ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER DERGİSİ ATATURK UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Cilt / Volume: 31 Sayı / Number: 3 Yıl / Year: 2017 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER DERGİSİ Sayı / Number: 3 Cilt / Volume: 31 Yıl / Year: 2017 İÇİNDEKİLER / CONTENTS Ş. Mustafa ERSUNGUR Ömer DORU M. Barış ASLAN Türkiye’de GSYH ve Döviz Kuru Hareketlerinin Cari Denge Üzerindeki Etkisi: VAR Analizi Yaklaşımı ………………………………………. Osman DEMİRDÖĞEN Fatma Gül YAZICILAR Selin AYKOL Lojistik Faaliyetlerde Dış Kaynak Kullanımının Hizmet Kalitesinin Ölçümüne Yönelik Değerlendirilmesi: Bir Uygulama ..................……. ....……463 Döviz Kurunun Dış Ticaret Dengesi Üzerindeki Asimetrik Etkisi: Türkiye Örneği …………....................................... .......…477 Hayati AKSU Selim BAŞAR Murat EREN Gürkan BOZMA Adem ÜZÜMCÜ Samet TOPAL Ziya Ç. YURTTANÇIKMAZ Sabri AZGÜN T. Şükrü YAPRAKLI Abdullah TÜZEMEN Ş. Mustafa ERSUNGUR A. Taha ARPA ………..451 TRA2 Bölgesi Dış Ticaret Özellikleri ve TRA2 Bölgesinden Türk Cumhuriyetlerine İhracat Yapan Firmaların Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir Analiz …………………....................................... ..…...….489 Türkiye ve Komşu Ülkeler Arasında Endüstri İçi Ticaretin Düzeyi ve Sektörel Rekabet Gücü (1995-2015)………… ………..513 Customer Perception Of Bus Companies’ Service Quality ………………........................................... …….….529 Hazar Bölgesi ve Rusya’nın Bölgedeki Rolü …… ..………543 Osman DEMİRDÖĞEN Hamit ERDAL Sinan KUL Dağıtım Merkezi Yer Seçimi Problemine Stokastik Bir Model Önerisi: TRA Bölgesinde Bir Uygulama ………………….. ...….…..555 Salih Börteçine AVCI Adnan KARATAŞ Lojistik Bilgi Sistemi Güvenliği Kültürü Üzerine Bilgi Sistem Güvenliği Farkındalığı ve Bağlılığının Etkisi: Kargo Lojistik Firmalarından Bulgular ........ ………..571 T. Şükrü YAPRAKLI Musa ÜNALAN Küresel Lojistik Performans Endeksi ve Türkiye’nin Son 10 Yıllık Lojistik Performansının Analizi …..... .……….589 Ömer ATALAY Adem KARAKAŞ Murat AKÇA Türkiye’de Lojistik Merkezi Yeri Seçiminde Kriterlerin AHP İle Ağırlıklandırılması: Kars İli Üzerine Bir Analiz ………………............... ……..…607 Hakan EYGÜ Ebubekir KARABACAK Afet Lojistik Yönetimi Temelinde Risk Yönetim Endeksi Verileriyle Türkiye İle AB Üye Ülkelerinin Karşılaştırması ……………....…........ ………..627 Sayı / Number: 3 Cilt / Volume: 31 Yıl / Year: 2017 İÇİNDEKİLER / CONTENTS Ş. Mustafa ERSUNGUR Abdullah TAKIM Shahryar Fathi MOLLAEE Samad KARRARI Visualizing The Future Of Iran’s Market Of Agricultural Products With An Emphasis On Membership In WTO (The Case Study Of Rice) ……......……................ ..…..…649 Kerem KARABULUT Şeyma ŞAHİN Türkiye-Gürcistan Ticari İlişkilerindeki SorunlarBeklentiler ve Çözümler ……….............……........ ……......663 T. Şükrü YAPRAKLI Musa ÜNALAN Lojistik Merkez Olabilmesi Açısından Erzurum’un SWOT Analizi İle Değerlendirilmesi ……………. ….…….677 Okan DOĞAN Fehim BAKIRCI Bahar BURTAN DOĞAN Yeni Dünya İktisadî Düzeninde Eksen ve Paradigma Kaymaları: BRIC Örneğinde Cari İşlemler Bilançosundaki Değişimin Belirleyicileri ……… ……..…701 Meriç Burçin ÖZER Soner ESMER İran’ın Dış Ticaretinde Hopa Limanının Stratejik Önemi …………………………........................……. ...……..727 Çağatay KARAKÖY Necati Alp ERİLLİ Emine Rabia ERSOY Çok Uluslu Şirketlerde Lojistik Anlayışı: Sivas Üzerine Bir Uygulama …………………………… ……..…739 Ahmed Yusuf SARIHAN Serap İNCAZ Burak YAPRAK Devlet Teşviklerinin Firmaların İhracat Performansına Etkisi: İstanbul İhracatçıları Örneği …….….755 Dilşad GÜZEL Abdullah TÜZEMEN Burak YAPRAK Firmaların 3PL (Üçüncü Parti Lojistik) Hizmet Sağlayıcılarını Seçerken Kullandıkları Kriteler Üzerine Bir Çalışma: Erzurum İhracatçıları Örneği …….….775 Bahar TÜRK Aysel ERCİŞ Tersine Lojistik Kapsamında E-Atık Sorunu Çözümüne Yönelik Davranışsal Değişim Stratejilerinin Derecelendirilmesi …..….793 THE REPUBLIC OF TURKEY ATATURK UNIVERSITY JOURNAL OF ECONOMICS AND ADMINISTRATIVE SCIENCES Number / Sayı: 3 Volume / Cilt: 31 Year / Yıl: 2017 CONTENTS / İÇİNDEKİLER Ş. Mustafa ERSUNGUR Ömer DORU M. Barış ASLAN The Effect Of Movements Of GDP And Exchange Rate On Current Account Balance In Turkey: VAR Analysis Approach ………………………………… ………..451 Osman DEMİRDÖĞEN Fatma Gül YAZICILAR Selin AYKOL Evaluatıon For The Measurement Of Service Quality Of Outsourcing In Logistics Activities: An Application …………………...................................... ....……463 Hayati AKSU Selim BAŞAR Murat EREN Gürkan BOZMA Asymmetric Impact of Exchange Rate on Foreing Trade Equilibrium: A Case Of Turkey …………..... .......….477 Adem ÜZÜMCÜ Samet TOPAL Foreign Trade Properties of TRA2 Region And An Analysis on Problems of Firms Which Export From TRA2 Region To Turkish Republics ……………… ..…...….489 Ziya Ç. YURTTANÇIKMAZ Sabri AZGÜN The Level Of Intra Industry Trade And Sectoral Competition Power Between Turkey And Neighboring Countries (1995-2015) ……………… ………..513 T. Şükrü YAPRAKLI Abdullah TÜZEMEN Customer Perception Of Bus Companies’ Service Quality ………………........................................... …….….529 Ş. Mustafa ERSUNGUR A. Taha ARPA Hazar Region and The Role of Russia In The Region ……………….......................................... Osman DEMİRDÖĞEN Hamit ERDAL Sinan KUL A Stochastic Model Proposal For Distribution Center Location Problem: A Case Study In TRA District ………………………………….……….. ...….…..555 Salih Börteçine AVCI Adnan KARATAŞ The Effect of Logistics Information System Security Awareness and Commitment on Logistics Information System Security Culture: Evidence From Cargo Logistics Companies ……………....... ………..571 T. Şükrü YAPRAKLI Musa ÜNALAN The Global Logistics Performance Index and Analysis of The Last Ten Years Logistics Performance of Turkey ………………………...... .……….589 Ömer ATALAY Adem KARAKAŞ Murat AKÇA Determining Criteria Used Logistics Center Location Selection and AND Weighting with the AHP: An Analysis on Kars ………………............... ……..…607 Hakan EYGÜ Ebubekir KARABACAK Comparision Turkey to European Countries By Data Index For Risk Management (In-Form) On The Basis of Disaster Logistics Management …... ………..627 ..………543 Number / Sayı: 3 Volume / Cilt: 31 Year / Yıl: 2017 CONTENTS / İÇİNDEKİLER Ş. Mustafa ERSUNGUR Abdullah TAKIM Shahryar Fathi MOLLAEE Samad KARRARI Kerem KARABULUT Şeyma ŞAHİN T. Şükrü YAPRAKLI Musa ÜNALAN Visualizing The Future Of Iran’s Market Of Agricultural Products With An Emphasis On Membership In WTO (The Case Study Of Rice) ……......……................ ..…..…649 The Problems-Expectations and Solutions In Turkish-Georgian Trade Relations ……….............. ……......663 Evaulating of Erzurum With SWOT Analysis In Order to Being Logictic Center …………………. ….…….677 Okan DOĞAN Fehim BAKIRCI Bahar BURTAN DOĞAN Axis and Paradigm Shifts in the New World Economic Order: Changes in Current Accounts in the BRIC Case ………………………………….… ……..…701 Meriç Burçin ÖZER Soner ESMER Strategic Importance of Hopaport at Iran's Foreign Trade …………………………........................……. ...……..727 Çağatay KARAKÖY Necati Alp ERİLLİ Emine Rabia ERSOY Lojistic Perspectiveness in Multinational Companies: An Application On Sivas …………… ……..…739 Ahmed Yusuf SARIHAN Serap İNCAZ Burak YAPRAK The Influence of Government Incentives On Firms’ Export Performance: A Case Study In Istanbul Exporters ………………...................................… …….….755 Dilşad GÜZEL Abdullah TÜZEMEN Burak YAPRAK A Study on Selecting Criteria Which Firms Use When They Choose 3PL (Third Party Logistics) Service Providers: An Example of Erzurum Exporter Firms …………………………………… …….….775 Bahar TÜRK Aysel ERCİŞ Under The Reverse Logistics Towards Solution Of E-Waste Problem, Ranking Of Behavioral Changes Strategies …..….793 ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER DERGİSİ BİLİM DANIŞMA KURULU (Ada göre sıralanmıştır.) Prof. Dr. Adem DURSUN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet KALA İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet MAKAL Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet SÖZEN Doğu Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Alaattin KIZILTAN T.C. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Prof. Dr. E. Alper GÜVEL Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Atılhan NAKTİYOK Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Aysel ERCİŞ Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ayşegül MENGİ Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Abdülkerim DAŞTAN Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Berrin C. ATAMAN Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Cengiz TORAMAN Gaziantep Üniversitesi Prof. Dr. Dursun KAYA Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ekrem YILDIZ Kırıkkale Üniversitesi Prof. Dr. Erkan OKTAY Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Erol ÇAKMAK Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Esra G. D. KİBAR Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Fatih KARCIOĞLU Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Fehim BAKIRCI Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Hamza ÇEŞTEPE Bülent Ecevit Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI Orta Doğu Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin DAĞLI Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin ÖZER Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Kerem KARABULUT Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Mahmut KARTAL Bartın Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet S. ORHAN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. M. Sinan TEMURLENK Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Muammer YAYLALI Erzurum Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Murat ÇAK İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Murat NİŞANCI Erzincan Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa SEVÜKTEKİN Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mustafa UÇAR Dicle Üniversitesi Prof. Dr. Nesrin ALGAN Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ Arel Üniversitesi Prof. Dr. Osman DEMİRDÖĞEN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ömer YILMAZ Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ömer F. İŞCAN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ö. Selçuk EMSEN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Reşat KARCIOĞLU Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Ruşen KELEŞ Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Selim BAŞAR Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Selim ERDOĞAN Dicle Üniversitesi Prof. Dr. Sevda YAPRAKLI Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Sevtap ÜNAL Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ Dokuz Eylül Üniversitesi Prof. Dr. Tayfun ÇINAR Ankara Üniversitesi Prof. Dr. Turan ÖNDEŞ Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Uğur GÜLLÜLÜ Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Uğur ÖMÜRGÖNÜLŞEN Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Üstün ÖZEN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Vedat KAYA Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf AKAN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Yunus KİSHALI Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Yunus SÜRMEN Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Zerrin T. KARAMAN Dokuz Eylül Üniversitesi TEŞEKKÜR Bu dergi değerli hakemlerimizin katkılarıyla yayımlanmaktadır. İlgilerinden ve desteklerinden dolayı teşekkür eder, saygılar sunarız. BU SAYININ HAKEM KURULU Hakemin Unvanı Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Doç. Dr. Prof. Dr. Prof. Dr. Yrd. Doç. Dr. Hakemin Adı Alaattin KIZILTAN T. Şükrü YAPRAKLI Adem ÜZÜMCÜ Fehim BAKIRCI Ş. Mustafa ERSUNGUR Osman DEMİRDÖĞEN Abdullah TAKIM Hayat AKSU Selim BAŞAR Fatma GÜNDOĞDU ODABAŞIOĞLU A. Fatih AYDEMİR Tuba ŞAHİNOĞLU Hüseyin ÖZER Ömer YILMAZ Ergün AKTÜRK Menşure KOLÇAK Aysel ERCİŞ Sevtap ÜNAL Dilşad GÜZEL Kerem KARABULUT Orhan KÜÇÜK Sabri AZGÜN Yusuf AKAN Ö. Selçuk EMSEN Ziya Ç. YURTTANÇIKMAZ Hakemin Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Kafkas Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Kastamonu Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi YAZIM DÜZENİ (1) İktisadi ve İdari Bilimler ve ilişkili alanlarda hazırlanmış ve yayınlanmak üzere dergiye gönderilen yazılar daha önce herhangi bir şekilde yayınlanmamış ya da yayınlanmak üzere gönderilmemiş orijinal çalışmalar olmalıdır. (2) Editörler yazıların işletme ve iktisat dallarında uygulamayla desteklenmiş çalışmalar olmasını arzu etmektedirler. (3) Yazılar, sadece makalenin adı, yazarın adı ve akademik unvanı, görevi ve bağlı olduğu kuruluşu, adresi, telefonu ve e-postasını belirten bir dış kapak sayfası eklenerek gönderilmelidir. Bu sayfa çıkarıldıktan sonra, metin incelenmek üzere Bilim Kurulu'ndan konuyla ilgili üç (3) hakeme gönderilecektir. Bu nedenle metnin ilk sayfasında yazar adına yer verilmeden sadece makale adı yazılmalıdır. (4) Bu dergide Türkçe ya da İngilizce dillerinden biriyle yayım yapılabilir. Yazıların başında, 100 kelimeyi geçmeyen Türkçe ve İngilizce “başlık/title”, “öz/abstract” ve “anahtar kelimeler / keywords” bulunmalıdır. (5) Yazıda yer alan konu başlıkları Giriş'ten itibaren I, II, III, ... gibi Romen rakamlarıyla, alt başlıklar ise A, B, C, ... gibi büyük harflerle sıralanmalıdır. (6) Kaynaklara yapılan göndermeler, dipnotlar yerine metnin içinde parantez arasında yapılmalıdır. Parantez içindeki ifadeler şu sırayla yer almalıdır: yazar(lar)ın soyadı, kaynağın yılı ve sayfa numarası. Eğer, yazarın aynı yıl içinde yazılmış birden fazla çalışmasına gönderme yapılıyorsa, yıllar harflerle farklılaştırılmalıdır. Kaynağa gönderme yapma konusunda karşılaşılacak farklı durumlarda aşağıdaki örneklerden yararlanılabilir. ...göstermektedir (Engle, 1987: 438). ...Granger (1992a: 35 37; 1992b:85-90) çalışmalarında belirttiği gibi... ... (Fama ve Miller, 1972: 545-570) iki yazarlı kaynak için. ... (Judge vd., 1988: 15-19) ikiden fazla yazarlı kaynak için. ... (Gönenli, 1990: 490-510; Türko, 1994: 310-314) Açıklama gerektiren durumlarda yapılacak açıklamalar, "Notlar" başlığı altında, yazının sonunda ayrı bir sayfada verilmelidir. (7) Şekil ve Tablolar metin içerisinde verilmelidir. Şekil adı, şeklin altında, tablo başlığı tablonun üzerinde yer almalıdır. Şekil ve tablo numaraları 1, 2, 3, ... gibi verilmelidir. (8) Denklemler satırın en sağında parantez içinde verilecek rakamlarla sıralanmalı ve denklemlere yapılacak göndermeler… xxx. İfade edilerek yapılmalıdır. (9) Yararlanılan kaynaklar, eğer varsa notlardan sonra ayrı bir sayfada "Kaynakça" başlığı altında verilmelidir. Kaynakçada aşağıdaki biçim kurallarına uyulmalıdır. Kitaplarda: Keyder, N. (1990), Para, Teori Politika: Türkiye Üzerine Bir Uygulama, Genişletilmiş İkinci Baskı, Bizim Büro Basımevi, Ankara. Dergilerde: Bahmani Oskooee, M. ve Malixi, M. (1987) "Effects of Exchange Rate Flexibility on the Demand for International Reserves", Economics Letters, 23(2), ss.89 93. Derlemelerde: Bernanke, B.S. (1986), "Alternative Explonations of The Money Income Correlation", K. Brumner ve A. Meltzer (der.), Real Business Cycles, Real Exchange Rates and Actual Policies, North Holland, Amsterdan, ss. 49 100. (10) Yazılar elektronik ortamda, tercihen word 6.0 veya daha üst bir versiyonunda yazılıp, CD kopyalanmalı, CD ile birlikte üç (3) nüsha laser çıktısı gönderilmelidir. (11) Yazım kuralları olarak sayfa yapısı, üstten 5, alttan 5.5, sol 4.25, sağ 4.25 cm ve 1 satır aralıklı Times New Roman 11 punto olmalı, dipnotlar ise metin içerisinde yer almalı ve 9 punto olarak yazılmalıdır. Makalenin tümü yaklaşık 20 sayfayı geçmemelidir. (12) Yazarlardan posta ve kırtasiye giderlerini karşılamak üzere makalenin ilk gönderildiğinde 100 (Yüz) TL VakıfBank: Atatürk Üniversitesi Şubesi 00158007272483831 (IBAN) TR77 0001 5001 5800 7272 4838 31 numaralı hesaba yatırılarak dekontunun makale ile birlikte gönderilmesi gerekmektedir. (13) Makalenizi www.atauni.edu.tr adresinden yararlanarak Fakültemizin Web sayfasından takip edebilirsiniz. SPELLING ORDER (1) Articles that are sent to be published must be original studies that have never been, in any way, published or sent to be published. (2) Editors wish the articles sent, to be the studies that are supported by application (practice) in all fields of Management and Economics. (3) Articles must be sent by adding a cover page which includes only the name of the article; authors name his/her academic title, position, address, phone number, e-mail. Having subtracted this page, the article will be send to three arbitrators in the Arbitration Committee, who are concerned with the subject under consideration for review. For this reason, in the first page of the article, without stating the author's name, only the name of the article must be written. (4) In this periodical, articles written in Turkish or English published. In the articles at the beginning of the document an abstract in Turkish and English which does not exceed 100 words. Title and keywords of the article must also be given in both languages. (5) The subject headlines in the article, beginning from introduction, must be ordered by Roman numerals (I, II, III) sub headlines though, must be ordered by capital letters (A, B, C). (6) References made to the sources, must be showed, instead of in footnotes, in parenthesis. Statements within parenthesis must take place in this order: Last name of author(s), year and page number of the source. If the reference is made to more than one studies of the author written in the same year, years must be differentiated by letters. For the different situations faced about the references made to the sources, it is possible to make use of the examples as stated below. ... (Engle, 1987: 438). ... Granger as he stated (1992a: 35 37; 1992b: 85-90) in this studies.... ... (Fama and Miller, 1972: 545-570) For the sources with two authors. ... (Judge etc., 1988: 15-19) For the sources with more than two authors. ... (Gönenli, 1990: 490-510; Türko, 1994: 310-314) If any explanation is needed this should be made under the heading of "Notes", in the end of the article, and in a different page. (7) Figures and Tables must be given each in a different page and by following an order. Numbers of figures and tables must be given as 1,2,3, ... (8) Equations must be indicated as ordered with the numbers in parenthesis given on the right of the line. (9) Benefited sources must be given after notes, if there are any, and in different pages under the heading of "Bibliography". In bibliography it is necessary to follow formal rules stated below. In books: Keyder, N. (1990). Para, Teori Politika: Türkiye Üzerine Bir Uygulama, Ġkinci Baskı, Bizim Büro Yayını, Ankara, In periodicles: Bahmani Oskooee, M. and Malixi, M. (1987) "Effects of Exchange Rate Flexibility on the Demand for International Reserves", Economics Letters, 23 (2), p. 89-93. In collections (anthologies): Bernanke, B.S. (1986), "Alternative Explanations of the Money Income Correlation", K. Brunner and A. Meltzer (col.), Real Business Cycles, Real Exchange Rates and Actual Policies, North Holland, Amsterdam, p. 49-100. (10) It is required that the author has to write his/her article in Word 6.1 or in a higher version, and send it in a CD with 3 copies in paper. (11) As spelling rules, page format has to be arranged so as to leave 5 cm from above, 5.5 cm from below, 4.25 cm from right, 4.25 cm from left, Article has to be written in Times New Roman with 11 point. Footnotes have to be within the article in 9 point. Articles must not exceed 20 pages. (12) From articles 100-TL will be taken for postal expenses. This paying will be paid to Vakıfbank: Atatürk University Branch, Account number is 00158007272483831. (IBAN) TR77 0001 5001 5800 7272 4838 31 The payment slip should be attached to the article. (13) You can check your article by using our faculty web page which is www.atauni.edu.tr. SUNUŞ 2. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi 20-22 Ekim 2016 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi ev sahipliğinde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü tarafından düzenlenmiştir. Kongreye Kuzey Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı (KUDAKA), Türk Hava Yolları (THY), Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği, Erzurum Büyükşehir ve Erzurum Aziziye Belediyesi, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) ile Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) destek vermiştir. “Karadeniz, Kafkasya, Orta Asya Hattında Kombine Taşımacılık, Ticaret ve Enerji Hatları: Bölgesel Farkındalık” ana temasıyla çalışmalarına başlayan kongremizde, kongreye sunulmak üzere gönderilen bildirilerin genişletilmiş özetleri hakem sürecinden geçirilmiş ve 63 adet bildiri kabul edilmiştir. Bu bildiriler Kongre Bildirileri kitabında kongrenin sona ermesinden hemen sonra bastırılarak katılımcılara dağıtılmıştır. Kongre, Atatürk Üniversitesi Nenehatun Kültür ve Gösteri Merkezinde, 3 oturumda ve 4 salonda gerçekleştirilmiştir. Kongrede sunulan bildiriler, yapılan eleştiriler ve öneriler göz önünde bulundurularak hakem sürecinden geçirilmiş ve Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisinin özel sayısında yayınlanmak hazır hale getirilmiştir. Dergi kuralları gereği iki hakemin onayından geçen 20 makale bu özel sayıda ye almıştır. Hakem sürecinde katkı sunan meslektaşlarıma ve derginin yayına hazır hale getirilmesinde emeği geçenlere teşekkür ederim. Prof. Dr. Fehim BAKIRCI Kongre Düzenleme Kurulu Adına Kongre Dönem Başkanı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 451 TÜRKİYE’DE GSYH VE DÖVİZ KURU HAREKETLERİNİN CARİ DENGE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: VAR ANALİZİ YAKLAŞIMI Ş. Mustafa ERSUNGUR* Ömer DORU** M. Barış ASLAN*** Özet: 1980’li yılların başında, gerekli altyapı ve yasal düzenlemeler yapılmadan hayata geçirilen ticari serbestleşmeye dönük ekonomi politikaları, o yıllardan itibaren artış sergileyen cari açık sorununu günümüze kadar beraberinde taşımıştır. Bu nedenle Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak son dönemlerde en çok tartışılan konulardan biri ülkenin cari işlemler açığı rakamının büyümesidir. Bunun en önemli nedeni ise cari dengenin ekonominin en önemli bileşenlerinden biri olmasıdır. Bu kapsamda yapılan eş-bütünleşme analizi sonucunda seriler arasında eş-bütünleşme ilişkisi tespit edilmiştir. Ayrıca daha sonra yapılan VAR Modeline dayalı nedensellik testi sonucunda ise döviz kuru ile cari işlemler dengesi arasında bir nedensellik ilişkisi bulunamazken, GSYH ile cari işlemler dengesi arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Cari Denge, Ekonomik Büyüme, Dış Ticaret, Granger Nedensellik THE EFFECT OF MOVEMENTS OF GDP AND EXCHANGE RATE ON CURRENT ACCOUNT BALANCE IN TURKEY: VAR ANALYSIS APPROACH Abstract: The economic policies which is oriented trade liberalization implemented without the necessary infrastructure and regulations at the beginning of 1980, has carried the current account deficit increased from an exhibit that year until today. For this reason, the growth of the country's current account deficit figures is the one of the most discussed topics in recent years regarding Turkey's economy. The most important reason of this is the current account balance is one of the most important components of the economy. In this context, as a result of cointegration analysis, cointegration relationship between the series have been identified. The causality test results indicate that while any causality relationship between exchange rate and current acount balance could not be seen, bi-directional causality has been found between GDP and current account balance. Keywords: Current Account Balance, Economic Growth, Foreign Trade, Granger Causality Yrd. Doç. Dr., Atatürk Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Arş. Gör. Dr., Şırnak Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü *** Yrd. Doç. Dr., Muş Alparslan Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü * ** Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN 452 I. Giriş Bir ülkenin belirli bir dönem içinde yurt dışı piyasalarla yapmış olduğu ekonomik faaliyetler ödemeler bilançosunda kayıt altına alınır. Ödemeler bilançosu, ülkenin dış dünyadan sağladığı döviz gelirlerinin dış dünyaya yaptığı döviz giderlerine eşit olup olmadığını ortaya koyar (Seyidoğlu, 2009: 321). Bu bağlamda, ödemeler bilançosunda meydana gelen değişimler bir ekonominin makroekonomik performansı hakkında önemli bilgiler sunduğu gibi hükümet tarafından uygulanan politikaların belirlenmesinde belirleyici bir faktör olmaktadır (Yılmaz ve Akıncı, 2012). Ödemeler bilançosunun alt kalemi olan cari işlemler dengesi ülkenin dış piyasalarla olan döviz işlemlerinin dengesini vermektedir. Cari dengede oluşan açık, ülkenin yapmış olduğu döviz harcamalarının elde ettiği döviz gelirlerini aştığını ifade eder. Cari açık problemine maruz kalan ülkeler bu açığı sermaye bilançosunda yarattığı fazla ile dengelemek zorundadır. Yabancı sermaye hareketi ile oluşan sermaye hesabındaki fazlalığın cari açığı dengelememesi durumunda ülkenin döviz rezervlerinde azalışlar meydana gelecektir. Ancak problemin geçici olmaması durumunda, sadece döviz rezervleriyle sorunun çözülmesi mümkün görülmeyecektir. Bu durumda sürekli yabancı sermaye girişleri veya yapısal reformlarla sorunun çözülmesine gidilebilir. Gelişmekte olan ülkelerde ise uygulanacak reformların ekonomik büyümeyi olumsuz etkilememesi gerekir. Ancak büyüme hızının arttığı veya artış beklentisinin doğduğu dönemlerde ithalat ürünlerine olan talepteki artıştan dolayı cari açığın arttığı görülmektedir (Çiftçi, 2014: 129-142). Bu kapsamda, yapmış olduğumuz çalışmanın amacı, Türkiye’nin GSYH ve reel efektif döviz kuru verileri ile cari işlemler dengesi verisi arasındaki ilişkileri ekonometrik yöntemlerle analiz etmektir. Toplam beş bölümden oluşan çalışmanın giriş bölümünden sonraki ikinci kısmında konu ile ilgili teorik bilgilere değinilmiş, üçüncü kısımda ise literatür araştırmasına yer verilmiştir. Çalışmanın araştırma yöntemi, verileri ve çalışma sonucunda elde edilen bulguların yer aldığı dördüncü kısmın ardından sonuç ve değerlendirmelerin yer aldığı son bölüm ile çalışma tamamlanmıştır. II. Türkiye’de Yıllar İtibariyle Cari Denge/GSYH Oranının Gelişimi Birçok gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de son dönemlerde cari acık sorununa maruz kalmakta ve cari açıkta meydana gelen artışlar finansal krizlerin habercisi olarak görülmektedir. Bu noktada da en çok kullanılan değişken, cari açık/GSYH oranıdır (Erdoğan ve Bozkurt, 2009: 135-172). Türkiye ekonomisinde ihracata dayalı sanayileşme politikasına geçtiği 1980 yılından itibaren cari açık problemi görülmektedir. 1980 sonrası dönemde ülkenin cari denge miktarının toplam GSYH içindeki payının (Cari Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 453 denge/GSYH) seyri grafik 1’de verilmiştir. Buna göre ülkenin birkaç yıl hariç sürekli cari açık verdiği ve kriz belirtisi olarak kabul edilen %4-5 eşiğini, ülkenin yaşamış olduğu 2001 krizi ve 2008 küresel krizlerinden önce aştığı görülmektedir. Grafik 1. Cari Denge / GSYH Ayrıca 2001 krizinden sonra uygulanan yapısal reformlarla beraber azalan cari açık, daha sonra büyüme hızındaki yüksek artışlardan dolayı 20032009 döneminde hem miktar olarak hem de cari açık/GSYH oranı olarak yüksek rakamlara ulaşmıştır. Cari açığın yüksek büyüme hızı yaşanan dönemde artması, ara malı ithalinin yüksek rakamlara ulaşmasından kaynaklanmaktadır. 2008 küresel krizinden sonra yaşanan ekonomik daralma cari açık/GSYH oranını düşürmüştür. Ancak daha sonra ithal ürünlere olan tüketim miktarının artması, 2011 yılında cari denge/GSYH oranını tarihin en yüksek rakamına %10 seviyelerine getirmiştir. Bu dönemden sonra bu durum kriz belirtisi olarak algılanmış ve hükümetin aldığı bir dizi tedbir kararıyla (alışverişte taksit sayısının azaltılması, tüketici kredilerinde taksit sayısının azaltılması, cep telefonu gibi elektronik cihazlarda taksit sayısının sıfırlanması, motorlu araçlarda ÖTV oranının yükseltilmesi gibi) cari açık düşürülmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin 2000 yılından sonra yapmış olduğu ithalat ve ihracat rakamlarının verildiği Tablo 1’e bakıldığında, 2001 krizinden sonra hem ihracatın hem de ithalatın kısa sürede yüksek artışlar gösterdiği görülmektedir. Ancak ithalat rakamlarındaki artışın ihracat rakamlarına göre daha fazla olması cari açığın tarihteki en yüksek rakamlara ulaştığını göstermektedir. Buna göre 2011 yılında cari açık 75 milyar dolara çıkmış ve ihracatın ithalatı karşılama oranı ise %56’ya düşmüştür. Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN 454 Tablo 2.1. Dış Ticaret Göstergeleri (2000-2014) Yıllar Cari Açık (Milyon $) İhracat (Milyon $) İthalat (Milyon $) İhracatın İthalatı Karşılama Oranı Ara Malları İthalatı (Milyon $) 2000 -9.920 27.775 54.503 51,0 36.009.555 2001 3.760 31.334 41.399 75,7 30.300.840 2002 -626 36.059 51.554 69,9 37.655.830 2003 -7.515 47.253 69.340 68,1 49.734.760 2004 -14.431 63.167 97.540 64,8 67.549.436 2005 2006 -21.449 -31.837 73.476 85.535 116.774 139.576 62,9 61,3 81.868.284 99.604.660 2007 -37.779 107.271 170.062 63,1 123.639.631 2008 -40.192 132.027 201.963 65,4 151.747.101 2009 2010 -12.010 -45.312 102.142 113.883 140.928 185.544 72,5 61,4 99.509.821 131.445.426 2011 -75.008 134.906 240.841 56,0 173.140.243 2012 -48.535 152.461 236.545 64,5 174.930.331 -64.658 151.802 2013 -46.504 157.610 2014 Kaynak: TUİK, tuik.gov.tr 251.661 242.177 60,3 65,1 183.811.325 176.721.669 Ülkenin yüksek büyüme hızı rakamlarına ulaştığı bu dönemde ara malı ithalatının da büyük artışlar gösterdiği ancak ihracat rakamlarının ise gösterdiği yüksek performansa rağmen ara malı ithalat rakamlarına bile ulaşamadığı görülmektedir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızlarındaki artış karşısındaki en önemli dezavantajını göstermektedir. Ara malı ithalatı sadece 2008 küresel krizi sonucunda oluşan ekonomik daralma döneminde azalış göstermiştir. Türkiye’de cari açığın gelişimi ile ilgili yapılan açıklamalar ışığında çalışmada, GSYH ile döviz kurunun cari denge üzerindeki etkileri incelenmiştir. Buna göre giriş bölümünde Türkiye’nin 1980 sonrası dönemde dış ticaret ve cari açığın gelişimi ile ilgili bilgiler verilmiştir. Çalışmanın bundan sonraki kısmında cari açığı belirleyen faktörler dikkate alınarak yapılan uygulamalı çalışmalar hakkında Literatür bilgisine yer verilmiştir. Daha sonra Türkiye’nin1998-2014 yılları arası dönemi dikkate alınarak, Cari Denge verisi ile GSYH ve Reel Döviz Kuru verileri arasındaki ilişki VAR analizi yaklaşımıyla incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda modelde kullanılan GSYH, reel efektif döviz kuru ve cari denge verilerinin eş-bütünleşik oldukları belirlenmiştir. Granger Nedensellik testi sonucunda ise GSYH ve cari denge Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 455 arasında çift yönlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuç, belirtilen dönemde Türkiye’de GSYH’da meydana gelen artışın ülkede oluşan cari açığa neden olduğunu göstermektedir. III. Literatür Araştırması Cari işlemler dengesi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye yönelik amprik Literatür incelendiğinde, son yıllarda konu ile ilgili birçok tartışmanın ve birçok uygulamalı çalışmanın yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmalardan çıkarılan en önemli sonuç, cari açığın ülkeden ülkeye farklı sonuçlar gösterdiğidir. Cari açık görülen ülkelerin bir kısmında cari açığın ekonomik krize neden olduğu görülürken bazılarında ise yüksek cari açık ile ekonomilerinin sürdürüldüğü görülmektedir (Hepaktan ve Çınar, 2012: 43-57). Bu noktada cari açık ile ilgili yapılan çalışmaları iki gurupta sınıflandırmak mümkündür. Yapılan çalışmaların bir kısmı cari açığın sürdürülebilirliği ile ilgili iken diğer kısmı ise nedensellik boyutu ile ilgilidir. Cari açığın sürdürülebilirliğini araştıran çalışmalarda daha çok ithalat ve ihracat verileri kullanılarak seriler arasında eş-bütünleşme ilişkisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Buna göre çalışmaların bir kısmı ilgili ülke veya ülke gurubu için cari açığın sürdürülebilir olduğunu belirtirken (Ucan ve Putun, 2011: 75-82, Hussein, 2014: 123-132, Açıkgöz ve Akçağlayan, 2014: 83-97), diğer kısmı ise cari açığın ilgili ülkeler için sürdürülemez olduğunu belirtir (Ongan, 2008: 39-62, Peker, 2009 ). Cari açığı nedensellik boyutuyla inceleyen çalışmalar ise, cari açık problemiyle uğraşan ülke veya ülke gurubunun cari denge verisi üzerinde etkili olabilecek büyüme rakamları ve döviz kuru gibi verileri nedensellik analiziyle tespit etmeye çalışmışlardır. Bu çalışmalar ülke ve dönem itibariyle farklı sonuçlar vermişlerdir. Çalışmaların bazılarında büyümeden cari dengeye doğru bir nedensellik ilişkisi tespit edilmiş olmasına rağmen (Calderon vd., 2002: 131, Erbaykal, 2007: 81-88, Bitzis vd., 2008: 105-122, Telatar ve Terzi, 2009: 119-134, Yılmaz ve Akıncı, 2012, Kesikoğlu vd., 2013: 15-34, Yalçınkaya ve Temelli, 2014: 201-224, Atış ve Saygılı, 2014) bazı çalışmalarda ise büyümeden cari dengeye doğru bir nedensellik ilişkisine rastlanmamıştır (Morsy, 2009: 1-13, Bayar vd., 2014). Yapılan yazın taramasından çıkarılan sonuç; cari açığın ülkeden ülkeye değişiklik gösterdiği ve gelişmekte olan birçok ülke için büyümeden etkilendiği görülmesine rağmen bazı ülkeler için cari açığın büyümeden etkilenmediği görülmektedir. IV. Araştırma Yöntemi, Veriler ve Bulgular Bu çalışmada Türkiye’nin 1998 -2014 yılları arası çeyreklik dönemde cari denge üzerinde ekonomik büyüme ve döviz kurunun etkisi incelenmiştir. Buna göre model eşitlik 1’deki gibi tanımlanmaktadır. 456 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN CDt = β0 + β1GSYHt + β2RDKt + εt (1) Burada, “GSYH” TL bazında mevsimsel etkilerden arındırılmış Reel Gayrisafi Yurtiçi Hasılayı, “CD’’dolar bazında Cari Dengeyi, “RDK” Reel Efektif Döviz Kurunu ve “ε” hata terimini, t=1,2,...,t olmak üzere zamanı göstermektedir. Çalışmada kullanılan bütün veriler Merkez Bankası’nın resmi web sayfasından alınmıştır (MB, 2016). Zaman serisi ile yapılan çalışmalarda kullanılan serilerinin durağan olması gerekmektedir. Analizler yapılırken, seriler durağan değil yukarı ya da aşağı doğru kalıcı hareketler -trend- taşır ise gözlemlenen yüksek t istatistikleri ve R2’ler seriler arasındaki gerçek ilişkiden çok bu eğilimden kaynaklanabilirler (Gujarati, 2010). Çalışmada böyle bir olguya düşmemek için öncelikle serilerin durağanlığı ADF (Dickey Fuller, 1981) ve PP (Phillips Perron, 1988) birim kök testleri yardımı ile incelenmiş ve sonuçları tablo 4.1’de verilmiştir. Tablo 4.1. Birim Kök Testi Sonuçları ADF Level CD -0.90 GSYH 0.14 RDK -1.91 Birinci Farklar ΔCD -4.72* ΔGSYH -3.99* ΔRDK -7.26* -3.54 Kritik değerler %1 PP -1.02 -1.56 -1,67 %5 -2.90 -11.04* -12.99* -8.02* -2.59 %10 *, işareti değişkenin %1 önem düzeyinde durağan olduğunu Δ işareti ise serinin birinci farkının alındığını işaret etmektedir. Tüm seriler sabitli formda tahmin edilmiştir. Tablo 4.1’de görüldüğü gibi tüm değişkenler için seviye değerinde hesaplanan istatistik değerlerinin kritik değerlerden mutlak değer olarak küçük olduğu ancak serilerin birinci farkları alınarak hesaplanan istatistiklerin ise kritik değerlerden mutlak değer olarak büyük olduğu belirlenmiştir. Bu durum tüm değişkenlerin seviyede durağan olmadığı ancak birinci farklarda durağan olduğunu işaret etmektedir. Durağan olmayan serilerle regresyon kurulurken sahte regresyon olgusuna düşmemek için serilerin farkları alınarak modelde kullanılabilir. Fakat bu fark alma işlemi zaman serilerinin geçmiş süreçte maruz kaldığı geçici şokların etkisini yok ettiği gibi bu seriler arasında olması muhtemel uzun dönemli ilişkileri de ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenden dolayı durağanlaştırılmış veriler ile oluşturulmuş bir regresyon, seriler arasındaki uzun dönemli ilişkiyi de yansıtma noktasında eksik kalmaktadır. Eş-bütünleşme, değişkenlere ait seriler durağan olmasalar bile bu serilerin durağan bir Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 457 kombinasyonunun var olabileceği ve eğer varsa bunun eş-bütünleşme analizi ile belirlenebileceği ileri sürülmektedir (Tarı, 2010). Bu çalışmada da değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişki (Johansen Juselius, 1990: 169-209) eş bütünleşme analizi ile incelenmiş ve sonuçları tablo 4.2’de verilmiştir. Tablo 4.2. Johansen Eş-Bütünleşme Testi Sonuçları Trace (İz) % 5 Kritik Temel Hipotez Özdeğer İz İstatistik Değer 0.29 32.80 29.79 R 0* 0.12 10.06 15.49 R 1 Maximum Eigenvalue (Maksimum Öz-Değer) Maksimum % 5 Kritik Temel Hipotez Özdeğer Öz-Değer Değer İstatistik R 0* 0.29 22.74 21.13 0.12 8.25 14.26 R 1 Olasılık Değeri 0.02 0.27 Olasılık Değeri 0.02 0.36 *, İşareti boş hipotezin reddedildiğini gösterir. Johansen eş-bütünleşme testinde iz ve maksimum öz-değer adında iki istatistik hesaplanmaktadır. Bu çalışmada hesaplanan her iki istatistik sonucunda değişkenler arasında eş bütünleşme ilişkisi yok veya eş bütünleşme vektörü yok ‘ R 0 temel hipotezinin reddedildiği görülmektedir. Bu sonuçlar seriler arasında en az bir R 1 eş bütünleşme vektörü olduğunu işaret etmektedir. Tablo 4.3’te eş-bütünleşme testi sonucunda hesaplanan reel kök verilmiştir. Tablo 4.3. Normalleştirilmiş Eş-Bütünleşme Vektörü CD GSYH 1.000000 -1.39 (0.18) RDK -43.53 (74.64) Quadratik trend ile kurulan testin standart hataları parantez içinde verilmiştir. Johansen eş-bütünleşme testi sonucunda elde edilen normalize edilmiş eş-bütünleşme vektörü iktisat teorisine uygun olarak GSYH’ın Cari Denge üzerinde negatif ve anlamlı bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Eş-bütünleşik olan seriler arasında oluşacak kısa dönemli bir şokun etkisinin uzun dönemde kaybolarak değişkenlerin uzun dönem beraber yürüyüşlerine devam etmesi beklenmektedir. Vektör hata düzeltme modeli ile VAR modeline kurulan regresyonun bir gecikmeli değeri eklenerek oluşan kısa dönemli bir şokun etkisinin uzun dönemde yok olup olmadığı incelenebilmektedir. Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN 458 Model bütün değişkenlerin bağımlı değişken olarak kullanılması ve bunlara hata düzeltme teriminin (HDT) eklenerek uygun gecikmede tahmin edilmesi şeklinde çalışır. Tahmin sonucunda hata düzeltme terimi parametresinin negatif ve istatistiki olarak anlamlı olması, serilerden herhangi birine gelen bir şokun etkisinin uzun dönemde kaybolacağı ve değişkenlerin tekrar beraber hareket edeceği şeklinde yorumlanır. Yani uzun dönemde ilişkili olacağı anlamına gelir. Modelde kullanılan bağımsız değişkenler ve bunların gecikmeli değerlerine uygulanan Wald testinin sonucu ise ilgili değişkenin kısa dönemde bağımlı değişken üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olup olmadığı sonucunu verir. Bu çalışmada da VECM testi ile değişkenler arasındaki kısa ve uzun dönemli ilişki incelenmiş ve sonuçları tablo 4.4’te verilmiştir. Tablo 4.4. VECM testi sonucu BAĞIMLI DEĞİŞKEN CD BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER ECM-1 -0.66 (0,0006) GSYH RDK (0.0001) (0.2330) Parantez içindeki değerler olasılık değerlerini temsil etmektedir. Kurulan VECM testi sonucunda, modele dâhil edilen hata serisinin bir gecikmeli değeri(ECM-1) için elde edilen parametre (-0,66) gibi negatif bir değer almış, olasılık değeri de (0,0006) olduğu için istatistiki olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Bu değerin negatif olması seride oluşabilecek bir şokun etkisinin uzun dönemde düzeleceği yani uzun dönemde GSYH ve Döviz Kurunun Cari Denge üzerinde etkili olacağı şeklinde yorumlanır. Parametrenin 0,66 olması ise kısa dönemde oluşan bir şokun her dönem %66’sının düzeleceği anlamına gelmektedir. Tüm değişkenler için Wald testi sonucunda elde edilen olasılık değerlerinin GSYH için anlamlı olması ise bu değişkenin kısa dönemde Cari Denge üzerinde etkili olduğu anlamına gelmektedir. Regresyon analizleri, seriler arasındaki bağımlılık ilişkilerini belirtmektedir. Ancak, değişkenler arasındaki bu bağımlılık, mutlaka bir nedensellik ilişkisi ifade etmez. Bunun yanında regresyon analizinde değişkenler araştırılırken bağımlı ve bağımsız değişken ayrımı ile ilişkilerin yönü hakkında bir ön koşul bulunmaktadır, fakat nedensellik analizinde böyle bir ön koşul yok tam aksine temel amaç ilişkilerin yönünü araştırmaktadır. Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisi ise, iktisat teorisi ve nedensellik testi ile belirlenebilir (Tarı, 2010). Bu çalışmada ilişkilerin yönünün belirlenmesi için Granger nedensellik testi kurulmuştur. Ancak öncelikle Granger nedensellik testi için kurulacak VAR modeline uygun gecikmenin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılan testlerin sonuçları tablo 4.5’de verilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 459 Tablo 4.5. VAR Uygun Gecikme Uzunluğunun Belirlenmesi Gecikme LogL LR FPE AIC SC HQ 0 -1.414.802 NA 1.46e+16 4.573.555 4.583.847 4.577.596 1 -1.309.097 1.977.702 6.47e+14 4.261.604 4.302.774 4.277.769 2 -1.298.925 1.804.707 6.24e+14 4.257.823 4.329.872 4.286.111 3 -1.234.243 1.084.989 1.04e+14 4.078.204 4.181.130 4.118.615 4 -1.211.365 3.616.183 6.73e+13 4.033.437 4.167.240 4.085.971 5 -1.192.174 28.47709* 4.92e+13* 40.00562* 41.65244* 40.65220* *, işareti uygun gecikmeyi temsil etmektedir. FPE: son hata tahminini, AIC: Akaike bilgi kriterini, SC: Schwarz bilgi kriterini, HQ: Hannan-Quinn bilgi kriterini temsil etmektedir. Kurulacak VAR modeli için uygun gecikmeyi tespit etmek için yapılan testler sonucunda, LR, FPE, AIC ve HQ testleri uygun gecikmenin beş gecikme olduğunu işaret etmektedir. Bu testler sonucunda beş gecikme ile kurulan VAR modeline bağlı olarak yapılan Granger nedensellik testi sonuçları tablo 4.6’da verilmiştir. Tablo 4.6. Granger Nedensellik Testi Sonuçları Bağımlı Değişken: CD Dışlanan Değişken Ki-Kare İst. Gecikme Olasılık GSYH RDK 24.04981 5.543338 5 5 0.0002 0.3532 Hepsi Bağımlı Değişken: GSYH 37.49943 10 0.0000 Dışlanan Değişken CD RDK Ki-Kare İst. 26.37741 7.985531 Gecikme 5 5 Olasılık 0.0001 0.1570 Hepsi Bağımlı Değişken: RDK 32.88934 10 0.0003 Dışlanan Değişken CD GSYH Ki-Kare İst. 7.754309 9.703772 Gecikme 5 5 Olasılık 0.1703 0.0841 Hepsi 12.33297 10 0.3676 Tablo 4.6’da verilen Granger nedensellik testinden aşağıda belirtilen sonuçlar elde edilmiştir. Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN 460 GSYH ve Cari Denge arasında çift yönlü bir nedensellik ilişkisi vardır. Döviz Kuru ve GSYH arasında bir nedensellik ilişkisi yoktur. Döviz Kuru ve Cari Denge arasında bir nedensellik ilişkisi yoktur. V. SONUÇ Özellikle gelişmekte olan ülkeler için kriz belirleyicisi olarak kabul edilen cari açık sorunu, son yüzyılda ülkelerin karşılaştığı en temel ekonomik problem olarak ortaya çıkmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ekonomik kalkınma süreçlerinde yüksek büyüme rakamlarıyla beraber yapmış oldukları yüksek ara malı ithalatından dolayı cari açık sorunuyla karşılaşmaktadırlar. 24 Ocak 1980 kararlarıyla dış ticaret üzerindeki kısıtların kaldırılmasıyla beraber, gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye’de yüksek büyüme hızları yaşanmıştır. Üretimde yaşanan büyüme ithal girdi kullanımını arttırmış ve ithal mallara olan talebi arttırdığından ekonomi cari açık problemiyle karşılaşmaya başlamıştır. Ülke 2000’li yılların başında yaşadığı ekonomik krizlerden sonra yaptığı yapısal reformlarla tekrar yüksek büyüme hızı yakalamış ve cari açık ekonominin en temel problemi olmaya başlamıştır. Türkiye’de cari denge ve GSYH ile döviz kuru ilişkisinin incelendiği bu çalışmada 1998-2014 yılları arası çeyrek dönemlik bazda Cari Denge, GSYH ve Reel Efektif Döviz Kuru verileri kullanılmıştır. ADF ve PP birim kök testleri yardımı ile tüm serilerin birinci farklarda durağan olduğu tespit edilmiş, Johansen eş-bütünleşme testi ile de serilerin eş-bütünleşik oldukları belirlenmiştir. VECM testi kullanılarak seriler arasındaki kısa ve uzun dönem ilişki incelenmiş ve serilerde meydana gelen bir şokun etkisinin uzun dönemde yok olarak serilerin birlikte hareketlerine devam ettiği belirlenmiştir. Son olarak değişkenlerin arasındaki nedenselliğin yönünü belirlemek için yapılan Granger Nedensellik testi sonucunda Cari Denge ve GSYH arasında çift yönlü bir nedensellik olduğu belirlenmiştir. Döviz kuru ile Cari Denge arasında ise bir nedensellik ilişkisine rastlanılamamıştır. Bu sonuçlara göre, Türkiye için cari açığın en önemli nedenlerinden birinin büyüme hızındaki yüksek artışlar olduğu söylenebilir. Türkiye’nin son dönemlerde yaşadığı yüksek büyüme rakamları, sanayinin ithal ara malına bağımlı olmasından dolayı cari açığı tetikleyen en önemli unsur olmuştur. Ekonomik krizin en temel belirtisi olarak kabul edildiği gibi birçok makro ekonomik gösterge üzerinde olumsuz etkileri olan cari açığın yarattığı problemleri en aza indirgemek için, istikrarlı ve uzun vadeli bir makro ekonomik politika uygulanmasının yanında sabit yabancı yatırımların ve ihracatın özendirilmesi gibi politikalar uygulanabilir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 461 KAYNAKÇA Açıkgöz Ş. ve Akçağlayan A. (2014) “Türkiye’de Cari İşlemler Açığının Sürdürülebilirliği”, Ege Akademik Bakış, 14(1), ss. 83 97. Atış, G. A. ve Saygılı, F. (2014) “Türkiye’de Cari Açığın Belirleyicilerinin Ampirik Analizi”, Sosyoekonomi, 2014(1)/40105 Bayar, Y., Kılıç, C. ve Arıca, F. (2014) “Türkiye’de Cari Açığın Belirleyicileri”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 15(1) Bitzis, G., Paleologos, J. M. ve Papazoglou, C. (2008) “The Determinants of the Greek Current Account Deficit: The EMU Experience”, Journal of International and Global Economic Studies, 1(1), ss.105 122. Calderon, C., Chong, A. ve Loayza, N. (2002) “Determinants of Current Account Deficits in Developing Countries”, Contributions to Macroeconomics, 2(1), ss.1 31. Çiftçi, N. (2014) “Türkiye’de Cari Açık, Reel Döviz Kuru ve Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişkiler: Eş Bütünleşme Analizi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1), ss.129 142. Dickey, A. David ve Fuller A. Wayne (1981) “Likelihood Ratio Statistics For Autoregressive Time Series With A Unit Root”, Econometrica, 49(4), pp. 1057 1072. Erbaykal, E. (2007) “Türkiye’de Ekonomik Büyüme ve Döviz Kuru Cari Açık Üzerinde Etkili Midir? Bir Nedensellik Analizi”, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(6), ss.81 88. Erdoğan, S. ve Bozkurt, H. (2009) “Türkiye’de Cari Acığın Belirleyicileri: MGARCH Modelleri İle Bir İnceleme”, Maliye Finans Yazıları, 23(84), ss.135 172. Hepaktan, E. ve Çınar, S. (2012) “OECD Ülkelerinde Büyüme-Cari İşlemler Dengesi İlişkisi: Panel Veri Analizi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12, ss.43 57. Hussein, J. (2014) “Are Exports and Imports Cointegrated? Evidence From Nine MENA Countries”, Applied Econometrics and International Development , 14(1), pp. 123 132. Johansen, S. ve Juselius, K. (1990) “Maximum Likelihood Estimation and Inference on Cointegration with Application to the Demand for Money”. Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 52(2), ss.169 209. Kesikoğlu, F., Yıldırım, E. ve Çeştepe H. (2013) “Cari Açığın Belirleyicileri: 28 OECD Ülkesi için Panel VAR Analizi”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9(2), ss.15 34. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) (2016), Elektronik Veri Dağıtım Sistemi(EVDS), <http://evds.tcmb.gov.tr/>. Morsy, H. (2009) “Current Account Determinants for Oil-Exporting Countries. IMF Working Paper”, 28, ss.1 13. 462 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Ömer DORU, M. Barış ASLAN Ongan, S. (2008) "The Sustainability of Current Account Deficits and Tourism Receipts in Turkey" The International Trade Journal, 22(l), ss.39 62. Phillips, C.B. Peter ve Perron, P. (1988) “Testing For a Unit Root in Time Series Regression”, Biometrika,75(2), pp.336 346. Peker, O. (2009) “Türkiye’deki Cari Açık Sürdürülebilir mi? Ekonometrik Bir Analiz”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17(1). Seyidoğlu, H. (2009), Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, On yedinci Baskı, Guzem Can Yayınları, İstanbul. Tarı, R. (2010), Ekonometri, Altıncı Baskı, Umuttepe Yayınları, Kocaeli. Telatar, O. M. ve Terzi, H. (2009) “Türkiye’de Ekonomik Büyüme ve Cari işlemler Dengesi İlişkisi”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23(2), ss.119 134. Ucan, O ve Putun, M. (2011) "Examining the Sustainability of External Deficits in Turkey" Middle Eastern Finance and Economics, 9, pp.75 82. Yalçınkaya, Ö. ve Temelli, F. (2014) “Ekonomik Büyüme İle Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişki: BRICS ve MINT (1992-2013)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(4), ss.201 224. Yılmaz, Ö ve Akıncı, M. (2012) “Türkiye’de Cari Açıkların Belirleyicileri: Bir Zaman Serisi Analizi”, Tisk Akademi, 2012(2). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 463 LOJİSTİK FAALİYETLERDE DIŞ KAYNAK KULLANIMININ HİZMET KALİTESİNİN ÖLÇÜMÜNE YÖNELİK DEĞERLENDİRİLMESİ: BİR UYGULAMA Osman DEMİRDÖĞEN* Fatma Gül YAZICILAR** Selin AYKOL*** Öz: Teknolojideki gelişmeler, tüketici isteklerindeki çeşitliliğin artması ve talepteki değişimler rekabet artışını da beraberinde getirmiştir. Rekabet artık hem ulusal hem de uluslararası düzeydedir. İşletmelerin rekabette başarılı olmaları, maliyetlerini azaltmalarına, kaliteyi ve karlılığı artırmalarına bağlıdır. Maliyeti azaltmanın yollarından biri, dış kaynak kullanımıdır. Lojistik faaliyetlerde bulunan işletmeler dış kaynak kullanımı ile kalitelerini artıracak ve rekabet edebilirlik seviyelerini yükselteceklerdir. Bu çalışmanın amacı, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinde bulunan KOBİ’lerin, lojistik faaliyetlerinde dış kaynak kullanımı için başvurdukları işletmelerden, almış oldukları hizmet kalitesini ölçmektir. Bunu gerçekleştirmek amacıyla gerekli veriler anket yöntemi ile elde edilmiş ve analizler yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda ise, Erzurum’da faaliyet gösteren KOBİ’lerin lojistik faaliyetlerinde dış kaynak kullanımı için başvurdukları işletmelerden almış oldukları hizmet kalitesi ölçülmüştür. Anahtar Kelimeler: Dış Kaynak Kullanımı, Hizmet Kalitesi, Lojistik EVALUATION FOR THE MEASUREMENT OF SERVICE QUALITY OF OUTSOURCING IN LOGISTICS ACTIVITIES: AN APPLICATION Abstract: Developments in technology, an increase of variety in consumer wants and changes in demand have brought an increase in competition along with it. Now, the competition is in the level of both national, and international. The achievement of companies in competition depends on reducing the costs, increasing the quality and profitability. One of the ways of reducing cost is outsourcing. The companies which operate logistics activities will increase their quality and level of their competitiveness with outsourcing. The purpose of this study was to measure the quality of service which SMEs in Erzurum Organized Industrial Zone receive from the company resorted to use outsourcing in logistics activities. For this purpose, the necessary data was obtained by survey method and analysis were carried out. As a result of research, the quality of service which SMEs in Erzurum Organized Industrial Zone receive from the company resorted to use outsourcing in logistics activities was measured. Key Words: Outsourcing, Service Quality, Logistic Prof. Dr. Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü Arş. Gör. Atatürk Üniversitesi, İspir Hamza Polat MYO, İşletme Bölümü *** Arş. Gör. Iğdır Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü * ** 464 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL I. Giriş Günümüz ekonomisinde işletmelerin başarılı, sürdürülebilir olabilmeleri ve rekabette üstünlük sağlayabilmeleri için, lojistik faaliyetlerini etkin bir şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. Firmaların, dış kaynak kullanma yoluyla gerçekleştirdiği lojistik faaliyetler, üçüncü parti lojistik (3PL) denilen lojistik hizmet sağlayıcı firmalar aracılığı ile gerçekleştirilir (Yorulmaz ve Büyük, 2015: 317). İşletmeler eskiden olduğu gibi sadece taşıma ve depolama değil, aynı zamanda paketleme, muayene, sipariş yönetimi, stok yönetimi, sigorta, gümrük gibi hizmetleri de hizmet sağlayıcılardan (3PL) talep etmektedirler. Hatta, günümüzde 1990’lı yıllarda ortaya çıkan ve 4PL adı verilen firmalar bilgi, teknoloji ve ürün akışı çerçevesinde tüm sürece odaklanarak gelen talepler doğrultusunda hizmet sunmaktadırlar. Burada, sunulan hizmetin niteliği çok önemlidir. Müşterinin aldığı hizmetten memnun kalıp kalmama durumu, bir sonraki ihtiyacı için dış kaynak kullanımı yani hizmet sağlayıcı kararında belirleyici olacaktır. Bu çalışmada, lojistik faaliyetlerinde dış kaynak kullanan işletmelerin, almış oldukları hizmet kalitesinin ölçümü yapılmıştır. Çalışma 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde lojistik, dış kaynak kullanımı, hizmet kalitesi kavramına ve uygulama aşamasına ikinci bölümde ise sonuç kısmına geçilmiştir. Anket yöntemi kullanılmış ve veriler SPSS 20.00 paket programı yardımı ile analiz edilmiş ve sonuçlar yorumlanmıştır. II. Lojistik Kavramı Askeri kökenli bir kelime olan lojistiği akademik anlamda literatüre kazandıran kişi İsveçli Antonie-Henri Jomini’dir. Askeri İdari Bilimler adlı çalışmasında, strateji, kara taktikleri ve lojistik kavramlarını bir arada kullanmıştır (Keskin, 2011: 26). “İngilizce literatürde Seven Rights olarak isimlendirilen Yedi Doğru, lojistik tanımını; doğru ürünün, doğru yerde, doğru zamanda, doğru şartlarda, doğru yolla, doğru fiyatlarla, doğru tüketiciye sağlanması olarak ifade eder.” (Çapar, 2016: 6). Tedarik Zinciri Yönetimi Konseyi’ne göre ise lojistik, müşteri ihtiyaçlarına göre mal ve hizmetlerin taşıma, depolama ve ulaşımını içeren bir süreçtir. Lojistiğin taşıma ve envanter kontrolü olmak üzere iki önemli fonksiyonu vardır. Lojistik yönetiminin üyeleri, tedarikçiler, üreticiler, dağıtıcılar, toptancılar ve perakendecilerden oluşmaktadır. Lojistik faaliyetlerde başarı, bu üyelerin başarısına bağlıdır (Choi vd., 2016: 1). Lojistik, tüketici talep ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak, ürün, servis ve bilgi akışını, hammadde aşamasından tüketim aşamasına kadar tedarik zinciri Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 465 sürecindeki seyrini aktif ve verimli bir şekilde gerçekleştiren, transfer, depolama, dağıtım, stok yönetimi gibi dağıtım aşamalarında üründe katma değer oluşturan birbiriyle bağlantılı fonksiyonları içermektedir (Acar ve Köseoğlu, 2014: 1). Sipariş Yönetimi Üretim Depolama Nakliye Gümrük Depolama Üretim Malın akışı Şekil 1. Lojistik Sistemde Akışlar (Acar ve Köseoğlu, 2014: 2) Lojistik, önceden yalnızca nakliye ve depolama işlemleriyle sınırlıyken günümüzde alanının genişlemesiyle birlikte çok daha fazla faaliyeti içine almıştır (Peker, 2013: 12-13). Günümüzde lojistik faaliyetleri; talep tahmini, envanter yönetimi, müşteri hizmetleri, sipariş işleme, depolama, elleçleme ve taşıma olarak sıralanabilir (Çapar, 2016: 9). Lojistikle ilgili temel kavramlara değinmek gerekirse, karşımıza en çok çıkan kavramlar; tedarik zinciri yönetimi, üçüncü parti lojistik ve dördüncü parti lojistiktir. Tedarik zinciri yönetimi, ürün ve hizmetlerin elde edilmesi aşamasından imalatına ve son müşteriye teslim edilmesine kadar olan basamaklardan oluşan bir süreci ifade etmektedir (Çiçek ve Bay, 2007: 92). 466 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL Bir firmanın tedarik zinciri; lojistik faaliyetler, pazarlama ve satış gibi ana faaliyet konularını izlemektedir. Bu faaliyetlerin bütün olarak hedefi nihai müşteriler için değer oluşturmaktır (Güzel, 2011: 9). Tedarik zinciri yönetiminin amaçları şu şekilde sıralanabilir (Özdemir, 2004: 89): Tüketici memnuniyetini artırmak, Çevrim süresini kısaltmak, Stok ve stok kapsamındaki maliyetleri düşürmek, Ürün kusurlarını en aza indirgemeye çalışmak, Faaliyet maliyetini düşürmek Direkt dış kaynak kullanımı olarak da ifade edilebilen üçüncü parti lojistik (3PL) ise, bir şirketin temel lojistik faaliyetlerinin tümünün ya da birkaçının o konuda uzman bir başka şirket tarafından üstlenilmesidir (Genç, 2009: 191). Üçüncü parti lojistik firmalarının çoğu yalnızca nakliye ve depolama faaliyetlerine ağırlık verdiği için, müşterilerinin uzun vadeli ve kapsamlı ihtiyaçlarına cevap vermede yetersiz kalmıştır (Çakırlar, 2009: 89). Tam da bu noktadaki eksikliği karşılamak için, 1990’lardan sonra lojistik sektörde dördüncü parti lojistik firmaları (4PL) ortaya çıkmıştır. 4PL firmaları, kısaca bilgi ve ürün akışı konusunda uzmanlaşan ve danışmanlık hizmeti sunan firmalardır (Keskin, 2011: 72). Bir 4PL firması, 3PL hizmeti sunan firmaların mevcut imkanlarını, iletişim teknolojisi tedariğini, müşterilerin gereksinimlerini ve yönetim faaliyetlerinin bütünündeki diğer elemanları arasındaki uyumu sağlamaktadır (Genç, 2009: 57). Yani 3PL firmaları, tek tek lojistik faaliyetleri yürüterek müşterilerine yararlı olurken, 4PL firmaları ise sürecin tamamına odaklanarak stratejik konularda yararlı olma amacı taşımaktadırlar (Barlın, 2009: 68). III. Dış kaynak Kullanımı Kavramı İşletmelerin bünyelerinde mevcut olan öz yetenek ve görevlerine yoğunlaşarak, kendisine rekabet üstünlüğü getirmeyen konularda başka bir firmadan destek almalarına dış kaynak kullanımı denir (Çakırlar, 2009: 53). Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımı bir diğer adıyla üçüncü parti lojistik (3PL), ulaşım, dağıtım, depolama, stok yönetimi ve sipariş izleme gibi işlerin tamamını veya bir kısmını gerçekleştirmek için farklı bir firmadan yararlanmadır. Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımı, maliyetlerde azalma, verimlilik, performansta artış ve rekabette üstünlük sağladığı için tercih edilen bir yöntemdir (Wang vd., 2016: 2-3). 3PL firmaları, nakliye, depolama, dağıtım, sevkiyat, finansal, bilgi ve internet vs. gibi konularda hizmet sunmaktadır (Genç, 2009: 192). Günümüzde lojistik dış kaynak kullanımı, birbiriyle bağlantılı lojistik faaliyetlerinin takibi, denetimini de kapsayan orta ve uzun süreli programlama anlamına gelmektedir (Yıldız ve Turan, 2015: 83). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 467 Firmalar, yeni pazarlarda deneyim, altyapı ve faaliyette bulunma yöntemlerindeki yetersizliği, tam zamanında üretim taktiği üzerindeki tedarik planlaması ve maliyetleri, talepteki sürekli değişimler nedeniyle dış kaynak desteğine ihtiyaç duymaktadır. Firmalar, uzun vadeli yeteneklerini muhafaza etmek ve ilerletmek amacıyla da dış kaynak hizmetini tercih etmektedir (Yıldız vd., 2013: 133). Dış kaynak kullanımı işletmelere birçok konuda fayda sağlamaktadır. Bunlar: (Keskin, 2011: 69): Piyasada rekabet üstünlüğü istikrarı Teknolojideki ilerlemeler nedeniyle danışmanlık gereksinimi Donanım, kuruluş maliyetlerine katlanmak zorunda olmamak Enformasyon ve otomasyon ihtiyaçları Piyasadaki belirsizlik, talep değişimi gibi durumlarda zarar görmemek Ölçek ekonomisi sayesinde birim maliyetleri düşürmek Yasal veya daha başka durumlar nedeniyle oluşabilecek prestij zararının önüne geçmek Temel faaliyet konularının dışında kalan konularda idari problemlerden kurtulmak Dış kaynak kullanımı, sağladığı yararların yanı sıra bazı problemlere de neden olabilir (Çabuk vd., 2010: 256): 3PL firmasının düzenlenen anlaşmaya göre sorumluluğunu aksatması Hizmet alan işletmeye ait özel ve gizli konularda bilgi ve teknoloji sızdırılması Uzun süre hizmet alınan 3PL firmasının üzerindeki hakimiyetin yitirilebilmesi (fiyat üzerinde anlaşmazlık, pazarda tutunamama riski vs.) Hizmet alan işletmenin işgöreni tarafından yerine getirilen görevlerin zamanla 3PL firmasından alınması nedeniyle mevcut işgörenin işini kaybetme korkusu vs. Dağıtım desteği alınan 3PL firmasıyla sorun yaşanması durumunda firma değişikliğine gitmenin oluşturacağı maliyet Müşteri ile direkt olarak bağlantının ortadan kaybolması Lojistik sürecinin denetiminde eksiklik oluşması Firmalar dış kaynak desteği aldıklarında maliyetlerini düşürmüş ve hizmet kalitelerinde artış sağlamış olurlar. İyileşen ve git gide gelişen hizmet kalitesi müşteri memnuniyeti ile sonuçlanır. Bu şekilde, firmalar faaliyet konularını genişletme olanağı elde ederken lojistik nedeniyle doğabilecek kayıp ve müşteri memnuniyetsizliği ihtimalinden de kurtulurlar (Yorulmaz ve Büyük, 2015: 318). Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL 468 Lojistik sektöründe müşterilerin talepleri farklı olduğunda, 3PL firmaları tek bir seçenek değil, hem etkili hem de verimli olan farklı seçeneklerde lojistik hizmet sunarlar. Yani hizmetleri müşteriye göre uyarlamış olurlar. Aksine, müşteriler lojistik hizmetlerde aynı kategori üzerinde ise ve bu aynı açıdan sürekli olarak müşteri memnuniyeti gibi sonuç elde ediliyorsa ise 3PL firmaları ekonomik ölçekte onlara üstünlük sağlayan aynı müşteri grubuna göre lojistik hizmet oluşturmalı ve müşteri bakış açısı üzerinden lojistik hizmet kalitesini oluşturan unsurların neler olduğunu bilmelidir (Aktaş vd., 2011: 834). IV. Hizmet Kalitesi Kavramı İçeriğinin çok geniş olması nedeniyle, hizmet kavramı hakkında genel kabul görmüş bir tanım henüz bulunmamaktadır. Grönroos’a göre hizmet, fiziksel bir varlığı bulunmayan, müşteri, hizmet personeli, fiziksel kaynaklar ile sistemleri arasındaki etkileşim sırasında meydana gelen ve müşteri problemlerine çözüm olarak sağlanan faaliyetler bütünüdür. Kotler ve Armstrong ise hizmeti şu şekilde ifade etmişlerdir: “bir tarafın diğerine sunduğu, temel olarak dokunulamayan ve herhangi bir şeyin sahipliği ile sonuçlanmayan bir faaliyet ya da faydadır.” (Özgüven, 2008 :653). Hizmet kalitesi ise, arz edilen hizmetin tüketici beklentilerini karşılama ve tatmin düzeyinin ifadesidir (Can, 2016: 66). Müşteri hizmeti satın aldıktan sonra, ihtiyacının karşılanma, memnun kalma veya kalite düzeyi müşterinin söz konusu hizmeti yeniden aynı firmadan tercih edip etmemesinde belirleyici olacaktır. Sunulan hizmet, firmanın sadık müşteri kitlesini genişletiyorsa ve bu hizmet yeterliliğinin devamlılığı söz konusu ise firmanın başarılı olduğu ortadadır (Çiçek ve Doğan, 2009: 203). Hizmet kalitesinin değerlendirilmesinde en önemli pay, müşteri beklentileridir. İşletmeler, hizmet kalitesini şu sorulara cevap arayarak düzenlerler (Vatansever, 2005: 132): Müşterinin hizmetten beklediği nedir? Beklentiler çeşitli midir? Beklentiler ne şekilde dengede tutulabilir? Zamanla değişir mi? Hizmet konuları ve müşterilere göre farklı olabilir mi? Müşteri algısının yükseldiği hizmetlerde firmalar beklentileri nasıl yönetebilir? Müşterinin çok fazla beklentisi olması durumunda nasıl bir yol izlenebilir? Firmaların ağır rekabet ortamında varlıklarını koruyabilmesi, hammadde ve ürünlerini hızlı ve etkin bir biçimde edinerek müşterilerine sunabilmesinde lojistik hizmetleri ve lojistik hizmetinin kalitesi önemli olmaktadır (Öztuna, 2015: 575). Hizmet kalitesini ölçmek için çeşitli ölçekler olmasına rağmen baskın olarak kullanılan ölçek Servqual ölçeğidir (Saura vd., 2008: 496). Servqual Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 469 ölçeği; Parasuraman, Zeithaml ve Berry tarafından 1988’de geliştirilmiştir (Sevim vd., 2008: 12). Bu ölçek, beklenen ve algılanan hizmet arasındaki farkı belirleyerek, hizmet kalitesinin ölçümünü sağlamaktadır (Mohebifar vd., 2016: 233-234). Fiziksel durum, güvenilirlik, tepki, güven ve empati olmak üzere 5 boyutludur (Omar vd., 2016: 385). V. Metodoloji ve Uygulama A. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı Araştırmanın amacı, Erzurum Organize Sanayi Bölgesinde bulunan KOBİ’lerin, lojistik faaliyetlerinde dış kaynak kullanımı için başvurdukları işletmelerden, almış oldukları hizmet kalitesini ölçmektir. Araştırmanın kapsamını, Erzurum Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren KOBİ’ler oluşturmaktadır. B. Araştırmanın Yöntem ve Hipotezleri Araştırmada anket yöntemi kullanılmıştır. Bu doğrultuda Erzurum Sanayi ve Ticaret Odası (ETSO) ’ndan alınan veriler ışığında, tesadüfi örneklem yöntemi yardımı ile lojistik faaliyeti gerçekleştiren 120 imalat işletmesi araştırmanın ana kütlesini oluşturmuştur. Anket formu oluşturulurken, literatür taraması yapılarak, beklenen ve algılanan hizmet kalitesi boyutlarını ölçmeyi sağlayan, Parasuraman, Zeithaml ve Berry (1985) tarafından geliştirilen SERVQUAL ölçeği kullanılmıştır. Bu doğrultuda, anket formu oluşturulmuştur. Anket formu, 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde demografik özellikler, diğer bölümde ise 5’li Likert ölçeği kullanılarak, fiziksel boyut, güvenilirlik, tepki, güvence ve empati kavramlarına dayanan 5 boyutlu 22 soru bulunmaktadır. Ağustos 2016 tarihinde anket formları işletmelere uygulanmıştır. 120 işletme yöneticisinden, 91 işletme yöneticisi anket doldurmayı kabul etmiş, 29 işletme yöneticisi ise anket doldurmayı kabul etmemiştir. Anketler, işletmelerin ilgili yöneticileri ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın amacı doğrultusunda belirlenen hipotezler şu şekildedir: H1=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, fiziksel boyut açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H2=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, güvenilirlik boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H3=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, tepki boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur 470 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL H4=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, güvence boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur H5=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, empati boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. C. Araştırmanın Modeli Araştırma hipotezleri doğrultusunda oluşturulan araştırma modeli aşağıda gösterilmiştir. Beklenen Hizmet Algılanan Hizmet Kalitesi Alınan Hizmet Şekil 2. Araştırma Modeli D. Araştırmanın Analiz ve Bulguları Hipotezlerin test edilmesi amacıyla elde edilen veriler, SPSS 20.00 paket programı yardımıyla gerekli analizlere tabi tutulmuş, yapılan frekans analizi sonucunda işletmelerin demografik özellikleri Tablo 1’ de gösterilmiştir. Tablo 1’de görüldüğü gibi, araştırmaya katılan 91 işletmenin frekans dağılımları şu şekildedir. Araştırmaya katılıp, anket sorularını cevaplayan katılımcıların % 46,2’ sini genel müdür yardımcıları oluşturmaktadır. Ankete katılanların eğitim durumunu % 65,9’luk oranla lisans mezunları oluşturmaktadır. Katılımcıların %90,1’ lik kısmını erkekler oluşturmakta olup, %63,7’ lik oranla yaş aralığı 30-39 arasındadır. Faaliyet alanının %17,6’sını mobilya sektörü oluşturmaktadır. Çalışan sayısı ise, %75,8’ lik oranla 50-249 arasındadır. Ankete katılan işletmelerin %49,5’ lik kısmını 16-25 yıl faaliyet gösteren işletmeler oluşturmaktadır. Katılımcıların şirket yapıları %68,1’lik oranla limited şirkettir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 471 Tablo 1. Demografik Özellikler Frekans Yüzde% Frekans N=91 Yüzde% N=91 İşletmedeki Pozisyon Faaliyet Alanı İşletme Sahibi 8 8,8 Gıda 8 8,8 Genel Müdür 14 15,4 İnşaat 9 9,9 Genel Müdür Yrd 42 46,2 Kimya 8 8,8 Bölüm Müdürü 22 24,2 Tekstil 11 12,1 Diğer 5 5,5 Metal 12 13,2 Eğitim Durumu N=91 % Mobilya 16 17,6 İlköğretim - - Plastik 11 12,1 Lise 4 4,4 Matbaa-reklam 5 5,5 Ön Lisans 7 7,7 Diğer 11 12,1 Lisans 60 65,9 Çalışan Sayısı N=91 % Lisans Üstü 20 22 1-9 - - Cinsiyet N=91 % 10-49 6 6,6 Bay 82 90,1 50-249 69 75,8 Bayan 9 9,9 250- + 16 17,6 Yaş N=91 % Faaliyet Süresi N=91 % 20-29 6 6,6 1-5 yıl 6 6,6 30-39 58 63,7 6-15 yıl 31 34,4 40-49 26 28,6 16-25 yıl 45 49,5 50- + 1 1,1 25- + yıl 9 9,9 Hukuki Yapı N=91 % Adi Ortaklık 16 17,6 Kollektif Şirk. 8 8,8 Anonim Şirk. 5 5,5 Limited Şirk. 62 68,1 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL 472 Araştırmada kullanılan hizmet kalitesi ölçeğinin boyutlarına yönelik güvenilirlik analizi yapılmıştır ve sonuçlar Tablo 2’ de gösterilmiştir. Tablo 2. Hizmet Kalitesi Boyutlarının Güvenilirlik Analizi Boyutlar Fiziksel Durum Güvenilirlik Tepki Güvence Empati Hizmet Kalitesi Beklenen 72,7 82,4 72,7 80,7 84,5 93,0 Algılanan 69,7 79,1 65,8 72,7 83,6 92,3 Tablo 2’ de görüldüğü gibi, araştırmada kullanılan ölçek boyutlarının güvenilirlik analiz düzeyleri yüksek çıkmıştır. Lojistikte dış kaynak kullanan işletmelerin hizmet kalitesi algılarına ilişkin Cronbach’s Alpha değeri 0,923; beklentilerine ilişkin Cronbach’s Alpha değeri 0,930 olarak hesaplanmıştır. Lojistikte dış kaynak kullanan işletmelerin almış oldukları hizmet kalitesini belirlemek için, algıladıkları ve bekledikleri hizmet ifadelerinin ortalamaları alınmış, algıları ve beklentileri arasındaki fark bulunmuştur. Sonuçlar Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablo 3. Algı ve Beklenti Servqual Boyutları Farkları Servqual Değişkeni D1 D2 D3 D4 D5 D6 D7 D8 D9 D10 D11 D12 D13 D14 D15 D16 D17 D18 D19 D20 D21 D22 Algıların Ortalaması Beklentilerin Ortalaması 4,75 4,84 4,82 4,79 4,71 4,78 4,78 4,77 4,77 4,84 4,82 4,77 4,77 4,78 4,77 4,71 4,78 4,77 4,71 4,78 4,77 4,71 4,71 4,78 4,78 4,77 4,71 4,78 4,78 4,77 4,71 4,71 4,78 4,78 4,77 4,71 4,78 4,77 4,71 4,77 4,77 4,78 4,78 4,77 Servqual Skoru (A-B) 0,04 0,06 0,04 0,02 0 0 0 0 0,06 0,13 0,04 -0,01 0 0,06 -0,01 -0,06 0,07 0 -0,06 0 -0,01 -0,06 Servqual Boyutu Fiziksel Durum Servqual Boyutunun Skoru 0,04 Güvenilirlik 0,012 Tepki 0,04 Güvence 0,06 Empati -0,026 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 473 Tablo 3’te görüldüğü gibi Servqual hizmet kalitesi boyut ölçüm sonuçları sıfırdan farklıdır. Farkın sıfıra eşit olması, algılanan ve beklenen hizmet kalitelerinin birbirine eşit olduğu anlamına gelmektedir. Beklenen hizmet kalitesinin algılanan hizmet kalitesinden büyük olması, hizmet kalitesinin düşük olduğu, tam tersi durumda ise hizmet kalitesinin yüksek olduğu sonucuna varılır. Tablo 3’te hizmet kalitesinin empati boyutu hariç, diğer 4 boyut için yüksek olduğu sonucuna varılır. Bu sonuçlara bağlı olarak ortaya çıkan farklılığın anlamlı olup olmadığını test etmek için, önce normallik testi ve normallik testine bağlı olarak Wilcoxon testi yapılmıştır. Test sonuçlarına bağlı olarak hipotezlerin kabul durumu belirlenmiştir. Sonuçlar Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 4. Araştırma Hipotezlerinin Sonuçları Hipotezler H1=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, fiziksel boyut açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H2=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, güvenilirlik boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H3=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, tepki boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H4=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, güvence boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. H5=Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, empati boyutu açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. p 0,363 Sonuç KABUL 0,336 KABUL 0,280 KABUL 0,221 KABUL 0,134 KABUL Tablo 4’te görüldüğü gibi, lojistikte dış kaynak kullanan işletmelerin, yararlandıkları firmaların hizmet kaliteleri ile ilgili ölçüm sonuçları, 0,05 önem düzeyinde istatistiki açıdan değerlendirilmiştir ve p değerleri 0,005’ ten büyük çıkmıştır. Buna bağlı olarak, araştırma modeli doğrultusunda kurulan hipotezlerin hepsi kabul edilmiştir. Ulaşılan bu sonuç, hizmet kalitesinin bütün boyutları için, algılanan ve beklenen hizmet kalitesi açısından anlamlı bir farklılık olmadığı anlamına gelmektedir. VI. Sonuç Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin firmalardan aldıkları hizmet kalitesini ölçmek amacıyla yapılan bu çalışmada, Erzurum Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren 91 imalat işletmesinden alınan veriler 474 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL kullanılmış ve SPSS 20.00 paket programı kullanılarak gerekli analizler yapılmıştır. Araştırmaya katılıp, anket sorularını cevaplayan katılımcıların %46,2’ sini genel müdür yardımcıları oluşturmaktadır. Ankete katılanların eğitim durumunu %65,9’ luk oranla lisans mezunları oluşturmaktadır. Katılımcıların %90,1’ lik kısmını erkekler oluşturmakta olup, %63,7’ lik oranla yaş aralığı 30-39 arasındadır. Faaliyet alanının %17,6’ sını mobilya sektörü oluşturmaktadır. Çalışan sayısı ise, %75,8’ lik oranla 50-249 arasındadır. Ankete katılan işletmelerin %49,5’ lik kısmını 16-25 yıl faaliyet gösteren işletmeler oluşturmaktadır. Katılımcıların şirket yapıları %68,1’ lik oranla limited şirkettir. Araştırmada kullanılan ölçek boyutlarının, güvenilirlik analiz düzeyleri algılanan hizmet kalitesine ilişkin 0,923 beklentilerine ilişkin 0,930 olarak yüksek çıkmıştır. Güvenilirlik analizinden sonra beklenen ve algılanan hizmetin boyutlarını ölçmek için, işletmelerin algıladıkları ve bekledikleri hizmet ifadelerinin ortalamaları alınmış, algıları ve beklentileri arasındaki fark bulunmuştur. Bulunan fark, fiziksel durum, güvenilirlik, tepki ve güvence açısından pozitif yönlüdür. Bu sonuç, bu boyutlar açısından işletmelerin dış kaynak firmasının hizmet kalitesinden beklediği hizmeti bulduğu anlamına gelmektedir. Empati açısından bu değerin negatif yönlü olduğu görülmektedir. Bu sonuç ise, işletmenin beklentisinin algıladığı hizmetten yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Hizmet alınan firma empatiyi sağlarsa, daha kaliteli bir hizmet vererek beklenen ve algılanan hizmet arasındaki farkı olumlu yönde değiştirmiş olacaktır. Bu sonuçlara bağlı olarak ortaya çıkan farklılığın anlamlı olup olmadığı test edilmiştir. Test sonucu, bütün hipotezler kabul edilmiştir. Lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanan işletmelerin, servqual boyutları açısından, beklenen hizmet kalitesi ile algılanan hizmet kalitesi arasında anlamlı farklılık yoktur. Yani, Erzurum OSB’ de yapılan bu araştırmada, lojistikte dış kaynak kullanan işletmelerin beklentileri aldıkları hizmet ile örtüşmektedir. Alınan hizmetten tekrar faydalanmak için, işletmelerin beklentilerinin hizmet veren firmalar tarafından karşılanması gerekir. Bunu karşılamanın yolu 5 boyut açısından beklenen ve algılanan hizmet kalitesi arasındaki farkı azaltmaktan geçmektedir. İşletmeler maliyetlerini azaltmak ve kalitelerini artırmak için dış kaynak kullanılırlar. Eğer dış kaynak kullanımı kaliteyi artırıyorsa tercih edilebilir bir yöntem olmaktadır. Verilen hizmet güvenilirliği sağlıyorsa, fiziksel durum açısından uygunsa, tepki ve empatiyi sağlıyorsa, hizmet kalitesini artıracaktır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 475 Kaynaklar Acar, Z. Köseoğlu, M.