koah akut atağı da prokalsđto đ ölçümü a tđbđotđk kulla ımı a

advertisement
TC
Yedikule Eğitim Araştırma Hastanesi
6. Göğüs Hastalıkları Kliniği
Klinik Şefi: Doç. Dr. Filiz Koşar
KOAH AKUT ATAĞI)DA PROKALSĐTO)Đ)
ÖLÇÜMÜ A)TĐBĐOTĐK KULLA)IMI)A
REHBERLĐK EDEBĐLĐR MĐ?
Uzmanlık Tezi
( Kamil Özdemir)
Đstanbul-2009
1
Ö)SÖZ
Tıpta uzmanlık eğitimim ve tez çalışmam süresince verdiği destek, gösterdiği
yakın ilgi ve katkılarından dolayı sayın hocam ve tez danışmanım Klinik Şefi Doç.Dr.
A.Filiz KOŞAR’a uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve tecrübeleriyle bizlere büyük
emekleri geçen 1. Klinik Şefi Uzm.Dr.Sadettin ÇIKRIKÇIOĞLU, 2. Klinik Şefi
Doç.Dr.Güngör ÇAMSARI, 3. Klinik Şefi Doç Dr. B. Pınar YILDIZ, 4.Klinik Şefi
Doç.Dr.Veysel YILMAZ, 5. Klinik Şefi Uz. Dr. Emel ÇAĞLAR, 7. Klinik Şefi
Doç.Dr.Sedat ALTIN, 8. Klinik Şefi Doç Dr. Esin TUNCAY, 9.Klinik Şefi Doç.Dr.
Erdoğan ÇETĐNKAYA’ya, değerli bilgileriyle bizleri aydınlatan ve desteklerini
esirgemeyen Uzm.Dr. Sibel YURT, Uzm. Dr. Nevin IŞIK, Uzm. Dr. Hatice KUTBAY
ÖZÇELĐK, Uzm.Dr.Gülşah GÜNLÜOĞLU’na, beraber çalıştığım tüm asistan
arkadaşlarıma, hemşirelerimize, tezimi hazırlamamda emeği geçen Derya SÜRÜCÜ’ye
manevi desteklerinden dolayı aileme sevgi, saygı ve şükranlarımı sunarım.
2
ĐÇĐ)DEKĐLER
Ö)SÖZ …………………………………………………………………………ii
ĐÇĐ)DEKĐLER………………………………………………………………...iii
SĐMGELER VE KISALTMALAR…………………………………………...iV
I-GĐRĐŞ-AMAÇ………………………………………………………………...5
II-GE)EL BĐLGĐLER……………………………………………………… ..8
2.1. KOAH Tanımı………………………………………………………….8
2.2.Epidemiyoloji……………………………………………………………9
2.2.1 Prevelans…………………………………………………………… 10
2.2.2 Mortalite…………………………………………………………….. 12
2.2.3 Morbidite……………………………………………………………..13
2.2.4 Risk Faktörleri……………………………………………………….14
2.3 Patoloji-Patogenez …………………………………………………..20
2.4 Klinik…………………………………………………………………26
2.5 Akut Alevlenme……………………………………………………...34
2.6 KOAH Atağında tedavi……………………………………………..40
2.7 Hastaneye yatırma endikasyonu……………………………………54
2.8. Đnvaziv Mekanik Ventilasyon Endikasyonu……………………….54
2.9. KOAH Atağında Taburcu Edilme Kriterleri……………………...55
2.10 Prokalsitonin…………………………………………………………55
III. MATERYAL-METOD…………………………………………………...60
IV. BULGULAR………………………………………………………………65
V. TARTIŞMA………………………………………………………………...75
VI. SO)UÇ…………………………………………………………………… 82
3
SĐMGELER VE KISALTMALAR
KOAH
: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
FEV1
: 1.saniye zorlu ekspiratuar volüm
FVC
: Zorlu vital kapasite
PEFR
: Tepe ekspiratuar akım hızı
FEF%25-75 : Zorlu ekspiratuar volümün %25-75’indeki akım hızı
FEF50
: Zorlu ekspiratuar volümün %50’sindeki akım hızı
FEF75
: Zorlu ekspiratuar volümün %75’indeki akım hızı
TAK
: Total akciğer kapasitesi
RV
: Rezidüel volüm
BMĐ
: Vücut kitle indeksi
SaO2
: Oksijen saturasyonu
PaO2
: Parsiyel arteryel oksijen basıncı
PaCO2
: Parsiyel arteryel karbondioksit basıncı
HCO3
: Bikarbonat
V/Q
: Ventilasyon perfüzyon oranı
B)P
: Beyin natriüretik peptit
SO2:
: Sülfür dioksit
)O2
: Nitrojen dioksit
FiO2
: Fraksiyone inspiratuar oksijen
PaO2/FiO2: Parsiyel arteryel oksijen basıncı/fraksiyone inspiratuar oksijen
PEEPi
: Đntrinsik pozitif ekspiryum sonu basıncı
)ĐMV
: Đnvazif olmayan mekanik ventilasy
MRC
: Medical Research Council
BDĐ
: Bazal dispne indeksi (Baseline dypnea index)
TDĐ
: Geçiş dispne indeksi (Transition dyspnea index)
ÖDĐ
: Ölçülü doz inhaler
AAT
: Alfa-1 antitripsin
4
l. GĐRĐŞ-AMAÇ
KOAH, tam olarak geri dönüşümlü olmayan hava akımı sınırlanması ile karakterize
bir hastalık olup, hava akımı sınırlanması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ile
gazlara karşı akciğerlerde oluşan anormal inflamatuar yanıt ile ilişkilidir. Günümüzde
KOAH tanımına ilişkin yeni bir anlayış da, KOAH’ın hastalığın şiddetini ve
mortalitesini etkileyebilen önemli akciğer dışı etkiler ve komorbiditeler ile seyreden
sistemik bir hastalık olduğudur (1).
KOAH günümüzde hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli bir
sosyoekonomik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de dünyaya paralel
olarak ciddi bir problemdir. Dünya üzerinde önemli bir prevelansa sahip olan bu
hastalık halen tüm ölüm nedenlerinin arasında dördüncü sırada olup, diğer hastalıkların
mortalite oranlarının yıllar içinde düşmesine karşılık KOAH mortalitesi giderek artış
göstermektedir ve yaklaşık 20 yıl sonra genel ölüm nedenleri arasında üçüncü sıraya
çıkacağı tahmin edilmektedir.
KOAH seyri esnasında semptomların kötüleşmesi ile karakterize olan ataklar sık
görülen klinik bir durumdur. Ortalama atak sayısı yılda bir-üç kadardır. KOAH şiddeti
artıkça atak sıklığı da artar.
KOAH atağının standart bir klinik tanımlaması ve klasifikasyon sistemi yoktur.
KOAH atağı nefes darlığında, balgam üretiminde ve balgam pürülansında artış
epizotları olarak kabul edilir(2).
5
KOAH atağı, “stabil KOAH olgusunda dispnede artış ve günlük aktivasyonda
azalma kendini gösteren ve bu tabloya balgam volüm ve renginde değişiklik, öksürükte
şiddetlenme, yüksek ateş ve/veya mental fonksiyonlarda bozulmanın da eklenebildiği
akut ve epizodik bir kötüleşme dönemi” şeklinde de tanımlanabilir (3).
Atak geçiren KOAH’lı hastalarda ilk değerlendirmede atağın şiddetine ve hangi
şartlarda tedavi edileceğine karar vermek gerekir. Geçirilen atakların bir kısmı hafiftir
ve evde tedavi edilebilir.Ancak atakların bir bölümünde hastanede ve yoğun bakım
ünitesine ihtiyaç olabilir (4,5).
KOAH atağında bronkodilatörler ki bunlar B2 agonistler, antikolinerjikler ve
metilksantinler yanında kortikosteroidler ve sıklıkla da antibiyotikler verilmektedir.
Enfeksiyona bağlı akut atakların büyük çoğunluğundan viral enfeksiyonlar sorumlu
olmasına
rağmen
atakların
%75’inde
antibiyotikler
reçete
edilmektedir.
Antibiyotiklerin doğru ve gerekli olduğu yerde reçete edilmesi gerektiğine nasıl karar
verilir? Anthonisen ve arkadaşlarının klasik çalışması rehberlik sağlamaya devam
etmektedir(6). Bu araştırmacılar
sonuçları
semptom sayısına dayalı olarak
düzenlerken KOAH akut atağında ki hastalara kullanılan
antibiyotikleri rastgele
seçmişlerdir. En az iki önemli belirtiye sahip hastalar (artmış dispne, artmış balgam,
balgam pürülansı) antibiotiklerden daha büyük fayda sağlamışlardır. Pürülan balgam
varlığı daha fazla
bakteriyel yük olasılığıyla birliktedir (7,8). Korumalı numuneli
fırça örneklerinin kantitatif kültürlerini kullanan bronkoskopik bir araştırma da
hastanın kendisi tarafından bildirilmiş balgam anamnezinin bakteriyel infeksiyonla
ilişkili olduğu doğrulanmıştır. Bu verilere göre pek çok uluslararası rehberde balgam
6
özelliklerindeki değişimle ilişkili olarak KOAH akut atağında antimikrobial tedavi
önermesi şaşırtıcı değildir.(10)
Buna rağmen halen
KOAH akut atağında gereksiz
antibiotik kullanımı hiç
süphesiz ki hastaları büyük maliyetler ve olası yan etkilere maruz bırakıp antibiotik
direnci geliştirecek biçimde aşırıdır. Bakteriyel alt solunum yolu enfeksiyonunu
tanımlamak amacıyla hızlı ve spesifik bir test geliştirilmesi
önemli bir ilerleme
olacaktır. Bu amaçla serum C. Reaktif proteini incelenmiştir. Ancak duyarlılık ve
özgüllük açısından eksik bulunmuştur (11). Daha yakın süreçteki bir yaklaşım olan
serum prokalsitonin ölçümü de önemli derecede umut vaatetmektir. (12). Prokalsitonin
normalde plazmada saptanamayan küçük
bir proteindir. Prokalsitonin özellikle
bakteriyel enfeksiyonlarda belirgin bir biçimde artarken, yalnızca viral enfeksiyon yada
otoimmun enflamasyonda artmamaktadır.Prokalsitonin rehberli tedavinin alt solunum
yolu enfeksiyonuna sahip hastalardaki antibiotik kullanımını güvenli bir biçimde
azaltabildiğine ilişkin tek merkez, randomize çalışmalarda bunu destekleyen kanıtlar
bulunmaktadır. Prokalsitoninle ilgili KOAH atak çalışmalarında, alt solunum yolu
enfeksiyonu ile olan bakteriyel akut KOAH ataklarında prokalsitonin düzeyinin
yükseldiği ve antibiotik tedavisinden sonra bu değerin normale indiği görülmüştür.
Çalışmamızda KOAH akut atağında GOLD-KOAH rehberine göre bakteriyel
enfeksiyona bağlı akut atak kriterleri taşıyan hastalarda antibiotikle birlikte verilen
KOAH akut atak standart tedavisinden önce ve sonra, bakteriyel enfeksiyona bağlı akut
atak kriterleri taşımayan hastalarda antibiotiksiz verilen KOAH akut atak standart
tedavisinden önce ve sonra ve stabil KOAH’lı hastalarda prokalsitonin düzeyi,
7
bakteriyel enfeksiyona bağlı
akut atağın ayırt edilmesinde prokalsitonin düzeyi
ölçümünün yararlı olup olmadığı araştırıldı.
8
2. GE)EL BĐLGĐLER
2.1 KOAH TA)IMI
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) terimi Đngilizcede Chronic
Obstructive Pulmonary Disease (COPD) yerine kullanılan, kronik hava akımı
kısıtlaması ile seyreden ve sık rastlanan klinik bir antiteyi tanımlar. KOAH terimine
alternatif günümüze dek pek çok terim kullanılmıştır. Bunlar “Kronik obstrüktif hava
yolu hastalığı”, “ Genaralize Obstrüktif Akciğer Hastalığı” ve
“Kronik Obstrüktif
Bronşit” terimleridir.
Kronik Bronşit; Akciğer Tüberkülozu, bronşektazi, akciğer absesi gibi başka bir
hastalığa bağlanamayan, ardı ardına iki yıl, yılda üç ay boyunca öksürük, balgam
çıkarma yakınmalarının varlığı olarak tanımlanır (13,14).
Amfizem ise
terminal bronşiolun distalinde kalan
anatomik
yapıların
destrüksiyonu nedeniyle kalıcı olarak genişleme halidir (14).
KOAH daha önce “kronik bronşit ve amfizeme bağlı olarak gelişen hava akımı
obstrüksiyonu” olarak tanımlanmıştır. Amerikan Thoracic society (ATS)’nın KOAH
tanı ve tedavisine ilişkin 1995 yılında yayınladığı “tanı ve tedavi rehberi’nde KOAH
tanısı kronik bronşit ve amfizeme bağlı hava akımı kısıtlaması ile karakterize bir
hastalık biçimindedir. Hava akımı kısıtlaması genellikle progresiftir. Hava yolu
hiperreaktivitesi ile birlikte bulunabilir, kısmen reversibl olabilir (13).
9
2008 yılında KOAH için yapılan son tanımda, KOAH “tam olarak geri
dönüşümlü olmayan hava akımı sınırlanması ile karakterize bir hastalık olup, hava
akımı sınırlanması genellikle ilerleyicidir ve zararlı partikül ile gazlara karşı
akciğerlerde oluşan anormal inflamatuar yanıt ile ilişkilidir. Günümüzde KOAH
tanımına ilişkin yeni bir anlayış da, KOAH’ın hastalığın şiddetini ve mortalitesini
etkileyebilen önemli akciğer dışı etkiler ve komorbiditeler ile seyreden sistemik bir
hastalık olduğudur.”
2.2 EPĐDEMĐYOLOJĐ
KOAH’ın epidemiyolojik özellikleri konusunda yapılan çalışmalarda iki önemli
sorunla karşılaşılmaktadır. Bunlardan ilki, hastalığın herkes tarafından kabul görmüş
tanımı ve standart tanı yöntemlerinin bulunmayışıdır. Bu durum, hem bu alanda yapılan
çalışmaları karşılaştırmakta güçlük yaratmakta, hem de hastalığın zaman içindeki
seyrini değerlendirmemizde güçlük oluşturmaktadır. Karşılaşılan bir diğer sorun ise,
hastalık sürecinde akciğer fonksiyonlarında %50’lere ulaşan kayıp gelişinceye kadar
klinik olarak belirgin semptomların ortaya çıkmamasıdır. Bunun sonucu olarak
hastaların ancak %25’i sağlık kuruluşlarınca bilinmektedir(5,15).
KOAH’ın yaygınlığı ile ilgili olarak sağlık kuruluşlarından elde edilen bilgilerin
sınırlı bir değere sahip olması nedeniyle, toplumu temsil eden örnekleme gruplarında
epidemiyolojik çalışmalar yapılmaktadır. Bu amaçla, semptom ve risk faktörlerini
sorgulamaya yönelik anketler ile yerleşik hava akımı obstrüksiyonunun varlığını
10
göstermeye yönelik spirometrik testler uygulanmakta ve KOAH prevelansı tahmin
edilmeye çalışılmaktadır.
2.2.1 PREVELA)S
KOAH tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu oluşturmakta, prevelans ve buna
bağlı mortalite giderek artmaktadır (16). Dünya sağlık örgütü (DSÖ) verilerine göre
tüm
dünyada
KOAH
prevelansı;
erkeklerde
9,34/1000,
kadınlarda
ise
7,33/1000’dir(21). ABD’de tanı konulan KOAH’lı hasta prevelansının yetişkin beyaz
erkeklerde %4-6, beyaz kadınlarda ise %1-3 olduğu bildirilmiştir (17). Đngiltere de 45
yaş üstü erkeklerin %15-20’sinde, kadınların ise %10’unda kronik öksürük ve balgam
semptomlarının olduğu ve yine bu yaş grubundaki erkeklerin %4’ünün ve kadınların
%2’sinin KOAH tanısı aldıkları bildirilmiştir. Türkiye’de 1976 yılında Etimesgut
bölgesinde yapılan bir çalışmada 40 yaş
üstündeki KOAH prevelansı 13.6 olduğu
(Erkeklerde %20,1 kadınlarda %8.2) bildirilmiştir(18). Sağlık Bakanlığı verilerine göre
tüm hastanelere KOAH ve Astım tanısıyla yatırılan hasta oranı 1997’de
203/100.000’dır(19). Elimizdeki veriler ülkemizde 2,5-3 milyon KOAH hastası
bulunduğunu düşündürmektedir (20).
2002’de yayınlanan NHANES III çalışmasının sonuçları artık birçok araştırmacı
arafından “gold standart” olarak kabul edilmektedir. NHANES III çalışmasının
sonuçlarını sigara içme oranları ile birleştirerek herhangi bir yerdeki KOAH’lı hasta
sayısını tespit etme metodu geliştiren bir başka çalışma ise 45 yaş üstü sigara içen
11
nüfusta KOAH’lı hasta sayısını Almanya için 2.7 milyon, Đngiltere için 3 milyon,
Đspanya için 1,5 milyon, Đtalya için 2,6 milyon ve Fransa için 2,6 milyon bulmuştur
(17). Aynı çalışmada ABD’deki 40 yaş üstü sigara içen nüfustaki KOAH’lı hasta sayısı
ise 15,3 milyondur.Türkiye açısından olaya bakıldığında ise yakın zamanda yapılan
geniş tabanlı ve günümüz kıstaslarına göre düzenlenmiş kanıta dayalı detaylı bir KOAH
prevelansı çalışması henüz mevcut değildir. 1976’da Etimesgut bölgesinde yapılan bir
çalışmada KOAH prevelansı 40 yaş üstü nüfusta yaklaşık %14 bulunmuştur(18).
Đstanbul’da 1996 senesinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre ise 20-51 yaş
grubunda KOAH prevelansı %10’dur (19). Türkiye’de aktif sigara içme oranı erişkin
nüfusta yaklaşık 45-50 civarındadır. (kadınlarda %30, erkeklerde %65). Türkiye’deki
KOAH’lı hasta sayısı 3 milyon civarında tahmin edilmekle beraber, sigara içme oranları
Türkiye’dekinin yarısından da az olan benzer nüfusa sahip ülkelerde hasta sayısı
yaklaşık 3 milyon civarındadır. (Almanya %22, Fransa %33; aktif sigara içenler ve
sigarayı bırakmış olanların toplam oranı). Ayrıca ülkemizde pek çok dünya ülkesinde
ve özellikle de KOAH verilerin büyük çoğunluğunun geldiği gelişmiş ülkelerde söz
konusu olmayan yoğun “BĐOMASS” maruziyeti de (kömür, odun, tezek vb. hertürlü
organik kökenli maddenin tam yalıtım olmaksızın ısınma ve yemek pişirme amacı ile
kullanımı) göz önüne alınırsa, genetik bir kalkan olmadığı takdirde Türkiye’deki gerçek
KOAH’lı hasta sayısının tahmin edilenin 3-4 katı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çin,
Hindistan , Pakistan ve Nepal’de kadınlardaki sigara içme oranı erkeklerdekinden çok
daha düşük olmasına rağmen KOAH prevelansı bakımından kadın ve erkekler arasında
belirgin bir fark yoktur (20,21). Bu ülkelerdeki KOAH prevelansları diğer dünya
12
ülkelerindekinden 4-5 kat daha fazladır. Hem erkek hem de kadın nüfustaki yüksek
KOAH prevelansları bu bölgelerde geleneksel olarak ısınma ve yemek yapma amacıyla
kullanılan odun ve kömür sobaları ve mangallarına bağlanmaktadır. Kömür dumanı
maruziyeti odun dumanına göre akciğerleri çok daha fazla hasara uğratmaktadır (22).
Epidemiyolojik açıdan bakıldığında özellikle kırsal kesimlerimizde belirgin olmak
üzere bu ülkelerden çok farklı ısınma ve yemek pişirme metodlarımız olduğu
söylenemez (ısınmada yaygın kömür, odun ve tezek kullanımı ile kadınların özellikle
tandırda yemek pişirmesi gibi)
2.2.2 MORTALĐTE
NHANES III çalışmasının sonuçlarına göre 2000 yılında toplam 8 milyon
ayaktan, 1.550.000’de acil servise KOAH’lı hasta başvurusu gerçekleşmiştir(23).
GOLD’un 2001 raporunda ve ABD sağlık bakanlığı resmi bildirimlerinde toplam rakam
önce 16.000.000 olarak ilan edilmişse de daha sonra akut bronşit nedeniyle başvuran
hastalar
çıkartılarak düzeltilmiştir.
Her hasta yaklaşık 5,5 kez başvurmuş olup
1.736.000 değişik hastanın başvurusu söz konusudur. Yaklaşık 10 milyon başvurudan
726.000’i hospitalize edilirken bunlardan 119.000’i hayatını kaybetmiştir. ABD’de
toplam KOAH prevelansı 24.140.000 (K:10.558.000, E:13.582.000) erkeklerdeki
sigara içme oranına paralel olarak kadınlardan 1,3 kat fazladır. (K:%23 E:%28) Buna
rağmen hem yıllık ayaktan poliklinik başvuru sayısı (K: 4.041.000, E: 3.956.000), hem
acil başvuru sayısı (K: 898.000 E: 651.000) hem de hastaneye yatış sayısı olarak
13
(K:404.000, E:322.000) kadın hastaların erkeklere üstünlüğü söz konusudur. Ayrıca
2000 yılında KOAH nedeni ile ölen kadın hasta sayısı ilk defa erkek hasta sayısını
geçmiştir. (K: 59.936, E: 59.118). 1980-2000 yılları arasında ABD’de KOAH’tan
dolayı ölüm %67 oranında artış gösterirken diğer tüm kronik hastalıklardan dolayı
ölümlerde belirgin azalma vardır (ortalama %25). KOAH en fazla öldüren ilk 10
hastalık arasında ölüm oranı artan tek hastalıktır. 1980’den bu yana ele alındığında
erkeklerdeki ölüm oranı
%50 artış gösterirken, kadın ölüm oranı %400 artmıştır.
1985’den itibaren KOAH nedeniyle her yıl ölen erkek hasta sayısı nisbi olarak
sabitlenirken, KOAH nedeniyle ölen kadın hasta sayısı istikrarlı şekilde artmaya devam
etmektedir. Bugüne kadar KOAH’ın genetik olarak erkeklerde daha sık görüldüğü tezi
çürütülmüş olurken, tam tersi olarak kadınlarda KOAH’ın daha mortal ve mobid
seyrettiği söylenebilir. Kısaca burada da “ eşitlik kadınlar için iyi değildir” tezi bir
anlamda doğrulanmaktadır(24). Ülkemizde hastane kayıtlarına bakıldığında ise KOAH,
astım ve kronik bronşitten dolayı meydana gelen ölümlerin hepsi aynı kefede ele
alınmaktadır. Kayıtlardaki yetersizlikten dolayı bu 3 hastalığın toplamı dahil 11. en sık
ölüm sebebi olarak gözükmektedir ve gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır.
