KANSERDE TRİPTOFAN KİNÜRENİN YOLAĞININ İNCELENMESİ

advertisement
KANSERDE TRİPTOFAN KİNÜRENİN YOLAĞININ İNCELENMESİ
Mahmut Özhan ARSLAN
DOKTORA TEZİ
BİYOKİMYA(ECZ) ANABİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
TEMMUZ 2014
MAHMUT
ÖZHAN
ARSLAN
tarafından
hazırlanan
“KANSERDE
TRİPTOFAN
KİNÜRENİN YOLAĞININ İNCELENMESİ” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından OY
BİRLİĞİ ile Gazi Üniversitesi BİYOKİMYA Anabilim Dalında DOKTORA TEZİ olarak kabul
edilmiştir.
Danışman: PROF.DR. YEŞİM ÖZKAN
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Doktora Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
....………….…
Başkan : PROF.DR.BOLKAN ŞİMŞEK
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Doktora Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
.…………….…
Üye : PROF.DR. ÜÇLER KISA
TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Doktora Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
...……….……….
Üye : PROF.DR. MERAL TORUN
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Doktora Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
...………………
Üye : PROF.DR. AYMELEK GÖNENÇ
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, GAZİ ÜNİVERSİTESİ
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Doktora Tezi olduğunu onaylıyorum/onaylamıyorum
...………………
Tez Savunma Tarihi: 04/07/2014
......../….…/……
Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Doktora Tezi olması için gerekli şartları yerine getirdiğini
onaylıyorum.
…………………….…….
Prof. Dr. Mustafa KEREM
Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü
iii
ETİK BEYAN
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında;

Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dökümanları akademik ve etik
kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,

Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak
kurallarına uygun olarak sunduğumu,

Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak
kaynak gösterdiğimi,

Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi
beyan ederim.
Mahmut Özhan ARSLAN
04.07.2014
iv
KANSERDE TRİPTOFAN KİNÜRENİN YOLAĞININ İNCELENMESİ
(Doktora Tezi)
Mahmut Özhan ARSLAN
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Temmuz 2014
ÖZET
İmmün sistem ile malign hücreler arasındaki ilişki kanserin geriletilmesinde önemli
bir rol oynamaktadır. İndolamin 2,3-dioksijenaz (IDO), triptofan parçalanmasındaki
kinürenin yolağında hız sınırlayıcı bir enzimdir. IDO çok çeşitli tümör hücrelerinden
ve tümör mikro çevresinden eksprese edilmektedir. IDO ekspresyonuna ve
aktivitesine bağlı olarak, azalmış triptofan konsantrasyonu ve üretilen
immünomodülatör triptofan katabolitleri immün kaçışa ve immünsupresyona yol
açabilir. Meme kanseri, kadınlar arasında ülkemizde en çok tespit edilen kanser
çeşididir ve kanserden ölümlerin başlıca sebebini oluşturmaktadır. IDO enziminin
lokal doku ekspresyonunun sistemik etkilerini değerlendirmek için non-metastatik
ve metastatik meme kanserli hastalarda IDO protein seviyelerini, triptofan ve
kinürenin konsantrasyonlarını ölçtük, sonuçları sağlıklı kontrol grubuyla
karşılaştırdık. IDO enzim aktivitesi kinürenin/triptofan (Kyn/Trp) oranı ile
hesaplanmıştır. Bunun yanında IFN-, neopterin ve 5-metil sitozin seviyeleri
ölçülmüş ve bütün gruplarda karşılaştırılmıştır. Bu parametrelerdeki değişim ve
korelasyonlar, metastatik ve histopatolojik durumuna göre sınıflandırılan
hastalarda incelenmiştir. Meme kanserli hastalarda artmış IDO enzim aktivitesi ve
global DNA hipometilasyonu gözlenmiştir. Bu artmış aktivite non-metastatik grup
için spesifiktir. En düşük IDO protein seviyeleri triple pozitif (ER/PR+ HER2+)
grupta gözlenmiştir.
Bilim Kodu
Anahtar Kelimeler
Sayfa Adedi
Danışman
: 727.10
: Meme kanseri, IDO, triptofan, kinürenin, HPLC, DNA
metilasyonu, neopterin, IFN-, ER, PR, HER2.
: 103
: Prof. Dr. Yeşim ÖZKAN
v
SEARCHING OF TRYPTOPHAN KYNURENINE PATHWAY IN CANCER
(Ph. D. Thesis)
Mahmut Ozhan ARSLAN
GAZI UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF HEALTH SCIENCE
July 2014
ABSTRACT
İnteraction between immune system and malignant cells plays an important role in
cancer regression. Indolamine 2,3-dioxygenase (IDO) is a rate-limiting enzyme of
kynurenine pathway of tryptophan degradation. IDO expressed in many different
types of tumor cells and tumor microenvironment. Depending on IDO expression
and its activity,
reduced tryptophan concentration and produced
immunomodulatory tryptophan catabolites may leads to immun escape and
imunosupression. Breast cancer is the most diagnosed and the primary cause of
deaths among women in our country. To evaluate systemic effects of local tissue
expression of IDO enzyme, we measured IDO protein levels, tryptophan and
kynurenine concentration in non-metastatic and metastatic breast cancer patients,
compared results with that of healthy controls. IDO enzyme activity was estimated
by ratio of kynurenine to tryptophan (Kyn/Trp). Besides, IFN-, neopterin and 5methyl cytosine levels were measured and compared in all groups. Changes and
correlations of these parameters were analysed in patients according to metastatic
situation and histopathological classification. Increased IDO enzyme activity and
global DNA hypomethylation were observed in breast cancer patients. This
increased activity is spesific for non-metastatic group. The lowest IDO protein
levels were observed in triple positive (ER/PR+ HER2+) group.
Science Code
Key Words
Page Number
Supervisor
: 727.10
:Breast cancer, IDO, tryptophan, kynurenine, HPLC, DNA
methylation, neopterin, IFN-, ER, PR, HER2
: 103
: Prof.Dr. Yeşim ÖZKAN
vi
TEŞEKKÜR
Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, kıymetli
tecrübelerinden faydalandığım danışman hocam Prof. Dr. Yeşim ÖZKAN’a,
desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Anabilim Dalı başkanımız Prof.Dr. Bolkan
ŞİMŞEK’e, ve Anabilim Dalımız öğretim üye ve yardımcılarına, çalışmamızın klinik
kısmında çok büyük katkısı olan Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Hastanesinde
görevli Doç.Dr. Ülkü YALÇINTAŞ ARSLAN’a, analizler sırasında katkıda bulunan
Farmasötik Kimya Öğretim Üyesi Doç.Dr. Murat ŞÜKÜRÜOĞLU’na çalışmamdaki
katkıları için çok teşekkür ederim.
Ayrıca anneme, babama ve abim Özgür ARSLAN’a manevi destekleriyle beni
yalnız bırakmadıkları için teşekkürü bir borç bilirim.
Bu tez Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 02/2010-42
proje numarası ile desteklenmiştir.
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET ...................................................................................................................... iv
ABSTRACT ............................................................................................................. v
TEŞEKKÜR ............................................................................................................ vi
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vii
ŞEKİLLERİN LİSTESİ ............................................................................................ ix
ÇİZELGELERİN LİSTESİ ........................................................................................ x
KISALTMALAR LİSTESİ ........................................................................................ xi
1. GİRİŞ .................................................................................................................1
2. GENEL BİLGİLER............................................................................ 7
2.1.Meme Kanseri ...........................................................................................7
2.1.1. Epidemiyoloji .....................................................................................7
2.1.2. Mortalite ............................................................................................9
2.1.3. Meme kanseri etiyoloji ....................................................................10
2.1.4. Patoloji ............................................................................................17
2.1.5. Meme kanserinin evrelendirilmesi ...................................................19
2.2. Triptofan Metabolizması .........................................................................28
2.2.1. Triptofan metabolizması hidroksilasyon yolağı ...............................30
2.2.2. Triptofan metabolizması oksidasyon yolağı ....................................30
2.3. Neopterin Metabolizması .......................................................................39
2.4. DNA Metilasyonu ...................................................................................41
3. GEREÇ ve YÖNTEMLER ...........................................................................45
3.1. Kullanılan Kimyasal Maddeler ................................................................45
viii
3.2. Kullanılan Araç ve Gereçler ...................................................................45
3.3. Çalışmaya Katılan Hasta ve Kontrol Gruplarının Özellikleri ...................46
3.3.1. Hasta grubu ....................................................................................46
3.3.2.Kontrol grubu ...................................................................................46
3.4. Kan Örneklerinin Toplanması ve Saklanması ........................................47
3.5. Kinürenin ve Triptofan Tayini .................................................................48
3.5.1. Kromatografik koşullar ....................................................................48
3.5.2. Standart örneklerinin hazırlanması .................................................48
3.5.3. Serum örneklerinin hazırlanması ....................................................51
3.6. Serum İndolamin 2,3-dioksijenaz (IDO) Miktar Tayini ............................52
3.7. Serum Neopterin Tayini .........................................................................53
3.9. Serum IFN- Tayini ................................................................................54
3.9. Serum Metillenmiş DNA Miktar Tayini ....................................................56
3.9.1. DNA izolasyonu ..............................................................................56
3.9.2. Metillenmiş DNA miktar tayini .........................................................56
3.10. Tümör Dokusunda HER2, ER, PR Tayini .............................................59
3.11. İstatistiksel Değerlendirme ...................................................................59
4. BULGULAR ....................................................................................................61
5. TARTIŞMA .....................................................................................................73
6. SONUÇ VE ÖNERİLER ..............................................................................85
KAYNAKLAR .........................................................................................................87
ÖZGEÇMİŞ .........................................................................................................103
ix
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekil
Şekil 2.1.
Şekil 2.2.
Şekil 2.3.
Şekil 2.4.
Şekil 2.5.
Şekil 2.6.
Şekil 2.7.
Şekil 2.8.
Şekil 2.9.
Şekil 2.10.
Şekil 2.11.
Şekil 2.12.
Sayfa
Dünya genelinde kadınlar arasında kanser dağılımı ........................... 7
Türkiyede kadınlar arasında kanser dağılımı ....................................... 8
Dünya genelinde kadınlar arasında kanserden ölüm oranları ............. 9
Türkiyede kadınlar arasında kanserden ölüm oranları…………….…..10
Triptofan Metabolik Yolakları ............................................................. 29
IDO ve TDO enzimatik reaksiyonu ve substrat etkileşimi .................. 32
IDO aracılı immün süpresyonun mekanizması ................................. 35
IDO’nun LIP ve GCN 2 Aracılıklı Etki mekanizması............................36
Tümörlerde ve tümörü drene eden lenf nodlarında IDO’nun etkileri . 38
Neopterin sentezi............................................................................... 41
Sitozinin metillenmesi ........................................................................ 42
Tümör gelişimde artmış CpG adası ve azalmış global DNA
metilasyonunun olası etkileri ............................................................ 44
Şekil 3.1. Kinürenin standart kalibrasyon grafiği................................................ 49
Şekil 3.2. Kinürenin standardına ait kromatogram............................................. 50
Şekil 3.3. Triptofan standart kalibrasyon grafiği................................................. 51
Şekil 3.4. Triptofan standardına ait kromatogram.............................................. 51
Şekil 3.5. Serum örneğine ait kinürenin kromatogramı...................................... 52
Şekil 3.6. Serum örneğine ait triptofan kromatogramı ....................................... 52
Şekil 3.7. Serum IDO standart kalibrasyon grafiği ............................................. 53
Şekil 3.8. Neopterin standart kalibrasyon grafiği ............................................... 54
Şekil 3.9. IFN- standart kalibrasyon grafiği ...................................................... 55
Şekil 3.10. DNA izolasyon şeması ...................................................................... 56
Şekil 3.11. Metillenmiş DNA ölçüm şeması ......................................................... 57
Şekil 3.12. Pozitif kontrol DNA kalibrasyon grafiği............................................... 58
Şekil 4.1. Total hasta grubu ve kontrol grubunda ortalama kinürenin,
triptofan, Kyn/Trp oranı ve IDO enzim düzeylerinin karşılaştırılması . 63
Şekil 4.2. Total hasta grubu ve kontrol grubunda ortalama neopterin,
IFN- ve DNA metilasyon düzeylerinin karşılaştırılması .................... 64
Şekil 4.3. Metastatik, non-metastatik hasta grupları ve kontrol grubunda
ortalama kinürenin (a), triptofan (b), Kyn/Trp oranı (c) ve IDO enzim (d)
düzeylerinin karşılaştırılması ............................................................. 68
Şekil 4.4. Metastatik, non-metastatik hasta grupları ve kontrol grubunda
ortalama neopterin (a), IFN- (b) ve DNA metilasyon (c) düzeylerinin
karşılaştırılması ................................................................................. 69
x
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 2.1. Meme kanserinin patolojik sınıflandırılması ..................................... 19
Çizelge 2.2. AJCC Evreleme gruplandırması ...................................................... 22
Çizelge 2.3. Meme tümörlerinin reseptörlerine göre immünohistokimyasal
sınıflandırılması ............................................................................... 23
Çizelge 3.1. Hasta ve Kontrol Grubunun Demogragik Özellikleri ........................ 47
Çizelge 3.2. Kinürenin standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanları .. 49
Çizelge 3.3. Triptofan standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanları ... 50
Çizelge 3.4. Serum IDO konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans
değerleri .......................................................................................... 53
Çizelge 3.5. Neopterin standart konsantrasyonlarına karşılık gelen %
bağlanma değerleri .......................................................................... 54
Çizelge 3.6. Serum IFN- konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans
değerleri .......................................................................................... 55
Çizelge 3.7. Standart DNA konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans
değerleri .......................................................................................... 58
Çizelge 4.1. Hasta ve kontrol gruplarında ölçülen parametrelerin ortalama,
medyan ve IQR değerleri ................................................................ 62
Çizelge 4.2. Metastatik ve non-metastatik hasta gruplarında ölçülen
parametrelerin ortalama, medyan ve IQR değerleri ......................... 67
Çizelge 4.3. İmmünohistokimyasal olarak sınıflandırılan grup I hasta
(ER/PR+, HER2+; ER/PR+, HER2-) ve grup II (ER/PR-, HER2+;
ER/PR-, HER2-) hastalarda ölçülen parametrelerin ortalama,
medyan ve IQR değerleri ................................................................ 71
Çizelge 4.4. İmmünohistokimyasal olarak sınıflandırılan hastalarda dört
farklı alt grupta(ER/PR+, HER2+; ER/PR+,HER2-; ER/PR-,
HER2+ ve ER/PR-, HER2-) ölçülen parametrelerin ortalama,
medyan ve IQR değerleri ................................................................ 72
xi
KISALTMALAR LİSTESİ
Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte
aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar
Açıklama
AJCC
American Joint Committee on Cancer
ATM
Ataksi Telejiektazi Mutand Geni
ASH
Antijen Sunan Hücre
A-T
Ataksi-Telenjiektazi
BHMT
Betain Homosistein Metil Transferaz
BRCA1
Meme Kanseri Geni 1
BRCA2
Meme Kanseri Geni 2
CDK
Siklin Bağımlı Kinaz
CDKN2A
Siklin Bağımlı Kinaz İnhibitörü 2A
CIP
Siklin Bağımlı Kinaz İnhibitör Proteini
CTLA4
Sitostatik T Lenfosit Antijen 4
CpG
Sitozin Fosfoguanin
c-erbB1
Epidermal Büyüme Faktörü Reseptör Geni
c-erbB2
c-Neu/HER2 geni
DC
Dendritik Hücre
DCIS
Duktal Karsinoma in situ
DNMT
DNA Metil Transferaz
EDTA
Etilen diamin tetra asetik asit
EGFR
Epidermal Büyüme Faktör Reseptörü
eIF2
Başlatma Faktörü 2 Alfa
ER
Östrojen Reseptörü
FGF
Fibroblast Büyüme Faktörü
GCN2
Stress-Responsive Kinase General Control Nonderepressible-2
GPR35
Ailesi Bilinmeyen G-protein Bağlı Reseptör
HER2
İnsan Epidermal Büyüme Faktörü Reseptörü 2
HRT
Hormon Replasman Tedavisi
HPLC
Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi
H4B
Tetrahidrobiopterin
xii
IDO
İndolamin 2, 3-dioksijenaz
IDO 2
İndolamin 2,3-dioksijenaz 2
IHC
İmmünohistokimya
IL
İnterlökin
IFN
İnterferon
INDO
IDO Geni
INDOL 1
IDO 2 Geni
KYN
Kinürenin
Kyn/Trp
Kinürenin/Triptofan Oranı
LCIS
Lobüler karsinoma in situ
MMP
Matriks Metalloproteinaz
NF-IL6 /CEBP-β İmmün Regülatuvar Transkripsiyon Faktörü
NK
Doğal Öldürücü Hücre
NMDA
N-metil D-aspartik asit
NOS
Not Otherwise Specified
NOS
Nitrik Oksit Sentaz
NST
No Special Type
PR
Progesteron Reseptörü
pRB
Retinoblastoma Proteini
RB
Retinoblastoma
SAM
S-Adenozil Metiyonin
TDO
Triptofan 2, 3-dioksijenaz
TGF
Tümör Büyüme Faktörü
Th1
Yardımcı T hücre Tip 1
Th2
Yardımcı T hücre Tip 2
TNF
Tümör Nekroz Faktör
TP53
p53 Geni
Treg
Düzenleyici T lenfosit
Tris
Tri[hidroksi metil] amino metan
TRP
Triptofan
uPA
Ürokinaz Plazminojen Aktivatörü
1
1. GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın verilerine göre
2008 yılında dünya genelinde 12,7 milyon kişiye kanser teşhisi konulmuş ve 7,6
milyon insan kanserden hayatını kaybetmiştir. Bu rakamlar 2012 yılında 14,1
milyon yeni kanser vakası ve 8,2 milyon kansere bağlı ölüm sayısı olarak
hesaplanmıştır. 2012’ nin rakamlarına göre son beş yılda 15 yaş üstü kanser
teşhisi konulmuş kişi sayısı 32,6 milyondur. Global kanser bilgi sistemi (Globocan)
2012 rakamlarından hareketle 2025’e kadar her yıl tahminen 19,3 milyon yeni
kanser vakasının ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Kanserlerin %56,8’i ve
kanserden ölümlerin %64,9’u dünyanın az gelişmiş bölgelerinde meydana gelmiş
ve bu oranın 2025’e kadar daha da artması beklenmektedir. Dünya genelinde
2012 yılında en yaygın teşhis konulan kanserleri; 1,8 milyon ile akciğer kanseri
(totalin %13,0’ü), 1,7 milyon ile meme kanseri (totalin %11,9’u), 1,4 milyon ile
kolorektum kanseri (totalin %9,7’si) oluşturmaktadır [1].
Meme kanseri, kadınlar arasında kanserden ölüm nedenlerinin başında gelmekte
ve dünya çapında 184 ülkenin 140’ında en sık teşhis edilen kanser türünü
oluşturmaktadır. Yaklaşık olarak kadınlardaki her dört kanserden biri meme
kanseridir. Son 5 yılda meme kanseri teşhisi konulanların toplamı 6,3 milyondur.
2008’den itibaren meme kanseri insidansı %20’den fazla, mortalite oranı ise %14
oranında artış göstermiştir [1].
Ülkemizde kanser haritası incelendiğinde her yıl yaklaşık 150 000 yeni kanser
olgusu teşhis edilmektedir. Bölgelerimiz ve şehirlerimiz arasında kanser sıklığı
açısından belirgin bir fark gözlenmezken, en sık rastlanan kanser tipini erkeklerde
akciğer kanseri, kadınlarda ise meme kanseri oluşturmaktadır [2].
Kanser birçok genetik ve epigenetik faktörün etkisiyle ortaya çıkan çok aşamalı ve
sporadik mutasyonların birikimiyle ortaya çıkan genetik bir hastalıktır. Ayrıca,
sürdürülebilir proliferatif potansiyel, apopitoza direnç, anjiogenez indüksiyonu ve
konakçı immün sisteminden kaçış gibi kazanılmış kendine özgü özellikleri olan
tümör hücreleri ile konakçı hücrelerinin kompleks bir karışımı olan kanserde,
İmmün kaçış kritik bir yoldur. Kanserin bu temel özelliğinin ortaya çıkması, kanser
2
supresyonunda
hayati
rol
oynayan
immün
sistemi
yenmesinin
önemini
göstermektedir. Gerçekte immün kaçış klinik belirtilerin ana belirleyicisi olabilir.
Bunu, tümörün sessizliğine karşı ilerlemesini etkileyerek, invasyon ve metastaza
yönlendirerek ve teröpatik cevabı etkileyerek yapmaktadır. Bu nedenle tümörün
immün baskılanması ve immün kaçış ile ilgili mekanizmalar günümüzde önemli
araştırma konularını oluşturmaktadır [3].
İmmün kaçış, tümör hücresinin yaşamı için merkezi rol oynamaktadır. Gelişen
kanser kendi antijenlerine karşı immünolojik tepkisizlik (tolerans) yaratarak
immüniteden kendisini korumakta, böylece tümör konağın immün sisteminden
kaçmaktadır, ancak bunun mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır. Çoğu
immün kaçış mekanizması, tümör hücresi, tümör mikroçevresindeki immün,
vasküler ve tümör hücresinin etkisi altında olan stromal hücreler tarafından aktif bir
immün supresyon ile ilişkilendirilmiştir. Kanserle ilişkilendirilmiş immün kaçış
mekanizmalarından birisi de; triptofan yıkımını gerçekleştiren enzim olan,
indolamin 2,3-dioksijenaz enziminin (IDO) artışıdır [4].
Triptofan; protein sentezinin yanısıra, seratonin biyosentez yolağı ve kinürenin
katabolik yolağı olmak üzere üç farklı metabolik süreçte yer almaktadır. Vücutta
esas triptofan metabolizması kinürenin yolağı üzerinden gerçekleşmektedir.
Triptofan metabolizmasının %90’ından sorumlu olan kinürenin yolağının ilk ve hız
sınırlayıcı basamağı; kinüreninin N-formil kinürenine dönüştürüldüğü oksidasyon
basamağıdır. Bu basamak; substrat spesifitesi, doku ve hücre lokalizasyonları
bakımından farklılık gösteren triptofan 2,3-dioksijenaz (TDO) ve indolamin 2,3dioksijenaz enzimleri tarafından katalizlenmektedir. TDO; karaciğerde eksprese
edilmekte ve diyetle alınan triptofanın fazlasının yıkımını sağlayarak serum
triptofan konsantrasyonlarının eşik seviyenin altında tutulmasını sağlamaktadır.
IDO ise; ekstrahepatik dokulardaki triptofan metabolizmasının primer mekanizması
olup, monositler, makrofajlar ve dendritik hücreler (DC) gibi endojen ve ekzojen
antijenlere karşı tölerans ve immüniteyi regüle eden antijen sunan hücrelerin
yanısıra, doku stroma ve parankima hücrelerinde eksprese edilmektedir. IDO
ekspresyonu kompleks regülasyona sahiptir ve bu regülasyondaki dominant
bileşenler; hücre tipine, hücrenin olgunlaşma durumuna ve aktivasyon düzeyine
bağlı olarak hücreler arasında farklılık gösterebilmektedir. Örneğin; IDO dinlenme
3
halindeki immün hücrelerde konstitütif olarak eksprese edilmezken, bazı
stimülanlara bağlı olarak spesifik hücrelerde ekspresyonu artmaktadır. Dendritik
hücrelerde, sitokinler ve büyüme faktörleri enzimin fonksiyonel aktivitesini
değiştirerek
veya
edebilmektedir
[5-7].
değiştirmeksizin
IDO’nun
IDO
protein
ekspresyonu,
Tip
düzeylerini
II
interferonlar
up-regüle
(IFN-),
inflamatuvar sitokinler, lipopolisakkaritler ve tümör nekroz faktörler (TNF-α) gibi
kompleks immünolojik sinyallerce düzenlenmektedir [8,9].
İmmün sistem aktive olduğunda T lenfositler IFN- salınımı yapmakta, IFN-  ise
makrofaj ve dendritik hücrelerde neopterin sentezini yapan GTP-siklohidrolaz
enziminin sentezini uyarmaktadır.
Bu yüzden neopterin hücresel immünitenin
güçlü bir belirteci olarak kabul edilmektedir [10].
IDO dual role sahip bir enzimdir. IDO ve immün sistem arasındaki ilişkiyi ortaya
koyan ilk bulgular, insanlarda hamilelikte doğal koruyucu mekanizma olmasından
gelmektedir. Hamilelikte, transplantasyonda ve enfeksiyöz hastalıklarda artmış
IDO ekspresyonu bu rolün pozitif yanını oluştururken, gelişen bu tölerans
otoimmün hastalıklarda ve kanserde negatif yanını oluşturmaktadır. IDO, lokal
triptofan konsantrasyonunu azaltarak T-hücre proliferasyonunu ve aktivasyonunu
baskılayıp periferal tölerans ve immün supresyonu indüklemektedir. T hücreleri
IDO aktivasyonuna duyarlı olup, T hücrelerinde triptofan açlığı geliştiğinde T
hücreler bölünememektedir. Bunun sonucunda antijen sunan hücrelere karşı T
hücre
aktivasyonu
meydana
gelmemekte,
hücre
proliferasyonunun
baskılanmasına bağlı olarak immünosupresif etkiler ortaya çıkmaktadır. Hem
bölgesel triptofan konsantrasyonunun azalması, hem de bu yolakta oluşan diğer
metabolitler, T hücrelerinin aynı zamanda kinüreninlere ve IDO katabolik yolunda
meydana gelen ve IDO’nun immünosupresif etkilerine katkıda bulunan immünite
düzenleyici diğer triptofan metabolitlerine duyarlı olması nedeniyle kinürenin
yolağı,
bu
süreçte
önemlidir.
Bu
metabolitler,
T-hücre
proliferasyonunu
baskılamakta, T-hücre apopitozuna sebep olmakta [11,12] ve bu metabolitlerden
bazıları doğal öldürücü (NK) hücrelerin hücre fonksiyonlarını etkilemektedir [13].
Triptofan metabolik yolağında kinüreninin oluşumunun, IDO enzimi ile sıkı bir
şekilde regüle olması nedeniyle serum veya plazma kinürenin konsantrasyonunun
4
triptofan konsantrasyonuna oranı, IDO enzim aktivitesinin önemli bir göstergesi
olabilmektedir.
Gen ekspresyonunu ve genomik bütünlüğü etkileyen DNA metilasyonu kanser
gelişiminin önemli bir bileşenidir. DNA metilasyonu, sitozinin 5. konumuna metil
grubunun
DNA
metiltransferaz
enzimlerinin
katalizörlüğünde
eklenmesiyle
meydana gelmekte ve çoğunlukla genlerin promotör bölgelerinde lokalize sitozin
fosfoguanin (CpG) adacıklarında meydana gelmektedir. Normal sağlıklı dokularda
çoğunlukla
metillenmiş
olan
bu
adacıklar,
kanserde
değişen
oranlarda
metillenmektedir. Genlerin promotör bölgelerinin metilasyonu, gen transkriptini
ortadan kaldırması nedeniyle gen susturulması ile ilişkilendirilmiştir. DNA
metilasyonu, hipermetilasyon yoluyla genleri susturarak veya hipometilasyon
yoluyla genleri aktive ederek hastalıkların gelişiminde önemli rol oynayabilmektedir
[14].
Global DNA metilasyonu çoğu kanser genomunun karakteristik özelliğidir.
Hipometilasyonun, onkogenleri aktive ederek, genomik instabiliteyi indükleyerek
ve kromozom instabilitesine neden olarak maligniteye etki ettiği öne sürülmüştür.
Bu alanda yapılan çalışmalar, genom düzeyinde hipometilasyon, ve gen-spesifik
hipo- veya hiper-metilasyon ve histon modifikasyonu gibi epigenetik değişikliklerin
otoimmün ve nörolojik hastalıkların yanısıra kanserde de rol oynadığını gösteren
deliller ortaya koymuştur. Spesifik genlerin hipometilasyonu veya hipermetilasyonu
yaygın olarak çalışılmakla birlikte, günümüze kadar metilasyon belirteci bulmak
amacıyla yapılan metilasyon çalışmalarının çoğunda, tümör dokusu ile histolojik
olarak normal olan dokular arasındaki metilasyon farklılıkları değerlendirilmiştir.
