Ege University - Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

advertisement
Ege University
Working Papers in Economics 2006
http://www.iibf.ege.edu.tr/economics/tartisma
DARALTICI DEVALÜASYON HİPOTEZİ: TÜRKİYE
ÜZERİNE BİR UYGULAMA
A. Nazif Çatık
Working Paper No: 06 / 09
November 2006
Department of Economics
Ege University
DARALTICI DEVALÜASYON HİPOTEZİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR UYGULAMA
A. Nazif Çatık∗
ÖZET
Bu çalışmada Türkiye’de daraltıcı devalüasyon hipotezinin geçerliliği Bernanke (1986) tarafından
geliştirilen yapısal VAR modeli yardımı ile ampirik olarak analiz edilmiştir. Çalışmada kullanılan
model geleneksel görüşün aksine devalüasyonun daraltıcı etkilerinin olduğunu göstermektedir. Reel
devalüasyonlar Türkiye’de yüksek enflasyona ve ekonomik daralmaya neden olmaktadır. Bu nedenle
incelenen dönemde reel döviz kurunun sürekli devalüe edilerek ihracat potansiyelinin arttırılmasına
dayalı bir dış ticaret politikasının etkin olmayabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Varyans ayrıştırma ve
etki tepki fonksiyonları döviz kurundan fiyatlara güçlü bir geçiş etkisinin olduğunu ima etmektedir.
Söz konusu bulgu döviz kurunun rekabetçi bir düzeyde tutulmasının oldukça riskli olduğuna işaret
etmektedir. Sonuç olarak, sürekli reel devalüasyon uygun para ve maliye politikaları ile
desteklenmedikçe başarılı olmayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Daraltıcı Devalüasyon, Büyüme, Yapısal VAR.
JEL Sınıflamaları: F41, F31
CONTRACTIONARY DEVALUATION HYPOTHESIS: AN APPLICATION TO
TURKEY
ABSTRACT
In this paper we have empirically investigated the validity of the contractionary devaluation
hypothesis in Turkey by using the Structural VAR methodology developed by Bernanke (1986). The
model used in this study shows that, contrary to conventional wisdom, real depreciations have
contractionary effects on output. Persistent devaluations have led to high inflation and economic
contraction in Turkey. For that reason we have reached the conclusion that foreign trade policy based
on the persistent devaluation of real exchange rate will not be efficient to increase export potential of
Turkey. Evidences obtained from variance decompositions and impulse response functions imply that
there is a very strong pass-through from real exchange rate to inflation. This finding also point out the
substantial risks to keep the exchange rate at a competitive level.
As a result permanent real
devaluation may not be successful unless it is accompanied by appropriate monetary and fiscal
policies.
Keywords: Contractıonary Devaluation, Growth, Stuctural VAR.
JEL Classifications: F41, F31
∗
Araştırma Görevlisi, Ege Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, [email protected].
1
1. Giriş
1990’lı yıllarda başta Latin Amerika Ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin
yaşadığı ekonomik krizler döviz kuruna dayalı istikrar programlarına duyulan güveni
sarsmıştır. Devalüasyonların yapılmasından önce söz konusu döviz kuru politikalarını
destekleyenler, ulusal paraların dolar karşısında değerlenmesini verimlilikteki artış,
enflasyondaki düşme ve olumlu beklentiler nedeniyle ekonominin iyiye gittiğini gösteren bir
işaret olarak görmüşlerdir. Bu nedenle yerli paranın değerlenmesinin büyümeyi sınırlayıcı
etkisi olduğunu savunan görüş tamamen bir kenara itilmiştir. Ancak Meksika ve diğer Latin
Amerika ülkelerinde yaşanan krizlerden sonra döviz kurunun nominal çapa olarak
kullanıldığı, bu tür sabit kur uygulamalarının yerine yönetimli dalgalanan veya serbest kur
sistemi benimsenmiştir.
Geleneksel yaklaşımlar reel döviz kurunun devalüe edilmesinin ekonomi üzerinde
genişletici etkileri olduğunu savunmaktadır. Buna göre, reel değer kaybı bir yandan yurtiçinde
üretilen malları yurtdışına göre ucuzlatarak ihracatın artmasına, ithalatın azalmasına neden
olacak ve dış ticaret dengesinin iyileşmesine olumlu katkıda bulunacaktır. Bunun yanında,
ihracat sektörü döviz kurunun devalüe edilmesi suretiyle teşvik edilerek ülke ekonomisinin
dış dünyaya entegre hale gelmesi kolaylaştırılacaktır. Dışa dönük bir sanayileşme stratejisinin
benimsenmesi yabancı sermaye girişini arttırarak ülkenin sürdürülebilir kalkınma yoluna
girmesini sağlayacaktır. Bu durum gelişmekte olan ülkeleri yaşaması muhtemel istikrarı
bozucu finansal krizlerin meydana gelmesini engelleyecektir.
Reel devalüasyonun1 yukarıda öne sürüldüğü gibi büyümeyi uyarıcı etkisi teorik
anlamda aşikar olmasına rağmen, son dönemde yapılan ampirik çalışmalarda bu görüşün bazı
ülkeler için tam olarak geçerli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Devalüasyonun büyümeyi
arttırıcı etkilerinin olmaması ile ilgili iktisatçılar tarafından çeşitli görüşler öne sürülmüştür.
İlk olarak hemen her ekonomist döviz kurunun devamlı surette devalüe edilmesinin
enflasyonist etkileri olduğu konusunda bir görüş birliği içerisindedir. Buna göre reel döviz
kurunun uluslararası ticarette rekabetçi avantaj sağlamak amacıyla sürekli denge değerinin
1
Literatürde döviz kurunun değer kaybı veya kazancına uygulanan döviz kuru sistemine göre farklı isimler
verilmektedir. Sabit kur sisteminde merkez bankası veya diğer para otoritelerince ilan edilen döviz kurunun
değerinin düşürülmesine devalüasyon, arttırılmasına revalüasyon adı verilirken, esnek kur sisteminde döviz
kurunun değerinin düşmesine değer kaybı, artmasına değer kazancı adı verilmektedir. Ancak ilk olarak Krugman
(1978) tarafından esnek veya sabit kur sisteminde reel döviz kurundaki artışın büyüme üzerindeki daraltıcı
etkisini belirtmek amacıyla kullanılan daraltıcı devalüasyon (contractionary devaluation) kavramı bu çalışmada
da esnek veya sabit kur ayrımı gözetmeden kullanılacaktır.
