bir belge

advertisement
bir belge
Minyatür Bir Tanzimat Ülkesi:
Lübnan ve
1861 Lübnan Vilayet Nizamnamesi
Erkan Tural­
Hariri 'nin aracına düzenlenen bombalı
ve görsel basın bir kez daha -ancak kuşkusuz son ola­
rak değil- Lübnan'ın o çok bilinmeyenli toplumsal denkleminden hareket ederek olayı
gündemlerine taşımışlardı. Denklem yüz elli yılı aşkın bir süreden beri içinden
çıkılmazlığım muhafaza ederken süreç içerisindeki iç ve dış eklenmeler sorunu giderek
büyüyen bir problem yumağı haline getirmiştir. Yazımızın sonunda da çevirisini sundu­
ğumuz 1861 Lübnan Vilayet Nizamnamesİ İle Bab-ı ali, bölgedeki sorunların üzerine i.
Dünya Savaşı'na değin gece kadar karanlık bir örtü çekerken aym zamanda Akarlı'nın
nitelendirmesi ile uzun -ve belki de tek- banş sürecini başlatmıştır.
2005
Şubatında
saldırının
hemen
Lübnan eski
Başbakam Refık
ardından yazılı
i. Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli anlaşmalann doğrultusunda toplanan savaş
sonu kongreleri, halkların özlemlerinden ziyade kendi emperyal mantıklan ile hareket
ettiklerinden ortaya en güzel örneklerinin Orta Doğu'da bulunduğu sınırları cetvel ile
çizilmiş pek çok hayali ulus-devletlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bereketli hi­
lal kuşağında yer alan söz konusu ülkelerin günümüzde hala cemaat anlayışı ile hareket
ederek sınırları değiştirmek istemesi bölgenin Balkanlaşması değil ama giderek Lübnan­
laşma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunun bir göstergesidir. Sorunun bugün tam orta­
sında Irak bulunmaktadır. Halihazırda Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasında parçalanma
tehlikesi yaşayan ülkenin akıbetinin Lübnan'a benzeyeceği yolunda çeşitli yorumlar ya­
pılmaktadır.
On dokuzuncu yüzyıla girilirken Osmanlılara tarafından Cebel-i Lübnan olarak ad­
bölge tam anlamıyla bir mezhepler mozaiğinden oluşuyordu. Hıristiyan Ma­
runiler, Dürziler, Rum Katolikleri ve OrtodoksIan, Ermeni ve Yahudi cemaatlerinin bir
arada yaşadığı bölge Avrupa ticari kapitalizminin içine çekildikçe toplumsal iktidar ka­
landırılan
• TODAİE, Asistan.
Çaldaş
Yerel Yönetimler, eül 14 Sayı 2 Nisan 2005, s. 65-91.
66
Çağdaş
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
lıplan şekil değiştirmiş
ve daha önce örneğine rastlanmayan bir şekilde din kavgalan
Bölgenin sedir ağaçlan bu akımın rüzganyla sert bir şekilde sar­
sılırken Tanzimat sürecinin bu en çetin sorununa Bab-ı ali kalem efendileri yeni devrin
adabına uygun düzenlemelere giderek sorunu ortadan kaldırmaya çalıştılar. Yapılan dü­
zenlemeler 1861 Lübnan Vilayet N izamnamesi ile nihai noktasına ulaştı. Yasanın ilk
Osmanlı Vilayet Nizamnamesinden sadece üç yıl önce hazırlanması ve kendinden son­
raki süreci derinden etkilemiş olması Lübnan laboratuannın dikkatli bir şekilde ince­
lenmesini gerekli kılmaktadır.
yapılmaya başlanmıştı.
İç Savaş Sonrası / Öncesi ...
Şubat ayında Refik Hariri'nin Nisan ayında da Suriye aleyhtan Rum Ortodoks gaze­
teci Semir Kesir'in öldürülmesi üzerine bölgenin Fransızlardan hamiliğini üstlenmiş o­
lan ABD, olaylarla ilgili olarak derhal Suriye'yi hedef tahtasına koydu ve ülkede yaşa­
nan normalizasyon sürecini sabote etmekle suçladı. Ülke, 1989 yılında Taifte imzala­
nan ve iç savaşı sona erdiren anlaşma ile önce Suriye ve İsrail işgallerini ortadan kal­
dırma daha sonra ise parlamento seçimlerine gitme karan almıştı. İsrail işgal güçlerinin
çekilmesi mayıs 2000, Suriye ordusunun Kuzey Lübnan'dan geri çekilişi ise tam beş yıl
sonra 2005 Mayısında gerçekleştirildi. Her iki işgalde ülkeyi tam anlamıyla sıfır nokta­
sına çeken ve 1975 Mayısında patlayan iç savaşın sonuçlanydı. 1 Ülke bu tarihte zaten
son derece hassas bir denge üzerinde bulunuyordu ve Müslüman kesim artan nüfusuna
karşın hala 1922 nüfus sayımına göre hazırlanan anayasaya göre yönetilmekten duydu­
ğu hoşnutsuzluğu dile getinnekteydi (Armajani-Ricks, 1986: 289).1 Hoşnutsuzluğun
kanlı çatışmaya dönüşmesi için bir neden aranıyordu ve 1970'lerden beri Lübnan'ı yurt
edinen Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) faaliyetleri bunu fazlasıyla sağlayacaktı.
1975 Nisanında Lübnan'da çatışmalar başladığı zaman ülke kendi içindeki bölünmüş­
haricinde üç yüz bin kadar Filistinli mülteciyi de ağırlamaktaydı. Söz konusu
mülteciler 1948, 1956 ve 1967 Arap - İsrail Savaşlannda İsrail'in topraklarını genişlet­
mesiyle beraber topraklanndan zorla çıkanlıp komşu ülkelere göç etmek zorunda kal­
lüğünün
Lübnan'ın mevcut etnik ve dinsel istatistiki kompozisyonu dahi hem geçmişten günümüze kadar yaşanan 0­
laylan kısmen anlamamıza yetecektir: Etnik yapı: Lübnan nüfusunun % 83'ünü Araplar oluşturmaktadır.
Lübnan Araplannın % 63'ü Müslüman, % 8'i Dürzi, kalanı ise Maruni Hıristiyan'dır. % II oranında Rum var­
dır. RumIann % 59'u Ortodoks, % 41 'i Katolik'tir. % 5 oranında Ermeni vardır. Ermenilerin tamamı, Ermeni
kilisesi mensubu Ortodoks Hıristiyan'dır. % i oranında da Kürt vardır ve Kürtlerin tamamı Müslüman'dır.
Din: Devletin resmi dini yoktur. Halkın % 59.5'i Müslüman'dır. Müslümanlann % 60'i Şii, % 40'i Sünni'dir.
Yaklaşık % 7 oranında da Dürzi vardır ki bunlar da Müslümanlar arasında gösterilmektedir. Ancak Dürzilerin
inanç ilkeleri İslam'ın inanç ilkelerinden çok uzaktır. Lübnan nüfusunun % 20'sini Maruni Hıristiyanlar oluş­
turur. Maruniler Arap Katoliklerdir. Ancak bazı konularda di~er Katoliklerden ayrılmaktadırlar. Yaklaşık %
5.5 oranında Rum Ortodoks, % 3.4 oranında Rum Katolik, % 3.4 oranında da Ermeni Ortodoks mevcuttur.
ı Sorunun nirengi noktalanndan birini süreç içerisinde asla bir ulus olmamış Lübnan sınırlan içerisine bir ta­
kım anlaşmalarla hapsedilen halkın tek ortak noktası konuştuklan dilolmuştur. Maruniler köken olara kendi­
lerini Fenikelilere ve Bizanshlara ba~larken Müslüman kesim özellikle i 960 'larda yükselen Nasırcıh~ın da
etkisiyle giderek Arabizm akımına destek vermişlerdi, bkz. Karpat, 2001: 68-69; Armajani-Ricks, 1986: 288.
Hükümet sistemi tOm mezheplerin oy esasına göre temsiline (confessionalism-ikrarcıhk) dayanıyordu. Bu ise
devlet idaresinde inanılmaz bir dengenin tutturulmasını şart koşuyordu. İdari yapının ayrıntılan için bkz.
Salem, 1967: 488-502.
1
Bir Belge
67
nnşlardı. 3 Mültecilerin ilk durağı Ürdün olmuştu. Ancak İsrail'in "Filistinliler nerede ise
oraya saldırınaH stratejisi gereği bu politikadan nasibini alan Ürdün, İsrailordusunun
hedefi olmaya başlayınca Filistinli gerillalan ülke dışına çıkarmaya başlannştır (Held,
1989: ıı 7). Ürdün'ün bu politikasını kendi genişleme amaçlarına uygun bulmayan Su­
riye sınır aşın bir hareket için ordusunu hazırlamaya başlayınca önce ABD daha sonra
da İsrail tarafından sert bir şekilde uyanInnştır. Sonuç olarak Arafat ile Ürdün Kralı Hü­
seyin arasında imzalanan anlaşma sonucunda FKÖ 'nün Lübnan macerası başlannştır
(Anderson, ıooo: 114). Bununla beraber ülkedeki silahlı grubun sadece FKÖ olmadığı
da bilinmelidir. Ülke içindeki neredeyse tüm gruplar benzer bir milis teşkilat oluşturma
yoluna gitmişlerdi." Sadece bu gelişme bile yakında çıkacak iç savaşın ne kadar kanlı
geçeceğinin bir göstergesi idi.
Fransızlar Dünya Savaşı sonrasının emperyal iklimi içerisinde "Büyük Lübnan"ı ku­
rarken siyasi yapıyı mevcut cemaat ilişkilerine göre kompartımanlara ayırnnştı. Yapılan
nüfus sayınnna göre çoğunluğu elinde bulunduran Hıristiyanlar, parlamento ve hükümet
birimlerinin de büyük bir kısnnnı ellerinde bulunduruyordu. Cumhurbaşkanlığı, Hıristi­
yan nüfusun en geniş bölümünü oluşturan Maruniler' e verilirken başbakanlık Sünni
Müslümanların meclis başkanlığı da Şiilerin elinde bulunuyordu. Devletin tepesinden
aşağı doğru uzanırken bu çok parçalı yapılanma daha da çeşitlilik kazanıyordu. Hıristi­
yanlar aşağıda daha aynntılı anlatacağımız üzere ekonomik varsıllıklan ve Batı ile olan
yakın ilişkileri dolayısıyla toplum içinde son derece ayncalıklı bir yeri işgal ederken nü­
fusu arttığı halde bunu siyasal statüsüne yansıtamayan Müslümanlar durumdan oldukça
şikayetçi olmaya başlannşlardı.
Lübnan'da İç Savaş ...
Lübnan İç Savaşı, 1975 yılının Şubat - Mart aylannda Hıristiyan - Müslüman çatış­
ile başladı. Hükümetin balık avı imtiyazını bir Hıristiyan şirkete vermesi üzerine
Sayda' da halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlar, hükümet ve Hıristiyanlar aleyhi­
ne gösterilerde bulundular. 5 Gösterilerin silahlı çatışmaya dönüşmesi üzerine son derece
ması
3 Bu arada Avrupa'nın sorunu nasıl okudu~una dair en açık örnek Avrupa Konseyi Parlamenter Asamble Üye­
si Eeklen'in yazısıdır. Öze dokunmaktan dikkatle kaçınan Eekelen, pek çok kırtasiye ürunü prosedüre bo~du­
~u yazısında Lübnan meselesinin kökeninde Filistin sorununun yattı~ını ileri sürmektedir. Bu evveliyatı ı 9.
yüzyıla kadar giden kapsamlı sorunu, 20. yüzyılın ortalannda çıkmış bir mesele olarak görmektir ki, tarih bi­
lincinin olmaması bir tarafı sık sık müdahil olduklan bir olayın daha ne oldu~unu dahi bilmedikleri gibi bir
sonuç çıkmaktadır, bkz. W.F. Eeklen, "Lübnan Buhranı", Avrupa Konseyi Dergisi, S. 2-3, i 982, ss. 30-32 .
.. "İsrail ve Suriye gibi Amerika ve Sovyetler Birli~i'ne ba~h iki ülke Lübnan'ı iyice çıkmaza sokmuşlardı.
Sünni ve Şii Müslüman gruplar, Hıristiyan falanjistler, FKÖ militanlan ve ufak tefek öteki gruplar ükede ha­
kimiyet için silaha sanlmışlardı ama birlikte hepsinin gelece~i tehlikeye düşmüştü. Lübnan'da sadece bu
gruplann kavgası yoktu, Maruniler, Dürziler, Humeyni yanlısı Şiiler, Libya yanlısı gruplar, Ermeniter, Sürya­
niler ve sayısı bini geçmeyen başka topluluklarda silaha sanlmışlardı", bkz. O/ay/ara Bakış, S. 22, 17-24 Şu­
bat i 984, ss. i 6- i 7. Bir başka "Olaylara Bakış" sayısında "Lübnan veya 2. Vietnam" başlıklı bir yazıda böl­
gede 15 ayn silahlı grubun oldu~unu yazar ve şöyle bir döküm çıkanr: 1- Lübnan Ordusu 2- Falanjistler (Ma­
runilerin milis teşkilatı) 3- DOrziler 4- Emel Grubu (LObnanlı Şii örgüt) 5- Suriye Birlikleri 6- Filistinli geril­
lalar 7- İsrail Kuvvetleri 8- Haddad Kuvvetleri (İsrail'e ba~lı Hıristiyan milisler) 9- Maribitun (Sünni milisler)
10- ABD askerleri 11- Fransız askerleri i 2- İtalyan askerleri 13- İngiliz askerleri 14- Libya askerleri ı 5- Er­
meni askerleri bkz. O/ay/ara Bakış, S. 14, Kasım 1983, s. 25.
5 1975 İç Savaşı 'nı ateşleyen balık imtiyazı bir anlamda ülkedeki sınıfsal aynşmayı da gözler önüne seriyordu.
İktidann büyük orta~ı Maruniler, 1800'lü yıl1ann başından itibaren Batı sermayedarlan ile son derece yakın
ilişkiler kurmuşlar ve özellikle Il. Dünya Savaşı'ndan sonra bu birliktelik çok daha sembiyotik bir ba~ haline
68
Çağdaş
Yerel Yönetimler, J4 (2) Nisan 2005
kanlı sokak çatışmalan yaşandı. İlk zamanlarda Müslümanlann mühimmat açısından Fi­
Hstinliler tarafından desteklenmiş olması da Filistinlilerin olaylara olan etkisini göster­
mesi açısından önemlidir. Nisan ayında çatışmalar artık başkent Beyrut'a sıçramıştı.
Özellikle 13 Nisan'da FiHstinli çocuklan taşıyan okul otobüsüne yönelik Hıristiyan Ma­
runilerin milis örgütü faşist Falanjistlerin saldınsı olaylan geri dönülemez bir çizgiye
çekmiştir. Olaylar kısa sürede Lübnan'ın diger büyük şehirleri Sayda ve Trablus'a da
sıçramış yılortasına kadar yaklaşık 2300 kişi hayatını kaybetmiştir (Armaogıu, 1983:
731).