Ancak elde edilen dokuların invazif özellikte olması ve doku heterojenitesinden
dolayı epidemiyolojik çalışmaları sınırlamıştır. Günümüzde yapılan çalışmalarda;
periferal kan global DNA metilasyonunun, sistemik hücrelerde tümör gelişimi
yönünde genomik instabiliteye neden olmak suretiyle, kolorektal, mesane ve başboyun bölgesi kanserleri için bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir [15-17]. Meme
kanserlerinde östrojen reseptör (ER), progesteron reseptör (PR) ve insan
epidermal büyüme faktörü 2 (HER2) ekspresyon profilleri hem prognostik hem de
terapötik öneme sahiptir. Yapılan epigenetik analizlerde; meme kanserlerinin
hormon reseptörleri ve HER2’ye göre değerlendirildiği alt gruplarında anormal
5
metilasyon
paternlerinin
olduğu
gösterilmiştir,
ancak
global
metilasyon
değişiklikleriyle ilgili veriler sınırlıdır [18].
Bu tez kapsamında; günümüzde çeşitli immünoinflamatuvar hastalıklarda ve in
vitro kanser araştırmalarında terapötik hedef olarak ele alınan IDO enziminin
düzeylerinin ve aktivitesinin, ayrıca global DNA metilasyon değişikliklerinin,
kadınlarda kanserden ölüm nedenlerinin başında gelen meme kanserli bireylerde
belirlenmesi, enzimin düzeylerinde ve düzeylerine paralel olarak aktivitesinde
meydana gelen değişikliklerin diğer immün belirteçler ile olan korelasyonlarının,
metastaz ve immünohistokimyasal olarak yapılan değerlendirmede kötü prognoz
ve sağkalım profili gösteren gruplarda bu parametrelerde meydana gelen
değişikliklerin incelenmesi amaçlanmıştır.
6
7
2. GENEL BİLGİLER
2.1.Meme Kanseri
2.1.1. Epidemiyoloji
Meme kanseri dünyada kadınlar arasında en sık görülen malign tümör olup
kadınlarda görülen tüm kanserlerin yaklaşık %25’ini oluşturmaktadır. Avrupa’da
yılda yaklaşık 232 bin, Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 464 bin yeni olgu
saptanmaktadır. Dünya genelinde 2012 yılında kadınlarda kanser insidansı
6 663 001 iken meme kanseri insidansı 1 676 633 olarak hesaplanmıştır [1] (Şekil
2.1).
Şekil 2.1. Dünya genelinde kadınlar arasında kanser dağılımı [1]
Meme kanseri sadece dünya genelinde değil, dünyanın pek çok bölgesinde de
kadınlar arasında en yüksek orana sahip kanser türü olarak yerini korumaktadır.
Dünya genelinde kadınlar arasında kanserlerin %25,2’si meme kanseri iken, bu
oran Amerika Kıtası ve Avrupa’da %28,6, Asya’da %21.2, Afrika’da %27,6
Avustralya ve Yeni Zelanda’da %28,1 ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da %31,1’dir.
Çin’de bu oran %15,1 ile kanserler arasında ikinci sırada, Japonya’da ise %19,0
ile birinci sırada fakat dünya geneline göre düşük seyir göstermektedirler. Bu da
bölgeler arasında önemli farklılıklar olduğunu göstermekle beraber hala tüm
bölgelerde meme kanseri oranının yüksekliğine dikkati çekmektedir [1].
8
Meme kanserinin erkeklerde görülme sıklığı kadınlardaki oranın %1’i kadardır [1].
Türkiyede ise meme kanseri insidansı 15 230 ile % 24,5’lik bir orana sahiptir. Bu
oran ile kadınlarda ortaya çıkan kanser türlerinde ilk sıradaki yerini almaktadır[1]
(Şekil 2.2).
Şekil 2.2. Türkiyede kadınlar arasında kanser dağılımı [1]
Meme kanseri sıklığı yaşa bağlı olarak artmaktadır. Onbeş yaşından sonra
görülmeye başlanmakla beraber yaş ilerledikçe görülme sıklığı artmakta, 75 yaş
üzerinde ise en fazla insidansa sahip olmaktadır. 75 yaşın üstündeki 100 000
kadından 170’i meme kanserine yakalanmaktadır. Kadınlarda kansere yakalanma
oranı ile yaş grupları arasındaki ilişki araştırıldığında ise 15 yaş altında löseminin,
15-40, 40-49, 50-60, 60-75 arasında ve 75 yaş üstünde hep meme kanserinin, ilk
sırada olduğu görülmektedir. En yüksek oran 75 yaş üstünde saptanmıştır [1].
Türkiyede yaşa göre ise, 15 yaş altında lösemi, 15-75 yaş arasında ve 75 yaş
üstünde dünya ile paralel olarak meme kanseri yüksek oranda görülmektedir, fakat
dünyadan farklı olarak bizde 55-60 yaş arasında görülme oranı en yüksek
seviyededir [1].
9
2.1.2. Mortalite
Kadınlarda meme kanseri yalnızca en çok görülen kanser türü değil, aynı
zamanda birçok ülkede kanserden ölümlerin başlıca nedenidir. 1950’lerden beri
meme kanseri insidansı giderek artmaktadır. İnsidansındaki bu artışa paralel
olarak mortalite de artmaktadır. Kadınlarda kansere bağlı ölümlerin %14,9’u meme
kanseri nedeniyle oluşmakta ve meme kanserine bağlı ölümler, akciğer kanseri ve
kolorektal kanserleri geçerek birinci sıraya yerleşmiş bulunmaktadır [1] (Şekil 3).
Şekil 2.3. Dünya genelinde kadınlar arasında kanserden ölüm oranları [1]
Meme kanseri görülme sıklığında olduğu gibi yıllık mortalite oranlarında da bir artış
görülmekle birlikte, bu artış görülme sıklığında olduğu kadar belirgin değildir.
Dünya genelinde kadınlar arasında kanserden ölümlerin %14,7’si meme kanseri
sebebiyle meydana gelmekte ve bu oran ile meme kanseri kanserden ölümlerde
birinci sıradaki yerini almaktadır (Şekil 2.3). Bu oran Amerika Kıtası’nda %14,9,
Asya’da %12,8, Avustralya ve Yeni Zelanda’da %15,7 ile kanserden ölümlerde
akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Avrupa’da %16,8, Afrika’da
%20,2, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da %20,9 ile birinci sırada yer almaktadır. Çin’de
%6,2, Japonya’da ise %8,9 ile son sıralarda olup düşük mortalite oranına
sahiptirler. Bu da bölgeler arasında önemli farklılıklar olduğunu göstermektedir [1].
Görülme sıklığında olduğu gibi, mortalite de yaşa bağlı olarak artış olmakta ve 75
yaşın üstündeki 100 000 kadından 90’ı meme kanserinden ölmektedir. Kadınlarda
10
kansere bağlı ölüm nedenleri ile yaş grupları arasındaki ilişki araştırıldığında ise 15
yaş altında löseminin, 15-40, 40-50, 50-60, 60-75 ve 75 yaş üstünde hep meme
kanserinin birinci sırayı aldığı görülmektedir [1].
Türkiyede ise meme kanseri mortalitesi 5 199 kişi ile % 15,7’sini oluşturmakta ve
kadınlarda kanserden ölümlerde ilk sırada yer almaktadır. Yaşa göre ise, 15 yaş
altında lösemi, 15-40, 40-49, 50-60, 60-75 arasında ve 75 üstünde dünya ile
paralel olarak meme kanseri yüksek oranda görülmektedir (Şekil 2.4) [1].
Şekil 2.4. Türkiyede kadınlar arasında kanserden ölüm oranları [1]
2.1.3. Meme kanseri etiyoloji
İnsanlarda meme kanserinin nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, genetik,
çevresel, hormonal, sosyobiyolojik ve psikolojik etkenlerin oluşumda rol aldığı
kabul edilmektedir. Ancak meme kanserli kadınların büyük bir kısmının, çoğu
zaman bu risk faktörlerini taşımadığı gözlenmektedir. Bazı kimyasal maddeler,
iyonize radyasyon ve virüslerin de kanser oluşumunda katkısı olmaktadır. Tüm bu
ajanların mutasyonlara neden olabileceği ve kromozomal mutasyonların da
insanda kanser ortaya çıkış ve gelişimi ile yakından ilişkili olduğu gösterilmiştir
[19].
11
Genetik Faktörler
Genetik olarak onkogenlerin aktifleşmesi, tümör supresör genlerin baskılanması
veya
değişimi
kanser
gelişimine
sebep
olabilmektedir.
Genetik
hasar,
protoonkogenlerin aktivasyon ve aşırı salınımı veya tümör baskılayıcı genlerin
inaktivasyonu ile meydana gelebilmektedir.
Onkogenler, kontrolünü kaybetmiş protein kodlayan genlerdir, proto-onkogenler
ise mutasyonlar veya artmış gen ekspresyonu nedeniyle onkogene dönüşebilen,
normal genlerdir. Hücre çoğalmasında itici rol oynayan proto-onkogenler hücre
çoğalmasını
normalde
fizyolojik
gereksinimlere
göre
ve
kontrollü
olarak
yürütmektedirler. Onkogenler şu şekilde sınıflandırılabilirler [20].
Büyüme faktörleri;
İnt2 geni meme karsinomalarında tanımlanmış bir proto-onkogendir. Fibroblast
büyüme faktörü (FGF)-ilişkili büyüme faktörlerini kodlayarak kanser oluşumuna
sebep olmaktadır.
Büyüme faktörü reseptörleri;
c-Mas geni; epidermoid meme karsinomalarında G-protein bağlı anjiyotensin
reseptörlerini
kodlamaktadır.
mutasyonlar,
ligand
bağımsız
Bazı
DNA
konstitütif
düzenlenmeleri
reseptör
ve/veya
nokta
aktivasyonuna
sebep
olmaktadırlar.
c-erbB1 geni;
epidermal büyüme faktörü reseptör (EGFR) genleri normalde
hücrelerde eksprese edilen genlerdir. Meme kanserlerinde aşırı eksprese
edilmekte ve zayıf prognozla korelasyon göstermektedir. Meme kanseri dahil pek
çok kanser türünde mevcut olup, kötü prognozla ilişkilidirler
c-erbB2 (c-Neu/HER2) geni; meme karsinomalarında EGFR ailesinin proteinlerini
kodlayan bir pro-onkogendir. Liganttan bağımsız aktif olabilmek için transmembran
kısımda tek aminoasit değişimine yol açan nokta mutasyonu veya gen
12
amplifikasyonu ile onkogene dönüşmekte, böylece yapısal olarak ligand bağımsız
bir reseptöre dönüşmektedir. Meme kanserlerinde görülmektedir.
Nükleer DNA bağlayan/transkripsiyon faktörleri;
c-myc onkogeni meme kanserlerinin %80’inde görülen bir proto-onkogendir.
Hücreler mitojenik büyüme faktörleri ile uyarıldıklarında, c-myc ekspresyonu
hücrede ilk olarak dramatik bir artış göstermektedir. Normal hücrelerde c-myc’nin
anormal
veya
ektopik
aşırı
ekspresyonu
hücrede
gen
amplifikasyonu,
translokasyon ve hücre siklusunun tamamlanması için yolakların kontrolsüz devam
etmesine yol açmaktadır.
Hemen tüm kanser türlerinde olduğu gibi meme kanserinde de birçok onkogende
değişiklikler bildirilmiştir. Ancak bunların sadece bir bölümü bugün için klinik ya da
gelişme açısından önem taşımaktadır.
Tümör supresör genler, hücre çoğalmasında negatif yönde rol oynayan genlerdir.
Proliferasyonu doğrudan baskılayan tümör süpresör genlere “bekçi” tipi genler
denilmektedir. Bekçi genler hücre siklusunu denetlemekte ve hücreyi apopitoza
yönlendirmektedir. Tümör süpresör genlerde ortaya çıkan işlev kaybettirici
mutasyonlar da hücreye çoğalma yönünde bir üstünlük sağlar. Hücre çoğalmasını
doğrudan baskılayan bekçi tipi tümör süpresör genlerden başka, dolaylı etki
gösteren genler de mevcuttur. Bunlara da “bakıcı” tip tümör süpresör genler
denilmektedir. Bakıcılar genomun bütünlüğünden sorumlu DNA tamir genleridir ve
mutasyon oluşumunu engellemektedirler.
Bakıcı gen sınıfından, BRCA1 (meme kanseri geni 1) bir tümör supresör gendir ve
eksprese edilen ürünü ise BRCA1 proteinidir [21]. Bu gen ürünü insanda DNA
onarımından sorumludur [22]. BRCA1 mutasyonları meme kanserlerinin %2’sine
neden olmaktadır ve meme kanseri olma olasılığını %35 ile %85’e kadar
artırmaktadır. Erken gelişen meme kanseri ile ilişkilidir. BRCA1 tümörlerinin agresif
patolojik özelliklere sahip olduğu kesindir. Bu tümörler tipik olarak ER, PR ve insan
HER-2 negatiftir.
13
BRCA1 proteini RNA polimeraz II ve histon deasetilaz kompleksi ile ilişkilidir. Bu
yüzden bu protein transkripsiyon, DNA çift sarmal kırığı [23] ve ubikitinlemede rol
almaktadır [24].
BRCA2 (Meme Kanseri Geni 2) bir diğer tümör supresör gendir. Tıpkı BRCA1’deki
gibi isimlendirilmektedir. BRCA2 geni, bakıcı tipte bir tümör supresör gen olarak
sınıflandırılmaktadır [25]. BRCA2’ye atfedilen fonksiyonlar, DNA rekombinasyonu
ve homolog tamiri, transkripsiyon, kromatinin yeniden şekillenmesi ve sentrozom
duplikasyonunu içermektedir.
BRCA1 ve BRCA2 fonkiyonel olarak ilişkilidirler. BRCA1 ve BRCA2 normalde
meme ve diğer dokulardan eksprese edilmekte ve DNA hasarını onarmakta,
onaramadıkları durumlarda hücreyi apopitoza götürmektedirler. BRCA1; homolog
rekombinasyon, DNA hasarına yanıt, hücre siklusu kontrol noktasının kontrolü,
ubikitinleme, transkripsiyonel düzenleme, kromatin modifikasyonu, sentrozom
duplikasyonu ve kromozom inaktivasyonu gibi süreçlerde yer almaktadır [26].
Meme kanserinde etkili tümör supresör genlerden biri PTEN tümör supresör
genidir. Gen mutasyonunda memede Cowden sendromu ortaya çıkmaktadır [27].
Bir diğer meme kanserinde etkin tümör supresör gen p53 (TP53) genidir. Bu gen
hücre döngüsü ve apopitoz düzenleyici transkripsiyon faktörüdür. p53 proteini
transkripsiyonel olarak hücre büyümesini durduran genleri düzenlemektedir.
Genom gardiyanı olarak da anılmaktadır. Bu genlerden birinin ürünü olan, siklin
bağımlı kinaz inhibitör proteini (CIP), diğer adıyla p21 proteini hücreyi G1 ve G2
fazlarında durdurmaktadır. Normalde p53 seviyeleri mdm2 onkogen ürününe
bağlanarak düşük tutulmaktadır. Böylece hücreyi proteolitik yıkımdan ve
apopitozdan kurtarmaktadır. p53’ün mdm2’den kurtulması için fosforillenmesi
gerekmektedir. Ribonükleotid azalması, telomer kısalması, hipoksi ve radyasyon
veya kemoterapi sonucu meydana gelen hasar sonucu DNA hasar kontrol
noktalarını düzenleyen bazı kinazlarca p53 fosforillenmektedir. Fosforillenmiş p53
mdm2’den ayrılarak hücre döngüsünü durduran veya apopitoza götüren p21’in
gen transkripsiyonunu artırmaktadır. p53 genindeki mutasyon Li-Fraumeni ailesel
14
kanser sendromuna neden olmaktadır. Pek çok tümörde kromozom 17p’deki bir
p53 alel yok, diğer alel ise mutasyona uğramış olarak tespit edilmiştir.
Retinoblastoma
(RB)
geni
bir
başka
meme
kanseri
supresör
genidir.
Retinoblastoma proteini (pRB) hücre siklusunun ilerlemesini düzenlemekte ve
hücre siklusunun G1 fazında siklin-siklin bağımlı kinaz (CDK) kompleksi tarafından
hiperfosforilasyon ile aktif hale getirilmektedir. Mitojenik aktivite sonucu meydana
gelen
bu
hiperfosforilasyon,
E2F
transkripsiyon
ailesi
faktörlerini
açığa
çıkarmaktadır. Fosforilasyon pRB’yi inaktive eder. Açığa çıkan E2F’ler S-faz siklin
genlerini transkripsiyonel olarak aktif hale getirirler. Böylece hücre bölünmesi
süreci kontrol noktasından geçmiş olmaktadır. Hücre bölünmesi durduğunda pRb
hipofosforillenmektedir. Retinoblastomanın ailesel formunda kalıtsal germline
mutant alele sahip hastalarda hastalığın gelişmesi için kalan normal alel geni de
inaktif hale getirecek somatik bir mutasyona gereksinimi bulunmaktadır [26].
Bir diğer muhtemel meme kanseri tümör supresör geni ataksi telejiektazi mutand
(ATM)
genidir.
düşünülmektedir.
ATM’nin
meme
kanseri
Ataksi-telenjiektazi (A-T);
gelişiminde
etkili
olabileceği
serebellar ataksi, okulokütanöz
telenjiektazi, immün hasar, kansere yol açması ile karakterize otozomal çekinik bir
hastalıktır. A-T’li bireylerin kansere yakalanma riskleri büyüktür. A-T hücreleri
iyonize radyasyona karşı uygun miktarda p53 ekspresyonunu uyarmada başarısız
olmakta, bu da DNA hasarının onarımının kaybolmasına yol açmaktadır [28-30].
Ailesel Faktörler
Hastalık için aile meme kanseri geçmişi uzun zamandır bir risk faktörü olarak kabul
edilmektedir. Meme kanseri teşhisi konmuş çoğu kadının ailelerinde meme kanseri
olan bireyler bulunmamaktadır. Hastaların sadece %5 ile %10’unda gerçek ailesel
meme kanserine yatkınlık bulunmaktadır. Pozitif ailesel meme kanseri hikayesi
olan pek çok kadında meme kanseri gelişme riski artar [31]. Kaltsal yatkınlık
açısından, genç yaşta birinci derece akrabalarda meme kanseri meydana geldiği
zaman rölatif risk 2 veya daha fazla olmaktadır. Batı ülkelerinde meme kanseri
vakalarının %10 kadarının genetik yatkınlıktan olduğu düşünülmektedir. LİFraumeni sendromu, TP53’ün kalıtsal mutasyonundan kaynaklanmaktadır ve ömür
15
boyu meme kanseri gelişme riski %50’dir. Ataksi-telenjiektazi (A-T), artmış
mutasyon riskinden dolayı kansere daha yatkın homozigot kişilerde görülen nadir
otozomal resesif bir hastalıktır. A-T heterozigotlar genel popülasyonun %0,5-1
kadarında görülmektedir ve muhtemelen meme kanser eğilimlidirler. Cowden
sendromu PTEN genindeki mutasyondan kaynaklanan bir sendromdur. Otozomal
dominant bir hastalıktır. Etkilenmiş bayanların yarısı memenin fibrokistik
hastalığına ve üçte biri meme kanserine sahiptir [32].
Üreme İle İlgi Faktörler ve Hormonlar
Kadınlarda meme kanseri gelişimi kadın üreme hormonları ile ilişkili görülmektedir.
Epidemiyolojik çalışmalar, tutarlı bir şekilde bazı meme kanseri risk faktörlerinin
artmış endojen östrojen salınımı ile ilgili olduğunu ortaya koymuştur. Erken menarş
yaşı, nulliparite veya geç yaşta hamilelik ve geç yaşta menopoz meme kanseri
gelişimi riskini artırmaktadır. Erken menarşda (menarş 11 yaşından önce olursa)
rölatif risk 3’tür. Geç menopozda (54 yaşından sonra menopoz meydana gelirse)
rölatif risk 2 ve geç ilk doğum yaşı (ilk doğum yapma 40 yaşından sonra olursa)
durumlarında rölatif risk 3’dür. Hiç doğum yapmamış olan kadın, çok doğum yapan
ile karşılaştırıldığında rölatif risk 3’e denk gelmektedir. 35 yaşından önce bilateral
ooferektomi
geçiren
kadınlar,
doğal
menopoza
giren
kadınlar
ile
karşılaştırıldığında risk azalmaktadır (rölatif risk=0,6) [33,34]. Postmenopozal
kadınlarda, obezite ve postmenopozal hormon replasman tedavisi, artmış meme
kanseri riski ile ilişkilidir.
Meme kanserinin yaşa bağlı görülme sıklığı menopoza kadar yaş ile birlikte
giderek artar. Menopozdan sonra her ne kadar insidans artmaya devam etse de,
premenopozal periyoda göre artış oranı 1/6 oranında azalma gösterir. Yaşa bağlı
bu dramatik azalış meme kanseri etiyolojisinde over aktivitesinin önemli bir rol
oynadığına işaret etmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar; hormon replasman
tedavisi almayan ooferektomi yaptırmış premenopozal kadınların hayatlarında
meme kanserine yakalanma risklerinin belirgin derecede azaldığını göstermiştir
[35]. BRCA1 ve BRCA2 mutasyonlu kadınlardan alınan bilgilere göre, erken
ooferektomi bu populasyonda önemli derecede meme kanserinden koruyucu etki
sağlamaktadır [36].
16
Erken yaşta menarş artmış meme kanseri riski ile ilişkilidir. Menarşda geciken her
bir yıl için %20 meme kanseri riskinde azalma görülmektedir. Üreme döneminde
maruz kalınan hormon seviyelerinin erken menarşa giren kadınlarda geç girenlere
göre daha yüksek olabileceği de unutulmamalıdır. Bu bilgilere göre menarş ve
menopoz endojen östrojene maruz kalma süresini değiştirerek meme kanseri
riskinde önemli bir faktör oluşturmaktadır.
Kombine östrojen ve progestin hormon replasman tedavisi (HRT) meme kanseri
riskini artırmaktadır. Kadın Sağlığı Girişimi grubunun (Womens’ Health IniniativeWHI), yaşları 59-70 arasında değişen 16 688 postmenopozal kadın üzerinde
yaptığı çalışma HRT’nin meme kanseri gelişim oranını tehlikeli derecede artırdığını
göstermiştir. HRT’nin etkileri nispeten kısa süre kullanımda ortaya çıkmıştır. Bir yıl
HRT
tedavisinden
sonra
anormal
mamogramlar
gözlenmiş,
çalışma
sürdürüldüğünde iki yıl sonunda artmış meme kanseri insidansı belirlenmiştir [37].
Diyet, Obezite ve Fiziksel Aktivite
Fiziksel
aktivite
postmenopozal
kadınlar
arasında
ve
daha
az
oranda
premenopozal kadınlar arasında meme kanseri risk faktörü olarak belirlenmiştir.
Obezite ise premenopozal kadınlar arasında değil, postmenopozal kadınlar
arasında meme kanseri risk faktörü olarak bulunmuştur [38]. Vaka kontrol ve
kohort çaışmaları, fiziksel olarak aktif kadınlar arasında meme kanseri riskinin
%15 ile %50 arasında azaldığını göstermiştir [39]. Ondokuz kohort ve 29 vaka
kontrol çalışmasından oluşan bir meta analiz, fiziksel aktivite ile postmenopozal
meme kanseri arasında ters ilişki olduğu ile ilgili kanıtlar sağlamıştır. Fakat
premenopozal meme kanseri için kanıtlar zayıftır [40].
Obezite meme kanseri için bağımsız bir risk faktörü olarak düşünülmektedir.
Premenopozal kadınlar arasında oldukça kilolu veya obez olanlar normal veya
zayıf (BMI<25kg/m2) olan kadınlara göre daha düşük meme kanseri riskine
sahiptir. Bunun aksine postmenopozal kadınlar arasında yetişkin obezitesi ve kilo
alımı yüksek kanser riski ile ilişkili bulunmuştur. Obezite postmenopozal kadınlarda
artmış meme kanseri gelişme riski ve artmış meme kanseri mortalitesi ile ilişkilidir.
Post menopozal kadınlarda bu en büyük risk olarak görülmektedir [38].
17
Hormonlar, fiziksel aktivite ve obezite ile meme kanseri riski arasındaki biyolojik
mekanizmanın güncel tartışmalarında merkezde yer almaktadır. Fiziksel aktivite
gençlikte vücut yağ oranını düşürür. Düşük vücut yağ oranı ilk menstruasyon
yaşını geciktirir. Geç menarş düşük meme kanseri ile ilişkili bulunmuştur. Fiziksel
aktivite ayrıca genç kadınların yaşamlarında ovulasyon siklus sayısını azaltır.
Ovülasyon siklusunun azalması memenin endojen overyan hormonlara daha az
maruz kalmasına sebep olur [41].
Menopoz yumurtalık hormon üretiminin durması olarak tanımlanabilir. Bu durumda
adipoz doku androstendion ve östronun aromatizasyonu vasıtasıyla endojen
hormonların birinci kaynağı haline gelir [42]. Böylece kilolu postmenopozal
kadınlar daha az adipoz dokusu olan kadınlara göre daha fazla sirküle olan
östrojene maruz kalırlar. Premenopozal obez kadınların düşük risk taşımaları ise
obez kadınların yumurtlama olmayan siklus, ikincil amenore gibi menstrual siklus
rahatsızlıkları
yüzünden
östradiol
ve
progesterona
kümülatif
olarak
maruziyetlerinin azalmasıyla açıklanmaktadır [43].
Meme kanseri insidansı ülkeden ülkeye uluslararası farklılıklar göstermektedir.
Yüksek yağlı diyetle beslenen ülkelerde meme kanseri insidansının düşük yağlı
diyetle beslenen ülkelere oranla yüksek olması, yüksek yağlı diyetle beslenmenin
meme kanseri riski ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Ancak yedi prospektif
epidemiyolojik çalışmanın toplanan analiz sonuçları; gelişmiş ülkelerde yetişkin
kadınlarda yağ alımı ile meme kanseri riski arasında bir ilişki tanımlayamamıştır
[44]. Yüksek meyve tüketiminin makul bir koruyucu etkisi olabilir fakat meyve, lifli
gıdalar ve et tüketimi ile ilgili ikna edici sonuçlar yoktur. Aksine alkol ile meme
kanseri arasında tüketilen alkol oranıyla doğrusal artan pozitif bir ilişki
görülmektedir [45].
2.1.4. Patoloji
Epitel hücreden köken alan malign tümörler karsinom,
mezenkimal dokudan
köken alan malign tümörler ise sarkom olarak isimlendirilmektedir. Meme
kanserinde tümörler genellikle epitel dokudan köken almakta ve karsinom olarak
adlandırılmaktadırlar. İnvazyon; kanserin köken aldığı doku dışındaki dokulara
18
yayılması ve çevredeki sağlıklı dokularda büyümesidir. Kanserler bu özelliklerine
göre invazif ve non-invazif olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Pek çok meme kanseri, duktus veya lobülllerdeki epitel dokudan farklılaştığı için
bu kanserler duktal veya lobüler karsinom olarak sınıflandırılmıştır. Karsinoma in
situ, düşük grade kanserojen veya prekanserojen hücrelerin, meme duktusu gibi
belirli doku kompartımanında çevre dokulara invasyon yapmadan büyümesi
anlamına gelmektedir. Bunun aksine invazif karsinom ise kendisini köken aldığı
dokuya hapsetmemektedir [46].
Non-invazif meme kanserleri bazal membrana invazyonu olmayan, memenin
duktal veya lobüler sistemi ile sınırlı malign epitel hücrelerin proliferasyonu ile
karakterize meme kanserleridir. İn situ lobüler ve duktal kanserlerin klinik seyirleri
ve tedavi yaklaşımları birbirinden farklıdır. Lobüler karsinoma in sitular, meme
kanseri oluşumunda risk faktörü olarak görülürken, duktal karsinoma in situ cerrahi
tedavi gerektiren bir kanser olarak değerlendirilmektedir [47].
İnfiltratif veya invazif duktal karsinom en yaygın histolojik meme kanseri türüdür ve
meme kanserlerinin %70 ile %80’ini oluştururken özel tür kanserler invazif
kanserlerin yaklaşık %20 ile %30’unu oluşturmaktadır. İnvazif duktal karsinom,
invazif meme karsinomunun diğer hiçbir özel kategorisinde sınıflandırılamayan bir
türdür. Bu noktayı vurgulamak için pek çok sınıflandırma sistemi ‘infiltrating ductal
carcinoma, not otherwise specified (NOS) veya no special type (NST)’ adlarını
vermiştir. Pratikte invazif duktal karsinoma, infiltratif duktal karsinom ve infiltratif
veya invazif özel olmayan tür NOS karsinom birbirinin yerine kullanılmaktadır [48].
İnvazif meme kanserleri klinik durumlarına, radyografik karakterlerine, patolojik
özelliklerine ve biyolojik davranışlarına göre değişen heterojen lezyon grupları
oluştururlar. Tarihsel olarak, invazif meme kanseri sınıflandırması ışın mikroskobu
ile görülen kanserin morfolojik görüntüsüne, invazif tümör hücresinin büyüme
kalıbına, sitolojik özelliklerine dayanır [49]. Çoğu meme kanserleri histolojik
türünden bağımsız olarak terminal duktal ve/veya lobüler birimde meydana gelir.