(2014), Lojistik Yaklaşımıyla Tedarik Zinciri Yönetimi, Ankara, Nobel Yayıncılık. Aktaş, E. Ağaran, B. Ulengin, F. Onsel, Ş. (2011), “The Use of Outsourcing Logistics Activities: The Case of Turkey” Transportation Research , 19, 833–852. Barlın, A.(2009), Lojistikte Dış Kaynak Kullanımı ve Maliyetlerin Kontrolü, Marmara Üniversitesi, SBE Doktora Tezi, İstanbul. Can, P. (2016), “Hizmet Kalitesinin Servqual Ölçeği ile Ölçülmesi: Uşak Üniversitesi Merkez Kütüphanesi Üzerine Bir Araştırma” Karabük Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6, (1). Choi, T. Chiu, C. Chan, H.(2016), “Risk Management of Logistics Systems” Transportation Research Part E, 90, 1-6. Çabuk, S. Orel Demirci, F. Nakıboğlu, G. (2010), “İşletmelerin Lojistik Süreçlerinde Dış Kaynak Kullanımları: ISO 500 İşletmelerinde Bir Araştırma” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20,(2), 253-268. Çakırlar, H. (2009), İşletmelerin Lojistik Faaliyetlerinde Dış Kaynak Kullanımı: Trakya Bölgesinde Faaliyet Gösteren İşletmeler Üzerinde Bir İnceleme, Trakya Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, Edirne. Çapar, E.(2016), Lojistik İşletmelerinde Müşteri Memnuniyeti ve Ölçülmesinde Bir Firma Örneği, Toros Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, Mersin Çiçek, E, Bay, M. (2007), “Stratejik Küresel Tedarik Zinciri Yönetimi ve Lojistik” Selçuk Üniversitesi, İ.İ.B.F. Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 13, 91-117. Çiçek, R. Doğan, İ. (2009), “Müşteri Memnuniyetinin Artırılmasında Hizmet Kalitesinin Ölçülmesine Yönelik Bir Araştırma: Niğde İli Örneği” Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,11, (1). Genç, R. (2009), Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetiminin Yöntem ve Kavramları, Ankara, Detay Yayıncılık. Güzel, D. (2011), Tedarik Zinciri Bütünleşmesi, Yeşil Tedarik Zinciri Uygulamaları ve İşletme Performansı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, Erzurum. Keskin, M.H. (2011), Lojistik/Tedarik Zinciri Yönetimi (Geçmişi, Değişimi, Bugünü, Geleceği), Ankara, Nobel Yayıncılık. Mohebifar, R, Hasani, H. Barikani, A, Rafiei, S. (2016), Evaluating Service Quality from Patients’ Perceptions: Application of Importance –Performance Analysis Method, Osong Public Health Res Perspect 7 (4) 233-238. Omar, M. S. Ariffin, H.F. Ahmad, R. (2015), “Service Quality, Customers Saticfaction and Moderating Effects of Gender: A Study of Arabic Restaurants” 6th International Research Symposium in Service Management, UiTM Sarawak, Kuching, Malaysia 476 Osman DEMİRDÖĞEN, Fatma Gül YAZICILAR, Selin AYKOL Özdemir, A.İ. (2004), “Tedarik Zinciri Yönetiminin Gelişimi, Süreçleri ve Yararları” Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 23, 87-96. Özgüven, N.(2008), “Hizmet Pazarlamasında Müşteri Memnuniyeti ve Ulaştırma Sektörü Üzerinde Bir Uygulama” Ege Akademik Bakış, 8 (2), 651-682. Öztuna, B. (2015), “Lojistik Sektöründe Hizmet Kalitesi Modelim Olan Servqual Yöntemiyle İlgili Literatür Araştırması” I. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi Bildiriler Kitabı, 571-578. Peker, A. (2013), İşletmelerin Lojistik Faaliyetlerinde Dış Kaynak Kullanımı: ve Bir Uygulama, Aksaray Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, Aksaray. Saura, I.G. Molina, M.E. Francés, D.S. (2008). “Logistic Service Quality and Technology: a Comparison Between Supplier–Retailer and Retailer–Consumer Relationships” The International Review of Retail, Distribution and Consumer Research, 18, (5), 495–510. Sevim, Ş. Akdemir, A, Vatansever, K.(2008), “Lojistik Faaliyetlerinde Dış Kaynak Kullanan İşletmelerin Aldıkları Hizmetlerin Kalitesinin Değerlendirilmesine Yönelik Bir İnceleme” Süleyman Demirel Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, 13, (1), 1-27. Vatansever, K.(2005), Üçüncü Parti Lojistik İşletmelerinin Hizmet Kalitesinin Ölçümü Üzerine Bir Araştırma, Dumlupınar Üniversitesi, SBE, Yüksek Lisans Tezi, Kütahya. Yıldız, M.S. Bilgin Y. Yazgan H. İ. (2013), “ İşletmeleri Lojistik Faaliyetlerde Yatırıma Yönelten Faktörlerin İncelenmesi: Çınar Boru Profil Sanayi ve Ticaret A.Ş. Örneği”, Business and Economics Research Journal, 4(4), 131-145. Yıldız, M.S. Turan, İ. (2015), “Lojistik Dış Kaynak Kullanımı ve Lojistik Hizmet Sağlayıcılarının Rolü: Türkiye Çelik Boru Üretim İşletmelerinde Bir Araştırma” Business and Economics Research Journal, 2015, 6, (1),79-105. Yorulmaz, M. Büyük, N. (2015), “Üretim İşletmelerinin Lojistik Faaliyetlerinde Dış Kaynak Kullanma Düzeyi” I. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi Bildiriler Kitabı, 315-327. Wang, J. Wang, J. G. Zhang, H. (2016) “A Likelihood-Based TODIM Approach Based on Multi-Hesitant Fuzzy Linguistic Information for Evaluation in Logistic Outsourcing” Computer and Industrial Engineering, 99, 287-299. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 477 DÖVİZ KURUNUN DIŞ TİCARET DENGESİ ÜZERİNDEKİ ASİMETRİK ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Yrd. Doç. Dr. Hayati AKSU* Prof. Dr. Selim BAŞAR** Arş. Gör. Murat EREN*** Arş. Gör. Gürkan BOZMA**** Özet: Döviz kurları ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişki, literatürde çokça tartışılan bir konudur. Döviz kurlarının dış ticaret dengesi üzerindeki etkisi konusunda yapılan çalışmalar, döviz kurundaki yükselmenin dış ticaret dengesi üzerinde olumlu etki gösterdiği kadar olumsuz etkide de bulunabileceği yönünde çeşitlilik göstermektedir. Bu çalışmada, Türkiye için döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki asimetrik etkisi NARDL (Nonlinear Autoregressive Distributed Lag) modeli ve ARDL (Autoregressive Distributed Lag) modeli ile incelenmiştir. Gerçekleştirilen bu çalışma ile döviz kurlarındaki pozitif ve negatif değişimin dış ticaret dengesi üzerinde ne yönde etki ettiği tespit edilmiş, elde edilen bulgular ışığında politika önerilerinde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Dış Ticaret, Döviz Kuru, Asimetrik İlişki, NARDL. ASYMMETRIC IMPACT OF EXCHANGE RATE ON FOREING TRADE EQUILIBRIUM: A CASE OF TURKEY Abstract: The relationships between exchange rate and foreign trade equilibrium are much-debated on literature. The researches impact of exchange rate on foreign trade equilibrium indicated that increasing exchange rate has both positive and negative effect on foreign trade equilibrium. In this research, asymmetric impact of exchange rate on foreign trade equilibrium for Turkey is examined with employing NARDL model. With this research, impact of positive and negative changes at exchange rate on trade balance is determined. According to the obtained results, we suggested a set of policy proposal. Key Words: Foreign Trade, Exchange Rate, Asymmetric Relationship, NARDL. I. Giriş Döviz kurlarının dış ticaret dengesi üzerindeki etkisi ve dış dengesizlikleri giderme fonksiyonu iktisadın önemli tartışma konularından birisidir. Temel Yrd. Doç. Dr. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Prof. Dr. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü *** Araştırma Görevlisi Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü **** Araştırma Görevlisi Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü * ** 478 Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA olarak ihracat ile ithalat arasındaki fark olarak ifade edilen dış ticaret dengesi, ülkenin gelişmişlik düzeyine göre farklı sonuçlar doğurmakla birlikte, dış ticaret dengesizlikleri ekonomik sürdürülebilirliğin karşısındaki sorunlardan birisi olarak görülmektedir. Dış ticaret dengesine yönelik geliştirilen teoriler Merkantilist döneme kadar uzanmaktadır. Temel politikanın, dış ticaret fazlası vermek ve değerli maden rezervlerini arttırmak olarak şekillendiği bu dönem, mevcut politika ile çıkmaza uğramış ve yeni teorilerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Dış ticarette serbestleşmenin ve koruyucu tedbirlerin kaldırılmasının ülkelerin refahını artıracağı yönündeki görüşü savunan Klasik ekolün önermeleri ise uluslararası ticaretin gelişmesini sağlamış, küresel ekonomi hızlı bir şekilde gelişim sergilemiştir. Küresel ticarette meydana gelen serbestleşme, çeşitli olağanüstü dönemlerde kesintiye uğrasa da, ülkeler arası ticareti serbestleştirme çabaları günümüzde de devam etmektedir. Dış ticaretteki serbestleşme ve küresel ekonomideki gelişim, bazı sonuçları da beraberinde getirmiştir. Özellikle sermaye akımlarının serbestleşmesiyle sabit döviz kuru rejimi sürdürülemez hale gelmiştir. 1971 yılında Bretton Woods sisteminin çökmesi, döviz kuru rejimine yönelik gerçekleştirilen çalışmaların artmasına neden olmuş ve genel kanının, esnek döviz kuru rejiminin küresel ekonomi için daha uygun olduğu yönünde gelişmesini sağlamıştır (Yapraklı, 2010) Dış ticaretteki artış ve hızlanan küreselleşmenin şekillendirdiği yeni ekonomik yapı, ülkelerin karşılıklı bağımlılığını artırmış ve özellikle gelişmekte olan ülkelerin, dış gelişmelere karşı kırılganlıklarının artmasına yol açmıştır. Ülkelerin karşılaştıkları bu sorun, esnek döviz kuru rejimi altında, döviz kurundaki değişimin dış ticaret üzerindeki etkilerinin ampirik ve teorik olarak incelenmesine neden olmuştur (Gül ve Ekinci, 2015). Döviz kurundaki değişimin, dış ticaret dengesi üzerindeki etkisini açıklamaya yönelik temel yaklaşımlardan birisi olan esneklikler yaklaşımına göre, döviz kurunda meydana gelen değişim, ithal malların fiyatı kanalıyla yurtiçi talepte; ihraç malların fiyatı kanalıyla ise yurtdışı talepte değişmeye neden olacaktır. Bu bağlamda, ulusal paranın değerindeki değişimin dış ticaret dengesi üzerindeki etkisi, Marshall – Lerner koşuluna bağlıdır. Marshall – Lerner koşuluna göre, arz esnekliklerinin sonsuz olduğu varsayımı altında, döviz kurunda meydana gelen artışın ithal malların fiyatını artırarak, ihraç mallarının fiyatını ise azaltarak dış ticaret dengesini olumlu yönde etkilemesi için ithal malların yurtiçi talep esnekliği ile ihraç mallarının yurtdışı talep esnekliğinin mutlak değer toplamının 1 veya 1’den büyük olması gerekmektedir. Ancak söz konusu etkinin görülmesi kısa dönemde her zaman mümkün olmayabilir. Döviz kurunda yükselme meydana geldiğinde, gerek beklentilerden gerekse de geçmişte yapılan anlaşmalardan kaynaklanmak üzere dış ticarette azalma meydana gelebilir. Magee (1973) tarafından J Eğrisi Hipotezi olarak adlandırılan bu yaklaşıma göre, reel döviz kurunda meydana gelen değişimler ile dış ticaret Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 479 dengesi arasında kısa dönemde negatif ilişki söz konusu iken uzun dönemde pozitif ilişki söz konusudur. Dış ticaret haddi ile dış ticaret dengesine yönelik geliştirilen bir başka yaklaşım da Backus, Kehoe, Kydland (1992) tarafından ileri sürülmüştür. Bu yaklaşıma göre, dış ticaret dengesi, dış ticaret haddindeki cari ve gelecek değişimlerle negatif ilişkili iken; geçmiş değişimlerle pozitif ilişkilidir. Bu ilişkinin grafiksel ifadesinde değişkenler arasındaki çapraz korelasyonu gösteren fonksiyonun yatay S harfine benzeyen asimetrik şekli ise S Eğrisi olarak adlandırılmaktadır (Akkay, 2012). Döviz kurunda meydana gelen değişimin dış ticaret dengesi üzerindeki etkisine yönelik yapılan ampirik uygulamaların büyük çoğunluğu ilişkinin simetrik olduğu varsayımına dayanmaktadır. Simetrik ilişkide, döviz kurunda meydana gelen değişimin dış ticaret dengesi üzerindeki mutlak etkisinin aynı olduğu kabul edilmektedir. Oysa son dönem çalışmalarda, döviz kurunda meydana gelen düşüşün dış ticaret dengesi üzerindeki etkisi ile döviz kurunda meydana gelen yükselişin dış ticaret dengesi üzerindeki etkisinin aynı olmayabileceği bulgusu elde edilmiştir. Reel döviz kuru asimetrisi olarak ifade edilen bu bulgu, ekonomi politikası açısından farklı politikaların uygulanmasına neden olabilecektir. Bu çalışmada, Türkiye için 2003:1 - 2015:12 döneminde aylık veri seti kullanılarak reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki asimetrik etkisi NARDL yöntemi kullanılarak ölçülmeye çalışılmıştır. Çalışmanın devamında kullanılan değişkenler arasındaki ilişkiyi konu alan çalışmalara kısaca değinilen literatür taraması kısmına, 3. ve 4. bölümde değişkenler arasındaki ilişkinin tespit edilmesinde kullanılan ekonometrik yönteme ve veri setine yer verilmiştir. 5. bölümde uygulanan ekonometrik model sonucu elde edilen ampirik bulgular kısmına, 6. bölümde ise sonuç ve öneriler bölümüne yer verilmiştir. II. Literatür Taraması Reel döviz kurları ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkiyi inceleyen çok sayıda ampirik araştırma olmasına karşın değişkenler arasındaki ilişki hususunda genel bir görüş birliği bulunmamaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, dış ticaret dengesinde meydana gelen dalgalanmaların ekonomik istikrar üzerinde meydana getirdiği tehditler, döviz kurları ile dış ticaret dengesi arasındaki ilişkinin güncelliğini korumasına neden olmaktadır. Spitäller (1980),1973:01 – 1978:04 dönemi aylık verileri ile on gelişmiş ülke üzerine gerçekleştirdiği çalışmasında, döviz kurundaki değişimin dış ticaret dengesi üzerinde etkide bulunduğunu tespit etmiştir. Arize (1994), 1973 – 1991 dönemi için dokuz Asya ülkesi üzerine gerçekleştirdiği çalışmasında, modele dahil edilen yedi ülkede devalüasyonun uzun dönemde dış ticaret dengesini olumlu yönde etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Lin (1997), 1973 – 1994 dönemi 480 Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA için ABD üzerine gerçekleştirdiği çalışmasında, reel döviz kuru ile ticaret dengesi arasında iki yönlü ilişki olduğunu tespit etmiştir. Terzi ve Zengin (1999), 1989 – 1996 dönemi aylık verileri ile Türkiye üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarında döviz kuru, toplam ve sektörel dış ticaret değişkenleri arasındaki dinamik ilişkileri ve kur politikasının ticaret dengesinin sağlanmasındaki rolünü incelemişlerdir. Elde edilen bulgulara göre döviz kuru ile dış ticaret dengesi arasında anlamlı ilişkiler tespit edilememiştir. Akbostanci (2004), Türkiye için J eğrisinin geçerliliğini incelediği çalışmasında, döviz kurundaki artışın uzun dönemde ticaret dengesi üzerinde olumlu etkide bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca yazar, Türkiye için J eğrisi hipotezinin geçerli olmadığını tespit etmiştir. Yamak ve Korkmaz (2005), 1995 – 2004 dönemi verileri ile Türkiye üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarından elde ettikleri bulgulara göre, uzun dönemde reel döviz kurunun dış ticaret dengesini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Holmes ve Panagiotidis (2009), 1960 – 2007 dönemi için ABD üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarında, ihracat, ithalat ve cari açık arasındaki asimetrik ilişkileri incelemişlerdir. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre, ele alınan dönem cari açığın ihracatı etkilediği tespit edilmiştir. Yapraklı (2010), Türkiye’nin dış ticaret açıklarını etkileyen faktörleri 2001:03 – 2009:06 dönemi aylık verileri ile incelediği çalışmasında, sınır testi yaklaşımını kullanmıştır. Elde edilen bulgulara göre, kısa ve uzun dönemde reel efektif kur endeksinin dış ticaret açığını pozitif yönde etkilediği görülmüştür. Ancak elde edilen bulgunun anlamsız olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Gervais, Schembri, Suchanek (2016), gelişmekte olan ekonomiler üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarında, 1975 – 2008 dönemi verilerini kullanmışlardır. Döviz kuru ayarlamalarının cari açık üzerindeki etkisinin incelendiği çalışmada, ayarlamanın gerçekleştiği durumlarda cari açıkta olumlu gelişmeler meydana geldiği belirtilmiştir. Çalışmanın devamında, araştırma için kullanılan veriler ve ekonometrik yönteme ilişkin kısaca bilgi verilecektir. III. Ekonometrik Yöntem Bu çalışmada reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki asimetrik etkisi Shin, Yu ve Greenwood-Nımmo (2011) tarafından önerilen NARDL** ( Doğrusal Olmayan Gecikmesi Dağıtılmış Otoregresif Model) yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Shin ve diğerleri (2011) tarafından geliştirilen bu yöntem Pesaran ve diğerleri (2001) tarafından geliştirilen ARDL sınır testine dayanmaktadır. ARDL testinden farklı olarak bağımsız değişkenin pozitif ve negatif şoklarının kümülatif toplamları kullanılmakta ve uzun dönemli asimetrik ilişki aşağıdaki eşitlik (1)’deki gibi gösterilmektedir. NARDL modelinin teorik kısmının yazımında Shin, Yu ve Greenwood-Nımmo (2011) takip edilmiştir. ** Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 481 𝑦𝑡 = 𝛽 + 𝑥𝑡+ + 𝛽 − 𝑥𝑡− + 𝑢𝑡 (1) ve 𝑥𝑡 = 𝑥0 + 𝑥𝑡+ + 𝑥𝑡− Eşitlik (1)’de y ve x I(1) seviyesinde durağan değişkenleri göstermek üzere 𝑥𝑡+ + 𝑥𝑡− sırasıyla pozitif ve negatif şokları göstermekte ve aşağıdaki eşitlik (2)’deki gibi elde edilmektedir. 𝑥𝑡+ = ∑𝑡𝑗=1 ∆𝑥𝑡+ = ∑𝑡𝑗=1 max(∆𝑥𝑗 , 0) , 𝑥𝑡− = ∑𝑡𝑗=1 ∆𝑥𝑡− = ∑𝑡𝑗=1 min(∆𝑥𝑗 , 0) (2) Reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki simetrik ve asimetrik etkiler aşağıdaki eşitlik (3), (4), (5) ve (6) ile gösterilen NARDL ve ARDL modelleri ile tahmin edilmiştir: 𝑝−1 + − ∆𝑐𝑑𝑡 = 𝛼0 + 𝑢𝑐𝑑𝑡−1 + 𝜃 + 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + 𝜃 − 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + ∑𝑖=1 𝜑𝑖 ∆𝑐𝑑𝑡−𝑖 + 𝑞−1 − 𝑞−1 − + + †† ∑𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 + ∑𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 +𝜀𝑡 (3) 𝑝−1 + − ∆𝑐𝑑𝑡 = 𝛼0 + 𝑢𝑐𝑑𝑡−1 + 𝜃 + 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + 𝜃 − 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + ∑𝑖=1 𝜑𝑖 ∆𝑐𝑑𝑡−𝑖 + 𝑞−1 ∑𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 + 𝜀𝑡 𝑝−1 ∆𝑐𝑑𝑡 = 𝛼0 + 𝑢𝑐𝑑𝑡−1 + 𝜃 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + ∑𝑖=1 𝜑𝑖 ∆𝑐𝑑𝑡−𝑖 + 𝑞−1 + − − + ∑𝑞−1 𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 + ∑𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 +𝜀𝑡 𝑝−1 (4) (5) 𝑞−1 ∆𝑐𝑑𝑡 = 𝛼0 + 𝑢𝑐𝑑𝑡−1 + 𝜃 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 + ∑𝑖=1 𝜑𝑖 ∆𝑐𝑑𝑡−𝑖 + ∑𝑖=0 𝜋𝑖 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−𝑖 + 𝜀𝑡 (6) Eşitlik (3), (4), (5) ve (6)’da cd cari dengeyi (ithalat/ihracat) rkur yurt içi alıcı fiyatlarıyla reel döviz kurunu ε otokorelasyonsuz hata terimlerini göstermektedir. ARDL modelinde olduğu gibi NARDL modelinde uygun modelinde bulunmasında bilgi kriterleri (Akaike, Schwarz, Hannan-Quinn, FPE) takip gibi genelden özele yaklaşımı da kullanılmaktadır. Genelde özele yaklaşımında maksimum gecikme uzunluğundan başlayarak istatistiki olarak anlamsız değişkenler modelden atılarak yeni tahmin edilir ve böylece optimal model elde edilmeye çalışılır. Bu çalışmada optimal modelin belirlenmesinde genelden özele yaklaşımı kullanılmıştır. Genelden özele yaklaşımı sonucunda belirlenen modelde serilerin eşbütünleşik olup olmadığı dair 𝑡𝐵𝑀𝐷 : 𝑢 = 0 ve 𝐹𝑃𝑆𝑆 :µ = 𝜃 + = 𝜃 − = 0sıfır hipotezleri test edilmektedir. Testler sonucunda elde edilen test istatistikleri Pesaran vd. (2001)’den alınan tablo değerleriyle †† Eşitlik (3) uzun ve kısa dönem asitmetik modeli; eşitlik (4) uzun dönem asimetrik-kısa dönem simetrik modeli; eşitlik (5) uzun dönem simetrik-kısa dönem asimetrik modeli; eşitlik (6) uzun ve kısa dönem simetrik modeli göstermektedir. Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA 482 karşılaştırılarak serilerin eşbütünleşik olup olmadığına karar verilir. Fakat NARDL modelinde regresör sayısı belirsizdir. Bundan dolayı Shin vd. (2011)’de ifade edilen ihtiyatlı yaklaşım takip edilmiş ve k=1’ e göre kritik değerler kullanılmıştır. Diğer taraftan, uzun dönemli simetrik ilişkinin varlığının tespiti için 𝑊𝐿𝑅 : 𝐿+𝑦 = 𝐿−𝑦 ‡‡hipotezi; kısa dönemli simetrik ilişkinin tespiti için ise 𝑞 𝑞 𝑊𝑆𝑅 : ∑𝑖=0 𝜋𝑖− = ∑𝑖=0 𝜋𝑖+ hipotezi test edilmektedir. IV. Veri Seti Bu çalışmada 2003:1-2015:12 döneminde Türkiye için reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki asimetrik etkisi ölçülmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda TCMB veri dağıtım sisteminden yurt içi üretici fiyatlarına göre reel döviz kuru, ithalat ve ihracat rakamları aylık olarak çekilmiştir. Cari dengenin ölçülmesi için ithalat/ihracat oranı kullanılmıştır. Daha sonra serilerin doğal logaritması alınarak tahminler yapılmıştır. ARDL modelinde olduğu gibi NARDL modelinde de seriler arasındaki eşbütünleşme ilişkisinin tespit edebilmek için serilerin I(0) ve I(1) seviyesinde durağan olması gerekmektedir. Serilerin durağanlık analizleri Dickey ve Fuller (1981) tarafından önerilen Genişletilmiş Dickey-Fuller birim kök testi ve yapısal kırılmalı dikkate alan Lumsdaine-Papell (1997) birim kök testi kullanılmıştır. Aşağıdaki tablo 1’de verilere ait tanımlayıcı istatistikler sunulmuştur. Tablo 1: Tanımlayıcı İstatistikler RKUR CD Ortalama 4.640 1.426 Maksimum 4.771 1.784 Minimum 4.528 1.120 Standart Sapma 0.056 0.144 Jarque-Bera 2.107 (0.34) 1.031 (0.59) Not: Parantez içindekiler olasılık değerini göstermektedir. Tablo 1’de doğal logaritması alınmış serilerin tanımlayıcı istatistikleri görülmektedir. Buna göre reel kur serisinin ortalaması 4.60 ve standart sapması 0.056 olarak tespit edilirken, cari denge için bu değerler sırasıyla 1.42 ve 0.14 olarak tespit edilmiştir. Serilerin normal dağılıp dağılmadığı gösteren JarqueBera istatistiği reel kur için 2.107 ve cari denge için 1.031’dir. Bu seriler JarqueBera istatistiğinin olasılık değeri %1, %5 ve %10 büyük olduğu için boş hipotez reddedilememiştir. Buna göre seriler normal dağılmaktadır. ‡‡ 𝐿+𝑦 = − 𝜃+ 𝑢 , 𝐿−𝑦 = − 𝜃− 𝑢 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 483 V. Ampirik Bulgular Ekonometrik yazında seriler arasındaki eşbütünleşik ilişkinin belirlenmesinden önce serilerin durağanlık analizlerinin yapılması gerekmektedir. Çünkü serilerin durağanlık dereceleri uygulanacak eşbütünleşme testine göre değişmektedir. Bu çalışmada serilerin durağanlık analizleri Genişletilmiş Dickey-Fuller ve Lumsdaine-Papell testleriyle incelenmiştir. Birim kök testi sonuçları tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2: Birim Kök Testleri Sonuçları ADF rkurt 𝑐𝑑𝑡 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟t ∆𝑐𝑑𝑡 Lumsdaine-Papell Kırılma Tarihleri 2008:9-2010:11 2008:8-2011:9 2009:03-2011:08 -4.070* -6.152 -4.128* -7.395* -10.932* %1 -4.07 -7.190 Kritik %5 -3.46 -6.750 Değerler %10 -3.15 -6.480 Not: *,** boş hipotezin sırasıyla %1 ve %5 anlamlılık düzeyinde reddedildiğini göstermektedir. ∆ simgesi birinci farkı ifade etmektedir. Serilerdeki birim kökün belirlenmesinde sabitli-trendli model kullanılmıştır. Tablo 2’de görüleceği üzere, ADF birim kök testi sonucunda rkur (reel kur) ve cd (cari denge) serileri seviye değerinde %1, durağandır. Diğer taraftan, Lumsdaine-Papell birim kök testi sonucunda rkur serisi seviye değerinde durağan değilken, birinci fark değerinde %1 anlamlılık seviyesinde durağandır. Rkur serisi için seviye ve birinci fark değerinde sırasıyla 2008:9-2010:11 ve 2009:032011:08 aylarında yapısal kırılma tespit edilmiştir. Cari denge için LumsdainePapel birim kök testleri sonucunda seviye değerinde %1 anlamlılık düzeyinde durağandır. Cari denge için Lumsdaine-Papell birim kök testi sonucunda seviye değeri için 2008:8-2011:9 aylarında yapısal kırılma tespit edilmiştir. Birim kök testleri sonucunda rkur serisinin I(1), cd serisinin ise I(0) düzeyinde durağan olduğu ortaya koyulmuştur. Bu sonuçlara göre NARDL modeli uygulanabilmektedir. Aşağıdaki tablo 3’te NARDL ( sabitli dinamik asimetrik) ve ARDL modelleri sonuçları sunulmuştur. Tablo 3’te eşitlik (3), (4), (5) ve (6) için çözülen modelin sonuçlarından görüleceği üzere, FPSS testi sonucunda boş hipotez ( Eşbütünleşme yoktur.) %1§§, %5 ve %10 anlamlılık seviyelerinde reddedilmektedir. Eşitlik (3) için uzun dönemde simetrik ilişki olduğunu gösteren boş hipotez (𝑊𝐿𝑅 =0.06[0.80])) %1, %5 ve %10 anlamlılık seviyelerinde reddedilememiştir. §§ Kritik değerler ile karşılaştırmalar yapılırken Shin vd. (2011) takip edilerek k=1 (ihtiyatlı yaklaşım) alınmıştır. 484 Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA Tablo 3: ARDL ve NARDL Modeli Sonuçları NARDL (Uzun ve Kısa NARDL (Uzun NARDL (Uzun Simetrik- ARDL (Uzun ve Kısa Dönem Asimetrik) Asimetrik-Kısa Dönem Kısa Dönem Asimetrik) Dönem Simetrik) Simetrik) Sabit 0.413* Sabit 0.283* Sabit -0.832 Sabit -0.752 (0.094) (0.093) (0.620) (0.624) cdt-1 -0.280* cdt-1 -0.251* cdt-1 -0.281* cdt-1 -0.241* (0.062) (0.065) (0.061) (0.064) + 0.253 0.321** 0.275** 0.234*** 𝒓𝒌𝒖𝒓+𝒕−𝟏 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 (0.160) (0.161) (0.133) (0.134) − 0.260*** 𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−1 0.297** ∆cdt-1 -0.299* ∆cdt-1 -0.281* 𝒓𝒌𝒖𝒓−𝒕−𝟏 (0.147) (0.149) (0.071) (0.074) ∆cdt-1 -0.300* ∆cdt-1 -0.278* ∆cdt-3 -0.108*** ∆cdt-10 -0.164* (0.071) (0.074) (0.063) (0.066) ∆cdt-3 -0.109*** ∆cdt-10 -0.162* ∆cdt-10 -0.210* ∆cdt-12 0.273* (0.064) (0.066) (0.065) (0.066) ∆cdt-10 -0.211* ∆cdt-12 0.275* ∆cdt-12 0.269* (0.065) (0.066) (0.063) + ∆cdt-12 0.268* -1.066*** ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−3 (0.064) (0.575) + -1.186** ∆𝒓𝒌𝒖𝒓+𝒕−𝟑 -1.076*** ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−6 (0.579) (0.603) + -1.553* ∆𝒓𝒌𝒖𝒓+𝒕−𝟔 -1.211** ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−9 (0.613) (0.600) − -1.578* 1.408* ∆𝒓𝒌𝒖𝒓+𝒕−𝟗 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−6 (0.611) (0.456) − 1.429* 1.115* ∆𝒓𝒌𝒖𝒓−𝒕−𝟔 ∆𝑟𝑘𝑢𝑟𝑡−9 (0.465) (0.458) ∆𝒓𝒌𝒖𝒓−𝒕−𝟗 1.134*** (0.466) 0.906 1.277** 0.978** 0.970*** 𝑳+𝒓𝒌𝒖𝒓 𝐿+𝑟𝑘𝑢𝑟 𝐿𝑟𝑘𝑢𝑟 𝐿𝑟𝑘𝑢𝑟 (0.578) (0.670) (0.501) (0.590) 0.928*** 1.180*** 𝐿−𝑟𝑘𝑢𝑟 𝑳−𝒓𝒌𝒖𝒓 (0.540) (0.622) χ2SC 8.45 χ2SC 9.11 χ2SC 8.37 χ2SC 9.53 [0.74] [0.69] [0.75] [0.65] χ2HET 100.26 χ2HET 13.69 χ2HET 95.01 χ2HET 9.95 [0.17] [0.98] [0.059] [0.96] χ2NOR 0.026 χ2NOR 2.15 χ2NOR 0.58 χ2NOR 1.46 [0.98] [0.34] [0.74] [0.48] 0.06 0.93 20.36 𝑾𝑳𝑹 𝑊𝐿𝑅 𝑊𝑆𝑅 [0.80] [0.33] [0.00] 19.31 𝑾𝑺𝑹 [0.00]* FPSS 7.75** FPSS 5.64 FPSS 11.69* FPSS 8.00* tBDM -4.46 tBDM -3.86 tBDM -4.55 tBDM -3.75 k=1 k=2 Kritik Değerler %1 %5 %1 %5 tBDM -3.43 -3.82 -2.86 -3.22 -3.43 -4.10 -2.87 -3.53 6.84-7.84 4.94-5.73 5.15-6.36 3.79-4.85 FPSS Not: * ,** ve *** sırasıyla % 1, % 5 ve %10 anlamlılık düzeyinde boş hipotezin reddedildiğini göstermektedir. ∆ simgesi değişkenlerin birinci farkını; parantez içendekiler standart hata ve köşeli parantez içindekiler olasılık değerlerini göstermektedir. χ2SC, χ2HET ve χ2NOR sırasıyla LM, White ve Jarque-Bera testlerini ifade etmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 485 Uzun dönem katsayılarına (𝐿+𝑟𝑘𝑢𝑟 = 0.90 ve 𝐿−𝑟𝑘𝑢𝑟 = 0.92) bakıldığı zaman pozitif artışlar istatistiki olarak anlamsız iken, negatif artışlar %10 anlamlılık düzeyinde anlamlıdır. Buna göre, pozitif artışlarda meydana gelecek %1’lik artış cari dengeyi %0.90 artırırken, negatif artışlar ise %0.92 ile bunun tersini yapmaktadır. Eşitlik (4) için uzun dönem katsayıları 𝐿+𝑟𝑘𝑢𝑟 = 1.27 ve 𝐿−𝑟𝑘𝑢𝑟 = 1.18 ve sırasıyla %5 ve %10 anlamlılık seviyelerinde istatistiki olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Bu model içinde uzun dönemde asimetrik bir ilişki yoktur (𝑊𝐿𝑅 =0.93[0.33]). Eşitlik (5) için bakıldığında, uzun dönem katsayısının 𝐿𝑟𝑘𝑢𝑟 = 0.98 ve istatistiki olarak %5 anlamlılık düzeyinde anlamlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, reel kurda meydana gelecek %1’li bir artış cari dengeyi (ithalat/ihracat) % 0.978 artırmaktadır. Diğer taraftan, eşitlik (5) için kısa dönemde reel kurun cari denge üzerinde asimetrik etkisi olduğu tespit edilmiştir (𝑊𝑆𝑅 =20.36[0.00]). Eşitlik (6) için yani ARDL modeli sonuçlarına bakıldığında reel kurda meydana gelecek %1’lik bir artışın cari dengeyi %0.97 artırdığı tespit edilmiştir. Modellerin değişen varyans ve otokorelasyona dirençli olup olmadığı White ve LM testleriyle incelenmiştir. White ve LM testleri sonuçlarına göre hiçbir modelin %1 ve %5 anlamlılık seviyesinde değişen varyans ve otokorelasyon problemi içermediği görülmüştür. Aşağıdaki grafikte, reel kurda meydana gelen negatif ve pozitif şokların, cari dengenin nasıl tepki verdiği birikimli dinamik çoğaltan (cumulative dynamic multipliers) mekanizması yardımıyla incelenmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda, birikimli dinamik çoğaltan mekanizması için NARDL modeli 3 farklı kombinasyonu ve ARDL modeli kullanılmıştır. 2 Uzun ve Kısa Dönem Asimetrik 0 -2 -4 -6 rkur+ rkur- cd Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA 486 Uzun Dönem Simetrik & Kısa Dönem Asimetrik 2 0 -2 -4 -6 rkur+ 2 rkur- cd Uzun Dönem Asimetrik & Kısa Dönem Simetrik 1 0 -1 -2 rkur+ 1.2 rkur- cd Uzun ve Kısa Dönem Simetrik 0.8 0.4 0.0 -0.4 -0.8 -1.2 rkur+ rkur- cd Grafik 1: Birikimli Dinamik Çoğaltanlar Grafik 1’de görüleceği üzere, uzun ve kısa dönem asimetrik NARDL modeli ile uzun dönem simetrik-kısa dönem asimetrik NARDL modelinin neredeyse benzer olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsi geçen bu iki grafiğe göre, reel kurda meydana gelen pozitif ve negatif şoktan yaklaşık 20 ay sonra durağan durum dengesine ulaşmaktadır. Diğer bir ifadeyle, reel kurdaki meydana gelecek şokların etkisi yaklaşık 20 ay sonra ortadan kalktığı ifade edilebilir. Buna göre, ithalat ve ihracatın belli bir kur seviyesinde anlaşma yapılarak sağlandığı ve bu anlaşmaların yaklaşık 20 ay sonra bittiği ifade edilebilmektedir. Bu durum aynı zaman J-eğrisi hipotezinin Türkiye için olduğunu da ortaya koyulabilir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 487 VI. Sonuç Döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki etkisinin, uluslararası ticaret üzerine yapılan araştırmalar içinde önemli bir yere sahip olduğu ifade edilebilir. Döviz kurlarında meydana gelen değişmeler dış ticaret üzerinde değişimlere yol açmakla birlikte, ülkelerin sahip olduğu enflasyon oranları da dış ticareti etkileyebilmektedir. Bu nedenle reel döviz kurunun, dış ticaret dengesini etkileyen önemli bir gösterge olduğu ifade edilebilmektedir. Reel döviz kurlarında meydana gelecek artış ve azalışlara dış ticaret dengesi farklı tepkiler verebilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye için 2003:1 - 2015:12 döneminde aylık veri seti kullanılarak reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerindeki asimetrik etkisi NARDL yöntemi kullanılarak ölçülmeye çalışılmıştır. Ampirik bulgular neticesinde, reel döviz kurunun dış ticaret dengesi üzerinde uzun dönemde simetrik, kısa dönemde ise asimetrik bir etkisi olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan, asimetrik birikimli çoğaltan mekanizması kullanarak meydana gelecek pozitif ve negatif şoklar neticesinde, yeni dengenin yaklaşık 20 ay sonra oluştuğu görülmüştür. Bu durum, Türkiye için incelenen dönemde J – eğrisi hipotezinin geçerli olduğunu ortaya koymaktadır. Politika yürütücüleri tarafından uygulanmaya çalışılan denetimli reel döviz kuru politikası, reel döviz kurunu yüksek bir bant arasında bırakıp ülkenin ihraç mallarının fiyatlarını yabancı mallar karşısında ucuzlatmakta ve böylece dış ticaretteki dengesizleri gidermeyi amaçlamaktadır. Diğer taraftan, reel döviz kurunun yüksek seyretmesi, yurtiçi üreticiyi olumsuz etkilemekte ve maliyet enflasyonu yaratmaktadır. Çalışmadan elde edilen bulgular da bu durumu desteklemektedir. Türkiye’nin ara mal ithal eden bir ülke olduğu düşünüldüğünde, reel döviz kurunun yüksek bir seviyede seyretmesi, dış ticarette sürdürülebilirliğin önünde engel teşkil etmektedir. Bu durum hesaba katıldığında, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyümesini tehdit eden dış ticaret açığı sorununu ortadan kaldırmak için üretim sürecinde kullanılan mallarda dışa bağımlılığın azaltılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Kaynakça Akbostanci, E. (2004). "Dynamics Of The Trade Balance: The Turkish JCurve". Emerging Markets Finance And Trade, 40(5), 57-73. Akkay, A G D R C. (2012). "Reel Kur Değişimlerinin Diş Ticaret Dengesine Olan Etkisini Değerlendirmede Güncel Bir Yaklaşim: S-Eğrisi Hipotezi". Journal Of The Faculty Of Economics/Iktisat Fakültesi Mecmuasi, 62(1). Arize, A C. (1994). "Cointegration Test Of A Long-Run Relation Between The Real Effective Exchange Rate And The Trade Balance". International Economic Journal, 8(3), 1-9. 488 Hayati AKSU, Selim BAŞAR, Murat EREN, Gürkan BOZMA Backus, D, Kehoe, P J, Kydland, F E. (1992). “Dynamics Of The Trade Balance And The Terms Of Trade: The S-Curve”. National Bureau Of Economic Research. Dickey, D.A. ve Fuller, W.A., (1981). “Distribution of the estimators for autoregressive time series with a unit root”. Econometrica, 49. Gervais, O, Schembri, L, Suchanek, L. (2016). "Current Account Dynamics, Real Exchange Rate Adjustment, And The Exchange Rate Regime In Emerging-Market Economies". Journal Of Development Economics. 119, 86-99. Gül, E, Ekinci, A. (2015). "Türkiye'de Reel Döviz Kuru İle İhracat Ve İthalat Arasindaki Nedensellik İlişkisi: 1990-2006". Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(16). Holmes, M J, Panagiotidis, T. (2009). "Cointegration And Asymmetric Adjustment: Some New Evidence Concerning The Behavior Of The Us Current Account". The Be Journal Of Macroeconomics, 9(1). Lin, C-A. (1997). "The Trade Balance And The Real Exchange Rate: The Us Evidence From 1973: 3 To 1994: 9". Applied Economics Letters. 4(8). 517-520. Lumsdaine, R.L., Papell, D.H. (1997). Multiple Trend Breaks and The Unit Root Hypothesis. The Review of Economics and Statistics, vol. 79, no.2, pp.212-218. Magee, S P. (1973). "Currency Contracts, Pass-Through, And Devaluation". Brookings Papers On Economic Activity. 1973(1). 303-325. Pesaran, M. H., Shın, Y., Smıth, R. J. (2001). “Bounds Testing Approaches To The Analysis Of Level Relationships”. Journal Of Applied Econometrics, 16: 289-326. Shın, Y., Yu, B., Greenwood-Nımmo, M. (2011) “Modelling Asymmetric Cointegration And Dynamic Multipliers İn A Nonlinear Ardl Framework”,Working Paper. Spitäller, E. (1980). "Short-Run Effects Of Exchange Rate Changes On Terms Of Trade And Trade Balance". Staff Papers, 27(2), 320-348. Terzi, H, Zengin, A. (1999). "Kur Politikasının Dış Ticaret Dengesini Sağlamadaki Etkinliği: Türkiye Uygulaması". Ekonomik Yaklasim. 10(33), 48-65. Yamak, R, Korkmaz, Ö. (2005). "Reel Döviz Kuru Ve Diş Ticaret Dengesi Ilişkisi". İstanbul Üniversitesi Ekonometri Ve İstatistik Dergis. 1(2), 1129. Yapraklı, S. (2010). "Türkiye’de Esnek Döviz Kuru Rejimi Altinda Diş Açiklarin Belirleyicileri: Sinir Testi Yaklaşimi". Ankara Üniversitesi Sbf Dergisi. 65(04), 141-164. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 489 TRA2 BÖLGESİ DIŞ TİCARET ÖZELLİKLERİ VE TRA2 BÖLGESİNDEN TÜRK CUMHURİYETLERİNE İHRACAT YAPAN FİRMALARIN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR ÜZERİNE BİR ANALİZ1 Adem ÜZÜMCÜ* Samet TOPAL** Özet: Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı illerini kapsayan TRA2 Düzey 2 Bölgesi ülkemizin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından 26 Düzey 2 Bölgesi içinde 25 sıradadır. Ülkemiz ekonomik gelişmişlik düzeyinin gerisinde bulunan TRA2 Bölgesi illerinin kalkınmaları açısından sınırda bulunmaları nedeniyle dış ticaret önemli bir fırsat olarak görülmektedir. Bununla birlikte TRA2 Bölgesi illeri içinde Ağrı ve Iğdır’ın bu fırsattan yararlandıkları, Kars ve Ardahan’ın bu fırsatı yeterince kullanamadıkları söylenebilir. TRA2 Bölgesi illeri içinde Kars dışındaki iller genellikle dış ticaret fazlası vermektedir. Bu çalışmada öncelikle bölgenin genel sosyo-ekonomik durumu gösterilmektedir. Ardından çalışmada TRA2 Bölgesi dış ticaret özellikleri (TRA2 bölgesinden yapılan ihracat ve ithalatın sektörel dağılımı, bölge ihracat ve ithalatının fasıllara ve ülkelere göre dağılımı) üzerinde durulmakta ve bölge ile 5 Türk Cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan) arasındaki dış ticaret analiz edilmektedir. Çalışmada son olarak TRA2 Bölgesinden bu ülkelere ihracat yapan firmaların karşılaştıkları sorunlara ilişkin anket çalışmasının sonuçları değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: TRA2 Bölgesi, Türkiye, Türk Cumhuriyetleri, Dış Ticaret FOREIGN TRADE PROPERTIES OF TRA2 REGION AND AN ANALYSIS ON PROBLEMS OF FIRMS WHICH EXPORT FROM TRA2 REGION TO TURKISH REPUBLICS Abstract: TRA2 Region which includes Kars, Ardahan, Iğdır and Ağrı, is at 25th place of 26 NUTS 2 Regions in terms of socio-economic development level. TRA2 Region cities are behind the development level of our country. Foreign trade is an important opportunity for these cities in terms of their development in the context of located at border. At the same time, it can be say Ağrı and Iğdır take advantage of this opportunity but Kars and Ardahan cannot use this opportunity enough. Other cities of TRA2 Region outside Kars have foreign trade surplus. In this study, primarily socio-economic condition of region is shown foreign trade properties (distribution of export from TRA2 region and import to TRA2 region by industrial classification ISIC Rev 3, by 1 Bu çalışmada Arş. Gör. Samet Topal’ın “Türkiye İle Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik İlişkiler ve Doğu Anadolu Bölgesinden Türk Cumhuriyetlerine İhracat Yapan Firmaların Sorunları Üzerine Bir Uygulama” adlı yüksek lisans tezinden yararlanılmıştır. Erzurum’da II. UKODTL Kongresinde 20-22 Ekim 2016’da sunulan bu çalışmada TRA2 Bölgesinin nüfusu, yeni seri GSYİH verileri ve dış ticaret verileri başta olmak üzere istatistik veriler güncellenmiş, ayrıca çalışma büyük ölçüde güncel hale getirilmiştir. * Prof. Dr., Kafkas Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü ** Arş. Gör., Kafkas Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü 490 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL chapters and by countries) of TRA2 Region and analysis foreign trade properties between TRA2 Region and 5 Turkish Republics (Azerbaijan, Kazakhstan, Kirghizstan, Uzbekistan, Turkmenistan). Lastly in this study, it is evaluated that questionnaires results related problems of firms which export to stated Turkish Republics from TRA2 Region. Keywords: TRA2 Region, Turkey, Turkish Republics, Foreign Trade I- GİRİŞ 1991 yılında SSCB’nin dağılması ile birlikte kurulan devletler içinde Türkiye ile din, dil ve kültür ortaklığı taşıyan beş Türk Cumhuriyeti de bulunmaktadır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını takip eden yıllarda Türkiye ile ekonomik ilişkileri artarak devam etmiştir. Özellikle 1990’lı yıllarda Türkiye sınırındaki Azerbaycan (Nahcivan) ve Gürcistan’a yönelik dış ticaret coğrafi yakınlık bağlamında artış göstermiştir. Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illerinin bulunduğu TRA2 Bölgesi, Türkiye’nin bu ülkelerle sınırında bulunan Orta Asya ve Kafkasya’da yerleşik Türk Cumhuriyetlerine açılan kapıdır. Türkiye’nin bu ülkelerle ticaretinin artması bağlamında TRA2 Bölgesinin önemi de artmaktadır. Bununla birlikte TRA2 Bölgesinin sosyo-ekonomik verileri incelendiğinde, Türkiye’nin 26 Düzey 2 bölgesi içinde sondan ikinci sırada olduğu görülmektedir. Bölgenin jeopolitik açıdan Türk Cumhuriyetleri ile coğrafi yakınlığı bölgenin geri kalmışlıktan kurtulması için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsatın gerçekleşmesi için gerek Türkiye gerekse TRA2 Bölgesi için yeni pazar olarak nitelendirilebilecek Türk Cumhuriyetleri pazarının önündeki siyasi-ekonomik sorunların ve TRA2 Bölgesi yanı sıra Doğu Anadolu ve Türkiye ihracatçılarının bu pazara dönük sorunlarının belirlenerek çözülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede bu çalışmanın amaçları arasında TRA2 Bölgesi sosyoekonomik yapısı ve dış ticaretinin özelliklerinin görülmesi bulunmaktadır. Çalışmanın diğer amacı, bölgeden Türk Cumhuriyetlerine ihracat yapan firmaların dış ticarette karşılaştıkları sorunları belirlemektir. Bu çerçevede makale planı şu şekilde belirlenmiştir. Giriş sonrası ikinci başlıkta TRA2 Bölgesi sosyo-ekonomik yapısı, üçüncü başlıkta TRA2 Bölgesi dış ticaretinin özellikleri, dördüncü başlık altında Türk Cumhuriyetlerinin makro ekonomik göstergeleri ve dış ticaret özellikleri üzerinde durulmaktadır. Beşinci başlıkta TRA2 Bölgesinden Türk Cumhuriyetlerine yapılan ihracat ve bu ülkelerden yapılan ithalat ele alınmakta, altıncı başlıkta TRA2 Bölgesinden bu ülkelere ihracat yapan firmaların (60 firma) ankete dayalı çalışmayla belirlenen ihracatta karşılaştıkları sorunlar gösterilmekte ve sonuç başlığı altında genel bir değerlendirme yapılmaktadır. II. TRA2 BÖLGESİ SOSYO-EKONOMİK YAPISI Kars, Ardahan, Iğdır ve Ağrı illerinden oluşan TRA2 Bölgesinin sosyoekonomik yapısına bakıldığında olumsuz coğrafi koşullara sahip, soğuk iklim Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 491 şartları altında ekonomik faaliyetler açısından yeterince alternatif sunmayan yetersiz sanayisi, tarıma dayalı ekonomisi ve Türkiye ortalamasının gerisindeki eğitim düzeyi ile net göç veren bir karakter arz etmektedir. Bölgenin nüfus ve göç durumuna bakılırsa, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçları çerçevesinde 2016 yılı itibarıyla TRA2 Bölgesi toplam nüfusunun 1.123.161 kişi olduğu görülmektedir. TRA2 Bölgesi nüfusu Türkiye nüfusunun (79.814.871) yaklaşık %1,4’ünü oluşturmaktadır. Ağrı’nın nüfusu 542.255; Kars’ın nüfusu 289.786; Iğdır’ın nüfusu 192.785 ve Ardahan’ın nüfusu ise 98.335 kişidir. Tablo 1: TRA2 Bölgesi ve Türkiye: Nüfus ve Göç Durumu (2015-2016) Toplam Net göç hızı İller Aldığı göç Verdiği göç Net göç nüfus (‰) 1.132.735 40.876 70.374 -29.498 -23,8 TRA2 (2015) 1.132.735 33.502 60.751 -27.249 -24,0 TRA2 (2016) Kaynak: TÜİK (2017), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS), Nüfus- Göç İstatistikleri. TRA2 Bölgesinde km²’ye ortalama 38 kişi düşmektedir. Türkiye ortalaması 100 kişinin yarısından da azdır. Tablo 1’de görüldüğü üzere 2016 yılı itibarıyla TRA2 Bölgesine 33.502 kişi göç ederken, 60.751 kişi bölgeden göç etmiştir. Türkiye’de net göç veren bölgelerin ilk sıralarında yer alan bölgeden 2016’yılındaki net göç 27.249 kişi olmuştur. TRA2 Bölgesi eğitim durumu (son veri yılı 2015) Türkiye ile karşılaştırmalı biçimde Tablo 2’de yer almaktadır. Tablo 2: TRA2 Bölgesi ve Türkiye’de Eğitim Göstergeleri (6 + Yaş Grubu) TRA2 % TÜRKİYE % 1.132.735 100,0 78.741.053 100,0 Nüfus 77.105 6,8 2.644.144 3.3 Okuma yazma bilmeyen 195.508 17,2 8.697.753 11.0 Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen 269.816 23,8 19.825.078 25.2 İlkokul mezunu 137.432 12,1 9.323.169 11.8 İlköğretim mezunu 91.945 8,1 7.269.584 9.2 Ortaokul veya dengi meslek ortaokul mezunu 113.113 9,9 12.990.847 16.5 Lise veya dengi meslek okul mezunu 66.151 5,8 8.340.145 10.6 Yüksekokul veya fakülte mezunu 2.988 0,3 641.210 0.8 Yüksek lisans mezunu* 933 0,08 168.211 0,2 Doktora mezunu 19.678 1,7 597.642 0.7 Bilinmeyen Kaynak: TÜİK (2017), Eğitim İstatistikleri Veri Tabanı * 5 Veya 6 Yıllık Fakülteler Dahil. Tablodan görüleceği üzere, bölgede okuma-yazma bilmeyenler bölge 6+ yaş nüfusunun %6,8’ini oluşturmaktadır. Bu oran Türkiye ortalaması %3,3’ün üstündedir. Bölgede bir öğretim kurumundan mezun olmamış okuma-yazma bilenler oranı %17,2’dir. Bir öğretim kurumundan mezun olanların %23,8’i ilkokul; %12,1’i ilköğretim; %8,1’i ortaokul veya dengi okul; %9,9’u lise veya dengi meslek okul; %5,8’i yüksekokul veya fakülte mezunudur. TRA2 Bölgesi 492 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL diğer eğitim verileri Türkiye ortalamaları ile karşılaştırıldığında lise ve fakülte mezunları Türkiye ortalamasının yarısı düzeyindedir. Benzer durumun sağlık hizmetleri alanında da olduğu, bu çerçevede doktor, hemşire, ebe sayısı, yatak sayısı vb. ortalamalarda bölgenin Türkiye ortalamasının gerisinde olduğu söylenebilir (Üzümcü ve Özyakışır, 2013: 175-176). TRA2 Bölgesinin ekonomik açıdan durumuna bakıldığında bölgede genel olarak yetersiz bir sanayi yapısı bulunmaktadır. Özelde hayvancılık ve süt ürünleri sanayi (Kars ve Ardahan) yanı sıra genel tarımsal üretime dayalı ekonomik faaliyetler, inşaat sektörü, taşımacılık ve diğer hizmet alanları (Iğdır ve Ağrı) bölgenin ekonomik geçim kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca Kars ve Ağrı illeri ekonomisine turizmin hali hazırda ekonomik katkısı ve önemli potansiyeli mevcuttur. Bu çerçevede 12 Aralık 2016’da açıklanan 2009 bazlı yeni GSYİH serisine göre cari fiyatlarla TRA2 Bölgesi illerinin GSYİH verileri, il ve bölge düzeyinde her bir sektör GSYİH’nın Türkiye GSYİH içindeki oransal payının 2004 ve 2014 yıllarındaki durumu Tablo 3’de yer almaktadır. Tablo 3: TRA2 Bölgesi İlleri ve Türkiye Sektörel GSYİH Düzeyi 2004 ve 2014 (Bin TL ve %) 2004 Tarım % Sanayi % Hizmetler % GSYİH % Türkiye 54.365.145 100 145.005.909 100 304.887.404 100 577.023.497 100 Ağrı 465.741 0,86 109.789 0,08 693.543 0,23 1.452.201 0,25 Kars 401.179 0,74 120.125 0,08 528.539 0,17 1.201.337 0,21 Iğdır 180.624 0,33 53.275 0,04 425.740 0,14 754.826 0,13 Ardahan 186.558 0,34 27.057 0,02 209.192 0,07 483.318 0,08 1.234.102 2,27 310.246 0,21 1.857.014 0,61 3.891.682 0,67 TRA2 2014 Tarım % Sanayi % Hizmetler % GSYİH % Türkiye 134.724.745 100 576.440.635 100 1.097.024.575 100 2.044.465.876 100 Ağrı 965.039 0,72 709.258 0,12 2.455.760 0,22 4.669.731 0,23 Kars 899.460 0,67 482.112 0,08 1.902.747 0,17 3.713.481 0,18 Iğdır 578.780 0,43 238.566 0,04 1.505.575 0,14 2.626.456 0,13 Ardahan 390.353 0,29 141.113 0,02 720.749 0,07 1.415.843 0,07 2.833.632 2,10 1.571.049 0,27 6.584.831 0,60 12.425.511 0,61 TRA2 Kaynak: TÜİK (2017), İl ve Bölge Bazında GSYİH Verileri. Tablodaki verilere dikey biçimde bakılırsa TRA2 Bölgesi GSYİH’nın 2004’de yaklaşık 3,9 milyar TL olduğu ve Türkiye GSYİH’nın %0,67’sini oluşturduğu görülmektedir. TRA2 bölgesi, 2004’de Türkiye tarımsal gayri safi yurtiçi hâsılasının %2,27; Türkiye sanayi gayri safi yurtiçi hâsılasının %0,21 ve Türkiye hizmetler sektörü gayri safi yurtiçi hâsılasının %0,61’ni üretmiştir. Öte yandan 2014 yılına gelindiğinde bölge GSYİH düzeyi 12,4 milyar TL’ye ulaşsa da oransal payı görece gerileyerek Türkiye GSYİH’nın %0,61’ne inmiştir. Bu gerileme bölge tarımsal hâsılasının Türkiye’nin %2,10’nuna ve hizmetler sektörü hâsılasının Türkiye hizmetler hasılasının %0,60’na inmesinden Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 493 kaynaklanmış, buna karşılık bölge sanayi hâsılasının Türkiye sanayi hâsılası içindeki payı çok cüz’i oranda artarak %0,27 düzeyine çıkmıştır. TRA2 Bölgesi GSYİH’nın kendi sektörel dağılımını görmek için Tablo 3’deki toplamlar, yatay olarak sektörel üretimlere bölündüğünde, bölge ve Türkiye’nin kendi sektörel paylarına ulaşılmaktadır. Bu bağlamda bakıldığında, TRA2 Bölgesinde 2004’de tarım sektörü payının Türkiye ortalamasının (%9,4) 3,5 katı üzerinde %31,7 olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Iğdır il GSYİH’sı içinde tarımın payı görece düşük (%23,9), Ardahan’ın (%38,6) çok yüksektir. Sanayinin bölgedeki payı (%8), Türkiye ortalamasının üçte biri kadarken hizmetlerin payı Türkiye ortalamasına yakındır, hatta Iğdır ili hizmetler sektörü payı %56,4 ile Türkiye ortalamasının üstündedir. Bu durum Iğdır’ın özellikle dış ticaretçi yapısından kaynaklanmaktadır. TRA2 bölgesi 2014 GSYİH’nın sektörel dağılımına bakıldığında, Tablo 3’den elde edilen Grafik 1’de görüldüğü gibi, tarımın payı gerileyerek ortalama %22,8 düzeyine inmiştir. Ancak hala Türkiye ortalamasının 3,5 katıdır. Burada Türkiye’de düzey 2 bölgeleri içinde tarımın oransal payının en yüksek olduğu bölgenin TRA2 Bölgesi olduğunu da belirtmeliyiz. 52,8 60 31,7 40 20 9,4 53,7 53,0 47,7 25,1 22,8 8,0 6,6 28,2 12,6 0 Tarım Sanayi 2004 (%) Hizmetler Türkiye Tarım Sanayi Hizmetler 2014 (%) TRA2 Grafik 1. Türkiye ve TRA2 Bölgesinde GSYİH’nın Sektörel Dağılımı (2004 ve 2014, %) Bölgede sanayinin payının görece artarak ortalama %12,6 düzeyine çıkması bölge ekonomisi açısından olumludur. Bununla birlikte sanayi sektöründe Türkiye ortalamasının 2014’de yarısına ulaşılamadığı gibi, düzey 2 bölgeleri arasında sanayi sektörü payı en düşük bölge yine TRA2 bölgesidir. Öte yandan bölgede hizmetler sektörünün payı, Türkiye ortalamasını 2014 itibarıyla yakalamış durumdadır. TRA2 bölgesi kişi başına GSYİH düzeyinin 2004 ve 2014 dönemi verileri de Grafik 2’de görülmektedir. Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL 494 15.000 10.000 12.112 5.961 3.880 1.931 5.000 6.360 6.280 5.685 2.623 2.960 4.975 2.382 2.866 0 Türkiye Ağrı Iğdır Kars 2004 Ardahan TRA2 2014 Grafik 2: Türkiye ve TRA2 Bölgesi İlleri Kişi Başına GSYİH Düzeyi (2004 ve 2014, Dolar) Kaynak: TÜİK (2017), İl ve Bölgesel Bazda Kişi Başına GSYİH Verileri. Grafikte görüldüğü üzere, cari fiyatlarla dolar cinsinden kişi başına bölgesel GSYİH düzeyi 2004’de 2382 dolar olmuş, 2014’e gelindiğinde 4901 dolar olarak gerçekleşmiştir. TRA2 bölgesinin bu değerlerle 2004’de Türkiye ortalamasının %40 kadar iken 2014’de %41,1’ne ancak ulaşabilmiştir. Bu durum bölgede göreli yoksulluk ve tarıma dayalı ekonomik yapının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Öte yandan bölge illeri içinde nüfusu fazla olan Ağrı’nın 2014’de kişi başına GSYİH düzeyinin 3880 dolarla Türkiye ortalamasının %32’ne ulaşırken nüfusu az Ardahan’ın 6360 dolarla Türkiye ortalamasının %52,5 düzeyinde bulunması bölgede gelir düşüklüğü yanı sıra bölgede gelir dağılımı adaletinin zayıf olduğunun ipuçlarını da vermektedir. TÜİK’in bölgesel düzeyde verdiği en son istihdam verilerine göre TRA2 Bölgesinde 2015’de işgücü miktarı 407 bin kişi olmuş ve 391 bin kişi istihdam edilmiştir. Türkiye’de işgücüne katılma oranı %51,3 iken bölgede %54,2 ve istihdam oranı %46,0 iken TRA2 Bölgesinde %52 olmuştur. 2015’de Türkiye geneli işsiz sayısı 3 milyon 57 bin ve işsizlik oranı %10,3 olarak gerçekleşirken TRA2 bölgesi işsiz sayısı 16 bin kişi, işsizlik oranı %3,9 olmuştur. TRA2 Bölgesi 2015’de resmi kayıtlı işsizlik oranının en düşük olduğu bölge olmuştur. Bölgede işgücüne katılım ve istihdam oranı Türkiye ortalamasına göre yüksek olmakla birlikte Grafik 3’de görüldüğü gibi, TRA2 Bölgesinde 2004-2015 dönemi işsizlik oranlarında dalgalanma görülmüştür. Bu bağlamda 2009-2013 dönemi (küresel krizin olumsuz etkisi görülen dönem) hariç, kayıtlı işsizlik oranı Türkiye ortalamasının oldukça altında gerçekleşmiştir. 16 12 8 4 0 14,0 10,8 1,8 2004 11,0 9,4 11,9 10,3 9,8 2009 2010 TRA2 9,7 7,4 6,7 2012 2013 10,2 5,6 2008 9,2 2011 9,9 10,3 3,4 3,9 2014 2015 Türkiye Grafik 3. Türkiye ve TRA2 Bölgesinde 2004-2015 Döneminde İşsizliğin Gelişimi (%) Kaynak: TÜİK (2017), İşgücü İstatistikleri Bölgesel Sonuçları Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 495 Bölgedeki düşük oranlı işsizlik nasıl açıklanabilir? Tablo 5’de görüldüğü üzere, tarım sektöründe bölgede Türkiye’ye kıyasla yüksek istihdam oranına karşın bölge tarımında düşük verimlilik söz konusudur. Şöyle ki, bölgede Türkiye tarımsal GSYİH’nın yaklaşık %2’si üretilmekte, dolayısıyla çiftçi başına üretim değeri oldukça düşük kalmaktadır. Bölgedeki zorlu iklim koşullarına bağlı toprak verimi düşüklüğü ile çiftçi başına tarımsal üretim değerinin azlığı birlikte düşünülürse bölgede tarım sektöründe gizli işsizlikten söz edilebilir ve işsizlik oranlarının düşüklüğü bir ölçüde açıklanabilir. Tablo 4: TRA2 Bölgesi ve Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (2015) Bin Kişi % Toplam İstihdam Tarım Sanayi* Hizmet Tarım Sanayi* Hizmet 391 233 48 111 59,5 12,2 28,3 TRA2 26.621 5.483 7.246 13.891 20,6 27,2 52,2 TÜRKİYE Kaynak: TÜİK (2017), İşgücü İstatistikleri Veri Tabanı. *İnşaat, sanayi içine eklenmiştir. Nitekim TRA2 Bölgesi ve Türkiye’de istihdamın sektörel dağılımının yer aldığı Tablo 4’de görüldüğü üzere 2015 verilerine göre Türkiye’de toplam istihdam içinde tarımın payı %20,6; sanayinin payı %27,2 ve hizmetler sektörü payı %52,2 olmuştur. Bu oranlar, Tablo 4 ve Grafik 4’de görüldüğü üzere, TRA2 Bölgesinde tarımda %59,5; sanayi sektöründe %12,2 ve hizmetler sektöründe %28,3 olmuştur. 80 59,5 52,2 60 40 27,2 20,6 28,3 12,2 20 0 Tarım TRA2 Sanayi Türkiye Hizmetler Grafik 4: Türkiye ve TRA2 Bölgesinde İstihdamın Sektörel Dağılımı (2015, %) Öte yandan TRA2 bölgesi 2015’de Türkiye’de toplam istihdam içinde tarım sektörü payının en yüksek olduğu ve %28,3 ile de istihdam içinde hizmet sektörü payının en düşük olduğu bölge olmuştur. TRA2 bölgesinde Türkiye’nin yaklaşık 3 katına ulaşan payla düşük verimli ve gizli işsizlik içeren tarıma dayalı ekonomik yapı egemendir. Bu bağlamda tarımsal faaliyetler verimlilik düzeyinin Türkiye’nin gerisinde olması ve çiftçinin görece yoksulluğu bölgeden göçün nedenini oluşturmakta, bölgenin sosyo-ekonomik açıdan geri kalmışlığını doğrulamaktadır (Üzümcü ve Özyakışır, 2013: 168-169). TRA2 Bölgesi sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi, Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Düzeyi Endeksi (SEGE) bağlamında incelenebilir. Bilindiği üzere SEGE ülkemizde illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyini tespit etmek, Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL 496 bölgesel kalkınma politikaları çerçevesinde yapılacak projeleri yönlendirmek, verilecek kamu teşvikleri ve yapılacak kamu yatırımlarında öncelik verilecek iller ve bölgeleri tespit ve AB bölgesel kalkınma politikalarına uyum amacıyla DPT tarafından 1996’da başlatılmış, ikinci çalışma 2003’de gerçekleştirilmiştir. DPT’nin Kalkınma Bakanlığına bağlanması sonrası üçüncü çalışma 2011’de yapılmıştır (Kalkınma Bakanlığı, 2013: 1-2). SEGE 2011 değerleri demografik, ekonomik, mali göstergeler, eğitim göstergeleri, sağlık göstergeleri, diğer refah göstergeleri, rekabetçi ve yenilikçi kapasite, erişilebilirlik gibi 8 kategoride 61 gösterge üzerinden hesaplanmıştır. Bu hesaplama sonucu SEGE 2011 çalışmasında iller 6 farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyine göre sınıflandırılmıştır. Ancak 2011 SEGE çalışmasında kullanılan göstergelerin farklılığı nedeniyle bu çalışma, daha önce yapılan iki çalışma ile karşılaştırılamamaktadır (Kalkınma Bakanlığı, 2013: 19). SEGE2011 değerlerinin yer aldığı Tablo 5’de görüldüğü üzere TRA2 Bölgesinde bulunan bütün iller en az gelişmişlik düzeyine sahip 6. bölgede bulunmaktadır. Tablo 5: TRA2 Bölgesi İllerinin SEGE Değerleri ve Sıralaması, 2011 İl Kodu İl Adı SEGE- 2011 İl Sırası SEGE- 2011 Endeks Değeri Bölge Sırası TRA22 Kars 68 -1,0923 TRA23 Iğdır 69 -1,1184 TRA24 Ardahan 71 -1,1384 TRA21 Ağrı 79 -1,6366 Kaynak: Kalkınma Bakanlığı (2013), İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Sıralaması Araştırması (SEGE-2011), Ankara, s.70. 6 6 6 6 Gelişmişlik Öte yandan 26 düzey 2 bölgesi içinde 25. sırada bulunan TRA2 bölgesi illeri, sosyo-ekonomik geri kalmışlıklarına bağlı olarak 19 Haziran 2012 tarih ve 28328 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde en fazla teşvik alabilecek 6. bölge teşviklerinden yararlanma imkânına sahiptir (Ekonomi Bakanlığı, 2012). Bununla birlikte bölgede girişimci sayısının yetersizliği ve olumsuz iklim koşulları yanı sıra terör olayları bölgenin yeterince yatırım çekmesinin önünde engeldir (Üzümcü ve Özyakışır, 2013: 179-180). Bu çerçevede bölge kalkınması açısından yetersiz düzeyde yararlanılıyor olsa da bölgesel kalkınma teşvikleri ve dış ticaret önemli bir fırsat olarak değerlendirilmek istenmektedir. III. TRA2 BÖLGESİ DIŞ TİCARETİ VE ÖZELLİKLERİ TRA2 Bölgesinin coğrafi konumuna bakıldığında, ilk bakışta dış ticaret ve sınır ticareti açısından önemli bir potansiyelin bulunduğu görülmektedir. Şöyle ki, Türkiye’de sınır ticareti yapılan 13 ilden 3’ü TRA2 Bölgesinde bulunmaktadır. TRA2 Bölgesinde Ağrı Gürbulak sınır kapısı İran’a açılırken Iğdır Dilucu Sınır Kapısı Nahcivan (Azerbaycan)’a ve Ardahan Türkgözü ve Aktaş sınır kapısı Gürcistan’a açılmaktadır. Bölgede bulunan sınır kapıları yanı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 497 sıra Türkiye ile Ermenistan arasında kara taşıtlarının geçebileceği tek sınır kapısı Iğdır-Alican sınır kapısı yanı sıra Kars-Akyaka ilçesi Doğu Kapı 1993 yılından beri kapalı durumdadır. (Karabulut, 2005: 85-89). Son yıllarda TRA2 Bölgesi, Bakü-Tiflis-Kars (BTK) Demiryolu, KarsIğdır-Nahcivan Demiryolu, Kars Lojistik Merkezi (KLM) gibi büyük kamu yatırımlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu gelişmeler, bu bölgenin Türkiye’nin dış ticareti açısından ileride çok önemli roller üstleneceğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda BTK ve KLM’nin bölgede yatırım yapmak isteyen firmalar açısından önemli iktisadi kazanımlar sağlayacağı açıktır (Üzümcü, Tokucu ve Ergiçay, 2015: 215-218). BTK’nin 2017’de ve KLM’nin 2018’de tamamlanması beklenmektedir. Bu projeler hayata geçirildiğinde bölge için önemli kazançlar sağlayacağı gibi, İngiltere-Londra’dan başlayarak Çin-Pekin’e kadar uzanan “demir ipek yolu” projesinin Türkiye’deki önemli bir kısmı da tamamlanmış olacaktır (Üzümcü ve Akdeniz, 2014:173-175). TRA2 Bölgesi illeri ve Türkiye’nin 2010-2016 dönemi dış ticaretinin gelişimi Tablo 6’da görülmektedir. Tabloda görüldüğü gibi, 2016 yılında bölgede en fazla ihracat yapan il 94,6 milyon dolarla Iğdır’dır. Bu ili 54,5 milyon dolarla Ağrı izlemektedir. Ardahan’ın 2016 yılı ihracatı 1 milyon 835 bin dolar olurken Kars ili ihracatı sadece 156 bin dolar olmuştur. Bölge toplam ihracatının (151,1 milyon dolar) Türkiye ihracatı (142,6 milyar dolar) içindeki payı 2016’da çok düşük düzeyde %0,11 düzeyinde gerçekleşmiştir. Tablo 6: TRA2 Bölgesi ve Türkiye Dış Ticaretinin Gelişimi 2010-2016 (milyon dolar ve %) KARS ARDAHAN AĞRI IĞDIR TRA 2 Türkiye TRA2/Türkiye 2010 2011 2012 0,2 3,3 76,9 101,7 182,1 113.883 0,16 1,1 1,6 77,7 98,1 178,5 134.907 0,13 3,2 1,9 42,1 84,7 132,0 152.461 0,08 2010 2011 2012 İHRACAT 2013 2014 0,6 0,5 56,2 140,4 197,5 151.803 0,13 0,4 1,2 82,6 123,2 207,4 157.610 0,13 İTHALAT 2013 2014 2015 2016 1,0 87,6 132,0 220,7 143.839 0,15 0,1 1,8 54,5 94,6 151,1 142.606 0,11 2015 2016 3,0 1,8 4,0 4,8 3,4 2,3 KARS 0,4 0,2 0,0 0,2 0,0 0,2 ARDAHAN 59,0 71,2 76,2 89,4 65,6 99,8 AĞRI 5,6 8,3 8,1 10,7 16,8 14,0 IĞDIR TRA2 68,0 81,5 88,3 105,1 85,8 115,3 185.544 240.842 236.545 251.661 242.177 207.234 Türkiye TRA2/Türkiye 0,04 0,03 0,03 0,04 0,03 0,06 Kaynak: TÜİK (2017), Dış Ticaret İstatistikleri, İllere Göre İhracat ve İthalat Verileri. 2,5 0,3 144,9 16,8 164,5 198.602 0,08 TRA2 bölgesi illeri ithalatında 2016’da 144,9 milyon dolarla Ağrı ilk sırada yer alırken, Iğdır’ın ithalatı 16,6 milyon dolar; Kars’ın ithalatı 2,5 milyon Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL 498 dolar ve Ardahan’ın ithalatı 336 bin dolardır. İhracatta olduğu gibi Türkiye ithalatında bölgenin payı çok düşüktür. 2016’da bölge ithalatı (164,5 milyon dolar) Türkiye ithalatının (198,6 milyar dolar) sadece %0,08’sını oluşturmuştur. Grafik 5’de görüldüğü üzere Türkiye’nin aksine TRA2 Bölgesi (2016 yılı hariç) dış ticaret fazlası vermektedir. Bununla birlikte iller düzeyinde dış açık ve dış ticaret fazlası söz konusudur. Bölgede Ağrı ili ve genelde Kars ili dış ticaret açığı vermekte, buna karşın Iğdır sürekli dış ticaret fazlası vermektedir. Örneğin Iğdır 2016’da yaklaşık 78 milyon dolar dış ticaret fazlası vermiştir. 300 182,1 178,5 200 207,4 132 197,5 105,1 85,8 2014 İthalat 220,7 151,1 100 0 164,5 68 81,5 88,3 2010 2011 2012 2013 İhracat 115,3 2015 2016 Grafik 5: TRA2 Bölgesi Dış Ticaretinin 2010-2016 Dönemi Gelişimi (Milyon Dolar) TRA2 bölgesi dış ticaretinin 2010-2016 dönemi sektörel dağılımı da Tablo 7’de yer almaktadır. Tablo 7: TRA2 Bölgesi Dış Ticaretinin Sektörel Dağılımı (ISIC Rev 3 Sınıflaması, 2010-2016, Bin Dolar ve %) İHRACAT Sektör 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Miktar 4.950 4.792 1.613 1.724 9.263 7.539 Tarım % 2,7 2,7 1,2 0,9 4,5 3,4 Miktar 245 924 833 524 1.295 453 Maden % 0,1 0,5 0,6 0,3 0,6 0,2 Miktar 176.790 172.130 128.915 194.938 196.603 212.111 İmalat sanayi % 97,1 96,4 97,7 98,6 94,8 96,1 Toplam Miktar 182.061 178.467 131.925 197.679 207.623 220.701 İTHALAT Sektör 2010 2011 2012 2013 2014 2015 Miktar 23.498 26.301 40.833 37.893 27.730 49.977 Tarım % 34,6 32,2 46,2 36,1 32,3 43,3 Miktar 43 6 760 612 1.132 933 Maden % 0,1 0,0 0,9 0,6 1,3 0,8 Miktar 43.994 54.858 46.420 66.190 56.809 64.350 İmalat sanayi % 64,7 67,2 52,6 63,0 66,2 55,8 Toplam Miktar 68.010 81.584 88.329 105.002 85.780 115.361 Kaynak: TÜİK (2017), Dış Ticaret İstatistikleri, Dinamik Sorgulama Sonuçları. 2016 2.632 1,7 549 0,4 147.688 97,7 151.084 2016 88.685 53,9 794 0,5 74.447 45,2 164.543 Tabloda görüldüğü gibi, TRA2 bölgesi ihracat ve ithalatında ilk sırada imalat sanayi yer almaktadır. 2016’da TRA2 bölgesi imalat sanayi ihracatı 147,7 milyon Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 499 dolar (%97,7 pay) olmuş, bölgenin aynı yıl imalat sanayi ithalatı 74,4 milyon dolar (%45,2 pay) olarak gerçekleşmiştir. Madencilik ürünleri ihracat ve ithalat payının çok düşük olduğu TRA2 bölgesinde Grafik 6’da görüldüğü gibi, tarım ürünleri ihracatının payı 2014’de %4,5 düzeyine ulaştıktan sonra 2016’da %1,7 oranına inmiştir. Aksine bölgenin ithalatında tarım ve ormancılık sektörünün payı giderek artmış ve 2011’de %32 civarında pay alan tarım ürünleri ithalatı 2016’da 88,7 milyon dolar ve %54’e yaklaşan payıyla bölge dış ticaretinin 2016 yılında açık vermesinin nedenini oluşturmuştur. Bir tarım bölgesi olarak TRA2 bölgesi tarımsal ürünler dış ticaret dengesinin (daha önceki yıllarda olduğu gibi) 2016’da 86 milyon dolar gibi yüksek düzeyde açık vermesi söz konusu olmuştur. Tarıma dayalı ekonomik yapıya karşın Türkiye örneğinde olduğu gibi TRA2 Bölgesi ihracatının sanayi ürünlerinden oluşması söz konusudur. Bölge tarım ürünleri ithalatının oransal payının yüksek olması ise fasıllar itibarıyla bölge dış ticaret kısmında görüldüğü üzere, meyve ithalatından kaynaklanmaktadır. 120 97,7 90 53,9 60 30 45,2 1,7 0,4 0,5 0 Tarım Maden İhracat (%) Sanayi İthalat (%) Grafik 6: TRA2 Bölgesi Dış Ticaretinin Sektörel Dağılımı (2016, % Pay) TRA2 bölgesinden 2015 yılı itibarıyla yapılan dış ticarette önemli ilk beş fasıla bakıldığında; ihracatta ilk sırayı 16,6 milyon dolarla19. Fasıl (hububat ürünleri) almakta, 34. Fasıl (sabunlar) 10,6 milyon dolarla ikinci sırada, 61. Fasıl (örme giyim eşyaları) 10,4 milyon dolarla üçüncü sırada bulunmaktadır. Grafik 7’de görüldüğü üzere TRA2 bölgesi ihracatında ilk beş faslın oransal paylarının %11 ile %5,2 arasında olması, fasıllar itibarıyla bölge ihracatında olumlu çeşitlenmeyi göstermektedir. 12 10 8 6 4 2 0 11,0 7,0 Hububat, un, nişasta vb. Sabunlar, müstahzarları v.b. 6,9 Örme giyim eşyası ve aksesuarı 5,6 5,2 Kazanlar, Örülmemiş giyim makinalar v.b. eşyası ve aksesuarı Grafik 7: TRA2 Bölgesi İhracatının Fasıllar İtibarıyla Dağılımı (2016, % Pay) Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL 500 TRA2 bölgesi ithalatında ise grafik 8’de görüldüğü üzere ilk sırayı 79,1 milyon dolar ve %48,1 payla 8. Fasıl (meyveler), ikinci sırayı 17,3 milyon dolarla 95. Fasıl (oyuncaklar) ve üçüncü sırayı 10 milyon dolarla 41. Fasıl (ham postlar) almaktadır. TRA2 bölgesi ithalatında fasıllar itibarıyla ihracata oranla görece bir yoğunlaşma bulunmaktadır. 60 48,1 45 30 15 10,5 6,1 4,2 3,1 Oyuncaklar Ham postlar, deriler Taş, alçı, çimentodan yapılan eşya Cam ve cam eşya 0 meyveler Grafik 8: TRA2 Bölgesi İthalatının Fasıllar İtibarıyla Dağılımı (2016, % Pay) TRA2 bölgesi dış ticaretinin ülkeler itibarıyla dağılımına bakıldığında Grafik 9’da görüldüğü gibi, 2016’da bölgeden en fazla ihracat yapılan ülke 70,3 milyon dolarla Azerbaycan olmuştur. Bu ülkeyi 62,1 milyon dolarla İran izlemiştir. Bu iki ülke, bölge ihracatında %88 civarında paya sahiptir. Bölgenin ihracatında Gürcistan 9,1 milyon dolarla üçüncü, Türkmenistan 5,2 milyon dolarla dördüncü ve 1,5 milyon dolarla Kırgızistan beşinci sırayı almaktadır. 60 46,6 45 41,1 30 21,6 3,3 Afganistan Kırgızistan İran Azerbaycan Hindistan Türkmenistan 5,3 Özbekistan 1,0 25,1 İran 3,4 0 28,4 Çin 6,0 Gürcistan 15 30 25 20 15 10 5 0 Grafik 9: TRA2 Bölgesi Dış Ticaretinde Önemli Ülkeler (2016, % Pay) TRA2 bölgesinin 2016’de yaptığı ithalatta ise ilk sırayı 46,7 milyon dolarla Çin almıştır. Bu ülkeyi 41,3 milyon dolarla İran ve 35, milyon dolarla Özbekistan izlemektedir. Bu üç ülkenin TRA2 bölgesi ithalatındaki payı toplamda %75 düzeyinde bulunmaktadır. Bu üç ülkenin ardından bölge ithalatında 8,7 milyon dolarla Hindistan ve 5,4 milyon dolarla Afganistan ve 5,3 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 501 milyon dolarla ABD gelmektedir. Bu bağlamda bölge ihracat ve ithalatında Azerbaycan, İran yanı sıra Çin ve Özbekistan önemli yer tutmaktadır. IV. TÜRK CUMHURİYETLERİNİN MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELERİ VE DIŞ TİCARET ÖZELLİKLERİ SSCB’nin 1991’de dağılmaya başlaması ile bağımsızlığını kazanan 15 ülkeden beşi Türk Cumhuriyetidir. Uzun yıllar merkezi planlama uygulanan bu ülkeler, 1990’lı yılların başında ekonomilerini piyasa ekonomisi kuralları içinde yönetmeye başlamışlardır (Göktolga, Karakış ve Türkay, 2015: 321). Ancak bağımsızlık sonrası bu ülkeler ilk yıllarda önemli ekonomik-siyasi sorunlarla karşılaşmıştır. Bu ülkelerin gelişme ve kalkınma için gerekli potansiyele sahip olmalarına rağmen potansiyellerini harekete geçiremedikleri görülmektedir. Bu ülkelerde toplumun parçalanmışlığı ve gelir dağılımı adaletsizliği yanı sıra özellikle bağımsızlığın ilk yıllarında Rusya etkisinden kurtulamamışlardır (Geybullayev ve Kurubaş, 2002: 21-22). Türk Cumhuriyetlerinin bugünkü durumlarına genel olarak bakılırsa şöyle bir çerçeve çizilebilir; bu ülkelerin en önemli gelir kaynakları tarım ve doğal kaynaklardır. Bu ülkeler ağırlıklı olarak SSCB döneminden miras kalan hammadde tedarikçiliğini sürdürmektedir. Sanayi ve hizmet sektöründe bölgesel gelişmeler göze çarpsa da yeterli değildir ve hizmet sektörünün geliştirilmeye ihtiyacı vardır. Ayrıca bölge içinde ulaşım imkânları yetersizdir ve bu nedenler yerli ve yabancı yatırımcıları bu ülkelere yatırım yapma noktasında caydırıcı olmaktadır (Erol ve Şahin, 2013: 118). Tablo 8’de Türk Cumhuriyetlerinin 2015 yılı (ve 2016 tahminleri) temel makro ekonomik göstergeleri yer almaktadır. Tablo 8: Türk Cumhuriyetlerinin Temel Makro Ekonomik Göstergeleri (2015 ve 2016) Azerbaycan Kazakistan Kırgızistan Özbekistan Türkmenistan GSYİH (Milyon $) Büyüme Oranı (%) Kişi Başı Milli Gelir ($) Enflasyon Oranı (%) 53.047 (35.586) 184.361 (128.109) 6.572 (5.794) 67.511 (66.797) 37.334 (36.573) 1.1 (-2,4) 1.2 (-0,8) 3.5 (2,2) 8.0 (6,0) 6.5 (5,4) 6.560 (3.759) 11.600 (7.138) 1.170 (956) 2.150 (2.131) 7.510 (6.694) 4,2 (%7,7) 6,6 (13,1) 6,5 (1,1) 8,5 (8,4) 6,4 (5,5) İşsizlik Oranı (%) 5.3 (6,4) 5.0 (5,0) 7,6 10.6 10.5 Kaynak: Dünya Bankası ve IMF (Parantez içindeki veriler 2016 yılı IMF tahminleridir.) Tabloda görüldüğü gibi, Azerbaycan, 2015 yılı itibariyle 9.650 milyon nüfusa ve 53 milyar dolarlık milli hâsılaya sahiptir. Üst orta gelir grubundaki ülkede kişi başı gelir düzeyi 6.560 dolar olmuştur. Ancak IMF tahminlerine 502 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL göre petrol fiyatlarının gerilediği 2015’de %1,1 büyüme ve 2016’da beklenen %2,4 küçülme ve devalüasyonun etkisiyle 2016’da GSYİH’nın 35,5 milyar dolara ve kişi başına GSYİH’nın 3759 dolara inmesi beklenmektedir. Azerbaycan’da 2015’de enflasyon oranı %4,2 ve işsizlik oranı %5,3 gibi oldukça düşük düzeydedir. Ancak 2016’da enflasyonun %7,7 ve işsizlik oranının %6,4 oranına yükselmesi beklenmektedir. Doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Kazakistan, eski SSCB ülkeleri arasında en yüksek fert başına milli gelire ve ücret düzeyine sahip ülkedir. Kazakistan ekonomisindeki katma değerin büyük bölümü petrol sektöründe oluşmaktadır (DEİK, 2012: 3-4). Üst orta gelirli ülkeler grubunda yer alan Kazakistan, 2015 yılında 184,4 milyar dolarlık milli hâsıla ile ekonomik büyüklük açısından diğer Türk Cumhuriyetleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Ülke 2015 yılı itibariyle 17.500 milyon nüfusa sahiptir. Kazakistan’ın büyüme oranı 2015’de Azerbaycan örneğinde olduğu gibi petrol fiyatlarının gerilemesi nedeniyle %1,2 oranında gerçekleşmiş, enflasyon ve işsizlik oranları ılımlı düzeyde (%5-%6) kalmıştır. Bununla birlikte Tablo 8’de görüldüğü gibi, IMF tahminlerine göre 2016’da %0,8 oranında küçülme ve petrol fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle GSYİH düzeyinin 128 milyar dolara inmesi ve kişi başına gelirin 7138 dolara düşmesi ve enflasyonun (TÜFE) yükselerek %13 civarında gerçekleşmesi beklenmektedir. Kırgızistan, diğer bağımsız Türk Cumhuriyetlerinden farklı bir görünüme sahiptir. Kırgızistan zengin enerji kaynaklarına sahip değildir. Kırgızistan 2015 yılı itibariyle 6,5 milyar dolar GSYİH ve 1170 dolarlık kişi başına gelirle alt orta gelirli ülke grubundadır. Kırgızistan 2015’de %3,5 oranında büyümüştür. Enflasyon oranı %6,5 işsizlik oranı %8 civarında gerçekleşmiştir. Tablo 8’de görüldüğü üzere, IMF tahminine göre Kırgızistan ekonomisinin 2016’da zayıf büyüme göstermesi ve dolar cinsinden GSYİH ve kişi başına gelirinin azalması beklenmektedir. Bu çerçevede Türk Cumhuriyetleri içindeki en yoksul ülke olan Kırgızistan kişi başına gelirinin 956 dolara ineceği tahmin edilmektedir. Bağımsızlığın ilk yıllarında serbest piyasa ekonomisinden uzak, sosyalist sisteme yakın iktisat politikaları uygulayan Özbekistan, ekonomik problemlerin artmasını engelleyememiş ve 1990’lı yılların ikinci yarısı ile birlikte pazar ekonomisine geçiş için bir takım reformlar yapılmıştır (DEİK, 2012: 5). Özbekistan 31.300 milyon nüfusu ile Türk Cumhuriyetleri arasında en büyük nüfusa sahip ülkedir. Özbekistan 2015 yılı itibarıyla 67 milyar dolar milli hâsıla ve 2150 dolarlık kişi başına geliriyle alt orta gelir grubundadır. Özbekistan ekonomisi 2015’de Türk Cumhuriyetleri içinde %8 ile en yüksek büyüme oranı ile dikkat çekmektedir. Ancak ele aldığımız ülkeler içinde enflasyon oranı (%8) ve işsizlik oranı (%10,6) en yüksek ülkedir. IMF tahminlerine göre Özbekistan ekonomisinin 2016’da %6 oranında büyümesi beklenmekle birlikte dolar cinsinden GSYİH’nın görece azalarak 66 milyar dolar civarına inmesi ve kişi başına gelirin 2130 dolara inmesi beklenmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 503 Türkmenistan SSCB döneminde en az gelişmiş ve kişi başı geliri en düşük cumhuriyetlerden biridir (Cesar, 2007: 112-114). SSCB Türkmenistan’da doğalgaz, petrol ve pamuktan oluşan hammadde arzına dayalı bir ekonomik yapı kurmuştur (Turan, 2006: 46). Ülke 2015 yılı itibariyle 5.374 milyon nüfusa sahiptir. Türkmenistan 37,3 milyar dolarlık milli hâsıla ve 7510 dolarlık kişi başına gelirle üst orta gelirli ülkeler grubundadır. Türkmenistan önemli petrol ihracatçısı olmasa da petrol fiyatlarının gerilediği ortamda doğalgaz fiyatlarının düşüşünden olumsuz etkilenmiş, ancak buna rağmen 2015’de %6,5 oranında büyümüştür. Tablo 8’de görüldüğü üzere IMF 2016 tahminlerine göre Türkmenistan %5 civarında ulusal parası cinsinden büyüse de dolar cinsinden GSYİH ve kişi başına GSYİH’ın cüzi oranda azalacağı beklenmektedir. Türkmenistan’da 2015’de enflasyon oranı %6 civarındadır. Resmi olarak Türkmenistan’da işsizlik olmasa da Dünya Bankası kaynaklarına göre %10,5 civarında işsizlik tahmin edilmektedir. Tablo 9’da Türk Cumhuriyetlerinin 2015 yılı dış ticaret gelişmeleri verilmiştir. Tablodan görüleceği gibi, Kazakistan bu ülkeler arasında dış ticaret hacmi açısından ilk sıradadır. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan dış ticaret fazlası verirken, Kırgızistan ve Özbekistan dış ticaret açığı vermektedir. Tablo 9: Türk Cumhuriyetlerinin Dış Ticaret Göstergeleri (2015, Milyon Dolar) YILLAR İHRACAT (X) 11.327 Azerbaycan 45.956 Kazakistan 1.646 Kırgızistan 6.126 Özbekistan 9.940 Türkmenistan Kaynak: INTRACEN (2017). İTHALAT (M) DENGE (X-M) HACİM (X+M) 9.211 30.568 3.938 10.233 5.674 2.116 15.388 -2.292 -4.107 4.266 20.538 76.524 5.584 16.359 15.614 INTRACEN verilerine göre 2015’de Azerbaycan’ın ihracatında ilk sırada İtalya (%21,3) bulunmakta, bu ülkeyi sırasıyla Almanya ve Endonezya takip etmektedir. Azerbaycan’ın en fazla ithalat yaptığı ilk üç ülke ise Türkiye (%18,2), Rusya (%16,1) ve İngiltere (%9,8)’dir. Kazakistan’ın ihracatında ilk üç ülke İtalya (%17,8), Çin ve Hollanda, ithalatında Rusya (%33,9), Çin ve Almanya’dır. Kırgızistan’ın ihracatında ilk üç ülke sırasıyla İsviçre (%33,5), Kazakistan ve Rusya, ithalatında Rusya (%31,4), Çin ve Kazakistan’dır. Özbekistan’ın ihracatında ilk üç ülke sırasıyla İsviçre (%33), Çin ve Kazakistan, ithalatında sırasıyla Çin (%22,2), Rusya ve Güney Kore’dir. Türkmenistan’ın ihracatında ilk üç ülke sırasıyla Çin (%84,4), Türkiye (%6,1) ve İtalya, ithalatında sırasıyla Türkiye (%33,8), Rusya ve Çin’dir. Görüldüğü üzere Azerbaycan ve Türkmenistan’ın dış ticaretinde Türkiye’nin ağırlığı bulunsa da diğer Türk Cumhuriyetlerinin coğrafi yakınlık ve SSCB döneminin etkisiyle Rusya, Çin ve Kazakistan ile güçlü dış ticaret bağları bulunmaktadır. Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL 504 Bu noktada bu üç ülke ile Türkiye’nin ikili dış ticaret düzeylerine genel olarak bakılabilir. Tablo 10’da görüldüğü gibi Türkiye’nin bu ülkelerle ihracatı en fazla Azerbaycan ve Türkmenistan iledir. Azerbaycan ile yakın ekonomik ilişkiler yanı sıra Türkmenistan’da bulunan inşaat firmaları bu iki ülkeye 2014 sonrası gerilese de bu iki ülkeye toplamda 2,5 milyar doları aşan ihracatımızı açıklamaktadır. Kazakistan’a ihracat 2013 sonrası gerileme göstermektedir. Özbekistan ve Kırgızistan’a ihracat bu ülkelerden sonra gelmektedir. Tablo 10. Türkiye’nin 5 Türk Cumhuriyeti İle Dış Ticareti: 2010-2016 (Milyon Dolar) 2010 2015 2016 1.286 625 309 533 1.246 1.550 819 129 283 1.140 2012 2.064 948 180 354 1.493 2.585 1.069 257 450 1.480 İHRACAT 2013 2.960 2.875 1.899 1.039 977 750 388 421 295 563 603 489 1.957 2.231 1.858 İTHALAT 2010 2011 2012 2013 2014 2015 253 262 340 334 291 232 Azerbaycan 1.393 1.995 2.056 1.760 1.236 1.110 Kazakistan 31 52 45 37 66 77 Kırgızistan 861 940 813 815 781 712 Özbekistan 386 393 304 654 623 557 Türkmenistan Kaynak: TÜİK (2017), Dış Ticaret İstatistikleri, Ülkelere Göre İhracat ve İthalat Verileri. Azerbaycan Kazakistan Kırgızistan Özbekistan Türkmenistan 2011 2014 2016 278 1.094 101 709 422 Bu beş Türk Cumhuriyetinden ithalatımıza bakılırsa, Kazakistan ilk sırada yer almakta petrol türevleri ithalatı bunda önemli rol oynamaktadır. İkinci ve üçüncü sıradaki Özbekistan ve Türkmenistan’dan pamuk ithalatı bu ülkelerle ithalatta önemli yer tutmaktadır. Azerbaycan ve Kırgızistan’dan ithalatımız görece bu ülkelere göre düşük miktardadır. Bu ülkelerle ikili dış ticaret dengesinde Azerbaycan, Türkmenistan ve Kırgızistan’a dış ticaret fazlası, Kazakistan ve Özbekistan’a karşı dış ticaret açığı verilmektedir. V. TRA2 BÖLGESİ-TÜRK CUMHURİYETLERİ DIŞ TİCARETİ Türkiye’nin en doğusunda bulunan TRA2 Bölgesi, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya açılan kapısı konumunda bulunmakta ve bu bölgedeki enerji kaynaklarının gelişmiş batı ülkelerine transferinde büyük önem taşımaktadır. Hazar Havzası enerji kaynaklarının batıya taşınmasını sağlayan Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ile Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) ve İran-Ankara doğalgaz boru hatları TRA2 Bölgesinden geçmektedir. Ayrıca, TRA2 Bölgesi, Ankara-Kars hızlı tren ve Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu hattı, proje aşamasındaki Kars-Iğdır-Nahcivan demiryolu ve Kars Lojistik Merkezi (KLM) gibi büyük kamu yatırımlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda bölgede tamamlanan ve yapımı devam eden projeler ve özellikle dil, din ve milliyet bakımından Türkiye’ye yakın Türk Cumhuriyetlerine açılan kapı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 505 niteliği taşıması birlikte düşünüldüğünde bölgenin dış ticaret ve ekonomik açıdan önemi daha da artmaktadır. Tablo 11’de TRA2 Bölgesi ile Türk Cumhuriyetleri arasında 2010-2016 döneminde gerçekleşen dış ticaret görülmektedir. Tablodan da görüldüğü gibi bu dönemde TRA2 Bölgesinden en fazla Azerbaycan’a ihracat yapılırken Özbekistan bölgeden en fazla ithalat yapılan ülke olarak dikkati çekmektedir. 2013 ve 2016 yılı hariç bu dönemde TRA2 Bölgesinden Özbekistan’a ihracat yapılmadığı da görülmektedir. Azerbaycan dışında TRA2 bölgesinden bu ülkelere yapılan ihracatın oldukça dalgalı seyir izlediği ve bu ülkelere ihracatın 2016’da önemli ölçüde azaldığı belirtilebilir. Azerbaycan’a yapılan ihracat bu ülkelere yapılan ihracatın önemli kısmını oluşturmaktadır. Örneğin 2016’da bölge ihracatının (151,1 milyon dolar) %46,6’sı Azerbaycan’a yapılmıştır. Diğer ülkelerin TRA2 bölgesi ihracatı içindeki payı düşüktür. Bu bağlamda bu beş ülkenin TRA2 Bölgesi toplam ihracatı içindeki payı 2015’de %51,2 düzeyinde gerçekleşmiştir. Tablo 11: TRA2 Bölgesinin Türk Cumhuriyetler İle Dış Ticareti (2010-2015, Bin Dolar) İHRACAT 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 % Azerbaycan 96.543 94.573 82.791 119.230 108.772 107.557 70.331 46,6 Kazakistan 210 4.260 79 5.028 1.119 823 259 0,2 Kırgızistan 1.094 1.796 213 3.561 2.308 2.112 1.546 1,0 Özbekistan 2.937 86 0,05 Türkmenistan 10.216 2.646 3.437 15.173 9.984 6.919 5.208 3,5 Toplam 5 Ülke 108.062 103.274 86.520 145.929 122.184 117.411 77.429 51,2 TRA 2 İhracatı 182.061 178.467 131.925 197.679 207.623 220.701 151.084 100 İTHALAT 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 % Azerbaycan 416 235 143 89 127 286 558 0,3 Kazakistan 957 296 273 335 179 55 774 0,5 Kırgızistan 492 675 1.147 764 314 444 1286 0,8 Özbekistan 2.452 5.141 17.090 8.522 6.828 22.545 35.468 21,6 Türkmenistan 2.004 1.946 2.008 1.557 1.398 260 377 0,2 Toplam 5 Ülke 6.322 8.293 20.662 11.267 8.845 23.590 38.461 23,4 TRA 2 İthalatı 68.010 81.584 88.329 105.002 85.780 115.361 164.543 100 Kaynak: TÜİK (2017), Bölge ve Ülkelere Göre Dış Ticaret, Dinamik Sorgulama Sonuçları. TRA2 Bölgesinin bu dönemde bu beş ülkeden yaptığı ithalatın oldukça dalgalı seyir izlediği ve Özbekistan’dan 2016’da yapılan yaklaşık 35,5 milyon dolarlık ithalatın bölge ithalatının (164,5 milyon dolar) %21,6’sını oluşturduğu gözlenmektedir. Özbekistan dışındaki Türk Cumhuriyetlerinden son yıllarda fazla ithalat yapılmadığı için bu beş ülkenin TRA2 bölgesi ithalatındaki payı da 2016’da %23,4 düzeyinde gerçekleşmiştir. TRA2 bölgesinin ihracat ve ithalatına ilişkin bu veriler, bölgenin ihracat bağlamında Azerbaycan ile önemli ticaretinin olduğunu, bununla birlikte bölge 506 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL ihracatının yaklaşık yarısının başka ülkelere yöneldiğini göstermektedir. İthalat noktasında Özbekistan’ın bölgenin ithalatında %22’ye yakın payına karşın diğer dört ülkeden çok düşük miktarlarda ithalat yapıldığı görülmektedir. Bu durum bu ülkelerin Türkiye ve bölgenin ihtiyacı olan ithalata konu mallar üretmemesi yanı sıra bölgenin ve Türkiye’nin geleneksel olarak Avrupa, Rusya ve Çin ile ithalatının yoğun olması ile bağlantılıdır. TRA2 bölgesinden bu ülkelere ihracat ve ithalatın sektörel ve mal grupları veya fasıllara göre dağılımına ilişkin bir bilgiye ulaşılması gerekmektedir. Bu noktada bölgeden bu ülkelere yapılan ihracat ve ithalatta bölgenin tümünde gözlemlenen toplam ihracat ve ithalatta Grafik 7 ve Grafik 8’de gözlemlenen fasılların bu ülkelere yapılan ihracat ve ithalatta ağırlıklı olarak ticaret konusu fasıllar olduğu düşünülebilir. Ancak elimizde TÜİK’in bölge/ülke düzeyinde sektörlere veya fasıllara göre veriler olmadığı için ihtiyatlı davranmak gerektiği de belirtilebilir. VI. TRA2 BÖLGESİNDEN TÜRK CUMHURİYETLERİNE İHRACAT YAPAN FİRMALARIN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR Bu noktada TRA2 Bölgesi ihracatçı firmalarının Türkiye’ye coğrafi ve kültürel bakımdan yakın Türk Cumhuriyetlerine yaptıkları ihracatta karşılaştıkları problemlerin neler olduğu belirlenmeye çalışılan anket çalışması üzerinde durabiliriz (Topal, 2016). Ankette yer alan firmalar, TRA2 Bölgesinde faaliyet gösteren Doğu Anadolu İhracatçılar Birliğine (DAİB) kayıtlı Türk Cumhuriyetlerine ihracat yapan firmalardır. Çalışmada DAİB’ne üye 218 firmadan sadece Türk Cumhuriyetlerine (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan) ihracat yapan firmalara ulaşılmış ve TRA2 bölgesinden ihracat yapan 60 firmadan geri anketlere geri dönüş olmuştur. Tablo 12’de araştırmaya katılan firmaların ihracat yapma şekilleri görülmektedir. Ankete katılan firmaların 11’i dolaylı ihracat yaparken, 29 firma (%48,3) doğrudan ihracat yapmaktadır. Firmaların 20’si hem doğrudan hem dolaylı ihracat yapmaktadır. Tablo 12: Araştırmaya Katılan Firmaların İhracat Yapma Şekilleri SAYI % 11 18,3 Dolaylı İhracat 29 48,3 Doğrudan İhracat 20 33,3 Doğrudan- Dolaylı İhracat 60 100 Toplam Tablo 13’de firmaların faaliyet süreleri görülmektedir. Firmalardan 10’u 1-5 yıl arası, 23’ü 6-10 yıl arası, 23’ü 11-15 yıl arası ve 3 firma ise 16-20 yıl arası faaliyet göstermektedir. Firmalar arasında 21 yıl ve üzeri faaliyette bulunan firma bulunmamaktadır. Bir firma bu soruya cevap vermemiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 1-5 Yıl Arası 6-10 Yıl Arası 11-15 Yıl Arası 16-20 Yıl Arası 21 Yıl ve Üzeri Toplam 507 Tablo 13: Araştırmaya Katılan Firmaların Faaliyet Süreleri SAYI % 10 16,7 23 38,3 23 38,3 3 5,0 59 98,3 Firmaların ihracat yapma süreleri Tablo 14’de görüldüğü gibidir. Firmaların 12’si 1-5 yıl arası, 23’ü 6-10 yıl arası, 19’u 11-15 yıl arası ve 4 firma 16-20 yıl arası ihracat faaliyetleri yapmaktadır. Tablo 14: Araştırmaya Katılan Firmaların İhracat Yapma Süreleri SAYI % 12 20,0 1-5 Yıl Arası 23 38,3 6-10 Yıl Arası 19 31,7 11-15 Yıl Arası 4 6,7 16-20 Yıl Arası 58 96,7 Toplam Firmaların istihdamına ilişkin bilgiler Tablo 15’de görülmektedir. Firmaların %35’i 5 kişi ve aşağısı, %6,7’si 6 ile 10 arası, %21,3’ü 11 ile 15 arası, %11,7’si 16 ile 20 arası ve %15’i 21 ile 49 arası kişi istihdam etmektedir. Tablo 15: Araştırmaya Katılan Firmaların İstihdam Sayıları SAYI % 21 35,0 1-5 Kişi Arası 4 6,7 6-10 Kişi Arası 13 21,3 11-15 Kişi Arası 7 11,7 16-20 Kişi Arası 9 15,0 21-49 Kişi Arası 54 90 Toplam Araştırmaya katılan firmaların faaliyette bulundukları sektörlere ilişkin bilgiler Tablo 16’da görülmektedir. Firmaların %65’i ticaret/pazarlama sektörü, %10’u hizmet sektörü, %3,3’ü üretim/sanayi sektörü ve %5’i ticaret/pazarlama ve üretim/sanayi sektörlerinde faaliyet göstermektedirler. Tablo 16: Araştırmaya Katılan Firmaların Faaliyette Bulundukları Sektörler SAYI % 6 10,0 Hizmet Sektörü 39 65,0 Ticaret/Pazarlama Sektörü 8 3,3 Üretim/Sanayi Sektörü 3 5,0 Ticaret/pazarlama 4 6,6 Diğer 60 100 Toplam 508 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL Firmaların hukuki yapı bilgileri Tablo 17’de görülmektedir. Firmaların %76,7’si limited/anonim şirket iken %3,3’ü kolektif/komandit şirket ve %1,7’si ferdi şirkettir. Bir firma limited/anonim şirket ve ferdi şirket yapısına sahiptir. Tablo 17: Araştırmaya Katılan Firmaların Hukuki Yapıları SAYI % 46 76,7 Limited/Anonim Şirketi 2 3,3 Kolektif Şirket/Komandit Şirket 11 18,3 Ferdi Şirket 1 1,7 Limited/Anonim Şirket, Ferdi Şirket 60 100 Toplam Firmaların mal sevkiyatında kullandıkları kanallara ilişkin bilgiler Tablo 18’de görülmektedir. Firmaların %91,7’sinin mal sevkiyatında karayolunu kullandığı görülmektedir. Firmaların %3,3’ü mal sevkiyatında karayolu ve havayolunu kullanırken, firmalardan %3,3’ü karayolu ve demiryolu, %1,7’si ise hem karayolu hem de denizyolunu kullanmaktadırlar. Tablo 18: Araştırmaya Katılan Firmaların Mal Sevkiyatında Kullandıkları Kanallar SAYI % 55 91,7 Karayolu 2 3,3 Karayolu ve Havayolu 1 1,7 Karayolu ve Denizyolu 2 3,3 Karayolu ve Demiryolu 60 100 Toplam Tablo 19’da araştırmaya katılan firmaların ihracat yaptıkları Türk Cumhuriyetleri görülmektedir. Tablo 19: Araştırmaya Katılan Firmaların İhracat Yaptıkları Türk Cumhuriyetleri SAYI % 17 28,3 Azerbaycan Kazakistan Özbekistan 2 3,3 Kırgızistan 2 3,3 Türkmenistan 5 8,3 Azerbaycan/Kazakistan 1 1,7 Azerbaycan/Özbekistan 1 1,7 Azerbaycan/Kırgızistan 18 30,0 Azerbaycan/Türkmenistan 1 1,7 Azerbaycan/Kazakistan/Özbekistan 3 5,0 Azerbaycan/Kazakistan/Türkmenistan 3 5,0 Azerbaycan/Özbekistan/Türkmenistan 3 5,0 Azerbaycan/Kırgızistan/Türkmenistan 3 5,0 Azerbaycan/Kazakistan/Özbekistan/Türkmenistan 1 1,7 Azerbaycan/Özbekistan/Kırgızistan/Türkmenistan 60 100 Toplam Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 509 Tabloda görüldüğü gibi 17 firma sadece Azerbaycan’a, 2 firma sadece Kırgızistan’a ve 2 firmada sadece Türkmenistan’a ihracat yapmaktadır. 5 firma Azerbaycan ve Kazakistan’a, 1 firma Azerbaycan ve Özbekistan’a, 1 firma Azerbaycan ve Kırgızistan’a ve 18 firma Azerbaycan ve Türkmenistan’a ihracat yapmaktadır. Yine 1 firma Azerbaycan, Kazakistan ve Özbekistan’a, 3 firma Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’a, 3 firma Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’a, 3 firma Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a ihracat yapmaktadır. 3 firma Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’a, 1 firma Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’a ihracat yapmaktadır. Özetle TRA2 Bölgesi’ndeki ihracatçı firmaların ihracat yaptıkları Türk Cumhuriyetleri arasında ilk sırada Azerbaycan gelirken bu ülkeyi Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan takip etmektedir. Tablo 20’de bu firmaların Türk Cumhuriyetlerine ihracatları sırasında karşılaştıkları sorunlar önem derecelerine göre gösterilmektedir. Tablo 20: İhracatta Karşılaşılan Sorunların Önem Dereceleri Sorunlar Terör ulaşımı, mal sevkiyatını ve yeni mal siparişini etkiliyor İhracat yapılacak ülkenin ekonomik durumu Tarife dışı engeller (kota vb.) Dış piyasalarda Türkiye’nin imajı İhraç malının kalite yetersizliği Genel ülke ekonomisi Hedef ülkedeki yüksek ithalat vergileri Hedef ülkedeki siyasi ve bürokratik engeller İşletmenin ekonomik/finansal sorunu Taşıma, depolama ve dağıtım (lojistik) Firmanızın imajı İhracat siparişlerinin karşılanmasındaki yetersizlik Rakipler ve rekabetin şiddetinin fazlalığı Nitelikli personel yetersizliği İhracatta devlet desteklerinin yetersizliği Teknoloji Ar-Ge eksikliği Pazarlama araştırması ve ürün tanıtımı Ulaşım maliyetlerinin yüksekliği Üretim maliyetlerinin yüksekliği Döviz kurlarındaki dalgalanmalar Üretimde kullanılan girdilerin yeterli olmaması Taklit mallar Yeni ürün geliştirememe Fiyat dezavantajı/rekabetçi fiyat sunamama Dış pazarların tanınmaması Müşteri ilişkileri eksikliği İç piyasa şartlarının dış piyasaya göre daha cazip olması Hedef ülkenin dili Kültürel farklılıklar Ort. 4,87 4,53 4,53 4,38 4,37 4,35 4,32 4,28 4,25 4,25 4,23 4,22 4,20 4,20 4,17 4,17 4,15 4,13 4,12 4,05 4,00 3,98 3,97 3,95 3,93 3,90 3,87 3,75 3,70 Std. Sapma 0,468 0,700 0,650 1,027 0,641 0,777 0,748 0,783 0,968 0,816 1,226 0,958 0,755 1,070 1,044 1,137 0,709 1,157 1,290 1,048 1,164 0,983 0,901 0,982 0,936 0,817 0,947 1,188 0,979 510 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL Tabloda görüldüğü üzere araştırmaya katılan firmaların bu ülkelere ihracatta karşılaştıkları sorunlara bakıldığında en önemli sorun olarak son aylarda artan terör olaylarının ihraç mallarının ulaşımını, mal sevkiyatını ve yeni mal siparişlerini etkilemesi karşımıza çıkmaktadır. İkinci önemli sorun ise ihracat yapılacak ülkenin ekonomik durumu gelmektedir. Tarife dışı engeller diğer ana sorunlar arasında görülmektedir. Katılımcı firmalar, yöneltilen sorular arasındaki hedef ülkenin dili ve kültürel farklılıkların ihracatı diğer faktörlere nazaran daha az etkiledikleri yönünde cevap vermişlerdir. VII. SONUÇ TRA2 Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından Türkiye’deki 26 düzey 2 bölgesi içinde 25. sırada olan ve yoğun göç veren bir bölgedir. TRA2 Bölgesinin komşu ülkelerle dış ticaretini artırarak bu sorunlarını gidermesi beklenmekte, ancak Ermenistan sınırı nedeniyle 7 sınır kapısından aktif olarak yararlanma imkanı bulunmamaktadır. Son dönemde BTC, BTE ve TANAP gibi enerji nakil hatlarının geçtiği bölgede demiryolu yatırımları bağlamında BTK, Iğdır-Nahcivan demiryolu hattı ve Kars Lojistik Merkezi gibi kamu yatırımları ile adı daha sık duyulan TRA2 Bölgesi, dış ticaret noktasında Türkiye’nin üretici ve ihracatçı bir bölgesi olmaktan uzaktır. Türkiye ihracatının %0,11 ve ithalatının %0,08 gibi oldukça düşük miktarlarını gerçekleştiren TRA2 bölgesinin mevcut ulaştırma akslarında bir geçiş noktası bir lojistik merkez olmasının önemi bulunmakla birlikte bunun ötesinde üretime ve ihracata dönük yatırımlar çekerek dış ticaret potansiyelini gerçeğe dönüştürmesi gerekmektedir. TRA2 Bölgesinin dış ticaret potansiyelini hayata geçirebilmesi, daha fazla üreterek dış ticaretini dünyanın zengin batı kıtası yanı sıra dünyanın yeni ekseni haline gelen Rusya, Çin, Hindistan ve Türk Cumhuriyetlerine yönlendirmesi göreli coğrafi yakınlığın bir gereğidir. Dünyanın üretim merkezi Doğuya kayarken dış ticaretin ve gelecekte zenginleşecek Asya’nın tüketim talebi günümüzde hızla artmaktadır. Dolayısıyla TRA2 bölgesi üretici ve ihracatçıları bu yeni pazarlara dil ve kültür yakınlığını coğrafi yakınlıkla birleştirerek girmek noktasında çabalar göstermektedir. Bu çabalar, dinamik girişimciler eliyle başarıyla sonuçlansa bile bazı noktalarda bu ülkelere ihracatta sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ülkemizin herhangi bir bölgesindeki ihracatçının da Türk Cumhuriyetlerine ihracatta karşılaşabilecekleri bu sorunları bu makalede TRA2 bölgesi özelinde incelememizin amacı, bölgedeki düşük düzeydeki ihracat ve dış ticaretin mevcut durumunu sergilemek yanı sıra bölge ihracatçılarının karşılaştıkları sorunları görebilmek ve karar alıcılara bir bilgi dağarcığı oluşturma noktasında bir küçük çaba olarak değerlendirilebilir. TRA2 bölgesi dış ticaretinin değerlendirilmesi aşamasında görülmüştür ki, bölgenin dış ticareti ve özelde ihracatı Türkiye içinde çok küçük oranlarda olsa bile Türkiye dış ticaretine benzer biçimde ihracatın sanayi ürünleri ağırlıklı olduğu, Iğdır ve Ağrı’nın sınır kapılarının açık olması anlamında bölge dış Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 511 ticaretinde ağırlıklarının olduğu, bölgenin ithalatında tarım ürünleri bağlamında meyve ithalatının önemli yer tuttuğu görülmüştür. TRA2 bölgesinden ihracat yapan 60 firmayla yapılan anket çalışması, Türkiye’nin herhangi bir yerindeki ihracatçı gibi TRA2 bölgesindeki ihracatçıların da dünyanın farklı noktaları ve Türk Cumhuriyetlerine ihracat yapmaları sırasında gerek ülkemizdeki gerekse komşu ülkelerdeki terör, ihracatçının karşılaştığı en önemli sorun olarak belirlenmiştir. Ayrıca ihracat yapılacak ülkenin mevcut ekonomik durumu, dış ticarete dönük tarife dışı engeller ve gümrük kapılarındaki mevzuat sıkıntıları, dış piyasada Türkiye’nin imajı yanı sıra üretilen malın kalite ve imajının diğer önemli sorunlar arasında olduğu görülmüştür. Bu tespitler çerçevesinde bölgenin dış ticaret potansiyelinden daha iyi yararlanılması ve sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında yerinin iyileşmesi, üretim, ihracat ve dış ticaretin artması için hali hazırda sağlanan kamu yatırım teşviklerinin istikrarlı biçimde sürdürülmesinin ötesinde kısa vadede iç-dış terörün azalması, pazar ülkelerin ekonomik durumlarının daha da iyileşmesi ve ekonomik istikrar içinde olmaları gerekmektedir. Ayrıca bu ülkeler nezdinde ihracatçının ihraç malının sevkinden varış yerine ulaşıncaya kadar gümrük formalite ve tarife dışı engellerin azaltılması için diplomatik çabaların yoğunlaştırılması, lojistik hizmetlerin en etkin biçimde sağlanması, malların üretim ve ihraç maliyetlerini azaltma yanı sıra kalitesinin ve olumlu Türk Malı imajının güçlü biçimde korunması gerekmektedir. Kaynakça Cesar, M. (2007), “Türkmenistan'ın Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş Sürecinde On Beş Yıl”, Orhan Kavuncu ve Alaadin Korkmaz. (Eds). Bağımsızlıklarının 15. Yılında Türk Cumhuriyetleri, Ankara: TOBB Yayınları, ss. 107-143. DEİK (2012), Kazakistan Ülke Bülteni. Ankara: DEİK DEİK (2012), Özbekistan Ülke Bülteni. Ankara: DEİK Ekonomi Bakanlığı (2012), “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar”, 3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, Resmi Gazete, 19.06.2012 Tarih, Sayı: 28328. Erol, M. Seyfettin ve Şahin, M. (2013), “Bağımsızlıklarının 20. Yılında Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetlerinin Entegrasyon Süreci (1991 – 2011)”, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı: 37, ss. 111-136. Geybullayev, G. ve Kurubaş, E. (2002),”Türk Cumhuriyetlerinin Entegrasyonu: Fırsatlar, Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(1), ss. 19-45 Göktolga, Z.G., Karakış, E. ve Türkay, H. (2015), “Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Ekonomik Performanslarının TOPSIS Metodu ile Karşılaştırılması”, International Conference On Eurasian Economies, 9-11 Eylül 2015, Rusya International Monetary Fund- IMF (2017), http://www.imf.org/external/country/ index. htm (Erişim: 18.02.2017). International Trade Center INTRACEN (2017), http://www.trademap.org/Country_ SelProduct Country_TS.aspx (Erişim: 18.02.2017). Kalkınma Bakanlığı (2013), İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (SEGE-2011), Ankara. 512 Adem ÜZÜMCÜ, Samet TOPAL Karabulut, K. (2005), Doğu’da Yakalanan Kalkınma Fırsatı: Ticaret, İstanbul: Atlas Yayın Dağıtım. Turan, G. (2006), “Türkiye-Türkmenistan Siyasi ve Ekonomik İlişkileri: Ekonomik Fırsat Penceresi Olarak Değerlendirilebilir mi?’’, Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Dergisi, Sayı: 9, ss. 45-50. Topal, Samet (2016), Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri Arasındaki Ekonomik İlişkiler ve Doğu Anadolu Bölgesinden Türk Cumhuriyetlerine İhracat Yapan Firmaların Sorunları Üzerine Bir Analiz, Atatürk Üniversitesi, SBE, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2016. TÜİK (2017), Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS), Nüfus-Göç İstatistikleri, (https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=95&locale=tr) (Erişim: 17.02.2017). TÜİK (2017), Bölgelere Göre Dış Ticaret İstatistikleri, Dinamik Sorgulama Sonuçları, (https://biruni.tuik.gov.tr/disticaretapp/menu.zul). Erişim: 18.02.2017. TÜİK (2017), Bölgelere ve Ülkelere Göre Dış Ticaret, Dinamik Sorgulama Sonuçları. https://biruni.tuik.gov.tr/disticaretapp/disticaret.zul?param1=9&param2=4&sit crev=0&isicrev=0&sayac=5811 . (Erişim: 18.02.2017). TÜİK (2017), Eğitim İstatistikleri Veri Tabanı, (http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do? alt_id=1018) (Erişim: 17.02.2017). TÜİK (2017), İl ve Bölge Bazında GSYİH,(http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do? istab_id=2520) (Erişim:17.02.207) TÜİK (2017), İl ve Bölgesel Bazda Kişi Başına GSYİH, (http://www.tuik.gov.tr/ PreIstatistikTablo.do?istab_id=2521) (Erişim: 17.02.2017) TÜİK (2017), İllere Göre İhracat.http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=646 (Erişim: 18.02.2017). TÜİK (2017), İllere Göre İthalat, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=647 (Erişim: 18.02.2017). TÜİK (2017), İşgücü İstatistikleri Bölgesel Sonuçları http://www.tuik.gov.tr/ PreIstatistikTablo.do?istab_id=2319 (Erişim: 17.02.2017) TÜİK (2017), İşgücü İstatistikleri Veri Tabanı. http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistik Tablo.do?istab_id=2321 (Erişim:17.02.2017). TÜİK (2017), Ülkelere Göre İhracat, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id= 624 (Erişim: 18.02.2017). TÜİK (2017), Ülkelere Göre İthalat, http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id= 625 (Erişim: 18.02.2017). Üzümcü, A. ve Özyakışır, D. (2013). “TRA2 Bölgesinde Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Düzeyi ve Göç İlişkisi (1996-2012)’’, II. Uluslararası Bölgesel Kalkınma Konferansı Bildiriler Kitabı, Cemalettin Çopuroğlu (Ed.). 16-17 Mayıs 2013, Elazığ, ss. 157-181. Üzümcü, Adem ve Sıdıka Akdeniz (2014), ”Yeni İpek Yolu: TRACECA ve Bakü-TiflisKars Demiryolu Projesi”, Avrasya Etüdleri, İpek Yolu Özel Sayısı, TİKA, Yıl: 20, Sayı: 45, (2014/1), ss. 171-199. Üzümcü, A., Tokucu, E. ve Ergiçay, G. (2015), “Kars Lojistik Merkezinin (KLM) TRA2 Bölgesinin Kalkınması ve Kars Ekonomisi Açısından Önemi: Bir İktisadi Analiz”, Kafkas Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt : 6, Sayı: 10, ss. 191-222. WORLDBANK (2017), Ülke Verileri, (http://www.worldbank.org/en/country) (Erişim: 18.02.2017). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 513 TÜRKİYE VE KOMŞU ÜLKELER ARASINDA ENDÜSTRİ İÇİ TİCARETİN DÜZEYİ VE SEKTÖREL REKABET GÜCÜ (1995-2015) Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ* Sabri AZGÜN** Özet: Endüstri-içi ticaret, üretiminde aynı veya benzer faktör yoğunluğuna sahip mal ve hizmetlerin veya talep yönüyle yakın ikame olan benzer mal ve hizmetlerin iki yönlü dış ticaretidir. Endüstri içi ticaret ülke ve endüstrilerin rekabetçi yönlerinin ve dış ticaret kazançlarının belirlenmesi açısından son derece önemlidir. Bu çalışmanın amacı Türkiye ve komşu ülkeler arasındaki endüstri içi dış ticaret düzeyini ve Türkiye’nin endüstri içi dış ticarette avantajlı olduğu sektör ve ürünleri belirlemektir. Çalışmada endüstri içi ticareti ölçme yöntemlerinden Balassa ve Grubel-Lloyd endeksleri kullanılarak 1995-2015 dönemi için Türkiye ve komşu ülkeler arasındaki endüstri içi ticaretin gelişimi analiz edilmekte ve SITC 0-9 basamaklı dış ticaret verileri bazında rekabet gücü yüksek sektör ve ürünler belirlenmektedir. Anahtar Kelimeler: Komşu ülkeler Endüstri içi ticaret, Rekabet Gücü, Türkiye ve JEL Kodları: F14, F12, C43 THE LEVEL OF INTRA INDUSTRY TRADE AND SECTORAL COMPETITION POWER BETWEEN TURKEY AND NEIGHBORING COUNTRIES (1995-2015) Abstract: Intra-industry trade, is of goods and services with the same or similar factor intensity in production or, two-way trade of goods and services that are close substitutes for each other as the demand side. Intra-industry trade, is extremely important in terms of the determination of competitive aspects and of foreign exchange earnings of the country and industry. The aim of this study is to determine the level of intra-industry trade between Turkey and The Neighboring Countrıes and productive product and sectors to be advantageous in Turkey's intra-industry trade. In this study, Using The Balassa and GrubelLloyd index of Intra-ındustry trade measurement methods has been analyzed the development of intra-industry trade between Turkey and The neighboring countries for the period 1995-2015 and highly competitive industry and products has been determined on the basis of foreign trade data in SITC 0-9 digit. Keywords: Intra Industry Trade, Competition Power, Turkey ve Neighboring Countries JEL Classification: F14, F12, C43 * Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü ** 514 Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN 1. Giriş Gerekçesini geleneksel klasik dış ticaret teorisinden alan endüstriler arası ticaret; bir birine benzer olmayan ya da tamamen farklı sektörler arasında gerçekleşen dış ticaret endüstriler arası ticaret ifade edilmekte ve Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark ne kadar artarsa endüstriler arası ticareti düzeyinin de yükselmesi beklenir. Endüstri içi ticaret ise bir ülkenin aynı endüstriye ait malları hem ihraç ve hem de ithal etmesi olarak tanımlanır. Üretim ve tüketim kalıpları birbirlerine benzeyen ülkeler arasında (özellikle gelişmiş batı ekonomileri) sanayi malları ticaretinin önemli bir kısmı aynı endüstrideki malların iki yönlü ticareti (endüstri içi ticaret) şeklinde gerçekleşmektedir. Endüstri içi ticaret aynı endüstri grubunda bulunan; ancak dış görünüş, kalite, kullanım özellikleri ve marka açısından bazı farklılıklar gösteren malların aynı zamanda ihraç ve ithaline dayanan bir dış ticaret türüdür. Rekabet gücü ise, mikro (firma ve endüstri) ve makro (ekonomi-ülke) düzeyde olmak üzere iki boyutta değerlendirilebilir. Mikro düzeyde rekabet gücü ülke firmalarının yabancı rakipler karşısında, korunma ya da sübvansiyonlar olmaksızın rekabet etme yetenekleridir. Mikro düzeyde rekabet gücü, firma veya endüstri karlılığı, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, endüstri dış ticaret dengesi, endüstrideki maliyet ve kalite faktörleri analiz edilerek belirlenmektedir. Makro düzeyde rekabet gücü, reel kur, enflasyon, ücretlerdeki değişmeler, iş gücü verimliliği, işsizlik, sabit sermaye yatırımları, sosyal sabit sermaye yatırımları, beşeri sermaye, araştırma ve geliştirme faaliyetleri gibi faktörlerle açıklanmaktadır. Diğer yandan, makro düzeyde rekabet gücü ölçülürken, mal ve hizmetlerin kalitesi, satış sonrası hizmetler gibi ölçümü güç olan değişkenlerde dikkate alınmaktadır. Bu çalışmada Türkiye ve komşu ülkeler (İran, Rusya, Irak, Azerbaycan, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna ) arasında endüstri içi ticaret düzeyi mal grupları itibariyle belirlenmeye ve Türkiye ve komşu ülkeler arasındaki dış ticarette rekabet gücü yüksek sektörler ortaya konmaya çalışılacaktır. Çalışma, beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm çalışmanın giriş bölümüdür. İkinci bölümde endüstri içi ticarette temel kavramsal çerçeve ve literatür özeti verilmektedir. Üçüncü kesimde uygulamaya temel teşkil eden Balassa (1961) ve Grubel- Lloyd (1971) endeksleri sunulmuştur. Dördüncü bölümde analiz, bulgular verilmekte ve son bölüm ise değerlendir ve sonuç kısmıdır. 2. Kavramsal Çerçeve ve Literatür. Genel olarak, endüstri benzer mallar üreten firmalar topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, Bir ekonomide üretilen malların endüstrilere göre toplulaştırılmasında temel iki yaklaşım söz konudur: i) arz yaklaşımı ve ii) talep yaklaşımı. Arz yaklaşımı girdi, üretim yöntemi (teknolojik yaklaşım) olarak ifade edilirken, talep yaklaşımı ürün (piyasa) yaklaşımı olarak da ifade edilmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 515 Arz yaklaşımına göre; üretiminden benzer girdiler kullanılan ya da benzer üretim teknikleri ile üretilen mallar bir endüstri de sınıflandırılmalıdır. Bir başka değişle, Üretim yöntemi (teknolojik yaklaşıma) göre endüstri, aynı üretim yöntemini ve/veya hammaddeyi kullanan firmaları kapsayacak şekilde tanımlanmaktadır. Arz yaklaşımında endüstri teknolojik olarak birbirine benzer mallar üreten firmalar topluluğudur. Diğer yandan, Bütünüyle, aynı ya da benzer girdiler kullanarak çok farklı özellikler gösteren mal ve mal gruplarının üretilmesi de mümkündür. Talep yaklaşımı, ekonomide üretilen malları, talep yönünden benzerliklerine göre sınıflandırmaktadır. Talep yaklaşımına dayalı sınıflama da, birbirleri yerine ikame edilebilen mallar aynı endüstri içinde sınıflanmaktadır. Bir başka değişle, piyasa) ölçütüne göre, endüstri, mal benzerliği noktasından hareket etmekte ve alıcılar ya da tüketiciler tarafından yakın ikame olan benzer mallar üreten firmalar topluluğudur. Dış ticaret istatistikleri sınıflandırılırken, Uluslararası Standart Ticaret Sınıflandırması (SITC) ve Uluslararası Standart Endüstri Sınıflandırması (ISIC) şeklinde bir ayrım yapılır. Uluslararası Standart Ticaret Sınıflandırması; malların özelliklerine göre bir sınıflandırma yaparken, Uluslararası Standart Endüstri Sınıflandırması faaliyetleri işlenme özelliklerine göre bir sınıflandırmaya tabii tutmaktadır. Bu kapsamda, uluslararası dış ticaret istatistiklerinin derlenmesinde kullanılan toplulaştırma ölçütünün malların tüketimde ikame edilebilirlik derecesine ve üretimde benzer girdi kullanımı boyutuna bağlı olduğu ifade edilerek, SITC’nın iki haneli veya bazen üç haneli sınıflandırmasıyla oluşan toplulaştırmanın yaklaşık olarak “endüstri” ye karşılık geldiği belirtilmektedir (Grubel ve Lloyd, 1975: 2; Bedir, 2009; 92). Endüstri içi ticaret ve rekabet gücü yakın ilişki içerisindedir. Endüstri içi ticaretin artması dış açıklığının artmasına ve dış dünya ile ekonomik anlamda bütünleşmeye dalalet eder. Endüstri içi ticaretin artması diğer yandan ülkenin ölçek ekonomilerinden yararlandığı için rekabet gücünün artmasını ifade eder. Özellikle marjinal endüstri içi ticaret ve dikey ve/veya yatay endüstri içi ticaretteki gelişmeler rekabet gücünde de değişime neden olmaktadır. Endüstri içi ticaret ve rekabet gücünün ölçümüne dönük çalışmalar Avrupa Birliği’nin kuruluşuna kadar geriye gitmektedir. Endüstri içi ticaretin ölçüm yöntemlerinde daha çok aynı ekonomik birliğe üye olan ya da olacak ülkelerin ekonomik yapılarının benzerlikleri hareket noktası olarak alınmaktadır. Çünkü ekonomik yapılar ne kadar benzer olurlarsa, endüstri içi ticaret içi ticarette o kadar artacaktır. Dolayısıyla ortak kurumlar ve ortak politikaların nispi olarak daha etkin sonuçlar verecektir. Verdoorn (1960), Michealy (1962) , Kojima (1964), gibi bazı iktisatçılar endüstri-içi ticareti ölçmeye yönelik çaba içerisine girmişlerdir. Bu kapsamda, Endüstri içi ticaretin düzeyi ve rekabet gücünü ölçmeye dönük Balassa (1965, 1966) ve GrubelLloyd (1971, 1975) endüstri-içi ticaret hesaplamalarında en sık başvurulan endekslerdir. Gerek yerli gerekse yabancı literatürde endüstri içi ticareti ve 516 Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN rekabet gücü ile ilgili oldukça geniş literatür mevcuttur. Güran (1990) Türkiye ve Avrupa birliği ülkeleri arasındaki dış ticareti rekabet gücü açısından açıklamış, karşılaştırmalı üstünlükler endeksi yardımıyla sektörel boyutta rekabet gücünü araştırmıştır. Araştırmada tekstil sektörünün yüksek rekabet gücüne sahip olduğu bulgularına ulaşılmıştır. Çoban ve Kök (2005) Türkiye ile Avrupa birliği ülkeleri arasındaki tekstil sektörünün rekabet gücünü araştırdıkları çalışmada, tekstil sektöründe Türkiye’nin rekabet gücü açısından oldukça iyi durumda olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Yılmaz (2003) Avrupa birliği ülkelerinden Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan ve Romanya ve Macaristan ile Türkiye arasındaki dış ticareti dış ticareti açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler indeksi yardımıyla analiz ettiği çalışmada, Türkiye’nin genel olarak emek yoğun sektörlerde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu bulgusuna ulaşmıştır. Çek cumhuriyeti için sermaye yoğun katma değeri yüksek ürünlerde diğer ülkelere göre rekabet gücü yüksek olduğu görülmüştür. Aydın (2008) Türkiye’nin AB ve AB dışı ülkeler ile endüstri içi dış ticaret düzeyindeki gelişmeleri ve Türkiye’nin Endüstri içi ticaretinin belirleyicilerini analiz etmiştir. Türkiye’nin dış ticaret ortakları arasındaki dış ticaret dengesizliği, kalkınma düzeyi, dış açıklık ile endüstri içi ticaret arasında negatif ilişki bulunmuştur. Türkiye ile dış ticaret ortakları arasındaki coğrafi uzaklıkta endüstri içi ticaret düzeyini düşürmektedir. Avrupa Birliği ile yürütülen bütünleşme sürecinin endüstri içi ticaret düzeyini artırdığı sonucuna, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının da endüstri içi ticareti düzeyinin artmasına yol açtığı sonucuna varılmıştır. Çakmak (2005) Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim sektörü ve söz konusu sektörün alt sektörlerinin rekabet gücünü araştırmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye Tekstil ve hazır giyim sektöründe dünyada rekabet gücü oldukça yüksektir. Altay ve Gürpınar (2008) Türkiye için mobilya sektörünü açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler, ihracat ve ithalat avantaj endeksleri ile rekabet gücü açısından analiz etmişlerdir. Türkiye’nin dünyaya karşı mobilya sektöründe rekabet avantajına, ancak Avrupa Birliğine karşı ise rekabet açısından dezavantajlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yurttançıkmaz (2013) Türkiye ve Avrupa birliği arasındaki endüstri içi ticaretin düzeyini ve rekabet gücü yüksek sektörleri 1995-2009 dönemi için araştırmıştır. Ekonomik bütünleşme süreci ile birlikte, endüstri içi ticaretin düzeyinin arttığı ve rekabet gücü açısından sanayi malları, makina ulaşım araçları sektöründe, Türkiye’nin rekabet gücü artarken, rekabet gücünün göreceli yüksek olduğu tekstil sektöründe rekabet gücünün nispi olarak gerilediği sonucuna varılmıştır. 3. Endüstri İçi Ticarette düzeyi ve Rekabet Gücünün Ölçümü Endüstri-içi ticaret, birbirine yakın ikame malların eşanlı ithalat ve ihracatı veya üretim, tüketim veya her ikisinde de yakın ikamesi bulunan aynı endüstriye ait malların hem ihraç hem de ithal edilmesine endüstri-içi ticaret olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla, Endüstri-içi ticaret, benzer faktör Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 517 yoğunluklarına sahip mallar arasında gerçeklesen ticaret şeklidir. Her hangi bir ekonomi için Endüstri içi ticaret rekabet gücü ve endüstri içi ticaretin düzeyi başta olmak üzere çeşitli açılardan ölçülebilmektedir. Çalışmada Türkiye ile Rusya ve İran arasında ile endüstri içi ticaretin düzeyi ve ile rekabet gücündeki gelişmeler ortaya analiz edilmeden, analize temel teşkil eden önce, GrubelLloyd (1971) ve Balassa (1965) endeksleri aşağıda açıklanmaktadır. 