Editörden Dergimizin bu sayısının konusu kadının ekonomik kalkınmadaki rolü. Kadınların ekonomik gücünü kullanmaksızın toplumsal refaha ulaşılamayacağı gerçeğini dergimizde sizlerle paylaşıyoruz. Kadınların iş dünyasına dahil olmasını geliştirecek her politika iktisadi kalkınmanın temellerini harekete geçirmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Ayşenur İslam da kalkınmaya ilişkin tüm eylem planlarına kadınların dahil edilmesi gerektiğini belirtiyor. Sivil Toplum örgütlerinin temsilcileri de çalışma hayatında kadının değerini ve çalışırken karşılaştıkları zorlukları anlattılar. Her sektörde giderek artan sayıda kadın çalışanları gözlemlemek mümkün. İnşaat sektörü de bunun önemli bir örneğini oluşturuyor. Özellikle ikinci, üçüncü kuşak temsilciler ile kadın yöneticilerin sayısı giderek artmakta. Onlar aldıkları bayrağı başarı ile taşıyorlar. İNTES üyesi firmaların kadın yöneticileri dergimizde sektörde yaşadıklarını paylaştılar. Tezhip sanatçısı Gönül Karaca ve Anadolu’yu dolaşarak kırsal kesimde çalışan emekçi kadınları kareleyen kimya öğretmeni Tülin Dizdaroğlu sizlerle olacak. Mimar Sinan’ın ustalığı ile adına yaptırılan Mihrimah Sultan Camii İstanbul’un en önemli eserlerindendir. Bu önemli kültür hazinemiz Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilerek günümüze ulaşabilmiş, özgünlüğünü ve bütünlüğünü koruyarak gelecek kuşaklara taşınmıştır. Hepsini dergimizde okuyacaksınız. Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan onur konuğu ve konuşmacısı olduğu Geleneksel Toplantımızın 171’incisi Kolin İnşaat ev sahipliğinde gerçekleşti. Yüksek Danışma kurulumuz bir araya gelerek Prof. Dr. Güngör Uras’ın ekonominin geleceğine ilişkin öngörülerini dinlediler. Belgesiz işçi çalıştırılamayacağına yönelik hükümetimizde çok önemli adımlar atıldı. 6645 sayılı Kanun ile belgeli işçi çalıştırılması yönünde teşvikler getirildi. İNTES MYM yurt genelinde belgelendirme faaliyetlerini yürütecek alt yapı çalışmalarını tamamladı. Bahar mevsimi ile gelen zarafet, estetik, huzur ile dergimize güzel bir renk katmak istedik, kadın teması ile hazırladık. Her biri birbirinden özel, yaşamın her alanında başarıya ulaşan kadına dair yazıları keyifle okuyacağınızı umuyoruz YÜZ KIRK SEKİZ İNTES İşveren Sendikası Adına Sahibi Celal KOLOĞLU Sorumlu Müdür H. Necati ERSOY Yayına Hazırlayanlar Ercan DEVA Demet SOMUNOĞLU Yönetim Yeri 4. Cadde 719. Sk. No: 3, Yıldız, Çankaya, Ankara T: 0312 441 43 50 (pbx), F: 0312 441 36 43 [email protected] / www.intes.org.tr ‘’İnşaat Sanayii Dergisi® 556 Sayılı KHK Uyarınca Türk Patent Enstitüsü Tarafından Tescile Bağlanmıştır’’ İNTES Kuruluş Tarihi 5 Şubat 1964 Sendikamız Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu üyesidir. İnşaat Sanayii Dergisi Ocak-Şubat 2004 tarihinden itibaren hakemli dergidir. İNTES İnşaat Sanayii Dergisi’nin adı da dahil olmak üzere tamamı üzerindeki telif hakları İNTES’e aittir. 10 62 74 DOSYA: Dr. Ayşenur İSLAM T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı TOPLANTI: 171. Geleneksel Toplantı Kolin İnşaat ev sahipliğinde gerçekleşti İNŞAAT SANAYİCİLERİ Dergide yayınlanan yazılar yazarlarının kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilemez. Dergide yayınlanan yazıların her hakkı saklı olup, İNTES’ten yazılı izin alınarak ve kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir. 04 BAŞYAZI: Celal KOLOĞLU Yönetim Kurulu Başkanı 26 DOSYA:Kadınların iş yaşamındaki aktiflikleri artıyor Sıla CILIZ İNANÇ ISSN: 1303-8028 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın, Ücretsizdir. İki ayda bir yayımlanır. Abonelerine ücretsiz olarak gönderilir. 06 DOSYA: Kadının ekonomik kalkınmadaki rolü 28 DOSYA: Başarılı iş kadını olmak özlemleri getiriyor Tuvana AYDINER 10 DOSYA: Sürdürülebilir kalkınma kadın istihdamı ile mümkündür Dr. Ayşenur İSLAM 32 DOSYA: Erkek egemen bir sektörde çalışmak büyük başarıdır Süheyla ÇEBİ KARAHAN 14 DOSYA: Kadınlar hayata eşsiz katkılar sağlar Serpil POLAT 36 DOSYA: Kadının ekonomik bağımsızlığının artması medeniyetin göstergesi Asude ÖZTÜRK CAMADAN Basım Desen Ofset San. ve Tic. A.Ş. Birlik Mh. 448. Cd. 476. Sk. No: 2 Çankaya, Ankara T: 0312 496 43 43, F: 0312 496 43 47 [email protected] www.desenofset.com.tr 16 DOSYA: Kadın akademisyenlerimizin sayısı Türkiye ortalamasının üzerinde Prof. Dr. Candeğer YILMAZ 38 DOSYA: Kadın eli değen projeler başarıya ulaşır Arzu ATİK 20 DOSYA: Kadınlar sendikalılaşma oranlarında erkeklerle eşit değil Hülya UZUNER DURANSOY 40 DOSYA: İnşaat sektöründe çağdaş Kibele Ana olmak Tijen TÜRKSEVEN Basım Tarihi ve Yeri 05 2 Haziran 2015 / ANKARA 42 DOSYA: Kadınlar kendilerine güvensin ve cesur olsunlar Z. Ayşen TELEMEZ 44 DOSYA: Mühendislik bir ‘erkek mesleği’ değildir Ülkü ARIOĞLU Yapım Reta Reklamcılık ve Tanıtım Ltd. Şti. Ziyaurrahman Cd. 285. Sk. No: 26/19 Çankaya, Ankara T: 0312 440 20 56, F: 0312 440 53 69 [email protected] / www.reta.com.tr 86 92 96 104 112 RESTORASYON: Sinan'ın eşsiz eserlerinden; Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi KÜLTÜR-SANAT: Sabır ve emeğin ürünü, Tezhip KÜLTÜR-SANAT: Ev ekonomisi ülke ekonomisinden ayrı düşünülemez İNTES MYM'DEN: Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde mesleki yeterlilik belgeleri zorunlu hale getirildi HABERLER: TürkMMMB 10. Teknik Müşavirlik Kongresi yapıldı 114 İGY'DEN: Genç Yöneticiler Grubu’nun yeni dönem başkanı Emrah Yaykıran oldu 116 YENİ YAYIN: Mühendis Ersin Arıoğlu’nun Yapı Merkezi ile Bütünleşen Hayatı 96 KÜLTÜR-SANAT: Ev ekonomisi ülke ekonomisinden ayrı düşünülemez 118 HABERLER: Elektromekanik Sanayiciler Derneği (EMSAD) 15. Genel Kurulu yapıldı M. Hikmet Özer Yönetim Kurulu Başkanı oldu 102 İNTES MYM'DEN: Betonarme demircileri belgelerini aldı 119 SUMMARY 62 TOPLANTI: 171. Geleneksel Toplantı Kolin İnşaat ev sahipliğinde gerçekleşti 104 İNTES MYM'DEN: Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde mesleki yeterlilik belgeleri zorunlu hale getirildi 123 VEFAT 70 TOPLANTI: İNTES Yüksek Danışma Kurulu Toplantısı 108 SOSYAL GÜVENLİK: Ev hizmetinde çalışanlar sigortalı olacak 124 VEFAT 74 İnşaat Sanayicileri 112 HABERLER: TürkMMMB 10. Teknik Müşavirlik Kongresi yapıldı 48 DOSYA: Üretken kadın daima başarır Saime YARDIMCI 50 DOSYA: Kadınlar önyargılarla mücadele ediyorlar Mine ORHON 52 ARAŞTIRMA: Kadın erkek eğitim eşitsizliği büyük boyutlarda Emin TAYLAN 56 SOSYAL SORUMLULUK: Bir çocuğun hayatını değiştirin; Koruyucu aile olun Ülkü AYDENİZ KEKLİKOĞLU 86 RESTORASYON: Sinan'ın eşsiz eserlerinden; Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi 92 KÜLTÜR-SANAT: Sabır ve emeğin ürünü, Tezhip 3 BAŞYAZI Celal KOLOĞLU Yönetim Kurulu Başkanı Toplumunun dinamiği kadınlar Cennetin ayaklarının altında olduğu baştacı annelerimiz… Kadın, anne olduğunda sevgidir, karşılıksız fedakârlıktır, hoşgörüdür. Kadın, dert ortağıdır, dayanışmadır. Kim ne derse desin, artık tüm dünyada kadınlar ekonomik ve sosyal yaşama yön veriyorlar. Ülkemizin ekonomik kalkınmasında sosyal ve kültürel alanda gelişmesinde de en önemli güç yine kadınlar oluyor. Onlar, empati yetenekleri güçlü olduğu kadar etkin ve kararlı çalışma potansiyelleri, duygusal zekaları ile artık her kademede varlıklarını gösteriyor, iş dünyasında erkeklerle rekabet ediyorlar, rekabette üstünlük sağlıyorlar. 4 Ülkemizin ekonomik kalkınmasında kadınların potansiyelinin son derece önemli olduğuna inanıyorum. Kadınlarımızın işgücüne katılımının artmasının Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma politikalarını şekillendirecek temel unsur olacağı düşüncesindeyim. Günümüz Türkiye’sinde artık mesleğin cinsiyeti kalmamıştır. Her alanda kadın çalışanları görmek mümkündür. Kadın parlamenterlerin, diplomatların, yargıçların, doktorların, öğretmenlerin, mühendislerin, mimarların ve üst düzey yöneticilerin sayısı her geçen gün artmakta, aynı zamanda ara mesleklerde de kadınlar istihdam edilmekte, yani uzmanlık gerektiren alanlarda çalışmaktadırlar. Peki, daha çok kadını nasıl istihdam edeceğiz? Elbette ki, eğitim seviyesini yükselterek… Bugün sosyal, sayısal, teknik, idari, sanat, spor tüm akademik dallarda kadın öğrenci sayısı giderek artmakta, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 72,2’ye ulaşmaktadır. ifadesinden yola çıkarak Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasında kadınların rolünü artırmayı amaç edinmemiz gerektiğine inanıyorum. Genel olarak toplumlarda kadının ekonomik yaşama katkılarının sağlanması veya teşvik görmemesi ülkedeki refah artışını olumsuz etkilemektedir. Kadını az çalışan toplumlar uygarlaşamazlar. Medeniyetin gelişmesine rağmen halen kadınlarımızın dünyanın her noktasında şiddete maruz kalması onların zihinsel, fiziksel, ruhsal zarar görmesine neden olmaktadır. Umarım bu olayların yaşanmadığı bir dünyaya kavuşuruz. Çünkü sağlıklı toplumlar ancak sağlıklı kadınlar ile yetişebilir. Modernleşmenin koşulunun her alanda kadınlarımızı toplumsal yaşama çok daha etkin biçimde dahil etmek olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Dünyada var olan her şeyin kadının eseri olduğunu kabul etmeliyiz” Daha güçlü, daha müreffeh ve daha medeni bir toplum için ekonomik alanda kadınların çok daha fazla rol almaları gerektiğini düşünüyorum. Ülke ekonomisinin gelişmesinde ve kalkınmada rolleri giderek artan kadınlar, geleceğin mimarları olmaya adaydır. Saygılarımla. 5 KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ DOSYA Kadınlar kalkınmada sürdürülebilirliği sağlayacak Günümüzde artık ekonomiler büyümeden ziyade sürdürülebilir büyüme kavramına önem vermektedirler. Sürdürülebilir büyümenin ana esaslarından birisi de istihdam alanlarının arttırılmasıdır. Dünyada kadın nüfusu toplam nüfusun %49,5’ini oluşturmakta olup, büyüme ve kalkınmada kaçınılmaz bir role sahiptirler. Bu nedenle ekonomik kalkınma seviyesinin artması, yoksulluğun azaltılmasında kadının ekonomik yaşama mümkün olduğu kadar dahil edilmesi büyük önem arz etmektedir. Kadına verilen önem aynı zamanda bir ülkenin gelişmişlik seviyesini de göstermektedir. Kadınların eğitim seviyesinin, işgücüne katılımının yüksek olduğu toplumlar ekonomik kalkınma seviyesi yüksek toplumlar olmuşlardır. İLO verilerine göre dünyada kadınların iş gücüne katılım oranı 2013 yılı verileri ile %47,1 olup bölgesel kadın istihdamı dağılımı aşağıdaki gibidir: Dünyada Kadın İşgücüne Katılma Oranı (%) 2010 2011 2012 2013 Dünya 47,1 47,1 47,1 47,1 Gelişmiş Ülkeler ve Avrupa Birliği 48,6 48,4 48,4 48,4 Orta, Güneydoğu Avrupa ve BDT Ülkeleri 45,3 46,0 46,4 46,4 Doğu Asya 60,7 60,8 60,9 60,9 Güneydoğu Asya ve Pasifik 56,0 56,4 56,5 56,6 Güney Asya 30,1 29,5 29,0 29,1 Latin Amerika 48,2 48,6 49,1 49,4 Orta Doğu 14,3 14,6 14,7 15,0 Kuzey Afrika 19,2 18,8 18,7 19,0 Sahra Altı Afrika 59,3 59,4 59,5 59,7 Kaynak: ILO Global Employment Trends 2014, (2013 Verileri Tahminidir) 6 Kadınların eğitim, istihdam gibi alanlarda erkeklerin gerisinde kalmasında toplumların kültürel özelliklerinin de etkisi vardır. Kadınların ekonomik ve sosyal olanaklardan erkekler ile eşit oranda faydalanabilme olanakları olan ülkeler gelişmiş ülkeler kategorisinde yer almaktadırlar. Nitekim yukarıdaki tabloda görüleceği üzere Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Asya bölgelerinde göreceli olarak kadınların işgücüne katılımı düşük seviyede iken, gelişmiş ülkeler ve AB ülkelerinde çalışma hayatına katılım seviyesi yüksektir. Yandaki tabloda yer alan göstergelerde kişi başı gelirlerin, refah seviyesinin, eğitim düzeylerinin yüksek olduğu bazı ülkeler bazında kadın işgücünün istihdam oranları sergilenmektedir. Bu ülkelerin aksine ülkemiz %28’ler seviyesindeki işgücüne katılım oranı istenilen seviyede olmayıp, gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde kalmaktadır. Türkiye kadın işgücüne katılma ve istihdam oranları AB ve OECD ülkeleri arasında en düşük ülkelerden biri durumundadır. Avrupa Birliği üye ülkelerinin (28 ülke) ortalama kadın istihdam oranı ise %58,8 iken OECD ülkelerinde bu oran 57,2’dir. 2010 2011 2012 Almanya 66,1 67,7 68 Amerika Birleşik Devletleri 62,4 62 62,2 Avusturalya 66,2 66,7 66,6 Avusturya 66,4 66,5 67,3 Belçika 56,5 56,7 56,8 Danimarka 71,1 70,4 70 Finlandiya 66,9 67,5 68,2 Fransa 59,7 59,7 60 Hollanda 69,4 69,9 70,4 İngilyere 65,3 65,3 65,7 İrlanda 56 55,6 55,2 İspanya 53 52,8 51,3 İsveç 69,7 71,3 71,8 İsviçre 72,5 73,3 73,6 İtalya 46,8 47,2 47,8 Japonya 60,1 60,3 60,7 Kanada 68,8 68,9 69,2 Kore 52,6 53,1 53,5 Lüksemburg 57,2 56,9 59 Macaristan 50,6 50,6 52,1 Meksika 43,8 43,4 45,3 Norveç 73,3 73,4 73,8 Polanya 52,6 52,7 53,1 Türkiye 26,2 27,8 28,7 Yunanistan 48,1 45,1 41,9 OECD-Toplam 56,7 56,8 57,2 Kaynak: OECD Employment Rote of Women 7 Kadınların istihdam seviyesinin yüksek olması sadece ekonomik bağımsızlık anlamında değerlendirmek yeterli değildir. Çünkü tarım, sanayi, hizmet sektöründe olsun çalışan kadın özgüveni yüksek bir birey demektir. Kadının aile hayatında oldukça güçlü ve etkin bir konumu vardır. Özgüveni olan kadın yine kendine güvenli gelecek nesillerin yetiştirilmesine de katkıda bulunacak, gelirlerini çocuklarının eğitimine aktaracak uzun vadede toplumda verimlilik artışını sağlayacaktır. Ülkemizde kadınlar dünyada pek çok ülkeden önce erkeklerle eşit haklara sahip olmuşlardır. Örneğin 1870’de kız öğretmen okulu kurulmuş, 1897 yılında kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başlamış, 1913 kadınlar ilk kez devlet memuru olmuşlardır. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların kamusal alanlara girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlanmıştır. Ancak günümüze geldiğimizde kadınların gerek çalışma yaşamına dahil olmasında, gerekse eğitim, sağlık, istihdam, çalışma hayatı alanlarındaki belirli göstergeler kadınların erkeklerin gerisinde kaldıklarını göstermektedir. Kadınların eğitim-istihdam ve sosyal yardım-istihdam bağlantısı zayıftır, TÜİK 2014 yılı verilerine göre kadınlarda kayıt dışı istihdam oranı %45,8’ler seviyesindedir. İşgücünün özellikle kadınların eğitim seviyesi ve niteliği düşük seviyedir. yine TÜİK verilerine göre; Türkiye’de 2013 yılında 25 ve daha yukarı yaşta olan ve okuma yazma bilmeyen Kadının İşgücü Piyasasındaki Durumu ve Sektörel Dağılımı Yıllar İşgücüne katılım Oranı İstihdam Oranı İşsizlik Hizmetler Tarım Sanayi 2010 24,0 27,6 13,0 41,7 42,4 15,9 2011 25,6 28,8 11,3 42,6 42,2 15,2 2012 26,3 29,5 10,8 45,8 39,3 14,9 2013 30,8 27,1 11,9 48,5 33,2 15,1 2014 33,3 29,0 12,8 54,0 29,6 16,4 Kaynak: TÜİK toplam nüfus oranı %5,7 iken bu oran erkeklerde %1,9, kadınlarda %9,4 olmuştur. Lise ve dengi okul mezunu olan 25 ve daha yukarı yaştakilerin toplam nüfus içindeki oranı %18,2 iken bu oran erkeklerde %22,2, kadınlarda %14,4’tür. Yüksekokul veya fakülte mezunu erkeklerde %15,1 kadınlarda ise %10,7’dir. Türkiye’de 2014 yılında kamusal alanda üst düzey kadın yönetici oranı %9,4, kadın hakim oranı %36,9, kadın profesörlerin oranı ise %28,7 olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı 1935 yılında %4,5 iken, 79 yıl sonra bu oran ancak %14,4'e yükselebilmiştir. Genel olarak toplumlarda kadının ekonomik yaşama katkılarının sağlanması veya teşvik görmemesi ülkedeki refah artışını olumsuz etkilemektedir. Kadını az çalışan toplumlar geri kalmış toplumlardır. 8 Modernleşmenin koşulu her alanda kadınlarımızı toplumsal yaşama dahil etmek olacaktır. Ülkemizde her ne kadar kadınlarımız sosyal olarak gelişmiş ülkeler seviyesinin altında kalsa da siyasette, ekonomide, finans sektöründe, basın sektöründe, sanayide, turizmde, başarılı kadın yönetici ve çalışanları görmek mümkün. Dünyada ülkemizi başarı ile temsil eden kadınlarımız da var. Dünyaca tanınan kadın sanatçılarımız var… Bu kadınlarımızın yetiştirdiği çocuklar Türkiye’yi geleceğe taşıyacaktır. Çünkü yuvayı dişi kuş yapmaktadır. Dergimizde inşaat sektörümüzün ve sivil toplum kuruluşlarının kadın yöneticileri her alanda kadının ekonomik kalkınmadaki rolünü anlattılar. Ancak öncelikle pek çok ülkeden önce önemli haklar kazanan Türkiye’deki kadın haklarının tarihsel gelişimini okuyucularımızın bilgisine sunmak istiyoruz. Türkiye’de kadın haklarının tarihsel gelişimi İnsan hakları kişilerin salt insan olmasından kaynaklanan haklarıdır. Öyleyse nedendir ki “Kadın Hakları” diye ayrı bir kavram yaratılmış ve bu kavram üzerine pek çok tartışmalar çıkmıştır. Anayasal açıdan kadınerkek ayrımı yapılmaksızın salt insan olmaktan kaynaklı haklardan yıllar itibariyle kadınların yararlanamaması, günümüz dünyasında kadın açısından pozitif bir ayrımcılığa sebep olmuş ve kadın hakları kavramı bugünkü değerine kavuşmuştur. İlk Türk devletlerinde kadının toplumsal yaşamda önemi ve değeri büyükken, Osmanlı döneminde kadın daha çok mahremiyeti ve aile hayatını simgeler hale gelmiştir. Bu nedenle, kadın, erkek önünde sosyal açıdan ikincil plana atılmış ve baskı içerisinde yaşatılmaya başlanmıştır. Aşağıda detaylı şekilde anlatılacağı üzere, kadının yeniden toplumda var olduğunun kabul edilişi Cumhuriyet dönemine dayanmaktadır. Günümüz iş dünyasında güçlü ve vazgeçilmez bir konumda olan Türk kadını bugünkü hak ve özgürlüklerinin pek çoğunu elbette ki öncelikle Ulu Önder Atatürk sayesinde kazanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonraki 1924 tarihli ilk Anayasa’da medeni haklar açısından kadın-erkek anayasal eşitliğe sahipse de o yıllarda yürürlükte olan Mecelle (Medeni Kanun) hükümlerinin yürürlükte olmasından dolayı kadın-erkek eşitliği yalnızca anayasal metinde yer almak durumunda kalmıştır. 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu ile birlikte kadınlara belli başlı medeni haklar tanınmaya başlanarak toplumda kadının varlığının yeniden ön plana çıkması sağlanmıştır. Söz konusu Kanun ile tek kadınla evlenme ilkesi, resmi nikah ile evlenmenin esas olacağı, kadının evlenmesi için kendi rızasının gerekli ve yeterli olacağı, kadın ile erkeğin mirasçılıkta eşit olduğu, mahkemelerde şahitlik için kadın ve erkek şahidin farkının olmayacağı, kadınların dava açma hakkı olacağı gibi pek çok medeni hak sağlanmıştır. 1926 tarihli Medeni Kanun’da kadınların seçme-seçilme hakkı ile ilgili hüküm yer almamışken, 5 Aralık 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 1935 yılında ise kadınlar mecliste milleti temsil adına yerlerini almaya başlamışlardır. Dünya geneline bakıldığında, Türk kadını seçmeseçilme hakkını günümüzde pek çok gelişmiş ülkelerden daha önce elde ettiği görülmektedir. Örneğin, Fransa’da 1945 yılında, İtalya’da 1946 yılında, Brezilya’da 1934, Japonya’da 1945, Çin’de ise 1946 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Diğer yandan, ülkemizde kadınların ekonomik haklarını elde etmeleri 1475 sayılı İş Yasası ile sağlamlaşmıştır. Maden ocaklarında kadın çalışanların yasaklanması, sanayilerde gece çalışmalarında kadının yasaklanması, gebe çalışanlara doğum izinlerinin verilmesi, emzikli çalışanlara süt izinlerinin verilmesi, kreş ve çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması gibi haklar sağlanarak kadının iş ve sosyal güvenlik bakımından güvenceleri sağlanmıştır. Günümüzde ise, kadın çalışanların iş hayatını kolaylaştırmak adına pek çok yasal düzenlenme yapılmaya devam etmektedir. Söz konusu yasal düzenlemeler ile doğum yapan kadına analık izninin bitimini takiben yarı zamanlı çalışma hakkı tanınacaktır. Benzer şekilde, doğum yapan kadına aylıksız izin süreleri arttırılmakta ve çocuklarının ilkokul çağına gelene kadar normal çalışma sürelerinin yarısı kadar çalışma olanağı sağlanmaktadır. Tüm farklı görüş ve eleştirilere rağmen, Kanun Tasarısı ile yasa koyucu Tasarının gerekçesi sağlıklı bireyler yetiştirerek toplumun devamlılığına hizmet etmesi amacıyla kadınların çalışırken de çocuk sahibi olmalarının desteklenmesi gerektiğinden bahisle, kadının çalışma hayatından soyutlanmaması hedeflenmektedir. Böylece kadınların sosyal ve çalışma hayatında etkinliğini korunacaktır. Türkiye’de kadın haklarının tarihsel gelişimine bakıldığında, iş dünyasının pek çok alanında kadının başrol alıyor olması toplumsal gelişimimizin ne denli büyük bir yol aldığının kanıtıdır. Bu gelişimin istikrarlı şekilde devam etmesi dileğiyle… 9 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Dr. Ayşenur İSLAM T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kadın istihdamının önündeki yapısal, toplumsal ve diğer sorunların ortadan kaldırılması için Hükümetimiz tarafından çeşitli tedbirler alınmakta, teşvik ve destek mekanizmaları hayata geçirilmektedir. 10 Sürdürülebilir kalkınma kadın istihdamı ile mümkündür Kadın istihdamının geliştirilmesi görev alanına giren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak ekonomik büyümede sürekliliğin sağlanması, sosyal kalkınma ve sosyal adaletin tam olarak gerçekleşmesinin kadınlarla erkeklerin toplumsal yaşamın tüm alanlarına tam ve eşit katılımına bağlı olduğunu vurgulamak isterim. Bakanlığımız kadınların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve kalkınmaya katılımlarının artırılabilmesi için eğitim, sağlık, istihdam, sosyal güvenlik alanları ile ilgili göstergelerinin iyileştirilmesi, yasal açıdan kadınerkek eşitliğinin sağlanması hedefine yönelik faaliyetler yürütmektedir. Bakanlık olarak, Türkiye’de istihdam oranının yükseltilmesi, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma hedeflerine ulaşılması için temel bir koşul olduğunun farkındayız. Bu hedeflere ulaşılabilmesi ancak tüm bölgeler üzerinde daha dengeli bir kalkınma tesis edilmesi yoluyla ve nüfusun yarısını oluşturan kadınların istihdama katılımının arttırılması ile mümkün olabilecektir diye düşünüyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak, güçlü ve adil bir ekonominin ve bütünsel kalkınmanın kadınların istihdama katılımı ile mümkün olduğunu düşünmekteyiz. Bu bağlamda, kız çocuklarının eğitimine ve kadının istihdamına yatırım yapan ülkelerin çok daha rekabetçi olduklarına ilişkin veriler de bu görüşümüzü desteklemektedir. Kadının durumunu iyileştirecek her ekonomik ve sosyal yatırım bireysel gelişme ve toplumsal kalkınma adına çok boyutlu gelişme olarak geri dönüşüm sağlar. Bugün itibarilye, ülkemizin öncelikleri ve hedefleri incelendiğinde işgücü piyasasında kadınların güçlendirilmesi, kadınların çalışma hayatına katılımlarının artırılması gibi konulara kalkınma planları ve hükümet programlarında yer verilmektedir. Bu plan ve programlarla birlikte kadın istihdamının önündeki yapısal, toplumsal ve diğer sorunların ortadan kaldırılması için Hükümetimiz tarafından çeşitli tedbirler alınmakta, teşvik ve destek mekanizmaları hayata geçirilmektedir. Kadınların işgücü piyasasında daha etkin hale getirilmesi, istihdam oranlarının artırılması başta Hükümetimiz olmak üzere, Bakanlığımızın da öncelikli alanları arasında yer almaktadır. Nitekim ülkemizin en üst politika dokümanı olan Onuncu Kalkınma Planı’nda (2014-2018) kadınların hem işgücüne katılım hem de istihdam oranlarına ilişkin somut hedeflere yer verilmiş, bu bağlamda yürütülen Öncelikli Dönüşüm Programları çerçevesinde, “İşgücü Piyasasının Etkinleştirilmesi Programı” kapsamında kadınlara yönelik istihdam teşviklerinin etkinleştirilmesi, kadın istihdamı önündeki engellerden en önemlisi olan çocuk bakımı hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve kadın girişimcilere özel bütüncül bir destek programının uygulanması bileşenleri yer almıştır. Ayrıca “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı” çerçevesinde, iş ve aile yaşamının uyumlaştırılmasına yönelik tedbirlere yer verilmiştir. 62. Hükümet Programında; kadınların sosyo-ekonomik durumlarının güçlendirilmesi, çalışma hayatına katılımının ve rolünün artırılması, işyerinde ayrımcılığın önlenmesi ve fırsat eşitliğinin sağlanması sosyal alanda en çok önem verilen konular arasında sayılmaktadır. Ayrıca 2014 yılı Mayıs ayında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürürlüğe giren “Ulusal İstihdam Stratejisi”nde de kadınların işgücüne katılım oranlarının artırılması ve kayıt dışı çalışma oranlarının azaltılmasına yönelik somut hedefler var. Söz konusu Strateji Belgesinde kadınların işgücü piyasasına katılımlarının artırılmasına ilişkin belirlenen hedef çerçevesinde kadınların işgücüne katılım oranının 2023 yılına kadar %41 düzeyine çıkarılması hedeflenmektedir. Kadınların işgücü piyasasına erişimlerinin artırılması konusundaki bu kararlı duruş; belirlenen öncelikler ve hedefler doğrultusunda, önümüzdeki dönemde konuya ilişkin olarak ilgili taraflarca daha yoğun bir çalışma süreci yaşanmasına ve yeni politikaların geliştirilmesinde öncü rol oynayacaktır diye düşünüyorum. Sürdürülebilir büyüme ve kalkınmada kadınların rolü Sürdürülebilir büyüme ve kalkınma hedefine ulaşmanın tek yolunun toplumun bir bütün olarak bu sürece katılması olduğunu düşünüyorum. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların bu sürece dâhil edilmemesi elbette düşünülemez. Bugünün olduğu kadar gelecek nesillerin de ihtiyaçlarını karşılamak ve geleceği planlamak anlamını taşıyan sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında, bireylerden hükümetlere kadar herkese önemli görevler düştüğünü ifade etmek isterim. Toplam dünya nüfusunun yarısını oluşturdukları göz önüne alındığında, kadınların gücü kullanılmaksızın refaha ulaşılabilmesi ve sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanması mümkün değil. Kadınlar, uluslararası belgelerde de belirtildiği gibi sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşmada kilit bir noktada. Bugün dünyada ve ülkemizde kadının sosyal ve ekonomik durumunu değiştirecek olan iktisadi ve sosyal boyutlu yatırımlar, toplumun kalkınmasında ve toplumun genel iyileşme halinin oluşmasında anahtar yatırımlar olarak kabul ediliyor. Kadının durumunu iyileştirecek her ekonomik ve sosyal yatırım bireysel gelişme ve toplumsal kalkınma adına çok boyutlu gelişme olarak geri dönüşüm sağlar. 11 Ülkemizde, kalkınmanın önemli bir parametresi olan kadınların işgücüne katılımı, sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir unsuru olarak kabul edilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ülkemizde 2004 yılında %20,8 olan kadın istihdam oranı 5,9 puanlık bir artış ile 2014 yılında %26,7 seviyesine ulaşmıştır. Yine 2004’te kadınların işgücüne katılma oranı %23,3 iken, 7 puanlık bir artışla 2014 yılsonu itibariyle %30,3’e yükselmiştir. Kadın girişimcilerin varlığı ülke kalkınmasında ve rekabet gücünün artırılmasında göz ardı edilemeyecek bir öneme sahiptir. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında düşük olan bu oranları arttırmak için ülke genelinde kadınların işgücü piyasasına girişlerini destekleyici politikalar oluşturup, teşvik ve destek programları uyguluyoruz. Söz konusu programlara ivme kazandırarak ileriye taşımak temel hedefimizdir. Türkiye’de kadın girişimciliğinin düşük olmasının temel nedenleri ve kadın girişimci sayısının artmasına yönelik sağlanan teşvikler Kadın girişimciliği küreselleşme sonucu artan rekabet ortamında, yaratacağı yeni ekonomik fırsatlar nedeniyle büyümenin önemli bir 12 bileşeni konumunda olduğunu açıkça görmekteyiz. Girişimcilik ruhu taşıyan ve bu özelliklerini uygulamada ön plana çıkarabilen kadın girişimcilerin varlığının ülke kalkınmasında ve rekabet gücünün artırılmasında göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Girişimcilik ülke ekonomisine verdiği katkıların yanı sıra kadınlara daha fazla finansal kontrol ve bağımsız hareket edebilme imkânı veren, yaratıcılık ortamı sağlayan ve özgüven kazanmaya yol açan bir çalışma şekli olarak kabul edilmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak kadın girişimcilerin karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak, ekonomik değer yaratan kadın girişimci sayısını arttırmak, var olan kadın girişimcileri güçlendirmek ve dolayısıyla Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gelişimine katkıda bulunmak amacıyla ilgili tüm taraflarca önemli çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Mesela Bakanlığımız sosyoekonomik yoksunluk içinde bulunan vatandaşlarımızın toplumsal ihtiyaçları karşılanarak topluma entegre olmaları ve ekonomide aktif üretken duruma geçerek, sürdürülebilir gelire ulaşmaları amacıyla, kentsel alanda iş kurmaya yönelik, kırsal alanda yöre şartlarına uygun, sürdürülebilir faaliyetlere yönelik gelir getirici proje desteklerine önem verilmektedir. Gelir getirici projeler için kırsal ve kentsel konularda kişi başına en fazla 15.000 TL destek sağlanmaktadır. Gelir getirici projelerde geri dönüşler ilk iki yıl ödemesiz, sonraki altı yıl altı eşit taksit şeklinde sekiz yıl faizsiz olarak uygulanıyor. Desteği kullanan kişinin kadın olması ve geri ödemeleri zamanında ve eksiksiz yerine getirmesi halinde son taksit hibe ediliyor. Bununla birlikte Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) tarafından ülkemizde girişimciliğin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması ve başarılı işletmelerin kurulması amacıyla “Girişimcilik Destek Programı” yürütmektedir. Söz konusu program kapsamında; Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi, Yeni Girişimci Desteği, İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM) Desteği, İş Planı Ödülü bulunmaktadır. Yeni Girişimci Desteği Programında kadın girişimcilere %10 daha fazla destek sağlanmaktadır. Ayrıca; ülkemizde kadın girişimciliğinin teşvik edilmesi ve yoksulluğun önlenmesi için İl Özel İdaresi ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliğinde, kadınlara pozitif ayrımcılık içerecek şekilde mikro kredi uygulamaları başlatılmıştır. Mikro kredinin amacı, yoksulluğu, gelir dağılımındaki adaletsizliği ve işsizliği azaltmak için banka ve benzeri yollarla kredi alamayacak dar gelirli kişiler özellikle de kadınların kendi kendine gelir getirici bir faaliyette bulunabilmesini teşvik etmek, ekonomik ve sosyal kalkınmaya katılımlarını sağlayacak finansman ihtiyacını karşılamaktır. Burada mikro kredi ile ilgili biraz daha bilgi vermek istiyorum. Söz konusu krediden yararlanmak için öncelikle bir iş fikrine sahip beş kadının bir araya gelmesi ve mikro kredi talebinde bulunması gerekiyor. Bir haftalık eğitimin ardından kadınlar yapacakları işe göre krediden yararlandırılıyorlar. Kredi miktarı ilk yıl için 100 ila 1000 TL arasında değişmekte olup, takip eden yıllarda kredi miktarı artırılabilme imkanı da sunuluyor. Yakın zamanda Şubat 2015’te yayınlanan “Kredi Garanti Kurumlarına Sağlanacak Hazine Desteğine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar”da ise kadın girişimcileri destekleyen pozitif ayrımcılık içeren hükümler yer almaktadır. Söz konusu hükümlerin Karar’da yer almasında Bakanlık olarak destek sağladık. 2009 yılında yapılan düzenlemeyle uygulanmaya başlayan Hazine destekli kefalet sistemi kapsamında teminat sıkıntısı çeken KOBİ’lere Kredi Garanti Fonu A.Ş. (KGF) tarafından kefalet sağlanarak bu firmaların finansmana erişimleri kolaylaştırılmaktadır. Bu çerçevede, kadın girişimcilerin de finansmana erişimlerini kolaylaştırmak amacıyla yapılan yeni düzenleme ile kadın girişimcilerin bu kefaletten daha avantajlı koşullarda yararlanmaları sağlanmaktadır. Hazine destekli sistemde KOBİ kredileri için %75 olan kefalet oranı, kadın girişimcilerin kullanacağı krediler için %85 olarak uygulanacaktır. Söz konusu kefaletten 55 yaşını doldurmamış, en az ilkokul mezunu kadınlara ait, faaliyet süresi 2 yılın altında olan firmalar yararlanabileceklerdir. Azami kefalet tutarı yararlanıcı başına 85 bin TL, bir risk grubu için ise 130 bin TL olacak. Hükümet olarak her alanda kadınlarımızı destekliyoruz Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması sürecinde nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın dışarıda bırakılması mümkün değil. Bu noktada kalkınmaya ilişkin bütün karar alma düzeylerine kadınların etkin olarak dahil edilmesi, eşit katılımının desteklenmesi, cinsiyete ilişkin konuların ve bakış açılarının, sürdürülebilir kalkınma politikaları ve programlarıyla bütünleştirilmesi için tüm tarafların işbirliği içerisinde çalışmalarını sürdürmesi büyük önem taşıyor. İşgücü piyasasına girmek isteyen kadınlarımızın; ellerinde mesleki eğitim kursları, girişimcilik eğitimleri ve finansmanı, teşvikler ve proje destekleri gibi çok önemli araçlar olduğunu, Hükümet olarak bu konulara çok önem verdiğimizi ve tüm imkanlarımızla seferber olduğumuzu bilmelerini isterim. 13 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Serpil POLAT TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Kadınlar hayata eşsiz katkılar sağlar Kadınların ulusal işgücünde temsil eksikliği, sahip olduğu farklı becerilerin üretime yapacağı değişik katkıları imkânsızlaştırıyor. 14 İş hayatında kadın çalışan sayısının artmasının sağlayacağı ekonomik, sosyal, hatta siyasal kazanımların eksiksiz bir listesini yapmak mümkün değil. Mesele, sadece nüfusun yarısının işgücü bakımından atıl bırakılması olarak anlaşılmamalı. Kadınlar sadece düz “işgücü” değil. Durum çok daha vahim. Her şeyden önce, kadınlar erkeklerden “farklı.” Bu nedenle, ulusal işgücünde temsil eksikliği kadınların sahip olduğu farklı becerilerin üretime yapacağı değişik katkıları imkânsızlaştırıyor. Bu farklılık, kimi şoven erkeklerin varsaydığı gibi “biyolojik” bir farklılık değil. Nasıl bir farklılık? Sosyal hayatta, aileden başlayarak kadınların işgal ettiği yer erkeklerle aynı değil. Kadınlar, hayatın olağan seyri içerisinde, yalnızca Türkiye’de değil, her toplumda, nevi şahsına münhasır, benzersiz deneyimlere sahipler. Bu deneyimlerin kazandırdığı farklı tecrübeler ve beceriler var. Toplumun yarısının sahip olduğu bu kendine özgü tecrübe ve becerilerden mahrum bir üretimin sağlıklı olması mümkün mü? Kadınlara özgü mamuller üreten bir işletmenin araştırma-geliştirme faaliyetlerinin kadın uzmanlar olmadan yürümeyeceği, herkesin kabul edebileceği basit bir gerçektir. Oysa olay sadece bununla kalmıyor. Kadın birikimi, hayatın her alanında üretime eşsiz katkılar yapabilecek bir birikimdir. Bunu söylerken inşaat ve gıda sektörü gibi, kadınların ürünü değerlendirme yeteneklerinin açıkça üstün olduğu kimi alanlardan söz etmiyorum. Neden söz ediyorum? Şundan söz ediyorum: Konumları gereği kadınların gözlemci olarak sahip olduğu nitelikler, erkeklerin sahip olmadığı özellikler. Bu nitelikler, üretimin her alanında önemlidir. Dahası, kadınların sahip olduğu doğal kimi yönetim becerilerini düşünün. Sevk ve idare ya da ekonomide liderlik konularında kadınla erkek aynı mı? Diyelim, erkek bir müzakereci ile kadın bir müzakereciyi karşılaştıralım. Üslup ve yöntem farklılıkları çok barizdir. Bütün bu farklılıklardan mahrum kalan bir üretimin başarılı olması düşünülemez. İş hayatında çalışan kadın sayısının artmasının sosyal ve siyasal etkilerine gelince, günümüzde sosyalleşme büyük ölçüde çalışma ortamlarında gerçekleşmektedir. Kadınları bu ortamların dışında bırakmak, kadınları olduğu kadar, çalışma ortamlarını da yoksullaştırır, yoksullaştırmaktadır. Kadınların ekonomik faaliyetlerin içinde olması, öncelikle kadınların temel hak ve özgürlüklerini gereği gibi kullanabilmelerinin bir şartıdır. Kadın ve erkek dayanışma içindedirler, bir ortaklık duygusuyla birbirlerini tamamlayarak, kendileri ve aile fertleri için refah ve huzuru temin etmeye çalışırlar. Bunun ötesinde, ekonomik olarak kadının bir tür “erkek vesayeti” altında olması, toplumun sağlıklı siyasal gelişimini de engeller. 15 DOSYA Prof. Dr. Candeğer YILMAZ Ege Üniversitesi Rektörü Kadın akademisyenlerin asıl sorununun akademik yükselme ve yönetim kademelerindeki temsiliyeti olduğu söylenebilir. 16 KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Kadın akademisyenlerimizin sayısı Türkiye ortalamasının üzerinde 2010-2011 yılı ÖSYM verilerine göre[1] üniversitelerimizde görev yapan akademisyenlerin %41 kadarını kadınlar oluşturmaktadır. Avrupa Komisyonu’nun her üç yılda bir yayınladığı “She Figures; Statistics and Indicators on Gender Equality in Science and Innovation”[2] raporlarında, Avrupa Birliği’nin ortalamalarına kıyasla Türkiye’deki kadın akademisyen oranının daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu duruma yüksek tahsilli kadınların piyasaya nazaran akademiyi tercih etmeleri sebep gösterilebilir. Ancak, bu istatistikler derinlemesine incelendiğinde bir başka gerçek daha ortaya çıkmaktadır. Akademide kadınların oranı araştırma görevlilerinde %48 iken yardımcı doçentlerde %36, doçentlerde %33 ve profesörlerde %28’e düşmektedir. Yine akademik kurumlarda yönetici pozisyonları incelendiğinde kadın temsiliyetinin görece daha düşük olduğu göze çarpmaktadır. 2015 başı itibariyle üniversitelerimizin rektörlerinin sadece %7.4’ünün kadın olduğunu göz önünde bulundurursak kadın akademisyenlerin asıl sorununun akademik yükselme ve yönetim kademelerindeki temsiliyeti olduğu söylenebilir. Bu durumu doğuran hem toplumsal hem de üniversite kaynaklı sebepler bulunduğu şüphesizdir. Akademisyenlik, sadece mesai saatleri içerisinde sürdürülen bir meslek değildir, aksine tüm hayatı kapsayan sürekli öğrenme ve kendini geliştirme çabasını barındırmaktadır. Ev ve aile ile ilgili sorumlulukların eşler tarafından paylaşılması durumunda kadınlarımız bu çabayı harcayacak zaman ve enerjiye sahip olabilmekte, etkin bir şekilde mesleğini sürdürebilmekte ve akademik hayatta daha rahat ilerleyebilmektedir. Bunun yanı sıra akademide erkek meslektaşları ile aynı aşamalardan geçen kadınların mesleki ilerlemelerindeki zorluklar bazı çalışmalarda da ele alındığı gibi [3, 4] aile ve toplum gibi sebeplerle açıklandığında eksik kalmaktadır. Üniversite yönetimlerinin ve yükseköğretimi düzenleyici kurumların kadın akademisyenlerin karşılaştıkları sorunları ve çözüm yöntemleri ile ilgili daha detaylı çalışmalar yapmaları ve destek mekanizmaları oluşturmaları gerekmektedir. Yukarıda verilen istatistiklerde özel olarak Ege Üniversitesi’nin durumuna baktığımızda kadın akademisyen oranının %50 olduğu, araştırma görevlilerinde %56 ile çoğunluğu kadınların oluşturduğu ve %38’i kadın olan profesörlerimizle Türkiye ortalamasının oldukça üzerinde olduğumuz görülmektedir. Üniversitemiz için gurur verici bu rakamların oluşmasında üniversite yönetimi olarak kadın akademisyenlere aşırı rekabetçi ve dolayısıyla da kıyıcı bir akademik ilerleme tarzından çok; işbirliğine dayalı, uzlaşmacı, kendine güvenen, destek ağları kurucu bir gelişme ve ilerleme modelini yaratmaları ve buna sahip çıkarak sonraki nesillere aktarmaları konusunda her türlü desteği verdiğimizi bir kez daha ifade etmek isterim. Akademik hayatta kadın çalışanların yaşadığı zorluklar Kadın çalışanların akademik hayatta yaşadığı zorluklar, diğer sektör çalışanları ile neredeyse hemen hemen aynıdır. Ev ve iş hayatı arasında denge kurmada zorlanmayı bir kenara bırakırsak, daha önce de belirttiğimiz rekabetçi ve kıyıcı bir akademik 17 ilerleme ortamının teşvik edildiği ekosistemlerde, bir de erkek meslektaşları tarafından bilgi ve beceri potansiyelleri bakımından eş seviyede tutulmamaları de eklenecek olursa, kadın meslektaşlarımın pes etme olasılığının yüksek olduğunu rakamlar da ifade etmektedir. Oysaki bu zorlukları pes etmeden aşmanın en kolay yolu, dayanışma ve iş birliği içerisinde hareket etmek, el ele vererek görünmez duvarları birlikte aşmaktır. Akademik hayatta kadınların etkinliğinin artışının ekonomi ve topluma katkısı Kadınlarımızın sadece akademik hayatta değil hayatın tümüyle içinde bulunması önce topluma ardından da ekonomiye ivme kazandıracaktır. Eğitimde ve iş hayatında nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınların sahip oldukları potansiyelin ön plana çıkarılması, kadın iş gücünün tüm dinamikliği ile çarkların içerisinde yer alması ülkemizin refahı ve kalkınması için önemli bir itici güç oluşturmaktadır. Kadınların var olduğu tüm iş kollarında, cam tavanlara çarpmadan yükselebilmelerinin yolunu açmak gerekmektedir. Akademik hayatın içindeki kadını sorguladığımızda ise kadın olduğu için akademide dışlanan Marie Curie’nin hikâyesinden bu yana pek çok şeyin değiştiğini görmek mümkün, ancak yine de akademide cam tavanların varlığının devam ettiğine ilişkin rakamsal gerçekler malumu ilan etmektedir Bilimsel doğrunun ortaya konulabilmesi nasıl tek taraflı bakış açısıyla mümkün olamayacaksa, bilimsel gelişmenin sürdürülebilmesi de toplumun tek yarısı ile mümkün değildir. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların iyi eğitilmiş, aldığı eğitimi kullanmaya ve yaymaya yetkin, 18 toplum tarafından bu yönleri ile kabul gören bireyler olması istenen ve özlenendir. Bu yetkinlikler ve beceriler, öncelikle kadınlarımızın yetiştirdiği çocuklar, eğitimci kadınlarımızın ders verdiği genç bireyler vasıtası ile tüm topluma sirayet edecek, refah ve kalkınma düzeyimizi hızla arttıracaktır. Sektörde kadının varlığının yapıların kalite ve estetik açısından katkısı* İnşaat sektörü özelinde kadın varlığı incelendiğinde yine rakamlara bakmakta fayda görmekteyiz. Aralık 2013 rakamlarına göre [5] İnşaat Mühendisleri Odası’na (İMO) üye mühendis sayıları incelendiğinde, odaya kayıtlı mühendislerin sadece %8.88’inin kadın olduğu görülmektedir. İMO-İzmir şubesinden alınan rakamlarda İzmir için bu oran %12’ye varmaktadır. Üniversitemiz İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunlarımızın %12 kadarını kız öğrencilerimiz oluşturmaktadır. Akademik kariyer yapan inşaat mühendisi sayısı ile ilgili odadan herhangi bir veri alınamamıştır. Ancak, üniversitemiz inşaat mühendisliği bölümünde kadın akademisyenlerin toplama oranı %49 olarak görülmektedir. Sektörde oldukça düşük olan kadın varlığının akademide olması gerektiği gibi ‘yarı yarıya’ temsili şaşırtıcı değildir. Sektördeki kadın çalışan ve yönetici varlığının artışı ise ancak inşaat mühendisliği, inşaat teknisyenliği gibi mesleklerin önündeki görünmez ‘erkek mesleği’ ibaresinin kaldırılması, sektörde kadın çalışanlara erkek meslektaşları ile eşit fırsatlar tanınması, liselerden itibaren meslek tanıtımlarında kız öğrencilerin özendirilmesi ve uygun kariyer planlamalarının yapılması ile nispeten mümkün olacaktır. Kadınlara cam tavanlara çarpmadan yükselebilmelerinin yolunu açmak gerekmektedir. Genç mezun mühendis kadınlarımızın sektörde ‘zorlanacağı’, iş bulsa bile erkek meslektaşlarına kıyasla düşük maaşla çalışmak durumunda kalmaları, kariyer basamaklarını aynı hızda tırmanamayacağı gibi korkularla nispeten daha ‘güvenli’ akademi ortamını tercih etmektedirler. Kadınlarımızın çalışma alanlarının tümünde aktif olarak yer alması, sektörün tüm kademelerinde kendine yer bulabilmesi ile ekonomiye olan olumlu katkısının yanı sıra kadınların elinde varlık bulan yapıların estetik, güvenilirlik ve kalite anlamında üstün özelliklere sahip olacağı yadsınamaz bir gerçektir. Kadın çalışanların doğalarında var olan estetik anlayışı, detaylara önem verme, planlı hareket etme ve kurallı çalışmalara uyumda gösterdikleri başarım sayesinde sektörün can damarları olan projelendirme, iş güvenliği, yapım yönetimi, uygulama vb. anahtar alanlarda önemli başarılara imza atmaktadır. Sektörde yönetim kademesinde yer alan kadınların sayısında beklenen artış ile şüphesiz bu başarılar da ivme kazanarak artacaktır. KAYNAKÇA [1] 2010-2011 Öğretim Yılı Öğretim Elemanlarının Akademik Görevlerine Göre Sayıları. ÖSYM http://osym.gov.tr/dosya/1-58244/h/e10ogretimelemanakdgrvsay.xls [2] She Figures; Statistics and Indicators on Gender Equality in Science and Innovation http://ec.europa.eu/research/science-society/document_library/pdf_06/she-figures-2012_en.pdf [3] ERGÖL, Ş., KOÇ, G., EROĞLU, K., TAŞKIN, L., 2012, Türkiye'de Kadın Araştırma Görevlilerinin Ev ve İş Yaşamlarında Karşılaştıkları Güçlükler, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, s: 043-049. [4] DİKMEN, N., MADEN, D., 2012, Kadın Akademisyenlerin Görünmeyen Emeği Üzerine Bir Çalışma: Ordu Üniversitesi Örneği, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 11 Sayı: 21, s.257-288 [5] TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) 43. Dönem Çalışma Raporu, Nisan 2014, Ankara. * Bu değerlendirme Doç. Dr. Özge ANDİÇ ÇAKIR tarafından yapılmıştır. 19 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Hülya UZUNER DURANSOY TÜRK-İŞ Kadın İşçiler Uzmanı Kadınlar, düşük ücretlerle, kötü çalışma koşullarında ve güvencesiz olarak kayıt dışı sektörde ve esnek çalışma modelleri ile istihdam edilmekteler. 20 Kadınlar sendikalılaşma oranlarında erkeklerle eşit değil İnsanoğlunun eski çağlardan günümüze farklı sınıfsal kategoriler içerisine sokulduğu bilinmektedir. Çalışma hayatında yer alan bireylerin bir kısmı zaman içerisinde, köle, tutsak, serf, çırak ve kalfa gibi farklı sınıfsal kategorilerle, diğer kısmı ise soylu olarak anılmıştır. Sınıfsal ayrımcılığın geçmişten beri var olduğu, Antik Yunan Filozoflarından Platon ve Aristo’nun, eski çağlarda köle ve tutsak olarak yaşayanların sadece üretimde bulunmaları, soylu olarak tabir edilen kesimin ise sanat, felsefe, politika ve yönetimde bulunmaları gerektiği” söyleminden de anlaşılmaktadır (Talas, 1997:3335). Cahit Talas’ın deyimiyle yeni dönemin çağdaş işçisi ve işçi sınıfının temelleri, Sanayi Devriminin başlangıcı ile atılmış ve Sanayi Devrimi ile kadınlar ve çocuklar için kölelik düzeni geri gelmiştir. Makineleşme ile kadın ve çocuklar, vasıfsız işgücü olarak düşük ücretlerle çok ağır çalışma şartlarında istihdam edilmeye başlanmıştır (Talas, 1997:50-51). Birinci Dünya Savaşının ardından sendikacılık hareketi hızlanmış ve pek çok ülkede işçi hakları alanında gelişmeler yaşanmaya başlanmıştır. İşçi haklarında elde edilen gelişmeler ne yazık ki hiçbir zaman istenilen noktaya gelinemediği gibi, mevcut yasaların uygulanması aşamasında sorunlar yaşanmaya halen devam etmektedir. Bununla beraber özellikle de son yıllarda sendikalaşma oranlarında da düşüş gözlenmektedir. Sendikalaşma oranlarına cinsiyet bazında bakıldığında, kadınların sendikalaşma oranlarının erkeklerle eşit olmadığı görülmektedir. Sendikalaşma oranlarındaki bu eşitsizlik, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmadığının bir göstergesidir. Bu eşitsizlik karşımıza iki farklı konuyu çıkarmaktadır. Birincisi; bir işyerinin cinsiyet bazında sendikalaşma oranına bakıldığında kadınların sendikalaşma oranlarının erkeklere göre daha az olduğu görülmektedir ki, bu durum, aynı işyerinde sendikal haklardan mahrum olan kadınların, daha düşük ücretlerle ve daha kötü çalışma koşullarında çalıştığını ortaya çıkarmaktadır. İkinci husus ise ülke genelinde kadınların sendikalaşma oranlarındaki düşüklüktür. Burada da kadınların, yine düşük ücretlerle, kötü çalışma koşullarında ve güvencesiz olarak kayıt dışı sektörde ve esnek çalışma modelleri ile istihdam edildiğini söyleyebiliriz. Değinmemiz gereken öncelikli konu, kadınların neden esnek çalışma modelleri ve kayıt dışı sektörde istihdam edilmek istendikleridir. Bir diğer konu ise kadınların, sendikalı olmayı neden tercih etmedikleri ya da ettirilmedikleridir. Her iki hususta da karşımıza toplumların kadınlara yönelik bakış açısı ortaya çıkmaktadır. Ülkelerin ekonomik, siyasal ve toplumsal yapıları, değer yargıları, din algıları ve gelenekleri, kadının hem toplum ve hem de çalışma hayatı içerisindeki durumunun şekillenmesine neden olmaktadır. Türkiye’de Osmanlı'dan gelen geleneksel toplum yapısının sosyoekonomik izleri, Cumhuriyet devrimi ile dönüştürülmeye çalışılmış olsa dahi günümüz koşullarındaki muhafazakâr toplumsal algı, kadının hem günlük yaşantısını ve hem de işgücü piyasası içindeki konumunu etkilemektedir. Türk toplumunun erkek egemen ve geleneklerine bağlı bir yapıya sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, ataerkil sistemin dayatmacı yapısının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasına, kadının işgücü piyasasına, eğitime, siyasete ve toplumun tüm alanlarına eksik katılımına neden olan en önemli faktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın pek çok ülkesinde karşımıza çıkan cinsiyete dayalı işbölümü özellikle ataerkil toplumlarda kendini daha yoğun bir şekilde hissettirmektedir. Cinsiyete dayalı işbölümü, kapitalizm öncesine dayanmakta ve kadın emeğinin binlerce yıldır baskı altında tutulmasının ve ataerkil yapının devamlılığını sağlayan temel neden olarak karşımızda durmaktadır. Cinsiyete dayalı işbölümü, günümüz kapitalist toplumunda kadınların kişisel gelişimini kısıtlayarak, kaynaklara erişimine ve tam zamanlı işlerde çalışmasına 21 Kız çocuklarının yeterli ve nitelikli eğitim alamayışları, işgücü piyasasında insan onuruna yakışır işlerde istihdamını engellemekte ve kadınların eğitimsiz ve vasıfsız emek olarak kayıt dışı sektörde ve esnek çalışma modelleri ile istihdamına yol açmaktadır. 22 engel olarak erkeklere bağımlı bireyler haline getirmektedir. Cinsiyete dayalı işbölümüne göre kadın ve erkeklere biçilen roller vardır ve bu roller gerek toplum tarafından gerekse bireylerin kendisi tarafından kanıksanmıştır. Gelecek nesillerin yetiştirilmesi, yaşlı, hasta ve özürlü bakımının ücretsiz olarak sağlanması, yeniden üretim sürecinde bulunması da yine cinsiyete dayalı işbölümü gereği kadınların görevleri arasında yer almaktadır (Yaman, 2014: 109). Erkek egemen zihniyette kadının yeri öncelikle evidir ve kadından, öncelikli olarak “ideal eş” ve “ideal anne” olması beklenmektedir. Dolayısıyla kız çocuklarının öncelikle ev içi eğitim alması gerektiğini düşünerek, okul eğitimine önem vermeyen ebeveynler hala mevcuttur. Kız çocuklarının yeterli ve nitelikli eğitim alamayışları, işgücü piyasasında insan onuruna yakışır işlerde istihdamını engellemekte ve kadınların eğitimsiz ve vasıfsız emek olarak kayıt dışı sektörde ve esnek çalışma modelleri ile istihdamına yol açmaktadır. Kadınlara alternatif ve mucizevî istihdam önerileri olarak sunulan esnek çalışma modelleri, işçilerin, örgütlenme hakkı, toplu pazarlık hakkı ve iş güvencesi gibi sosyal haklardan faydalanmasını imkânsız hale getirdiği de göz ardı edilmektedir. Esnek çalışma aynı zamanda erkek egemen zihniyetin sürekliliğinin sağlanmasına da olanak tanımaktadır. Esnek çalışma ile kadın, işgücü piyasası içerisinde yer alarak, hem aile gelirine katkı sağlamış olacak, hem de hükümet yetkililerinin deyimiyle “kadın, günün belli kısmında evine tahsis edilerek” yeniden üretim sürecinde bulunabilecektir. Dolayısıyla kadının, esnek çalışma modelleri ile istihdamı, cinsiyete dayalı işbölümünü kolayca yerine getirmesine fırsat tanıyacaktır! Öte yandan esnek üretim şekilleri, emek yoğun, düşük ücretle, kötü çalışma koşulları ile çalışabilen, geliri sadece aile bütçesine katkı olarak görülen kadınlar için biçilmiş kaftan olarak görülmektedir. Bu yüzden kayıt dışı sektör ve esnek çalışma modelleri, kadın emeğinin en yoğun tercih edildiği alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kayıt dışı çalıştırmayı tercih eden pek çok işveren, ucuz emek ve düşük ücretli çalıştırmanın yanı sıra esnek çalışma saatlerini tercih etmekte; örgütsüz ve savunmasız bireyleri istihdam etmek istemektedir. Bu süreçte kadın istihdamı en uygun emek gücü olarak düşünülmekte ve ataerkil ideoloji de bu süreci desteklemektedir. Türkiye’de kadınların ağırlıklı olarak kayıt dışı çalıştığını göz önünde bulundurduğumuzda, çalışma hayatında kadının karşılaştığı temel sorunlar arasında örgütlenmenin de yer aldığını belirtebiliriz. Kayıt dışı sektörlerde ve esnek çalışma modelleri ile istihdam edilmenin sonucu olarak kadınların sendika üyeliklerinde de sorunlar yaşanmakta ve temsilleri de çok fazla tercih edilmemektedir. Bu nedenle sendika üyelikleri ve temsilleri yok denecek kadar azdır. 2013 Temmuz ayı istatistiklerine göre 6 aylık dönemde toplam işçi sayısı %6,9 oranında artışla 11 milyon 628 bin 806’ya, sendikalı işçi sayısı yüzde 3 artışla 1 milyon 32 bin 166’ya yükseldi. Çalışma hayatı içerisinde işçi statüsünde çalışan kadınların sadece %10’u sendikalı iken, memur statüsünde çalışan kadınların ise %30’u sendikalıdır. Toplumsal hayata ve çalışma hayatına katılımı sağlayan pek çok alanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine maruz kalan kadınların sorunlarının aşılması amacıyla “iş ve aile yaşamının uyumlaştırılması”nın gerekliliği ve uyumlaştırmaya yönelik birtakım politikaların geliştirilmesi ve uygulanması konusu son yıllarda sürekli gündemi teşkil etmektedir. İş ve aile yaşamının uyumlaştırılması sürecinde kadınların hem işgücü piyasasında yer alması, hem kariyer yapabilmesi ve hem de çocuk sahibi olmasının sorun teşkil etmeyeceği birtakım düzenlemelere yer verilmesi önemlidir. İş ve aile yaşamının uyumlaştırılması sürecinde çalışan kadınların temel sorunu olan bakım hizmetleri, ne yazık ki toplumsal veya kamu sorunu olarak ele alınmadığı gibi, sadece kadının sorumluluğunda görülmekte ve bu sorunun, ancak kadının çalışma hayatından çekilmesiyle veya çalışmaya ara vermesi ile çözüleceği düşünülmektedir. Bununla beraber Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması” amacıyla bir kanun tasarısı sunmuştur. Bu tasarıyla ülke nüfusunun giderek yaşlanması gerekçe gösterilerek, doğum artışının sağlanması hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda, kadın doğurganlığının artırılması ve aynı zamanda kadınların işgücü piyasasından tamamen uzaklaşmaması bir yasa tasarısı ile teşvik edilmeye çalışılmaktadır. Yasa tasarısında kadın erkek eşitliği ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması konusuna değinilerek babalara da birtakım yükümlülükler verilmiş gibi gösterilmiştir. Ancak, yasa tasarısı hazırlanırken toplumun sosyo-kültürel yapısının gözetilmediği aşikârdır. Türk toplumu erkek egemen bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla geleneksel cinsiyet rolleri ülkemizde baskındır. Hem toplum baskısı hem de bireylerin kendi rollerini içselleştirmeleri nedeniyle, evin geçimini sağlayacak olan erkek, bakım hizmetlerinin sorumluluğunu alacak olan da kadındır. Buradan hareketle ve gerekçede belirtildiği üzere “ebeveyn izni” adı altında verilen ücretsiz izinlerin ve yarı zamanlı çalışmanın kadın istihdamını artırmasından çok kadını eve bağlayacak ve çocuk sayısı arttıkça kadını işgücü piyasasından tamamen silinmesine neden olacak olan uygulamalar olarak karşımıza çıkacaktır. Ebeveyn izni adı altında uzun süreli ücretsiz izin kullanan kadın, işgücü piyasasına dönmek istediğinde kayıt dışı çalışmak zorunda kalabileceği gibi, işgücü piyasasına yeni adım atacak kadınların da 23 Türk toplumunun erkek egemen ve geleneklerine bağlı olması toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamamasına, kadının işgücü piyasasına, eğitime, siyasete ve toplumun tüm alanlarına eksik katılımına neden olan en önemli faktörlerden biridir. haklı gerekçelerle işverenler tarafından tercih edilmeyecekleri göz ardı edilmekte ya da umursanmamaktadır. Yeni teşvik yasası ile kadınların çalışma hayatından uzak kaldığı süreçte işverenlerin, özel istihdam büroları aracılığı ile eleman bulmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Özel istihdam büroları aracılığıyla yapılması planlanan bu uygulama, işçi simsarlığına yol açacağı gibi, istihdamın tanziminde disiplini bozacak, emek sömürüsünü fazlasıyla doğuracak, işsizlik oranı dikkate alındığında iş bulma vaadi ile işsizlerin istismarı kaçınılmaz olacak, sendikal örgütlenmeyi engelleyecek, toplu sözleşme hakkından yararlanmayı kısıtlayacak ve grev hakkının kullanımını etkisiz hale getirecektir. Avrupa Birliği (AB)’ne uyum sürecinde mevzuatta yapılan bu değişiklikler, AB norm ve 24 direktiflerine göre şekillendirilmiş ve fakat ülke koşulları dikkate alınmadan düzenlenmiştir. AB’nde esnek çalışma, güvenceli esneklik olarak karşımıza çıkarken, Türkiye’de tam zamanlı çalışmanın getirdiği kazanımların esnek çalışma modelleriyle elde edilemeyeceği düşünülmemiş ya da ataerkil zihniyet yapısı kadınların esnek çalışma modelleri ile istihdamını uygun görmüştür. Esnek çalışma modelleri, kadınları tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanaklarından uzaklaştırmakta, geleneksel cinsiyet rollerinin devam ettirilmesine, sosyal güvenlik ve emeklilik haklarına yeterli oranda sahip olamamasına neden olmakta ve örgütlenmesine olanak tanımamaktadır. Buradan hareketle ulusal mevzuat çalışmalarının, ülkenin ekonomik, siyasal, kültürel, coğrafi ve toplumsal şartlarının göz önünde bulundurularak yapılması elzemdir. Tarafı olduğumuz ya da onayladığımız uluslararası sözleşmelerin ulusal mevzuata geçirme çalışmalarında da yine aynı şekilde ülke koşulları gözetilmelidir. Kadınların kayıt dışı sektörde sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında istihdam kaynağı olmasına neden olan bu atipik çalışma biçimlerinin, kadının geleceğini olumsuz etkileyeceği göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca bu durum, erkek egemen yapının değişmesinin önünde engel olarak da kendini göstermektedir. Bu nedenle kayıt dışı sektörün kayıt altına alınması zorunludur. Çalışma hayatının yanı sıra ev işlerinin ve çocuk bakımının kadının sırtında olması, kadının sosyal hayatına da kısıtlamalar getirmektedir. Kadın, evi, eşi, çocukları varsa hastası / yaşlısı ve işi arasında kalmakta ve kendine ait bir zaman bulamamaktadır. Tüm bu sorumlulukların yerine getirilmesi kadından beklendiğinden, kadının esnek çalışması tercih edilmekte ve desteklenmektedir. tüm kurumlarına ve katmanlarına yerleştirilmesi gerekmektedir. Geleneksel cinsiyet rolleri gereği kadınlar, sadece “ideal eş” ve “ideal anne” olarak anılmamalı, topluma ve işgücü piyasasına erkeklerle eşit düzeyde katılımları sağlanmalıdır. Çocukların güvenilir, kaliteli ve ücretsiz kreş ve bakım yurtlarında bakımı sağlanmalıdır. Kreş ve bakım yurdu açma kriteri sadece kadın işçi sayısına bağlanmamalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması durumunda, kadın ve kız çocuklarının eğitimine önem verilecek, hanedeki işler eşler arasında paylaşılacak ve bakım hizmetlerine yönelik uygun politikalar uygulanacaktır. Bu da kadının işgücü piyasasına ve sosyal hayata erkeklerle eşit şartlarda katılımını sağlayacaktır. Sonuç olarak, kadınların çalışma hayatına erkeklerle eşit oranda, aynı koşullarda katılımını sağlamak ve sorunlarının çözümlenmesi için bir dizi önlem alınması gerekmektedir. Yasaların uygulanması, kadınların gerek çalışma hayatında ve gerekse toplumsal hayatın tüm alanlarındaki sorunların çözümlenmesinde öncelikle zihniyet değişimine ihtiyaç vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir ilke olarak benimsenerek, toplumun ve çalışma hayatının Kadının tam zamanlı ve insan onuruna yakışır iş koşulları ile istihdamının; kadının karar alma süreçlerine katılımını artıracağı; dolayısıyla sürdürülebilir ekonomik büyüme ve bütün bölgelerde sosyal kalkınmanın sağlanmış olacağı; yoksulluğun azalmasına katkı sağlayacağı; ailenin yaşam standardının artacağı ve toplumsal hayata ve çalışma hayatına katılımın kadının özgüvenini artıracağı da unutulmamalıdır. 