ONUR İŞERİ İNKILAP TARİHİ 2 TOKAT/SULUSARAY ANADOLU LİSESİ TOKAT/SULUSARAY ANADOLU LİSESİ TOKAT/SULUSARAY ANADOLU LİSESİ MĠLLĠ MÜCADELE MUHAREBELER DÖNEMĠ -KUVAYI MĠLLĠYE: Bağımsız yaĢam düĢüncesi ile ortaya çıkmıĢ yerel direniĢ birlikleri ya da milis güçler. Kuvvacılar ya da Milliciler olarak da adlandırılabilir. Kuvay-ı Milliye gayri nizami savaĢ taktiğini benimsemiĢtir. Mondros‟tan sonra Osmanlı orduları terhis edilmiĢ ve yer yer iĢgaller baĢlamıĢtır. Bu durumun bir sonucu olarak Türk halkı düĢman iĢgaline karĢı silahlı direniĢe geçmiĢtir. ĠĢgallere karĢı ilk direniĢ Hatay Dörtyol ilçesinde baĢladı. Ġkinci direniĢ hareketi ise Ġzmir‟in iĢgalinden sonra Batı Anadolu‟da baĢladı. Bu silahlı direniĢin(Kuvay-ı Milliye‟nin Genel Özellikleri) genel özellikleri Ģunlardır: Kuvay-ı milliye bir sivil halk direniĢidir. Ġlk olarak 15 Mayıs 1919‟da Ġzmir‟in iĢgali üzerine Batı Anadolu‟da Yunanlılara karĢı ortaya çıkmıĢtır. Yunanlıların Kuvay-ı Milliye ile ilk karĢılaĢmaları Ayvalık yöresindeki Ali Çetinkaya birlikleriyle yaptıkları çatıĢmadır. Kuvay-ı Milliye düĢmanı durduramamıĢ sadece yavaĢlatmıĢtır. Askeri eğitim ve disiplinden yoksundurlar, Emir komuta zinciri yoktur. BaĢlarında efe, Ģef, reis gibi kiĢiler vardır. Bazen ihtiyaçlarını karĢılamak için eĢkıyalık, yol kesme ve usulsüz cezalandırmalarda bulundular. Bu da katılımı azaltmıĢtır. Bölgesel amaçlı gönüllü birliklerdir. Birçok ayaklanmayı da bastırmıĢlardır. Fakat bir düzen ve intizamdan yoksundurlar. 27 Haziran–30 Temmuz 1919 Balıkesir Kongresi, 16–25 Ağustos 1919 AlaĢehir Kongrelerinde alınan karar ile Batı Anadolu‟daki Kuvay-ı Milliye birliklerinden düĢmana karĢı ortak bir cephe oluĢturuldu. Bu cephe, Ayvalık, Soma, Bergama, Akhisar, Salihli ve Nazilli kasabalarının batısından geçen bir milli hat olacaktı. Böylelikle bir düzene oturtulmalarına çalıĢıldı. Sivas kongresinde alınan karar ile de Batı cephesi Kuvay-ı Milliye Birlikleri komutanlığına Ali Fuat Cebesoy atandı. 22 Haziran 1920 tarihinde Yunanlılar ileri bir taarruz harekâtı ile Bursa‟yı aldılar. Bunun üzerine Ali Fuat PaĢa 24 Ekim 1920‟de Yunanlılar üzerine Gediz Taarruzunu yaptı. Fakat bu taarruz da baĢarısız oldu. Yunanlılar YeniĢehir ve Ġnegöl‟e kadar ilerlediler. Bu baĢarısızlık üzerine TBMM aldığı kararla Kuvay-ı Milliyeyi lağvetti ve yerine düzenli orduyu kurdu. A.F. Cebesoy‟u Moskova elçiliğine atadı.(TBMM‟nin ilk elçilik açtığı ülke Rusya‟dır) Bu sırada Çerkez Ethem (Kuvay-ı Seyyare) birlikleri düzenli orduya katılmayıp isyan edecek ve TBMM‟nin düzenli ordularıyla çatıĢmaya girecektir. Bu andan itibaren artık Yunanlıların düzenli ordularla yaptığı iĢgale Türkler de düzenli ordularıyla karĢı koyabilecektir. Tabi ki düzenli orduya geçiĢin uzun bir hazırlık aĢaması vardır. Düzeni Orduya GeçiĢ Sebepleri Kuvay-i milliyenin olumsuz yönlerinin bulunması ve gerçek bir ordu görünümünden uzak olması Emir komuta zincirinin kurulmasının gerekli hale gelmesi DüĢmanın düzenli ordularının ancak düzenli orduyla durdurulabileceğinin anlaĢılması Gediz Taarruzu‟nda Kuvay-i milliyenin baĢarısız olması Düzenli orduyla birlikte Batı Cephesi Kuzey ve Güney olarak 2‟ye ayrıldı. Kuzeye Albay Ġsmet PaĢayı, Güneye de Albay Refet Beyi atandı.(9 Kasım 1920). Düzenli Ordu Kurulurken Eldeki Askeri Kaynaklar DüĢmana teslim edilemeyen silah ve cephaneler Yunan karargâhlarından kaçırılan silah ve cephaneler Ġstanbul‟dan Anadolu‟ya geçirilen mühimmatlar Sovyet Rusya‟dan gelen askeri malzemeler MĠLLĠ MÜCADELE‟DE CEPHELER 1-DOĞU CEPHESĠ 2-GÜNEY CEPHESĠ 3-BATI CEPHESĠ BATI -Yunanlılar -Önce Kuvayımilliye sonra TBMM‟nin kurduğu düzenli ordu. GÜNEY -Fransızlar/Ermeniler -Kuvay-ı Milliye CEPHELER BATI DOĞU -I.ĠNÖNÜ -II. ĠNÖNÜ -Gümrü AntlaĢması -Aslıhanlar-Dumlupınar -KÜTAHYA-ESKĠġEHĠR -SAKARYA -B.TAARRUZ -Mudanya AteĢkesi GÜNEY -Ankara AntlaĢması DOĞU -Ermeniler -Osmanlı‟dan kalan XV. Kolordu 1) DOĞU CEPHESĠ -Bu cephede Ermenilere karĢı savaĢılmıĢtır. ERMENĠ MESELESĠ Ermeniler, tarih boyunca baĢka devletlerin yönetimi altında kalmıĢlar ve bağlı oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuĢlardır. Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaĢayan halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hâkimiyeti altında yaĢadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin birçoğu, bölgeye hâkim olan ve Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuĢtur. Ermenileri Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaĢama hakkını bahĢeden, Selçuklu Türkleri olmuĢtur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiĢ, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuĢtur. Osmanlı idaresinde Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiĢtir Aynı Ģekilde Anadolu‟nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaĢayan Ermeniler, kendi dillerini de tam bir serbestlikle konuĢmaya devam ettiler. Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak Ermeniceyi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı. Ermeniler, 19 uncu yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde, Türk insanının hoĢgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaĢamıĢlardır. Askerlikten muaf tutulan ve kısmen vergi muafiyeti tanınan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmiĢlerdir. Rum isyanından sonra boĢalan Osmanlı hariciyesine yerleĢtirilen Ermenilere Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "milleti sadıka" adı verilmiĢtir. Osmanlı Devleti zayıflamaya baĢlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca,Türk - Ermeni iliĢkileri kötüleĢmeye baĢlamıĢtır. Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı Devleti'nin iç iĢlerine karıĢırken, bir yandan da Ermenileri, Osmanlı Yönetimi'ne karĢı teĢkilatlandırmıĢlardır. Böylece ülke içinde ve dıĢında teĢkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kıĢkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaĢ yavaĢ Türklerden uzaklaĢmaya baĢlamıĢtır. Türklerin hoĢgörüsüne rağmen, yabancı devletlerle ittifak etmek suretiyle Türklerle mücadeleye baĢlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği"ni dile getirmeye baĢlamıĢlardır. Bu faaliyetlerini basın aracılığıyla duyurarak kamuoyu yaratmaya çalıĢmıĢlardır. Bu asılsız propagandalarını iddialarının kanıtları olarak bugün de kullanmaktadırlar. Ermeniler,1877 - 1878 Osmanlı - Rus SavaĢı sonunda, Rusya'dan "iĢgal ettiği doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" talep etmiĢlerdir. Bu isteklerle birlikte Ermeni sorunu ortaya çıkmaya ve uluslar arası bir Ģekil almaya baĢlamıĢtır. ERMENĠ ĠSYAN VE KATLĠAMLARI Ermenilerce sırasıyla, Anadolu'da: Armenakan ve Vatan Koruyucuları, Cenevre'de: Hınçak, Tiflis'te: TaĢnak komiteleri kurdurulmuĢtur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç olarak ise Osmanlı Ermenileri'nin bağımsızlık kazanması gösterilmiĢtir. Bu amaçla kıĢkırtılan Ermeni komiteleri, 1890 yılındaki Erzurum isyanı ilk olmak üzere, Kumkapı gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, Sason isyanı, Babıâli gösterisi, Zeytun ve Van isyanı, Osmanlı Bankası'nın iĢgali, II. Abdülhamit e suikast teĢebbüsü ve 1909 Adana isyanlarını çıkartmıĢlardır. 1915‟te Tehcir kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulan Ermeniler, Sevr BARIġ AntlaĢması‟nın öncesinde de saldırılarını artırmıĢ ve TBMM Ermenilere karĢı harekete geçme kararı almıĢtır. XV. kolordu komutanı Kazım Karabekir ileri bir taarruz ile Gümrü‟ye kadar ilerledi. Ermeniler çaresizce Gümrü BarıĢını imzalamak zorunda kaldılar. Gümrü BarıĢı (3 Aralık 1920) Kars, SarıkamıĢ, Iğdır, Selim, Kulp Türkiye‟nin olacaktır. Ermenistan Sevr‟in geçersizliğini tanıyan ilk devlet olacaktır. Türklere karĢı silah kullanmamıĢ olan Ermeniler isterlerse altı ay içinde geri gelebileceklerdir. Türk-Ermenistan sınırı, Aras Nehri olacaktır. Ermenistan TBMM‟yi tanıyan ilk devlet oldu. Gümrü AntlaĢması ile TBMM ilk uluslararası siyasi ve askeri zaferini de kazanmıĢ oldu. Gümrü AntlaĢması ile çözüme kavuĢan ilk cephemiz de Doğu Cephesi oldu. Gümrü BarıĢı aynı zamanda Sevr‟i geçersiz sayan ilk uluslar arası belgedir. Ġlk kez siyasi bir sözleĢmede Türkiye tabiri kullanılmıĢtır. Gümrü AntlaĢması ile Doğu sınırımız tamamen çözülmedi. Çünkü Gümrü AntlaĢamsı‟ndan 2 gün sonra (5 Aralık 1920) Rus ordusu Ermenistan‟ı iĢgal etmiĢtir. Ancak bu antlaĢma Kars AntlaĢması‟nın temelini oluĢturmuĢtur. 13 Ekim 1921‟de TBMM, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında Kars AntlaĢması yapıldı ve bu antlaĢma ile Doğu sınırımız kesin Ģeklini almıĢ oldu. Bu cephenin kapanması ile buradaki kuvvetlerin büyük çoğunluğu Batı Cephesine kaydırıldı Batum AntlaĢması(23 ġubat 1921) Gürcistan, Osmanlı Devleti‟nin iĢgalden dolayı düĢtüğü zor durumu fırsat bilerek Artvin, Ardahan ve Batum‟u ele geçirmiĢti. TBMM Hükümeti,Ermeniler ile barıĢ sağladıktan sonra Gürcistan Devleti‟ne bir uyarıda bulunarak ellerinde tuttukları Türk topraklarının iadesini istemiĢtir. 23 ġubat 1921 tarihinde Gürcistan ile imzalanan BATUM ANTLAġMASI ile Ardahan, Artvin ve Batum Türk Devleti‟ne bırakılmıĢtır. 2)GÜNEY CEPHESĠ Bu cephe Kuvay-ı Milliye cephesidir. Kuvay-ı Milliyenin en baĢarılı olduğu cephedir. Düzenli birlikler burada savaĢmamıĢtır. Kuvay-ı Milliye tek baĢına Ermeni ve Fransızlarla mücadele etmiĢtir. Antep, Urfa ve MaraĢ ilk önce Ġngilizler‟in egemenliğine verilmiĢti. Fakat 17 Eylül 1919 Suriye Ġtilafnamesi ile buraları Fransızlara bıraktılar. 11 ġubat 1920‟de Sütçü Ġmam önderliğinde MaraĢ, 10 Nisan 1920‟de Doğan Bey ve YüzbaĢı Ali Saip Bey önderliğinde Urfa Ermeni ve Fransız iĢgalinden kurtuldu. Antep halkı ise Üsteğmen Sait Bey(ġahin Bey) liderliğinde mücadele etti. Adana‟da halkın öncüsü ise Karaisalı Müftüsü Mehmet Hoca olmuĢtu. Adana halkı 1921 Ankara AntlaĢması‟na kadar mücadelesine devam etmiĢtir. TBMM, Antep halkının kahramanca direniĢinden dolayı 8 ġubat 1921‟de Antep‟e Gazi unvanını, ayrıca 2008‟de Ġstiklal madalyası vermiĢtir. TBMM, MaraĢ‟a 1925‟te istiklal madalyası,1973 yılında Kahraman ünvanını vermiĢtir. TBMM, Urfa‟ya 1984 yılında ġanlı ünvanını vermiĢtir. Güney Batıda ise Konya, Antalya civarını iĢgal etmiĢ olan Ġtalyanlar vardır. Fakat Ġtalyanlar bölge halkı ile iyi geçindiklerinden dolayı burada herhangi bir çatıĢma olmadı. Yunanlıların II. Ġnönü‟de yenilmeleri üzerine Ġtalyanlar kendiliğinden Anadolu‟dan çekilmeye baĢladılar. Sakarya Meydan Muharebesi‟ndeki Türk ordusunun baĢarısından sonra da Anadolu‟yu tamamen boĢalttılar. 3) BATI CEPHESĠ KurtuluĢ SavaĢı‟nda Doğu ve Güney Cepheleri‟ndeki çarpıĢmalar devam ederken asıl ve uzun savaĢlar Batı Cephesi‟nde Yunanlılara karĢı yapılmıĢtır. Bu cephedeki savaĢlar Ġzmir‟in 15 Mayıs 1919‟da iĢgal edilmesiyle baĢlamıĢtır. Yunanlıların amaçları -Sevr AntlaĢmasını kabul ettirmek -Megola Ġdea‟yı gerçekleĢtirmek -Ankara‟yı ele geçirip TBMM‟yi ortadan kaldırmak. Bu cephe 2 döneme ayrılır. Birinci dönem Kuvay-ı Milliye dönemidir. Kuvay-ı Milliyeciler ilk cepheyi Ayvalık‟ta kurdu. Burada bölgenin komutanı olan Ali (Çetinkaya) liderliğinde ciddi bir direniĢ oldu. Kuvay-ı Milliyenin Batı Cephesi, Balıkesir ve AlaĢehir Kongreleri ile oluĢturuldu. Sivas Kongresi sonunda da Ali Fuat Cebesoy komutan olarak atandı. Fakat 24 Ekim 1920 Gediz Taarruzunda baĢarısız olunca Kuvay-ı Milliye‟ye son verildi. Bu birlikler düzenli orduya dönüĢtürüldü. Böylece ikinci dönem Batı Cephesi Düzenli Ordu Birlikleriyle kuruldu. Düzenli ordunun Batı Cephesi de 2‟ye ayrıldı. Kuzeyde Albay Ġsmet, Güneyde de Albay Refet vardı. I. Ġnönü ve II. Ġnönü SavaĢları böyle yapıldı. Fakat EskiĢehir-Kütahya muharebesinde Batı Cephesi tek kumanda, Ġsmet PaĢa kumandası altında birleĢtirildi. Büyük Taarruz öncesi Batı Cephesi yeniden düzenlendi. Kuzeyde 2. Ordu komutanlığına Yakup ġevki PaĢa, Güneyde 1. Ordu komutanlığına Ali Ġhsan PaĢa getirildi. Cephe komutanı Ġsmet PaĢa‟dır. Sakarya ve Büyük Taarruz dönemi M. Kemal ise baĢkomutandır. Fevzi Çakmak ise Genelkurmay BaĢkanıdır. BATI CEPHESĠNDEKĠ MUHAREBELER -I.ĠNÖNÜ MUHAREBESĠ (savunma) -II. ĠNÖNÜ MUHAREBESĠ (savunma) -KÜTAHYA-ESKĠġEHĠR (savunma-geri çekilme) -SAKARYA MEYDAN MUHAREBESĠ (savunma-saldırı) -BÜYÜK TAARRUZ (saldırı) A)I.ĠNÖNÜ MUHAREBESĠ (6-10 Ocak 1921) Yunanlıların taarruzlarının amacı, EskiĢehir ve Ankara‟yı alıp, Ġngiliz yardımının devamlılığını sağlamak istiyorlardı. Türk ordusu güçlü bir savunma ile Yunanlıları durdurdu. Düzenli ordu bu sırada bir taraftan da Çerkez Ethem isyanını bastırmakla uğraĢıyordu. 10 Ocak‟ta Yunanlıları püskürten düzenli ordu, 20 Ocak‟ta da Çerkez Ethem kuvvetlerini durduruldu. ÇERKEZ ETHEM 1880 yılında Bandırma'da doğdu. Bandırma'nın bir köyü olan Emreköy'e yerleĢmiĢ ġapsığ Çerkes boyundan, Ali Bey'in beĢ oğlunun en küçüğüydü. Ağabeyleri, Ġlyas ve Nuri beyler, Rum eĢkıyalarıyla çarpıĢırken ölmüĢler, ReĢit ve Tevfik beyler de 1901 ve 1902 yıllarında Harbiye'yi bitirerek subay çıkmıĢlardı. Çerkes Ethem, evden kaçarak Bakırköy Süvari Küçük Zabit Mektebi'ne girdi. Balkan SavaĢı'nda Bulgar cephesinde yaralandı. Kıdem zammı ve madalya aldı. I. Dünya SavaĢı'nda EĢref KuĢçubaĢının yönettiği TeĢkilat-ı Mahsusa ile birlikte Ġran, Afganistan ve Irak'a yapılan akınlara katıldı. Yaralanarak savaĢ sonunda köyüne çekildi. 