Orta ve Doğu Avrupa`da Uluslararası Göçün ve Kırdan Kente Göçün

advertisement
Avrupa Birliği Komisyonu,
İstihdam ve Sosyal İşler Genel
Müdürlüğü adına
Orta ve Doğu Avrupa’da Uluslararası Göçün ve
Kırdan Kente Göçün Toplumsal Etkileri
Proje Özeti
Türkiye
Nisan 2012
Yazarlar: Fikret Adaman
Ayhan Kaya
Bu yayında yeralan bilgi ve görüşlerden Avrupa Birliği Komisyonu veya Komisyon adına herhangi bir kimse
sorumlu tutulamaz.
Orta ve Doğu Avrupa’da Uluslararası Göçün ve Kırdan Kente Göçün Toplumsal Etkileri
VT/2010/001
Çok-etnili, çok-kültürlü ve çok-dinli bir karaktere sahip olan Türkiye toplumu, Tarih boyunca verdiği ve
aldığı göçler nedeniyle oldukça farklı etno-kültürel ve dinsel gruplara ev sahipliği yapmıştır. 1960’lı
yıllardan bu yana çoğunluğu Batı Avrupa ülkelerine olmak üzere çok sayıdaki Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı işçi anlaşmaları çerçevesinde dünyanın farklı ülkelerine göç etmektedir. Giden göçmenlerin
çoğunluğu ekonomik nedenlerle göç ederken, bir kısmı Siyasal, etnik, kültürel ve dinsel nedenlerle
göç etmek durumunda kalmışlardır. 1960’lı yıllarda göç eden Türkiyeliler’in çoğunluğu 20 ila 39 yaş
arasındaki erkeklerden ve özellikle Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgesi’nden gelen düşük eğitim
düzeyine sahip tarım işçilerinden oluşmaktaydı. 1973 yılında yaşanan petrol kriziyle birlikte Batı
Avrupa ülkelerine göçün resmi olarak sonlandırılmasıyla, Türkiyelilerin daha çok aile birleşmesi ve
siyasal nitelikli sığınmacı şeklinde Batı Avrupa ülkelerine göç etmeye devam ettikleri görülmüştür.
EUROSTAT verilerine göre, bugün itibariyle Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiye kökenli göçmen
sayısı yaklaşık 4.5 milyon kadardır.
Göçün daha çok döngüsel olduğu, diğer bir deyişle göçün geçici bir karaktere sahip olduğu 1961 ila
1974 yılları arasında çoğunluğu erkek olan yaklaşık 2.5 milyon kadar göçmenin Avrupa deneyimi
yaşadıktan sonar Türkiye’ye döndüğü bilinmektedir. Bir başka geri dönüş dalgası ise 1984 yılında
Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından başlatılan ve geri dönüşü teşvik eden programla birlikte
gerçekleşmiştir. Söz konusu program çerçevesinde 1984 ila 1985 yılları arasında yaklaşık 300,000
kadar göçmenin Türkiye’ye döndüğü bilinmektedir. Geri dönüş süreci sonraki yıllarda azalarak da olsa
devam etmiştir. Son yıllarda ise geri dönüş olgusu farklı bir karakter kazanmıştır: orta ve üst-orta gelir
grubundan nitelikli insan gruplarının Türkiye’ye geri dönüşü. Yapılan tahminlere göre her yıl yaklaşık
8,000 kadar Türkiye kökenli insanın uluslararası şirketlerde ve turizm sektöründe çalışmak için
Türkiye’ye gelmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Son bir kaç yılda net-göç oranlarının pozitif düzeyde
seyrettiği Türkiye’nin, dünyanın farklı yerlerinden ve Avrupa Birliği ülkelerinden göçmenleri cezbeden
bir göç alan ülke haline geldiği görülmektedir. Öyle ki, EUROSTAT verilerine göre, 2006 yılından bu
yana, Almanya’dan Türkiye’ye gelen Türkiye kökenli insan sayısının Türkiye’den Almanya’ya giden
göçmen sayısından fazla olduğu tespit edilmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana iç göç olgusu da Türkiye toplumu için önemli bir sorunsal olarak
varlığını sürdürmüştür. Kronolojik olarak iç göç olgusu üç farklı süreç içinde yaşanmıştır: a) 1950
öncesi süreçte yaşanan iç göç, b) 1950 ila 1985 arasında yaşanan iç göç; ve c) 1985 sonrasında
yaşanan zorunlu göç. İlk iç göç deneyimi daha çok sanayileşme sürecinde yaşanan kırdan-kente göç
şeklinde olmuştur. İkinci iç göç deneyimi ise sadece kırdan-kente göç şeklinde değil de, aynı
zamanda bazı kentlerin aşırı nüfus almasına yol açan kentten-kente göç şeklinde yaşanmıştır.