25 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Sıla CILIZ İNANÇ Akfen İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Kadınların birbirine en çok destek verdiğini gördüğüm sektör inşaat sektörüdür. 26 Kadınların iş yaşamındaki aktiflikleri artıyor Kadınların Türkiye’de çalışma hayatına geçişi ile ilgili ilk engel “eğitim” olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim engelini yaşamayan gençler arasında bile “erkek mesleği” kabul edilen bölümler mevcut, bunların arasında da inşaat ve makine mühendisliği gibi bölümler başı çekiyor. Üniversitelerin mühendislik bölümlerinin esasen erkek yoğun bölümler olduğu düşünülürse inşaat sektöründeki cinsiyet ayrımcılığının aslında oldukça köklü bir geçmişi olduğu açıkça görünüyor. İnşaat sektöründe kadınları idari-ofis-satış işlerinde daha sık görmek mümkünken, teknik uzmanlık gerektiren kısımlarda, işin mutfağı olarak nitelenebilecek şantiyelerde ne yazık ki bu oran oldukça düşük. İnşaat sektörünün erkek egemen bir yapı olduğunu görmezden gelmek ise mümkün değil, zaten bu sektörde kadın olarak yer almanın en büyük dezavantajı aslında diğer sektörlerden çok da farklı değil “önyargılar”. Önyargılar sebebiyle çok daha az uzman personel yetişiyor ve daha da azı çalışma hayatına katılabiliyor, dolayısıyla daha da azı sektörde yükselme şansı buluyor. Diğer yandan kadınların birbirine en çok destek verdiğini gördüğüm sektör inşaat sektörü, diğer sektörlerde bu dayanışma daha azken inşaat sektöründe daha yüksek olduğunu söylemek mümkün. Kadınların ekonomik bağımsızlığı Toplumdaki her bir ferdin ekonomik bağımsızlığa sahip olması elbette çok önemli, aslında kadın erkek arasındaki değil, fertler arasındaki Kadının olaylara tamamen farklı bakması, bazen duygusallığı, bazen detaycılığı, bazen inatçılığı ve bazen de küçük kaprisleri ile yer alması iş hayatında en yüksek verimliliği sağlayabilir. ayrımcılıkların kalkması esas olmalı. Diğer yandan gelenekçi toplumlarda kadının ekonomik bağımsızlığa sahip olması, bir yandan erkek üzerindeki “eve ekmek getirme” kaygısını azaltırken, diğer yandan kadına “hayatı için seçim yapma-hatalı seçimlerden dönme” hakkını da veriyor. Kadın ve erkeğin çalıştığı ailelerde eşlerin birbirleri ile iletişim sorunlarının daha az İş ve ev arasındaki denge doğru kurulduğunda kadınlar başarının anahtarı olur. olduğunu, paylaşımlarının arttığını ve “arkadaş olabildiklerini” daha sık görüyorum, bunun da daha güçlü, daha gerçek evlilikler ve daha sağlıklı, daha güçlü ve özgüvenli nesiller getirdiği inancındayım. Toplumun en önemli unsuru olduğunu düşündüğüm çocukların, sağlıklı ve mutlu ortamlarda yetişmesi ise geleceğin Türkiye’si için çok önemli. Sorumlulukların aktif iş hayatına etkileri “Doğal sorumluluk” bir yandan kafalarımızda oluşturduğumuz, doğuşumuzdan itibaren öğrendiğimiz bir kavramken, diğer yandan kendi kendimize de öğrettiğimiz bir duygu. Yanlış anlaşılmasını istemem, kadının iş hayatında erkek gibi ya da cinsiyetsiz bir şekilde yer almasını asla doğru bulmuyorum. Kadının iş hayatında olduğu hali ile yer alarak, bazen olaylara tamamen farklı bir yönden bakması, bazen duygusallığı, bazen detaycılığı, bazen inatçılığı ve bazen de küçük kaprisleri ile yer almasının iş hayatında en yüksek verimliliği sağlayabileceği düşüncesindeyim. Ama diğer yandan hem evle ilgili hem de çocuklar ile ilgili tüm işlerin kadının doğal sorumluluğu olarak öğretilmesi şeklindeki bir bakış açısı çalışan kadın açısından suçluluk ve yetersizlik duygusunu da birlikte getiriyor. Kadını kendi halinde bıraktığınızda kendiliğinden üstlendiği sorumluluklar zaten var. Çalışan ailelerin çocuklarının okul ve sosyal hayatlarında başarı oranları ise yaşıtlarıyla kıyaslandığında daha yüksek. İş yaşamı ile özel hayatın belirli noktalarda iç içe geçmesi aslında kaçınılmaz. Ne yazık ki düğmeleri olan, işten çıktım iş ile ilgili kısmı kapattım ya da işe geldim ev ile ilgili kısım kapattım diyebilmek mümkün değil, zaman içerisinde herkes kendisine ait bir düzen ve denge kuruyor, bu denge doğru kurulduğunda bence kadın için başarının da anahtarı oluyor. Kadınların iş yaşamında daha aktif bir şekilde bulunacakları bence dünyada önüne geçilmez bir dalga. Kadınların çalışmasına katkıda bulunması, sosyal sorumluluk projeleri üretmesi elbette bir başlangıç ve çok güzel, ancak kadınların gerçekten başarılı olması için erkeklerin desteği ve dengenin sağlanması şart. 27 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Tuvana AYDINER Aydıner İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Birçok rolü eş zamanlı üstlenmek zorunda kalan kadın mükemmel bir ev hanımı, harika bir anne, mutlu ve hayat dolu bir eş ve başarılı bir iş kadını olmaya çalışırken, onu iyi bir insan yapan her türlü özelliğinden fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. 28 Başarılı iş kadını olmak özlemleri getiriyor Ben, vatanımız ve milletimiz için özveriyle çalışmış bir anne ve babanın evladı, dünyaya faydalı iki kız çocuğu yetiştirmeye çalışan bir anne, sevgi ve saygılı bir eş ve iş hayatında başarılı ve saygın bir yer edinmiş Aydıner Şirketler Topluluğu’nun yönetim kurulu üyesiyim. Birçok çalışan kadın gibi ben de iş hayatım ve özel hayatım/ ailem arasında denge kurmak için çabalıyorum. Sahip olduğum her bir rolün ayrıcalıklarından şeref duyduğum kadar günlük hayatımda karşılaştığım zorluklar ile boğuşuyorum. Bu yüzden bu ayrıcalıkların keyfini çoğu zaman çıkarmak yerine vicdan azabı ve suçluluk duygusu yaşıyorum. Birçok kadın, iş hayatında başarılı olmak için, ev hayatında ve çocukları konusunda esnek olmak zorunda kalıyor ya da tam tersi ev hayatına öncelik verdiği için iş hayatındaki başarısından vazgeçiyor. Ama, hem iş hayatı hem de özel hayat büyük bir ilgi, dikkat ve sorumluluk gerektiriyor. Birçok rolü eş zamanlı üstlenmek zorunda kalan kadın mükemmel bir ev hanımı, harika bir anne, mutlu ve hayat dolu bir eş ve başarılı bir iş kadını olmaya çalışırken, onu iyi bir İNSAN yapan her türlü özelliğinden fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. Mükemmel olmaya çalışılan bu kadar çok rol, bir sürü suçluluk duygusunu da beraberinde getiriyor. Başarılı iş kadını olmak için çalışılan onca saat, yapılan onca yolculuk evladınızın yanında olamadığınız için suçluluk duygusunu ve özlemi beraberinde getiriyor. Diğer taraftan Evlilikte artık roller değil, zaman paylaşılmaktadır. aile kurmadan önce o kadar emek vererek edindiğiniz mesleğiniz, sizi siz yapan, bugünün dünyasında ekonomik özgürlüğünüzü sağlayan ve sosyal hayatta yerinizi belirleyen işiniz, sizi ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı bir eş ve anne olmanızı da sağlıyor. Kendinize güveninizi ve öz saygınızı artıran iş hayatınız, aile kurduktan sonra derinden sarsılıyor. Her zaman yeterli olamadığınızı düşündüğünüz bir aileniz ya da işiniz oluyor. Bu ruh haliyle savaşmanın ve hayattan, ailemizle geçirdiğimiz zamandan zevk almanın yolları nedir peki? Bu, kadının tek başına altından kalkabileceği bir şey değildir. Öncelikle, mükemmeliyetçiliğin bir şehir efsanesi olduğunu kabullenmemiz gerek ve hayat arkadaşımız ve ailemizin desteğini almalıyız. Her şeye aynı anda sahip olamayız. Mükemmel olmaya çalışmayı bırakıp, iyi olduğumuz konulara konsantre olursak ve çevremizle hayatın yükünü paylaşabilirsek daha mutlu bir ortam yaratmış oluruz. Her ne kadar eğitim düzeyi yükseldikçe kadınlarımız ofis işinde ve yönetici pozisyonlarında daha aktif rol alsalar da, geçmişten günümüze tarlada çalışarak, evlere çalışmaya giderek, kendi evlerinde otursalar dahi el işi yapıp, onları satmaya çalışarak daima toplumdaki gizli ekonomik güçlerden biri olmuştur. Çalışmaya alışık ve hazır olan kadınlarımız ev ekonomisine destek vermek, başarılı olmak, ya da sosyal özgürlüğünü korumak için çalışsa da acaba toplum onlara destek vermeye hazır mı? En basitinden, bütün gün dışarıda çalıştığı için eve geldiğinde güler yüz ile karşılanmayı, sıcak bir yemeğin hazır olmasını, çocukların mutlu ve çok gürültü yapmamasını kendine hak gören eşler, aynı özeni karşı tarafın beklentisini karşılamak için gösterebilecek mi? Günümüzde, artık hayat başka bir şekilde müşterek hale gelmiştir. Evlilikte artık roller 29 30 değil, zaman paylaşılmaktadır. Aile düzeninde görev bölümü yerini aynı görevi birlikte yapmak ya da sırayla yapmaya bırakmaktadır. Tüm toplum bunu kabullendiği zaman kadının hayatındaki stres azalabilecektir. Çalışma sisteminin ailelerin, geleceğimiz olan çocuklarımıza yeteri kadar vakit ayıracak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İkinci olarak, eğitim sisteminin ve iş hayatının çalışan anneleri destekleyen programlar geliştirmesi gerekmektedir. Günümüzde, çocuklarımız çok erken yaşta kreşlerle tanışıyorlar. İlk başlarda bu, aile fertlerinin çalışmasına destek olma ihtiyacına cevap vermek amacıyla kurulmuş bir sistem olsa da artık nerdeyse her çocuk erken yaşta kreşe gitmektedir. Ailenin ilgisi ve sevgisi üstünden eksik olan çocuklarımız toplumda bir yara olacaklardır. Bir taraftan eğitimli, çalışan bireylerin kendi çocuklarına güzel örnek olmaları, diğer taraftan aynı sebepten dolayı çocuklarına yeteri kadar vakit ayıramamaları büyük bir ikilemdir. Bu yüzden çalışma sistemini de ailelerin, geleceğimiz olan çocuklarımıza yeteri kadar vakit ayıracak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Üçüncü olarak, kendi becerilerini ön yargısız olarak sorgulayabilen ve anlayabilen kadın çevresine de o gözle bakabilir. Böylece çevresinde nelerin ona destek olduğunu, nelerin onu engellediğini fark edebilir. Kendi imkânlarını anlayan kadın, ailesi, çocukları ve arkadaşları ile ilişkilerini de anlamaya çalışır ve sonunda kendisinin ve diğerlerinin beklentilerini anlayıp yönetmeyi öğrenebilir. Bununla beraber, iş arkadaşları olarak farklı hayatlarımız, farklı beklentilerimiz ve becerilerimiz olduğunu fark edip kabullenebilirsek birbirimize destek olmamız daha kolay olacaktır. Böylece, etrafındakilerin ondan beklediği çeşitli rollerde mükemmel olmaya çalışarak değil de onların bu rolden beklentilerini anlayıp tatmin ederse, daha huzurlu bir ortam yaratabilir. Bütün bunlardan daha önemlisi başarının kendimiz için ne ifade ettiğini iyi belirlememiz gerekir. Başkalarının başarısı üstünden kendimizi nemalandırırsak ileride onları kendimizden sorumlu hissetmelerine ya da kendimizi onlara bağımlı hissetmemize sebep oluruz. Bu da ileride kendi ayakları üstünde durmakta zorlanan bireyler yetiştirmemize sebep olabilir. Ya da özgür irademiz başkalarının eline geçmiş olabilir. Ama iş hayatını fazla önemsersek de hayatta bir defa yaşanacak tatları kaçırırız. Pişman olsak da çok geç olur ve telafisi olmayacaktır. Çocuğunuz ilk adımını hayatında bir kere atacaktır, ilk defa anne dediğinde bu sadece o ana özel olacaktır, bir kere okuldan mezun olacak ya da sizin görmenizi çok istediği o yarışmada bir defa madalya alacak ya da kaybettiğinde bir tek sizin kollarınız arasında kendini güvende hissedecektir. Bunu yaşamak ise dünyadaki en büyük gururdur. Tüm bu bahsettiğim değişimin sebebi, bugünün dünyasında aile ekonomisinin yükünü paylaşmanın yanı sıra özgüvenli, bireysel özgürlüğünü elde etmiş kadınlarımızın kendi çıkar ve hayatlarını koruyarak ve güçlü, aydın, ayakları yere basan evlatlar yetiştirerek toplumumuzu daha aydın, daha sağlıklı ve verimli bir geleceğe taşımaktır. Öz farkındalık kişinin doğru seçim yapmasını sağlar. Hayatın tüm kadınlara doğru zamanda doğru seçimler yapmasını sağlayacak şansı vermesini diliyorum... 31 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Süheyla ÇEBİ KARAHAN DORÇE Prefabrik Yapı ve İnşaat A.Ş. Genel Müdürü Kadın olarak çalışmak bir erkeğe göre daha özveri ile çalışmayı gerektiriyor. 32 Erkek egemen bir sektörde çalışmak büyük başarıdır Dünya’nın her yerinde evin idaresi erkekte görülse de her şeye kadın karar verir. Kuralları ve tercihleri kadın yapar, çocukları kadın yetiştirir, ev işleri başta olmak üzere aile sorumlulukları kadının sırtındadır. Kadın, çocukluktan itibaren bu sorumlulukla yetiştirilir. Kadın evin yöneticisidir ve kadının her hangi bir şeye verdiği emek öncelikli kendisi için değildir. Mutlaka içinde bulunduğu topluma, ailesine karşı sorumluluk temelindedir. Bunu karşılık beklemeden yapar ve çevresindeki insanların mutlu olması onun için yeterlidir. Kadının doğasında çalışmak yerine yönetmek vardır. Bunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de ekonomik olarak en büyük paya sahip olan inşaat sektörü, ciddi oranda erkek nüfusu egemen bir sektördür. Böyle bir sektörde karar alma mekanizmasında ya da stratejik noktalarda kadın yönetici çalıştırmanın sektöre çok avantajları olduğunu ve olacağını düşünüyorum. Kadın ve erkek özelliklerinin birbirini tamamlayan unsur olduğunu, yönetim, icra ya da denetim kurullarında birbirlerine yakın sayıda erkek ve kadın çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu, sağ bacağınızı ve sol bacağınızı kullanarak en sağlam duruşla dengeyi bulmanız gibi bir şey. İyi bir eğitim almış, kendine özgüveni yüksek, özgürlük bilinci gelişmiş, hayattan korkmayan ve hayatı tek başına yenebilecek enerjiyi taşıyan nitelikteki kadınlar, yönetici olarak yetiştirildiğinde sektöre inanılmaz katkı sağlayacaklardır. Kadınlara fırsat verildiğinde, yüksek becerili ve yüksek ücretli işlerde de başarılı olduklarını ispatlıyorlar. Kadın olarak çalışmak bir erkeğe göre daha özveri ile çalışmayı 33 34 Ekonomik açıdan bağımsız kadınlarda dayanışma kültürü gelişiyor ve toplumsal statüsünü destekleyerek kadının piyasalara katılımı sağlanıyor. gerektiriyor. Erkek egemen bir sektörde çalışabilmek zaten başlı başına bir başarıdır, hele bir de üst yönetici pozisyonuna kadar ilerlemişseniz. • Kadının; güven, cesaret ve kuvvetli ilişki yeteneğini işe yansıtması, • Kadınların detaylı ve titiz çalışıyor, prensipli ve kararlı olması, • Daha çocuk yaştan itibaren eğitilirken aldığı sorumluluk bilinci ile zamanında doğru kararlar alabiliyor olması, • En önemlisi duygusal bakış açısı ile insancıl çözüm odaklı bakması, kadınların inşaat sektörüne kattığı avantajlardır. İnşaat sektöründe bir kadın olarak, yöneticisi olduğum firma, konuyla ilgili vizyonumuzu yansıtarak örnek teşkil etmektedir. DORÇE Prefabrik Yapı ve İnşaat olarak, şirketimiz bünyesinde çay ocağından fabrikaya, üretimden şantiyeye, şantiyeden yönetim kadrosuna kadar şirketin kuruluş şemasının her bir aşamasında, kadının istihdam süreci başarıyla uygulanır ve bu düzen, zincirin ayrılmaz parçasıdır. • Ağır ve tehlikeli işler kapsamında kadının sektörde çalışması, iş güvenliği konularında kesinlikle mevzuata uygun olarak çalışılması durumunda da dezavantaj olmayacağını düşünüyorum, Biz sadece kadınlara değil, tüm çalışanlarımıza yetenekleri doğrultusunda empati yoluyla iş bölümü yaptığımız için istihdam stratejilerimizde cinsiyet ayrımı yapmıyoruz. Her işte olduğu gibi başarılarımızın temelinde yatan sebep, empati yeteneğimizin yüksek oluşudur. Dolayısıyla yapılacak işe göre bireyin yetenekleri ve farklılıkları doğrultusunda yönlendirdiğimiz için; istihdam stratejimizi hem kadınlar hem de erkekler açısından avantajlar üzerine kuruyoruz. • Kadınlarda dayanışma kültürü gelişiyor ve toplumsal statüsünü destekleyerek kadının piyasalara katılımı sağlanıyor. Dezavantajlar ise; • Maalesef ülkemizde tüm tartışmalar kadının anne ve eş rolü üzerinden yürütülmekte, bu da çalışma hayatında bazı kadınları etkileyerek, en verimli döneminde işi bırakmalarına neden olmaktadır, • İşte zihinsel, evde ise bedenen yorulan kadın, bazen bunu kaldıramayıp, daha az sorumluluğu olan görevler talep edebilmektedir, Diğer taraftan; • Kadın çalışanın hamilelik ve emzirme dönemlerini, proje sürecini, kendi kariyer planlamasını ve gelişimini etkilemeyecek şekilde planlaması durumunda bir dezavantaj olmayacağını düşünüyorum, Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve topluma katkıları • Kadınlar daha dayanıklı oluyor ve erkeğin kadın üzerindeki tahakkümü azalıyor. • Toplumlarda ise kadınlara yönelik ayrışma ve ayrımcılığı azaltıyor. 60’tan fazla ülkeye ihracat yapan ve 8 ülkede müteahhitlik projelerini yürüten ve proje büyüklüklerine göre yeri geldiğinde 5000’e kadar çalışanı olan bir firmanın genel müdürü, evli ve çocuk sahibi bir anne olarak, iş hayatında kadının istihdamının artan bir ivme ile önem kazandığını rahatlıkla söyleyebilirim. Günümüzde inşaat sektöründe çalışan bir kadın, doğru şartlar altında, doğru iş kalemleri üzerine şantiyede, fabrikada ya da ofiste de eşit rekabet koşulları altında çalışabilir ve üstün başarıyı rahatlıkla yakalayabilir. Kişisel, doğal sorumluluklarım aktif iş yaşamımı hiç etkilememektedir, ben iş ve aile yaşantısının paralel götürülmesine inanırım, hangisine diğerinden daha fazla zaman ayırırsanız diğeri size bırakır. Çok fazla aile odaklı yaşayan arkadaşlarımızın iş hayatında kariyer yapamadıklarını, çok fazla kariyer odaklı yaşayan arkadaşlarımızın da aile düzenlerinin bozulduğunu görüyorum. İyi bir zaman planlaması ile denge çok rahat kurulabiliyor. 35 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Asude ÖZTÜRK CAMADAN Haselsan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Kadının ekonomik bağımsızlığının artması medeniyetin göstergesi Ekonomik bağımsızlığı olan kadın aile içi ve toplum içi kötü muameleye karşı sessiz kalmaz. 36 İnşaat sektöründe kadın olarak çalışmanın en büyük dezavantajı sektörün %99.99 unda erkeklerin görevli ve yetkili olmasıdır. Kadın olarak hangi pozisyonda çalıştığınız çok önemli. Çünkü, ofis proje ve yönetici konumlarında kadın olarak bizim sektörde fazla dezavantaj yoktur. Kaliteli projelerde görev alıyorsanız bizim sektör bünyesinde az sayıda bulunan bayanlara değer veriliyor diye düşünüyorum. Ama, tabii ki bir de inşaat sektörünün saha bölümü var. Şantiyelerde kalifiye bayan olarak çalışan sayısı yok denecek kadar azdır. Bu durum sadece bizim ülkemize özgü değil. Tüm dünya genelinde şantiyeler erkek baskın ve genelde merkezlerden uzak yerlerde olduğu için sektördeki kadınların uzun süre kalmayı tercih edebileceği bir çalışma ortamı olamamaktadır. Ekonomik bağımsızlık kadınlarda özgüveni arttıran bir faktör. Özgüveni yüksek olan kadın da kendi kendine karar almaya yetisi olan kadın demektir. Ekonomik bağımsızlık söz hakkını kullanma gücünü de kadınlara verir. Bunların hepsini bir arada düşünürsek ekonomik bağımsızlığı olan kadın kendini ve toplumu temsil edebilecek her pozisyonda görev alabilir. Aile içinde de anne veya eş olarak ailesinin toplumda iyi bir yer edinmesi için üstüne düşeni yapar. Toplumlarda kadının ekonomik bağımsızlığının artması medeniyetin göstergesidir, çünkü ekonomik bağımsızlığı olan kadın aile içi ve toplum içi kötü muameleye karşı sessiz kalmaz. Bu da toplumun refah içinde yaşaması için önemlidir. Avrupa’da medeniyeti yakalamak için ailedeki kadının üç nesil üniversite eğitimli olması gerekmektedir diye bir kabul var. Bu durumda kadınların eğitimli olmaları ve ekonomik özgürlüklerini kazanmaları medeniyetin en önemli yol taşlarını oluşturmaktadır. Ülkemizin medeni ülkeler seviyesine gelebilmesi için bu şarttır. Doğal sorumluluk ve aktif iş yaşamı Çoluk çocuk olayına karışınca kadınların sorumlulukları artıyor ve önlem kriterleri yer değiştiriyor. Her ne kadar gündüz iş yerindeki sorumlulukları öne çıkıyor gibi görünse de aklında her zaman ailesi ile ilgili sorumluluklarını da yerine getirme yönünde büyük bir plan var. Bu yüzden kadınlar aile hayatına karışınca büyük bir organizasyonu yönetir cinsten planlı olmaları gerekiyor. Herhangi bir akşam iş hayatında veya evdeki planlarından birini bozabiliyor ve de bu bozulma zincirleme sıkıntılara yol açabiliyor. Ama, ikisini paralel idare ettirebildiğiniz zaman aldığınız hazzın yeri çok ayrı. Çünkü, gün gelecek işlerden elinizi eteğinizi çekmek zorunda kalacaksınız. İşte o zaman geriye dönüp baktığınızda sadece işe zaman ayırmışım dememeniz gerekiyor. Doğanın kadına verdiği sorumluluklardan da kaçmamak lazım diye düşünüyorum. 37 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Arzu ATİK KOLİN İnşaat A.Ş. Strateji ve Planlama Direktörü Kadın eli değen projeler başarıya ulaşır Erkek egemen ortamlarda güçsüz görünme endişesi ile feminen özelliklerini gizleme ihtiyacı duyarak kadınlar biraz erkekleşiyorlar. 38 Kolin için lokomotif sektör her zaman inşaat olmakla birlikte ben Şirketimizin Strateji ve Planlama Direktörü olarak Enerji Grubunda yer almaktayım. Bununla birlikte inşaat sektöründe kadın olarak çalışmakla ilgili fikirlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Kadın eli değen projelerde, özellikle satış ve pazarlama alanlarında kadınların daha başarılı bir grafik çizdiğinin ifade edildiğine çokça tanık oluyorum. İnşaat denilince akıllara gelen “baret, beton, demir” gibi daha çok erkek cinsini tanımlayan ifadeler, sektörde kadınların yer almasıyla birlikte biraz daha yumuşadı. Hem yönetimde hem sahada görev alan kadın sayısındaki artışın yanı sıra proje sahipleri satış ve pazarlama noktasında da kadınlardan önemli ölçüde destek alıyor. Kadınların bu süreçlerde yer alması, işe ve uygulamalara farklı bakış açıları, duygusal zeka farklılıkları, daha verimli ve dinamik ticari yapı oluşturulmasını sağlıyor. Detaycı, titiz, üretken ve toparlayan yapıları ile kadınların yarattığı sinerji, iş süreçlerinde sonuca ulaşmada ekstra katkı sağlıyor. Ancak, erkek egemen ortamlarda güçsüz görünme endişesi ile feminen özelliklerini gizleme ihtiyacı duyarak kadınlar da biraz erkekleşiyorlar ister istemez. Özellikle şantiyede kadın olmak gerçekten zor. Ancak zorluklar, kendinize inanmak ve işinizi sevmekle aşılabiliyor. Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve topluma katkısı Kadınların eğitilmeleri, beceri ve meslek edinmeleri ve ekonomik özgürlüklerini elde etmeleri, dolayısıyla toplumda yarattıkları artı değer ile var olmaları, yaşamsal önem taşımaktadır. Türkiye'de kadın ve erkeğin eşit hak ve özgürlüklere sahip olmasını sağlayan yasalar olmakla birlikte, kadının çalışması birçok ortamda geleneklerin zorlaması ile uygun bulunmamaktadır. Bu nedenle Anadolu'da ve hatta büyük şehirlerde eğitim hakkını elde etmiş kızlar dahi, okullarını bitirdiklerinde çalıştırılmamaktadırlar. Kız çocukları ve aileler toplumun gelişmesine katkıda bulunmaları konusunda bilinçlendirilmelidirler. Bu nedenle kadınların eğitilmeleri, beceri ve meslek edinmeleri ve ekonomik özgürlüklerini elde etmeleri, dolayısıyla toplumda yarattıkları artı değer ile var olmaları, yaşamsal önem taşımaktadır. "Bir kadın değişirse bir ailenin değişeceği, bir aile değiştiğinde toplumun değişeceği" unutulmamalıdır. Kız çocuklarını ve ailelerini bilinçlendirmek de tek başına yeterli değildir; çalışmak isteyen kızlara iş fırsatları da yaratmak gerekmektedir. Çalışmaya başladıklarında kendilerine yönetici pozisyonlarını hedef göstermek ya da kendi işini kuracak girişimci ruhunu aşılamak uygun olacaktır. Bu hedeflere ulaşmak amacıyla, kız öğrencilerimize ülkemizdeki "girişimci / yönetici kadınların" varlığını ve başarılarını, yaşam öykülerini ve bu konumlara nasıl ulaştıklarını anlatmak ve rol modeli olarak sunmak faydalı olacaktır. Sorumlulukların aktif iş yaşamıma etkisi Ben evli ve iki çocuk annesiyim. Çocuklarım benim bu hayattaki en değerli varlıklarımdır. Ancak pek tabii ki hem kariyer sahibi olmak hem de çocuk yetiştirmek ciddi bir fedakârlık gerektiriyor. Benim bu konudaki en büyük yardımcım hep eşim oldu. Birlikte hayatı ve sorumlulukları paylaştığımız için, sıkıştığım her zaman onun desteği sayesinde bu zorlukları aşabildim. 39 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Tijen TÜRKSEVEN Türkseven İnş. A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İnşaat sektöründe çağdaş Kibele Ana olmak Şantiyelerdeki muhataplarınızın tamamına yakını erkek olunca, işe öncelikle kendinizi kabul ettirme çabasıyla başlıyorsunuz. 