Beyrut'a bu şekilde adım atan iç savaş, Orta Dogu'nun Paris'i olarak anılan kenti kısa
sürede kimlik degiştirmeye zorlamıştır. Yaklaşık yetmiş küsuru bulan yabancı banka
sayısından da tahmin edilecegi üzere tüm Orta Dogu'nun finans merkezi olan Beyrut'un
Maruniler, Sünniler ve Şiiler arasında yaşanan savaşa meydan olması üzerine söz konu­
su yatınmcı çevre ve varsıl Lübnanlılar ülkeyi terk etmeye başladılar. 6 İç savaş nedeniy­
le ülkenin kontrolünün idarecilerin elinden çıktıgına dair en somut örnek yine bu sıra­
larda yaşandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye, ülkede tekrar huzurun saglanması i­
çin Sünni lider Raşit Kerem'i başbakanlıga getirdi. Kerami, ülkedeki Hıristiyan ve Müs­
lüman kesimlerin mevcudiyetlerini incelikle düşünerek hazırladıgı kabine hemen icraata
başladı ancak her iki taraf bu aşamadan itibaren iyi niyetten daha fazlasını oldukça açık
bir şekilde dile getiriyorlardı. Müslümanlar, yeni bir nüfus sayımı ve buna dayanacak
bir anayasa ve hükümet sistemi talebinde bulunurken Hıristiyanlar her şeyden önce
Müslümanlann silahlannı bırakınalarını istiyordu (Armaogıu, 1983: 732). Çatışmalarda
artan Filistin etkisi olaylann rengini de degiştirmişti. Önce İsrail daha sonra da Ürdün
ordusu ile çatışan FKÖ gerillalan iç savaşın oldukça acımasız bir boyut kazanmasına
yol açacaktı.
olaylara müdahale eden Suriye her iki tarafın orta bir yol bulması için
etmeye çalıştı. Çalışmalar 21 Ocak 1976'da meyvelerini vermiş ve her iki taraf
arasında saglanan uzlaşma ile parlamentoda eşit temsil saglanmış, cemaatlere tahsis edi­
len kota kaldınlmış ve başbakanın parlamento tarafından belirlenmesi yöntemi kabul
edilmişti. Yeni sistemin ilk cumhurbaşkanlıgına Elias Sarkis getirilmişti (Armaogıu,
1983: 732). Ancak savaşın artık sadece bir eşit temsil problemi olmadıgı, çatışmalann
hız kesmeden devam etmesiyle ortaya çıkmıştı. Yüzyıllardan beri birbirlerine karşı diş
bileyen toplumlar sorunun oy sandıgı ile degil kanla çözülecegine inanmışlar ve iktidar
mücadelelerini bu şablona göre vermeye başlamışlardır.
1976
yılında
aracılık
Lübnan Devleti 'ne bagh ordunun da tasfiye olması tam da bu sırada gerçekleşti. Lüb­
nan hükümetinden daha öncesinde İsrail'e karşı kendini savunma hakkı çerçevesinde si­
lahlı direniş hakkını koparan FiHstinliler, bu haklannı elinden almak isteyen hükümete
karşı ordu içindeki Müslüman subaylan ayaklanmaya davet ederek cevap verdi. Lübnan
dönüşmüştür. Ülkeyi Orta Dogu'nun ısviçre'si haline getiren süreç Marunilerin dışındaki kesimlere yoksul­
luktan başka bir şey getirmemiştir. Bu nedenledir ki, küçük üretici birlikleri en sert eleştirilerini ABD uydusu gibi hareket eden banka ve diger yatınm şirketlerine yöneltmişti. Bu nedenledir ki, çiftçi, işçi, serbest meslek sahipleri Maruni denetimindeki iktidara karşı gittikçe bir araya gelmeye başlamışlardı. Bkz. Armajani-Ricks, 1986: 294-295; Owen-Pamuk, 2002: 214-215. 6 Özellikle Amerikan güçleri denetiminde yapılan tahliye işlemlerinin renkli bir anlatımı için bkz. Olaylara Bakış, S. 24,2-9 Mart 1984, ss. 41-43. Bir Belge
69
ordusu aslında devleti oluşturan yelpazenin bir yansımasıydı. çoğunluğu Müslümanlar­
dan oluşan Lübnan Ordusu, Maruni Hıristiyan subaylar tarafından idare ediliyordu. Fi­
listinlilerin çağrısı üzerine başlarındaki subaylan deviren ordu mensupları artık devletin
değil kendi cemaatlerinin silahlı birlikleri haline geldiler. Filistinlilerin olaylardaki etki­
lerini değerlendiren Marunilerin milis grubu Falanjlar bunun üzerine Filistin mülteci
kamplanna yönelik son derece ağır saldılar düzenlemeye başladılar (Armaoğlu, 1983:
733; Held, 1989: 209). Bu ise sonu Suriye işgali ile bitecek olayların tetiğini çekmiştir.
Lübnan'da iç savaşın başlaması sonrasında Suriye zaten derhal müdahalede bulunarak
taraflar arasında ateşkes sağlamaya çalışmış ancak bu hareketi ilişkileri hiç de iyi olma­
yan diğer Orta Doğu ülkeleri İsrail ve Mısır'dan sert tepki görmüştü. Ancak 1976 yılın­
da Riyad'da düzenlenen Arap zirvesinde Lübnan meselesi tartışılmış ve Suriye'nin ha­
lihazırda Lübnan'da bulunan ordusuDun "Arap Banş Gücü" olarak görülmesine ve mas­
raflarının Arap ülkeleri tarafından karşılanmasına karar verilmişti. Böylece varlığım
2005 mayısına kadar sürdürecek Lübnan'ın kuzey taraflarını Suriye kontrolüne bırakan
eylem meşrulaştırılmış oluyordu (Odeh, 1986: 278-285). Suriye'nin nefesini sürekli ola­
rak Lübnan'ın ensesinde hissettirmesi irredantist özlemlerinden besleniyordu ve bu öz­
lemlerin kesişme noktası, I. Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşmesine ramak kalan
"Büyük Suriye Devleti"ydi.
Büyük Suriye'den Büyük Lübnan'a ...
San Remo Konferansı'ndan bir ay önce Suriye ileri gelenleri Şam'da toplanmışlar, Fi­
listin ve Lübnan'ı da içeren "Büyük Suriye Devleti"nin kurulduğunu ilan etmişlerdi
(Yerasimos, 1994: 170). Devletin başına ise Hicaz Şerifi Hüseyin'in oğlu Faysal kral
olarak geçirilmişti.' Ancak işler Suriye eşrafımn istediği gibi gitmedi ve Fransa savaş sı­
rasında İngiltere ile yaptığı Sykes-Picot Anlaşması doğrultusunda San Remo'da yeni
kararlar alarak Filistin'i İngiltere'ye bıraktı ve kendisine ayırdığı Lübnan ve Suriye'yi
de birbirlerinden ayırdl,8 Bölgeden kendisine karşı yükselebilecek ayaklanmalara karşı
da 90.000 kişilik bir orduyu Şam'da konuşlandırdı. General Gouraud, kendileri yerine
ülkenin milliyetçi söylemlerinin peşine takılan Faysal'ı da tahtından indirerek sımr dışı
etti. Suriye'de federal bir idare örgütleyen Fransızlar, daha da ileri giderek Lübnan top­
raklanm eskisinin iki katına çıkararak "Büyük Lübnan Devleti"ni kurdu (Fromkin,
1989: 437). Coğrafi temeli Lübnan dağı olan bu yeni siyasi bölgeye Fransızlar Sünni
Müslüman ve Rum OrtodoksIarın yaşadığı Trablus bölgesi ile Şiilerin çoğunlukta oldu­
ğu güney Sayda ve doğusundaki Bekaa vadisini de ekledi (Heiberg, 1984: 33). Fransız­
lar, 1861 yılında Bab-ı ali tarafından uygulanan yöntemi bu sefer kendi denetiminde ye­
, İngiltere saf1annda Osmanlı Devleti'ne karşı savaşan Emir Hüseyin'in o~lu Faysal, savaş sonrasında Fransız güdümüne bırakılan topraklarda ütopik "Büyük Suriye Devleti" projesini hayata geçinnek için bir yandan bölgenin büyük toprak sahibi statükocu çevrelerini di~er yandan ba~ırnsızlık yanlısı Arabist çevreyi ve öte ta­
raftan bölgenin yeni efendisi Fransızlar arasında çok tehlikeli bir denge oyununun içerisinde bulmuştu kendi­
sini. Kuşkusuz böyle bir iktidar yapılanması karşısında Faysal'ın pragmatik manevralan dahi kendisine tahtı getinneyecekti, bkz. Fromkin, 1989: 433-437. 8 i 9-26 Nisan i 920 'de İtalya'nın San Remo kentinde düzenlenen konferansta manda rejiminin nerelerde uy­
gulanaca~ına dair kararlar alınmıştır. Buna göre Osmanlı Devleti'nin eski Suriye topraklannda "A tipi" manda oluşturarak Kuzey kesimi (Suriye ve Lübnan) Fransa'nın, Güney kesimi (Filistin ve Ürdün) İngiliz yönetimine bıraktımıştır. % 2S'lik bir hisse karştlı~ında Fransa, Musul'u da İngilizlere terk etmişti, bkz. Dedeogıu, 2002: 17.
Çaldaş
70
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
niden uygulamaya koydu. Fransız "Grand Liban"ını (Büyük Lübnan) devlet başkanlı­
gından en küçük idari birime kadar din gruplan arasında dengeli bir şekilde dagıtılacak­
tı. t Dagıtımda aslan payı ise yüzyıllardır 1922 nüfus sayımı kararlanna göre çogunluk
olarak görülen Marunilere tanınmıştı.
General Gouraud, bölgenin en önemli direniş odagı olarak gördügü Dürzil~ri kendi
çekmek adına bu cemaatin en önde gelene ailesi Atraşlara bagıffiSızlık vaad et­
mişti. Bagırnsızhgın 1922 Nisanında tanınmasından hemen sonra olaylar, Dürzilerin a­
leyhine gelişmeye başladı. Gouraud yerine atanan yeni General Sarrail tüm bu haklan
geri aldı ve son derece keyfi bir idare ile Suriye bölgesini yönetıneye başladı. Beklenen
Dürzi ayaklanması gecikmedi ve iki yıl boyunca Fransızlan fazlasıyla ugraştırdı. Gene­
ral Sarrail, Gouraud'un vaad ettiklerinden daha fazlasını yapmak zorunda kaldı ve ko­
şullu olarak 1926 Mayısında Lübnan, 1930 Mayısında da Suriye'nin bagıffiSızlıklarını
tanımak zorunda kaldı (Arrnaogıu, 1983: 198). Lübnan'ın ayn bir devlet olarak ilan e­
dilmesi ve tahminlerin ötesinde genişlikte bir toprak parçası üzerinde kurulması "Büyük
Suriye" projeleri Fransızlarca agır bir şekilde yerle bir edilen Suriye eşrafını rahatsız
etmişti. Suriyelilere göre sadece Lübnan'a eklenen topraklar degil Lübnan'ın kendisi
dahi Suriye'ye aitti. Suriyeliler bu yayılmacı argümanlannı ise son derece ilginç bir şe­
kilde Osmanlı vilayet sistemine dayanarak açıklıyorlardı. Suriye tezlerinin dayanak
noktası ve 1861 Nizamnarnesi, i. Selim'in Mısır seferi ile başlayan Osmanlı'nın Suriye
öyküsünü incelerneyi zorunlu kılmaktadır.
yanına
Osmanlılar
Suriye'de ...
Şah İsmail'e karşı yapılan İran Seferi sırasında Çerkes Memluklulannın İran tarafını
tutması
Suriye ve Mısır'ın Osmanlı topraklanna eklenecegi I. Selim'in 1516 tarihli Mı­
seferine neden olmuştu (Ahmet Rasim, 1966,61). Memluklar zamanında bölge Mısır
merkez eyalet ve Suriye'deki yedi nibayetten oluşuyordu: Gazze, Safed, Karar, Şam,
Trablusşam, Hama ve Halep. Osmanlılar, Bilad-eş-şam'ın (günümüzün Suriye, Lübnan,
İsrail işgali altındaki Filistin ve Ürdün) idari yapısını bir hayli basideşirdiler ve dört
eyalete böldüler. Halep (1521), Şam (Cebel-i Lübnan ve Kudüs sancaklannı kapsıyordu
1516-1517), Trablusşam (1570 dolaylan) ve Rakka (1594 dolaylan) (Rayınond, 2000:
173). Osmanlı fethi ile beraber Tanukh-Butur sülalesinin Lübnan hegemonyası sona
ermiş ve Maan ailesi geniş ayncalıklarla Lübnan'ın başına geçirilmiştir (1516). Yörenin
ilk emiri i. Fahreddin el- Maan emirlik beratını i. Selim'in elinden almıştır. Ancak
Fahreddin kendinden önceki sülalenin idari pratiklerine ve tavsiyelerini dinlemiş aynca
bölgenin diger önemli aileleri olan Dürzi Yazbaki ve Canbulatlara karşı da son derece
hoşgörülü bir yönetim sergilemiştir (Hitti, 1965: 157).
sır
Bölgenin idaresi 17. yüzyıl sonlanna kadar Maan ailesinde kalmış fakat bu tarihte sü­
lalenin yeni bir halef çıkaramaması üzerine Lübnan eşrafı 1697'de Samqaniyah'ta bir
araya gelerek emirligi Şihab ailesine bırakmışlardır. Kökleri Kureyş ailesine kadar da­
yanan Şihab ailesi bölgeye Havran'dan gelmiş Müslüman bir sülaleydi. Gerek Maan ol­
sun Gerek Şihabi ailesinin olsun Osmanlı idaricilerlnin gözünde emir olmaktan ziyade
, Raymond, Fransa 'nın "Grand Liban" adımını orta Dogu tarihinin en kritik dönemeçlerinden biri olarak yo­
rumlamış ve o sırada Marunilerin lehine yaratılan sistemin, 1975 İç Savaşı'nın bir numaralı nedeni oldugunu
ileri sürmüştür. Bkz. Raymond, 2000: 174.
Bir Belge
71
asıl
kimlikleri mukataacı aileler olmasında yatmaktadır. LO 16. yüzyıldan itibaren Osman­
toprak sisteminin özünü oluşturan Tırnar sistemi gittikçe dejenere olmaya başlamış ve
bunun sonucunda merkeze nakdi ödeme sağlayan malikane ve mukataa sistemleri gibi
toprak idare üniteleri ortaya çıkmıştı. Mukataa sisteminin diğerinden farkı kirasının se­
nelik olması ve tasarrufunun kaydı hayat karşılığı olmamasıydı (Pakalın, C.II, 1993:
578). Bu nedenle de Lübnan'da Şihab ailesi dışında pek çok mukataacı aileler bulunu­
yordu. Söz konusu sınıf bölgenin en üst tabakasını oluştururken bun1ann altında savaş­
çılar, köylüler ve esnaf sınıflan bulunuyordu. Toplumun en tepesinde ise mukataacı ai­
Ider tarafından seçilen ve Sultan tarafından onaylanan bir Emir bulunuyordu (Abu­
Husayn, 2004). Dolayısıyla Lübnan Emiri çift taraflı bir sorumlulukla kuşatılmıştı. İlki
sultanın bölgedeki temsilcileri olan Sayda Trablus ve Şam valilerine ikincisi ise bölge­
nin diğer mukataacı ailelerine karşı. Bölgede söz konusu aileler arasında yaşanan çe­
kişmeler sık sık Emirin aracılığını gerekli kılmaktaydı. Kaba hat1an ile Osmanlı öncesi­
ne kadar çekilebilecek bu toplumsal yapı Şihab ailesinin başa geçmesi ile birlikte başka­
laşıma uğramaya başladı. Daha önce Maan ailesinde kimin başa geçeceği konusunda
bölge eşrafı karar yetkisini elinde bulundururken Şihab ailesi bu yetki kullanımını süreç
içerisinde sembolik bir şekle indirgedi. Örneğin neredeyse bir yüzyıl sonra kimin Emir
seçileceğine yönelik yaşanan bir krizi Şihab ailesi yine kendi inisiyatifi ile elimine et­
meyi başarmıştı (Polk, 1963: 10-12).
lı
Yine de Emir'in gücünün diğer ailelerin desteğinden soyutlanarak düşünülmesi im­
Bunun en iyi göstergesi 1775'te Cezzar Ahmet Paşa'nın Sayda Eyaleti'ne a­
tanması ile başlayan ve içerisine Napolyon'un işgal i ve Kavalalı 'nın seferi ile
nihayetlenen olaylarda gönnek mümkündür. Cezzar'ın 1775-1804 yıllan arasında süren
Suriye valiliği aynı zamanda Beşir Şihab'ın prestijinin artış gösterdiği bir dönem olmuş­
tur. Paşa'nın aldığı sert tedbirler ve uyguladığı mali önlemler kısa sürede bölge vergisi­
nin üç katına çıkmasına yol açmış Paşa 'nın istediği verginin karşılanması için ise Beşir
Şihab diğer mukataacı aile1ere karşı daha fazla baskı yapmak zorunda kalmıştır. Bu du­
rum Beşir'i oldukça sevimsiz bir konuma itmişse de Paşa'dan aldığı destek nedeniyle
bölgenin bir numaralı hükümranı haline gelmiştir. ii Şihab ailesinin emirlik konumunu
tartışılmaz bir hale getiren hatta tam bir feodal idarenin bu sırada yaşandığına dair çeşit­
li görüşler de ortaya atılmıştır (Polk, 1963: 14-15).
kansızdı.