Meme kanseri histolojik sınıflandırması bu bilgiler ışığında American Joint
19
Committee on Cancer (AJCC)’e göre patolojik sınıflandırma Çizelge 2.1’de
verilmiştir [50].
Çizelge 2.1. Meme kanserinin patolojik sınıflandırılması
Duktal karsinoma in situ (DCIS)
Komedo karsinoma (yüksek dereceli DCIS)
İnvazif duktal karsinom, NOS
Predominant intraduktal komponenet invazif duktal karsinom
Duktal
İnflamatuvar karsinom
Lenfositik infiltre medüller karsinom
Müsinöz (kolloidal) karsinom
Papillar karsinom
Skiröz karsinom
Tübüler karsinom
Diğer
Lobüler karsinoma in situ (LCIS)
Lobüler
Predominant in situ bileşenli invazif lobüler karsinom
İnvazif lobüler karsinom
Paget hastalığı, NOS
Meme başı
İntraduktal karsinom ile paget hastalığı
İnvazif duktal karsinom ile paget hastalığı
Diğer
Farklılaşmamış karsinoma
2.1.5. Meme kanserinin evrelendirilmesi
TNM evreleme sistemine göre sınıflandırma
Primer tümörü (T) sınıflandırmak için yapılan tanımlamalar klinik ve patolojik
sınıflama için de aynıdır. Eğer ölçüm fiziksel muayene ile yapılmışsa muayene
yapan kişi T1, T2, T3 genel başlıklarını kullanır. Mamografi ve patolojik ölçümler
gibi diğer ölçüm yöntemleri kullanılmışsa T1’in alt başlıkları kullanılabilir. AJCC
TNM evreleme sistemi aşağıda verilmiştir. T tümör çapı ile, N tutulan lenf nodları
ile ve M metastaz ile ilişkilidir.
20
Primer tümör (T)
TX : Primer tümör ölçülemez
T0 : Primer tümör varlığına dair bir delil yoktur
Tis : (DCIS): Ductal karsinoma in situ
(LCIS): Lobüler karsinoma in situ
(Paget’s): Tümörsüz memenin paget hastalığı
T1: En geniş çapı 2 cm den fazla olmayan tümörler
T1mic: en geniş çapı 0,1 cm den büyük olmayan mikroinvasyon
T1a: en geniş çapı 0,1 cm den büyük, 0,5 cm den küçük tümörler
T1b: en geniş çapı 0,5 cm den büyük, 1,0 cm den küçük tümörler
T1c: en geniş çapı 1,0 cm den büyük, 2,0 cm den küçük tümörler
T2: En geniş çapı 2,0 cm den büyük, 5,0 cm den küçük tümörler
T3: En geniş çapı 5,0 cm den büyük tümörler
T4: Doğrudan göğüs duvarına veya deriye uzantısı olan herhangi boyuttaki
tümörler
T4a: Pektoral kasa dokunmadan göğüs duvarına uzantılı tümör
T4b: Ödem (portakal kabuğu deri dahil) veya meme derisinin ülseri durumu
T4c: T4a ve T4b durumu bir arada ise
T4d: İnflamatuvar karsinom
21
Bölgesel Lenf Nodları(N)
NX: Bölgesel lenf nodları ölçülemiyor (ör: daha önceden alınmışsa)
N0: Bölgesel lenf nodlarına metastaz yok
N1: Aynı taraftaki fiske olmayan aksiler lenf noduna veya nodlarına metastaz
N2:Koltuk altında fikse lenf nodu veya aksiller lenf nodu olmaksızın internal
mamari lenf nodu metastazı
N2a: Koltuk altında fikse lenf nodu metastazı
N2b: Sadece aksiller lenf nodu olmaksızın internal mamari lenf nodu metastazı
N3: Aksiller lenf nodu ile birlikte veya tek başına aynı taraftaki (ipsilateral)
infraklavikular lenf nodu metastazı, veya ipsilateral internal meme lenf nodu ve
aksiler lenf nodu metastazı, veya Aksiller lenf nodu ile birlikte veya tek başına aynı
taraftaki (ipsilateral) supklavikular lenf nodu metastazı
N3a: ipsilateral infraklavikular lenf nodu metastazı
N3b: ipsilateral internal meme lenf nodu ve aksiler lenf nodu metastazı
N3c: ipsilateral supklavikular lenf nodu metastazı
Uzak Metastazlar (M)
MX: Ölçülemeyen uzak metastazların varlığı
M0: Uzak metastaz olmaması
M1: Uzak metastaz varlığı
22
Çizelge 2.2. AJCC Evreleme gruplandırması
Evre
T
N
M
Evre 0
Tis
N0
M0
Evre I
T1
N0
M0
Evre II A
T0
N1
M0
T1
N1
M0
T2
N0
M0
T2
N1
M0
T3
N0
M0
T0
N2
M0
T1
N2
M0
T2
N2
M0
T3
N1
M0
T3
N2
M0
T4
N0
M0
T4
N1
M0
T4
N2
M0
Evre IIIC
Herhangi bir T
N3
M0
Evre IV
Herhangi bir T
Herhangi bir N
M1
Evre IIB
Evre IIIA
Evre IIIB
Meme Kanserinin İmmünohistokimyasal Sınıflandırılması
İmmünohistokimya (IHC); biyolojik dokulara ait hücrelerdeki protein gibi antijen
özelliğe sahip maddelerin antikor bağlanması ile tespit edilmesi esasına dayanan
bir prosestir [51]. Meme kanserinde ER, PR ve HER2 reseptör proteinlerinin
immünohistokimyasal tespiti ve immünohistokimyasal sınıflandırılması hem
terapötik hem de prognostik öneme sahiptir. Meme kanseri ER/PR ve HER2
ekspresyon profiline göre dört grupta sınıflandırılabilir [52].
İmmünohistokimyasal
sınıflandırma
intrinsik
gen
ekspresyonu
mikroarray
kategorizasyonu ile de korelasyon göstermektedir. Bu sınıflandırma hormon
reseptör düzeyinin varlığına göre iki ana gruba ayrılmaktadır. Birinci grup; ER
pozitif tümörler, luminal A ve luminal B türleridir. İkinci grup ise;
ER negatif
tümörler, basal-like ve HER2’ce zengin olanlar olarak ayrılmaktadır [53] (Çizelge
2.3).
23
Luminal tümörler; memenin luminal epiteline benzer ekspresyon yaparak
sitokeratin 8 ve 18 salgıladıkları için bu ismi almışlardır. Bunlar genellikle ER
pozitif kanserlerin çoğunluğunu oluştururlar ve ER, PR ve diğer ER aktivasyonu ile
ilgili genleri eksprese etmeleri ile karakterize edilmektedirler.
Çizelge 2.3. Meme tümörlerinin reseptörlerine göre immünohistokimyasal
sınıflandırılması
ER+/PR +
HER2 +
ER-/PR+
HER2 +
göstermektedir)
ER+/PR-
HER2 +
ER/PR +, HER2 –
ER+/PR+
HER2 -
ER-/PR+
HER2 -
ER+/PR-
HER2 -
ER-/PR-
HER2 +
ER-/PR-
HER2 -
ER/PR+, HER2 +
(Luminal B ile
Grup I
1
korelasyon
(Luminal A ile
2
korelasyon
göstermektedir)
ER/PR -, HER2 +
(HER2 zengin
tümörler ile
3
korelasyon
Grup II
göstermektedir)
ER/PR -, HER2 –
Triple negatif/bazal
4
benzeri tümörler ile
korelasyon
göstermektedir
Luminal A tümörler (ER/PR+, HER2-) meme kanserinin yaklaşık %40’ını
oluştururlar. Genellikle yüksek derecede ER ilişkili genleri eksprese ederken,
HER2 ile ilişkili genleri ve proliferasyonla bağlantılı genleri çok düşük miktarda
eksprese ederler. Luminal A tümörler bütün meme kanseri türleri içinde en iyi
prognoza sahip tümörlerdir [53].
24
Luminal B tümörler (ER/PR+, HER2+), meme kanserinin yaklaşık %20’sini
oluşturmaktadır. Bu tümörlerde, ER bağıl gen ekspresyonu relatif olarak biraz
daha düşük, HER2 ile ilişkili genler değişken karakterde eksprese edilmektedir.
Proliferasyonla bağlantılı genler ise yüksek seviyede eksprese edilmektedir.
Luminal B tümörler, Luminal A tümörlere oranla daha kötü prognoza sahiptirler
[53].
HER2’ce zengin tümörler( HER2+, ER-): meme kanserinin yaklaşık %10-15’ini
oluştururlar ve yüksek HER2 ekspresyonu ve proliferasyon gen ekspresyonu ile
karakterize edilirler. Düşük luminal özelliktedirler. Bu yüzden bu tümörler ER/PR
negatif ve HER2 pozitif tümörlerdir. Bu tür, HER2 pozitif meme kanserlerinin
yarısını oluşturmaktadır. HER2’yi hedef alan tedavi yaklaşımlarından önce bu tür
meme kanserleri zayıf prognoza sahipken, yeni hedeflenmiş tedaviler bu durumu
düzeltmiştir [53].
Bazal-benzeri tümörler (ER/PR-, HER2-): Bazal epitel hücrelerdeki ekspresyona
benzer ekspresyon karakterine sahip oldukları için bu ismi almışlardır. Meme
kanserlerinin %15-20’sini oluşturmaktadırlar. Düşük luminal ve HER2 ekspresyon
karakteristiğine sahiptirler. Bu yüzden bu tümörler tipik olarak ER, PR ve HER2
negatiftirler ve triple negatif olarak adlandırılmaktadırlar. Bu tür kanserler, en kötü
sağkalım ve en kötü prognoza sahip kanserlerdir [54,55].
Meme Tümörlerinin Histolojik Sınıflandırılması
Meme kanserleri histolojik olarak; tübül oluşumu, nükleer pleomorfizm ve mitotik
aktivite gelişimine göre sınıflandırılmaktadır. Tübüler oluşum (%75’den fazla, %10
ile %75 arası, %10’dan az), nükleer pleomorfizm (küçük ve tek tip, boyut ve
şekilde makul varyasyon, belirgin nükleer pleomorfizm), mitotik aktivite (alan
başına mitotik aktivite) 1 ile 3 arasında skorlanır. Bu üç parametrenin skorlarının
toplamı toplam skoru verir. Toplam skoru 3 ile 5 arası olanlar grade 1 (iyi
farklılaşmış), 6 ile 7 olanlar grade 2 (makul derecede farklılaşmış) ve 8 ile 9 olanlar
grade 3 (zayıf farklılaşmış) olarak sınıflandırılır. Düşük grade tümörler daha iyi
huylu, daha az agresif tedavi yöntemleri ile tedavi edilebilir özellikte ve daha iyi
25
sağkalım oranına sahiptirler. Yüksek grade tömürler daha agresif tedavi yöntemleri
ile tedavi edilebilir ve daha kötü sağkalım oranına sahiptirler [56].
2.1.6. Meme kanseri tedavisi
Meme kanseri tedavisine başlanmadan önce kanserin histolojik sınıflandırması
yapılmakta,
daha
sonra
ise
TNM
evrelendirme
sistemine
göre
evresi
belirlenmektedir. Bu durumun istisnai örneğini ise in situ tümörler oluşturmaktadır.
Buna göre tedavi beş gruba ayrılarak yapılmaktadır [57]. Bu gruplar;
Duktal karsinoma in situ (DCIS) tedavisi
Lobüler karsinoma in situ (LCIS) tedavisi
Evre I, II, IIIA ve opere edilebilir IIIC hastaların tedavisi
Evre IIIB, opere edilemeyen IIIC
Evre IV, rekürren (tekrarlayan) ve metastatik hastaların tedavisi şeklindedir.
Duktal karsinoma in situ tedavisi; DCIS, non-invazif bir tümördür fakat invazif
kansere dönüşebilmektedir. Son zamanlara kadar DCIS tedavi geleneği
mastektomiden oluşmakta iken artık üç farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır.
Bunlar; meme koruyucu cerrahi ve tamoksifenli veya tamoksifensiz radyasyon
tedavisi, tamoksifen ile veya tamoksifensiz total mastektomi, radyasyon tedavisiz
meme koruyucu cerrahiden oluşmaktadır.
Lobüler karsinoma in situ tedavisi; LCIS’lu pek çok kadının hastalığı biyopsiden
sonra ilave lokal terapi gerekmeden yapılmaktadır. Biyopsi sonrası eksizyon
yapılması ile ilgili yeterli kanıt bulunmamaktadır. Tamoksifen kullanımı meme
kanseri gelişme riskini azaltmaktadır. Buna göre tedavi yaklaşımı; tanısal
biyopsiden sonra gözlem, daha sonra meme kanseri gelişim insidansını düşürmek
26
için tamoksifen kullanımı, aksillar lenf nodları çıkarılmadan, bilateral proflaktik total
mastektomi şeklinde olabilmektedir.
Evre I, II, IIIA ve opere edilebilir IIIC hastaların tedavisi; evre I, II, IIIA ve opere
edilebilir IIIC meme kanserleri genellikle tedavi için çok yönlü yaklaşım
gerektirmektedir. Seçilen nihai prosedür her ne olursa olsun tanısal biyopsi ve
primer tedavi olan cerrahi iki ayrı prosedür olarak değerlendirilmektedir. Primer
tümör için; ER ve PR protein durumu ve HER2 durumu araştırılmalıdır. Grade ve
proliferatif aktivite içeren ilave patolojik karakterler de bu konuda yardımcı
olabilmektedir.
Adjuvan sistemik tedaviyi ve kullanılacak yöntemi evre ve moleküler özellikler
belirlemektedir.
ER ve PR pozitif hastalar hormon tedavisi almaktadırlar. HER2 aşırı ekspresyonu,
kemoterapi ile kombine adjuvan trastuzumab kullanımı için belirleyici olmaktadır.
Hormon tedavisinde tek başına tamoksifen, tamoksifen ve kemoterapi birlikte, over
ablasyonu, tamoksifen ve kemoterapi bir arada ve tek başına aromataz inhibitörleri
kullanılabilmektedir. Aromataz inhibitörleri post menopozal kadınlarda ilk adjuvan
tedavi seçeneğini oluşturmaktadır.
Hem aşırı HER2 ekspresyonu hem de hormon reseptör varlığı olmadığında (triple
negatif tümörler) adjuvan tedavi kemoterapötik rejimlere dayanmaktadır. Opere
edilebilir meme kanserinin adjuvant tedavisi için çeşitli standart kemoterapi
rejimleri
mevcuttur.
Bu
rejimlerin
birbirlerine
üstünlükleri
ile
ilgili
delil
bulunmamaktadır.
Birkaç faz III klinik çalışma, aşırı HER2 eksprese eden kanserli hastalar için
adjuvan terapi olarak anti-HER2 antikoru trastuzumabın rolüne işaret etmektedir.
Bu yüzden güncel olarak bu tedavi seçeneği de kullanılmakta ve başarı
sağlamaktadır [58].
Evre IIIB, opere edilemeyen IIIC hastaların tedavisi; cerrahi yaklaşım genellikle
ER, PR ve HER2’nin aşırı ekspresyonunun tespitini sağlamak için yapılan biyopsi
27
ile sınırlıdır. Başlıca tedavi olarak antrasiklin merkezli kemoterapi ve/veya taksan
merkezli terapi kullanılmaktadır.
Evre IV, rekürren ve metastatik meme kanseri tedavisi; rekürren meme kanseri
genellikle terapiye duyarlı olmasına rağmen tedavi hastalığın bu evresinde nadiren
iyileşmeye sebep olmaktadır. Rekürren veya metastatik kanserlerde tedaviye
başlamadan
önce
hastalığın
boyutlarını
değerlendirmek
için
yeniden
evrelendirmek gerekmektedir. Tekrarlama durumunda tedavi seçilirken, ER
seviyeleri ve PR seviyeleri, HER2 pozitifliği ve eğer biliniyorsa önceden uygulanan
tedavi dikkate alınması gerekmektedir. ER durumu tekrarlama durumunda
değişiklik
gösterebilmektedir.
Daha
önce
ER
pozitif
olan
kanser
türü
tekrarladığında ER negatif olabilmektedir. Eğer ER ve PR durumu bilinmiyorsa,
tekrarlayan bölgeler, hastalıksız ara dönem, önceki tedaviye cevap ve menopozal
durum kemoterapi veya hormon tedavisi seçiminde yararlı olmaktadır.
Evre
IV
ve
metastatik
hastalıkların
tedavisinde
tedavi
palyatif
amaçlı
yapılmaktadır. Tedavinin hedefi hayat kalitesini yükseltmek ve yaşam süresini
uzatmaktır. Her ne kadar ortalama sağ kalım süresi 18-24 ay olarak rapor edilmiş
olsa da bazı hastalar daha uzun yaşam süresine sahip olabilmektedir.
Metastatik
meme
kanserinin
tedavisi
genellikle
trastuzumab
ile
veya
trastuzumabsız hormon tedavisi ve/veya kemoterapiyi içermektedir. Radyasyon
tedavisi ve/veya cerrahi sınırlı metastazlı hastalar için endike olabilmektedir.
Sistemik tedavide kemik metastazlı hastaların iskelet rahatsızlıklarını azaltmak için
bifosfonatlar kullanılmaktadır.
Yeni metastatik hastalık tanısı konmuş postmenopozal hastalarda eğer hasta
tümörü ER +, PR + veya ER/PR bilinmiyor ise ilk tedavi hormon tedavisi
olmaktadır. Bu tedavide tamoksifen uzun yıllardır kullanılmaktadır. Bazı klinik
çalışmalar ise aromataz inhibitörlerinin tamoksifene eşdeğer veya daha iyi sonuç
verdiğine işaret etmektedir [59].
28
Premenopozal kadınlara ooferektomi (cerrahi, radyasyon tedavisi ile veya
luteinleştirici hormon salgılatıcı hormon agonistleri ile) yapılmalıdır. Bu alanda
luteinleştirici hormon salgılatıcı hormon agonistleri de tamoksifen ile kombine
kullanılmıştır.
Daha önce sitotoksik kemoterapi ile tedavi edilmiş tümörleri aşırı HER2 eksprese
eden hastalarda tek ajan olarak trastuzumab uygulaması %21 oranında cevap
vermektedir. Randomize bir çalışmada trastuzumab, paklitaxel ve karboplatin ile
tedavi edilen metastatik meme kanserli hastaların bu kombinasyonu iyi tolere ettiği
ve
trastuzumab
ve
paklitaksel
ile
tek
tek
tedavisine
oranla
kanserin
progresyonunun daha uzun zaman aldığı gözlenmiştir [60].
Hormon tedavisi altında tümörleri progresyona uğrayan hastalar sitotoksik
kemoterapiye geçmektedir. Ayrıca hormon reseptör negatif tümörlü hastalar ile iç
organlara metastazı olan hastalar da sitotoksik ajanlarla tedavi edilmektedir.
2.2. Triptofan Metabolizması
Triptofan ilk olarak kazein proteininden Hopkins ve Cole tarafından 1900’lü yılların
başlarında izole edilerek keşfedilmiş, bundan kısa bir süre sonra Ellinger ve
Flammed tarafından moleküler yapısı aydınlatılmıştır. IUPAC sistemine göre 2amino-3-(1H-indol-3-il) propiyonik asit olarak adlandırılan triptofan, apolar yan
zincire sahip esansiyel bir amino asittir [61].
İnsan vücudunda triptofan, protein sentezine katılmanın yanısıra kinürenin
bileşiklerinin veya seratoninin sentezlendiği iki önemli yolağın öncül bileşiği olarak
görev yapmaktadır (Şekil 2.5). Triptofan absorbe edildikten sonra % 90 oranında
albümine bağlı olarak veya serbest formda periferal dolaşımda yer almaktadır.
Kompetitif non-spesifik L-amino asit taşıyıcılarıyla serbest formda kan-beyin
bariyerini geçmektedir. Hem periferal hem de santral sinir sisteminde triptofan
metabolizmasının majör yolağı kinürenin yolağıdır [62].
29
Şekil 2.5. Triptofan Metabolik Yolakları
30
2.2.1. Triptofan metabolizması hidroksilasyon yolağı
Diyetsel triptofanın yaklaşık %3’ü vücutta seratonin sentezi için kullanılmakta,
beyinde ise diyetsel triptofanın %1’i seratoninin sentezlendiği hidroksilasyon
yolağına katılmaktadır [61]. Triptofan, triptofan 5-hidroksilaz (EC.1.14.16.4) enzimi
aracılığı ile 5-OH triptofan’a hidroksillenmekte, L-amino asit dekarboksilaz
(EC.4.1.1.28) enzimiyle dekarboksilasyona uğrayarak seratonin’e dönüşmektedir
(Şekil 2.5) [61,63]. Seratonin sentez hızı, bu iki enzimin aktivitesine ve triptofanın
kullanılabilirliğine bağlıdır. Diyetle triptofan alımı doku seratonin içeriğini
artırmakta, seratonin oluşumu gastrointestinal sistem, trombositler ve beyinde
meydana gelmektedir.
Seratonin, kısmen düşük konsantrasyonlarda olmakla birlikte, fizyolojik ve
psikiyatrik süreçlerde önemli bir nörotransmitter ve nöromodülatör olarak rol
oynamaktadır [61-64]. Triptofan seratonin yolağı melatonin sentezine de aracılık
etmesi nedeniyle de önem taşımaktadır [65]. Triptofanın oksidasyon yolağında
etkili olan indolamin 2,3-dioksijenaz enzimi aracılığıyla meydana gelen triptofan
azlığının özellikle kanser hastalarında da gözlenen depresyona aracılık ettiği
bildirilmektedir [66,67].
2.2.2. Triptofan metabolizması oksidasyon yolağı
Kinürenin yolağı olarak da adlandırılan triptofanın oksidasyon yolağı, triptofan
metabolizmasının %90’ından sorumludur. Kinürenin yolağına giren triptofan, doku
ve hücre lokalizasyonları, substrat spesifiteleri bakımından farklılık gösteren
triptofan
2,3-dioksijenaz
(EC.1.13.11.11)
ve
indolamin
2,3-dioksijenaz
(EC.1.13.11.17) olarak adlandırılan enzimler tarafından N-formil kinürenine
dönüştürülmektedir (Şekil 2.5). Kinürenin yolağının bu basamağı, yolağın ilk ve hız
sınırlayıcı basamağıdır. Bu basamağı takiben, bu katabolik yolda yer alan diğer
enzimler aracılığı ile biyolojik olarak aktif, hücresel fonksiyonlar üzerinde fizyolojik
ve patofizyolojik etkileri olan 3-hidroksiantranilik asit, kinürenik asit ve kinolinik asit
gibi diğer metabolitler meydana gelmektedir [62].
31
Kinürenik asit; beyinde nanomolar konsantrasyonda bulunan endojen nöroprotektif
bir
bileşiktir.
Düşük
konsantrasyonlarda
N-metil
D-aspartik
asit
(NMDA)
reseptörünün glisin modülatör bölgesine, yüksek konsantrasyonlarda ise NMDA
reseptörünün
konsantrasyon
glutamat
artışının
bölgesine
sedatif
bağlanmaktadır.
ve
antikonvülzan
Beyinde
kinürenik
asit
etkilere
aracılık
ettiği
gösterilmiştir [68]. Kinürenin yolağında 3-hidroksikinüreninin hidroliz veya antranilik
asitin oksidasyonundan oluşabilen 3-hidroksiantranilik asit immünoregülasyondaki
rolünün yanı sıra nörotoksik bir metabolittir. Kinürenin yolağında oluşan diğer bir
metabolit olan pikolinik asit, endojen nöroprotektan ve doğal demir ve çinko
şelatörü olup, hücresel büyümeyi kontrol etmekte, antitümöral, antifungal ve
antiviral aktivite göstermektedir. Kinolinik asit ise; nöronal NMDA glutamat
reseptörlerini aktive ederek agonist olarak davranmaktadır. Beyinde kinolinik asit
konsantrasyonu, triptofanın seratonin yolağına yönelmesinden dolayı, kan ve
sistemik dokularla kıyaslandığında daha düşüktür [62].
İndolamin 2,3-dioksijenaz (IDO)
1967 yılında tavşan barsağında, D-triptofanın N-formil-D-künirenine dönüşümünü
katalizleyen enzimin varlığı gösterilmiş, ilk olarak 1978 yılında tavşan barsağından
saflaştırılan bu enzim TDO’ya benzer şekilde "hem" taşıyan dioksijenaz olarak
tanımlanmıştır. Geniş bir substrat spesifitesi gösterdiğinden bu enzim IDO olarak
adlandırılmıştır [69]. 1988 yılında insan IDO enzimi plasentadan saflaştırılmış,
enzimin tavşan IDO enzimine benzer substrat spesifitesi gösterdiği, ancak
insanlarda mevcut IDO enziminin seratonine karşı inaktif olduğu belirlenmiştir [70].
Her ne kadar TDO ve IDO, "hem" yapısı taşıyan protein olsalar ve aynı reaksiyonu
kataliz etseler de (Şekil 2.6), bu enzimler bazı farklılıklar göstermektedir. TDO,
memelilerin yanısıra insektlerde, bakteri, maya ve deniztarağı gibi canlılarda
bulunurken, IDO sadece memelilerde ve maya’da bulunmaktadır [71]. TDO
homotetramer olarak aktiftir ve subsrat spesifitesi L-Triptofan ile sınırlıdır. TDO
öncelikli olarak karaciğerde yer alır, triptofan, tirozin, histidin, glukokortikoid ve
kinürenin tarafından indüklenmektedir. IDO monomerik enzim olarak etki eder ve
L-triptofana ilaveten seratonin, triptamin gibi diğer indol içeren bileşikleri de
bağlamaktadır [7,8,72,73]. IDO, intrasellüler olarak konstitütif indüklenebilir formda
32
plasenta, akciğer, ince ve kalın barsak, kolon, dalak, mide ve beyin gibi pek çok
dokuda eksprese edilmekte ve bu dokularda dentritik hücreler, monosit ve
makrofajlar, eozinofiller, fibroblastlar, epitelyal hücreler, endotelyal hücreler ve
bazı tümör hücreleri gibi spesifik hücrelerden tip II interferonlar (IFN-)
inflamatuvar sitokinler, lipopolisakkaritler ve tümör nekroz faktör tarafından
stimülasyonuna bağlı olarak ve az substrat özgüllüğü ile aktivite göstermektedir [79, 74].
Şekil 2.6. IDO ve TDO enzimatik reaksiyonu ve substrat etkileşimi [72]
Normal şartlarda hepatik kinürenin yolağı aktiftir ve sağlıklı dokularda IDO
ekspresyonu oldukça düşüktür, ancak immün aktivasyona, enfeksiyona ve
inflamasyona bağlı olarak IDO ekspresyonu up-regüle olarak ekstrahepatik
kinürenin yolağının baskın hale gelmesine ve triptofan parçalanma ürünlerinin
birikmesine neden olmaktadır. IDO immün cevabın regülasyonunda aktif rol
oynarken, TDO’nun bu süreçte rolü ile ilgili deliller sınırlıdır [7,75-77].
IDO enzimi, 8. Kromozomun kısa kolunda (8p12-p11) lokalize INDO geni
tarafından kodlanmaktadır. INDO transkripsiyonunun regülasyonu kompleks ve
hücre tipine spesifik olup mekanizması tam olarak aydınlatılmamıştır. IDO
aktivitesi hem transkripsiyonel hem de posttranslasyonel düzeyde regüle
33
olmaktadır [78]. Transkripsiyon, spesifik inflamatuvar medyatörlere cevap veren
sıkı bir immünolojik kontrol altındadır [9]. Sitokinler, hormonlar ve bazı ilaçların
IFN-γ bağımlı mekanizmalar aracılığı ile doğrudan veya dolaylı olarak INDO gen
ekspresyonunu indüklemekte veya inhibe etmektedir. 2009 yılında indolamin 2,3dioksijenaz 2 (IDO 2) olarak adlandırılan, IDO’ya yapısal ve enzimatik aktivite
bakımından benzerlik göstermesine karşın etkinliği daha düşük olan bir yeni enzim
tanımlanmıştır. IDO 2, INDO genine yakın 8p12 kromozomu üzerinde yer alan
INDOL
1
geni
tarafından
kodlanmaktadır.
Bu
enzimin
keşfi
triptofan
metabolizmasının kinürenin yolağının biyolojik süreçlerde düşünülenden daha
fazla rol oynadığına işaret etmektedir. Günümüze kadar yapılan çalışmalar bütün
memelilerdeki IDO genlerinin promotör bölgelerinde bir veya daha fazla IFN yanıt
elemanı taşıdığını ve lokal bölgede üretilen IFN’lerin birçok hücre tipinde güçlü bir
IDO indükleyicisi olduğunu göstermektedir [79-81].