2
altında tutulması enflasyonun yükselmesine, dolayısıyla döviz kuru hedefinin terk edilmesine
neden olacaktır. İkinci olarak, enflasyonist etkilere yol açmadan reel devalüasyona devam
edilse bile bunun büyümeyi olumlu yönde etkileyip etkilemeyeceği tam olarak belli değildir.
Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de reel değer kaybının
büyümeyi arttırıcı etkisi hakkında tam bir çıkarımda bulunmak mümkün değildir. 24 Ocak
1980 kararları ile birlikte dışa dönük bir kalkınma anlayışının yansıması olarak Türkiye’de
ihracata yönelik üretimin yapıldığı sektörler düzenli devalüasyonlarla desteklenmiştir. Bunun
sonucunda hızlı büyüme oranları yakalanmasına rağmen bu ortam kalıcı olamamış, bu
politikalar sayesinde yaratılan suni büyüme ortamı, ancak 1980’lerin sonlarına kadar devam
edebilmiştir.
15
12
10
10
8
6
5
4
0
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
-5
2
0
-2
-10
-4
-6
-15
-8
-20
-10
Reel Döviz Kuru Yıllık Yüzde Değişim
Büyüme
Şekil 1: Türkiye'de Reel Değer Kaybı ve Büyüme: 1990–2005
Şekil 1’de 1995=100 olarak alındığı UFE bazlı Reel Efektif Döviz Kuru Endeksinin
yıllık yüzde değişiminin alınması ile hesaplanan reel değer kaybı ile Reel GSYİH’deki yıllık
yüzde değişim olarak tanımlanan büyüme oranı, her iki değişken arasında bir karşılaştırmanın
yapılması amacıyla verilmiştir. Şekilden de görüldüğü üzere döviz kurunun devalüe edildiği
1994 ve Şubat 2001’de büyümede önemli düşüşler yaşanmıştır2. Büyüme ancak belirli bir
süre sonunda pozitife dönmüştür. Her iki değişkenin arasındaki ilişkinin ve yönü ve
derecesini daha da belirginleştirmek amacıyla yapılan korelasyon katsayısı hesaplamasında
2
Reel efektif döviz kuru endeksindeki artış TL'nin reel değer kazancını ifade etmektedir.
3
ise sözü edilen negatif yönlü ilişkiyi bir ölçüde destekleyen %77,3 gibi bir değer elde
edilmiştir.
Yukarıdaki şekilde ve korelasyon katsayısında görülen ters yönlü ilişki Türkiye’de reel
devalüasyonun büyümeyi engellediğini tam anlamıyla gösterememektedir. Bu iki değişken
arasındaki ilişkinin belirlenmesinde birtakım unsurlar önem arz etmektedir. İlk olarak her iki
değişken arasındaki nedenselliğin yönü belirlenmelidir, reel döviz kurundan büyümeye doğru
bir nedensellik ilişkisi olabileceği gibi tam tersi bir durum da söz konusu olabilir. İkinci
olarak çıktı ve reel döviz kuru arasındaki korelasyon, sözü edilen iki makroekonomik
büyüklüğün yurtdışı fiyat düzeyi, uluslararası faiz oranları ve sermaye hareketleri gibi diğer
değişkenlerden de etkilendiği hesaba katılırsa gerçeği yansıtmayabilir yani bir düzmece
korelasyon durumu söz konusu olabilir. Son olarak, yapılan devalüasyonun çıktı üzerindeki
daraltıcı etkisi geçici olabilir, diğer bir deyişle sürekli devalüasyon ancak uzun dönemde
büyümede bir artışa neden olabilir.
Bu çerçevede çalışmanın amacı Türkiye’de öngörülenin aksine döviz kurunun reel
değer kaybı ile büyüme arasında gözlemlenen negatif yönlü ilişkiyi yukarıdaki unsurları
dikkate alarak incelemektir. Bu ana amacın yanı sıra Türkiye’nin ve diğer gelişmekte olan
ülkelerin karşı karşıya olduğu döviz kuru politikalarına ışık tutmak diğer yardımcı bir amaçtır.
Ancak belirtilmelidir ki reel devalüasyonun büyümeyi olumlu yönde etkileyebileceği gibi bir
sonuç, reel döviz kurunu uzun dönem denge değerinin devamlı olarak altında tutmanın
enflasyonist süreçlere yol açması nedeniyle, döviz kurunun sabitlenmesi gerektiği anlamına
gelmemektedir. Aynı şekilde reel devalüasyonun daraltıcı etkiye sahip olduğu gibi bir sonuç,
ödemeler dengesi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle, reel döviz kurunun değerlenmesine
müsaade edilmesi anlamına gelmemektedir.
Çalışmanın ikinci bölümünde çıktı ile döviz kuru arasında gözlemlenen negatif yönlü
ilişkinin olası kaynaklarına değinilecektir. Bu konu ile ilgili literatürde yer alan ampirik
çalışmalara üçüncü bölümde yer verilecektir. Dördüncü bölümde çalışmada kullanılacak
ekonometrik modelin teorik çerçevesine değinilecektir. Kullanılacak veri seti ve ekonometrik
yönteme ait bilgiler ve tahmin sonuçları beşinci bölümde yer alacaktır. Çalışmanın sonuç
kısmında ise tüm analizlerden elde edilen sonuçlar bir araya getirilerek çeşitli politika
önerilerinde bulunulacaktır.
4
2. Çıktı ve Döviz Kuru Arasındaki İlişkilerin Kaynağı
Kamin ve Rogers (2000), literatürde daraltıcı devalüasyon (contractionary
devaluation) olarak da nitelendirilen, reel döviz kurunun değer kaybının çıktı üzerindeki
daraltıcı etkisinin nedenleri olarak çeşitli unsurlar üzerinde durmuşlardır. Aşağıda bu
unsurlardan en önemlileri verilmektedir.
2.1. Düzmece Korelasyon İlişkisi
Gelişmekte olan ülkelerde yapılan devalüasyonlara bakıldığında bunların, ticaret
hadlerindeki gerileme, uluslararası faiz oranlarındaki artış, döviz kurunun aşırı değerlenmesi,
cari işlemler dengesinin sürdürülemez derecede açık vermesi gibi sorunlar sonucunda
yapıldığı görülmektedir. Sözü edilen problemler zaten devalüasyon söz konusu olmasa bile
sürdürülebilir iktisadi faaliyetleri kısıtlayıcı etkilere sahiptir. Bu görüş Kamin (1988) ve
Edwards (1989)’un da aralarında bulunduğu çalışmalar tarafından devalüasyonun sözkonusu
olmadığı bir ortamda bile çıktıda bir düşmenin meydana gelebileceğini gösteren çalışmalarla
desteklenmiştir. Dolayısıyla çıktı ve devalüasyon arasındaki ters yönlü ilişkinin ortaya
çıkmasında sermaye hareketleri, uluslararası faiz oranları, kamu borç stoku ve petrol fiyatları
gibi çeşitli unsurlar rol oynamış olabilir.