2.2.3 MORBĐDĐTE
Morbidite yönünden değerlendirildiğinde ise, rutin yaşamsal fonksiyonları yerine
getirebilme, 400 mt yürüme testi ve 4.5 kiloyu taşıma testlerine göre KOAH’lı
hastaların %38.6’nda fonksiyonların ciddi oranda sınırlandığı saptanmıştır. Bu oran
14
diğer kronik hastalıklar için daha önce bildirilen ortalama %18.4’lük fonksiyonel
kısıtlamadan 2 kat daha fazladır (12). KOAH nedeniyle tedavi masrafları ve işgücü
kaybının ABD’ye 1993 yılında getirdiği mali yük 24 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Bu da yaklaşık her hasta başına yıllık ortalama 1000 dolar harcandığını
ve hastaneye yatış başına 5400 dolar masraf edildiğini göstermektedir. Đngiltere için
KOAH hastalarının yıllık maliyeti 4.1 milyar olurken, Đsveçte bu rakam 460 milyon
dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu veriler KOAH’ın büyük oranda önlenebilir bir hastalık
olmasına rağmen ülke ekonomilerinde ne kadar büyük tahribatlar yaptığının açık bir
göstergesidir.
2.2.4 RĐSK FAKTÖRLERĐ
KOAH’la ilgili risk faktörleri çevresel ve konakçı ile ilgili faktörlerden
oluşmaktadır ve hastalık genellikle bu iki faktörün etkileşimi ile ortaya çıkmaktadır.
Tablo 1’de KOAH’la ilgili risk faktörleri sınıflandırılmıştır.
15
Tablo I: KOAH’ta risk faktörleri
Kesinlik derecesi
Kesin
Büyük olasılıkla
Tahmin edilen
Çevre faktörleri
Sigara
Mesleki maruziyet
Hava kirliliği
Sosyoekonomik durum
Çocukluk solunum
enfeksiyonları
Alkol
Adeno virüs enfeksiyonu
Diyet
Konakçı faktörleri
α -1
Antitripsin eksikliği
Düşük doğum ağırlığı
Atopi (Ig E yüksekliği)
Brons hiperreaktivitesi
Aile öyküsü
Genetik predispozisyon
A kan grubu
Non-sekretuar Ig A
2.2.4.1 KO)AKÇI ĐLE ĐLGĐLĐ FAKTÖRLER
KOAH hastalığının,daha önce bu hastalık tanısı konulan hastaların yakınlarında
daha fazla olduğu gösterilmiştir.
KOAH için genetik etki söz konusudur. Ancak Mendel tarzı geçiş olmadığından,
tek bir geni sorumlu tutmak olanaksızdır (22). Bu güne kadar kesin olarak ispatlanmış
tek genetik risk faktörü α−1 antitripsin yetmezliğidir. (AAT). AAT, KOAH’a yol
açtığı bilinen tek genetik anormalliktir. ABD’de KOAH olgularının %1’nden daha
azının sebebi olarak AAT eksikliği bulunmuştur(24).
AAT, proteolitik enzimlerin majör inhibitörü olup, alt solunum yollarında kuvvetli
bir doku yıkıcı proteaz olan nötrofil elastazın akciğer dokusunda yaratacağı yıkımı
önler. Bu koruyucu mekanizma çalışmadığında, alveol duvarları hasarlanır ve amfizem
oluşur. Glikoprotein yapısında olan AAT, kromozom 14 üzerindeki bir tek gen
16
tarafından kodlanır. AAT geni son derecede pleomorfik olup, bu gendeki çeşitli
mutasyonlar ile hastalık oluşur. Genin bilinen 75 allelinden 20’sinin bozukluğunda bu
hastalık görülür. Avrupa kökenli insanların %90’nında normal serum AAT düzeyleri ile
birlikte normal M allelleri vardır. Bunların Fenotipi Pi MM olarak adlandırılır. Đleri
derecede AAT eksikliği bulunan hastaların %95’nden çoğu, Z allelini homozigot olarak
taşır. Pi ZZ fenotipine sahip olanların serumlarındaki AAT düzeyi normalin %16’sı
kadardır. Amfizem riski en çok bu ZZ grubundadır. AAT eksikliği bulunan Pi SS
fenotipindeki serum AAT düzeyleri ise normalin %52’si kadardır. Pi SZ
heterozigotlarında bu enzimin
serumdaki düzeyinin normalin %35’i olduğu
bilinmektedir. Pi SS homozigotlarında amfizem riski yokken, Pi SZ heterozigotlarında
orta derecede risk bulunur.
Ağır AAT eksikliği, amfizemle birlikte sıklıkla bronşite nadiren de bronşektaziye
yol açar. Sigara içimi hastalığın ortaya çıkışını hızlandırır. Gelişen amfizem panasiner
özellikte olup genellikle akciğer tabanlarından başlar.
AAT eksikliği tanısı, AAT düzeyinin ölçülmesi ile konur ve Pi tiplendirmesi ile
doğrulanır.
KOAH patogenizinde rol aldığı düşünülen araştırılmakta olan genler antiproteoliz
(α- I anti kimotripsin ve α-2 makroglobulin )’dir. Ayrıca sigara kullanımı sonucu
oluşan toksik maddelerin metabolizması (mikrozomal epoksid hidroksilaz, glutatyon Stransferaz ve sitokrom P450 ĐAĐ), antioksidasyon (hem oksijenaz 1), sigara kullamına
karşı oluşan inflamatuar yanıt (vitamin D bağlayıcı protein, tümör nekrozis faktör
17
α- interlokin -1 kompleksi) ve ABO kan grubu da KOAH patogenezinde araştırılan
faktörlerdir(21) .
KOAH çoğunlukla ileri yaş hastalığı olup, çocuklarda görülmez. Semptomlar
yavaş başlayıp ilerler. Solunum fonksiyonlarında fizyolojik olarak yaşla azalma olur.
Sigara içimi ve çevresel faktörler FEV1’deki (1. saniye zorlu ekspiratuvar volüm)
azalmayı hızlandırır(25,26).
Cinsiyetin KOAH gelişimindeki rolü iyi bilinmemektedir. Geçmişte yapılan
çalışmaların çoğunda KOAH prevelansı ve mortalitesinin kadınlara göre erkeklerde
daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ancak son yıllarda gelişmiş ülkelerde yapılan
çalışmalar hastalık prevelansının kadın ve erkeklerde hemen hemen eşit olduğunu
göstermektedir. Bu durum muhtemelen sigara içme davranışındaki değişmeyi
yansıtmaktadır. Bazı çalışmalarda kadınların sigara dumanının etkilerine, erkeklerden
daha duyarlı oldukları ileri sürülmüştür(21,27,28,29,30).
Dutch hipotezi ile nonspesifik bronşial aşırı duyarlılık ve atopinin
KOAH
gelişiminde rol oynayabileceği ortaya atılmıştır. Buna göre kronik hava yolu
obstrüksiyonun
temelinde
“astmatik
bünye”(atopik
hastalık,
hava
yolunda
hiperreeaktivite ve eozinofiliye yatkınlık) bulunmakta, dış kaynaklı bir faktör (örneğin
sigara) etkisiyle de kronik hava yolu obstrüksiyonu ortaya çıkmaktadır. Aşırı duyarlılık
ile FEV1 arasında ters, kronik solunum şikayetleri ile doğru orantı olduğu
düşünülmektedir. Fakat risk faktörü olarak KOAH gelişimindeki rolü açık değildir
(31,32).
18
Düşük doğum ağırlığı ile dünyaya gelen çocukların yetişkinlik dönemlerinde
akciğer
fonksiyonlarında
azalma
olduğu
gibi
KOAH
risklerinin
de
arttığı
bildirilmektedir. Bu bireylerin büyüme çağında karşılaştıkları diğer çevresel ve kişisel
risk faktörleri, erişkin yaşa geldiklerinde onların
normalden daha düşük FEV1
değerlerine ulaşmalarına neden olmaktadır (21,33,34,35).
2.2.4.2 ÇEVRESEL FAKTÖRLER
KOAH gelişiminde en önemli risk faktörü sigara içiciliğidir. Gelişmiş ülkelerde,
sigara veya diğer tütün ürünlerinin tümü KOAH gelişme riskinin %80-90’ından
sorumludur. ABD’de 1980’lerde KOAH mortalitesinin yaklaşık olarak erkeklerde
%85’inden, kadınlarda ise %70’inden sigara kullanımının sorumlu olduğu bildirilmiştir.
(13,36,37). Sigara içenlerin tümü eşit şekilde etkilenmemektedir. Bilinen sigara
içicilerinin sadece %10-15’nde klinik olarak anlamlı KOAH gelişmektedir (21,38,37)
.sigara içiminin etkileri, sigaraya başlama yaşı, sigara içiminin yoğunluğu (toplam
paket/yıl) ile yakından ilişkilidir(13,21,36). Sigara içmeyenlerle karşılaştırıldığında,
sigara içenlerde akciğer fonksiyon anormalliği ve solunum semptomları prevelansı daha
yüksektir; yıllık FEV1 kaybı ve KOAH nedeniyle gerçekleşen ölüm hızları daha
fazladır(21,36,37).
Pasif sigara içiciliği, sigara içmeyenlerin, sigara
içilen bir ortamda sigara
dumanına maruz kalmaları olarak tanımlanır. Pasif sigara içimi inhale edilen partikül ve
gazların akciğerlerdeki toplam yükünü artırarak solunum semptomlarının ve KOAH’ın
19
gelişiminde rol oynayabilir (21,39).
Anne babası sigara içen çocuklarda solunum
sistemi semptomları ve solunum hastalıklarının prevelansı sigara dumanına maruz
kalmayan çocuklarınkinden daha fazladır ve yine akciğer fonksiyonlarında azda olsa
değişiklikler vardır. Bu değişikliklerle daha sonraki yıllarda KOAH gelişmesi arasında
ilişki olup olmadığı bilinmemektedir. Ancak, bu değişiklikler erişkin yaşlarda bronş
hiperreaktivisine ve akciğer fonksiyonlarının normalden düşük olmasına yol açabilir.
Pasif sigara içiciliği çocukluk yaşlarında önemlidir. Gebelik süresince sigara içimi
intrauterin akciğer gelişimini ve büyümesini ve olasılıkla immun sistemin
olgunlaşmasını engelleyerek fetus için risk oluşturabilir (21,40). Meslek nedeniyle
toz,duman ve gazlara maruz kalmanın sigara içmeden bağımsız
olarak KOAH
gelişiminde önemli rolü vardır.
KOAH riski yüksek olan meslekler arasında maden işçiliği, metal işçiliği, ulaşım
sektörü ve odun/kağıt üretiminde çalışma, çimento, tahıl ve tekstil işçiliği gelmektedir.
Meslek nedenli maruz kalma sonucu yılık FEV1’de azalmanın hızlanması, KOAH
prevelansı ve
mortalitesini artırmaktadır. Meslekleri nedeniyle zararlı maddeler
soluyan kişiler ayrıca sigara da içiyorsa, KOAH gelişme riski daha da artmaktadır.
Çiftçilik veya tozlu ortamı olan diğer mesleklerde çalışmak (madenciler, metal işçileri,
odun, inşaat işçileri gibi) kronik bronşit gelişme riskini iki-üç kat daha artırırken, sigara
içimi ile bu risk altı kat artmaktadır. Silika tozu da mesleğe bağlı solunumsal toksinlerin
en
önemlilerindedir.
Silikozis
kronik
bronşit
oluşmasına
katkıda
bulunur.
Epidemiyolojik ve patolojik çalışmalar silikozisin radyolojik bulguları olmadan da
20
kronik bronşit, amfizem ve/veya küçük hava yolu hastalığı gelişebileceğini gösterir
(21,41,42,43).
Günümüzde yerleşim alanlarında yaşayan insanların
yarısından fazlası tezek,
odun, bitki artıkları gibi biomass olarak adlandırılan yakıtları enerji kaynağı olarak
kullanmaktadır. Biomasların sürekli olarak yakılması, çocukluk çağından itibaren
bunların solunması ve evlerdeki yetersiz havalandırma koşulları nedeniyle zamanla
tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve KOAH’a neden olmaktadır. Biomass kullanan
toplumlarda KOAH kadınlarda, erkekler
kadar sık görülmektedir. Ülkemizde yakıt
olarak kullanılan tezek, yanma sırasında çok çeşitli organik kirleticiler ortaya çıkararak
özellikle kadınlarda ve çocuklarda ilerleyen bronşiolit tablolarına yol açabilir (44).
Kentlerde yüksek düzeydeki hava kirliliğinin akciğer ve kalp hastalıklarını olumsuz
etkilediği gösterilmiştir. Hava kirliliğinin rolü sigaraya göre oldukça azdır(13,5,21).
Evlerde ısınma ve yemek pişirme amacıyla kullanılan çeşitli bitkisel ve hayvansal
yakıtlar (biomass) karbonmonoksit ve irritan özellikteki NO kaynakları olup
havalandırmanın yetersiz olduğu durumlarda iç ortam kirliliğine yol açarak KOAH
gelişmesinde rol oynayabilir. Bu yakıtlardan çevreye yayılan azot dioksit, kükürt dioksit
ve karbonmonoksit başta olmak üzere pek çok gazın yada partikülün akciğerlere önemli
zararları vardır. Bu yakacakların dumanıyla solunum sistemi semptomlarının bağlantılı
olduğunun belirlenmesine karşın akciğer fonksiyonlarında değişiklik saptanmamıştır.
KOAH morbidite ve mortalitesi düşük sosyoekonomik gruplarda daha yüksektir
ve KOAH tanısı ile hastaneye başvurular bu kesimlerde 3 kat daha fazladır. Düşük
sosyo
ekonomik
koşullarda
yaşayanlarda
21
akciğer
fonksiyonları
daha
düşük
bulunmaktadır ancak bu durumun iç ve dış ortam hava kirliliğine maruziyete, kalabalık
yaşama, kötü beslenmeye veya sosyo ekonomik durumla ilişkili diğer faktörlere bağlı
olup olmadığı çok iyi bilinmemektedir (45,46,47) .
Dietin KOAH riskiyle ilişkili olabileceği ve hastalıktan primer korunmada rol
alabileceğini gösteren çalışmalar vardır. Diyetle alınan antioksidan vitaminlerin
(vitamin A,C,E) ve doymamış yağ asitlerinin azlığının yanı sıra fazla tuzlu dietin
KOAH gelişimi için risk faktörü olduğu düşünülmektedir (48,49).
2.3 PATOGE)EZ -PATOLOJĐ
KOAH’taki patolojik tabloyu büyük hava yolları, küçük hava yolları ve akciğer
parankiminde görülen inflamatuar değişiklikler oluşturur. Hastalık ilerlediğinde,
pulmoner vasküler sistem, kalp, solunum kasları etkilenir(50).
KOAH’ta akciğer elastik yapısındaki yıkıma bağlı hava yolu obstrüksiyonu ve
fibrozis gözlenir. Gelişen inflamasyonda makrofaj ve sitotoksik CD8(+) T lenfosit
infiltrasyonu vardır. Son yapılan çalışmalarda hava yolu epiteli ve submukozal bezlerde
T lenfosit ve nötrofillerin, submukozada ise T lenfosit ve makrofajların egemen olduğu
bildirilmiştir. T lenfositlerin inflamasyon sürecindeki rolü tam olarak anlaşılamamıştır.
Sitotoksik T hücrelerinin TNF -alfa ve çeşitli sitokinler salgılayarak alveol duvarı
hasarından sorumlu olduğu düşünülmektedir(51).
22
Sigara dumanı veya diğer irritanlar hava yolu epitel hücrelerini ve makrofajları
uyarırlar. Aktive olan makrofajlar LTB4 veya IL8 gibi sitokinleri ve diğer nötrofil
kemotaktik faktörleri salgılarlar. Hastaların, bronkoalveolar lavaj ve indükte
balgamında makrofaj ve nötrofillerde artış saptanır. Ayrıca LTB4, IL8 ve TNF- α
balgamda artmıştır.
Hava yollarında sayıca çoğalan nötrofiller, nötrofil elastaz ve diğer proteazları
salgılarlar ve parankim harabiyeti ile mukus hipersekresyonuna sebep olurlar.Amfizem
gelişmiş hastalarda bronkoalveolar lavajda matriks metalloproteinaz alfa1(kollejenaz)
ve matriks metolloproteinaz 9 (jelotinaz B) konsantrasyonları artmıştır. Normalde
ortamdaki tüm proteazlar, proteaz inhibitörleri ile nötralize edilirler. Major proteaz
inhibitörleri, alfa I antitripsin ve epitel kökenli lökoproteaz inhibitörüdür. Diğer
antiproteazlar doku kökenli matriks metalloproteinaz inhibitörleridir (51).
KOAH hastalarında inflamasyon döneminde oksidatif stres gözlenir. Sigara
dumanından köken olan veya nötrofillerden salınan oksidan moleküller (süperoksit
anion , hidrojen peroksit , hidroksil radikal ) epitel hasarı yaratırlar. Özellikle akut
alevlenmelerde nefeste ve idrarda bir oksidatif stres markeri olan 8 -izoproston artışı
saptanır. Oksidatif stres hücrede nükleer faktör kB’nin transkripsiyonunu artırarak
TNF - α, IL8 ve diğer inflamatuar mediatörlerin gen ekspresyonu artırır. Böylece
inflamasyon ve proteolitik yıkım artar. Đnflamasyon derecesi koruyucu ve tamir
mekanizmalarına bağlıdır. Doku hasarı sonucunda parankim yıkımı (amfizem), mukus
23
hipersekresyonu (kronik bronşit) ve peribronşial fibrozis ile hava yolu daralması (küçük
hava yolu hastalığı) meydana gelir(51).
Uzun süre irritasyon sonucunda büyük hava yollarında submukozal bez ve
goblet hücrelerinde proliferasyon ortaya çıkar; aşırı mukus salgısı olur. Beraberinde
epitelyal atrofi ve skuamöz metaplazi görülebilir(51).
Küçük hava yollarında (çap <2 mm) clara hücreleri azalır. (müköz metaplazi),
goblet hücre metaplazisi, peribronşial fibrozis, düz kas hipertrofisi ve mukus tıkaçları
görülür. Tüm bu değişiklikler obstrüksiyonu belirginleştirir (51).
Akciğer parankiminde amfizem ile beraber pulmoner damar yatağında kayıp
gelişir. Sonuçta pulmoner hipertansiyon, sağ ventrikül dilatasyonu ve kor pulmonale
gelişebilir
2.3.1 BÜYÜK HAVA YOLLARI
KOAH hastalarının büyük hava yollarında çok sayıda morfolojik değişiklikler
tanımlanmıştır. Kronik bronşitin temel özelliği olan aşırı mukus salgılanması büyük
hava yollarından kaynaklanır. Sigara dumanı, enfeksiyonlar ve irritanların etkisi ile
yüzey epitelinde, submukozal bezlerde ve kas dokusunda değişiklikler oluşur. Epitelyal
değişiklikler arasında; lokal skuamöz metaplazi, atrofi, siliali hücrelerde azalma ve silia
uzunluğunda kısalma görülür. Submukozal bez kütlesinde (sayı ve büyüklüğünde) ve
yüzey epitelindeki mukus salgılayan hücrelerin (goblet hücreleri) sayısında artış olur.
Böylece aşırı mukus salgılasına, mukosilier fonksiyon bozukluğu da eklenerek hava
24
akımı kısıtlanmasına katkıda bulunur(50,52). Sethi ve arkadaşlarının “vicious circle
hypothesis” varsayımında sigara ile oluşan mukosilier fonksiyon bozukluğu, alt
solunum yolları için patojen olan bakterilerin (Haemophilus influenzae, streptococcus
pneumoniae, moraxella catarrhalis)
trakeobronşial ağaca kronik kolonizasyonunu
kolaylaştırmaktadır. Bu durum ise sürekli inflamasyona yol açarak hastalığın progresif
seyretmesine yol açar. Kolonizasyon sonrası bakterilerden bir çok glikoprotein salınır
ve bunlar direkt sekretuvar hücrelerden mukus sekresyonunu uyarıcı etki yapmalarının
yanı sıra, pasif olarak ta hücre içinde makromoleküllerin salınımına yol açar. Bakteriyel
ürünler nötrofillerin bu bölgeye toplanmasına yol açar ve nötrofil elastaz salınımı ile
beraber hücresel zedelenme olur(52,53).
Aşırı mukus sekresyonu büyük bronşlardan kaynaklanır. Mukoza altı bezlerde
hipertrofi ve hiperplazi gelişmesine bağlı bronş bez tabakasının bronş duvarına oranı
artar bu oran “Reid indeksi” olarak bilinmektedir ve normal değeri 0,40’dan küçüktür.
Ayrıca goblet hücrelerinde hipertrofi ve hiperplazi, fokal skuamöz metaplazi, düz
kaslarda hipertrofi, mukozal mononükleer hücreler ve bronş sıvısında nötrofiller ve
bazen eozinofilik hücreler bulunur. Đleri dönem olgularda kıkırdakta atrofik
değişiklikler görülür (54).
2.3.2 KÜÇÜK HAVA YOLLARI
KOAH’ta hava yolu
direncinin artışı küçük bronş ve bronşiallerdeki
değişiklikler nedeni iledir. Goblet hücrelerinde artış, lümende sekresyon birikimi,
25
inflamasyon, düz kas hipertrofisi ve fibrozis sonucu küçük hava yollarında daralma
olur(55,56,57).
Küçük hava yollarındaki inflamatuar değişiklikler için henüz yeterli çalışma
yoktur. Doku biopsisi invaziv ve oldukça zordur. KOAH’lılarda yapılan çalışmalarda,
küçük hava yolları adventisya
tabakasında B-lenfosit
ve CD8 (+) T lenfosit
infiltrasyonu tespit edilmiştir(58,59). Küçük hava yollarında kronik inflamasyon, hava
yolu duvarında tekrarlayan hasar, onarım döngüsüne neden olur. Onarım sürecinde hava
yolu duvarında kollajen içeriğinde artış ve skar dokusu oluşumu ile karakterize yapısal
değişikliklere yol açan bu durum hava
yolu lümenini daraltır, kalıcı
hava yolu
obstrüksiyonu gelişimine neden olur(21,59,60).
2.3.3 AKCĐĞER PARA)KĐMĐ
KOAH’ın parankimal komponenti amfizemdir. Amfizem; aşırı fibrozis
olmaksızın terminal bronşiallerin distalindeki hava boşluklarının ve alveol duvarının
kalıcı ve anormal genişlemesi olarak tanımlanabilir (61).
Amfizemin nedeninin, genetik faktörlere yada inflamatuar hücre yada
mediatörlere sekonder gelişen, akciğerlerdeki endojen proteinaz/antiproteinaz denge
bozukluğu olduğu düşünülmektedir(21).
KOAH içinde incelenen diffüz obstrüktif pulmoner amfizemin sınıflandırması
anatomopatolojik olarak yapılmaktadır. Genel olarak sentrilobuler, panlobüler ve
paraseptal olarak üç grupta incelenmektedir.
