Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye`deki Yasal

advertisement
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki
Yasal Dayanaklarının Kentsel Politikalar
Açısından Değerlendirilmesi
Ayhan Melih Tezcan - Ufuk Poyraz
*
**
Özet: 2000’li yıllarda Türkiye’de, kentsel rantların ve kentsel mekan üretiminin ülke siyasetinin merkezine yerleşmesiyle, en çok tartışma yaratan kavramlardan biri kamu yararı kavramı olmuştur. Bu süreçte merkezi hükümetlerin kentsel politika tercihleri doğrultusunda yapılan başta Anayasa değişiklikleri olmak üzere, çıkarılan birçok yasal düzenleme ile kavramın çerçevesi yeniden tanımlanmaktadır. Çalışmada yer alan farklı
kamu yararı yaklaşımlarının önemi, bunları anlamaya yönelik ipuçlarını sunması ve
kavramı, mülkiyet ilişkilerini de merkeze alarak, kentsel politikalar bağlamında değerlendirmemize katkıda bulunmasıdır. Bu çalışma, kavramın yazındaki farklı tanımlarını
ve mekânsal üretim ve yeniden üretim stratejileri ile ilişkisini kurumsal ve yasal düzenlemelere atıfla tartışmaya çalışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kamu yararı, mülkiyet, mekan planlama, yasal düzenlemeler, kentsel mekan.
Evaluation of the Concept of Public Interest and ıts Legal Basis in Terms of
Urban Policies in Turkey.
Abstract: In the 2000s, the public interest has become one of the most controversial
concepts in Turkey after urban rents and urban space production have taken center
stage in the country’s politics. In this process, the framework of the concept is redefined
with the Constitutional amendments and other legal arrangements enacted in line with
the central government’s urban policy preferences. The importance of different approaches to public interest given place in this study come from their contributions to offering clues for understanding them and to evaluating the concept in the context of urban policies by positioning the property relations at the center. This study attempts to
discuss different definitions of the concept, its relations with different spatial production
and reproduction strategies in the context of the institutional and legal arrangements.
Key Words: Public interest, property, spatial planning, legal arrangements, urban
space.
*
Arş. Gör., ODTÜ, Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı, 06800, Çankaya/ Ankara/
Türkiye.
**
Arş. Gör., ODTÜ, Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı, 06800, Çankaya/ Ankara/ Türkiye.
Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt 22 Sayı 1 Ocak 2013, s. 1-21.
2
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
KAMU YARARI KAVRAMI!I KE!TSEL BAĞLAMDA
TARTIŞMAK
Kamu yararı kavramı, farklı kamu politikası uygulamalarının yanı sıra, kentlerin yönetiminin, mekân planlamanın ve kentsel mekana müdahale etmenin yasallığını ve toplumsal meşruiyetini üreten ve yeniden üreten temel kaynaklardan
biridir. Şüphesiz kamu idaresinin kentsel alanlara müdahalesi yerel yönetimlerle
sınırlı olmamaktadır. Đdarenin merkez örgütlerinin de kentsel alanlar üzerinde
birçok farklı uygulama araçlarıyla müdahaleleri olmaktadır. Örneğin, esas itibariyle düzenleyici bir idari işlem olan mekan planlama hem merkezi hem de yerel
yönetimlerin kentsel mekana müdahale edebilmelerini sağlamaktadır. Bu kapsamda, kamu yararı kavramına, planlama sürecinde ve sonrasında sıklıkla başvurulmaktadır. Kamu yararı ile kentsel mekâna müdahale arasındaki ilişki, yasal
düzenlemeler ve planlama uygulamalarının idari yargı kararlarıyla arasında geçen karşılıklı süreçlerle oluşmuş ve mekan planlama faaliyeti ile kamu yararı
arasında organik bir ilişki olduğu varsayılmıştır1. Bu varsayım kuşkusuz kamu
yönetiminin teknik bilgi ya da daha yaygın inanışa göre nesnel bilginin alanı
olması ile öznel değerlerin alanı olan siyaset arasındaki gerilimli ilişkiyi açığa
çıkaran bir kavram olmasından kaynaklanmaktadır. Burada kamu yönetiminin
nesnelliği siyasetin ise değer yüklü olmayı temsil ettiği iddiası kamu yararı kavramının da bu tartışmanın merkezine konumlandırılmasını sağlamaktadır.2
Bu bilgi kuramsal çerçeveyi de dikkate alan bu çalışmada, kamu yararına ilişkin farklı yaklaşımlar ve özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’deki yeni liberal politikaların kentsel politikalar alanına etkileri bağlamında, kavrama yüklenen
farklı anlamlar tartışılmaya çalışılacaktır. Kentsel politika alanını, kapitalist
eşitsiz gelişmenin farklı aşamalarında oluşan kriz ve çelişkiler ile kentlerin yönetimi arasındaki ilişki ve bunun mekânsal süreçlerde aldığı biçimler olarak tanımlamak mümkündür.3 Daha da somutlaştıracak olursak, kentsel politika konuları, örneğin kentsel yapılı çevre üretimi ve buna ilişkin yasal düzenlemeler, yerel yönetimler, kentsel kamusal hizmetlerin (ulaşım, çevre, konut vb.) sunumu,
kentsel dönüşümün toplumsal ve mekânsal boyutları ve kıyıların, doğal ve kültürel varlıkların korunması kapitalist kentleşme süreçleriyle ilişkisi bağlamında
farklı tarihsel dönemlerde farklı biçimler almaktadır.
Bu çalışmada şu sorulara yanıt aranacaktır: Kamu yararı kavramı ile ne anlatılmak istenmektedir? Kavram yazında nasıl tartışılmaktadır? Kavramın kentsel
1
Kamu yararı kavramının farklı mekan planlama yaklaşımları açısından eleştirel bir değerlendirmesi için Bkz.
Şengül (2007).
Kamu yönetimi ve siyaset arasındaki ilişkinin tarihsel toplumsal temelleri ile bilgi kuramsal açıdan tarihsel
bir eleştirisi için Bkz. Akbulut (2007).
3
“Kentsel politika” nın tanımlanmasına ve analitik bir çerçevede değerlendirilmesine ilişkin bir çalışmalar
için Bkz. Göksu (2012a; 2012b).
2
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
politika açısından anlamı nedir? Türkiye’de kamu yararının tüzel ve yönetsel
içeriği hangi kaynaklara dayanmaktadır ve bu kaynaklar kentsel politika açısından (yerel yönetimler, kentsel mekan üretimi ve mekânsal planlama süreçlerini
merkeze alarak) hangi konuları gündeme getirmektedir? Bu amaçla, soyut bir
kavram olarak “kamu yararı” kavramı ve onun somut maddi olaylarla ilişkisi,
kuramsal temelleri dikkate alınarak üretilmeye çalışılacaktır. Çalışmanın ilk
kısmında, kamu yararı kavramına ilişkin bazı kuramsal tartışmalara ve kentsel
politika ile ilişkisine yer verilecektir. Đkinci kısım da ise, Türkiye’de kamu yararı kavramının yasal dayanakları ve bu yasal dayanakların yargı kararlarındaki
yerlerine kentsel politika alanının sınırları içerisinde kalınarak değinilecektir.
Sonuç kısmında ise, kamu yararı kavramına ilişkin genel değerlendirmelere yer
verilecektir.
Kamu Yararı !edir? !e Değildir?
Kamu yararı kavramı idarenin her türlü eylem ve işlemlerine içkin olan ve söz
konusu eylem ve işlemlere hukuki olma statüsü kazandıran önemli bir kavramdır. Aslında kamu yararı yasama organının nihai hedefleri arasında gösterilir
ancak, bu varsayımdan idare de yararlanır ve idarenin her türlü faaliyeti aksi
kanıtlanmadıkça kamu yararına kabul edilir (Saraç, 2002: 16). Örneğin Herring’e göre “kamu yararı, bürokratların yasaları uygularken kullandığı bir rehberdir.” (Herring, 1992: 77). Dolayısıyla kamusal otoritelerin uygulamalarının
kamu yararına olacağı iddiası yaygın kabul görmektedir. Ancak bu iddia yalnızca yasama ve yürütme ile sınırlı değildir. Đki erk arasındaki anlaşmazlıklarda
yargı organları da kamu yararına olan idari işlemleri belirleme yetkisine sahiptir
ve bu “kamu yararı kavramının teknik-hukuki boyutunun yanı sıra siyasi ve
ideolojik yönünün de olduğunu gösterir.” (Mengi, 2012: 173). Bu çalışmanın
asıl vurgulamak istediği husus da kamu otoriteleri ile kamu yararı arasındaki
ilişkinin verili olmadığıdır. Kamu yararı her ne kadar liberal demokratik düzenin içinde tanımlanmış ve hukuksal normlarla güvence altına alınmış olsa da,
somut olaylarda toplumun geniş kesimleri lehine sonuçlar üretmesi toplumsal
süreçler ve sınıfsal mücadeleler tarafından belirlenmektedir.
Yazında kavrama ilişkin farklı tanımlar bulunmaktadır. Ancak bu tanımlar ne
yasal olarak meşru kabul edilen tanımlardır ne de her somut olayda aynı şekilde
yorumlanmaktadır. Ayrıca dava konusu idari işlemlerde ortak bir tanımı da bulunmamaktadır. Tanımlardaki çeşitlilik ve içeriklerindeki belirsizliklere rağmen,
somut olaylarla kamu yararı arasındaki nedenselliğin ve bunun toplum yararı ile
ilişkisinin kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu amaçla çalışmamızda, farklı
yaklaşımların kavramı nasıl tanımladıklarını tartışmak, kavrama ilişkin üretilen
bilginin içeriğini çözümlemek bize kavramın ne olduğu kadar ne olmadığını da
gösterecektir.
