Kanser değil, `gereksiz` kemoterapi öldürüyor!

advertisement
Kanser değil, ‘gereksiz’ kemoterapi öldürüyor!
Kanser tıpta kaydedilen onca ilerlemelere rağmen bir çığ
gibi artıyor. Kanser tedavisinde uygulanan ilaç tedavisi (kemoterapi) bazı kanser türlerinin
tedavisinde son derece başarılı olabiliyor. Fakat her kanser tütünde kemoterapi istenilen sonuca
ulaşamıyor ve kanserli hücreleri tahrip ederken sağlıklı hücreleri de öldürüyor ve bir yığın da yan
etkisi oluyor. Bazen de gereksiz yere sadece korunmak amacı ile kemoterapi yapan hekimler var.
Bültenimizin yeni sayısında gereksiz yere yapılan kemoterapi konusunu ele alan Vatan
gazetesi yazarlarından Mine Şenocaklı’nın Fitoterapi uzmanı ve‘İlaçsız Yaşam’ isimli kitabın
yazarı Dr. Ümit Aktaş’la yaptığı röportajı yayınlıyoruz.
Röportaj I: Kanser değil, gereksiz kemoterapi öldürüyor! (29.04.2013)
Bitkisel ilaçla tedavi uzmanı Dr. Ümit Aktaş’tan çok tartışılacak bir iddia: Kanser çağımızın vebası.
Ama bana göre kanserden daha büyük bir problem var; kanser hastalarına uygulanan kemoterapi
tedavileri. Pek çok insan bu yüzden ölüyor!
Söyleşiden çıktığımda tek bir soru vardı kafamda, “Ben bu meseleyi yazıya nasıl dökeceğim?
İnsanları paniğe sürüklemeden nasıl anlatacağım?” Söyleşiyi yaptığım doktor, Türkiye’de fitoterapi,
yani bitkisel ilaç tedavisi üzerine uzmanlaşmış altı doktordan biri; Dr. Ümit Aktaş… Çok kısa süre
önce ‘İlaçsız Yaşam’ adlı kitabı çıktı ve ben de o kitabı okudum. Kitabın sonunda bir hastanın
sorusuna verdiği yanıt bu söyleşiyi yapmamın temel sebebi oldu. Soruyu soran hastaya pankreas
kanseri teşhisi konmuş, tedavi önerisi ise ameliyat, ardından da kemoterapi… Hasta ameliyattan
değil ama kemoterapiden korkuyor ve soruyor; “Kanseri yenmenin başka bir yolu yok mu?”
Aktaş’ın verdiği yanıt pek çoğunuza iddialı gelecek, aynen şöyle: “Size kanser teşhisi konulması,
kanser hastası olduğunuz anlamına gelmez. Beklemek ve izlemek gerekir. Kaldı ki pankreas kanseri
olsanız bile bitkisel ilaçlarla tedavisi mümkün, ameliyata da, kemoterapiye de gerek yok.”
Boşuna mı acı çekiliyor?
Bu beni hem şaşırttı hem umutlandırdı ama bir o kadar da şüpheye düşürdü. Onca insan boşuna mı
acı çekiyordu? Bu kadar doktor yanlış tedavi mi uyguluyordu? Mutlaka yanıtlarını öğrenmem
gerekiyordu, zira ben de eriyen pek çok insan görmüştüm kemoterapi tedavisi sürecinde!
Dr. Ümit Aktaş söyleşiyi hemen kabul etti, zira bir misyon gibi görüyordu gereksiz kemoterapi
tedavisini engellemeyi… Aklıma gelen tüm soruları sordum ve tatmin edici yanıtlar
aldım. Söyleşiye geçmeden yine de altını çizeyim; bu demek değil ki her kemoterapi
tedavisi sadece boşuna acı çekmektir, pek çok kanser vakasında kemoterapi dışında bir
çözüm olmayabiliyor. Bunu sorularıma cevap verirken Dr. Ümit Aktaş da vurguladı… Dolayısıyla
teşhis konduktan sonra bir başka doktora danışmakta büyük fayda var. Zira bazen kanser değil,
ama kemoterapi öldürebiliyor!