26
Sentrilobüler amfizemde asinusun merkezindeki respiratuar bronşioller, ductus
alveolarisler ve alveoller harap olurken, periferindeki yapılar sağlam kalır. Genellikle
sigara içenlerde görülür ve sıklıkla üst lob posterior, apikal ve alt lob süperior
segmentte oluşur. Panasiner veya panlobüler amfizemde tüm asinüste harabiyet vardır
ve sıklıkla alt loblarda görülür. AAT eksikliğine bağlı amfizem bu tiptedir.Distal asiner
amfizem (paraseptal amfizem) plevra altında yer alan; asinüsün periferik kısmını
tuttuğu için önemli derecede hava yolu obstüriksiyonuna neden olmayan bir amfizem
tipidir(5,13,61).
2.3.4 DĐĞER DEĞĐŞĐKLĐKLER
KOAH’ta akciğer damarlarındaki değişiklikler hastalığın doğal gelişiminin erken
dönemlerinde başlayan damar duvarı kalınlaşması ile karakterizedir. Đntimadaki
kalınlaşma ilk yapısal değişikliktir(21,62). Alveolar hipoksi intrasellüler kalsiyumu
artırarak düz kas hücrelerinde kontraksiyona ve pulmoner vazokonstrüksiyona neden
olur. Hipoksi uzarsa vasküler sistemde yapısal değişiklikler meydana gelir. Pulmoner
vasküler direnç artar.
medial düz
Pulmoner vasküler yapısal değişiklikler endotelyal hücreler,
kas hücreleri ve adventisyal fibroblastların proliferesyonunda artış ve
nonmüsküler küçük arterlerde muskularizasyon ile karakterizedir(63,64). Kollajen ve
mukopolisokkarit
birikimi de intimal kalınlaşmayı arttırır(65,63). Kronik hipoksi
nedeniyle pulmoner hipertansiyon gelişen hastaların akciğer damarlarının endotelinde,
27
güçlü bir endotelin -1 ekspresyonu söz konusudur ve KOAH vakalarının idrarında çıkan
endotelin -1 miktarı artmıştır(66,67,63).
Kronik hipoksili olgularda artan pulmoner arter basıncına bağlı olarak sağ
ventrükülde dilatasyon ve hipertrofi gelişir bu bulgular kor pulmonale işaretleridir(63).
KOAH’ta diyafragmada atrofi ortaya çıkar. KOAH hastalarında diafragmanın
kalınlığında ve özellikle müsküler tabakanın
yüzey alanında azalma tespit
edilmiştir(68) .
2.4 KLĐ)ĐK
Öksürük, balgam çıkarma, dispne bulunan veya hastalıkla ilgili risk faktörlerine
maruziyet öyküsü bulunan bir hastada KOAH düşünülmelidir. KOAH sinsi bir şekilde
hızlı ilerler, sıklıkla tanı konulamayan başlangıç fazından yıllar sonra tanı konulur.
Klinik değerlendirmeden sonra varlığından şüphelenilir ve ardından
spirometri ile doğrulanır. Akciğer grafisi ayırıcı tanıda yardımcıdır.
28
yapılan basit
Tablo II: KOAH tanısını düşündüren anahtar göstergeler.
Kronik öksürük
Aralıklı veya hergün bulunur.
Balgam çıkarma
Her çeşit kronik balgam varlığı KOAH’ı düşündürmelidir.
Dispne
Đlerleyici
Sürekli
Hasta tarafından “soluk almak için zorlanıyorum” “göğsümde ağırlık
var”
“hava açlığı çekiyorum”şeklinde tanımlanır.
Egzersizle artar
Solunum enfeksiyonu sırasında kötüleşir.
Risk faktörlerine
Maruz kalma
öyküsü
Sigara dumanı
Mesleki toz veya kimyasallar
Evde yemek pişirmek yada ısınmada kullanılan yakıtlardan çıkan
dumanlar
29
Tablo III: KOAH’ın Ayırıcı Tanısı
Tanı
Özellikler
KOAH
ASTIM
KO)JESTĐFKALP
YETMEZLĐĞĐ
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
BRO)ŞEKTAZĐ
•
•
•
•
TÜBERKÜLOZ
•
•
•
•
•
•
•
BRO)ŞĐOLĐTĐS OBLĐTERA)S
DĐFFÜZ PERĐBRO)ŞĐOLĐT
•
•
•
Orta yaşta başlangıç
Semptomların yavaş progresyonu
Uzun süreli sigara anemnezi
Erken başlangıç
Semptomlarda değişiklik
Gece veya sabahın erken saatlerinde olan semptomlar
Allerji, rinit, ekzema
Aile öyküsü
Çoğunlukla geri dönüşlü olan hava akımı kısıtlılığı
Oskültasyonda bazallerde ince raller
Göğüs filminde kardiyotorasik indeks artışı
Pulmoner ödem
Pulmoner fonksiyon testlerinde hava akım kısıtlılığı
olmayan hacim kısıtlanması
Çok miktarda prülan balgam
Sıklıkla bakteriyel enfeksiyonla ilişkili
Oskültasyonda kaba raller
Akciğer grafisi/BT’de bronşlarda dilatasyon ve bronş
duvarında kalınlaşma.
Tüm yaşlarda başlangıç
Göğüs filminde akciğer infiltrasyonu
Mikrobiyolojik doğrulama
Tüberkülozun yüksek lokal prevelansı
Sigara içmeyenlerde ve en erken yaşta başlangıç
Romatoid artrit anemnezi veya irritan gaz maruziyeti
Bronşiolitisi gösteren BT’ de ekspiryumda hipodens
alanlar
En fazla sigara içmeyen erkeklerde
Hemen hemen hepsinde sinüzit varlığı
BT ve akciğer grafisinde yaygın sentrilobüler nodüler
opasiteler ve hiperinflasyon
2.4.1 HĐKAYE
KOAH hastalarında semptomlar başlamadan önce 20 yıl yada daha uzun süreli
sigara içimi vardır. Hastalar sıklıkla beşinci dekatta
prodüktif öksürük veya akut
başlangıçlı solunum sıkıntısı ile başvururlar(13). KOAH’ta genellikle ilk gelişen
semptom kronik öksürüktür. Öksürük başlangıçta aralıklı olurken sonra sürekli hale
geçer. KOAH’lı hastalar öksürük ataklarını takiben genellikle az miktarda yapışkan
30
balgam çıkarırlar(21). Balgam mükoid vasıftadır, akut ataklar sırasında balgam
pürülansı artar ve öksürük, dispne , whezing ve nadiren ateş görülür(13). KOAH’ın
erken dönemlerinde dispne aşikar değildir, egzersizle ortaya çıkar ve 60-70 yaşlarında
gelişir,
zamanla dispne istirahatte de meydana gelir(13,69). KOAH’ın geç
dönemlerinde iştah azalır ve kilo kaybı görülür. Kilo kaybının azalmış kalori alımı ve
solunum sırasında artmış enerji ihtiyacına bağlı olduğu düşünülmektedir.
2.4.2 FĐZĐK MUAYE)E
KOAH’ın erken dönemlerinde fizik muayene bulguları sıklıkla normaldir(70).
Hastalık ilerlediğinde bazı bulgular görünür hale gelir. Ekspirasyon uzar ve zorlu
ekspirasyonda whezing ve ronküsler ortaya çıkar. Hava akımında kısıtlanma ilerledikçe
hiperinflasyon gelişir, göğüs ön-arka çapı artar, diyafragma hareketleri azalır.
Dinlemekle akciğerde solunum sesleri azalır (sessiz akciğer ) ve kalp sesleri derinden
gelir. Bazallerde raller duyulabilir. Son dönem KOAH’ta hastalar yardımcı solunum
kaslarını kullanabileceği bir postür alır. Kor pulmonale geliştiğinde siyanoz,
hepatomegali, boyun venlerinde dolgunluk ve periferik ödem sık görülür. Solunum
yetmezliği geliştiğinde ellerde kaba tremor (Flapping tremor) görülebilir(13).
2.4.3. LABORATUVAR
2.4.3.1 AKCĐĞER GRAFĐSĐ
Posteroanterior ve lateral akciğer grafilerinin KOAH’da değeri kronik öksürük ve
nefes darlığına neden olan diğer hastalıkları ayırmak içindir. Kronik bronşit olgularının
31
%50’sinde PA akciğer grafisi normaldir. Diğer olgularda ise bronkovasküler dallanma
artışı (kirli akciğer) (71,72) ve perihiler bölgede seçilen ve kalınlaşmış bronş
duvarlarının oluşturduğu ray görünümü seçilir. Amfizemli hastalarla ilgili radyolojik
bulgular; akciğer parankiminde saydamlık artışı, bül, blep, interkostal aralıkların
genişlemesi, lateral akciğer grafisinde arka-ön çapın artması, lateral grafide retrosternal
aralığın genişlemesi (manibriosternal eklemin 3 cm altında, çıkan aortanın ön duvarı ile
sternum arkasındaki mesafenin >3,5 cm olması), lateral grafide frenikosternal açının 90
dereceden fazla olması, diyafragmanın düşük olması, düzleşmesi hareketlerinin
kısıtlanması, merdiven basamağı görünümü, kalbin ince uzun görünümü (damla kalp),
ağır
amfizem
olgularında
inspirasyon
ve
ekspirasyonda
çekilen
grafilerde,
inspirasyonda kalp gölgesinde paradoksal küçülme olması ve hiler dolgunluk, oligemi
radyolojik bulgularıdır(13,73).
2.4.3.2 BĐLGĐSAYARLI TOMOGRAFĐ
KOAH’ta özellikle yüksek rezolüsyonlu bilgisayar tomografi (YRBT) direkt
akciğer grafilerden daha duyarlı ve özgüldür. Fakat rutin takipte kullanılmaz. Kullanım
endikasyonu beraberinde bronşektazi, tromboemboli, akciğer kanseri varsa yada volüm
azaltıcı cerrahi öncesidir. BT’de düşük yoğunluklu alanlar amfizem için tipik
bulgudur(13). Sigaraya bağlı olan sentrilobüler amfizem genellikle üst lobları tutar.
Sentrilobüler amfizem çapları birkaç milimetreden bir santimetreye kadar değişen
32
multipl, yuvarlak, düşük attenüasyon alanları şeklinde gözlenir. Panlobüler amfizem ise
tüm lobülü tutar ve en belirgin olarak alt zonlarda yerleşir. Paraseptal amfizem sekonder
lobülün distal bölümünü tutar ve subplevral yerleşimlidir(71.72).
2.4.3.3 SOLU)UM FO)KSĐYO) TESTLERĐ
KOAH hastalarını erken dönemde saptayabilmek için dispne olmasa bile kronik
öksürük ve balgamı olan bir kişide , risk faktörlerine maruz kalma öyküsü varsa
spirometri yapılmalıdır. SFT tanı konulması için gerekli olduğu kadar
hastalığın
takibinde ve şiddetini değerlendirmede de yararlıdır.
KOAH’taki en belirgin fonksiyonel bulgu ekspiratuar akım hızlarında meydana
gelen azalmadır(74). Ekspiratuar akım hızlarında meydana gelen bu azalma spirometrik
incelemelerle ayrıntılı olarak gösterilebilir. Bu kısıtlanmanın ortaya konması için zorlu
vital kapasite (FVC) manevrası kullanılır. Bu manevra, total akciğer kapasitesi (TAK)
düzeyine kadar derin bir inspiryum yapıldıktan sonra rezidüel volüm (RV) düzeyine
kadar hızlı ve zor ekspirasyondan oluşur. Ekspirasyonun erken dönemi (zirve akım hızıPEFR) efora bağımlıdır. Daha sonra alveolardan ağıza doğru basınç azalması meydana
geldiğinden , intratorasik hava yollarındaki basınç , plevral basınca göre azalır. Bunun
sonucunda hava yolları dinamik olarak kompresyona uğrar. Bu bölümdeki zorlu
ekspiratuar akımlar efordan bağımsız olup akciğerin elastik geri çekilme (recoil) gücü,
hava akımına karşı oluşan direnç ve kompresyona uğrayan hava yollarının elastik
özellikleri ile belirlenir(75).
33
Yüksek akciğer volümleri düzeyinde elde edilen maksimal akımlar trakea ve ana
bronşlar gibi büyük hava yollarının akım özelliklerini yansıtır. Bunun yanında düşük
akciğer volümleri düzeyinde elde edilen maksimal akımlar (FEF25-75, FEF50, FEF75)
periferik hava yolları hakkında bilgi verir. Obstrüktif hava yolu hastalıklarından
örneğin; astımda hava akımının kısıtlandığı primer alan büyük ve orta çaplı hava yolları
iken KOAH’ta ilk etkilenen alan periferik hava yollarıdır.
Zorlu ekspirasyon eğrisi üzerinde hesaplanan birinci saniye ekspirasyon volümü
(FEV1) ölçümünün kolaylığı ve değişkenliğinin az olması nedeniyle hava yolu
obstrüksiyonunun değerlendirilmesinde en yaygın olarak kullanılan parametredir(13).
FEV1’in azalması
büyük
hava
hava yolu obstrüksiyonunun tipik bulgusudur ancak genellikle
yollarındaki
değişmeleri
yansıtması
nedeniyle
KOAH’ın
erken
dönemlerinde hassas olmayabilir(75). Bu nedenle hafif şiddette KOAH’da FEV1/FVC
oranı duyarlı bir indeks olarak kabul edilirken, orta-ileri dereceli KOAH’da FEV1
değerinin hava yolundaki kısıtlanmayı daha iyi yansıttığı kabul edilmektedir. GOLD
(Global initiative for chronic obstructive Lung Diseose), KOAH’da hava akımının
şiddetinin ve hastalığın evresinin belirlenmesinde FEV1’in mutlak değeri ve
FEV1/FVC oranının birlikte değerlendirme zorunluluğu getirmiştir. KOAH’lı
hastalarda tipik olarak hem FEV1 hemde FVC düşüktür. FEV1/FVC <%70 ile birlikte
post bronkodilatör FEV1<%80 (beklenenin ), tam olarak geri dönüşlü olmayan hava
akımı sınırlanmasının varlığını gösterir. FEV1/FVC oranının <%70 olması , FEV1
değeri normal sınırlar içinde kalan hastalarda hava akımı sınırlamasının erken bir
göstergesi olarak kabul edilir(18). Yeni çalışmalar 6. saniyedeki zorlu ekspiratuar
34
volümün (FEV6). FVC yerine kullanılabileceğini göstermektedir. En az iki ölçümde
FEV1, FEV1/FVC değerlerinin normal alt sınırdan daha düşük olması durumunda hava
yolu darlığı vardır.
Karbonmonoksit
difüzyon
kapasitesi
(DLCO)
testi
karbonmonoksitin
alveokapiler membrandan bir birim zamanda belirli bir basınç farkı altında, yüksek
basınçtan, alçak basınca doğru geçişidir. KOAH’ta amfizem paterni mevcutiyetine
bağlı olarak azalır, kronik bronşitte ise değişmez. DLCO ile birlikte difüzyon
kapasitesinin alveolar volüme oranı olan transfer kat sayısı (DLCO/VA)’nında azalması
obstrüksiyon için tipik bulgudur. Difüzyon kapasitesi amfizemi diğer obstrüktif
hastalıklardan ayrımında kullanılır(76,77).
2.4.3.4. ARTER KA) GAZLARI:
Arter kan gazı analizinin
FEV1<%50
veya SatO2
≤
%92 olan hastalarda
yapılması önerilmektedir(13,78). Hafif dereceli vakalarda oksimetri ile oksihemoglobin
saturasyonunun takip edilmesi yeterlidir. Ağır hastalarda ise , özellikle akut ve kronik
solunum yetmezliğinin tanımlanmasında en önemli tanı aracı arter kan gazı analizidir.
2.4.3.5.ELEKTROKARDĐYOGRAFĐ:
KOAH’a özgü EKG değişikliği yoktur, ancak Kor Pulmonale gelişmiş ise
EKG’de buna bağlı EKG değişiklikler ortaya çıkar.
35
2.4.3.6.HEMOGRAM:
KOAH’lılarda ve belirgin obstrüksiyonu olmayan sigara içicilerde eritrositoz
görülebilir. KOAH’ta arteryel oksijen desaturasyonuna sekonder olarak, özellikle
parsiyel oksijen basıncı(PaO2) 55 mmHg’nın altında olanlarda, yetersiz doku
oksijenasyonu nedeni ile eritrositoz gelişir(13,78).
2.4.3.7. BALGAM Đ)CELEMESĐ:
Kronik bronşitte balgam mukoid olup, mikroskopta incelendiğinde makrofaj
hakimiyeti vardır. Akut atak geliştiğinde balgam pürülan hale gelir ve nötrofil
hakimiyeti vardır. KOAH akut alevlenmelerinde genellikle streptococcus pneumoniae,
Haemophilus influenzae, Moraxella catarrhalis tespit edilir. Balgam kültürü tedavi
planlanmasında
rutin
kullanılmaz
bunun
nedeni
üst
solunum
yollarından
kontaminasyonu ve bakterilerin kültürlerde üretilmesinin teknik zorlukları ve vakit
almasıdır(13).
2.4.4 EVRELE)DĐRME
GOLD hastalığın seyri ve takibi yanında eğitim amaçlı basit ve pratik kullanımlı
bir sınıflama yapılmıştır.(21)
36
KOAH Evrelemesi Tablo IV
ERS
ATS
Hafif FEV1≥ %70
Orta FEV1 %50-
TORAKSDER)EĞĐ
BTS
GOLD
Evre 1 FEV1≥%50
Hafif FEV1≥ %70
Hafif FEV1 %60-79
Evre 0: SFT normal
Evre II FEV1 %35-49
Orta FEV1 %50-70
Orta FEV1 %40-59
Evre I: FEV1/FVC<%70
Evre III FEV1< %35
Ağır FEV1 %35-50
Ağır FEV1 <%40
FEV1 ≥%80
Evre II: FEV1/FVC<%70
%50 ≤ FEV1<%80
70
Đleri FEV1 < %50
Çok Ağır FEV1 < %35
Evre III:
FEV1/FVC<%70
%30≤ FEV1<%50
Evre
IV:FEV1/FVC<%70
FEV1<%30 veya
FEV1<%50 ve kronik
solunum yetmezliği
2.4.5. PROG)OZ:
KOAH’ta
progrozu
belirleyen
en
önemli
faktörler;
yaş,
hava
yolu
obstrüksiyonunun derecesi, hipokseminin ciddiyeti, beraberindeki hiperkapni, akut
atakların sıklığı ve sigara içimine devam edilmesidir. FEV1<0.75 litre olanlarda bir
yıllık mortalite %30, on yılık mortalite %95 ‘dir. KOAH’lı hastalarda ölüm nedenleri;
medikal komplikasyonların yanında akut solunum yetmezliği, ciddi pnömoni,
pnömotoraks, kardiak aritmiler, pulmoner emboli vb’dir(13).
37
Tablo V: KOAH hastalarının klinik gidiş ve hayatta kalmasıyla ilgili faktörler (69).
Sigara içimi
Hiperkapni
Pasif sigara maruziyeti
Pulmoner arter basıncı
Yaş
Đstirahatteki kalp hızı
FEV1’deki azalma hızı
Kilo kaybı
Akciğer hastalığının tipi (reversibilite)
2.5. KOAH’DA AKUT ALEVLE)ME
‘Exacerbate’, Latince ‘exacerbare’ kelimesinden köken alır, anlamı “zor” dur.
Genellikle ‘kötü, çok kötüye ilerleme’ anlamında kullanılır. Alevlenme ’exacerbation’,
hastalığın şiddetine veya hastalığa bağlı semptomlardan birinde artış anlamına gelir.
KOAH’ta akut atak; stabil KOAH’lı hastalarda dispnede artış, öksürükte şiddetlenme,
yüksek ateş ve/veya mental fonksiyonlarda bozulmanın eklenebildiği akut ve epizodik
kötüleşme dönemidir(79). Alevlenmenin temel semptomu nefes darlığında artmadır.
Genellikle bunu göğüste sıkışma hissi , hışıltılı solunum, öksürük ve balgamda artış,
balgamın renginde ve kıvamında değişiklik ve ateş eşlik eder. Alevlenmelerde halsizlik,
uykusuzluk, uyuklama hali, yorgunluk, depresyon ve konfüzyon gibi özgül olmayan
yakınmalar da bulunabilir(21).
1999 yılında Apsen Akciğer Konferansında ABD ve Avrupa’da çalışan göğüs
hastalıkları hekimleri akut KOAH atağı tanımını oluşturmuşlardır. KOAH’lı hastanın
stabil durumunda ve normal günlük aktivitesinde ani bozulma, düzenli tıbbi tedavide
değişiklik ihtiyacı ve akut başlangıç olarak tanımlanmış ve ataklar şöyle
sınıflandırılmıştır(80).
38
Hafif:Günlük olarak kullandığı tedavi ihtiyacında artış, kendi kendini idare etme
Orta:Ek medikal yardım için acile veya polikliniğe başvurma.
Ağır:Hastanın durumunda ani ve /veya hızlı kötüleşme, hospitalizasyon
gerektirme.
Alevlenmenin semptomlar bazında tanımlanması ilk kez 1987’de Anthonisen ve
ark. tarafından tanımlanmıştır. Buna göre kabul edilen 3 alevlenme kriteri; dispnede
artış, balgam pürülansında artış ve balgam volümünde artıştır. Stabil KOAH’ın
sınıflandırma sistemi olmasına karşın akut atağı sınıflamaya yönelik standardize olmuş
bir sistem yoktur. En bilinen sınıflama sistemi Anthonisen ve arkadaşları tarafından
tanımlanmış olan sınıflamadır. Bu sınıflamada: Tip-1(ağır) bu üç semptomun hepsini
içerir, bu üç semptomun ikisinin varlığı Tip-2(orta) akut atak olarak tanımlanır. Üç
semptomdan birisi ve ek olarak son beş gün içinde geçirilmiş üst solunum yolu
enfeksiyonu, başka bir nedeni olmayan ateş, solunum sayısı ve nabız sayısında %20
artış olması Tip-3 (hafif) akut ataktır(81,82,83).
39
Tablo VI: KOAH AKUT ATAK )EDE)LERĐ: (5)
1- PRĐMER NEDENLER:
Trakeobronşial sistem enfeksiyonları
2- SEKONDER NEDENLER;
Kalp yetmezliği(Sol kalp yetmezliği, Cor Pulmonale), aritmiler
Pulmoner emboli
Spontan pnömotoraks
Uygun olmayan oksijen tedavisi
Đlaçlar(sedatif, trankilizan, diüretik vb.)
Metabolik hastalıklar(Diabetes mellitus, elektrolit bozukluğu vb.)
Beslenme bozukluğu
Diğer hastalıklar(Gastrointestinal kanama, cerrahi vb.)