IDO enziminin immün sistem üzerindeki etkileri
IDO, immün cevabın regülasyonunda kritik bir biyolojik rol oynamaktadır.
Günümüze kadar yapılan çalışmalar, konakçı kemik iliğinden köken alan, endojen
ve yabancı antijenlere karşı oluşan tölerans ve immünitenin regülasyonunu
sağlayan
birçok
antijen
sunan
hücrede
IDO’nun
eksprese
edildiğini
göstermektedir.
Doğal immün effektör mekanizmayı temsil eden IDO’nun konstitütif olarak
eksprese edildiği ve mukoz membranlarda hızla indüklenerek intrasellüler ve
ekstrasellüler organizmaların büyümesini inhibe ettiği in vitro olarak gösterilmiştir
[7]. Önceleri, inflamatuvar hücrelerin IDO aracılığıyla hücre içi havuzda veya
mikroçevrede triptofanı tüketmesi ve enfekte hücrelerin ölmesi nedeniyle, IDO’nun
majör rolünün antimikrobiyal savunma mekanizmasına aracılık etmek olduğu
düşünülmekteydi [82].
IDO salgılayan hücrelerin, allojenik hücre ve dokuları immünolojik açıdan
koruması, IDO ekspresyonunun doğal bir immünosupresif mekanizma olduğunu
göstermektedir. İn vitro olarak insan makrofajlarının T-hücre çoğalmasını triptofan
katabolizması yoluyla inhibe etiğinin gösterildiği çalışmalardan elde edilen veriler
34
[83,84], IDO salgılayan hücreler için genel bir immün baskılayıcı role işaret
etmiştir. Bu deneylere dayanarak, IDO salgılayan hücrelerin T-hücre cevabını lokal
doku çevresinde triptofana erişimi kısıtlayarak baskıladığı ileri sürülmüştür.
Dendritik hücreler; antijeni alıp, işleyip, T hücrelerine sunarak adaptif immün
cevabı indüklemek veya baskılamak üzere özelleşmiş hücrelerdir. Yani dendritik
hücreler, normal, kanserli, enfekte hücrelerden, transplante dokular ve hamilelik
sırasında fetal dokulardan aldığı antijenleri T hücre cevabını ortaya çıkarmak için
sunan hücrelerdir. T hücre cevabı; enfekte ve sağlıklı hücreleri yıkmak (immünite),
veya korumak (tölerans) şeklinde ortaya çıkabilmektedir [82].
Triptofan metabolizmasının tölerans indüksiyonu ile ilgili olarak iki mekanizma ileri
sürülmüştür: Birincisi; triptofan yıkımına bağlı olarak lokal doku çevresinde
triptofanın azalması nedeniyle T hücre proliferasyonunun azalması, ikincisi; bu
yolakta IDO sonrası basamaklarda oluşan ürünlerin yani genel ifadeyle
kinüreninlerin effektör T hücre veya diğer hücrelerle doğrudan etkileşerek immün
reaktiviteyi baskılaması.
İnsan dendritik hücrelerinin, IDO eksprese ettiği ve in vitro olarak belirli kültür
şartlarında T-hücre çoğalmasını baskıladığı gösterilmiştir [85]. IDO ve kinürenin
yolağının devamındaki enzimler bir seri immünosüpresif triptofan metabolitleri
üretmektedir. Bu metabolitlerin bazıları in vitro T hücre proliferasyonunu
baskılamakta, T hücre apopitozuna neden olmakta ve doğal öldürücü hücrelerin
fonksiyonunu etkileyebilmektedir [11,86,87] (Şekil 2.7).
35
Şekil 2.7. IDO aracılı immün süpresyonun mekanizması [78]
Aktif T hücreleri, T hücre reseptör sinyalizasyonunu takip eden T-hücre siklusu
sürecinde serbest triptofan miktarına aşırı duyarlıdır. Aktif T hücrelerinin
proliferasyonu, serbest triptofana erişimleri sınırlandırılınca hücre siklusunun G1
fazında durdurulur [84]. Bu bilgiler doku mikroçevresinde triptofan ulaşılabilirliğinin,
antijen sunan hücreler (ASH)’e karşı oluşacak cevapta T hücrelerinin aktive ve
prolifiye olup olmayacağını belirleyen kritik bir faktör olduğunu göstermektedir. Bu
ilk olarak, IDO’nun T hücreleri üzerinde bazı etkilerinin in vitro olarak fazla triptofan
ilavesi ile tersine çevrilmesinin gözlenmesi sonucu ileri sürülmüştür. Yakın
zamanda, T hücrelerinin IDO tarafından yaratılan stres durumunu algılamasında
ve cevap verebilmesinde sinyal molekül olarak tanımlanan "stress-responsive
kinase general control nonderepressible-2" (GCN2) olarak adlandırılan sinyal
molekülü tanımlanmıştır [88]. GCN2’nin kinaz aktivitesi hücredeki boş t-RNA
miktarındaki artış ile tetiklenir. Bu yüzden IDO’nun triptofanı azaltmasında olduğu
gibi herhangi bir amino asitteki yetersizlik, GCN2 kinaz aktivitesini aktive eder ve
sinyal yolağını başlatır (Şekil 2.8). Bu, çoğu proteinin translasyonunun
baskılanması ile sonuçlanır fakat GCN2 tarafından verilen sinyale duyarlı genlerin
küçük alt gruplarının selektif artışına sebep olur. Bu GCN2 duyarlı genler her
hücre çeşidinde farklıdır ve bu sinyal geçiş yolunun tam olarak nasıl immün cevabı
düzenlediği hala araştırılmaktadır [3].
36
Şekil 2.8. IDO’nun LIP ve GCN 2 Aracılıklı Etki mekanizması, a; Boş t-RNA’lar
üzerinden etki mekanziması, b; LIP aktivasyonu [3]
T hücrelerde, triptofan açlığı GCN2 bağımlı stres yolakları aktive etmek suretiyle
hücre büyümesinin durmasına neden olur. Triptofan açlığı; GCN2 aracılığı ile
başlatma faktörü 2 alfa (eIF2α) fosforilasyonuna ve sonucunda translasyonun
durmasına neden olur. Ayrıca triptofan açlığına bağlı olarak, immün regülatuvar
transkripsiyon faktörü olarak bilinen NF-IL6 (CEBP-β olarak da bilinmektedir)’nın
ekspresyonu LAP izoformlarından LIP izoformu yönüne kayar. LIP, dimerizasyona
ve DNA bağlanmasına aracılık eden bZIP bölgesini kodlar fakat transaktivasyon
bölgesini içermez. NF-IL6/CEBP-β’nin doğal baskın inhibitörü olarak görev alır.
GCN2-eIF2α yolağı aktivasyonu sonucu gen düzenlenmesine karışarak oluşan LIP
indüksyonu, düzenleyici T lenfosit (Treg) fonksiyonunu ve immünosupresyonu
ilerletebilir [3] (Bkz. Şekil 2.8).
IDO ve bu yolaktaki diğer enzimler bir seri immünosupresif triptofan metaboliti
üretir. IDO kendi başına bulunmasa bile, kinürenin triptofan parçalanması
37
yolundaki IDO’dan sonraki enzimler kinürenin sağlanırsa
immünosupresif
metabolitleri
bazı
oluşturabilir.
Sıçanlarda
yapılan
çalışmada
triptofan
metabolitlerinin immünosupresif olduğu gösterilmiştir. Bu bileşiklerin, immünolojik
etkilerini hangi moleküler mekanizmayla ortaya çıkardıkları bilinmemektedir, ancak
yapılan bir çalışmada kinürenik asiti bağlayabilen bir reseptör tanımlamıştır. Bu
ailesi bilinmeyen G-protein bağlı reseptörün (GPR35) biyolojik fonksiyonu
bilinmemektedir, fakat ekspresyonu, IDO’nun salgılandığı bölgeler olarak bilinen
immün sistem ve sindirim sistemi hücrelerinde en yüksek seviyededir. Diğer
triptofan metabolitleri için böyle başka reseptörler olup olmadığı ve böyle
reseptörlerin biyolojik etkilerinin in vivo olarak ne olabileceği sorusu hala
cevaplanmamıştır [89].
Tümöre Karşı Gelişen Töleransda IDO’nun Rolü
Hem GCN2 yolağı hem metabolit yolağı fonksiyonunun sinerjik olarak IDO’nun
tam biyolojik etkisini yaratması muhtemel görünmektedir. GCN2-LIP yolağı tümör
hücrelerinde indüklenmiştir fakat patofizyolojik ilişkisi hala araştırılmaktadır.
Çoklu mekanizmalar tümör uyarımlı toleransa katkıda bulunmaktadır. Bunlar
tümörün kendi içinde veya tümörün aktığı lenf nodu gibi immün sistemin tümör
antijenini karşıladığı anahtar bölgelerde olabilir. Kombinasyon halinde, bu
tolerojenik mekanizmalar tümör antijenine cevabın başlamasını bloke eder, aktive
T hücrelerinin tümör hücrelerini öldürme yeteneğini inhibe eder ve Treg’lerin
baskılayıcı aktivitesini artırır. Elde edilen veriler, hem tümörde hem de tümörün
aktığı lenf nodunda IDO’nun bu proseslerin her birine katkıda bulunma potansiyeli
olduğunu göstermektedir [74,78] (Şekil 2.9).
Lenf Nodlarında İmmün Sistem Supresyonu
Birçok çalışma, doğrudan tümör hücreleri tarafından peptit sunulmasıyla değil,
tümörden türemiş peptitlerin konak ASH’leri tarafından sunulmasıyla naif,
dinlenme halindeki T hücrelerinin ilk olarak tümör antijenlerinin farkında olduğunu
göstermektedir [75,90]. Klasik olarak, dinlenme halindeki T hücrelerine antijen
sunumu, akımın olduğu lenf nodlarında olur [91]. Bu çalışmalar, lenf nodlarının
38
tolerans ve immünite arasındaki seçeneği belirlediğini vurgulamaktadır. Pek çok
tümör antijeninin tümörün aktığı lenf nodunda sunulmasıyla bu nodlar esas olarak
tümöre karşı immün cevabı etkileyecek şekilde konumlanır [92].
Tümörün aktığı insan ve fare lenf nodlarında IDO ekspresyonu olur. İnsanlarda,
IDO eksprese eden spesifik hücre tipi kesin olarak karakterize edilememiştir, fakat
çoğunlukla konak hücreleri olduğu nettir ve plazmasitoid morfolojiye sahiptirler
[93]. Bir araya getirildiğinde bu çalışmalar, tümör akan lenf nodlarında bulunan
IDO eksprese eden konak dendritik hücrelerinin,
tümörden türemiş antijenlere
karşı immün cevabın başlamasını baskıladığını ve bu yolla da, tümör kaynaklı
antijenlere sistemik tolerans oluşturulmasına katkıda bulunduğunu göstermektedir.
Şekil 2.9. Tümörlerde ve tümörü drene eden lenf nodlarında IDO’nun etkileri [78]
Tümör Mikro Çevresinde İmmün Sistem Supresyonu
IDO aktivitesinin olduğu ikinci bir potansiyel bölge tümörün kendi mikro çevresidir.
Uyttenhove ve arkadaşları çeşitli insan tümörlerinin IDO eksprese ettiğini
immünohistokimyasal olarak göstermiştir [94].
IDO, temel olarak tümör
hücrelerinden malignant değişimi içeren genetik değişikliklerin parçası olarak
39
konstitütif olarak eksprese edilebilir. Tümör hücreleri tarafından IDO ekspresyonu
immünospresif mikro çevre oluşturabilir. Alternatif olarak, IDO’nun pek çok tümör
hücre kültüründe IFN- ve diğer inflamatuvar medyatörlerce uyarılabileceği
bilinmektedir. Bu yüzden, IDO’nun, tümör hücrelerinden veya konak stroma
hücrelerinden, tümöre karşı konağın ilk cevabı olan inflamatuvar sitokinlere karşı
ikincil olarak salınmış olabileceği de düşünülmektedir [95].
Treg hücreler, tümöre
kazanılmış toleransta
anahtar bileşen
olarak rol
oynamaktadır. Artmış Treg aktivitesi tümör büyümesini kolaylaştırırken, Treg
azalması, etkili antitümör immün cevaba sebep olmaktadır [78]. IDO, Treg
hücrelerin
muhtemel
immünosupresif
etki
mekanizmasını
oluşturmaktadır.
Grohmann ve arkadaşları, Treg’lerin in vitro olarak fare DC’lerinde yüksek
seviyede fonksiyonel IDO ekspresyonunu başlattıklarını göstermiştir [96]. Bunun,
Treg hücreler üzerindeki sitostatik T lenfosit antijen 4 (CTLA4+) ’ün, dendritik
hücrelerdeki B7-1 ve B7-2’lere (sırasıyla CD80 ve CD86 olarak bilinen ve antijen
sunan hücreler üzerinde bulunan kostimülatör proteinler) bağlanması ile olduğu
öne sürülmüştür [78]. Bu da DC’lerde IDO ekspresyonunu ve fonksyonel enzimatik
aktiviteyi artıran bir sinyal oluşturur. CTLA4-B7-1 ve/veya B7-2 arası etkileşiminin
IDO’yu indüklediği insan monosit kaynaklı DC’lerde de gösterilmiştir [97]. Bu
nedenle, IDO, CTLA4+-Treg aracılı immünosupresyonda olası bir mekanizmadır
(Bkz. Şekil 2.9).
2.3. Neopterin Metabolizması
Neopterin
(6-D-eritrotrihidroksipropil-pterin)
düşük
molekül
uğramış
kendi
ağırlıklı
pteridin
yapısında bir moleküldür.
T
lenfositler
yabancı
veya
değişikliğe
öz
hücrelerimizle
karşılaştığında interferon- gibi lenfokin denilen farklı medyatörler üretmeye
başlarlar. Bir sonraki aşamada oluşan interferon insan monositlerini/makrofajlarını
neopterin üretmesi için uyarır [98]. Neopterin; guanozin trifosfattan, pteridin
biyosentezindeki anahtar enzim olan GTP Siklohidrolaz I (E.C.3.5.4.16) tarafından
sentezlenir. Böylece GTP Siklohidrolaz I, guanozin trifosfatı parçalar ve bir ara
ürün olarak 7,8-dihidroneopterin trifosfatı oluşturur (Şekil 2.10). Birçok hücrede
40
aktif olan GTP Siklohidrolaz I enzimi H4B (Tetrahidrobiopterin) sentezine
yönelirken, 6-Pürivoil tetrahidropterin sentaz enziminin monosit, makrofaj ve
dendritik hücrelerde yetersiz olması nedeniyle, bu hücrelerde neopterin sentezine
yönelmektedir.
dihidroneopterin
GTP-Siklohidrolaz
trifosfat,
I
fosfatazlarla
enzim
aktivitesi
dihidroneopterine
sonucu
ve
oluşan
oksidasyonla
neopterine dönüşmektedir [99].
Hücresel immün cevap sırasında aktif T lenfositin Th1 (Yardımcı T hücre Tip 1) alt
tipi IFN- salınımı yapar. Bu da insan makrofaj ve dendritik hücrelerinde GTPsiklohidrolaz enzimini neopterin üretmek üzere uyarır [100]. Tümör nekroz faktör
neopterin yapımını doğrudan uyaramaz. Ancak IFN-’yı uyarımı sonucu eş
zamanlı olarak neopterin salınımını uyarır [101]. Neopterin düzeyi, IFN-
tarafından aktif hale getirilen monosit ve makrofajların aktivasyon derecesinin
göstergesi olarak kabul edilmektedir. IFN- başlıca aktif T lenfositlerden
salınmaktadır ve neopterin yapımını uyarır. Bu yüzden T lenfositlerin aktivasyon
derecesi (özellikle Th1:interferon ve interlökin-2 üretiminden sorumludur) neopterin
üretimi için çok büyük bir öneme sahiptir [102].
Serum ve idrar gibi vücut sıvılarında artmış neopterin konsantrasyonu hücresel
immün reaksiyon ile ilişkili hastalıklarla bağlantılıdır [103]. Örneğin HIV
enfeksiyonunu içeren viral enfeksiyonlar, parazitler, otoimmün hastalıklar,
romatizmal
hastalıklar,
organ
transplantasyonu
sonucu
tepkimeleri ve malignant hastalıklar bu kapsamda sayılabilir.
oluşan
reddetme
41
Şekil 2.10. Neopterin sentezi
2.4. DNA Metilasyonu
Nükleotid sıralamasında değişiklik olmamasına rağmen aktarılabilir olan DNA ve
kromatindeki potansiyel tersinir düzenlemelere epigenetik değişiklikler adı
verilmektedir.
Epigenetik
değişikliklerin
en
önemli
özelliği,
DNA
dizinini
değiştirmemesidir. Buna rağmen genlerin promotor bölgelerinde neden olduğu
düzenleme ile, ilgili genin transkripsiyonunda nicel değişikliklere neden olmaktadır.
Bu, ilişkili genin transkripsiyonunu baskılayabilir veya serbestleştirebilir [104].
Epigenetik düzenlemeler, sekansın değişime uğramamış olması nedeni ile
dinamiktir. Diğer bir deyişle sekansa ait mutasyonlar gibi kalıcı değildir. Hücrenin
ihtiyacına göre, artmış olan transkripsiyon yeri geldiğinde susturulabilir. Bu sayede
genetik kontrolün anlık ihtiyaçları da sağlanabilmektedir [105]. Epigenetik
42
düzenlemenin bir başka önemli özelliği, oluşan değişikliklerin aktarılabilir olmasıdır
[106].
Epigenetik
düzenlenmenin,
DNA
CpG
adacıklarının
metilasyonu,
histon
modifikasyonu ve nükleozomal düzenlenme olmak üzere, üç mutasyonel etkileşim
olayını içerdiği bilinmektedir [107]. DNA metilasyonu memeli hücrelerindeki gen
ifadesinin kontrolünde önemli rol oynayan epigenetik bir modifikasyondur.
Metilasyon; DNA metiltransferaz enzimlerinin aracılığı ile sitozinin 5 numaralı
karbonundaki hidrojen iyonunun yerine metil grubu geçmesi ile meydana gelen,
metil vericisi olarak S-adenozilmetiyoninin kullanıldığı bir reaksiyondur [14]. Metil
transferazlar, S-adenosil-metiyonin (SAM)’ den bir metil gubunun sitozin
rezidülerine transferini katalizlemekte ve böylelikle sitozin, 5-metilsitozin haline
gelmektedir (Şekil 2.11)
Şekil 2.11. Sitozinin metillenmesi
Memeli hücrelerinde bu metilasyon; CpG dinükleotitini oluşturan ve guanin (G)
rezidüsü ile bağ yapmış sitozin (C) rezidüleri ile sınırlı bulunmaktadır. Memeli
hücrelerinde, CpG adacıkları olarak bilinen bu CpG dinükleotitleri, kısa genomik
sekanslarda bağıl olarak çok daha yüksek oranda bulunabilmektedir. CpG
adacıkları 0.5 ile 5 kb ölçülerinde ve en az %55 G:C içeriğine sahip bölümlerdir.
CpG adacıkları memeli genlerinin yaklaşık olarak yarısı ile ilişkilidir ve çoğunlukla
genlerin promotor veya ilk ekzon bölgelerinde bulunmaktadırlar [108]. CpG
adacıkları genellikle normal yetişkin sağlıklı dokularda metillenmemiş iken,
kanserde
değişen
oranlarda
metillenebilmektedir
[109].
Gen
promotor
bölgelerindeki CpG adacıklarının metilasyonu genellikle gen transkripsiyonunu
durduran gen susturulması ile ilişkili bir olaydır [110]. Tümörogenezin erken
43
safhasında metilasyona uğrayan genler, bireylerin artmış malignite gelişme riskini
ölçmeye veya erken malignite teşhisine yarayan potansiyel belirteçler olarak
değerlendirilebilmektedirler
muhtemel
rolü
uzun
[111].
Onkogenezdeki
yıllardan
DNA
metilasyonunun
beri tartışılmaktadır. Son yıllarda yapılan
birçok çalışmada DNA metilasyonunun kanser oluşumunda önemli bir role sahip
olduğu gösterilmiştir. Epigenetik kalıtım bir hücre neslinden diğerine gen etkinliği
hallerinin kararlı olarak çoğalmasını sağlayan temel mekanizmalar olan DNA
metillenmesini, histon modifikasyonlarını ve RNA ortamlı susturmayı kapsar.
Farklı genlerde tümör spesifik metilasyon değişimleri tanımlanmıştır [112]. DNA
metilasyonu, aynı zamanda hücresel fonksiyonlarda embriyonik gelişim, gen
regülasyonu,
ekspresyonunun
modifikasyonunda
hipometilasyon;
aktivasyonuna
görev
kromozom
neden
X
alır.
kromozomu
inaktivasyonu
Epigenetik
modifikasyonlardan
instabilitesi,
mobil
olurken, hipermetilasyon,
DNA
tümör
ve
ve
supresör
kromatin
global
onkogen
genlerin
promotör bölgelerinin transkripsiyonunu baskılar [113].
Özellikle son 10 yılda birçok multifaktöryel-multijenik hastalığın etiyolojisinde
epigenetik regülasyon bozukluğunun rol oynadığının konu edildiği birçok derleme
ve hipotez yayınlanmıştır. Güvenilir ve tekrarlanabilir kanıtları halen eksik olmakla
birlikte günümüze kadar edinilen veriler bunun olabileceğini kuvvetle destekler
niteliktedir.
Kanserde, transkripsiyon başlangıç bölgesindeki normal olmayan metilasyon,
tümör supresör genlerin ifadesini baskılayabilir, DNA onarıcı genleri baskılayabilir,
kromozom kararsızlığına sebep olabilir ya da onkogenlerin aktivasyonunu
sağlayabilir [114]. (Şekil 2.12).
44
Şekil 2.12. Tümör gelişimde artmış CpG adası ve azalmış global DNA
metilasyonunun olası etkileri [114]
Bu anormal metillenmiş genleri içeren serbest DNA’lar veya hücreler luminal sıvıya
ve kana salınmakta böylece kanserin erken teşhis edilmesine veya kanser gelişme
riski yüksek bireylerin tanımlanabilmesine olanak sağlamaktadır [106]. Hem belirli
özel bölgelerdeki hem de genel genomik düzeydeki DNA metilasyon kalıbındaki
değişiklikler pek çok farklı kanser çeşidi ile ilişkili bulunmuştur [115]. Bu farklılıklar
tümör supresör genlerin hipermetilasyonunu, onkogenlerin hipometilasyonunu ve
doku düzeyinde düşük genel metilasyon oranlarını içermektedir. Son yıllarda DNA
metilasyon değişiklikleri, sirküle eden tümör DNA’sının göstergesi olarak plazmada
da gözlenmeye başlanmıştır [116].
45
3. GEREÇ ve YÖNTEMLER
3.1. Kullanılan Kimyasal Maddeler
L-Kinürenin ................................................................................................... (Sigma)
L-Triptofan ........................................................................................ (Sigma-Aldrich)
Asetik Asit..................................................................................................... (Merck)
Perklorik Asit ................................................................................................ (Merck)
Metanol (HPLC grade).................................................................................. (Merck)
Asetonitril (HPLC grade)............................................................................... (Merck)
Sodyum Hidroksit ............................................................................. (Sigma-Aldrich)
Perklorik Asit ................................................................................................ (Merck)
Tri[hidroksi metil] amino metan (Tris) ............................................................ (Fluka)
Etilen diamin tetra asetik asit (EDTA) ........................................................... (Sigma)
Neopterin ELISA kit (Lot No: MNPK 1305) ..................................................... (DRG)
DNA izolasyon kiti (FitAmpTM Plasma/Serum DNA Isolation Kit,
Lot No:206543) …………………… ......................................................... (Epigentek)
Serum IDO ELISA Kiti (Human Indolamine 2,3-Dioxygenase ELISA Kit Lot No:
S11060485) …………………… ................................................................. (Cusabio)
Serum IFN- ELISA Kiti (Lot No: 951016207) …………………… .(Boster Biological)
DNA metilasyon kiti (MethyFlashTM methylated DNA Quantification Kit,
Lot No:208216) ………… ....................................................................... (Epigentek)
Tris EDTA Tampon ..…………………………….…………………………….....(Sigma)
Ultra Saf Su………..……………………………………...…………….……….(Milipore)
3.2. Kullanılan Araç ve Gereçler
Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi (HPLC) ...................................Hewlett Packard
UV Dedektör ....................................................................................Hewlett Packard
Analitik Kolon ........................................................................... Develosil ODS-MG-5
Guard Kolon ............................................................................ Develosil ODS-MG-5
Hassas Terazi ..................................................................................... AND GR-200
Vorteks ...........................................................................................................Firlabo
pH metre.............................................................................................. WTW-İnoLab
46
Magnetik Karıştırıcı....................................................................................... MK 318
Ultrasonik Banyo .......................................................................... Bandelin Sonorex
Yüksek Devirli Soğutmalı Santrifüj................................................... Jouan MR 1822
Derin Dondurucu ............................................................................................. Jouan
Otomatik Pipetler ...................................................................................... Eppendorf
0.45 μm Membran Filtre .............................................................................. Millipore
Vial ................................................................................................................ Waters
İnsert ............................................................................................................. Waters
Çalkalayıcılı Su Banyosu ........................................................................... GFL 1083
Elisa Okuyucu ............................................................................................ Versimax
Nanodrop Spektrofotometre ....................................................................... ND 1000
Ultra saf Su Cihazı...................................................................................... Millipore
3.3. Çalışmaya Katılan Hasta ve Kontrol Gruplarının Özellikleri
3.3.1. Hasta grubu
Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Medikal
Onkoloji ve Genel Cerrahi Anabilim dallarında meme kanseri tanısı almış, hiçbir
ilaç kullanmamış 51 kadın hastadan oluşturulmuştur (Çizelge 3.1).
3.3.2.Kontrol grubu
Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Medikal
Onkoloji servisinden yaş bakımından uygunluk gösteren 28 sağlıklı kadın
gönüllüden oluşturulmuştur (Çizelge 3.1).
Çalışma için Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan
onay alınmıştır (Karar No:148).
47
3.4. Kan Örneklerinin Toplanması ve Saklanması
Hasta ve kontrol grubunu oluşturan bireylerden 12 saat açlık sonrası sabah alınan
kan örnekleri serum elde edilmek üzere 1000ₓg’de 20 dk. santrifüj edildi. Ayrılan
serumlar -800C’de analiz süresince saklandı.
Çizelge 3.1. Hasta ve Kontrol Grubunun Demogragik Özellikleri (Sayısal değerler
ortalama±standart sapma ve gruplardaki kişi sayısı olarak verilmiştir)
HASTA GRUBU
KONTROL GRUBU
Total
Non-metastatik
Metastatik
Kontrol
(n=51)
(n=24)
(n=27)
(n=28)
Yaş (Yıl)
55,25±11,74
57,25±10,84
53,48±12,43
54,39±14,17
Aile Öyküsü
28
15
13
Sigara Kullanan
16
9
7
ER Pozitif
36
15
21
-
PR Pozitif
29
12
17
-
HER-2R Pozitif
21
9
12
-
0
-
-
-
-
I
3
3
-
-
II
17
17
-
-
III
4
4
-
-
IV
27
-
27
-
1
6
3
3
-
2
24
9
15
-
3
21
12
9
-
Tümör Evresi
Tümör Derecesi
48
3.5. Kinürenin ve Triptofan Tayini
Serum kinürenin ve triptofan düzeylerinin tayini Zhang ve arkadaşları tarafından
geliştirilen metoda göre UV dedektörlü-yüksek basınçlı sıvı kromatografisi (HPLC)
ile yapılmıştır [117].
3.5.1. Kromatografik koşullar
Kolon
: ODS kolon, 5 µm, 150x4.6 ID
Mobil Faz
: Asetat Tamponu (15mmol/l; pH:4,0): Asetonitril (95:5)
Akış Hızı
: 0,8 mL/dk
Elüsyon
: İzokratik
Enjeksiyon Hacmi
: 20 μL
Dedektör UV λ
: 360 nm (Kinürenin için)
278 nm (Triptofan için)
Alıkonma süresi(Rt)
: 5,14 dk. (Kinürenin için)
8,45 dk. (Triptofan için)
3.5.2. Standart örneklerinin hazırlanması
Mobil fazda 0,5-20 μmol/L konsantrasyon aralığında kinürenin ve 0,5-60 μmol/L
konsantrasyon aralığında triptofan standart çözeltileri hazırlandı. Bu standart
çözeltilerden 100 μL alınarak üzerine 13 μL %40’lık perklorik asit çözeltisi ilave
edildi. 15 000xg’de 10 dak. santrifüjlendikten sonra süpernatan HPLC sistemine
enjekte edildi.
Kinürenin standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanlarından (Çizelge
3.2) hareketle kinürenin standart kalibrasyon grafiği çizildi (Şekil 3.1). Kinürenin
standartına ait kromatogram örneği Şekil 3.2’de verilmiştir.