40 Sözlerime başlarken; tarih boyunca Anadolu’da kadının daima Kibele Ana olarak her zaman üretken ve yöneten kadın olduğunu hatırlatmak istiyorum. Gelişmekte olan çağdaş koşullar altında, her ne kadar erkek egemenliğinin varlığını görüyorsak da arka plandaki kadın yöneticilerin varolan gücünü yadsıyamayız. İnşaat sektöründe de yönetici olmak yeterince zorken, aynı zamanda kadın ve anne yönetici olmak çok daha zor. Şantiyelerdeki muhataplarınızın tamamına yakını erkek olunca, işe öncelikle kendinizi kabul ettirme çabasıyla başlıyorsunuz... Ama kabul aşamasını atlattıktan sonra ilişkiler normale dönüyor. Sizi kendilerinden biri, aynı işin bir parçası olarak görmeye başladıkları andan itibaren kadın olmanızın önemi kalmıyor. Yani çağdaş koşullar altında iş ortamı kadın ve erkek bireyleri aynı potada eritiyor ve hedefin iş bitirmek olduğunu yeniden hatırlatıyor. karar alma ve hayata geçirebilme özgürlüğüne sahip oluyorsunuz. Günümüzde çalışan erkek daha çok işi ile meşguldür ama biz kadınlar hep en iyinin peşindeyiz; iyi anne, iyi iş kadını, iyi ev kadını olmak istiyoruz. Toplumumuzun bize yüklediği sorumlulukları yerine getirebilmek için var gücümüzle uğraşıyoruz. Dolayısıyla çalışan kadınların birinci vardiyaları olan işlerine ek olarak ikinci ve hatta üçüncü vardiyaları vardır ki bunlar da evdeki iş ve sorumlulukları ile birlikte annelik rollerinin getirdikleridir. Bunun yanı sıra inşaat sektöründe kadın olmak, özellikle sektördeki erkekleri centilmence davranmaya zorlamak açısından da avantajlar sağlıyor. Günümüzde çalışan erkek daha çok işi ile meşguldür ama biz kadınlar hep en iyinin peşindeyiz. Aile şirketinde çalışmak ise dışarıdan bakıldığında rahat gibi görünebilir ancak onun da zorlukları var. Bir kere öncelikle anne veya kız kardeşsiniz böyle olunca ailenize ve ekibinize karşı yüklendiğiniz sorumluluk artıyor. İkinci olarak, rol model sıfatıyla herkesten daha çok çalışmak zorundasınız. Bunun yanında aile ve iş ilişkisi arasında hassas bir çizgi var. Yeri geliyor iş konusunda ailenizle fikir ayrılığına düştüğünüz zamanlar oluyor. Ancak aile ortamında iş, işte kalabilmeli. Bu konuda şanslıyız ki, bunu çok iyi ayırt edebilecek şekilde yetiştirildik. Bunların yanı sıra daha hızlı Bunun doğal sonucu olarak yorgunluk sendromu adı verilen durumu hepimiz yaşıyoruz. Bu da günlük yaşam kalitemizi düşürüp iş hayatımızdaki duruş ve performansımıza yansıyor. Ben bu yoğun çalışma temposuyla baş edebilmek için kendimce bazı önlemler alıyorum; kendimin farkında olmak, limitlerimi bilmek, hayır demeyi öğrenmek ana felsefem. Bunları yaparsam hayatın daha yaşanabilir olacağını düşünüyorum. Önceliklerimi belirlemeye, işin stresini eve taşımamaya, çocuğuma, aileme ve kendime daha fazla vakit ayırmaya, yaşadığım topluma karşı olan sorumluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum. Babamın bana söylediği şu cümleler hiçbir zaman aklımdan çıkmamıştır: En yürekli ol, en çalışkan ol, en çok seven ol, başarırsın. 41 DOSYA Z. Ayşen TELEMEZ Yaşar Özkan A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi İş dünyasında yer alan kadınlar bugün bu başarıyı yakalama gayretini gösterebiliyorlarsa bu; Atatürk gibi ileri görüşlü bir liderin Türk kadınına imkan verildiğinde neler başarabileceğini biliyor olmasındandır. 42 KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Kadınlar kendilerine güvensin ve cesur olsunlar Günümüz Türkiye’sinde kadının adı hem var, hem yok! Bu çelişki eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik yapı ile yakından ilişkili. Bir yanda iş dünyasında var olmaya çalışan ya da bunu başaran kadınlar, diğer yanda her gün, kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından hor görülen, şiddete maruz kalıp seslerini duyurmaya çalışan kadınların ülkesi Türkiye... Dünya’da kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği ilk ülkelerden olmasına rağmen ülkemizde kadınlar maalesef hak ettikleri yerde değiller. Bence Türkiye’de kadınlar Mustafa Kemal Atatürk’e çok şey borçlu. Özellikle iş dünyasında yer alan kadınlar bugün bu başarıyı yakalama gayretini gösterebiliyorlarsa bu; Atatürk gibi ileri görüşlü bir liderin Türk kadınına imkan verildiğinde neler başarabileceğini biliyor olmasındandır. Şahsen ben inşaat sektöründe çalışan bir kadın olarak; iş hayatında çok fazla dezavantaj yaşamadım. Bunda şirket ortağı ve yönetici olmamın etkisi de olmuştur mutlaka. İnşaat sektöründe çalışınca uzun mesai saatleri veya sık çıkılan iş seyahatlerimiz olabiliyor. Böyle durumlarda ailemize ayıracağımız zamanlardan feragat etmek durumunda kalabiliyoruz. Bu durumları tolere edebilecek, her zaman size destek olacak bir hayat arkadaşına sahip olmak inşaat sektöründe çalışan bir kadının en büyük avantajlarından. Neyse ki ben bu konuda şanslılardanım ve bu sebeple hem şirketimizde, hem de Türkiye Müteahhitler Birliği-TMB yönetim kurulunda çok rahat bir şekilde görevlerimi yerine getirebiliyorum. Ancak, benim bir dezavantaj yaşamıyor olmam, çalışan ve ekonomiye katkı sağlayan kadınların çalıştıkları Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının arttırılması için daha çok olanak sağlanmalıdır. sektörde hiç bir olumsuzlukla karşılaşmıyorlar anlamına elbette ki gelmiyor. Bugün birçok sektörde kadınlar ne yazık ki hak ettikleri mevkide ve ücretle çalışmıyorlar veya çalışamıyorlar. Örnek olarak inşaat sektörünü ele alacak olursak iş yaptığımız bazı ülkelerin koşulları şantiyelerde kadın eleman istihdam etmemizin önündeki engellerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bazı işyerleri de, belirli pozisyonlarda erkek personel çalıştırılmasını tercih etmek gibi bir zihniyete sahipler. istatistikleri incelendiğinde 28 ülkenin kadın istihdam oranı ortalaması %58,8, OECD istatistiklerine göre ise 15-64 yaş arası kadınların işgücüne katılım oranı %61,8, Rusya Federasyonun da %68, Güney Kore’de %55, ve Japonya’da %63,2’dir. TÜİK’in Ekim 2014 Hane Halkı İşgücü araştırması istatistiklerine göre; işgücüne dahil olmayan toplam 28 milyon 68 bin kişinin 20 milyon 23 binini kadınlar, 8 milyon 45 binini ise erkekler oluşturmaktadır. İşgücü dışında kalan kadınlar arasında da, 11 milyon 513 bin kişilik bir kitle ile ev kadınları yarıdan fazla pay almaktadır. Bu sebeple de Türkiye genelinde istihdam oranını yükseltmek açısından en fazla potansiyele sahip grup; ev kadınlarıdır. Ve ne yazık ki bu grubun içinde üniversite mezunu kadınların oranı da oldukça fazladır. Halbuki Avrupa Birliği üye ülkelerinin İş, politikaya gelince; Türkiye’nin bu konuda karnesi oldukça zayıf. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı, 1935 yılında %4,5 iken, 79 yılda bu oran ancak %14,4’e ulaşabilmiş. Bu da bize, kadınlara ne kadar fırsat verildiğinin bir ispatıdır. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının arttırılması için daha çok olanak sağlanmalıdır. Son yıllarda kadınlara yönelik verilen, KOSGEB destek kredisi, bu yönde atılan önemli bir adımdır. İş hayatında kendine yer edinen kadınlar, bir yandan ekonomik olarak güçlenirken diğer yandan kendilerine olan güvenleri artar. Bireysel olarak ekonomik özgürlüğü olan kadın daha özgür ve daha huzurlu olur. Bugün, Türkiye’de çalışan kadınların ekonomiye olan katkılarını kimse yadsıyamaz. Türkiye’nin büyük sanayi ve teknoloji firmalarının kadın yöneticilere emanet edildiğini ve yönettikleri firmaları oldukları yerden daha da ileriye taşıdıklarını ve taşımaya devam ettiklerini unutmayalım. Bir kadının imkan verildiğinde birçok başarıya imza atacağına inanıyorum. Zamanı verimli kullanabilen bir kadın, hem ailesini, hem işini bir arada yürütüp, kariyerinde en iyi yerlere gelebilir. Ben de 35 yıllık çalışma hayatıma üç çocuk, üniversite, lisansüstü çalışma ve hatta doktora bile sığdırabildim. Bunun yanında; yemek yapmaya, ev işleri ile uğraşmaya, dostlarımla beraber olmaya ve kendime zaman ayırmayı başarabilen kadınlardanım. Bu sebeple çalışmak isteyen kadınlara en önemli tavsiyem, kendilerine güvensinler ve adımlarını atarken cesur olsunlar. Disiplinli bir program çizildiğinde her şey başarılabilir. İnşaat sektörü dahil diğer tüm sektörlerde de daha çok çalışan ve hem aile hem de ülke ekonomisine katkıda bulunan daha çok kadın görebilmek dileğiyle. 43 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Ülkü ARIOĞLU Yapı Merkezi A.Ş. Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Mühendisliğin planlı çalışma, yaratıcılık, belirli bir zamanda en iyi sonuca ulaşma gibi özelliklerini özel hayatımda; kadınlara has yeteneklerimi ise iş hayatımda dengelemeyi, inşaat mühendisliği eğitimi sayesinde verimli uyguladım. 44 Mühendislik bir ‘erkek mesleği’ değildir. Kadın inşaat mühendislerinin meslekle ilgili durumunu "mühendis kadınlar" olarak genellemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü, sorunlar ortak ve daha kalabalık bir grubu incelemek verilerimizi arttırıyor. Aslında olaya daha da genel bakarsak, kadın olmanın iş hayatında zorlukları var. 6000 yıldan beri süren ataerkil yapı, kadını eve kapatmış ve erkeğin kontrolüne bırakmıştır. Kadının iş hayatına girişi ancak sanayi devrimiyle başlar. Bu da eğitimsiz işlerde kadına ucuz işgücü olarak yer vermiştir. Kadının erkekle eşit eğitim alma olanakları da kısıtlı olmuştur ve ancak yakın bir dönemde gerçekleşmiştir. "Kadının yeri evidir; kadın beyni özellikle matematik gibi analitik düşünce gerektiren eğitime uygun değildir” görüşü, kadınları uzun yıllar mühendislikten uzak tutmuştur. Erkek ise "objektif-mantıksal düşünce üretir, tarafsız davranır, pragmatik, yerine göre agresif ve yarışmacı özelliklere sahip" kabul edilmiştir. Bugün bu değerlendirmelerin ne kadar tutucu ve ayrımcı önyargılar olduğunu görüyoruz. İnsani özellikler, doğanın yarattığı her iki cinste de var. Eşit şartlar sağlandığında, cins ayrımı olmaksızın her birey öğrenir. Erkek ayırımcılığı henüz ortadan kalkmasa da, eğitim düzeyi arttıkça ve insana ait bilimsel çalışmalar ilerledikçe giderek azalmıştır. Buna rağmen kadın hakları, hâlâ çözüm bekleyen toplumsal bir problem olarak önümüzde durmaktadır. Hâlâ, kadınlar için aşılması gereken pek çok adaletsizlik vardır. Kadınları en çok zorlayan da töreler ve mahalle baskısıdır. Kadınların evrensel insan hakları adına örgütlenmesi ve haklarına sahip Mühendis kadınların bile pek çoğunun işe alınma anlarında, evlenme ve doğurmaya engel getirildiğini görmekteyiz. çıkması bu zorlukların aşılmasını sağlayacaktır. Günümüzde iş hayatına baktığımızda; kadınlara eşit işte eşit ücret ödenmediğini, işten ilk çıkarılanın kadın olduğunu görürüz. Evde ve işte çalışma zorunluluğu, düzensiz iş saatlerine uymaz. Annelik ise kadın için başlı başına bir fedakârlık gerektirir. Öyle ki mühendis kadınların bile pek çoğunun işe alınma anlarında, evlenme ve doğurmaya engel getirildiğini görmekteyiz. Kısacası, toplumda mühendislik bir erkek mesleği olarak görüldüğü için kadınlar tarafından uzak durulmuş ve talep edilememiştir. Mesleğe ilk giriş ancak 19. yüzyılın sonlarında, bir elin parmakları kadar cesur kişiyle başlamıştır. Çalışma hayatında da, şanslı olanlar dışında, kadınlar erkeklere göre daha sıradan işlere itilmiştir. Ekonomik bağımsızlığın kadına ve topluma katkısı Eğitimli olmak ve ekonomik bağımsızlığı elde etmek, kadın-erkek fark etmeksizin bireyi özgür kılan çok 45 Mühendislik mesleğinin kadınsal özelliklere uygun olduğunu düşünüyorum. Kadın hümanisttir, çünkü annedir; hayat verme onun doğasında vardır. önemli bir etkendir. Aynı zamanda, toplumun bireye kazandırması gereken bir sorumluluktur. Bilim adamı Carl Sagan’ın bir özdeyişi vardır: “Tarihin hiçbir döneminde insan hem cahil hem de özgür olamamıştır.” Kadın-erkek bütün insanlar, başta çocuklarımız, doğal olarak kaliteli eğitim alma hakkına sahiptir. Bu hak sağlıklı bir toplum olmanın da vazgeçilmez gereğidir. Eşit haklara sahip, eşit eğitim hakkı, sosyal ve ekonomik gelişmişliğin tek yoludur; geri-dönüşü en verimli olan yatırımdır. Büyük Atatürk bizlere bu yolu Cumhuriyetle açtı ve çok önemli kurumlar oluşturdu. Toplumumuz, kendine sunulan bu hakların kıymetini belki bilemedi; ama özellikle biz kadınlar, her bir çocuğumuza eşit eğitim fırsatı sunacak bir toplum yapısını desteklemeliyiz. Sorumlulukların aktif iş yaşamına etkileri İnşaat Mühendisliğini; geniş ufku, yaratıcılığa açık olduğu ve düşündüğünü uygulama fırsatı içerdiği için seviyorum. Mesleğimin beni en çok etkileyen yanı, bir projeyi düşünce aşamasından alarak üretim sürecini en verimli şekilde yönetmek, eseri etik ve estetik değerleri ile yaşama geçirmektir. Mühendislik mesleğinin kadınsal özelliklere uygun olduğunu düşünüyorum. Kadın hümanisttir, çünkü annedir; hayat vermek onun doğasında vardır. Diğer yandan, anne sürekli çalışır, ama düşünerek çalışır. Annelik programsız yürümez; aynı anda pek çok işi yapmak gerekir. Bu gerçekten uzmanlık isteyen bir planlamadır ve anneler, hele de iş hayatında iseler, bunu içgüdüsel olarak uygular. İşte ben mühendisliğin planlı çalışma, yaratıcılık, belirli bir zamanda eni iyi sonuca ulaşma gibi özelliklerini özel hayatımda; kadınlara has yeteneklerimi ise iş hayatımda dengelemeyi, sanırım 46 inşaat mühendisliği eğitimi sayesinde verimli uyguladım. Mühendisliğin erkek kadar kadına da uygun olduğunu düşünüyorum. Önemli olan, kız veya erkek, mühendis adayında mesleğe uygun yetenekler bulunması… Mühendisi Sabiha Güreyman ve onun gibi pek az sayıda kadın inşaat mühendisi, Cumhuriyet döneminde erkek arkadaşları ile omuz omuza, çok önemli bayındırlık hizmetlerine imza atmışlardır. İnşaat sektörüne giren tek kız öğrenci İnşaat mühendisliği sınavını kazanmam ailem ve çevremde takdirle karşılandı. Lise birinci sınıfta Teknik Üniversite’ye özellikle İnşaat Fakültesine girmeyi hedefime aldım. Çünkü o yıllarda (1958) İnşaat Mühendisliği yükselen bir meslekti. Üniversite giriş sınavı zordu ve kazanmak için matematik ve fizik derslerinde başarılı olmak gerekiyordu. Ben de bu dersleri çok seviyordum. Benim okuduğum dönemde İTÜ İnşaat Fakültesinde kız öğrencilerin oranı %1 gibiydi. Bugün İTÜ’de okuyan öğrencilerin %31’i kız. Ama İnşaat Fakültesine bakarsak %21 gibi, kız öğrenciler hâlâ genele göre daha az. İlklerden olmak cesaret ister, bana bu da cazip gelmişti. Dünyada da durum benzerdir. Fakat ülkemizde Büyük Atamız kadınlara büyük fırsatlar yaratmıştır. İlk İTÜ mezunu İnşaat Sınıfta tek kız olmanın ise avantaj olduğunu hiç düşünmedim. Ciddi ortamlarda zaten "iş" öne çıkar; önemli olan, işinizi iyi yapmaktır. Mezun olduğumda 3 yıl Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda çalıştım. Pek çok okul, hastane projesinin tasarımında ve kontrolünde sorumluluk aldım. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin, zamanında bitirilmesinde kontrol mühendisi olarak önemli katkılarım olmuştur. Mühendis olmak isteyen kız öğrencilere öneriler mesleğimizin geniş vizyonu içinde kendisine en uygun alanı araştırıp bulmasını öneririm. Aslında insanın mesleğinde başarılı olması yetmez, aynı zamanda işini severek yapması ve ürettiğine kendi öz yaratıcılığından bir şeyler katabilmesi çok önemlidir. Dünyaya gelen her insanın benzersiz yeteneklere sahip olduğunu ve ona sunulacak eğitimle bu yeteneklerin ortaya çıkarılması, geliştirilmesi gerektiğini, bugün anlayabiliyoruz. “Farklılaştırılmış eğitim” diye ifade edilen kavram budur. Mühendis olmak isteyen öğrencilerime de, içlerindeki farklılığı hissetmelerini, hangi yolda yaşamlarını kazanmak istediklerine karar vermelerini öneririm. Meslekleri biraz incelesinler; "ilgi alanları ile yetenekleri üst üste düşüyorsa" mühendislik mesleğini rahatlıkla seçebilirler. Kız ya da erkek olmaları hiç fark etmez; çünkü mühendislik bir "erkek mesleği" değildir. İnşaat sektörü çalışma alanı çok geniş bir sektördür. Mühendis olmaya karar vermiş genç meslektaşlarıma, 47 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Saime YARDIMCI Yardımcı İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Üretken kadın daima başarır İnşaat sektöründe kadın olarak kendinizi kabul ettirmekte biraz güçlük çekiyorsunuz. 48 55 yıldır inşaat sektörünün içindeyim. 1960 yılında rahmetli eşimle birlikte başladık, o gün bu gündür işi sürdürmeye çalışıyoruz. Kış ayları hariç haftanın yedi günü gün ışıyınca işe başlayıp, gün kararınca işin bittiği bir sektörde çalışıyoruz. 55 yıllık iş hayatımızda yollar, köprüler, kanalizasyonlar, içme suyu arıtma tesisleri ve binlerce konut yaptık. Ben inşaat sektöründe kadın yönetici olarak çalışmanın her zaman avantajlarını yaşadım sanırım. Çünkü rahmetli eşim çok sevilen bir iş adamı idi, ona duyulan saygı ve sevgi bana da gösterildi, bir de kadın olmam dolayısıyla, eşimle şantiyelerde çok saygın ve değerli yerim oldu. Yalnız yine de kadın yöneticilerin şantiyelerde biraz daha erkekleştiğini görüyorum. Kıyafetler, baretler, çamur, taş vb. işler doğal olarak erkek dünyasına ait işlerdir. Sektörde kadın olmanın dezavantajları İnşaat sektöründe kadın olarak kendinizi kabul ettirmekte biraz güçlük çekiyorsunuz, fakat birlikte omuz omuza çalışmaya başlayınca onlar sizin kadın olduğunuzu siz de onların erkek olduğunu unutuyorsunuz ve kocaman bir aile oluyorsunuz. En büyük dezavantajı yorucu bir iş olduğu için çocuklarınıza zaman ayırmakta zorlanıyorsunuz. Ama bir kadın olarak çocuklar her şeyden önde geldiği için bunu hiç yüksünmeden başarıyorsunuz. Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve topluma katkısı Kadın olmanın en büyük dezavantajı yorucu bir iş olduğu için çocuklarınıza zaman ayırmakta zorlanıyorsunuz. Bu, kadının çok planlı programlı ve düzenli bir yaşantısının olmasını sağlar. Bir iş kadının; sabah kalkıp işe gitmeden yapması gereken o kadar şey var ki; çocuklar hazırlanacak, akşamın programı yapılacak ve mesai başlamadan işinizin başında olacaksınız. Bunun hepsi çok özveri isteyen konulardır. Yuvayı dişi kuş yapar sözü tam burada devreye girmektedir. Üretken kadın her daim başarmıştır ve başarmaya devam edecektir. Sorumlulukların aktif iş yaşantısına etkisi Aktif iş yaşamına biraz ara vermiş durumdayım. Genel olarak işlerin yönetimini çocuklarım götürmektedir. Bu arada 3 çocuk ve 6 torun sahibiyim. Ben şirketimizin sosyal sorumluluk projelerine ve daha çok kişisel çalışmalara ağırlık vermekteyim. Yayınlamış olduğum Bağ Evinin Asırlık Yemek Sırları (Yemek kitabı), Konya’da Asırlık Bir Çınar, Meram Anılarda Kalmasın isimli üç adet kitabım vardır. Ayrıca, eşim adına başlattığımız hatıra ormanı her geçen yıl büyümekte ve çoğalmaktadır. Bunun yanında genç inşaat mühendisleri arasında her yıl üniversite ile ortaklaşa eşim adına proje yarışması düzenlenmekteyiz. Türk Anneler Derneği Konya Şubesi Başkanıyım. Bu benim için çok büyük bir sosyal sorumluluk projesidir. Konya Ticaret Odası Kadın Girişimciler Kurulu üyesiyim. Konya İşkadınları Derneği kurucu başkanı ve üyesiyim. Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) üyesiyim. 49 DOSYA KADININ EKONOMİK KALKINMADAKİ ROLÜ Mine ORHON İnşaat Mühendisi Kadınlar önyargılarla mücadele ediyorlar Para kazanmanın ne demek olduğunu bilen kadın “para harcama” konusunda da çok daha bilinçli, dikkatli ve seçici olur. 50 İnşaat sektörü daha çok erkek egemen bir toplumdur. Bu sektördeki erkeklerin ve hatta kadınların büyük bir bölümünde, inşaat konusundaki işleri en iyi erkekler yürütebilirmiş gibi bir önyargı var. Dolayısıyla, kadınların sektörde başarılı olmak ve kendilerini kanıtlamak için gösterecekleri çabanın yanı sıra, öncelikle bu önyargı ile mücadele etmeleri gerekiyor. Özellikle kamu kuruluşlarında, bir takım üst düzey görevlere atanacak isimler seçilirken akla ilk erkekler geliyor. Özel sektörde ise işveren, kadın elemanların evlilik, hamilelik, çocuk bakımı gibi nedenlerle istenilen verimde çalışamayacakları endişesi ile istihdam konusunda çoğunlukla erkekleri tercih ediyor. Bütün bu önyargılara ve dezavantajlara rağmen kendilerini kanıtlamış, önemli pozisyonlara gelmiş kadınlar ve kadın yöneticiler, sanılanın aksine sektörde yadırganmıyor, kabul ve saygınlık görüyorlar. Ekonomik bağımsızlığın kadınlara ve topluma katkısı Ekonomik bağımsızlığa sahip olan kadının her şeyden önce özgüveni oluyor. Bu özgüven para kazanıyor olmaktan çok bir şey üretmenin, topluma pozitif bir katkıda bulunmanın getirdiği özgüvendir. Ayrıca “para kazanma”nın ne demek olduğunu bilen kadın “para harcama” konusunda da çok daha bilinçli, dikkatli ve seçici oluyor. Çocuklarını da bu bilinçle yetiştiriyor. Dolayısıyla çalışarak, üreterek topluma yaptığı katkının yanı sıra, bilinçli tüketim ve tasarruf ile ülke ekonomisine katkıda bulunuyor. Ayrıca çalışma hayatındaki zorlukları bilen kadın, eşinin de iş yaşamındaki sorunlarına karşı daha duyarlı ve eşine karşı daha anlayışlı oluyor. Sorumlulukların, aktif iş yaşamına etkileri Kişisel, doğal sorumluluklarımızın, aktif iş yaşamımızı etkilemediğini söylemek gerçekçi olmaz. Bu sadece kadınlar için değil erkekler için de geçerlidir. Ancak kadınlar erkeklere oranla ya yaradılışlarından gelen annelik içgüdüsüyle, ya da toplumun kendilerine biçtiği rol nedeniyle bu konularda daha hassas ve fedakar oluyorlar. Bütün kadınlar adına konuşmak istemem ama kadınların büyük çoğunluğunun bana katılacağını düşünüyorum. Örneğin, çocuğunuz evde ateşler içinde yatıyorsa, bakıma muhtaç bir aile büyüğünüz varsa, çocuğunuzu güvenle bırakabileceğiniz bir yer yoksa ya da akşam evde sofraya bir sıcak çorba koyma kaygınız varsa, ister istemez aklınızın bir köşesini bu sorunlar işgal eder. Ama, zaten iş yaşamında başarılı olmuş kadın, bütün bu sorumlulukları yeteneği, zekâsı, organizasyon kabiliyeti ve çalışkanlığıyla optimize etmiş olan kadındır. 51 ARAŞTIRMA Emin TAYLAN Grant Thornton Vergi Hizmetleri Başkanı Kadın erkek eğitim eşitsizliği büyük boyutlarda Bağımsız denetim, vergi ve danışmanlık firması Grant Thornton tarafından her yıl yapılan ‘Kadın Yöneticiler’ araştırmasının Türkiye ortalaması 2015 yılında geçen seneye göre bir puan artış ile %26’ya ulaşmış durumda. Bu sonuç, 2014’e göre ufak bir artışa işaret etse de 2012 ve 2013’e göre düşüş var. Japonya’daki şirketlerin %66’sının yönetiminde tek bir kadın bile yok. Global ortalamada iki puanlık düşüş Araştırmaya katılan 35 ülkenin yönetimlerinde rol alan kadınların oranı %22. 2013 ve 2014 yıllarının global ortalaması olan %24’e göre iki puanlık düşüş var. Türkiye’de ise 2014’e göre 1 puanlık artış yaşanırken, 2013’e göre 4 puanlık, 2012’ye göre ise 5 puanlık düşüş göze çarpıyor fakat Türkiye yine de 35 ülkenin ortalamasının 4 puan üzerinde. Kadın yönetici liginde liderliğe oynayan ilk 10 ülkenin 7’si Doğu Avrupa ülkesi. Bir numarada ise Rusya var. Grant Thornton’un araştırması, Rusya’daki yönetim rollerinin %40’ının kadınlar tarafından üstlenildiğine işaret ediyor. Bu oran ile Rusya global ortalamayı neredeyse ikiye katlıyor. Rusya’dan sonra gelen ülkeler sırası ile %38 ile Gürcistan, %37 ile Polonya, %36 ile Letonya, %35 ile Estonya ve %33 ile Litvanya. Bu ülkelerin çoğunluğu, fırsat eşitliği kültürünün esas alındığı köklü komünist geçmişe sahip ülkeler ve bu kültürden kaynaklanan bakış açısı devam etmektedir. Tarihten gelen bu kültürel etkinin yanı sıra nüfus yapısı da bu istatistiklerde önemli rol oynamaktadır. Örneğin Rusya’da her 100 erkeğe karşılık 120 kadın olmasının da Rusya’daki yüksek Kadın yönetici oranları 52 2015 2014 2013 2012 Türkiye 26 25 30 31 Global 22 24 24 21 oranlar üzerinde açıklayıcı bir faktör olabilir. Japonya yine en sonda Grant Thornton araştırmasının hiç değişmeyen sonuçlarından birisi de Japonya’nın her sene listenin en sonunda yer alması. Japonya, bu yıl da %8 ile en kötü karnenin sahibi. Japonya’daki şirketlerin %66’sının yönetiminde tek bir kadın bile yok. Japonya’yı %14 ile Almanya ve %15 ile Hindistan takip ediyor. Avrupa ülkelerine grup olarak bakıldığında %26 ile araştırma tarihinin en yüksek Avrupa Birliği kadın yönetici oranının ortaya çıktığı görülüyor. Bu sonuçta %33 ile Fransa, %28 ile İsveç ve %27 ile Yunanistan’ın payı var. Türkiye’de, kadın yöneticilerin üstlendiği roller ağırlıklı olarak satış, pazarlama ve insan kaynakları alanlarında yoğunlaşıyor. Türkiye’de durum Türkiye’de, kadın yöneticilerin üstlendiği roller ağırlıklı olarak satış, pazarlama ve insan kaynakları alanlarında yoğunlaşıyor. %34 ile satış direktörlüğü öne çıkarken, %19 ile pazarlama, %18 ile insan kaynakları ve %15 ile CFO/ finans direktörlüğü rolleri göze çarpıyor. Türkiye ortalaması global ortalama üzerinde olsa da, gerek kadın yönetici, gerekse genel olarak kadın istihdamları arzu edilen düzeyde değildir. ‘2013 yılı TÜİK verilerine bakıldığında, Türkiye’deki kadın nüfusu oranı %49,8, erkek nüfusu oranı ise %50,2’dir. Her iki grubun ağırlığının neredeyse yarı yarıya olduğu bir demografik yapıda, yönetimlerdeki %26’lık kadın payının çok olumlu olduğu söylenemez. Diğer taraftan ‘Türkiye’de, nüfustaki cinsiyet dağılım oranları neredeyse eşit olsa da, eğitim eşitsizliği çok büyük boyutlardadır. Türkiye’de 2012 yılında okuma yazma bilmeyen erkek nüfus oranı %1,4 iken, kadınlarda bu oran %7'dir. Ayrıca yüksekokul veya bir fakülteden mezuniyet oranı erkeklerde %15,1 ve kadınlarda %10,7 olup bu durum, gerek kadın çalışan oranını, gerekse kadın yönetici istatistiklerini temelden etkilemektedir. Sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler en başta Kadın yöneticilerin öne çıktığı 53 sektörler, global ortalamada %41 ile sağlık ve yine %41 ile eğitim ve sosyal hizmetler olarak öne çıkıyor. Bunları %33 ile turizm takip ediyor. En sonda ise %19 ile ulaşım, %18 ile inşaat ve gayrimenkul ve %12 ile madencilik sektörleri yer alıyor. 54 Ebeveynlik yükü kadın yönetici rolü önündeki en büyük engel Ebeveynlik görevinin kadınların yönetici olarak tercih edilmesi önündeki en büyük engel olarak ifade eden katılımcıların oranı %28. Diğer ailevi yaptırım ve baskıları birer engel olarak ifade edenlerin oranı ise %24. Uygun yönetim pozisyonları açıldığında kadın aday eksikliğini bir engel olarak ifade edenler %20 ve cinsiyetlere yönelik önyargıları birer engel olarak düşünenler katılımcılar %19. Katılımcı profili Yapılan araştırma, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 35 ülkeden 2.500 şirket ile gerçekleştirildi. Çeşitli sektörler ve farklı ölçeklerden firmalar araştırmada yer aldı. Araştırmaya dahil olan ülkeler listesi (Alfabetik olarak): Almanya, Amerika, Arjantin, Avustralya, Botsvana, Brezilya, Çin, Endonezya, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Gürcistan, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Japonya, Kanada, Letonya, Litvanya, Malezya, Meksika, Nijerya, Polonya, Rusya, Singapur, Tayland, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan. 55 SOSYAL SORUMLULUK Ülkü AYDENİZ KEKLİKOĞLU Ahmet Aydeniz İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Ekonomist Bir çocuğun hayatını değiştirin; Koruyucu aile olun Ülkemizde devlet korumasında ne kadar az çocuk kalırsa, ne kadar çok çocuk aile ortamında yetişirse o kadar sağlıklı bir toplum olacağız. 56 Başlığa bir çocuğun hayatını değiştirin dedim ama; başlığı yazarken hemen aklıma gelen soru kimin hayatı değişiyor oldu, değişen hem çocuğun hem ebeveynlerin hayatı aslında. Yaklaşık 15 ay evvel eşim ve ben, o zaman henüz iki aylık olan kızımızın koruyucu ailesi olduğumuzda bizim de hayatımız tamamen değişti. Sanki sihirli bir el değdi, bizi başka bir dünyaya taşıdı. Bizimle beraber bizi tanıyan herkesi hatta. Bana ne kadar şanslı bir çocuk dediklerinde asıl şanslı benim diye yanıtlıyorum hep. Sizin ona kattıklarınızın yanında, onun size sağladığı manevi zenginleşmenin ötesinde bu alemde başka bir tatmin olabilir mi, sanmıyorum. Kolay mı, hayır değil, ama değer mi, kesinlikle. Hem zaten gönüllü iseniz buna, öyle de kolay geliyor ki tahmin edemezsiniz. Kuşkusuz sağlıklı her biyolojik anne-baba ya da toplumun alıştığı deyimle öz anne baba (ki büyüten mi doğuran mı öz ailedir, bence büyüten) çocuklarını dünyaya geldiğinde en iyi şekilde yetiştirmek için uğraşırlar. Ancak, yaşam koşulları buna her zaman olanak tanımayabiliyor. Psikolojik, zihinsel veya bedensel hastalıklar, ekonomik sorunlar, aile içinde şiddet ve geçimsizlik, ölüm gibi nedenler ailelerin sağlıklı bütünlüğünü korumalarını engelleyebiliyor. Böyle durumlarda ailedeki çocukların sağlıklı yaşamı için koşullar sağlanamıyor. İşte bu şartlardaki çocuklara yardım edebilmenin en doğru yolu devletler tarafından belirlenmiş koruma modellerinden birisini seçmekten geçiyor. Koruyucu aile çocuğun velayetinin biyolojik ailede olduğu, ama sizin aile ortamınızda, aynen sizin çocuğunuz gibi birlikte yaşadığı bir model. Türkiye’de farklı sebeplerle devlet korumasındaki yaklaşık 14 bin kadar çocuğun yuva, yurt ve sevgi evlerinde fiziksel gereksinimleri karşılanıyor, hatta çok iyi karşılanıyor diyebilirim. Atatürk çocuk yuvasına gittiğimde, toplumda sürekli medyaya yansıyan kötü birkaç örnekten çok farklı bir tablo ile karşılaştığımda oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Kurumda fiziki şartların uygunluğunun yanında özverili ve giderek daha iyileşen eğitimli personel sistemi de kurulmuş. Ama bu çocuklar için yeterli değil, çocukların topluma yararlı sağlıklı bireyler olarak gelişebilmeleri ve geleceğimizi yaratabilmeleri için ailenin sevgisine, güvenli ortamına ve koşulsuz desteğine ihtiyacı olduğu bir gerçek. Konu ile ilgili yapılan çok sayıda bilimsel araştırma ile de ispatlanmış bir durum bu. Çocuklara gerekli desteği biyolojik ailelerin sağlayamadığı durumlarda koruyucu aileler sağlayabiliyor. Yaşadıklarımdan edindiğim tecrübeyle de diyebilirim ki benim görüşüm batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de devlet korumasında ne kadar az çocuk kalırsa, ne kadar çok çocuk aile ortamında yetişirse o kadar sağlıklı bir toplum olacağımız yönünde. Evlat edinmekten farklı Başlıca koruma modelleri; Evlat edinme, koruyucu aile olma, gönüllü olma. Bu üç konu bizim ülkemizde maalesef çok iyi bilinmediğinden birbirinden farkları da anlaşılamıyor. Özetlersem evlat 57 edinme çocuğun velayetinin sizde olduğu, sizin soyadınızı taşıdığı, yasal varisiniz olduğu bir model. Koruyucu aile çocuğun velayetinin biyolojik ailede olduğu, ama sizin aile ortamınızda, aynen sizin çocuğunuz gibi birlikte yaşadığı bir model. Gönüllü modeli de devlet kurumlarında koruma altındaki çocuklara zaman zaman dışarıdan verilen destekleri içeren bir model. Evli ya da bekar, kadın ya da erkek, çocuklu ya da çocuksuz herkes koruyucu aile olabiliyor. 