3
4
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
Öncelikle Keleş’in (1980) yaptığı tanımlamalardan hareketle, Türkiye’deki
yazında dar ve geniş anlamda kamu yararı kavramları yer bulmaktadır. Keleş’e
(1980: 63) göre dar anlamda kamu yararı “kamu kuruluşlarının elinde bulunan
yetkilerin ve kaynakların halkın iyiliği için kullanılmasını belirleyen tüzel koşul; iyelik hakkının sınırının belirtilmesinde kullanılan ve bu hakkın özüne dokunulmamasını güvenceye bağlayan yasal ölçü” olarak tanımlanır. Geniş anlamda kamu yararı ise “kamusal işlem ve eylemlerin yönelmeleri gereken ereği
belirleyen siyasal ve düşüngüsel değerlerin tümü” nü ifade eder. Buradan hareketle yazar ilk tanımın teknik bir terimi anlattığını ikincisinin ise siyasal ve ideolojik bir içerik taşıdığını belirtmiştir (Keleş, 1989: 2-3). Kanımızca kamu yararı kavramının tanımlanmasında teknik-siyasal ya da nesnel-öznel olma durumları, kavramın bilgisinin üretilmesinde hangi bilgi kuramsal yaklaşımın hakim olduğu ile ilgilidir. Kavramın devletin çıkarı ve/veya siyasal olanın çıkarını ifade
edebileceği iddiası bizi toplumsal olanın çıkarının nerede olduğu sorusuyla baş
başa bırakacaktır. Keleş’in tanımladığı çerçevede bir kamu yararı ile, toplumun
geniş kesimlerinin çıkarları arasında bir çatışma durumu söz konusu olduğunda
kamu yararı statükoyu, bir başka deyişle çıkarı mevcut düzenin sürdürülmesinde
olan hakim sınıfları, temsil eden cephenin elinde bir araç mı olacaktır sorusu akla gelmektedir. Burada toplum çıkarı ile kamu yararı arasında bir ilişki kurmak
gerekmektedir. Doğanay’a göre (1974: 5) toplum yararı ile kamu yararı arasındaki fark ilkinin ülkede yaşayan tüm insanların ortak çıkarlarını ifade etmesi
iken ikincisinin kurulu düzenin korunmasındaki çıkarı ifade etmesi yani mülkiyet ilişkilerinin korunması yoluyla düzenin kendini yeniden üretebilmesini sağlamasıdır. Yazara göre kamu yararı kavramı toplum yararı kavramı ile ikame
edilmeli ve “ortak çıkarı” ifade eden asıl kavramın toplum yararı olduğu vurgulanmalıdır. Buradan hareketle kamu yararı kavramının düzenin bir parçası olduğu ve toplumsal çıkarları esas alan kamusal uygulamaların ölçütü olarak kamu
yararı kavramını kullanmanın toplumsal eşitsizlikleri yeniden üreteceği iddia
edilebilir. Ancak, kavramın belirli tarihsel toplumsal ilişkilerin ürünü olduğunun farkında olarak toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarının savunulmasında
kullanılan bir kavram olabileceği gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Örneğin
Doğanay’ın kamu yararı-toplum yararı tartışmasını, 1970’lerde yapması belirli
tarihsel koşulların sonucudur. Her tarihsel dönemin baskın ideolojileri kendi
kavramlarını üretirken bunu her seferinde yeni kavramlar icat ederek değil, ancak var olan kavramların içeriğini yeniden tanımlayarak yapmaktadır. Biz çalışmamızda, Keleş’in geniş anlamda kamu yararı tanımı ile Doğanay’ın toplum
yararı tartışmasında dikkatimizi mülkiyet ilişkileri üzerinden kapitalizme çeken
vurgusunu dikkate alacağız. Bu bağlamda, ilişkisel bir yaklaşımla kavramı ve
onun 2000’lerde somut toplumsal ilişkilerde aldığı biçimleri kentsel ölçekte tartışmaya çalışacağız. Đddiamız, kavramın olduğu kadar, kentlerin de sadece du-
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
rağan ve değişmez değil, toplumsal ilişkilerle üretilen ve yeniden üretilen bir
soyutlama olarak ele alınması gerektiği yönündedir.
Diğer birçok çalışmada kamu yararı kavramını tanımlama girişimleri olmuştur. Tanımlarda genellikle “çoğunluk yararı”, “ortak iyi”, “kurulu düzen” vb.
kavramlar üzerine vurgular yapılmış ve bu kavramlar kamu yararını tanımlamadaki ölçütler olarak sunulmuştur.4 Bu ölçütleri dikkate aldığımızda kamu yararına ilişkin Held’in 1970 yılında yayımlanan “Kamu Yararı ve Bireysel Çıkarlar”
isimli kitabının ilk kapsamlı sınıflandırmayı sunduğu görülmektedir. Onun sınıflandırmasına göre kamu yararı üç grup halinde incelenebilir. Đlki, “üstünlük
kuramları”dır (preponderance theories). Bu yaklaşımlar faydacı ve toplamcı
kavramsallaştırmalar olarak öne çıkmakta ve kamu yararı bireysel çıkarların üstünde ya da bireysel çıkarların toplamı olarak anlam kazanmaktadır. Hobbes,
Hume ve Bentham gibi düşünürler bu yaklaşımı benimsemişlerdir. Örneğin
Hobbes’un “ortak çıkar” üzerinden yaptığı açıklamalarda bazı durumlarda kişisel çıkarlar ile ortak çıkarların çelişebileceğini ancak toplumsal düzenin sürdürülmesinin temel alan bir yaklaşımla karar vericinin düzenin sağlanması ve sürdürülmesi adına yapacağı düzenlemelerin ortak çıkarı temsil edeceğini savunmaktadır (Hobbes, 1999). Hobbes’un kamu yararına ilişkin üretmiş olduğu bilgi, onun kuramına içkin olan düzen arayışının yöntemini belirlemeye yönelik
görgül verilerin basit birer soyutlamasından ibaret olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Yazarın bu yaklaşımı, merkeze toplumu değil devleti almakta,
dahası devlet ve toplum çıkarını düzenin inşa edilmesine birleştirmektedir. Hume (1869) ise, Hobbes’tan farklı olarak idarenin varlığını veri olarak almaktadır. Ona göre, kamu yararının bazı durumlarda tek tek bireylerin çıkarları ile çelişebileceğidir. Ancak dikkat edilmesi gereken toplumdaki ortak fikirlerin ve
bunları oluşturan ahlaki değer yargılarının yönetim aygıtı tarafından da temsil
ediliyor olmasıdır. Bentham (2000: 15) ise, faydayı en çoğa çıkaran ancak aynı
zamanda acıyı en aza indiren tercilerin yapılmasını, topluluk denen şeyin bireylerden oluştuğunu ve bu topluluğun “ortak çıkarının” topluluğu oluşturanların
çıkarlarının toplamı olduğunu belirtmektedir. Bu yaklaşımlarda genel olarak bir
eylemin ya da durumun kamu yararına uygun olup olmadığı değerlendirilirken
bireysel çıkarların üstünde olup olmamasına bakılır (Held, 1970: 42-43). Đkinci
yaklaşım kamu yararını “ortak çıkar” olarak ele alan yaklaşımdır. Burada kamu
yararı toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarına olan ve aynı zamanda onların
tek tek çıkarlarının üzerindeki yararlardan oluşmaktadır (Held, 1970: 44). Barry
(2004), kamu yararının bu şekildeki kavramsallaştırmasının ‘ortak iyi’ ve ‘genel
irade’ gibi kavramları kapsadığından bahsetmektedir. Üçüncüsü ise, “tekçi anlayışlar”dır. Bu anlayış, kamu yararına normatif bir konumdan bakmaktadır.
Kamu yararına ilişkin iddialar değer yargıları ile uyumlu olmalıdır ve verili bir
4
Bkz. Kaya (2011).
5
6
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
zamanda, verili bir yerdeki her birey, farkında olsun ya da olmasın, tek bir ahlaki değer yargısı düzeni tarafından yönlendirilir (Held, 1970: 135). Bu yaklaşıma, Aristoteles, Hegel - Marx’ın yaklaşımları örnek gösterilmektedir. Bunlardan, Hegel’in yaklaşımında kamu yararı ile devlet yararı arasında bir özdeşlik
olduğu vurgulanırken, Marx’ta kavram sınıfsal içeriği ile birlikte ele alınmış ve
burjuva toplumsal düzeninde egemen sınıfların çıkarlarına hizmet ettiğini ve
ancak çalışan sınıfların iktidara el koydukları durumda toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarının korunabileceğinin vurgulandığı söylenmiştir (Keleş, 2000: 34). Đlk bakışta basitçe Marx’ın kamu yararı kavramını bir burjuva düzeni kavramı olarak dışladığı iddia edilebilir. Ancak, biraz derinlemesine bakıldığında
Marx’ın itirazının kolektif çıkar kavramı üzerinden kavramın kendisine değil,
kapitalizmde genel çıkarmış gibi sunulan hakim sınıfların özel çıkarlarını temsil
etmeye yönelik bir içeriğe büründürülmesine olduğu söylenebilir. Marx genel
anlamda çıkar, özel anlamda ise kolektif çıkara ilişkin yaklaşımını şu şekilde
ifade eder: “... kendisinden önce egemen olan sınıfın yerini alan her yeni sınıf,
kendi amaçlarına ulaşmak için de olsa, kendi çıkarını, toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarı olarak göstermek zorundadır” (Marx - Engels, 2008: 77).