15 Mayıs 1919'da Ġzmir'in iĢgali üzerine, vatan savunmasına baĢlamak için vurucu güç olarak Kuvva-yı Seyyare'yi kurdu ve "Umum Kuvvai Milliye Komutanı" ve Ankara'daki 20. Kolordu'nun Komutanı olan Ali Fuat PaĢa ile istiĢare ederek Ġngiliz ve Yunan birliklerinin ilerlemesine karĢı gerilla operasyonları düzenledi. Düzenli ordu kurulana dek TBMM'ye karĢı giriĢilen ayaklanmaları bastırdı. Anzavur Ayaklanması, Çopur Musa Ayaklanması ile Gerede ve Yozgat isyanlarını bastıran Çerkez Ethem'in isyancıları yargılamadan derhal infaz etmesi TBMM üyeleri ve Ġstiklal Mahkemeleri tarafından onaylanmıyordu. Gediz Muharebelerinden hemen sonra Albay Ġsmet Ġnönü'nün Garp Cephesi komutanı olmasından sonra onunda düzenli orduya katılması istendi. Ancak Çerkez Ethem bu karara uymadı. Ġsmet PaĢa ona karĢı bir askeri harekata giriĢti ve birlikleri etkisiz hale getirildi.Yunanistan‟a sığınmak zorunda kalan Çerkez Ethem Cumhuriyet‟in ilanından sonra affedildi ve yurda dönmesine izin verildi.Ancak o önce Suriye‟ye geçti.Daha sonra Amman‟a yerleĢti1949‟da orada öldü. Ġç Siyasetteki Sonuçları Düzenli orduya güven arttı ve katılım hızlandı. TBMM‟ye olan güven arttı. TeĢkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.(20 Ocak 1921) Ġstiklal MarĢı kabul edildi.(12 Mart 1921) Ġsmet Bey‟e TBMM tarafından General rütbesi veriliyor. ĠSTĠKLAL MARġI‟NIN KABULÜ Ġstiklâl Harbi'nin baĢlarında, Ġstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekâleti(Miili Eğitim), 1921'de bir güfte yarıĢması düzenlemiĢ, söz konusu yarıĢmaya toplam 724 Ģiir katılmıĢtır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarıĢmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine, Ġstiklâl Harbi'nin özellikle hangi ruh ve ideolojik çerçeve içerisinde verilebileceğini Türklere göstermek amacıyla, Ankara'daki Taceddin Dergâhı‟nda yazdığı ve Ġstiklal Harbi'ni verecek olan Türk Ordusu'na ithaf ettiği Ģiirini yarıĢmaya koymuĢtur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkif'in yazdığı Ġstiklal MarĢı coĢkulu alkıĢlarla kabul edilmiĢtir. Mecliste Ġstiklâl MarĢı'nı okuyan ilk kiĢi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuĢtur. Mehmet Akif Ģiirini ilk kez Kastamonu‟da Açıksöz gazetesinde yayımlamıĢtır. Mehmet Âkif Ersoy Ġstiklâl MarĢı'nı, Ģiirlerini topladığı Safahat'ına dahil etmemiĢ ve Ġstiklâl MarĢı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiĢtir. ġiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarıĢmaya 24 besteci katılmıĢ, 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etmiĢtir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiĢtirilerek, dönemin CumhurbaĢkanlığı Senfoni Orkestrası ġefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuĢtur. DıĢ Siyasetteki Sonuçları Londra Konferansı (23 ġubat – 12 Mart 1921) Ġtilafların bu konferansı toplama amacı Sevr‟i biraz hafifleterek Türk tarafına kabul ettirmek ve Yunanlılara zaman kazandırmaktı. Ġtilaf Devletleri, konferansa öncelikle Ġstanbul Hükümeti‟ni çağırmıĢlardır. TBMM‟yi ise yetki vereceği bir kiĢi tarafından Osmanlı Heyeti‟nin içinde temsil etme hakkı vermiĢlerdir. Ġtilafların bu tutumu TBMM‟yi doğrudan tanımak istemediklerinin göstergesidir. M.Kemal Ġtilaf Devletlerine gönderdiği bir nota ile Türk ulusunun söz hakkının TBMM‟de olduğunu doğrudan davet edilmememsi durumunda konferansa katılmayacaklarını belirtmiĢtir. Bunun üzerine Ġtalya‟nın devreye girmesiyle Konferansa hem Ġstanbul Hükümeti hem de TBMM‟yi beraber çağrılmıĢtır. Ġngilizler bu durumdan da çıkar sağlamayı planlamıĢlardır. Onlara göre konferansta iki Türk heyeti arasında ikilik çıkacaktı. Fakat Ġstanbul Hükümeti Temsilcisi Tevfik PaĢa “Ben sözü milletin gerçek temsilcisine bırakıyorum” diyerek konuĢma hakkını TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey‟e bırakınca Ġngilizlerin düĢüncesini boĢa çıkmıĢ ve TBMM‟nin gücünü meĢrulaĢmıĢtır. TBMM‟nin konferansa özellikle katılma sebebi ise; BarıĢ yanlısı olduğunu göstermek, Misak-ı Milliyi dünya kamuoyuna duyurmak ve uluslar arası alanda tanınmaktır. Konferans hiçbir sonuca varmadan dağıldı. 12 Mart 1921‟de Ġngiltere, Fransa ve Ġtalya ile ikili anlaĢmalar yapıldı. Bu antlaĢmalar ekonomik ve esir değiĢimi konularıyla ilgiliydi. Fakat TBMM bu antlaĢmaları devletlerarası eĢitlik prensibine aykırı bulduğundan kabul etmeyecektir. Bekir Sami Bey‟i de görevden alıp Roma elçiliğine atayacaktır. Konferansın Önemi: Ġtilaf Devletleri TBMM‟nin varlığını hukuken kabul etmiĢtir. Afgan Dostluk AntlaĢması (1 Mart 1921) TBMM heyeti Moskova antlaĢması için Rusya‟da bulunduğu sırada fırsattan istifade Afganistan‟la da bir dostluk antlaĢması yapacaktır. Buna göre; 1. Maddi ve manevi menfaatleri tamamen müĢterek olan bu iki kardeĢ devlet ve millet, eskiden beri mevcut olan manevi bağlarını ve tabii ittifaklarını resmi bir anlaĢma ile belirtmeye karar verdiklerini; 2. Birbirlerinin bağımsızlıklarını tanıdıklarını; 3. Taraflardan birine yapılacak bir tecavüzün, diğer tarafa da yapılmıĢ sayılacağını ve tehdidi bertaraf etmeyi kabul ettiklerini; 4. Kültürel bağları güçlendirmek için Türkiye'den Afganistan'a öğretmen ve subayların gönderilmesi hususunda mutabakat sağlandığını; 5. Türkiye ve Afganistan arasında zaten mevcut olan dostluk bağlarının daha da kuvvetlendirileceğini kararlaĢtırmıĢlardır. Bu antlaĢma ile TBMM‟yi tanıyan ilk Ġslam Devleti Afganistan oldu. Moskova AntlaĢması (16 Mart 1921) Ġtilaf devletleri hem Türkiye‟nin hem de Sovyet Rusya‟nın düĢmanlarıydı. Sovyet Rusya Türkiye ile kendini güvende hissedebilirdi. Bunun yanında Türkiye de Milli Mücadelenin sıkıntılı yıllarında kendisine bir dıĢ destek bulmak istiyordu. Bu antlaĢmaya göre; 1- Ġki taraftan birinin kabul etmediği bir anlaĢmayı diğeri de kabul etmeyecek. 2- Boğazlar konusu Karadeniz‟e kıyı ola ülkelerin temsilcilerinin katıldığı bir konferansta ele alınacak, ancak bu kararlar Türkiye‟nin egemenliğine ve Ġstanbul‟un güvenliğine zarar vermeyecek. 3- Rusya Misak-ı Milliyi tanıyacak. 4- Osmanlı Ġmparatorluğu ile Çarlık Rusya‟sı arasındaki antlaĢmalar geçersiz sayılacak. 5- Sovyet Rusya kapitülasyonların kaldırılmasını kabul edecek. 6- Batum Rusya‟ya bağlı Gürcistan‟da kalacak.(Misak-ı Milli‟den ilk taviz) 7- Esirler karĢılıklı serbest bırakılacak. 8- Bu antlaĢma ile Ruslar Milli Mücadeleye yardım için 4 Milyon Ruble ile Silah ve Cephane yardımında bulundular TBMM‟yi tanıyan ilk büyük Avrupalı, Batılı devlet SSCB‟dir. TBMM‟yi tanıyan ilk Ġslam devleti Afganistan‟dır. TBMM‟yi ilk tanıyan devlet de Ermenistan‟dır. (3 Aralık 1920). TBMM‟yi ilk tanıyan Ġtilaf devleti ise Fransa‟dır B)II.ĠNÖNÜ MUHAREBESĠ (23 Mart-1 Nisan 1921) Londra‟da toplanan konferansta lehine bir sonuç alamayan Ġtilaf Devletlerinin Yunanlıları kıĢkırtması sonucunda baĢlayan muharebe, Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmıĢtır. Yunanlıların saldırıya geçmesinde I.Ġnönü‟nü yenilgisini unutturma düĢüncesi ve Sevr‟i zorla kabul ettirme amacı yer almaktadır. Afyon üzerinden saldırıya geçen Yunanlılar, kuzey ve güneyde aldıkları ağır tahribat karĢısında geri çekilmek zorunda kalmıĢlardır. Bu zafer sonunda; M. Kemal Ġsmet PaĢa‟ya çektiği telgrafta “Siz orada sadece düşmanı değil milletin makûs talihini de yendiniz” demiĢtir. ASLIHANLAR-DUMLUPINAR TAARRUZU II. Ġnönü‟deki zaferden yaralanmak isteyen Batı Cephesi‟nin Güneyi‟nden sorumlu komutanı Refet Bey, Yunan kuvvetlerini yok etmek amacıyla Aslıhanlar ve Dumlupınar üzerinden bir saldırı denemesinde bulundu. Ancak takviye edilmiĢ Yunan birlikleri karĢısında Türk ordusu etkili olamadı. Bu durum Türk ordusunun henüz taarruz gücüne ulaĢamadığının göstergesidir. II. ĠNÖNÜ MUHAREBESĠ‟NĠN SONUÇLARI Türk halk TBMM‟ye olan güveni artmıĢtır Refet PaĢa görevden alınmıĢtır Ġtalyanlar iĢgal ettikleri bölgeleri boĢaltmaya baĢlamıĢlardır Ġngiltere Malta‟da bulunan 40 Türk‟ü serbest bırakmıĢtır. Fransa Ankara hükümetine bir temsilci göndererek anlaĢma yolu aramıĢ ve Zonguldak‟tan kuvvetlerini geri çekmiĢtir. C) ESKĠġEHĠR-KÜTAHYA MUHAREBELERĠ (10-24 Temmuz 1921) Ġnönü Muharebelerinde ağır darbe alan Yunanlılar takviye birliklerle yeniden saldırıya geçmiĢlerdir. Türk Ordusu'nun imha edilmesini ve Afyon, EskiĢehir, Kütahya gibi stratejik noktaların iĢgalini amaçlayan Yunanlılar Ġngiltere tarafından da önemli bir Ģekilde destekleniyordu. I. ve II.Ġnönü Muharebelerinin aksine, Bursa bölgesi'nde hareketsiz görünen Yunan Ordusu, Afyon cephesin'de baĢlangıçta 12 nci, müteakiben de 2 nci Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçti. Afyon'u iĢgal eden ve 12 nci Kolorduya büyük zayiat verdirerek Afyon doğusuna çekilmeye zorlayan Yunanlılar, müteakiben taarruzlarını AltıntaĢ-Seyitgazi istikametinde yoğunlaĢtırdılar. 15 Temmuz 1921'de 4. Tümen komutanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey Yumruçal'da Ģehit düĢtü. Yunan birlikleri 17 Temmuz'da Ġsmet PaĢa (Ġnönü) komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerini, Mehmet Nazım Bey'in öldüğü Yumruçal-Nasuhçal civarında cepheyi yarıp yenilgiye uğratarak Kütahya'yı ele geçirdiler. TBMM kuvvetlerinin kuĢatma tehdidi altına girdiğini gören Mustafa Kemal PaĢa Türk ordusunun çekilmesini emretmek zorunda kaldı: Batı Cephesi birlikleri önce süratle EskiĢehirSeyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna ricat edecekti. Bu geliĢme, TBMM orduları'nın elde kalmasını sağlamıĢ ve kuĢatılarak yok edilmesini engellemiĢtir. ESKĠġEHĠR-KÜTAHYA MUHAREBELERĠ‟NĠN SONUÇLARI Düzenli ordu ilk ve tek yenilgisini almıĢtır. Afyon, Kütahya ve EskiĢehir kaybedilmiĢtir. Kuvay-ı Milliyeye geri dönülmesi tartıĢmaları yapılmıĢtır. Mecliste, “Ordu, millet nereye gidiyor” tartıĢmaları yaĢandı. Çünkü Yunanlılar Ankara Polatlı‟ya kadar gelmiĢler, Top sesleri meclisten duyulur hale gelmiĢti. Meclis‟te hükümet merkezinin ve devlet dairelerinin Kayseri‟ye taĢınması tartıĢıldı. Fransa, Anadolu‟dan geri çekilme iĢlemini yavaĢlatmıĢtır. Muhalif grup yenilginin sorumlusu olarak M.Kemal‟i görüyordu. Tüm bu tartıĢmalardan sonra milletvekilleri M.Kemal‟e BaĢkomutanlık yasası ile meclis yetkilerini M.Kemal‟ e verecektir. 5 Ağustos‟ta Meclis, BAġKUMANDANLIK KANUNU ile tüm yetkilerini 3 aylığına M. Kemal‟e verdi. Bu yetkinin verilmesi sırasında Meclisteki 1. grup da 2. grup da (Yani M. Kemal‟i istemeyenler de) evet oyu vermiĢtir. Bu yetkiden amaçlanan hızlı ve seri kararlar alabilmekti. Kısıtlaması ortadan M. Kemal bu yetkiye dayanarak Tekâlif-i Milliye emirlerini çıkaracaktır. Tekalif-i Milliye Emirleri (Ulusal Emirler)(7-8 Ağustos 1921) 1- Her ilçede kaymakamın baĢkanlığında bir Tekâlif-i Milliye komisyonu kurulacak. Kurul, teslim aldığı her mal için, bedeli sonradan ödenmek üzere makbuz verecek. Emirlere aykırı davrananları Ġstiklâl Mahkemelerine sevk edecek. 2- Her aile birer kat çamaĢır, bir çift çorap ve bir çift çarık hazırlayıp komisyona teslim edecek. 3- Herkes elindeki bez, patiska, pamuk, yün, kumaĢ, iplik vs.nin %40‟ını komisyona teslim edecek. 4- Herkes elindeki buğday, saman, un, arpa, fasulye vb. her türlü gıda maddelerinin % 40‟ını komisyonlara teslim edecek. 5- Herkes elindeki Benzin, motorin, lastik, kablo, pil ve tel‟in %40‟ını komisyona teslim edecek. 6- Herkes elindeki deve, at, öküz, katır ve merkebin % 20‟sini komisyona teslim edecek. 7- Herkes elindeki tüm silah ve cephanesini üç gün içinde komisyona teslim edecek. 8- Kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek bütün zanaatçılar isimlerini ve yeteneklerini komisyona yazdıracaklar. 9- Herkes elinde kalmıĢ olan her çeĢit aracıyla ayda bir kez 100 km‟yi geçmemek Ģartıyla ordu mallarını ücretsiz taĢıyacaktır. 10- Ordunun ihtiyacına lazım olabilecek bütün terk edilmiĢ mallara el konulacaktır. Bu emirlere uymayanlar istiklal mahkemeleri tarafından Hıyanet-i Vataniye kanunu ile yargılanarak cezalandırıldılar. Bu emirler bir Genel Seferberlik ilanı sayılabilir. Tekalif-i Miiliye Emirleri‟nin önemi M.Kemal yasama yetkisini kullanmıĢtır. Meclis onayı yoktur. Emirlerin rahat uygulanabilmesi için Ankara, Kastamonu, Samsun ve Konya Ģehirlerinde Ġstiklal mahkemeleri kurulmuĢtur. Bu emirler Osmanlı Devleti‟nde olağanüstü hallerde toplanan Tekalif-i Örfiye (Avarız) vergisine benzer. M.Kemal bu acil tedbirlerden sonra 12 Ağustos 1921‟de Polatlı‟daki cephe Karagahına gelmiĢtir. D) SAKARYA MEYDAN MUHAREBESĠ (23 Ağustos-13 Eylül 1921) (Sakarya Melhame-i Kübra-Büyük Kanlı SavaĢ) EskiĢehir-Kütahya Muharebelerinde aldıkları galibiyetin ardından Türk ordusuna son darbeyi vurmak amacıyla cesaretlenen Yunan ordusu, Ġzmir‟de bulunan Yunan Kralı Konstantin‟in emri ile harekete geçmiĢti. M. Kemal‟in BaĢkomutan olarak katıldığı ilk muharebedir. M. Kemal tarihe geçecek emrini bu savaĢta vermiĢtir. “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. O satıh bütün bir vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez.” Hattı Müdafaa: Ordu bir hat boyunca dizilidir. Cephe yarıldığı zaman savaĢı kaybetmemiĢ olan birlikler de çekilirler. Sathı Müdafaa: Bulunduğu noktayı her birlik tutar. Çekilme kesinlikle olmaz. Cephe yarıldığı zaman o hizadaki savaĢı kaybetmemiĢ birlikler çekilmeyecektir. Bu bir Alman savaĢ taktiğidir. 