Beşir'in konumu Napolyon işgal i sırasında kısa bir sallantıya uğramışsa da işgalin so­
nu ve Cezzar Paşa 'nın ölümü sonrasında hiç olmadığı kadar yükselmiştir. Cezzar yerine
atanan Osmanlı valilerinin oldukça yumuşak bir politika uygulaması bunun en başta ge­
len nedenidir. Emir Beşir'in konumuna güvenerek Osmanlı iç işlerine kanşması Şam ve
Halep valilerinin tepkisine neden olmuş ve bunu Mısır'a sürgün edilmekle ödemiştir
LO Bölge emirlerinin ve beylerinin merkezi baskıdan uzak bir anlamda otonom bir idare içinde yaşaması bölge
ile ilgili feodal tartışmalann alevlenmesine yol açmışhr. Örnegin Schölch, kısmi anlamda böylesi bir etkiden
söz edilebilecegini ileri sürerken (Schölch, 1986: 130-145), Salibi böylesi iddialann hiçbir şekilde mevcut
toplumsal yapı ile örtüşmedigini savunmaktadır (Salibi,I 989: 108- ı 19).
ii Emir ll. Beşir (1788- 1849), politik çizgi olarak liberal hatta ultra-liberal bir politika takip etti. Sarayında
hem cami hem de şapel bulunmaktaydı. İnanç olarak vaftiz edilmiş bir Hıristiyan, eş anlamında bir Müslüman
ve durum olarak bir Dürzi idi. Seletlerinden çok daha fazla ülkesinin kapılannı bahya açtı ve kentin çehresini
degiştirecek pek çok bayındırlık hizmetine imzasını attı. ilk Amerikan misyoner okullan Beyrut'ta ı 823 'te
kuruldu ve bunu benzerleri takip etti. Bkz. Hitti, 1965: 186-187.
72
Çağdaş
Yerel Yönetimler, J4 (2) Nisan 2005
(Farah, 2000: 8-9; Holt, 1966: 234). Bu bizi bir önemli saptama bir de önemli sonuç
çı~
karmamıza neden oluyor. İlki her ne kadar kendi başına marnur bir Emir bile olsa Beşir
İstanbul'dan çıkan ferman sonucunda sürgüne gitmek zorunda kalmıştır, kısaca merke~
zin eyaletlerdeki eli o kadar da gevşek degildir. İkincisi ise. Mısır'da Emir Beşir,
Kavalalı ile ortaklık yapmış ve onun aracılıgı sayesinde İstanbul'dan af fermanını ele
geçirmiş ve İstanbul kadar Mısır valisinin de destegini alarak tekrar Lübnan'a geri dö~
nebilmişti. Kavalalı
parçanın
ile Beşir arasındaki ittifak
da yerine oturmasını saglamıştır.
Kavalalı 'nın
Suriye seferi önündeki son
Arnavut Firavun Sedirler Ülkesinde ...
Mora isyanı sırasında olaylann kontrol altına alınmasında Sultan II. Mahmut, Mısır
Valisi Kavalalı'nın desteginden fazlasıyla yararlanmıştı. Mısır Valisi bu hizmetleri kar­
şılıgında Padişahtan Suriye Valiliginin kendisine verilmesini istemiş ancak bu teklif uy~
gun görülmeyerek geri çevrilmişti. Uzun süreden beri özellikle Fransızların destegi ile
Mısır' da son derece gelişmiş bir ekonomik sistem kuran Kavalalı, bundan aldıgı güçle
İstanbul'da yaşanan Batılılaşma hareketlerinden çok daha fazla aşama kaydetmiştİ. Yu­
nan isyanının bastınIması sırasında Mısır ordu ve donanmasının düzeni bunu fazlasıyla
ortaya koymuştu. Kavalalı 'nın gelişmek için yeni kaynak alanlarına ihtiyaç vardı ve tıp­
kı kendinden otuz yıl önce Mısır'dan Suriye'ye yürüyen ünlü Fransız generalden farklı
düşünmüyordu. Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açmak için Sayda valisinin kendisine bir
türlü ödemedigi tazminatı sebep olarak kullandı ve 1 Ekim 1831 tarihinde bölgenin tari­
hinde bir kınIrna noktası olacak seferini başlattı (Ahmet Rasim, 1966: 401; Farah, 2000:
13).
Mısır işgalinin
bölgeyi çok degişik açılardan köklü bir şekilde etkileyecegi seferin ilk
itibaren ortaya çıktı. 11 Mısır Ordusu, kontrol altına aldıgı bölgelerdeki ta­
nrnsal arazilerde dünya piyasalanndaki yüksek fiyatı nedeniyle incir ekimini zorunlu
kılmıştı (Hershlag, 1964: 84-94). Mısır işgalinden önce uluslararası ticaret oldukça sı­
nırlı ölçekteydi. Ticari sirkülasyon Avrupa degil Asya eksenliydi. Beyrut hala Orta­
çag'dan kalan duvarlann arasına sıkışmış bir liman kentiydi. Şam ve Halep bu dönemle­
rin "kervan ticareti"nin en gözde kentleri olmuştu. Beyrut'un nüfusu 10.000'i bile zor
buluyordu. Avrupa ticaretinirı hacmini yükseltecek kargo gemilerinin yapımına 183S'te
İngilizler tarafından başlandı (Akarlı, 1993: 17). Fransız ve Avusturyalılann sektöre gi­
rişi ile büyük bir rekabet ortaya çıktı. Beyrut limanının büyük tonajlı gemilere yanaşma
imkanı saglayan dogal limanı kısa sürede kenti Orta Dogu'nun degişmez konaklama
yerlerinden biri haline getirecekti (Khalaf, 1987: 50). Kavalalı'nın Batılılara sagladıgı
imtiyazlar ile bölgenin ticaret endeksleri baş döndürücü bir şekilde yükselirken nüfusu
kısa sürede lS.000'nin üzerine çıkan Beyrut Batılı misyonerlerin en gözde "Hıristiyan­
laştırrna" mekarılanndan biri haline geldi. Bölgeye akan sermaye sadece Beyrut'a
gitmiyordu. Bölgenin diger küçük kentleri -hatta köyleri bile denebilir- Dayr'el-kamer,
zamarı1anndan
11 Polk, Kavalah'nın Suriye seferinin etkisini Napolyon'un Mısır istitası, Perry'nin Japon işgali ile kıyashyor.
Bkz. Polk, ı 963: xix.
Bir Belge
Zah1e ve Hasbeye
kısa
zaman içerisinde hem nüfus hem de görünüm
itibarıyla
73
kabuk
değiştirdi. 13
İbrahim Paşa ordusu Suriye'ye girerken yöre insanı, yüzyıllardır kendi beylerinin,
Osmanlı paşalarının
ve yabancı işgal güçlerinin kahnnı çekmekten onları bir kurtarıcı
gibi karşılamıştı. İbrahim Paşa'da karşılık olarak mevcut idari yapıda önemli değişiklere
gitmemiş Osmanlılara karşı savaşta kendi saflarında yer alan Emir Beşir'i yine mevki­
inde tutarken yıllık 1500 guruş vergi ödemesini şart koşmuştu (Hofman, 1975: 312-316;
Ma'oz, 1968: 12-14). Mısır işgalinin Müslümanlar ile Hıristiyanlar üzerinde özellikle üç
noktada çok önemli etkilerde bulundu: 1- Hıristiyanların halihazırdaki şartları giderek
iyileşme gösterdi. Suriye 'nin büyük bir kısmında hayatları güvende olmayan Hıristiyan
köylüleri, İbrahim Paşa 'nın yardımına koşan tanınmış savaşçılara dönüştüler. Daha ön­
celeri kendilerine tanınan düşük pozisyonlar ve aşağılamaları bir yana bırakarak,
mukataacılar, emirler ve şeyhlerle kanun önünde eşit oldukları gerçeği ortaya çıkmıştı.
2- Dürziler ve Hıristiyanlar arasındaki kopukluk derinleşti. Mısırlıların Dürzi aleyhtarı
ve Hıristiyan yanlısı tutumları hem Dürzi hem de hem de Müslüman kesimlerin Hıristi­
yanlara karşı büyük bir nefret beslemesine yol açtı. 3- Hıristiyanların gelecek için umut­
ları giderek artarken bu işgal döneminde eline geçirdikleri gücün önemini tam anlamıyla
kavradılar. Yapacakları tek şey bundan sonra bu düzenin kendi lehlerine giderek sağ­
lamlaştınlmasıydı (Polk, 1963: 140).
Ekonomik durumun kapitalist mantığı, kazananlar ve kaybedenler arasındaki uçurumu
her geçen gün derinleştirdi. 14 Yeni durumdan memnun Hıristiyan azınlık tam bir komp­
rador burjuvazi şeklinde hareket ederek hem Mısırlılarla hem de Batılı tüccarlarla ortak­
lık kurarken kısa süre öncesine kadar Emir Beşir'in iktidardaki en önemli dayanağı
Dürziler gittikçe toplumsal sınıfların altına itildiler (Ülman, 1963: 245-250). Mısırlıların
da desteği ile Maruniler Dürzi topraklarına doğru bir yayılım gösterdiler ve gerektiğinde
zor yoluyla onların topraklarına el koydular. Sülaleler boyunca birbirine eklemlenmiş ve
son derece kabileci bir görünüm arz eden toplumsal yapı dinsel motiflere göre hızlı bir
şekilde kompartımanlaşmaya uğradı. Özellikle Batılı entelijansiyanın bölgeyi bu göz­
lükten okuması ve ona göre davramnası söz konusu yapılamnanın ve dolayısıyla arasın­
daki gerilimin en üst noktasına çıkmasına yol açtı. LS
Ancak
Kavalalı 'nın icraatları
bir süre sonra sürecin kendi aleyhine dönmesine yol aç­
tı. Özellikle Beyrut ve Sayda'da uygulamaya konan tekeller ve artı vergi uygulamaları
Batılı
devletlerin tepkisine yol açtı (Farah, 2000: 21). Osmanlıların yüzyıllardır yapma­
bölgenin insani, doğal ve kurumsal envanterini çıkartmak adına yaptığı istatistikler
ve bunlara dayanarak başvurduğu aşırı vergilendirme, zorla silah altına alma ve si1ahsız­
landırma gibi politikalar Mısırlıları gittikçe sevimsiz bir konuma yerleştirdi (Farah,
dığı
Holt, 19. yüzyıl LObnan 'ının çekiç ile örs misali Tanzimat reformlan ile İngiltere-Fransa rekabeti arasında
Bkz. Holt, ı 966: 237-238.
14 Polk'un aktardı~ına göre belirtilen dönemde 10.000 el üretimi yapan pamuk işçisi işsiz kalmıştır. Yaşanan
dönüşOm kısa sürede gündelik yaşamlara da sirayet etmiş ve yöre insanı Fransız imalatı fes giyip Bohemya
bardaklannda su içer olmuştur. Bkz. Polk, 1963: xix.
IS Mısırlılar özellikle Marunilere karşı vergi ba~ışı ve çeşitli imtiyazlar da~ıtımı konusunda oldukça cömert
davranmış Hıristiyan hacılardan alınan vergi muafiyetinden çeşitli tekel haklanna kadar pek çok konuda Ma­
runilere kolaylıklar sa~lanmıştır. Kuşkusuz sa~lanan kolaylı~ın faturası ekstra vergi olarak Lübnan'ın di~er
sakinlerine yüklenmiştir. Bkz. Khalaf, 1987: 49.
13
şekil1endi~ini vurgulamıştır.
74
Çağdaş
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
2000: 21-23). Mısırlılann baskı rejimi karşısında Dürzi, Hıristiyan, Müslüman ve Şiiler
Beyrut yakınlarındaki Antilyos 'ta bir araya gelerek bir konsey topladılar ve bölgenin ta­
rihinde ilk ve son defa birlikte mücadele kararı aldılar (Hitti, 1965: 188). 1840'lara yak­
laşırken Mısır ordusu kendilerine karşı yöneltilen saldırılardan önemli kayıplar venneye
başlamıştı. Ordusunu, Kavalalı ile yaptıgı savaşlarda kaybeden Bab-ı ali, Baltalimanı
anlaşması ve Tanzimat Fermanı ile verdigi ödünler karşısında Batılı devletler ile
Kavalalıya karşı bir ittifak anlaşması olan Londra Protokolünü imzalamıştı.
Devletlerin ortak müdahale kararı sonucunda Mısırlıların dokuz yıllık Suriye işgaline
bir son verildi. İşgalin sonu tıpkı kendisi gibi önemli sonuçları da beraberinde getirmiş­
ti. Böylelikle Lübnan'daki bildik otoritelerin hepsi tarih sahnesinden silindiler. Daha bir
kaç sene öncesine kadar Lübnan'ın babası veya Lübnan'ın Neron'u olarak adlandırılan
Emir Beşir ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Mısır işgali ile Lübnan uluslararası politi­
kanın ana gündem maddelerinden biri haline gelmişti. Britanya 'nın Fransa ve Rusya ile
kıyaslandıgında bölgedeki köksüzlügü tüm çıplaklıgı ile ortaya çıkmıştı. 1841 sonların­
dan itibaren Batılı ürünlerin bölgeye akışı giderek hızlandı. Lübnan tarihinin kalan kıs­
mına damgasını vuracak olan Dürzi-Hıristiyan çekişmesi için somut tarihsel cephane bu
süre içerisinde yaratılmış oldu. Maruni Kilisesi önderliginde tek bir bayrak altında top­
lanan Hıristiyanlar kazanımlarını yitinnemek için son derece etkin bir politikanın peşine
düştüler'" Ömegin Dürzi Şeyh Numan'ın gönderdigi vekilharcın artık vergi vennek is­
temeyen Hıristiyanlarca Cezin'de öldürülmesi bunun en somut göstergesiydi. Kuşkusuz
Batı müdahalesinin Mısır işgali ile başladıgını söylemek de çok geçerli bir hüküm ol­
mayacaktır. Ömegin Cezzar Ahmet Paşa, bölgedeki nüfuzunu Rus, Emir Beşir ise İngi­
liz donanması sayesinde saglamıştı. Mısır işgali sonucunda gündelik politikada Batı
enstrümanını kullanmak sadece daha kolay bir hale gelmişti o kadar. Bölgenin galipler
hanesine ismi yazılanlardan birisi de Bab-ı ali olmuştu. Lübnan üstünde Osmanlı kılıcı
ilk defa böylesine güçlü bir şekilde salınıyordu ancak ne zamana kadar ???