Üzerinde uzlaşılan kamu yararı kavramı, tanımı benimseyenlerin ya da üretenlerin onu hangi epistemolojik ve ontolojik perspektiflerden değerlendirdiğine
göre değişmektedir. Burada kamu yararının bilgisinin nasıl üretileceğinin sınırlarını, toplumların verili tarihsel koşullar altındaki üretim ilişkileri belirleyecektir. Örneğin, 1970’lerde kamu yararı denildiğinde uygulamalarda gözetilen ölçütler ile 2000’lerdeki ölçütler farklı olabilmektedir. Çünkü iki tarihsel kesit
arasındaki farklılıklar basitçe anlayış farklılıkları olmanın ötesinde, üretim ilişkilerinin aldığı biçimlerin ve bunlara ilişkin kurumsal düzenlemelerin ve yapıların farklılıkları ile ilişkilidir. 1970’lerde toplu tüketim ve kamusal kaynakların
yeniden dağıtımını öngören Keynesçi refah devleti politikalarında kavrama atfedilen özellikler ile 2000’lerde yeni liberal politikaların egemenliğinde kavramın, kamusal kaynakların özelleştirilmesinin dahi kamu yararına olabileceği iddiasını taşıyan içerik birbirinden ayrılmaktadır.5
Sonuç olarak, hakim üretim ilişkilerinin, kapitalizm tarafından belirlendiği
yapısal koşullarda kavramın sınırlılığının da farkında olmak gerekmektedir. Ancak bu çalışmadaki temel savlarımızdan biri de liberal demokrasinin sınırlarında
üretilen kamu yararının maddi gerçekliklerden koparılmış soyut içeriğinin ötesinde, somut toplumsal ilişkilerde aldığı biçimlerin kavramın içeriğini belirlediğidir. Bu ise kavramı ‘burjuva kavramı’ olarak dışlamayı değil, tarihsel toplumsal ilişkilerde aldığı biçimleri ve farklı mücadele ölçeklerinde nasıl yeniden üretildiğini sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Kavrama sınıfsal içeriğini kazandıran,
5
Sermaye birikim rejimleri ve bunlara ilişkin kurumsal düzenlemelerin ve yapısal dönüşümlerin altında yatan
mekanizmaların bir değerlendirmesi için Bkz. Jessop (2005).
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
kapitalizmde egemen sınıfların, kendi çıkarlarını toplumun geniş kesimlerinin
çıkarıymış gibi sunmasıdır. Örneğin, Türkiye’de kamu yararı kavramına liberal
perspektiften bakanlar, dava konusu olan bir takım idari işlemlerin mahkemeler
tarafından özel çıkarlara tehdit oluşturacak şekilde gerçekleştiğinden hareketle
kavramın kullanımını eleştirmektedirler. Bu kapsamda, konuyla ilgili yazılarla
da kamu yararı kavramı “insan temel hak ve özgürlüklerinin karşısında” (Korkut, 2006) bir kavram olarak sunulmakta ve devlet otoritesinin bireylerin özgürlüklerini kısıtlamasının aracı gibi sunulmaktadır. Buradaki eleştirinin temel yanılgısı ya da bilinçli olarak kavrama kazandırmak istediği içerik, kamu yararının
toplumun değil devletin çıkarını temsil ettiği iddiasıdır. Kavramı bu şekilde ele
almak yukarıda da değinildiği gibi hem onu dar anlamda yorumlamaktır, hem
de Hobbescu bir yaklaşımla kamu yararını toplumsal düzen ve devlet yönetiminin üretimine indirgemektir. Aynı zamanda liberal düşüncenin minimal devlet
anlayışının bir sonucu olan bu eleştiri, devletin farklı sınıfsal mücadelelerin verildiği bir alan olarak kavramsallaştırmamakta, onu liberal özgürlüklerin karşısında bir engel olarak görmektedir. Çünkü devletin sınıfsal özelliği ve kapitalizm ile liberalizm arasındaki ilişki gözden ırak tutulmaktadır. Özellikle 1980
sonrası dönemde ortaya çıkan bir başka kamu yararı yaklaşımı da Keleş tarafından Held’in sunduğu sınıflandırmaya eklenen özelleştirmeci kamu yararı yaklaşımıdır. Burada özelleştirmeci kamu yararı “kamu iyeliğinin yerini tümüyle özel
iyeliğin almasını ve dolayısıyla tam bir özelleştirmeyi öngörmektedir.” (Keleş,
2000: 5). Keleş’in isabetli bir şekilde gösterdiği ve bugün kavrama yönelik eleştirilerin ilişkisinin kurulması gereken asıl alan da burasıdır. Çünkü özelleştirme
uygulamalarının meşruiyet kaynağının da kamu yararına olma iddiasına dayandırılması tartışmalı ancak yeni liberal dönemde, uygulamaların toplumsal meşruiyetini üreten, hegemonik bir yaklaşımdır. Kamu kaynaklarının etkin kullanımı yerine tüm toplumun ürettiği değerlerin bazı özel kişilerin eline geçmesinde
kamu yararı görmek aslında kapitalizmde devletin sınıfsal karakterinin hangi
araçlarla görünür hale gelebileceğine işaret etmektedir. Örneğin, Türkiye’de
kentsel dönüşümün hukuki altyapısını oluşturan yasal ve yönetsel düzenlemelerle devletin elindeki araçlar güçlenmiştir ancak, bu araçlarla kamu yararı ve
özel çıkarlar arasındaki somut ilişkilerin nasıl kurulduğu örneklenmemiştir. Buna rağmen, önceki deneyimler bize göstermektedir ki, toplumsal bir ilişki olarak
devlet, özellikle yeni liberal politikaların egemen olduğu durumlarda, belirli
mekân üretim süreçlerindeki müdahale ve düzenlemeleriyle eyleme geçmektedir. Türkiye’de bunun temel dayanağı kamulaştırma yoluyla özel mülkiyetteki
kentsel alanların devlet mülkiyetine geçirilmesidir. Devlet kamulaştırma yoluyla
elde ettiği mülkiyet ile kamusal kaynakları toplumun hizmetine sunmak için mi
yoksa yapılı çevre üretimi üzerinden inşaat sektörü eliyle farklı ölçeklerdeki aşırı sermaye birikiminin krizini çözmek ve/veya sermayenin birikim sürecini yeniden üretimini sağlamak için mi kullanacağı tartışmanın iki boyutunu oluştur-
7
8
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
maktadır.6 Bu bize kapitalizmde devlet ile piyasa arasındaki tamamlayıcıbütünsellik ilişkisini göstermektedir. Đzleyen bölümde, genelde kamu yararı üzerinde ve özelde kentsel siyasetin gündeminde belirleyici ve sınırlayıcı olan hukuki düzenlemeleri tartışırken, yukarıda ifadesini bulan kuramsal arka planda
göz önünde bulundurulacaktır.
Kamu Yararının Yasallığı Üzerinden Kentsel-Mekânsal Đlişkileri
Okumak
Bugün kamu yararı pek çok yasa da yer almakta ve idarenin eylem ve işlemleri için hem amaç hem de koşul olarak görülmektedir. Kavramın bu işlevi onun
Türkiye’de tarihsel olarak hangi genel ve özel hukuki düzenlemeler ile üretildiğini göstermeyi gerekli kılmaktadır. Burada kamu yararı kavramına ilişkin yasallık tartışmasını kavramın geçtiği yasal metinleri uluslararası hukuki düzenlemelerden başlayarak ulusal ölçekteki genel ve özel hukuki düzenlemelere
doğru genişleterek yapmayı amaçlıyoruz. Bu sebeple, uluslararası yasal düzenlemelerde kamu yararı kavramı karşımıza “Đnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Đlişkin Sözleşmeye Ek Protokol”7 isimli hukuk metninde mülkiyete ilişkin düzenlemenin sınırı olarak çıkmaktadır. Türkiye adı geçen ek protokolü 20 Mart 1952 tarihinde imzalamış ve 10 Mart 1954 tarihinde onaylamıştır. Onay kanunu 19 Mart 1954 günü resmi gazetede yayınlanmıştır. Bu madde
ile devletlerin egemenlik alanına giren konulardaki hakları korunarak kamu yararı ile özel mülkiyet arasındaki ilişkiye uluslararası hukuk açısından düzenleme
getirilmiştir.
Tarihimizde kamu yararı ile ilgili kentsel mekana müdahale etme açısından ilk
genel yasal düzenlemeyi 1924 Anayasası’nın 74. maddesi’nde8 görüyoruz. Buna
göre “kamu yararına gerekli olduğu usulüne göre anlaşılmadıkça ve özel kanunları gereğince karşılığı peşin verilmedikçe hiç kimsenin malı ve mülkü kamulaştırılamaz” denilmektedir. Bu madde ile kişilerin mülkiyet hakkı tanınmış ve
devlet bu hakkı Anayasal güvence altına almıştır. Burada özel mülkiyet hakkına
kamulaştırma yoluyla sınırlandırma getirmenin koşulu olarak kamu yararının
varlığından bahsedilmektedir. Anayasa’nın bu maddesi ile özel mülkiyet genel
6
Sermayenin birikim süreci ile özelde kentsel yapılı çevre, genelde ise kapitalist kentleşmenin ilişkisinin tartışıldığı bir çalışma için Bkz. Harvey (1982). Ayrıca Türkiye’de kentleşme süreçlerine ilişkin eleştirel tartışmaların yapıldığı Şengül’ün (1997) çalışması da sürecin Türkiye’deki dinamiklerini stratejik ilişkisel bir yaklaşımlar gözler önüne sermektedir.