22 gün 22 gece süren muharebe Türk zaferiyle sonuçlandı. Sakarya Türk ordusunun son savunma muharebesidir. 13 Eylül‟de Sakarya nehrinin doğusunda hiçbir Yunanlı kalmadı ve geri çekildiler. SAKARYA MUHAREBESĠ‟NĠN SONUÇLARI II. Viyana Muharebesi‟nden sonra baĢlayan Türklerin geri çekiliĢi sona ermiĢtir. Yunan ordusunun taarruz gücü yok edildi ve Yunanlılar Sakarya nehrinin batısına geçtiler. TBMM‟nin içte ve dıĢta saygınlığı artmıĢtır. Sakarya SavaĢı'nın kazanılmasıyla, Türk Milleti'nin genel savaĢın kazanılacağına olan inancı yerine gelmiĢtir. Ġstanbul‟da, tüm camilerde Sakarya ġehitlerine mevlütler okunmuĢtur. O ana kadar, Ankara'ya mesafeli duran Ġstanbul Basını'nda dahi bir sevinç duygusu oluĢmuĢtur. Uluslararası toplumun (özellikle Ġngiltere'nin) TBMM güçlerine bakıĢı değiĢmiĢ ve Yunanistan, arkasındaki Ġngiltere desteğini kaybetmiĢtir. Ġtilaf Devletleri; 22 Mart 1922 de ateĢkes, 26 Mart 1922 de barıĢ teklifinde bulunmuĢlardır. Bu teklifler Misak-ı Milliye aykırı olduğu için kabul edilmemiĢtir. Sakarya Meydan Muharebesinde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebeye Zabit (Subay) SavaĢı da denir. M. Kemal‟e MareĢallik rütbesi ve Gazilik unvanı verildi.(M.Kemal‟in attan düĢüp kaburga kemiklerinin kırılması) Ayrıca, Albay Fahrettin Altay, Albay Kazım Fikri Özalp, Albay Mehmet Selahattin Adil ve Albay Mehmet RüĢtü Sakarya, Mirliva (Tuğgeneral)liğe terfi etmiĢlerdir. Ġtalyanlar Anadolu‟yu tamamen boĢalttılar. Ġngiltere 23 Ekim 1921‟de Ġstanbul sözleĢmesi ile Malta Sürgünlerini serbest bıraktı(Esir Mübadelesi AntlaĢması) TBMM ile Ukrayna arasında Dostluk AntlaĢması yapıldı. TBMM 13 Ekim‟de Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan heyetleriyle Kars‟ta bir antlaĢma yaptı. TBMM KARS ANTLAġMASI ile Moskova AntlaĢması maddelerini bir de Kafkas Cumhuriyetlerine onaylattı. Böylece Doğu sınırımız kesin Ģeklini almıĢ oldu. Moskova AntlaĢması‟nın tekrarı niteliğinde olan Kars AntlaĢması ile; -Nahcıvan‟a muhtariyet verilmesi -Taraflar arasında sağlık, güvenlik, ticaret ve gümrük konularında iĢbirliği yapılması -Ġstanbul güvenliğinin sağlanması ve Boğazların ticarete açılması karara bağlandı. Fransa ile 20 Ekim 1921‟de ANKARA ANTLAġMASI yapıldı. Sakarya Meydan Muharebesi‟nin kazanılmasından sonra Fransızlar, TBMM‟nin baĢarısına ve kalıcılığına kesin olarak inandı. Böylece barıĢ görüĢmeleri baĢladı. Bu antlaĢma ile: 1- Taraflar arasındaki savaĢ sona erecek, genel af ilan edilecek ve savaĢ esirleri karĢılıklı serbest bırakılacak. 2- Türkiye-Suriye sınırı, Ġskenderun ve Hatay illeri dıĢında kalacak Ģekilde belirlenecek 3- Ġskenderun ve Hatay‟da özel bir yönetim kurulacak. Türkçe resmi dil olacak 4- Türkiye ile Suriye arasında en kısa sürede bir gümrük protokolü yapılacak 5- Caber Kalesi Türk toprağı sayılacak. Türkiye-Suriye sınırı Hatay-Ġskenderun dıĢında çizilmiĢ oldu Misak-ı Milliden ikinci taviz verilmiĢ oldu.(HATAY) Bu arada Batılı ve Kapitalist bir devletle TBMM‟nin antlaĢma yapması Sovyet Rusya tarafından soğuk karĢılanmıĢtır. Ġtilaf Devletleri‟nin Sakarya Muharebesi‟nden sonra sundukları AteĢkes ve BarıĢ AntlaĢmalarının Ġçeriği: 22 MART 1922 TARĠHLĠ ATEġKES ÖNERĠSĠ Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaĢ hali sona erecek. Ġki ordu arasında 10 km‟lik askersiz bir alan oluĢturulacak. Birliklerin konumu değiĢmeyecek ve insan-cephane bakımından güçlendirilmeyecek. Her iki tarafın orduları, Ġtilaf Devletleri Askeri Komisyonu tarafından denetlenecek. SavaĢ üç aylığına durdurulacak; barıĢ antlaĢmasının Ģartları belirleninceye kadar ateĢkes üç ayda bir yenilenecek. -Yunanlılar bu ateĢkesi hemen kabul etiler. Türk tarafı ise temkinli yaklaĢtı. Türk ordularının Ġtilaflar tarafından denetlenmesini kabul etmedi. Ayrıca, ateĢkesi onaylamak için Anadolu‟daki iĢgalcilerin çekilmesini Ģart koĢtu. 26 MART 1922 TARĠHLĠ BARIġ ÖNERĠSĠ Tekirdağ ve Ġzmir Türklere verilecek; Edirne, Kırklareli ve Babaeski Yunanistan‟da kalacak. Doğu‟da bir Ermeni devleti kurulacak. Türkiye‟de askerlik mecburi olmayacak; asker sayısı 50 binden 85 bine çıkarılacak. BarıĢ yapılınca Ġstanbul boĢaltılacak. Boğazlarda serbest geçiĢ için askerden arındırılmıĢ bir bölge oluĢturulacak. Sevr‟in ekonomik hükümlerinde Türkiye lehine düzenlemeler yapılacak. -Bu Ģartlar TBMM tarafından kabul edilmedi. TBMM kendi Ģartlarını yeniden bildirdi. Hatta gerekirse Ġzmit‟te bir görüĢme teklif etti. Ancak bu kabul görmedi. Artık tek çözüm savaĢarak düĢmanı yurttan atmaktı. Bu yüzden Türk ordusu gerekli hazırlıklara baĢlamıĢtı. M. Kemal Türk ordusunun taarruz düzeyine gelmediğini görmüĢ ve yeterli hazırlıkların yapılması için 1 sene kadar beklemiĢ ve 1922 Ağustos‟unda taarruz kararını almıĢtır. Ordumuzun kararı taarruzdur. Fakat biz bunu şimdilik erteliyoruz. Çünkü hazırlıklarımız henüz tamamlanmadı. Yarım hazırlıkla taarruza geçmek hiç taarruz etmemekten daha fenadır” M. Kemal BÜYÜK TAARRUZ ÖNCESĠ BĠRĠNCĠ MAARĠF KONGRESĠ (15 Temmuz 1921) EskiĢehir-Kütahya Muharebeleri‟nin devam ettiği ve arkasından da ordunun Sakarya istikametinde geri çekildiği ve bir meydan savaĢının hazırlığının yapıldığı günlerde,15-21 Temmuz 1921 tarihinde M.Kemal‟in talimatıyla Maarif Vekâleti‟nin organizasyonuyla Ankara‟da Maarif Kongresi toplanmıĢtır. Maarif Kongresi, Ankara‟ya yakın olan merkezlerin tamamı ile uzak olan merkezlerin bazılarından eğitimle ilgili müdür ve idarecilerin katılmasıyla 15 Temmuz 1921 günü Ankara Darü‟l Muallimin (Erkek Öğretmen Okulu) konferans salonunda açılmıĢtır. Maarif, Darü‟l Muallimin, Sultani ve Ġdadi (ortaöğretim) müdürleriyle, Tedrisat-i Ġbtidadiye (ilköğretim) müfettiĢlerinden olmak üzere toplam 180 kiĢinin katıldığı kongre,21 Temmuz PerĢembe gününe kadar sürmüĢtür. Kongreye katılan M.Kemal Batı Cephesi‟nde hararetle savaĢların devam ettiği bir zamanda belinde kılıcıyla kongrenin açılıĢ konuĢmasını yapmıĢtır. Bu konuĢmada eğitimin önemini ayrıca Türk eğitim sisteminin, amacını, muhtevasını ve metodunun ne olması gerektiğini anlatmıĢtır. E) BÜYÜK TAARRUZ ve BAġKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESĠ (26 Ağustos-18 Eylül 1922) Taarruz Öncesi Yapılan Hazırlıklar Türk ordusu Sakarya Meydan SavaĢı'nı kazanmıĢ olsa da Yunan ordularını savaĢa zorlayarak yok edecek bir durumda değildi. Türk ordusunun büyük bir saldırıya giriĢmesi için büyük eksikleri vardı. Bunların giderilmesi için halktan son bir kez özveride bulunması istendi. Bütün mâli kaynaklar son sınıra kadar zorlandı ve hemen hazırlıklara baĢlandı; subaylar ve askerler saldırı için eğitilmeye baĢlandı. Ülkenin tüm kaynakları ordunun emrine verildi. Kapanan Doğu ve Güney cephesindeki birlikler de Batı cephesine kaydırıldı. Yunanlıların Anadolu‟da 15 Tümeni vardı. Buna karĢılk Türk kuvvetleri iki ordu kapsamında düzene sokuldu. I.Ordu Nurettin PaĢa; II. Ordu Yakup ġevki PaĢa komutasındaydı. Sakarya Meydan Muharebesi‟nde 350 civarında subayın Ģehit olması üzerine bu ihtiyaç, Ġstanbul‟dan kaçarak Milli Mücadele‟ye katılanlar, Ankara Talimgâhında yetiĢenler ve Malta‟dan dönen subaylarla giderilmeye çalıĢıldı. 14-15 Eylül‟den geçerli olmak üzere Genel Seferberlik ilan edildi. Ġstanbul‟dan kaçırılan silahlar Ġnebolu üzerinden Anadolu‟ya sevk edildi. Ġtilaf devletleri tarafından kamaları sökülerek kullanılamaz hale getirilen Türk topları, Türk döküm ustaları tarafından onarıldı. Yerli üretim tesislerinde bomba, fiĢek, kasatura ihtiyaçları temin edildi. Sıkıntı duyulan silahlardan büyük çoğunluğu Rus, Fransız ve Ġtalyan silah tüccarlarından satın alındı. 5 Mayıs 1922‟de M.Kemal‟in BaĢkomutanlık süresi doldu.20 Temmuz 1922‟de BaĢkomutanlık görevi süresiz olarak uzatıldı.(BaĢkomutanlık yetkisi daha önce 3 „er aylık sürelerle uzatılmıĢtı Ģimdi ize süresiz verilmiĢ oldu.) Genel taarruz hazırlıkları Haziran 1922'de baĢlatıldı. 6 Ağustos 1922'de orduya gizlice taarruz için hazırlanması emri verildi. Mustafa Kemal AkĢehir'e gelerek komutanlarla toplantı yaptı.(M.Kemal,Genelkurmay BaĢkanı Fevzi Bey,Cephe Komutanı Ġsmet PaĢa ve I.Ordu Komutanı Nurettin Bey) Toplantıda 26 Ağustos taarruz günü olarak belirlendi. Taarruz Afyon'un güneyinden Dumlupınar yönüne doğru baskın Ģeklinde baĢlayacak ve sonra da meydan savaĢına dönüĢtürülerek düĢman kuvvetleri tümüyle yok edilecekti. Türk ordusu Yunan cephesinin en güçlü direnek merkezinden saldıracaktı. 26 Ağustos gecesi, 5. Süvari Kolordusu Ahır Dağları üzerindeki Yunanlıların gece savunmadığı Ballıkaya mevkiinden sızma yaparak Yunan hatlarının gerisine intikale baĢlamıĢtır. Ġntikal bütün gece sabaha kadar sürmüĢtür. 26 Ağustos sabaha karĢı 4:30 da baĢlaması planlanan taarruz sis sebebiyle ancak 5:30 da baĢlayabilmiĢ, yarım saat süren çok yoğun bir bombardıman ile yunan ön hat mevzileri büyük yıkıma uğratılmıĢ, topcu gözetlemesi ve makineli tüfek mevzileri iĢ göremez hale getirilmiĢtir. 6:00 da baĢlayan piyade taarruzu, kısa sürede geliĢmiĢ, Tınaztepe, Belentepe, Kalecik sivrisinin ele geçirilmesi ile sonuçlanmıĢtır. 27 Ağustos‟ta Afyon Yunalılardan alınmıĢtır.30 Ağustos‟a kadar Yunan birlikleri güneyden I.Ordu, doğudan II. Ordu; kuzey ve batıdan süvarilerimiz tarafından kuĢatıldı. 30 Ağustos‟ta Dumlupınar‟da yapılan meydan muharebesini bizzat BaĢkomutan M.Kemal yönetti. Aslıhanlar bölgesinde bulunan Yunan kuvvetleri Dumlupınar‟ın kuzeydoğusunda imha edildi. 31 Ağustos‟ta EskiĢehir‟in doğusunda bulunan Yunan kuvvetlerinde bozguna uğratıldı. Türk ordusunun bu baĢarıları üzerine M.Kemal Ģu tarihi emrini vermiĢtir: „‟Ordular! Ġlk hedefiniz Akdeniz‟dir: Ġleri!‟‟ 1 Eyül‟de UĢak ve Kütahya, 2 Eylül EskiĢehir, 3 Eylül Nazilli, Simav, Salihli, AlaĢehir ve Gördes, 6 Eylül Balıkesir ve Bilecik, 7 Eylül Aydın, 8 Eylül Manisa, 9 Eylül Ġzmir 18 Eylül‟de bütün Batı Anadolu Yunanlılardan temizlenmiĢtir. Muharebe doğrudan doğruya Mustafa Kemal tarafından yönetildiği için „BAġKOMUTANLIK‟,aynı zamanda Dumlupınar mevkisinde gerçekleĢtiği için „DUMLUPINAR‟ adını almıĢtır. Büyük Taarruz‟la 15 Mayıs 1919‟da baĢlayan Yunanlıların Anadolu‟yu iĢgal ve ilhak hareketi 18 Eylül 1922‟de sona erdi. AnlaĢma Devletleri, TBMM Hükümeti‟ne ateĢkes teklifinde bulunmuĢ ve Mudanya AteĢkes AntlaĢması imzalanmıĢtır. ÇANAKKALE OLAYI Türk ordusunun Ġzmir‟in kurtarılmasından sonra Çanakkale‟ye yönelmesi, Ġngiltere ile Çanakkale bunalımı denilen bir gerginliğe yol açtı. Doğu Trakya‟dan Yunan birlikleri, Çanakkale ve Ġzmit‟te Ġngiliz birlikleri, Ġstanbul‟da ise Ġtilaf Devletleri kuvvetleri vardı. Ġngilizler, Doğu Trakya‟nın ve Boğazların Türkiye‟ye verilemesini istemiyorlardı. Bu görüĢü, Fransızlar ve Ġtalyanlar desteklemediler. Ġtilaf Devletleri,23 Eylül 1922‟de askeri harekâtın durdurulması koĢuluyla görüĢmelerin yapılabileceğini Mustafa Kemal‟e bildirdiler. TBMM Hükümeti Doğu Trakya, Boğazlar ve Ġstanbul üzerindeki Türk haklarının sağlanması için Mudanya‟da görüĢmelere baĢlamayı kabul etti. MUDANYA ATEġKES ANTLAġMASI (3-11 Ekim 1922) Büyük Taarruzun zaferle sona ermesi üzerine ve Çanakkale Krizinden sonra, Ġtilâf Devletleri TBMM‟ye mütareke çağrısında bulunmuĢlardır. Türk ordusu ile Ġngiliz iĢgal kuvvetleri arasında bazı gerginlikler yaĢandıysa da görüĢmeler 3 Ekim 1922‟de Mudanya‟da baĢladı. GörüĢmelerde TBMM hükümetini Batı Cephesi komutanı Ġsmet PaĢa temsil ederken, Fevzi PaĢa ve Refet PaĢa da görüĢmeler boyunca Mudanya‟da bulundular. Ġngiltere‟yi General Harington, Fransa‟yı General Charpy ve Ġtalya‟yı da General Mombelli‟nin temsil ettiği Mudanya görüĢmelerinde, ateĢkesle doğrudan ilgili durumda bulunan Yunanistan, General Mazarakis ve Albay Sariyanis‟i görevlendirmesine karĢın, Yunan delegeler görüĢmelere doğrudan doğruya katılmayıp Mudanya açıklarında bir Ġngiliz gemisinde beklediler.(Milli mücadele'de Türkler ile savaĢtığı halde Yunanlıların Mudanya GörüĢmeleri'ne doğrudan katılmaması, Ġngiltere'nin bir maĢası olduğunun açık bir kanıtıdır.) Zaman zaman gergin anların yaĢandığı, hatta görüĢmelerin kesilmesi tehlikesinin doğduğu ve Türk ordusunun yeniden harekât hazırlıklarını giriĢtiği mütareke görüĢmeleri 11 Ekim 1922 tarihinde uzlaĢmayla sonuçlanmıĢtır. Maddeler: Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki silahlı çatıĢma sona erecektir. Yunanlılar Doğu Trakya‟yı 15 gün içerisinde boĢaltacaklar ve bölge, Ġtilaf Devletleri aracılığıyla 30 gün içerisinde Türk yönetimine devredilecektir. BarıĢ antlaĢması imzalanıncaya kadar Türk ordusu Trakya‟ya geçemeyecektir. Buna karĢılık iç güvenlikle ilgili olarak sayısı 8000‟i aĢmayacak bir jandarma kuvveti gönderilebilecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri kalıcı bir barıĢ antlaĢması imzalanıncaya kadar Doğu Trakya‟ya geçmeyecek ve Çanakkale ve Kocaeli bölgelerinde belirlenen bir çizgide bekleyecekti. Ġstanbul ve Boğazlar TBMM Hükümeti yönetimine bırakılacak ancak barıĢ antlaĢması imzalanıncaya kadar Ġtilaf kuvvetleri Ġstanbul‟da kalmaya devam edecekti. Mütarekeyi kabul etmek istemeyen ve imzalamaktan kaçınan Yunan hükümeti aradığı desteği bulamamıĢ ve sonuçta14 Ekimde Mudanya Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kalmıĢtır. Bu arada TBMM, Doğu Trakya‟nın teslim alınması ve burada bir Türk yönetiminin kurulmasıyla ilgili olarak Refet PaĢa‟yı görevlendirmiĢtir. Refet PaĢa 19 Ekim 1922‟de TBMM temsilcisi olarak Ġstanbul‟a girmiĢ ve halkın büyük bir coĢkusuyla karĢılanmıĢtır. Mudanya Mütarekesi‟nin Önemi Ġstanbul, Doğu Trakya ve Boğazlar savaĢ yapılmadan kurtarılmıĢ oldu. Ġngiltere yeni Türk Devletini resmen tanımıĢ oldu. Loyd George istifa etmiĢtir. KurtuluĢ SavaĢı‟nın askeri dönemi sona ermiĢ oldu. Ġstanbul‟un yönetiminin TBMM‟ye bırakılmıĢ olması Ġstanbul yönetiminin hukuken bitiĢi demektir. 