Bağışıklık sistemi çöküyor
- Hocam çok tartışılacak bir iddiada bulunuyorsunuz kitabınızda… Pankreasında 2 cm’lik
bir tümör olduğunu öğrenen ve doktorların hemen ameliyat, sonrasında da kemoterapi
önerdiği 58 yaşındaki hastaya, bunlara gerek olmadığını, kanserin de bitkisel ilaçlarla
tedavisinin mümkün olabildiğini söylüyorsunuz…
Doğru, kanserin bitkisel ilaçlarla tedavi edilebileceğini iddia ediyorum… Kanser çağımızın vebası.
Ama bana göre kanserden daha büyük bir problem var; kanser hastalarına uygulanan tedaviler.
Hastayı kanser değil, gereksiz kemoterapi öldürüyor!
- Nasıl?
Kemoterapi ‘Sitotoksik’, yani hücre öldürücü bir tedavidir. Kanserli hücreleri toksik etki yaparak,
yani zehirleyerek yok ediyor. Ama kemoterapi sadece kanserli hücreleri öldürmüyor. Kanserli
hücrelerin yanında sağlıklı hücreleri de öldürüyor. Sıkıntı da burada zaten. Bu yüzden bağışıklık
sisteminizi çökertiyor, kilo kaybına sebep oluyor, sizi hasta ediyor. Hastalığı tedavi etmek için
verdiğiniz bir ilaç sağlıklı hücreleri de yok ediyorsa ve bu etkiyi verilen her hastada meydana
getiriyorsa, bu ilacın sağlığa faydalı bir ilaç olduğundan bahsedilebilir mi? Kemoterapi alan
hastada bağışıklık sistemi diye bir şey kalmıyor, hasta her türlü hastalığa açık hale
geliyor, hatta sık sık zatürre gibi enfeksiyonlara yakalanıyor ve bu enfeksiyonlar kimi
zaman hastanın ölmesine sebep oluyor. Artık kemoterapilerin bilimsel anlamda
sorgulanmasının vakti geldi de geçiyor. Biz doktorlara tıp fakültesinde hocalarımızın öğrettiği ilk
kural şudur; hastanız için en az zarar verecek tedaviyi seçmelisiniz. İşte ben bu sebeple kanser
hastalarına kemoterapi uygulanmasına karşı çıkıyorum. Sonra kanserde en önemli savunma
mekanizması bağışıklık sistemiyse, bizim kanseri tedavi etmek amacıyla kemoterapi uygulayıp,
bağışıklık sistemini çökertmemiz yanlış değil mi? Üstelik bir şey daha var; diyelim ki size kanser
teşhisi konuldu, bu kanser hastası olduğunuz anlamına da gelmez.
- Anlayamadım…
Hangi hastalığa yakalanırsanız yakalanın, birtakım ortak hastalık belirtileri vardır. Ağrınız olabilir,
ateşiniz olabilir, kilo kaybedebilirsiniz, mideniz bulanabilir, kusabilirsiniz, ishal ya da kabız
olabilirsiniz… Diyelim ki sizde hiçbir belirti yok. Ama pankreasınızda bir kitle var. Bu sizin hasta
olduğunuzu mu gösterir? Hayır, siz kanser hastası değilsiniz. Sadece size pankreasınızda bir kitle
olduğu teşhisi konulmuş. Henüz bu kitle sizde bir hastalık yapmamış. İleride tabii ki hastalık
yapabilir, ama şu anda bir hastalık gelişmemiş. Dolayısıyla öncelikle bir şey yapmadan bu kitlenin
izlenmesi gerekir.
- İyi ama kanserden değil, geç kalmaktan korkun deniyor. Bu yüzden de 40 yaş üstü
kadınlara her yıl mamografi çektirmeleri öneriliyor…
İşte benim de üzerinde durduğum konu bu. Diyelim ki memenizde bir kitle bulundu. Peki bu henüz
gelişmemiş hastalık için size ne öneriliyor? Bağışıklık sisteminizi mahvedecek kemoterapi. Eğer
kemoterapi alırsanız, sizde şu yan etkiler gelişecek; kilo kaybedeceksiniz, saçlarınız dökülecek, ki
bu en basit yan etkisi kemoterapinin, sürekli mideniz bulanacak, kusacaksınız, bağışıklık sisteminiz
baskılanacak ve tüm hastalıklara açık hale geleceksiniz. Yani, hasta olacaksınız. Sizi hasta eden bir
tedaviye başlamış olacaksınız! Üstelik kemoterapinin bu yan etkileri kemoterapi uygulanan bazı
hastalarda değil, bütün hastalarda meydana geliyor. Yani bu etkiler yan etki değil, kemoterapinin
direkt etkileri. Hastalığı tedavi etmek için verdiğiniz bir ilaç sağlıklı hücreleri de yok ediyorsa ve bu
etkiyi verilen her hastada meydana getiriyorsa, bu ilacın sağlığa faydalı bir ilaç olduğundan
bahsedilebilir mi?