Son dönem solunum sistemi hastalığı
Nedeni bilinmeyenler
2.5.1. KOAH ATAĞI) SEBEBLERĐ
KOAH ataklarının en az %80’i infeksiyonlardan köken alır .Bu infeksiyonların
%40-50’si bakteriler , %30’u virüsler ve %10’u atipik bakterilere bağlıdır. Hastaların
%10-20’sinde birkaç enfeksiyöz ajanın birlikteliği görülür(84).
Hafif, orta ve ağır KOAH’lılarda yapılan balgam çalışmalarında üreyen
bakteriler oldukça değişkenlik gösterir. Bunlar arasında en sık görülenler;
40
H.Đnfluenzae(%22), S. Pneumoniae(%10) ve M. Catarrhalis(%9)‘dir(85). Bununla
beraber nonpatojen mikroorganizmalar da (Haemophilus parainfluenzae gibi) vakaların
üçte birinde izole edilebilir. Pseudomonas aeruginosa gibi gram (-) bakteriler daha çok
huzurevinde kalan, antibiotik tedavisi almış, yoğun bakım ihtiyacı olan veya
bronşiektazi gelişmiş vakalardan izole edilebilir. Respiratuar virüslerin %30 sıklıkta
akut atak nedeni olduğu bildirilmiştir. En sık görülen virüsler; influenza A, respiratory
syncytial virüs (RSV), parainfluenzae, coronavirüs, rhinovirüs ve herpes simpleks
virüstür. Bunlar serolojik çalışmalarla antikor titre artışı veya virüs izolasyonu ile
saptanabilir(86,87,88,83).
Atipik patejonlerin izole edilmesi oldukça güçtür. Tanı daha çok seroloji ile
konulur. Serolojik çalışmalarda Mycoplasma pnumonia enfeksiyonu %0-14 gibi
oldukça
değişken
sıklıkta
görülürken
Chlamydia
pneumoniae’da
%5-34’dür.
(87,89,90,91).
Tablo VII: KOAH Akut Atakta Đzole Edilen Etkenler:
BAKTERĐ
VĐRÜS
ATĐPĐK BAKTERĐ
Tiplendirilemeyen
Rhinovirüs
Chlomydia pneumonıae
Haemophilus influenza
Đnfluenza
Mycoplasma pneumonıae
Moraxelle catarrhaalis
Cor anovirus
Leginolla
Str. Pneumonia
Adenovirüs
Pseudomonas aeruginosa
RSV
Enterobakteriaceae
41
Đnfeksiyonlardan sonra KOAH atağını başlatan en sık 2. etken çevresel faktörler
ve hava kirliliğidir. ABD ve Avrupa’da yapılan çalışmalarda solununabilen partiküllerin
(<10 mikrometre) sayısı ve havadaki “ ozon” miktarı arttığı zaman KOAH atağı için
hastaneye başvuru oranının arttığı gösterilmiştir(92,93). Yine sülfür dioksit ve nitrojen
dioksit gibi kirleticiler de KOAH atağına katkıda bulunmaktadır.
KOAH Ataklarının yaklaşık 1/3’ünde tanımlanabilen başlatıcı neden bulunmaz.
Akut solunum yetmezliği, kardiak iskemi, konjestif kalp yetmezliği, pulmoner emboli,
pnömoni, pnömotoraks KOAH atağa yol açan sebeplerdir(94).
2.5.2 KOAH ATAĞI)DA TA)ISAL TESTLER
KOAH atağının tanısı klinik olarak konur ve atağın varlığını gösteren tanısal bir
test yoktur. Öykü ve fizik muayene şarttır. Özellikle solunumun değerlendirilmesi
önemlidir; solunum hızı, yardımcı solunum kaslarının kullanımı ve siyanoz, flapping
tremor, konfüzyon gibi solunum yetmezliğini gösteren bulgular değerlendirilmelidir.
Anamnez, fizik muayene , akciğer grafisi, EKG gibi basit testlerle çoğu ayırıcı
tanı elenebilir. Bir çok rehbere göre hastalarda hemogram, elektrolit düzeyleri, EKG
akciğer grafisi ve arter kan gazı analizi tavsiye edilir(84,95). Balgam pürülansı olan
hastalarda balgam kültürü ve antibiogram faydalıdır. Spirometri ve tepe akımı akciğer
fonksiyonlarının değerlendirilmesi genellikle yardımcı değildir(96).
42
Ağır KOAH atağını gösteren fizik bulgular; torakoabdominal solunum, yardımcı
solunum kaslarının kullanımı, mental durumda bozulma, hipotansiyon, sağ kalp
yetmezliği bulgularıdır.
Ağır atak sıklıkla FEV1< 1 litre oluşu ile ilişkilidir ancak bu değerler stabil ağır
KOAH’da da görülebilir. Bu nedenle KOAH değerlendirilmesinde FEV1 ve PEF
ölçümleri astım değerlendirilmesinden daha az kullanılır.
Bir çalışmada FEV1’in beklenen değerin %40 ‘ından düşük oluşunun, hastaneye
yatış ve nüks yönünden yüksek risk ile ilişkili olduğu bulunmuştur(97). FEV1, pH ile
korele, PaCO2 ile ters yönde koreledir. FEV1 değeri beklenenin %35’inden büyük
olduğunda hiperkapni olası değildir(98). Ayrıca FEV1 değerinin ölçümü, yoğun bakım
ihtiyacının tahmin edilmesinde yardımcı olabilir(99).
2.5.2.1 AKCĐĞER GRAFĐSĐ
Akciğer grafisi akut KOAH atağı olan hastaların başlangıç değerlendirilmesinde
ve ayırıcı tanısında yardımcı olmaktadır. Çalışmalar akut KOAH atağı olan hastaların
göğüs
filmlerinin
%16-21’inde
tedavi
ile
önemli
değişiklikler
olduğunu
göstermektedir(100,101,102). Akciğer grafisi, KOAH atağı semptomlarını gösteren
hastaların yaklaşık beşte birinde önemli anormallikleri açığa çıkarır.
2.5.2.2. ARTER KA) GAZI A)ALĐZĐ
Atağın ağırlığını değerlendirmede yardımcıdır. Hiperkapni ve hipokseminin
derecesini değerlendirmede önem taşır. Bu analiz ek mekanik ventilasyon desteği
gerekip gerekmiyeceğini gösteren bilgiler verir(103). KOAH atağındaki hastaların %2047’si hiperkapni ile başvurur(104,105).
43
2.5.2.3.SPĐROMETRĐK TESTLER
Akut atak hastalarında, spirometrinin tedavi yaklaşımını etkilemediğinin
gösterilmesinden bu yana, bu hastalarda akciğer fonksiyonlarının rutin ölçümleri
önerilmemektedir(106).
2.6. KOAH ATAĞI)DA TEDAVĐ
Atak hastalarının farmakolojik tedavisi stabil hastaların tedavisinde kullanılan
ilaçlara benzer, ancak kortikosteroidler ve gerektiğinde sistemik antibiotiklerle
desteklenir(107,108).
Atak tedavisi Tablo 8,9 ‘da görüldüğü gibi hastaların klinik prezantasyonuna göre
değişir.
Tablo VIII:KOAH atağının evde yönetimi (109).
Bronkodilatatör
tedavi eklenmesi veya
dozunun arttırılması gerekirse
antibiyotik verilmesi.
Saatler içinde düzelme
Saatler içinde düzelme olmazsa
Yönetime devam edin
Oral Steroid ekle
Mümkünse bir basamak düşün.
Uzun dönem tedaviyi gözden geçir
Saatler içinde düzelme olursa
Semptomlarda artma ve kötüleşme
Hastaneye yatır
44
Tablo IX: Acil veya hastanede tedavi (110).
• Semptomların şiddetini değerlendir, kan gazı al, akciğer grafisi çek.
• Kontrollü oksijen tedavisi başla 30-60 dk. sonra kan gazı kontrolü
• Bronkoditatörler:
1-Doz miktarını veya veriliş sıklığını artır.
2-ß2 agonistleri antikolinerjiklerle kombine et.
3-Spacer veya nebülizatör ile ilaçları ver.
4-ĐV metil ksantinleri gerekirse ekle.
• Oral veya IV steroid ekle
• Bakteri enfeksiyonu şüphesi varsa antibiotik kullanımını düşün.
• Noninvaziv mekanik ventilasyon için değerlendir:
1-Sıvı dengesi ve nütrisyon durumunu gözle.
2-Subkutan heparin kullanımını düşün.
3-Birlikte olabilecek diğer durumları değerlendir(kalp yetmezliği, aritmi)
4-Hastanın genel durumunu gözle
2.6.1 KOAH’ta OKSĐJE) Tedavisi
GOLD 2008 rehberine göre oksijen tedavisi KOAH ataklarının hastane
tedavisinin köşe taşını oluşturur. Supplemental oksijen tedavisi hastanın hipoksemi
düzeyine göre titre edilmelidir. Yeterli oksijen seviyesi (PaO2>8.0kPa, 60 mmHg veya
Saturasyon >%90) düzeyidir. Ancak CO2 retansiyonu semptomlarda belirleyici rol
oynar, ilk oksijen başlandığında arter kan gazı 30-60 dk içinde kontrol edilmelidir. CO2
retansiyonu veya asidoz olmadığı tespit edilmelidir. Venturi maskesi nazal maskeye
göre kontrollü oksijen vermede hastalar açısından daha az tolere edilmektedir.
KOAH, kronik solunum yetmezliğine yol açan önemli nedenlerden biridir.
Hastalık ilerledikçe, ventilasyon/perfüzyon dengesizliği, difüzyon kapasitesinde azalma
ve alveolar hipoventilasyonuna bağlı olarak polisitemi gelişir. Arteryel kanda parsiyel
45
oksijen basıncı (PaO2) 60 mmHg’nin altına indiğinde ise doku hipoksisi ortaya çıkar bu
da önemli sistemik etkilere neden olur. Beyin, kalp surrenaller gibi organların yeterince
oksijelenmemesi hipoksik ensefalopati, myokardial ve adrenal disfonksiyon gibi hayatı
tehdit eden, ciddi komplikasyonlara yol açabilir bu komplikasyonlarının önlenmesinde
oksijen tedavisi büyük önem taşır. Oksijen tedavisinde amaç, hastanın soluduğu
havadaki oksijen fonksiyonunu artırarak dokuların yeterli oksijenasyonu sağlayacak
şekilde polisiteminin düzeltilmesidir(111).
KOAH’ta başlangıçta hiperkapni olmaksızın hafif veya orta şiddette bir hipoksemi
vardır. solunum fonksiyon testlerinde, birinci saniye zorlu ekspirasyon volümü
(FEV1)<%50 oluncaya kadar genellikle hipoksemi görülmez. Hastalık ilerledikçe
Hipoksemi şiddetlenir, hiperkapni gelişir her ne kadar AKG ile FEV1 yakından
bağıntılı değilse de FEV1<1 litre olan durumlarda hiperkapni sık görülür(111).
KOAH ataklarında medikal tedavinin yanında oksijen tedavisi yaşam kurtarıcıdır.
Atak sırasında gelişen hipoksemi genelde ventilasyon/perfüzyon dengesizliğine bağlı
olduğundan, solunan havadaki oksijen miktarını biraz arttırmak hipoksemiyi
düzeltmeye yeter. Oksijen tedavisinde amaç parsiyel karbondioksit basıncı (PoCO2) 10
mmHg’dan fazla artmadan ve PH<7.25 olmadan PaO2’yi 60mmHg’nin veya SaO2’yi
%90’in üzerine çıkarmaktır. Oksijen tedavisine düşük akımla (nazal kanülle 1-2 L/dk,
ventürü maskesi ile FiO2 %24 olarak başlanmalı. AKG’nin izlenmesi ile akım hızı
ayarlanmalıdır. Acil servise başvuran hastalara uygulanan yüksek akım hızındaki
oksijene bağlı oksijen toksisitesi (hiperkapni ve solunumsal asidoz) halen bir
problemdir. Bu durumun önlenmesi için 50 yaşın üzerindeki KOAH hastalara AKG
46
sonuçları görülene kadar ventüri maskeyle FiO2 %28’den ve nasal kanülle 2L/dk’den
fazla oksijen verilmemesi önerilmektedir(111).
TabloX: KOAH Atağında Oksijen Tedavisi
Mümkünse Arter Kan Gazı Ölçülür
Oksijen başlanır
Oksimetriyle SaO2> %90 olarak şekilde
O2 akım hızı ayarlanır.
Arter kan gazı değerlendirilir PaO2 60-65
mm Hg olacak şekilde O2 akım hızı
ayarlanır
PoCO2< 50 mm Hg
O2
akım
değiştirilmez
PoCO2
mmHg
>50
hızı
PH: > 7,3
O2 akım hızı değiştirilmez
PH <7,3
Mekanik ventilasyon düşünülür.
*Oksijen akım hızı değiştirildikten sonra arter kan gazı ölçümü için 20-30 dakika
beklenmelidir.
47
2.6.2. FARMOKOLOJĐK TEDAVĐ
Đlaç tedavisinin amacı; semptomların önlenmesi ve kontrolü, alevlenmelerin
sıklığının ve şiddetinin azaltılması, sağlık durumunun ve egzersiz tolerasının
iyileştirilmesidir(21).
2.6.2.1. AKUT ATAKTA BRO)KODĐLATATÖRLER
Kısa etkili inhale ß agonistler KOAH akut atak tedavisinde önerilen
bronkodilatatörlerdir. (kanıt düzeyi A) (112,113,114). Bu ilaçlara yanıt alınamadığında
her ne kadar tartışmalı bir kombinasyon olsa da antikolinerjik ilaç eklenmesi gereklidir.
Sıklıkla klinik kullanımına karşın KOAH akut atağın tedavisinde metilksantinlerin rolü
hala tartışmalıdır. Metilksantinler halen 2.basamak IV tedavi olarak kısa etkili
bronkodilatatörlerin yanıtsızlığı durumunda kullanılmaktadır. (kanıt düzeyi B)
(115,116).
Mukoza ödemi, inflamasyon ve bronkokonstrüksiyona bağlı olarak gelişen hava
akımı kısıtlanması KOAH ataklarında en önemli patofizyolojik anormalliklerinden
biridir. Bu nedenle, ataklar esnasında bronkodilatatör ilaçların dozu ve sıklığı
arttırılmalıdır. Đnhale kısa etkili ß2 agonistler ile antikolinerjikler KOAH ataklarında
birbirine eşit düzeyde bronkodilatasyon sağlar ve bu ilaçlar metilksantinlerden ve eski
sempatomimetiklerden çok daha kuvvetlidir(117).
ß2 agonistler ve ipratropium bromür, teofilinden daha kuvvetli ve emniyetli
ilaçlar olduklarından, atak tedavisinde teofilin kullanımı zamanla azalmıştır(118).
48
Yüksek doz inhaler ß2 agonist ve ipratropium bromür tedavisinden yanıt alınamayan
hastalarda veya şiddetli bronkospazm durumunda tedaviye eklenebilir. Ancak ciddi yan
etkilerden kaçınmak için dozu dikkatli bir şekilde ayarlanmalı ve serum teofilin seviyesi
moniterize edilmelidir.
Uzun etkili ß2 agonistlerin kullanımını tavsiye edebilecek bulgular şu an için
yeterli değildir. Yeni yayınlanan iki küçük çalışmada kısa ve uzun etkili ß2 agonistlerin
FEV1 üzerinde benzer etkiler gösterdikleri tespit edilmiştir. Uzun etkili ß2 agonistler
günde iki kullanımları nedeniyle tercih edilebilir.
Akut atakta inhaler ß2 agonist kullanımıyla ilgili bir çok litaratür vardır, ancak
hiç birinde plasebo ile bu ajanlar karşılaştırılmamıştır(106,119). Kısa etkili ß2
agonistler antikolinerjiklerle karşılaştırıldığında her iki tür tedavide de atak sırasında
FEV1’de önemli düzelmeler olduğu görülmüştür.
KOAH akut atağında uzun etkili ß agonistlerin kullanımıyla ilgili çok sınırlı veri
mevcuttur. Đki çalışmada hafif KOAH atağı sırasında kısa ve uzun etkili ajanlar
karşılaştırıldığında FEV1 ölçümlerinde uzun etkili ajanlarla kısa etkililerin benzer
etkiler yaptığı gösterilmiştir(120,121).Ataklarda birinci basamak tedavi olarak bu
ajanların tavsiye edilmesinden önce ek kanıtlara ihtiyaç vardır.
2.6.2.2. STEROĐDLER
Oral veya paranteral kortikosteroidler akut KOAH ataklarında kullanılır ve
genellikle fayda sağlar. Kronik oral steroid tedavisinin stabil KOAH’ta yararlı olduğuna
dair kanıtların olmayışı ve bu tedavinin uzun süre kullanımının oluşturduğu ciddi yan
etkiler nedeniyle KOAH’ta kronik oral steroid tedavisi önerilmemektedir. Đnhale
49
steroidlerin KOAH tedavisindeki yerleri hala tartışmalıdır.Son yapılan ISOLDE,
EUROSCOP ve Copenhag City çalışmalarında, inhale kortikosteroid tedavisinin
KOAH’ta yıllık FEV1 kaybını azaltmadığı gösterilmiştir. Buna karşılık inhale
kortikosteroid tedavisinin bir kısım hastada etkili olduğu ve ağır KOAH’lı hastalarda
semptomları, atak sayısını ve şiddetini azaltabildiği bildirilmiştir(122).
Ataklar hava yolu enflamasyonunda artış ile ilişkilidir, bu yüzden antiinflamatuar
kortikosteroid tedavisinin kullanımı mantıklıdır(123,124). KOAH atak sırasında nötrofil
tümör necrozis faktör alfa ve IL8 yükselir(125,126). Sistemik steroidlerin diğer
faydaları yanında KOAH atağının inflamatuar komponentini azalttığı düşünülmektedir.
Örneğin metilprednizolon(0.8 mg/kg) infüzyonundan 90 dakika sonra, inspiratuar
direnç ve intrinsik pozitif ekspiryum sonu basıncı(PEEPi) ventile KOAH hastalarında
önemli oranda düşmektedir(127). Bazal FEV1 değeri <%50 olan hastalarda
bronkodilatatör tedaviye ilave edilmelidirler. Günde 30-40 mg dozda prednisolon 7-10
gün süreyle verilmelidir. Oral tedavi tercih edilir. (GOLD 2008)
Bir çalışmada oral ve paranteral kortikosteroidin atağın ilk 72 saatine kadar
akciğer fonksiyonlarında düzelme hızında artışa yol açtığı, ancak bu faydanın 72 saatten
sonra devam etmediği bildirilmiştir(128). SCCOPE(systemic corticosteroids in COPD
exacerbations)
çalışmasında
plasebo
ve
steroid
verilen
2
grup
hasta
karşılaştırılmıştır(129). Steroid alan hastaların tümüne ilk üç gün 125 mg intravenöz
metilpredenizolon her 6 saatte bir verilmiş daha sonra tedavi prednizon 60 mg/güne
düşürülmüş ve giderek azalan dozlarda uygulanıp 2 veya 8 haftada sonlandırılmıştır.
Steroid grubunda plasebo grubuyla karşılaştırıldığında 30 günde ilk tedavi başarısızlığı
50
hızında önemli bir azalma(%23,%33 p:0.04) ve 90. günde (%37,%48p:0.04) tedavi
başarısızlığı oranında düşme saptanmıştır. Tedavi başarısızlığı oranları 6 ayda önemli
bir farklılık göstermemiştir. Steroid alan grupta FEV1’de önemli düzelme, hastanede
kalış süresinde azalma ve daha düşük oranda tedavi başarısızlığı gözlenmiştir.
Acil serviste steroid tedavisi başlanıp , ayakta devam edilen hastalarda yapılan bir
çalışmada 10 gün süreli 40 mg/gün dozunda prednizon tedavisinin plaseboya kıyasla
etkili olduğu gösterilmiştir(130).
Akut KOAH atağında sistemik steroidlerle inhaler steroidlerin etkisini
karşılaştıran Maltais ve arkadaşlarının yaptığı randomize çalışmada ağır olmayan
KOAH atağındaki 199 hastanın 72 saatlik tedavisinde ya oral prednizon(30 mg günde
iki kez) ya nebülize budesonide (2 mg,4x1) veya plasebo verilmiştir. Mekanik
ventilasyon veya yoğun bakım ihtiyacı olan hastalar çalışmadan çıkarılmıştır. Hem
prednizolon hem de budesonide tedavisiyle hava akımındaki düzelmenin plasebodan
daha iyi olduğu, oral ve inhaler tedavi arasında ise fark olmadığı saptanmıştır.
Steroidlerin kullanımı ile takip eden atakla aradaki süre uzatılır(131,132). GOLD
rehberi 10-14 gün süresince 30-40 mg prednizon dozunun sürekli verilmesini tavsiye
eder(133).
Sistemik steroidlerin yüksek dozları KOAH atağıyla yatan hastalarda ve ayaktan
tedavi edilen hastalarda standart bir tedavi haline gelmiştir ve düşük dozlar bazı steroid
bağımlı hastalarda uzun dönem verilebilir.
51
2.6.2.3.A)TĐBĐOTĐKLER
KOAH akut atağında enfeksiyon etkenleri atakların %80’ne neden olurlar.
Anthonisen ve arkadaşları akut atakta antibiotik tedavisinin önemli bir faydası olduğunu
göstermişlerdir(134).
KOAH atağında en sık etkenler Haemophilus influenzae, moraxella catarrhalis ve
streptococcus pneumonia’dır. 69 KOAH’lı hastada (40 stabil,29 akut atak) bronkoskopi
yapılarak ucu korunmuş kateterle fırçalama(PSB) yapılıp kantitatif kültür yapılmıştır.
Stabil dönemde hastaların %25’sinde haemophilus influenzae ve streptococcus
pneumonia üremiş, alevlenme döneminde ise hastaların%51’inde aynı bakteriler
üremiştir. Sonuç olarak PSB verilerine göre, çekirdek patojenlerin stabil KOAH’lı
hastalarda da kolonize olduğu gözlenmekte; atak sırasında ise hem sıklıkları hem de
hava yollarındaki yoğunlukları artmaktadır(135).
Ülkemizde yapılan bir çalışmada 40 KOAH’lı hastada atak sırasında yapılan PSB
incelemesinde %43 oranında etken saptanabilmiş ve sıklık sırasına göre haemophilus
influenzae , moraxella catarrhalis ve streptococcus pneumoniae üremiştir(136). KOAH
atağı geçirmekte olan 39 hasta, 20 sağlıklı bireyde balgam incelemelerinin yanı sıra
atipik etkenlerin ve virüslerin serolojik olarak incelendikleri bir çalışmada da chlamidia
pneumoniae ve influenza A en sık saptanan patojenler olarak öne çıkmıştır(137).
KOAH atakların %80’inde infeksiyonların söz konusu olması nedeniyle
antibiotikler tedavide önemli bir yer tutar. Anthonisen’in makalesinde antibiotik verilen
grupla plasebo verilen grup karşılaştırıldığında, anlamlı bir klinik başarı farkı olduğu
saptanmıştır(%68-%55). Ancak alt grup analizleri yapıldığında antibiotiklerin yararlı
52
olduğu hastaların, 3 kriterden en az ikisinin (dispnede artış, balgam pürülansında ve
volümünde artış) bulunduğu grup olduğu saptanmıştır(139). Antibiotik verilen grupta
PEFR ve klinik düzelme daha hızlı ve daha yüksek oranda saptanmıştır(140,141).