2.2 Çıktıdan Reel Döviz Kuruna Doğru Nedensellik İlişkisi (Tersine Nedensellik)
Şekil 1’de de görüldüğü üzere 1980’den bu yana Türkiye’de devalüasyonların
yaşandığı dönemlerde büyümede önemli düşmeler meydana gelmiştir. Aynı zamanda 2002
yılından bu yana daha da belirgin görülen şey, reel döviz kurundaki değerlenmenin de
ekonominin genişleme dönemlerine denk gelmesidir. Enflasyonu düşürme programları ile
birlikte ortaya çıkan toplam talepteki genişleme ticarete konu olmayan malların fiyatlarının
yükselmesi yönünde baskı yaratırken, ticarete konu malların fiyatları uygulanan sabit kur
sistemi nedeniyle sabitlendiği için bu durum reel döviz kurunun değerlenmesine neden
olabilmektedir (Kiguel ve Liviathan, 1992: 43). Kamin (1996) Meksika için yapmış olduğu
çalışmasında nominal döviz kurunun belirli bir düzeyde istikrar kazanmasından sonra yurtiçi
talepteki artışın reel kurundaki değerlenmenin önemli nedenlerinden biri olduğunu
göstermiştir.
5
2.3 Reel Döviz Kurundan Çıktıya Doğru Nedensellik İlişkisi
Devalüasyonlar çoğunlukla ticarete konu olan üretimini arttırarak olumlu katkıda
bulunurlar. Ancak üretimdeki artışın çıktı üzerindeki etkisi özellikle kısa dönemde yavaş
olabilir. Devalüasyonun ticarete konu olmayan mallara olan talebi düşürmesi nedeniyle
ticarete konu olan malların üretimindeki artış büyümeye yansımayabilir. Özellikle nominal
döviz kurunda yaşanan sürekli değer kaybının uzun dönemde döviz kurundan fiyatlara geçiş
etkisinin çok yüksek olmasından ötürü fiyat düzeyinin aynı oranda yükselmesine neden
olması, reel döviz kurunun aynı kalması, yapılan devalüasyonların olumlu etkilerinin sınırlı
kalmasına ve
hatta çıktı üzerinde olumsuz
etkilere neden olabilmektedir (Lizondo ve
Montiel, 1989: 41). Kısa süreli devalüasyonların söz konusu olduğu bir ekonomide döviz
kurundan çıktıya doğru nedensellik ilişkisinin açıklanmasında iktisatçılar tarafından çeşitli
etkiler öne sürülmüştür. Bunlar Kamin ve Rogers (2000: 91) tarafından aşağıdaki gibi
özetlenmiştir.
2.3.1 Nominal katılıklar
Devalüasyonlar ticarete konu olan malların yerli para cinsinden değerlerinin artması
ile fiyat düzeyinin yükselmesine neden olurlar. Krugman ve Taylor (1978) nominal ücretler
ve para arzının, fiyat düzeyindeki değişmeye anında uyum sağlayamaması durumunda toplam
talepte niyayetinde büyümede bir düşmenin söz konusu olabileceğini göstermiştir.
2.3.2 Değişim Hızlarındaki Artış
Fiyatların bir devalüasyon sonucunda durağan durum düzeylerine anında uyum
sağlayamaması beklenen enflasyon, döviz kurunun beklenen değer kaybı ve faiz oranının
yükselmesine neden olabilir. Bu burum Copelman ve Werner (1996)’nın da belirttiği gibi
kamuoyunda güvenin azalmasına, borç yükünün artmasına, bankaların kredi arzında bir
daralmaya neden olacak mevduatlardaki bir düşmeye yol açabilir.
2.3.3 Diğer İktisadi Politikalar
Ülkelerde dış ticaret dengesinin iyileştirilmesi için yapılan devalüasyonlar uzun
dönemdeki enflasyonist etkilerinin telafi edilmesi amacıyla genellikle daraltıcı politikalarla
birlikte uygulanmaktadır. Örneğin Türkiye’de iki büyük devalüasyonun yaşandığı 1994 ve
2001 yıllarında hükümetler dış ödemeler dengesini düzeltmek amacıyla devalüasyona
6
giderken, söz konusu devalüasyonun net ihracat ve toplam talepte yaratacağı genişletici
etkinin telafi edilmesi amacıyla da sıkı para ve maliye politikaları izlemişlerdir.
2.3.4 Bilanço Etkisi (Balance Sheet Effects)
Devalüasyonlar, ülkedeki iktisadi ajanların yabancı para cinsinden yükümlülüklerinin
yerli para cinsinden değerinin yükselmesine, açık pozisyonlarda artışa neden olabilmektedir.
Bu durum yerli para cinsinden varlıkların tutulmasından kaynaklanan reel servet kaybı
nedeniyle toplam talebin dolayısıyla çıktının daralmasına yol açar.
2.3.5 Uluslararası Sermaye Piyasalarına Erişim
Devalüasyonlar sermaye çıkışlarının hızlanmasına ve bu nedenle ülkelerin uluslararası
sermaye piyasasıdan borçlanma imkanını sınırlandırırlar. Sermaye çıkışındaki artış ve
borçlanma kısıtı, toplam talebin daralmasına ve yatırımcıların gelecekle ilgili bekleyişlerinin
kötüleşmesine neden olur.
2.4 Devamlı Devalüasyonun Etkileri
Uzun dönemde sadece bir kere yapılan devalüasyonun çıktı üzerinde herhengi bir
etkisinin olmaması beklenir. Ancak nominal döviz kurunun, reel döviz kurunun denge
değerinin altında tutulması amacıyla devamlı olarak devalüe edilmesi durumunda iki önemli
etkinin ortaya çıkması mümkündür:
•
Devamlı devalüasyonlar ticarete konu olan malların üretilmesini teşvik ederek bu
sektöre yönelik yatırımların artmasına neden olabilir.
•
Ancak reel döviz kurunun uzun dönem denge değerinin altında tutulması enflasyona
yol açabilir (Edwards, 1989; Kamin,1996). Enflasyon ile büyüme arasındaki ilişkiyi
inceleyen çalışmalar yüksek enflasyonun çıktı üzerinde daraltıcı etkileri olduğunu
göstermektedir, ancak büyüme ve enflasyon arasında tam tersine pozitif bir ilişkinin
söz konusu olduğunu öne süren çalışmalara da rastlamak mümkündür.