- Kemoterapi tedavisi uygulandıktan sonra sağlığına kavuşan pek çok hasta da var ama…
Tabii ki var… Her kanseri kendi içinde değerlendirmek gerekir. Tek tip bir kanserden bahsetmek
mümkün değil. Hepsinde ayrı tedaviler ve ortalama yaşam süreleri mevcut. Ama ben pankreas
kanserinden örnek vereyim; kemoterapi ve cerrahinin pankreas kanserindeki 5 yıllık hayatta kalma
şansını artırdığına dair hiçbir tıbbi kanıt yok.
- Hastanın hayatta kalma şansını artırmayan ve bu kadar fazla yan etki yaratan bir tedavi
neden uygulanıyor peki?
İzahı aslında son derece açık; kanser tedavisi, ilaç endüstrisinde en hızlı büyüyen pazar! Sadece
2006 yılında dünyada 37 milyar dolarlık kanser ilacı satıldı. Bu rakam da her sene katlanarak
büyüyor. Dünyada kanser tedavisi üzerine sürdürülen çalışmaların çoğu ise kanser ilacı üreten ilaç
firmaları tarafından finanse ediliyor. İlaç firmalarının tıbbi araştırmaları finanse etmeleri
engellenmediği ve bağımsız bilimsel araştırmalar yapılmadığı sürece insanlar bu sıkıntıyı yaşamaya
devam edecek.
Kanser teşhisi konulmuş olması hasta olduğunuz anlamına gelmez
- Sizin bitkisel tedaviyle iyileştirdiğiniz hastalarınız var mı?
Var tabii… Mesela en son 4 yaşında bir hasta getirdiler. Böbreküstü bezi tümörü var. Aynı zamanda
akciğerde metastaz yapmış. Bana geldiğinde trombosit sayısı 22 bine düşmüştü. Çünkü kemoterapi
yapmışlar. Biliyorsunuz trombositler kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerdir. Trombosit sayısının
22 bin olması, ciddi, ölümcül kanama tehlikesi var demektir. Bu yüzden tüm tedavi kesilmişti.
Maalesef bana hastalar çoğunlukla böyle son aşamada geliyor. Bitkisel tedaviye başladık.
Trombositleri 20 gün sonra 119 bine çıktı. Ve 30. günde çekilen tomografilerde bütün tümörlerin
küçüldüğü görüldü.
- Şimdi nasıl?
Tedavi sürüyor. Henüz 40’ncı günde… Ama iyileşme başladı. Ben genelde böyle hastalarıma
immünoterapi dediğim bağışıklık sistemi tedavisini uyguluyorum. Çünkü dünyada da bağışıklık
sistemi tedavi edilen pek çok kanser hastasının iyileştiğini görüyoruz. Kanser tedavi edilebilen bir
hastalıktır.
- Kemoterapiye gerek kalmadan mı?
Her hasta için değil tabii… Ama ben şunu söylüyorum, kemoterapinin gereksiz kullanılması
cinayettir! Kemoterapi kullanılacak hasta çok doğru seçilmelidir. Yanlış kemoterapi
uygulamaları insanları öldürüyor. Bugün dünyada bütün bilim adamları kemoterapiyi nasıl bırakırız
diye çalışıyor. Kemoterapi uygulamadan da kanser hastalarını tedavi etmek mümkün. Hastaya her
şeyden önce tedavi seçenek hakkı verilmeli ve doğrular anlatılmalıdır. Çünkü hasta geliyor diyor ki,
“Benim hiçbir şeyim yoktu, chek-up’a gittim, karaciğerimde nodül görüldü, doktorum dedi ki
‘Kansersin! Hemen kemoterapiye başlayacaksın!’ ‘Başlamazsam ne olur?’ dedim. ‘Bu hastalıktan
ölüm oranı şudur’ dedi. Kemoterapi yaptırmaya başladım, şimdi perişanım.” İnsanlar zaten
kemoterapiden dolayı ölüyor. Oysa kanser teşhisi konulması başka şey, kanser hastalığı başka şey.