5- Ġsmet PaĢa Mudanya‟daki baĢarısından dolayı Lozan‟da da temsilci olarak görevlendirilecektir. 6- Mondros AteĢkesi ve Sevr BarıĢı resmen geçersiz birer antlaĢma olmuĢtur. 1234- ÖZET KURTULUŞ SAVAŞI MUHAREBELER DÖNEMİ -Kuvay-i Milliye milli kuvvetler anlamındadır ya da bir diğer ifadeyle milis kuvvetler. -Kuvay-i Milliye gayr-i nizami (düzensiz) savaĢ ve gerilla taktiklerini uygulamıĢ DOĞU CEPHESİ -ERMENİ SORUNU: -Ġlk kez 1878 Berlin AntlaĢması ile gündeme gelmiĢtir. -Ġngiltere ve Rusya Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıĢmıĢlardır. İNGİLTERE: Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurarak Rusya’nın Akdeniz’e inmesini engelleme politikası izlemiştir. RUSYA: Kendine bağlı bir Ermenistan kurdurarak bu devlet üzerinden Akdeniz’e ulaşmaya çalışmıştır. -1915’te Osmanlı Devleti Ermenilerin Doğu Anadolu’da katliam yapmaları üzerine Tehcir Kanunu (zorunlu göç) ile Ermenileri Suriye dolaylarına göç ettirmiĢtir. -KurtuluĢ SavaĢında DOĞU CEPHESĠ Osmanlı’dan kalan birliklerin baĢına geçen Kazım Karabekir PaĢa Ermenileri vatan topraklarının dıĢına çıkararak GÜMRÜ ANTLAġMASINA zemin hazırlamıĢtır. -GÜMRÜ ANTLAġMASI (3 Aralık 1920) TBMM’nin uluslar alandaki ilk siyasi baĢarısıdır. - GÜMRÜ ANTLAġMASI, Sevr’i geçersiz sayan ilk uluslararası siyasi belgedir. - TBMM’yi tanıyan ilk iĢgalci devlet Ermenistan olmuĢtur. -Ankara’da ilk büyük elçilik Gürcistan tarafından açılmıĢtır. -HARBOURD RAPORU; bu rapor Ermenilerin Doğu Anadolu’da soykırıma uğramadığını ve nüfusça çoğunlukta olmadıklarını gösterir. GÜNEY CEPHESİ KURTULUġ SAVAġI’NDA; GÜNEY CEPHESİNDE: MARAŞ: 11 Şubat 1920’de URFA : 10 NİSAN 1920’de TBMM açılmadan önce kurtulan bölgeler ANTEP : 25 ARALIK 1921’de ADANA : 5 OCAK 1922’de düşman işgalinden kurtulmuştur. -Kuvay-i Milliye’nin en etkili olduğu cephe Güney cephesidir. BATI CEPHESĠ’NDE; I.İNÖNÜ (6–10 OCAK 1921) II. ĠNÖNÜ (23 MART–1 NĠSAN 1921) ESKĠġEHĠR-KÜTAHYA (10–24 TEMMUZ 1921) SAKARYA (23 AĞUSTOS -12 EYLÜL 1921) BAġKOMUTANLIK (BÜYÜK TAARRUZ) (26 AĞUSTOS -18 EYLÜL 1922) I. İNÖNÜ MUHAREBESİ’NDEN SONRA; -Ġstiklal MarĢı kabul edildi. -TeĢkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi. -Londra Konferansı toplandı.(TBMM’nin hukuki varlığı Ġtilaf Devletleri tarafından ilk defa tanınmıĢ oldu.) -Afgan dostluk antlaĢması imzalandı.(Yeni Türk devletini tanıyan ilk Ġslam devleti Afganistan) -Moskova dostluk antlaĢması imzalandı.(TBMM hükümetini tanıyan ilk büyük Avrupa devleti Sovyet Rusya olmuĢtur. (BATUM’ UN bırakılması MİSAK-I MİLLİ’DEN verilen ilk tavizdir.) II. İNÖNÜ MUHAREBESİ’NDEN SONRA; -Ġtalyanlar Anadolu’dan bir kısım kuvvetlerini çekmeye baĢladılar. -Fransızlar TBMM hükümeti ile barıĢ görüĢmelerine baĢladılar. ESKİŞEHİR-KÜTAHYA MUHAREBELERİNDEN SONRA; -Meclis’in Kayseri’ye taĢınma fikri gündeme geldi. Ancak reddedildi. -BaĢkomutanlık Yasası çıkarıldı. (5 AĞUSTOS 1921) -TEKALĠF-Ġ MĠLLĠYE emirleri yayınlandı. (7–8 AĞUSTOS 1921) -Ġtalyanlar çekilmeyi, Fransızlar barıĢ görüĢmelerini durdurdular. SAKARYA MUHAREBESİ’NDEN SONRA; -M.Kemal’e GAZĠLĠK ve MAREġALLĠK rütbesi verildi. -Ġtalyanlar Anadolu’yu tamamen boĢalttılar. -Sovyet Rusya’nın isteği ile Kafkas Cumhuriyetleri ile KARS Dostluk AntlaĢması imzalanmıĢtır. (Bu antlaĢma ile Doğu sınırı kesin Ģeklini almıĢtır.) -Fransa TBMM ile ANKARA ANTLAġMASINI imzalayarak iĢgal ettikleri bölgelerden çekildiler.) (HATAY’IN Fransa’ya bırakılması Misak-i Milli’den verilen ikinci tavizdir.) -2 OCAK 1922’de Ukrayna Cumhuriyeti ile TBMM hükümeti arasında dostluk antlaĢması imzalandı. - Ġtilaf Devletleri; -22 Mart 1922’de ateĢkes önerisinde, -26 Mart 1922’de ise barıĢ antlaĢması önerisinde bulunmuĢlardır. Ancak öneriler BAĞIMSIZLIK ilkesine ters düĢtüğü için kabul edilmemiĢtir.) BÜYÜK TAARRUZ’DAN SONRA; -Muharebeler dönemi kapandı, diplomatik mücadele dönemi baĢladı. MUDANYA ATEġKES ANTLAġMASI ĠLE, savaş yapılmadan; Doğu Trakya, Ġstanbul ve Boğazlar bölgesi kurtarıldı. Osmanlı Devleti: Mondros Mütarekesi ile FĠĠLEN Mudanya Mütarekesi ile HUKUKEN Saltanatın Kaldırılması ile; RESMEN sona erdi. CUMHURİYET DÖNEMİ KRONOLOJİSİ 1 Kasım 20 Kasım 17 Şub-4Mart 24 Temmuz 11 Ağustos 9 Eylül 13Ekim 29Ekim 3 Mart 3 Mart 3 Mart 3 Mart 17 Kasım 13Şub-3Haziran 17 Şubat 4 Mart 5 Haziran 25Kasım 30Kasım 26Aralık 17 Şubat 2 Mart 5 Haziran 16Haziran 1Temmuz 1 Kasım 3 Nisan 12Ağu-18Aralık 23 Aralık 15 Nisan 12 Temmuz 24 Haziran 24 Kasım 5 Aralık 5 Şubat 1922 1922 1923 1923 1923 1923 1923 1923 1924 1924 1924 1924 1924 1925 1925 1925 1925 1925 1925 1925 1926 1926 1926 1926 1926 1928 1930 1930 1930 1931 1932 1934 1934 1934 1937 Saltanatın Kaldırılması Lozan Konferansının açılması İzmir İktisat Kongresinin toplanması Lozan Antlaşmasının imzalanması II. TBMM’nin Açılışı Halk Fırkasının kurulması Ankara’nın resmen başkent olması Cumhuriyet’in İlanı Halifeliğin kaldırılması Tevhidi-i Tedrisat Kanunu Şeriyye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması Erkanı Harbiye’nin kaldırılması Terakki Perver Cumhuriyet Fırkasının kurulması Şeyh Sait isyanı Aşar vergisinin kaldırılması Takrir-i Sükun(huzur ve güveni sağlama) kanunu kabul edildi Terakkiperver Fırkasının kapatılması Şapka İnkılabı (Kılık Kıyafette yenilik) Tekke ve Zaviyelerin kapatılması Miladı Takvimin kabul edilmesi Medeni Kanunun kabulü Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun İngilizlerle Ankara Antlaşması M.Kemal’e suikast girişimi Kabotaj kanunu Harf İnkılabı Kadınlara Belediye Başkanı Seçme seçilme hakkının verilmesi Serbest Cumhuriyet Fırkası Menemen olayı Türk Tarih Kurumunun Açılması Türk Dil Kurumunun Açılması Soyadı Kanununun Kabulü M.Kemal “ATATÜRK” soyadını aldı Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme hakkının verilmesi Altı ilke Anayasaya girdi. SALTANATIN KALDIRILMASI (1 Kasım 1922) Kaldırılma Sebebi; İtilaf Devletlerinin 28 Ekim 1922’de Lozan’da yapılacak barış görüşmelerine İstanbul Hükümetini de çağırmış olmalarıdır. Bununla ikilik çıkartarak Milli Mücadeleyi başarısızlığa uğratmak istiyorlardı. Saltanatın Kaldırılması’nı Hızlandıran Gelişme; Lozan’a İstanbul Hükümeti’nin de davet edilmesidir. Sadrazam Tevfık Paşa,29 Ekim 1922’de TBMM’ye bir telgraf çekerek Lozan Görüşmelerine İstanbul Hükümeti’nin de katılması durumunu sordu.30 Ekim 1922’de İstanbul Hükümeti’nin Lozan’a katılması konusu TBMM genel kurulunda ela alındı ve reddedildi. Bu sırada Mustafa Kemal’in de aralarında bulunduğu bazı milletvekilleri, bir önerge ile Osmanlı Devleti’nin sona erdiğinin ve yeni Türkiye Hükümeti’nin onun varisi olduğunun ayrıca halifelik makamının kurtarılacağının karar altına alınmasını istemişlerdir. TBMM’deki Din İşleri ve Adalet Komisyonu, bu gelişmelerin ardından saltanatla halifeliğin birbirinden ayrıldığını ve saltanatın yasa taslağı hazırlanmış, açık oylama ile taslak kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu yasa taslağına göre, Saltanatın 16 MART 1920’den itibaren kaldırıldığı ifade edidi. Halifeliğin Osmanlı ailesine ait olduğu belirtildi. Kararnamenin ilanından sonra sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 4 Kasım günü son toplantısını yapan Osmanlı hükümeti istifasını padişaha sunmuştur. 5 Kasım'da Ankara hükümetinin İstanbul'daki temsilcisi Refet Paşa (Bele) tüm bakanlık müsteşarlarını Divanyolu'ndaki Şark Mahfili'nde toplayarak her türlü faaliyete son vermelerini tebliğ etmiştir. 7 Kasım'da Babıali'deki başbakanlık dairesi resmen boşaltılmış ve Osmanlı Devleti'nin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'nin yayınına son verilmiştir. Şeklen "halife" ünvanını koruyan VI. Mehmet Vahidettin 10 Kasım'da son Cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan İngiliz zırhlısı Malaya'ya sığınmıştır. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir. Meclis kararıyla görevden alınan 2 padişah vardır. Birincisi 1909’da Meclis-i Mebusan tarafından görevden alınan II. Abdülhamit, ikincisi ise 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından görevden alınan VI. Mehmet Vahdettindir. Dört Halife dönemlerinden sonra seçimle iş başına gelen tek halife Abdulmecid efendidir. HALĠFELĠĞĠN SALTANATLA BĠRLĠKTE KALDIRILMAMASININ SEBEPLERĠ: Dönemin şartları gereği kamuoyunun böyle bir duruma hazır olmaması Halifelik makamının yabancı devletler tarafından aleyhe kullanılmasını önlemek Saltanatın Kaldırılmasının Önemi: Osmanlı Devleti resmen sona erdi. Yönetimdeki ikililiğe son verildi. LOZAN KONFERANSI (24 Temmuz 1923) ( LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI) Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra TBMM Hükümeti barış antlaşmasının hazırlıklarına başlamıştı. TBMM barış antlaşması için yapılan konferansın İzmir’de yapılmasını istemiştir. Konferans İçin İzmir’in talep edilmesinin sebepleri; Yunanlıların İzmir’de ve Ege’de bıraktığı yıkımlarını dünyaya göstermek. Konferansı daha yakından takip etmek ve daha etkili olabilmek Ancak bu istek konferansın, tarafsız bir ülkede toplanması gerekçe gösterilerek kabul edilmemiştir. Bu yüzden Konferansın İsviçre’nin Lozan kentinde yapılmasına karar verildi. LOZAN’A GÖNDERİLECEK HEYET: Rauf Bey, Lozan’a kendi başkanlığında bir heyetin gönderilmesini istiyordu.Ancak,geçmişinde Mondros Mütarekesi’ni imzalaması bu isteğinin kabul edilmemesine sebep olmuştur. TBMM, Lozan’a İsmet (İnönü) başkanlığındaki heyetin gönderilmesini uygun buldu. İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. (İsmet Bey’in Mudanya’daki başarısı bu durumda etkili olmuştur) Başlıca Delegeler: İsmet Paşa (İnönü): DIŞIŞLERI BAKANI, DELEGASYON BASKANI Dr. Rıza Nur Bey: Sağlık Bakanı Hasan Bey (Saka): Eski Maliye Bakanı ve 34 bürokrat Heyetin kesinleşmesinden sonra Lozan’da ele alınması gereken konular üzerinde çalışmalara başlanmıştır. Türk Hükümeti tarafından Lozan’a gidecek heyete görüşmeler sırasında izleyecekleri yöntem konusunda talimatlar verilmiştir. Buna göre, temel ilke olarak Misakımillî esas alınacak, iki konuda kesinlikle taviz verilmeyecek, anlaşmaya varılmazsa görüşmeler kesilecek, barışın imzasından vazgeçilecekti. TBMM, İsmet Paşa’dan iki konuda kesinlikle taviz verilmemesini istedi. 1- Kapitülasyonlar 2- Ermeni yurdu (Azınlıklar mevzu) Bu iki konuda kesinlikle pazarlık yapılmayacaktır. LOZAN’A KATILAN DEVLETLER Lozan Konferansına katılacak Türk Delege Heyeti 8 Kasım 1922 günü doğu ekspresiyle İstanbul'dan hareket etmiş ve 11 Kasım 1922 akşamı Lozan'a varmıştı. Barış konferansı 13 Kasım 1922’de başlaması gerekirken, İngiltere’deki sorunlar ve müttefikler arasındaki görüş ayrılıklarının giderilememesi nedeniyle 20 Kasım 1922’de başlamıştır. Konferansa; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya Devletleri katıldı. Bazı konularda da Portekiz ve Belçika. Boğazlarla ilgili konuların görüşülmesinde Sovyet Rusya ve Bulgaristan katılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ise gözlemci sıfatıyla konferansta bulunmuştu. Ayrıca Bulgaristan Trakya sınırı konusundaki görüşmelere de katılacaktı. KONFERANSIN BAŞLAMASI: Lozan Görüşmeleri,20 Kasım 1922’de başladı. Konferansın açılış konuşmasını İsviçre Devlet Başkanı M.Haab yaptı: ‘Çözümlemek zorunda olduğunuz sorunların kökleri geçmiş yüzyıllara gömülüdür.’demiştir. 21 Kasım 1922’de esas çalışmalara başlandı. Konferans ‘YAKIN ŞARK İŞLERİ HAKKINDA LOZAN KONFERANSI’ olarak adlandırıldı. İsmet Bey, Konferansın ilk gününde söz alarak ‘Çok ıstırap çektik, çok kan akıttık; bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istikbal istiyoruz’ demiştir. Konuların görüşülmesi için 3 ayrı Komisyon oluşturuldu: Toprak, Askerlik ve Boğazlar Komisyonu Başkanı İngiliz Lord Curzon Yabancılar ve Azınlıklar Komisyonu Başkanı Fransız Garroni Mali ve Ekonomik İşler Komisyonu Başkan İtalyan Barrere Konferans 20 Kasım’da başladı. 4 Şubat 1923’te anlaşmazlıktan dolayı görüşmeler kesildi. Lozan uğradığı kesintiden dolayı iki tur halinde gerçekleşti. III- 20 Kasım 1922- 4 Şubat 1923 23 Nisan 1923-24 Temmuz 1923 Konferansın kesintiye uğramasına neden olan başlıca konular: Ermeni yurdu, Boğazlar, Musul, İstanbul’un boşaltılması, Osmanlı borçları, Yunanistan’ın Karaağacı vermek istememesi, kapitülasyonlar, savaş tazminatı. Lozan Antlaşması’na Ara Verilen Dönemde yurtiçinde iki önemli gelişme yaşanmıştır: İzmir İktisat Kongresi II. TBMM için seçimlere karar verilmesi Yaşanan bu gelişmeler karşısında M.Kemal, ‘Orduların Boğazlar ve Musul üzerine yürümesi’ emrini vermiştir. Yeni bir savaşı göze alamayan İtilaf Devletleri girişimde bulunarak görüşmeleri 23 Nisan 1923’te yeniden başlatmıştır.24 Temmuz 1923’e kadar devam eden konferans sonrasında LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI imzalanmıştır. Lozan Antlaşması’nın Maddeleri; 1) Sınırlar Rus sınırı: Kars Antlaşması ile belirlenen sınır esas alındı. Suriye Sınırı:1921 Ankara Antlaşmasıyla belirlenen sınırdır. İran sınırı: 1639 Kasr-ı şirin antlaşması ile belirlenen sınır esas alındı. Irak Sınırı: Musul yüzünden çizilemedi. 