7
Madde 1. “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez.”
8
Madde 74. “Umumi menfaatler için lüzumu, usulüne göre anlaşılmadıkça ve mahsus kanunları mucibince
değer pahası peşin verilmedikçe hiçbir kimsenin malı istimval ve mülkü istimlak olunamaz.”
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
bir yasal düzenlemeyi, bunun kamu yararı ile sınırlandırılması ise istisnai olma
durumuna işaret etmektedir. Devletin kurucu iradesi en başından itibaren toplumsal üretim ilişkilerinin özel mülkiyet temelinde kurulacağını bu madde ile
güvence altına almıştır.
Kamu yararına yönelik, ikinci genel yasal düzenleme, 1961 Anayasası’nın 36.
maddesinde9 Mülkiyete Ait Genel Kural başlığı altında yer almaktadır. Bu maddenin önemi kapitalist üretim ilişkilerinin özünü oluşturan özel mülkiyeti ve miras hakkını güvence altına alması ancak kamu yararını da bunları kısıtlamanın
ölçütü olarak ifade etmesidir. 1961 Anayasası’nın 11. maddesi, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanma koşulu olarak kamu yararı kavramına yer vermiştir. Bu
ilk bakışta liberal özgürlükler alanına bir kısıtlama ve devletin alanının genişletilmesi olarak görülse de aksine eşitsiz toplumsal ilişkilerin farklı ölçeklerde yeniden üretilmesini ve bu doğrultuda devlet müdahalesinin meşruiyetinin yaratılmasını hedeflemektedir. Kavram, Kamulaştırma başlıklı 38. maddesinin ve
Devletleştirme başlıklı 39. maddesinin uygulanmasında yasal dayanak olarak
kullanılmaktadır. Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 40. maddesinde hürriyetlerin sınırlandırılma koşulu olarak kamu yararına atıf yapılmıştır. Đdari Yargıya ilişkin 114. madde ile de mekan planlama faaliyetlerinin de içinde bulunduğu idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükme bağlanmıştır. 131. madde’ de ise orman alanlarının irtifak hakkına konu olabilmesinin koşulu olarak kamu yararının varlığının esas alınmasına yönelik bir düzenleme vardır.
1982 Anayasası’na geldiğimizde ise kamu yararı ile ilgili, Mülkiyet Hakkı’nı
düzenleyen 35. maddenin 1960 Anayasası’ndaki hali ile korunduğunu görmekteyiz. Bu madde özelinde üzerinde vurgulamak istediğimiz, kamusal yarar ile
özel çıkarlar arasındaki ilişkinin durumdur. Toplum yararına uygun kullanılmayan mülkiyet üzerindeki özel çıkarların sınırı ve özel çıkarlar ile kamusal yararların nasıl bağdaştırılacağı önemli sorulardır (Keskinok, 2000: 15). Özel mülkiyetin sınırı ile kamusal olanın önceliği tartışması, bu madde özelinde kentsel
politika ve planlama alanlarının önceliklerindendir. Đmar planlarının uygulanmasından, kente ilişkin başta ulaşım ve konut olmak üzere yapılı çevre üretimini
de kapsayan birçok uygulamada sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca 1982 Anayasası’nda, Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevleri düzenleyen Üçüncü Bölüm’ deki Kamu Yararı kavramı başlık olarak kullanılmıştır. Burada Kıyılardan
Yararlanmanın sınırlarını belirleyen 43. madde ile sahil şeritlerinden yararlanmanın genel normu olarak kamu yararından bahsedilmekte, özel kişilerin kıyılardan yararlanmasına ilişkin düzenlemelerin kanunla belirleneceğine atıfta bu9
Madde 36. “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
9
10
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
lunularak bu türden düzenlemelerin istisnai olacağı öngörülmektedir. Ancak
Anayasa’daki açık hükme rağmen kıyılardan yararlanmada kamu yararına yönelik uygulamaların genel norm olmaktan çok uzak olduğu ve özellikle sahil bölgelerinde kıyıların turizm amaçlı kullanıma açılmalarıyla buralarda özel çıkarlar
öne alınmakta ve halk plajlarının yerlerini özel kişilerce işletilen ve giriş çıkışı
ücretli olan kurumsal eğlence merkezleri almaktadır. Kıyı alanlarına yönelik
düzenlemelerde turizm politikalarının ekonomik büyümeyi temel alan teşvik
uygulamaları kamusal çıkarlar olarak sunulmaktadır. Bunun yanında, Toprak
Mülkiyetini düzenleyen 44. madde ile toprağın kullanımında tarımsal üretimin
korunmasının önemine dikkat çekilirken, 45. madde ile Tarım, Hayvancılık ve
Üretim Dallarında Çalışanların Korunması düzenlenmiştir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin uygulamasıyla ilişkili imar ve planlama kararları sıklıkla
dava konusu yapılmaktadır. Bu açıdan ilgili madde, gerek imar planlarının yapılması gerekse de planlarda değişikliklerin yapılması süreçlerinde özel çıkarlar
ile kamusal çıkarların arasındaki ilişkinin kurulmasında tartışmalara neden olmaktadır. Devletleştirme ve özelleştirmeyi düzenleyen 47. madde ise 1982
Anayasası’nın ilk halinde yalnızca devletleştirmeyi düzenleyen bir şekilde yazılmış olsa da yeni liberal politikaların uygulanmasının önünde engeller oluşturması sonucunda 1999 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri ile, özelleştirmeler de Anayasal güvenceye alınmıştır. Anayasa’nın bu maddesinde yapılmış
olan değişiklik, soyut normların, sermaye birikim süreçleri ve kapitalist gelişmenin kurumsal gerekliliklerinin sonucu olan düzenlemeler arasındaki ilişkiyi
göstermektedir. Şüphesiz bu ilişki birinin diğerine indirgendiği bir ilişki olmaktan çok ilişkisel bir nedenselliğin sonucudur. Ormanların Korunmasını düzenleyen 169. madde de yine kamu yararı başlığının altında değerlendirilmekte ve
ormanların mülkiyetini ve korunmasını düzenlemektedir. Ormanların kapitalist
üretim ilişkilerine tabi olmama durumu bir tercihten çok bu ilişkilerin tarihsel
toplumsal gelişimi ile ilgilidir. Zira ilerleyen kısımlarda göstereceğimiz üzere
Türkiye’de yapılan bir takım yeni yasal düzenlemelerle bu alanlar da mekan
üretiminin ve genişleyen kentsel rant arayışının bir parçası haline gelmiştir.
Bunların yanı sıra bir düzenleyici idari işlem olan mekan planlamaya ilişkin
yargı denetimini de ilgilendiren Anayasa’nın 125. maddesi de önemli anayasal
kaynaklardan biridir. Bu maddede 5982 sayılı kanun ile yapılan değişiklik halkoylamasına sunulmuş ve 12 Eylül 2010’da kabul edilmiştir. Đdarenin eylem ve
işlemlerine yargının yerindelik denetimi yapamayacağını hükme bağlayan bu
değişiklik, idari yargı denetimini şekil denetimi ile sınırlandırmaktadır. Oysa ki,
idari yargının mevcut yasal düzenlemeler içerisinde yerindelik denetimi yapma
yetkisi zaten yoktur. Ayrıca idari yargının aldığı kararların gerekçelerinde yerindelik denetimine de herhangi bir atıfta bulunulmamaktadır. Dolayısıyla,
Anayasal güvence ile yürütmenin işlemlerine zırh giydirme çabasının hukuksal
açıdan geçerliliği olduğunu iddia etmek güçtür.
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
11
Anayasaların yanında kamu yararına ilişkin, 4721 sayılı Medeni Kanun’un, taşınmaz mülkiyetinin kısıtlamalarına ilişkin 731. maddesinde, kamu hukuku kısıtlamalarına ilişkin 754. maddesinde ve kaynak ve yeraltı sularına ilişkin mülkiyet ve irtifak haklarını düzenleyen 756. maddesinde de rastlamak mümkündür.
Kamu yararı ve kentsel politika arasındaki ilişkiyi inceleyebileceğimiz özel
yasal düzenlemelere baktığımızda, ilk olarak, 3194 sayılı Đmar Yasası’nın Đrtifak haklarını düzenleyen 14. maddesine rastlıyoruz. Burada yerinden yönetim
ve merkezin taşra yönetimi kuruluşlarına imar planları eliyle kamulaştırmadan
da taşınmazlar üzerinde irtifak hakları tesis edebilme hakkını veren düzenleme
kamu yararı şartına bağlıdır. Kamulaştırmadan arta kalan kısımlara ilişkin düzenlemenin yer aldığı, yasanın 17. maddesinde ise kamu yararı bulunan durumlarda özel kişilerin hak kayıplarının önüne geçmek amaçlanmakta ve bu yönde
her türlü mali yükümlülüklerin idare tarafından yerine getirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Köylerde yapılacak yapılar ve uyulacak esaslara ilişkin 27.
maddede de kamu yararına değinilmektedir. Danıştay’ın mekan planlama faaliyetlerine ilişkin verdiği kararlarda, imar kanunun bu ilgili maddeleri yasal çerçeveyi oluşturması bakımından önemlidir.