Tamam vücudunda bir nodül var. Ama ne oldu, sen hasta mısın? Bu nodül sana ne yaptı? Ateşin mi
var, kilo kaybın mı var, ağrın mı var, sürekli miden mi bulanıyor? Hiçbir şeyin yok. Sapasağlamsın,
sağlıklısın. O zaman niye kemoterapi veriyoruz bu insana? Kemoterapi ne yapacak ona?
İyileştirecek mi? Tam tersine, bağışıklığını çökertecek. Onu enfeksiyonlara ve kanser hastalığına
karşı açık hale getirecek.
Pankreas kanserine karşı zerdeçal tüketin
- Peki sizin pankreas kanseri için tedavi öneriniz nedir?
Dünyada pankreas kanserini tedavi edebilmek için pek çok araştırma yapılıyor. Bu çalışmalarda
özellikle üzerinde durulan bitki zerdeçal. Amerika’nın en önemli kanser merkezi MD Anderson
Kanser Merkezi’nde zerdeçalla ilgili pek çok çalışma yapıldı ve pankreas kanserinde tedavi edici
etkisi olduğu gösterildi. Bir araştırma var. Son aşamadaki 25 pankreas kanseri hastasına hiç
kemoterapi uygulanmamış, sadece ilaç halinde zerdeçal verilmiş. Bu gibi son döneme gelmiş
vakalarda 12 aydan fazla hayatta kalma şansı maalesef yüzde 10’dur. Zerdeçal kullanan hastaların
25’i de 18 ay yaşamış.
- Sadece 6 ay mı daha fazla yaşamışlar?
Hayır, yanlış anlaşılmasın, hastalar yaşıyor, çalışma son bulmuş… Ve bu 25 hastanın birinde kanser
tamamen iyileşmiş. Pankreas kanserinde tek bir hastanın tam şifa bulması mucize gibidir.
Kemoterapide ise böyle bir sonuç yok. Hatta şunu söylemek mümkün, belki de bu 25 hastaya
kemoterapi tedavisi uygulansaydı tümü hayatını kaybedecekti. Bu yüzden ben pankreasında tümör
olanlara baharat olarak bol bol zerdeçal tüketmelerini öneriyorum. Fakat zerdeçalın gıda olarak
alındığında bağırsaklardan emilimi çok düşüktür, tedavi amaçlı olarak zerdeçal kullanmak için
mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bağışıklık sistemini desteklemek de hayati önem taşıyor.
Bunun için propolis ve C vitamini tavsiye ediyorum… Tabii yine doktor kontrolünde.
Kemoterapi; kırk katır mı, kırk satır mı?
- Maalesef benim çok sevdiğim bir yakınımı da kemoterapinin yan etkileri bitirdi… O
kadar çok acı çekiyordu ki, intihar etmekten söz ediyordu son günlerinde…
Çünkü hastalar iki seçenekle karşı karşıya bırakılıyor, kemoterapi mi, kanser mi? Kırk katır mı, kırk
satır mı? Diyorsunuz ki, “Ya bu, ya bu!” Hasta ne yapsın? “Karaciğerinde kitle bulup, kansersin,
öleceksin. Tek çaren bu!” diyorlar. Kemoterapiye başlıyor. O zamana kadar tertemiz, hiçbir şeyi
yok. Kemoterapiyle birlikte kilo kaybı, mide bulantıları, kusmalar başlıyor, saçları dökülüyor. Hasta
değilken hastalanıyor insan. Kemoterapi insanları yıkıyor, hasta ediyor… İşte ben bu yüzden
kemoterapiye hayır diyorum.
- Kemoterapinin yan etkileri yüzünden hayatını kaybeden hastaların oranı nedir peki?