Üçüncü iç göç deneyimi ise Güney Doğu Anadolu bölgesinde yaşanmaya devam eden silahlı çatışma
ve şiddet nedeniyle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda olan ailelerin maruz kaldıkları zorunlu göç
deneyimidir.
Yaşanan uluslararası göç dalgalarının Türkiye iş piyasaları üzerindeki etkileri konusunda yeterince
bilimsel çalışma yapılmamış olsa da, göçün özellikle sağladığı döviz girdisi ile ülke ekonomisine
büyük bir katkı yaptığı görülmektedir. Özellikle 1960’lı yıllarda, işçi dövizlerinin Türkiye
Cumhuriyeti’nin yaşadığı cari açık sorununu çözme konusunda önemli bir katkı sağladığı
bilinmektedir. Sözgelimi, 1973 yılında işçi dövizlerinin Türkiye Gayrisafi Milli Hasılasının % 4.73’üne
tekabül ettiği görülmektedir. Bu dönem zarfında işçi dövizlerinin çoğunlukla tüketim ve işçi ailelerinin
Refah düzeylerine katkı amaçlı kullanıldığı tespit edilmiştir. Öte yandan, göçmenlerin ve geri
dönenlerin Türkiye’de bazı başarılı yatırım girişimlerinde bulundukları, ancak girişimlerin
çoğunluğunun gerek yanlış sektör tercihi ve gerekse bürokratik nedenlerle başarısızlıkla sonuçlandığı
bilinmektedir.
Çok taraflı anlaşmaların yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilki 1961 yılında İngiltere ve sonuncusu
2006 yılında Lüksemburg ile olmak kaydıyla 22 ülkeyle karşılıklı Sosyal Güvenlik Anlaşması
imzalamıştır. Avrupa Birliği ülkeleri içinde hareket eden Türkiye kökenli göçmenler, 1963 tarihli
Ortaklık Anlaşmasının kendilerine sağladığı haklar çerçevesinde Sosyal güvelik kazanımlarını da
rahatlıkla gittikleri ülkeye transfer etme şansına sahiptirler. Ancak, son yıllarda yaşanan küresel
finansal krizin AB ülkelerinde yarattığı hasarlar nedeniyle, Türkiyeli göçmenlerin Türkiye’ye dönüş
durumlarında sosyal güvenlik ödemelerini transfer etmekte sıkıntı yaşadıkları görülmektedir.
Göç eden insanların çoğunluğunun erkek ve evli olması gibi gerçekler beraberinde ailelerin
bölünmesi, bakıma muhtaç yaşlı ve çocukların çalışmak zorunda kalması, sağlık sorunlarıyla
karşılaşması ve eğitim güçlükleri yaşaması gibi sorunları beraberinde getirmiştir. Göründüğü
Nihai Türkiye Raporu: Proje Özeti 2
Orta ve Doğu Avrupa’da Uluslararası Göçün ve Kırdan Kente Göçün Toplumsal Etkileri
VT/2010/001
kadarıyla, en önemli sorun ailelerini kaybeden ve toplumsal destekten yoksun kalan yaşlı insanların
varlığı olmuştur. Her ne kadar Türkiye toplumunun kültürü çocukların yaşlı ebeveynlerine bakmalarını
gerektirse de göç olgusunun bu geleneği parçaladığı görülmektedir.
Göçün mağduru diyebileceğimiz bir diğer grup ise, yaklaşık otuz yıldır Güney Doğu Anadolu
bölgesinde yaşanan şiddet ve silahlı çatışmaların yarattığı güvensizlik nedeniyle evlerini, köylerini ve
yerleşim birimlerini terk eden binlerce zorunlu göç mağdurudur. Batıdaki veya Doğudaki Büyük
kentlerin çeperlerine yerleşmek zorunda kalan bu insan gruplarının temel eğitim haklarından mahrum
kaldıkları görülmektedir. Ermenileri, Rumları ve Yahudiler gibi resmi azınlıkları koruma altına alan
ayrımcılık karşıtı yasaların kapsamadığı zorunlu göç mağdurlarının bir takım temel haklardan da
mahrum oldukları bilinmektedir. Eğitim sorunlarının yanı sıra zorunlu göç mağdurlarının yoksulluk ve
işsizlik sorunlarıyla yüz yüze oldukları görülmektedir. Özellikle, çocukların ve kadınların sağlık ve
sosyal hizmetlere erişimde güçlüklerle karşılaştıkları tespit edilmiştir.