Đkinci olarak, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun amaç ve kapsamını açıklayan 1. maddesi’nde kamu yararı kavramının kamulaştırmanın temel dayanağını oluşturduğu söylenebilir. Kamulaştırma tek taraflı bir idari işlem olarak doğrudan mülkiyet üzerinde tasarrufta bulunma hakkı sunmaktadır. Ancak kamu
yararı gerekçesiyle kamulaştırılan özel mülkler üzerinde kamu otoritesinin tasarruf hakkı da sınırsız değildir. Örneğin, ilgili kanunun 23. maddesine göre
kamulaştırma işlemini yapan idare ya da kamulaştırılan taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip ilgili kamu kuruluşu beş yıl içinde herhangi bir işlem ya da tesisat yapmaktan kaçınamaz. Aksi takdirde taşınmazı kamulaştırılan
özel kişiler kamulaştırma tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile taşınmazın
bedelini ödeyerek bir yıl içinde geri alınabilir. Bu madde göstermektedir ki kamulaştırma dahi özel mülkiyete ilişkin bir takım güvencelere bağlı bir işlem olarak karşımıza çıkmakta ve toplum yararını çoğa çıkaran bir kamu yararı uygulamasından çok, özel mülkiyet ile ilişkisi bağlamında bir kamu yararı kavrayışına sahip bir hukuki güvence getirmektedir.
Üçüncü olarak, Anayasa’nın çerçevesini çizdiği orman alanlarının korunmasına ilişkin özel düzenlemeye 31/18/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nda rastlanmaktadır. Konumuz açısından önemli olduğuna inandığımız bu
Kanunun 2. maddesinin (b) bendinde kamuoyunda 2B arazileri olarak bilinen
ve 19/04/2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan 6292 sayılı Kanun ile de yeniden düzenlemeye konu olan orman alanlarına ilişkin düzenlemeleri tartışmak
yerinde olacaktır. 6292 sayılı “Orman Köylülerinin Kalkınmasının Desteklen-
12
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
mesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”10 kamu yararı
ile orman ve tarım alanlarının korunması arasındaki ilişkinin mülkiyet üzerinden yeniden düşünülmesi ve tartışılması için çok zengin bir alan sunmaktadır.
Burada Kanun’un maddi gerçeklikle ilişkisinin kurulma biçimine ve doğa-insan,
doğa-insan-toplum ve doğa-insan-toplum-devlet ilişkilerinin üretilme biçimine
değinmek yerinde olacaktır. Kanun, kapitalist üretim ilişkilerinin dışında kaldığı
düşünülen doğa alanlarının piyasa ilişkilerine tabi hale getirilmesinin önünü açtığını düşündürten birçok düzenleme getirmektedir. Doğa-insan-toplum-devletpiyasa ilişkisinde orman ve tarım alanlarının “atıl alanlar” olmaktan çıkarılması
ve sermaye birikiminin yeni toplumsal mekanların üretimine olanak sağlaması,
kanunun yol açacağı sonuçlar olmasının yanı sıra Kanun’un düzenlenmesinin
maddi koşullarının bu temelde oluşturulduğunu düşündürtmektedir.11 Bu Kanun
özelinde ise topluma nesnel olarak sunulan, ormanlık alanlarda topraksız köylülerin ya da kentsel alanlarda gecekondu sakinlerinin üzerinde emek harcadıkları
toprakların sahibi olmasıdır. Buna ilişkin getirilen mali yükümlülüklere ilişkin
düzenlemeleri bir an için bir kenara bıraktığımız durumda bugün bu topraklar
üzerinde mülkiyet hakkı kazanan alt ve alt orta sınıfların, yarın topraklarının ellerinden alınmasının önünde engeller bulunduğunu söylemek zordur. Çünkü piyasa ilişkileri, soyut eşitlik varsayımı altında taraflar arasında sözleşmelerin varlığını esas alır. Ancak bir zor aracı da olan planlama faaliyetinin sunduğu olanaklarla bir gecede kamulaştırılabilen bir alan, ertesi gün sermaye için yeni bir
yatırım alanı olarak özelleştirilebilmekte ya da özel kişilerin kar amaçlı kullanımına tahsis edilebilmektedir. Bu açıdan sözleşme ve kapitalizmdeki zor ilişkisi toplumsal ilişkilerin yeniden üretilmesinde belirleyici olmaktadır. Burada
kamu yararı kavramına dönersek, orman niteliğini kaybettiği iddia edilen ya da
orman köylülerinin kullandığı arazilerin satışını öngören bu yasal düzenlemelerle kamu yararının toprakların satışında görüldüğü açıktır. Çalışmanın önceki kısımlarında değinildiği gibi bu düzenlemelerin kamu yararına olup olmadığını
belirleyen ölçüt soyut yasal normlar olmaktan çok, söz konusu dönemdeki üretim ilişkilerinin düzeyidir. Bugün ormanlık alanların devlet mülkiyetinden özel
mülkiyete geçmesinde kamu yararı olduğu varsayımı, kavramın siyasal süreçlerle olan diyalektik belirlenme ilişkisini göstermektedir.
Yukarıdaki yasal kaynaklar idari eylem ve işlemlerde kamu yararına doğrudan
atıfta bulunmakta ve kavramın uygulamadaki meşruiyetini sağlamaktadır. Uy10
Kanunun amacı 1. maddesinin 1. bendinden şu şekilde ifade edilmiştir: “Hazine adına orman sınırları dışına
çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının
desteklenmesi ile Hazine’ye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir.”
11
Kanunu’nun 6., 7. ve 8. maddeleri Orman alanlarının metalaşması sürecinin nasıl gerçekleşeceğine dair
yöntemleri ve uygulamaya ilişkin esasları göstermektedir.
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
13
gulama dediğimiz alan ise genelde siyaset ve özelde kent yönetimi ve mekan
planlama alanıyla ilişkili olarak düşünülürse, kavramın başvurulduğu en önemli
alanının idari yargı olduğu görülecektir. Bu kapsamda, idari yargıda dava konusu olan kamulaştırma, imar planı, özelleştirme vb. gibi işlemlerden bazılarına
ilişkin örneklere aşağıda değinilecektir. Bunlar kavramın, yargı kararlarındaki
merkeziliğini göstermesi açısından önemli olacaktır.
Kentsel politika süreçleri bakımından büyük öneme sahip yerel yönetimler ile
ilgili bir kararında Anayasa Mahkemesi 19.4.2007 tarihli, 5594 sayılı Kanun ile
tüzel kişiliğini birleşme, katılma veya tüzel kişiliğinin kaldırılması sonucu yitirecek olan yerel yönetimlerin, plan değişikliği ve imar uygulama yetkilerinin
katılınacak belediyenin onayına bırakılması hükmünün iptali istemini reddetmiştir.12 Anayasa Mahkemesi kararın “Esasın Đncelenmesi” bölümünde kamu
yararı ile ilgili “Bir kuralın Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılırken kamu yararı konusunda Anayasa Mahkemesi'nin yapacağı inceleme yasanın yalnızca
kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığını araştırmaktır. Bir yasanın kamu yararını gerçekleştirip, gerçekleştirmediği veya ülke gereksinimlerine uygun olup
olmadığı bir siyasî tercih sorunudur ve yasa koyucunun takdirine aittir” demektedir. Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere “kamu yararı” adı altında ortaya çıkan pratiklerin ülkedeki en üst yargı mercii tarafından siyasi süreçlerle ilişkisinin kurulmuş olması kavramın toplumsal ilişkilerle şekillenen siyasal-ideolojik
içeriğini göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bir diğer başvuru da, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesinde 5192 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile yapılan değişiklikle ekosistemde bozulmaların yaşanacağı ve böylece kamu yararına aykırı bir
durumun ortaya çıkacağı gerekçesiyle söz konusu değişikliğin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istenmiştir13. Anayasa Mahkemesi 22.11.2007 günü verdiği
Kararda, Anayasa’nın 169. maddesi’ne atıfta bulunmuş ve devlet ormanlarının
kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağını belirtmiştir. Bu çerçevede bahsi geçen Yasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında, savunma, ulaşım,
enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, altyapı ve katı atık bertaraf tesislerinin, sanatoryum, baraj, gölet ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim
ve spor tesislerinin ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları
üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde
Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebileceği, dördüncü fıkrasında ise üçüncü fıkrada belirtilen bina ve tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlarda veya hususi ormanlarda yapılmak istenmesi halinde de Çevre
12
13
RG: 29.12.2007 - 26741, E. 2007/39, K. 2007/53, KT. 19.4.2007.
RG: 19.01.2008 / 26761, E. 2004/67, K. 2007/83, KT. 22.11.2007.
14
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
ve Orman Bakanlığınca izin verilebileceği hükme bağlanarak iptal istemi reddedilmiştir. Bu karar, kamu yararı açısından değerlendirildiğinde orman alanlarının, zaruriyeti ve yararı çok daha göreceli olan kamusal kullanımlar için feda
edilebileceği anlamına gelmektedir. Zira kamusal kullanımın içeriği ve hangi
toplumsal sınıflar için çıkar sağlayacağı tartışmalıdır.
Kamu yararı kavramına atıfla Anayasa Mahkemesi’nin gündemine gelen bir
diğer konu da kıyı ve sahillerin kullanımıdır. 3621 sayılı “Kıyı Kanunu” ile kıyıların ve sahillerin kullanımının özelleşeceği ve böylece kamu yararının zedeleneceği yönündeki iddialara yönelik olarak Anayasa Mahkemesi, 18.9.1991 tarihli Kararında14, itiraza konu olan uygulama imar planlarını, sahil şeridinin kıyı
kenar çizgisine 20 metreye kadar yaklaştıracak olan yasa kuralı, öncelikle Anayasa’nın 43. maddesi’nde bulunan sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle
kamu yararının gözetilmesi koşulunu sağlamadığı, sonra da kamu yararına uygun bir derinliğin, her halde 100 m. den az olmaması gerektiğini böylece çevre
koşullarına ve kamu yararı esasına göre saptanmış sahil şeridi uygulamasıyla,
kişilerin haklarının anayasal güvence altına alınacağı vurgusuyla iptal etmiştir.