3. Literatür Taraması
Bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar devalüasyonun daraltıcı etkilere sahip
olabileceğini göstermektedir.3. Cooper (1971) çalışmasında devalüasyon sonrasında çıktıda
bir düşmenin meydana geldiğini bulmuştur. Kamin (1988) ve Edwards (1989) devalüasyonun
çıktıda ve büyüme hızında bir azalmaya neden olduğunu doğrulamışlardır. Reel döviz kuru ve
3
Bu görüşü ilk olarak ortaya atanlar Krugman ve Taylor (1978), Lizondo ve Montiel (1989).
7
çıktının yanında diğer değişkenlerin de kullanıldığı çalışmalarda da, Edwards (1989) ve
Morley (1992), devalüasyonun daraltıcı etkilere sahip olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Devalüasyonun etkilerinin VAR (Vector Auto Regression) modelleri kullanılarak
analiz edildiği çalışmaların en önemlileri Rogers ve Wang (1995), Copelman ve Werner
(1996) ile Kamin ve Rogers (2000)’ın Meksika için yapmış oldukları çalışmalardır. Rogers ve
Wang (1995), çıktı, hükümet harcamaları, enflasyon, reel döviz kuru, para arzının büyüme
haddini kullanıldığı VAR modelinde reel döviz kuruna verilen pozitif şokun, yani
devalüasyonun çıktının azalmasına neden olduğunu bulmuştur. Benzer bir çalışmada
Copelman ve Werner (1996) çıktı, reel döviz kurunun değer kaybı, reel faiz oranı, reel para
arzını kullandıkları VAR modelinde reel döviz kurundaki değişmenin çıktı üzerinde daraltıcı
etkilere sahip olduğunu göstermiştir. Kamin ve Rogers (2000) Amerikan Faiz oranı, reel
döviz kuru, enflasyon oranı, reel GSYİH, hükümet harcamaları, reel para arzı, sermaye
hesabı, petrol fiyatları gibi değişkenlerden Meksika ekonomisi için oluşturdukları VAR
modellerinde reel devalüasyonun enflasyona ve iktisadi daralmaya yol açtığını destekleyen
sonuçlara ulaşmıştır.
Literatürde daraltıcı devalüasyon ile ilgili başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere
birçok önemli çalışma yer almasına ve Türkiye’de reel döviz kurunun dış ticaret üzerindeki
etkilerini inceleyen birçok çalışma yapılmasına rağmen, döviz kurunun reel değer kaybı ile
büyüme arasındaki ilişkiyi ve bunları etkileyen diğer makroekonomik büyüklükleri dikkate
alan sadece Domaç (1997) dışında herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır4. Domaç (1997)
reel döviz kuru, reel petrol fiyatları, reel hükümet harcamcaları, M2, yurtiçi faiz oranı gibi
değişkenlerden oluşturduğu modeller yardımı ile 1960-1990 döneminde Türkiye’deki reel
devalüasyonların daraltıcı etkiye sahip olup olmadığını incelemiştir. EKK yönteminin
kulanıldığı çalışmada beklenmeyen devalüasyonların çıktı üzerinde pozitif bir etkiye sahip
olduğunu, beklenen devalüasyonların ise çıktı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını,
dolayısıyla daraltıcı devalüasyon hipotezinin Türkiye için geçerli olmadığını bulmuştur.
Ancak yapılan literatür taramasında Türkiye’de
reel değer kaybı ile büyüme
arasındaki ilişkiyi ve bunları etkileyen diğer makroekonomik büyüklükler arasındaki karşılıklı
etkileşimin belirlenmesine izin veren yapısal VAR modellerinin kullanıldığı bir çalışmanın
4
Bu konu üzerine yapılmış çalışmalar için bkz. Aydın, Çıplak ve Yücel (2004)
8
şimdiye dek yapılmadığı görülmüştür. Bu çalışmanın amacı ise literatürdeki söz konusu
boşluğu doldurmaktır.
4. Data
1992:01-2005:12 dönemini kapsayan aylık zaman serileri kullanıldığı çalışmada tüm
veriler IFS On-line Veri Tabanı’ndan temin edilmiştir. Büyüme ve reel değer kaybı arasındaki
ilişkinin ortaya konulması amacıyla modelin teorik çerçevesi dikkate alınarak aşağıdaki
değişkenler kullanılmıştır:
IUS: Üç aylık ABD hazine bonosu faiz oranı,
REER: 1995 yılının temel yıl olarak alındığı TEFE bazlı Reel Efektif Döviz Kuru Endeksi’nin
tersi5,
WPI: Toptan Eşya Fiyat Endeksi 1987=100,
RGDP: 1987 sabit fiyatları ile üretim yöntemine göre hesaplanmış reel GSYİH (BinYTL).
Üç aylık ABD hazine bonosu faiz oranı hariç (IUS) tüm değişkenler doğal logaritmaları
alınarak analizde kullanılmıştır.
5. Modelin Teorik Çerçevesi
Modelin teorik çerçevesinin ortaya konması amacı ile Kamin ve Rogers (2000)’ın
çıktı ile devalüasyon arasındaki aktarım mekanizmasını gösterdiği model dikkate alınacaktır.
Bu amaçla Kamin Rogers (2000) ilk olarak reel GSYİH’nın yurtiçi talep ve net ihracattan
oluştuğu aşağıdaki gelir özdeşliğinden hareket etmiştir.
Y=DD+NX
(1)
Net ihracat fonksiyonu reel gelirin ters, marshall-lerner koşulunun sağlandığı
varsayımı altında, reel döviz kurunun aynı yönlü bir fonksiyonudur.
NX=a 21RER-a 22 Y
(2)
Literatürde yurtiçi talebe etki eden aşağıdaki denklem (3)’te gösterilmiş olan, nominal
faiz oranı, mali açıklar FISCDEF, bankaların reel kredi stoku RCREDIT, enflasyon π , ve reel
döviz kuru RER gibi bir çok değişken bulunmaktadır.
DD= a 31FISCDEF+a 32 RCREDIT-a 33i-a 34π -a 35 RER
(3)
Bankaların kredi arzı RCREDIT, ise reel para stoku RM ve KA ile temsil edilen net
sermaye girişleri aynı yönlü bir ilişki içerisindedir.
5
Reel döviz kurundaki artışın reel değer kaybı olarak yorumlanabilmesi için TEFE bazlı Reel Efektif Döviz
Kuru Endeksi’nin tersi alınmıştır.
9
(4)
RCREDIT=a 41RM+a 42 KA
Reel para stoku para piyasasındaki denge durumunda reel para talebine eşit
olacağından RM’yi aşağıdaki gibi yazmak mümkündür.