Ülke içinde yaşanan göç İstanbul, İzmir, Ankara gibi kentlerde ve hatta Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu gibi bölgelerde gecekonduların oluşmasını beraberinde getirmiştir. Söz konusu gecekondu
bölgelerinde işsizlik ve yoksulluk genel olarak hüküm sürerken, göç veren Doğu bölgelerinde de
benzeri sorunların varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Bugüne değin Türkiye geri dönen göçmenleri eğitim ve sağlık alanlarındaki entegrasyonlarını
sağlamak ve iç göç sürecine dahil olanların toplumsal ve ekonomik entegrasyonlarını kolaylaştırmak
için bir takım politikalar geliştirmiştir. Ancak, ülke içinde yer değiştiren göçmenlerin siyasal
entegrasyonlarını sağlamak suretiyle meşru siyasal kanalları kullanmaları yeterince
gerçekleştirilememiştir. Ülke dışından gelen işçi dövizlerinin de, dönüş yapan göçmenlerin iş
piyasalarına entegrasyonunu sağlayacak nitelikteki kalıcı yatırımlara yönlendirilemediği görülmüştür.
Döngüsel Göç: Normal koşullarda göç olgusunun döngüsel olduğu ve gidilen coğrafyada kalıcı
yerleşimi gerektirmediği düşünülürse, bu araştırma göç alan ve göç veren ülkelerin döngüsel göçün
sürekliliği konusunda ortak çalışmalar yapmasını önermektedir. Türkiye ayrıca, yurtdışında yaşayan
diasporik ağlarını da aktive etmek suretiyle döngüsel göçün süreklilik kazanmasında daha aktif rol
oynayabilir.
Geri Dönüş: Türkiye’nin özellikle yurtdışında bulunan bilim insanlarını, akademisyenlerini,
araştırmacılarını ve girişimcilerini ülkeye geri dönüş konusunda özendirecek nitelikli programlar ve
insiyatifler üretmek suretiyle geri dönüş süreçlerine katkıda bulunmanın yollarını aramalıdır. Böylelikle
Türkiye ekonomisinin ve akademik yaşantısının kalitesinin artırılmasına katkıda bulunulabilir. Türkiye,
başka ülkelerde yaşayan göçmenlerine Türkiye ile yerleşilen ülke arasında sürekli hareketliliği
mümkün kılacak daha esnek yasal koşullar yaratabilir. Mavi Kart uygulaması, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığını bırakmış kişilerin de sosyal, ekonomik ve medeni haklardan yararlanmalarını
sağlayacak şekilde genişletilebilir.
Geri dönenlerin entegrasyonu: Ulusal ve yerel otoriteler, ilgili sivil toplum kuruluşları ve akademik
çevrelerin de desteğini ve katkısını almak suretiyle geri dönüş yapan göçmenlerin Türkiye toplumuna
entegrasyonlarını kolaylaştıracak nitelikte projeler geliştirebilirler. TÜBİTAK ve Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kamu kurumları yurt dışında yaşayan Türkiyeli göçmenlerin geri
dönüşlerini özendirecek nitelikli programlar üretmelidir. Sözgelimi, bu tür ailelerin çocuklarına yönelik
eğitim ve aktivite desteği sağlamak gibi programlar geliştirilebilir.
Zorunlu göç mağdurlarının ve diğer azınlıkların toplumsal entegrasyonu: Ulusal ve yerel düzeyde
poitika yapıcıların zorunlu göç mağdurlarının, Roman, Alevi, Ermeni, Arap ve Balkan-Kafkas kökenli
Müslümanların Türkiye toplumsal yaşantısına daha etkin katılımlarını sağlayacak nitelikte programlar
üretmeye çalışmalıdırlar. Kurumsal ayrımcılığın önlenmesi ve insanları göçe yönlendiren toplumsal,
ekonomik ve siyasal koşulların iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapılabilir. Sağlık turizmi
imkanlarının araştırılması suretiyle göç veren yerlerde istihdam imkanları yaratılabilir; veya organik
tarım imkanları sağlamak suretiyle bu tür bölgelerde yaşayan ve geçimlerini tarımsal üretimden
sağlayan insanların Küreselleşme süreçlerine eklemlenmesi sağlanabilir. Sonuç olarak, Türkiye
Ortadoğu Bölgesi’nde barış ve huzurun sağlanması için elinden gelen bütün diplomatik ve politik
çabaları sarf etmek suretiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanının Refah düzeyinin yükselmesine
katkıda bulunabilir.
Nihai Türkiye Raporu: Proje Özeti 3
Download