Kesin bir rakam yok ancak azımsanmayacak kadar çok insan kemoterapi yüzünden ölüyor. Bir kere
kemoterapi başlı başına ölümcül bir tedavi. Çünkü bütün kemoterapi ilaçları kanser yapıyor. Ve
kemoterapiye bağlı lösemiler ve ikincil kanserler görülüyor. Bu bilinen bir gerçek. Sonra başarı
oranlarına bakıyorsunuz, örneğin pankreas kanserinde kemoterapi ve cerrahinin hastanın ortalama
ömrünü uzattığına dair hiçbir bilimsel bulgu yok. Peki niye yapıyoruz öyleyse? Zaten pankreas
kanseri çok hızlı ilerleyen bir kanser! Sonra meme kanseri… 50 yaş üzerinde yapılan çalışmalarda
gösterildi ki, kemoterapi ömrü sadece yılda yüzde 3 uzatıyor. Bir yılın yüzde 3’ü ne eder? 10-11
gün! Biz bunun için mi veriyoruz kemoterapiyi insanlara? Bir canlı yayında bizzat yaşanan bir
vakayı anlatayım size. Hasta aradı, dedi ki, “Daha 42 yaşındayım. Samsun’da meme kanseri teşhisi
koydular. Bir mememi ameliyatla aldılar. Kitle patolojiye gitti, iyi huylu çıktı!”
- Memesi alınmış ama kanser değilmiş!
Evet… Dahası var. Sonra İstanbul’a gelmiş hasta, başka bir doktora görünmüş, o da kemoterapi
vermiş.
- Niye, kitle iyi huylu çıkmış?
Ben de aynı soruyu sordum. “Kanserden korumak için verdiler” dedi. Tam 6 kür! Düşünebiliyor
musunuz? Kanserden korumak için kemoterapi!
- Bu söyledikleriniz onkologları ayağa kaldıracak…
Bakın bütün bunları belki gazetecilere söylemiyorlar ama pek çok doktor kendi arasında bunları
konuşuyor. Amerika’da yapılmış bir araştırma var. Onkologlara sormuşlar, “Siz kanser olsanız
kemoterapi yaptırır mısınız?” diye… Neredeyse tamamı “Hayır yaptırmam” diye yanıtlamış. Kaldı ki
bilimsel çalışmalar da ortada…
Röportaj II: Şeker, kanseri besler! (30.04.2013)
Bitkilerle tedavi uzmanı Dr. Ümit Aktaş:
Tıpkı sigarayı bırakır gibi bir anda şekeri de bırakmalısınız! Zira şeker de sigara gibi bağımlılık
yapıyor ve daha da kötüsü kanserli hücreleri besliyor.
- Siz özellikle kanser hastalarına “Şekeri hayatınızdan hemen çıkarın” diyorsunuz…
Kesinlikle… Amerikan Kanser Enstitüsü diyor ki, yaşam tarzınızı ve beslenmenizi değiştirerek
dünyadaki kanserlerin üçte ikisinden korunabilirsiniz. Bu inanılmaz bir rakam. Düşünebiliyor
musunuz, sadece yaşam tarzınızı ve beslenmenizi değiştirmeniz yeterli! Bunun için benim kanserli
hastalara ilk önerim şu; hemen şekeri kessinler. Çünkü şeker zehirdir ve kanser hücrelerini besler.
Sonra bol sebze ve meyve tüketsinler. Ama mevsiminde ve organik olanları… Her gün açık havada
yürüyüş yapsınlar. Bu hem kaslarını canlı tutar hem de onları hayata bağlar. Sevdikleri insanlarla
beraber olsunlar. Onları mutsuz eden insanlardan uzak dursunlar. Hayatlarını daha huzurlu ve
neşeli hale getirmeye çalışsınlar. Taşıdıkları yüklerden kurtulsunlar. Yalnız kalmasınlar. Sık sık
aileleriyle, arkadaşlarıyla buluşup, yemek yesinler. Kalabalık sofralar iyileşmelerine yardımcı
olacaktır.
- İyi de hocam bütün bu söyledikleriniz arasında en zor olanı şekeri kesmek… Bize bir
yöntem söyleyebilir misiniz? Nasıl vazgeçebiliriz şekerden?