58 Nasıl koruyucu aile olunur Eğer bir çocuğun hayatında fark yaratmak istiyorsanız; TC vatandaşı olmanız,25–65 yaş arasında, en az ilkokul mezunu olmanız ve düzenli gelirinizin olması temel kriterler. Evli ya da bekar, kadın ya da erkek, çocuklu ya da çocuksuz herkes koruyucu aile olabiliyor. Koruyucu aile olmak içi yaşadığınız ilin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne şahsen başvurmanız gerekiyor. Kurumdaki yetkililer sizin sorularınızı cevaplıyor, www.koruyucuaile.gov.tr adresinde de tüm hukukî detayları bulabilirsiniz. Bizim toplum, bir çocuğu evlat edindiğinizde, ya da koruyucu aile olduğunuzda sizin artık başka çareniz olmadığını, illa ki evladınız olsun diye her yolu denedikten sonra buna karar verdiğiniz yaftasını yapıştırıveriyor. Oysaki ben kendimi bildim bileli dışarıda bunca sahipsiz çocuk varken neden sadece biyolojik olarak evlat sahibi olmak ister, olmayınca da bunca çabalar insanlar diye düşünmüşümdür. Bu düşüncem beni kızımla buluşturdu sanırım. Sistemin içerisine girince de hayretle gördüm ki benzer hikâyesi olan, aynı duyguları taşıdığımız, iş, kariyer, başarı, nereye gittiğine tam emin olamadığınız bir yerlere yapılan yardımların ötesinde, fiili olarak elini taşın altına koyup bir fark yaratmak isteyen ne çok insan varmış. Bazı öyküleri okuduğumda özellikle çocuğumuz ile tanışma anlarını o kadar çok benzer duygularla karşılaşıyorum ki inanamıyorum. Oysaki yurt dışında algı ne kadar farklı, Angelina JolieBrad Pitt çifti gibi öyle çok örneği var ki bizim ülkemizdeki yaklaşımı çürüten, önce üç çocuk evlat edindiler, sonra kendi çocuklarına sahip oldular. Hukuki süreç nasıl işler Bir anne yazmış: "O bizim kalbimizden doğdu. Sevgiyle büyümüş bir çocuk olacak." Kuruma başvurunuzda yasal olarak hazırlamanız gereken evraklar olacak, bunları teslim ettiğinizde süreç başlıyor. Kurum sizi değerlendiriyor, evinize geliyor, size, çevrenize hakkınızda sorular soruyor ve sürece hazır olup olmadığınızı anlıyor. Bu aşamada sizin nasıl bir çocuğa bakabileceğiniz konusunda fikrinizi ve tercihlerinizi alıyor. Sizi inceleyen uzmanların hazırladığı dosyanız komisyona giriyor ve uygun bulunmanız halinde koruyucu aile olma statüsü alıyorsunuz. Bu süre şartlara, illere göre değişiklik gösteriyor ama yaklaşık 2-6 ay arasında sürüyor. Koruyucu aile statüsü aldığınızda sizin tercih ettiğiniz kriterlerde çocukla sizi buluşturmak üzere, yuvaya çağrılıyorsunuz. Toplamda üç dosya sunuyorlar size bu dosyalardan çocuk ile ilgili bilgi ediniyorsunuz. Size uygun gelen, uyumla yetiştirebileceğinize inandığınız çocukla tanıştırılıyorsunuz. Yine kurumun öngördüğü kadar bir sürede, ki bu genelde iki ayı geçmiyor, önce onların gözetiminde bir kaç saat, daha sonra günlük birlikte zaman geçirmeniz sağlanıyor. Kurum uygun görürse geçici olarak hafta sonu, ya da haftalık olarak, çocuk sizinle evinizde yaşıyor. Bu çok önemli bir süreç, kendinizi tartma şansını buluyorsunuz, çocuk size uyum sağlayamazsa ya da siz yapamayacağınızı düşündüğünüzde vazgeçebiliyorsunuz. Bizim tercihimiz bir kız bebekti, elbette erkek ya da yaşı daha büyük bir çocuk da olabilirdi ama ben kendimi böyle bir bebeğe daha faydalı olacakmışım gibi hissediyordum. Biz kızımızla bebek olduğu için kurumda, her gün, yarım gün yaklaşık 15 gün, geçirdik. Onu pembe kundağının içinde ilk gördüğümüz andan itibaren aramızda kurulan bağ inanılmazdı, tarif etmem mümkün değil. O sanki bizim için gelmişti bu dünyaya. Bir an bile ayrılmak istemedik, hemen alıp gitmeyi öyle çok istedik ki, onu her oraya bırakıp gittiğimizde yarın inşallah bizimle gelir diye dua ettik. Sonunda bebeğimiz bizimle yaşamaya başladığında uykusuz günlerimiz de başladı elbette… Onu gördüğümüz andan itibaren bütün konumuz oydu, çevremizdeki herkes, ailemiz, arkadaşlarımız bizimle heyecanımızı paylaştı, hepimiz geleceği gün için hazırlıklar yaptık. Yoğun iş yaşamında zaman bulup da küçücük bir çocukla bir saatten fazla zaman geçirmemiş olan benim için çok farklı bir dünyaya giriş günleriydi. İşimi, evimi her şeyimi hazırlamam gerekti. Ben yaşadıklarımdan, duyduklarımdan ve gördüklerimden şunu anladım ki çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda sizin için doğru çocuksa asla bu çocuğun biyolojik ailesi değiliz diye bir an bile düşünmüyorsunuz. Bir anne yazmış o benim kalbimden doğdu diye, çok doğru bir tarif bence, gerçekten öyle. O bizim kalbimizden doğdu. Çocuğunuzun size teslimi sırasında koruyucu aile sözleşmesi imzalıyorsunuz ve fiili olarak sizinle yaşamaya başlıyor. Artık onun fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı, faydalı bir birey olarak yetiştirilmesi tıpkı biyolojik çocuklarınızda olduğu gibi sizin sorumluluğunuzda. 59 Koruyucu aile sistemi konusundaki endişeler Koruyucu aile sisteminde aile, çocuğun bakım, yetişme ve eğitim sorumluluğunu devletle paylaşıyor aslında, çocuğun velayeti öz ailesinde kalıyor. Adını, soyadını değiştirip kendi soyadınızı veremiyorsunuz. Nüfusunuza geçmediği için haklı olarak bana en çok sorulan soru; kendi biyolojik çocuğundan ayıramadığın, bağlandığın, sevdiğin bir çocuğun ya ailesi çıkar da verin çocuğumu derse kaygısı taşımıyor musunuz oluyor. Ben de bunu önceleri 60 sorgulamıştım, ama artık çok eminim ki hayır taşımıyorum. Bu çocuk aslen devletin çocuğu, yani bizimle birlikte kocaman da bir ailesi var, devlet öncelikle çocuğun yüksek çıkarını gözetiyor, iyiliğini düşünüyor. Çocuk fiziksel ve ruhsal olarak nerede iyi şartlardaysa, sevgi bağı kiminleyse orada kalmasını sağlıyor. Yani aile ben üç yıl sonra geldim hadi verin çocuğumu, alıp gideyim diyemiyor. Dese bile şartları inceleniyor, çok büyük yüzde ile de bu aileler zaten sorunlu olduklarından şartları değişmemiş oluyor. Bugüne kadar çok çok az sayıda çocuk biyolojik ailesine geri verilmiş. Edindiğim bilgiye göre, yuva ve yurtlarda yaklaşık 40 bin çocuk var ve bu çocukların sadece binde 2’sinin ailesi onları geri almak için başvurmuş, 40 binde 80 çocuk yani. Oldukça düşük bir oran. Hayatta her şeyin garantisini sağlayabiliyor muyuz, kendi biyolojik çocuğumuzun bile hayatını garanti edebiliyor muyuz, bunca düşük bir oran için neden korkayım bir hayatı değiştirmekten, üstelik bana da bunca olumlu şey katarken. Ayrıca diyelim ki öyle bir durum oldu, çocuk bizimle kaliteli zaman geçirmişse, sağlıklı bir aile ortamında sevgi ile büyütülmüşse, ona bir faydamız olmuşsa o bile kar değil mi diye düşünüyorum. Böyle bir durumda bağımızın kopacağını da hiç düşünmüyorum, sevgiyle büyümüş bir çocuk olacak çünkü. Zaten genellikle biyolojik aileler çocuğu geri almak yerine arada sırada görmeyi tercih ediyorlar Bu da yasal hakları. Koruyucu aile olurken bunu biliyorsunuz zaten. Çocuğun biyolojik ailesi sizi, siz de onları tanımıyorsunuz, iletişim bilgileriniz paylaşılmıyor. İki ayda bir kez yarım saat gibi bir sürede sadece kurumda çocuğu görme hakları var. Kurum size aile çocuğu görmek istiyor diye bilgi veriyor, götürüyorsunuz. Kurumun gözetiminde görüşme sağlanıyor. Biyolojik ailesini bilmek, doğruyu bilmek bence çocuğun hakkı ve sağlıklı olanı. Bunun altyapısı için gerekli psikolojik ortamı da yaratmak gerek elbette. Düzenli olarak çocuğunu görmeye gelen ailelerin yanında hiç bir şekilde çocuğu görmeyen gelmeyen ya da ayda yılda bir gelen aileler de var. Bu arada eğer koruyucu aile olarak bir çocuk sizinle yaşarken çocuk evlat edinilebilir statüye geçerse, biyolojik aile hakkından vazgeçer ya da örneğin vefat ederse o çocuğun evlat edinme hakkı sizde oluyor. Ayrıca çocuk 18 yaşına geldiğinde kendi tercihi yapabiliyor ve nüfusunuza geçebiliyor. Çocuk koruyucu ailede olduğunu bilerek büyüyor. Belki de evlat edinilen çocuklardan en önemli farklardan birisi de bu çocuk için. Doğal süreçte bunun farkında olarak büyüdüğünde daha sağlıklı bir ilişki kurulabiliyor. Belli periyotlarda il müdürlüğünden yetkililer gelerek çocuğu kontrol ediyor, koşullarına bakıyor. Siz ihtiyacınız olduğunda iletişime geçip bilgi alıp verebiliyorsunuz. Bir süre sonra kurumdaki yetkilerle de aile gibi oluyorsunuz zaten. Süreç doğal akışında ilerliyor. Koruyucu aileliği teşvik etmek için devlet tarafından cüzi miktarda da olsa çocuğun harcamaları için her ay düzenli bir ödeme yapılıyor, sağlık ve eğitim konusunda destekler veriliyor. Elbette bunları kullanmak ya da kullanmamak tamamen kişisel tercihiniz oluyor. Sistem yeterince tanıtılmıyor ile kurulmuş, temelde çok doğru bir sistem olsa da uygulamada özellikle koruyucu aileler sıkıntılarla karşılaşıyor. Ailelerin ihtiyaçları da gözetilerek yasadaki boşlukların giderilmesi, günümüze uyarlanması, teferruatlardan arındırılması ve kolaylaştırılması, batılı modellerden örnekler alınması, ailelerin başvuru sürecinde ve çocukla yaşarken sorunlarına çözüm bulunması için destek verilmesi ve yetişmiş personel takviyesi gerekiyor diye düşünüyorum. Ayrıca, maalesef koruyucu aile sistemini tanıtmakta çok yetersiz kalıyor bakanlık. Ben kızımla buluştuktan sonra koruyucu aileyiz dediğim herkese konuyu anlatmak zorunda kaldım. Henüz sistemi bırakın bilen, duyana bile rastlamadım. Bu konuda çalışan bir kaç dernek de var ama henüz yeterince kitlelere ulaşılamıyor. Ben sistemin detayını Vatan Gazetesi yazarı Sevgili Mutlu Tönbekici’nin yazılarından tanıdım mesela. Yazıları benim karar sürecimi hızlandırdı, kendisi kızımın doğum gününde bizimle birlikte oldu ve teşekkür etme imkanı da bulduğum için çok mutlu oldum ayrıca. Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın sağlıklı bireyler olarak yetişmesi hepimizin ortak çıkarıdır, sistemin bilinmeyişi beni çok üzüyor ve elimden geldiğince bireysel olarak bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Umarım bir gün örgütlü olarak da bu konu ile ilgili ses getirebilecek çalışmalarda yer alabilirim. Bu yazı ile de sistemi bir kişiye bile daha duyurabildiysem, bir çocuğun bile hayatında fark yaratabilirsem ne mutlu bana. Koruyucu aile sisteminin temeli 2012 de yürürlüğe giren yasa 61 TOPLANTI 171. Geleneksel Toplantı Kolin İnşaat ev sahipliğinde gerçekleşti Babacan, “Her türlü şarta hazır olacağız” dedi. 62 Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası’nın “Mali Politikalar ve Güçlü Ekonomi” konulu 171. Geleneksel Toplantısı 11 Mart 2015 Çarşamba günü Swissotel’de Kolin İnşaat ev sahipliğinde yapıldı. Toplantının onur konuğu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan oldu. Başbakan Yardımcısı Babacan, İNTES’in toplantısında yaptığı konuşmada, ekonomiye ilişkin ayrıntılı değerlendirmelerde bulundu. Babacan, hava şartları gibi dünyanın finans ve ekonomi ikliminin de kontrollerinde olmadığını belirterek, "Her türlü şarta karşı hazırlıklı olacağız, kar yağsa da hazırlıklı olacağız, güneşli hava için de hazırlıklı olacağız, yağmur yağarsa da hazırlıklı olacağız" dedi. Dünya ekonomisinin küresel krizin etkilerinden hala kurtulamadığını belirten Babacan, finans sektörü kaynaklı krizlerin etkisinin uzun sürdüğünü söyledi. Babacan, Avrupa ekonomisindeki toparlanmanın yavaş olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti: "Avrupa şu anda deflasyona düştü, büyüme sıfırlarda seyrediyor, yani büyüme durmuş durumda. ABD'de toparlanma var ama oradaki toparlanmanın sonucunda da Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) atacağı adımlar var. Toparlanma ne kadar güçlü olursa FED o kadar erken bir dönemde faiz artırımı sürecine başlayacak. Faiz artırma döneminin ne zaman başlayacağı ve hangi hızda oluşacağı konusunda kendilerinin de fikri olduğunu zannetmiyorum. FED'in her faiz artırımı, dünyaya dalgalar yayacak, bazı ülkeler bu dalgaları hafif hissedecek, bazıları daha şiddetli hissedecek, bazı ülkelerde ise tsunami etkisi olacak. Bunu daha önce de yaşadık. Önemli olan, bu konjonktürü iyi bilip olası etkilere karşı kendimizi iyi hazırlamalıyız." Babacan, FED'in faiz artışıyla ilgili en küçük haberin dahi dünya piyasaları üzerinde etki oluşturduğunu belirterek, "FED'in sıkılaştırma politikasıyla Avrupa Merkez Bankası'nın genişletme politikasının nasıl sonuçlanacağı konusunda emin değiliz, bunun olumlu sonuç verip vermeyeceği konusunda ciddi şüphelerimiz var. Bu durumun net etkisinin nasıl olacağı konusunda da açıkçası hiç kimsenin fikri yok" ifadelerini kullandı. Son aylarda piyasalardaki olağanüstü dalgalanmanın önemli bir sebebinin de bu iki merkez bankasının ortaya koyduğu belirsizlik olduğuna dikkati çeken Babacan, “Euro-dolar kuruna bakıldığında, ilk olarak avro kullanılmaya başlandığı dönemde 1,1 civarında bir rakam, sonra 0.80'i de gördü, 1.60'ı da gördü, geçen seneki maksimum noktası 1.40, şu aralar 1.05, geçen hafta 1.10'du. Yani avro, dolar karşısında bir haftada yüzde 5 değer kaybetti" diye konuştu. Babacan, bu gelişmelerin çok şiddetli hareketler olduğuna dikkati çekerek, önümüzdeki dönemde bunun ne yönde, nasıl gideceğiyle ilgili de kimsenin net fikri olmadığını belirtti. 63 Sorulara cevap alamıyoruz Avrupa Merkez Bankası Başkanı'na "Sizin hedefiniz nedir, bu kur nereye doğru gidecek" diye sorulduğunda cevap alınamadığını ifade eden Babacan, şunları kaydetti: Tasarrufun yatırımların garantisi olduğunu söyleyen Koloğlu “Tasarruf oranlarımızı hızla yükseltmemiz gerekiyor “dedi. "FED'e aynı soruyu soruyorsunuz, cevap alamıyorsunuz. Dolayısıyla bu sadece resmi görüşleri değil, her iki tarafta da çok yakın üst seviyede dostlarımız var. Biz Avrupa Merkez Bankası Başkanıyla Goldman Sachs'da çalıştığı dönemden beri çok iyi tanışıyoruz, görüşüyoruz, alttaki ekibinden yine çok iyi tanıştığımız, görüştüğümüz kimseler var. Özel sohbetlerde dahi, onların değerlendirmelerindeki tereddütler bizi açıkçası korkutuyor. Bütün bunlar olacak, elimizde değil, hava şartları nasıl kontrolümüzde değilse, bu da kontrolümüzde değil, dolayısıyla dünyanın finans ve ekonomi iklimi de kontrolümüzde değil. Peki ne yapacağız? Her 64 türlü şarta karşı hazırlıklı olacağız, kar yağsa da güneşli hava için de yağmur yağarsa da hazırlık olacağız. Bir tsunami olursa da tedbirlerimizi alacağız. Biz önümüzdeki döneme böyle bakıyoruz. Kurumlarımızın elinde her türlü hazırlık var. Kimdir burada en önemli kurumlarımız? Merkez Bankası'dır, Hazine'dir, BDDK'dır, SPK'dır. Bu kurumlar piyasayla iç içe yoğun, düzenleme, denetleme yetkisi olan ve karar alabilen kurumlardır." Babacan, Finansal İstikrar Komitesi'nin şimdiye kadar 20'nin üzerinde toplantı gerçekleştirdiğini dile getirerek, bu toplantıları kapalı yaptıklarını, toplantıların yapılıyor olmasının dahi lüzumsuz heyecan oluşturabildiğini söyledi. Kimsenin eline böyle bir manipülasyon, spekülasyon imkanı vermek istemediklerini vurgulayan Babacan, bu toplantıların sonuçlarının bazen BDDK, bazen Hazine Müsteşarlığı’nın bazen de Merkez Bankası’nın attığı adımlar olarak duyulduğunu kaydetti. Babacan, "Burada önemli olan, çekinmeden, korkmadan doğru zamanda doğru olanı yapabilmek, o günün gerektirdiği politikayı gözünü kırpmadan yapabilmek. Dolayısıyla bunu uygulayacak kurumlarımızın da güçlü olması gerekiyor, bu kurumlarımıza da güvenin sağlanması gerekiyor" diye konuştu. 'Enflasyon tedbirleri işe yaradı' Enflasyonla ilgili aldıkları tedbirlerin işe yaradığını ifade eden Babacan, bunun yanı sıra güzel bir sürprizle petrol fiyatlarının düştüğünü söyledi. Babacan, Orta Vadeli Programı (OVP) açıkladıklarında petrol fiyatlarının bu kadar düşeceğini kimsenin beklemediğini belirterek, bunun enflasyona faydasının olduğunu ve olmaya devam edeceğini ifade etti. Babacan, OVP'de öngördükleri iki hedefin petrol fiyatlarının yardımıyla gerçekleşeceğini belirterek, "Bu yıl eğer petrol fiyatları böyle devam ederse, yeni bir yükseliş olmazsa %4’ün bir miktar üzeri gibi bir cari işlemler açığı ile bitirmeyi bekliyoruz" dedi. sağlam durulması gerektiğinin altını çizdi. Sürdürülebilir büyümenin önemine değinen Babacan, "2014 yılı büyümemiz %3, belki biraz altında bir rakamla bitecek. Yine 2014 yılında % 5.8’lik bir istihdam artışı ile çalışanların sayısı 1 milyon 400 bin kişi arttı. %3 büyümeye %5,8’lik istihdam artışı, duyulan geleceğe güvenle mümkün" diye konuştu. "Şimdi önümüzde genel seçim var. Dış konjonktürün yine göreceli olarak zor olduğu bir dönemde genel seçimlere doğru gidiyoruz ama inşallah Türkiye, bundan önceki dönemlerde olduğu gibi o zor şartlarda nasıl alnının akıyla çıktıysa, böylesine dış gündemin ve iç gündemin yoğun olduğu, hemen yanı başımızda Suriye’de bir iç savaşın, Irak’ta ciddi bir istikrarsızlığın sürdüğü, hemen kuzeyimizde Rusya ile Ukrayna arasında bir savaşın olduğu bir dönemde bu sınavı da başarıyla atlatacaktır. Yeter ki temeller sağlam olsun, yeter ki demokrasimiz sıhhatli bir şekilde işlesin, yeter ki temel hak ve özgürlükler konusunda Türkiye sapa sağlam ilkelerini korusun hatta ilerletsin, yeter ki Yapısal reformlar gerçekleştirdiklerini, 25 öncelikli dönüşüm programı kapsamında yaklaşık 1.250 eylem planı açıkladıklarını belirten Babacan, bunun uzun bir emeğin sonucu olduğunu söyledi. Babacan, dış konjonktürün kolay olmadığı bir dönemden geçildiğini vurgulayarak, böylesine zor bir konjonktürde içeride çok Birçok olumsuzlukları atlattıklarını ifade eden Babacan, şunları kaydetti: 65 Türkiye’nin hukuk devleti olmak için verdiği mücadele çabası aynı gayrette devam etsin. Bütün bunlar gerçekleşirse bunların hepsini atlatırız." Sektörün GSYİH’deki payı artacak Babacan, inşaat sektörüne ilişkin açıklamalarda da bulunarak, sektörün çok önemli bir istihdam alanı olduğunu kaydetti. İnşaat sektörünün kentsel dönüşüm, alt yapı yatırımları dikkate alındığında milli gelirden aldığı payın gelecek dönemde artacağını, 2002 yılında toplam çalışanların %4,5’i inşaat sektöründe çalışırken, bu rakamın %7,4’e ulaşmış durumda olduğunu belirten Babacan, "Gelişmiş ülkelerde dahi inşaat sektörünün gayri safi yurt içi hasıla içindeki payı Türkiye'den daha yüksek. En gelişmiş ekonomilere baktığımızda, toplam milli gelirin %7-8'i gibi rakamların inşaat sektöründen oluştuğunu görüyoruz" dedi. İnşaat sektöründe haksızlıkların olmadığı, çok çalışanın bileğinin gücüyle, alnının teriyle para kazandığı bir yapının kendileri için önemli olduğuna değinen Babacan, "Bununla ilgili imar 66 uygulamaları başta olmak üzere bir yeni hazırlık yapmış durumdayız, Başbakanımızla beraber yaptığımız o geniş toplantıda aldığımız görüşler çerçevesinde bu yasal düzenlemenin de son şeklini verip TBMM'ye göndereceğiz" ifadesini kullandı. Özellikle kamu altyapı yatırımlarının şu anda dünyada sadece gelişmekte değil, gelişmiş ülkeler için de çok büyük ihtiyaç olduğunu aktaran Babacan bugün pek çok gelişmiş ülkenin altyapısında ciddi bir yıpranma söz konusu olması nedeni ile yenileme ihtiyacı olduğunu bu altyapı yatırımları akıllıca yapılırsa, sadece o altyapı yatırımı yapıldığı zamanki büyümeye katkısı değil, o altyapı yatırımının hizmet ettiği süre boyunca ekonomiye ve büyümeye katkısı olabileceğine vurgu yaptı. Ekonomide reformlar gerçekleşti İNTES Başkanı Celal Koloğlu, Başbakan Yardımcı Babacan’ın on üç yıldır ekonomiye yön verdiğini, başarılı politikaları sayesinde Türkiye son on üç yılda çok önemli değişikliklere tanık olduğunu söyledi. Güvenin, istikrarın, şeffaflığın ve mali istikrarın güçlü Türkiye ekonomisini oluşturduğunu belirten Koloğlu, şöyle konuştu: “2002 yılından beri yapısal reformlar kavramı dilimize yerleşti. Siyasette, eğitimde, adalet sisteminde, sosyal güvenlik alanında ve en önemlisi ekonomide reformlar gerçekleştirildi. Bu reformlar büyümemize destek veriyor. Dilimize yerleşen en önemli kavramlardan birisi de istikrar oldu. Siyasi istikrar ve güvenilir bir hukuk ortamı iş dünyasının vazgeçilmez beklentisidir. Zira, biz iş adamları yarını bugünden tahmin ederek hareket ederiz. Artık, bugün ortaya konulan politika hedeflerinin yarın da uygulanacağına güveniyoruz. Böylece yatırımlarımızda daha cesur davranıyoruz. Siyasi istikrarın ekonomiye yansımalarına hep birlikte tanık oluyoruz. Ekonomik istikrarla siyasi istikrarın birbirini tamamlayan unsurlar olduğunun bilincindeyiz.” Enflasyon ile mücadeleye kararlılıkla devam edilmesini son derece önemli gördüğünü belirten Koloğlu, “Para Politikasındaki sıkı duruş sayesinde kronik enflasyon günlerinin geride kaldığını görüyoruz.” dedi. Krizlerden ders çıkardık 1990’lı dönemlerde %90 seviyelerindeki enflasyon canavarı ile mücadeleyi unutmadıklarını anlatan Koloğlu, şöyle devam etti: “2001 krizinin yaşandığı dönemde enflasyon oranı %68,5 idi. Bugüne geldiğimizde Dünyadaki ekonomik krizlere rağmen 2014 yılında enflasyon oranı %8,17 olarak gerçekleşti. Mikro ve makro ihtiyati tedbirler ile finansal istikrarımız artıyor. Krizlerden ders çıkardık. Bankacılık sistemimiz sağlıklı ve güçlü yapısını koruyor. Cari açığımız, kamu borç stokumuz azalışını sürdürüyor. Küresel krizlere rağmen Türkiye dinamizmini tüm Dünyaya kanıtlar nitelikte reformlar gerçekleştiriyor. Kamu ve özel sektör yatırımlarımız artıyor. Güvenilir bir yatırım ortamını yakaladığımız gibi bürokraside ve şeffaflıkta da eskiye göre iyi bir süreçle yönetiliyoruz. Bu konuda yürütülecek eylem planları ile daha iyi bir aşamaya geleceğimize de inanıyorum.” 2008’de dünyada yaşanan krizin tüm ülkeleri derinden etkilediğini, hala Avrupa’nın durgunluktan çıkamadığını kaydeden Koloğlu, “İçinde bulunduğumuz coğrafya kritik günler geçiriyor. Irak’ta, Suriye’de gerginlikler devam ediyor. Rusya, en önemli ticaret ortaklarımızdan birisidir. Bu ülkede ekonomi ve dış siyasette sıkıntılar yaşanıyor.” dedi. Türkiye ekonomisini etkileyen sıkıntılara rağmen büyüme ve istihdam olanaklarının geliştiğini, 2010-2013 yılları arasında ortalama %6’lık, 2014 yılında ise %3 düzeyinde büyüme yaşandığını belirten Koloğlu şöyle konuştu: “Ancak, biz bu büyümeyi yeterli görmüyoruz. Genç nüfusumuzun istihdam olanaklarını geliştirmek için yüksek oranda büyümeliyiz. İstikrarlı büyüme oranları yakalamalıyız. İstikrarlı büyümenin yolu da yapısal reformlardan geçiyor. Başbakanımız Sayın Davutoğlu son dönemde eylem planlarını açıkladı. 1250 adet Eylem Planı ile Türkiye’miz köklü bir gelişime tanıklık edecek. Bu reformlara yönelik hazırlık önümüzdeki seçim sürecine rağmen yapılıyor. Türkiye için neredeyse unutulan kavramlardan birisi de seçim ekonomisi oldu. Seçimlere rağmen kayıt dışı ekonomi ile mücadelesini kararlılıkla devam edilmektedir. Kayıt dışı istihdamda da kat ettiğimiz mesafe çok önemlidir. 2000 yılında her iki çalışandan biri kayıt dışı idi. 2014 yılı için son açıklanan verilere göre bu rakam 67 %33,9 olarak gerçekleşti. Maliye politikalarındaki sıkı duruştan taviz verilmemesini önemli görüyoruz. Kamu borçları ve cari açığımız sürdürülebilir bir yapıya kavuşmuştur. Bütçe açıklarının gayri safi milli hasıla içerisindeki payı kademeli olarak azalmaktadır. Enflasyonla mücadelede para politikası etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Türkiye, yatırımlar için güvenli bir liman olma yolunda ilerlemektedir.” Türkiye markası tüm dünyada Elde edilen bu başarıda Başbakan Yardımcısı Babacan’ın uyguladığı ekonomi politikalarının katkısının büyük olduğunu vurgulayan Koloğlu, “Türkiye markası, tüm dünyaya yerleşmektedir.” dedi. İstanbul’un finans merkezi olma 68 yolunda ilerlediğini, uluslararası şirketlerin gözünün Türkiye’de olduğunu belirten Koloğlu şunları söyledi: “Zatıaliniz ve çalışma arkadaşlarınız sayesinde Türkiye G 20’nin başkanlığını yürütüyor. G 20 Başkanı olarak seçilmek Türkiye’nin mali piyasalarda güvenirliği açısından da önem arz etmektedir. Türkiye’nin güvenirliliği ise ülke kredi notumuzun yükselmesine katkı sağlayacaktır. Maalesef, Türkiye’nin kredi derecesi ekonomik gelişme sürecimizin gerisinde kalmaktadır. Bunun nedenlerini iyi analiz etmemiz gerekiyor. G 20'de de altyapı yatırımlarını temel bir öncelik alanı olarak ilan edilmesi de sektörümüz için önemli bir teşviktir. İnşaat sektörü Türkiye’nin en önemli teminatıdır. Sektörümüzün, istihdamın gelişimi açısından da önemli bir işlevi bulunuyor.” Hükümetin kalkınmada inşaat sektörü önemli bir araç olarak gördüğünü, bunun sektörün çalışma azmine dinamizm kattığını belirten Koloğlu, “Ulaştırma yapısında olağanüstü gelişmelere tanık olduk. Artık, inşaat sektörü olarak daha büyük düşünüyoruz.” dedi. Havalimanları, köprüler, otoyol projeleri ile Türkiye’nin ulaştırmada bölgesel üst olma hedefine yaklaştığını, enerji arz güvenliği için büyük ölçekli projelere imza atıldığını, sağlık ve eğitim gibi alanlarda altyapının güçlenmesine önem verildiğini anlatan Koloğlu, sağlıklı kentler inşa etmek için Cumhuriyet tarihinin en önemli seferberliğinin başlatıldığını söyledi. Türkiye’nin artık uzun vadeli hedeflere koşan bir ülke olduğunu belirten Koloğlu, şöyle konuştu: “Hep birlikte sağduyulu hareket etmemiz gereken günlerden geçiyoruz. Türkiye’nin başarısını gölgeleyecek gerilimlerden uzak durmak gerekiyor. Hak ve özgürlüklerin inşa edildiği bir hukuk devleti olmalıyız. Ekonomik kalkınmamızı hızlandırmalıyız. Tasarruf oranlarının Gayri Safi Milli Hasıla içerisindeki payı gelişmiş ülkelerin gerisinde kalıyor. Öncelikle tasarruf oranlarımızı hızla yükseltmemiz gerekiyor. Tasarruflar, yapılacak yatırımların garantisidir. Yeni yatırımlarla Türkiye büyüyecek, gelir dağılımı da iyileşecektir. Enerji kaynaklarımız sınırlı. Sınırlı olan kaynaklarımızı maksimum verimlilikte kullanmak zorundayız. Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacak adımları da hızla atmamız gerekiyor. Elde edilecek başarı enerji ithaline ayrılan kaynakların daha etkin kullanılmasının yolunu açacaktır. Türkiye sanayisi güçlü bir ülkedir. Ama Dünyada çok yüksek bir rekabet ortamı var. Bu rekabet ortamında ileri teknoloji üreten, yenilikçi, kalite ve verimlilik anlayışını ön plana alan üretim yapmalıyız. Eğitimin seviyesini ve niteliğini arttırmak için her türlü çabayı göstermeliyiz. Eğitimli nüfus çalışma hayatında nitelikli iş gücü istihdamı anlamına geliyor. İşgücünün verimliliği ve kalitesi rekabetin temel koşuludur. Ülkemizde mesleki yeterlilik sisteminin geliştirilmesine yönelik çalışmalar nitelikli iş gücünün teminatıdır. Mesleki Yeterlilik Sisteminin en önemli parçası belgeli işgücü çalıştırılmasıdır. Biz bu konuda tüm çalışmalarımızı tamamladık. On bir ilimizde merkezlerimiz hazır. 