Balgam pürülansının olduğu olgularda bakteriyel kültür pozitifliği %84, pürülansın
olmadığı olgularda ise %38 bulunmuştur. Balgam pürülansının yüksek bakteriyolojik
yükü yansıtmadaki duyarlılığı %94, özgünlüğü %77 olarak bildirilmiştir(142).
Yapılan çalışmalarda atağın ağırlığını saptamada klinik kriterlerin önemi
saptanmış, semptom veya bulgulardan var olanların sayısına göre atağın ağırlığı
sınıflandırılmıştır (dispne, balgam volümü ve pürülansı) atak sırasında 3 bulgununda
olduğu hastalar, klinik bulgulardan sadece bir veya ikisine sahip olan hastalara göre
antibiotiklerden daha fazla fayda görürler. Anthonisen kriterlerine göre Tip-3
alevlenmede (sadece tek kriter varlığı) antibiotik verilmemelidir.
Kanada uzlaşı raporunda ise antibiotik seçimi için hastaların riskleri göz önüne
alınmaktadır. FEV 1 değeri %50’nin üzerinde olan, ek kalp hastalığı olmayan hastalarda
ön planda çekirdek patojenler söz konusudur ve bu olguların tedavi başarısı yüksektir.
Tedavide birinci kuşak ajanlar(eritromisin, amoksisilin, kotrimaksazol) kullanılabilir.
Bölgesel direnç olasılığı, beta laktamaz üretimi ya da penisilin dirençleri oranı göz
önüne alınarak bu olgular 2. kuşak makrolitler,2.-3. kuşak sefalosporinler, beta laktam
beta laktamaz inhibitörleri, kinolonlarda kullanılabilir (143).
53
2.6.2.4. FĐZYOTERAPĐ
Stabil KOAH’ta hem egzersiz toleransında, hemde nefes darlığı ve yorgunluk
semptomlarında sağladığı iyileşme nedeni ile egzersiz eğitim programlarından
faydalanılır(19).
Atak sırasında fizyoterapistin uyguladığı göğüs üzerine mekanik perküsyon,
akciğer fonksiyonlarının ve semptomlarının düzelmesinde etkili değildir. Ayrıca göğüs
perküsyonundan sonra FEV1’de geçici bir düşüklüğün olabileceği bildirilmiştir(106).
2.6.2.5.MUKOLĐTĐKLER
KOAH akut atağında farklı mukolitik ajanların ele alındığı beş randomize
kontrollü çalışma mevcuttur(106). Çalışmaların sonucunda FEV1’de düzelme veya
atağın süresinin kısalmasına etkileri olmadığı saptanmıştır. Sistematik çalışmalarda akut
atak dışında KOAH’ta mukolitiklerin rutin kullanıldıklarında akut atak sayısında
azalma ve hastalık gün sayısında azalma yaptıkları bulunmuştur(144,145).
2.6.2.6.AŞILAR
Đnfluenza aşıları, KOAH’lı hastalarda ciddi hastalık ve ölümleri azaltabilir. Aşılar
yılda bir veya iki kez yapılır. KOAH’lı hastalarda pnömokok aşıları uygulanması
düşünülebilir(21,122).
2.6.2.7.A)TĐOKSĐDA) AJA)LAR
Özellikle N-asetil sisteinin alevlenmelerin sıklığını azalttığı gösterilmiştir(21).
54
2.6.2.8.)O)Đ)VAZĐV MEKA)ĐK VE)TĐLASYO)
Birkaç çalışmada NIMV’nin invaziv mekanik ventilasyon gereksinimini azalttığı
ve sağkalımı uzattığı gösterilmiştir(146,147).
Bir meta analizde randomize NIMV alan hastalarda invaziv mekanik ventilasyona
ihtiyacı önemli oranda azalmış ve ölüm riskide düşmüştür(145). Bir başka çalışmada
benzer sonuçlar elde edilmiştir(149). Hastaneye yatan, hızlı klinik kötüleşme ile giden
KOAH atağı hastaları güncel uluslar arası yoğun bakım uzlaşı raporuna göre NIMV için
adaydır(150).
)on Đnvaziv Mekanik Ventilasyon Uygulama Ölçütleri:
A-Solunum yetmezliğine ait semptom ve bulgular:
• Đstirahat dispnesi
• Solunum dakika sayısı >25/dk
• Yardımcı solunum kaslarının kullanımı,
• Paradoks solunum varlığı.
• PaCO2>45 mmHg ve pH<7.35
• Oda havasında PaO2<60mmHg veya PaO2/FiO2<250
B-IMV uygulanabilir olgu:
• Koopere, hava yolunu koruyan,
• Bulber fonksiyonların normal veya normale yakın olduğu,
• Hemodinamik olarak stabil olan,
• Sekresyonlarını temizleyebilen,
• Maskenin uygulanabilir olduğu olgular. (151)
55
)on Đnvaziv Mekanik Ventilasyon Kontrendikasyonları.
1-Kesin kontrendikasyonlar:
• Acil entübasyon endikasyonu (solunumsal ve kardiak arrest)
• Koma
• Ciddi hemodinamik insitabilite
• Đkiden fazla organ yetmezliği
• Ciddi bulber fonksiyon bozukluğu
• Ciddi yüz travması
2-Relatif Kontrendikasyonlar:
• Konfüze veya kooperasyonu iyi olmayan hastalar
• Myokard enfarktüsü
• Stabil olmayan anjina
• Orta dereceli bulber fonksiyon bozukluğu
• Yetersiz öksürük refleksi
• Yakın zamanda geçirilmiş özofagus veya gastrik cerrahi
• Yüz deformitesi
2.6.2.9. CERRAHĐ TEDAVĐLER
KOAH’ta uygulanan cerrahi tedaviler arasında büllektomi, akciğer hacim
küçültme cerrahisi ve akciğer transplantasyonu sayılabilir. Bu tedaviler ancak seçilmiş
KOAH vakalarında uygulanır.(21)
56
2.7. KOAH ATAĞI)DA HASTA)EYE YATIRMA E)DĐKASYO)U (152)
• Yüksek riskli eşlik eden hastalıkların varlığı: pnömoni, kardiak aritmi, konjestif
kalp yetmezliği, diabetes mellitus, karaciğer ve böbrek yetmezliği
• Ayaktan yapılan tedaviye semptomların yetersiz cevabı
• Dispnede belirgin artış
• Semptomlardan dolayı uykuda ve yemede bozukluk
• Hipokseminin kötüleşmesi
• Hiperkapninin kötüleşmesi
• Mental durumda değişiklikler
• Hastaya bakan kimsenin olmayışı
• Tanının kesin olmaması
• Yetersiz ev bakımı
2.8.Đ)VAZĐV MEKA)ĐK VE)TĐLASYO) E)DĐKASYO)U (153)
- Yardımcı solunum kaslarının kullanıldığı şiddetli nefes darlığı
- Solunum sayısının dakikada 35’in üzerinde olması
- Yaşamı tehtid eden hipoksemi (PaO2<40 mmHg ve PaO2/FiO2<200)
- Ciddi asidoz (pH<7.25) ve hiperkapni (PaCO2>60 mmHg)
- Solunum durması
- Somnolans, mental durumda bozulma
- Kardiyovasküler komplikasyonlar (hipotansiyon, şok, kalp yetmezliği)
- Diğer komplikasyonlar (metabolik bozukluklar, sepsis, pnömoni, pulmoner emboli,
barotravma, masif plevral efüzyon)
57
-Đnvaziv olmayan mekanik ventilasyonda başarısızlık.
2.9.KOAH ATAĞI)DA TABURCU EDĐLME KRĐTERLERĐ
Atak sırasında hipoksemi gelişen olgularda , taburcu edilmeden önce mutlaka
arteryel kan gazı kontrolü yapılmalıdır. Tedaviye rağmen hipoksisi devam ediyorsa
uzun süreli oksijen tedavisi açısından değerlendirilmelidir. Taburcu olduktan sonra ilk
kontrolün 4-6 hafta sonra yapılması önerilmektedir.
Taburcu edilme kriteri:
-Atak öncesi yürüyebilen hastanın oda içinde yürüyebilir hale gelmesi
-Yemek yiyebilmesi ve sık sık nefes darlığı ile uyanmaması
-Her 4 saatte bir defadan daha sık inhale ß2 agonist tedavisine ihtiyaç duyulmaması
-Reaktif hava yolu hastalığı varsa, stabil şekilde kontrol altında olması
-Paranteral tedavi kesildikten sonra 12-24 saat içinde klinik durumun stabil olması
-Arter kan gazlarının son 12-24 saat içinde sabit olması
-Hastanın veya evde hastaya bakacak kişinin, ilaçların hatasız olarak nasıl kullanacağını
öğrenmiş olması
-Đzleme ve evde bakım olanaklarının sağlanmış olması
-Hastanın, ailesinin ve doktorun evde tedavinin başarı ile sürdürülebileceğinden emin
olması
2.10 PROKALSĐTO)Đ)
Prokalsitonin; inflamatuar yanıtın mevcut parametrelerinden farklı özellikleri
olan yeni bir tanısal parametredir. Özellikle bakteriyel inflamasyonda sepsis ve
58
multiorgan yetmezlik sendromunda indüklenir. Prokalsitonin viral infeksiyonlar,
otoimmun hastalıklar, neoplastik hastalıklar, cerrahi travmalarda ya çok az artar yada
hiç artmaz ; bu nedenle prokalsitonin bakteriyel ve nonbakteriyel inflamasyonun ayırıcı
tanısında kullanılır (154).
Prokalsitonin moleküller ağırlığı yaklaşık 13 kD olan 116 aminoasitten oluşan bir
proteindir. Prokalsitonin aminoasit dizilimi kalsitonin prohormonu ile eşdeğerdir. 60-91
arası (32 aminoasit) dizilimi kalsitonini oluşturmaktadır. Aktif kalsitonin, prohormonun
intrasellüler proteolitik işleminden sonra troid bezinin C-hücreleri tarafından salgılanır
(155,156)
Prokalsitonin ve kalsitonin sentezi preprokalsitonin adı verilen 141 aminoasit
içeren peptidin trankripsiyonu ile başlamaktır. Bu protein bir sinyal dizisi (11-25
aminoasitler), prokalsitonin N-terminal bölgesi (N-proCT), kalsitonin dizisi ve
ketakalsin adı verilen prokalsitoninin C-terminal bölgesini içermektedir(157). Sinyal
dizisi proteinin endoplazmik retikuluma alınmasına aracılık eder. Endoplazmik
retikuluma alındıktan sonra bu sinyal peptidi degrade olur ve geriye kalan protein
kalsitonin 60-91 pozisyonlardaki aminoasit dizisini içeren prokalsitonindir. Daha ileri
proteoliz ile kalsitonin prokalsitoninden ayrılır. Endotoksin ve sitokinlerin etkisi altında
bu son proteolitik basamak inhibe olur ve prokalsitonin ve fragmanları (katakalsin, NPröCT) dolaşıma salınır (158). Kalsitonine karşılık gelen homolog nukleotid dizilimleri
olan dört gen bilinmektedir. Bu genler kalsitonin gen ailesi olarak adlandırılır. Ancak
bunların hepside peptidhormon kalsitonin üretmemektedir. Kalsitonin ve öncül proteini
olan
prokalsitonin
sentezinden
CALC-I
59
geni
sorumludur.
CALC-I
geninin
transkripsiyonundan sonra primer transkript yaklaşık 16 kD’luk moleküler ağırlığı olan
141 aminoasitlik bir proteini kodlayan
mRNA’ya dönüştürülür. Bu protein
preprokalsitonin olup içinde işaret dizisi (1-25 aminosit),prokalsitoninin N terminal
bölgesi, kalsitonin dizisi ve prokalsitoninin C terminal bölgesini (katekalsin )
barındırır(156,159). Đşaret dizisi endoplazmik retikulumda parçalanır ve kalan protein
prokalsitonin olarak adlandırılır (116 aminoasit). Kalsitonini oluşturan dizinin etrafı
polibazik aminoasitlerle çevrilidir. Bunlar enzim prohormon konvertaz için spesifik
proteolizis dizileridir. Proteolizis sonucu prtokalsitonin parçalanma ürünleri ortaya
çıkar. Bu ürünler N-PCT(57 aminoasit), kalsitonin
(32 aminoasit), katakalsin (21
aminoasit) ve diğer kombinasyonlardır(160). Sistin artıkları ile siklik bir yapının
oluşması ve C-terminal glisinin karboksipeptidazla parçalanması ve bu molekülün
aminlenmesi. (peptil glisin amidetin) kalsitoninin son şeklidir ve matur kalsitonin adını
alır. Matur kalsitonin ve öncül formlar içerisindeki kalsitoninlerin hepsine birden
immun reaktif kalsitonin adı verilir. (155,156). Prokalsitonin golgi cisimciği ve
sekresyon granüllerinde seri pottranslosyonel proteolitik parçalanmaya uğrar. Matur
aminleşmiş kalsitonin bu stoplazmik sekretuar granüllerde depolanır. Uygun
stimuluslarla granüller ekzositozla hücre dışına sekrete edilir. Buna “regüle sekresyon”
denir(160). Normal koşullarda kalsitoninin dolaşıma salınımı kalsiyum bağımlı
stimuluslarla düzenlenir. Kalsitoninin plazmadaki yarılanma süresi sadece birkaç
dakikadır(161).
Prokalsitonin invivo ve invitro koşullarda çok stabil bir protein olup plazmada
hormonal aktif kalsitonine parçalanmaz. Prokalsitoninin yarılanma süresi yaklaşık 9-24
60
saattir(161).
Sağlıklı bireylerde prokalsitonin plazma konsantrasyonları düşük
düzeylerde olup mevcut prokalsitonin
ölçüm yöntemlerinin belirleyebileceği
düzeylerin altındadır. (<0,1ng/mL) Ciddi infeksiyonlarda ve sepsiste prokalsitonin
plazma konsantrasyonları 1 mg/mL’den 1000 ng/mL’ye
kadar değişen düzeylerde
bulunur. Bakteriyel inflamasyon ve sepsiste kalsitoninin öncül petidlerinin diğer
parçalanma ürünleri plazmada bulunmaktadır. Bununla birlikte prokalsitonin bu
peptidlerin esas ürünüdür(161,162,163).
Serum prokalsitonin seviyeleri enfeksiyon varlığında hızla artar. Enfeksiyonlar
sırasında prokalsitonin salınımı direkt mikrobiyal toksinlere bağlı olabileceği gibi
(örnek endotoksin), indirekt olarak hümoral faktörler veya hücresel bağışıklık sistemi
şeklinde olabilir. Bu salınım viral enfeksiyonlar esnasında sitokinler tarafından
azaltılmaktadır, böylece prokalsitonin serum seviyeleri bakteriyel enfeksiyonlarda viral
enfeksiyonlara ve diğer inflamatuar durumlara kıyasla daha fazla artmaktadır.
2.9.1 SOLU)UM SĐSTEMĐ VE PROKALSĐTO)Đ)
Toplam immunreaktif kalsitonin miktarı, normal akciğerlerde insan vücudundaki
herhangi bir dokudakinden daha fazladır. Bu hormon hava yolu lümenine kadar uzanan
ve
bazal
membrana
yerleşmiş
pulmoner
nöroendokrin
hücrelerin
içerisinde
bulunur(164). Benzer hücreler trakea ve larenkste de vardır.
Kalsitonin, kalsiyumun transelluler ve intrasellüer hareketlerini etkiler ve böylece
intrapulmoner parakrin bir etki meydana getirir. Lokal pulmoner kan akımını
düzenlediği ve kartilaj büyümesini arttırdığı gösterilmiştir. Ayrıca bombesin benzeri
61
peptidlerin ve substans – P’nin bronkokonstruktör etkilerini bloke eder(165).
Kalsitonin esas olarak troidin C hücrelerinden köken aldığı bilinmekteyse de akciğerin
kulchitsky hücreleri, gastrointestinal sistem, lökositler ve pitüiter bez gibi dokularda da
bulunmuştur.(163)
2.9.2 AKCĐĞER PATOLOJĐLERĐ)DE PROKALSĐTO)Đ)
1-Pnömoni: Akut bakteriyel pnömonilerde her zaman plazma düzeyleri artmaz.
Pnömonideki prokalsitonin düzeyleri sıklıkla sepsis, peritonit veya ağır yumuşak doku
enfeksiyonundakinden yüksek değildir. Đzole akut pnömonili hastalarda immunreaktif
kalsitonin düzeyi artar. Viral kökenli pnömonilerde serumda immünreaktif kalsitonin
düşük düzeylerdedir. Aspirasyon pnömonisinde genellikle prokalsitonin ve kalsitonin
düzeyleri artar. Aspirasyonu takiben komplikasyon gelişmezse prokalsitonin değerleri
birkaç gün içinde düşer(166).
2-Kronik
Akciğer
Hastalıkları:
Bazı
kronik
nonneoplastik
akciğer
hastalıklarında serum kalsitonin ve kalsitonin öncül molekülleri hafif artmış bulunabilir.
Sigara içme alışkanlığı olan, kronik obstrüktif akciğer hastalarında prokalsitonin
düzeyleri hafif artmıştır. Ancak bu değerler sağlıklı insanlardakinden çok az
üzerindedir. Kronik inflamasyon ve bakteriyel superenfeksiyonlar bu durumu
açıklayabilir(167).
3-Tüberküloz: Tüberküloz hastalarında hem tanı aşamasında hem de tedavi
süresince serum prokalsitonin değeri hafif artmış veya normal düzeylerdedir(168).
62
MATERYAL-METOT
Çalışmaya Ocak 2009- Haziran 2009 tarihleri arasında KOAH atağı tanısıyla
Yedikule Göğüs Hastalıkları Eğitim araştırma Hastanesi acil poliklinik ve gündüz
polikliniğine başvuran 54 hasta alındı.
1-
ÇALIŞMAYA DAHĐL EDĐLME KRĐTERLERĐ:
KOAH’lı hasta aşağıdaki kriterlere göre tanımlandı:
Hastalık açısından 10 yıldan uzun süre sigara içen veya biyomass maruziyeti
tanımlayan 40 yaş üstü, dispne, kronik öksürük veya balgam mevcudiyeti olan bir
hastada spirometri ile kanıtlanmış hava yolu obstrüksiyonu mevcudiyeti ve bu hava
yolu kısıtlılığının reversibl olmaması.
Hastalara yapılan SFT’inde post bronkodilatatör FEV1 değerine göre;
Stage I FEV1/FVC<%70 ve FEV1≥ %80(beklenen)
Stage II FEV1/FVC<%70 ve %50≤ FEV1<%80(beklenen)
Stage III FEV1/FVC<%70 ve %30≤ FEV1<%50 (beklenen)
StageIV FEV1/FVC<%70 ve FEV1< %30(beklenen) veya FEV1<%50 ve
kronik
Solunum yetmezliği mevcudiyeti olan hastalardan Stage I dışındakiler
çalışmaya alındı.
KOAH Akut Atak:
“Hastanın stabil iken mevcut olan dispne, öksürük ve/veya balgam miktarında normal
günlük varyasyonların dışında bir değişiklik olması, bunun akut biçimde başlaması ve
63
hastalığın normal tedavisinde değişiklik gerektiren bir durumun söz konusu olması”
durumu olarak kabul edildi.
Enfeksiyöz akut atak:
• Dispnede artma
• Balgam miktarında artma
• Balgam pürülansında artma
Üç semptomun birlikte bulunması veya biri balgam pürülansında artma olmak üzere iki
semptom varlığı veya mekanik ventilasyon gerektiren ciddi atak olarak tanımlandı.
2-
EKARTE EDĐLME KRĐTERLERĐ:
KOAH dışında akut atak semptomlarını açıklayabilecek başka bir hastalık mevcudiyeti,
psikiyatrik komorbiditeler, immunsupresyon, astma, çalışmaya dahil edilmeden önceki
üç hafta içinde hastane başvurusu olup herhangi bir antibiyotik veya steroid tedavisi
başlanan hastalar.
Çalışmaya 3 grup hasta dahil edildi:
Grup
I: Bakteriyel enfeksiyona bağlı akut atak tanımına uyan ve/veya lökositoz,
sedimantasyon , CRP yüksekliği ve ateş yükselmesi olan ya da balgam kültürlerinde
etken mikroorganizma üretilen enfeksiyöz KOAH akut atak hastaları.
Grup
II: Enfeksizyöz atak kriterlerini taşımayan ve lökositoz, sedimantasyon, CRP
yüksekliği olmayan ve balgam kültürlerinde herhangi bir mikroorganizma üremeyen
KOAH akut ataklar.
64
Grup III: Stabil KOAH hastaları.
Çalışmaya alınan hastalar atağın şiddeti açısından Anthonisen’in kriterleri
kullanılarak değerlendirildi. Buna göre ağır, orta, hafif atak olmak üzere atak şiddetleri
belirlendi.
.
ÇALIŞMA PROTOKOLÜ
Hastalardan çalışma başlangıcında anamnezleri alındı, fizik muayeneleri yapıldı
ve bulguları kaydedildi, akciğer grafisi çekildi, hemogram, AST, ALT, LDH, Total
protein, üre, kreatinin, CRP, sedimantasyon değerlerine bakıldı. SFT bulguları
değerlendirildi, arter kan gazı analizleri yapıldı, bu bulgularla KOAH akut atak tanısı
alan hastalarda hastaneye yatışı takiben prokalsitonin düzeyleri alındı. Stabil KOAH’lı
hastalarda ise bazal prokalsitonin düzeyine bakılması dışında ilave bir tetkik yapılmadı,
hastane yatışı olmadı ve idame tedavi dışında tedavi verilmedi.
Serum prokalsitonin düzeylerinin belirlenmesinde enzim işaretli floreskant
ölçümü(ELĐSA) prensibine dayanan ticari kit(Biomerieux SA,FRANCE) kullanıldı.