Tıpkı sigarayı bırakır gibi, birden bırakmanız lazım. Yoksa kolay değil. Ben hiç tatlıya düşkün bir
adam değilimdir. Bir sene tatlı yemeyeyim, aramam… Ama şeker başka. Çünkü küçükken annem
alıştırdı. Eskiden insanlar şekeri çok faydalı diye düşünürlerdi ve sürekli şekerli su, şekerli süt
verirlerdi çocuklarına. Aslında vücudun bu şekere hiç ihtiyacı yok. Vücut kendi şekerini, yani glikozu
yakıt olarak üretir ve tüketir. Oysa siz onu ayrıca şeker olarak aldığınızda vücudunuza zarar
veriyorsunuz. Çünkü şeker bildiğiniz zehir.
- Dolayısıyla kanserden uzak durmak için şekerden uzak durmak gerekiyor diyorsunuz…
Evet. Ben bütün kanser hastalarıma şekeri yasaklıyorum. Şekeri ben de çok zor bıraktım. Ama
bağımlılıkları bırakmanın bir yolu var. Birden keseceksiniz. Aksi halde bırakamazsınız. Çünkü tıpkı
sigara gibi, alkol gibi, şeker de bir tür bağımlılık yaratıyor insanda.
- Gerçekten de şeker bağımlılık yaratıyor mu?
Bağımlılık nedir? Bırakamamaktır. Şekersiz yapamıyorsunuz. Şimdi size bir şekersiz çay vereyim,
tadını alamıyorsunuz, içmek istemiyorsunuz. Hastalarıma yasaklıyordum şekeri ama ben şekersiz
çay içemiyordum. En sonunda bıçakla keser gibi kestim. Şimdi de şekerli çay içemiyorum. Ama
bırakalı 1.5 yıl olmasına rağmen hâlâ şekerli çayın tadını arıyorum.
Çayınıza tarçınla tat verin
- Peki şekersiz çay içmeyi kolaylaştıracak bir yol var mı?
Çayı tatlandırmak için şeker yerine karanfil ya da tarçın kullanabilirsiniz. Demliğin içine bir çubuk
tarçın atın. Hem çok hoş bir koku verir, çayınızı lezzetlendirir hem de kan şekerinizi dengeler.
- Günde 9 kesme şeker kullanılabileceği yönünde çalışmalar var…
Sıfır şeker en doğru şekerdir. Çünkü vücut şekeri sizin yediğiniz besinlerden kendi üretebiliyor.
- “İlaçsız Yaşam” kitabınızda kansere karşı koruyucu iki kür var. İkisi de çok basit ve
kolayca yapılabilecek kürler… Biri domates, diğeri brokoli kürü. Peki bu kürler ne yapıyor
da kanseri önlüyor hocam?
Domates bağışıklık sistemini destekleyen en önemli sebzelerden biri. İçindeki ‘likopen’ çok kuvvetli
bir antioksidan. Kansere karşı koruyucu. Özellikle prostat, cilt, mide ve akciğer kanserlerinin
görülme sıklığını belirgin şekilde azalttığı araştırmalarla gösterildi. Ayrıca domates bol miktarda C
vitamini içeriyor. 3 adet orta boy domates sigara içmeyen yetişkinlerin günlük C vitamini
ihtiyaçlarının tamamını karşılıyor. Tabii mevsiminde, doğal olarak tarlada yetişmiş, hormonsuz ve
GDO’suz domatesler… Ayrıca likopen kalp hastalıklarından korunmada da son derece etkili.
- Domatesi zeytinyağıyla pişirmek faydasını artırıyor değil mi?
Doğru… Çünkü likopen yağda çözünen bir madde. Az miktarda zeytinyağıyla kısa süre pişirmek,
domatesin içindeki likopen maddesinin açığa çıkmasını sağlıyor.
Brokoliyi haşlamayın
- Peki ya brokoli kürü?
Brokolinin içindeki ‘sulforafan’ maddesi güçlü bir antikanser madde. Özellikle kolon, rektum ve mide
kanserlerinde koruyucu olduğunu gösteren pek çok çalışma mevcut.
- Peki en yüksek faydayı almak için brokoliyi nasıl tüketmeliyiz?
Brokoliyi haşlamak, içindeki etken maddelerin yarı yarıya kaybolmasına neden oluyor. Bu yüzden
brokoliyi çiğ ve parçalanmış olarak tüketmek en faydalı yöntem. Eğer çiğ yiyemiyorsanız, o zaman
buharda kısa süre pişirin, haşlamayın.