9 ay içinde çözümlenmek üzere sonraya bırakıldı. Bulgar sınırı: Nöyyi ve 1913 İstanbul antlaşmaları ile belirlenen sınır esas alındı. Yunan Sınırı: Meriç Nehri sınır oldu. Adalar : Bozcaada, Gökçeada(İmroz) ve Tavşan adaları Türkiye’ye Rodos, Onikiada ve Meis İtalya’ya, Diğer tüm Ege Adaları Yunanistan’a verildi. Kıbrıs’ın denetimi İngiltere’ye verildi. 2) Boğazlar Başkanı Türk olan uluslar arası bir komisyona bırakıldı. Komisyon Milletler Cemiyeti’nin garantörlüğünde olacak. Ticaret Gemilerinin geçişi serbest, savaş gemilerinin geçişi ise sınırlı olacaktır. Türkiye boğazlardan itibaren 20 km içeriye kadar asker bulundurmayacaktır. İtilaflar Türkiye’ye boğazlar konusunda Mudanya’da ödün verdiler, Lozan’da ise Boğazları bizden geri alıp uluslararası bir komisyona verdiler. Boğazları yönetecek olan komisyonun üyeleri ise Lozan konferansında taraf olarak bulunan ülkelerdir. 3) Kapitülasyonlar Her türlü kapitülasyonlar bütün yönleriyle kaldırıldı. 4) Azınlıklar Türkiye’deki tüm azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. Böylece azınlık sorunu da halledildi. 5)Nüfus Mübadelesi Batı Trakya’daki Türkler ile Bozcaada, Gökçeada ve İstanbul’daki Rumlar yerlerinde kalacak. Bunun dışındaki yerlerde yaşayan Türkler ve Rumlar Yunanistan ile Türkiye arasında karşılıklı olarak değiştirilecek. Bu konu Lozan’da çözülmesine rağmen Lozan’dan sonra tekrar bir sorun haline gelecektir. Türkiye 30 Ekim 1918 tarihi itibariyle İstanbul Belediyesi sınırları içinde oturan Rumların İstanbul’da kalacağını söyledi. Fakat Yunanlılar tüm İstanbul’daki Rumların burada kalmasını istiyordu. Yunanistan’ın amacı İstanbul’da daha fazla Rum bırakmaktı. Hatta Anadolu’daki Rumlara bile İstanbul’a göç etmelerini söylemişti. 1926–1930 yılları arasında bu yüzden Türk-Yunan ilişkileri gerginleşti. 1930 yılında bu sorun tamamen halledildi. 6) Yabancı Okullar Türkiye’deki tüm yabancı okullar Türk Milli Eğitimine bağlanacaktır. Bu konu ilerde en çok Fransa ile olan ilişkilerimizi etkileyecektir. Çünkü Türkiye’de en çok Fransız okulları vardı. 7)Dış Borçlar Meselesi Bu borçlar Osmanlı Devletinin parçalanması ile ortaya çıkan devletlere pay edildi. Türkiye kendi payına düşeni Fransa’ya 1954 yılına kadar ödemiştir.Duyun-u Umumiye idaresi kaldırılmıştır. 8) Savaş Tazminatı Yunanistan savaş tazminatı olarak Bosna köy ve Karaağaç kasabasını Türkiye’ye verecek. 9)Patrikhane: Patrikhanenin Ekümen (evrensel) özelliğine ve din dışı yetkilerine son verildi. Önemi ve Sonuçları -Boğazlar, Hatay, Musul-Kerkük, Adalar ve Batı Trakya konularında Misak-ı Milliye aykırı kararlar alındı. Yalnız Boğazlar ve Hatay daha sonraki dönemlerde Misak-ı Milliye uygun çözülmüştür. -Lozan’dan sonra bir değişiklik de Musul-Kerkük’te oldu. Fakat bu bizim aleyhimize çözülmüştür. -Yeni Türk Devleti uluslar arası alanda tüm dünya tarafından tanındı. -Lozan en fazla İngiliz çıkarlarını zedelemiştir. -Lozan görüşmeleri I. TBMM döneminde başladı. Fakat Lozan’ı onaylayan ise II. TBMM’dir. M.KEMAL’E göre Lozan Antlaşması; ‘………Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın çöküşünü ifade eden bir belgedir….’ CUMHURĠYET DÖNEMĠ ĠÇ POLĠTĠKA MUSTAFA KEMAL’ĠN BATI ANADOLU GEZĠSĠ Gazi Mustafa Kemal‟in Batı Anadolu gezisi, Büyük Millet Meclisi BaĢkanı ve BaĢkumandan olarak 14 Ocak 1923 günü Ankara‟dan başlamış,20 ġubat 1923 gününe kadar 36 gün sürmüştür. M.Kemal bu geziye dair, ‘NUTUK’ adlı eserinde şu açıklamayı yapmıştır: „Meclis son yılına girmiş bulunuyordu. Yeni seçim dolayısıyla, Anadolu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’ni siyasi bir partiye dönüştürmeye karar vermiştim. Zaferden sonra eğitimle uğraşmaya başlayan ordumuzu da yakından görmek istiyordum. Batı Anadolu’da bir gezi yapmak üzere 14 Ocak 1923’te Ankara’dan hareket ettim. Eskişehir’den itibaren İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesir’de halkı uygun yerlerde toplayarak uzun sohbetlerde bulundum. Halkın bana diledikleri gibi serbestçe sorular sormasını istedim. Sorulan sorulara cevap olmak üzere, altı saat, yedi saat süren konferanslar verdim, hemen her yerde halkın anlamak istediği hususlardan dikkati çeken noktalar şunlardı: Lozan Konferansı ve sonucu, milli hâkimiyet ve hilafet makamı, bunların durumları ve ilişkileri; birde kurmak niyetinde olduğum anlaşılan siyasi parti…’’ Batı Anadolu gezisi, Mustafa Kemal‟in zaferden sonra halkla birlikte, halkın arasında, halkı bilgilendirme, yönlendirme gezisidir. Bu gezide yeni hükümetin şekli, programı, siyaseti gibi açıklamalar yanında, sosyal hayat ait, köy mektepleri, mahalle ve kız mektepleri hakkında yapılması gerekenleri, yapılacakları anlatmıştır. Kanunların düzeltilmesi, dış politika, bu gezi süresince karşılaştığı halkla sohbetler yapmış, mevcut durumu ve yapılması gerekeni anlatmıştır. Bu anlatım halkın karşısında sorulu cevaplı olmuştur. II.TBMM’NĠN AÇILMASI (11 Ağustos 1923-1 Ekim 1927) Lozan Barış Görüşmeleri devam ederken devlet sisteminin nasıl olacağı ve barıştan sonra izlenecek politika konusunda milletvekilleri arasında sert tartışmalar yaşanmış, bunu fırsat bilen Avrupalı devletler görüşmeleri keserek gelişmeleri beklemeye başlamışlardır. Hatta bu dönemde yeni bir savaşın çıkması bile gündeme gelmiştir. Mecliste cereyan eden olayların ve meclisin yapısının yeni bir seçim yapılmasını gerektirdiğini Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta şöyle açıklamaktadır: „Bütün millette, meclisin görev yapamayacak duruma geldiği endiĢesi doğmaya başladı. Meclis‟te durumu soğukkanlılıkla ve uzak görüşlülükle düşünüp değerlendiren üyeler bile üzüntülerini açığa vurmaktan kendilerini alamadılar. Artık şüpheye yer kalmamıştı ki, Meclis yenilenmedikçe, millet ve memleketin ağır sorumluluk bekleyen işlerini yürütmeye imkân yoktur. Bu zarurete bende inandım.‟ Konu,1 Nisan 1923 günü Meclis‟e götürülmüştür. Aydın milletvekili Esat (İleri) Bey ve 120 üyenin önergesiyle ‘seçimlerin yeniden yapılmasına karar verilmiĢtir’ şeklindeki bir kanun oybirliği ile çıkmıştır. Yapılan seçimler sonucu Meclis 11 Ağustos 1923‟te toplanmıştır. 1 Ekim 1927’ye kadar görevde kalan bu meclis, inkılâpların yapılmasında önemli rol oynamıştır. HALK FIRKASI’NIN KURULUġU ( 9 Eylül 1923) 9 Eylül 1923 günü Halk Fırkası, Cemiyetler Kanunu‟na göre resmi olarak kuruluşunu tamamlamıştır. Aynı gün oybirliği ile aldığı bir kararla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Halk Fırkası’na dönüĢtüğü ilan edilmiĢtir. Fırkanın KuruluĢ Nedenleri -Yapılması düşünülen ıslahatları bir kadro eliyle yapma isteği -Halk ile devlet arasında bağ kurma fikri -Ülke sorunlarını disiplinli bir topluluk vasıtasıyla çözme düşüncesi Parti kurulduğunda Cumhuriyet henüz ilan edilmediği için ilk adı Halk Fırkası olmuştur.11 Eylül 1923‟te M. Kemal Genel Başkan oldu. Cumhuriyetin ilanıyla M. Kemal Cumhurbaşkanı olunca Parti de Genel Başkanlığa İsmet İnönü getirilmiştir.10 Kasım 1924‟te parti isminin başına Cumhuriyet kelimesi eklenmiş,1931 yılındaki Kurultayda ise altı ilke program olarak kabul edilmiĢti. 1937’de altı ilke anayasada da yer almıştır. Fırkanın ikinci kongresinde Atatürk 5 gün boyunca Nutuk adlı eserini okumuĢtur. NUTUK: Mustafa Kemal bu eserinde Türkiye Devleti‟nin kuruluşunu anlatmıştır.1919 ve 1927 arasını kapsar. Üç Bölüme ayrılmıştır: 1-Samsun‟a çıkıldığında ülkenin içinde bulunduğu durum anlatılmıştır. 2-TBMM‟nin açışlı, askeri ve sivil makamların TBMM‟ye bağlanışı Atatürk tarafından anlatılmıştır. 3-Cumhuriyet‟in ilanı ve yapılan inkılâplar Not: Nutuk içerik itibariyle Orhun Abidelerine benzetilir. HALK FIRKASI Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk siyasi partisidir. 1923-1946 arsında TBMM‟deki tek partidir. 1923-1950 arasında iktidarı elinde tutan tek partidir. Herhangi bir düşüncenin değil, bütün halkın partisi olası amacıyla kurulmuştur. Ġnkılâplara öncülük etmiĢ ve ekonomide devletçilik ilkesini model almıştır. Bu Dönemde; 23 Ağustos 1923’te Lozan Barış Antlaşması II. TBMM tarafından onaylandı. 9 Eylül 1923’te Halk Fırkası kuruldu. 2 Ekim 1923’te İtilaflar İstanbul‟u boşalttı; 6 Ekim 1923’te Türk birlikleri İstanbul‟a geldi. 13 Ekim 1923’te Ankara başkent oldu. CUMHURĠYET’ĠN ĠLANI (29 Ekim 1923) Milli Mücadele hazırlık döneminde, genelgeler ve kongrelerde, hükümet şeklinin Cumhuriyet olacağı mesajları verilmişti. 23 Nisan 1920‟den beri Türkiye‟yi idare eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milli egemenlik esasına dayanıyordu. Bu durum zaten adı konulmamış bir Cumhuriyet yönetimiydi. Artık yeni Türk Devleti yönetiminin adının konmasının zamanı gelmişti. Cumhuriyet’in Ġlanının Nedenleri Saltanat makamının kaldırılmasından itibaren ülkede devlet başkanının olmaması ve bu durumun devlet başkanlığı sorununu ortaya çıkarması, Türk devletinin rejimini belirleme ve rejim tartışmalarını sona erdirme düşüncesi, Bu durumun diğer devletlerle ilişki kurmada sorun teşkil etmesi, Meclis Hükümeti Sisteminden doğan sıkıntılar MECLĠS HÜKÜMET SĠSTEMĠ: Bu sitemde hükümeti oluşturacak olan bakanlar, tek tek Meclis tarafından seçilir. Adaylar üzerinde anlaşma sağlanamadığı zaman da hükümetin kurulması gecikir ve yürütme işleri aksar. Bu sitemde meclis baĢkanı aynı zamanda hükümete de baĢkanlık eder. KABĠNE HÜKÜMET SĠTEMĠ: Bu sitemde hükümeti oluşturacak Bakanlar, Başbakan tarafından seçilir ve Cumhurbaşkanınca onaylanır. Bu sitemde hükümet kurulması işlemi daha kolaydır. Cumhuriyet’in Ġlanını Hızlandıran GeliĢme Lozan Antlaşması‟ndan sonra TBMM‟de Rauf (Orbay) öncülüğünde başlayan muhalefet günden güne güç kazanmıştı. Muhalif milletvekilleri, Ali Fethi Bey başkanlığındaki hükümetin çalışmalarını engelliyorlardı. Mustafa Kemal Paşa`nın tavsiyesi ile 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Fırkası grubunun yeni hükûmet listesi üstünde anlaşmaya varamaması üzerine, Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin Cumhuriyet olduğunu öngören bir yasa tasarısı hazırlanmıştır. Cumhuriyetin Ġlanı ile; Meclis hükümeti sisteminden kabine hükümeti seçimine geçildi. Meclis Hükümeti sisteminde her bakan için ayrı ayrı güvenoyu alınır bu da hükümetin kurulmasını zorlaştırırdı. Fakat kabine hükümeti sisteminde güvenoyu bir defa tüm kabine için alınırdı. Bu da hükümetin kurulmasını hızlandırırdı. Rejimin ismi konmuĢ oldu. Bu malûmu ilâmdan başka bir şey değildir. Çünkü TBMM‟nin açılışı ile fiili Cumhuriyete geçilmişti. 29 Ekim 1923‟te sadece ismi konmuştur. Devlet baĢkanlığı sorunu halledildi. M. Kemal Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk Cumhurbaşkanı, İsmet Paşa Türkiye Cumhuriyetinin ilk başbakanı, Fethi Okyar da Türkiye Cumhuriyetinin ilk meclis başkanı oldu. Aynı gün kabul edilen diğer kanunlar da Ģunlardır:(1921 Anayasasında 1,2,410,11 ve 12 maddelerinde yapılan değişiklikler) Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Yönetim şekli halkın kendi geleceğine doğrudan doğruya katılması esasına dayanır. Türkiye Devleti‟nin yönetim şekli cumhuriyettir. Türkiye Devleti‟nin dini İslam, resmi dili Türkçedir. Türkiye Devleti Büyük Millet Meclis tarafından idare olunur. Meclis, Bakanlar Kurulu vasıtasıyla ülkeyi yönetir. Cumhurbaşkanı, TBMM tarafından, TBMM üyeleri arasından, bir seçim dönemi için seçilir. Tekrar seçilme hakkı vardır. Cumhurbaşkanı Meclise ve Hükümete gerekli gördükçe başkanlık eder. Yani Cumhurbaşkanı hem yasamanın hem de yürütmenin başıdır. Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından, meclis üyeleri arasından seçilir. Bakanlar ise Başbakan tarafından meclis üyeleri arasından seçilirler ve toplu olarak Cumhurbaşkanı tarafından onaylanırlar. Ulusal egemenlik yolunda atılan en önemli adım Cumhuriyetin ilanıdır. HALĠFELĠĞĠN KALDIRILMASI (3 Mart 1924) Halife, vekil veya sonradan gelen anlamındadır. İslam tarihinde Hz. Muhammed‟den sonra onun Peygamberlik görevi dışındaki devlet başkanlığı ile ilgili bütün görevlerini yerine getiren kişiye Halife denir.1517‟de Yavuz‟un Mısır seferinden sonra Halifelik Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Halifeliğin Kaldırılmasının Nedenleri: Müslüman toplumlar arasında Halifeliğin birleştirici gücünün azalması Birinci Dünya Savaşında halifenin cihat çağrısına diğer Müslüman toplumlarından cevap gelmemesi Halifeliğin Ulusal egemenlik ve Cumhuriyet yönetimine ters düşmesi Halifeliğin Laik düzene geçişte ve yeniliklerin önünde engel teşkil etmesi(en önemli etken) Son Halife Abdülmecid Efendi‟nin siyasi lider gibi hareket etmesi Hindistanlı liderlerin halifenin durumu ile ilgili olarak İsmet İnönü‟ye gönderdiği mektubun gazetelerde yayımlanmış olması. 3 MART 1924‟te çıkarılan bir yasa ile Halifelik kaldırıldı. Aynı yasa ile Osmanlı ailesinin Türkiye‟den çıkarılması da kabul edildi. 