49
Triptofan standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanlarından (Çizelge 3.3)
hareketle triptofan standart kalibrasyon grafiği çizildi (Şekil 3.3). Triptofan
standartına ait kromatogram örneği Şekil 3.4’de verilmiştir.
Çizelge 3.2. Kinürenin standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanları
Standart Kinürenin Konsantrasyonu (μM)
Pik alanı
0,5
11048,5
1
21803
4
72409,5
6
110422
8
145681
10
184112
20
371953
400000
350000
Pik Alanı
300000
250000
200000
y = 18478x + 395,37
R² = 0,9997
150000
100000
50000
0
0
5
10
15
20
Kinürenin Konsantrasyonu (µM)
Şekil 3.1. Kinürenin standart kalibrasyon grafiği
25
50
Şekil 3.2. Kinürenin standardına ait kromatogram
Çizelge 3.3. Triptofan standart konsantrasyonlarına karşılık gelen pik alanları
Standart Triptofan Konsantrasyonu (μM)
Pik alanı
2,5
72216,5
5
141637
20
590475
30
867582
40
1119513
50
1429449
60
1735764
51
2100000
1800000
Pik Alanı
1500000
1200000
900000
y = 28661x + 1365,5
R² = 0,9994
600000
300000
0
0
20
40
60
Triptofan Konsantrasyonu (µM)
80
Şekil 3.3. Triptofan standart kalibrasyon grafiği
Şekil 3.4. Triptofan standardına ait kromatogram
3.5.3. Serum örneklerinin hazırlanması
100 μL serum üzerine proteinleri çöktürmek amacıyla 13 μL %40’lık perklorik asit
çözeltisi ilave edilerek vortekslendi. 15 000ₓg’de 10 dak. santrifüjlendikten sonra
ayrılan süpernatan HPLC sistemine enjekte edildi. Serum kromatogram örnekleri
Şekil 3.5 ve Şekil 3.6’da verilmiştir.
52
Şekil 3.5. Serum örneğine ait kinürenin kromatogramı
Şekil 3.6. Serum örneğine ait triptofan kromatogramı
3.6. Serum İndolamin 2,3-dioksijenaz (IDO) Miktar Tayini
Serum indolamin 2,3-dioksijenaz, CUSABIO Human indolamin 2,3-dioksijenaz
ELISA Kiti (Lot No: S11060485) kullanılarak tayin edilmiştir. IDO standart
konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans değerleri Çizelge 3.4‘de, kalibrasyon
grafiği Şekil 3.7’de verilmiştir. Serum IDO konsantrasyonları, 4-parametreli
regresyon analizi ile elde edilen kalibrasyon grafiğinden hareketle hesaplanmıştır.
53
Çizelge 3.4. Serum IDO konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans değerleri
Standart IDO konsantrasyonu(ng/ml)
Absorbans
0,78
0,058
1,56
0,185
3,12
0,257
6,25
0,581
12,5
1,046
25
1,259
Şekil 3.7. Serum IDO standart kalibrasyon grafiği
3.7. Serum Neopterin Tayini
Serum neopterin düzeyleri DRG Neopterin ELISA kiti ( EIA-Lot No: MNPK1305)
kullanılarak tayin edildi. Neopterin standart konsantrasyonlarına karşı gelen %
bağlanma değerleri Çizelge 3.5.’de, kalibrasyon grafiği Şekil 3.8’de verilmiştir.
Serum neopterin konsantrasyonları, kalibrasyon grafiğinden elde edilen denklem
kullanılarak hesaplanmıştır.
54
Çizelge 3.5. Neopterin standart konsantrasyonlarına karşılık gelen % bağlanma
değerleri
Standart Neopterin Konsantrasyonu (ng/mL)
% Bağlanma
0,5
72,76
1,5
52,98
3
42,62
6
30,38
12
25,09
24
25,09
100
15,20
80
70
% Bağlanma
60
50
40
y = -10,66ln(x) + 57,33
R² = 0,9072
30
20
10
0
0
20
40
60
80
100
Neopterin Konsantrasyonu (ng/mL)
120
Şekil 3.8. Neopterin standart kalibrasyon grafiği
3.9. Serum IFN- Tayini
Serum IFN- düzeyleri, Boster Biological IFN- ELISA kiti ( EIA-Lot No:
951016207) kullanılarak tayin edildi. IFN- standart konsantrasyonlarına karşı
gelen absorbans değerleri Çizelge 3.6.’da, kalibrasyon grafiği Şekil 3.9’da
verilmiştir. Serum IFN- konsantrasyonları, kalibrasyon grafiğinden elde edilen
denklem kullanılarak hesaplanmıştır.
55
Çizelge 3.6. Serum IFN- konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans değerleri
Standart IFN- Konsantrasyonu (pg/mL)
Absorbans
15,6
0,039
31,2
0,022
62,5
0,124
125
0,173
250
0,389
500
0,789
1000
1,414
1,6
1,4
1,2
Absorbans
1
0,8
0,6
y = 0,0014x + 0,0168
R² = 0,9956
0,4
0,2
0
0
200
400
600
IFN- Konsantrasyonu (pg/mL)
Şekil 3.9. IFN- standart kalibrasyon grafiği
800
1000
56
3.9. Serum Metillenmiş DNA Miktar Tayini
3.9.1. DNA izolasyonu
Hasta Serumlarından DNA izolasyonu FitAmpTM Plasma/Serum DNA izolasyon
çözeltileri (Epigentek) kullanılarak yapılmıştır. DNA izolasyon prosedürü Şekil
3.10’da verilmiştir.
Eppendorflara alınan serum örneği üzerine 500 µL DNA izolasyon tamponu ve 20
µL sindirim çözeltisi ilave edilip vortekslendikten sonra 65 ºC’de 10 dk. İnkübe
edildi. 500µl’lik porsiyonlar halinde 2 mL’lik toplama tüplerine yerleştirilen spin
kolonlara aktarılarak 12 000 rpm’de 30 sn. santrifüj edildi. Toplama tüpündeki
kısım atılarak spin kolondaki örnek üzerine 300 µL %70’lik etanol ilave edilip
12 000 rpm’de 20 sn. santrifüj edildi. Süzüntü atıldıktan sonra spin kolondaki örnek
iki defa 200 µL % 90 etanol ileve edilerek 12 000 rpm’de ilkinde 20 sn. ikincisinde
40 sn. santrifüj edildi.
Spin kolon yeni bir viale alınarak 18 µL DNA elüsyon
çözeltisi ilave edilip 12 000 rpm’de 20 sn. santrifüj edilerek DNA elüsyonu
sağlandı. Elde edilen DNA örneklerinde nanodrop spektrofotometre kullanılarak
DNA miktar tayini yapıldı.
Şekil 3.10. DNA izolasyon şeması
3.9.2. Metillenmiş DNA miktar tayini
Global DNA metilasyon düzeyi MethylFlashTM Methylated DNA tayin kiti
(Epigentek) kullanılarak yapılmıştır. DNA metilasyon tayin prosedürü Şekil 3.11’de
57
verilmiştir.
Yöntem,
DNA
metilasyon
düzeylerinin
5-metil
sitozin
(5-mC)
düzeylerinin belirlenmesi esasına dayanmaktadır.
Şekil 3.11. Metillenmiş DNA ölçüm şeması
Pozitif kontrol olarak alınan 10 ng/µL’lik DNA, Tris EDTA tamponu ( pH:8.0) ile
Çizelge 3.7’de verilen konsantrasyonlarda olacak şekilde seyreltildi. Elde edilen
pozitif kontrol örnekleri, negatif kontrol örneği ve izole edilen DNA örnekleri Şekil
3.11’de verilen prosedüre uygun olarak işleme tabii tutularak 450 nm’de absorbans
değerleri ölçüldü. Pozitif kontrol konsantrasyonları için elde edilen absorbans
değerleri ile çizilen kalibrasyon grafiği (Şekil 3.12) eğimi kullanılarak, izole edilen
DNA örneklerindeki 5-mC yüzdesi Eşitlik 1 ve Eşitlik 2’de verilen formüller ile
hesaplandı.
58
Çizelge 3.7. Standart DNA konsantrasyonlarına karşılık gelen absorbans değerleri
Konsantrasyon (ng/mL)
Absorbans
0,5
0,4735
2
0,6155
5
0,841
10
1,1145
1,2
1
Absorbans
0,8
0,6
y = 0,0664x + 0,4707
R² = 0,9875
0,4
0,2
0
0
2
4
6
8
DNA Konsantrasyonu (ng/mL)
Şekil 3.12. Pozitif kontrol DNA kalibrasyon grafiği
10
12
59
3.10. Tümör Dokusunda HER2, ER, PR Tayini
Dr. Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji Eğitim Araştırma Hastanesi’nde ameliyat
sonrası alınan formalin fiske parafin takipli tümör dokularında HER2, ER, PR’leri
yine aynı hastanede immünohistokimyasal olarak tayin edilmiştir. Her üç reseptör
de tam otomatik immünohistokimya cihazı Ventana Benchmark XT ile Ultraview
dab detection kiti kullanılarak SISH (Silver in situ hibridizasyon) yöntemi ile tayin
edilmiştir. Görüntüleme Ventana görüntü analiz sistemi (VIAS) ile yapılmıştır [118].
3.11. İstatistiksel Değerlendirme
Çalışma sonucu elde edilen veriler; ortalaması±standart sapma (ortalama±SS),
medyan değerleri ile 25. ve 75. yüzdelik değer aralıkları (inter quartile range, IQR)
olarak ifade edilmiştir. Verilere, Kolmogorov-Smirnov testi uygulanarak ölçülen
parametreler bakımından normal dağılım gösterip göstermediği değerlendirilmiştir.
Normal dağılım gösteren gruplarda iki parametrenin karşılaştırılmasında Student t
testi, normal dağılım göstermeyen gruplarda iki parametrenin karşılaştırılmasında
Mann-Whitney U testi uygulanmıştır. Parametreler arasındaki korelasyon Pearson
ve Spearman Rho Korelasyon analiziyle değerlendirilmiştir. Sonuçlar %95 güven
aralığında,
anlamlılık
p<0,05
düzeyinde
değerlendirilmiştir.
değerlendirme, SPSS 15.0 istatistik paket programı ile yapılmıştır.
İstatistiksel
60
61
4. BULGULAR
Tez kapsamında çalışma grubu; Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Medikal Onkoloji ve Genel Cerrahi Anabilim dallarında meme
kanseri tanısı almış, tedaviye başlanmamış yaş ortalaması 55,2±11,7 olan 51
kadın hasta (Hasta grubu) ve yaş ortalaması 54,4±14,2 olan 28 sağlıklı bireyden
(kontrol grubu) oluşturulmuştur. Hastanın, yaşı, menapoz durumu, tümör evresi ve
derecesi, hormon reseptör (ER, PR) ve HER-2 özellikleri kaydedilmiştir. Hastaların
16’sı (%31) sigara kullanırken,
28’inde (%54) ailede meme kanseri öyküsü
mevcuttu. Tanı anında, hastaların 27’si (% 53) Evre IV metastatik meme kanseri
tanısı alırken, immünohistokimyasal değerlendirmede; hastaların 36’sı (%70)
östrojen reseptör pozitif, 29’u (%57) progesteron reseptör pozitif ve 21’i (%41)
HER-2 pozitif olarak belirlendi (Bkz. Çizelge 3.1).
Hasta ve kontrol grubunda, serum IDO enzim düzeyi ölçüldü ve enzim aktivitesini
belirlemek amacıyla serum triptofan, kinürenin düzeyleri tayin edilip, enzim
aktivitesinin göstergesi olarak kinürenin/triptofan (Kyn/Trp) oranları hesaplandı.
Ayrıca, hasta ve kontrol grubunda neopterin, IFN- ve DNA metilasyon düzeyleri
tayin edildi.
Hasta ve kontrol grubu arasında yapılan değerlendirmede; hasta grubunda
triptofan ve kinürenin konsantrasyonları kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (sırasıyla p=0,0001; p=0.05), IDO enzim düzeyleri hasta
grubunda kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşük bulunurken (p= 0,001),
IDO enzim aktivitesinin göstergesi olarak Kyn/Trp oranı hasta grubunda kontrol
grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p=
0.027). Neopterin ve IFN- düzeyleri bakımından hasta ve kontrol grubu arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmezken (p>0,05), global DNA
metilasyon düzeyleri anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur (p=0,002) (Çizelge 4.1)
(Şekil 4.1, Şekil 4.2).
62
Çizelge 4.1. Hasta ve kontrol gruplarında ölçülen parametrelerin ortalama, medyan
ve IQR değerleri
Hasta grubu
(n=51)
Kontrol Grubu
(n=28)
Parametreler
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
P
Kinürenin (µmol/L)
2,55±1,01
2,26
(1,95-2,86)
1,84±0,33
1,87
(1,65-2,03)
0,0001
Triptofan (µmol/L)
38,30±8,15
37,97
(32,43-44,44)
34,00±9,42
34,34
(26,84-39,33)
0,05
Kyn/Trpx103
69,3±27,8
63,7
(50,3-85,7)
58,5±22,1
52,3
(45,4-61,9)
0,027
IDO (ng/mL)
3,78±2,66
3,18
(2,00-4,58)
5,97±4,26
4,79
(4,09-6,48)
0,001
Neopterin (ng/mL)
2,29±1,54
2,18
(1,33-3,03)
2,11±1,72
1,56
(1,04-2,59)
0,219
IFN- (pg/mL)
704,93±534,95
522,50
(377,00-834,25)
618,76±320,96
512,00
(364,50-881,50)
0,755
DNA Metilasyon (% 5-mC)
1,26±0,64
1,14
(0,67-1,58)
3,56±2,99
3,25
(0,51-6,24)
0,002
63
p = 0 ,0 5
T r ip t o f a n ( µ m o l/ l )
4
3
2
1
0
K
o
n
tr
o
ru
20
10
0
u
H
a
s
ta
G
ru
ID O ( n g /m l )
3
n
l
G
b
u
p = 0 ,0 0 1
50
10
5
K
o
n
o
u
b
b
ru
ru
G
G
G
u
l
l
b
o
tr
ru
ta
G
u
s
ta
b
a
a
s
ru
u
0
0
H
K y n /T r p x 1 0
o
o
tr
ru
p = 0 ,0 2 7
100
H
u
K
15
150
b
tr
s
l
G
b
30
n
a
ru
u
40
o
H
ta
G
b
50
K
K in ü r e n in (µ m o l/l)
p = 0 ,0 0 0 1
Şekil 4.1. Total hasta grubu ve kontrol grubunda ortalama kinürenin, triptofan,
Kyn/Trp oranı ve IDO enzim düzeylerinin karşılaştırılması
N e o p t e r in ( n g /m l)
64
5
4
3
2
1
0
a
s
G
b
u
K
o
n
t
ro
l
G
ru
b
u
p = 0 ,0 0 2
8
6
4
2
ru
ru
b
b
u
u
0
n
o
K
H
a
s
tr
o
ta
l
G
G
D N A M e t ila s y o n u ( % 5 - m C )
H
ta
ru
Şekil 4.2. Total hasta grubu ve kontrol grubunda ortalama neopterin, IFN- ve DNA
metilasyon düzeylerinin karşılaştırılması
65
Hasta grubu, metastaz durumuna göre metastazı olan hastalar (metastatik hasta
grubu) ve metastazı olmayan hastalar (non-metastatik hasta grubu) olarak iki
grubu ayrılıp ölçülen parametreler yönünden değerlendirildiğinde;
Metastazı olmayan hasta grubunda metastazı olan hasta grubuna kıyasla triptofan
düzeyleri bakımından anlamlı bir farklılık gözlenmezken (p=0,206), kinürenin
düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p=0,007), IDO enzim düzeyi
anlamlı bir farklılık göstermezken (p=0,072), enzim aktivitesinin göstergesi olan
Kyn/Trp oranı anlamlı derecede yüksek (p=0.017) bulunmuştur. Metastazı olan ve
metastazı olmayan hasta grupları arasında neopterin (p=0,103), ve DNA
metilasyon düzeyleri (p=0,719)bakımından anlamlı bir farklılık gözlenmezken, IFN düzeyleri metastazı olan hastalarda metastazı olmayan hastalara kıyasla anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur (p=0,005) (Çizelge 4.2) (Şekil 4.3, Şekil 4.4).
Metastatik ve non-metastatik hasta grupları kontrol grubu ile karşılaştırıldığında;
metastazı olan hastalarda kinürenin (2,24±0,82 µmol/L) ve triptofan (39,37±9,56
µmol/l) düzeyleri kontrol grubu kinürenin (1,84±0,33 µmol/L) ve triptofan
(34,00±9,42 µmol/L) düzeylerine kıyasla anlamlı derecede yüksek (sırasıyla
p=0,047, p=0,037) bulunmuştur. Metastatik hasta grubunda Kyn/trp oranı
(60,8±24,7) kontrole kıyasla (58,5±22,1) anlamlı bir farklılık göstermezken
(p=0,724), IDO enzim düzeyleri daha düşük bulunmuştur (metastatik hasta için
2,66±1,24; kontrol grubu için 5,97±4,26) (p=0,0001). Metastatik hasta grubunda
neopterin
(1,88±1,07
ng/mL)
ve
IFN-
düzeyleri
(903,17±602,18
pg/mL)
bakımından kontrol grubuna kıyasla (sırasıyla 2,11±1,72 ng/mL; 618,76±320,96
pg/mL) anlamlı bir farklılık gözlenmezken, DNA metilasyon düzeyleri metastatik
hasta grubunda (1,31±0,69 %5-mC) kontrol grubuna kıyasla (3,56±2,99 %5-mC)
anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p=0,0001). Metastazı olmayan hasta
grubunda kontrole kıyasla tritofan düzeyleri bakımından anlamlı bir farklılık
gözlenmezken (p=0,219), kinürenin düzeyleri metastatik olmayan hasta grubunda
(2,89±1,09 µmol/L) kontrol grubuna kıyasla (1,84±0,33 µmol/L) anlamlı derecede
yüksek bulunmuştur (p=0,0001). Non-metastatik hasta Kyn/Trp oranı (78,8±28,5)
kontrol grubuna kıyasla (58,5±22,1) anlamlı derecede yüksek gözlenirken, IDO
enzim düzeylerinde (p=0,079) ve IFN- düzeylerinde (p=0,251) anlamlı bir farklılık
gözlenmemiştir. Non-metastatik hasta grubu neopterin düzeyleri (2,77±1,86
66
ng/mL) kontrole kıyasla (2,11±1,72 ng/mL) anlamlı derecede yüksek (p=0,047),
DNA metilasyon düzeyleri ise (sırasıyla 1,20±0,59; 3,56±2,99 %5-mC) anlamlı
derecede düşük bulunmuştur (p=0,0001) (Şekil 4.3, Şekil 4.4).
Hasta ve kontrol gruplarında ölçülen parametreler arasındaki korelasyonlar
incelendiğinde;
Total hasta grubunda kinürenin (r=0,451, p=0,001), Kyn/Trp oranı (r=0,516,
p=0,0001) ve DNA metilasyon düzeyleri (r=0,344, p=0,016) ile neopterin arasında
anlamlı pozitif korelasyonlar gözlenmiştir. Kontrol grubunda ise Kyn/Trp oranı ile
IDO enzim düzeyi (r=0,537, p=0,006), neopterin (r=0,534, p=0,003) ve IFN-
(r=0,427, p=0,033) düzeyleri arasında anlamlı pozitif korelasyonlar gözlenmiştir.
Ayrıca kontrol grubunda IFN- düzeyleri ile triptofan düzeyleri arasında negatif (p=0,454, p=0,023) korelasyonlar gözlenmiştir.
Ölçülen parametreler arasındaki korelasyonlar hastalar metastatik ve nonmetastatik oluşuna göre ayrılıp değerlendirildiğinde; IDO enzim aktivitesinin
göstergesi olan Kyn/Trp oranı ile neopterin arasında, metastazı olan hastalarda
(r=0,386, p=0,047) ve metastazı olmayan hastalarda (r=0,497, p=0,013) anlamlı
pozitif korelasyonlar gözlenmiştir. IDO enzim düzeyleri ile Kyn/Trp oranı arasında
metastatik
ve
non-metastatik
hasta
gruplarında
anlamlı
bir
korelasyon
gözlenmemiştir. Metastazı olmayan hastalarda, neopterin düzeyleri kinürenin
düzeyleri ile (r=0,483, p=0,017) ve DNA metilasyon düzeyleri ile (r=0,497,
p=0,013) pozitif korelasyon göstermiştir.
67
Çizelge 4.2.Metastatik ve non-metastatik hasta gruplarında ölçülen parametrelerin
ortalama, medyan ve IQR değerleri
Metastatik Hasta
Grubu
(n=27)
Non-Metastatik
Hasta Grubu
(n=24)
Parametreler
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
p
Kinürenin (µmol/L)
2,24±0,82
2,08
(1,68-2,55)
2,89±1,09
2,41
(2,19-3,49)
0,007
Triptofan (µmol/L)
39,37±9,56
40,26
(33,97-45,01)
37,10±6,17
37,39
(32,25-42,81)
0,206
Kyn/Trpx103
60,8±24,7
57,3
(40,9-81,5)
78,8±28,5
67,6
(58,9-90,1)
0,017
IDO (ng/mL)
2,66±1,24
2,73
(1,85-3,51)
4,63±3,14
3,85
(2,20-5,88)
0,072
Neopterin (ng/mL)
1,88±1,07
1,75
(1,08-2,93)
2,77±1,86
2,26
(1,53-3,21)
0,103
IFN- (pg/mL)
903,17±602,18
698,00
(510,00-1069,00)
487,80±348,86
490,00
(281,50-582,50)
0,005
DNA Metilasyon
(% 5-mC)
1,31±0,69
1,15
(0,74-1,71)
1,20±0,59
1,11
(0,66-1,58)
0,719
68
(a )
p = 0 ,0 4 7
(b )
p = 0 ,0 3 7
p = 0 ,0 0 7
p = 0 ,0 0 0 1
60
T r ip t o f a n ( µ m o l/l)
K in ü r e n in ( µ m o l/l)
5
4
3
2
1
40
20
0
0
M
e
ta
s
ta
ti
G
k
N
ru
n
o
p
e
-m
s
ta
ta
ti
k
G
ru
p
K
o
n
o
tr
l
G
ru
b
u
M
e
ta
s
ta
ID O ( n g /m l)
3
K y n /T r p x 1 0
-m
ta
s
ti
k
ru
p
K
o
n
o
tr
l
G
ru
b
u
p = 0 ,0 0 0 1
50
10
5
0
0
M
e
ta
G
p = 0 ,0 0 0 1
100
e
n
p
15
p = 0 ,0 1 7
s
o
ru
(d )
150
ta
k
N
(c )
ta
ti
G
ti
k
N
G
o
n
ru
p
-m
e
ta
s
ta
ti
k
G
ru
p
K
o
n
t
ro
l
G
ru
b
u
M
e
ta
s
ta
ti
k
N
G
o
n
ru
p
-m
e
ta
s
ta
ti
k
G
ru
p
K
o
n
o
tr
l
G
ru
b
u
Şekil 4.3. Metastatik, non-metastatik hasta grupları ve kontrol grubunda ortalama
kinürenin (a), triptofan (b), Kyn/Trp oranı (c) ve IDO enzim (d)
düzeylerinin karşılaştırılması
69
(a )
(b )
N e o p t e r in ( n g /m l)
p = 0 ,0 4 7
M
ta
e
s
5
2000
p = 0 ,0 0 5
4
1500
IF N - 
3
2
1000
1
500
0
ta
N
ti
o
G
k
n
ru
-m
e
p
ta
s
ta
ti
k
G
ru
K
p
o
n
tr
o
l
G
ru
b
0
u
M
e
ta
s
ta
ti
k
N
G
o
n
ru
p
-m
e
ta
s
ta
ti
k
G
ru
p
K
o
n
tr
o
l
G
ru
b
u
(c )
D N A M e t ila s y o n u ( % 5 - m C )
p = 0 ,0 0 0 1
p = 0 ,0 0 0 1
8
6
4
2
0
G
M
e
ta
s
ta
ti
ru
p
k
N
o
n
-M
e
ta
s
ta
ti
k
G
ru
p
K
o
n
o
tr
l
G
ru
b
u
Şekil 4.4. Metastatik, non-metastatik hasta grupları ve kontrol grubunda ortalama
neopterin
(a),
karşılaştırılması
IFN-
(b)
ve
DNA
metilasyon
(c)
düzeylerinin
70
İmmünohistokimyasal olarak hasta grubu östrojen ve progesteron reseptörleri
pozitifliğine göre; ER/PR pozitif (Grup I) ve ER/PR negatif (Grup II) olarak
sınıflandırılıp ölçülen parametreler bakımından değerlendirildiğinde; Grup II’de IDO
enzim düzeyleri Grup I’e göre anlamlı derecede yüksek bulunurken (p=0,025),
DNA metilasyonu Grup II’de Grup I’e kıyasla anlamlı derecede düşük bulunmuştur
(p=0,007). Diğer parametreler bakımından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir.
(Çizelge 4.3).
Hastalarda
immünohistokimyasal
sınıflandırmaya
göre
korelasyonlar
incelendiğinde; sadece ER/PR pozitif olan Grup I’de, Kyn/Trp oranı ile neopterin
arasında (r=0,613, p=0,001) ve neopterin ile kinürenin arasında (r=0,534,
p=0,0001) anlamlı pozitif korelasyon gözlenmiştir.
ER/PR pozitifliğine ek olarak HER2 pozitifliğine göre hastalar; Grup 1 (ER/PR+,
HER2+), Grup 2 (ER/PR+, HER2-), Grup 3 (ER/PR-, HER2+) ve Grup 4 (ER/PR-,
HER2-) olarak sınıflandırıldığında;
En düşük kinürenin, Kyn/Trp ve IDO düzeyleri triple pozitif olan Grup 1’de
gözlenmiş, ancak istatistiksel olarak sadece kinürenin (p=0,023) ve IDO düzeyleri
(p=0,011) Grup 3’deki düzeylerle istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
göstermiştir. En düşük DNA metilasyon düzeyleri Grup 3 ve Grup 4’de gözlenmiş,
en yüksek DNA metilasyon düzeyleri ise Grup 2’de gözlenmiştir. DNA metilasyon
düzeyi Grup 2’de, Grup 3 (p=0,003) ve Grup 4 (p=0,05)’e kıyasla istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık göstermiştir. En düşük IFN- düzeyleri Grup 2’de
gözlenmiş ve sadece Grup 4 düzeyleri ile istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
göstermiştir (p=0,007) (Çizelge 4.4).
Bakılan parametreler ile tümör grade dereceleri arasında herhangi bir anlamlı ilişki
bulunamamıştır.