Sarımsağı döverek yiyin
- Neden çiğ yemek daha faydalı?
Brokolinin içindeki ‘sulforafan’ brokoli çiğ olarak parçalanınca açığa çıkıyor. Bununla ilgili bilimsel bir
araştırma var. Brokoliyi üç ayrı şekilde hazırlamışlar. Bir çiğ olarak hazırlamışlar, iki buharda kısa
süre pişirmişler, üç haşlamışlar… En az sulforafan haşlayınca kalmış… En fazla sulforafan çiğken
parçalanınca ortaya çıkmış. Bu arada bir şeyi daha söylemekte fayda var; sarımsağın içindeki
faydalı etken madde de dövülünce ortaya çıkıyor.
- İyi ama millet habire sarımsak yutuyor. Saçı çıksın diye…
Hayır, hiç etkisi yok. Aktarlar uyduruyor bunları. Sarımsak yutmuş da kimin saçı çıkmış Allah
aşkına! Halk tıbbında sarımsak şunun için kullanılır; hani saçkıran olur, para para dökülür ya saç…
Usturanın ucuyla saç dökülen yer kazınır. Sarımsak ortadan ikiye kesilir, dökülen yere sürülür.
Niye? Çünkü iritandır sarımsak, yani tahriş eder orayı. Tahriş edince daha çok kan gelir oraya ve
saçın çıkmasına yardımcı olur bu. Aslında saçkıran bir bağışıklık sistemi hastalığıdır, bağışıklığı
dengelemek gerekir…
Armudun iyisini akıllılar yer!
- Kitabınızda çok hoşuma giden bir bilgiye rastladım. Diyorsunuz ki, akıllı insanlar
armudun iyisini kendileri yer, ayılara bırakmaz… Neden?
Evet… Çünkü armut harika bir lif kaynağı, içinde pektin isminde çok önemli bir lif bulunduruyor ve
bağırsakları mükemmel çalıştırıyor. Ayrıca iyi bir potasyum kaynağı. Bu özelliğiyle, tansiyonu
dengelemeye yardımcı oluyor. Yani yüksek tansiyon hastalarının armut tüketmelerinde fayda var.
Armut içinde kalsiyum, magnezyum ve C vitamini de bulunuyor. Yani güçlü bir antioksidan ve
bağışıklık sistemini destekliyor. Ayrıca içinde iyot da bulunan ender meyvelerden. Dolayısıyla tiroit
bezinin çalışmasına yardımcı oluyor.
- Peki ne kadar tüketmek gerekir?
Kabızlık problemi olanların ve hemoroit hastalarının günde bir armut tüketmelerinde fayda var.
Dr. Ümit Aktaş, ‘İlaçsız Yaşam’ kitabında romatoid artrit, MS, sedef, astım, diyabet, ülseratif kolit
ve kanser gibi hastalıkların temel sebebini açıklayarak doğal tedavi yöntemlerini anlatıyor.
Uygulayabileceğiniz pratik öneriler sunuyor… Bu kitap aslında bir hastalanmama ve hastalıklardan
kurtulma kitabı! İçinde kansere karşı koruyucu kürler de var, ömrünüze ömür katacak tarifler de…
KANSERDEN KORUNMAK İÇİN…
Brokoli kürü
- 250 gram brokoli – 1 diş sarımsak – 1 limon
Sarımsağı havanda dövün. Brokoliyle birlikte mutfak robotuna koyun. Üzerine limonun suyunu
sıkın, kabuklarını rendeleyin. Tüm malzemeyi mutfak robotunda parçalayın. Kapağı kapalı olarak 30
dakika bekletin. Her gün taze olarak hazırlayacağınız bu karışımı tüketin.
Domates kürü
- 1 tatlı kaşığı saf sızma zeytinyağı – 2 adet domates (hormonsuz, mevsiminde doğal yetişmiş) – 1
diş sarımsak
Domatesleri kabuklarıyla birlikte mutfak robotunda parçalayın.
Sarımsağı havanda güzelce dövün. Tavada zeytinyağıyla birlikte 2-3 dakika çevirin.
Bu kürü, domates mevsiminde günde bir kere tüketebilirsiniz.
http://beslenmebulteni.com/beslenme/kanser-degil-gereksiz-kemoterapi-olduruyor/
Download