Çift Kaymakamlık Sistemine Doğru ...
Kavalalı'nın Suriye'den atılması bir anlamda İngiltere'nin Orta Dogu politikasına gi­
rişini
sembolize
etmişti.
Bir Londra gazetesi o
sıralarda yapmış
oldugu Suriye'nin
Şark'ın kapısı Lübnan'ın da onun anahtarı olduguna dair yorumu İngiltere'nin konu
hakkındaki
gözler önüne seriyordu (Farah, 2000: 35). Bab-ı ali,
eski ayrıcalıklı statüsünü tanımamış ve Emirlik sistemi­
ne el koyarak kendi seçtigi ve Mısır işgali sırasında Osmanlı tarafında yer alan Şihab ai­
lesinden Beşir Kasım'ı başa geçirmişti. Mısır ordusunun çekilmesi ortaya ciddi bir oto­
rite boşlugu yaratmıştı. Bab-ı ali Metternich'ten aldıgı tavsiyelerle merkezi politikalar
uygulamayı düşünürken, Maruni kilisesi özellikle Fransa destegi ile bu güç boşlugunu
hassasiyetini
fazlasıyla
Kavalalı sonrasında Lübnan'ın
i' Maruni Kilisesi'nin bir iktidar oda~ı şeklinde yükselişinin ilk işareti Mısır seferi öncesine rastlamaktadır.
i 820 tarihinde Lübnan 'ın kuzeyinde Kilisenin örgOtledi~i köylüler ekstra vergi uygulamalanna karşı çıkarak
Amiyyah (Avam) adı verilen ayaklanmayı başlatmışlardı. Ayaklanmanın sonuçlan mevcut toplumsal yapıda
önemli kınlmalara yol açtı. Öncelikle köyler Kilisenin önderli~inde komünler şeklinde örgütlenmiş ve her köy
genel konsey için bir vekil seçmişti. Kilise mukataa arazileri üzerinde çalıştırdıklan köylülerle hem Şihab ai­
lesine hem de Dürzilere karşı ortak hareket etme karan almışlardı. Tınısı Kilise tarafından verilen hareket ile
Maruni Kilisesi Kavalalı istilası öncesinde bölgenin en organize grubu oldu~unu ortaya koymuştu bkz. Odeh,
1986: 67-68; Akarlı, 1993: 19; Khalaf, 1987: 33; Leeuwen, 1994: 54-55).
Bir Belge
75
gidermek kaygısına düşmüştür. Mısır işgalinin son demlerinde taraf degiştirerek Os­
güçlerini destekleyen Maruniler bu desteklerinin karşılıgını görmek istiyordu.
Aynı şekilde en baştan beri Osmanlı Devleti yanındaki tutumundan taviz vermeyen
DürzHer, işgal sırasında kaybettikleri prestijlerini bir an önce yeniden kazanmak
istiyorlardı (Akarlı, 1993: 24-25).
manlı
İşgal boyunca yaşanan tek olumsuz gelişme Marunilerin artan siyasal gücü olmamıştı.
Maruniler söz konusu dönemde bir yandan ekonomik güçlerini parlatırken diger yandan
eskiden Dürzilere ait yaşam alanlarına sahip olma ve oralarda yaşamaya da başlamışlar­
dı. Böylelikle Dürzi köylerine kadar yayılıp yaşam alanlarını genişleten Maruniler, hem
nüfus hem de cografyaya dagı1ım konusunda son derece kanşık bir kompozisyonun
çıkmasına neden olmuştu. Yaşanacak sorunlann tam da bu noktada dügümlenmesi bir
tesadüf degildi. İngiltere açısından kendi adlarına yeni adım attıkları bu bölgede mütte­
fik bulma kaygısı ön plandaydı. Fransızlann MarunHer aracılıgı ile bölgedeki güçlü var­
lıklan İngilizleri çok düşündürmeden Dürzilere dogru yanaşmasına yol açacaktı
(Ülman, 1963: 253-254). Aslında İngiltere, bölge dengelerini en iyi tahlil eden devlet­
lerden biri olmuştu. Şihab ailesinin yeni dönemi sırtlamaktaki beceriksizligini görmüş
ve ona karşın Dürzileri koz olarak kullanmaktan daha pratik bir yol bulamamıştır.
17
İngiltere bu süreçte önemli diplomatik başanlara da imza atmıştır. Ömegin Kavalalı
öncesinde bölgeden defterdann kasasına giden vergi 2650 kese iken bu rakam Mısırlılar
döneminde 6500 keseye yükselmişti. Bab-ı ali'nin bu marjı düşürmernek için bir takım
tedbirlere yönelmesi bölgede kısmi bir gerginlige yol açmıştı. Durumu son derece ince­
likle takip eden İngiliz Dışişleri, Bab-ı ali nezdinde girişimlerde bulunarak bölgenin iş­
gal sonrası zararlannı öne sürerek 3500 kesede sabit1enmesini başarmıştır. Benzer bir
şekilde Dürzilerin cezalandınlması sorununa da el atarak Bab-ı ali' den onlar için çeşitli
af beratlan çıkartmıştır. İngilizlerin Dürzi sorunlarıyla yakından ilgilendiginin en açık
göstergesi ise Dürzi ileri gelenlerinin çocuklarını egitim amacıyla Londra 'ya gönderme­
si olmuştur.
Bab-ı
ali ise açılan bu yeni dönemde bölgeyi tam anlamıyla kontrolü altına alabilmek
iki uçlu bir politika uygulamaya başlamıştı: 1- Cebel'deki çeşitli mezhepler
arasında ahengi saglamak 2- Şihab ailesinin otoritesini uzun vadede ortadan kaldırarak
merkezi denetimi yerleştirmek (Gökbilgin, 1946: 641). Bab-ı ali bu iki hedefi başarıya
ulaştırmak için ilk önce bölgenin emiri ile iyi ilişkiler kurmaya gayret gösterdi. Bunun
için Sayda Müşiri Selim Paşa kanalıyla Emir Beşir Kasım'a tam destek verilirken bölge
cemaatlerinin ileri gelenlerinin katılımıyla karma bir meclis kurularak bölgedeki tansi­
yonun düşürülmesine çalışılmıştır. Ancak bu, bu kadar kolay yapılabilecek bir şey de­
ğildi. i. Özellikle İngiliz ve Osmanlı desteğini alan DürzHer, işgal sırasında kendilerin­
amacıyla
17 Yine de Farah, İngilizleri» Beşir Kasım'ı sonun kadar destekledigini ve onun adına İstanbul'da kulis faali­
yetlerine girişti~.ini iddia etmektedir. Öyle ki Beşir Kasım'ın İstanbul'daki temsi1ci1i~ini dahi emir1i~i aldıktan sonra bir İngiliz yapmıştır. Kısaca Lübnan'daki güç ilişkilerini basit sınıflandırmalardan kaçınarak yapmak gerekmektedir bkz. Farah, 2000: 57. 18 1840'ta yapılan bir nüfus sayımına göre 87.727 Maruni, 12.023 Dürzi, 6744 Sünni ve Şii tespit edilmiş, Bkz. Meo, 1965: 13. Lübnan'a meclis sitemi Mısırlılar ile beraber gelmişti. Kavalalı'dan önce bölge valileri divanlan kanalıyla ülkeyi idare ederken Mısırlılar katılım prensibinden hareket ederek divan yerine geniş katı­
hmh meclisleri uygulamaya sokmuşlardır. Böylece bir anlamda Mısır işgali Tanzimat refonnlanna kapı ara­
lamıştır. Bkz. Ma'oz, 1968: 9Q-9\. 76
Çağdaş
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
topraklann derhal kendilerine verilmesini talep ediyorlardı. Dünilerin kayıp
telafi etmek adına Hıristiyan köylüler üzerine fazladan angaryalar yüklernesi kar­
şılıgında Maruni Kilisesinin işgal yıl1annın ayncalıklı statüsünü devam ettirmek isteme­
si ve Dürzilerden aldıgı topraklan geri vermek istememesi her iki kesimin tepeden tır­
naga silahlanması ve birbirlerinin üzerine saldırması ile sonuçlandı (Akarlı, 1993: 27).
den
alınan
yıllan
1841 Ekiminde vergi tevzii sırasında çıkan bir tartışma sonrasında Dayr'el-kamer'de
Ebu Naked şeyhine baglı bir Dürzi grubunun kenti bir anda karmaşa içinde bırakınası
işgal sırasında ortaya çıkan dengesizligin boyutlannı göstermesi bakımından önemliy­
dLI9 Kanşıklık kısa sürede Lübnan'ın diger büyük ölçekli ve karmaşık bir yerleşim
kompozisyonu çizen Biga, Zahle ve Sufa sıçramıştı (Shaw-Shaw, 1983: 172). Lübnan
tarihinin din yüzünden çıkan bu ilk çekişmesi pek çok insanın hayatına malolmuştur.
Olaylar üzerine Fransa ve İngiltere başta olmak üzere diger statüko yanlısı diger Avrupa
devletleri Bab-ı ali'ye durumu kontrol altına alamaması halinde Lübnan'a ortak müda­
hale edebilecekleri yönünde bir nota iletmişlerdir. Şihab-el Kasım'ın bölgeye istenen
huzuru getiremeyecegini gören Bab-ı ali, olaylan denetim altına almak ve durumu ya­
kından incelemek üzere tam yetki ile görevlendirdigi Müşir Mustafa Nuri Paşa'yı böl­
geye göndermiştir (Ülman, 1963: 256-257).
Mustafa Nuri Paşa, bölgeye gelir gelmez Emir Kasım'ın olaylara kanşan kesimler
nezdinde hiçbir kredisi kalmadıgını görmüş ve bu otorite zafiyetinin nasılortadan kaldı­
nlacagı üzerine İstanbul'la yazışmaya başlamıştır. lll Fransa bu konuda eski ernirin (İs­
tanbul'da sürgündeydi) tekrar göreve iadesini isterken (Avusturya'da bu fikrin arkasın­
daydı), İngiltere, mevcut emirin kardeşinin (Mir Emin) bu mevkiiye getirilmesi yönün­
de kulis yapmaktaydı. Lübnan'daki kanşık çıkar ilişkileri Mustafa Nuri Paşa'yı dışardan
birisini bu makama getirmek zorunda bırakmıştır. Bu nedenle daha sonra özellikle Her­
sek İsyanı'nı bastırmakta büyük bir beceri sergileyecek olan Ömer Paşa, bu makama ge­
tirilmiştir. Kuşkusuz bu karann Batı kamuoyundaki yankılan oldukça sert olmuştur.
Önceki emir ailesinden (dolayısıyla bir Maruni'nin) başa geçirilmesini destekleyen bu
son gelişmeden duydugu rahatsızlıgı Osmanlı Devleti'nin Paris büyükelçisi Mustafa
Reşit Paşa'ya aktarmış, Kıta Avrupa'sındaki statükonun devamını politik mevcudiyetle­
rinin temel kuralı olarak gören Habsburg Başbakanı Metternich'te bu nedenle Avrupa
Gökbilgin olaylann çıkmasından Beşir Kasım'ı sorumlu tutmuş ve Kilise karşısında prestijini kurtarma dü­
ile hareket ettigini ileri sürmüştür, bkz. Gökbilgin, 1946: 644. Kaynar ise Gökbilgin'in tersine Beşir'in
Hıristiyan olması ve Marunileri destekleyici politikalar uygulaması üzerine Dürziler tarafından başlatıldıgını
ileri sürmüştür, bkz. Kaynar, 1991: 408. Khalaf ise kitabında bir başka komplo teorisi ortaya atmış ve olayla­
nn Bab- ali tarafından çıkartıldıgına yer vermiştir. Buna göre Beşir Kasım'ın gönderilerek yerine Ömer Pa­
şa 'nın dolayısıyla Osmanlı merkezi otoritesinin tekrar yerleştirildigini ileri sürmüştür. Bkz. Khalaf, 1987: 58.
10 Mustafa Nuri Paşa'nın ilk raporu bölge konsoloslannın mezhep aynmcılıgını teşvik eden hareketleri üzeri­
neydi. İkinci raporunda Dürzi ve Maruni liderlerine emirlerini ilettigini ve ne gibi istekleri oldugunu sordur­
dugunu bildiriyordu buna göre Dürziler; 1- Marunilerin katilleri bilerek koruduklannı 2- Şihab ailesinin Ma­
runileri açıktan destekledikleri ve özellikle Mısır işgali sırasında Dürzilere düşen verginin iki katına çıkanldı­
gını 3- Marunilerin dış destek peşine düştükleri ve bunu Bab- ali ve kendilerine karşı kullandıgını 4- Kendile­
rinin bundan böyle Şihab ailesinden kimseyi başlannda görmek istemediklerini oldukça net bir şekilde bildir­
dikIerini yazıyor. Buna karşın Maruniler 1- Dürzilerin sürekli olarak kendilerine karşı kan davası güttüklerini
2- Sayıca az olmalan nedeniyle Dürzilerin sürekli olarak mallannı ve kiliselerine kötü tavır takındıklannı 3­
Gasp olunan mallann iadesi ve asker ve mühimmat temin edilmesini 4- Şihab ailesinden başka emirlige layık
kişinin olmadıgı uygun adayında İstanbul'da sürgünde olan Beşir Şihab'ın ogıu Mir Emin'in oldugunu i1et­
mişlerdi bkz. Gökbilgin, 1946: 649.
19
şüncesi
Bir Belge
77
barışının bozulmaması
için Bab-ı ali 'ye Fransa 'mn istekleri doğrultusunda hareket e­
dilmesi yönünde telkinlerde bulunmuştur (Kaynar, 1991: 410).
Bab-ı ali'de cevap olarak durumun geçici oldugu, bölge dengelerinin daha da kötüye
gitmesi halinde Ömer Paşa'nın derhal görevden el çektirilecegini belirtmiştir. Son ge­
lişmeleri bölgedeki çıkarları için uygun bulmayan Fransa ve İngiltere, Ömer Paşa 'mn
görevden alınması için yanlı konsolosluk raporlarını Bab-ı ali 'ye aktarmaya başlamıştır.
O sırada İngiltere'nin İstanbul Büyükelçiliginde bulunan Canning, Bab-ı ali'nin bölgede
derhal yapması gereken iki tedbiri şu şekilde açıklamıştı: 1- Cebel'de daha hoşgörülü
bir idarenin sergilenmesi 2- Bölgedeki ayrıcalıkların aynen korunmaya devam edilmesi
(Gökbilgin, 1946: 651-652; Ülman, 1963: 258-259). Batılı devletlerin şikayeti üzerine
olayları soruşturmak için bölgeye gönderilen Selim Paşa, Lübnan eşrafı ile görüşmüş ve
Ömer Paşa'nın uygulamalarından memnun kaldıklarını görmüştür (Kaynar, 1991: 420).