71
Çizelge 4.3.İmmünohistokimyasal olarak sınıflandırılan grup I hasta (ER/PR+,
HER2+; ER/PR+, HER2-) ve grup II (ER/PR-, HER2+; ER/PR-, HER2) hastalarda ölçülen parametrelerin ortalama, medyan ve IQR
değerleri
Grup I
(n=39)
Grup II
(n=12)
Parametreler
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
P
Kinürenin (µmol/L)
2,43±0,86
2,17
(1,89-2,83)
2,93±1,35
2,33
(2,24-3,77)
0,183
Triptofan (µmol/L)
37,95±8,27
37,69
(31,95-44,44)
39,45±7,96
42,34
(35,59-44,55)
0,374
75,3±30,8
64,6
(52,6-99,5)
0,505
3
67,4±27,02
63,7
(48,8-84,8)
IDO (ng/mL)
3,29±2,47
2,78
(1,96-3,85)
5,36±2,82
4,55
(3,32-6,35)
0,025
Neopterin (ng/mL)
2,37±1,66
2,09
(1,33-3,08)
2,05±1,08
2,32
(1,08-2,94)
0,876
IFN- (pg/mL)
647,32±513,72
511,00
(378,25-721,00)
900,80±586,91
768,00
(357,50-1296,75)
0,206
DNA Metilasyon (% 5-mC)
1,38±0,65
1,33
(0,92-1,64)
0,86±0,41
0,81
(0,58-1,05)
0,007
Kyn/Trpx10
72
Çizelge 4.4. İmmünohistokimyasal olarak sınıflandırılan hastalarda dört farklı alt
grupta(ER/PR+, HER2+; ER/PR+,HER2-; ER/PR-, HER2+ ve ER/PR-,
HER2-) ölçülen parametrelerin ortalama, medyan ve IQR değerleri
(*; p<0,05, **p<0.01)
Grup I
(n=39)
Grup II
(n=12)
ER/PR +
HER2 +
(n=15)
ER/PR +
HER2 (n=24)
ER/PR HER2 +
(n=6)
ER/PR HER2 (n=6)
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Ortalama±SS
Medyan
IQR
Kinürenin
(µmol/L)
2,22±0,56*
2,04
(1,95-2,55)
2,56±0,99
2,37
(1,73-2,94)
3,05±1,03
2,66
(2,23-4,19)
2,80±1,71
2,28
(2,04-3,32)
Triptofan
(µmol/L)
38,17±7,76
40,26
(31,19-44,64)
37,81±8,73
36,31
(32,25-44,19)
39,59±10,85
42,89
(33,40-46,27)
39,32±4,65
39,12
(34,99-43,80)
Kyn/Trpx103
61,7±21,9
53,7
(46,1-86,8)
71,0±29,7
65,9
(53,7-84,6)
80,5±25,4
81,4
(58,5-103,4)
70,0±37,0
58,9
(48,7-85,7)
IDO (ng/mL)
2,40±1,23*
2,04
(1,70-3,45)
4,12±3,05
3,01
(2,07-5,16)
6,87±3,76
5,04
(4,37-11,20)
4,23±1,59
3,93
(2,87-5,90)
Neopterin
(ng/mL)
1,94±0,94
2,03
(1,08-2,93)
2,64±1,96
2,14
(1,44-3,22)
2,17±0,97
2,13
(1,28-3,11)
1,94±1,27
2,32
(0,64-2,87)
IFN-
(pg/mL)
DNA
Metilasyon
(% 5-mC)
742,36±566,76 580,80±476,73**
668,00
509,00
(326,25-1063,00) (403,25-653,00)
1,21±0,66
1,08
(0,65-1,57)
1,49±0,64
1,46
(1,03-1,83)
761,40±769,24 1040,20±367,06
372,00
1251,00
(281,50-1436,00) (649,50-1325,50)
0,76±0,30**
0,71
(0,49-1,05)
0,96±0,50*
0,81
(0,59-1,28)
73
5. TARTIŞMA
Çoklu mekanizmalar tümör uyarımlı toleransa katkıda bulunmaktadır. Bunlar
tümörün kendinde veya tümörün aktığı lenf nodu gibi immün sistemin tümör
antijenini karşıladığı anahtar bölgelerde olabilmektedir. Tümör hücrelerinin immün
sistemi çökerterek veya immün sistemi kendi yararına yeniden programlayarak
immün redden kaçındıkları bilinmekle birlikte, bu kaçışın moleküler mekanizmaları
tam olarak aydınlatılmamıştır. Bu tolerojenik mekanizmalar; tümör antijenine
cevabın başlamasını bloke ederek, aktive T hücrelerinin tümör hücrelerini öldürme
yeteneğini inhibe ederek ve Treg’lerin baskılayıcı aktivitesini artırarak immün
kaçışa katkı sağlamaktadır.
Triptofan, protein sentezi için esansiyel bir amino asittir ve başlıca kinürenin yolağı
ile metabolize edilmektedir. Kinürenin yolağına giren triptofan, doku ve hücre
lokalizasyonları, substrat spesifiteleri bakımından farklılık gösteren karaciğer
kaynaklı TDO ve ekstrahepatik dokularda bulunan IDO tarafından yıkılmaktadır
[62]. IDO, TDO’nun aksine konstitütif indüklenebilir formda bir enzim olup, dentritik
hücreler, monosit ve makrofajlar, eozinofiller, fibroblastlar, epitelyal hücreler,
endotelyal hücreler ve bazı tümör hücreleri gibi spesifik hücrelerde IFN-,
inflamatuvar sitokinler, lipopolisakkaritler ve TNF tarafından stimülasyona bağlı
olarak aktivite göstermektedir 8,9]. Hamilelikte, transplantasyonda ve enfeksiyöz
hastalıklarda
artmış
IDO
ekspresyonu,
IDO’nun
doğal
koruyucu
rolünü
oluştururken, otoimmün hastalıklarda IDO’ya bağlı tölerans gelişimi IDO’nun
istenmeyen etkilerini oluşturmaktadır. IDO enzim aktivitesine bağlı olarak triptofan
konsantrasyonunun azalması T-hücre proliferasyonunu azaltmakta, aktivasyonunu
baskılayıp
periferal
tölerans
gelişimine
ve
immün
supresyona
neden
olabilmektedir. Triptofan metabolizmasına bağlı tölerans indüksiyonunda, triptofan
açlığının T hücreler üzerinde yarattığı etkilerin yanı sıra kinürenin yolağında, IDO
enzimatik
reaksiyonundan
sonraki
basamakta
meydana
gelen
kinürenin
metabolitlerinin efektör T hücreler veya diğer hücrelerle doğrudan etkileşimi,
immün aktivite baskılanmasında rol oynayan iki mekanizma olarak karşımıza
çıkmaktadır 11,12.
74
İmmünosupresif moleküllerin ekspresyonunun; kanserin prognozunu, metastaz
oluşumunu
ve
sitostatik
bileşiklerle
tedaviyi
etkilediği
bilinmektedir.
IDO
ekspresyonunun tümör ve tümör mikroçevresinde artışı, immünotoleransı
indüklemekte ve aynı zamanda uygulanan tedaviyi de etkilemektedir.
Normalde IDO düşük düzeyde eksprese edilmektedir. IDO aktivitesi hem
transkripsiyonel
hem
de
posttranslasyonel
düzeyde
regüle
olmakta
ve
transkripsiyon, spesifik inflamatuvar medyatörlere cevap veren sıkı bir immünolojik
kontrol altındadır. Sitokinler, hormonlar ve bazı ilaçlar IFN- bağımlı mekanizmalar
aracılığı ile doğrudan veya dolaylı olarak INDO gen ekspresyonunu indüklemekte
veya inhibe edebilmektedir. Yapılan araştırmalar IDO promotör bölgelerinin IFN
yanıt elemanı taşıdığı ve lokal bölgede üretilen IFN’lerin birçok hücre hattında IDO
ekspresyonunu güçlü bir şekilde indüklediğini göstermektedir [9,78].
İlk defa 2003 yılında Uyttenhove ve arkadaşları, melanoma, pankreatik karsinoma,
küçük hücreli akciğer kanseri hücre hatlarını kullanarak, immünohistokimyasal
olarak birçok insan meme kanseri hücresinin IDO eksprese ettiğini göstermişlerdir.
Fare model sistemi kullanarak yüksek düzeyde IDO eksprese eden hücrelerin
lokal triptofanı yıkarak immün sistemden kaçtığını, yine bu çalışmada IDO’yu çok
az eksprese eden veya hiç etmeyen dokuların konakçı hayvanın immün sistemi
tarafından kolaylıkla tanındığını ve reddedildiğini göstermişlerdir [94].
Takip eden yıllarda mide, akciğer, pankreas ve kolerektal kanser gibi çeşitli
kanserlerde
IDO
ekspresyonunun
arttığı
gösterilmiştir
[119-123].
Mide
kanserlerinde immünohistokimyasal olarak IDO ekspresyonlarının değerlendirildiği
çalışmada, IDO ekspresyonundaki artış derin invazyon ve daha yüksek oranda
lenf nod metastazı ile ilişkili bulunmuştur [123]. Ancak metastaz artışına bağlı
olarak IDO expresyonunda artış gözlendiği bulgusunu desteklemeyen veriler bir
başka çalışmada ortaya konulmuştur. Bu çalışmada; kolon kanserli kişilerden
alınan dokularda, tümörü drene eden metastazlı ve metastazsız lenf nodları ile
sağlıklı dokular karşılaştırıldığında,
metastatik olmayan lenf nodlarında IDO+
hücre yoğunluğunun daha yüksek olduğu, ve bu hastalarda 5 yıllık sağkalım
oranının daha düşük olduğu gösterilmiştir [124].
75
Jacquemier ve arkadaşlarının 2011 yılında yapmış oldukları meme kanserinde
immünohistokimyasal olarak IDO ekspresyonunu ve IDO’yu kodlayan INDO geni
mRNA
ekspresyonlarını
değerlendirdikleri
çalışmada,
INDO
mRNA
ekspresyonunun, bazal-like meme kanserinde lüminal A tümörlere kıyasla daha
yüksek olduğunu, medullar meme kanserlerinde de bazal-benzeri non-medüllar
tümörlere
kıyasla
INDO
mRNA
ekspresyonunun
daha
yüksek
olduğunu
göstermişlerdir. Çalışma sonucunda IDO ekspresyonunun morfolojik olarak
medullar özelliklerle ilişkili olduğunu, bazal-like meme kanserlerinde prognostik
değer taşıdığını, survival göstergesi olabileceğini bildirmişlerdir [125].
Soliman ve arkadaşlarının 2013 yılında yapmış oldukları, meme kanserinde
immünohistokimyasal olarak IDO ekspresyonu ve ER, PR ve HER2 ilişkisini
araştırdıkları çalışmada; ilerlemiş evrede olan meme kanserli kişilerden elde edilen
dokulara
kıyasla,
lenf
nod-negatif
meme
kanserleri
dokularda
IDO
ekspresyonunun daha yüksek olduğunu, ayrıca ER+ tümörlerde ER- tümörlere
göre IDO ekspresyonunun daha yüksek olduğunu ve bu kişilerde sağkalımın da
daha fazla olduğunu göstermişlerdir. IDO’yu düşük eksprese eden hücrelerin ise
daha yüksek neovaskülerizasyona sahip ER- hücreler olduğunu göstermişlerdir
[126].
Meme kanserli hastalarda CD4+, CD25+ Treg hücrelerindeki artışın meme
kanserinde histolojik evre ve tümör büyüklüğü ile güçlü bir korelasyon gösterdiği
bildirilmiştir. IDO’nun regülatuvar T hücrelerin farklılaşmasını indükleyerek T hücre
immünitesini inhibe ettiği bilinmekle birlikte, Treg hücrelerdeki artışın in situ tümör
hücrelerinde IDO ekspresyonu ile up-regülasyonu ve mekanizması ile ilgili önemli
bir çalışma Jinpu ve arkadaşları tarafından 2011 yılında yapılmıştır. Bu çalışmada,
meme kanserli hastaların tümör dokularında, hem RNA hem de protein düzeyinde
IDO ekspresyonunun ve Treg amplifikasyonunun iyi huylu meme tümörlerinden
daha yüksek olduğunu, tümör bölgesindeki artmış infiltre düzenleyici T hücre
sayısı ve lenf nodu metastazı ile korelasyonunu tespit etmişlerdir. IDO’nun Treg
hücreler ile etkileşiminin Foxp3+ ekspresyonunu artırmak suretiyle Treg hücrelerin
farklılaşma, aktivasyon ve matürasyonunu etkilediğini bildirmişlerdir. [127].
76
Triptofan metabolik yolağında kinüreninin oluşumunun, IDO enzimi ile sıkı bir
şekilde regüle olması nedeniyle serum veya plazma kinürenin konsantrasyonunun
triptofan konsantrasyonuna oranı, IDO enzim aktivitesinin önemli bir göstergesi
olabilmektedir. IDO aktivitesindeki artışa bağlı olarak Kyn/Trp oranının arttığı
hipotezini destekleyen bulgular çeşitli immünoinflamatuvar hastalıklarda [128] ve
son yıllarda bazı kanserlerde yapılan çalışmalardan gelmektedir [129-131].
Preoperatif endometrial, vulvar ve over kanserli hastalardan elde edilen
serumlarda Kyn/Trp oranları değerlendirildiğinde kanserli hastalarda kontrollere
kıyasla daha yüksek Kyn/Trp oranı tespit edilmiştir. Bu çalışmada Kyn ve Kyn/Trp
oranının erken veya ileri evre endometrial ve vulvar kanserlerde değişmediği, over
kanserinde ise ileri evrede anlamlı düzeyde yüksek Kyn/Trp oranı olduğu
gözlenmiştir [130]. Jinekolojik kanserlerde yapılan çalışmada ise hastalarda
yüksek Kyn/Trp oranı olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı
bildirilmiştir [131]. Kyn/Trp oranlarının meme kanserli hastalarda değerlendirildiği
çalışma sınırlı sayıda olup [132,133], bu çalışmalardan biri Lyon ve arkadaşları
tarafından 2011 yılında yayınlanmıştır. Pilot çalışma meme kanseri şüphesiyle
gelen hastalardan alınan biyopsi örneklerinin sonuçlarına göre oluşturulan meme
kanserli grup ve benign meme hastalığı olan grupta yapılmış, kemoterapi öncesi
ve sonrası kan örneklerinde triptofan, kinürenin, tirozin düzeylerine bakılarak
IDO’nun kanser ile ve IDO’ya bağlı olarak kanserlerde gelişen nöropsikiyatrik
semptomların ilişkisi incelenmiştir. Elde edilen bulgular Kyn/Trp oranının meme
kanserli hastalarda yüksek olduğunu, bu yüksekliğin tedavi sonrasında da devam
ettiğini göstermektedir [132]. Diğer bir meme kanserli hasta ve sağlıklı kontrol
grubundan oluşan çalışmada; yüksek IDO serum düzeyleri ve IDO ekspresyonu
gözlenmiştir. Serum düzeyleri ve IDO ekspresyonunu histolojik sınıflandırma,
tümör çapı, lenfatik ve venöz invazyon veya lenf nodu metastazı ile korelasyon
göstermezken,
sistemik immünodepresyon biyobelirteci olan immünsüpresör
asidik protein ile korelasyon göstermiştir. Yine bu çalışmada çok sayıda kemik
metastazı olan hastalarda bu oranın düşük, tek metastaz lezyonu olan hastalarda
ise yüksek olduğunu bildirmişlerdir [133].
Lokal doku ekspresyonunun sistemik etkilerini değerlendirmek amacıyla IDO
enzim düzeylerinin yanısıra IDO enzim aktivitesininin göstergesi olan Kyn/Trp
oranlarını değerlendirdiğimiz çalışmamızda; kanser hastalarında hem enzim
77
düzeyinde hemde enzim aktivitesi düzeyinde sağlıklı kontrollere kıyasla farklı
değerler gözledik. IDO enzim düzeyi kontrol grubunda anlamlı derecede yüksek
iken, kinürenin ve Kyn/Trp oranındaki yükseklik meme kanserinde IDO enzim
aktivitesinin arttığını göstermiştir. Bulgularımız bu anlamda Lyon ve arkadaşlarının
verilerini destekler nitelikte olup, Sakurai ve arkadaşlarının yayınlamış olduğu
çalışmanın tüm verileri, yayının Japonca olması nedeniyle bulgularımızla
kıyaslanamamıştır.
Yapılan değerlendirmede sağlıklı kişilerde, IDO IFN-,
neopterin ve IDO enzim düzeylerindeki artışa bağlı olarak IDO enzim aktivitesinde
artış gözlenirken, kanserli hastalarda sadece Kyn/Trp oranı neopterin artışına
paralel olarak artmış, IDO enzim düzeyleri ile aktivitesi arasında bir korelasyon
gözlenmemiştir. Elde edilen bu veriler kanserde IDO ekspresyonu ve aktivitesinin
sağlıklı doku ve kanserli dokuda farklı sinyal yolaklarıyla regüle olabileceğini
düşündürmektedir.
IDO enzim düzeyleri bakımından metastazlı hastalar ve metastazı olmayan
hastalar arasında bir fark gözlenmezken, hem Kyn hem de Kyn/Trp oranı, IDO
enziminin primer indükleyicisi olan IFN- düzeylerinin yüksek olmasına rağmen
metastatik grupta metastazı olmayan gruba kıyasla anlamlı derecede düşük
bulunmuştur. Metastatik hastalarda gözlenen aktivitedeki düşüklük bu hasta
grubundaki IDO gen polimorfizminden de kaynaklanıyor olabilir. Metastazlı grupta
sağlıklı kontrollere kıyasla da anlamlı bir fark gözlenmemesi, IDO enzim
aktivitesinin metastatik meme kanserinde daha düşük olduğunu göstermektedir.
Meme kanseri metastazında IDO enzim aktivitesinin bir etkisinin olup olmadığı
düşünüldüğünde, IDO enzim aktivitesinin meme kanseri metastazında herhangi bir
artırıcı
etkisi
olabileceği
fikrini
ile
örtüşmemektedir.
Her
ne
kadar
immünohistokimyasal çalışmalar metastazda IDO enzim ekspresyonunda artış
olduğunu gösterse de, bulgularımızı destekler nitelikte veriler Gao ve arkadaşları
tarafında yapılan kolon kanserli hastalarda gözlenen verilerle ve Sakurai ve
arkadaşlarını meme kanserinde yapmış olduğu çalışmadan elde ettikleri verilerle
uyumludur [124].
Bulgularımız kanserde triptofan yıkımının ve IDO enzim aktivitesinin önemine
dikkat çekmektedir. Meme kanser türlerinden ve köken aldıkları hücrelerden
kaynaklı farklılıklar, bulgularımızdaki farklılıklara yol açmış olabilir.
78
ER- olan MDA-MB-231 ve ER+ MCF-7 meme kanseri hücre hatlarında yapılan
çalışmada; IFN- ile uyarı yapılıp IDO indüksiyonunu değerlendirmek üzere ortama
triptofan ilave edilip kinürenin düzeyleri ölçülmüş, MDA-MB-231 ER- olan hücre
hattında kinürenin düzeylerinin arttığı buna karşın MCF-7 ER+ hücre hattında ise
kinürenin
konsantrasyonunun
bazal
düzeyde
kaldığı
gözlenmiştir
[134].
Çalışmamızda meme kanserli hastalar ER- ve ER+ meme kanserli gruplara ayrılıp
yapılan değerlendirmede hücre kültüründe yapılan çalışmayı destekler nitelikte
yüksek IFN- düzeylerine sahip ER- hastalarda IDO enzim düzeylerinin ER+
hastalara kıyasla anlamlı derecede yüksek olduğu gözlenmiştir. Ayrıca en düşük
enzim düzeyi ve aktivitesi de triple negatif grupta gözlenmiştir.
Efektör T hücreleri ekstrasellüler bölgedeki düşük triptofan düzeylerine oldukça
duyarlı olup,
anerji ve apoptoza uğrarlar. Bazı normal hücre tiplerinde IDO
ekspresyonunun hem Tip I (α) hem de tip II () IFN’ler tarafından indüklendiği
bilinmektedir. IDO ekspresyonu aynı zamanda Th1/Th2 sitokinlerle modüle
olmaktadır. Meme ve böbrek hücre hatlarında aktif T hücrelerinin fonksiyonel IDO
ekspresyonunu
indüklediği
ve
bu
indüksiyonun
tamamen
IFN-’ya
atfedilemeyeceği, IL-3 ve Th2 (yardımcı T hücre tip 2) sitokinlerin IDO
ekspresyonu üzerine negatif modülatör etkileri olduğu gösterilmiştir. [135].
Tümör hücrelerinde IDO ekspresyonu olmakla birlikte tümör mikro çevresi ve
burada mevcut olan hücre popülasyonlarında da IDO eksprese edilmektedir.
Tümör mikroçevresindeki mevcut hücre farlılıkları da bunda etkili olabilmektedir.
IDO ekspresyonu, hücre tipine, hücrenin olgunlaşma durumu ve aktivasyon
derecesine bağlı olarak hücreler arasında farklılık göstermektedir. Dendritik
hücrelerde sitokinler ve büyüme faktörleri enzimin fonksiyonel aktivitesini
değiştirmeksizin IDO protein düzeylerini up-regüle edebilir, bulgularımızda
gözlenen farklılıkların kısmen nedeni olabilir.
Yapılan
çalışmalarda
meme
kanserli
bireylerde
sentinel
lenf
nodlarında
immünohistokimyasal olarak belirlenen IDO enzim ekspresyonunun kontrol
grubuna oranla anlamlı derecede yüksek olduğu gösterilmiştir. [136,137].
79
Bir aromatik pteridin olan neopterin, aktif T hücrelerinden salınan IFN- uyarımı
sonucu monosit ve makrofajlarca salgılanmakta [138], üretimindeki artış monosit
ve makrofaj aktivitesini yansıtmakta, hücresel immünitenin anlık durumu ile ilgili
bilgi sağladığı için immün sistem aktivasyonunun bir belirteci olarak kabul
edilmektedir [139]. IDO’nun aksine neopterin oluşumu IFN- ile aktive olan
makrofaj ve dendritik hücrelere spesifiktir ve tümör hücrelerinde genellikle yoktur.
Yüksek neopterin konsantrasyonu ve artmış triptofan yıkımı çeşitli tümörlerde
daha kısa yaşam süresi için bir risk faktörü olarak ileri sürülmüştür [131,140-142].
Doğal immün sisteminin aktivite göstergesi olarak baktığımız neopterin miktarları
hasta grubunda kontrol grubuna oranla yüksek çıkmakla birlikte anlamlı bir fark
gözlenmezken, sadece metastazı olmayan hasta grubunda kontrol grubuna
kıyasla anlamlı bir farklılık gözlenmiştir.
Bu durumun, hasta sayısının çok
olmaması sebebiyle ortaya çıkmış bir durum da olabileceğini düşündürmekle
beraber Murr ve arkadaşlarının yaptığı, meme kanserinde neopterinin diğer kanser
türlerine oranla çok daha az miktarda artış gösterdiğini, bu çalışmaya katılan
hastaların sadece %20’sinde neopterin seviyesinin normalin üzerinde olduğu tespit
ettikleri çalışmalarıyla uyumludur [143]. Bu da bulgularımızın bu kapsamda
değerlendirildiğinde bulunan artışın neden anlamlılık için yeterli olamadığına bir
açıklama getirebilecektir.
Meme kanserindeki metastatik ve non-metastatik hastalar arasında neopterin
konsantrasyonu açısından anlamlı bir fark olmaması ise doğal immünite açısından
değil, edinsel immünite açısından fark olabileceği fikrini akla getirebilir. Bununla
ilgili IFN- miktarına baktığımızda metastatik hastalarda bu oranın non-metastatik
hastalara oranla yüksek olduğu görülmektedir. Neopterinden farklı olarak IFN-
hem doğal hem de edinsel immünütede rol almaktadır ve neopterin gibi bağışıklık
sisteminin aktivasyonunun bir göstergesi olarak kabul edilebilinir. Fakat neopterin
artmazken IFN- artışı bize artmış bir edinsel immüniteyi düşündürebilir.
Klasik genetiğin popülasyondaki çeşitliliği, monozigot ikizleri, hatta klonlanmış
hayvanları
tek
başına
açıklayamaması,
epigenetiğin
ortaya
çıkması
ile
sonuçlanmış ve ilk defa 1939’da Waddington tarafından ortaya atılan epigenetik
terimi; DNA sekansında değişiklik olmadan gen ekspresyonunda kalıtsal değişiklik
80
olarak kabul edilmiştir [144]. Gerek spesifik bölgede gerekse tüm genomik
düzeyde DNA metilasyon kalıbında meydana gelen değişiklikler çeşitli kanserlerle
ilişkilendirilmiş, global DNA metilasyon düzeyi düşük olanlarda, daha yüksek
metilasyon düzeylerine sahip olanlara kıyasla daha yüksek kanser riski taşıdıkları
bildirilmiştir [145].
Meme kanserindeki onkogenik mekanizmanın genetik değişikliklerin yanı sıra
epigenetik değişikliklerle korelasyon gösterdiği fark edilmiş ve epigenomik
bilgilerdeki son gelişmelerin, meme kanserinin başlangıç mekanizmasının
anlaşılmasında derin etkileri olmuştur. Sonuç olarak meme kanserinin teşhis ve
tedavisinde yeni stratejilerin gelişmesini tetiklemiştir. En iyi bilinen epigenetik
değişiklik DNA metilasyonudur. DNA metilasyonu gen aktivitesinin ve hücre
çekirdeğinin yapısının kontrol edilmesinde önemli bir role sahiptir. [146,147]. CpG
bölgeleri genomda rastgele dağılmamışlardır bunun yerine CpG adacıkları denilen
CpG’ce zengin bölgeler bulunmaktadır. Bu bölgeler pekçok genin 5’ ucundaki
düzenleyici bölgelerde yer almaktadır. Promotor bölgelerin CpG adacıklarının
anormal DNA metilasyonunun karsinogenezde büyük rol oynadığı bildirilmiştir
[148]. İnsan tümörlerinde ilk olarak global DNA hipometilasyonu bulguları
saptanmış,
[149],
izleyen
yıllarda
daha
çok
tümör
supresör
genlerin
hipermetilasyonu izlenmiştir [150]. Tümörlerdeki DNA metilasyonu, karşılık gelen
normal dokudaki DNA metilasyonu ile karşılaştırıldığında daha düşük bulunmuş ve
insan kanserlerinde bulunan ilk epigenetik değişiklik olmuştur [149]. Tümör gelişimi
sırasında
genomik
DNA’nın
hipometilasyon
derecesi,
hücrelerin
benign
proliferasyondan invazif kansere doğru ilerlemesini artırmaktadır [151].
Günümüze kadar yapılan çalışmaların çoğunda, spesifik genlerin hipometilasyonu
veya hipermetilasyonu yaygın olarak çalışılmış, metilasyon belirteci bulmak
amacıyla yapılan metilasyon çalışmalarının çoğunda, tümör dokusu ile histolojik
olarak normal olan dokular arasındaki metilasyon farklılıkları değerlendirilmiştir.
Günümüzde yapılan çalışmalarda; periferal kan global DNA metilasyonunun,
sistemik hücrelerde tümör gelişimi yönünde genomik instabiliteye neden olmak
suretiyle, kolerektal, mesane ve baş-boyun bölgesi kanserleri için bir risk faktörü
olduğu bildirilmiştir [15-17].
81
Yaptığımız çalışmada global DNA metilasyonu hastalarda kontrol grubuna oranla
anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur.
Metastatik ve non-metastatik gruplar
biribirleriyle kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmezken, her
iki grup da kontrole kıyasla düşük metilasyon paterni sergilemiştir.
DNA demetilasyonu pro-metastatik genlerin ekspresyon gen bölgelerini açarak
önemli bir rol üstlenmektedir. Örneğin prostat kanserindeki MMP geni (matriks
metalloproteinaz-2’yi kodlar) [152] veya meme kanserindeki uPA geni (urokinaz
plazminojen aktivatörünü kodlar) [153] demetilasyona uğramış genlerdendir.
Ayrıca non-metastatik meme kanser hücre kültürlerinin demetilasyon ajanları ile
tedavi denemesi tümörün invasifliğini artırmıştır [154,155]. İnvazif meme kanseri
ve karaciğer hücre kültürlerinin ters-demetilasyon ajanları ile kür uygulaması bu
kanserlerin invazif ve metastatik özelliklerini inhibe etmiştir [156,157].
Kanser oluşumunda bir diğer metilasyon mekanizması da tümör supresör genlerin
promotor bölgelerindeki CpG adacıklarının hipermetilasyonudur. Tümör supresör
genlerinin hipermetilasyonu birer örnek teşkil etmektedir. Supresör genlerin
promotor bölgelerinin metilasyonu klinikte değişik meme kanserleri ile korelasyon
göstermektedir [158]. p16 tümör supresör geninin metilasyonu meme kanserinin
erken belirteçlerinden biri olarak kabul edilmektedir [159]. DNA metilasyon
özellikleri, bazı genlerde çoklu koordineli değişiklikleri içermektedir. Bu DNA
metilasyonundaki spesifik kalıpların meme kanseri alt türlerine farklılaşmasını
sağladığı ve böylece büyük doğrulukla prognozunu belirlediği bildirilmektedir.
Meme kanserlerinde ER, PR ve HER2 ekspresyon profilleri hem prognostik hem
de terapötik öneme sahiptir. Yapılan epigenetik analizlerde; meme kanserlerinin
hormon reseptörleri ve HER2’ye göre değerlendirildiği alt gruplarında anormal
metilasyon
paternlerinin
olduğu
gösterilmiştir,
ancak
global
metilasyon
değişiklikleriyle ilgili veriler sınırlıdır [160,161].
Çalışmamızda Grup II ER- hastalarda global DNA metilasyon düzeylerinin Grup I
ER+ hastalara kıyasla anlamlı derecede düşük olduğu görülmüştür. Bulgularımız
prognoz açısından agresif tümörleri oluşturan ER- tümörlü hastalarda DNA
metilasyonunun da azaldığını göstermektedir.
82
Östrojen reseptörünün yapısal ve foksiyonel patolojik değişiklikleri kadınlarda
östrojen duyarsızlığına ve muhtemel meme kanseri oluşumuna işaret etmektedir.
Pek çok deneysel ve klinik çalışmalar ER durumunun meme kanserinin gelişimi ve
progresyonunda önemli bir yer tuttuğuna dair kanıtlar sağlamıştır ve bu, meme
kanseri tedavisinde ER durumunu en önemli hormonal biyobelirteçlerden biri
haline getirmiştir. Anti-östrojen tedavinin etkisinin, ER pozitif meme kanseri
hücrelerinin büyümesini inhibe etmek ve önlemek olduğu bilinmektedir [162,163].