RM=a 51Y-a 52i
(5)
Nominal faiz oranı ise enflasyon, çıktı ve sermaye girişlerine dayanan merkez bankası
bankası reaksiyon fonksiyonu tarafından belirlenmektedir.
i=a 61π +a 62 Y-a 63 KA
(6)
Enflasyon oranı π , reel döviz kuru, çıktı ve nominal döviz kurunun reel değer kaybı
E, tarafından belirlenmektedir.
π =a 71RER+a 72 Y+a 73E
(7)
Net sermaye girişleri KA, faiz oranı paritesi koşulu tarafından belirlenmektedir.
Buradaki i* yurtdışı faiz oranını i ise yerli faiz oranını temsil etmektedir.
KA = a 81i-a 82 E- a 83i*
(8)
Hükümet reel döviz kurunu ödemeler dengesindeki gelişmelere göre ayarlamaktadır.
RER=-a 91 NX-a 92 KA
(9)
Faiz dışı açık, çıktıdaki artışın vergi gelirlerini yükseltmesi sonucu düşer, sermaye
girişlerindeki artışın ise hükümete dış dünyadan daha fazla borçlanma imkanı tanımasından
ötürü bütçe açığını arttırması beklenir.
FISCDEF=-a101Y+a102 KA-a103π
(10)
Yukarıdaki 10 adet denklemle tanımlanan modeli, dışsal değişkenlerin gerek net
ihracat gerekse yurtiçi talep üzerindeki etkileri dahil edildiğinde aşağıdaki gibi 4 denklemli
temel bir modele indirgemek mümkündür.
i* =i*
(11a)
RER=α 31i* +α 32π +α 33 Y
(11b)
π =α 21RER+α 22 Y
(11c)
*
Y =-α11π +α12 RER-α13i
(11d)
Çalışmanın bundan sonraki kısmında reel değer kaybının büyüme üzerindeki
etkilerinin ortaya konması amacıyla yukarıdaki 4 eşanlı denklem sisteminden oluşan yapısal
bir VAR modeli oluşturulacaktır.
10
6. Metodoloji ve Tahmin Sonuçları
Çalışmanın bu kısmında kullanılacak ekonometrik yöntemle ilgili bilgi verilecektir.
Daha sonra da yukarıdaki (11) no’lu denklemler yardımı ile tanımlanan teorik modeli
kapsayan, reel değer kaybının büyüme üzerindeki etkisini gösteren, yapısal bir VAR modeli
oluşturulacaktır.
Bu çalışmada modeldeki tanımlama kısıtlarının konulmasında Bernanke (1986)’nin
yapısal VAR yaklaşımı kullanılacaktır. Bu yöntemin temel özelliği anlık nedensel ilişkiler
üzerine iktisadi teoriye uygun kısıtlar getirilmesine izin vermesidir. Bu açıdan değişkenlerinm
nedensel olarak sıralanmasını içeren Sims (1980)’in yaklaşımından farklılaşmaktadır.
Bernanke’nin momentler yöntemi tekniği sadece anlık geri besleme etkilerini değil tüm
gecikmelerin etkilerini hesaba kattığından bu çalışmada tercih edilmiştir.
6.1 Metodoloji
İktisadi değişkenler arasındaki karşılıklı etkileşimin gösterilmesi amacıyla aşağıdaki
VAR modeli verilmiştir:
n
Yt = ∑ BiYt −i + Aut
(12)
i =0
Y burada (nx1) boyutundaki iktisadi değişkenlerden (i*, RER, π , Y) oluşan vektörü,
Bi (nxn) katsayılar matrisini,
ut (nx1) boyutundaki yapısal artıklar vektörünü (vector of
structural disturbances), ve A ise Y katsayılar vektörü ile artıklar arasındaki ilişkiyi gösteren
katsayılar matrisidir.
Yukarıdaki VAR modelini indirgenmiş biçim olarak aşağıdaki gibi yazmak mümkündür:
n
Yt = ∑ CiYt −i + yt
(13)
i =1
Burada C=(I-B0)-1Ai’dir, yt ise aralarında otokorelasyonun olmadığı indirgenmiş
biçime ait artıklar vektörüdür. Yapısal ve indirgenmiş biçim artıkları arasındaki ilişkiyi
aşağıdaki gibi göstermek mümkündür.
yt = B0 yt + Aut
(14)
Yukarıdaki ilişkiden yapısal artıklar aşağıdaki gibi elde edilir:
ut = A−1 ( I − B0 ) yt
(15)
11
A’nın birim matris olması durumunda yapısal şokların hesaplanabilmesi için, B0
matrisinin sıfır olmayan elemanlarının ve n bilinmeyenli yapısal şoklara ait vektörün tahmin
edilmesi gerekmektedir. Bunun için A0’ın sıfır olmayan elemanları sıralama koşulu (Order
Condition) gereğince (n2-n)/2’yi aşmamalıdır.
Denklem (16)’in her iki tarafını yapısal şoklara ait varyans kovaryans matrisinin elde edilmesi
amacıyla sağdan çarpılırsa,
ut ut' = A−1 ( I − B0 ) yt yt' ( I − B0 )' ( A−1 )'
bulunur. M=
(16)
1
yt yt' ’nin de birinci aşamadaki VAR modeline ait varyans kovaryans
∑
T
matrisi, örneklem momenti ve populasyon momenti birbirine eşitlenerek tahmin edilirse
aşağıdaki yapısal şoklara ait varyans kovaryans matrisi elde edilir.
∧
∧ −1
∧
∧
∧ −1
∑ = A ( I − B) M ( I − B)' ( A )'
(17)
^
^
^
^
Dolayısıyla (17), sistemin tanımlı olması durumunda Γ = ( A, B, Σ) ’ın
tahminini
^
içermektedir. Bireysel parametreler ( Γ ’nin sıfır olmayan elemanları) ancak iki koşul
sağlandığı takdirde sistem tanımlı olacaktır: İlk olarak tahmin edilen parametre sayısı M
örneklem varyans kovaryans matrisindeki farklı kovaryans sayısını geçmemelidir. Bu matriste
n(n+1)/2 tane farklı kovaryans bulunmaktadır. Böylelikle (4x4) bir modelde 10 adet, 4 adet
∑ matrisinin
köşegen,
A
ve
B
matrisinin
ise
6
adet
sıfır
olmayan
elemanı
tanımlanabilmektedir. Dolayısıyla tam tanımlanmış bir sistemde B matrisine konulan sıfır
olmayan eleman kısıtı, sıralama koşulu (Order Condition) gereğince, (n2-n)/2’yi aşmamalıdır.