Selim Paşa'nın raporuna karşın İngiltere ve Fransa Cebel-i Lübnan'ı kendi nüfuz bölge­
lerine göre paylaşmak kararını son raddesine ulaştırmışlar ve konuyu Paris elçisi kana­
lıyla Bab-ı ali 'ye ulaştırmışlardı. Selim Paşa, kararın devletin aleyhine sonuçlanabilecek
son derece ciddi bölünmelere yol açacagı uyarısında bulunmuş sa da Paris Elçisi Musta­
fa Reşit Paşa, teklifin bir tavsiye degil bir karar hükmünde oldugunu vurgulayarak geli­
nen noktada aksi şekilde hareket etmenin imkansızhgından Bab-ı ali 'yi uyarmıştı (28
Agustos 1942). Lübnan'ın Dürzi ve Maruniler arasında paylaşımı konusu o kadar Lond­
ra ve Paris eksenli bir plan olmuştur ki, statüko yanlısı Avusturya plamn içerigini ve
bölgeye nasıl bir degişiklik getirecegini düşünmeden sadece kabulü yönünde Bab-ı a­
li'ye baskı yapması yönünde İstanbul elçisine emir vermiştir (Gökbilgin, 1946: 657).
Aynı yılın ekiminde görevini tamamlayarak İstanbul'a dönen Mustafa Nuri Paşa, bölge
hakkındaki deneyimlerini Meclis-i Yükela'da aktardıktan sonra çift kaymakamlık uygu­
laması için yeterli insan kaynagının bulunmadıgı en basitinden Dürzi bölgesinin 24
mukataa ünitesinden oluştugu ve her birinin farklı bir şeyhin idaresi altında oldugunu
belirtmiştir. Bu durumda "primus inter pares" benzeri bir sistemin dahi işletilmesinin
zorlukları mn altını çizmiştir.
Sonuç olarak Bab-ı ali ve Batı devletleri arasında yaşanan yogun diplomasi trafigi
çift kaymakamlık düzeninin kurulmasına karar verilir. Buna göre Lübnan,
Sayda eyaletine bagh iki kaymakamlıga ayrılmış ve her bir idari ünitenin başına Dürzi
ve Maruni cemaatlerinden seçilen kişiler atanmıştır (Meo, 1965: 24-25). Süreç özellikle
Mettemich'in tavsiyeleri sonucunda şekillenmiştİ. Hariciye Nazırı Sarim Efendi, karar
öncesinde bu şekilde kurulacak bir sistemin bölgeye huzur degil tam tersine karışıklık
getirecegi yönünde uyarmıştır. Ancak Bab-ı ali 'nin önüne getirilen bu teklifi reddetme
gibi bir lüksü bulunmuyordu. Çok kısa bir süre öncesine kadar tüm askeri gücünü Mısır
valisinin orduları önünde kaybeden Osmanlılar, Beyrut'a Paris veya Londra'dan daha
uzak kaldıgım anlamıştı.
sonrasında
Şekip
Efendi Düzenlemesi ...
1842'de İstanbul'da buluşan Fransız, İngiliz, Rus, Avusturya ve Prusya Dışişleri ba­
Dürzi ve Maruni çatışmalarım sona erdirmek için hazırlanan taslak plan üzerin­
de son düzenlemeleri yaptıktan sonra Lübnan'ı iki kaymakamlıga ayıracak plana onay
verdiler (Hourani, 1954: 31). Buna göre Dahr'el-baydar bogazı ortak nokta olarak tespit
kanları
78
Çağdaş
Yerel Yönetimler. J4 (2) Nisan 2005
edilmiş
ve bunun kuzeyinde kalan bölge Maruni, güneyinde kalan bölge ise Dürzi kay­
olarak tespit edilmişti. Aslında sınırlar durumun kanşıklığına bir sünger
çekmekten uzaktı. Örneğin Dürzi kaymakamlık bölgesinde kalan Şuf kesimindeki köy­
lerin neredeyse tamamında Maruniler yaşıyordu. Dolayısıyla bunlann hangi idari birime
karşı sorumlu olacağı büyük bir sorun olarak hemen düzenlemenin ilk günlerinde ortaya
çıkmıştı. Bölge üzerindeki dış etkiler o kadar belirleyici bir konuma yükselmiştir ki, ya­
pılan görüşmelere Osmanlı yetkilileri neredeyse Batılı konsoloslar olmadan katılmak
veya onlara danışmadan karar almama noktasına gelmişlerdi. İngiltere ve Fransa, kay­
makamlara diğer cemaatlere seçilecek vekili kimin belirleyeceği konusunda anlaşmazlı­
ğa düşerken Osmanlılar çok daha pratik bir uygulamayı yani karmaşık köylerde halk ta­
rafından seçilecek biri Dürzi diğeri Maruni temsilciler kanalıyla yönetim prensibini ha­
yata geçirmiştir.
makamlık sınırı
Ancak tüm bunlar 1841 'deki Dürzi isyanı ile Maruni katliamının acılannı yatıştırma­
ve Marunilerin giderek artan tazminat talepleri ve Dürzilere yönelik güç gösterileri
1845'te yeni bir iç savaşın patlamasına yol açmıştır. 1841 'de yaşanan olayların aynısı­
nın tekrar sahneye konulduğu Lübnan' daki kanşıklığın önünün alınması için İngiltere,
Fransa, Rusya, Prusya ve Avusturya devletleri konsolosları derhal Bab-ı ali 'ye takrirler
sunmuşlardır (BOA. A. DVN. MHM 2/21). Olaylar Osmanlı güçlerince kısa sürede
kontrol altına alınmış ve Avrupa devletlerinin isteği üzerine Lübnan'daki konsoloslarla
Hariciye Nezareti yetkilileri meselenin çözümü için bir kez daha görüşmelere başlamış­
lardır (BOA. A. MKT. MHM. 1/91). Müzakereler esnasında Dürzi ve Maruni yerleşim
alanlannın birbirinden tamamen aynımasını sağlayacak çok geniş kapsamlı projeler ele
alınır (BOA. A. MKT. MHM. 2154). Ancak böylesi masraflı projelerin fınansmanı sa­
dece Bab-ı ali değil 1848 isyanlan ile toplumsal ve siyasal huzurunu tamamen kaybet­
miş Avrupa devletleri tarafından karşılanamayacağı ortadaydı. Dolayısıyla görüşmeler
kısa sürede genel meclislerin açılması ve genel katılım prensibinden hareketle çözüm­
lenmesi gibi daha öncesinde de sayısız defa düşünülmüş tasanlara geri dönülmüştür
(BOA. A. MKT. MHM. 2/101). Müzakereler sonucunda sanki tüm mesele vergi adalet­
sizliğiymiş gibi vergilerin adaletli bir şekilde toplanması için meclislerin toplanmasına
yönelik bir karar çıkanımıştı. Ayrıca alınan kararlardan bir diğeri vergi toplama işinin
Paskalya sonrasına bırakılma yönündeydi. Kararlar üzerinde Marunİ-Fransız ittifakının
etkileri görmezden gelinmeyecek gibi değildi (BOA. HR. MKT. 18/14). 1845 Karışıklı­
ğının etkileri her ne kadar tam anlamıyla 1846 Eylülünde kontrol altına alınmışsa da
(BOA. HR. MKT. 17/18), her iki taraftan tazminat talepleri ve Şihab ailesinin en önde
gelen temsilcisi Beşir Kasım'ın akıbetinin ne olacağı konusu 1850 yılına kadar sürecek­
tir. l l İngiltere özellikle Dürzilere yüklenebilecek olası ağır tazminatlan engelleme eğili­
mine girerken (BOA. HR. MKT. 18/17), Maruniler ısrarla zararlarının tazmin edilmesi­
ni konsolosluklar kanalıyla Bab-ı ali'ye iletirler (BOA. A. AMD. 3/1).
mış
ıı
Salibi, çift kaymakamlık sisteminin yürutülememesinde bir başka noktaya dikkat çekmiştir. Maruni Kilisesi, üye seçimlerinde sadece kaymakam ile ters düşmemiş söz konusu süreçte Maruni toprak beyleri (Khazinler) ile de oldukça sert bir rekabete girişmişlerdi. Bkz. Salibi, 1989: i ı 5. 11 Özellikle Şekip Efendi'nin çift kaymakamlık sistemini tadil etmesinden sonra normalizasyon sürecine giren bölgede hiç de hoş gözle bakılmayan Beşir Kasım'ın sürgüne gönderilmesine karar verildi~i anlaşılıyor bkz. BDA. HR. MKT. 34nı. Bunun yanında Shaw'lar hiçbir kaynakta rastlanmayan bir bilgiye kitaplannda yer vermişlerdir. Buna göre Mustafa Reşit Paşa çıkan kriz üzerine bizzat bölgeye gelerek yerel yöneticiler ve kon­ soloslann arasını bulmaya çalışmıştır (Shaw-Shaw, C. II, ı 983: ı 73). 11
Bir Belge
79
Söz konusu tadilat talepleri ve çift kaymakamlık sisteminin yeniden gözden geçiril­
mesi amacıyla 1850 yılında Bab-ı ali, Hariciye Nazın Şekip Efendi'yi bölgeye gönder­
meye karar vermiştir. Şekip Efendi'nin seçilmesi bir tesadüf ürünü değildir. Daha önce­
ki görüşmelerde Osmanlı inisiyatifini sürekli olarak engelleyen Batı devletlerinin mü­
dahalelerinin elimine edilmesi için hariciye Nazın özelolarak seçilmiş ve daha sonra
diğer devletlerin tepkisine neden olmaması için bu devletlerin onayına da başvurulmuş­
tu. Şekip Efendi, Lübnan' daki durumu beklentilerinin de ötesinde bulmuştur (Küçük,
1987: 36). Öncelikle her konsolos adeta kendi yönetimini bölgeye yerleştirmiş ve keyfi
kararlannı devletlerinin iradesi şeklinde gösterme kaygısına düşmüşlerdi. Halkın bu ki­
şilerce sürekli olarak provake ediliyor oluşu da cabasıydı. Bu konuda özellikle Batılı
temsilciler (misyonerler, papazlar vb.) tam bir sorun kaynağı idi.
Şekip Efendi'nin Lübnan ahalisini silahsızlandırma girişimi ve yabancılan Beyrut'ta
ikamet etmeye zorlaması kısa sürede sert eleştirilerle karşılanmasına yol açacak ve kar­
şılaştığı bu baskılara dayanamayan Bab-ı ali, Hariciye Nazınnı Londra Sefıri olarak ta­
yin etmek zorunda kalacaktı. Ancak bundan önce Şekip Efendi en önemli icraatını, çift
kaymakamlık sistemini tadil ederek yapmıştır. Bölge ayanlannın otoritelerini sindirrnek
ve merkezi otoritenin sesinin duyulmasını sağlamak için kaymakamlann tayin yetkisini
Sayda valisinden alarak Bab-ı ali'ye vermiş böylece otorite zaafının kısmen önüne geç­
meye çalışmıştır. o Ayrıca her din ve mezhepten yöre insamnın idareye katılımını sağ­
lamak için her kaymakamlık biriminde bir meclis oluşturmuştur. Meclise kaymakam
olmadığı zaman onun tarafından tayin olunan bir vekil başkanlık edecekti. Meclis aynı
zamanda yargılama yetkisini de elinde bulundurduğundan her topluluğun iki üyesinden
biri kanun adamları arasından seçilip kadı adını alacak, diğeri de müsteşar unvanını ta­
şıyacaktı. Meclis üyeleri memur statüsünde olacak ve dolayısıyla maaş alacaklardı. An­
cak meclisin idari yetkileri sınırlıydı. Kaymakamlıktan kendilerine havale olunmayan
sorunlara müdahale etme yetkisi bulunrnuyordu (Ülman, 1963: 265; Gökbilgin, 1946:
679-680; Holt, 1966: 239).
Şekip Efendi'den sonra söz konusu kaza meclisleri karma meclisler şeklinde organize
edildi ve Kamil Paşa tarafından bir kere daha gözden geçirildi. Buna göre Meclislerin
on iki üyeden oluşması, kaymakam olmadığı takdirde bir vekil (müteselsil) tarafından
idare olunması İslam, Dürzi, Maruni, Rum Ortodoks ve Rum Katolik cemaatlerinden iki
kişi ve mütevellilerinden de bir kişi olacaktı. Ayrıca kadıların göreve atanmadan önce
sınavdan geçirilmesi de yine Şekip Efendi döneminde düşünülmüş ancak Kamil Paşa ta­
rafından uygulamaya geçirilen bir diğer karardı (BOA. HR. MKT. 22/39). Lübnan'dan
alınacak vergi 3500 kese olarak sabitlenmiş ve bunların da Gülhane Hattı'mn kuralları
çerçevesinde gelire göre alınması esasa bağlanmıştı.
Din + Emperyalizm = 1861 Lübnan Vilayet Nizamnamesi
Şekip Efendi düzenlemesi ağır aksak bir şekilde bölgede geçici bir "modus
vivendi"nin kurulmasına yol açmıştı. 1860 Yazında patlayacak bir başka kanlı karışıklı­
ğa kadar bölgede huzurun sağlamlaştırılması adına Bab-ı ali tarafından çeşitli önlemler
o Şekip Efendi Dürzi kaymakamJı~ına Emir Arslan') Maruni Kaymakamlı~ına da Haydar el-Lami'yi getirmiş
ve 12500 guruş maaş ba~lam)ştır bkz. Gökbilgin, 1946: 679.
80
Çağdaş
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
alınmaya çalışılmıştı. Kuşkusuz
bunlardan en önde geleni Islahat
Fermanı'nın yayın­
lanması olmuştur. 14 İmparatorluk içindeki tüm tebaayı kanunlar önünde eşit olarak göre­
ceğini
ilan eden metin, Gülhane Hattı ile alınan kararların altını çiziyordu. Kuşkusuz a­
birebir uygulamaya sokulması güçlü bir merkezi idarenin varlığına ve
dış müdahalelerin engellenmesine dayanıyordu. Bu anlamda Islahat Fermanı'nın bölge
dengeleri üzerindeki etkisi iki yıl sonra bölgedeki ilk şubesini açacak olan Osmanlı
Bankası'nın yaptığı etki kadar olmayacaktır. Kuşkusuz eşitlik prensiplerinin Lübnan'a
taşınması Bab-ı ali efendilerinin imparatorluğu bir arada tutma kaygılarının nasıl sem­
bolik bir yansıması ise Lübnan'da açılan bu ilk banka da bölgenin 1820 'lerden beri i­
çinde bulunduğu ticari anaforun simgesel bir yansımasıydı. Banka, Lübnan'daki para
akışını kontrol altına almak için doğrudan Fransız güdümünde kurulmuştu.
lınan kararların
Yabancılara ve onların ülke içerisindeki komprador temsilcilerine sağlanan ayncalık­
lar bilhassa çiftçi, esnaf, serbest meslek sahipleri, gibi küçük ölçekli üreticilerin duru­
munu son derece olumsuz yönde etkilemiştİ. ı, Öyle ki Avrupa' daki en küçük ekonomik
bunalımları dev dalgalar halinde Doğu Akdeniz kıyılarına vurdukça çoğalan işsiz sayısı
olası toplumsal anarşilerin insan malzemesini oluşturmaya namzet hale gelmiştir. 1857­
1858 yılında yaşananlar da tam da bu nitelikteydi. Fransa'daki mali kriz, Beyrut'taki
tüm dengelerin altını üstüne getirmiş aynı yıllarda yaşanan kötü hasatlar ise bölgeyi tam
anlamıyla patlamaya hazır bir bomba yapmıştır. Benzer şekilde İngiltere ile Osmanlı
Devleti arasında imzalanan Balta Limanı Anlaşmasının kötü etkileri zamanla ortaya
çıkmaya başlamış ve kalkan tekel hakları ve düşürülen ithalat kotaları nedeniyle yukarı­
da belirttiğimiz küçük çiftçi ve esnaf tam anlamıyla tükenme noktasına gelmiştir
(Khalaf, 1987: 50-51; AkarIı, 1993: 30; Issawi, 1964: 282).
sıralarda imparatorluğun genel durumunun Lübnan'dan farklı bir konumda oldu­
iddia etmek de güçtür. Gülhane Hattı'nın ilanından 1859'a kadar geçen sürede u­
laşım, tarım ve vergiden eyalet meclislerinin reformuna kadar çeşitli ıslahat vaatlerinde
bulunulmuş olmasına karşın bunların pek azında kayda değer ilerlemeler kaydedilmiştir.