ER+ ve ER- tümörler arasında görülen gen ekspresyonu ve genomik mutasyonlar
gibi ER ekspresyonundaki farklılıkların asıl rolü halen tam olarak bilinmemektedir.
Östrojenler ve reseptörlerinin muhtemelen meme kanseri hücrelerinde kompleks
etkileri vardır. Hem östrojen hem de progesteron reseptör durumu, meme kanseri
tedavi rotası ve prognozunun belirlenmesi için önemli bir belirteçtir. Reseptör
durumundaki farklılığa istinaden, pozitif ve negatif reseptör ekspresyonu olan
meme kanserli hastalar arasında terapötik etkide anlamlı bir fark olduğu
kanıtlanmıştır. Hatta meme kanseri tümörlerinde, tümör gelişimi sırasında hormon
reseptör ekspresyonunun değişebileceği anlaşılmıştır. Damarlarda sirküle eden
tümör
hücrelerinin
ER
durumlarındaki
değişim,
aylar
içerisindeki
tümör
progresyonu sırasında meydana gelen dinamik değişikliklere birer örnektir.
Hortobagyi tarafından yapılan bir çalışma başlangıçta ER pozitif olan meme
kanserlerinin bir kısmının tümör progresyonu sırasında ER’lerini kaybettiğini ve
bunun meme kanserlerinin önemli bir özelliği olduğunu söylemektedir [164]. Yang
ve arkadaşları ise, ER ekspresyonunun kaybolmasının artık östrojen kontrolü
altında olmadan tümörün büyümesine sebep olduğunu, bunun da daha fazla
otonomiye, kanserin agresifliğine ve buna bağlı olarak endokrin tedavinin
başarısızlığına yol açtığını ileri sürmektedir. ER promotor bölgesinin metilasyonu
hücre büyümesinin düzenlenmesini değiştirebilmektedir. Bu çalışmalar meme
kanserlerinin önemli bir kısmında ER’in yokluğu CpG adacıklarının anormal
metilasyonunun bir sonucu olduğu kanısını güçlendirmektedir [165-167].
PR geninin promotor bölgesindeki CpG adacıklarının metilasyonu pek çok kanser
doku çeşidinde keşfedilmiş ve transkripsiyonu doğrudan durdurduğu veya
kromatini,
transkripsiyonu
engelleyecek
konformasyonda
stabilize
ettiği
gösterilmiştir [168,169]. PR negatif tümör vakalarında, PR geninin CpG
adacıklarındaki metilasyona duyarlı kısıtlı bölgelerden hipermetilasyona uğradığı,
83
bunun da; meme kanserinde anormal DNA metilasyonuna ve PR geninin
susturulmasına sebep olduğu gösterilmiştir [170].
Hücresel
düzeyde
HER
reseptör
ligandları;
hücre
siklusunun
devamını,
proliferasyonunu, hücre ölümünü, protein sentezini, metabolizma ve farklılaşmayı
içeren bir dizi işlemi kontrol etmektedir. Fizyolojik olarak bu yara iyileşmesi,
neonatal büyüme ve gelişme ile sonuçlanır. HER reseptör sinyalindeki değişiklik,
artmış proliferasyon ve azalmış hücre ölümüne bağlı olarak onkogenez ile
sonuçlanabilmektedir. Adezyon, migrasyon, invasyon ve neo-anjiogenez gibi hücre
metastazında gerekli proseslerin artmasının sonucudur. HER reseptörlerinin
ekspresyon ve sinyalizasyonlarının bozulması; meme, over, beyin, prostat, barsak,
akciğer ile baş ve boyun tümörlerini içeren birkaç değişik kanser türünde
görülmüştür [171]. Bir HER türü olan HER2 onkogeni veya HER2 reseptör proteini
meme kanserlerinin yaklaşık %25-30’unda eksprese edilmektedir [172,173]. Aşırı
HER2 ekspresyonunun, hem nod negatif hem nod pozitif invazif meme kanseri
tümörlerinde düşük hastalıksız süre ve düşük sağkalıma yol açtığı gözlenmiştir
[173]. İleri derece duktal ve inflamatuvar meme kanserinde HER2 geni
amplifikasyona uğramış ve aşırı derecede eksprese edildiği bildirilmiştir. Bunun
aksine iyi huylu lezyonlarında ise HER2 düşük seviyede eksprese edilmektedir
[174]. Ayrıca HER2’nin hücrelerin metastatik potansiyellerini artırdığına dair
kanıtların olması, HER2 amplifikasyonunun ve aşırı ekspresyonunun meme
kanseri ilerlemesini kuvvetlendirdiğine işaret etmektedir [174].
Battaglia ve arkadaşları ER ekspresyon durumu ile HER2 veya HER1 aşırı
ekspresyonu arasında anlamlı bir ters ilişki olduğuna dair kanıtlar sunmuşlardır
[175]. ER negatif tümörler, daha çok HER1 ve/veya HER2 eksprese etmektedirler
ve daha agresif bir fenotipe sahiptirler [176]. Meme kanserinde endokrin tedavide
ER-pozitifliğinin olumlu etkisi olduğuna işaret ederken klinik ve preklinik çalışmalar
HER2 aşırı ekspresyonunun hormonal tedaviye intrinsik direnç oluşturduğunu
göstermektedir [177,178].
ER/PR pozitifliğine ek olarak HER2 pozitifliğine göre hastalar; Grup 1 (ER/PR+,
HER2+), Grup 2 (ER/PR+, HER2-), Grup 3 (ER/PR-, HER2+) ve Grup 4 (ER/PR-,
HER2-) olarak sınıflandırıldığında, en düşük kinürenin,
IDO enzim düzeyi ve
84
aktivitesi triple pozitif olan Grup 1’de gözlenmiştir. Grup1’i, ER/PR varlığının
ortadan
kalkmış
olduğu
Grup
3
ile
kıyasladığımızda,
ER/PR
hormon
reseptörlerinin ortadan kalkmasıyla Kyn/Trp oranı da artmaktadır. Grup 3’ün, triple
negatif tümörden sonra en kötü sağkalıma sahip olması, IDO enzim aktivitesinin
hastalığın prognozuna kötü etki ettiği fikrini doğrulayabilir. Bu IDO enzim
indüksiyonundaki artış her ne kadar istatistiksel olarak anlamlı çıkmamış olsa da
hastalığın immün kaçış yolunu kuvvetlendirerek prognozunu kötüleştirdiği fikrini de
olası bir hipotez olarak düşündürmektedir. Meme kanserli alt gruplarda gönüllü
hasta sayısının düşük olması istatistiksel olarak anlamlı düzeylere ulaşmayı
kısıtlasa da istatistiksel olarak kinürenin ve IDO enzim düzeylerinin Grup 3’deki
düzeylerle istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermesi ise, bu düşünceyi
kuvvetlendiren bir diğer kanıt olarak görülebilir. ER/PR negatif tümörler ise aynı
zamanda DNA metilasyonunun da en düşük olduğu hastaları oluşturmaktadır.
85
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Kanserde immün aktivite oldukça kompleks mekanizmalarla kontrol edilmektedir
ve bu mekanizmalar tam olarak aydınlatılmamıştır. Çalışmamızda Kyn/Trp oranı
kanserli hastalarda IDO enzim aktivitesinin arttığını göstermekle birlikte, kanserler
histolojik ve immünohistokimyasal sınıflandırılmalarına, grade ve evresine bağlı
olarak değişik profiller sergileyebilmektedir. Bu nedenle daha büyük alt gruplarda
yapılan çalışmalar IDO enzim aktivitesi açısından daha aydınlatıcı veriler
sunacaktır.
Düşük global DNA metilasyon paterninin;
metastatik meme kanserlerinde ve
düşük sağkalım, agresif ve kötü prognoz sergileyen ER- tümörler için olası bir
patern olduğu gösterilmiştir.
Çalışmamızda
yapmayı
hedeflemekle
birlikte
etik
ve
mali
nedenlerle
gerçekleştiremediğimiz doku IDO protein ekspresyonlarının belirlenmesinin de
gelecek çalışmalar için aydınlatıcı olacağı düşüncesindeyiz.
86
87
KAYNAKLAR
1. The International Agency for Research on Cancer (IARC), the specialized
cancer agency of the World Health Organization, 12 December 2013,
Lyon/Geneva. http://globocan.iarc.fr/Default.aspx
2. İnternet: Sağlık Bakanlığı. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire
Başkanlığı.
URL:
http://www.kanser.gov.tr.
http://www.webcitation.org/query?url=http%3A%2F%2Fkanser.gov.tr%2Fdaire
-faaliyetleri%2Fkanser-istatistikleri.html+&date=2014-07-21. Son Erişim Tarihi:
21-07-2014.
3. Prendergast, G.C. (2008). Immune escape as a fundamental trait of cancer:
focus on IDO. Oncogene, 27, 3889-3900.
4. Platten, M., Wick, W., Van den Eynde B.J. (2012) Tryptophan catabolism in
cancer: beyond IDO and tryptophan depletion. Cancer Research, 72, 54355450
5. MacKenzie, C.R., Heseler K., Muller, A., Daubener, W. (2007). Role of
indoleamine 2,3-dioxygenase in antimicrobial defence and immuno-regulation:
tryptophan depletion versus production of toxic kynurenines. Current Drug
Metabolism, 8(3), 237–244.
6. Higuchi, K., Kuno, S., Hayaishi, O. (1967). Enzymatic formation of Dkynurenin. Federation Proceedings, 120(2):397-403.
7. Taylor, M.W., Feng, G.S. (1991). Relationship between interferon gamma,
indoleamine 2,3-dioxygenase, and tryptophan catabolism. Faseb Journal,
5,2516–2522
8. Grohmann, U., Fallarino, F., Puccetti, P. (2004). Tolerance, DCs and
tryptophan: much ado about IDO. Trends in Immunology, 24,242–248
9. Mellor, A.L., Munn, D.H. (2004). IDO expression by dendritic cells: tolerance
and tryptophan catabolism. Nature Reviews Immunology, 4,762–774
10. Werner, E.R., Werner-Felmayer, G., Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G.,
Yim, J.J., Pfleiderer, W. and Wachter H. (1990). Tetrahydrobiopterin
biosynthetic activities in human macrophages, fibroblasts, THP-1 and T 24
cells. GTP-cyclohydrolase I is stimulated by interferongamma, 6-pyruvoyl
tetrahydropterin synthase and sepiapterin reductase are constitutively present.
Journal of Biological Chemistry, 265, 3189-3192
11. Fallarino, F.,Grohmann, U., Vacca, C., Bianchi, R., Orabona, C., Spreca, A.,
Fioretti, M.C., Puccetti, P. (2002). T cell apoptosis by tryptophan catabolism.
Cell Death and Differentiation, 9,1069–1077
12. Weber W.P., Feder-Mengus, C., Chiarugi, A., Rosenthal, R., Reschner, A.,
Schumacher, R., Zajac, P., Misteli, H., Frey, DM., Oertli, D., Heberer, M.,
Spagnoli, G.C. (2006). Differential effects of the tryptophan metabolite 3-
88
hydroxyanthranilic acid on the proliferation of human CD8+ T cells induced by
TCR triggering or homeostatic cytokines. European Journal of Immunology,
36,296–304
13. Chiesa, M.D., Carlomagno, S., Frumento, G., Balsamo, M., Cantoni, C., Conte,
R., Moretta, L., Moretta, A., Vitale, M. (2006). The tryptophan catabolite Lkynurenine inhibits the surface expression of NKp46- and NKG2D-activating
receptors and regulates NK-cell function. Blood, 108,4118–4125.
14. Esteller, M. (2008). Epigenetics in cancer. New England Journal of
Medicine,358,1148-1159.
15. Lim, U., Flood, A., Choi, S.W., Albanes, D., Cross, A.J., Schatzkin, A., Sinha,
R., Katki, H.A., Cash, B., Schoenfeld, P., Stolzenberg-Solomon, R. (2008).
Genomic methylation of leukocyte DNA in relation to colerectal adenoma
among asymptomatic women. Gastroenterology, 134, 47-55
16. Moore, L.E., Pfeiffer, R.M., Poscablo, C., Real, F.X., Kogevinas, M., Silverman,
D., García-Closas R., Chanock, S., Tardón, A., Serra, C., Carrato, A.,
Dosemeci, M., García-Closas, M., Esteller, M., Fraga, M., Rothman, N.,
Malats, N. (2008) Genomic DNA hypomethylation as a biomarker for bladder
cancer susceptibility in the Spanish Bladder Cancer Study: a case-control
study, Lancet Oncology, 9(4), 359-366
17. Hsiung, D.T., Marsit, C.J., Houseman, E.A., Eddy, K., Furniss, C.S., McClean,
M.D., Kelsey, K.T. (2007). Global DNA methylation level in whole blood as a
biomarker in head and neck squamous cell carcinoma. Cancer Epidemiology
Biomarkers & Prevention,16(1),108-114.
18. Sørlie, T., Perou, C.M., Tibshirani, R., Aas, T., Geisler, S., Johnsen, H., Hastie,
T., Eisen, M.B., Van de Rijn, M., Jeffrey, S.S., Thorsen, T., Quist, H. Matese,
J.C., Brown, P.O., Botstein, D., Lønning, P.E., Børresen-Dale, A.L. (2001).
Gene expression patterns of breast carcinomas distinguish tumor subclasses
with clinical implications. Proceedings of the National Academy of Sciences of
the United States of America, 98(19),10869-10874.
19. Pizzo, P.A., Poplack, D.G. The basic science of Oncology. (1992) Tannock,
I.F., Hill, R.P. (Eds) 2nd ed. New York, Mc Graw- Hill.
20. Lurlaro, R., León-Annicchiarico, C.L., Muñoz-Pinedo, C. (2014). Chapter Three
- Regulation of Cancer Metabolism by Oncogenes and Tumor Suppressors,
Methods in Enzymology, 542, 59–80.
21. Yoshida, K., Miki, Y. (2004). Role of BRCA1 and BRCA2 as regulators of DNA
repair, transcription, and cell cycle in response to DNA damage. Cancer
science, 95 (11), 866–871.
22. Fasching, P.A., Ekici, A. B., Wachter, D. L., Hein, A., Bayer, C. M., Häberle,
L., Loehberg, C. R., Schneider, M., Jud, S. M., Heusinger, K., Rübner, M.,
Rauh, C., Bani, M. R., Lux, M. P., Schulz-Wendtland, R., Hartmann, A.
Beckmann, M. W. (2013). Breast Cancer Risk – From Genetics to Molecular
89
Understanding of Pathogenesis. Geburtshilfe und Frauenheilkunde, 73(12),
1228–1235.
23. Friedenson, B. (2007). The BRCA1/2 pathway prevents hematologic cancers
in addition to breast and ovarian cancers. BMC Cancer, 7, 152.
24. Starita, L.M., Parvin, J.D. (2003). The multiple nuclear functions of BRCA1:
transcription, ubiquitination and DNA repair. Current Opinion in Cell Biology,
15 (3), 345–350.
25. Wooster, R., Neuhausen, S.L., Mangion, J., Quirk, Y., Ford, D., Collins, N.,
Nguyen, K., Seal, S., Tran, T., Averill, D. (1994). Localization of a breast
cancer susceptibility gene, BRCA2, to chromosome 13q12-13. Science, 265
(5181), 2088–2090.
26. Oesterreich, S. and Fuqua, S.A.W. (1999). Tumor suppressor genes in breast
cancer. Endocrine-Related Cancer, 6, 410-411.
27. Kumar, V., Abbas, A.K . Fausto, N., Aster, J.C. (2009). Robbins and Cotran
Pathologic Basis of Disease Professional Edition,(8), Saunders, 818.
28. Shiloh, Y. (1995). Ataxia-telangiectasia: closer to unraveling the mystery.
European Journal of Human Genetics, 3, 116-138.
29. Swift, M., Morrell, D., Massey, R.B. Chase, C.L. (1991). Incidence of cancer in
161 families affected by ataxia-telangiectasia. New England Journal of
Medicine, 325, 1831- 1836.
30. Oesterreich, S. and Fuqua, S.A.W. (1999). Tumor suppressor genes in breast
cancer. Endocrine-Related Cancer, 6, 405-419
31. DeVita, V.T., Theodore, S., Lawrance, T.S., Rosenberg, S.A. (2008). Cancer
Principles&Practice of Oncology. (8) Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins,
1595-1599.
32. Hanna, L., Crosby, T., Macbeth, F. (2012). Pratik Klinik Onkoloji. (Çev.
Özdemir, F.). İstanbul: İstanbul Tıp Kitabevi (1).
33. Bernstein, L., Ross, RK. (1993). Endogenous hormones and breast cancer
risk. Epidemiologic Reviews,15(1),48-65.
34. Roner, B., Colditz, G.A., Willet, W.C. (1994). Reproductive risk factors in a
prospective study of breast cancer: the Nurses’ Health Study. American
Journal of Epidemiology, 139(8),819-835.
35. Trichopoulus, D., MacMahon, B., Cole, P. (1972). Menapouse and breast
cancer risk. Journal of the National Cancer Institute, 48(3),605-613.
36. Kauff, N.D., Satagopan, J.M., Robson, M.E. (2002). Risk-reducing salpingooophorectomy in women with BRCA1 or BRCA2 mutation. The New England
Journal of Medicine,346(21),1609-1615.
90
37. Chlebowski, R.T., Hendrix. S.L., Langer, R.D., Stefanick, M.L., Gass, M., Lane,
D., Rodabough, R.J., Gilligan, M.A., Michele G.C., Thomson, C.A. Khandekar,
J., Petrovitch, H., McTiernan, A. (2003). Influence of estrogen plus progestin
on breast cancer and mammography in healthy postmenopausal women: the
Women’s Health Initiative Randomized Trial. JAMA, 289 (24), 3243-3253.
38. Vainio, H., Kaaks, R., Bianchini, F. (2002). Weight control and physical activity
in cancer prevention: international evaluation of the evidence. European
Journal of Cancer Prevention, 11(2), 94-100.
39. Lahmann, P., Friedenreich, C., Schuit, A., Salvini, S., Allen N.E., Key
T.J.,Khaw K., Bingham, S., Peeters, P.H.M., Monninkhof, E., Bueno-deMesquita, H.B., Wirfält, E.W. , Manjer J.,Gonzales, C.A., Ardanaz, E., Pilar
Amiano, P., Quirós, J.R., Navarro, C., Carmen Martinez, C., Berrino, F., Palli,
D., Tumino, R., Panico, S., Vineis, P., Trichopoulou, A., Bamia, C.,
Trichopoulos, D., Boeing, H, Schulz, M., Linseisen, J., Chang-Claude, J.,
Chapelon, F.C., Fournier, A., Boutron-Ruault, M., Tjønneland, A., Johnson,
N.F., Overvad, K., Kaaks, R. and Riboli, E. (2007). Physical activity and breast
cancer risk: the european prospective investigation into cancer and nutrition.
Cancer Epidemiology Biomarkers and Preventions,16,36-42.
40. Monninkhof, E.M., Elias, S.G., Vlems, F.A., Ingeborg, V.D.T., Jantine, S.A.,
Dorien V.W., Flora, E. (2007). Physical activity and breast cancer: a systematic
review. Epidemiology, 18, 137-157.
41. Bernstein, L., Ross, R.K., Lobo, R.A., Harnisch, R., Krailo, M.D., Henderson,
B.E. (1987). The effect of moderate physical activity on menstrual cycle
patterns in adolescence: implications for breast cancer preventation. British
Journal of Cancer, 55(6),681-685.
42. MacDonald, P.C., Edman, C.D., Hemsell, D.L., Porter, J.C., Siiteri, P.K. (1978).
Effect of obesity on conversation of plasma androstenedione to estrone in post
menopausal women with and without endometrial cancer. American journal of
Obstetrics and Gynecology, 130(4),448-455.
43. Bernstein, L. (2002). Epidemiology of endocrine-related risk factors for breast
cancer. Journal of Mammary Gland Biologyand Neoplasia, 7(1), 3-15.
44. Hunter, D.J., Spiegelman, D., Adami, H.O., et al. Beeson, L., van den Brandt,
P.A., Folsom, A.R., Fraser, G.E., Goldbohm, R.A., Graham, S., Howe, G.R.,
Kushi, L.H., Marshall, J.R., McDermott, A., Miller, A.B., Speizer, F.E., Wolk,
A., Yaun, S.S. and Willett, W. (1996). Cohort studies of fat intake and the risk
of breast cancer-a pooled analysis. The New England Journal of Medicine,
334(6), 356-361.
45. Singletary, K.W., Gapstur, S.M. (2003). Alcohol and breast cancer: review of
epidemiologic and experimental evidence and potential mechanisms. JAMA,
286(17), 2143-2151.
46. Porter, R.S., Kaplan, J.L. (Editörler).(2010). Merck and The Merck Manual.
New Jersey. Merck Sharp&Co.INC.
91
47. Özen, V., Cantürk, Z., Çelik, V., Güler, N., Kapkaç, M., Koyuncu, A.,
Müslümanoğlu, M., Utkan, Z.( 2012). Meme Hastalıkları Kitabı. İstanbul: Güneş
Tıp Kitabevleri, 187-194.
48. O'Brien, P.G., Kennedy, W.Z., Ballard, K.A. (2012). Psychiatric Mental Health
Nursing. (Second edition). Burlington: Jones  Barlett Learning, 501.
49. Schnitt, S.J., Guidi, A.J. (2004). Pathology of invasive breast cancer. Harris
JR, Lippman ME, Morrow M, Osborne CK (Eds.), Disease of the breast, 3rd
ed. Philedelphia: Lippincot William&Wilkins, 541.
50. Edge, S.B., Byrd, D.R., Compton, C.C., Fritz, A.G., Greene, F.L., Trotti, A.,
(Eds). (2010). AJCC Cancer Staging Manual, 7th ed. New York: Springer,
347-376.
51. Ramos-Vara, J.A.; Miller, M.A. (2014). When tissue antigens and antibodies
get along: revisiting the technical aspects of immunohistochemistry--the red,
brown, and blue technique. Veterinary Pathology, 51 (1), 42–87.
52. Onitilo, A.A., Engel, J.M. Greenlee, R.T., Mukesh, B.N. (2009). Breast cancer
subtypes based on ER/PR and Her2 expression: comparison of
clinicopathologic features and survival. Clinical Medicine and Research. 7,413.
53. Itoh, M., Iwamoto, T., Matsuoka, J., Nogami, T., Motoki, T., Shien, T., Taira, N.,
Niikura, N., Hayashi, N., Ohtani, S., Higaki, K., Fujiwara, T., Doihara, H.,
Symmans, W.F., Pusztai, L. (2014). Estrogen receptor (ER) mRNA expression
and molecular subtype distribution in ER-negative/progesterone receptorpositive breast cancers. Breast Cancer Research and Treatment, 143(2),403409.
54. Falck, A.K., Fernö, M., Bendahl, P.O., Ryden, L. (2013). St Gallen molecular
subtypes in primary breast cancer and matched lymph node metastases aspects on distribution and prognosis for patients with luminal A tumours:
results from a prospective randomised trial. BMC Cancer, 13:558.
55. Hu, X., Stern, H.M., Ge, L., O'Brien, C., Haydu, L., Honchell, C.D., Haverty,
P.M., Peters, B.A., Wu, T.D., Amler, L.C., Chant, J., Stokoe, D., Lackner, M.R.,
Cavet, G. (2009). Genetic Alterations and Oncogenic Pathways Associated
with Breast Cancer Subtypes. Molecular Cancer Research, 7(4), 511-522.
56. Rakha, E.A., Reis-Filho, J.S., Baehner, F., Dabbs, D.J., Decker, T., Eusebi, V.,
Fox, SB., Ichihara, S., Jacquemier, J., Lakhani, S.R., Palacios, J., Richardson,
A.L., Schnitt, S.J., Schmitt, F.C., Tan, P.H., Tse, G.M., Badve, S., Ellis, I.O.
(2010). Breast cancer prognostic classification in the molecular era: the role of
histological grade. Breast Cancer Research, 12(4),207.
57. İnternet:
AUTHORNAME.
TITLE.
.
2014-07-21.
URL:
http://www.webcitation.org/query?url=http%3A%2F%2Fwww.cancer.gov%2Fc
ancertopics%2Fpdq%2Ftreatment%2Fbreast%2Fhealthprofessional&date=20.
Son Erişim Tarihi: 21-07-2014.
92
58. Smith, I., Procter, M., Gelber, R.D., Guillaume, S., Feyereislova, A., Dowsett,
M., Goldhirsch, A., Untch, M., Mariani, G., Baselga, J., Kaufmann, M.,
Cameron, D., Bell, R., Bergh, J., Coleman, R., Wardley, A., Harbeck, N.,
Lopez, R.I., Mallmann, P., Gelmon, K., Wilcken, N., Wist, E., Sánchez, Rovira,
P., Piccart-Gebhart, M.J. (2007). 2-year follow-up of trastuzumab after
adjuvant chemotherapy in HER2-positive breast cancer: a randomised
controlled trial. Lancet, 369 (9555), 29-36.
59. Bonneterre, J., Thürlimann, B., Robertson, J.F., Krzakowski, M., Mauriac, L.,
Koralewski, P., Vergote, I., Webster, A., Steinberg, M., von Euler, M. (2000).
Anastrozole versus tamoxifen as first-line therapy for advanced breast cancer
in 668 postmenopausal women: results of the tamoxifen or arimidex
randomized group efficacy and tolerability study. Journal of Clinical Oncology,
18 (22): 3748-3757.
60. Robert, N., Leyland-Jones, B., Asmar, L., Belt, R., Ilegbodu, D., Loesch, D.,
Raju, R., Valentine, E., Sayre, R., Cobleigh, M., Albain, K., McCullough, C.,
Fuchs, L., Slamon, D. (2006). Randomized phase III study of trastuzumab,
paclitaxel, and carboplatin compared with trastuzumab and paclitaxel in
women with HER-2-overexpressing metastatic breast cancer. Journal of
Clinical Oncology, 24 (18), 2786-2792.
61. Richard, D.M., Dawes, M.A., Mathias, C.W., Acheson, A., Hill-Kapturczak, N.,
Dougherty, D.M. (2009). L-Tryptophan: Basic Metabolic Functions, Behavioral
Research and Therapeutic Indications. International Journal of Tryptophan
Research, 2,45-60.
62. Chen, Y. and Gıillemin G.J. (2009). Kynurenine pathway in humans: disease
and health states. International Journal of Tryptophan Research, 2, 1-19.
63. Kema, I.P., Vries, E.G.E., Mıskiet, F.A.J. (2000). Clinical chemistry of serotoin
and metabolites. Journal of Chromatography, 747, 33-48.
64. Sandyk, R. (1992). L-tryptophan in neuropsychiatric disorders: a review.
International Journal of Neuroscience, 67 (1-4), 127-144.
65.
Szczepanik M. (2007). Melatonin and its influence on immune system. Journal
of Physiology and Pharmacology, (58), 6, 115-124.
66. Christmas, D.M., Potokar, J., Davies, S.J. (2011). A biological pathway linking
inflammation and depression: activation of indoleamine 2,3-dioxygenase.
Neuropsychiatric Disease and Treatment, 7, 431–439.
67. Kurz, K., Schroecksnadel, S., Weiss, G., Fuchs, D. (2011). Association
between increased tryptophan degradation and depression in cancer patients.
Current Opinion in Clinical Nutrition and Metabolic Care, 1 (14), 49-56.
68. Carpenedo R1, Chiarugi A, Russi P, Lombardi G, Carlà V, Pellicciari R, Mattoli
L, Moroni F. (1994). Inhibitors of kynurenine hydroxylase and kynureninase
increase cerebral formation of kynurenate and have sedative and
anticonvulsant activities. Neuroscience, 61(2), 237-243.
93
69. Takikawa, O. (2005). Biochemical and medicinal aspects of the indolamine
2,3-dioxygenase-initiated L-tryptophan metabolism. Biochemical and
Biophysical Research Communication, 338, 12-19.
70. Takikawa, O., Kuroiwa. T., Yamazaki, F., Kido, R. (1988). Mechanism of
interferon-gamma action. Characterization of indolamine 2,3-dioxygenase in
cultured human cells induced by interferon gamma and evaluation of the
enzyme-mediated tryptophan degradation in its intracellular activity. Journal of
Biological Chemistry, 263,2014-2048.
71. Yuasa, H.J., Takubo, M., Takahashi, A., Hasegawa, T., Noma, H., Suzuk,i T.
(2007). Evolution of vertebrate indolamine 2,3-dioxygenase. Journal of
Molecular Evolution, 65,705-714.
72. Efimov, I., Basran, J., Thackral, S.J., Handa, S., Mowat, C.G., Raven, E.L.
(2011). Structure and reaction mechanism in the heme dioxygenases.
Biochemistry, 52, 2717-2724.