Hastalara tedavi planlaması şöyle yapıldı:
Grup I:
Ayaktan tedavi verilen hastalar:
1-Formoterol fumorat 12 mcg +budesonide 400 mcg sabah 1 akşam 1 doz
2-Tiotropium Bromür 18 mcg/doz sabah 1 kuru toz inhalasyon şeklinde
3-Nazal oksijen Saturasyon %90 civarında tutulacak şekilde gerekiyor ise
65
4-Teofilin başlangıç 6 mg/kg yükleme dozu 30 dakikada ve idame dozu 0.5 mg/kg/saat
şeklinde
5-Steroid 40 mg/gün metil prednizolon (10 gün)
6-Antibiotik seçimi ise:
Grup
Grup A
Grup B
Grup C
Oral tedavi
Eğer sadece bir
semptom var ise
antibiotik vermeye
gerek yok ancak
vermek gerekirse
ß-laktam
Tetrasiklin
TMP/SMX
Kötü
gidiş -ß-laktam-ßaçısından
risk laktamaz
faktörü olan orta inhibitörü
atak
Hafif atak ve kötü
gidiş
açısından
risk
faktörü
yok(1)
Psödomonas riski -Florokinolonlar
olan ağır atak(2)
(yüksek
doz
ciprofloksasin
veya levofloksasin
750 mg)
Alternatif oral tedavi
Paranteral tedavi
ß-laktam-ß laktamaz
inhibitörü
-Makrolitler
-2.,3.kuşak
sefalosporinler
Ketolidler(telitromisin)
-Florokinolonlar
Gemifloksasin
Levofloksasin
moksifloksasin
-ß-laktam-ßlaktamaz
inhibitörü
-2.,3.
kuşak
sefalosporinler
-Florokinolonlar
-Florokinolonlar
(yüksek
doz
ciprofloksasin
veya levofloksasin
750 mg)
-Psödomonas
aktivitesi olan ßlaktamlar
(1)Komorbid hastalık varlığı, ağır KOAH, yılda 3’den daha sık atak, son 3 ay içinde
antibiotik kullanımı
(2)Yakın zamanda hospitalizasyon, sık sık antibiotik kullanımı, son 1 yıl içinde 4’ den
fazla ciddi atak, daha önceki atak sırasında veya stabil dönemde psödomonas izole
edilmiş olması.
66
Hastanede yatarak tedavi gören hastalar:
1- Đpratropium Bromür 0,5 mg+ Salbutamol 2,5 mg nebül 4x1 , 6 saatte 1 kez
nebülizatör ile
2- Budesonide 0,5 mg/ml nebül 2x1, 12 saatte 1 kez nebülizatör ile
3- Nazal oksijen saturasyon %90 civarında tutulacak şekilde
4- Teofilin başlangıç 6 mg/kgr yükleme dozu 30 dk’da ve idame dozu 0,5
mg/kgr/saat şeklinde
5- Steroid 40mg/gün metil prednizolon (10 gün)
6- Antibiyotik
GRUP II:
Ayaktan tedavi:
1-Formoterol fumorat 12 mcg+budesonide 400 mcg sabah 1 akşam 1 doz
2-Tiotropium Bromür 18 mcg/doz sabah 1 kuru toz inhalasyon
3-Nazal oksijen saturasyon %90 civarında tutulacak şekilde gerekiyor ise .
4-Teofilin başlangıç 6 mg/kg yükleme dozu 30 dakikada ve idame dozu 0.5 Mg/kg/saat
şeklinde
5-Steroid 40 mg/gün metil prednizolon 10 gün
67
Hastanede yatarak tedavi gören hastalar:
1- Đpratropium Bromür 0,5 mg + Salbutamol 2,5 mg nebül
4x1, 6 saatte 1 kez
nebülizatör ile
2- Budesonide 0,5 mg/ml nebül 2x1, 12 saatte 1 kez nebülizatör ile
3-Nazal oksijen saturasyon %90 civarında tutulacak şekilde
4-Teofilin başlangıç 6 mg/kg yükleme dozu 30 dakikada ve idame dozu 0.5
Mg/kg/saat şeklinde
5-Steroid 40 mg/gün metil prednizolon 10 gün
GRUP III(stabil KOAH hastaları)
1-Formoterol fumorat 12 mcg+budesonide 400 mcg sabah 1 doz akşam 1 doz
2-Tiotropium Bromür 18 mcg/doz sabah 1 kuru toz inhalasyon
TAKĐP
Hastaların takibinde tedavinin 10. günü antibiotik ve paranteral steroidleri kesildi
ve kontrol prokalsitonin düzeyine bakıldı.
ĐSTATĐSTĐKSEL A)ALĐZ
Gruplar arasında yaş, SFT, kan gazı, lökosit, CRP, total protein ve prokalsitonin
karşılaştırılmasında ANOVA ve Tukey HSD ile Kruskal Wallis testi kullanıldı.
Kategorik değişkenlerde (cinsiyet, normal, patolojik vb.) ise ki-kare yöntemi kullanıldı
.Başlangıç ve kontrol prokalsitonin karşılaştırılmasında ise Wilcoxon rank testi
kullanıldı ve p<0.05 anlamlı kabul edildi.
68
BULGULAR
Çalışmaya , kriterlere uyan grup-I’de 20 hasta , grup-II’de 24 hasta, Grup-III’de
15 olmak üzere 55 hasta alındı. Grup –III’de 1 hastada balgam kültüründe etken ürediği
için ve grup-II’de 4 hastada balgam kültüründe etken ürediği için çalışmadan çıkarıldı.
Grup-I’de yaş ortalaması 57 ± 10.86,17 (40-82) erkek, 3 kadın hasta alındı. 4
hasta hastanede interne edilerek, 16 hasta ayaktan takip edildi. Anthonisen kriterlerine
göre 11 hasta ağır atak, 5 hasta orta derecede atak, 4 hasta hafif ataktı. Hastaların
hiçbirinde yoğun bakım ünitesine sevk endikasyonu doğmadı, hiçbir hastada ölüm
görülmedi. Hastaların
19’u sigara içmekte, 1 hasta sigara içmemekteydi ancak
biyomass maruziyeti vardı. Hastaların balgam kültürlerine göre üreyen etkenler 14
hastada str. Pneumoniae, 2 hastada klebsiella, 1 hastada pseudomonas aeroginosa, 1
hastada acinetobacter, 1 hastada E. Koli, 1 hastada proteus mirabilis’di. Hastaların
13’ünde radyolojik bulgu vardı, 3 hastada radyolojik bulgu yoktu. 19 hastada CRP
yüksek, 1 hastada normaldi. 18 hastada sedimantasyon yüksek, 2 hastada normaldi. 15
hastada lökositoz mevcut olup 5 hastada normaldi .
Hastaların SFT ve kan gazı
değerleri tablo XIII’ de özetlenmiştir..
Grup II’de yaş ortalaması 63.95± 13.07 (39-84) olan 16 erkek 4 kadın hasta
alındı. 3 hasta hastanede interne edildi, 17 hasta ayaktan takip edildi. 6 hasta ağır atak, 7
hasta orta derecede atak, 7 hasta hafif atak olarak tespit edildi. Hastaların hiçbirinde
yoğun bakım ünitesine sevk endikasyonu doğmadı, hiçbir hastada ölüm görülmedi,
hastaların 18’i sigara içmekte, 2 kadın hasta içmemekteydi, ancak biyomass maruziyeti
69
vardı. Hastaların hiçbirinde balgam kültürlerinde üreme olmadı. 2 hastada radyolojik
bulgu olup, 18 hastada yoktu, 6 hastada CRP yüksek olup, 14 hastada normaldi .
Sedimantasyon 18 hastada normal olup, 2 hastada yüksekti. 20 hastada da lökosit sayısı
normaldi . Hastaların solunum fonksiyon testleri ve kan gazı değerleri tablo XIII’de
özetlenmiştir..
Grup III’de yaş ortalaması 63.71±9.86 (46-76) olan 14 hasta alındı. Hastaların 13
tanesi erkek 1 tanesi bayandı. Hastaların hepsi ayaktan takip edildi. 14 hastanın hepsi
sigara içmekteydi. Hastaların hiçbirinde balgam kültürlerinde üreme olmadı, hastaların
hiçbirinde akciğer grafilerinde radyolojik
bulgu yoktu, hastaların hepsinde CRP
normaldi. Hastaların hepsinde sedimantasyon normaldi , hastaların hepsinin lökosit
sayısı normaldi . Hastaların solunum fonksiyon testleri ve kan gazı sonuçları tablo
XIII’de özetlendi.
Tablo XI: Demografik veriler
GRUP (I)
(n=20)
YAŞ
57,00 (10,86)
CĐNSĐYET
17 erkek,3 kadın
19 var, 1 yok
SĐGARA
PAKET/YIL
RADYOLOJĐK 13 var, 7 yok
BULGU
GRUP (II)
(n=20)
63,95 (13,07)
GRUP (III)
(n=14)
63,71 (9,86)
16 erkek,4 kadın
18 var, 2 yok
13 erkek,1 kadın
14 var
2 var, 18 yok
14 yok
p
0,117
0,583
0,452
0,000***
Gruplar arasında cinsiyet dağılımı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur. p>0,05
Gruplar arası sigara kullanım sıklığı bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur. p>0,05
70
Enfekte olgularda radyolojik bulgu varlığı nonenfekte ve stabil gruplara göre
anlamlı derecede daha fazladır. p<0,001
Tablo XII: Laboratuvar bulguları
GRUP (II)
GRUP (III)
GRUP (I)
(n=20)
(n=20)
(n=14)
1
normal,19
yüksek
14
normal,
6
yüksek
14
normal
CRP
SEDĐMANTASYON 2 normal,18 yüksek 18 normal, 2 yüksek 14 normal
5 normal, 15 yüksek 20 normal
14 normal
LÖKOSĐT
75.49±70,11
5,91±4,000
3,61±1,66
CRP
21,10±14,74
17,29±6,66
SEDĐMANTASYON 62,80±23,75
159,85±55,19
143,30±20,93
145,50±18,36
LDH
7,47±0,54
7,51±0,46
7,51±0,48
TOTAL PROTEĐN
14.630±2846.62
8.290±2132.18
7821±1627.73
LÖKOSĐT
p
0,000***
0,000***
0,000***
0,000***
0,000
0,738
0,976
0,000***
Enfekte olgularda CRP yüksekliği nonenfekte ve stabil gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,001
Enfekte olgularda sedimantasyon yüksekliği nonenfekte ve stabil gruplara göre
anlamlı derecede daha yüksekti. p<0,001
Enfekte olgularda lökositoz sıklığı nonenfekte ve stabil gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,001
Enfekte olgularda CRP değeri nonenfekte ve stabil gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,001
Enfekte olgularda sedimantasyon değeri nonenfekte ve stabil gruplara göre
anlamlı derecede daha yüksekti.
Gruplar arasında LDH değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur. p>0,05
71
Gruplar arasında total protein değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur. p>0,05
Enfekte olgularda lökosit değerleri nonenlfekte ve stabil gruplara göre anlamlı
derecede daha fazladır. P<0,001
Tablo XIII: Solunum Fonksiyon Testleri ve Kan gazları
GRUP (I)
(n=20)
GRUP (II)
(n=20)
GRUP (III)
(n=14)
FVC
FVC%
FEV1
1,66 ±0,91
1,40±0,62
2,04±0,66
0,049*
43,70 ± 21,04
1,17±0,67
42,75±15,08
0,93±0,45
58,21±14,9
1,56 ±0,55
0,034*
0,007*
FEV1%
FEV1/FVC
pH
pCO2
pO2
SatO2%
38,35±19,79
68,80±15,51
36,20±14,70
61,85±10,17
57,50±18,27
70,57±6,56
0,006*
0,092
7,40±0,06
7,39±0,03
7,39±0,03
0,506
43,24±7,82
64,50±14,74
48,53±8,83
57,70±9,83
41,41±4,73
79,79±14,41
0,020*
0,000***
89,90±8,41
88,33±5,36
94,84±2,84
0,14*
Stabil grubun
p
FVC değerleri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,05
Stabil grubun FVC% değerleri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. P<0,05
Stabil grubun FEV1 değerleri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,01
Stabil grubun FEV1% değerleri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti .p<0,01
Gruplar arasında FEV1/FVC oranları bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık yoktur.p>0,05
72
Gruplar arasında pH değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
yoktur. p>0,05
Nonenfekte grubun pCO2 değerleri stabil ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,05
Stabil grubun pO2 değerleri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,001
Stabil grubun SatO2% değeri nonenfekte ve enfekte gruplara göre anlamlı
derecede daha yüksekti. p<0,05
Tablo XIV:Prokalsitonin Tedavi Öncesi ve Sonrası Değerleri
Prokalsitonin
GRUP I
GRUP II
GRUP III
Tedavi öncesi
0,31±0,07
0,22±0,05
0,09±0,05
Tedavi Sonrası
0,06±0,04
0,05±0,01
0,05±0,04
p
0,000***
0,443
* p<0,05
** p<0,01
*** p<0,001
73
p
0,000
0,000
0,05
ŞEKĐL I:Tedavi öncesi ve tedavi sonrası prokalsitonin değerleri.
Prokalsitonin
0,35
önce
Tedavi öncesi
Tedavi sonrası
0,3
0,25
önce
0,2
0,15
0,1
önce
sonra
sonra
sonra
0,05
0
Grup I
Grup II
Grup III
Enfekte olgularda tedavi öncesi prokalsitonin değerleri nonenfekte ve stabil
gruplara göre anlamlı derecede daha yüksektir. Aynı şekilde nonenfekte grubun
değerleri de stabil gruba göre anlamlı olarak daha yüksektir. p<0.001
Gruplar arasında tedavi sonrası prokalsitonin değerleri bakımından, istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık saptanamadı. p>0.05
Tüm gruplarda tedavi öncesi prokalsitonin değerleri anlamlı derecede düşmüştür.
74
TARTIŞMA
Akut atak,
KOAH’ta ciddi bir morbidite ve mortalite nedenidir. Ulusal ve
uluslararası rehberlere göre de, bu durumda genellikle antibiotik başlanır. Bununla
birlikte KOAH akut atakta ki hastaların yaklaşık %50’sinde bakteriyel etken izole
edilmiştir ve ayrıca bu izole edilen etkenlerinde akut ataktan sorumlu mu olduğu yoksa
kolonizisyona mı bağlı olduğu tartışmalidir.
Yapılan çalışmalarda, serum
prokalsitonin düzeyinin de bakteriyel enfeksiyonu belirlemede en iyi biyomarkerlerden
biri olduğu ileri sürülmüştür.
Prokalsitonin moleküler ağırlığı 13 kD olan ve 116 aminoasitten oluşan
inflamatuar yanıtın tanısal parametrelerinden biridir. Özellikle bakteriyel enfeksiyon,
sepsis, multiorgan yetmezlik sendromunda salınımı artar.
Prokalsitonin, troidin C
hücrelerinden köken alır.
Serum prokalsitonin seviyeleri bakteriyel enfeksiyon varlığında hızla artmaktadır.
bakteriyel enfeksiyonlar sırasında prokalsitonin salınımı direkt mikrobiyal toksinlere
bağlı olabileceği gibi, indirekt olarak da hümoral faktörler veya hücresel bağışıklık
sistemine bağlı olarakta olabilir. Bu salınım viral enfeksiyonlar sırasında sitokinler
tarafından azaltılmaktadır.
Böylece prokalsitonin serum seviyeleri bakteriyel
enfeksiyonlarda viral enfeksiyonlara ve diğer inflamatuar durumlara kıyasla daha fazla
artmaktadır.
75
Prokalsitonin düzeyini baz alarak başlanan antibiotik tedavilerinin, gereksiz
antibiotik kullanımını güvenli bir şekilde azaltabileceği yönünde az sayıda da olsa
çalışmalar mevcuttur. Ancak, bu konuda yapılabilecek ek çalışmalara ihtiyaç olduğu da
belirtilmiştir.
Alt solunum yolu enfeksiyonlarının %75’i antibiotik ile tedavi edilmektedir,
ancak bunların çoğunluğu viral orjinlidir. Alt solunum yolu enfeksiyonunda bakteriyel
enfeksiyon
ihtimalini
hesaplamak
serum prokalsitonin
ölçümü
ile
mümkün
olabilmektedir.
KOAH atağında prokalsitonin düzeyine göre antibiyotik başlanması antibiyotik
kullanımını azaltır. Lüzumsuz antibiyotik kullanımının azalması ise ekonomik yükü
azaltır ve bakteriyel rezistans gelişimini önler.
Yüksek prokalsitonin düzeyi; ciddi sistemik enfeksiyonun varlığını, bakteriyel
temizlenmenin yavaşladığını ve yüksek virülanslı mikroorganizmayla konağın enfekte
olduğunu gösterir.
Schuertz ve arkadaşlarının çalışmasında prokalsitonin düzeyi <0.1µg/L olanlara
antibiotik kullanılması kesinlikle önerilmemekte, 0.1-0.25µg/L arasındaki değerlere
antibiotik önerilmemekte, ancak özel koşullarda gerekiyorsa kullanılabilir, prokalsitonin
düzeyi >0.25µg/L olanlara antibiotik önerilmekte, prokalsitonin düzeyi >0.5 µg/L
olanlara ise mutlaka antibiotik kullanımı önerilmektedir (169).
Prokalsitonin algoritmasına göre prokalsitonin düzeyinin başlangıç değerine göre
%80 düşme görülmesi durumunda antibiotik kesilmesini öneren çalışmalar mevcuttur.
76
Yaptığımız çalışmada
lökositoz,
CRP,
sedimantasyon yüksekliği olan ve
balgam kültüründe üreme olan 20 KOAH akut atak vakası, CRP, sedimantasyon,
lökositoz yüksekliği olmayan ve balgam kültüründe üreme saptanmayan 20 nonenfekte
akut atak hastası alınıp, kontrol grubu olarak 14 stabil KOAH’lı hasta alınmıştır.
Enfekte KOAH atak grubundaki hastalara 10 gün boyunca standart tedavi yanında
antibiyotik ve sistemik glukokortikosteroid verilmiş olup, enfekte olmayan KOAH atak
grubundaki
hastalara standart tedavi yanında sistemik glukokortikosteroid tedavisi
verilmiştir. Çalışmaya alınan hastaların başlangıç ve tedavi sonrası 10. günde
prokalsitonin düzeyleri ölçülmüştür.
Stolz ve arkadaşlarının (170) yaptığı çalışmada iki grup hasta alınmış bir gruba
prokalsitonin düzeyi bilinmeden antibiyotik başlanmış olup diğer gruba prokalsitonin
düzeyi ölçülerek antibiyotik başlanmıştır. Bu çalışmada amaç prokalsitonin düzeyini
bilmemizin verilen antibiyotik dozunu ve süresini etkileyip etkilemediğidir. Çalışma
sonucunda prokalsitonin düzeyi ölçülüp antibiyotik başlanan grupta diğer gruba göre
anlamlı derecede daha az süre antibiyotik kullanılmıştır. Đki grup arasında 6 aylık
takipte sonradan antibiyotik kullanımı açısından yani KOAH atak nüksü açısından fark
saptanmamıştır. Đki grup arasında takipte yeni atak sıklığı açısından ve hastanede yatış
sıklığı açısından fark saptanmamıştır. Sonuç olarak KOAH atağında acile gelen
hastalarda prokalsitonin düzeyine göre bakılarak antibiyotik başlanması lüzumsuz
antibiyotik kullanımını azaltmış, ekonomik yükü ve bakteriyel rezistans gelişmesini
azaltmıştır. Prokalsitonin düzeyi 0.1 ile 0.25µg/L arasında olanlarda standart tedavi ile
77
prokalsitonin
düzeyinin
düşmesi
bu
atakların
viral
kökenli
olabileceğini
düşündürmüştür(170) .
Biz çalışmamızda prokalsitonin düzeyine göre antibiotik verip vermiyeceğimize
karar vermedik. Tersine klinik bulgular, CRP, Lökosit, radyolojik infiltrasyon, pürülan
balgam ve balgamda bakteri mevcudiyeti gibi klinik ve bakteriyolojik olarak bakteriyel
enfeksiyon düşünülen olgularda antibiotik tedavisi uyguladık. Gerçekten bu olguların
hepsinde serum prokalsitonin düzeyi literatür ile uyumlu olarak 0.25µg/L üzerinde idi.
Bu da bize KOAH akut atağında bakteriyel enfeksiyon ve antibiotik kullanımına karar
vermede prokalsitonin düzeyine bakılmasının ve bu değerin de 0.25 µg/L üzerinde
olmasının antibiotik başlanması için anlamlı bir laboratuar parametre olduğunu
göstermektedir.
Schuetz ve arakadaşlarının (169) 1359 hasta üzerinde multicenter, randomize
kontrollü yaptığı çalışmada toplum kökenli pnömoni, KOAH akut atak, akut bronşit
nedeniyle tüm alt solunum yolu enfeksiyonları alınmış hastalar iki gruba ayrılmıştır. Bir
gruba standart tedavi ve antibiyotik başlanmış, diğer gruba prokalsitonin düzeyi
ölçülerek antibiyotik başlanmıştır. Prokalsitonin düzeyi <0.1 olan hastalara antibiyotik
kesinlikle önerilmemiş, 0.1-0.25 olanlara antibiyotik önerilmemiş, ancak bazı özel
durumlarda önerilmiş. Prokalsitonin düzeyi >0.25 olanlara antibiyotik önerilmiştir ve
yatış sırasında ilk saatte,
3, 5, 7’inci günlerde prokalsitonin düzeyi ölçülmüştür.
Prokalsitonin düzeyi standart algoritmaya göre %80 düşmüş ise bu çalışmada ise %90
oranında düşme saptandığında antibiyotik kesilmiştir. Mortalite ve yan etki açısından
78
iki grup arasında bir fark bulunamamıştır ve gereksiz kulanımında ve antibiyotik
kullanım
süresinin
kısaltılmasında
prokalsitonin
düzeyinin
faydalı
olduğu
gösterilmiştir(169).
Bizim çalışmamızda antibiyotik başlayıp bakteriyel enfeksiyona bağlı akut atak
kabul ettiğimiz hastalarda, 10 gün sonra tekrar prokalsitonin düzeyine baktığımızda
hepsinin 0.1 µg/L değerinin altına düştüğünü gördük. Ancak non bakteriyel , ya da
enfeksiyona bağlı olmayan akut atak ve stabil KOAH’lı grupta da değerler 10. günde
başlangıç değerlerine göre anlamlı ölçüde azalma gösterdi. Grup II yani bakteriyel
enfeksiyon dışı grupta bu durum viral enfeksiyona bağlı nedenlerle açıklanabilir. Perren
ve arkadaşları(171), KOAH akut atağı ve toplum kökenli pnömonili hastalarda serum
prokalsitonin ve CRP değerlerine bakmışlar, bütün hastalar antibiyotik tedavisi alırken
KOAH’lı hastalarda ilaveten steroid de kullanmışlardır. Toplum kökenli pnömonide
prokalsitonin ve CRP değerleri zaman içinde birbirine uygun bir şekilde azalır iken,
kortikosteroid kullanımının, altta yatan infeksiyon yeterli tedavi edilmiş ise
prokalsitonin ve CRP düzeyini etkilemediğini göstermişlerdir.
Daubin ve arkadaşlarının( 172) yaptığı tek merkezli prospektif çalışmada yoğun
bakım ünitesine yatan hastalarda yoğun bakımda kalış süresi ve üreyen mikroorganizma
açısından prokalsitonin düzeyi arasında ilişki incelenmiş yoğun bakım üniteisinde kalış
süresi ile prokalsitonin düzeyi arasında bir korelasyon bulunmamış, ayrıca viral
enfeksiyonların prokalsitonin seviyesini önemli derecede etkilemediği gösterilmiştir.
Prokalsitonin
yüksekliğinin
yoğun
göstermişlerdir(172).