5 Mart 1924 sabahı Abdülmecit Efendi ailesiyle birlikte Türk topraklarından ayrıldı. Halifeliğin kaldırılışından hemen sonra Şerif Hüseyin kendisini Halife ilan etti ve ardından 9 ülkenin yöneticisi daha kendilerini halife ilan ettiler. Osmanlı Hanedanının yurt dışına çıkarılmasına dair kanun -3 Mart 1924 Halifeliğin kaldırılması, Laik düzene geçişten önemli aşamadır. Ümmet anlayışından millet anlayışına geçiştir. Halkçılık ilkesi ile de ilgilidir. Aynı gün kabul edilen diğer yasalar ise;(3 MART 1924) Tevhid-i Tedrisat Kanunu Eğitim ve öğretim birleştirildi. Bütün okullar MEB‟e bağlandı. Medreseler ve kadı yetiştiren Kadı‟lKudat Mektebi kapatıldı. Azınlık ve Yabancı okulları da MEB denetimine girmiş oldu. Böylece Eğitim-Öğretim alanındaki ikiliğe son verildi. Bu aynı zamanda Eğitim ve Öğretimin de Laikleşmesi demektir. ġeriyye ve Evkâf Vekâleti Kaldırıldı Şeriyye ve evkaf vekâleti, Kanunların şeriata uygun olup olmadığına karar verirdi. Başında Şeyhülislam vardı. Eğitimi yönlendiren vakıflar da bu bakanlığa bağlıydı. Laikleşme amacıyla bu vekalete 3 Mart 1924‟te son verildi. Bir ay sonra da kadıların başkanlık yaptığı Şeriyye Mahkemeleri kaldırıldı. Şeriyye ve Evkâf Vekâleti yerine Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletinin Kaldırılması Genel Savaş İşleri Bakanlığıdır. Savaş bakanı olan kişinin hem de bir askerin Bakanlar Kurulu içerisinde yer alması ordu-siyaset açısından sakıncalı görülmüş. Ayrıca Barışçı Türk dış siyaseti ile de uyumlu bulunmamıştır. Bunun yerine Milli Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay BaĢkanlığı kuruldu. A. Fuat Cebesoy ve Refet Bele ordu komutanlıkları yanında milletvekilliği de yapıyorlardı. NASTURĠ AYAKLANMASI 1924‟te Hakkâri‟de İngiliz kışkırtması ile Hıristiyan bir grup olan Nasturilerin çıkardığı isyandır. İsyanın çıkmasında ve yayılmasında İngiltere‟nin büyük etkisi vardır. İngiltere‟nin bu isyanı desteklemesindeki amaç; Musul konusunda kendi lehine bir ortam hazırlamaktı. İsyan 1926‟da bastırılmış ve Nasturiler İngiltere kontrolündeki Irak‟a sığınmışlardır. Bu olay ordunun siyasetten ayrılmasını hızlandırmıĢtır. ORDUNUN SĠYASETTEN AYRILMASI (19 Aralık 1924) Milli Mücadele yer almış komutanların birçoğu aynı zamanda 23 Nisan 1920‟de açılmış olan TBMM‟de de milletvekili olmuşlardı. İlk meclisin olağan üstü bir durumda çalışıyor ve savaşların hala devam ediyor olması bu durumun kabullenmesinde etkili olmuştur. Fakat 11 Ağustos 1923‟te açılmış olan II. TBMM‟de savaş ortamının olmaması ve aynı zamanda milletvekili de olan bazı komutanların yeniliklere karşı tavır takınmaları ordunun siyasetten ayrılmasının gerekliliğini bir kez daha göstermiştir. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa kendisine bağlı komutanların milletvekilliğinden ayrılarak komutanlık görevlerine geri dönmelerini sağlamıştır Daha önce 3 Mart 1924‟te kabul edilmiş olan bir yasayla hükümette yer alan Genel Kurmay Başkanlığı siyaset dışına bırakılmıştı. TBMM 19 Aralık 1924’te aldığı bir kararla askerlerin görevleri devam ederken milletvekili olamayacaklarına dair bir yasayı kabul etmiştir. Böylece ordunun siyaset ile bağlantısı kesin olarak önlenmiştir. Bunun üzerine Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa askerlik görevini bırakıp Mecliste muhalefete başlamışlardır. ÇOK PARTĠLĠ HAYATA GEÇĠġ DENEMELERĠ 23 Nisan 1920‟de açılan TBMM‟nin, çalışmalara başlamasından sonra siyasi parti kurulması söz konusu olmamıştı. İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri farklı görüşlere sahip olsalar da bir süre için siyasi düşünce ve görüşlerini bir tarafa bırakmışlardı. Milli Mücadele‟nin kazanılması ve cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra, cumhuriyet rejiminin işlemesine en uygun ortamın demokrasi ortamı olacağı kararına varılmıştı. TERAKKĠPERVER(ĠLERĠCĠ) CUMHURĠYET FIRKASI (17 Kasım 1924) Partinin kurucuları K. Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy Adnan Adıvar‟dır. Genel Başkan K. Karabekir, İkinci Başkan Rauf Orbay, Genel Sekreter de A. Fuat Cebesoy‟dur. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci siyaset partisidir. Programı: Bireysel özgürlükler korunacak Serbest ekonomi politikası Liberalizm uygulanacak Vekil seçimlerinde tek derece usulü uygulanacak Milletin açık vekâleti alınmadıkça anayasa değiştirilmeyecek Cumhurbaşkanı olan kişinin milletvekilliği kaldırılacak Bütçeden maaş alan devlet görevlilerinin siyasal partilere üye olması engellenecek Hürriyetçi demokrat anlayış benimsenecek Din düĢüncesine ve inançlara saygılı olunacak Yerinden yönetim esası kabul edilecek(Âdem-i Merkeziyet) Hazine arazileri topraksız köylülere dağıtılacak. Parti kurucuları inkılâplara bağlı kalacaklarını belirtmişti. Ancak parti programında yer alan „dini inançlara saygılı olma‟ ifadesi kısa sürede cumhuriyet karşıtlarının partide çoğalmasına neden oldu. Parti mensuplarının Meclis konuşmaları ve gazetelere verdikleri demeçler ülke bütünlüğünü tehlikeye düşürmeye başladı. Parti ilk şubesini Urfa‟da açmıştır. Doğuda patlak veren ġeyh Sait Ġsyanı (1925) üzerine Diyarbakır İstiklal Mahkemesi kendi bölgesindeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Şubelerini kapatacaktır. Çünkü bu isyanda fırka üyelerinin de etkisi olduğu görülecektir. 5 Haziran 1925‟te Hükümet Takrir-i Sükûn Kanunu’na dayanarak bu partiyi irticadan kapatmıştır. SERBEST CUMHURĠYET FIRKASI (12 Ağustos 1930) Serbest Cumhuriyet Fırkası Cumhuriyet döneminde kurulan ve çok partili siyasal yaşama geçiş yolunda ikinci deneme olan siyasi partidir. KuruluĢ Öncesi ve Partinin KuruluĢ Nedenleri Eylül 1926’da III. TBMM için seçimler yapıldı. Seçimleri doğal olarak tek parti olan CHF adayları kazandı. II. TBMM‟de bazı milletvekilleri CHF‟nin ekonomi politikalarını eleştirmeye başlamıştı. 1927 yılında tarımsal ürünlerin fiyatlarının düşüşü ile başlayan Türkiye‟deki ekonomik kriz 1929'daki Dünya Ekonomik Bunalımı’ndan sonra kredi akışının zayıflamasıyla birlikte yeni bir evreye girdi. Bu noktadan sonra, Türkiye‟de ekonomik buhran çok yüzlü ve çeşitli gruplar üzerinde farklı sonuçları olan toplumsal bir olaya dönüştü. Oluşan bu tablo CHF‟ye alternatif bir muhalefet partisine olan ihtiyacı artırdı. SCF'nin kuruluş süreci, Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükelçisi Fethi Bey'in 1930 yılının Temmuz ayında iznini geçirmek üzere Türkiye'ye gelmesiyle başladı. 23 Temmuz'da Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Yalova'ya giden Fethi Bey bir süre burada kaldı. İlk beş gün içinde yeni fırka konusu hiç açılmadı. Buna karşılık Fethi Bey Mustafa Kemal'e, ülkede gördüğü genel bunalımla ilgili ayrıntılı bir rapor sundu ve aksaklıkları tek tek sergilemeye çalıştı. Daha sonra Fethi Bey ile Mustafa Kemal, Başvekil İsmet Paşa ve CHF Umumî Kâtibi Saffet Bey'in de katıldıkları bir görüşme daha yaptılar. Bu görüĢmenin sonunda yeni bir parti kurulması kararı alındı. Fethi Bey bu partiye hükümetin hoşgörülü bakması ve mülkî teşkilâtın parti üzerinde hiçbir baskı yapmamasını istiyordu. Bu güvence verilmedikçe partiyi kurmaya razı olmuyordu. M. Kemal'in istediği güvence ise rejimin temel ilkelerinin korunmasıydı. Böylece ikinci fırkayı kurmakla görevlendirilen Fethi Bey, 12 Ağustos 1930 tarihinde fırkanın tescilini isteyen dilekçeyi İstanbul Valiliği'ne gönderdi ve resmi işlemlerin tamamlanmasıyla SCF siyasal yaĢama atılmıĢ oldu. Ayrıca partinin kurucuları arasında Mustafa Kemal‟in kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanımda yer aldı. Programı: Ekonomide Liberalizm, TeĢviki Sanayi Kanunu etkin şekilde uygulanacak Limanlarda uygulanacak tekelcilik kaldırılacak. Yabancı sermayenin ülkeye girişi sağlanacak Vergiler halkın durumuna göre toplanacak Milliyetçilik, Laiklik, Cumhuriyetçilik esaslarına bağlı kalınacak Seçimler tek dereceli yapılacak Kadınların da siyasi haklara sahip olması Bu partinin kurulmasından sonra ekonomik bunalımdan etkilenenler, inkılâpları istemeyenler ve Cumhuriyet‟e karşı olanlar partiye egemen olmaya başladı. Parti bir anda rejim karşıtlarının yuvası haline geldi. Fethi Okyar‟ın Ege gezisi halkın hükümet, rejim ve inkılâplar aleyhine gösteri yapmalarına sebep oldu. Fethi Okyar, partinin rejim karşıtlarının eline geçmesi tehlikesi üzerine 17 Kasım 1930’da partisini feshetmiĢtir. LaikleĢmenin yerleĢmemiĢ olması çok partili hayata geçiĢi geciktirmiĢtir. Ġlk çok partili yaĢam 1924–25 arasıdır. Kesin olarak geçiĢ ise 1946 seçimleriyle baĢlayacaktır. 1946’da seçim sisteminde yapılan değiĢikliklerle Tek dereceli seçime geçilecektir. 1948’deki değiĢiklikle de Gizli Oy Açık Sayım Sistemi getirilecektir. Gizli oy açık sayım sistemi 1950 seçimlerinde uygulanmıĢtır. ATATÜRK DÖNEMĠNDEKĠ ĠSYANLAR-OLAYLAR 1- ġEYH SAĠT ĠSYANI (13 ġubat 1925) Diyarbakır‟ın Piran Köyü‟nde başlayıp Elazığ ve Bingöl‟e kadar ilerleyen gerici karakterli bir isyandır. Mevcut rejime karşı çıkmıştır.(rejime karşı ilk ayaklanma) İngilizler bu isyanı desteklemişlerdir. İngilizlerin amacı Türkiye‟yi bu sorunla uğraştırmak ve Musul‟u kolayca alabilmekti. Sert ve sıkı tedbirlerin alınması ve isyanın bir an önce bastırılması için Fethi Okyar hükümeti istifa etti ve yerine İsmet Paşa Hükümeti kuruldu. Ġsyanı bastırmak için; Bölgesel seferberlik ilan edilmiştir. Bölgeye Adana‟dan bir kolordu gönderilmiştir. Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılmıştır(4 MART 1925) İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur TAKRĠR-Ġ SÜKÛN KANUNU:(Huzur ve Güvenliği Sağlama Yasası) 4 Mart 1925 ile 4 Mart 1929 yılları arasında yürürlükte kaldı. Bu kanun huzur ve güvenliğin sağlanması için TBMM tarafından çıkarılmıştır. Bu kanunla hükümete, ayaklanmalara, düzeni bozacak kişi ve teşkilatlara karşı önlem alabilme ile parti ve gazete kapatma hakkı verilmiştir. ġeyh Sait isyanı; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasına Çok partili hayata geçişe ara verilmesine Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına Musul‟un kaybına sebep olmuştur. 2- ĠZMĠR SUĠKASTI (1926) Haziran 1926'da yurt gezileri kapsamında bulunduğu Ġzmir kentinde Mustafa Kemal PaĢa'ya karĢı yapılması tasarlanmıĢ bir suikast giriĢimidir. Suikast gerçekleşmeden önce ortaya çıkarılmış, suçlu görülen çok sayıda kişi idam veya hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. İhbara göre suikastçıların arasında Mustafa Kemal'in yanında yer almış olan Kadı Hurşit'in oğlu ve yaşı büyütülerek meclise girip eski Lazistan mebusu olan Ziya HurĢit, İttihat ve Terakki'nin fedaisi olup Milli Mücadele de Kocaeli bölgesinde faaliyet gösteren emekli jandarma yüzbaşı Sarı Efe Edip bey'in adamları olan Sarı Efe Edip Bey'in Değirmendere deki çiftliğinde kahyalık yapan Çopur Hilmi, Gürcü Yusuf ve İstanbul da kuyumcu soymaktan sabıkalı Samsun da kahve işleten Laz Ġsmail vardı. Yaptıkları plana göre bu kişiler Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'i İzmir'e ziyarete geldiğinde Kemeraltı karakolu önünde ateş ederek öldürecekler, kargaşadan yararlanarak Yemiş çarşısında bekleyen bir arabayla Giritli ġevki Bey'in rıhtımda bekleyen motoruna binip Sakız Adası'na kaçacaklardı. Fakat son anda ġevki Bey'in piĢmanlık duymuĢ ve Mustafa Kemal'in bir gece Mudanya'da fazladan kalmasından dolayı programın değişmesinden ve vazgeçip olayın ihbar edilmesinden korkup olayı İzmir Emniyeti Siyasi Şube müdürü Mehmet Ali Konyar'a anlattı. O da vali Kazım Dirik'den izin alıp Giritli Şevki'nin evinde son toplantıdan çıkan suikastçıları kaldıkları yerde yakaladılar. Aynı odada kalan Laz İsmail ile Gürcü Yusuf Ragıp Paşa otelinde, Ziya Hurşit Gaffarzade otelinde Çopur Hilmi de evinde yakalanıp tutuklandılar. 16 Haziran da İzmir'e gelen Mustafa Kemal Naim Palas Oteli'nde kaldı ve halka karşı bir konuşma yaptıktan sonra suikastçılarını tek tek odasına çağırıp görüştü. İzmir'e yerleşen Mustafa Kemal Ankara'da ki Başbakan İsmet İnönü'den suikasta adlarının karıştığına inandığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası üyelerinin paşa olanlar dahil tutuklamasını istemiştir. Mustafa Kemal 9 Temmuz'a kadar İzmir de kaldı. Suikastla ilgili Ġstiklal mahkemesi 26 Haziran 1926 da Milli Sinema salonunda çalışmalarına başladı. Olayın ardından silahlı ve bombalı olarak İzmir‟de yakalan Ziya Hurşit‟in açıklamaları doğrultusunda çok sayıda kişi gözaltına alındı ve hemen bir İstiklal Mahkemesi kuruldu. Yargılananlar arasında Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Bekir Sami Kunduh, Cafer Tayyar Eğilmez, Vasıf Karakol gibi KurtuluĢ SavaĢı’nın önde gelen isimleri de vardı. Bu ünlü kiĢilerin çoğu beraat etti. Ancak İttihat Terakki Cemiyeti‟nin önde gelen bazı isimleri suikastla ilgili bulunarak idam edildi. 18 Haziran 1926'da Mustafa Kemal, suikast girişimi hakkında Anadolu Ajansı‟na verdiği demeci şu cümleyle bitirdi: “ Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. „ 3- MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930) 23 Aralık 1930 tarihinde Menemen‟de Derviş Mehmet‟in öncülüğünde çıkan bir isyandır. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasına ve inkılâplara bir tepki niteliğindedir. ÖğretmenAsteğmen Kubilay ve iki mahalle bekçisi öldürülmüştür. Bu isyan bölgesel sıkıyönetim ilan edilerek bastırıldı ve isyancılar askeri mahkemede yargılandılar. Menemen isyanı Serbest Cumhuriyet Fırkanın kapatılmasına sebep olmamıştır. SCF isyandan önce 17 Kasım 1930’da kapatılmıştı. Menemen Olayı, cumhuriyet rejimine ve laik yapıya karşı çıkarılan ikinci olaydır. ATATÜRK DÖNEMĠNDE ÇOK PARTĠLĠ HAYATA TAM OLARAK GEÇĠLEMEMESĠNĠN SEBEPLERĠ Şeyh Sait ve Menemen Olaylarının çıkması II. Dünya savaşının yaklaşması Ülkede inkılâpların yerleşmesi için tek partili yönetimin etkinleştirilmesi 4-BOZKURT-LOTUS OLAYI (1926) Türk hukuk tarihi açısından çok önemli bir davanın ismidir. Bozkurt adlı Türk bandıralı bir gemi ile Lotus adındaki bir Fransız gemisi Ege‟de çarpışır, Türkiye Lotusun kaptanını yargılamak ister ama Fransa buna karşı çıkar, ihtilaf Lahey Adalet Divanına taşınır. Mahmut Esat Bey zekice bir savunmada bulunur, bir nevi kelime oyunuyla, açık denizdeki suçlara sadece geminin tabii olduğu ülkenin müdahale edip soruşturma açabileceğine ilişkin iddia üzerine, "bana uluslararası hukuk kaynaklarından geminin tabii bulunduğu ülke dışındaki ilgili başka bir ülkenin soruşturma açamayacağına dair bir hüküm gösterin" der ve davayı kazanır. Bu olaydan sonra Atatürk kendisine bozkurt soyadını verir. (Mahmut Esat Bozkurt) bu dava Türkiye‟nin uluslararası camiada kazandığı ilk hukuk başarısıdır 4-BURSA OLAYI (1933) Bursa‟da Ulu Cami‟de ezanın Türkçe okunmasına karşı çıkarılan bir olaydır. Olayın sorumluları yakalanarak gerekli cezalar verilmiştir. Atatürk olayla bizzat meşgul olmuş, 6 Şubat‟ta Anadolu Ajansı‟na şu tebliği vermiştir: “Bursa‟ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Herhalde, cahil mürteciler adaletin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir defa daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kati olarak bilinmelidir ki; Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatına hâkim esas kalacaktır‟‟ 5-RAZGARD OLAYI (1933) Razgrad Olayları, 20 Nisan 1933'te Bulgaristan'ın Razgrad şehrindeki Türk mezarlığının bir grup Bulgar tarafından yerle bir edilmesiyle başlayan ve devam eden süreçtir. İstanbul'da başta Milli Türk Talebe Birliği'nin tertip ettiği büyük bir protesto gösterisi düzenledi. Öğrencilerin İstanbul'daki Bulgar mezarlığına çelenk koyarak başlattığı gösteri daha sonra büyüdü. Olaylar 2 gün sürdü, birçok öğrenci gözaltına alındı. Basın öğrencilerin arkasında yer alan yazılar yazdıysa da MTTB kapatıldı. Bu olayda milliyetçilik duyguları ön plandadır. 6-WAGON LĠTS OLAYI(1933) 1933‟te İstanbul Beyoğlu‟nda yataklı vagonları çalıştıran Vagon-Lits Co adlı bir şirketin sorumlu müdürü bir Türk memuru resmi yazışmalarını Türkçe yaptığından dolayı işten atacaktır. Bunun üzerine Beyoğlu gençleri ayaklanarak bir miting yapıp bazı yabancı işyerlerini yakacaklardır. Bu olay da tarihte Wagon-Lits Olayı olarak geçmekte fakat rejimle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Tamamen milliyetçi nitelikte bir isyandır Atatürk Tokat‟ta bir vatandaşı dinlerken CUMHURĠYET DÖNEMĠ ĠNKILAPLARI SĠYASĠ ALANDA YAPILAN ĠNKILAPLAR SALTANATIN KALDIRILMASI (1 KASIM 1922) CUMHURĠYET’ĠN ĠLANI (29 EKİM 1923) HALĠFELĠĞĠN KALDIRILMASI (3 MART 1924) Osmanlı Hanedanının yurt dışına çıkarılması (3 MART 1924) Şeriye ve Evkaf Vekâleti‟nin Kaldırılması(3 MART 1924) Çok partili rejim denemelerinin yapılması 1924 Anayasası‟nın kabul edilmesi Kadınlara seçme seçilme haklarının tanınması (1930-1933-1934) Atatürk İlkelerinin Anayasa‟ya dâhil edilmesi (1937) HUKUK ALANINDA YAPILAN ĠNKILAPLAR Hukuk Alanında Yeniliği Zorunlu Kılan Nedenler Osmanlı Hukuk sisteminde birliğin olmaması Ceza sistemin güvenliği sağlamada yetersiz kalması Hukukta kadın haklarının sınırlı olması Mali hayatı düzenleyen kuralların yetersizliği Devlet ve hukuk sistemine laik bir yapı kazandırma isteği Azınlıkların kendi kurallarından doğan ikililik Eski sitemin çağa uygun olmamamsı Ümmet toplumu yerine ulus toplumu anlayışının geçerli kılma isteği Osmanlı Hukuk Sistemi iki kaynaktan beslenmekteydi; İslam Dini ve Padişah Fermanları(Türk töresi)Bunlardan birincisine ġer’i Hukuk; ikincisine Örf-i Hukuk diyoruz. Son dönemlerde Ahmet Cevdet Paşa‟nın hazırladığı „Mecelle‟ adlı hukuk kitabı da daha çok İslam‟ın Hanefi mezhebine göre düzenlenmişti. Borç ilişkilerine ağırlık veren Mecelle‟de mal ve insan ilişkileri yüzeysel kalmıştı. Bütün bu nedenler ıĢığı altında Cumhuriyet Devri’nde hukuk alanında yeniliklerle Ģunlar amaçlanmıĢtır: yargıda birlik hukukta laikleşme cinsiyet ayrımına son verme yargıda başka devletlerin müdahalesine son verme 1-TÜRK MEDENĠ KANUNU’NUN KABUL EDĠLMESĠ (17 ġubat 1926) Medeni Hukuk‟un içerisine giren konular: Kişi hak ve özgürlükleri Ailenin kurulması ve dağıtılması Miras ilişkileri Eşya üzerindeki haklar Türk Medeni Kanunu ĠSVĠÇRE Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlandı. Bunun Nedenleri: Uygar ülkelerin hazırladığı en son Medeni Kanun olması Önceden hazırlanan Medeni kanunlardaki eksiklikleri gidermiş olması Modern, laik ve çağın koşullarına uygun olması İfadelerin açık olması ve sorunlara pratik çözümler getirmesi Türk toplumunu ihtiyaçlarına uygun olması Medeni Kanunla; Tek eĢli evlilik kuralı getirildi. Kadınlara istediği mesleği seçme hakkı verildi. Kadınlara mirasta eĢitlik getirildi. Kadınlara mahkemede şahitlik hakkı tanındı. Kadına da boşanma hakkı tanındı. Annenin çocuğun velayetini alma hakkı getirildi. Resmi nikâh zorunluluğu getirildi. Türkiye Cumhuriyeti‟nde hukuk birliği sağlanmıştır. Patrikhanenin ve diğer dini kurumların evlendirme, boşanma gibi bir takım yetkilerine son verildi.(Dünyevi yetkiler elinden alındı)(Azınlıklar Lozan Antlaşması ile kendilerine tanınan haklardan vazgeçti ve hepsi Medeni Hukuk kapsamına alındı, böylece yabancıların bunu bahane ederek Türkiye‟nin içişlerine müdahale şansı kalmadı) Medeni kanun kadınlara sadece ekonomik ve sosyal haklar getirmiĢtir. Hiçbir siyasal hak getirmemiĢtir. Medeni kanun, Laiklikle ilgilidir. Çağdaş ve akla dayanan hukuk kurallarını getirmiştir. Medeni Kanun Halkçılıkla ilgilidir. Çünkü kadınları sosyal ve ekonomik alanda erkeklerle eşit hale getirmiştir. Medeni Kanun Ġnkılâpçılıkla ilgilidir. Çünkü eskimiş ve ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmiş kurallar yerine çağdaş kuralları getirmiştir. Not: Avrupa Birliği uyum sürecinde Türkiye 1 Ocak 2002‟de Yeni Medeni Kanun hazırlandı. 2-DĠĞER HUKUK DÜZENLEMELERĠ - 1 Mart 1926 İtalya‟dan Ceza Kanunu - 1926 Almanya, İsviçre ve bazı diğer ülkelerden Ticaret Kanunu Kara Ticaret Kanunu,29 Mayıs 1926‟da;Deniz Ticaret Kanunu 15 Mayıs 1929‟da yürürlüğe girdi. -20 Nisan 1929 Almanya‟dan Ceza Muhakemeleri Kanunu - 30 Haziran 1932 İsviçre‟den Ġcra ve Ġflas Kanunu 3-ANAYASALAR 1921 ANAYSASI (TEġKĠLAT- ESASĠYE KANUNU) (20 Ocak 1921) -Milli Mücadelenin devam ettiği yıllarda hazırlanmıştır.24 maddeden oluşan kısa bir anayasadır. Bu anaysa ile TBMM meşru hale getirilirken, acil ihtiyaçlar karşılanmaya çalışılmıştır. Bu anayasanın özellikleri arasında şunlar yer alır: Milli egemenlik ilkesi ilk kez tam olarak kabul edilmiştir. Meclis Hükümet sistemi benimsenmiştir.(Meclis Hükümet Sistemi: yasama ve yürütme yetkisinin TBMM‟de toplanmasıdır.) 24 maddelik kısa bir metindir. Yargıdan ve temel hak ve özgürlüklerden bahsedilmemektedir. Seçimler 2 yılda bir yapılır, seçmen yaşı 18 dir. Çift dereceli seçim sitemi benimsenmiştir. CUMHURĠYET’ĠN ĠLANI ĠLE 1921 ANAYASASI’NDAKĠ DEĞĠġĠKLĠKLER -‘Türkiye Devleti’nin rejimi cumhuriyettir’ maddesi anayasaya girmiştir. -Cumhurbaşkanı‟nın TBMM içinden ve TBMM üyeleri arasından seçilmesi kararı alınmıştır -Devletin başkanı cumhurbaşkanıdır. -Cumhurbaşkanı TBMM üyeleri tarafından bir seçim dönemi için seçilir. -Başbakan, cumhurbaşkanınca TBMM üyeleri arasından seçilecektir. -Devletin dini İslam, dili Türkçedir ibaresi Anayasaya eklenmiştir. 1924 ANAYASASI (20 Nisan 1924) Cumhuriyet‟in ilanı edilmesi ve inkılapların yapılması ile değişen şartlara uygun bir anayasa ihtiyacı doğmuştur. Bunun üzerine 1924 Anayasası kabul edilmiştir. 6 bölüm ve 105 maddeden oluşmuştur. Önemli özellikleri Ģunlardır: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir Türkiye Devleti‟nin yönetim şekli cumhuriyettir. Türkiye Devleti‟nin dini İslam, başkenti Ankara, dili Türkçedir. Hükümet sistemi Meclis Hükümet sistemi ile Parlamenter hükümet sisteminin (kabine sistemi) beraber görüldüğü KARMA HÜKÜMET sistemidir. TBMM üyeleri dört yıl için seçilir. Seçme yaşı 18,seçilme 30‟dur. Cumhurbaşkanı dört yıllık süre için Meclis içinden ve Meclis tarafından seçilir. Seçme seçilme hakkı yalnız erkekler tarafından kullanılır. 1924 ANAYASASI’NDA YAPILAN DEĞĠġĠKLĠKLER -1928 yılında devletin resmi dini Ġslam’dır maddesi kaldırıldı. -1928 yılında cumhurbaĢkanı ve milletvekillerinin yemin biçimi değiĢtirilmiĢ ve dinsel kelimeler kaldırılmıştır. -Kadınlara;1930‟da Belediye Başkanlığı,1933‟te Muhtarlık,1934‟te Milletvekili seçimlerine katılma hakkı verildi. - 1934 yılında seçmen yaşı 18‟den 22 ye çıkarıldı. -5 ġubat 1937’de Atatürk ilkeleri anayasaya eklendi. Böylelikle Laiklik ilkesi de resmen anayasaya girmiş oldu. -1945‟te anayasanın dili sadeleştirildi. -1946 yılında çok partili hayata geçiĢ sağlandı. -1946 yılında tek dereceli seçim sistemi kabul edildi EĞĠTĠM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN ĠNKILAPLAR Eğitim-Kültür Alanında Ġnkılap Yapma Nedenleri Eğitim kurumlarında birliği sağlama isteği Eğitimde fırsat eşitliği sağlam isteği Osmanlı eğitim sisteminin laik, çağdaş ve eşitlikçi olmaması Eğitimi yaygınlaştırma ve kolaylaştırma isteği Milli Ģuur oluşturma fikri 1-TEVHĠD-Ġ TEDRĠSAT KANUNU (3 Mart 1924) Yeni Türk devletinde Osmanlıdan kalma dörtlü bir eğitim sistemi vardı. Bunlar; Yabancı okullar Robert kolej gibi Batılı tarzda açılan Türk okulları Daru‟l Fünun gibi Dini eğitim yapan Medreseler gibi Azınlık okulları Rum ve Ermeni cemaat okulları gibi 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile; Eğitim-öğretim birleştirildi. Medreseler kapatıldı. Azınlık ve yabancı okullar da MEB‟in denetimine alındı. Dini hizmetleri görecek personel yetiştirmek amacıyla ilahiyat fakültesi, imam hatip okulları gibi yeni okullar açılmıştır. Şeriye ve Evkaf Vekâleti‟nin bütçesine ayrılan eğitim payı, MEB‟e devredilmiştir. Eğitimde ikililiğe son verilmiştir. Tevhid-i Tedrisat kanunu laikle ilgilidir.(doğrudan) Çünkü medreseler kapatılmıştır. Tevhid-i Tedrisat kanunu halkçılıkla ilgilidir. Çünkü bütün okullarda aynı eğitim verilecektir ve fırsat eşitliği oluşturulmuştur. Tevhid-i Tedrisat kanunu bağımsızlıkla ilgilidir. Çünkü eğitimde yabancı denetimini kaldırmıştır. Tevhid-i Tedrisat kanunu inkılapçıkla ilgilidir. Çünkü modern ve çağdaş eğitim anlayışı temel alınmıştır. 2-MAARĠF TEġKĠLATI HAKKINDA KANUN ( 2 Mart 1926) 2 Mart 1926 tarihinde Türkiye'de, ilkokul lise ve yükseköğretimin belli esaslara göre düzenlenmesi için Maarif Teşkilatı Kanunu kabul edildi. Devletin izni olmadan okul açılamayacağı belirtilerek okullarda hangi derslerin ne şekilde okutulacağı belirlendi. Eğitim Sistemi düzenlendi. Bugünkü eğitim sistemi ana çizgileri ile kuruldu. Okul açma yetkisi Milli Eğitim Bakanlığına verildi. Yabancı okullarda Türkçe Tarih Coğrafya ve Felsefe derslerini Türk öğretmenler tarafından okutulması karara bağlandı. Öğretmen okullarının sayısı artırılmıştır. 3-HARF ĠNKILABI (1 KASIM 1928) Bu konuda ilk çalışmalar 1878 de başlamıştır.1878‟de Maarif Nezaretinin başlattığı çalışmalardan bir sonuç alınamamıştır.Ayrıca 1908 yılında Arap harflerinin korunması,ayrı ayrı yazılması tamamen atılıp yerine Latin harflerinin alınması gibi fikirlerde ortaya atılmıştır. Ancak bu konuda birlik sağlanamamıştır.Hatta bu konuda 1923 yılında Latin harflerinin kabulüne dair öneri Ġzmir Ġktisat Kongresine getirilmiĢ fakat gündem dışı olduğu için reddedilmiştir Bu inkılapla amaçlanan hedefler Ģunlardır Okuma yazmayı kolaylaştırmak Okuryazar oranını artırmak Halkın kültür seviyesini yükseltmek Eğitimi çağdaşlaştırmak Batı kültürü ve bilimini öğrenmede kolaylık sağlamak Arap harfleri yerine yeni Türk harfleri kabul edildi. 24 Kasım 1928‟de Atatürk‟e Başöğretmen ünvanı verildi. Ve bu gün 1981‟de öğretmenler günü ilan edilecektir. Dünya öğretmenler günü ise 5 Ekim‟dir. Yeni harflerle ilk gazete Mardin’de çıkarıldı. Atatürk yeni harflerle ilk dersi Tekirdağ’da verdi. 4-MĠLLET MEKTEPLERĠ (24 Kasım 1928) Harf İnkılabının tamamlayıcısıdır.14 ile 45 yaş arasındaki Her Türk Vatandaşının bu mekteplere devam etmesi zorunlu kılınmıştır.Türk tarihindeki ilk okuma yazma seferberliğidir. Atatürk döneminde açılan okul ve kurumlar 1925 yılında Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk yüksekokulu olan Ankara Hukuk Mektebi açıldı. 1926 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü açıldı 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi açıldı. 1933‟te Üniversite Reformu Yasası ile üniversiteler kurulmaya başlandı. 1933 yılında Türkiye Cumhuriyetinin ilk üniversitesi olan Ġstanbul Üniversitesi açıldı. Bu Üniversite Osmanlı‟dan kalan Darü‟l Fünun‟un yerine kurulmuştur. 1934 „te Milli Musiki ve Temsil Akademisi açıldı. 1935‟te Mülkiye Mektebi‟nin adı Siyasal Bilgiler okuluna çevrilmiştir. 