73. Capece, L., Arrar, M., Roitberg, A.E., Yeh, S.R., Marti, M.A., Estrin, D.A.
(2010). Substrate Stereo-specificity in Tryptophan dioxygenase and
Indoleamine 2,3- dioxygenase. Proteins, 78(14), 2961–2972.
74. Johnson, T.S., Munn, D.H. (2012).
contribution to systemic acquired
investigations, 41,765-797.
Host indolamine 2,3-Dioxygenase:
tumor tolerance. Immunological
75. Hargadon, K.M., Brinkman, C.C., Sheasley-O'neill, S.L., Nichols, L.A., Bullock,
T.N., Engelhard, V.H. (2006). Incomplete differentiation of antigen-specific
CD8 T cells in tumor draining lymph nodes. Journal of Immunology, 177,6081–
6090.
76. Badawy, A.A.-B., Morga, C.J., Turner, J.A., Dougherty, D.M., Marshd, D.M.,
Mathias, C.W., Addicottd, M.A., Jagare, A.A. (2007). Assessment of the
kynurenine pathway in humans: I. Normal plasma values, ethnic differences
and their clinical implications. International Congress Series, 1304, 335-343.
77. Schröcksnadel, K., Wirleitner, B., Winkler, C., Fuchs, D. (2006). Monitoring
tryptophan metabolism in chronic immune activation. Clinica Chimica Acta,
364, 82-90.
78. Munn, D., Mellor, A.L. (2007). Indolamine 2,3-dioxygenase and tumor-induced
tolerance. Journal of Clinical Investigation. 117, 1147-1154.
79. Ball, H.J., Sanchez-Perez, A., Weiser, S., Austin, C.J., Astelbauer, F., Miu, J.,
McQuillan, J.A., Stocker, R., Jermiin, L.S., Hunt, N.H. (2007). Characterization
of an indoleamine 2,3-dioxygenase-like protein found in humans and mice.
Gene, 396, 203–213.
80. Ball, H.J., Yuasa, H.J., Austin, C.J.D., Weiser, S., Hunt, N.H. (2009).
Indolamine 2,3-dioxygenase-2; a new enzyme in the kynurenine pathway. The
International Journal of Biochemistry and Cell Biology, 41,467-471.
94
81. King, N.J.C., Thomas, S.R. (2007). Molecules in focus: Indolamine 2,3dioxygenase. The International Journal of Biochemistry and Cell Biology, 39,
2167-2172.
82. Mellor, A. (2005). Indolamine 2,3-dioxygenase and regulation of T cell
immunity. Biochemical and Biophysical Research Communications, 338,20-24.
83. Munn, D.H., Zhou, M., Attwood, J.T., Bondaref, I., Conway, S.J., Marshall, B.,
Brown, C.,Mellor, A.L. (1998). Prevention of allogeneic fetal rejection by
tryptophan catabolism. Science, 28 (5380), 1191-1193.
84. Munn, D.H., Shafizadeh, E., Attwood, J.T., Bondarev, I., Pashine, A., Mellor,
A.L. (1999). Inhibition of T cell proliferation by macrophage tryptophan
catabolism. Journal of Experimental Medicine, 189,1363–1372.
85. Mellor, A.L., Munn, D.H. (1999). Tryptophan catabolism and T-cell tolerance:
immunosuppression by starvation. Immunology Today, 20, 469–473.
86. Frumento, G., Rotondo, R., Tonetti, M., Damonte, G., Benatti, U., Ferrara, G.B.
(2002). Tryptophan-derived Catabolites are Responsible for Inhibition of T and
Natural Killer Cell Proliferation Induced by Indoleamine 2,3-Dioxygenase.
Journal of Experimental Medicine, 196, 459-468.
87. Chiesa, M.D., Carlomagno, S., Frumento, G., Balsamo, M., Cantoni, C., Conte,
R., Moretta, L., Moretta, A., Vitale, M. (2006). The tryptophan catabolite Lkynurenine inhibits the surface expression of NKp46- and NKG2D-activating
receptors and regulates NK-cell function. Blood, 108,4118–4125.
88. Dong, J., Qiu, H., Garcia-Barrio, M., Anderson, J., and Hinnebusch, A.G.
(2000). Uncharged tRNA activates GCN2 by displacing the protein kinase
moiety from a bipartite tRNA-binding domain. Molecular Cell, 6,269–279.
89. Wang, J., Simonavicius, N., Wu, X., Swaminath, G., Reagan, J., Tian, H., Ling,
L. (2006). Kynurenic acid as a ligand for orphan G protein-coupled receptor
GPR35. Journal of Biological Chemistry, 281,22021–22028.
90. Huang, A.Y., Golumbek, P., Ahmadzadeh, M., Jaffee, E., Pardoll, D., Levitsky,
H. (1994). Role of bone marrow derived cells in presenting MHC class Irestricted tumor antigens. Science, 264,961–965.
91. Itano, A.A. and Jenkins, M.K. (2003). Antigen presentation to naive CD4 T
cells in the lymph node. Nature Immunology, 4,733–739.
92. Munn, D.H., and Mellor, A.L. (2006). The tumor draining lymph node as an
immune-privileged site. Immunological Reviews, 213,146–158.
93. Lee, J.R., Dalton, R.R., Messina, J.L., Sharma, M.D., Smith, D.M., Burgess,
R.E., Mazzella, F., Antonia, S.J., Mellor, A.L., Munn, D.H. (2003). Pattern of
recruitment of immunoregulatory antigen presenting cells in malignant
melanoma. Laboratory Investigattion, 83,1457–1466.
95
94. Uyttenhove, C., Pilotte, L., Théate, I., Stroobant, V., Colau, D., Parmentier, N.,
Boon, T., Van den Eynde, B.J. (2003). Evidence for a tumoral immune
resistance mechanism based on tryptophan degradation by indoleamine 2,3dioxygenase. Nature Medicine, 10,1269–1274.
95. Dunn, G.P., Koebel, C.M., and Schreiber, R.D. (2006). Interferons, immunity
and cancer immunoediting. Nature Reviews Immunology, 6,836–848.
96. Fallarino, F., Grohmann, U., Hwang, K.W., Orabona, C., Vacca, C., Bianchi,
R., Belladonna, M.L., Fioretti, M.C., Alegre, M.L., Puccetti, P. (2003).
Modulation of tryptophan catabolism by regulatory T cells. Nature Immunology,
4,1206–1212.
97. Munn, D.H., Sharma, M.D., and Mellor, A.L. (2004). Ligation of B7-1/B7-2 by
human CD4+ T cells triggers indoleamine 2,3-dioxygenase activity in dendritic
cells. Journal of Immunology. 172,4100–4110.
98. Huber, C., Batchelor, J.R., Fuchs, D., Hausen, A., Lang, A., Niederwieser, D.,
Reibnegger, G., Swetly, P., Troppmair, J., Wachter, H. (1984). Immune
response-associated production of neopterin. Release from macrophages
primarily under control of interferon-gamma. Journal of Experimental Medicine,
160, 310-316.
99. Hamerlinck, E.F.V. (1999). Neopterin: a review. Experimental Dermatology,
8,167-176.
100. Werner-Felmayer, G., Werner, E.R., Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G.,
Wachter, H. (1990). Neopterin formation and tryptophan degradation by a
human myelomonocytic cell line (THP-1). Cancer Research, 50,2863-2867.
101. Werner-Felmayer, G., Werner, E.R., Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G.,
Wachter, H. (1989). Tumour necrosis factor alpha and lipopolysaccharide
enhance interferon-induced tryptophan degradation and pteridine synthesis in
human cells. Biological Chemistry Hoppe-Seyler, 370,1063-1069.
102. Maggi, E., Parronchi, P., Manetti, R., Simonelli, C., Piccinni, M.P., Rugiu, F.S.,
De Carli, M., Ricci, M., Romagnani, S. (1992). Reciprocal regulatory effects of
IFN-γ and IL-4 on the in vitro development of human Th1 and Th2 clones.
Journal of Immunology,148 ,2142-2148.
103. Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G., Werner, E.R., Dierich, M.P., Wachter,
H. (1998). Neopterin as a marker for activated cell-mediated immunity:
Application in HIV infection. Immunology Today, 9,150-155
104. Holliday, R. (1994). Epigenetics: an overview. Developmental Genetics,
15(6),453-457.
105. Liu, L., Wylie, R.C., Andrews, L.G. and Tollefsbol, T.O. (2003). Aging, cancer
and nutrition: the DNA methylation connection. Mechanisms of Ageing
Development, 124, 989–998.
96
106. Brena, R.M., Huang, T.H.M., Plass, C. (2006). Toward a human epigenome.
Nature Genetics, 38,1359-1360.
107. Baylin, S.B., Ohm, J.E. (2007). Epigenetic gene silencing in cancer – a
mechanism for early oncogenic pathway addiction?. Nature Reviews Cancer,
6,107-116.
108. Laird, P.W. (2003). The power and the promise of DNA methylation markers.
Nature Reviews Cancer, 3,253–266.
109. Widschwendter, M., Jones, P.A. (2002). DNA methylation and breast
carcinogenesis. Oncogene, 21,5462–5482.
110. Jones, P.A., Baylin, S.B. (2007). The epigenomics of cancer. Cell, 128,683–
692.
111. Duffy, M.J., Napieralski, R., Martens, J.W.M., Span, P.N., Spyratos, F.,
Sweep, F.C.G.J., Brunner, N., Foekens, J.A. , Schmitt, M. (2009). Methylated
genes as new cancer biomarkers. European Journal of Cancer, 45(3),335-346.
112. Das, P.M., Signal, R. (2004). DNA methylation and cancer. Journal of Clinical
Oncology, 22, 4632-4642.
113. Cavallaro, U, Christofori, G. (2001). Cell adhesion in tumor invasion and
metastasis: loss of the glue is not enough. Biochimica et Biophysica Acta,
1552, 39–45.
114. Strathdee, G. and Brown, R. (2002). Aberrant DNA methylation in cancer:
potential clinical interventions. Expert Reviews in Molecular Medicine, 4,1-17.
115. Taby, R., Issa, J.P.J. (2010). Cancer epigenetics. CA Cancer Journal for
Clinitians, 60,376-392.
116. Zhang, Y.J., Wu, H.C., Shen, J., Ahsan, H., Tsai, W.Y., Yang, H.I., Wang, L.Y.,
Chen, S.Y., Chen, C.J., Santella, R.M. (2007). Predicting hepatocellular
carcinoma by detection of aberrant promoter methylation in serum DNA.
Clinical Cancer Research, 13(8),2378-2384.
117. Zhang, X., He, Y., Ding, M. (2009). Simultaneous determination of tryptophan
and kynurenine in plasma samples of children patients with Kawasaki disease
by high-performance liquid chromatography with programmed wavelength
ultraviolet detection. Journal of Chromatography B, 877, 1678–1682.
118. Özdemir, D., Pak, I. (2010). Evaluation of immunohistochemistry and silverenhanced in situ hybridization results for Her2/neu manually and with image
analysis system in human breast cancer. Turkish Journal of Pathology, 26
(3),216-221.
119. Zhang, R., Li, H., Yu, J., Zhao, J., Wang, X., Wang, G., Yao, Z., Wei, F., Xue,
Q., Ren, X. (2011). Immunoactivative role of indoleamine 2,3dioxygenase in
gastric cancer cells in vitro. Molecular Medicine Reports, 4,169–173.
97
120. Astigiano, S., Morandi, B., Costa, R., Mastracci, L., D'Agostino, A., Ratto, G.B.,
Melioli, G., Frumento, G. (2005). Eosinophil granulocytes account for
indoleamine 2,3-dioxygenase-mediated immune escape in human non-small
cell lung cancer. Neoplasia,7,390–396.
121. Feder-Mengus, C., Wyler, S., Hudolin, T., Ruszat, R., Bubendorf, L., Chiarugi,
A., Pittelli, M., Weber, W.P., Bachmann, A., Gasser, T.C., Sulser, T., Heberer,
M., Spagnoli, G.C., Provenzano, M. (2008). High expression of indoleamine
2,3-dioxygenase gene in prostate cancer. European Journal of Cancer,
44(15),2266-2275.
122. Brandacher, G., Perathoner, A., Ladurner, R., Schneeberger, S., Obrist, P.,
Winkler, C., Werner, E.R., Werner-Felmayer, G., Weiss, H.G., Göbel, G.,
Margreiter, R., Königsrainer, A., Fuchs, D., Amberger, A. (2006). Prognostic
value of indoleamine 2,3-dioxygenase expression in colorectal cancer: effect
on tumor-infiltrating T cells. Clinical Cancer Research,12,1144–1151.
123. Zhang, R., Liu, H., Li, F., Li, H., Yu, J., Ren, X. (2013). The correlation between
the subsets of tumor infiltrating memory T cells and the expression of
indoleamine 2,3-dioxygenase in gastric cancer. Digestive Diseases and
Sciences, 58(12),3494-3502.
124. Gao, Y.F., Peng, R.Q., Li, J., Ding, Y. Zhang, X., Wu, X.J., Pan, Z.Z., Wan,
D.S., Zeng, Y.X., and Zhang, X.S. (2009). The paradoxical patterns of
expression of indoleamine 2,3-dioxygenase in colon cancer. Journal of
Translational Medicine, 7,71.
125. Jacquemier, J., Bertucci, F., Finetti, P., Esterni, B., Charafe-Jauffret, E.,
Thibult, M.L., Houvenaeghel, G., Van den Eynde, B., Birnbaum, D., Olive, D.,
Xerri, L. (2011). High expression of indoleamine 2,3-dioxygenase in the tumour
is associated with medullary features and favourable outcome in basal-like
breast carcinoma. International Journal of Cancer, 130(1),96-104.
126.
Soliman, H., Rawal, B., Fulp, J., Lee, J.H., Lopez, A., Bui, M.M., Khalil, F.,
Antonia, S., Yfantis, H.G., Lee, D.H., Dorsey, T.H., Ambs, S. (2013). Analysis
of indoleamine 2-3 dioxygenase (IDO1) expression in breast cancer tissue by
immunohistochemistry. Cancer Immunology, Immunotherapy, 62(5),829-837.
127. Yu, J., Du, W., Yan, F., Wang, Y., Li, H., Cao, S., Yu, W., Shen, C., Liu, J.,
Ren, X. (2013). Myeloid-Derived Suppressor Cells Suppress Antitumor
Immune Responses through IDO Expression and Correlate with Lymph Node
Metastasis in Patients with Breast Cancer. Journal of Immunology, 190,37833797.
128.
Ozkan Y, Mete G, Sepici-Dincel A, Sepici V, Simsek B (2012). Tryptophan
degradation and neopterin levels in treated rheumatoid arthritis patients .
Clinical Rheumatology, 31,29-34.
129. Weinlich, G., Murr, C., Richardsen, L., Winkler, C., Fuchs, D. (2007).
Decreased serum tryptophan concentration predicts poor prognosis in
malignant melanoma patients. Dermatology, 214(1),8-14.
98
130. de Jong, R.A., Nijman, H.W., Boezen, H.M., Volmer, M., Ten Hoor, K.A.,
Krijnen, J., van der Zee, A.G., Hollema, H., Kema, I.P. (2011). Serum
tryptophan and kynurenine concentrations as parameters for indoleamine 2,3dioxygenase activity in patients with endometrial, ovarian, and vulvar cancer.
International Journal of Gynecological Cancer, 21(7),1320-1327.
131. Schroecksnadel, K., Winkler, C., Fuith, L.C., Fuchs, D. (2005). Tryptophan
degradation in patients with gynecological cancer correlates with immune
activation. Cancer Letters, 223(2),323-329.
132. Lyon, D.E., Walter, J.M., Starkweather, A.R., Schubert, C.M. and McCain, N.L.
(2011). Tryptophan degradation in women with breast cancer: a pilot study.
BMC Research Notes, 4,156-163.
133. Sakurai, K., Fujisaki, S., Nagashima, S., Maeda, T., Tomita, R., Suzuki, S.,
Hara, Y., Enomoto, K., Amano, S. (2013). Indoleamine 2, 3-dioxygenase
activity for breast cancer patients with recurrence 5 or more years after
surgery. Gan To Kagaku Ryoho. 40(12),1590-1592.
134. Travers, M.T., Gow, I.F., Barber, M.C., Thomson, J., Shennan, D.B . (2004).
Indoleamine 2,3-dioxygenase activity and L-tryptophan transport in human
breast cancer cells. Biochimica et Biophysica Acta, 1661(1),106–112.
135. Godin-Ethier, J., Pelletier, S., Hanafi, L.A., Gannon, P.O., Forget, M.A., Routy,
J.P., Boulassel, M.R., Krzemien, U., Tanguay, S., Lattouf, J.B., Arbour, N.,
Lapointe, R. (2009). Human Activated T Lymphocytes Modulate IDO
Expression in Tumors through Th1/Th2 Balance. The Journal of Immunology,
183, 7752–7760.
136. Mansfield, A.S., Heikkila, P.S., Vaara, A.T., von Smitten, K.A., Vakkila, J.M.,
Leidenius, M.H. (2009) Simultaneous Foxp3 and IDO expression is associated
with sentinel lymph node metastases in breast cancer. BMC Cancer, 9,231.
137. Munn, D.H., Sharma, M.D., Hou, D., Baban, B., Lee, J.R., Antonia, S.J.,
Messina, J.L., Chandler, P., Koni, P.A., Mellor, A.L. (2004). Expression of
indoleamine 2,3-dioxygenase by plasmacytoid dendritic cells in tumor-draining
lymph nodes. Journal of Clinical Investigation, 114(2),280-290.
138. Berdowska, A., Zwirska-Korczala, K. (2001). Neopterin measurement in clinical
diagnosis. Journal of clinical pharmacy and therapeutics, 26(5),319–329.
139. Fuchs, D., Baier-Bitterlich, G., Wede, I., Wachter, H. (1997). Reactive oxygen
radicals and apoptosis. In: Scandolis J, editor. Oxidative stress and molecular
biology of antioxidant defences. Cold Spring Harbor, NY: Cold Spring Harbor
Laboratory Press, (34),139–167.
140. Murr, C., Bergant, A., Widschwendter, M., Heim, K., Schröcksnadel, H., Fuchs,
D.(1999). Neopterin is an independent prognostic variable in females with
breast cancer. Clinical Chemistry, 45(11),1998-2004.
141. Reibnegger, G.J., Bichler, A.H., Dapunt, O., Fuchs, D.N., Fuith, L.C., Hausen,
A., Hetzel, H.M., Lutz, H., Werner, E.R., Wachter, H. (1986). Neopterin as a
99
prognostic indicator in patients with carcinoma of the uterine cervix. Cancer
Research, 46(2),950-955.
142. Reibnegger, G., Hetzel, H., Fuchs, D., Fuith, L.C., Hausen, A., Werner, E.R.,
Wachter, H. (1987). Clinical significance of neopterin for prognosis and followup in ovarian cancer. Cancer Research, 47(18),4977-4981.
143. Murr C, Fuith LC, Widner B, Wirleitner B, Baier-Bitterlich G, Fuchs D. (1999).
Increased neopterin concentrations in patients with cancer: indicator of
oxidative stress? Anticancer Research,19,1721–1728.
144. Holliday R. (1987). The inheritance of epigenetic defects. Science, 238,163170.
145. Terry, M.B., Delgado-Cruzata, L., Vin-Raviv, N., Wu, H.C., Santella, R.M.
(2011). DNA methylation in white blood cells: association with risk factors in
epidemiologic studies. Epigenetics, 6(7),828-837.
146. Herman, J.G., Baylin, S.B. (2003). Gene silencing in cancer in association with
promoter hypermethylation. The New England Journal of Medicine, 349, 20422054.
147. Weber, M., Hellmann, I., Stadler, M.B., Ramos, L., Pääbo, S., Rebhan, M.,
Schübeler, D. (2007). Distribution, silencing potential and evolutionary impact
of promoter DNA methylation in the human genome. Nature Genetics ,39,457466.
148. Jones, P.A., Baylin, S.B. (2002). The fundamental role of epigenetic events in
cancer. Nature Review Genetics, 3, 415-428.
149. Feinberg, A.P., Vogelstein, B. (1983). Hypomethylation distinguishes genes of
some human cancers from their normal counterparts. Nature, 301:89-92.
150. Greger, V., Passarge, E., Hopping, W., Messmer, E., Horsthemke, B. (1989).
Epigenetic changes may contribute to the formation and spontaneous
regression of retinoblastoma. Human Genetics, 83,155-158.
151. Fraga, M.F., Herranz, M., Espada, J., Ballestar, E., Paz, M.F., Ropero, S.,
Erkek, E., Bozdogan, O., Peinado, H., Niveleau, A., Mao, J.H., Balmain, A.,
Cano, A., Esteller, M. (2004). A mouse skin multistage carcinogenesis model
reflects the aberrant DNA methylation patterns of human tumors. Cancer
Research, 64,5527-5534.
152. Shukeir, N., Pakneshan, P., Chen, G., Szyf, M., Rabbani, S.A. (2006).
Alteration of the methylation status of tumor-promoting genes decreases
prostate cancer cell invasiveness and tumorigenesis in vitro and in vivo.
Cancer Research, 66,9202-9210.
153. Pakneshan, P., Szyf, M., Farias-Eisner, R., Rabbani, S.A. (2004). Reversal of
the hypomethylation status of urokinase (uPA) promoter blocks breast cancer
growth and metastasis. Journal of Biological Chemistry, 279,31735-31744.
100
154. Ateeq, B., Unterberger, A., Szyf, M., Rabbani, S.A. (2008). Pharmacological
inhibition of DNA methylation induces proinvasive and prometastatic genes in
vitro and in vivo. Neoplasia , 10,266-278.
155. Chik, F., Szyf, M. (2011). Effects of specific DNMT gene depletion on cancer
cell transformation and breast cancer cell invasion; toward selective DNMT
inhibitors. Carcinogenesis , 32,224-232.
156. Pakneshan, P., Szyf, M., Farias-Eisner, R., Rabbani, S.A. (2004). Reversal of
the hypomethylation status of urokinase (uPA) promoter blocks breast cancer
growth and metastasis. Journal of Biological Chemistry, 279,31735-31744.
157. Stefanska, B., Huang, J., Bhattacharyya, B., Suderman, M., Hallett, M., Han,
Z.G., Szyf, M. (2011). Definition of the landscape of promoter DNA
hypomethylation in liver cancer. Cancer Research , 71,5891-5903.
158. Dickinson, R.E., Dallol, A., Bieche, I., Krex, D., Morton, D., Maher, E.R., Latif,
F. (2004). Epigenetic inactivation of SLIT3 and SLIT1 genes in human
cancers. British Journal of Cancer , 91,2071-2078.
159. Berman, H., Zhang, J., Crawford, Y.G., Gauthier, M.L., Fordyce, C.A.,
McDermott, K.M., Sigaroudinia, M., Kozakiewicz, K., Tlsty, T.D. (2005).
Genetic and epigenetic changes in mammary epithelial cells identify a
subpopulation of cells involved in early carcinogenesis. Cold Spring Harbor
Symposia on Quantitative Biology , 70,317-327.
160. Szyf, M. (2012). DNA methylation signatures for breast cancer classification
and prognosis. Genome Medicine, 4(3),26.
161. Choi, J.Y., James, S.R., Link, P.A., McCann, S.E. Hong, C.C., Davis, W.,
Nesline, M.K. Ambrosone, C.B. and Karpf, A.R. (2009). Association between
global DNA hypomethylation in leukocytes and risk of breast cancer.
Carcinogenesis, 30(11),1889-1897.
162. Shiau, A.K., Barstad, D., Loria, P.M., Cheng, L., Kushner, P.J., Agard, D.A.,
Greene, G.L. (1998). The structural basis of estrogen receptor/coactivator
recognition and the antagonism of this interaction by tamoxifen. Cell, 95, 927937.
163. Robinson, S.P., Parker, C.J., Jordan, V.C. (1990). Preclinical studies with
toremifene as an antitumor agent. Breast Cancer Research and Treatment,
16,9-17.
164. Hortobagyi, G.N. (1998). Treatment of breast cancer. The New England journal
of medicine, 339,974-984.
165. Yang, X., Philips, D.L., Ferguson, A.T., Nelson, W.G., Herman, J.G., Davidson,
N.E. (2001). Synergic activaion of functional estrogen receptor (ER)-alpha by
DNA methyltransferase and histone deacetylase inhibition in human ER-alphanegative breast cancer cells. Cancer Research, 61, 7025-7070.
101
166. Lapidus, R.G., Nass, S.J., Butash, K.A., Parl, F.F., Weitzman, S.A., Graff, J.G.,
Hermann, J.G., Davidson, N.E. (1998). Mapping of ER gene CpG island
methylation-specific polymerase chain reaction. Cancer Research, 58, 25152519.
167. Bird, A.P. (1986). CpG-rich islands and the function of DNA methylation.
Nature, 321, 209-213.
168. Sasaki, M., Dharia, A., Oh, B.R., Tanaka, Y., Fujimoto, S., Dahiya, R. (2001).
Progesterone receptor B gene inactivation and CpG hypermethylation in
human uterine endometrial cancer. Cancer Research, 61, 97-102.
169. Sasaki, M., Tanaka, Y., Perinchery, G., Dharia, A., Kotcherguina, I., Fujimoto,
S., Dahiya, R. (2002). Metylation and inactivation of estrogen, progesterone,
and androgen receptors in prostate cancer. Journal of the National Cancer
Institute, 94,384-390.
170. Mc Cormack, O., Chung, W.Y., Fitzpatrick, P., Cooke, F., Flynn, B., Harisson,
M., Fox, E., Gallager, E., McGoldrick, A., Dervan, P.A., Mc Cann, A., Kerin,
M.J. (2008). Progesterone receptor B (PRB) promoter hypermethylation in
sporadic breast cancer: progesterone receptor B hypermethylation in breast
cancer. Breast Cancer Research and Treatment, 111,45-53.
171. Burden, S., Yarden, Y. (1997). Neuregulins and their receptors: a versatile
signaling module in organogenesis and oncogenesis. Neuron, 18(6),847-855.
172. Slamon, D.J. (1987). Proto-oncogenes and human cancers. The New England
journal of medicine, 317,955-957.
173. van de Vijver, M.J., Mooi, W.J., Peterse, J.L., Nusse, R. (1988). Amplification
and over-expression of the neu oncogene in human breast carcinomas.
European Journal of Surgical Oncology,14,111-114.
174. Freudenberg, J.A., Wang, Q., Katsumata, M. Drebin, J., Nagatomo, I., Greene,
M.I. (2009). The role of HER2 in early breast cancer metastasis and the origins
of resistance to HER2-targeted therapies. Experimental and Molecular
Pathology, 87(1), 1-11.
175. Battaglia, F., Polizzi, G., Scambia, G., Rossi, S., Panici, P.B., Iacobelli, S.,
Crucitti, F., Mancuso, S. (1988). Receptors for epidermal growth factor and
steroid hormones in human breast cancer. Oncology, 45,424-427.
176. Weigelt, B., Hu, Z., He, X., Livasy, C., Carey, L.A., Ewend, M.G., Glas, A.M.,
Perou, C.M., Van’t Veer, L.J. (2005). Molecular portrait and 70-gene prognosis
signature are preserved throughout the metastatic process of breast cancer.
Cancer Research ,65,9155-9158.
177. Benz, C.C., Scott, G.K., Sarup, J.C., Johnson, R.M., Tripathy, D., Coronado,
E., Shepard, H.M., Osborne, C.K. (1992). Estrogen-dependent, tamoxifenresistant tumorigenic growth of mcf-7 cells transfected with her2/neu. Breast
Cancer Research and Treatment, 24,85-95.
102
178. Shou, J., Massarweh, S., Osborne, C.K., Wakeling, A.E., Ali, S., Weiss, H.,
Schiff, R. (2004). Mechanisms of tamoxifen resistance: Increased estrogen
receptor-her2/neu cross-talk in er/her2-positive breast cancer. Journal of
National Cancer Institute, 96,926-935.
103
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: ARSLAN Mahmut Özhan
Uyruğu
: T.C.
Doğum tarihi ve yeri
: 04/03/1978 Merzifon
Medeni hali
: Bekâr
Telefon
: 0 (364) 6114420
Faks
: 0 (364) 6115010
e-posta
: [email protected]
Eğitim Derecesi
Okul/Program
Yüksek lisans
Gazi Üniversitesi /Eczacılık Fakültesi
2005
Lisans
Gazi Üniversitesi/ Eczacılık Fakültesi
2000
Lise
Samsun Anadolu Lisesi
1996
İş Deneyimi, Yıl
Çalıştığı Yer
Görev
2000- devam ediyor
Güneş Eczanesi
Eczacı
MezuniyetMezuniyet
yılı
yılı
Yabancı Dili
İngilizce
Yayınlar
1. Arslan M.Ö., Şimşek B., (2005). Hiperlipidemik Hastaların Serbest Eczacılık
Yönünden İncelenmesi.
Hobiler
Gitar, Okçuluk, Kitap okuma, Masa tenisi
Download