79
bakım
mortalite
göstergesi
olduğunu
Neiser ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada KOAH akut atağının bakteriyel
enfeksiyona bağlı olup olmadığını balgam boyama ve prokalsitonin düzeyi ile
incelemiş. Endotrakeal aspirasyonu gram negatif olan ve prokalsitonin düzeyi 0.5’in altı
olan
atakların
%95’inden
fazlasının
nonenfeksiyöz
nedene
bağlı
olduğunu
bulmuşlardır(173).
Rammaert ve arkadaşlarının(174) yaptığı çalışmada yoğun bakım ünitesine
alınan KOAH’lı hastalarda yoğun bakım mortalitesinin klinik ve biyokimyasal
prediktörleri saptamak amacıyla yapılan çalışmada prokalsitonin düzeyi mortaliteyi
belirleyen bir risk faktörü olarak saptanmış ancak bu çalışmada akut bakteriyel
enfeksiyon ve nonbakteriyel atak arasında prokalsitonin seviyesi açısından bir fark
bulunamamıştır. Prokalsitonin seviyesi >0.24 olanlarda mortalite oranı yüksek
bulunmuştur(174).
Biz çalışmamızda prokalsitonin seviyesini atak şiddeti ve mortalite/ morbidite
göstergelerinin belirleyicisi olarak incelemedik. Ancak çalışmamıza alınan enfekte
KOAH akut atak hasta grubunda prokalsitonin seviyesi yüksek (>0.25 µG/L) olan
hastaların hepsi, Anthonisen grup I yani ciddi atak hasta grubunu oluşturmaktadır. Bu
da prokalsitonin seviyesi yüksekliğinin atak ciddiyetini belirleme açısından da
kullanılabileceğini göstermektedir.
Yapılan çalışmalarda enfekte olarak kabul edilip antibiyotik önerilen vakalarda
prokalsitonin düzeyi 0.25µg/L’in üzerinde tespit edilmiştir. Bizim çalışmamızda da
enfekte olarak kabul edilen vakaların prokalsitonin düzeyi 0.25µg/L’in üzeri tespit
edilip antibiotik tedavisinden sonra bu değerin 0.1µg/L’in altına indiği tespit edilmiştir.
80
Bakteriyel enfeksiyon dışı akut atak olarak çalışmamıza alınan hastalarda da
prokalsitonin seviyesi yüksek bulunmuştur ancak bu değer 0.1- 0.25µg/L arası
bulunmuştur. Rammaert ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da akut bakteriyel
enfeksiyon ve nonbakteriyel atak arasında prokalsitonin seviyesi açısından bir fark
bulunmamıştır(174). Çalışmamızda ki nonenfekte atakların prokalsitonin düzeyinin
standart tedavi ve steroid ile düşmesi bu atakların viral kökenli olabileceğini
düşündürmektedir.
.
81
SO)UÇ
KOAH akut atağında geleneksel bir klinisyen yaklaşımı olan tüm olgularda
hemen antibiyotik başlanmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Çünkü KOAH akut
atak olgularının yaklaşık %25-30’u bakteriyel enfeksiyonlar sonucudur ve bunun
dışında muhtemelen viral enfeksiyonlar ve enfeksiyon dışı nedenler de ataklardan
sorumludur.
KOAH akut atağı ile başvuran bir hastada klinik, bakteriyolojik ve radyolojik
bulgulara ilaveten serum prokalsitonin seviyesi ölçümünün antibiyotik başlanması
konusunda oldukça yararlı bir laboratuar parametre olduğunu düşünüyoruz. Bu ölçüm
hem antibiyotik kullanımına rehberlik edecek, hem de atağın ciddiyetini belirlemede,
mortalite / morbidite açısından ipuçları elde etmede ve hastanın klinik gidişi açısından
yol göstermede faydalı olacaktır. Burada 0.25 µg/L değeri, literatür ile uyumlu olarak
oldukça yararlı bir eşik değer olarak kullanılabilir. Bu değerin üzerinde olan hastalara
antibiyotik başlanmalıdır ve bu değer ne kadar yüksek ise hasta o kadar ciddi ve yakın
takip edilmelidir.
82
Aynı zamanda gereksiz ve uzun antibiyotik kullanımı açısından yine prokalsitonin
değeri ölçümü yol gösterici olabilir. 7-10 gün sonra 0.1µg/L’nin altına düşmesi
durumunda antibiyotik tedavisinin kesilebileceğini düşünmekteyiz.
Akılcı antibiotik kullanımı hem gereksiz antibiyotik tüketimi, ilaç ve tedavi
maliyetlerinin azaltılması açısından, hem de direnç gelişimi ve dirençli mikroorganizma
kolonizasyonunun önlenmesi açısından önemlidir.
.
83
VI ÖZET
Amaç
Akut atak, KOAH’da ciddi bir morbidite ve mortalite nedenidir. Ulusal ve
Uluslar arası rehberlere göre de , bu durumda antibiyotik başlanır. Bununla birlikte
KOAH akut ataktaki hastaların yaklaşık % 50’sinde bakteriyel etken izole edilmiştir ve
ayrıca bu izole edilen etkenlerinde akut ataktan mı sorumlu olduğu yoksa kolonizasyona
mı bağlı olduğu tartışmalıdır. Yapılan çalışmalarda serum prokalsitonin düzeyinin de
bakteriyel enfeksiyonu belirlemede en iyi biyomarkerlarden biri olduğu ileri
sürülmüştür.
Serum prokalsitonin seviyeleri bakteriyel enfeksiyon varlığında hızla
artmaktadır. Bakteriyel enfeksiyonlar sırasında prokalsitoninin salınımı direkt
mikrobiyal toksinlere bağlı olabileceği gibi, indirekt olarakta hümöral ve
hücresel bağışıklık sistemine bağlı olarakta olabilir. Bu salınım viral
enfeksiyonlar sırasında sitokinler tarafından azaltılmaktadır. Böylece
prokalsitonin seviyeleri bakteriyel enfeksiyonlarda viral enfeksiyonlara ve diğer
inflamatuar durumlara kıyasla daha fazla artmaktadır.
Yüksek prokalsitonin düzeyi; ciddi sistemik enfeksiyonun varlığını,
bakteriyel temizlenmenin yavaşladığını ve yüksek virülanslı mikroorganizmayla
konağın enfekte olduğunu gösterir.
Alt solunum yolu enfeksiyonlarının %75’i antibiyotik ile tedavi edilmektedir,
ancak bunların çoğunluğu viral orjinlidir. Alt solunum yolu enfeksiyonunda bakteriyel
enfeksiyon ihtimalini hesaplamak serum prokalsitonin ölçümü ile mümkün
olabilmektedir.
84
Prokalsitonin düzeyini baz alarak başlanan antibiotik tedavilerinin, gereksiz
antibiotik kullanımını güvenli bir şekilde azaltabileceği yönünde çalışmalar
mevcuttur.
Bu çalışmada KOAH akut atağında prokalsitonin ölçümü antibiotik
kullanımına rehberlik edebilir mi konusu araştırıldı.
.
Gereç ve yöntem
Çalışmaya lökositoz, CRP, Sedimantasyon yüksekliği olan ve balgam
kültürüyle etken izole edilmiş 20 enfekte KOAH atağıyla, lökositoz, CRP,
sedimantasyon yüksekliği olmayan ve balgam kültüründe etken izole edilmemiş 20
nonenfekte KOAH hastası alındı. 14 tane stabil KOAH kontrol grubu alındı.
.Enfekte KOAH grubuna 10 gün boyunca standart tedavi , antibiyotik ve
sistemik steroid verildi, nonenfekte gruba standart tedavi ve sistemik steroid
verildi . Hastaların tedavi başlangıcında ve tedavi sonu prokalsitonin değerleri
alınarak karşılaştırıldı.
85
Bulgular
0,1 µg/L prokalsitonin değerine yapılan çalışmalara göre antibiotik başlanmadı.
0.25 µg/L ve üzeri prokalsitonin değerine antibiotik başlandı. Enfekte grupta
prokalsitonin başlangıç değeri 0,25 µgr/L üzerinde bulundu. Nonenfekte grupta 0,10,25 µgr/L arası bulundu. Kontrol grubunda 0,1µg/L’in altı bulundu.
Çalışma sonucunda 10. gün alınan prokalsitonin değerleri her iki gruptada
0,1 µg/L altı ölçüldü. P<0,001. Sonuç olarak 10. günde prokalsitonin değeri tüm
gruplarda düşük bulundu.
Sonuç
Çalışmamızda enfekte KOAH atağında anbiotik ve steroid tedavisi ile
prokalsitonin düzeyinin düştüğü ve prokalsitonin düzeyinin antibiotik başlamada
takip ve izleme kriteri olarak kullanılabileceği görüldü ve nonenfekte KOAH
atağında 10 günlük steroid tedavisi ile prokalsitonin düzeyinin düştüğü görüldü.
Bu durumun atakların viral enfeksiyonlara bağlı olabileceği düşünüldü.
KOAH akut atağı ile başvuran bir hastada klinik, bakteriyolojik ve
radyolojik bulgulara ilaveten serum prokalsitonin seviyesi ölçümünün antibiotik
başlanması konusunda yararlı bir parametre olduğunu düşünmekteyiz.Bu ölçüm
hem antibiotik kullanımına rehberlik edecek, hem de atağın ciddiyetini
belirlemede, mortalite/morbidite açısından ipuçları elde etmede ve hastanın
klinik gidişi açısından yol göstermede faydalı olacaktır . Burada 0.25µg/L değeri
86
literatür ile uyumlu olarak oldukça yararlı bir eşik değer olarak kullanılabilir
.Bu değerin üzerinde olan hastalara antibiotik başlanmalıdır ve bu değer ne
kadar yüksek ise hasta o kadar ciddi ve yakın takip edilmelidir.
Aynı zamanda gereksiz ve uzun antibiotik kullanımı açısından yine
prokalsitonin değeri ölçümü yol gösterici olabilir. 7-10 gün sonra 0.1 µg/L’nin
altına düşmesi durumunda antibiotik tedavisinin kesilebileceğini düşünmekteyiz.
87
SUMMARY
Purpose
Severe respiratory failure in acute attacks of COPD is one the factors
leading.According the national and international contacts,, in this case antibiotics are
sabrded. However,since nealy so percent of COPD patients in acute attack was
isolated,and also this factor that you do not have to do is connected kolonization could
not be distinjoished.studies of serum procalcitonin levels in determining the bacterial
infection is believed to be one of the best biyomarker
Serum procalcitonin levels in the presence of bacterial infection is increasing
rapidly.During bacterial infections,such as procalcitonin may be directly connected to in
microbial and cellülar
immune system due to indirect incentives may be
humoral.These oscillations by cytokines during viral infections procalcitonin levels
reduced so bacterial infections viral infections and other inflammatory situations in
compored more is increasing.
High procalcitonin level,the existence of serious systemic infection,bacterial
cleaning slowness and high host infected with microorganisms virulans indicates.
Lower respiratory tract infections,75 percent are treated with antibiotics viral but
their majorty origin to calculate the likelihood of lower respiratory infection,bacterial
infection may be possible by measurement of serum procalcitonin.
Procalcitonin level of antibiotic treatments are based on the head,reduced
unnecessory efforts have been reported. Procalcitonin group antibiotic started.
Procalcitonin measurement in this study,acute attacks of COPD may issue
soldance use antibiotics was investigated.
Material and Methods
Work leukocytosis,CRP,sedimention ,height and the factors in spotum culture of
20 infected with COPD attacks,leukocytosis,CRP,sedimantion height and spotum
culture are not isolated from patients with COPD not 20 noninfecte one control group
receried 14 stable COPD
Infected for 10 days in the COPD group,the standart treatment,antibiotics and
systemic steroids were given,the standart treatment group and nonenfecte at the
beginning and end of treatment,systemic steroid treatment was patients procalcitonin
valuesobtained are compored.
88
Findins
0,1µg/L according to the studies to the value of procalcitonin was beginnig
antibiotic.0.25µg/L the value of procalcitonin and antibiotic was started infected group
to value of procalcitonin group antibiotic started,enfected initial value procalcitonin
between 0.1-0.25 µg/L found nonenfecte over 0.1µg/L found under.
Work received as a result of procalcitonin values ten day after both under
0.1µg/l.p< 0.001 in all groups were low ten day after procalcitonin value
Antibiotic and steroid treatment in our study infected with COPD attacks
procalcitonin levels have fallen,and procalcitonin level of strain tracking and
monitoring criteria in starting antibiotics can be used as seen in attacking and
nonenfecte COPD 10 day steroid therapy with viral infection,procalcitonin level in the
case of attacks has fallen, this was thought to be related.
In a patient admitted with an acute attack of COPD clinical,bacteriological and
radiological finding in addition to the measurement of serum procalcitonin levels in a
useful parameter to start the antibiotics that are considered This measure will guide the
use of antibiotics,both in determining the seriousness deatağın,mortality/morbidity in
terms of tips in getting the patients clinical course will be useful in showing the way in
terms of.Here, in accordance with the literature value of 0.25µg/L threshold can be used
as very useful.This value to the patients on antibiotics should be initiated.The higher
this value,the more severe and the patient should be followed closely.
At the same time in terms of unnecessary use of antibiotics and long again fort he
measurement of procalcitonin guidence cuold.In the case of falling below 0.1µg/L after
7-10 days of antibiotic treatment can be cut I think.
89
KAY)AKLAR
1-Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease. Global strategy for the
diagnosis, management, and prevention of chronic obstructive pulmonary disease:
NHLBI/WHO (GOLD) Workshop report, NIH publication. US Department of Health
and Human Service, Updated 2008.
2-Anthonisen NR ,Manfreda J.,Warren CP. Et al. Antibiotic therapy in exacerbations of
chronic obstructive pulmonary disease,An intern Med 1987;106:196-204
3-Siafakas NM,Bouros D,Management of acute exacerbation of choric obstructive
pulmonary disease.Đn; Postma Ds,Siafakas NM(eds),Management of chronic
obstructive pulmonary diasease.European Respiratory Monograph.1998(3):264-77
4-Voelkel NF,Tuder R,COPD exacerbation.Chest 2000;117:3765-3795
5-Siafakas NM,Vermeiere P,Pride NB et al.European Respiratory Society Consensus
Statement.Optimal assassment and management of COPD,Eur Respir j.1995;8:13981420
6-Anthonisen N, Manfreda J, Warren C, et al. Antibiotic therapy in exacerbations of
chronic obstructive pulmonary disease. Ann Int Med 1987; 106:196-204
7-Stockley RA.O’Brien C. Pye A. Et al. Relotionship of sputum color tonature and
outpatient menogement of acute exoceubations of COPD Chest 2000 117;1698-1645
8-Allegra L. Blosi F, Diano PL et al. Bronchoscopic validion of the sıgnifgreance of
sputum prulence in severe exocerbations of chronic obstructive pulmonary diseose
(COPD) Thorex 2006 (in pres)
10-Blasi F,Ewig S,Torres A et al.A review of guidelines for antibacterial use in acute
exacerbations of choric obstructive bronchitis Pulm.Pharmacol Ther 2006;19:361-369
11-Von der meer V,Neven AK,Von der Broek PJ,et al.Diagnostic value of C reactive
protein in infections of the lower respiratory tract;systematic review BMJ 2005;331:2631
12-Simon L,Gauvin F,Amre DK et al. Serum procalcitonin and C-reactive protein
levles as markers of bacterial infection: a systematic review and meta-analysis.Clin
infect Dis 2004;39:206-217
13-American thoracic Society .Standarts fort he diagnosis and care of patients with
chronic obstructive pulmonary disease(COPD).Am J Crit Care Med 1995;152:s77-s120
14-Tatlıcıoğlu T. Tanım ve ayırıcı tanı. In: Umut S, Erdinç E (Eds) Kronik obstrüktif
akciğer hastalığı. Đstanbul, Turgut yayıncılık ve Ticaret Baş 2000;1-7
15-Hurd S,The impact of COPD on lung health worldwide: Epidemiology and
incidence.Chest 2000;117:1s-4s
16-Mannino DM.Chronic obstructive pulmonary disease: definition and epidemiology
Respir Care 2003 Dec;48(12):1185-1191
17-Petty TL.a new national strategy for COPD .J Respir Dis 1997;18:365-369
18-Baykal Y.Kronik obstrüktif akciğer hastalığı üzerine epidemiyolojik bir
araştırma.Tüberküloz ve toraks 1976;24:3-18
90
19-T.C.Sağlık Bakanlığı Araştırma,Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı
Hastalık Đstatistikleri 1964-1994 SB APK Dairesi Yayınları,Ankara;1995
20-Samurkaşoğlu B,Güncel Bilgiler Işığında Kronik Obstüktif Akciğer
Hastalığı;Epidemiyoloji ve Risk faktörleri .Saryal BS Acıcan T(editörler) Bilimsel Tıp
Yayınevi:2003
21-National Heart,Lung and Blood Đnstitute.Morbidity and mortality;chartbook on
cardiovascüler,lung and blood diseases.Bethesda MD: US Department of Health and
Human services,Public Health Service,National institutes of health,2003
22-joos l,Pare PD,Sandford AJ.Genetic risk factors of chronic obstructive pulmonary
disease.SwissMed Wkly 2002;132:27-37
23-Menniro DM, Home DM, Akinbami L.J, Ford E.S, Redd SC. COPD surveillance united stotes 1971-2000 MMWR surveillance summaries 2002;51:1-16
24-Edwin K,silverman.Genetic epidemiology of COPD.Chest 2002;121(suppl 3):1-6
25-Zielinski J,Bednarek M,and the know the age of your lung study group.Early
detection
of
COPD
in
a
high-risk
population
using
spirometric
screening.chest2001;119:731-736
26-Ulvestad B,Bakke B,Melbostad E et al. Đncreased risk of obstructive pulmonary
disease in tunnal woekers Thorax 2000;SS:277-282
27-Anthonisen NR,Connett JE,Kiley JP,Altose MD,Bailey WC,Avist AS et al.effects of
smoking intervention and the use of an inhaled anticholinecgic bronchodilator on the
rate decline of FEV1.The lung healt study.JAMA 1994 Nov 16;272(19):1497-505
28-X Xu,Weiss ST,Rijcken B,Schouten JP.Smoking chenges in smoking habits and rate
of decline in FEV1: new insight in to gender differences.Eur Respir J 1994;7:1056-1061
29-Chapman KR,Tashkin DP,Pye DJ,Gender Bias in the diagnosis of COPd.Chest
2001;119:1691-1695
30-Vorkey AB.Chronic obstructive pulmonary disease in women; exploring gender
differences Curr Opin pulmMed 2004 Mar;10(2):98-103
31-Vestbo J,hansen EF.Airway hyperresponsiveness and COPD mortality.Thorax
2001;56:115-145
32-Vestbo J,Prescott E.Update on the ‘Dutch hypothesis’ for chronic respiratory
disease.Thorax1998;53:15S-19S
33-Svanes C,Omenaas E,Heuch JM,Irgens LM,Gulsvic A. Birth characteristic and
asthma symptoms inyoung adults,results from a population-based cohort study in
Norway.Eur Respir J 1998;12:1366-70
34-Morgan WJ,Maternal smoking and infant lung function.furter evidence for an in
utero effect.am J. Respir crit care Med 1998;158:689-90
35-Stein CE,Kumaran K,Fall CH,Shaheen SO,osmond C,Barker DJ.Relation of fetal
growth to adult lung function in South india.Thorax 1997;52:895-9
36-US Surgeon General.The health consequences of smoking: chronic obstructive
pulmonary disease Washington DC: US Department of Health and Human
Services,1984;Publication No:84-50205
37-Norbert F voelkel,,William MacNee..Chronic obstructive lung disease.Volüme
2,Chapter 24,Stephan I.Rennard, David M .Daughton. Smoking cessation 2002
91
38-Celi BR,macNee W and committee members.standarts fort he diagnosis and
treatment of patients with COPD; a summary of thee ATS/ERS position paper.Eur
respir J 2004;23:932-946
39-Katja Radon,kertsin Busching,joachim Heinrich,H-E Wichmann,Rudolf A.