(14)’te yer alan yapısal VAR modelinin tahmininden önce,
yapısal şoklar ile
indirgenmiş biçimdeki şoklar arasındaki ilişkiyi gösteren (15)’da ut = A−1 ( I − B0 ) yt yer alan
( I − B0 ) matrisinin formu, A matrisinin birim matris olduğu kabul edilirse, (11) nolu
denklemler sistemini yansıtacak şekilde aşağıdaki gibi gösterilebilir.
12
u ius
u reer
u in f
u
y
 1
b
=  21
 0

 b41
0
1
0
b23
b32
b42
1
b43
0  y ius
b 2 4  y r e e r
b 3 4  y in f

1  yy
(18)
Yukarıdaki modele göre yabancı faiz oranı dışsaldır, yabancı faiz oranındaki şoklar
cari dönemde sadece kendisinden kaynaklanmaktadır.
Reel döviz kurundaki şoklar
kendisinden kaynaklanan şokun yanı sıra yabancı faiz oranı, enflasyon ve reel gelirdeki
şokların bir fonksiyonudur.
Enflasyondaki değişmelerin kendisi dışındaki en önemli
kaynağını reel döviz kuru ve reel gelir düzeyindeki değişmeler belirlemektedir. Reel gelir
düzeyindeki şoklar ise modeldeki tüm değişkenlere ait şokların bir fonksiyonudur.Yukarıdaki
modelin B matrisindeki sıfır olmayan parametre kısıtının (n2-n)/2’yi geçmemesi koşulundan
ötürü yukarıdaki gibi tahmin edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle şoklar ile ilgili bazı
varsayımların yapılması gerekmektedir. Türkiye’de özellikle 1980’lerden sonra reel döviz
kuru sadece enflasyon ve dış ticaretteki gelişmelere göre belirlenmiştir. 1994 ve 2000 yılı para
programlarında nominal döviz kurunun değeri üzerinde baskı kurulması yoluyla
enflasyondaki ataleti kırmaya çalışan yarı sabit kur sistemi benimsenmiş, ancak bunun reel
değerlenmeye bağlı olarak dış ticaret üzerinde yarattığı olumsuz etki 1994 ve 2000-2001
yıllarında yaşanan krizlerin önemli nedenlerinden biri olmuştur. Söz konusu gerçekten
hareketle bu çalışmada reel döviz kurunun cari dönemde kendisi dışında enflasyon
şoklarından etkilendiği varsayılacaktır yani yukarıdaki ( I − B0 ) matrisinde (b21=b24=0)
olduğu kabul edilmiştir.
6.2 Tahmin Sonuçları
Yapısal VAR modelinden önce reel döviz kuru ve çıktı arasındaki ilişkinin ortaya
konması amacıyla Granger nedensellik testi yapılmış ve Tablo 1’de yer alan sonuçlar elde
edilmiştir.
Granger nedensellik testinde değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin
belirlenmesinde gecikme sayısının belirlenmesi önemli bir sorundur. Bu nedenle nedensellik
testi değişkenlerin 1’den 6’ya kadar gecikmeli değerlerinin yer aldığı her model için ayrı ayrı
yapılmıştır.
13
Tablo 1: Granger Nedensellik Testi
LNREER
LNRGDP’nin
Granger nedeni
değildir.
LNRGDP
LNREER’in Granger
nedeni değildir.
Boş Hipotez
Gecikme Sayısı
1
2
F istatistiği
0.03504
Olasılık
0.85177
1.11719
0.32996
3
1.80459
0.14899
4
2.98551
0.02109
5
2.65953
0.02501
6
1
2.45245
6.36692
0.02779
0.01267
2
9.52994
0.00013
3
7.12234
0.00017
4
5.79688
0.00024
5
4.74744
0.00049
6
3.92661
0.00120
Tablo 1’den de görüldüğü üzere ilk gecikmede %5 anlamlılık düzeyinde reel döviz
kuru reel GDP’nin Granger nedeni iken, reel döviz kurundan reel GDP’ye herhangi bir
nedensellik ilişkisi söz konusu değildir. Her gecikme sayısında reel döviz kurundan reel
GDP’ye doğru herhangibir nedensellik ilişkisinin olması, reel GDP’nin reel döviz kurunun
granger nedenseli olduğu boş hipotezin ise ancak 4, 5 ve 6. gecikmede reddedilmesi söz
konusu değişkenler arasındaki nedenselliğin, daha önce de belirtildiği üzere, tersine işlediğini
ima etmektedir, dolayısıyla Granger nedensellik testinden elde edilen bilgiler her iki değişken
arasındaki ilişkinin tespit edilmesinde yeterli değildir.
Granger nedensellik testinden sonra denklem (18) A ve B matrislerine yukarıda
tanımlanan kısıtların konmasından sonra momentler yöntemi ile tahmin edilmiş ve tahmin
edilen yapısal artıklara ait kovaryans matrisi üzerinden varyans ayrıştırma ve etki tepki
analizleri yapılmıştır. Ancak söz konusu analizlerden önce serilerin birim kök içermesinden
ötürü tüm seriler birinci farkları alınarak analize dahil edilmiştir (Bkz. Ek Tablo 1).
Yapısal VAR modeline ait varyans ayrıştırma sonuçları Tablo 2’de verilmiştir. Büyümedeki
(DlnRGDP), öngörü hatalarındaki değişmelerin asıl kaynağını yine kendisi oluşturmaktadır.
24 aylık dönemde büyümedeki değişmelerin yaklaşık %65.5’lik kısmını kendisinden
kaynaklanan değişmeler açıklamaktadır. Reel döviz kurundaki yüzde değişim (DlnREER),
ise %28.1 ile büyümedeki değişmelerin ikinci önemli kaynağını teşkil etmektedir. Diğer
değişkenlerden enflasyon oranı (DlnWPI) ve yabancı faiz oranının farkının (DIUS) ise
büyümedeki değişmeleri açıklama gücü oldukça düşüktür.