1936‟da Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi açıldı. 1936‟da Ankara Devlet Konservatuarı kuruldu. Aynı yıl İstanbul ve İzmir‟de de Devlet Konservatuarları açılarak tiyatro, Bale ve opera sanatçıları yetiştirildi 1937‟de Ankara Tıp Fakültesi kuruldu. 1937‟de Dolmabahçe Sarayında Resim, Heykel Müzesi açıldı. 1932‟de 9 ayrı alanda dil, edebiyat, tarih, güzel sanatlar, temsil, spor, kütüphane ve neşriyat, köycülük, müze ve sergi alanlarında faaliyet göstermek üzere HALKEVLERĠ ve Halkodaları kuruldu. Türk Ocakları İttihatçılar tarafından 1908‟de kurulmuş bir dernektir. 1941‟de Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından Köy Enstitüleri kuruldu. Amaç köylülere Hayvancılık, Tarım ve Sağlık konularında gerekli teknik bilgileri vermekti. Yalnız bu okullar Atatürk dönemi okullarından değildir. 5-TÜRK TARĠH KURUMU (15 Nisan 1931) Bu tarihe kadar Türk tarihi Osmanlı tarihi ve İslam Tarihi ile sınırlı tutuluyordu. Bu durum,milli bir tarih anlayışının benimsenmemesine neden olmuştu. Atatürk Türk tarihinin derinlemesine araştırılması için bu kurumu kendisi kurmuştur. Türk Tarih Kurumu 14 Ekim 1905'te Türk Ocakları'nın bir uzantısı olan Tarih Tetkik Heyeti'nin yerine kurulmuştur. TTK’nın Kurulma Nedenleri Bütün Türk topluluklarının tarihini aydınlatmak Türklerden önce Anadolu‟da yaşamış toplulukları araştırmak Hanedancı ve ümmetçi tarih anlayışı yerine mili tarih anlayıĢını geçerli kılmak Türklerin sarı ırktan olmadığını ortay koymak(Özellikle, Türkleri Rus ve Çinlilerle aynı kökenden gösterme çabası) Türk toplumunda mili bir şuur oluşturmak Türklerin dünya medeniyetlerine katkılarını ortaya koymak Bu kurumun çalışmaları sonucu Türk Tarih Tezi ortaya çıktı. Hazırlanan 4 ciltlik Genel Tarih Serisi ile Türk Tarihinin çok eski dönemlere kadar uzandığı ispatlandı. Kurum 1932–1937 ve 1943‟te toplam 3 kongre yapmıştır. TTK, Osmanlıcı-İslamcı bir tarih anlayışı yerine Milliyetçi bir tarih anlayışı ile kurulmuştur. 6-TÜRK DĠL KURUMU (12 Temmuz 1932) Kurum "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" adı ile 12 Temmuz 1932'de Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla, bir dernek olarak kurulmuştur Kurumun amaçları arasında Ģunlar yer almaktaydı; Türkçenin zenginliğini ortay koymak Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerini almasını sağlamak Konuşma ve yazı dili arasındaki birlikteliği sağlamak. Bilim ve sanat dallarında ortaya çıkan yeni kavramların Türkçe karşılıklarını bulmaktır. Türkçeyi yabancı kelimelerin boyunduruğundan kurtarmaktır. -1932‟de I.Dil Kurultayı toplanmıştır. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun kuruluĢu Atatürk Milliyetçiliğinin bir sonucudur TOPLUMSAL ALANDA YAPILAN ĠNKILAPLAR 1-KILIK-KIYAFET ĠNKILABI (25 Kasım 1925) Topluma çağdaş bir görünüm kazandırma, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma,bu alanda toplumda birlik sağlama ve batı ile bütünleşme isteği bu alanda düzenleme yapılmasının başlıca sebepleridir. 25 Kasım 1925’te „ġapka Giyilmesi Hakkında Kanun’ çıkarıldı. Fes ve Sarık gibi eski başlıkların giyilmesi yasaklandı.Şapka ve kasket milli başlık olarak kabul edildi. 1934’te çıkarılan bir kanunla din adamlarının mabetler ve ayinler haricinde dini kıyafetlerle dolaşması yasaklanmıştır.Bu durumdan din başkanları muaf tutulmuştur. 2-TEKKE, ZAVĠYE VE TÜRBELERĠN KAPATILMASI (30 Kasım1925) Tarikat merkezlerinin büyüklerine Tekke, küçüklerine de zaviye denirdi. Buralarda tarikatların ilkeleri ve şartları öğretilirdi. 30 Kasım 1925‟te TBMM çıkardığı bir kanunla buraları kapatmıştır. Aynı kanunla ġeyhlik, derviĢlik, dedelik, seyitlik, müritlik, çelebililik, babalık, emirlik ve türbedarlık gibi tarikat liderlerine ait olan unvanlar da yasaklandı. Yine aynı kanunla türbeler de kapatıldı. Fakat Fatih-Mevlana-Osman Gazi, Kanuni ve Hacı Bektaşi Veli gibi din ve devlet büyüklerinin türbelerine dokunulmadı. Atatürk’ün “Bu ülke şeyhler, dervişler ve müritler ülkesi olamaz” sözü Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile Ölülerden medet ummayınız! Sözü de türbelerin kapatılması ile ilgilidir. 3-SOYADI KANUNU (21 Haziran 1934) Toplumsal alanda karışıklıkları engellemek amacıyla çıkarıldı.Nüfus kayıtlarının düzenli olmamamsından dolayı evlilik birliğinde,askere almada,ekonomik ilişkilerde,eğitim düzeninde,resmi işlerde ve miras paylaşımında büyük sorunlar yaşanmaktaydı. Her Türk‟ün soyadı alması mecburi oldu. Soyadları Türkçe olacaktı. Rütbe, memurluk, yabancı ırk ve millet adı, ahlaka aykırı ve gülünç kelimelerin soyadı olarak kullanılması yasaklanmıştır. Aynı yıl ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hazretleri ve zade gibi unvanlar da yasaklandı. 24 Kasım 1934’te M. Kemal’e ATATÜRK soyadı TBMM tarafından verildi. 17 Aralık 1934‟te çıkarılan yasa ile bu soyadının diğer kişiler tarafından kullanılması yasaklandı. Kız kardeşi Makbule Hanım dahi Atatürk değil, “Atadan” soyadını almıştır. Soyadı Kanunu toplumsal alanda eĢitsizlikleri ortadan kaldırdığından doğrudan Halkçılık ilkesi ile ilgilidir. 4-TAKVĠMDE DEĞĠġĠKLĠK (26 Aralık 1925) 1 Ocak 1926‟dan itibaren Miladi Takvim resmen uygulamaya girdi. Bu karar 26 Aralık 1925‟te alınmıştı. Bu tarihe kadar Hicri Takvim ve Rumi takvim kullanılıyordu. 5-SAATLERDE DEĞĠġĠKLĠK (26 Aralık 1925) 1 Ocak 1926‟dan itibaren alaturka saat yerine alafranga saat kullanılmaya başlandı. Alaturka saat sisteminde bir gün 12 saat gündüz 12 saat de gece olarak adlandırılırdı. Örneğin Sabah 7, akşam 7 gibi. Fakat alafranga saat sistemi ile bir gün 24 saat şeklinde bölümlendirildi 07.00 ve 19.00 gibi. 6-RAKAMLARDA DEĞĠġĠKLĠK (20 Mayıs 1928) 20 Mayıs 1928‟de Uluslararası rakamlar kullanılmaya başlandı. 7-ÖLÇÜLERDE DEĞĠġĠKLĠK (1 Nisan 1931) 1931‟de Endaze, arşın yerine metre, okka, dirhem yerine de kilogram sistemleri getirildi. 8-HAFTA SONU TATĠLĠNDE DEĞĠġĠKLĠK (1935) TBMM 1924 yılından itibaren Cuma gününü resmi tatil olarak kabul etmişti. Bu durum batı ile olan ticari ilişkilerimizi olumsuz etkiliyordu. Bundan dolayı 1935 yılında hafta sonu tatili Cumartesi öğleden sonra başlamak üzere Pazar gününe alındı. Takvimde değiĢiklik Saatte DeğiĢiklik Hafta Sonu Tatilinde DeğiĢiklik Uluslararası rakamların kabulü Ölçü birimlerinde değiĢiklik -Bu inkılâpların amacı Avrupa ile bütünleşmektir -Ayrıca bu tür düzenlemelerle ülke içinde birlik sağlanmıştır. EKONOMĠK ALANDA YAPILAN ĠNKILAPLAR Ekonomik alanda yapılan en büyük devrim 24 Temmuz 1923‟te Lozan Barış Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Çünkü kapitülasyonların kaldırılması ile yerli üreticimiz ve yerli tüccarımız yabancı mallarıyla rekabet edecek duruma gelebilmiştir. Bu tarihe kadar Türk Tüccar ve üreticiden %12 vergi alınırken yabanca tüccar ve üreticiden %5 vergi alınıyordu. Bu durumda yabancı tüccar ve üretici malını daha ucuza satabiliyor ve piyasayı elinde tutabiliyordu. 1-ĠZMĠR ĠKTĠSAT KONGRESĠ (17 ġubat 1923-4 MART 1923) Bu kongreye işçi, çiftçi, tüccar ve sanayicilerden oluşan 1135 temsilci katılmıştır. Kongreye Atatürk başkanlık etmiştir. Kongrede Misak-ı Ġktisadi yani Ekonomi andı kararları alındı. Ekonomik gelişmenin milli bağımsızlık ilkesi içinde sağlanması kararlaştırıldı. Kısacası buradan çıkan karar “Milli Ekonomi” kararıdır. Buna göre; Yabancıların kurdukları şirketlerden kaçınılmalıdır. Sanayi teşvik edilmeli ve milli bankalar kurulmalıdır. Demiryolu inşaatına ağırlık verilmelidir. Hammaddesi yurtiçinde olan sanayi dalları kurulmalıdır. El tezgâhlarından büyük işletmelere geçilmelidir. İşçilere Sendikal haklar tanınmalıdır. Amele yerine işçi kelimesi kullanılmalıdır. Teknik eğitim geliştirilmelidir. Anonim şirketlerin kuruluşu kolaylaştırılmalıdır. Özel girişimlere kredi sağlayacak bir banka kurulmalıdır. Toprak reformu yapılmalıdır. Bu kongrede alınan kararların çoğu zamanla tatbik edilmişse de, özellikle tarımla ilgili maddeler günümüzde dahi tam anlamıyla amacına ulaştırılamamıştır. Netice itibariyle, İzmir İktisat Kongresi ile başlayan bir fikri gelişmenin oluşması, ekonomik envanterlerin belirlenmesi, model arayışları ve belli ölçüde uygulamaya başlama dönemidir. Bu dönemde ekonominin sahip oldukları ve olmadıkları belirlenmiş, ekonomik hedefler tayin edilmiş, karma ekonomi modelinin temelleri hazırlanmıştır. 2-TARIM ALANINDA GELĠġMELER 17 Şubat 1925‟te köylünün ödediği AĢar vergisi kaldırıldı. Böylece köylü rahat bir nefes aldı. Hâlbuki aşar vergisi bütçenin %40‟ı idi. Aşar yerine bütçenin %15‟ini oluşturan Arazi vergisi getirildi. Köylüye kredi vermesi için Ziraat Bankasının Sermaye ve şube sayısı arttırıldı. Tarım uzmanı yetiştirmek amacıyla Yüksek Ziraat Enstitüleri kuruldu.(1933) 1925‟te Reji idaresi (Tütün Tekeli) yabancılardan satın alınmıştır. Köylünün ucuz kredi, makine, tohum ve benzeri ihtiyaçlarını karşılamak için Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu (1928). Devlet Üretme Çiftlikleri kuruldu. (Ankara Gazi Orman Çiftliği, Silifke, Tarsus ve Dörtyol Devlet Çiftlikleri) 1929‟da Toprak Reformu yapılarak topraksız köylüye toprak dağıtılmaya çalışıldı. Ancak Toprak Reformu yasası uygulanamadı. 1932 yılında Zirai Donatım Kurum‟u açılmıştır. 3-TĠCARET ALANINDA GELĠġMELER 1924‟te sanayici ve özel girişimcilere kredi sağlamak amacıyla Türkiye ĠĢ Bankası kuruldu. 1925‟te Ticaret ve Sanayi odaları kuruldu. 1926‟da Kabotaj Kanunu ile Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı sadece Türk denizcilerine verildi. Bu, kapitülasyonların kaldırılmasını tamamlayan bir gelişmedir. 1929‟da Gümrük Tarife Kanunu‟nun değiştirilmesi. 1930‟da Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu çıkarıldı. 1970‟e kadar yürürlükte kaldı. 1930‟da Merkez Bankası kurularak para işleri de belli bir düzene oturtuldu. 4-SANAYĠ ALANINDAKĠ GELĠġMELER 1925‟te Sanayi ve Maadin Bankası kuruldu.1933‟te yerini Sümerbank aldı. 1927‟de TeĢvik-i Sanayi Kanunu çıkarılarak Sanayi kuracak kişilere devletçe vergi muafiyeti, ucuz arazi ve nakliye indirimleri sağlandı. Ancak bu kanun da özel girişimcilerin fabrika açmasını sağlayamadı. Çünkü bu tarihte ülkemizde sermaye, teknoloji ve bilgi eksikliği vardı. Emlak ve Eytam Bankası, Türkiye‟de halkın inşaat teşebbüslerini desteklemek, gerekli kredileri sağlamak ve yetim haklarını korumak amacıyla Atatürk‟ün talimatları doğrultusunda 3 Haziran 1926 tarihinde kurulan bankadır. 1 Eylül 1946 yılında banka hizmetlerini genişletmek amacıyla sermayesi 110 milyon TL'ye çıkartılarak Türkiye Emlak Kredi Bankası Anonim Ortaklığına devredildi 1933 yılında Halk Bankası ve Halk Sandıkları Kanunu ile Türkiye Halk Bankası'nın kuruluş süreci resmiyet kazanmıştır. 1929‟daki Dünya Ekonomik Bunalımı Türkiye‟yi de olumsuz etkiledi. Çünkü sanayileşmiş birçok devlete hammadde satıyorduk. Ekonomik bunalım bizim de hammadde ihracatımızı azalttı. 1927‟deki Teşvik-i Sanayi kanunu bekleneni vermedi. Sadece Uşak‟ta bir Şeker Fabrikası ve ufak çapta bir dokuma fabrikası kuruldu. Bunun üzerine 1933’te I. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı ve 1934‟te planlı kalkınma çerçevesinde Sümerbank, Paşabahçe Cam, Beykoz Deri, İzmit Kâğıt Sanayi ve Karabük Demir Çelik İşletmeleri (1939), Malatya, Kayseri ve Bursa‟da Merinos Fabrikaları, Gemlik‟te Suni İpek Fabrikası ve Nazilli‟de Basma Fabrikası açıldı. Uygulanan I. Beş Yıllık Kalkınma Planının olumlu sonuçlar doğurması üzerine 1939’da II. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı. Fakat II. Dünya Savaşından dolayı uygulanamadı. Ülkemizdeki maden yataklarının araştırılması için MTA (Maden Tetkik Arama) Enstitüsü kuruldu (1935).Bulunan yeraltı madenlerini işlemek amacıyla da 1935’te Etibank kuruldu. 5-BAYINDIRLIK ALANINDAKĠ GELĠġMELER 1927‟de Devlet Demir Yolları kuruldu. 1928‟de Haydarpaşa Limanı ve Adana-Mersin demiryolu millileştirildi. 1938‟de Devlet Havayolları kuruldu. İlk yurt dışı uçuşu 1947 yılında Atina‟ya yapıldı. 1927–37 yılları arasında Anadolu‟da 3.500 km demiryolu yapılmıştır. Ankara Çubuk Barajı Atatürk döneminde yapılmıştır. 1937’de Denizbank’ın kurulması ile liman yapımına hız verilmiştir. 1938‟de ilk defa asfalt yol yapıldı. (Ankara‟da 237 km) KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri)‟lerin Kurulması ekonomide devletçilikle ilgilidir. 1923–1929 Ekonomide liberal politikanın; 1929–1938 yılları arası da ekonomide Devletçilik politikalarının uygulandığı dönemdir. 6-SAĞLIK VE TIP ALANINDA GELĠġMELER 1920 yılında Sağlık Bakanlığı kuruldu. 1924 yılında Ankara, İstanbul, Sivas, Trabzon, Erzurum ve Diyarbakır‟da Numune Hastaneleri açıldı. 1930 yılında Umum Hıfzıssıhha Kanunu ile Kolera, Veba, Tifo, Çiçek, Menenjit, Kızamık, Sıtma, Verem ve Trahom gibi bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele başlatıldı. Kızılay, Himaye-i Etfal(Çocuk Esirgeme Kurumu), Yeşilay ve Verem Savaş Dispanserleri kuruldu. Sağlık alanında yapılan çalıĢmalar Halkçılık ve Devletçilik Ġlkesi ile ilgilidir. Çünkü Herkesin her türlü hastalığı ile ilgilenildiğinden halkçılıktır. Halkın ihtiyacı olan hastanelerin yani Devlet Hastanelerinin yapılması yönüyle de devletçiliktir. Atatürk Ankara‟da Sümerbank‟ın açılışında