Jorres,Helgo Magnussen and Dennis Nowak.passive smoking Exposure.a Risk Factor
for Chronic bronchitis and Asthma in adults .chest 2002;122:1086-1090
40-Frank D.Gıllıland,Yu-Fen Li and John M . peters.Effect of maternal smoking during
pregnancy and environmental Tobacco smoke on asthma and wheezing in children.Am
J Respir Crit Care med 2001;Vol 163.pp429-436
41-Balmes J,Becklake M,Blanc P,Henneberger P,Kreiss K,Mapp C,milton D,Schwartz
D,Toren K,viegi G. Environmental and occupational health assembly,american thrasic
Society.American Thorasic Society Statement; occupational contribution to the burden
of airway disease Am J Respir Crit Care Med2003 mar 1;167(5):787-97
42-E.Hnizdo,V,Vallyathan.Chronic obstructive pulmonary disease due to occupational
exposure to silica dust; a review of epidemiological and pathological evidence.Occup
Environ Med 2003;60:237-243
43-L.Trupin,G. Earnest,M.San Pedro,JR Balmes,MD Eisner,E Yelin,P P Katz,P D
Blanc.The occupational burden of chronic obstructive pulmonary disease.Eur Respir J
2003;22:462-469
44-Hasan Gani,Zehra seyfikli,V. Kenan Çelik,Đbrahim Akkurt,Öznur abadoğlu.Kırsal
alandaki kadınlarda biomass maruziyetinin lipid peroksidasyon ve antioksidan enzim
aktivitelerine etkisi .toraks dergisi 2000;1:13-18
45-Prescott E,Lange p.,Vestbo J. And Copenhagen city heart study
group.Socioeconomic status,lung function and admission to hospital for COPD:results
from the copenhagen city heart study.Eur respir J. 1999;13:1109-1114
46-Prescott E,Bjerg A M,Andersen p K,lange P,Vestbo J,.Gender difference in smoking
effect on lund function and risk of hospitalization for COPD: results from a Danish
longitudinal population study Eur respir J 1997;10:822-827
47-Prescott E,godtfredsen N,Vestbo J,Osler M.Social position and mortality from
respiratory disease in males and females Eur respir j 2003;21:821-826
48-Barbara k butland,Ann M Fehily and Peter C Elwood.diet,lung function and lung
function decline in a cohort of 2512 middle aged men Thorax 2000;55.102-108
49-Watson L,Margetts B,Howarth P,Dorward M,Thompson R,little P.The association
between diet and chronic obstructive pulmonary disease in subjects selected from
general practice.Eur Respir j 2002;
20:313-318
50-O’Byrne p M,Postma d s.The many faces of airway inflamation Asthma and chronic
obstructive pulmonary disease.Am J Respir Crit Care med 1999;159:541-566
51-Ergan, Çöplü. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı.Hacettepe dergisi 2001;32(2):100105
52-Sethi s,Murphy T F,Bacterial infection in chronic obstructive pulmonary disease in
2000: a state of the art review clinical microbiology reviews Apr 2001: P:336-363
92
53-Sethi S. Bacterial infection and the pathogenesis of COPD. Chest 2000; 117:26852915
54-Numan Numanoğlu, solunum sistemi ve hastalıklar Antıp A.Ş 2001 Ankara; SF.383
55-Hogg j C,Chu F,Utokaparch S,Woods R and at al.The nature of small-airway
obstruction in chronic obstructive pulmonary disease N Engl J Med2004;350:2645-53
56-kikawada M,Ichinose Y,miyamato D,minemura K,Takasaki M,Toyama K.Peripheral
airway findings in chronic obstructive pulmonary disease using an ultrathin
bronchoscope. Eur Respir J 2000;15:105-108
57-Saetta M,turato G,Baraldo S,Zanin A et al Goblet cell hyperplasia and epithelial
inflamation in peripheral airways of smokers with both symptoms of chronic bronchitis
and chronic airflow limitation Am J Respir Crit Care Med2000;161:1016-1021
58-Lam BEA,Sousa A R,Rees P J,Lee T h,Đmmunopathology of the small airway
submucosa in smokers with and without chronic obstructive pulmonary disease Am J
Respir Crit care med 1998;158:1518-1523
59-Saetta M,DiStefano A,Turato G,Facchini F M,Corbino L,Mapp C E,Maestrelli
P,Ciaccia A,Fabbri L M. CD-8 T lymphocytes in peripheral airways of smokers of
smokers with chronic obstructive pulmonary disease Am J Respir Crit Care
Med1998;157:822-826
60-Cosio Pigueras M.G ,Cosia M.G Diseose of the airwayy in chronic obstructive
pulmonary diseose. Eur Respir J 2001:18: supll: 34,41s-49s
61-Shapira S D.Evolving concepts in the pathogenesis of chronic obstructive pulmonary
disease.Clin Chest med 2000.Dec 21(4):621-32
62-Peter K J,Remodeling in asthma and chronic obstructive lung disease Am J Respir
Crit Care Med 2001;164:528-538
63-Brij S O,Peacock A J,Cellular responses to hypoxia in the pulmonary
circulation.Thorax 1998;114:1-6
64-Barbera J A,Peinado I V,Santos S.Pulmonary hypertension in chronic obstructive
pulmonary disease. Eur Respir J 2003;21:892-905
65-Tuder R M,Lee S D,Cool C C.histopathology of pulmonary hypertension. Chest
1998;114:1-6
66-Roland M,Bhowmik A,Sapsford R J,Seemungal T A R ,Jeffries D J,Warner T
D,Wedziche J A.Sputum and plasma endotelin-I levels in exacerbations of chronic
obstructive pulmonary disease .Thorax 2001;56:30-35
67-Giaid A,Yanagisawa M,Langleben D et al.Expression of Endotelin-I in the lungs of
patients with pulmonary hypertension N Engl J Med 1993;328:1732-1739
68-De Troyer A.effect of hyperinflation on the diaphram Eur Respir J 1997;10:708-713
69-George R B,San pedro G S: Chronic obstructive pulmonary disease; clinical course
and management.In fishman A P (ed) Fishman’s pulmonary disease and disordes(Third
Edition) Vol 1 Mc Graw.Hill companies 1998;683-696
70-Mannino D M,home d M,Akinbami L J,Ford E S,Reed S C.Chronic obstructive
pulmonary disease surveillance-Unitet States 1971-2000 MMWR 2002;51:1-16
71-Cleverley J R,Muller N L.Advences in radiologic assesment of chronic obstructive
pulmonary disease Clin Chest Med 2000 Dec ;21(4):653-63
93
72-Müller N L,Coxson H. Chronic obstructive pulmonary disease*4: Imaging the lungs
in patients with chronic obstructive pulmonary disease.Thorax 2002;57:982-985
73-Numan numanoğlu,Solunum sistemi ve hastalıkları 2001 Antıp A.Ş 2001 Ankara
S:387-389
74-Pare PD,Wiggs BR, James A et al The comperative mechonics and morphology of
airways in asthma and chronic obstructive pulmonary diseose. AM Rev Respir Dis.
1991:143:1189-1193
75-Quenjer P H,Tammeling G J,Cotes j E et al.Lung volümes and forced vantilotry
flows.Eur Respir J 1993;6(suppl 16) : s-40
76-Stephen C,Nicholas R A.Lung function testing in chronic obstructive pulmonary
disease,chronic obstructive lung disease Vol 2 Voekel M Ed Chapter 19 2002
77-Saryal B S.Solunum fonksiyon testleri,kronik obstrüktif akciğer hastalığı saryal B S
,Acıcan T editörler Ankara 2003
78-British thoracic society diagnosis and management of stable COPD .thorax
1997;52:7-15
79-Siafakas N M,Bouros D,Management acute exacerbation of COPD ,in postma D S
,Siafakas n M (eds) Management of COPD,ERS Monograph,1998:264-277
80-Rodriguez-Roisin R.Toward a consensus difinition for COPD exacerbations Chest
2000;117:398S-401S
81-Erk M. KOAH alevlenmesi Solunum 2003;5:285-290
82-Pauwelsa R,Calverleyb P,Buiste A S et al.COPD exacerbations: the importance of a
Standard definition. Respir med 2004;98:99-107
83-Wedzicha J A,Donaldson G C. Exacerbations of chronic obstructive pulmonary
disease Proc Am Throrax Soc 2004;1:115-120
84-Sethi S.Infectious etiology of acute exacerbations of chronic bronchitis .Chest
2000;117:380-385
85-Miravitlles M,Espinosa C,Fernandez-Laso E et al.Relationship between bacterial
flora in sputum and functional impairment in patients with acute exacerbations of
COPD Chest 1999;116:40-46
86-Seemungal T A R,Harper-Owen R,Bhowmilk A et al Detection of rhinovirus in
induced sputum at exacerbation of chronic obstructive pulmonary disease.Eur respir j
2000;16:677-683
87-Soler N,Torres A,Ewig S et al. Bronchial microbial pattern in severe exacerbations
of chronic obstructive pulmonary disease requiring mechenical ventilation .Am J Respir
Crit Care Med 1998;157:1498-1505
88-Wedzicha J A.Role of virues in exacerbations of chronic obstructive pulmonary
disease Proc Am Thorax Soc 2004;1:115-120
89-White A j,Gompertz S,Stockley R A.Chronic obstructive pulmonary disease*6: The
etiology of exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease.Thorax 2003;58:7380
90-Seemungal T A R,Wedziche J A,MacCallum P K,et al.Chlamidia pneumoniae and
COPD exacerbation .thorax 2002;57:1087-1089
94
91-liebermana D, Ben-Yaakove M et al.infectious etiologies in acute exacerbation of
COPD Diagn Microbial infect Dis 2001;40:95-102
92-Desqueyroux H,Pujet J C,Prosper M,Le Moullec Y,Momas I,.Effect of air pollution
on adults with chronic obstructive pulmonary disease.Arch Environ healt
2002;57(6):554-560
93-Anderson H R,Spix C,Medina S,Schouten J P,Castellsaque J,Rossi G et al. Air
pollution and daily admission for chronic obstructive pulmonary disease in 6 european
cities: results from the APHEA Project.Eur Respir J 1997;10(5):1064-1071
94-Schumaker G l and Epstein S K.Managing acute respiratory failure during
exacerbation of chronic obstructive pulmonary disease. Respir Care 2004;49(7):766782
95-Pauwels R. Global initiative for chronic obstructive pulmonary disease (GOLD):
time to act (editorial) .Eur Respir J 2001;18(6):901-902
96-Hurst J R,Wedziche J A.Chronic obstructive pulmonary disease: The clinical
management of an acute exacerbation postgrad Med J 2004;80:497-505
97-Emerman C L,Effron D,Lukens TW.Spirometric for hospital admission of patients
with acute exacerbetion of COPD. Chest 1991;99(3) :595-599
98-Emerman C L,Connors A F,Lukens T W,Effron D,May ME,.Relationship between
arterial blood gases and spirometry in acute exacerbations of chronic obstructive
pulmonary disease.An Emeg Med 1989;18(5):523-527
99-Vitacca M,Clini E,porto R,Foglio K,Ambrosino N.Acute exacerbations in patients
with COPD: predictors of need for mechenical ventilation.Eur Respir J 1996;9(7):14871493
100-Emerman C L,Cydulka R K.Evalvation of high-yield criteria for chest radiography
in acute exacerbation of chronic obstructive pulmonary disease.An Emerg Med
1993;22(4):680-684
101-Sherman S,Skoney J A,Raviskrishman K P.Routine chest radiographs in
exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease: diagnostic value,Arch intern
med 1989,149:2493-2496
102-Tsai T W,gallegher E J,Lombardi G et al.guidelines for the selective ordering of
admission chest radiography in adult obstructive airway disease. An Emerg Med
1993;22:1854-1858
103-Ferrer M,Alonso J,Morera J et al.Chronic obstructive pulmonary disease and health
related quality of life. An Int Med 1997;127:1072-1079
104-Gibson P G,Wloderczyk J H,Wilson A J,Sporogis A.Severe exacerbation of
chronic obstructive airways disease: health resource use in general practice and hospital
J. Qual Clin Proct 1998;18(2):125-133
105-Plant PK,Owen JL,Eliot MW.One year period prevalence study of respiratory
acidosis in acute exacerbations of COPD: implications fort he provision of non-invezive
ventilation and oxygen administration.Torax 2000;55(7): 550-554
106-McCrory DC,Brown C,Gelfand SE,Dach PB.management of acute exacerbations
of COPD.A summary and appraisal of published evidence.Chest 2001;119:1190-1209
95
107-Bullard MJ,Shiumn-Jen L,Ying-Huang T et al.early corticosteroid use in acute
exacerbations of chronic airflow obstruction.Am J Emerg Med 1996;14:139-143
108-Emerman CL,Connors AF,Lukens TW,May ME,Effron D,.A randomized
controlled trial of methylprednisolone in the emergency treatment of acute
exacerbations of COPD . Chest 1989;95(3):563-567
109-Rodrigues-Roisin R. COPD excerbations. 5: management. Thorax 2006;61 (6):
535-44
110-Moayyedi P, Congleton J, Page RL, Pearson SB, Muers MF, Comparison of
nebülsed salbutamol and ipratropium bromide with salbutamol alone in the treatment of
chronic obstructive pulmonary disease. Thorax 1995;50 (8): 834-7
111-Munire Gürırmak, güncel bilgiler ışığında kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Sevgi
Bartu Seryal, Turan acıcen (editör) Ankara 2003; Bol:12;179-180
112-Siafakas NM, Vermeire P, Pride NB, Paoletti P, Gibson J, Howard P, et al. Optimal
assessment and management of chronic obstructive pulmonary disease (COPD). The
European Respiratory Society Task Force. Eur Respir J 1995;8(8):1398-420
113-Celli BR, MacNee W. Standards for the diagnosis and treatment of patients with
COPD: a summary of the ATS/ERS position paper. Eur Respir J 2004;23(6):932-46.
114-National ınstitute for Clinical excellence (NICE). Chronic obstructive pulmonary
disease. National clinical guideline on management of chronic obstructive pulmonary
disease in adults in primary and secondary care. Thorax 2004;59 Suppl 1:1-232
115-Barbera JA, Reyes A, Roca J, Montserrat JM, Wagner PD, Rodrigunez-Roisin R.
Effect of intravenously administered aminophylline on ventilation/perfusion inequality
during recovery from exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease. Am Rev
Respir Dis 1992;145(6):1328-33.
116-Emerman CL, Connors AF, Lukens TW, May ME, Effron D. Theophylline
concentrations in patients with acute exacerbation of COPD. Am J Emerg Med
1990;8(4):289-92.
117-Snow V, Lascher S, Mottur-Pilson C. Evidence base for management of acute
exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease.Ann ıntern Med 2001;134:595599
118-McCrory DC, Brown C, Gelfand S, Bach PB. Management of acute exacerbations
of COPD. A summary and appraisal of puplished evidence.Chest 2001;119:1190-1209.
119-McCrory DC,Brown CD: inhaled short-acting ß2 agonist versus ipratropium for
acute exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease Cochrane Database syst
Rev 2001;(2):CD002984
120-Cazzola M ,D’Amato M,Califano C,at al.Formoterol as dry powder oral inhalation
compared with salbutamol metered-dose inhaler in acute exacerbations of chronic
obstructive pulmonary disease.Clin Ther 2002,24:595-604
121-Cazzola M,Califano C,di-Perna F et al.Acute effect of higher than customary doses
of salmeterol and salbutamol in patients with acute exacerbation of COPD. Respir Med
2002;96:790-795
122-Erdinç E,Erk M,Kocabaş A ve ark.(toraks derneği KOAH çalışma grubu).kronik
obstrüktif akciğer hastalığı tanı ve tedavi rehberi 2000:1-24
96
123-Saetta M, Di Stefano A,Maestrelli P et al. Airway eosinophilia in chronic
bronchitis during exacerbations. Am J Respir Crit Care Med 1994;150:1646-52
124-Bhowmik A,Seemungal TAR,Sapsford RJ et al. Relation of sputum inflamatory
markers to symptoms and lug function chenges in COPD exacerbations Thorax
2000;55: 114-20
125-Aaron SD,Angel JB,Lunau M,Wright K,Fex C,Le Saux N, Dales RE. Granulocyte
inflamatory markers and airway infection during acute exacerbation of chronic
obstructive pulmonary disease.Am J .Respir Crit Care Med 2001;163(2):349-355
126-White AJ,Gompertz S,Stockley RA.Chronic obstructive pulmonary disease,6: The
aetiology of exacerbations of chronic obstructive pulmonary disease.Thorax
2003;58:73-80
127-Rubini F,Rampulla C ,Nava S.acute effect of corticosteroids on respiratory
mechanics in mechenically ventilated patients with chronic airflow obstruction and
acute respiratory failure .Am J Respir Crit Care Med 1994(2Pt 1) : 306-310
128-Wood Boker R.Walters EH, Gibson P. Oral corticosteroids for ocute exacerbations
of chronic obstructive Pulmonary disease. Cochrane Datobose systematik Review 2001,
(2) : CD 001288
129-Niewoehner DE, Erblend ML, Deupree RH, et al. Effect of systemic
glucocorticoids
on
excacerbations
of
chronic
obstructive
pulmonary
diseose.Department of veterans affoirs cooperetive study group. N Eng J Med 1999;
340: 1941-1947
130-Aarons SD, Vendem heen KL, Hebert P,Doles R, Stiell IG, Ahuya j, etal
Dutpatient oral prednisone ofter emergency treatment of chronic obstructive Pulmonary
diseose N Engl J. Med 2003; 348 (26):2618-2625
131-Murota GH,Gorby MS, Chick TW et ol. Introvenous and oral corticosteroids fort
he prevention of relopse after treotment of decompansoted COPD. Effect on patients
with o history of multiple relopses 1990;98:845-9
132-Seemungal TA, Donaldson GC. Bhowmik A. Jeffries DJ, Wedzicha JA. Tıme
course and recovery of exocerbations in patients with chronic obstructive pulmonary
diseose. AM J Respır Crtit Core Med 2000; 161(5):1608-1613
133-Pauwels RA, Buist AS. Colverley PM, Jenkins CR, Hurd SS. The GOLD Scientific
commitee.Global strotegy fort he diagnosis, menogement and prevention of chronic
obstructive pulmonary diseose. NHLDI/WHO Global initiative for chronic obstructive
lung diseose (GOLD) workshop summory. Ann J Respir Crit Core Med 2001 Apr;
134(5): 1256-76
134-Anthonisen NR, Menfredo J, Worren CP et al.Antibistic therapy in exocerbotions
of chronic obstructive pulmonary diseose Ann intern Med 1987;106:196-204
135-Monso E.Ruiz J. Rosell F et ol Becterial infection in chronic obstructive pulmonary
diseose. A Study of steble and exacerbated outpatients usıng the protected specimen
brush Am J Respir Crit Cere Med 1995;152:1316-1320
136-Kart L.Demir R. Koç N ve crh KOAH akut alevlenmelerinde etkili
mikroorganizmaların steril fırça ile değerlendirilmesi. Solunum hastalıkları
2001;12:112-117
97
137-Uzun K.Özbay B, Buzgan T ve arkadaşları. KOAH akut atağında Chlomydic
pneumonia, myasplasma pneumoniae, Legionella spp ve influenza A sıklığı. Torax
Dergisi 2002:3:146-150
138-Anthonisen NR. Menfredo J.Warren CP .et al. Antibiotic therapy in exacerbation s
of chronic obstrutive pulmonery diseose. Ann ıntern Med 1987;106:196-204
140-Saint S,Bent S ,Vittinghoff E et al.Antibiotic in chronic obstructive pulmonary
disease exacerbations,a meta-analysis JAMA 1995,;273:957-960
141-Arunab H,Fein AM.Management of acute exacerbations in chronic obstructive
pulmonary disease,current opinion in pulmonary disease 2000;6:122-126
142-Stockly RA,O’Brien C ,Pye A et al.Relation of sputum color to nature and out
patient management of acute exacerbation of COPD .Chest 2000;117:1638-1645
143-Cazzola M, Califano C, DiPierna F, et al. Acute effects of higher than customary
doses of salmeterol and salbutamol in patients with acute exacerbation of COPD. Respir
Med 2002;96:790-795.
144-Poole PJ,Black PN,Mucolytic agents for chronic bronchitis or chronic obstructive
pulmonary disease.Cochrane database syst Rev 2000;(2):CD001287
145-Poole PJ,Black PN.oral mucolytic drugs for exacerbations of chronic obstructive
pulmonary disease:systematic review BMJ 2001;322:1271-1274
146-Bott J,Carroll MP,Conway JH, et al.Randomized controlled trial of nasal
ventilation in acute ventilatory failure because of chronic obstructive airway
disease.Lancet 1993;341:1555-1557
147-Kramer N,Meyer TJ,meherg J et al.randomized ,prospective trial of noninvazive
positive pressure ventilation in acute respiratory failure .Am J.Respir Crit Care Med
1995;151:1799-1806
148-Keenan SP,kernerman PD,Cook DJ,et al.Effect of noninvasive positive pressure
ventilation on mortality in patients admitted with acute respiraroty failure,a metaanalysis Crit Care Med 1997;25:1685-1692
149-Thys F,roeseler J,Reynaert M et al. Noninvasive ventilation for acute respiratory
failure,a prospective randomised plasebo-controlled trial.Eur Respir J 2002;20:545-555
150-Đnternetional consessus conference in intensive care medicine,noninvasive positive
pressure ventilation in acute respiratory failure.Am J.Respir Crit care Med
2001;163:283-291
151-O’Donnel DE,Breathlessness in patients with chronic airflow limitation .Chest
1994;106:904-12
152-Cell BR,MacNee W,and committee members.Standarts fort he diagnosis and
treatment of patients with COPD: a summary of the ATS/ERS position paper.Eur
Respir J 2004 Jun ;23(6):932-46
153-Metha S, Hill NS. Non-invasive ventilation Am J Respir Crit Cere Med
2001:163:540-77
154-Karzai W, Oberhoffer M, Meier HA, Reinhort K.Procalcitonin. A new indicotor of
the systemic response to severe infoctions. Đnfection 1997;24:329-34
155-Becker KL.Nylen ES. Cohen R, Snider RH, Calctonin: structure, molekulor
biologg cnd actions in principles of hone biologg. Acod Pres 1669;34:471-94
98
156-Le Moullec JM, Jullienme A. Chenois J et al. The complete sequense og humon
preprocalcitonin FEDS 1984; 167:93-7
157-Meisner M.Procalcitonin; a new innovative infection parameter. In: meisner M. ed.
Bioochemıstry Stutgart. Brahms Diognostica;2000:15
158- Oczenski W. Fitz Gerald RD. Schwarz S. Procolcitonin: a new parameter fort he
diognosis of bacterial infection in the peri operetive period. Eur J Anaesthesiol
1998;15:202-9
159-Oher haffer M.Vogel song H. Joger L. Reinhert K. Kota calcin and calcitonın
immunoreactivity in different types of leukocytes indicate introcallular procalcitonin
content J Crit Care 1999;14:29-33
160-Nylon E.Snider R, Thompson K et al Pneumonitis ossociated
hyperprocalcitoninemia Am J Med Sci 1996;312:12-8
161-Thomas L Clinical Lahoretory Diognostics- Use and asseement of clinical
laboratory resultı.
162-O’Neill WJ.Lordan MH, Lewis MS et al. Serum calcitonin mey be a marker for
inhalation injury in burnj J Burn Core Rehabil 1992;13:605-16
163-Braitwaite SS. Procalcitonın-Marker or Medictor? Crit care Med 1998;26:997-78
164-Becter KL, Snider RH, Moore CF et al. Calcitonin in extrathyroidal tıssues of men.
Acto Endocrinol 1979;92:746-51
165-Burch WM.Calcitonin stimulotes growth and maturotion of embryonic chick
pelvic certilage in vitro. Endocrinology 1984; 144:1196-202
166-Becker KL, Nash U, Silva OL et al. Increased serum and urinery calcitonin levels
in patients with pulmonary disoders.Chest 1981;79:211-5
167-Becker KL, Nylen ES. Cohen R. Snider KH. Calcitonin; Stucture, Molecular
bialogy and actions in principles of bone biology Acod Pres 1996;34:471-94
168-Lawn SD, Oheng J, Acheampong JW, Griffin GE. Serum procalcitonin
coreentrctions in patients with pulmonary tuberculosis Trans R SOL Trop Med Hyg
1998;92:540-1
169-Philipp Schuetz,mirjam Christ-Crain, et al.Effect of procalcitonin-based guidelines
vs Standard guidelines on antibiotic use in lower respiratory tract infections.The
ProHOSP Randomized Controlled Trial. JAMA,september 9,2009—Vol 302,No:10
1059-1066
170-Diana Stolz,Mirjam Christ-Crain et al. Antibiotic Treatment of Exacerbations of
COPD. A Randomized Controlled Trial Comparing Procalcitonin-Guidance With
Standart Therapy. Chest/131/1/January,2007 . 9-19
171-Perren A, Cerutti B,Lepori M,Senn V,Capelli B,Duchini F,Domenighetti G.
Influence of steroids on procalcitonin and C- reactive protein in patients with COPD
and community-acquired pneumonia. Infection. 2008 Mar;36(2):163-6.Epub 2008 Mar
12.
172-Daubin C,Parienti J-J,Vabret A,Ramakers M,Fradin S,Terzi N, Freymuth F,
Charbonneau P,et al.Procalcitonin levels in acute exacerbation of COPD admitted in
ICU: a prospective cohort study. BMC infectious Disease 2008,8:145
99
173- miravitlles M, Is it Possible to Reduce the Use of Antibiotics in Severe
Exacerbations of Chronic Obstructive Pulmonary disease?. Respiration 2008;76:249250.
174-Rammaert B , Verdier N, Cavestrı B,Nseır S. Procalcitonin as a prognostic factor in
severe
acute
exacerbation
of
chronic
obstructive
pulmonary
disease.Respirology(2009)14,969-974
100
Download