Hatta tam tersine eyaletler hiç olmadığı kadar karışmıştı. Örneğin önceki yıl Girit vergi
sisteminin eksikliği, Bosna Müslüman toprak ağalarının baskısı, otoriter Rum metropo­
litleri yerine kendi ruhban sınıfını görmek isteyen Bulgar şehirleri ve Hersek sınırına
yönelik Karadağ saldırısı hep bu rahatsızlığın yansımaları olarak görülmüştü. Bazı yer­
lerde Müslümanlar Hıristiyanlardan başka yerlerde Hıristiyanlar Müslümanlardan ser­
zenişte bulunuyorlardı. Daha henüz yıl başında Cidde'de Fransız ve İngiliz konsolosları
fanatik bir grup tarafından katledilirken, Arap, Kürt ve Yezidi aşiretleri Musul 'un altını
üstüne getirmişlerdi (Davison, 1997: 119).
Bu
ğunu
Tüm bu eyaletlerden gelen evraklar
Bab-ı
ali
masalarını
doldururken 1859 Eylülünde
yaşanan "Kuleli Vakası" İstanbul'daki gündemin aniden değişmesine yol açmıştır. Gü­
Yine de Ma'oz Lübnan'daki Müslüman-Hıristiyan geriliminin söz konusu fennan sonrasında gittikçe geril­
ve nihayetinde 1860 Katliamlanna yol açtı~ını ileri sürer. Bkz. Ma'oz, 1968: 231. 15 Ekonomide meydana gelen de~işiklik, güç ve etki kaybı, siyasal İslam dünyasının dışandan tehdit edildi~i duygusu: bütün bunlar yüzyılın ortalannda yeni siyasetlere, Avrupa'nın artan etkisine ve bazı yerlerde bu ge­
lişmelerden karlı çıkan yerel Hıristiyanlara yöneltilen bir çok şiddet hareketiyle kendini gösterdi. Bunun en ti­
pik öme~ine 1860 yılında Lübnan'da rastlandı. Bkz. Hourani, 1997: 328-329. 1860 Olaylanna köylüler üze­
rindeki a~ır vergi yükünün neden oldu~unu ileri süren yorum için bkz. Owen, 1993: 161-163; Smilianskaya. 1966: 226-236.
14
di~ini
Bir Belge
81
nümüze kadar niteligi konusunda bir türlü karar verilemeyen isyan, kuşkusuz mevcut
idareye karşı düzenlenmiş bir hükümet darbesi idi ve Sadrazam Ali Paşa'nın olay üzeri­
ne derhal istifasım vermiş olması başansız darbenin bOYutlarım göstermesi açısından
önemliydi. İstanbul bu komplo ile çalkalanırken Rusya 'nın Balkan eyaletlerinde reform
talep eden yazısı neredeyse eş zamanlarda gerçekleşir. Sadrazamlık tahtına oturan Kıb­
nslı Mehmet Paşa'mn ilk icraatlarından biri bu nota sonucunda şekillenir ve 1860 Baha­
rında Balkan teftiş gezisine başlar. Paşa teftişler sırasında imparatorlugun yaramaz ço­
cugu Lübnan'da kanlı olayların bir kez daha caddeleri işgal altına aldıgı haberini alır.
Lübnan'ın bu en kanlı isyam üzerine anlatılan hikayeler kısa sürede başkente ulaşır. 0­
laylann korkunçlugu Bab-ı ali'yi içlerinde Lübnan hakkında konuşmamn yasaklanması
gibi sert önlemler almaya sevk eder. Alınan bir diger kararla Hariciye Nazm Fuat Paşa
tıpkı beş yıl öncesinde Şekip Paşa örneginde oldugu gibi olaganüstü yetkilerle donatıla­
rak bölgeye gönderilir. ,
ı
Bu sırada Lübnan'ın demografik yapısına bakılacak olursa; Düniler Lübnan'da agır­
olarak Cebel-i Havran, Raşeya ve Hasbeya civannda ikamet etmekteydiler. Lüb­
nan'da 37, Anti-Lübnan'da ise 67 köy ve kasaba Dünilerle meskun idi. Marunilerle ka­
nşık olarak yaşadıklan köy ve kasaba sayısı 211 idi. Bütün nüfuslan 1860'ta 55-60 bin
arası olarak tahmin edilmekteydi. Marunilerin ise yaşam alanlan Lübnan'ın bütün kuzey
kısmı, Beyrut ve Trablus ile Sayda taraflan idi. Bütün nüfuslan 1860'ta yaklaşık
200.000 kadardı (Karaı, C. VI, 2000: 30).
lıklı
isyanından önce camiIere Hıristiyanlar aleyhine nümayiş isteyen çeşitli bildiriler
Marunilere karşı çeşitli yol kesme eylemleri yapıldı ve bu eylemlere kayıtsız ka­
lınması Marunilerin silahlanmasına yol açtı. Maruniler bir yandan vali Hurşit Paşa'ya
durum ile ilgili şikayet dilekçeleri verirken konsoloslar da benzer uyanlannı valilik ma­
kamına ilettiler. Pamuk ve hububat gibi ürünler henüz tarladan kaldmlmadıgı için genel
bir ayaıdanma beklenmiyordu. Ancak Sait Canbulat ve Hattar Ahmet'e baglı Düniler,
Sayda ve Matn'da çok kanlı eylemlerin ipini çektiler. İlk günlerde katliam yagma ve
yangınlar birbirini takip etti. Haziramn ilk yansında Cebel Dürzilerine İsmail al-Atraş
komutasında Havran Dünileri yardıma koştular. Hesbeya, Raşeya, Zahle ve Dayr'el­
kamer yogun katliamlann yaşandıgı bölgeler oldu. Hasbeya' da nizami kuvvetlere sıgı­
nan Hıristiyanlar bekledikleri destegi göremediler ve bundan cesaret alan DünHer şehre
hücum ederek bütün Hıristiyanlan yok ettiler. Kendileri ile her için dostane ilişkiler i­
çinde olmuş Rum Otodokslar dahi Katolik Rumlar ve Marunilerin kaderinden kaçama­
dılar (Akarlı, 1993. 30). Olaylann Şam'da duyulması büyük bir galeyana yol açtı. 20
bin Hıristiyan nüfusa karşı 130 bin Müslüman'ı banndıran kente kısa süre içerisinde ka­
nşıklık sökün etti ve Araplar ve Düniler katliama giriştirler. Hıristiyan mahallesi birkaç
1860
asıldı. ı7
u Davison, Fuat Paşa'nın öncelikle iki hedefinin bulundugunu bunlardan ilkinin bölgedeki Fransız etkisini
mümkün oldugunca kırmak ikincisi ise olaylar karşısında Bab- all prestijinin mümkün oldugunca hasar gör­
meden kurtarmak oldugunu belirtiyor, bkz. Davison, 1997: 122.
17
1860 Yazında yaşanan bu önemli olay ile igili son derece kapsamlı bir monografi Fawaz tarafından kaleme
alınmıştır. Bkz. Fawaz, 1994 özel1ikle III. Bölüm "CiviI War in the Mountain" ss. 47-77 ve IV. Bölüm "The
Damascus Incident" ss. 78-100. Olaylara tanık olan ve bunlan kayd eden al-Hasibi'nin notlannı analiz eden
bir diger çalışma için, bkz. Salibi, 1968: 185-202.
82
Çağdaş
Yerel Yönetimler, J4 (2) Nisan 2005
saat içinde yerle bir edildi. lI Söz konusu kırımdan hiçbir Müslüman yetkili ve din görev­
lisi kurtanlamadı. Ne Sayda valisi Hurşit Paşa, ne de Şam valisi Ahmet Paşa önleyici
tedbirlere başvurınadılar. Valilerin bu pasifliği hükümetin de ayak takımı lehinde oldu­
ğu kanısının yerleşmesine yol açtı. (s. 33-34).
İsyandan önce Şam Valisi Ahmet Paşa durumun nezaketi konusunda Bab-ı ali 'ye bilgi
sunmuş
ve durumlar tersine dönerse olayları kontrol etmek üzere yeterli askeri gücün
bölgede bulunmadığı belirtilmişti (Gökbilgin, 1946: 687-688).19 Bu nedenle de Bab-ı ali
asker gönderememiş ancak yerel imkanlarla durumun kontrol altına alınması emrini ve­
rilmişti. Bab-ı ali özellikle İngiltere ve Fransa karşısındaki prestijini kurtarmak için bir
yandan duyduğu üzüntüleri bildiren mesajlar çekerken diğer taraftan Meşveret Mecli­
si'ni toplayarak alınacak kararlar üzerinde fıkir yürütmeye başlamıştır. Meclis önceki
isyanda olduğu gibi bu isyanda da Hariciye Nazınnın olağanüstü yetkilerle bölgeye
gönderilmesine karar vermiştir. Söz konusu tedbirler isyanın Şam'a aksettiği 9 Temmuz
1860 tarihinde alınmıştı (BOA. A.AMD. 92/74); A. MKT. MHM. 188/3). Hariciye Na­
zın Fuat Paşa 'nın göreve tayin edilmesi konunun uluslararası yönünü koyması açısın­
dan anlamlıdır. Fuat Paşa 17 Temmuz'da Beyrut'a ulaştı. (İnal, C.I, 1982: 161; Karaı,
C. VI, 2000: 35)
İsyanlar Batı Kamuoyunda duyurulur duyulmaz III. Napolyon, General Beaufort
d'Hautpoil komutasında bir askeri birliği Suriye'ye gönderdi (BOA. A. MKT. UM.
432/50). Napolyon bu hareketini meşrulaştırmak için de Osmanlılann Fuat Paşa ile böl­
geye gönderdiği askeri birliğe destekte bulunmayı amaçladıklarını açıklamıştı (Karaı, C.
VI, 2000: 36-37).
Fuat Paşa bölgeye gelir gelmez bölgedeki tansiyonu düşürmek için pratik ama sert
tedbirler alına yoluna gitti (Fawaz, 1994: 139-140). Müşir Hilmi Paşa, Cebel bölgesin­
deki isyancılann üzerine gönderilirken Beyrut ve Sayda'da biriken mülteciler için has­
taneler hazırlandı ve yardım komisyonları oluşturuldu. JO Bu tertipler alınırken ayaklan­
madan sorumlu kişiler tespit edilmeye başlandı. Asi ve yağmacılarm sert şekilde ceza­
landınlacağı duyurulurken, bunlara yardım edenlerin de farklı bir akıbeti olmayacağı
duyuruldu (Cevdet Paşa, Tezakir 13-20, 1991: llO-lll). İsyan sırasında adam öldürdü­
ğü tespit edilen 56 kişi hakkında idam, askerden yağmaya katılanlardan 1 1 1 kişinin ise
kuruşuna dizilmesi veya asılması hakkında karar verildi (Gökbilgin, 1946: 692-693; Ali
Rıza-Mehmed Galib, 2002: 74). Ahaliden silahlı yağmaya katılanlar da sürgün edildi.
Arabistan Ordusu'nun yüksek rütbeli personelinden ihmali bulunan pek çok kişi de i­
dam cezalanndan nasibini aldılar. Fuat Paşa bir yandan Marunilerin zararlannı telafi
31
LI Kanlı olaylann bilançosu oldukça a~rdır; Her iki dinden 7000-12000 arasında adam ölmüş, 300 köy, 500 kilise, 40 manastır, 30 okul yerle bir edilmiştir, bkz. Shaw-Shaw, C. II, 1983: 183. 29 Ahmet Paşa'nın olaylar sırasındaki tutum konusunda çok fa,rklı yorumlar yapılmıştır. Ömegin Cevdet Paşa, Ahmet Paşa'nın beceriksiz Tanzimat paşalanndan birisi oldugunu iddia ederken (Cevdet Paşa, Tezakir 13-20, 1991: 111-112), Küçük, "dindar ve mütevekkil" bir kişilige sahip olan Ahmet Paşa'nın günah keçisi olarak öne çıkanldıgını iddia etmektedir (Küçük, 1987: 37). 30 Yapılan tüm hazırlıklar içerisinde 'Bab- ali, önceligi gOvenligi gOvenlige vermiş ve imparatorlugun başka bölgelerindeki kuvvetleri kısa sürede bölgeye sevk etmişti BOA. A. MKT. MHM. 188/32; A. MKT. NZD. 318/66. 31 Engelhardt özellikle bölge askerlerinin yirmi yedi aydan beri maaş alamadıklanndan söz eder ve çıkan a­
yaklanmanın bu kadar kanlı olmasının nedeni olarak askerin olaylara kanşmasına dikkat çeker, bkz. Bir Belge
83
ederken öte taraftan bu tazminat paralannı isyana kalkışan Dürzilerden tahsil etme yo­
luna gitti. Bu sırada Lübnan'a gelen Fransız kuvvetleri Maruniler tarafından son derece
samimi bir şekilde karşılanmış diger taraftan Dürzilere karşı geniş bir harekat başlatıl­
mıştı. Dürzi ileri gelenlerinin teslim olması üzerine bu kampanya sonuçsuz kalmıştı
(Karaı, C. Vi, 2000: 38-39).
Bu sırada İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya, Prusya dışişleri temsilcileri, Osmanlı
Hariciye memurlanndan Abru Efendi'nin de katılımı ile Beyrut'ta bir araya geldiler (A­
karlı, 1993: 32).31 Komisyon kendisini 1- Dürzilerin cezalandınlması 2- Marunilere ve­
rilecek tazminat ve 3- Lübnan'da uygulamaya konacak yeni idari yapının hazırlanması
konulannda yetkili görüyordu. Komisyon istişari bir statüsü olmasına karşın kısa sürede
uluslararası bir mahkeme görünümü kazandı. Hatta daha da ileri giderek Osmanlı hü­
kümetini olay nedeni ile mahkum etmeye kalkıştı. İlk iki işin Fuat Paşa tarafından ya­
pılması üzerine komisyon üçüncü gündem maddesi üzerinde yogunlaşmıştı. Hazırlana­
cak nizamname ile ilgili olarak her devlet birbirinden farklı politikalar güdüyordu. Ma­
runilere ayrıcalıklar vermek isteyen Fransız talepleri Ortodoks haklannın istismar edile­
cegini savunan Ruslann talepleri ile çakışıyordu. Aynı şekilde bölgedeki Dürzilerin
kısmen de olsa sempatisi alan İngilizler her iki hasmının da durumdan büyük parçalar
koparmasma engelolmaya çalışıyordu. İngiltere'nin bunun haricinde Lübnan'm da i­
çinde bulundugu büyük Suriye vilayetinin oluşturulması teklifini Fuat Paşa 'ya iletmiş
ancak Paşa'run girişimleri sonucunda öneri rafa kaldınlmıştı (İnal, c.i, 1982: 164). Ni­
hayetinde Fransız teklifi (Lübnan Hıristiyan bir kaymakamın idaresine bırakılacak ve bu
kaymakam, beş büyük devlet ile Osmanlı devleti arasmdaki görüşmeler sonucunda be­
lirlenecekti, Cebel-i Lübnan Mutasamflıgı altı kazadan oluşacak ve her birinin başına
bir müdür seçilecekti, müdürler daha sonra kendi meclislerini oluşturacaktı) en fazla
oyu almıştı. 33
Lübnan Nizamnamesi'nden sonra beş büyük devletin temsilcileri, Ali Paşa ile başka
bir protokol imzalayarak Lübnan mutasamfırun tayini ile ilgili olarak ek protokol imza­
lamışlardır. Buna göre Hıristiyan mutasamf Bab-ı ali tarafından seçilecek ve ona tabi
olacaktı. Mutasarrıf müşir unvaruru taşıyacak ve Dayr-el-kamer'de ikamet edecekti.