14
Tablo 2: Varyans Ayrıştırma Sonuçları
Dönem
DIUS
DlnRGDP'nin Varyans Ayrıştırması
1
0.103
6
1.532
9
1.533
12
1.533
24
1.533
DlnWPI'ın Varyans Ayrıştırması
1
0.237
6
0.498
9
0.498
12
0.498
24
0.498
DlnREER'in Varyans Ayrıştırması
1
6
9
12
24
0.014
0.077
0.077
0.077
0.077
DlnREER
DlnWPI
DlnRGDP
28.974
28.172
28.172
28.172
28.172
0.121
4.801
4.801
4.801
4.801
70.802
65.495
65.495
65.495
65.495
46.578
56.107
56.117
56.117
56.117
48.360
34.279
34.270
34.270
34.270
4.825
9.116
9.114
9.114
9.114
90.587
85.980
85.978
85.978
85.978
0.016
2.576
2.578
2.578
2.578
9.383
11.367
11.367
11.367
11.367
Enflasyon oranının varyans ayrıştırması, reel döviz kurundaki yüzde değişmelerin
enflasyon oranın kendisinden de fazla kısmını açıklayabildiği göstermaktedir. Enflasyonun
varyans ayrıştırmasında, enflasyondaki değişimlerin en önemli kaynağını 24 aylık dönemde
%56,1’lik pay ile en önemli kısmını reel döviz kurundaki yüzde değişim açıklamakta,
enflasyon
oranı
ise
kendisinden
kaynaklanan
değişmelerin
yaklaşık
%34,3’ünü
açıklayabilmektedir. Dolayısıyla, Varyans ayrıştırma sonuçları, reel döviz kurundan fiyatlara
geçiş etkisinin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
Reel döviz kurunun logaritmik farkındaki değişimlerin en önemli kısmını kendisi
açıklarken, büyümenin söz konusu değişimleri açıklama gücü 24 aylık dönemde yaklaşık
%11,4’tür.
Bu oran reel döviz kurunun reel GDP’deki değişmeleri açıklama gücü ile
karşılaştırıldığında oldukça düşük kalmaktadır ve Granger nedensellik testindeki tersine
nedensellik ilişkisini desteklemektedir.
Yapısal VAR modelinden elde edilen ve değişkenlerin verilen yapısal şoklara
tepkilerinin incelendiği birikimli etki-tepki fonksiyonları sonuçları Tablo 3’te verilmiştir.
Etki-tepki fonksiyonlarından da görüldüğü üzere reel döviz kuruna verilen bir standart
15
sapmalık pozitif şokun büyüme üzerindeki birikimli etkisi negatiftir. Bu durum daraltıcı
devalüasyon hipotezinin varlığını desteklemektedir. Amerikan faiz oranındaki artışın büyüme
üzerinde oldukça zayıf ve negatif bir birikimli etkisi olmuştur. Enflasyona verilen bir standart
sapmalık şokun da reel döviz kurundaki değişim üzerindeki etkisi oldukça sınırlı kalmıştır.
Reel döviz kurundaki değişimin kendisinden kaynaklanan şoklar dışındaki değişmelere
tepkisinin çok düşük olduğu görülmektedir. Bu durum ele alınan dönemde döviz kurunun
piyasanın kendisi tarafından değil, dış ticaret ve enflasyona karşı uygulanan politikalar
çerçevesinde yönlendirildiği görüşünü desteklemektedir.
Tablo 3: : DlnRGDP, DlnWPI ve DlnREER'in Birikimli Etki-Tepki Fonksiyonları
Dönem
DIUS
DLNRGDP'nin Birikimli Tepkisi
1
-0.001
6
-0.001
9
-0.001
12
-0.001
24
-0.001
DlnWPI'ın Birikimli Tepkisi
DlnREER
DlnWPI
DlnRGDP
-0.006
-0.013
-0.013
-0.013
-0.013
-0.002
0.004
0.004
0.004
0.004
0.023
0.021
0.021
0.021
0.021
1
-0.001
6
-0.003
9
-0.003
12
-0.003
24
-0.003
DlnREER'in Birikimli Tepkisi
1
-0.001
6
-0.002
9
-0.002
12
-0.002
24
-0.002
0.014
0.042
0.043
0.043
0.043
0.022
0.034
0.034
0.034
0.034
0.000
0.002
0.002
0.002
0.002
0.047
0.078
0.079
0.079
0.079
0.010
0.005
0.004
0.004
0.004
0.000
-0.005
-0.005
-0.005
-0.005
Reel döviz kurunun hata terimine verilen bir birimlik pozitif yapısal şok, enflasyonun
birikimli olarak yaklaşık %4,3 artmasına neden olmuştur. Bu durum varyans ayrıştırma
analizinde de görüldüğü gibi reel döviz kurundaki değişmelerin enflasyon üzerinde pozitif ve
anlamlı bir etkisi olduğunu göstermektedir. Elde edilen çarpıcı sonuçlardan biri, enflasyonist
şokların çıktı üzerinde zayıf da olsa genişletici bir etkiye sahip olmasıdır. Kamin ve Rogers
(2000) Meksika için yapmış oldukları çalışmada da aynı sonuca ulaşmışlardır. Yazarlar bunun
en önemli nedeninin kurulan modellerin enflasyonist arz şoklarını yeterince yansıtmaması
16
olarak açıklamış, tahmin edilen enflasyonist etkilerin gerçekte toplam talepteki şokları
yansıttığını, dolayısıyla söz konusu etkinin pozitif olabileceğini savunmuşlardır.
7.Sonuç ve Değerlendirme
Bu çalışmada literatürde daraltıcı devalüasyon olarak da bilinen reel döviz kurundaki
değişmenin büyüme üzerindeki daraltıcı etkisinin Türkiye için geçerli olup olmadığı ampirik
olarak sınanmıştır. Bu amaçla iki değişken arasındaki nedenselliğin yönünün belirlenmesi
amacıyla Granger nedensellik testi yapılmıştır. Granger nedensellik testi her iki değişken
arasındaki ilişkinin reel döviz kurundan çıktıya doğru olduğunu ima etmektedir. Reel döviz
kurundaki değişim ile büyüme arasındaki ilişkide etkili olan diğer faktörlerin belirlenmesi
amacıyla varyans ayrıştırma ve etki-tepki analizleri yapılmıştır. Sözü edilen analizlerden elde
edilen sonuçlar, Türkiye’de reel döviz kurunun devamlı surette denge değerinin altında
tutulmasının uzun dönemde çıktı üzerinde daraltıcı etkileri olduğunu, yani daraltıcı
devalüasyon hipotezinin Türkiye için de geçerli olduğunu göstermektedir. Enflasyon
değişkenin yapısal VAR analizinin döviz kurundan fiyatlara geçiş etkisinin halen çok yüksek
olduğunu göstermesi çalışmadan elde edilen diğer önemli bir bulgudur. Elde edilen söz
konusu bulgular Türkiye’de uygulanmakta olan para, döviz kuru ve dış ticaret politikaları
açısından büyük önem arz etmektedir.