2015 yılında tüm işçilerimiz akredite belge sahibi olacak. Türkiye’miz kaliteli ve verimli işgücü ile hedeflerine koşacak.” Toplantı Başbakan Yardımcısı Ali Babacan adına Orman ve Su İşleri Bakanlığı Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği Kampanyası kapsamında fidan dikilmesi için yapılan bağışa ilişkin sertifikaların sunulması ile sona erdi. 69 TOPLANTI İNTES Yüksek Danışma Kurulu Toplantısı Yüksek Danışma Kurulu Başkanı Ahmet Çelik, müteahhitliğin gelişiminin Cumhuriyetin ilk yıllarında başladığını belirtti, “Cumhuriyetin getirdiği bu imkânın arkasında Atatürk vardır” dedi. 70 İNTES Yüksek Danışma Kurulu 13 Nisan 2015 Pazartesi günü Swiss Otel’de yapıldı. Kurul Başkanı Ahmet Çelik, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, “Müteahhitliğin gelişimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında başladı. Cumhuriyetin getirdiği bu imkânın arkasında Atatürk vardır” dedi. O yıllarda geçerli olan taşıtın demiryolları olduğunu ve 1927 yılında bugünkü yap-işlete benzer bir düzen geliştirildiğini belirten Çelik şunları söyledi: “ O zaman yerli sermaye yoktu. Kaynak araştırması yapıldı. 1933 yılında devlet demiryolları istikraz tahvili çıkarıldı. O süreçte yüzde 40 ile yüzde 60 oranında daha ucuz demiryolu yapımına başlandı.” Türk müteahhitlerinin ilk yurtdışı işinin Libya’nın Tripoli limanı olduğunu, Moskova’da da işler alındığını kaydeden Çelik, Kuzey Afrika ve Suudi Arabistan’da kısa süren çalışmalar olduğunu söyledi. Çelik, demiryollarından sonra, karayollarına ağırlık verildiğini, DSİ’nin sulama kanalları projeleriyle birlikte Türkiye’nin kabuk değiştirdiğini belirtti. Çelik’in toplantıyı açış konuşmasından sonra konuk konuşmacı, gazeteci-yazar Prof. Dr. Güngör Uras söz aldı. Prof. Uras, “Cefa çeken demiryolları ve karayolu müteahhitleri biz unuttuk” diyerek konuşmasına başladı. Güngör Uras inşaat sektörünün kedine has özelikleri olduğunu belirterek : “Büyük kamu projelerinde inşaat şirketlerine ödemelerin tamamı eskisi gibi bütçeden yapılmıyor. Bütçeden ödemeler gecikmeli de olsa, inşaat firmaları için güvencedir. Şimdilerde büyük kamu projelerinde finansman temini yükü inşaat firmalarının üzerinde kalıyor. Bu ise ihaleyi aldıktan, riski üstlendikten sonra inşaat firmalarının yerli ve yabancı bankalardan finansman arayışına yönelmelerini zorunlu kılıyor” dedi. Bugün Türkiye’nin en önemli sorununun “Döviz Sorunu” olduğunu vurgulayan Prof. Uras şöyle konuştu: "Döviz hareketlerine karşı hazırlıklı olmak gerekir. Dolar güçleniyor, euro batıyor. Paralar yatırıma gidemeyince finans sektörüne gidiyor. Doların sürekli değer 71 Prof. Güngör Uras:Türk ekonomisinde çok büyük bir kriz olmaz. 72 kazanmasını ABD ekonomisi ne kadar hazmedebilir? AB ülkeleri döviz fazlası veriyor. İşte o nedenle günümüzde her sektörde, ama öncelikle inşaat sektöründe en önemli konu, ”fon akımı” nı dengeleme konusudur. İnşaat firmaları kendi sektörleri dışında işleri olsun olmasın, çok iyi fon akımı kurma ve yönetme işini öncelikli ve olmaz ise olmaz bir iş olarak ele almak zorundadır. Fon akımının bozulması, en güçlü imkânlara sahip firmalarda bile kısa sürede firmanın sarsılmasına yol açabilir. Özellikle müteahhit firmaları, dolar ile iş alıp dolarla kredi kullanıyorlar, ama getirileri Türk lirası. O nedenle müteahhitlik sektörünün fon akımı sistemini iyi kurmaları şart. Risk orada. Varlığınızın olması bir şey ifade etmiyor. Varlığı nakde çevirme imkânı çok önemli. Büyüklük ve iş hacmi her zaman bir şey ifade etmiyor." İnşaat sektöründeki firmaların farklı alanlara da yöneldiklerini aktaran Uras büyümeye katkı açısından olumlu bir şey olduğunu ifade etti. Özellikle son yıllarda sanayi kesimindeki üretim yavaşlaması nedeniyle konut inşaatı faaliyetleri önem kazanırken, iktidar büyük projeler adı ile ekonomik ölçekli yeni yatırımları devreye koymaya başladığını vurgulayan Uras “Türkiye, şu anda inşaat sektörü faaliyetlerine mecbur durumda. Sektör, sabit fiyatlarla 2014 yılında yüzde 10’luk bir pay aldı. İnşaat sektörünün ağırlığı bir süre daha devam edecek. Büyük projeler devam edecek. Bu büyük işlerin finansmanını doğru sağlamak önemli. “dedi. Uras, hükümet tarafından inşaat sektörüne önem verilmesinin bürokratik engellerin en aza inmesine yol açtığını belirterek “Ne var ki konut yatırımlarında imar mevzuatının, büyük yatırımlarda çevre tepkilerinin inşaat şirketlerinde projelerin zamanında gerçekleşmesini engelleyici etkileri devam etmektedir” dedi. Ekonomide Büyük Kriz Olmaz Prof. Güngör Uras, Türk ekonomisine yönelik görüşlerini açıklarken, “ Türk ekonomisinde çok büyük bir kriz olmaz.” dedi. Uras, ekonomi konusunda da şunları kaydetti: “Şimdi dövizin bulunmamasından kaynaklanan bir kriz yok. Türk ekonomisinin en önemli sorunu, konut sektöründe inşaat sanayinde bir markanın sarsıntı geçirmesidir. Bu çok büyük bir risktir. Onun dışında kısa dönemde risk görmüyorum. Türkiye 2015 yılında yüzde 2-3 bandında büyür, bu büyüme yetersizdir, ama şu anda başka çare yoktur.” Grant Thornton’un Suistimal Araştırması Türkiye’de 1986 yılından beri hizmet vermekte olan uluslararası şirket Grant Thornton’un Türkiye Vergi Hizmetleri Başkanı Emin Taylan da toplantıda şirketlerde yapılan suistimaller ile ilgili yapılan araştırma hakkında bilgiler verdi. Taylan, dünyada yaşanan ekonomik krizin ve Arap Baharının müteahhitleri çok ciddi biçimde etkilediğini söyledi. Şirketler içindeki suistimaller konusunda Grant Thornton’un araştırma raporunun içeriğini değerlendiren Taylan, inşaat sektörünün şirketlerin içindekiler tarafından suistimale açık önde gelen sektör olarak göründüğünü söyledi. Suistimal Uzmanları Dermeği’nin araştırmasına göre, suistimallerin ağırlıklı olarak 31- 45 yaş grubunda oluyor, unvan ve yetki yükselmesi suistimal ihtimalini artırıyor. Araştırma, Türkiye’de şirketlerin %93’ünün suistimallerin önemli bir sorun olduğunu belirtiyor. Taylan’ın aktardığı bilgiye göre, Türkiye’de suistimal davalarının %3,4’ü inşaat sektöründe gerçekleşmiş durumda. Dünyada suistimaller nedeniyle kaybın 800 milyar dolar olduğu belirtiliyor. 2025 yılında dünyada suistimaller nedeniyle kayıp 1,5 trilyon dolar bulacak. Taylan’ın aktardığı bilgilere göre şirketlerde yaşanan suistimaller, fatura suistimali, sözleşme hilesi, rüşvet, hayali fatura, hırsızlık ve yanlış temsilden kaynaklanıyor. Grant Thornton Vergi Hizmetleri Başkanı Emin Taylan, konuşmasında suistimalleri azaltmak için alınabilecek önlemleri de aktardı. Taylan, 2014 araştırma raporu sonuçlarına göre, suistimallerde %42’lik grubun alt, %36’lık grubun orta seviye ve %19’luk grubun ise üst seviye yöneticileri olduğunu da açıkladı. 73 İNŞAAT SANAYİCİLERİ NUR İNŞAAT VE SANAYİ A.Ş. Kuruluş Tarihi 1975 Firma yetkilileri Ahmet YAVUZ Yönetim Kurulu Başkanı Serap Yavuz KILINÇ Yönetim Kurulu Üyesi Elif Yavuz YAMAN Yönetim Kurulu Üyesi İletişim Bilgileri Mahatma Gandhi Caddesi No:31 06700 Gaziosmanpaşa /Ankara T: 0 312 447 45 75 F: 0 312 447 40 15 [email protected] www.nurinsaat.com.tr 74 Faaliyet Alanları Su Kaynaklarının Gelişimi ve Yönetimi Barajlar, Hidroelektrik Santraller Sulama Sistemleri Taşkın Koruma Tesisleri Dere Islahı Derivasyon, Su Alma Yapıları Su Temin Projeleri Ana Su İletim Hatları Su Şebeke Sistemleri İçme Suyu Arıtma Tesisleri Depolar Pompa İstasyonları BSA KANALI 1. BÖLÜM, KONYA,TÜRKİYE FETHİYE YUKARI AKÇAY SULAMA KANALI, MUĞLA, TÜRKİYE Rüzgâr Enerjisi Rüzgâr Çiftliği İçin Yer Seçimi Ölçüm İstasyonu Ekipman Temin ve Montajı Rüzgâr Verilerinin Toplanması Rüzgâr Verilerinin Değerlendirilmesi İlgili Ekipmanların Temini Elektro-mekanik Ekipmanların Montajı Tesis İşletim ve Bakımı KIBRIS SULAMA KANALI SHOPPING CENTER, KOCAELİ, TÜRKİYE Yurt dışında ilk üstlenilen proje Derivasyon Kanalı, Regülatör ve Sulama İnşaatı Lefke/Kıbrıs Ticari Yapılar ve Konut Arsa Geliştirme Değerleme Fizibilite Projelendirme İnşaat Yapım ve Yönetimi Gruba dâhil firmalar, Nur Enerji A.Ş. Aytaş İnşaat Ve Sanayi A.Ş Skala Internatıonal Ltd. Şti. (Kardeş Kuruluş) İlk üstlenilen proje Regülatör ve Sol Sahil Sulama İnşaatı Denizli - Çürüksu 75 İNŞAAT SANAYİCİLERİ GÜVENSOY İNŞAAT ve SANAYİ A.Ş. Kuruluş Tarihi 1987 Firma Yetkilileri Gültekin GÜVENSOY Yönetim Kurulu Başkanı - Genel Müdür Faaliyet Alanları Altyapı İşleri Yollar, Köprüler, Tüneller Barajlar İçmesuyu Atıksu tesisleri Başar GÜVENSOY Yönetim Kurulu Üyesi Işıl Barlık GÜVENSOY Yönetim Kurulu Üyesi İletişim Bilgileri Oran Mah. Rafet Canıtez Cad. No: 61 Çankaya/ ANKARA T: 0 312 491 60 60 F: 0 312 491 94 94 İ[email protected] www.guvensoyinsaat.com Üstyapı İşleri Çevre Düzenlemesi Restorasyon Tesis Otel ve Konut İnşaatı. Alışveriş Merkezi Madencilik Kum Ocakları Mermer Fabrikaları Granit Ocakları Turizm Kar`s Otel Casa Costa Hotel Gıda Koffieboon 76 KAR'S OTEL, KARS KALECİK BARAJI, ANKARA CASA COSTA HOTEL, BODRUM, MUĞLA Gruba dâhil firmalar, Güvensoy Madencilik Gıda ve Sanayi A.Ş. GG Turizm Yatırım İşletmeleri A.Ş. GG Başar İnş.ve Yapı Malz.Tic.Ltd.Şti. Güvensoy Kum San. ve Tic. Ltd. Şti. Koçkar Yapı Malzemeleri İnş. ve Tic. Ltd. Şti. İlk üstlenilen proje Köse Barajı İnşaatı - Köse / Gümüşhane Yurtdışında ilk üstlenilen proje All Rumman ve Abu Shaybah Barajları - Libya KIZILAY AVM, ANKARA 77 İNŞAAT SANAYİCİLERİ İSMAİL ÇELİK İNŞAAT SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. Kuruluş Tarihi 1991 Firma Yetkilileri İsmail ÇELİK Genel Müdür Ebru ÇELİK CEYLAN Genel Müdür Yardımcısı Burak ÇELİK Genel Müdür Yardımcısı Faaliyet Alanları Su Yapıları Barajlar Üstyapı Konut Kompleksleri Sosyal ve Kültürel Tesisler İdari Binalar Eğitim Tesisleri Turizm Tesisleri Ticari ve Endüstriyel Yapılar Nevzat YALÇIN Genel Koordinatör İletişim Bilgileri Mebusevleri Şerefli Sok. No:13 06580 Tandoğan / ANKARA T: 0 312 215 77 67 F: 0 312 212 07 23 [email protected] www.ismailcelikinsaat.com.tr 78 Su İşleri Barajlar ve Hidroelektrik Santralleri Sulama ve Drenaj Şebekeleri Derivasyon ve Sulama Tünelleri Pompa İstasyonları Taşkın Koruma Tesisleri KAPIKAYA BARAJ İNŞAATI, MALATYA DAPHAN OVASI CAZİBE SULAMASI 2. KISIM İNŞAATI, ERZURUM Altyapı Kanalizasyon Şebekeleri Yağmursuyu Şebekeleri İçmesuyu ve Atıksu Arıtma Tesisleri Boru Hatları ÇALKIŞLA HİDROELEKTRİK SANTRALİ MİVARA LUXURY RESORT & SPA, MİVARA VILLAS, BODRUM, MUĞLA İlk üstlenilen proje Bolu - Göynük Çayköy Göleti İnşaatı Bolu Daphan Cazibe Sulaması 1. Kısım İnşaatı Erzurum Ulaşım Yollar Köprüler Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler İÇ-EN Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. İÇ-AK Petrol Ürünleri Otomotiv Makina İmalat Taşımacılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ÇELBEN Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. H.G. Enerji Elektrik Üretim Sanayi ve Ticaret A.Ş H.G.Ç. Toptan Elektrik Enerji ve Ticaret A.Ş. Özel Denizli Cerrahi Hastanesi İÇ-ME Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. 79 İNŞAAT SANAYİCİLERİ AYYILDIZLAR İNŞAAT ve TİCARET A.Ş. Kuruluş Tarihi 1990 Firma yetkilileri Şen Murat AYYILDIZ Yönetim Kurulu Başkanı Ali İhsan AYYILDIZ Yönetim Kurulu Üyesi Orhan Savaş AYYILDIZ Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Hüseyin AYYILDIZ Yönetim Kurulu Üyesi Osman Aslan AYYILDIZ Yönetim Kurulu Üyesi İletişim Bilgileri Huzur Mahallesi Fatih Caddesi Umar Sokak No: 2/5 4. Levent - Sarıyer / İSTANBUL T : 0 212 284 21 83 pbx F: 0 212 284 21 88 [email protected] www.ayyildizlarinsaat.com 80 Faaliyet Alanları Havaalanları Sosyal Konutlar Hastaneler, Laboratuvarlar ve Okullar Bankalar ve İş Merkezleri Alışveriş Merkezleri Otel ve Kongre Merkezleri Ticari ve Endüstriyel Yapılar Prefabrike Binalar Sulama ve Drenaj Şebekeleri İçme Suyu ve Arıtma Tesisleri Kanalizasyon, Arıtma Tesisleri Karayolları, Köprüler ve Tüneller Elektrik ve Telefon Hatları Petrol - Doğal Gaz Boru Hatları Pompa ve Regülatör İstasyonları Liman ve Kuru Liman Altyapılar Prefabrik Beton Yapı Elemanları Çelik Konstrüksiyon İmalat ve Montaj Savunma Sanayi ve Güvenlik Sistemleri (Malzemeleri) EGS KONGRE MERKEZİ VE SERGİ FUAR SALONU İNŞAATI, DENİZLİ EFES KONGRE MERKEZİ, KUŞADASI, AYDIN TÜBİTAK ULUSAL METROLOJİ ENSTİTÜSÜ YENİ METROLOJİ BİNALARI KOMPLEKSİ, GEBZE, KOCAELİ Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler Ayyıldızlar İnşaat ve Ticaret A.Ş. Kataş İnşaat Savunma Sanayi ve Ticaret A.Ş. Esay İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. Ayeka İnşaat Teks. ve Turz. Tic. Ltd. Şti. Hamsi İnşaat Müş. Hiz. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. Approval İnş. Yapı Mal. San. ve Dış. Tic. Ltd. Şti. ENKA - AYYILDIZLAR Ortka Girişimi NUJWM Libya Constructıon Co. İlk üstlenilen proje Gaziosmanpaşa Belediye Başkanlığı 50. Yıl Mahallesi 4. Bölge Yol İnşaatı Gaziosmanpaşa / İstanbul Yurt dışında ilk üstlenilen proje Philipp Holzmann AG Münih Belediyesi 400 Konut İnşaatı Münih / Almanya 81 İNŞAAT SANAYİCİLERİ KURT İNŞAAT SAN. TİC. LTD. ŞTİ. Kuruluş Tarihi 1980 Firma Yetkilileri Haydar KURT Genel Müdür, Şirket Ortağı Emir KURT Şirket Ortağı Kemal KURT Şirket Ortağı İletişim Bilgileri Silifke Caddesi No:215/1 MERSİN T: 0 324 325 31 45 F: 0 324 326 15 83 www.kurtgroup.com 82 Faaliyet Alanları Baraj ve Hidroelektrik Santral İnşaatı Sulama Şebekeleri Yol Konut İçmesuyu İnşaatı Teknolojik Sera Tesisleri İthalat İhracat Tarım ve Hayvancılık AFYON TEKNOLOJİK SERA TESİSLERİ GAZİANTEP KAYACIK SULAMASI TARSUS NARENCİYE BAHÇELERİ HATAY BÜYÜK KARAÇAY SULAMASI Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler Kurt İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. Mehmet Kurt Tarım Ürünleri Ltd. Şti. Kurt Gurme Tarımsal Üretim Afyon Teknolojik Sera Tesisleri İlk üstlenilen proje 1981 yılında Kayseri Kovalı Sulaması 83 İNŞAAT SANAYİCİLERİ ÖZALTIN HOLDİNG A.Ş. Kuruluş Tarihi 1965 Firma Yetkilileri Nuri Özaltın Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Özaltın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nurettin Özaltın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İletişim Bilgileri Nene Hatun Caddesi No: 115 06680 Çankaya, Ankara T: 0 312 466 40 20 F: 0 312 427 06 04 [email protected] www.ozaltin.com.tr 84 Faaliyet Alanları İnşaat Ulaşım Enerji Turizm Tarım KİĞİ BARAJI VE HES BEYHAN I BARAJI VE HES Gruba dâhil firmalar, ortak girişimler Özaltın İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş. Özaltın Gayrimenkul ve Emlak A.Ş. Özaltın Enerji Üretim ve İnşaat A.Ş. Özaltın Otel İşletmeleri A.Ş. Özaltın Seracılık ve Ticaret A.Ş. Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş. Kalehan Enerji Üretim A.Ş. Enova Enerji Üretim A.Ş. Betuyab Belek Yatırımcıları Turizm Ortak Girişimi A.Ş. Özaltın - Yüksel Ortak Girişimi Özaltın - Samsung - Cengiz Ortak Girişimi Özaltın - Cengiz Ortak Girişimi Özaltın - Cengiz - Mapa Ortak Girişimi Özaltın - Mön Ortak Girişimi Özaltın - Cengiz - Makyol - Kiska Ortak Girişimi Özaltın - Hcc - Spas Ortak Girişimi Enova Elektrik Toptan Satış A.Ş. CEYHAN I BARAJI VE HES GEBZE - ORHANGAZİ OTOYOLU, KESİM IV İlk üstlenilen proje Ziraat Bankası Nizip İdare Binası İnşaatı Yurt dışında ilk üstlenilen proje Al-Wehdah Barajı – Ürdün Yurt dışında faaliyet gösterilen ülkeler Al-Wehdah Barajı – Ürdün (Altyapı) Toplu Konut Projesi – Minsk, Belarus (Üstyapı) Derne Kenti Altyapı Projesi – Libya (Altyapı) Sawalkot Barajı ve HES – Hindistan (Altyapı) Souktleta Barajı – Cezayir (Altyapı) 85 RESTORASYON * Bilgiler ve resimler Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 2. Bölge Müdürlüğü tarafından alınmıştır. Sinan'ın eşsiz eserlerinden; Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi* Mihrimah Sultan Külliyesi ve külliyeyi oluşturan yapılar Kuban; Mihrimah Sultan Külliyesi’nin Üsküdar meydanında yer aldığını söyleyerek, Sinan’ın Külliyeyi, Şehzade Camii ile aynı zamanda bitirdiğini ve İstanbul fizyonomisinin Anadolu yakasındaki önemli öğelerinden biri olduğunu belirtir. (Kuban, 1994:456) Kuban ayrıca; Mihrimah Sultan Külliyesi’nin eski gravürlerde de görüldüğü gibi, kıyıya çok yakın bir set üzerinde denize açılan çift revaklı son 86 cemaat mahallini örten büyük saçağı ve köşkü ile Boğaz’ın başlangıcında, bugünkünden de etkili olağanüstü bir mimari gösteri olarak betimlerken; (Kuban; 1998:97) 16.yüzyılın birinci yarısında henüz boş olan Üsküdar kıyılarında, Mihrimah Sultan’ın bir sarayı olduğundan bahsetmektedir. (Kuban, 1997:74) Cantay’ın ifadesiyle; Mimar Sinan, Şehzade Külliyesi’ni inşa ettiği yıllarda, Üsküdar’da Mihrimah Sultan Külliyesi (İskele Camii ve Külliyesi) (Milâdî 1547 Hicrî 954)’ni de inşa etmektedir. Cantay’a göre; sarp ve dar bir kıyı düzlüğüne inşa edilen külliyenin yapıları, cami, medrese, imaret, hamam, mektep ve Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın türbesidir. Ayrıca; külliyede cami eksenine dik bir eksenle konumlanan medrese, doğuda yer almıştır. Giriş kanadında, mekânsız bir sıra revakı vardır. Dersane, iki yanındaki dehlizlerle, ayrı bir birim oluşturur. Kıble yönünde, altı dükkanlı, iki hacimli mektep yer almıştır. Günümüze ulaşmayan tabhane ve imaret, caminin batısında paralel bir eksen meydana getirmektedir.(Cantay, 2002:60) Caminin istalaktitli cümle kapısının üzerindeki kitabede; Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı, Rüstem Paşa'nın karısı Mihr-i mah Sultan tarafından yaptırıldığı ve 1548 yılı Temmuz ayında bittiği yazılıdır. (Konyalı,1976:217) Peçevi; ise “Mihrimah Sultan için Üsküdar’da lebideryada vaki iki bab kervansaray ve medrese, mektep, cami ve imaret serapa ol padişahın hayratından mahsup olup cümlesi kendi fermanı şerifleriyle ve ekser masarif ve levazımları canibi ailelerinden verilmekle bina olunmuştur.” diyerek külliyenin Kanuni tarafından kızı için yaptırılmış olduğunu yazar. (Kuban; 1994:456) Diğer bir açıklamayla; Prof. Dr. Abdullah Kuran; Mimar Sinan’ın ilk selâtin külliyelerinden biri olan Üsküdar Mihrimah Sultan Küliyesi’nin dağınık yapı topluluğundan oluştuğunu belirterek, Üsküdar İskele Meydanı’ndaki Mihrimah Sultan Külliyesi’nin, simetrik ve dik açılı bir yerleşim düzenine göre kurulmadığını söyler, 1540’lı yıllardaki külliyenin asimetrik yerleşim sistemiyle Sinan’ın rahat bir tutum içinde olduğuna işaret eder. “Yan yana duran cami ile medrese paralel eksenler üzerinde yer almazlar. Medrese camie göre kuzeye dönüktür. Caminin güneyinde bulunan mekteb de caminin kıble ekseninden kaçmıştır.” diyerek bu ifadesini daha da destekler. (Kuran,1988:167) Cansever’in ifadesine göre; “Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan adına 1542’de inşaatına başlanan külliye, Üsküdar’ın önemli bir birimi olarak cami, medrese, sıbyan mektebi, hamam, tabhane, imaret ve handan oluşmuştur. Bugün külliyenin sadece cami ve medresesi ayaktadır… Külliyenin inşa edildiği tarihte denize ne kadar yakın olduğu bilinmemekle birlikte; 18. asır başında gerçekleştirilen meydan çeşmesinin konumu, o tarihlerde caminin üzerinde yer aldığı set ile deniz 87 arasında bir miktar alan bulunduğunu göstermektedir. (Cansever; 2005:121) Vakfiyesine göre bu külliye; bir cami, bir dersane ve 16 hücreli medrese, sekiz odalı misafirhane, bir kiler, bir ambar ve bir ahurdan oluşmuş iken; (Konyalı,1976:214) günümüzde ise olmayan yapılar vardır: Han, imaret ve tabhane. Bunlar arazinin deniz kenarındaki konumuna göre kıyı boyunca dizilmiş olabilirler. Tabhanenin 1772’de çıkan yangında çevresindeki dükkanlarla birlikte yandığı bilinmektedir. Han’ın arsası 19.yy sonu haritalarında gözükür. (Kuban, 1997:63) Üsküdar Mihrimah Sultan Camii Bu caminin adı bir vakfiyesinde, Tezkiret-ül-Bünyan (Yapılar Kitabı) ve devrinin bir çok arşiv vesikalarında Mihr-i mah şeklinde yazılır. Üsküdar Sultantepesinin eteğinde hakim bir sed üzerine kurulan bu cami Üsküdar İskelesi'nde ve Sultan lll. Ahmet Çeşmesi'nin karşısındadır. (Konyalı,1976:213) Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bu cami hakkında şunları 88 yazmıştır: “Mihrimah Sultan Camii iskele başındadır. Bu camii Sultan Süleyman 954 tarihinde yaptırıp sevabını kerimesi Sultan merhumenin ruhuna hediye etmiştir.” (Konyalı,1976:224) Benzer bir ifadeyle Ayvansarayi; bânîyesinin Mihrimâh Sultân, Sultân Süleymân Hân-ı Kad’im hazretlerinin ker’ime-i muhteremeleri ve Rüstem Paşa’nın dahi halîle-i mükerremeleri olduğunu, bu câmi-i şerîfin 954 (1548) târihinde Rüstem Paşa’nın sadâret-i ûlâlarındatekmîletdirmiş, leb-i deryâdavâki olduğunu açıklamaktadır. (Ayvansarayi, vd.,2001:592) Camii'nin Mimari Özellikleri a) Plan Özellikleri Kuran; caminin orta kubbesinin yanlarında ve kıble yönünde yarım kubbeli ve yarım kubbeler arasında küçük kubbeli birimler bulunduğunu, iki minareli, çift revaklı bir selâtin camii olduğunu, şadırvanının son cemaat yerinin önünde, kıble ekseni üzerinde yer aldığını, dış revakının geniş saçaklı çatısı kuzeye doğru çıkıntı yaparak şadırvanın da üstünü örttüğünü belirtir. (Kuran, 1988:201) Mihrimah Sultan Camii’nde dikkati çeken en önemli özellik;Mimar Sinan’ın aynı zamanda inşa ettiği Şehzade Camii’nde uyguladığı dört yarım kubbeli merkezi plan şemasından farklı olarak, bu camide giriş aksındaki yarım kubbeyi kaldırmış ve son cemaat yerinden doğrudan büyük kubbe altına girilen bir ibadet mekanı gerçekleştirmiş olmasıdır. (Kuban;1997:74) Günay’ın açıklamasına göre; Sinan’ın ilk tasarladığı yarım kubbeli cami olan bu yapıda orta kubbe üç yandan yarım kubbelerle desteklenir. Böylece mekan enine gelişir. Camiye girilir girilmez kubbe altına gelindiğinden derinlik etkisi çok sığdır. Ancak yalın bir mekan insanı birdenbire sarar. (Günay, 2005:52) Böylece sadece kubbenin daha etkili olduğu bir hacim elde etmenin yanında caminin kullanılışı, safların oluşması açısından her zaman yeğlenen enine bir namaz mekanı fikrini de gerçekleştirmiş olur. (Kuban; 1998 :98) Cansever de benzer bir ifadeyle; Sinan’ın Mihrimah Sultan Camii’nde farklı bir yaklaşım benimsediğinden bahseder. Esere özel bir karakter kazandıran merkezi kubbe, mihrap cephesi ve yan cephelerde yarım kubbelerle, giriş cephesinde ise sadece taşıyıcı kalın bir duvarla desteklenmiş, bu durumda kubbe kaidesi, bir kare plandan denize doğru uzayan bir dikdörtgene dönüşmüştür. (Cansever; 2005 :121) Konyalı, caminin; kasnağında onaltı pencere bulunan tek büyük kubbe ile örtüldüğünü belirterek; (Konyalı,1976:219) bu kubbeye kıble tarafında, sağ ve sol yanlarında, önlerinde dörder pencere bulunan üç yarım kubbenin dayanmakta olduğunu, bunun ana kubbeye bambaşka ve ihtişamlı bir görünüş sağladığından bahseder. Ayrıca; bu yarım kubbeleri üçer istalaktit salkımı sarkan üçer pencereli ikişer mini mini kubbe daha beslemektedir. (Konyalı,1976:220) Kubbe çapını; Aslanapa 10 metre olarak belirtirken, (Aslanapa; 1986:190) Müfit Yorulmaz 11.07 metre, Nafız Çamlıbel 11.85 metre, Ali Saim Ülgen ise 11.10 metre olduğunu yazar. (Günay; 2005:184) Aslanapa’ya göre, 10 metre çapındaki orta kubbe, dörtlü yonca yaprağı şemasında iki paye ile giriş tarafındaki iki duvar payesine kemerlerle oturtulmuştur. (Aslanapa; 1986:190) Yarım kubbe ve köşe kubbelerin bulunmadığı ön cephede, altı sütun üzerine beş kubbeli son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat kubbelerinden yukarıya yükselen taş cephesi keskin köşeleri ve dışarıya akseden kemer profili ile sert ve kapalı bir etki bırakır. Bu etki, son cemaat yerinin çevresinde orta ekseni çıkıntılı ikinci bir saçak ile (Günay; 2005:52) taş duvar yüzeyinde altta beş yuvarlak pencere, üstte iki yuvarlak pencere arasında bir sivri kemerli pencere ve bunların geometrik alçı şebekeleri ile yumuşatılmak istenmiştir. (Aslanapa; 1986:192) Yapının mihrap cephesi, yarım kubbe, eksedralar, küçük kubbeler, kemerli ve yuvarlak üst pencereler ve kademeli duvarı ile hareketlendirilmiştir.(Günay; 2005:52) Kesme küfeki taşından yapılmış olan Mihrimah Sultan Camii’nin sağında ve solunda kapıları son cemaat yerine açılan muntazam kesme taşla yapılmış tam şerefeli sülün endamlı iki minaresi vardır. Şerefe altları çok güzeldir. (Konyalı,1976:221) c) İç Mekan ve Bezeme Özellikleri Konyalı; caminin mihrap ve minberini şöyle tarif eder: “Mihrap mermerden ve istalaktitlidir. Minber de som mermerden yapılmıştır. Şebekelerinde onüçerşualı yıldızlar ve hendesi şekiller vardır. Minberin basamaklarının altları zambak şeklinde oyulmuştur. Külah direkleri kırmızı somakidendir. (Konyalı,1976:221) Mermer Minber ve Ahşap Vaaz Kürsüsü (2011-2012 Fotoğraf: Ezgi Gürbüz) Kuban ahşap vaaz kürsüsünü; kakma tekniği ve iyi bir işçilikle yapılmış olarak nitelerken; (Kuban; 1997:76) Aslanapa da benzer bir ifadeyle; ağaç işçiliğinin güzel eserlerinden biri olduğunu, geometrik geçmeler ile yer yer fildişi ve sedef kakmalarla zenginleştirildiğini belirtir. (Aslanapa; 1986:193) Pencere kanatlarını (kündekâri) Konyalı; fildişi, sedef ve abanoz ile kakmalı olarak betimlerken, kapı kanatlarının kemik, fildişi ve abanoz oymalarla süslendiğinden bahseder. Bilhassa kenarlarının çok nefis olduğunu, beş şualı fildişi yıldızlarının ortalarına fırçanın 89 ve kalemin bile zor yapabileceği altışar şualı yıldızların işlendiğini, iki büyük göbeğinin de şâhaser olduğunu ve kanatlarına fildişi ile Kelime-i Tevhid işlendiğini anlatır. (Konyalı,1976:221) Benzer bir ifadeyi Aslanapa da kullanarak; kapı kanatlarının kündekâri (parçalı) teknikte, geometrik yıldız ve altıgenlerden meydana geldiğini, sedef kakmalarla renklendirildiğini, serenlerinin rumi ve kıvrık dallardan oymalı olduğundan bahseder. (Aslanapa; 1986:193) Kuban; bezemesel programın özgün öğeleriyle çağını yansıttığını ifade ederken, (Kuban;1998:98) aynı şekilde Aslanapa da; kubbedeki yazı ve süslemelerin özgün olduğunu söyler. (Aslanapa; 1986:192) Mihrimah Sultan Camii’nin Günümüz Restorasyonunda Yapılan Uygulamalar: Mihrimah Sultan Camii; hem mimarlık hem de sanat tarihi yönünden ve üzerinde yer aldığı üsküdar topografyası ve 90 şehir dokusundaki durumu ile birlikte, Sinan Külliyesi'nin bir parçası olduğundan dolayı önem taşımaktadır. Bu nedenle eserin kimliğine uygun olarak restore edilmesi ve yapılan uygulamaların görsel ve yazılı biçimde belgelenerek arşivlenmesine dikkat edilmiştir. Caminin önemi gözetilerek, onun günümüze ulaşabilmiş özgünlüğünü ve bütünlüğünü koruyarak gelecek kuşaklara aktarabilmek amaçlanmıştır. Çalışmaların tamamı, İstanbul VI Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı ile oluşturulması uygun görülen; bilim kurulu denetiminde yapılmıştır. Bilim kurulunda; mimari danışman olarak Prof Dr. Kutgün Eyüpgiller; Sanat tarihi danışmanı olarak Prof. Dr. Baha Tanman; konservasyon uzmanı olarak Doç. Dr. Ahmet Güleç, statik danışman olarak ise Prof. Dr. Turgut Kocatürk görevlendirilmiştir. Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nin restorasyonuna 2012 yılı Ocak ayında başlanılmıştır. Üst örtüde bulunan kurşun kaplama sökülerek orjinaline uygun 2 mm. kalınlığında kurşun kaplama yenilenmmiştir. Ana kubbe ve minarelerdeki bakır alemlerin temizlik, bakım ve onarımları yapılmış, 23,75 karatlık altın varak uygulanarak yerlerine takılmıştır. Ahşap saçakta bulunan çürümüş ve özelliğini yitirmiş taşıyıcılar orjinaline uygun olarak yenilenmiştir. Ana kubbe taşıyıcı kemerlerde ve tamburlarında bulunan küfeki taşı kaplamada özelliğini yitirmiş olan kısımlar değiştirilmiştir. Kullanılan küfeki taşları yapılan analizler sonucunda orjinaline uygun olan Kırklareli’ne bağlı Pınarhisar bölgesinden getirtilmiştir. Cami cephesinde bulunan dışlık pencereler orjinaline uygun olarak yenilenmiş, şişe dibi camları Paşabahçe Cam Fabrikası'nda imal edilmiştir. Cami içinde bulunan müzeyyen içlik pencerelerin temizlikleri yapılarak, dökülmüş ve kırılmış olan camlarının taksimatları orjinaline uygun İtalya'dan getirtilen renkli camlar ile yenilenmiştir. üzerindeki bezemelerde Süleyman Mührü motifli rozetlerdeki fildişi, akik taşı (Afrika’dan ithal edilmiştir), armut ağacı, abanoz ağacı, ceviz ağacı ve elma ağacı ile orjinaline uygun olarak tamamlanmıştır. Cami içerisinde müezzin mahfili altında buluna rumi desenli edirnekari tezyinat üzerindeki kalın boya tabakası itinalı bir şekilde raspa edilerek özgün rumi motifi ortaya çıkarılmış, sağlamlaştırması yapılıp, yıpranmış bölümlerinin tamir ve onarımları yapılmıştır. Çürüyen ahşaplar kendi özgün ahşabına göre (ıhlamur ağacı) yenilenmiştir. Cami son cemaat ve pencerelerde bulunan lokmalı demir parmaklıklar İtalya'dan getirtilen, ithal dolamit granül ile temizlenmiş, kırılmış, korozyona uğramış kısımlar kesilerek çıkartılmış ve yerlerine uygun malzeme ile tamamlamaları yapılmıştır. Üzerine paslanmaya karşı koruyucu sürülüp, boyanmıştır. Cami içi ve beden duvarlarındaki tüm çimento bazlı sıvalar bilim kurulu kararı gereğince raspa yapılarak orjinal küfeki taşlar ortaya çıkartılmıştır. Kündekari kepenk ve kapıların böceklenmeye karşı ilaçlanmaları yapılmış, ahşaptaki çürümüş ve deforme olmuş kısımlar çıkartılarak orjinaline uygun olarak tamamlanmıştır. Sağlamlaştırılması yapıldıktan sonra gomalak cilası yapılmıştır. Kündekari üzerindeki eksik olan parçalar orjinaline uygun olan malzeme ile yenilenmiştir. Kapı Cami güney ve doğu cephesinde bulunan hazire kısmındaki 101 adet mezar taşları, ab57 ile temizlenerek, eksik parçaları orjinaline uygun olarak tamamlanmıştır. Ayrıca güney ve doğu cephesinde, mezarlara zarar vermeden drenaj yapılmıştır. Cami batı cephesinde bulunan orjinal güneş saati temizlikleri yapılarak yerinde korunmuştur. onarımları yapılmış, mimber giriş kitabesi temizlenerek orjinaline uygun zemin boyası yapılarak 23.75 karatlık altın varak yapılmıştır. Tüm avlu döşemesinin onarımları yapılarak derzleri tamamlanmış, çürümüş ve vasfını kaybetmiş döşeme taşları orjinaline uygun olarak yenilenmiştir. Cami avlusu güney tarafında; yer altına projesine uygun olarak bay ve bayan tuvaletleri inşa edilmiştir. Cami 31.01.2014 tarihinde restorasyonu tamamlanarak ibadete açılmıştır. Cami içerisinde bulunan mermer mihrap, mermer şebekeli mimber ve müezzin mahfili mermer sütunları, ab57 ile temizlenerek 91 KÜLTÜR / SANAT Tezhip: “Besmele” - Rafet Küllüoğlu Gönül KARACA Sabır ve emeğin ürünü, Tezhip Tezhip eserleri, sanatkarın ruhunun yansımasını içerir. 92 Tezhip kelimesi, Arapça zeheb (altın) kökünden türemiş olup, ‘altınlamak’ anlamına gelir. Geleneksel kitap sanatlarımızdan biri olan tezhip sanatının uzun ve eski bir geçmişi vardır. El yazması eserler murakka denilen kağıt üzerine Hüsn-ü Hat yazısı yapıştırılarak levha halinde süslenmiştir. Tezhip sanatı kâğıt üzerine yapılan, ana maddesi altın olan, sulu boya, guaj boya ile çalışılan kitap veya levhalarda gördüğümüz bir süsleme tekniğidir. Tezhiple uğraşan erkeğe müzehhip, kadına müzehhibe denir. Altınla bezenmiş eserler ise müzehhep olarak adlandırılır. Bu kıymetli sanatımızın geçmişi çok eskilere dayanır. Tarihsel olarak 13.yüzyıl süslemeleri dönemi, 13.-14. yüzyıl. Selçuklu ve Beylikler dönemi (Hz. Mevlana dönemi), Osmanlı erken devri ve 15. yüzyıl süslemeleri (Fatih dönemi) ile 16-17. yüzyıl Kanuni dönemi olarak ayırmamız mümkündür. Bu sanat, Kanuni Sultan Süleyman döneminde doruk noktasına ulaşmış ve çok başarılı eserler verilmiştir. Bu dönem “Klasik Dönem” olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca 18.-19. yüzyıllarda süslemeler, “Türk Rokokosu” adı altında toplanmıştır. Yeni Klasik Dönem olarak adlandırılan son dönem ise Cumhuriyet dönemidir. Tezhip sanatının oluşumunu sağlayan motifler; bitkisel motifler (yapraklar, hatayiler, pençler, gonca güller), hayvansal motifler (yalın hayvan formları, rumiler), geometrik ve sembolik motifler (geçmeler) ile doğadan stilize edilen bulut, çiçek gibi motiflerdir. Büyük bir sabır ve emek işi olan tezhip sanatı belli kurallara göre yapılır. Tezhip çalışmasında önce Hüsn-ü Hat yazıları hazırlanır. Önceleri kâğıtların kat kat yapıştırılarak karton haline getirilmesi yoluyla yapılan murakkalar kullanılırken, günümüzde paspartu kullanılmaktadır. Hüsn-ü Hat yazıları aherle paspartuya yapıştırıldıktan sonra, yazının kenarına geçme (zencerek) hazırlanır. Tezhip: Abuzer Özkan Anlamı : “Allah, herşeye kâdirdir.” Tezhip: Hadis - Rafet Küllüoğlu Anlamı: “İlim öğrenmek her müslümana farzdır.” Daha sonra tezhip veya halkar çalışması için eskizde paftalanarak, belirli kurallar çerçevesinde desen hazırlanır. Eskizden paspartuya geçirilen kompozisyon, altınlanır ve uçlarında akik taşı bulunan mühre yardımıyla paspartuya işlenen altınlar parlatılır. İlk örneklerine 15. yy'da rastlanan Katı’ sanatı, en parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamıştır. Bu sanatta kullanılan altın varak, arap zamkı veya bal ile kasede parmakla 3 saat ezilir, yıkanır, kurutulur. Sarı altının yanısıra, beyaz ve yeşil altın da kullanılmaktadır. Ezilmiş altın esere jelatinli su ile uygulanır. Sonrasında çalışmaya guaj boya ile devam edilir, motiflerin kontürleri (tahrir) çekilir ve zemin boyanır. Tamamlanması aylar alabilen; ince ustalık, dikkat ve sabır gerektiren bu sanatın icrası oldukça meşakkatlidir. Tezhip eserleri, sanatkarının tabiatından izler taşır, adeta sanatkarın ruhunun yansımasını içerir. Bu sanatın, insan ruhunu terbiye edici yönü bulunur. Gönlünde estetik güzelliklere yer olan kimselerin beğenisine hitap eden bu sanatın, günümüzde üniversitelerde bölüm olarak okutulmaya başlaması da, gelişimi ve yaygınlaşması açısından önemlidir. Katı’ Sanatı Kat veya katı’ kelimesinin sözlükteki anlamı 'kesmektir'. Katı’ sanatı ise bir kağıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi veya şekli oyup çıkartarak bir başka kağıt ya da deriye yapıştırmak suretiyle gerçekleştirilen bir süsleme sanatıdır. Katı’ sanatında geniş bir uygulama alanı olduğu gibi, zengin bir motif çeşitliliği de bulunmaktadır. Tarihte el yazması eserlerde kenar süsü olarak, hadis ve dua kitaplarında oyma yazı olarak uygulanmıştır. Ayrıca, bu sanattaki motifleri cami, köşk gibi mekânların iç süslemelerinde görebileceğimiz gibi vazo, ibrik, çanak gibi objeler üzerinde de görebiliriz. 93 Katı 94 Katı Tezhip: Tuğra Besmele - Abuzer Özkan Oymacılıkta motifin kesilip çıkartıldıktan sonra başka bir yere yapıştırılan kısmına "erkek oyma", içi oyulmuş olan kısma, "dişi oyma" adı verilir ve oymaların erkek ve dişisi yani desenin negatif ve pozitifi genellikle yan yana kullanılır. İlk örneklerine 15. yy'da rastlanan Katı’ sanatı, en parlak dönemini Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamıştır. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bu sanata ilişkin nadide örnekler sergilenmektedir. 18. yy’dan itibaren çok çeşitli bitkilerin, ağaçların ve hayvanların yer aldığı üç boyutlu kompozisyonlar yapılmaya başlanmıştır. Vazolu kompozisyonlar ve bahçe manzaraları bu dönemde ön plana çıkar. Günümüzde çeşitli yöntemlerle renklendirilen kâğıtlar ve ebru kâğıtları motifler doğrultusunda tek tek kesilir. Üç boyutlu katmerli çiçek çalışmalarında, her katı ayrı kesilen ve şekillendirilen motifler, nişasta ve su ile hazırlanan boza kıvamındaki muhallebi ile yapıştırılır. Kuruduktan sonra tekrar elde düzeltilerek üç boyut etkisi verilir. Katı 95 KÜLTÜR / SANAT Tülin DİZDAROĞLU Ev ekonomisi ülke ekonomisinden ayrı düşünülemez Son 10 yıldır köylere gittiğimde fotoğrafladığım tarlaların bomboş olduğunu görerek büyük bir üzüntüye düşüyorum 96 Kadınsız bir üretim düşünülebilir mi? Tabi ki gelişmiş ülkelerde ileri teknolojilerle yapılan üretimden söz etmiyoruz. Bu teknolojilerde çoğu işi robotlar yaptığından, değil kadının, insanın bile adı yok. Özellikle kırsal kesimdeki üretimden söz edecek olursak, bu üretimde başrolü kadının üstlendiği yadsınamaz. Örneğin soframıza gelen bir dilim ekmeğin öyküsünü ele alalım...Tarlaya tohumun serpilmesi, tarlanın yaban otlardan temizlenmesi, başaklar olgunlaştığında buğdayın biçilmesi, buğday yığınlarının taşınması, buğday ve sapların birbirinden ayrılması, tanelerin elenmesi, savrulması, buğdayın değirmenlere götürülüp öğütülmesi, ya da Karadeniz yöresinde olduğu gibi mısır tanelerinin iki taş arasında evde öğütülmesi, hazırlanan bu unlardan hamur yapılması, hamurun mayalandırılması, mayalanmış hamurun tepsilere basılması, fırınlarda pişirilmesi ve en nihayet mis gibi kokan ekmeklerin özenle kesilip sofraya getirilmesi. Tüm bu serüvende, yine kırsal kesim için söyleyecek olursak, kadının emeğinin, erkeklere oranla daha çok olduğunu iddia edebiliriz. Buğday, insanlık tarihinin en temel gıda maddelerinden biridir. Fotoğraf çekmek için kırsal kesimleri dolaşmaya başladığım 1990'lı yılarda tarlalarda kadınlı erkekli tüm insanların harıl harıl çalışmakta olduğunu görür ve onları fotoğraflardım. Fakat son 10 yıldır köylere gittiğimde fotoğrafladığım bu tarlaların bomboş olduğunu görerek büyük bir üzüntüye düşüyorum. Yalnız tarlalar değil köyler de bomboş. Yol soracak tek bir canlı kula bile rastlayamazsınız. Sanki bir salgın hastalık olmuş ya da bir felaket olmuş gibi. Evlerde yalnızca yaşlılar var. Bazı evlerse tamamen kapatılmış. Geçtiğimiz yıllarda "neden buğday ekmiyorsunuz" diye sorduğumda "devlet ekmemizi istemiyor ki, onun karşılığında bize para yardımı yapıyor, neden ekeyim ki" yanıtını almıştım. Düşünebiliyor musunuz, bir ülke en temel gıda maddesinin üretiminden vazgeçerse, o verimli tarlalarını bomboş bırakırsa sonu ne olur? Ekonomide en temel olayın üretim olduğu hep söylenmez mi? Bizim gibi çok verimli, geniş tarımsal alanları olan bir ülke, tarımsal üretimden nasıl vazgeçer? Tek başına teknolojik üretim bir ekonominin kalkınması için yeterli midir? Bu soruları ard arda sıralayabiliriz... Buğday gibi tütünde de aynı acı sonu görüyoruz. Küçüklüğümde annemin anneannesinin tarlalarında tütün ekimi yapılırdı, hatta dizmeye yardım ettiğim bile olmuştur. Ailenin geçiminin büyük bir kısmı tütünden sağlanırdı. Fotoğraf çekmeye 97 başladığımda Sinop'un köylerinde ve ilçelerinde hemen hemen her evde az ya da çok tütün üretimi vardı. İstediğim eve gider bol bol tütün fotoğrafı çekerdim. Son 10–15 yıldır, tütün yapan ev bulup fotoğraf çekmem imkânsız oldu. Nasıl eskiden kağnı (öküz arabası) bulup fotoğraflarını çekerken şimdilerde hiç bulamadığım gibi. Ama bunu, traktörün girebildiği her yerde kağnının işini gördüğünü söyleyerek açıklayabiliriz. Fakat tütün öyle mi? Sigara içilmesine karşı olsak da tüm dünyada bunun üretim yapılıp, insanlar büyük oranda ekonomik gelir sağlanırken ve yurdumuzda dünyanın en kaliteli tütünleri üretilirken neden tütün üretiminden vazgeçildi? Ki tütün işinde hemen hemen tüm üretim kadınlar tarafından yapılırdı. Tarlanın sürülmesi hariç nerdeyse tütün üretimine erkek eli değmezdi. Böylece kırsal kesimde kadının ekonomiye katkısı büyük ölçüde engellenmiş oldu. Vakit geçirilmeden, hem buğdayda hem de tütünde devletin teşvik önlemlerini alması gerekir diye düşünüyorum. 98 99 Aynı şekilde kırsal kesimdeki halı üretiminde de devletin ya da yerel yönetimlerin yardımcı olması gerekmez mi? Kadınlarımızın evlerde dokuduğu bu halılar hem aile bütçesine, hem de ekonomimize büyük katkılar sağlamıyor mu? O halde geliştirilmesi için tüm yardımlar yapılmalı. Yıllar evvel Karadeniz yaylalarında ipek halı dokuyan bir lise öğrencisini fotoğraflamıştım. Öğrencinin okul masraflarını bu şekilde karşıladığını söylemesi, beni umutlandırmıştı. Yine kırsal kesim kadını, hayvanlarından sağdığı sütleri en iyi şekilde değerlendirip, onlardan yoğurt, peynir ya da tereyağı yapıp çevre pazarlara giderek satmakta. Bu şekilde aile bütçesine hiç de azımsanmayacak katkısı olmaktadır. Sinoplu olduğum için yazları Sinop 100 ve ilçelerinin pazarlarına gittiğimde satıcı kitlesinin büyük bir kısmının bu çalışkan kadınlarımızdan oluştuğunu görmekteyim. Tabi ki yaşları hayli büyük olan kadınların, hala geçim derdinde olup, ürünlerini pazarlama gayretleri, bana üzüntü kaynağı olmakta. Bir de bu kadınlarla alışveriş yapan hali vakti yerinde kişilerin bir demet maydanozu, 75 kuruş yerine 50 kuruşa alma gayreti içine girmelerini doğrusu hiç anlayamıyorum ki bu kadınlarımızın 15-20 kuruşa bile gerçekten ihtiyaçları var. Yıllar evvel yine Sinop pazarında yakın köylerden bir kadın bana "akşam dönüşte yüküm az olursa köye yürüyerek dönüyorum" demişti ve çok üzülmüştüm. Ev ekonomisini, ülke ekonomisinden ayrı düşünmezsek, bu çalışkan kadınlarımızın, bir şekilde devlet ya da yerel yönetimler tarafından teşvik görmelerinin çok önemli olduğuna inanmaktayım. 101 İNTES MYM'DEN Betonarme demircileri belgelerini aldı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemine (YAMBİS) kayıtlı 50 betonarme demircisi ustasının eğitimi ve belgelendirilmesi hizmet alım işi 06 Kasım 2014 tarihinde ihaleye çıktı. İNTES MYM tarafından alınan ihale ile taraflar arasında 21 Kasım 2014 tarihinde yapılan sözleşme uyarınca, 22 Kasım 2014 tarihinde işe başlandı. 102 İNTES MYM tarafından işin eğitim bölümü ücretsiz olarak gerçekleştirilerek eğitim süresince adaylara kırtasiye ve ders notları ücretsiz olarak dağıtıldı. İNTES MYM eğitimleri, Bakanlığın da isteği üzerine, adayların işlerine engel olmayacak ve gelebilecekleri uygun saatler belirlenerek sabah ve akşam grubu olarak düzenlendi. Üç gün süren eğitimlere ilk grup olarak katılan aday sayısı 11 kişi oldu. Sınavlarda teorik ve uygulamalı eğitimlerini tamamlamalarının ardından tüm adaylar başarılı olup, mesleki yeterlilik belgesi almaya hak kazandılar. Eğitimleri akşam gerçekleşen ikinci grup 16 adaydan ise 15’i eğitimler sonucu girdikleri mesleki yeterlilik sınavlarından başarılı olarak Betonarme Demircisi mesleki yeterlilik belgelerini almaya hak kazandılar. Adaylar 40 saatlik teorik ve uygulamalı eğitimleri boyunca, meslekleri ile ilgili tüm becerilerini ortaya koyan eğitimler ile donatıldılar. Standart ve yeterlilikleri belirlenen her meslekte olduğu gibi iş sağlığı ve güvenliği öncelikli eğitim konusu oldu. Betonarme demircisi mesleğinin en önemli konularından birisi olan proje okuma konusunu kavrayan adaylar daha sonra kendilerine verilen projeyi uygulayarak mesleklerini icra ettiler. Adaylar mesleki yeterlilik belgelerini 31 Mart 2015 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenen törenle aldılar. Böylece İNTES MYM tarafından üstlenilen proje başarı ile tamamlandı. Daha önemlisi merkezin öncelikli misyonlarından birisi olan sektöre bilgi, yetkinliğini ispatlamış ve becerisini arttırmış çalışanlar kazandırıldı. İNTES MYM kaliteli ve güvenli yapılar inşa edecek işçileri sektörün bir parçası yapmaya devam edecek. 103 İNTES MYM'DEN Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde mesleki yeterlilik belgeleri zorunlu hale getirildi İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 4 Nisan 2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilerek 6645 sayılı Kanun numarası ile yasalaştı. 23.04.2015 tarihli ve 29335 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6645 sayılı Kanun 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu'nda da önemli değişiklikler yaptı. Söz konusu düzenlemeler ile nitelikli iş 104 gücü istihdamını teşvik ederek, iş kazalarının azaltılmasını ve verimliliğin artırılmasını hedefleyen düzenlemeler getirildi. Sektörde nitelikli işgücü istihdamı için milat niteliğinde adımlar atıldı. İşlerin daha kaliteli ve nitelikli iş ve becerisi olan yetkin meslek çalışanları tarafından yapılması güvenli yapıların ve kaliteli kentlerin inşa edilmesinde son derece önem arz etmekte olup getirilen yeni düzenlemeler ile artık tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde belgesiz işçi çalıştırılamayacak, çalıştıranlara cezai müeyyideler uygulanacak. Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu'na ilişkin getirilen önemli yasal değişikler şu konuları içeriyor: Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı yayımlanan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca çıkarılan tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğlerin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu’nda düzenlenen esaslara göre Mesleki Yeterlilik Belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamayacak. Belgelendirme zorunluluğu Bakanlıklar ile tüm kamu kurum ve kuruluşları görev alanlarını ilgilendiren mevzuatta Mesleki Yeterlilik Kurumu Mesleki Yeterlilik Belgesi zorunluluğunun getirilmesine yönelik gerekli değişiklikleri on iki ay içerisinde yapacak. Ülkemizde verilecek tüm mesleki ve teknik eğitimin ulusal meslek standartlarına göre verilmesi zorunlu haline getirildi. Ceza şartı Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde Mesleki Yeterlilik 105 Kurumu Mesleki Yeterlilik Belgesi olmayan kişilerin çalıştırılması halinde işveren veya işveren vekillerine Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüğü tarafından her bir çalışan için beş yüz Türk Lirası idari para cezası verilecek. Tehlikeli ve çok tehlikeli mesleklerde, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından yetkilendirilen sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin; 106 31.12.2017 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücreti, 1.1.2018 tarihinden 31.12.2019 tarihine kadar ise belge masrafı ile sınav ücretinin yarısı İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanacak. Fondan karşılanacak sınav ücreti, brüt asgari ücretin yarısını geçmemek üzere meslekler itibarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla belirlenecek. Fondan karşılanan bu desteklerden kişiler bir kez yararlanabilecek. Söz konusu maddelerin tam metinleri şöyle: MADDE 24: Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Bakanlıkça çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, 21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu kapsamında yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin 31/12/2017 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücreti, 1/1/2018 tarihinden 31/12/2019 tarihine kadar ise belge masrafı ile sınav ücretinin yarısı Fondan karşılanır. Fondan karşılanacak sınav ücreti, brüt asgari ücretin yarısını geçmemek üzere meslekler itibarıyla Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla belirlenir. Fondan karşılanan bu desteklerden kişiler bir kez yararlanabilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.” MADDE 74- Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Kurumca standardı yayımlanan ve Bakanlıkça çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra bu Kanunda düzenlenen esaslara göre meslekî yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamaz. 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'na göre ustalık belgesi almış olanlar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı meslekî ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin meslekî ve teknik eğitim veren okul ve bölümlerinden mezun olup, diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için meslekî yeterlilik belgesi şartı aranmaz. (2) Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının görev alanlarını ilgilendiren mevzuatta bu maddede belirtilen hususlara ilişkin gerekli düzenlemeler bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on iki ay içinde yapılır. (3) Birinci fıkraya ilişkin denetimler iş müfettişlerince yapılır. Birinci fıkrada belirtilen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekillerine Çalışma ve İş Kurumu il müdürü tarafından her bir çalışan için beş yüz Türk lirası idari para cezası verilir. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir.” 107 SOSYAL GÜVENLİK Ahmet AĞAR Sosyal Güvenlik Müşaviri Ev hizmetlerinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için, çalıştırıldıkları süreyle orantılı olarak çalıştıranlarca asgari ücret üzerinden %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir. 108 Ev hizmetinde çalışanlar sigortalı olacak Hatırlanacağı gibi, ev işlerinde çalışanlar için ilk defa 11.08.1977 tarihli ve 2100 sayılı Kanun'da yapılan bir düzenleme ile sadece "ücretle ve sürekli olarak çalışanlar" Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına dahil edilmişlerdi. Sürekli olmayıp, kısmi süreli, gündelikçi olarak ayda bir kaç gün ev hizmetlerinde çalışanlar, sigortalı sayılmayarak kapsam dışında bırakılmışlardı ve yanlış olan bu şekildeki uygulama devam etmekteydi. Uzun yıllardan beri tartışılan ev hizmetlerinde çalışanların sigortalılık konusu, 10.09.2014 tarih ve 6552 sayılı Torba Kanun'la 5510 sayılı Kanun’a eklenen bir ek madde ile ev hizmetlerinde bir veya birkaç kişi tarafından çalıştırılanların sigortalı sayılacaklarına dair yapılan düzenleme, 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren uygulanacak olan bu yeni düzenlemeye göre, ev hizmetlerinde 10 günden az veya 10 günden fazla çalıştırılacak olanların sigortaya bildirimlerinin nasıl yapılması gerektiği, bu makalenin konusu olacaktır. Ev Hizmetlerinde Çalışanların Statüleri: 1. 6552 sayılı Kanun’un 55. maddesiyle, 5510 sayılı Kanun’a eklenen ve 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren yürürlüğe giren EK 9. maddeye göre, ev hizmetlerinde çalışanlar, ay içinde 10 günden fazla çalışanlar ve 10 günden az çalışanlar olmak üzere iki ayrı kategoriye ayrılmaktadır. Şöyle ki: a) Ev hizmetlerinde ay içinde 10 gün ve daha fazla çalışanların sigortalılığı: Ev hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 gün ve daha fazla olan sigortalılar hakkında Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi (SSK’lı) kapsamındaki sigortalılara ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bunların bildirimi, işverenler tarafından örneği Kurumca hazırlanan belgeyle en geç çalışmanın geçtiği ayın sonuna kadar yapılacaktır. Süresinde bildirimi yapılmayan her bir sigortalı için işverene bir asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanacaktır. Kanun metninden de görüleceği gibi, ev hizmetlerinde bu kapsamda, yani ay içinde 10 gün ve daha fazla çalışanlar, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4/a maddesi kapsamında sigortalı sayılacak ve buna ilişkin hükümler uygulanacaktır. b) Ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden az çalışanların sigortalılığı: Yapılan bu düzenleme ile ev hizmetlerinde çalışanlardan, ay içinde 10 günden az çalışanlar için tamamen farklı ve örneği bulunmayan bir uygulama getirilmiştir. Buna göre; Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında ay içinde çalışma saati süresine göre hesaplanan çalışma gün sayısı 10 günden az olanlar için, çalıştırıldıkları süreyle orantılı olarak çalıştıranlarca Kanun’un 82. maddesine göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırı üzerinden (asgari ücret) %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanun’un uygulanmasında işveren sayılmazlar. Ev hizmetlerinde çalışanların sigortaya bildirimleri: Ev hizmetlerinde bu şekilde çalışanların SGK’ya bildirimleri ile ilgili düzenlemeye ilişkin “Ev Hizmetlerinde 5510 sayılı Kanun’un EK 9. maddesi Kapsamında Çalıştırılması Hakkında Tebliğ,” 1 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre, ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden fazla çalışanların SGK’ya bildirimi, Tebliğ ekinde bulunan EK-1 Formu ile, ay içinde 10 günden az çalışanların bildirimi ise EK-2 Formu ile en geç çalışmanın başladığı ayın sonuna kadar yapılması gerekmektedir. Ev hizmetlerinde 10 gün ve daha fazla çalıştırılacaklara ilişkin bildirge (EK-1) dışında yapılan bildirimler SGK tarafında geçerli sayılmayacaktır. Çok önemli ve gerçek hayata aykırı olacak bir uygulama: İlgili Tebliğe göre aynı evde oturan üçüncü derece dahil bu dereceye kadar hısımlar, (kişinin çocuklar, annesi, babası, kardeşi, büyük annesi, büyük babası, dayısı, amcası, yeğenleri, halası ve teyzesi) tarafından ev hizmeti işlerini yapanlar Ek 9. madde kapsamında sigortalı sayılmayacaktır. Ancak, üçüncü dereceye kadar olan akrabalar dışından olup ev hizmeti nedeniyle işe alınan, aynı evde yaşayanlar ise sigortalı sayılacaktır. Bunlar hakkında yani, ev hizmetlerinde ayda 10 günden az çalışanlara, belli durumlarda sadece iş kazaları ve meslek hastalığı hükümleri uygulanacak olup, bunlara hastalık sigortası hükümleri uygulanmayacaktır. 109 110 Bu şekilde çalışanlar isterlerse, adlarına ödenen primin ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar aynı kazancın (asgari ücretin) %32,5 oranında primi kendileri ödeyebilecektir. Bunun %20’si malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları, %12,5'i genel sağlık sigortası primidir. Bu süre içinde ödenmeyen primin ödenme hakkı düşecektir. Bu şekilde işçi tarafından ödenen primler, 5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi kapsamında (SSK’lı) sayılacaktır. Bu şekilde prim ödeyenler, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel sağlık sigortası hükümlerinde yararlanabilecektir. Ancak, bu süre içinde primler belirtilen sürede ödenmezse, primin ödenme hakkı düşecek ve ileride ödeme imkânı olmayacaktır. Sigortalının iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kollarından sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için iş kazasının olduğu tarihten en az on gün önce tescil edilmiş olması ve sigortalılığının sona ermemiş olması, kanuna göre iş kazası veya meslek hastalığından dolayı geçici iş göremezlik ödeneği ödenmesi veya sürekli iş göremezlik geliri ya da malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanabilmesi için prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması şarttır. Bu sigortalılar ile ilgili iş kazası ve meslek hastalığı olaylarında Kanun'un 21'inci maddesinin birinci fıkrasındaki işverenin, iş kazasının meydana gelmesindeki sorumluluğu ile ilgili hükümleri uygulanmayacaktır. Çünkü bu şekilde işçi çalıştıranlar, işveren sayılmamaktadır. Ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden az çalışanlar ve adlarına sadece %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi yatırılanlar, 5510 sayılı Kanun’un, Sigortalı Sayılmayanlar başlıklı 6. maddesindeki “Ev hizmetlerinde çalışanlar (Kanunun ek 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sigortalı olanlar ile ücretle aynı kişi yanında ay içinde 10 gün ve daha fazla süreyle çalışanlar hariç) “ hükmüne istinaden sigortalı sayılmamaktadır. İşçi sayılmayan bu durumda çalışanların, varsa eşi veya çocuğu üzerinden genel sağlık sigortasından yararlanmaya devam etmeleri gerekir. Nitekim, EK 9. maddede, “Bu maddenin ikinci fıkrasındaki sigortalılar hakkında Kanun’un 67’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri hükümleri uygulanır.” denmektedir. Dolayısıyla, ev hizmetlerinde ay içinde 10 günden az çalışan ve adlarına sadece %2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı primi ödenenlerin eş veya çocukları üzerinde genel sağlık sigortasından yararlanabilecekleri sonucu ve anlamı çıkmaktadır. Sonuç: 1. 1 Nisan 2015 tarihinden itibaren, ev hizmetlerinde (yemek, temizlik, çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalışma süresi ay içinde 10 gün ve daha fazla olanlar, zorunlu olarak Kanunun 4/a maddesi kapsamında sigortalı sayılacak ve bunlar hakkında 5510 sayılı Kanunun bu kapsamdaki sigortalılara ilişkin tüm hükümler uygulanacaktır. 2. Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalışma süresi ay içinde 10 günden az olanlar için, çalıştırıldıkları gün kadar çalıştıranlar (ev sahibi) tarafından asgari ücret üzerinden % 2 oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenecektir. Bu şekilde işçi çalıştıranlar, 5510 sayılı Kanun’un uygulamasında işveren sayılmayacak, çalışan da işçi sayılmayacaktır. Bu şekilde çalışanlar isterlerse, adlarına ödenen primin ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar asgari ücret üzerinden % 32,5 oranında olan malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası ve genel sağlık sigortası primlerini kendileri ödeyebilecektir. Bu şekilde işçi tarafından ödenen primler, 5510 sayılı Kanun’un 4/a maddesi kapsamında (SSK’lı) sayılacak, emeklilik ve sağlık dahil sigortalılara tanınan bütün hükümler uygulanacaktır. 