Buna rağmen 01.07.1992 tarihinde 5. maddede yapılan değişiklik ile “sahil şeritlerinde yapılacak yapılar, kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.”
ibaresi konmuştur. Bu durum her ne kadar birbiriyle çelişkili görünse de kıyı
alanlarındaki yapılaşmasının görece önünü açan bu düzenleme, kamu yararına
ilişkin ölçütlerin nesnelliğini şüpheli hale getirmektedir. Çünkü kararda “her
halde 100 metre” olması gerektiği belirtilen kıyı kenar çizgisi bir yıl sonraki yasal değişiklikle 50 metreye düşürülmüştür. Kıyılara ilişkin düzenleme adete cetvel ile ölçülerek belirlenmiş ve 20 metre yerine 50 metrenin kamu yararına uygun olacağı varsayılmıştır. Düzenleme kıyıların piyasa ilişkilerinin nesnesi haline getirilip getirilmemesini değil nasıl getirileceğini konu edinmektedir.
Danıştay ise bir kararında15 Ankara’da özel kişiye ait bir taşınmazın imar planı
değişikliği ile “Kültür ve Spor Tesisleri ve Yeraltı Otoparkı” olarak tahsis edilmesi yoluyla kamulaştırılmasına ilişkin açılan iptal davasında, Đdare Mahkemesi’nin verdiği, işlemin hukuka uygun olduğu yönündeki, kararı onamıştır. Kararın gerekçesinde yapılan ayrıntılı açıklama kamu yararı kavramının mahkeme
kararlarında nasıl üretildiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Burada
yapı yoğunluğunun yüksekliği, kamunun elinde büyük kentsel boşluk bulunmadığı ve ilgili kentsel alanının kent bütünü içinde yüklenebileceği işlevlerden
ötürü (kültür spor tesisleri, otopark, boş mekan ve kent içinde açıklık duygusunun yaratılması gereklilikleri vs.) plan değişikliğinin kamu yararına olacağına
hükmedilmiştir. Kent içinde ortak kullanım alanları yaratılmasını öngören bu
karar özel mülkiyet-kamusal mülkiyet arasındaki ilişkinin çelişkili birlikteliğini
14
15
RG: 23.01.1992-21120, E. 1990/23, K. 1991/29, KT. 18.9.1991
D6D, E. 1992/1564, K. 1992/2698, KT. 04.06.1992.
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
15
göstermektedir. Kamusal yararların gerektirdiği durumlarda kentsel politikaların, mekan planlama aracılığıyla uygulanmasında özel mülkiyete sınırlama getirmek mümkündür. Ancak önceki bölümde tartışıldığı gibi kamu yararı kavramı belirli tarihsel toplumsal koşullarda, toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarına
hizmet edebilir ya da etmeyebilir. Yukarıda anılan mahkeme kararında kamulaştırma kültür ve spor tesisleri ile otopark yapımı öngörülerek gerçekleştirilmiştir.
Peki kamu gücünü elinde bulunduran merkezi ya da yerel yönetimler söz konusu alanda üretilecek yapıların kullanımını özel kişilere çıkar sağlayacak şekilde
tahsis eder, bir diğer deyişle, üretilen yapılardaki kamusal hizmet sunumunu
özelleştirir ise bu durumda taşınmazı kamulaştırılan özel kişinin mülkiyet hakkı
bir diğer özel kişiye çıkar sağlamak amacıyla sınırlandırılmış olmayacak mıdır?
Bu durumda kamu yararı nerededir? Bu sorular özel çıkar ile kamusal yarar arasındaki ilişkinin her durumda verili olmadığını ve bunun da ötesinde söz konusu
idari işlemlerin hukuka uygun olmasının, yarattığı sonuçlar bakımından meşruiyet tartışmaları yaratacağını göstermektedir.
Bir konuda birden fazla açıdan kamu yararının var olduğu durumda farklı kamu yararlarından birinin seçilmesi gerekliliği doğmaktadır. Burada çatışan kamu yararlarından birisinin diğerine tercih edilmesinde karşımıza “üstün kamu
yararı” kavramı çıkmaktadır (Kaya, 2011: 52). Ancak, üstün olan kamu yararının hangisi olduğuna ilişkin verilecek karar, kararın verildiği tarihsel dönemdeki
toplumsal ilişkilerin aldığı biçimlere göre belirlenmektedir. Örnekler göstermektedir ki bir dönemde, belirli kentsel mekanların kamu adına devlet tarafından kullanılması ve/veya özel kişi mülkiyetinden devlet mülkiyetine geçirilmesi
(devletleştirme) kamu yararına bir uygulama iken bir diğer dönemde özelleştirme üstün kamu yararı kapsamına alınmakta ve kamusal kaynaklar toplumun
farklı kesimleri arasında ve aynı zamanda farklı coğrafi alanlar arasında eşitsiz
gelişme yaratacak şekilde bölüştürülebilmektedir. Buradan hareketle “üstün
kamu yararına”16 ilişkin Danıştay’ın verdiği bir karara değinmek yerinde olacaktır. Devlet Demiryollarına ait Đstanbul Maltepe’deki taşınmazların 1/5000 ve
1/1000 ölçekli nazım ve uygulama imar planlarının iptali istemi ile açılan dava,
ilgili Đdare Mahkemesi tarafından reddedilmiş ancak, Danıştay tarafından gerekçeleri aşağıda yazılı olan karar ile hukuka aykırı bulunarak kararın bozulmasına hükmedilmiş ve ilgili mahkemeye yeniden görüşülmek üzere geri gönderilmiştir. Kararın gerekçesinde tekel niteliğindeki kamu hizmetini kent içi, kentler arası ve ülkelerarası boyutuyla kitle halinde ve yüksek taşıma kapasitesiyle
sunan demiryolu işletmesinin davaya konu olan taşınmazının kuruluşun ihtiyaçları dışında kullanımını kamu yararına olmayacağı hükme bağlanmıştır. Üstün
kamu yararı kavramına başvurularak, dava konusu olan mekan planlama işleminde, iki kamu tüzel kişisi arasındaki uyuşmazlığın çözümünde mahkemenin
16
D6D, E. 2006/5520, K. 2007/4165, KT. 02.07.2007.
16
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
karar vermesi sağlanmıştır. Burada esas olan iki kamu yararının varlığı durumda
hangi kamu yararının üstün olacağı tartışmasıdır. Yukarıdaki tartışmalarda da
değinildiği üzere gerek kamu yararı gerekse de üstün kamu yararı kavramının
içeriğinin doldurulmasına “süreç ve işlemlerle ulaşılacaktır” (Keskinok, 2000:
34). Ancak bu süreç ve işlemlerin toplumun farklı kesimleri açısından ne tür sonuçlar doğuracağı ve hukuksal kaynakların ve araçların bu süreçte ne tür biçimler alacağı siyasal etkinliğin konusu olacaktır.
Türkiye’de, 23 Ekim 2011’de Van’da yaşanan depremden sonra yeniden
önemli bir gündem maddesi haline gelen ‘kentsel dönüşüm’ ile ilgili yasal düzenlemeler, özellikle kamu yararı ve kentsel politikalar arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Burada topluma somut olarak sunulan bilgi
deprem ile mücadele ve sağlıksız konut ve gecekondu alanlarının ıslah edilmesi
yönündedir. Ancak, somut olarak sunulanın her durumda nesnel olana işaret etmediğinden hareketle, nesnel olanın açığa çıkarılması sürece ilişkin üretim ilişkileri üzerinden yapılacak bir çözümlemeyi gerekli kılmaktadır. Zira olası felaketleri ve riskleri topluma korku yayma amacıyla kullanıp toplumsal meşruiyeti
sağlamayı hedefleyen bu türden siyasal müdahaleler, nesnel gereklilikleri özel
çıkarlara fayda sağlayacak biçimde eğip bükebilmektedir. Kentsel dönüşüme
ilişkin yapılan mekânsal planlama faaliyetlerinin dava konusu edildiği bir işlemde, Ankara 1. Đdare Mahkemesi Hatip Çayı Kentsel Dönüşüm Projesi ve Gelişme Alanı Đmar Planı’nın iptali istemine ilişkin kararında17 bilirkişi raporuna
uyarak, herhangi bir alanın kentsel dönüşüm proje alanı olarak ilan edilmesi sürecinde ve o alan için hazırlanacak olan kentsel dönüşüm projelerinde kamu yararı ilkesinin esas alınması gerektiği, aksi durumlarda birbiri ile ilişkisiz ve üst
ölçek planlama kararlarından bağımsız şeklide parçacı proje kararları ile kentlerin gelişiminin kamu yararından uzak sadece rant getirici projelerle yönlendirilmiş olacağını belirtmiştir. Yargı, bu durumun şehircilik ilkeleri, planlama
teknikleri ve kamu yararına aykırı olacağına dayanarak idarenin işleminde hukuka uyarlık görmemiş ve plandaki değişikliği iptal etmeyi uygun bulmuştur.
