yöntem ise parsinomidir.
• Parsinomi, evrimsel yayılış esnasında ortak bir atadan iki farklı nesile
ayrılmak için meydana gelmesi gereken minimum miktardaki dizi
değişikliklerinin hesaplanması temeline dayanan evrimsel ağaçlar
oluşturur.
16S rRNA dizileri kullanılarak filogenetik
uzaklık ağaçlarının hazırlanışı. Örneklemek
amacıyla sadece kısa diziler gösterilmiştir.
Evrimsel uzaklık ED (b) herhangi iki
organizmadaki benzer olmayan dizilerin
yüzdesi şeklinde hesaplanır. Düzeltilmiş
ED, orjinal genotipte oluşabilecek geri
mutasyonlar
veya
aynı
bölgede
oluşabilecek ileri mutasyonlar hesaba
katmak için gerekli istatistiksel bir
düzeltmedir. Ağaç (c) veriye en çok
uygunluk gösteren bilgisayar analizi ile
oluşturulmuştur, (d) Yelpaze şeklinde veya
iki parçaya ayrılmış şekilde olan farklı
biçimdeki filogenetik ağaçlar. Her iki
biçimde de herhangi iki organizmayı ayıran
dalların toplam uzunluğu, evrimsel uzaklık
ile doğru orantılıdır.
rRNA’ların Uygulanma Aşamaları
1.DNA Ekstraksiyonu
2.16S rRNA PCR
3.Pürifikasyon
4.Sekans döngüsü
5.Pürifikasyon
6.Sekans analizi
7.Elektroferogramların değerlendirilmesi
8.Verilerin yorumlanması
1. DNA Ekstraksiyonu
• Klinik örnekten
• Kültür kolonisinden
• Basit yöntemler tercih edilmeli
2. 16S rRNA PCR
• Yaklaşık 500 bç
• Sıklıkla yeterli
• yaklaşık 1500 bç
• Birden fazla sekans analizi
• < 500 bç
• DNA’nın hasarlı olma ihtimali varsa
Kullanılan Primerler
Dizi (5’-3’)
27f
355f
338r
533f
515r
556r
806f
787r
926f
907r
930f
911r
1194f
1175r
1371r
1391r
1492r
1525r
Lokalizasyon
AGA GTT TGA TYM TGG CTC AG
ACT CCT ACG GGA GGC AGC
GCT GCC TCC CGT AGG AGT
GTG CCA GCM GCC GCG GTA A
TTA CCG CGG CKG CTG GCA C
CTT TAC GCC CAR TRA WTC CG
ATT AGA TAC CCT GGT AGT CC
GGA GTA CCA GGG TAT CTA AT
AAA CTY AAA KGA ATT GAC CG
CCG TCA ATT CMT TTR AGT TT
AAA CTY AAA KGA ATT GAC GG
CCG TCA ATT CMT TTR AGT TT
GAG GAA GGT TGG GGA TGA CGT
ACG TCA TCC CCA ACC TTC CTC
AGG CCC GGG AAC GTA TTC AC
TGA CGG GCG GTG WGT RCA
GGT TAC CTT GTT ACG ACT T
AAG GAG GTG WTC CAR CC
8-27
338-355
338-355
515-533
515-533
556-575
787-806
787-806
907-926
907-926
911-930
911-930
1175-1194
1175-1194
1390-1371
1391-1408
1492-1510
1525-1541
3. Pürifikasyon
•
•
•
•
Standart yöntemler
Ticari kitler
Jelden
PCR ürününden
4. Sekanslama Döngüsü (“Cyclesequencing”)
• Yaklaşık 25 döngü
• Yeni PCR ürünü oluşmaz.
• Farklı uzunluklarda ürünler oluşur.
• Tek primer
• dNTP
• Sonlandırıcı boyalar (Farklı dalga boyunda floresans veren boyalarla
işaretli ddNTP)
5. Sekans Analizi •
•
•
•
Kapiller elektroforez sistemli otomatik sekans cihazları
Sanger yöntemiyle çalışır.
Sonlandırıcı boyaları okur.
Elektroferogram oluşturur.
ddNTP Dalga boyu Floresans Pik rengi
G 540 nm
yeşil siyah A 570 nm
yeşil/sarı yeşil
T 595 nm
kırmızı kırmızı
C 620 nm turuncu/kırmızı mavi
6.Elektroferogramların Değerlendirilmesi
• Otomatik raporlanır. • Gözle değerlendirilir!!!
• Karşılaştırılır.
16S rRNA SEKANSLAMA
rRNA’ların Kullanım Alanları
• Yeni patojenlerin keşfi
–Bartonellahenselae
–Tropherymawhipplei
–Mycobacterium genavanse
• Moleküler Koch Postülatları!
• Taksonomik güncellemeler, yeni cins ve türlerin belirlenmesi
• Kültürde üretilemeyen/ zor üreyen mikroorganizmaların tanısı
• Klinik önemi olan patojenlerin tanımlanması
• Antibiyotik tedavisi altında etken belirlenmesi
• “Steril” örneklerde etkenin hızlı belirlenmesi
Download