Mutasarrıflık süresi üç yılolup bu süreyi beklemeden devlet mutasamfı azledebilecekti.
Mutasamflık süresi tamamlanmadan üç ay önce Bab-ı ali büyük devletlerle yeni muta­
samfm belirlenmesi için görüşmelere başlayacaktı. İlk tayin edilen Davud Efendi, İs­
tanbul'da Telgraf Müdürü idi. Lübnan Nizamnamesi'nin İstanbul'da imzalanması üze­
rine Fransız ordusu Lübnan'dan çekilmiş ve Davud Paşa göreve hemen başlamıştır.
Lübnan'daki son durum imparatorluk içindeki azınlık dengeleri sarsmış ve diger azınlık
gruplanna hiç de iyi örnek olmamıştır (Karaı, C. VI, 2000: 41-42). Davud Paşa'nın ilk
Engelhardt, 1999: 169; Hitti, 1965: 194. Karşı bir görüş için bkz. Ma'oz, 1968: 230-231. ilginç bir şekilde ve hiçbir kaynaga atıfta bulunmadan Hitti, ceza alanlann bir süre sonra Lübnan sokaklannda elini kolunu salIa­
yarak dolaştıglnt öne sürmüştür, bkz. Hi tti , 1965: 195. 31 10 Eylül 1860 tarihinde Bab- ali, olaylann mahiyetini ve Avrupalı devletlerin besledigi emelleri bilmiyormuş gibi söz konusu komisyonun reform yapma ve mahkeme gibi çalışma yetkisinin olmadıgı, sade­
ce denetleme hakkına sahip oldugu yönünde bir yazıyı Hariciye Nazın Fuat Paşa'ya göndermiştir, bkz. BOA. A. AMD. 93/25. 33 Fuat Paşa ise bu kadar çok parçalı bir bölgenin tek bir idare altında yönetilemeyecegini düşünüyor ve çok parçalı bir idari birimin kurulmasından yana tavır koyuyordu. Ona göre Maruni Kilisesi'nin egemen yapısı ko­
runarak Dürzilerin de Sayda valisine baglanarak idaresi pek ala saglanabilirdi, bkz Gökbilgin, 1946: 701-702. Çağdaş
84
Yerel Yönetimler, J4 (2) Nisan 2005
hizmeti sonucunda imza sahipleri ve Bab-ı ali arasında kimin mutasarrıf olaca­
dair kısa bir pürüz çıkmış bunun neticesinde Lübnan Vilayet Nizamnamesi, 1864
eylülünde tekrar düzeltmeye ugrayarak son şekli verilmişti. Bununla beraber Osman­
lı 'mn bu sorumlulugu nasıl üstlenecegi ve bu kannaşık cemaatleri ne şekilde bir arada
tutabilecegi yeni dönemin en önemli meselesi olacaktı (Akarlı, 1993: 32-33).34
üç
yıllık
gına
Lübnan Vilayet Nizamnamesi, 1864 Eylülünde bazı küçük eklernelerle gözden geç iri­
lirken aslında içerigi ile bir başka önemli metne, yani ilk Osmanlı vilayet nizamnamesi­
ne de ilham kaynagı oluyordu (Davison, 1997: 165). Tabi ki, bu düzenlemelerin ardı ar­
dına gelmesi basit kronolojik tesadüflerden ibaret degildi. Yukanda da vurguladıgırmz
üzere devlet gemisi tüm eyaletlerden su almakta ve bu nedenle de Batılı devletlerin sert
reform notalanna ev sahipligi yapmaya başlarmştı. Lübnan Vilayet Nizamnamesi böyle
bir baskı sonucunda tamamen Batılı devletlerin katılırm sonucunda kaleme alınmış ve
Bab-ı ali'ye kabul ettirilmiş bir düzenlerneydi. Lübnan böylelikle dış devletlerin kolay­
lıkla manevra yapabilecegi bir çevre bölge haline gelirken kaderi Eflak-Bogdan veya
Sırbistan'la fazlasıyla benzeşiyordu. Yapılacak tek şeyacil tedbirlerin ve yasalann Batı­
lı devletler dikte ettirmeden kendi inisiyatifimizle hazırlanmasıydı. 1864 Vilayet Ni­
zamnamesi dagılma endişesinin fazlasıyla Bab-ı ali odalannı işgal ettigi bir zamanda
kaleme alınması bunun bir yansımasıydı.
Cebel-i Lübnan'a dair verilen nizamın müddet-i inkızasına mebni
muahharen tadil ve ıslahı hakkında karargir olan nizamnamedir·
5 Rebi-ül-ahir 1281
6 Eylül 1864··
Cebel-i Lübnan'da sakin ve mütevattın ahali ve tebaa-yı devlet-i aliyyemin istihsal-i
refah ve emniyetleri zımnında cebel-i mezkur idaresine dair bundan akdem veri­
len karar ve tanzim olunan nizamnamenin ahkarmna üç sene müddet ta 'yin olunub bu­
nun hitamında iktiza-yı halin tekrar tezekkür olunması mukarrer olduguna ve müddet-i
mezkure bu defa münkaziyye olmuş idügüne mebni bu defa nizamname-i mezkur
mevadd-ı mündericesinin bazılan ta'dil ve ıslah olunarak keyfiyet taraf-ı eşref-i padişa­
hıma arz ile ledel-istizan ol-vechle icra-yı iktizası hususuna irade-i seniye-i mülukanem
müteallik ve şerefsudur olarak mucibince nizamname-i mezkfu ber-vech-i ati zikr ve
beyan kılınır.
esbab-ı
Birinci madde: Cebel-i Lübnan taraf-ı devlet-i aliyyeden mansub ve dogrudan dog­
ruya Bab-ı ali 'ye merbut bir Hıristiyan mutasamf ile idare olunacaktır. İşbu mutasamf
kabl'el-azil olub yani kayd-ı hayat ile olmayıb idare-i icraiyyenin kaffe-i vezaifini hamii
olarak ve cebelin her tarafında asayiş ve nizarmmn hıfzına nezaret ve tekalifi mesuliyeti
tahtında olarak idare-i mahalliye memurlannı nasb ve hükkarm ik'ad edecek ve meclis-i
uzun soluklu olaca~ına inandı~ını çünkü Hıristiyanıara eşit katılımın kapılannı
sonuna kadar açtı~nı söylemektedir, bkz. Engelhardt, i 999: i 7 i; Aynı yönde bir başka görüş için bkz. Holt,
1966: 242.
• Düstur, Birinci Tertip, C. 4, ss. 695-701 . •• Yukanda da belirtildi~i üzere Lübnan Vilayet Nizarnnamesi 9 Haziran i 864 'te yayınlanmış ancak Davud Paşa'nın görev süresini tamamlamasından sonra nizarnname bir kez daha gözden geçirilmişti. Yayınladı~ımız belge nizarnnamenin gözden geçirilmiş halidir. 34 Engelhardt, nizarnnarnenin
Bir Be/ge
85
kebiri cenun ve riyasetini ira' ve sekizinci maddede münderic olan kuyudun haricinde
olarak mehakim tarafından kanunen verilmiş olan ilamatı icra eyleyecektir.
İkinci madde: Bütün cebel için Maruni olarak ikisi iki K.isrevan müdürlüğü ve biri
Maruni ve biri Dürzi ve biri Mütevali olarak dördü Metn müdürlüğü ve yalnız bir nefer
Dürzi olarak Sevk (?) müdürlüğü ve bir nefer Rum olarak Küre müdürlüğü ve yine bir
Rum Katoliği olarak Zahle müdürlüğü taraflarından mebus on iki nefer azadan
mürekkeb bir idare meclis-i kebiri olacak ve bu idare meclis-i tevzi-i tekalife ve cebelin
varidat ve mesanfat-ı idaresinin teftişine ve mutasarrıfın kendisine arz edeceği mesail
üzerine ali tark'ül-istişare mütalaasını vermeye me'mUr olacaktır.
Üçüncü madde: Cebel-i Lübnan evvela sahil-i bahrde kain olub ekser ahalisi ehl-i İs­
lam olan al-Kamun nam kasaba hariç olarak aşağı tarafı ve sekenesi Rum mezhebinde
bulunan arazi-i mütecavire ile Küre'den ve saniyen cest'ül-beşri ve Zaviye ve Bilad-ı
batruni havi olan Lübnan'ın kıtaat-ı şimaliyesinden ve salisen bilad-ı cibayel ve cesti'l­
mezri ve fevt ve nefs ve Kirvandan nehr'ül-gülba kadar Lübnan'ın kıtaat-ı
şimaliyesinden ve rabien Zahle arazisinden ve hamisen sahil nisar ile kanar bulmayan
arazisi şamilolduğu halde Metn'den ve sadisen Cezin'e kadar Şam tarikinin canib-i
cenubiyesinde olan mahalden ve sabien Cezin ve Tirah'tan mürekkeb yedi kazaya tak­
sim olunacaktır ve zikr olunan kazalann her birinde ya ahalini miktar-ı nüfusuyla veya­
hut mutasarrıf olduğu emlak ve arazisinin ehemmiyetiyle galib bulunan mezhepten
intihab olunarak mutasamf tarafından nasb ve ta 'yin olunmuş birer idare memuru bulu­
nacaktır.
Dördüncü madde: Kazalar ber-vech-i takribi mukaddemki ekalim mesabe sUrette
nahiyelere taksim olunacaktır ve her bir niihiyede kaza müdürünün inhası üzerine muta­
samf tarafından nasb ve ta 'yin olunmuş birer memur bulunacaktır ve her bir karyenin
ahali tarafından intihab olunarak mutasamf tarafından nasb olunmuş birer şeyhi buluna­
caktır.
Beşinci
hususuyla
karrerdir.
madde:
HuzUr-ı
mukataacılara
kanunda cümlenin müsavi tutulması ve a 'yan-ı memleket ve
aid bulunan bi'l-cümle imtiyazatın feshi ve ilga kılınması mu­
Altıncı madde: Cebelde her biri mutasamf tarafından mansub bir hakim ve bir vekil­
den ve cemaat tarafından müntehib altı nefer resm-i deavi vekillerinden mürekkeb bi­
rinci derecede üç mahkeme bulunacaktır ve hükümetin merkez idaresinde Sünni İslam
ve Mütevali ve Maruni ve Dürzi ve Rum ve Rum Katoliki cemaat-İ sİttesinden mutasar­
nf marifetile İntihab ve ta 'yin olunmuş altı nefer hakimden ve işbu cemaatin her biri ta­
rafından ta'yin olunmuş altı nefer resmi deavi vekillerinden mürekkeb bir mehakeme-İ
meclis-i kebiri bulunacaktır. Protestan ve Yahudi mezhebinde bulunan kesandan birinin
davası zuhurunda zikrolunan on iki azaya şu iki mezhepten dahi birer hakim ve resmi
dava vekili ilave kılınacaktır baş mahkemenin riyaseti mutasamf tarafından mahsusen
ta'yin olunmuş bir me'mUr tarafından icra' olunacaktır. ihtiyacat-ı mahalliye lüzum
gösterdiği halde mutasamflann birinci derecede mehakimin adedini ta'zife ve hüküme­
tin sUret-i muntazamada cereyam için mar'ül-zikr birinci derecede mehakimin bulundu­
rulacağı mahalleri şimdiden ta 'yinine istihkak1an olacaktır.
86
Çağdaş
Yerel Yönetimler, 14 (2) Nisan 2005
Yedinci madde: Hakim'Üı-sulh vazifesini iia eden karye şeyhleri iki yüz guruşa ka­
dar olan davalan bila-istinaf hükmedeceklerdir. İki yüz guruşdan yukan olan deavinin
nlyeti birinci derecede olan mehakime meclislerine aid bulunacaktır mesalih-i muhtelite
yani ikisi bir mezhepte bulunmayan eşhas beyninde tekvin eden deavide tarafeyn
müddei aleyhin mezhebinde olan hakim'ül-sulhün kabul etmedikleri halde deavi-i
mezkUre her kaç guruştan ibaret olursa olsun derhal birinci derecede bulnan me hakime
nakl olunacaktır. Kaffe-i mesalih esasen a'zanın ekseriyet-i arası ile nlyet olunacak ise
de müddei ve müdde-i aleyh olan taraflar hem-mezheb bulunduklan halde mezahib-i sa­
irden bulunan hakimi kabul etmemeye istihkaklan olacak ve fakat bu halde kabul olun­
mayan hükkam mehakimede hazır bulunacaklardır.
Sekizinci madde: Mevadd-i cezaiye mehakemesinin üç derecesi olacaktır. Şöyle ki,
hakim'ül-sulh vazifesini iia eden karye şeyhleri ve cünha ve ceraim birinci de­
recede bulunan mehakemelere cinayet mehakeme meclis-i kebiri taraflanndan nlyet ve
mehakeme olunacaktır ve işbu meclis-i kebir tarafından i'ta' olunacak ilamlar memalik­
i mahn1sa-i şahanenin sair mahallerinde mutad olan merasim ve muamelat ikmal olun­
madıkça mevki-i icraya konulamayacaktır.
kabahat-ı
Dokuzuncu madde: Mevadd-ı ticarete dair olan bi'l-cümle deavi Beyrut ticaret mec­
lisinde rilyet olunacaktır. Tebaa-yı ecnebiyeden ve yahud ecnebi cümlesinden ulunan
kesandan böyle cebel ahalisinden bir kimesne beyninde mevadd-ı adiyeye dair olan da­
va bile yine meclis-:-i mezkUr marifetile nlyet kılınacaktır. Şu kadar ki, cebel ahalisi ile
tebaa-yı ecnebiye beyninde zuhur edecek müoazaata mümkün ise tarafeyn beyninde ba­
de'l-ittif'ak hükm marifetile hükm olunacak ve bu halde cebel-i Lübnan memurin
mahalliyesi düvel-i fehime-i mütehabe konsoloslar heyeti ile müttefıken tanzim oluna­
rak canib-i Bab-ı ali'den tasdik olunmuş olan bir tarifmucibince nakl-i deavi mesanfını
davayı kayb edecek tarifın tediye etmesi iktiza' edecektir. Şurası mukarrerdir ki, tara­
feynin hükm-ü ittihazına muvafakiyetlerine havi olan mukavele senedini usulüne
tatbiken tanzim ve imza eylemeleri ve Beyrut mahkemesiyle cebelin meclis-i kebiri
mahkemesine kayd ettirilmeleri lazım gelecektir.
Onuncu madde: Hakimler, mutasamflar tarafından nasb olunur ve idare meclis azası
mhiyelerde karye şeyhi ve şeyhler dahi her bir karyenin ahalisi marifetile intihab kılınır.
İdare meclislerinin a'zasının her iki senede bir sülüsü tecdid olunarak azalıktan çıkan
kesan tekrar a'za intihab olunacaktır.
On birinci madde: Hükkamın kaffesi muvazzaf olacaktır. Eger bunlardan birinin
irtikab veyahud sıfat-ı me'miirinine yakışmayacak sfuette bir hareket lede'l-tahkik
ta'yın ederse işbu hakim azı olunduktan başka irtikab eyledigi kabahata göre te'dib olu­
nacaktır.