Bu örnekte de görüldüğü gibi kentsel alanların, özel ya da kamusal kullanımlarının ötesinde, toplumsal ilişkilerin düzenlenmesindeki merkeziliği göz önüne
alındığında kentsel dönüşüm konusunda kamu yararının tartışılması daha da
önemli hale gelmektedir. Son dönemde kentsel dönüşüm projeleriyle mülkiyet
hakları, yapılı çevre üretimi üzerinden büyük sermaye lehine yeniden bölüştürülmektedir. Đlk örnekleri 1989 yılında Ankara’daki Dikmen ve Portakal Çiçeği
Vadisi Projeleri ile ortaya çıkan kentsel dönüşüm projeleri, özellikle 2000’li yıllarla önü alınamaz şekilde artarak, bu sürecin kentin yoksul kesimleri için ne
türden kayıplar yarattığını göstermektedir. Ulusal ve yerel ölçekteki aktörler,
17
Ankara 1. Đdare Mahkemesi, E. 2005/2161, K. 2008/677, KT. 27.03.2008.
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
17
kentsel mekana müdahale etmenin doğrudan bir aracı olarak kentsel dönüşüm
projelerini, siyasi ve ekonomik çıkarlarını düşünerek desteklemeye başlamışlardır. Meşru olduğu varsayılan baskı ve zoru kullanan devletin, bu sürecin en
önemli ve etkin aktörü konumunda olması da kamu yararı konusunu kentsel dönüşüm denkleminin merkezine taşımıştır. Metropol kentlerde yoğunlaşmakla
beraber ülkenin dört bir yanında uygulamaya konulan kentsel dönüşüm projeleri, müdahaleden doğrudan etkilenen özel kişiler ya da kendisini taraf gören tüzel
kişilerce, kamu yararı yönüyle tartışılmaktadır. Bu süreçte geniş çaplı kamu
kaynaklarının kullanıldığı ve geniş halk kesimlerinin mülkiyet haklarının tırpanlandığı görülmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri hem odaklandığı alanların
“sosyokültürel yapılarını dağıtmakta”, hem de bir önceki dönemde kentsel ranttan belli oranlarda pay alan toplumun görece güçsüz kesimleri yerine gerek ulusal gerekse de yabancı büyük sermaye sahibi inşaat firmalarını koymaktadır.
Burada “sosyokültürel yapıların dağıtılması” ile “siyasal iktidarın doğrudan
müdahalesine maruz kalanların, tarihsel olarak ürettikleri yatkınlıklarını18 zor ya
da rıza ile terk etme süreçlerine” işaret edilmektedir. Kentsel alanlarda belirli tarihsel süreçler sonucunda oluşmuş ve toplumun çalışan sınıflarının kendi sosyokültürel yapılarını ürettikleri ve yeniden ürettikleri alanlara yapılan müdahaleler, bu alanların toplumsal yapılarına verdikleri zararın yanı sıra kentin öteki
alanları ile ilişkisi kopuk başka kentsel alanların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.19 Ayrıca yerlerinden edilen gecekondulular bir yandan mülksüzleştirilirken20 bir yandan da borçlandırılarak küçük birikimleri ve gelirleri de ipotek altına alınmaktadır. Bu çerçevede kamu yararı mülkiyet ilişkilerinin yeniden örgütlenmesinde toplumun çalışan sınıflarının aleyhine yorumlanmaktadır. Fakat gelinen nokta göstermektedir ki, 2011 yılında Van’da yaşanan ve 1999’dan bu yana Đstanbul’da beklenen deprem, siyasal iktidarın kentsel dönüşüm çerçevesinde
kamu yararının anlamını ve alanını yeniden tanımlayarak meşru müdahalelerde
bulunabilmesi için kendisine güçlü araçlar üretme fırsatı sunmaktadır. Özellikle
“6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”
bu minvalde incelenmeye değerdir. 31 Mayıs 2012 tarihinde Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun ile, bundan sonra yapılacak müdahalelere
kamu yararı açısından yeni bir çerçeve getirilmiştir. Đlk bakışta Yasanın amaçları21 arasında kamu yararına yer verilmemesi hatta tüm metin boyunca kamu ya18
Burada “tarihsel olarak üretilen yatkınlıklar” olarak ifade edilen kavram Bourdieu’nün geliştirmiş olduğu
habitus kavramıdır. Kavramın ayrıntılı tartışması için Bkz. Bourdieu - Wacquant (2007).
19
Kentsel dönüşüm ile ilgili 2002 sonrası yapılmış bazı görgül çalışmalar Bkz. Özdemir (2005) ve Kuyucu Ünsal (2010).
20
Burada mülksüzleştirmeyi çalışan sınıfların sahip olduğu az sayıdaki taşınmazların kamu otoritesi eliyle büyük sermaye sahiplerine lehine bölüştürülmesi anlamında kullanıyoruz.
21
“Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve
arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.”
18
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
rarı ibaresine sadece bir kez22, idarenin süreç içerisinde her hangi bir zorluk yaşamaması için yer verilmesi, Kanun’un ve dolayısıyla otoritenin kamu yararına
verdiği önemin anlaşılması açısından anlamlıdır. Özellikle Kanun’da karşılaşılan yasal boşluklar, sınırları açıkça çizilmemiş tanımlar ve siyasal otoriteye tanınan geniş yetkiler karşısında yurttaşlara getirilen yükümlülükler dikkate alındığında, kanun koyucunun çabasının kentsel alanlar ile sermaye arasındaki yasal
sınırları kaldırmaya yönelik olduğu açıktır. Ayrıca özel kişi mülkiyetlerinin yanında kamu arazilerinin de yasal engellere takılmadan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKĐ ya da belediyelerce kamu yararın açısından tartışmalı olan kullanımların önünü açmaktadır. Uygulamaya ilişkin hükümlerin bulunduğu 3. maddede birçok konuda net olmayan ifadeler (isteyebilir, yapılır ya da yaptırılır vb.)
kullanılmıştır. Örneğin ilgili maddenin birinci fıkrasında idarenin ve taşınmaz
sahiplerinin riskli yapıların tespitine ilişkin yükümlülükleri her türlü keyfi uygulamaya açık şekilde kuralsızlığın önünü açmaktadır.23 Đlgili fıkrada açıkça görüleceği üzere devlet mümkün olduğunca doğrudan ekonomik yükümlülükler altına girmekten kaçınırken, sermayenin kent mekanında hareketini kolaylaştıracak
manevra alanları yaratmakta ve sermaye birikimi karşısında halkın geniş kesimlerini güçsüzleştirmektedir. Devlet arazileri de bu yasa çerçevesinde imara
açılmakta24, üzerinde yapılaşma bulunmayan mera, orman ve tarım alanları da
22
“Bu Kanunda belirtilen iş, işlem ve hizmetlere tahsis edilmiş olan taşınır ve taşınmazlar ile her türlü hak ve
alacaklar, para ve para hükmündeki kıymetli evrak, kamu yararı amacına tahsis edilmiş sayılır ve bunlar hakkında haciz ve tedbir uygulanamaz.” (Md. 7/11).
23
“Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya Đdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya Đdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki
riskli yapıların tespitini süre vererek Đdareden de isteyebilir. Bakanlıkça veya Đdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince on beş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve
Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara
bağlanır. Bakanlık veya Đdare tarafından yapılan tespit işleminin masrafı ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu müdürlüğü, binanın paydaşlarının müteselsil sorumlu olmalarını sağlamak üzere tapu kaydındaki arsa payları üzerine, masraf tutarında müşterek ipotek belirtmesinde bulunarak Bakanlığa veya Đdareye ve binanın ayni
ve şahsi hak sahiplerine bilgi verir.” (Md. 3/1).
Ayrıca ilgili kanunun 6. maddesinde de uygulama işlemlerinin çerçevesi çizilmekte yapılı, çevre üretimi
önünde engel teşkil eden bireysel özel mülkiyetin piyasa ilişkilerinde yeniden bölüşümünün kamu idaresi tarafından nasıl sağlanacağı tartışılmaktadır.
24
“(3) Bakanlığın talebi üzerine; 28/12/1960 tarihli ve 189 sayılı Millî Savunma Bakanlığı Đskân Đhtiyaçları
Đçin Sarfiyat Đcrası ve Bu Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmayanların Satılmasına
Salâhiyet Verilmesi Hakkında Kanun ve 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanunu kapsamında bulunan yerler de dâhil olmak üzere, riskli alanlarda ve rezerv yapı alanlarında
olup Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan; a) Kamu idarelerine tahsisli olanlar, ilgili kamu
idaresinin görüşü alınarak, 189 ve 2565 sayılı kanunlar kapsamında bulunan yerler için Millî Savunma Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Maliye Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla, b) Kamu idarelerine
tahsisli olmayanlar, ilgili kamu idaresinin görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca, Bakanlığa tahsis edilir veya
Bakanlığın talebi üzerine TOKĐ’ye ve Đdareye bedelsiz olarak devredilebilir. (4) Hazine dışındaki kamu idarelerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar, bu Kanunun amaçları çerçevesinde kullanılmak üzere maliki olan
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
19
mekan üretimi aracılığıyla piyasa ilişkilerinin nesnesi haline getirilmektedir.
Böylece bu alanlarda yapılaşmanın önündeki engeller kaldırılarak toplumun özgürce yararlanabileceği alanlar kentsel rantların nesnesi haline getirilmektedir.
Süreç, bu alanlarda yaşayan yurttaşlara neredeyse hiçbir itiraz hakkı tanımazken, kamu yararının sağlanmasına yönelik kısıtlamalar da getirmemektedir.