Ampirik sonuçların Merkez Bankası tarafından uygulanan para ve döviz kuru
politikaları açısından anlamı reel döviz kurunun sabitlenmesine yönelik bir politikanın, döviz
kurundan fiyatlara geçiş etkisinin yüksek olması nedeniyle, enflasyonu düşürmede önemli
katkılar sağlayabileceği ile ilgilidir. Ancak bu noktada reel döviz kurunun gerçek denge
değerinin ne olduğu sorusu karşımıza çıkmaktadır. Reel döviz kurunun denge değerinin ne
olması gerektiği ve hesaplanma yöntemleri ile ilgili literatürde halihazırda bir fikir birliği
bulunmamaktadır6. Söz konusu tartışmalar da dikkate alınırsa, Merkez Bankası uygulamakta
olduğu Enflasyon hedeflemesi stratejisinde kuru tamamen serbest bırakmak yerine, bunun
6
Kriz dönemlerinde döviz kurunun aşırı veya eksik değerlendiğinin ortaya konulması amacıyla çeşitli
çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan satın alma gücü paritesinin yaklaşımının kullanıldığı Civcir (2003),
çeşitli zaman serisi yöntemleri ile döviz kurunun denge değerinden sapmasını (Real Exchange Rate
Misalingment) hesaplamıştır. Söz konusu hesaplamalara göre 2001 krizi öncesinde TEFE’ye dayalı
reel döviz kurunun eksik değerli, TUFE’ye dayalı reel döviz kuru ve Ticarete göre ağırlıklandırılmış
TEFE’ye dayalı reel döviz kurunun ise TL’nin eksik değerli olduğunu bulmuştur.
17
uzun dönemde enflasyon üzerindeki etkisini de dikkate alarak, döviz kurundaki yukarı yönlü
ani hareketleri önleyici politikalar benimsemelidir.
Öte yandan yapısal VAR analizinde Reel döviz kuruna verilen pozitif şokun büyüme
üzerindeki daraltıcı etkisi, dolaylı olarak reel değer kaybının net ihracatı arttırmadığını ima
etmektedir. Diğer bir deyişle reel değer kaybı bir taraftan yurtiçinde üretilen malların
fiyatlarının düşmesi yoluyla ihracatın artmasını teşvik ederken, diğer taraftan da ithal edilen
girdilerin fiyatlarının yükselmesi nedeniyle ihracat yapmanın maliyetini arttırmaktadır7.
İhracatın arttırılabilmesi için her seferinde ithalatın da artırılmak zorunda olması
ekonomideki dış ticaret açığının artmasına neden olmakta, bu da ödemeler dengesine olumsuz
yansımaktadır. Bu durumdan kaçınılabilmesi için Türkiye’de ihracat sektörünü ithalata
bağımlılıktan kurtaracak, büyümenin sermaye girişlerinden ziyade daha sağlam kaynaklarla
finanse edilmesini sağlayacak yapısal reformların yapılması şarttır.
EK Tablo 1: ADF Testi Sonuçları
Değişkenler
Düzey
Birinci Fark
-0,2213 (2)
-7,796* (1)
lnREER
US
-2,3953 (6)
-3.9760**(2)
i
-13,0271 (0)
-1,4432(0)
lnRGDP
0,57845(1)
-7,7288*(0)
lnWPI
*
: yüzde 1 düzeyinde anlamlı
**
: yüzde 5 düzeyinde anlamlı
*** : yüzde 10 düzeyinde anlamlı
(---): Gecikme sayısı, Akaike bilgi kriterine göre belirlenmiştir.
Not: ADF testinde trendli ve sabitli model kullanılmıştır.
7
Türkiye’de ara malı ithalatının toplam ithalat içindeki payı 2006 yılının 3. çeyreği itibariyle %72,7 iken,
ihracatın en önemli kısmını %45,6 ve %43,6’lık pay ile sırasıyla ara malı ve tüketim malı ihracatı
oluşturmaktadır. Katma değeri yüksek sermaye yoğun malların ihracatının toplam ihracata oranı ise sadece
%10,2’dir. Bu durum dış ticaretin sermaye yoğun ihracat yapısına sahip gelişmiş ülkelere göre daha yoğun bir
rekabetle karşı karşıya olduğunu gösterir.
18
Kaynakça
Aydın, M. Faruk, Uğur Çıplak ve M. E. Yücel (2004), “Export Supply and Import Demand Models for the
Turkish Economy”, Research Department Working Paper No: 04/09, The Central Bank of the Repuclic of
Turkey.
Bernanke, Ben S., (1986) “Alternative Explanations of the Money-Income Correlation”, NBER Working Papers,
No 1842.
Civcir, İrfan (2003) “ Before the fall was the Turkish Lira Overvalued?”, Forthcoming in Eastern European
Economics, March-April 2003.
Cooper, R.N., (1971) Currency Devaluation in Developing Countries, (Der: Ranis, G.), Government and
Economic Development içinde,Yale University Press, New Haven.
Copelman, M. ve Werner, A.M., (1996) “The monetary transmission mechanism in Mexico”, Working paper,
Federal Reserve Board.
Domaç, İ., (1997) “Are Devaluations Contractionary? Evidence from Turkey”, Journal of Economic
Development, C. 22, No 2.
International Financial Statistics Veritabanı, http://ifs.apdi.net/imf/logon.aspx ( Erişim Tarihi:10.5.2006).
Kamin, Steven B., ve John H. Rogers (1997) “Output and the Real Exchange Rate in Developing Countries: An
Application to Mexico” International Finance Discussion Paper, No. 580. Washington, D.C.: Federal Reserve
Board.
Kamin, S.B., (1988) “Devaluation, external balance, and macroeconomic performance in developing countries: a
look at the numbers”, Princeton Essays in International Finance, No. 62.
Edwards, S., (1989), Real Exchange Rates, Devaluation, and Adjustment, MIT Press, Cambridge, MA.
Kiguel, M.and Liviatan, N., (1992) “The business cycle associated with exchange rate based stabilization”,
World Bank Economic Review, 6, 279–305.
Krugman, P., Taylor, L., (1978) “Contractionary effects of devaluation”, Journal of International Economics, 8,
445–456.
Lizondo, S., Montiel, P.J., (1989) “Contractionary devaluation in developing countries: an analytical overview”,
IMF Staff Papers, 36, 182–227.
Morley, S.A., (1992) “On the effect of devaluation during stabilization programs in LDCs”, Review of
Economics and Statistics, LXXIV, 21–27.
Rogers, John H., ve Ping Wang, (1995) “Output, Inflation and Stabilization in a Small Open Economy: Evidence
from Mexico.” Journal of Development Economics, 46, no. 2: 271-93.
Sims, Christopher A. (1980), “Macroeconomics and Reality”, Econometrica, 48, No. 1: 1–48.
19
Download