On ikinci madde: Bi'l-cümle mahkeme meclislerinde emr-i murafaa aleni olarak bir
katib-i mahsiis tarafından zabt ve deavi kılınacaktır ve bundan maada işbu katib emval-i
gayr-ı menkiile ferag ve intikalata dair olan seneditın bir defterini tutmaya me'mfu ola­
cagından senedit-ı mezkUre usiil-ü vechle işbu deftere ka~d olunmadıkça muteber tutu­
lamayacaktır.
Bir Belge
87
On üçüncü madde: Cebel-i Lübnan ahalisinden sair sancaklar irtikab-ı CÜIm eden
müttehemlerin davalan CÜImün vuku' bulduğu sancakta vesair sancaklann ahalisinden
Cebel-i Lübnan dairesinde irtikab-ı CÜIm eden kimesnelerin davalan Cebel-i Lübnan'da
muhakeme ve hükm olunacaktır. Bina'en-aleyh gerek bir livadan ve gerek başka mahal­
ler ahalisinden Cebel-i Lübnanda irtikab-ı CÜIm ederek aher bir sancakta fırar eden
müttehemlerin Cebel-i Lübnan idaresi tarafından vaki olacak iş'ar üzerine derhal 01­
sancak zabiti tarafından tutulub idare-i mezla1re tarafına teslim olunacagı misünü keza­
lik gerek sair mahaller ahalisinden ve gerek Cebel-i Lübnan abalisinden aher bir sancak
dahilinde bir CÜIm ve irtikabıyla Lübnan'a fırar eden müttehemler dahi ol sancak zabiti­
nin iş' an üzerine cebel idaresi tarafından derhal tutularak mezkur sancak tarafına teslim
kılınacaktır. Bu makı1le mütteheminin aid olduklan mahkemelere iadesi hususuna dair
ita olunan evamitin icrasında müsamaha veyahud esbab-ı meşruaya mebni olduğu ispat
olunamayacak tebiran tecviz eden idare me 'miirlan haklarında o makule müttehemleri
hükümetten ketm ve ihfa eden eşhas misüııü ber-mucib kanUn İcra-yı mücazat kılına­
caktır el-hasıl Cebel-i Lübnan idaresiyle civannda bulunan sancaklar idaresi beyninde
olacak münasebat memalik-i devlet-İ asliyenin sair sancaklan beynlerinde cari ve düs­
tur'ul-amel olan münasebann aynı olacaktır.
On dördüncü madde: Evkat-ı adiyede asayişin muhafazası ve kavaninin İcrası bil­
hassa ahalinin ale't-tahmin bin nüfus üzerine yedİ nefer hesabıyla tahrir olunmuş muh­
telit bir fırka-yı zabtiyye marifetile mutasamf tarafından temin olunacaktır. Hanelere
zabtiyye ikamesiyle havale usulü ilga olunarak onun yerine mahkumun ahz ve hapsi gi­
bi esbab ihbariye vaz' olunacagından zabtiyye me'miirlanna ahaliden gerek nakdi ve
gerek ayni bir guna ücret taleb etmeleri tediyat-ı şedide alnnda olarak men' edilecektir
ve zabtiyyelerin üzerinde bir üniforma veyahud me'miiriyetlerinin alamet-i Iarikası ola­
caknr.
Zabtiyye fırkasırun adi zamanlarda mahmiH olduğu kaffe-i vezaif llası muktedir oldu­
mutasamf tarafından tasdik olununcaya kadar Beynı'tan ve Şam ve Sayda ve Trab­
lus yollan asakir-i şahane ile muhafaza olunacaktır ve bu asker mutasamfın refakat ve
idaresinde bulunacaktır. Ahval-i fevkaladede ve lede'l-iktiza mutasamf idaresi mec1is-i
kebirinin reyini aldıktan sonra Suriye'de olan hükümet-i askeriyye tarafından asal{ır-i
muntazamamn muavenetini taleb edebilecektir. Bu askerin bi'z-zat kumandasına
me'miir olan zabit ittihaz olunacak tedabiri mutasamf ile kararlaştıracak ve hareket ve
nizamat-ı askeriye misünü sarf-ı askere aid olan mesailde zabir müşarünileyh muhtar ve
müstakil oldugu halde Cebel' de bulunduğu müddetçe mutasamfın maiyetinde olacak ve
onun mesiHiyeti tahnnda hareket edecektir. il1et-i gaiyye virudu ber-taraf olduğu muta­
samf tarafından kumandanma resmen ifade ve ilan olunduğu gibi asakir-i merkfime ce­
belden çekilecektir.
ğu
On beşinci madde: Devlet-i aliyye cebelden el-yevm muayyen olan ve ahvalin mü­
saadesi hininde yedi bin keseye iblagı caiz bulunan üç bin beş yüz kise akçe vergisini
mutasamf vasıtasıyla tahsile derkar olan hakkım muhafaza edib şu kadar ki, bunun
mahsulü her şeyden evvel cebelin idaresi ve menafi-i umumiyesi masanfına mahsus tu­
tulacak e ziyadesi olduğu halde hazineye aid olacaknr. İdarenin hüsn-ü cereyanına ga­
yetle elzem olan mesanf-ı UmUmiye has ıl tekalifi tecavüz ederse işbu fazla mesanf ha­
zine-i celileden tesviye olunacaknr. Bahalikler yani emlak-ı hümayfuı varidan vergiye
88
Çağdaş
Yerel Yönetimler. 14 (2) Nisan 2005
dahil olmadıgından varidat-ı mezkftre hazine-i celile hesabına olarak cebel sandıgına
teslim kılınacaktır. Fakat amal-i Umumiye vesair mesanf-ı fevkaladeden kendisinin ev­
velemirde kabul ve tasdik etmemiş olduklarını saltanat-ı seniyye ira etmeyecektir.
On altıncı madde: Cebel ahalisinin mahal-be-mahal ve millet be-millet bir an akde m
tahrir-i nüfusuna mübaşeret olunacak ve mezru' olan kaffe-i arazinin bil-müsaha haritası
yapılacaktır. On yedinci madde: Yalnız manastır rehabini ile kilise papaslan efradı
beyninde olan kaffe-i deaviden maznun veya müttehem olan taraflar hükümet-i
ruhbaniyeye tabi olub megerki pisikoposhane bunlann deavi meclisine havalesini taleb
eyleye.
On sekizinci madde: Hiçbir emakin-i ruhbaniyye ve gerek ruhban ve gerek avam-ı
nas hükümetin takib ve taharri eyledigi eşhasın ilticalannı nizamat-ı esasiyesi olarak ila­
maaşallah-ı teali destur'ul-amel tutulub cümle tarafından harf be-harf icra ve infazına
kemal-i itina ve dikkat hilafından gayet'ül-gaye hazır ve mücanebet olunması irade-i
kat'iyyen mülukanem iktizasından bulundugu alenen işbu ferman-ı alişamm sadr olmuş­
tur. Tahriren fi'l-yevm'ül-rabi' öşr-i min-şehri rebi-ül-aher lesnet'ül-ahdi ve semanin
meto ve elf.
Mini Sözlük
Akdem
Arazi-i mütecavire
Ber-vech-i ati
iktiza
inkıza
istihkak
Karargir
Kesan
Ledel-istizan
Memalik-i
mahn1sa-i şahane
Mesabe
Muahharen
Muhtelite
Murafaa
Mündzaat
Münderice
Münkaziyye
Müsavi
Mütevattın
Müttehem
Riyaset
: Önce, evvel
: Bir civarda olan, komşu arazi
: Aşagıda oldugu gibi
: Azım gelme, gerekme
: Hitam bulma, sona erme
: Hak kazanma, hakkı olma
: Kararlaştınlan
: Kimseler, kişiler
: İzin alındıgında
: Osmanlı ülkesi
: Derece, rütbe
: Sonradan
: Kanşık, karma
: Mahkemeye verme
: Çekişmeler, kavgalar
: İçinde bulunan, yer alan
: Bitmiş, sona ermiş
: Eşit
: Vatan etmiş, yurt tutmuş
: Kabahatli, suçlu
: Başkanlık, baş olma
Bir Belge
Ta'zif
Tekvin
Tevzi-i tekiılife
89
: İki kat etme, bir o kadar daha artırma
: Var etme, yaratma
: Vergi dagıtımı, paylaşımı
Kaynakça
ı.
Resmi Yayınlar
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
(BOA) BOA. A. M. (Sadaret Müteferrik Belgeler) BOA. İ. HR. (İrade-i Hariciye) BOA. i. DH. (İrade-i Dahiliye) BOA. A. AMD. (Sadaret Amedi Kalemi Belgeleri) BOA. HR. MKT. (Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi Belgeleri) BOA. A. DVN. MHM. (Bab-ı Asafı Mühimme Kalemi Belgeleri) BOA. A. MKT. MHM. (Sadaret Mühimme Kalemi Evrakı)
BOA. A. MKT. UM. (Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayet
geler)
Yazışmalarına
BOA. A. MKT. NZD. (Sadaret Mektubi Kalemi Nezaret Ve Devair
Belgeler)
Ait Bel­
Yazışmalarına
Ait
2- Kitaplar
Abdul-Rahim Abu-Husayn (2004), The View from İstanbul: Lebanon and Druze
Emirate in the Ottoman Chancery Documantes 1546-1711, I.B. Tauris Publishers,
London New York.
Akarh, Engin Deniz (1993), The Long Peace, Ottoman Lebanon, 186/ - 1920, The
University of California Press.
Ali Rıza - Mehmed Galib (2002), Sonun Başlangıcı, Milenyum Yayınları, İstanbuL.
Anderson, Ewan W. (2000), The Middle East
London and New York.
Geography & Geopolitics, Routledge,
Armajani, Y.- Ricks, T. M. (1986), Middle East - Past & Present, Prentice Hall Ine.,
New Jersey.
Armaogıu, Fahir 1983),20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara.
Cevdet Paşa (1991), Tezakir- (13-20), Yay. Cavid Baysun, TIK, Ankara.
Davison, Roderic H. (1997), Osmanlı İmparatorluğu 'nda Reform, C. I, Papirüs Yayın­
cılık, İstanbuL.
Dedeogıu, Beril (2002), Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, İstanbul
90
Çağdaş
Yerel Yönetimler, J4 (2) Nisan 2005
Ekinci, Ekrem Bugra (1998), "Lübnan'ın Esas Teşkilat Tarihçesi", Amme İdaresi Der­
gisi, S. 31/3, EylüL.
Engelhardt (1999), Tanzimat ve Türkiye, Kaknüs Yayınlan, İstanbul.
Farah, Caesar E. (2000), The Politics of Interventionism in Ottoman Lebanon 1830 ­
1861, LB. Tauris Publishers, London & New York.
Fawaz, Leila T. (1994), An Occasion for War - Civil Conflict in Lebanon and
Damascus in 1860, I.B. Tauris Publishers, London-New York.
Fromkin, David (1989), Barışa Son Veren
Sabah Kitapları, İstanbul.
Barış
- Modem
Ortadoğu Nasıl Yaratıldı
?,
Gökbilgin, M. Tayyib (1946), "1840'tan 1861 'e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve
Dürziler", Bel/eten, C. X, S. 37, Ocak.
Held, Colbert C. (1989), Middle East Patterns, Westview Press, Boulder, San Fransisco
& London.
Hitti, Philip K. (1965), A Short History ofLebanon, MacMillan New York.
Hofman, Yitzhak (1975), ''The Administration of Syria and Palestine under Egyptian
Rule 1831-1840", Studies on Palestine during The Ottoman Period, ed. Moshe Ma 'oz,
The Magnes Press, Jerusalem.
Holt, P .M. (1966), Egypt and the Fertile Crescent 1516-1922,
London.
Comeıı
University Press,
Hourani, A.H, (1997), Arap Halkları Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbuL.
Houram, A.H. (1954), Syria and Lebanon, Oxford University Press, London-New
Y ork- Toronto.
İnal, İbnülemin Mahmud Kemal (1982), Son Sadrazamlar, C.I, Dergah Yayınları, İs­
tanbul.
İssawi, Charles (1964), "Economic Development and Liberalism in Lebanon", The
Middle East Journal, Volume 18, Number 3, Summer 1964, pp. 279-292.
Karaı,
Enver Ziya (2000),
Kaynar,
Reşat
Osmanlı
Tarihi, C. VI, TIK, Ankara.
(1991), Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, TIK, Ankara.
Kemal H. Karpat (2001), Ortadoğu'da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, imge Yayınevi,
Ankara.
Klıalaf,
Samir (1987), Lebanon 's Predicament, Columbia University Press, New York.
Leeuwen, Richard Van (1994), Notables and Clergy in Mount Lebanon, E.J. Briıı,
Leiden. New York, Köln.
Ma'oz, Moshe (1968), Ottoman Reform in Syria and Palestine 1840-1861, Clarendon
Press, Oxford.
Bir Belge
91
Meo, Leila M.T. (1965), Lebanon -Improbable Nation, Greenwood Press, Connecticut.
Odeh, BJ. (1986), Lübnan 'da iç Savaş, Belge Yayınlan, İstanbuL.
Owen R. - Pamuk Ş. (2002), 20. Yüzyilda Ortadoğu Ekonomileri Tarihi, Sabancı Üni­
versitesi Yayınlan, İstanbuL.
Owen, Roger (1993), The Middle East in the World Economy 1800-1914, L.B. Tauris &
Co Ltd, London-New York.
Polk, William R. (1963), The Opening of South Lebanon /788-1840, Harvard
University Press, Cambridge, Massachusetts.
Raymond, Andre (2000), "Arap Siyasal Sınırlan İçinde Osmanlı Mirası", imparatorluk
Mirası, Haz. L. C. Brown, İletişim Yayınlan, İstanbuL.
Salem, Elia (1967), "Cabinet Politics in Lebanon" The Middle East Journal, Volume
21, Number 4, Autumn 1967, pp. 488-502.
Salibi, Kamal (1989), A House ofMany Mansions, LB. Tauris & Co Ltd, London.
Salibi, Kamal S. (1968), "The 1860 Upheavel in Damascus as Seen by al-Sayyid
Muhammad Abu'l-Su'ud al-Hasibi, Notable and Later Naqip al-Ashraf of the City",
Beginnings ofModemizafton in the Middle East - The Nineteenth Century, Ed. W. R.
Polk- R. L. Chambers, The University of Chicago Pres, Chicago & London.
Schölch, Alexander (1986), "Was There A Feudal System in Ottoman Lebanon and
Palestine ?", Palestine in the Late Ottoman Period, Ed. D. Kushner, EJ. Brill,
Leiden.
Shaw, Stanford 1. -Shaw Ezel Kural (1983), Osmanlı imparatorluğu ve Modem Türki­
ye, C. II, E Yayınlan, İstanbul.
Smilianskaya, i. M (1966), "From Substance to Market Economy 1850's", The
Economic History of the Middle East 1800-19/4, Ed. C. Issawi, The University of
Chicago Press, Chicago & London.
Ülman, Haluk (1963), "1840-1845 Arasında Suriye ve Lübnan'ın Durumu ve Milletle­
rarası Politika", A. Ü. S. B.F. Dergisi, C. XVIII, No: 3-4, Eylül-Aralık.
Yerasimos, Stefanos (1994), Milliyetler ve Sınırlar, İletişim Yayınlan, İstanbuL.
Zvi Y. Hersh1ag (1964), Introduction to the Modem Economic History of the Middle
East, EJ. Brill, Leiden.
Download