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olması ve depreme dayanıksız birçok yapının
kentlerimizi doldurduğu gerçeği yadsınamazken, uygun bir müdahalenin yukarıda tartışması yapılan çerçevede kamu yararını içinde barındırdığını iddia etmek zordur.
SO!UÇ
Yazı boyunca tartışmaya çalıştığımız üzere kamu yararı kavramının geniş kullanım alanına ve farklı tanımlarına rağmen her durumda başvurulan kesin bir
tanımı olduğunu söylemek zordur. Bu durum iki açıdan değerlendirilebilir. Öncelikle, bu durumun kavramı güçlendirdiği, kavrama durağanlıktan uzak ve esnek olarak somut maddi koşullardan hareketle yeniden tanımlanabilme olanağı
sunduğudur. Bu yönüyledir ki bir çok durumda hakim üretim ilişkilerinden görece bir özerklik kazanabilmekte ve egemen sınıfların ortadan kaldırmak istedikleri bir hedefe dönüşmektedir.25 Öte yandan, kavramın tanımlanmasındaki
zorluk zayıf yönünü de oluşturmaktadır. Bu zayıflık yüzünden kavramın aşındırılması kolaylaşmakta ve toplumda değişen sınıfsal güç dengelerinden çok hızlı
bir biçimde egemen sınıflar lehine dönüştürülmeye açık hale gelmektedir. Burada vurgulamak istediğimiz, hukuki olarak güvence altına alınmış kamu yararı
kavramının toplumsal ilişkilere ilişkin bir soyutlama olduğudur. Bu soyutlamanın özünü bu ilişkileri üreten ve yeniden üreten somut maddi olaylar ve mülkiyetin bölüşümü belirlemektedir. Bugün kamusallığın ve kamusal olanın yerine
özel çıkarların ikame edildiği, çalışan sınıfların güçsüzleştirildiği ve mülksüzleştirildiği bir toplumsal düzende kamu yararı kavramı ile toplumun geniş kesimlerinin çıkarları arasında güçlü bir ilişki olduğu iddia edilebilir. Bu ilişki
kentlerin yönetim süreçlerinde ve kentsel mekan üretiminin nesnesi olduğu bütün devlet ve piyasa müdahalelerinde ve düzenlemelerinde görülmektedir. Bu
hem kentsel mekanı hem de kamu yararı kavramını, üzerine mücadele verilen
bir alan haline getirmektedir. Dolayısıyla, kamu yararına ilişkin üretilecek bilimsel bilgi toplumdaki farklı siyasal mücadelelerin kavrama kazandırmaya çalışacakları içeriği de belirleyecektir. Bu ise görünürde teknik ve nesnel bir süreç
kamu idarelerinin görüşü alınarak Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılır veya Bakanlığın talebi üzerine TOKĐ’ye ve Đdareye bedelsiz olarak devredilebilir. Bu
Kanuna göre uygulamada bulunulan alanlarda yer alan tescil dışı alanlar, tapuda Hazine adına tescil edildikten
sonra Bakanlığa tahsis edilerek tasarrufuna bırakılır veya Bakanlığın talebi üzerine TOKĐ’ye ve Đdareye bedelsiz olarak devredilebilir.” (Md. 3/3 ve Md. e/4).”
25
Şengül’ün (2007, s. 67) ifadesiyle, “Bireylerin çıkarları karşısında kamu yararını savunarak, liberalizmin en
temel kaygılarından birine karşı da bir anlamda bir cephe oluşturulmuş olmaktadır”.
20
Çağdaş Yerel Yönetimler, 22(1) Ocak 2013
olarak sunulmasına rağmen özünde, kavramın nesnel olanı gizleyen, somuta indirgenmiş bir bilgi olarak sunulması ile sonuçlanacaktır. Bu çalışma kamu yararı kavramının sunduğu hem kuramsal hem de pratik mücadele alanları bulunduğu iddiasındadır. Kavramın verili ve durağan olmaktan çok tarihsel toplumsal
ilişkilerle şekillenen bir kavram olduğu ve bu ilişkilerin değişen yapısının kavramın içeriğini, toplumsal yarar lehine genişleterek, yeniden belirlemeye olanak
sunduğu savunulmaktadır.
KAY!AKÇA
Akbulut, Örsan. Ö. (2007), “Kamu Yönetiminde Kuramın Yokluğu ya da Yapılabilirliği
Üzerine Yöntemsel Bir Tartışma”, Y. Üstüner ve Ş. Aksoy (Der.), Kamu Yönetimi:
Yöntem ve Sorunlar, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, s. 5-20.
Barry, Norman P. (2004), Modern Siyaset Teorisi, (Çev. Mustafa Erdoğan), Liberte
Yayınları, Ankara.
Bentham, Jeremy (2000), An Introduction to the Principles of Morals and Legislation,
Batoche Books, Kitchener.
Bourdieu, Pierre - Wacquant, Loic (2007), Düşümsel Bir Antropoloji Đçin Cevaplar,
(Çev. Nazlı Ökten), Đletişim, Đstanbul.
Doğanay, Ümit (1974), “Toplum Yararı ve Kamu Yararı Kavramları”, Mimarlık Dergisi, Yıl 1974, Sayı 7, s. 5.
Göksu, Sezai (2012a), “Kentsel Politika ve Siyaset Đlişkisi”, M. Ersoy (Der.), Kentsel
Planlama: Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayınları, Đstanbul, s. 243-245.
Göksu, Sezai (2012b), “Kentsel Politikalar ve Analitik Çerçeve”, M. Ersoy (Der.),
Kentsel Planlama: Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayınları, Đstanbul, s. 245-247.
Harvey, David (1982), The Limits to Capital, Blackwell, Oxford.
Held, Virginia (1970), The Public Interest and Individual Interests, Basic Books,
New York.
Herring, E. Pendleton (1992), “Pubic Administration and the Public Interest”, J. M.
Shafritz ve A. C. Hyde (Der.), Classics of Public Administration, Brooks-Cole Publishing Company, California, s.75-79.
Hobbes, Thomas (1999), Leviathan, or, The Matter, Forme, and Power of a CommonWealth, Ecclesiasticall and Civill, Mcmaster University, Hamilton.
Hume, David (1986), A treatise of human nature I.I.III, Clarendon Press, Oxford.
Jessop, Bop (2005), Hegemonya, Post-Fordizm ve Küreselleşme Ekseninde Kapitalist
Devlet, (Çev. B. Yarar ve A. Özkazanç), Đletişim Yayınları, Đstanbul.
Kaya, Cemil (2011), Kararlarından Hareketle Kamu Yararı Kavramına Danıştay'ın
Bakışı, On Đki Levha Yayıncılık, Đstanbul.
Keleş, Ruşen (1989), “Kıyıların Korunması ve Toplum Yararı”, SBF Dergisi, Cilt 44,
Sayı 1-2, s. 39-62.
Kamu Yararı Kavramının ve Türkiye’deki Yasal Dayanaklarının
Kentsel Politikalar Açısından Değerlendirilmesi
21
Keleş, Ruşen (2000), “Kent ve Çevre Değerleri Bağlamında Kamu Yararı Kavramı”, M.
Ersoy, ve H. Ç. Keskinok (Der.), Mekan Planlama ve Yargı Denetimi, Yargı
Yayınevi, Ankara, s. 1-14.
Keleş, Ruşen (1980), Kentbilim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu, Ankara.
Keskinok, H. Çağatay (2000), “Kent Planlama ve Uygulamasında Menfaat Đhlali ve
Dava Açma Ehliyeti”, M. Ersoy, ve H. Ç. Keskinok (Der.), Mekan Planlama ve
Yargı Denetimi, Yargı Yayınevi, Ankara, s. 15-35.
Korkut, Levent (2006), “Temel Hak ve Özgürlüklerin Bir Sınırlama Nedeni Olarak
Kamu Yararı Kavramı”, Liberal Düşünce, Sayı 44, Yıl 11, Güz 2006, s.77-98.
Kuyucu, Tuna - Ünsal, Özlem (2010), “Urban Transformation as State-led Property
Transfer: An Analysis of Two Cases of Urban Renewal in Istanbul”, Urban Studies,
Cilt 47, Sayı 7, s. 1479-1499.
Özdemir, Maya Arıkanlı (2005), “Kentsel Dönüşüm Sürecinde Eski Gecekondu Mahallesi: Karanfilköy Kentlere Vurulab Neşterler”, H. Kurtuluş (Der.), Đstanbul’da Kentsel Ayrışma, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, s.187-238.
Marx, Karl - Engels, Friedrich (2008), Alman Đdeolojisi, (Çev. Sevim Belli), Sol
Yayınları, Ankara.
Mengi, Ayşegül (2012), “Kamu Yararı ve Üstün Kamu Yararı”, M. Ersoy (Der.), Kentsel Planlama: Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayınları, Đstanbul, s.173-174.
Saraç, Osman, “Kamu Yararı Kavramı”, Maliye Dergisi, Sayı 139, Ocak-Nisan 2002,
s.16-26.
Şahin, Yusuf (2009), “Her Derde Deva: Kamu Yararı” Liberal Düşünce Dergisi, Sayı
53-54, Kış-Bahar, s. 89-96.
Şengül, H. Tarık (1997), Kentsel Çelişki ve Siyaset, WALD, Đstanbul.
Şengül, H. Tarık (2007), “Planlama Paradigmalarının Dönüşümü Üzerine Eleştirel Bir
Değerlendirme”, M. Ersoy (Der.), Kentsel Planlama Kuramları, Đmge Kitabevi,
Ankara, s. 59-113.
Download