111 HABERLER TürkMMMB 10. Teknik Müşavirlik Kongresi yapıldı İNTES Başkanı Koloğlu “İnsan yaşamı her şeyi biçimlendiren temel kriter” dedi. TürkMMMB - Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği 10. Teknik Müşavirlik Kongresi 16 Nisan 2015 tarihinde Ankara’da Holiday Inn’de yapıldı. Türk inşaat sektörünün tüm paydaşlarının, kamu kuruluşlarının, sektörü temsil eden sivil toplum kuruluşlarının katıldıkları 10. Teknik Müşavirlik Kongresi'nin ana konusu Risk ve Risk Yönetimi olarak seçildi. Birlik, bu konuda 112 farkındalık yaratmayı, teknik müşavirlik hizmetlerinin ülkemizde can ve mal kaybına neden olan olayların azaltılması ve engellenmesi için öncü bir rol üstlenmesini hedefledi. İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Celal Koloğlu bu toplantıya katılarak bir konuşma yaptı. İnşaat sektörü MimarlıkMühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetlerinin tümünü kapsadığını ve teknik müşavirlerin inşaat sektörünün en yakın çözüm ortağı olduğunu kaydeden Koloğlu şunları söyledi: “Bu yıl Kongrenin gündemi Risk ve Risk Yönetimi olarak seçilmiştir. Türkiye’de inşaat sektörü ve teknik müşavirlik alanında uzmanlaşmanın önem kazandığı bir süreci yaşıyoruz. Ekonominin lokomotifi olarak tanımlanan inşaat sektörü, proje tipi üretimden kaynaklanan kendine has bir işleyişe sahiptir. Çevresel faktörlerden etkilenmeye açıktır. Bu ise çeşitli büyüklükte ve farklı tipte riskler içermektedir. Bu nedenle sektörde en çok inşaat projelerinde, yönetimi üstlenecek uzman yönetici ve mühendis tipine ihtiyaç duyulmaktadır. Üyelerimizin uluslararası alanda kalıcı olabilmeleri açısından teknik müşavirlik sektörü, ayrı bir öneme sahiptir. İnşaat, teknik müşavirlik faaliyetlerinin gerçekleşmesi için yapım süreçlerinde yönlendirici konumdadır. İletişimin ve koordinasyonun sağlanmasında etkindir. Bu durumda, kuşkusuz, mesleğin esasları ve ilkeleri önceliklidir. Aynı zamanda, teknolojik yenilikleri, standartlaşmayı kapsamaktadır. Risk belirlemede imalat ve istihdam koşulları, malzeme kullanımı önemlidir. Estetik ve ekolojide değişen beklentileri karşılamak da önem kazanmaktadır. Günümüzde, yapıların özellikleri değişmekte, daha kompleks hale gelmektedir. Bu gelişme kendine özgü çözümler üretilmesini gerekli kılmaktadır. Bu durumda, müşavirlerin işlevi ve sorumlulukları artmaktadır. Çalışanların çalışma güvenliği ihmal edilmeden ve ertelenmeden önlemlerin alınması gereklidir. İnsan yaşamı her şeyi biçimlendiren temel kriterdir. Müşavirlerin bu görüşe uygun olarak bir vizyon kurgulamaları gerekmektedir. İnşaat sektörünün dünya ile rekabette önemli bir noktaya gelebilmesi için, AR-GE çalışmaları çok önem kazanmaktadır. Mühendislik çalışmalarının derinleştirilmesi ve yaratıcı gençlerin bu alana yönlendirilmesi zorunludur. Sektörde profesyonel ve eğitimli kişilerce icraat yapılmalıdır. Kısaca, toplam kalitenin sürdürülmesi, branşlaşma ve uzmanlaşma kalıcı olabilmek için gereklidir. Ülkemizin öncelikli konularından olan Mühendis- Mimar ve Müşavirlik şirketlerinin geliştirilmesi uluslararası düzeyde rekabetimiz için şarttır.” İnşaat sektörüne girişlerin standarttan yoksun olmasının ve hiçbir kriter aranmamasının önemli bir risk oluşturduğunu belirten Koloğlu, “Şirketlerin başarılı olması için risk yönetiminin kurumsallaşması gerekmektedir.” dedi. Öncelikle risklerle ilgili örnekler aktaran, risklerin tehlikeye dönüşmeden önlenmesinin önemini vurgulayan Koloğlu, “Olaylar karşısında duygu ve düşünce bütünlüğünün sağlanması da diğer önemli husustur. Bunun için şirketlerin risk yönetim kapasitesinin artırılması zorunlu görülmektedir. Kapasitenin artırılmasında çalışanların bilgi, donanım, yetkinlik ve deneyimleri önem taşımaktadır. Çalışanların risk yönetiminde deneyim kazanmaları için, kendi deneyimleri dışında, bu konuda deneyimli kişilerle birlikte çalışma sağlanmalıdır.” diye konuştu. 113 İGY’DEN Genç Yöneticiler Grubu’nun yeni dönem başkanı Emrah Yaykıran oldu Genç Yöneticiler Grubu (İGY)’nun dördüncü Genel Kurul Toplantısı 11 Mart 2015 Çarşamba günü Ankara Swiss Otel’de gerçekleştirildi. Genel kurulda yurt içi şantiyelere teknik geziler düzenlenmesi kararı alındı. 114 Genel Kurul’da Divanı Başkanlığına oy birliği ile İNTES Yönetim Kurulu Üyesi Barış Haşemoğlu seçildi. Genel Kurul İGY Onüçüncü Dönem Başkanı Burak Çelik tarafından gerçekleştirilen açış konuşması ile başladı. Çelik konuşmasında Başkan Yardımcıları Emrah Yaykıran ve Emre Güray’a teşekkür ederek başladı, ardından başkanlık yapmış olduğu döneme ilişkin gerçekleşen faaliyetleri aktardı. İNTES’e de çalışmalarına verdikleri destek için teşekkür eden Çelik sözlerine söyle devam etti: “Sektörümüzün büyükleri ve duayenleri ile yakından tanışma imkanı buldum. Bürokrasinin en üst düzeyi ile tanıştım. Sadece grubumuza özel düzenlenen ülke gezilerine katıldım. Bu gezilerde gücümüzü Ekonomi Bakanlığı’ndan aldık, bürokratlarını yakından tanıma imkanı buldum. Ama daha önemlisi sizleri tanıdım” A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi, Başkan Yardımcısı Emre Güray Özdemir İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi, başkan yardımcısı Seda Öztürk Haselsan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı. Yeni dönemde İGY’nin Emrah Yaykıran başkanlığında çok daha etkin ve başarılı işlere imza atacağına inandığını ifade eden Çelik, İGY’nin yeni yönetimine başarı dileklerini sundu. On dördüncü dönem yönetiminin belirlenmesinin ardından Başkan Emrah Yaykıran yeni dönem çalışmalarına ilişkin planları aktardı. İGY’de her dönemin birinci Başkan Yardımcısı Başkanlık görevini üstlenmekte olup genel kurul tarafından ikinci başkan yardımcısı seçimi yapılıyor. Başkan Burak Çelik döneminde birinci başkan yardımcısı Emrah Yaykıran başkanlık görevini üstlenmiş olup Yaykıran ile birlikte başkan yardımcılığı görevini üstlenen Emre Güray da birinci başkan yardımcılığı görevine geldiler. İGY’nin ikinci başkan yardımcılığına ise oy birliği ile Seda Öztürk seçildi. İGY’de görev üstlenen yeni yönetimin firmalarındaki görevleri Başkan Emrah Yaykıran Eko İnşaat Faaliyetlerin üyelerin katılımları ile gerçekleştirilebileceğini aktaran Yaykıran, aralarına sektörün ikinci üçüncü kuşak temsilcilerinin katılımlarını beklediklerini ifade etti. Yeni dönemde Genç Yönetici Gazetesi’nin seçkin bir içerikle çıkarılmaya devam edilmesi, Ekonomi Bakanlığı nezdinde hedef Pazar gezilerinin sürdürülmesi, Şantiyeye Dönüyoruz Etkinliği, yöneticilere ve profesyonel kadrolara yönelik eğitim programları gerçekleştirilmesi, aileler ile bir araya gelecek akşam yemekleri düzenlenmesi alınan kararlar arasında yer aldı. Genel Kurul toplantısında yurt içi şantiyelere de teknik geziler düzenlenmesi kararı da alındı. Bu kapsamda ilk olarak GebzeOrhangazi-İzmir otoyolu projesi ve 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu şantiyelerine bir ziyaret düzenlenmesi planlandı. Toplantı üyelerin yeni döneme ilişkin beklentilerinin dinlenmesinin ardından Emrah Yaykıran ve Emre Güray tarafından Burak Çelik’e sunulan teşekkür plaketinin takdiminin ardından sona erdi. Toplantıya İNTES Yönetim Kurulu Üyesi Barış Haşemoğlu, Asude Öztürk Camadan, Başak Türkseven, Burak Çelik, Çiğdem Kurt, Doruk Coşkunsu, Emre Güray, Emrah Yaykıran , Kemal Ceylan, Mert Yıldızhan, Murat Güleç, Nazlı Hürmeydan, Seda Öztürk katılırken İNTES’ten Genel Sekreter Necati Ersoy, Hukuk müşaviri Pınar Çolakoğlu, uzman Demet Somunoğlu katıldı. 115 YENİ YAYIN KİTAP MÜHENDİS Ersin Arıoğlu’nun Yapı Merkezi ile Bütünleşen Hayatı Yapı Merkezi Yayınları, 2014 398 sayfa "Bu sözlü tarih kitabı, Ersin’e, aileme ve Yapı Merkezi’ne karşı duyduğum sorumluluk neticesinde ortaya çıktı.” Projenin fikirannesi ve yöneticisi olan Y. İnş. Müh. Ülkü Arıoğlu, MÜHENDİS'e yazdığı Önsöz'ü şöyle sürdürüyor: "Ersin’in ... azim ve heyecanının, ailemizin ve Yapı Merkezi’nin gelecek kuşaklarına, aynı zamanda genç mühendis ve müteşebbislere de örnek olabileceğini düşünüyorum." 116 Ersin Arıoğlu'nun okul arkadaşları, hoca ve öğrencileri, iş arkadaşları, ortakları, inşaat sektöründe veya toplumsal projelerde birlikte çalıştığı dostları, aile bireyleri ve tabii bizzat kendisi ile yapılmış görüşmelerin kayıtları, MÜHENDİS adlı ve 11 bölümlü kitabın ana malzemesini oluşturuyor. Bu sözel birikimin belge, kupür ve fotoğraf desteğiyle iç içe kurgulanması, metnin ve öykünün kesintisizce akmasını sağlamış oldu. Kitabın ilk iki bölümünde Ersin ve Ülkü Arıoğlu'nun çocukluk anıları, Osmanlı dönemine uzanan aile tarihçeleriyle birlikte anlatılıyor. İmparatorluğun çöküşü ve Cumhuriyetin kuruluşu sırasındaki savaş, göç ve toplumsal dönüşümlere dair tanıklıklar ise, kitabın yaşamöyküsüyle sınırlı kalmayıp, Türkiye'nin yakın tarihindeki önemli dönüm noktalarını da içerdiğini haber veriyor. Nitekim sonraki bölümlerde de İTÜ'deki öğrencilik ve asistanlık dönemi, sonra Ersin-Ülkü Arıoğlu birlikteliği ile Yapı Merkezi'nin eşzamanlı kuruluş ve büyüme süreçleri, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasındaki toplumsal çalkantılarla eşzamanlı yürüyor. Arıoğlu'nun aktif-siyaset dönemini ve "milletin vekili" olma çabasını anlatan bölüm ise, tercih ve kararlarını bilimsel verilere, objektif ve özgün fikirlere dayandırmayı ilke edinmiş bir mühendisin, keyfilik ve sübjektifliğin kol gezdiği siyaset ortamında, mutlu/verimli olmaya çalıştığı yılların "garip-ama-gerçek" öyküsü gibi... MÜHENDİS'te, inşaat sektörünü doğrudan ilgilendiren temel ve hayati konulara ağırlıklı yer verilmiş. "İstanbul betonlarının kalitesi" hakkındaki ilk bilimsel araştırmada, deprem bölgelerindeki yapılarla ilgili ayrıntılı incelemelerde, "durup dururken çöküveren" bir apartmanla ilgili rapor vb. çalışmalarda sergilenen sosyal ve siyasal "acı" gerçekler, mesleği/statüsü ne olursa olsun her okurun ilgisini çekecek nitelikte. Bu olumsuz örneklere mukabil, "yapıda bilim ve teknoloji" ilkesiyle kurulan Beton Laboratuvarı ve ARGE Bölümündeki yüksek kaliteli beton üretimleri, "doğal ve kültürel çevreye saygı" ilkesiyle geliştirilen tasarımlar gibi olumlu çalışmalar dikkat çekiyor. Aynı bölümde, çok önemli bir soruya da cevap aranıyor: İnşaat mühendislerinin ve genelde tüm sektörün sorumluluk alanı, nereden başlamakta ve nereye kadar uzanmaktadır? Bu temel soru, "TMB Etik İlkeler Belgesi"nin anlatıldığı alt bölümde cevabını buluyor. "İyi inşaatçı" olmanın koşulları, kriz yönetimi, yurt içinde ve dışında inşaatçının yaşadığı ekonomik, politik, lojistik vb. sorunlar gibi pek çok mesleki konunun yanı sıra; kitabın çeşitli bölümlerinde nitelikli eğitim, nitelikli bilgi üretimi, nitelikli demokrasi, siyasetin bilimle ve bilimin siyasetle ilişkisi, kişi-şirket-toplum ölçeğinde gerekli zihniyet değişimleri, "ölçü organizasyonu" kavramı gibi genel ve temel konular da sorgulanıp tartışılıyor ve somut önerilerle besleniyor. Kitabı farklı kılan diğer bir özellik ise, "aile şirketi" yapısındaki tüm kuruluşların şu ortak problemine cevap aranması: Ebeveyn - evlat ilişkisi ile yönetici - iş arkadaşı ilişkisinin iç içe geçme olasılığı ve sakıncaları... Genelde "mahremiyet icabı" başkalarıyla paylaşılmayan bu konuyu, Yapı Merkezi'nin Arıoğlu soyadlı mensupları samimiyet ve açıklıkla ele alıyor, olası zorlukları ve çözüm yollarını anlatıyorlar. Kitabın iki bölümü, ailedeki ve şirketteki "birlikte büyüme" süreçlerine "dışarıdan" ve "içeriden" tanıklık edenlere ayırılmış. Aynı bölümlerde, "aileye ayrılacak kısa fakat kaliteli zamanlar" hakkında verilen örnekler ise, özellikle "yoğun çalışan babalar" için yaratıcı fikirlerle dolu... Kısacası MÜHENDİS; çok geniş konu ve ilgi-alanı yelpazesiyle, her daldan öğrencilerin, her meslekten genç-yaşlı meraklıların, akademisyenlerin, siyasetçilerin ve tabii ki inşaat mühendisleri ile tüm inşaatçıların, kolayca ve keyifle okuyabilecekleri bir kitap… 117 HABERLER Elektromekanik Sanayiciler Derneği (EMSAD) 15. Genel Kurulu yapıldı M. Hikmet Özer Yönetim Kurulu Başkanı oldu Elektromekanik Sanayiciler Derneği’nin (EMSAD) 15. Olağan Genel Kurulu, 20 Mart 2015 tarihinde Ankara Swiss Otel’de yapıldı. M. Hikmet Özer Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Genel Kurulda 2013 – 2014 yılları içerisinde ve bugüne kadar yapılan çalışmalar ile devam eden çalışmalar ve bu çalışmaların hangi aşamada olduğu konularında detaylı bilgiler sunuldu. Sektörün sorunları, EMSAD olarak gelişmeye dayalı istekler, üye sayısının arttırılması, gelir getirici faaliyetlerin gerekliliği ve birlikte sektörel sorunlara çözüm bulabileceği ifade edildi. Genel Kurulda gelecek dönem faaliyetlerine ilişkin öneriler değerlendirildi. 2015 – 2016 Yılları Bütçeleri onaylandı. Derneği daha ileri seviyeye götürme inancı ve temennisiyle sona erdi. Genel Kurul’da Dernek Yönetim ve Denetim Kurulu asil üyeliğine seçilen üyeler; kendi aralarında aşağıda belirtilen şekilde görev bölümü yaptılar. 2015 – 2016 DÖNEMİ EMSAD YÖNETİM VE DENETİM KURULU ÜYELERİ Yönetim Kurulu Başkanı : M. Hikmet ÖZER (ABB ELK. SAN. A.Ş.) Yönetim Kurulu Bşk. Yrd. : Zafer ARABUL (EMEK A.Ş.) Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi : Serdar ÜNSAL (BEST A.Ş.) Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi : A. Kartal USLUEL (USLUEL A.Ş.) Yönetim Kurulu Üyesi : Serdar BOZKURT (SIEMENS A.Ş.) Yönetim Kurulu Üyesi : Mustafa GÜNGÖR (GÜNGÖR LTD. ŞTİ.) Yönetim Kurulu Üyesi : T. İlter CAMBAZOĞLU (ALSTOM GRID A.Ş.) 118 SUMMARY File: The Role of Women in Economic Development Constituting 49.5% of the total world population, women have an inevitable role in growth and development. Those communities where women's level of education and their participation in the labor force is high, have always been communities with higher levels of economic progression. Likewise, those countries where women have equal possibilities with men in accessing economic and social opportunities, are ranked among the developed countries category. Dr. Ayşenur İslam: Minister of family and social policies of the Republic of Turkey are being taken, incentives and support mechanisms are being implemented by the Ministry. Having women more effective in the labor market, and increasing their employment rates, are among the priority areas of the Ministry. Concrete objectives regarding women's employment rates as well as their participation in the labor force have been given coverage in the Tenth National Development Plan (2014-2018). Within the scope of the Labor Market Actuating Program; activating employment incentives for the women, expanding services on child care which is the most important barrier to the employment for women, and implementation of a holistic support program particular to women entrepreneurs, are involved. Under the 62th Government Program; strengthening the socio-economic status of For upgrading the status of women and increasing their participation in development; Ministry of Family and Social Policies carries out activities towards the goal of improving the indicators related to the fields of education, health, employment and social security, as well as ensuring gender equality from a legal perspective. Strong and fair economy and comprehensive growth is possible with the participation of women in employment. Countries investing in the girls’ education and women's employment are much more competitive. In order to eliminate the structural, social and other problems against female employment, various measures In our country, women had equal rights with men before many countries in the world. With the proclamation of the Republic in 1923, legal and structural reforms allowing women to enter in public spheres, had accelerated. The precondition of modernization shall be to include women in every field of social life. In our country, with the consideration of the importance of the subject, action plans that will make the women a part of economic life are put into force. Thus, with each passing day, the number of working women is increasing in all branches of business life. women, promoting their role and participation in working life, eliminating discrimination in the workplace and ensuring equality of opportunities, are among the most important social issues. Also within the scope of “National Employment Strategy” which was put in force and effect in May 2014; concrete objectives towards increasing women's participation rates in labor force and reducing informal employment rates, are involved. Under the Strategy Document, female labor force is aimed to be raised to the level of 41% in 2023. In line with the objectives towards increasing the access of women to the labor market, there will be an intensive study to be conducted by the related parties, and new policies will be developed within the coming period. 119 SUMMARY Social Responsibility: Foster Family System, Ülkü Aydeniz Keklikoğlu Foster Family System is a system set up by the law which was effected in 2012. Primary models of protection for our children are; adoption, becoming a foster family and volunteering. Adoption is a model where the parental power is of the adopting family whose surname is given to the child and the child is their heir at law. In the foster family model, the parental power is of the birth family whereas the child lives in the family environment of the foster family as if their own child. The voluntary model on the other hand involves external support temporarily given to the children who are under protection at the state institutions. To become a foster family; being a TR citizen between the ages of 25 thru 65, and to be at least a primary school graduate with a regular income are among the main requirements. Male or female, married or single, with or without children, everyone can be a foster family. To apply in person to the Provincial Directorate of Family and Social Policies Ministry is required to become a foster family. All legal details are available at www. koruyucuaile.gov.tr. Following after applying to the Provincial Directorate; the subject family is put under investigations and is visited by the authorities and evaluated. The relevant authorities inquire about the opinion of the family on how to take care of a child. If the subject family is approved to be appropriate as a result of the evaluations conducted by the authorities, within a period of 2 to 6 months, it is given the foster family status. At the end of this process, the family starts spending time with the child at periods stipulated by the authorities. If deemed convenient by the authorities, the child starts living at home with the family temporarily at the weekends or on a weekly basis. This is a highly significant process, because in case the child cannot accommodate himself to the family or the family decides not to proceed, they can give up. On the other hand, the foster families are given small amounts of support. Restoration: The Restoration of and Mihrimah Sultan Mosque and The Social Facilities the original. Cleaning, maintenance and repair of the copper finials on the main dome and the minarets have been made. Rotten bearings on the wooden eaves which have lost their characteristics have been renovated as per their origins. Construction of the Mihrimah Sultan Mosque and complex was given start to in 1542, in the name of Mihrimah Sultan, the daughter of Sultan Suleyman the Magnificent. The complex composed of the mosque, madrasah, primary school, hammam, guest rooms, kitchen and inns. Mihrimah Sultan Mosque is of considerable importance both in terms of architecture and art history, as well as the Uskudar topography on which it is located, along with its status within the texture of the city. Therefore, it has been paid attention for the restoration of the mosque to be made according to its identity, and 120 for documenting and archiving all the restoration work in visual and written format. Through protecting the authenticity and integrity of the mosque, it was intended to be conveyed to future generations. The restoration started in January 2012. All the activities were carried out under the supervision of the Council of Science formed by the decision of the Cultural and Natural Heritage Preservation Board. Some of the restoration work made are as follows: The lead coating on the alter cover has been removed and renovated with the coating compliant with Those limestone coating parts on the carrier arch and pulleys of the main dome that have lost their characteristic have been replaced. The window retainers on the façade of the mosque have been renovated as per their origins. The broken and peeled off glass inside the mosque, have been renovated with tinted glass imported from Italy according to the original divisions. The rotten wooden parts have been renovated with the original linden. The 101 pieces of tombstones at the treasury room on the southern and eastern sides of the mosque have been cleaned, and the missing parts have been completed as per the original. The sundial on the western side of the mosque has been cleaned and preserved in place in its original. The marble niche inside the mosque, the marble grid minbar, and the marble of the muezzin gallery have been cleaned and repairs made. 171. Tradition Meeting 171th Traditional Meeting of the Turkish Employers’ Association of Construction Industries on “Financial Policies and Strong Economy” hosted by Kolin Construction Inc. was held in March 11, 2015 Wednesday. The guest of honor of the meeting was, Deputy Prime Minister for Economic Affairs, Ali Babacan. In his speech during the meeting of INTES, Deputy Prime Minister Babacan made detailed assessments on economy. Stating that the world economy still could not survive from the effects of the global crisis, Babacan said that the impact of the crisis originating from the financial sector lasts a long time. By pointing out the slow recovery in the European economy, he further noted that, even the most minor news about an interest rate increase by FED had an effect on the world markets. Telling that the measures they took against inflation have served the purpose; Babacan also indicated that the downward movement in oil prices has been a further benefit to inflation. Highlighting the importance of sustainable growth, Babacan stated that they have implemented structural reforms and announced approximately 1.250 Action Plans within the scope of 25 priority conversion programs. Making statements on the construction sector, Babacan also pointed out the sector as an important area of employment. Babacan indicated that, considering the urban renewal and infrastructure investments, the share of the construction sector received from the national income will increase in the future. Stating that while 4.5% of the total number of employees was working in the construction sector in 2002, this figure has now reached 7.4%; Babacan further communicated as follows: “Even in developed countries, the share of the construction sector in Gross Domestic Product (GDP) is higher than in Turkey. When we look at the most advanced economies, we see figures like 7-8 per cent of the total national income that constitute the construction sector." Underlining that especially public infrastructure investments are now a great need in the world not only for the developing countries but also for the developed countries, Babacan emphasized that because there is a significant aging in the infrastructures of many developed countries today, there is a need of renewal; and as long as infrastructure investments continue serving, they contribute to the economy and growth. 121 SUMMARY Culture and Art: Tülin DİZDAROĞLU In the 1990s when I started taking photos around the countryside, I would see all the people with mixed company of men and women working non-stop in the croplands and I would photograph them. But for the last 10 years, I saw a gradually decreasing population in the villages and croplands that I photographed. At the time when I started taking photos, either more or less tobacco production was made almost in every house in the villages and districts of Sinop. In the tobacco production, almost all of the work was made by women. Except for the plowing, there was 122 scarcely any contribution of men. In order to increase production in the rural areas, the state should take encouragement measures for both wheat and tobacco. Likewise, the state or local administrations must support the carpet production in rural areas. The carpets weaved by our women at homes, make big contributions not only to the family budget but also to our economy. Milking her animals, the rural women again make the best of it by making yogurt, cheese or butter, and sell them going in the neighborhood markets. In this way, they make a substantial contribution to the family budget. For instance, a large number of the stallholders in the Sinop marketplace consists of these hard working women. These women are important contributors to the household economy. For this reason, if we do not consider the household economy separate from the national economy, it is very important that our hard working women are promoted in some ways by the state or local administrations. Ressam Nene (Şefika GÜNEŞ) 1938 - 2015 İNTES Yüksek Danışma Kurulu Başkan Vekili Sayın Mehmet Güneş’in ablası Şefika Güneş 13 Nisan 2014 tarihinde vefat etti. 1937 yılında Urfa'da doğan Güneş’in yaşamı ardında iz bırakan başarılarla dolu. Kendisine ressam Nene unvanı verilen Güneş, 1987'de resim çalışmalarına başladı. 1989-90 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Resim kursuna katıldı. Şanlıurfa'nın okur-yazar olmayan ilk bayan ressamıdır. 6 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma sergiye katıldı. 1998 yılında Ankara'da The Britsh Council Art Gallery'de, 1999 yılında Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde kişisel sergi açtı. Türkiye ve Dünya basınında önemli yer edinen sanatçıya en büyük desteği, işçi emeklisi eşi A. Hadi GÜNEŞ oldu. Sanatçının, 5 erkek 2 kız olmak üzere 7 çocuğu vardır. 30'un üzerine torunu olması dolayısı ile kendisine basında " Urfa'lı Ressam Nene " ismi verildi. Sanatçı resimlerin yanı sıra Urfa işi kilim dokuma, heybe, halı dokuma gibi çalışmalar da yaptı. Sanatçının diğer bir özelliği de yaşadığı evin projesinin mimari çizimlerini de kendisinin yapmış olmasıdır. Resim ve sanattan asla bıkmadığını söylemilş olan sanatçı yaşının ilerlemesine ve dizlerindeki rahatsızlıklara rağmen, resim çalışmalarını sürdürmekte, torunlarına bu sevgiyi aşılamıştır. Hayatı boyunca kendisini kalıcı eserler bırakmaya adayan sanatçı çalışmalarını Şanlıurfa'daki evinde sürdürdü. Resmi İngiltere’de kartpostal olmuştu Yaklaşık 30 yıl önce eşinin resmini suluboyayla yaparak resim yapmaya başlayan Şefika Güneş, 20 yıl önce de yağlıboya ile çalışmaya başladı. Bir dönem ünü İngiltere'ye kadar ulaşan Ressam Nine’nin "Erzurum'da Kış, Buzlu Dağlar" resmi bu ülkedeki The British Council firması tarafından 5 bin adet kartpostal olarak basıldı. Çalışması, yetenekleri ile pek çok kadına örnek olacak Şefika Güneş’e Allahtan rahmet, kederli ailesine, dostlarına, tüm Urfa halkına sabır ve başsağlığı diliyoruz. 123 Cavit ÜNAL 1950 - 2015 Vefatı büyük üzüntüye neden olan İNTES Yüksek Danışma Kurulu Başkan Vekili Necati Ünal’ın ağabeyi Cavit Ünal hayatını kaybetti. 1950 yılında Ardahan Hanak ilçesinde doğdu. Sırasıyla Hanak İlkokulu, Ardahan Ortaokulu ve Kars Alparslan Lisesi'nde okudu. 1970-71 yıllarında Ankara Yükseliş Eczacılık Fakültesi’nde eğitim aldıktan sonra 1974-77 yılları arası Samsun ve İstanbul'da askerlik hizmetini yaptı. 1977-1989 yılları arasında Ünal Şirketler Grubu bünyesinde Sakarya Küçük Sanayi Sitesi ile Trabzon DSİ Bölge Müdürlüğü Tesislerinde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı ve Konya'da Endüstri Meslek Lisesi inşaatını ise fiilen yapıp bitirerek idareye teslim etti. Ardından Ankara'da Utku İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.’ni kurarak inşaat işlerine devam etti. 1996'dan itibaren emekliye ayrılarak Ankara Engürü Pasajında altın gümüş alım satım işleriyle uğraştı. Fatma Ünal ile evli olup, Kalp ve Damar Cerrahı Doçent Dr. Ertekin Utku Ünal, Burcu Ünal ve Grafik Tasarımcı Damla Ünal adlarında 3 çocuğu bulunuyor. Cavit Ünal’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. 124