3.1. Endüstri İçi Ticaret Düzeyinin Ölçümü Grubel ve Lloyd (1971), her hangi bir i endüstrisi (veya mal gurubu ) için endüstri-içi ticareti, belir bir toplulaştırma düzeyinde, aynı endüstrinin (veya mal gurubunun) ithalatına karşılık gelen bir endüstrinin ( veya mal gurubunun) ihracat değeri cinsinden tanımlamaktadır. Grubel ve Lloyd (1971), endüstri içi ticaret endeksine ilişkin formülasyon aşağıdaki gibidir: Ri X i M i X i M i Burada Xi İ endüstrisi ihracat değerini, (1) M i İ endüstrisi ithalat değerini ifade etmektedir. Ri İse her hangi bir ekonominin i endüstrisinde başka bir ekonomi, ekonomi gurubu ya da tüm dünya ile olan endüstri içi ticaretini göstermektedir. Dolayısıyla, endüstri-içi ticaret, endüstrinin toplam dış ticaret değerinden X i M i , net ithalat veya ihracatının X M i çıkarılmasından sonra kalan değerdir. Farklı endüstri ve ekonomiler için yapılan ölçümleri karşılaştırabilmek için, endüstri içi dış ticareti her bir ekonominin toplam ithalat ve ihracatının yüzdesi olarak ifade etmek uygun olacaktır. Bu kapsamda, endüstriler-arası ticaret formüle edilmektedir: Ai X i M i / X i M i 100 Ai Endeks (2) değerinin sıfır olması i endüstrisinde ihracatın ithalata eşit olduğunu endüstriler arası ticaretin olmadığını gösterir. Ai Endeks değerinin 100 olması ise i endüstrisinde tamamen ihracat ya da ithalat yapıldığını, endüstriler arası ticaretin yüzde yüz olduğunu ifade eder. Endüstri içi ticaret ise yüzde olarak aşağıdaki gibi ifade edilmektedir: Bi X i M i X i M i / X i M i 100 Bi endeks (3) değeri de 0 ile 100 arasında değişmektedir. İ endüstrisinde ihracat ve ithalat eşit olduğunda endüstri-içi ticaret ölçüm değeri olarak Bi endeksi yüz değerini almaktadır. İ endüstrisinde sadece ihracat ya da ithalat Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN 518 yapıldığından ise Bi endeks değeri sıfır olmaktadır. Ancak endüstrilerin dış ticaret hacminin toplam dış ticaret hacmi içerisindeki nispi ağırlıkları farklıdır. N sayıda endüstrinin toplam ithalat ve ihracat değeri içerisindeki her bir endüstrinin nispi ithalat ve ihracat toplamının ağırlığı kullanılarak hesaplanan ortalama endüstri-içi ticaret aşağıdaki gibidir ((Grubel ve Lloyd, 1971:497; Şentürk, 2014;213): N N Bi Bi X i M i / X i M i 100 İ 1 i 1 (4) Veya daha açık olarak aşağıdaki gibi yazılabilir: N N i 1 i 1 Bi X i M i X i M i N X i 1 i M i 100 (5) Yukarıdaki matematiksel eşitlik pay kısmındaki ortak terimler paranteze alınarak yeni aşağıdaki gibi yeniden düzenlenebilir: Bi X i M i X i M i N i 1 N X i 1 i M i 100 (6) Ağırlıklı ortalama Grubel-Lloyd Endeksi nihai olarak aşağıdaki şekilde yazılır. N Bi 1 X i Mi X i Mi i 1 N i 1 100 3.2. Rekabet Gücünün Ölçümü Balassa (1965) ülkelerin dış rekabet gücünün ölçümünde kullanılan Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler (Revealed Comparative AdvantageRCA) yöntemini geliştirmiştir. Açıklamalı karşılaştırmalı üstünlükler yaklaşımı uygulamada, faktör getirileri veya faktör yoğunluklarının rolünü belirlemede bir araç olarak kullanılmaktadır. Balassa’nın (1965) rekabet gücündeki ilk modeli aşağıdaki gibidir. RCA X X ij X it X X nj X nt ij ij X nj X nt (7) Modelde i ülkesinin j malına (veya mal grubuna) ait RCA endeks genellikle malın ülke toplam ihracatı içindeki payının dünya toplam ticareti Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 519 veya bölge toplam ticareti (nj ve nt) içindeki payına oranlanması ile ölçülmektedir. Balassa (1965) çalışmasından çıkarılan bir başka farklı rekabet gücü ölçümü de şu şekildedir; RCAx X M ij ij X it M it X ij X it M ij M it (8) Eşitlik (8)’de, Xij i ülkesinin j malındaki ihracatını, Xit i ülkesinin toplam ihracatını, Mij i ülkesinin j malındaki ithalatını, Mit i ülkesinin toplam ithalatını göstermektedir (Utkulu ve Seymen, 2004). Açıklanmış karşılaştırmalı üstünlüklerde “bir ”den küçük bir değer ülkenin ilgili malda (endüstri de), açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler bakımından dezavantajlı olduğu, “bir”den büyük bir değer ise ülkenin o malda açıklanmış karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu şeklinde yorumlanmalıdır. Çalışmamızda RCAx yöntemini kullanılarak analizlerimiz yapılmıştır. 1. Analiz ve Bulgular Çalışma 1995-2015 dönemi için Türkiye ve komşu ülkeler arasında mal ticaretini rekabet gücü ve endüstri içi ticaretin düzeyi açısından analiz edilmektedir. Veriler UNCTAD (United Nations Conference on Trade and Development) dan elde edilmiştir. Bu ülkelerle endüstri içi ticaretin düzeyi ve rekabet gücü analiz edilirken, Standart Uluslararası Ticaret Sınıflaması sistemi (SITC) sisteminde en yüksek toplulaştırma düzeyi bir basamaklı ayrım esas alınmıştır. Standart Uluslararası Ticaret Sınıflaması sistemi (SITC) inde mal grupları on kategori olarak tasnif edilmektedir. Bu kategoriler Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1: Uluslararası Standart Sanayi Mal Sınıflaması Sistemi 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 (Canlı Hayvanlar ve Gıda Maddeleri) (İçki ve Tütün) (Akaryakıt Hariç Yenilmeyen Hammaddeler) (Mineral Yakıtlar, Yağlar ) (Hayvansal, Bitkisel Katı ve Sıvı Yağlar, Mumlar) (Kimyasallar Ve İlişkili Mallar) (Materyale Göre Başlıca Sınıflara Ayrılan İşlenmiş Mallar) (Makineler ve Taşıt Araçları) (Çeşitli Mamul Eşya) (SITC'de Sınıflandırılmamış Eşyalar) Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN 520 Türkiye ile komşu ülkelerarasındaki endüstri içi ticaretin düzeyi, bir basamaklı mal grupları bazında analiz edilmiştir. Grubel-Lloyd (1971) endeksi 1995-2015 dönemi için yapılan hesaplamalar sonucu elde edilen endeks değerleri Tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2: Türkiye ve Komşu Ülkeler Arasındaki Endüstri İçi Ticaret Düzeyi (1995-2015) Aze. 1995 2000 2005 2010 2015 Bul. 1995 2000 2005 2010 2015 EİT0 0.01 0.09 0.07 0.02 0.00 0.79 1.00 0.55 0.50 0.80 EİT1 - 0.08 - 0.00 0.01 - 0.14 0.81 0.63 0.07 EİT2 0.04 0.15 0.58 0.66 0.61 0.21 0.63 0.30 0.41 0.49 EİT3 - 0.65 0.17 0.27 0.93 0.05 0.02 0.43 0.30 0.04 EİT4 - 0.71 0.00 - - 0.13 0.97 0.21 0.75 0.09 EİT5 0.47 0.26 0.47 0.26 0.41 0.44 0.54 0.67 0.86 0.96 EİT6 0.48 0.24 0.22 0.24 0.29 0.60 0.90 0.96 0.89 0.93 EİT7 0.01 0.02 0.01 0.01 0.01 0.68 0.64 0.42 0.59 0.90 EİT8 0.02 0.01 0.01 0.01 0.01 0.08 0.55 0.41 0.35 0.59 EİT9 - - - 0.03 0.50 - - 0.84 0.40 0.70 Mıs. 1995 2000 2005 2010 2015 Gür. 1995 2000 2005 2010 2015 EİT0 0.34 0.58 0.79 0.56 0.27 0.02 0.01 0.05 0.25 0.61 EİT1 - - - 0.00 0.01 - - 0.11 0.04 0.17 EİT2 0.54 0.53 0.42 0.70 0.75 0.03 0.01 0.07 0.11 0.95 EİT3 0.00 0.06 0.64 0.33 0.08 0.04 0.20 0.08 0.45 0.60 0.75 0.83 0.72 0.92 - - 0.47 0.61 0.20 EİT4 EİT5 0.19 0.43 0.97 0.65 0.71 0.99 0.18 0.04 0.28 0.15 EİT6 0.60 0.22 0.35 0.48 0.52 0.24 0.52 0.61 0.23 0.23 EİT7 0.01 0.10 0.07 0.08 0.05 0.35 0.23 0.05 0.05 0.02 EİT8 0.13 0.07 0.33 0.63 0.75 0.20 0.07 0.11 0.39 0.46 EİT9 - - 0.01 0.02 0.00 1.00 - - - 0.50 Yun. 1995 2000 2005 2010 2015 Rom . 1995 2000 2005 2010 2015 EİT0 0.17 0.26 0.23 0.50 0.70 0.53 0.63 0.40 0.42 0.79 EİT1 - 0.10 0.05 0.38 0.23 - 0.01 0.01 0.76 0.31 EİT2 0.16 0.14 0.25 0.15 0.22 0.87 0.20 0.13 0.04 0.17 EİT3 0.95 0.01 0.16 0.19 0.29 0.02 0.04 0.20 0.55 0.06 EİT4 0.30 0.58 0.01 0.71 0.36 0.00 0.03 0.05 0.31 0.10 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 521 EİT5 0.95 0.40 0.41 0.57 0.67 0.69 0.33 0.50 0.80 0.87 EİT6 0.87 0.33 0.39 0.49 0.72 0.88 0.72 0.83 0.96 0.81 EİT7 0.64 0.34 0.28 0.44 0.50 0.98 0.58 0.54 0.95 0.86 EİT8 0.18 0.50 0.17 0.21 0.21 0.04 0.27 0.21 0.27 0.27 EİT9 - - 0.06 0.00 0.13 - - 0.24 0.36 0.34 Irak Irak 1995 2000 2005 2010 2015 Ukr. 1995 2000 2005 2010 2015 EİT0 - - 0.02 0.00 0.00 0.76 0.62 0.75 0.88 0.58 EİT1 - - - 0.00 0.01 0.00 - 0.03 0.23 0.61 EİT2 - - 0.35 0.14 0.64 0.49 0.12 0.23 0.13 0.08 EİT3 - - 0.87 0.30 0.74 0.31 0.01 0.04 0.27 0.84 EİT4 - - - 0.00 0.00 0.04 0.00 0.00 0.01 0.00 EİT5 - 0.04 0.03 0.04 0.23 0.51 0.52 0.62 0.49 EİT6 - - 0.01 0.00 0.01 0.07 0.23 0.29 0.32 0.39 EİT7 - - 0.01 0.00 0.01 0.76 0.60 0.14 0.15 0.28 EİT8 - - 0.00 0.00 0.00 0.03 0.21 0.04 0.04 0.07 EİT9 - - - 0.10 0.03 - - 0.01 0.01 0.03 Rus. 1995 2000 2005 2010 2015 İran 1995 2000 2005 2010 2015 0.08 0.25 0.20 0.68 0.92 0.14 0.10 0.65 0.17 0.42 0.27 0.33 0.84 - 0.00 0.00 0.00 0.00 EİT0 EİT1 EİT2 0.09 0.12 0.06 0.23 0.14 0.60 0.73 0.19 0.55 0.81 EİT3 0.00 0.00 0.00 0.03 0.03 0.00 0.00 0.04 0.08 0.04 EİT4 0.08 0.50 0.04 0.03 0.01 - - - - 0.02 EİT5 0.56 0.56 0.69 0.80 0.68 0.01 0.49 0.73 0.81 0.76 EİT6 0.44 0.20 0.50 0.55 0.42 0.28 0.42 0.20 0.51 0.57 EİT7 0.94 0.81 0.19 0.11 0.16 0.10 0.16 0.05 0.10 0.08 EİT8 0.05 0.05 0.03 0.01 0.08 0.13 0.28 0.06 0.04 0.01 EİT9 - 0.00 0.01 0.01 0.01 - - 0.06 0.09 0.03 Yukarıdaki tabloda Türkiye’nin komşusu olan Azerbaycan, Bulgaristan, Mısır, Gürcistan, Yunanistan, Romanya, Irak, Ukrayna, Rusya ve İran ile yaptığı dış ticarette SITC mal sınıflamasına göre endüstri içi ticaret (EİT) düzeyleri analiz edilmiştir. EİT düzeyinin 1’e yaklaşması EİT’in arttığını 0’a yaklaşması EİT düzeyinin düştüğünü göstermektedir. Yukarıdaki tabloya göre Türkiye-Azerbaycan arasında yıllar itibariyle farklılıklar olmakla birlikte akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (EİT2), mineral yakıt ve yağlar Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN 522 (EİT3) ile kimyasallar (EİT5) alanında EİT düzeyinin yüksek olduğu görülmektedir. Bulgaristan ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0), kimyasallar (EİT5), işlenmiş mallar (EİT6) ve makine ve taşıt araçları (EİT7) alanında EİT düzeyinin yüksek olduğu görülmektedir. Mısır ile olan dış ticaretimizde akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (EİT2), hayvansal,bitkisel ve katı yağlar (EİT4), kimyasallar (EİT5) alanında EİT seviyesi yüksektir. Gürcistan ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0) ile akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (EİT2) alanında EİT değeri yüksetir. Yunanistan ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0), kimyasallar (EİT5)ve işlenmiş mallar (EİT6) grubunda EİT değeri yüksetir. Romanya ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0), kimyasallar (EİT5), işlenmiş mallar (EİT6) ve makine ve taşıt araçları (EİT7) alanında EİT düzeyi yüksektir. Irak ile olan dış ticarette yaşanan olumsuluklar nedeniyle istenilen düzeyde veri elde edilememiştir ancak elde edilen yıllara ilişkin veriler incelendiğinde akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (EİT2) ve mineral yakıt ve yağlar (EİT3) alanında EİT düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Ukrayna ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0) ve kimyasallar (EİT5) alanında genel olarak yüksek düzeyli EİT olduğu görülmüştür. Rusya ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0), kimyasallar (EİT5), işlenmiş mallar (EİT6) gruplarında yüksek EİT düzeyi gözlenmiştir. İran ile olan dış ticarette akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (EİT2), kimyasallar (EİT5), işlenmiş mallar (EİT6) alanında yüksek düzeyli EİT saptanmıştır. Genel olarak ülkemizin komşuları ile olan dış ticaretinde canlı hayvan ve gıda ürünleri (EİT0), kimyasallar (EİT5), işlenmiş mallar (EİT6) alanında EİT düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tablo 3: Türkiye ve Komşu Ülkeler Arasındaki Dış Ticarette Rekabet Gücü (1995-2015) Aze. 1995 2000 2005 2010 2015 Bul. 1995 2000 2005 2010 2015 RCA0 36.19 8.71 13.51 64.04 60.36 1.42 1.84 2.63 3.39 0.90 RCA1 - 10.11 - 960.62 16.57 - 23.87 1.47 2.48 35.94 RCA2 0.00 0.03 0.21 1.14 0.28 0.26 0.84 0.18 0.29 0.44 0.20 0.05 0.09 0.11 0.05 0.02 0.27 0.20 0.03 RCA3 RCA4 - 0.23 362.93 - - 0.16 1.73 0.12 0.69 0.07 RCA5 0.44 2.84 1.69 3.78 0.47 0.61 0.68 0.51 0.86 1.24 RCA6 0.43 3.08 4.23 4.15 0.72 0.94 1.51 0.94 0.91 1.54 RCA7 23.00 48.55 140.49 108.54 17.99 4.23 3.93 3.74 2.73 1.63 RCA8 13.58 130.54 162.31 145.74 33.94 55.88 4.88 3.86 5.29 3.21 RCA9 - - - 0.01 0.37 - - 0.73 4.51 2.47 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 523 Mıs. 1995 2000 2005 2010 2015 Gür. 1995 2000 2005 2010 2015 RCA0 4.22 0.93 0.25 1.05 2.47 69.25 159.67 41.36 2.64 0.46 RCA1 - - - 1206.4 66.07 - - 18.90 20.83 2.22 RCA2 0.32 0.14 0.10 0.22 0.23 0.01 0.00 0.04 0.02 0.18 RCA3 0.00 0.01 0.18 2.08 9.61 36.80 0.13 0.05 0.11 0.09 0.63 0.28 0.23 0.33 3.61 0.16 0.02 RCA4 RCA5 8.13 1.39 0.37 0.20 0.21 0.72 11.96 50.34 2.34 2.55 RCA6 2.00 3.14 1.86 1.31 1.11 0.10 3.35 2.51 2.88 1.53 RCA7 241.33 7.11 10.12 9.25 15.34 3.51 8.88 41.31 14.04 26.44 RCA8 12.52 11.26 1.97 0.89 0.65 6.53 30.92 18.87 1.58 0.67 RCA9 - - 58.57 46.94 216.20 0.74 - - - 0.60 Yun. 1995 2000 2005 2010 2015 Rom. 1995 2000 2005 2010 2015 RCA0 10.34 6.59 4.93 3.16 2.46 3.38 4.53 5.09 5.00 1.42 RCA1 - 19.85 26.35 4.59 10.45 - 405.93 373.38 2.18 5.08 RCA2 0.08 0.07 0.09 0.09 0.16 0.93 0.23 0.09 0.03 0.09 RCA3 0.86 0.01 0.06 0.11 0.22 0.01 0.04 0.14 0.51 0.03 RCA4 5.46 2.45 0.00 1.93 6.09 0.00 0.03 0.03 0.25 0.05 RCA5 1.05 0.25 0.17 0.43 0.66 0.64 0.40 0.43 0.88 1.21 RCA6 1.25 5.07 2.67 3.26 2.39 0.96 1.16 0.91 1.22 1.36 RCA7 2.04 4.80 3.95 3.79 4.00 1.27 5.04 3.50 1.20 0.70 RCA8 9.41 2.99 6.85 8.89 11.42 68.43 13.29 11.12 8.33 6.01 RCA9 - - 20.90 774.58 18.71 - - 0.17 0.29 0.19 Irak 1995 2000 2005 2010 2015 Ukr. 1995 2000 2005 2010 2015 RCA0 - - 13.23 354.58 26.19 2.63 8.43 5.41 3.85 1.27 RCA1 - - 178.67 9.26 229.81 22.96 6.93 RCA2 - - 0.04 3.00 0.07 60123. 68 1.40 0.24 0.43 0.21 0.13 RCA3 - - 0.21 0.04 0.06 0.80 0.02 0.07 0.48 2.25 RCA4 - - - 306.95 0.09 0.01 0.01 0.01 0.01 RCA5 - - 7.81 2140.3 5 16.61 1.78 0.56 1.32 1.14 1.36 0.99 RCA6 - - 46.22 252.22 9.05 0.15 0.51 0.55 0.59 0.74 RCA7 - - 64.39 155.50 6.09 7.04 8.89 41.32 36.19 19.21 RCA8 - - 217.56 263.93 41.62 273.10 32.51 156.38 139.71 81.67 RCA9 - - 0.01 0.00 - - 902.25 974.49 0.05 Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN 524 Rus. 1995 2000 2005 2010 2015 İra. 1995 2000 2005 2010 2015 RCA0 40.07 42.69 47.69 9.11 4.88 34.76 64.01 7.94 26.85 6.21 RCA1 - - 34.84 23.28 7.79 - 0.00 RCA2 0.08 0.39 0.18 0.62 0.44 1.12 6.05 20890 3.08 0.39 93692. 09 0.94 3682.2 9 2.44 RCA3 0.00 0.00 0.00 0.06 0.09 0.00 0.00 0.08 0.11 0.03 RCA4 40.63 2.05 0.10 0.07 0.02 - - - - 182.87 RCA5 0.65 2.38 2.83 3.09 2.95 587.73 10.83 6.59 1.71 1.02 RCA6 0.48 0.68 1.80 1.76 1.50 15.69 12.98 34.16 7.43 4.15 RCA7 1.92 8.95 50.97 80.27 64.56 48.63 41.23 146.85 48.82 42.18 RCA8 68.08 250.42 400.45 768.36 129.47 38.51 21.02 133.34 128.23 631.90 RCA9 - 0.00 0.02 0.02 0.02 - - 0.11 0.12 0.03 Yukarıdaki tabloda ise Türkiye’nin komşusu olan Azerbaycan, Bulgaristan, Mısır, Gürcistan, Yunanistan, Romanya, Irak, Ukrayna, Rusya ve İran ile yaptığı dış ticarette Balassa (1965) tarafından geliştirilen RCA (revealed comparative advantage) yani açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler endeksine göre rekabet gücü analizi yapılmıştır. SITC mal sınıflamasına göre Türkiye’nin komşu ülkeler olan dış ticaretinde hangi ülke ile hangi mal grubunda avantajlı veya dezavantajlı olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda elde edilen sonuçlar değerlendirilirken, düşük değer rekabet gücünün olmadığını, yüksek değerler ise ilgili mal grubunda rekabet gücünün yüksek olduğu sonucunu vermektedir. Türkiye-Azerbaycan dış ticaretinde canlı hayvan ve gıda ürünleri (RCA0), makine ve taşıt araçları (RCA7) ve çeşitli mamül eşya (RCA8) mal gruplarında ülkemizin rekabet gücünün yüksek olduğu görülmüştür. Bulgaristan ile olan dış ticaretimizde içki ve tütün (RCA1), makine ve taşıt araçları (RCA7) ve çeşitli mamül eşya (RCA8) mal gruplarında rekabet gücümüzün yüksek olduğu görülmüştür. Mısır ile olan dış ticarette içki ve tütün (RCA1), mineral yakıt ve yağlar (RCA3) ve makine ve taşıt araçları (RCA7) alanında ülkemizin genel olarak rekabet gücü yüksek çıkmıştır. Gürcistan ile olan dış ticarette içki ve tütün (RCA1), kimyasallar (RCA5) ve makine ve taşıt araçları (RCA7) sektörlerinde rekabet gücünün yüksek olduğu görülmüştür. Yunanistan ile olan dış ticarette canlı hayvan ve gıda ürünleri (RCA0), içki ve tütün (RCA1), işlenmiş mallar (RCA6), makine ve taşıt araçları (RCA7) ve çeşitli mamül eşya (RCA8) sektörlerinde yapılan dış ticarette ülkemizin rekabet gücü daha yüksek çıkmıştır. Romanya ile olan dış ticarette ise gıda ürünleri (RCA0), içki ve tütün (RCA1), çeşitli mamül eşya (RCA8)gruplarında genel olarak avantajlı konumda bulunmaktayız. Irak ile olan dış ticarette akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (RCA2) ve mineral yakıt ve yağlar (RCA3) dışındaki tüm Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 525 sektörlerde rekabet gücü avantajına ülkemizin sahip olduğu görülmüştür. Ukrayna ile olan dış ticarette içki ve tütün (RCA1), mineral yakıt ve yağlar (RCA3) ve makine ve taşıt araçları (RCA7), çeşitli mamül eşya (RCA8) mal gruplarında Türkiye rekabet gücü avantajına sahiptir. Rusya ile olan ticarette ise akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler (RCA2), mineral yakıt ve yağlar (RCA3) ve hayvansal,bitkisel ve katı yağlar (RCA4) dışındaki dış ticarette ağırlık taşıyan sektörlerde ülkemiz rekabet gücüne sahiptir. İran ile olan dış ticarette ise mineral yakıt ve yağlar (RCA3) ve SITC’de sınıflanmamış eşyalar (RCA9) dışındaki tüm mal gruplarında ülkemiz rekabet gücü avantajına sahip bulunmaktadır. 5. Sonuç Gerekçesini geleneksel klasik dış ticaret teorisinden alan endüstriler arası ticaret; bir birine benzer olmayan ya da tamamen farklı sektörler arasında gerçekleşen dış ticaret endüstriler arası ticaret ifade edilmekte Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark ne kadar artarsa endüstriler arası ticareti düzeyinin de yükselmesi beklenir. Endüstri-içi ticaret, kullanılan girdiler ve tüketim açısından birbirine yakın ikamesi olan malların eşanlı ithalat ve ihracatı olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, Üretim, tüketim veya her ikisinde de yakın ikamesi bulunan aynı endüstriye ait malların hem ihraç hem de ithal edilmesine endüstri-içi ticaret denmektedir. Endüstri-içi ticaret, benzer faktör yoğunluklarına sahip mallar arasında gerçeklesen ticaret biçimidir. Endüstri-içi dış ticaret aynı endüstri grubunda bulunan; ancak dış görünüş, kalite, kullanım özellikleri ve marka açısından bazı farklılıklar gösteren malların aynı zamanda ihraç ve ithaline dayanan bir dış ticaret türüdür. Rekabet gücü, mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan kaynakların fırsat maliyetini kazanmak kaydıyla alıcıların satıcılardan mal ve hizmetleri araştırdıkları zaman ve yerde, arzu edilen şekilde satıcıların, diğer potansiyel satıcılardan daha uygun fiyatlarda mal ve hizmetleri arz etme kabiliyetidir. Rekabet gücünü belirlen temel parametre ülkelerin faktör miktarı ve bileşimi ve faktör verimliliğidir. Faktör verimliliği, üretim buluşu veya üretim buluşu şeklinde ortaya çıkararak rekabet gücünün artmasına yol açmaktadır. Türkiye ile komşu ülkeler arasındaki dış ticaret endüstri içi düzeyi ve rekabet gücü açısından Standart Uluslararası Ticaret Sınıflaması sistemi (SITC) sisteminde en yüksek toplulaştırma düzeyi bir basamaklı ayrım esas alınarak analiz edilen çalışmada komşularımızla endüstri içi ticaret (EİT) düzeyinin genel olarak düşük çıktığı görülmüştür. Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya gibi AB üyesi olan ülkelerle bazı mal gruplarında yüksek çıkmıştır. Bu durum göreli olarak Türkiye’nin komşu ülkelerden daha gelişmiş olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin hemen hemen aynı gelişmişlik düzeyine sahip olduğu AB üyesi komşularla yapılan dış ticarette benzerlikler olduğu şeklinde yorumlanabilir. 526 Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN Rekabet gücü analizlerinde Türkiye’nin enerji ihracatçısı konumunda olan Azerbaycan, Rusya, Irak ve İran ile olan dış ticaretinde söz konusu petrol ve doğalgaz ile bunlardan elde edilen ürünleri içeren mal gruplarında beklenen şekilde rekabet gücünün olmadığı ancak diğer mal gruplarının hemen hemen tümünde Türkiye’nin rekabet gücünün yüksek olduğu görülmektedir. Türkiye’nim diğer komşuları ile olan dış ticareti rekabet gücü açısından analiz edildiğinde; Türkiye’nin rekabet gününün ülkeden ülkeye ve yıldan yıla değişiklik gösterdiği görülmektedir. Ancak, genel olarak canlı hayvan ve gıda ürünleri (RCA0), içki ve tütün (RCA1), kimyasallar ve ilişkili mallar (RCA5), makine ve taşıt araçları (RCA7) ile çeşitli mamul eşya (RCA8) mal gruplarında komşu ülkeler karşısında rekabet gücünün genel olarak daha yüksek olduğu ifade edilebilir. Komşu ülkelerin genellikle Türkiye’den daha az gelişmiş olması ve çoğu komşu ülkenin enerji ihracatçısı konumunda bulunması EİT düzeyinin düşük çıkmasına ve mal grupları itibariyle de pek çok alan da Türkiye’nin rekabet gücünün daha yüksek olmasına yol açmıştır. Türkiye ile komşu ülkeler arasındaki dış ticaret, endüstri içi ticaret düzeyi ve rekabet gücü açısından birlikte değerlendirildiğinde; Türkiye’nin göreli olarak üstün olduğu söylenebilir. Ancak, Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yer alma hedefini gerçekleştirebilmesi, özellikle bilgi ve teknoloji alanında daha fazla ilerleme kaydederek dış ticaretin yapısını ve bileşimi değiştirerek rekabet gücünü daha da artırmasına bağlıdır. Kaynakça Abd El Rahman, K. (1991) “Firms’ Competition and National Comparative Advantages as Joints Determinants of Trade Composition” Weltwirtschaftliches Archiv 127(1), 83-97. Altay, B., Gürpınar, K. (2008) “ Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Ve Bazı Rekabet Gücü Endeksleri: Türk Mobilya Sektörü Üzerine Bir Uygulama”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Dergisi, 10(1), 257-274 Aturupane, ., Djankow S., ve Hokeman, B. (1997) “Determinants of Intra Industry Trade Between East and Weast Europe”, World Bank, Development Research Group, Policy Research Working Paper : 1850 Aydın, A. (2008) “Endüstri İçi Ticaret ve Türkiye: Ülkeye Özgü Belirleyicilerin Tespitine Yönelik Bir Araştırma”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 25(2), 881-916. Balassa, B., (1966), “Tariff Reductions and Trade in Manufactures among the Industrial Countries”, American Economic Review, 56(3), 466-473. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 527 Balassa, B.,Bauwens, L. (1987)” Intra Industry Specialization İn A MultiCountry And Multi Industry Framework”, The Economic Journal, 97(338), 923- 939. Bedir, Atila (2009), Uluslararası ticarette fiyata dayalı rekabet gücü ile endüstriiçi ticaret arasındaki ilişki: Türk imalat sanayii örneği, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Ankara. Brülhart, M. (1994), “Marginal Intra-Industry Trade: Measurement and Relevance for the pattern of Industrial Adjustment” 130(3 ), 600-613. Brülhart, M. (1994), “Marginal Intra-Industry Trade: Measurement and Relevance for the pattern of Industrial Adjustment” 130(3 ), 600-613. Çakmak, Ö.A.(2005)” Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Ve Rekabet Gücü: Türkiye Tekstil Ve Hazır Giyim Endüstrisi Üzerine Bir Uygulama” Ege Akademik Bakış Dergisi, 5(1), 65-76. Çoban, O. Kök, R.(2005) “Türkiye Tekstil Endüstrisi Ve Rekabet Gücü: AB Ülkeleriyle Karşılaştırmalı Bir Analiz Örneği (1989-2001)” iktisat, işletme ve finans dergisi, 20(228), 68-81. Falvey, R.(1981) “Commercial Trade Policy and Intra Industry Trade”, Journal of International Economics, 11(4), 495-511. Greenaway,D., Hine, R.C., Milner, C., (1995), “Vertical and Horizantal Intra Industry Trade : Across Industry Analysis For United Kingdom”, The Economic Journal , 105 (433), 1505-1518. Greenaway,D., Hine, R.C., Milner,C., and Elliott, R. (1994), “Adjustment and the measurement of marginal intra-industry trade”, Weltwirtschaftliches Archiv, 130(2), 418-427. Grubel, H.G., Lloyd, P.J, (2003), Intra-Industry Trade, UK: Edward Elgar Publishing Limited. Güran, N. (1990) Dışa Açılma Sürecinde Türkiye Ekonomisinin Rekabet Gücü, Avrupa Topluluğu İle İlişkiler Başkanlığı, Ankara. Hamilton, C., and Kniest, P. (1991), “Trade Liberalisation, Structural Adjustment and Intra-Industry Trade: A Note." Weltwirtschaftliches Archiv, 127(2), 356-367. Herbert Glejser, Karel Goossens and M.Vanden Eede (1982), “Inter-industry versus Intra-Industry Specialization in Exports and Imports(19591970_1973)”,Journal of International Economics, 12 (3-4), 363-369. 528 Ziya Çağlar YURTTANÇIKMAZ, Sabri AZGÜN Kojima, K. (1964) “The Pattern Of International Trade Among Advanced Countries”, Hitotsubashi Journal Of Economics, 5(1), 16–36. Lancaster, K.(1980), “Intra-Industry Trade Under Perfect Monopolisitic Competition, Journal of International Economics, 10(2), 151-175. Loertscher, Rudaolp and Wolter Frank (1980), “Determinants of Intra- Industry Trade: Among Countries and Across Industries”, Weltwirtschafliches Archiv, 116(2), 280-293. Michaely, M. (1962) “Multilateral Balancing in International Trade”, The American Economic Review, 52 (4) , 685-702. Şentürk, Canan. (2014) "Türkiye’nin Seçilmiş Ülkeler İle Endüstri İçi Ticaretinin Endeks Yöntemine Dayalı Analizi." Journal of Süleyman Demirel University Institute of Social Sciences 2014/2, s.207-230. Utkulu, Utku, and Dilek Seymen. "Revealed Comparative Advantage and Competitiveness: Evidence for Turkey vis-à-vis the EU/15." European trade study group 6th annual conference, ETSG. 2004. Verdoorn, P.J. (1960) “The Intra-Block Trade of Benelux. In: Robinson, E.A.G., Ed., Economic Consequences of the Size of Nations, Macmillan & Co., London, 291-332. Vollrath, T. l. (1991) “A Theoretical Evaluation Of Alternative Trade Intensity Measures of Revealed Comparative Advantage”, Weltwirtschafliches Archiv, 127, 265–279. Yılmaz, B.(2003) “Turkey’s Competitiveness in the European Union: A Conparision with Five Candidate Countries and the EU”, Ezoneplus Working Paper N0:12. Yurttançıkmaz, Z.Ç. (2013) “Türkiye’nin AB Pazarından Endüstri İçi Ticaret Açısından Avantajlı Olduğu Ürünlerin Belirlenmesi”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 14(1), 1-22. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 529 CUSTOMER PERCEPTION OF BUS COMPANIES’ SERVICE QUALITY* T. Şükrü YAPRAKLI** Abdullah TÜZEMEN*** Abstract: Although logistics has lots of activities such as customer service, demand forecasting, materials handling, procurement etc. Transportation makes up the most important part of logistics. That’s why in this study passenger transportation has been examined through evaluating customer perceptions of bus companies’ service quality. A questionnaire has been conducted to 400 students who are studying currently at Ataturk University and SPSS packet program has been utilized in order to assess their perceptions of bus companies’ service quality. According to findings of the study there is not a significant difference statistically between genders, ages and education levels with regard to perceptions of students of bus companies. Keywords: Logistics, Service Quality, Customer Perceptions Özet: Lojistik; müşteri hizmetleri, talep tahmini, elleçleme gibi faaliyetleri kapsamakla beraber, lojistiğin en önemli faaliyet alanını taşımacılık oluşturmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada tüketicilerin otobüs firmalarının verdiği hizmet kalitesine ilişkin algılarının değerlendirilmesi yolu ile yolcu taşımacılığı incelenmiştir. Atatürk Üniversitesinde halen öğrencilik hayatına devam eden 400 öğrencinin otobüs firmalarının verdiği hizmet kalitesine yönelik algısını incelemek için yapılan bu araştırmada veriler anket yöntemiyle toplanmış ve SPSS 20 paket programıyla analiz edilmiştir. Çalışmanın bulgularına göre öğrencilerin otobüs firmalarına yönelik kalite algılarının cinsiyet, yaş ve eğitim düzeyleri açısından istatistiki olarak anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: lojistik, Hizmet Kalitesi, Müşteri algısı I. Introduction Many developments have occurred in many fields thanks to economic developments after 1980s in Turkey. These developments have affected many sectors in the country and important changes have taken place in the fields of quality, service and management philosophy. Land transportation has gained a big part from these developments too. Too many problems have occurred when * This paper presented at the 2nd International Caucasus-Central Asia Foreign Trade and Logistics Congress. **Prof. Dr., Atatürk University Faculty of Economics and Administrative Sciences Department of marketing ***Research Assistant, Atatürk University Faculty of Economics and Administrative Sciences Department of International Trade and Logistics T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN 530 land transportation has been employed to carry passenger and load intensively. One of these problems is that services which bus companies provide to passengers during travel are not appreciated by passengers, they are unhappy about efforts of bus Companies. And passengers think that services of bus companies are not enough. Thousands of people travel by intercity buses every year. Passengers who travel frequently complain about inadequacy of services, and filthiness of vehicles. II. Topic and Importance of the Study Service sector is one of the fast growing sectors in Turkey. Transport services have an important part in terms of employment and value added which they provide. Passenger transportation is a fast growing activity that supports economic activities largely. If customer perceptions are taken into consideration, customer demand is high for intercity transport companies. Every year lots of people and especially students are traveling throughout the entire country for purposes of holiday, education, health etc. That is why it is an important issue to consider this kind of topic which has an important and significant effect on people’s daily life. In this study customer perceptions of bus companies’ service quality have been examined mainly. There are two main parts in the study. Literature has been examined in first part and a case study has been conducted in second part of the study. III. Purpose of the Study The main purpose of the study is to determine present condition of services which are provided by bus companies. Along with this main purpose, there are other purposes of the study as follows: To determine perception of customers related to transport service in terms of service quality. To determine demographic characteristics of customers who get services from bus companies. To determine differences between genders, among education levels and among ages related to customer perceptions of bus companies’ service quality. To specify problems about passenger transport sector. To help bus companies have regulations on services of bus companies. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 531 IV. Literature Review Because logistics activities include transportation, the subject of logistics will be examined below shortly. A. What is Logistics? According to definition of European Logistics Association Logistics is a planning, implementing, controlling lay out and material movement and organizing supportive activities related to movement and lay out of these materials in order to reach specific goals in an organization. Logistics is that part of the supply chain process that plans, implements and controls the efficient, effective flow and store of goods, services and related to information from the point of origin to point of consumption in order to meet customers’ requirements (http//:www.clm.I.org). Logistics have several activities as follows (Stock, Lambert, 2001:3): Customer service Demand forecasting Inventory management Logistics communications Materials handling Order processing Packaging Parts and service support Plant and warehouse site selection Procurement Reverse logistics Traffic and transportation Warehousing and storage B. Logistics’ Role in the Economy The improving welfare of customers caused national and international markets for goods and services to expand rapidly. Thousands of new products and services are being sold in every corner of the world. Firms have increased in size in order to meet challenges of markets’ expansion. The distribution of products from point of origin to end users has become very important challenge for companies. And distribution of products and services has become significant part of GDP. As a significant component of GDP, logistics not only affects GDP but also interest rates, productivity and other aspects of the economy. In addition to this kind of significant effects, logistics have also enormous effect on flow of goods and logistics is an essential part of whole supply chain that is a kind of bridge between 532 T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN components of supply chain. If there was no bridge such as logistics, goods wouldn’t arrive in the right place at right time or in the proper condition. And because of this kind of problems the entire supply chain would suffer enormously. C. Logistics’ Role in the Organization In today’s world effective logistics management has been recognizes as a key component of an organization in order to become more competitive (Güzel, 2011). “In the late 1980s and early 1990s, customer service took center stage in many organizations. Even organizations that had previously adhered to the marketing concept were reexamining what it meant to be customer driven.” (Stock, Lambert, 2001:6). V. Logistics Helps Gain a Competitive Advantage The marketing concept is a “marketing management philosophy that holds that achieving organizational goals depends on determining the needs and wants of target markets and delivering the desired satisfactions more effectively and efficiently than competitors (Kotler, Armstrong, 1999:14). Figure 1: Marketing/logistics concept Source: James R. Stock & Douglas, Strategic Logistics Management (Fourth Edition M. Lambert Avenue of the Americas, New York, 2001,6). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 533 In this case the most important activity is to meet customer needs. Marketing concept has three important pillars. In order to be a successful firm, products should be distributed at the right time in the right place at the right price with right promotion through logistics. Efforts should be combined both internally and externally to accomplish this sort of mixture. And firms want to do that for an ultimate goal which is maximized long time profitability. VI. Service Quality There is no consensus to define service quality but, it is thought that service quality depends on a customer expectation about a service (Güzel and Kotan, 2013). That’s why concept of expectation here is relative. This subject is thought as conservational by some researchers. In the light of these statements one of the most recognized definition of service quality can be made as follows; Service quality is a difference between expectations of customers about a service and customers’ perception of real performance of the same service (Caldwell, 2002:162). If obtained service is better than expected service, service quality is perceived high; if vice versa, service quality is perceived low (Altunısık et.all). These perceptions are the most important indicators of a customer’s satisfaction. A customer’s satisfaction is defined as a state of contentedness related to result of consumption experience (Oliver, Swan, 1989:26). Result of positive assessment about service quality will affect future behavior intention of customers positively and they will praise the company which they gained service from and customers will share positive thoughts with others about the company (Nadiri, Tümer, 2007:304). VII. Service Quality of Bus Companies Understanding the perception of transport customers related to service quality might be useful to retain existing customers and gain prospective customers from rival companies or alternative modes of transportation. Consequently, it is obvious that there is a large research concerning quality of service in transport sector (Redman et al., 2013). In the context of bus transit, Perez et al. (2007) find that the service dimensions can be identified and each has an effect on purchase intention. The stability of the five dimensions of service quality in the bus sector is also supported by the findings of Susniene (2012). The SERVPERF scale has been modified in transportation sector by de Ona et al. (2014). Some research works that investigate perceptions of transport service quality have used neither SERVQUAL nor SERPERF, instead they have used original measurement methods to evaluate this concept (Craig et al, 2015:24). 534 T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN To summarize, the transport sector has lots of service quality assessments. Some utilizing standard approach via applications of SERVQUAL, SERVPERF while others are using original measurement applications. The standard approach is useful to compare between service provides and different modes while original approaches allow for the specific context of the service under evaluation to be considered. VIII. Scope and Limitations of the Study The students who are studying currently at Atatürk University in Erzurum and gained services from intercity bus companies make up scope of the Study. The students who gained these services once or twice haven’t been included in the study under the assumption that they don’t have enough experience in order to develop a certain thought related to services of bus companies. Consequently, this study has been limited with students who gained these services at least three times or more. The most important limit of the study is inadequacy of proper fund and time. That is why, study has been applied to only 400 students at faculty of economics and administrative sciences of Atatürk University in Erzurum. IX. Expected Benefits from the Study The most important expected benefit from the study is to determine inadequate facets of intercity transport services by identifying assessments of customers related to service quality of intercity bus companies. The other expected benefit is to contribute to enhance level of customers’ satisfaction from these services. The other expected benefit is to determine similarities and differences among intercity transport customers by grouping assessments of customers related to services in the context of demographic features. By this means, the aim is to help intercity bus companies develop more effective marketing strategies for different groups of customers. X. Hypotheses of the Study Hypotheses of the study can be written as follows: H1: Statistically, there is a significant difference between genders according to customer perceptions of bus companies’ service quality. H2: Statistically, there is a significant difference among ages according to customer perceptions of bus companies’ service quality. H3: Statistically, there is a significant difference among education levels according to customer perceptions of bus companies’ service quality. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 535 Hypotheses of the study have been tested and results of hypotheses have been interpreted in the section of data analysis. XI. Methodology of the Study The students who are studying at faculty of economics and administrative sciences of Atatürk University in Erzurum make up universe of the study. This study has been applied to 400 students. Confidence interval is 0, 95 and error margin is 0, 05 of the study. XII. Method of data collecting Method of questionnaire has been applied in order to collect data and students have been interviewed face to face. 25 questions have been asked to students in questionnaire. 3 of 25 questions have been asked to ascertain their demographic features (gender, age and education levels). The other 22 questions have been asked to determine customer perceptions of bus companies’ service quality. Likert type 5 interval scale has been used in 22 questions expect in 3 demographic questions. Scale of questionnaire have been quoted from the study of Tan ve Bektaş (2002). These authors have created this scale based on expressions that are mentioned most frequently when it comes to measure service quality in Turkey. 5 likert type scale has been used in this questionnaire which can be mentioned below; 1. Strongly disagree, 2. Disagree, 3. Neither agree nor disagree, 4. Agree, 5. Strongly agree. The questionnaire has been tested on 10 students before for final version of questionnaire. Falsely and incompletely filled questionnaires have been cancelled. 400 questionnaires have been analyzed in total. XIII. Analysis and Assessment of Data Parametric analysis methods have been used to analyze collected data. These analysis method are; frequencies, mean, std. deviation, one way anova, independent samples T test. Analyses have been conducted by employing SPSS 2.0 statistic packet program. Analyses and comments have been explained as follows: A. Demographic Characteristics of Service Buyers Education levels, ages, genders of the respondents have been investigated in order to ascertain demographic characteristics of customers and these findings have been presented in Tables. Table 1. Demographic Characteristics of respondents Under graduate students Frequency Percent 358 89.5 T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN 536 Post graduate students 31 7.8 Doctoral students 10 2.5 Total 400 100.0 When Table 1 is examined in the context of education level; under graduate students (89.5%) make up the largest part of respondents and post graduate students (7.8%) make up the second largest part of respondents and doctoral students (2.5%) make up the smallest part of respondents. Table 2. Demographic Characteristics of respondents Frequency Percent 18-20 years old 147 36.8 21-23 years old 203 50.8 24-26 years old 41 10.3 27-29 years old 6 1.5 30 + years old 3 0.8 Total 400 100.0 In the context of age; most of students (50.8%) are 21-23 years old, second largest part of respondents (36.7%) are age of 18-20. Table 3. Demographic Characteristics of respondents Frequency Percent Female 228 57.0 Male 172 43.0 Total 400 100.0 In the context of gender; most of respondents (57.0%) are female students and percentage of male students is 43%. B. Determining Customer Perceptions of Bus Companies’ Service Quality Determining Customer Perceptions of bus companies’ service quality have been examined and results have been written in table 4 as follows: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 537 Table 4. Perceptions of Service Quality Customer Perceptions Mean S. Deviation 1. I don’t often change the bus company that I travel by. 3.43 1.201 2. İ prefer the bus companies according to where their buses take a break 2.50 1.220 3. Bus attendants are very kind to the passengers. 2.80 1.105 4. Complementary services (serving free drink, meal etc.) on the buses are enough. 2.64 1.210 5. Buses frequently take a break 3.06 1.374 6. Break time of buses is long enough. 3.34 1.222 7. Buses are always clean 2.88 1.154 8. Cooling and heating systems of buses always work well. 2.85 1.209 9. I am pleased with behavior of bus attendants. 2.69 1.170 10. I don’t choose the bus company again, if it makes a mistake 1.91 1.076 11. Fees of bus companies are reasonable. 2.52 1.220 12. Complementary services (serving free drink, meal etc.) are frequently offered. 2.39 1.185 13. I complain when the driver violates traffic rules. 2.60 1.161 14. Buses generally comply with departure times. 2.90 1.321 15. Drivers and other staff are very important for me to choose a bus company 3.61 1.226 16. Shuttle services of bus companies are adequate. 2.59 1.229 3.17 1.272 2.01 1.252 3.15 1.321 2.91 1.547 4.10 1.192 2.15 2.83 1.364 0.389 17. When I give my belonging for storing in bus’s baggage I have no doubts about my stuff. 18. It is okay for passengers if bus drivers let passengers get in the bus or get off the bus where ever they want. 19. When I choose the bus company I check whether it has a record of an accident. 20. I haven’t encountered with the situation that a seat was sold more than one passenger. 21. I think that, it is normal to let passengers watch TV or video on the bus. 22. It is okay for passengers if bus drivers talk to others during the travel. Total 22 questions have been developed in order to ascertain customer perceptions of bus companies ’service quality. Thoughts and expressions of customers in the context of service quality have been written down below; T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN 538 The highest mean of the study (4.10) belong to expression of “I think, it is normal to let passengers watch TV or video on the bus.”, second highest mean of the study (3.61) belongs to expression of “Drivers and other staff are very important for me to choose a bus company. Third highest mean of the study (3.43) belongs to expression of “I don’t often change the bus company that I travel by.” Second and third highest means of the study can be defined as relatively moderate. The highest mean of the study can be defined as relatively quite high. The lowest mean of the study (1.91) belongs to expression of “I don’t choose the bus company again if it makes a mistake.” Second lowest mean of the study (2.01) belongs to expression of “It is okay for passengers if bus drivers let passengers get in the bus or get off the bus where ever they want. Third lowest mean of the study (2.15) belongs to expression of “It is okay for passengers if bus drivers talk to others during the travel.” Over all perception of service quality (2.83) of the study is relatively low. If customer perceptions of bus companies’ service quality are taken in to consideration separately according to male and females students in Table 5. Table 5. Perceptions of Service Quality According to Genders Gender of Respondents Male Female N Mean Std. Deviation 172 2.8288 .39109 228 2.8246 .38811 Male student perception of service quality is 2. 829 and it is relatively low in general (Table 5.). And female student perceptions of service quality is 2.825 and it is relatively low too. If one pays attention, there is a slight difference between female and male student perceptions of service quality. Table 6. Perceptions of Service Quality According to Ages Ages of Respondents Mean Std. Deviation 18-20 years old 2,87 0.401 21-23 years old 2.81 0.383 24-26 years old 2.80 0.398 27-29 years old 2.58 0.210 30 + years old 2.94 0.525 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 539 18-20 years old student perception of service quality is 2.87, 21-23 years old student perceptions of service quality are 2.81, 24-26 years old student perception of service quality is 2.80, 27-29 years old student perception of service quality is 2.58, 30+ years old student perception of service quality is 2.94. These figures are relatively low (Table 6.). If all age groups are taken into consideration, one can observe that, there is a slight difference among different age groups. Table 7. Perceptions of Service Quality According to Education Levels Education Levels of Respondents Mean Std. Deviation Under graduate students 2.83 0.400 Post graduate students 2.79 0.272 Doctoral students 2.66 0.280 Undergraduate student perception of service quality is 2.83, postgraduate student perception of service quality is 2.79 and doctoral student perception of service quality is 2.66. This figures are relatively low (Table 7.) If all education levels are taken into consideration, one can observe that, there is a slight difference among different education levels. XIV. Testing the Hypotheses Independent samples t-test has been employed in order to determine whether perception of service quality differs in terms of genders. And obtained results from the test have been shown in table 3.1. Table 8. Hypothesis Tests of Genders Equal variances assumed Significance Significance (2-tailed) 0.867 0.915 H1 is not supported, because p<0.915. This means statistically, there is not a significant difference between genders according to customer perceptions of bus companies’ service quality (Table 8.). One way anova has been employed in order to determine whether perception of service quality differs in terms of ages. And obtained results from the test have been shown in table 9. T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN 540 Table 9. Hypothesis Tests of Ages Sum of Squares df Mean Square F Sig. Between Groups 0.722 4 0.181 1.196 0.312 Within Groups 59.627 395 0.151 Total 60.349 399 H2 is not supported, because p< 0.312. This means statistically, there is not a significant difference among ages according to customer perceptions of bus companies ’service quality (Table 9.). One way anova has been employed in order to determine whether perception of service quality differs in terms of education levels. And obtained results from the test have been shown in table 10. Table 10. Hypothesis Tests of Education Levels Sum of Squares df Mean Square F Sig. Between Groups 0.355 3 0.118 0.780 0.506 Within Groups 59.995 396 0.152 Total 60.349 399 As it is seen in table 3.3, H3 is not supported, because p< 0.506. This means, statistically, there is not a significant difference among education levels according to customer perceptions of bus companies’ service quality (Table 10.). XV. Conclusions and Suggestions This study has been applied to 400 students who are currently studying at Erzurum Atatürk University to ascertain their perceptions of bus companies’ service quality. And these conclusions have been extracted: When the customers are examined demographically, in the context of education level; under graduate students (89.5%) make up the largest part of respondents and post graduate students (7.8%) make up the second largest part of respondents and doctoral students (2.5%) make up the smallest part of respondents. And in the context of age; most of students (50.8%) are 21-23 years old, second largest part of respondents (36.7%) are age of 18-20. And in the Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 541 context of gender; most of respondents (57%) are female students and percentage of male students is 43%. One of this study’s aims is to determine whether customer perceptions of bus companies’ service quality is high or low. And over all mean of perception of service quality is 0.283. Relatively, this is a quite low figure. This means, customers do not think that, service quality of bus companies is enough. And they are not happy about the services quality of bus companies. The analyses have been conducted in order to determine whether customer perceptions of service quality differ in terms of demographic characteristics. And there haven’t been any differences statistically with regards to education level, age and gender. These suggestions can be made in the light of conclusions explained above: The basic conclusion of the study is customers don’t think level of service quality is enough. That is why, bus companies should regulate their services better to enhance service quality. In this context, bus companies should respond customers’ demands, try to understand them, be reliable and strengthen communication with customers. Service receivers have also a significant effect on companies to enhance service quality. That’s why, customers should be willing to direct companies to provide high quality services, be aware of their rights and willing to use their rights as customers, inform companies about their dissatisfaction and their complaints, be persistent in making sure their problems are being solved, inform firms in orally or behaviorally about a desire to gain high quality services, if necessary, incline to firms which provide higher quality. In today’s world, there is a fierce competition in almost every field and aspect of business life including transport sector. That is why bus companies has not only to compete with each other but also different kinds of transport modes. Consequently, it is very important for bus companies to listen to and better understand customer needs in order to survive and sustain in vicious business life. References Altunısık, R. Torlak, Özdemir. S, Ekonomik Kriz ve Degişen Alışveriş Alışkanlıkları Üzerine Bir Araştırma (8.Ulusal Pazarlama Kongresi Bildiriler Kitabı Kayseri: Erciyes Universitesi, 16-19 Ekim 2003) P. 327343. Caldwell. N, Rethinking the Measurement of Service Quality in Museums and Galleries, (International Journal of Nonprofit and Voluntary Sector Marketing, May 2002) p.72,161-171. 542 T. Şükrü YAPRAKLI, Abdullah TÜZEMEN Council of logistics management http://www.clm.l.org De Oña, R., Eboli, L., Mazzulla, G., 2014. Monitoring changes in transit service quality over time. Procedia – Soc. Behav. Sci. 111, 974–983. http://doi.org/10,1016/j. sbspro.2014.01.132. Graig Morton, Brain Caulfield ,Jillian Anble, Customer perceptions of quality of service in public transport: Evidence for bus transit in Scotland, Case Studies on Transport Policy,2015, P. 2-4 journal homepage: www.elsevier.com/locate/cstp Güzel, D. ,(2011),Tedarik Zinciri Bütünleşmesi, Yeşil Tedarik Zinciri Uygulamaları ve İşletme Performansı Arasında ki İlişki Üzerine Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi Güzel, D.,Kotan,G.,2013, Kütüphanelerde Hizmet Kalitesi Ölçümü, Atatürk Üniversitesi Merkezi Kütüphanesi’nde Bir Uygulama, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İİBF dergisi,2,11-24 James R. Stock & Douglas, Strategic Logistics Management (Fourth Edition M. Lambert Avenue of the Americas, New York, 2001) P. 3 Nadiri, H. and Tümer, M. Perakendecilik Alanında Hizmet Kalitesini Ölçmeye Yönelik Bir Saha Çalışması: Lemar Perakende Zinciri Mağazaları Kuzey Kıbrıs Örneği (12. Ulusal Pazarlama Kongresi 18-20 Ekim 2007 Sakarya). P. 299-320. Oliver, R.L. and Swan, J.E. Consumer Perceptions of Interpersonal Equity and Satisfaction in Transaction: A Field Survey Approach. (Journal of Marketing, July 1989). P. 53, 21-35. Pérez, M.S., Gázquez, J.C., Carrillo, A.G.M.M., Fernández, R.S., 2007. Effects of service quality dimensions on behavioural purchase intentions: a study in public-sector transport. Manag. Service Qual. 17 (2), 134–151. http://doi.org/10,1108/ 09604520710735164. Philip Kotler and Gary Armstrong, Principals of Marketing, 5TH Ed. (Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall, 1999). P. 14 Redman, L., Friman, M., Gärling, T., Hartig, T., 2013. Quality attributes of public transport that attract car users: a research review. Transp. Policy 25, 119– 127. doi:http://dx.doi.org/10,1016/j.tranpol.2012.11.005. Susnien. e, D., 2012. Quality approach to the sustainability of public transport. Transport Tan, Ahmet, and Fazilet Bektaş. "Otobüs Firmaları İyi Hizmet Pazarlayabiliyorlar mı?." Pazarlama Dünyası 16.3 (2002): 24-27. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 543 HAZAR BÖLGESİ VE RUSYA’NIN BÖLGEDEKİ ROLÜ Mustafa ERSUNGUR* A. Taha ARPA** Özet: Hazar havzası zengin hidrokarbon kaynaklarıyla öteden beri dünya devletlerinin ilgi odağı olmuştur. Hazar havzasına komşu milletlerden Rusya, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan belirli miktarlarda enerji rezervlerine sahiptir. Bu ülkeler sahip oldukları kaynakları hem kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanmakta hem de bu kaynakları enerji nakil hatları aracılığıyla pazarlamak için güçleri oranında çaba sarf etmektedirler. Rusya şu an bu yarışta diğer ülkelere nispeten bir adım önde gitmektedir. İran ve Azerbaycan bu yarışta Rusya yakın rakipler iken Türkmenistan ve Kazakistan da rakiplerini takip etmektedir. Bu çalışmada, Hazar ülkeleri arasındaki ilişkiler ve aradaki rekabet irdelenecektir. Anahtar Kelimeler: Enerji, Hazar, İran, Azerbaycan, Rusya HAZAR REGION AND THE ROLE OF RUSSIA IN THE REGION Abstract: With rich hydrocarbon resources of the Caspian basin has long been the focus of attention of the world public. Caspian basin to the neighboring nation of Russia, Iran, Azerbaijan, Kazakhstan and Turkmenistan has reserves of certain amounts of energy. These countries use the resources they have and their needs in both of these resources are making efforts to market the rate of power through power lines. Russia now is to go a step ahead relatively to other countries in this race. Iran and Azerbaijan in this race when competitors close to Russia, Turkmenistan and Kazakhstan also keep track of competitors. In this study, the relationship between the Caspian countries and the intervening competition will be examined. Key Words: Energy, Khazar, Iran, Azerbaıjan, Russian 1.GİRİŞ Hazar havzası gerek petrol gerekse doğalgaz açısından önemli bir alanı oluşturmaktadır. Geçmişten günümüze doğalgaz ve petrole olan bağımlılığın giderek artmasıyla bu iki kaynak son derece önemli hale gelmiştir. Başta sanayi ve ısınma olmak üzere birçok alanda kullanılan bu kaynaklar dünya siyasetinde söz sahibi olmak için de kullanılmış ve kullanılmaya da devam etmektedir. Hazar * Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Arş. Gör., İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü ** 544 Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA havzasında bulunan Rusya, İran, Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan buradaki kaynak sayesinde önemli bir zenginlik elde etmişlerdir. Rusya, Sovyetlerden kalma miras sayesinde Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan üzerinde önemli ölçüde hakimiyet sağlamış ve İran ile ise ciddi bir müttefiklik kurmuştur. Hazar’ın hamisi konumundaki iki ülke Çin ile de ikili ilişkiler geliştirerek Avrupa pazarına yeni bir alternatif daha kazandırmıştır. Doğalgaz ve petrolde dışa bağımlı olan Avrupa ve Amerika kıta ülkeleri bu bölgedeki enerji kaynaklarından güvenli ve uygun bir fiyat yolu ile faydalanmak istemektedirler. Nitekim yakın geçmişte yaşanan Gürcistan ve Ukrayna krizleri gibi sıkıntılar kaynak yoksunu ülkeleri farklı rotalar arama yoluna götürmüştür. Orta doğu bölgesi alternatif bir kaynak yolunu oluştururken bir başka taraftan da Amerika, Kanada gibi ülkelerdeki üretim ve inovasyon çalışmaları da hız kazanmıştır. Hazar havzasındaki kaynakların pazarlanması bölge ülkeleri açısından oldukça önemli bir meseledir. Komşu ülkeler Türkiye, Gürcistan ve Ukrayna gibi rotalar aracılığıyla pazarlanmakta olan kaynaklar, bu üç ülke ile yakın zamanda yaşanan sorunlar sebebiyle sekteye uğramıştır. Bu sebeplerden ötürü ülkeler sahip oldukları kaynağı pazarlamak adına yeni güzergâhlar arayışına girişmiştir. Hali hazırda gerçekleşmiş birçok projenin yanında tasarlanma aşamasında olan yeni projeler de mevcuttur. Bu çalışmada Hazar’ın enerji arenasındaki rolü üzerinde durulacak ve Hazar havzasındaki kaynaklara dair çeşitli verilere değinilecektir. Çalışma beş kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısım çalışmanın girişidir. İkinci kısımda hazar havzasındaki enerji potansiyeli, üçüncü kısımda hazar havasındaki ülkelerin kısa bir değerlendirmesi ve dördüncü kısımda hazar enerji havzasını kontrol etmeye yönelik mücadeleler tartışılmaktadır. Beşinci kısım ise değerlendirmeleri içeren sonuç kısmıdır. 2. HAZAR HAVZASINDAKİ ÇEŞİTLİ REZERV DEĞERLERİ 2.1. Petrol: Tablo 1’de yıllara göre petrol üretim değerleri yer almaktadır. Rusya’nın 2015 yılı verilerine bakıldığında 540,7 milyon ton’luk bir petrol üretim miktarına sahip olduğu gözlemlenmektedir. 2014 yılına göre üretimde %1,2’lik bir artış meydana gelmiştir. Bölgedeki ikinci büyük güç olan İran 2015 yılında 182,6 milyon ton değerinde bir üretim gerçekleştirmiştir. 2014 yılı ile kıyaslandığında üretimde % 4,5’lik bir artış yaşanmıştır. Azerbaycan 2015 yılında 41,7 milyon ton değerinde bir üretime sahip olurken 2014 yılına bakıldığında üretimde %1 oranında bir azalma yaşanmıştır. Kazakistan 2015 yılında 79,3 milyon ton’luk bir üretim bandını yakalamış ve 2014’e göre %1,9 oranında bir kayıp yaşamıştır. Son olarak Türkmenistan ise 2015 yılında 12,7 milyon ton’luk bir üretim yaparken 2014’e göre üretimi %5 artmıştır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 545 Tablo 1: Petrol Üretim Miktarları (Milyon Ton) Kaynak: http://www.bp.com/statisticalreview Ülkelere göre Petrol İthalat, İhracat ve üretim değerlerinin yer aldığı tablo 2’ye göre ABD, 2015 yılında 567,2 milyon ton değerinde petrol üretmiştir. Bunun yanında 366 milyon ton dolaylarında bir petrol ithalinde bulunmuştur. Bunun yanında ABD’nin ihraç ettiği petrol ise 24,5 milyon ton civarındadır. Rusya 2015 yılında 540,7 milyon ton kadar bir üretim gerçekleştirmiştir. Bunun yanında 254,7 milyon ton kadar ihraç yapmıştır. Rusya’nın ithalatı ise 2,9 milyon ton değerindedir. Tablo 2’ye göre Kanada ham petrol ihracı yönünden ABD’nin önündedir. Yanı sıra Çin 335,8 milyon ton değerinde bir ithalat yapmıştır. Bu sonuç Çin’in petrole olan bağımlılığını göstermektedir. Tablo 2: Ülkelere göre Petrol İthalat, İhracat ve Üretim Değerleri (Milyon Ton) 2014 2014 2015 2015 2015 Ülkeler İthalat İhracat İthalat İhracat Üretim ABD 365,7 17,8 366 24,5 567,2 Kanada 29 148,5 32,7 159,4 215,5 Rusya 1,5 241,2 2,9 254,7 540,7 309,2 0,6 335,8 2,8 214,6 Çin Kaynak: http://www.bp.com/statisticalreview 2.2. Doğalgaz: Tablo 3’te yıllara göre doğalgaz üretim değerleri verilmiştir. Buradan hareketle, Rusya 2015 yılında, 516 milyon ton değerinde bir doğalgaz üretimini gerçekleştirirken 2014 yılına göre üretiminde % 1,5’lik bir gerileme yaşamıştır. İran 2015 yılında 173,2 milyon tonluk bir üretim bandına sahip olmuş ve 2014 yılı ile karşılaştırıldığında %5,7’lik bir büyüme yaşamıştır. Azerbaycan Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA 546 2015 yılında 16,4 milyon ton doğalgaz üretirken 2014 yılına kıyasla üretim %3,4 büyümüştür. Kazakistan 2015 yılı itibariyle 11,1 milyon ton kadar bir doğalgaz üretirken 2014 yılına oranla %1,7’lik bir üretim artışı yaşamıştır. Son olarak Türkmenistan 2015’de 65,2 milyon ton civarında bir doğalgaz üretimine sahip olmuştur. 2014 yılı ile aradaki değişim pozitif yönde %4,5 kadardır. Tablo 3: Doğalgaz Üretimi (Milyon Ton) Kaynak: http://www.bp.com/statisticalreview Ülkeler göre Doğalgaz İthalat, İhracat ve üretimi tablo 4’te verilmiştir. ABD, 2015 yılında 705,3 milyon ton kadar bir üretim gerçekleştirirken, 49,7 milyon ton civarında bir ihracat gerçekleştirmiş ve 74,4 milyon ton civarında ise ithalat yapmıştır. Rusya, 2015 yılında 516 milyon ton değerinde doğalgaz üretmiştir. Rusya, 193 milyon metre küp ihracat yaparken 16,9 milyon metre küp de ithalat yapmıştır. Kanada 2015 yılında ürettiği 147,2 milyon tonluk doğalgazın yarısını ihraç etmiştir. Tablo 4: Ülkeler göre Doğalgaz İthalat, İhracat ve Üretimi 2014 2014 2015 2015 2015 İthalat İhracat İthalat İhracat Üretim ABD 74,6 42,4 74,4 49,7 705,3 Kanada 21,8 74,6 19,8 74,3 147,2 Rusya 24,2 187,7 16,9 193,0 516,0 Çin 31,3 - 33,6 - 124,2 Ülkeler Kaynak: http://www.bp.com/statisticalreview Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 547 3. HAZAR ÜLKELERİNİN ÖNEMİ 3.1. Rusya Rusya sahip olduğu büyük enerji mevcudiyeti ve özellikle de doğal gaz ihracatçısı olarak, ilk sırada AB ve Asya Pasifik Bölgesinin ileri teknolojiye sahip ülkeleri olmak üzere, küresel enerji piyasasında oldukça önemli bir stratejik güçtür. (Bayraç, 2009:13) Rusya, arz hususunda Avrupa için tekel konumundaki yerinin yanı sıra, Rus ve Hazar doğal gazını Avrupa’ya aktaran boru hattı ağlarının da sahibi ve kontrol edicisidir. Bundan ötürü gerek Hazar doğal gaz üreticileri gerekse Avrupalı tüketiciler, bu iki hat arasında tek bağ konumundaki Rusya’ya bağımlıdırlar. Rusya’nın işbirliği ekseninde mi yoksa hegemonik tarzda mı hareket edeceği hususundaki herhangi bir tereddüdü enerji oyununda Avrupa ülkeleri için alarm zillerinin çalmasına sebep teşkil etmektedir. (Çetin, 2010:17) Rusya bugün ekonomik olarak önemli oranda petrol ve doğal gaz ihracatından elde edilen gelirlere bağımlı bir ülke olmasına rağmen potansiyel enerji kaynaklarını yalnızca ekonomik bir değer olarak görmemektedir. Büyük ideale, küresel güç olma amacına ulaşma yolunda enerji kaynaklarını Rusya bugün etkili bir dış politika aracı olarak kullanma stratejisini de hayata geçirmeye başlamış bulunmaktadır. Bu sebeple de Rusya içinde bulunduğumuz küresel süreçte enerji bağlamındaki politikaları ve yaklaşımları çok tartışılan ve bu hususta gündem oluşturan önemli bir ülkedir. (Elma,2009 :10) Genel olarak ele alındığında Rusya’nın enerji politikasının esas gayesi enerji alanındaki süper güç konumunu korumaktır. Rusya’nın bu alanda yürüttüğü stratejiler, özellikle Avrupa doğalgaz pazarındaki monopol konumunu perçinlemeye, alternatif projelerin meydana gelmesini engellemeye dönüktür. (Kantörün, 2010:11) 3.2. İran İran, dünyada iç dinamikleriyle ön plana çıkmasının yanında jeostratejik önemiyle de göz önünde olmaktadır. Orta Asya, Hazar Havzası ve Ortadoğu üçgeninin tam ortasında yer alması da İran’ı önemli hale getirmektedir. İran’ın içinde bulunduğu bölge, enerji kaynakları bakımından, dünyanın kalbi konumundadır. (Akbaş ve Baş, 2013:1) İran, coğrafi konumunun avantajı ile, Irak'ın kuzeyini, Basra Körfezi’ni ve Hürmüz boğazını, enerji açısından zengin Körfez ülkelerini, Babülmendep Boğazı, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı aracılığı ile Akdeniz’e açılan enerji güzergâhını, Bakü-Tiflis-Ceyhan güzergâhını, Doğu Akdeniz’i, Karadeniz’i ve Kafkasya’yı denetleme olanaklarına sahiptir. (Harunoğulları, 2017:18) Avrasya jeopolitiğinde merkezi bir güç olarak ön plana çıkan İran, kadim uygarlığının, kuvvetli devlet geleneğinin, zengin kültürünün, geniş ve dağlık coğrafyasının haricinde, dış politikadaki köklü tarihi hafızasıyla da bilinir. Asya’nın güneybatısındaki ülkenin kuzeyinde Hazar Denizi, güneyinde Basra ve Umman Körfezi bulunmaktadır. Jeopolitik konumu önemlidir. Yüzölçümü 1 548 Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA milyon 648 bin kilometrekare, nüfusu 75 milyon olan İran; Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan gibi ülkelerle komşudur. Enerji zengini olmasının yanında, dinamik, hareketli, güçlü bir ticaret sermayesi bulunmaktadır. (Doster, 2012:2) 3.3. Kazakistan Sovyetler Birliği’nin dağılması ile bölgenin enerji potansiyeline ilişkin başlayan tartışmalarda, Azerbaycan’ın, “Kafkasya’nın Kuveyt’i”, Kazakistan’ın “İkinci Suudi Arabistan” olduğu öne sürülmüştür. Hazar Havzasını stratejik açıdan değerli kılan en belirgin özellik petrol ve doğalgaz kaynakları olup her iki ülkenin de kıyısında enerji rezervleri bulunmuştur. Bu eksende ülkeler ve şirketler arasında başlayan rekabet bazı yazarlarca II. Büyük Oyun veya Büyük Orta Doğu Projesi olarak isimlendirilmektedir. Yeni Büyük Oyun’un veya projesinin ödülü olarak da petrol ve doğalgaz kontratları, boru hatları, enerji güzergahları ve enerji konsorsiyumları görülmektedir. Eski Sovyet Cumhuriyetleri arasında Rusya Federasyonu’ndan sonra ikinci en büyük petrol üreticisi mevkisine sahip olan Kazakistan, bağımsızlığını elde ettikten kısa bir süre sonra potansiyel enerji kaynaklarıyla Amerikalı petrol şirketlerinin ilgisini üzerine çekmiştir. Artık günümüzde büyük petrol şirketleri Kazakistan’daki alanlara önemli yatırımlar yapmakta olup; mevcut petrol sahalarını geliştirmekte ve petrolün dünya pazarlarına iletilmesi için projeler hayata geçirmektedir. Öte yandan Kazakistan’da hem deniz hem kara sahasında petrol rezervleri bulunmaktadır. (Derman ve Ongarova, 2014: 3) 3.4. Türkmenistan Türkmenistan’ın 2000’li yılların ikinci yarısından başlayarak alternatif boru hatlarını artırma doğrultusunda izlediği enerji politikası, ülkenin enerji ihracatında Rusya’yı ikinci sıraya geriletmiştir. Enerji tüketimi hızlı bir şekilde artmakta olan Çin ise bölge ile yakından alakadar olmaya başlamış ve yaptığı yatırımların da etkisi ile Türkmenistan’ın enerji ihracatında ilk sıraya yükselmiştir. Konumları itibariyle Türkmen rezervlerini dünya pazarına iletebilecek İran ve Türkiye de bu noktada Türkmenistan için önem arz etmektedir. Enerji politikasını boru hatlarının çeşitlendirilmesi doğrultusunda temellendirmeye gayret eden Türkmenistan, Türkiye ve İran ile enerji çerçevesinde temaslarını yoğunlaştırmaktadır. (İsmayılov ve Budak, 2014: 2) 3.5. Azerbaycan Güney Gaz Koridorunun arz cephesinde kilit ülke konumunda olan Azerbaycan, barındırdığı enerji kaynakları ile Avrupa’nın enerji arz çeşitliliğini sağlayabilecek potansiyeldedir. Azerbaycan 90’ların ortalarından günümüze dek yaptığı ticaret sözleşmeleri ile günümüzde önemli bir arz kaynağı haline gelmiştir. Rusya’nın enerji politikalarını enerji arz güvenliğine tehdit olarak değerlendiren Avrupa Birliği için Azerbaycan, Yeni Enerji Düzeninde 21. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 549 Yüzyılın arz çeşitliliğini sağlayan mühim ülkelerden biri halini alacaktır. Azerbaycan, bölgede enerji kaynaklarına sahip Kazakistan ve Türkmenistan’ın aksine Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Rusya’dan bağımsız politikalar yürütmüştür. Ve bu politikası diğer iki ülkeye nazaran daha erkendir. (Taştan, 2013: 15-16) Petrolün yanı sıra doğalgaz kaynaklarını da ihraç eden Azerbaycan, alternatif hatlar arama düsturuna sadık kalarak, farklı ulaşım koridorlarının oluşturulması meselesinin önemle üstünde durmaktadır. Aynı zamanda transit devletlere olan bağımlılığın asgari seviyeye indirilmesi için belirli zamanlarda ihraç ağırlık merkezlerinin değişiminin ve bu değişimin esnekliğinin sağlanması için bir dizi önlemler almaktadır. ( İbrahimov, 2012:3-4) 4. HAZAR’A YÖNELİK MÜCADELELER Sermaye birikim sürecini direkt olarak etkileyen enerji kaynakları üzerindeki mücadele, çatışma ya da savaş çıkarma ihtimalini arttırmaktadır. (Hürsoy ve Orhon, 2015:5) Enerji kaynaklarına sahip olabilmek adına akıl almaz bir süratle yaşanan siyasi dönüşümler ve sıcak çatışmalar, enerji faktörünün dünya üzerinde ne kadar önemli bir role sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Zaten 21. yüzyılın enerji siyasetini ele aldığımızda, petrol ve doğal gaza yeni bir alternatif bulununcaya değin, bu iki enerji kaynağı hali hazırdaki stratejik önemini sürdüreceğe benzemektedir. (Yüce, 2013:2) Enerji kaynaklarının dağılımının belirli bölgelerde yoğunlaşmış olması, enerji kaynağının siyasi bir araç haline dönüşmesini sağlamıştır. Bu kaynaklara sahip devletler kaynak yoksunu devletlere karşı bu kaynakları üstünlük unsuru olarak kullanabilmektedirler. Enerji, büyük güçlerin nazarında hem ulusal güvenlik hem de ekonomik zenginliklerin maksimum seviyeye çıkarılması açısından belirleyici bir unsurdur. Bu enerji kaynağına yönelik güvenliğin sağlanması en önemli mesele olup çatışmaları ortaya çıkarabileceği gibi ortak çıkarlar bağlamında anlaşmalara sebep de olabilir. (Aydın, 2015:1) Enerji arzının çeşitliliğinin sağlanması enerji stratejilerinin merkez kısmını oluşturmaktadır. Enerji kaynaklarına sahip olan ve enerji üreten devletler, ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmek için alıcı çeşitliliği ararken, enerji ithalatçısı devletler ise kaynak çeşitliliği peşine düşmektedirler. Bu sayede devletler, enerji güvenliklerini sağlamaktadırlar. Herhangi bir ekonomik ve siyasi kriz zamanında, tüketiciler enerji yokluğuyla karşılaşmamakta; tek bir tüketiciye bağlı kalmayan üreticiler de enerjiden gelir elde etmeyi sürdürebilmektedir. Hazar’daki enerji politikaları, yani üretim ve dağıtım faaliyetleri, hem bölgenin zengin enerji kaynaklarına sahip devletler, hem bölgesel güçler, hem de küresel güçlerce, rekabet ve işbirlikleri çerçevesinde saptanmakadır. (Turan, 2010:4) Genel bir değerlendirme ile ele alınıldığında, Hazar Bölgesi’nin yeni bir Orta Doğu olmadığı lakin, yakın bir gelecekte rezervlerini tüketmesi beklenen ve stratejik açıdan Batı’nın kontrolündeki en önemli petrol sahası olan Kuzey 550 Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA Denizi’nin yerini almaya aday olduğu bilinmektedir. Mevcut durumda, Hazar Bölgesi’nin tespit edilen petrol ve gaz rezervleri, Kuzey Denizi’nin petrol rezervleri ve Kuzey Amerika’nın gaz rezervleri ile kıyaslanabilecek durumdadır. (Pala, 2001-2002: 3) 20. yüzyılın sonunda bağımsızlıklarına ulaşan Hazar çevresindeki Türk Cumhuriyetleri, Sovyet döneminin politikalarının ürünü olan ekonomik problemler, toprakları bünyesinde bulunan azınlıkların durumu, Rusya’ya bağımlı olmadan dünyaya açılabilme gibi problemlerin çözüm yollarını ararken, bölge dışındaki devletler artan ihtiyaçlarını karşılamak üzere Hazar Denizi enerji kaynaklarından en yüksek payı nasıl elde edebilme telaşına düştüler. ABD’nin başını çekmiş olduğu dünyanın enerji ihtiyacı gittikçe artan devletleri, bölgenin petrol ve doğalgaz kaynaklarını Basra Körfezi’ne alternatif bir kaynak olarak görmektedirler. (Gökçe, 2008:4) Hazar’ın güçlü ülkesi Rusya’nın enerji hususunda Avrasya’da söz sahibi olmasını, sadece kendi ülkesindeki zengin kaynaklarla ya da Putin’in kurnaz politikalarıyla izah etmek yeterli değildir. Rusya’da; Sovyet döneminden kalma, yeraltı ve petrol mühendisliği gibi kaynakların mevcudiyeti ve işlenmesine dönük eğitim ve araştırmalara ağırlık verilmektedir. Bunun yanında; Rusya, yalnızca arama ve üretimde değil, enerji sektörünün taşıma, rafinaj, dağıtım, pazarlama ve elektrik gibi alt sektörlerinde de dev entegre şirketlere ve uzman personele sahiptir. (Akgül, 2007:6) Rusya doğalgaz ve petrol üreticisi olarak enerji piyasalarında aktif bir rol oynamaktadır. Özellikle kontrolünde tuttuğu doğalgaz boru hatlarıyla Avrupa enerji pazarının doğalgaz arzının önemli bir kısmını karşılamaktadır. Avrupa Birliği, enerji arzı güvenliğini sağlamak, Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarını daha yüksek düzeyde kullanmaya yönelik bir politika yürütmektedir. ABD ise Rusya’nın bölgede enerji kartını kullanarak eski Sovyetler Birliği ülkeleri üzerindeki kontrolünü ilerletmeye çalışmaktadır. Türkiye ise bölgede etkin olan güçlerin politikalarına da dikkat ederek, kendi çıkarları doğrultusunda enerji politikalarını tayin etmekte, enerji üreticisi olmamasına karşın coğrafi konumunun avantajlarını kullanarak bölgesel enerji politikalarının içerisinde önemli bir rol oynamaktadır. (Kantörün, 2010:2) Avrupa devletlerinin artan gaz ihtiyacı ve bu doğrultuda Rusya dışında bir alternatif rota bulma çabaları karşısında, Azerbaycan’ın yeni enerji sahalarından elde ettiği gazı pazarlama ve Türkiye'nin uluslararası projeler üretme arzusu Nabucco projesi girişiminin temelini oluşturmuştur. Bu bakımdan boru hattının geçiş güzergâhını oluşturacak olan Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avusturya'dan enerji şirketlerinin katılımıyla ortak bir şirket meydana getirilmiş ve ardından da Almanya'dan RWE bu yapıya dahil olmuştur. Kısa sürede hem şirketler hem de ülkeler arasında birtakım anlaşmalar imzalanmıştır. İnşa edilecek boru hattının gaz tedarikinin ilk aşamada Azerbaycan, sonraki süreçte ise Türkmenistan, İran ve Mısır gibi ülkeler tarafından karşılanması planlanmıştır. İlk planlamalara göre 2013 yılında yapım Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 551 çalışmalarının başlaması ve 2017 yılında ilk gaz akışının gerçekleştirilmesi yönünde bir program yapılsa da bu proje hayata geçirilememiştir. Çeşitli sebepler ve rakip projelerden dolayı Nabucco'nun iptal edildiği yönünde üst düzey açıklamalar gelmiştir. Nabucco'nun gerçekleşemeyeceğinin farkına varılması üzerine Nabbuco-Batı projesi gündeme gelmiştir. Bu proje ile Azerbaycan'dan Türkiye'ye iletilecek gazın, Avrupa'ya taşınılması düşünülmektedir. (Çıtak, 2016:12) Rusya, Gürcistan’a karşı gerçekleştirmiş olduğu askeri operasyonla Batı’ya ve aynı anda bölge ülkelerine net bir mesaj vermiştir. Benzer şekilde Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesi aslında iletilen bu mesajın bir ölçüde daha güçlü bir şekilde tekrar edilmesidir. Bu mesaj kısaca bu bölgede Rusya’ya rağmen ve Rusya’nın çıkarlarına zıt herhangi bir hesap ortaya konamayacağıdır. Rusya Batı’ya sınırını anımsatmış ve daha fazla genişlemeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Belirtilen bu operasyonların ardından Gürcistan’ın ve Ukrayna’nın NATO’ya üyelik çalışmalarının sonraki bir tarihe ertelenmesi Rusya’nın mesajının Batı tarafından tam olarak algılanması şeklinde yorumlanabilir. Rusya gerçekleştirdiği bu iki operasyonla Karadeniz bölgesinin jeo-politik ve jeostratejik yapısını arzu ettiği ölçüde biçimlendirmiş ve bu bölgenin kendi mevcudu ve hedefleri açısından ne derece önemli ve vazgeçilmez olduğunu bütün Dünya’ya göstermiştir. (Ayhan, 2015:3) Hazar bölgesinin dünya enerji arenasındaki yeri son derece önemlidir. Hazar havzasına komşu, kıyıdaş ülkeler enerji kaynağından maksimum faydayı sağlamak için çeşitli atılımlar yapsa da Rusya’nın diğer kıyıdaş 4 ülkeye göre hamilik görevi devam etmektedir. Öte yandan Avrupa ülkeleri daha önce yaşanan kötü tecrübelerden (Gürcistan savaşı ve Ukrayna savaşı) sonra Azerbaycan çıkışlı ve Türkiye üzerinden geçecek olan Tanap (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) projesi ile alternatif bir rotaya kavuşmuş olacaktır. 5. GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Hazar havzası sahip olduğu rezervlerle dünya ülkelerinin ilgi odağı olmayı sürdürmektedir. Hazar havzasındaki rezervlere göz diken büyük devletler her zaman karşılarında Rusya’yı bulmuşlardır. Rusya, civarındaki ülkelere karşı sahip olduğu hamilik rolünü kaybetmek istememektedir. Ve Rusya, civar ülkeleri kendi politikalarına entegre etmiş ve bu entegresyonu sürdürmek için de politikalar geliştirmiştir. Öte yandan hazar havzasına bir şekilde ulaşmak isteyen büyük devletler Rusya’yı egale etmek için şu ana kadar birçok kart kullanmışlardır. Lakin gerek Ukrayna ve gerek Gürcistan kartı olsun her defasında bu oyundan mağlup ayrılmışlardır. Büyük ülkelerin Rusya’yı dize getirme rotalarından biri olarak düşündükleri bir kart da Türkiye kartıdır. Zira Türkiye sahip olduğu stratejik konum ile büyük devletlerin hep ilgi odağı olmuştur. Enerji ithalatçısı ülkeler hazar havzasındaki kaynakları temin etmek için belirli zamanlarda 552 Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA Türkiye rotasına yönelmişlerdir. Fakat Rusya burada da devreye girerek düşünülen projelerin sekteye uğramasında rol sahibi olmuştur. Hazar bölgesindeki ülkeler rezerv bakımından birbirlerinden farklıdır. Rezerv açısından yüksek oranlara sahip Rusya, yüksek rezerv değerinin verdiği avantaj ile politik arenada da başarılı olmuştur. Gerek Ukrayna gerek Gürcistan krizi olsun her iki kriz de Rusya’nın, enerjideki aktif rolüne verdiği önemi sergilemektedir. Günümüz şartları dikkate alındığında Rusya’nın, sahip olduğu enerji rezerv değerleri aracılığıyla, uzun bir zaman aralığında hamilik rolünü devam ettireceği anlaşılmaktadır. Türkmenistan ve Kazakistan daha henüz Rus etkisinden sıyrılacak projeleri adamakıllı ortaya koymamıştır. İran ve Azerbaycan ise faklı rotalar üzerinde çalışmıştır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 553 KAYNAKÇA Akbaş, Z. ve Baş, A. (2013), “İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies International Jounal Of History, 5(2), ss. 21-44. Akgül, F. (2007). “Rusya'nın Putin Dönemi Avrasya Enerji Politikalarının Türkiye-Rusya İlişkilerine Etkileri”. Güvenlik Stratejileri Dergisi (5), ss.129-157. Aydın, A. (2015), “Küresel Mücadele Politikaları: Orta Asya’da Rusya, ABD ve Çin”, Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 6(13), ss. 1-11. Ayhan, İ. S. (2015), “Soğuk Savaş Sonrası Rusya’nın Karadeniz Stratejisi”, Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 3(2), ss.1-21 Bayraç, H. N. (2009), “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğalgaz Kaynakları ...”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(1), ss. 115-142. Çetin, T. (2010), “Orta Asya ve Kafkaslar’da Enerjinin Politik Ekonomisi”, Enerji, Piyasa ve Düzenleme, 1(1), ss. 76-100. Çıtak, E. (2016) “Bölgesel Güvenlik Denkleminde Türkiye-Azerbaycan Enerji İlişkisinin Önemi”, Bölgesel Çalışmalar, 1(1), ss.117-139. Derman, S. ve Ongarova, Y. (2014), “Kazakistan’ın Enerji Politikası”, TURANSAM Uluslararası Bilimsel Hakemli Dergisi, 6(22), ss. 81-91. Doster, B. (2012), “Bir Bölgesel Güç Olarak İran’ın Ortadoğu Politikası”, Orta Doğu Analiz, 4(44), ss.44-51 Elma, F. (2009), “Sovyet Sonrası Rusya ve Orta Asya”, Journal of AzerbaijaniStudies, ss. 129-143. Gökçe, M. (2008), “Sovyet Sonrası Dönemde Hazar Çevresine Yaşanan Rekabet”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1(3), ss. 177209. Harunoğulları, M. (2017), “Enerji kaynaklarının jeopolitiği ve küresel güçlerin enerji politikaları”, International Journal of Social Sciences and Education Research, 3(1), 146-171. Hürsoy, S. Ve Orhon, H. (2012), “Modern Dünya Sisteminde Sermaye Birikimi ve İran’ın Enerji Politikaları”, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi, 3 (2), ss. 63-89. İbrahimov, R. (2012), “Azerbaycan Enerji Politikası: Alternatif Enerji Nakil Hatları Arayışı”, OAKA, 7(14), ss. 125-148. İsmayılov, E. ve Budak, T. (2014), “Bağımsızlık Sonrası Türkmenistan’ın Enerji Politikası”, Bilge Strateji, 6(11), ss. 29-49. Kantörün, U. (2010), “Bölgesel Enerji Politikaları ve Türkiye”, Bilge Strateji, 2(3), 2010, ss. 87-114. Pala, C. “Hazar Boru Hatları…”, Avrasya Dosyası Kazakistan-Kırgızistan Özel, 7(4), Kış 2001-2002, ss. 231-252. 554 Ş. Mustafa ERSUNGUR, A. Taha ARPA Taştan, V. (2013), “Güney Gaz Koridoru: Yeni Enerji Düzeninde Avrupa Enerji Güvenliği, Rusya, Türkiye ve Güney Kafkasya Üzerine Oyun Teorik Uygulama”, EY International Congress on Economics I "Europe and Global Economic Rebalancing, October 24-25, Ankara/Turkey Turan, A. P. (2010), “Hazar Havzası’nda Enerji Diplomasisi”, Bilge Strateji, 2(2), ss. 43-73. Yüce, Ç. K. (2013), “21. Yüzyıl Enerji Savaşlarında Türk Cumhuriyetleri’nin Yeri ve Önemi”, Turan Stratejik Araştırmalar Dergisi, 5(17), ss. 61-75. Elektronik Kaynaklar: http://www.bp.com/statisticalreview, e.t. 10.02.2016 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 555 DAĞITIM MERKEZİ YER SEÇİMİ PROBLEMİNE STOKASTİK BİR MODEL ÖNERİSİ: TRA BÖLGESİNDE BİR UYGULAMA Osman DEMİRDÖĞEN* Hamit ERDAL** Sinan KUL*** Özet: Dağıtım Merkezi (DM) yer seçimi problemi uzun yıllardır lojistik yöneticileri için önemli, stratejik bir karar problemi olmuştur. Bunda özellikle günümüz modern lojistik, enerji ve telekomünikasyon sistemlerinde topla-dağıt ağ yapılarının kullanılmasının önemli rolü vardır. Topla-dağıt ağ yapısında, merkezi konumda olan ve dağıtım merkezi olarak adlandırılan bu tesis, diğer yardımcı işlevlerin yanında temel olarak toplama ve dağıtma işlevini yerine getirir. Topladağıt ağ yapılarında bütün başlangıç-varış noktaları arasındaki akışlar doğrudan sevkiyat yerine, ölçek ekonomilerinden yararlanmak için DM'lerde toplanır ve yine DM'ler üzerinden varış noktalarına gönderilir. Bu sayede, daha az sevkiyat oranı ve daha düşük maliyetler ile daha fazla noktaya sevkiyat sağlamak mümkün olur. Bu çalışmada, TRA bölgesinde bulunan illerin arz kaynaklarına uzaklığı nedeniyle lojistik maliyetlerinin azaltılması ve bölgesel kalkınma bakımından en fazla faydanın sağlanabilmesi için uygun bir DM kuruluş yeri araştırılmıştır. Bu kapsamda uzmanlarla yapılan görüşmeler neticesinde DM yer seçimi problemi için beş kriter belirlenmiştir. Uzmanların değerlendirmeleri esnasında tercihlerini net olarak ifade etmekte zorlanmaları, kriter ağırlıklarının ve alternatif illerin kesin kriter değerlerine ulaşılamaması nedeniyle bu çalışmada Stokastik Çok Kriterli Kabul Edilebilirlik Analizi-TRI (SMAA-TRI) yöntemi kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Dağıtım Merkezi, Tesis Yer Seçimi Problemi, Çok Kriterli Karar Verme, SMAA-TRI. A STOCHASTIC MODEL PROPOSAL FOR DISTRIBUTION CENTER LOCATION PROBLEM: A CASE STUDY IN TRA DISTRICT Abstract: Distribution Center (DC) location problem has been an important strategic decision problem for logistics managers for many years. Especially, the use of collection and distribution network structure has a vital role in today's modern logistics, energy and telecommunication systems. In a collection and distribution network structure, a facility, named DC, is located centrally serves mainly as a collection and distribution point, among other auxiliary functions. In collection and distribution network structures, flows among all origin-destination pairs are not conducted by direct connection lines, but instead by means of Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Doktora Öğrencisi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü *** Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü * ** 556 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL collecting DCs and are sent to the destinations again via DCs for the purpose of taking advantages of the economies of scale. In this way, provide less transportation rates to more points is possible with lower costs. In this study, a suitable DC location has been investigated for the reduction of logistics costs due to the farness to supply sources of TRA provinces and in order to provide the maximum benefit in terms of regional development. In this context, five criteria are identified for DC location problem as a result of interviews with experts. In this study, it is utilized Stochastic Multicriteria Acceptability Analysis (SMAA-TRI) because of the fact that the experts had difficulties to express their exact preferences during the evaluations and fail to get the criteria weights and exact criteria values of alternative provinces. Keywords: Distribution Center, Facility Location Problem, Multi Criteria Decision Making, SMAA-TRI. I. Giriş Dağıtım ağı tasarımında alınan kararların genellikle stratejik seviyede ve uzun dönemli etkileri olması nedeniyle kritik özelliğe sahiptir. Dağıtım ağı tasarımında, tesislerin hangi lokasyonlara yerleştirilmesi gerektiği, ürün ve hizmetlerin müşterilerle nasıl buluşturulacağı, hangi ürünün nerede ve ne miktarda üretileceği, müşterilerin hangi tesisten ürün ya da hizmet alacağı, depolama tesislerinde ne miktarda stok bulundurulacağı gibi birçok soruya cevap aranır. Bir dağıtım ağının işlevini tam olarak yerine getirebilmesi ve beklenen performansın elde edilebilmesinin en önemli unsurlardan birisi de tesislerin en uygun lokasyonlara yerleşimidir. Tesis yeri seçimi genel anlamda bir tesisin kurulacağı ya da yerleştirileceği bölgenin veya arazi parçasının seçilmesidir. Yer seçimi kararları uzun vadeli özellik taşıması nedeniyle stratejik öneme haiz yatırım kararlarıdır. Bu kararların, uzun dönemli ve stratejik etkileri olacağından değiştirilmeleri güç ve maliyetlidir. Çünkü en başta kurulacak tesislerin ilk yatırım maliyetleri çok yüksektir ve tesislerin uzun süre kurulduğu lokasyonda hizmet vermesi beklenmektedir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; talep miktarına, ulaştırma imkânlarına, büyüme/genişleme olanaklarına, afet ve iklim durumuna ve değişen koşullara bağlı olarak tesis yerinin değiştirilmesi söz konusu olmamalıdır (Ağdaş, 2014: 1). Tesis yeri seçimi kararı; kâr maksimizasyonu, toplam maliyetlerinin düşürülmesi, personel, ekipman, makine ve zaman tasarrufunun sağlanması, teslim süresinin kısaltılması, müşteri ihtiyaçlarına hızlı yanıt verilmesi, müşteri sayısının ve memnuniyetinin artırılarak sürekli kılınması gibi pek çok amacı içinde bulunduran stratejik kararlardan birisidir (Farahani vd., 2010: 1690). Kurulacak tesisin yapı ve özelliğine, üretilecek ürüne veya sunulacak hizmete göre tesis yer seçimi kararına etki eden pek çok faktör bulunmaktadır. Bunun yanında kamu veya özel sektör kuruluşu olmasına göre bile tesis kuruluş amacı farklılık gösterebilmektedir. Bu faktörler; hem kamu hem de özel Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 557 sektörün amaçlarına bağlı olarak farklılık ya da değişiklik göstermekle birlikte, yüksek maliyetli ve uzun vadeli olması sebebiyle ortak özellikler de gösterebilmektedir. Günümüz teknolojik gelişmeleriyle birlikte yaşam standartlarının hızla yükselmesi, yerleşim alanların genişlemesi ve değerlenmesi, artan ulaşım ağ ve modları, zamansal sınırlılıklar, talep noktalarına yakınlık, tesis kurulumlarında sosyal ve çevresel etkenler gibi pek çok boyutun artarak önem kazanması en iyi tesis yerini seçmeyi oldukça zor ve karmaşık bir problem haline getirmektedir (Bastı, 2012: 242). En genel ifadesiyle tesis yer seçim problemleri n adet tesisin m adet lokasyona (n<m) taşıma maliyetlerini minimize edilecek şekilde yerleştirilmesi ile ilgilenir (Tavakkoli-Moghaddain ve Shayan, 1998: 527). DM yer seçimi problemi, yer seçimi teorisi için önemli araştırma alanlarından birisi olup genel olarak; DM'lerin seçilmesi ve DM olmayan noktaların DM'lere atanmasını içeren bir yerleştirme-atama problemidir (Mayer ve Wagner, 2002: 716). Bu problemin önemi özellikle günümüz modern lojistik, enerji ve telekomünikasyon sistemlerinde topla-dağıt ağ yapılarının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. DM yer seçim problemlerinin pek çok sektörde başarıyla uygulandığı görülmektedir. Özellikle kara ve havayolu taşımacılığı, posta ve kargo dağıtım hizmetleri, acil hizmetler sektörü, enerji ve telekomünikasyon alanlarında etkin olarak kullanılmaktadır (Özger, 2008: 5). DM'ler çoktan-çoğa dağıtım sistemlerinde toplama, sınıflandırma ve aktarma noktası olarak hizmet veren özel tesislerdir. Topla-dağıt ağ yapılarında bütün başlangıç-varış noktaları arasındaki akışlar doğrudan sevkiyat yerine, ölçek ekonomilerinden yararlanmak için DM'lerde toplanır ve yine DM'ler üzerinden varış noktalarına gönderilir. Bu sayede, daha az sevkiyat oranı ve daha düşük maliyetler ile daha fazla noktaya sevkiyat sağlamak mümkün olur. Aynı kaynak noktasından çıkarak farklı noktalara dağıtımı yapılacak akışlar ile farklı kaynak noktalarından çıkarak aynı noktaya dağıtımı yapılacak akışlar DM'lerde yük birleştirmesine tabi tutulur. Bu yük birleştirmeleri doğrudan DM-DM arası olabileceği gibi, kaynak noktasından DM’ye, DM’den de varış noktasına şeklinde de olabilir (Alumur ve Kara, 2008: 1). Şekil 1’de, 15 noktalı ve bu 15 noktadan 3'ünün DM olarak hizmet sunduğu örnek bir ağ yapısı sunulmuştur. Geçtiğimiz yıllarda yalnızca maliyet veya kâr analizleri yapılarak matematiksel işlemlerle gerçekleştirilen tesis yerleşimi için günümüzde sayılamayan ve ölçülemeyen kriterlerin artması ile birlikte en iyi çözümü bulmak ya da bu çözüme en yakın çözüm önerilerini sunmak amacıyla sezgisel modeller ve yine diğer bir yaklaşım olarak da çok kriterli karar verme (ÇKKV) yöntemleri kullanılmıştır. ÇKKV yöntemleri uzman görüşüne dayanan ve problem etki eden kriterlerden dolayı karar vermenin zor olduğu karmaşık durumlarda kriterlerin karşılaştırılması ile alternatifler arasından en uygun çözüm alternatifinin bulunmasına odaklanan tekniklerdir. 558 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL Şekil 1: Örnek bir DM ağ yapısının şematik gösterimi (Aygün, 2014: 2). Literatürde önceki çalışmalara da bakıldığında tesis yeri seçimi problemlerinin çözümünde yaygın olarak matematiksel programlama yaklaşımının kullanıldığı, bunun yanında hem niteliksel hem de niceliksel kriterlere sahip yerleşim problemleri içinse ÇKKV yöntemlerinden istifade edildiği görülecektir. Bu tür problemlerle uğraşılırken, problemlerde çok sayıda birbiri ile çatışan faktör ve kriterlerle beraber, sayısal olarak ifade edilemeyen (soyut) pek çok kısıt bulunması problemin zorluğunun temel sebebini oluşturmaktadır. Bu nedenle tesis yer seçimi, pek çok nitel ve nicel kriterin dikkatli analiz edilerek alınması gereken bir karardır. Ayrıca seçilecek lokasyonla ilgili alınacak kararlarda, karar vericilerin objektif değerlendirmeler yapması, kriter ve alternatiflerin belirlenmesinde uzman personel ve gruplardan destek alınması, kararların mümkün olduğunca uzun bir dönem göz önünde bulundurularak ve gelecekte meydana gelebilecek değişiklikler de dikkate alınarak verilmesi tesis yerinin en uygun yer olarak seçilmesine imkân sağlayacaktır (Ağdaş, 2014: 2). Tesis yer seçimi konusunda ÇKKV yöntemlerinin kullanıldığı çok sayıda çalışma bulunmasına rağmen DM yer seçimi problemi için sınırlı sayıda çalışmaya rastlanmıştır. Badri (1999), uluslararası bir petrokimya firmasının Orta Doğu'daki dört aday ülke arasından birine açacağı DM yer seçimi problemi için Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ve Hedef Programlama yöntemlerini beraber kullanmıştır. Yazar çalışmasında, alternatif ülkelerin önceliklendirilmesinde AHP yöntemini kullanmış, daha sonra elde edilen öncelik değerleri ile Hedef Programlama modeline girdi sağlamıştır. Chen (2001), DM yer seçimi problemi için bir bulanık çok kriterli grup karar verme yaklaşımı önermiş ve önerdiği modeli örnek bir gerçek hayat problemine uygulamıştır. Yazar alternatifler arasından en uygun lokasyonun seçilebilmesi için beş karar kriteri kullanmıştır. Bunlardan maliyet kriterini kesin değeri ile, diğer kriterleri ise üçgensel bulanık ifadelerle kullanmıştır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 559 Chan ve Chung (2004), dört üretim tesisi, dört DM ve on müşteriden oluşan bir dağıtım ağında DM'lerinin yerleştirilmesi ve müşterilerin bu DM'lerine atanması için Genetik Algoritma ve AHP yönteminin bütünleşik olarak kullanıldığı bir model önermiştir. Kuo (2007), DM yer seçimi problemi için karşılaştırmalı bir analiz ortaya koymuştur. Yazarlar çalışmalarında kriter ağırlıklarının hesaplanması için bulanık AHP, alternatiflerin karşılaştırılması için ise; bulanık SAW, bulanık Technique for Order Preference by Similarity to Ideal Solution (TOPSIS), etkili bulanık model (efficient fuzzy model) ve yazarlar tarafından önerilen bir modeli kullanmıştır. Menou vd. (2010), Fas'ta havayolu kargo DM seçimi problemi için beş kriter ve altı alternatifin kullanıldığı bir SMAA-O modeli önermiştir. Çalışmanın sonucunda diğer alternatiflere üstünlüğü vurgulanan iki aday lokasyondan birinin DM olarak kullanılması için Fas ulusal havayolu yetkililerince çalışma başlatıldığı vurgulanmıştır. Kuo (2011), uluslararası bir DM yer seçimi problemi için hibrit bir model önermiştir. Önerilen modelde, kriterlerin hiyerarşik yapısını belirlemek için bulanık DEMATEL, kriter ağırlıklarını hesaplamak için AHP ve Analitik Ağ Prosesi (ANP) ve son olarak alternatiflerin sıralanması için ise yeni bir bulanık ÇKKV yöntemini kullanmıştır. Awasthi vd. (2011), bir lojistik firmasının kentsel DM yer seçimi problemi için bulanık TOPSIS yöntemini kullanmıştır. Çalışmada, üç karar verici ve sekiz kriter açısından önceden belirlenen üç alternatif kuruluş yeri değerlendirilmiştir. Erdal (2014), mühimmat dağıtım ağı tasarımı problemi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), AHP-TOPSIS ve Karışık Tamsayılı Matematiksel Programlama yöntemlerinin kullanıldığı bir metodoloji önermiştir. Önerilen metodoloji ile ana DM'lerinin lokasyonları ve sayıları, tali DM kullanılıp kullanılmayacağı, kullanılacaksa hangilerinin kullanılacağı ve birliklere hangi DM'lerden hizmet sunulacağı belirlenmiştir. Güzel ve Erdal (2015), kolluk kuvvetlerinin toplumsal olaylara müdahale malzemeleri DM yer seçimi problemi için bulanık TOPSIS ve bulanık VIKOR yöntemlerinin kullanıldığı karşılaştırmalı bir analiz yapmıştır. ÇKKV problemlerinde, elde edilen kararın niteliği, büyük ölçüde karar vericilerden/uzmanlardan sağlanan kriter ağırlıkları ve alternatiflerin kriterlere göre aldıkları değerlerin doğru bir şekilde belirlenmesine bağlıdır. Gerçek hayat problemlerinde, bu değerlerin tümüne doğru şekilde ulaşmak çoğu zaman mümkün değildir. Özellikle politik ve kamusal problemlerde, karar vericilerin birden çok olduğu, verilerin büyük ölçüde değişkenlik gösterdiği durumlarda, söz konusu değerlerin doğru bir şekilde ve net olarak belirlenmesi daha da zor olacaktır. Bu tür problemlerde olasılıklı, belirsiz ve kesin olmayan değerlere sahip çeşitli kriterler mevcuttur. 560 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL Stokastik Çok Kriterli Kabul Edilebilirlik Analizi (SMAA) yöntemi, alternatiflerin kriter değerlerinin ve kriter ağırlıklarının kesin olarak karar vericilerden temin edilemediği, olasılıklı, eksik veya belirsiz olduğu kesikli ÇKKV problemlerinin çözümü için geliştirilmiştir (Wenning vd., 2007: 29). Diğer ÇKKV yöntemlerinde kullanılan kesin kriter ve ağırlık değerlerinin yerine, SMAA yöntemleri, problemin çözümünde kullanılan değerlerin, aralık değer ve dağılım olarak ele alınmasına müsaade etmektedir. Bu çalışmada, TRA bölgesinde bulunan illerin arz kaynaklarına uzaklığı nedeniyle lojistik maliyetlerinin azaltılması ve bölgesel kalkınma bakımından en fazla faydanın sağlanabilmesi için uygun bir DM kuruluş yeri araştırılmıştır. Bu kapsamda uzmanlarla yapılan görüşmeler neticesinde DM yer seçimi problemi için beş kriter belirlenmiştir. Uzmanların değerlendirmeleri esnasında tercihlerini net olarak ifade etmekte zorlanmaları, kriter ağırlıklarının ve alternatif illerin kesin kriter değerlerine ulaşılamaması, problemin siyasi ve kamusal bir karar olması nedeniyle bu çalışmada SMAA-TRI yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde kullanılan yöntem tanıtılmış, üçüncü bölümde TRA bölgesinde bulunan iller için uygun bir DM kuruluş yeri araştırılmış, son olarak ileride yapılacak çalışmalara önerileri de içeren sonuç bölümüyle çalışma tamamlanmıştır. II. Stokastik Çok Kriterli Kabul Edilebilirlik Analizi (SMAA) SMAA yöntemi kriter ağırlık bilgisinin net elde edilemediği durumlarda kesikli grup karar verme problemlerinin çözümü için geliştirilmiştir. SMAA yönteminin temel varsayımı, karar vericilere/uzmanlara, problemleri karakterize edebilen değerler sağlayabilmek için ağırlık uzayının belirlenmesinde Monte Carlo simülasyonunu kullanılmasıdır (Tervonen vd., 2007: 222). SMAA yönteminin gerçek hayat problemlerine uygun olmasının nedenlerini Tervonen ve Lahdelma (2007: 501) şöyle açıklamıştır: (a) SMAA yönteminin kullandığı ters ağırlık uzayı yaklaşımı, karar vericilerden alternatiflerin kriter değerlerinin sağlanamadığı problemler için uygun bir yaklaşımdır. Bu durumlarda, alternatiflerin kriter değerleri bir aralık veya üzerinde uzlaşılan bir istatistiksel dağılımla ifade edilebilir; (b) SMAA yöntemi, eksik veya belirsiz kriter ağırlıklarının yer aldığı problemlerin çözümü için uygundur; (c) SMAA hesaplamaları, sayısal yöntemlerle etkin olarak gerçekleştirilebilir. Ortaya atıldığı ilk günden bu güne ÇKKV problemlerinde seçme, sınıflandırma ve sıralama işlemleri için farklı SMAA metotları geliştirilmiştir. Seçme ve sıralama işlemleri için SMAA-2 (Lahdelma ve Salminen, 2001), SMAA-3 (Hokkanen vd., 1998), SMAA-O (Lahdelma vd., 2003), Ref-SMAA (Lahdelma vd., 2005) metotları kullanılırken sınıflandırma işleminde SMAATRI (Tervonen vd., 2007) metodu kullanılmaktadır. A. SMAA-TRI Yöntemi Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 561 SMAA-TRI yöntemi, ELECTRE-TRI metodunun kriter değerleri ve kriter ağırlık değerlerinde belirsizliğe izin verecek şekilde geliştirilmesi ile ortaya çıkmıştır (Karabay vd., 2014: 363). SMAA-TRI yönteminde şu parametreler girdi olarak kullanılmaktadır: (a) Lamda kesme seviyesi, fL (λ) yoğunluk fonksiyonuna sahip λ stokastik değişkeni ile [0.5, 1] aralığında tanımlanmaktadır. Lamda kesme seviyesi bulanık sıralama ilişkisini kesin sıralama ilişkisine dönüştürmek için kullanılır ve kriterlerin minimum ağırlıklı toplamını temsil eder; (b) Alternatiflerin kriter değerleri ve kriter ağırlıkları eksik, bir aralık olarak ya da bir dağılım fonksiyonuna uygun olarak modele girilebilir. (c) Ağırlıklar, fW (w) birleşik yoğunluk fonksiyonu ile bir ağırlık dağılımı şeklinde ifade edilir. 𝑛 𝑛 𝑊 = {𝑤𝜖𝑅 : 𝑤 ≥ 0 𝑣𝑒 ∑ 𝑤𝑗 = 1} (1) 𝑗=1 (ç) ELECTRE TRI’ ye ait veri ve diğer parametreler T = { M, B, q, p, v} kümesi ile gösterilir. Burada M alternatiflerin kriterlerden aldığı değerleri gösteren kriter değerlendirme matrisini, B ise kategorilerin sınırlarını ifade eden profil kümesidir. q, p, v ise üç farklı eşik değeri ifade eder. q farksızlık (indifference) eşik değeridir ve bu bir kriterin içerisindeki önemsiz olduğu değerlendirilen farkı ifade eder. p öncelik (preference) eşik değeridir ve karar vericilerin/uzmanların tercihlerini değiştirecek en küçük farkı tanımlar. q farksızlık eşik değeri, p öncelik eşik değerinden küçüktür ve bu iki eşik değeri arasındaki fark tereddüdü ya da belirsizliği ifade eder. v ise veto eşik değeridir ve sıralama ilişkisini tamamen etkisiz bırakan en küçük farktır (Tervonen vd., 2009: 759). SMAA-TRI bütün alternatif ve kategoriler için kabul edilebilirlik indisi (πhi ) üretmektedir. Kategori kabul edilebilirlik indisi alternatiflerinin (ai ), kategorilere (Ch ) atanmasına ilişkin olası parametre değerinin payını göstermektedir ve en uygun yüzde bilgisini ifade etmektedir. SMAA-TRI yönteminde kullanılan denklemler sırasıyla şu şekildedir (Tervonen vd., 2007: 222-223; Karabayvd., 2014: 364): Hangi 𝑎𝑖 alternatifinin, ℎ kategori indisine atanacağını değerlendiren kategorileştirme fonksiyonu şöyle tanımlanır. h = K(i, λ, w, T) Kategori üyelik fonksiyonu ise şu şekilde tanımlanır. (2) Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL 562 𝑚𝑖ℎ (𝜆, 𝑤, 𝑇) = { 1, 𝑒ğ𝑒𝑟 𝐾(𝑖, 𝜆, 𝑤, 𝑇) = ℎ, 0, 𝑑𝑖ğ𝑒𝑟 𝑑𝑢𝑟𝑢𝑚𝑙𝑎𝑟𝑑𝑎 (3) Kategori kabul edilebilirlik indisi ise kategorilere yapılan atamaların dengesini ölçer ve kategori içindeki üyeliğin bir bulanık ifadesi ya da olasılığı şeklinde tanımlanabilir. Kategori kabul edilebilirlik indisi çoklu integraller yardımıyla aşağıdaki şekilde hesaplanır. 1 𝜋𝑖ℎ = ∫ 𝑓𝐿 (𝜆) ∫ 𝑓𝑊 (𝑤)𝑚𝑖ℎ (𝜆, 𝑤, 𝑇)𝑑𝑤𝑑𝜆 0 (4) 𝑤𝜖𝑊 Kategori kabul edilebilirlik indislerinin aldığı değerler [0,1] aralığındadır. Sıfır değeri ilgili alternatifin o kategoriye atanma olasılığının bulunmadığını, bir değeri ise alternatifin kesin olarak o kategoriye ait olduğunu ifade eder. Her bir alternatifin kategoriler içindeki kabul edilebilirlik indisleri toplamı 1’dir (Tervonen vd., 2007: 223). Tervonen (2012: 10) tarafından şematik olarak sunulan SMAA-TRI karar süreci adımları Şekil 2’de gösterilmiştir. Şekil 2: SMAA-TRI karar süreci adımları Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 563 SMAA metodunda hesaplamaların elle yapılması, özellikle büyük boyutlu problemlerde kolay değildir. Bu nedenle problemlerin çözümlerinde JAVA tabanlı açık kaynak yazılımı JSMAA kullanılmaktadır (Tervonen, 2012). III. TRA Bölgesinde Bulunan İller İçin DM Yer Seçimi Bu çalışmada, TRA bölgesinde bulunan illerin (TRA11-Erzurum, TRA12-Erzincan, TRA13-Bayburt, TRA21-Ağrı, TRA22-Kars, TRA23-Iğdır, TRA24-Ardahan) arz kaynaklarına uzaklığı nedeniyle lojistik maliyetlerinin azaltılması ve bölgesel kalkınma bakımından en fazla faydanın sağlanabilmesi için uygun bir DM kuruluş yeri araştırılmıştır. Tablo 1'de TRA bölgesinde bulunan illerin yük hareketliliğinin ton-km değerleri görülmektedir. Tablo 1: TRA bölgesinde bulunan illerin yük hareketliliğinin ton-km değerleri (Bayraktutan ve Özbilgin, 2013: 711). Yük Trafiği Türkiye geneli İller Oran (%) (bin ton-km) sıralaması 2.128 1,09 30 Erzurum 1.453 0,75 43 Erzincan 1.289 0,66 53 Ağrı 612 0,31 67 Kars 479 0,25 71 Iğdır 232 0,12 77 Bayburt 191 0,10 79 Ardahan Buna göre, ülkedeki toplam yük trafiğinin %9,6’sı İstanbul’da, %5,43’ü Ankara’da, %4,21’i Kocaeli’de gerçekleşmesine rağmen TRA bölgesinde bulunan illerinde bu oranın çok düşük seviyelerde kaldığı görülmektedir. Bayraktutan ve Özbilgin (2013: 710)'e göre bunun nedeni şunlardır; (a) lojistik faaliyetlerin küçük hacimlerde yapılması, birim maliyetleri arttırmakta ve verimsizliğe neden olmaktadır, (b) yük taşımacılığında farklı sistemler arasında bütünleşme sağlanamamıştır, (c) mevcut taşıma sistemlerinin hizmet kaliteleri ve kapasiteleri de yeterli değildir. Bu nedenle lojistik faaliyetlerin daha organize ve profesyonel bir şekilde ele alınabilmesi için TRA bölgesinde bir DM kurulmasının gerekliliği ortadadır. Bu kapsamda lojistik sektöründe faaliyet gösteren işletme yöneticisi üç uzman ve dört akademisyen ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler neticesinde DM kurulması için alternatifler yukarıda sıralanan illerin merkezleri (𝑎1 , … , 𝑎7 ) olarak kabul edilmiştir. Yine aynı görüşmelerde literatürde DM yer seçimi problemi için daha önce belirlenen kriterler uzmanlara açıklanmış ve bu kriterlerden beşinin (𝑘1 , 𝑘2 , 𝑘3 , 𝑘4 , 𝑘5 ) problemimiz için kullanılması uygun değerlendirilmiştir. Böylece alternatif iller beş kritere göre değerlendirilecek ve iki farklı destek kategorisine, (𝑑1 , 𝑑2 ) ayrılacaklardır. Lamda kesme seviyesi ise 564 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL [0,65-0,80] aralığında normal dağılım gösteren stokastik bir değişken olarak kabul edilmiştir. DM kurulumuna etki ettiği değerlendirilen kriterler ve açıklamaları şu şekilde tespit edilmiştir; K1 (Coğrafi Konum): Bu kriter; pazara, müşteriye, tedarikçiye, arz kaynaklarına yakınlık kapsamında ele alınmıştır. Uzmanlar tarafından sıralanan bu noktalara mümkün olduğu kadar yakın coğrafi konumda bulunmanın öneminin altı çizilmiştir. Bu kapsamda yapılan değerlendirmeler neticesinde veri girişi için varış noktaları olarak her bir alternatif ilden TRA bölgesindeki diğer il merkezlerine olan mesafeler ve arz kaynakları olarak da TRA bölgesine yapılan sevkiyatlar için merkez kaynak noktaları olan Adana, Ankara, Diyarbakır, Gaziantep, Kayseri, Konya, Samsun, Trabzon, İstanbul, İzmir, Bursa ve Van illerine olan mesafelerin toplamının alternatif ilin coğrafi konumunu vermesi kararlaştırılmıştır. K2 (Doğal ve Çevresel Riskler): Bu kriter; afet, trafik, terör, ses ve gürültü kirliliği, iklim, atık toplama, hava ve su kirliliği kapsamında ele alınmış ve 1-5 ölçeğine göre değerlendirilmiştir. Uzmanlar tarafında değerlendirilen risk çeşitliliğinin fazlalığı nedeniyle 1-5 ölçeğinin interval aralıkla kullanılmasına karar verilmiştir (1-Tamamiyle Riskli, 2-Riskli, 3-Orta Derecede Riskli, 4Risksiz, 5-Tamamiyle Risksiz). K3 (Maliyet): Bu kriter; arazi, kira, ulaşım, kurulum, yatırım, operasyonel, bakım maliyetleri, iş gücü imkânı, iş fırsatları, iş ikliminin neden olduğu maliyetler göz önüne alınarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda uzmanlar tarafından birim metrekare bazında il merkezinde elde edilebilecek minimum ve maksimum değerlere göre hesaplanmıştır. K4 (Ulaştırma Altyapısı): Bu kriter kapsamında her bir alternatifin ile ulaşım imkanları, mevcut karayolu ağı, demiryolu ağı mevcudiyeti ve demiryolu istasyon şefliği bulunup bulunmaması, benzer şekilde havalimanı mevcudiyeti, park ve dinlenme alanları, konaklama tesisleri değerlendirmeye alınmış olup, alternatif iller uzman görüşleri doğrultusunda 1-5 ölçeğine göre değerlendirilmiştir.(1-Tamamiyle yetersiz, 2-Yetersiz, 3-Orta, 4-Yeterli, 5Tamamiyle Yeterli) K5 (Dış Kaynak Kullanım Olanakları): DM'nin işlevini yerine getirirken hizmet desteği alabileceği firma sayısına göre değerlendirme yapılmıştır. Değerlendirmede alternatif illerin Esnaf, İşyeri, Nüfus ve Oda Bilgileri (http://www.tesk.org.tr/tr/calisma/sicil/4.pdf) kullanılarak işyeri sayılarının normalizasyonu sonucu elde edilmiştir. DM'nin faaliyete geçmesi ilin ekonomik kalkınması ve istihdamı açısından önemli derecede etki yapacağından Destek-1 öncelikli olarak kalkındırılması gereken illeri (hangi ilin desteklenmesi daha fazla fayda sağlar sorusuna cevap aranmaktadır.), Destek-2 ise kalkındırma için öncelik yapılmayacak iller grubunu temsil etmektedir. Destek kategorileri 𝑏1 ve 𝑏2 ifade edilen profil değerleri ile birbirlerinden ayrılmaktadır. Alternatiflerin kriterlere göre aldıkları değerler Tablo 2'de sunulmuştur. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 565 Tablo 2: Alternatif İllere Göre SMAA-TRI Parametre Değerleri Doğal ve Dış Coğrafi Çevresel Maliyet Ulaştırma Kaynak Alternatifler Konum Riskler (br.) Altyapısı Kullanım (bin km.) (1-5) Olanakları 13900 1-3 1,4-1,6 3 0.153 Ağrı 14452 2-4 1,2-1,6 2 0.059 Ardahan 11686 3-5 2,0-2,3 2 0.045 Bayburt 11127 4-5 1,2-1,5 5 0.135 Erzincan 11755 2-4 1,8-2,0 5 0.399 Erzurum 15340 2-3 1,4-1,7 3 0.072 Iğdır 14190 2-4 1,5-1,9 4 0.137 Kars Problemin siyasi ve kamusal bir karar olması nedeniyle uzmanlar, kriterlerin ağırlıkları konusunda kesin bir yargıya varamamış, ancak kriterlerin önem derecelerine yönelik bir sıralama yapmışlardır. Bu sıralama şu şekildedir: K1≥K4≥K3≥K5≥K2. Bu çalışmada da SMAA-TRI metodu uygulaması için JSMAA yazılımı kullanılmıştır. JSMAA yazılımı, alternatiflerin kriter değerleri ve kriter ağırlık değerleri veya kriter önem sıraları girildikten sonra çözüm olarak kategori kabul edilebilirlik indislerini vermektedir. Modelin çözümü olarak ortaya çıkan kategori kabul edilebilirlik indisleri Şekil 3’de, kategori kabul edilebilirlik indislerinin grafik gösterim Şekil 4’de sunulmuştur. Şekil 3: Kategori Kabul Edilebilirlik İndisleri 566 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL Şekil 4: Kategori Kabul Edilebilirlik İndisi Grafik Gösterimi Kategori kabul edilebilirlik indisleri, bir alternatifin o kategoriye ne kadar uyduğunun göstergesidir. Örneğin, Erzincan ilinin Destek-1 kategori kabul edilebilirlik indis değeri 0.89’dur. Bu değer, Erzincan'a DM kurulmasının bölgesel kalkınma için %89 oranında faydalı olacağını ve öncelikli olarak desteklenmesi gerektiğini ifade eden Destek-1 grubuna girdiğini göstermektedir. Karar, bazı alternatif iller için %100’e yakın bir indis değeri sunarken Bayburt örneğinde olduğu gibi %60'larda bir indis değeri de sunabilmektedir. Karar vericiler tarafından yapılacak değerlendirmelerde gelecekte oluşabilecek değişikliklerde göz önüne alınarak son bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Yani, kararın uygulamasına geçilmeden önce gelişen durum ve ihtiyaçlara göre veriler güncellenebilir ve model tekrar çözülebilir. Çalışmadaki modelde iki kategori bulunduğundan, alternatif iller en fazla hangi kategoride bulunma olasılığına sahipse o grubun üyesi olacaktır. SMAA-TRI yöntemiyle yapılan bu analizde sırasıyla Erzincan, Erzurum ve Bayburt illerine bir DM kurulması durumunda bölgesel kalkınmaya destek sağlanabileceği ve desteklenmesi gerektiği, diğer alternatif illerde ise bu faydanın sağlanamayacağı ve DM kuruluş kararının uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak; bu çalışmada TRA bölgesinde uygun bir DM kuruluş alternatifi araştırılmış ve en uygun kuruluş yeri olarak Erzincan ili, daha sonra Erzurum ili belirlenmiştir. Bayburt ili de azımsanamayacak oranda Destek-1 grubuna dahil olsa da, bu alternatif il için Erzincan ve Erzurum kadar kesin ifadeler kullanılması uygun değerlendirilmemektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 567 IV. Sonuç Dağıtım ağında hizmet sunacak DM yer seçimi kararı stratejik seviyede ve uzun dönemli etkileri olması nedeniyle kritik öneme sahiptir. Özel sektörde firma yetkilileri karar ve tercihlerini açıkça ortaya koyabilirler. Fakat siyasi ve kamusal karar vericiler kararlarının kamuoyunda yaratacağı etki ve yerindeliğini düşünülerek özel sektör firma yetkilileri kadar rahat karar veremezler. SMAA metodu da bu tür karar problemleri için geliştirilmiş bir yöntemdir. Bu yöntemde uzmanlar, alternatifler arasından en iyisini sunmak yerine, hangi alternatiflerin ne oranda seçilebilir olduğu bilgisini karar vericilere sunarlar. Nihai karar, karar verici tarafından alınır. Bu nedenle DM yer seçimi problemi için SMAA-TRI yönteminin uygun bir ÇKKV metodu olduğu değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, TRA bölgesinde bulunan iller için uygun bir DM kuruluş yeri araştırılmış ve yöntem olarak SMAA-TRI kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda TRA bölgesinde DM kuruluşu için en uygun alternatifler, oransal olarak, sırasıyla, Erzincan, Erzurum ve kısmen Bayburt illeri olarak belirlenmiştir. İleride yapılacak çalışmalarda DM yer seçimi problemi için farklı yöntemler kullanılarak karşılaştırmalı bir analiz yapılabilir. Benzer şekilde kullanılan kriterlerde çeşitliliğe gidilerek kriterlerin probleme etkisi incelenebilir. 568 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL Kaynaklar Ağdaş, M. (2014) Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri ile Lojistik Tesis Yer Seçimi: Kamu Sektöründe Bir Uygulama, Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Malzeme Tedarik ve Lojistik Yönetimi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Alumur, S. ve Kara, B. Y. (2008) “Network Hub Location Problems: The State of the Art”, European Journal of Operational Research. 190(1), ss. 1 21. Awasthi, A., Chauhan, S.S. ve Goyal, S.K. (2011) “A Multi-criteria Decision Making Approach for Location Planning for Urban Distribution Centers Under Uncertainty”, Mathematical and Computer Modelling, 53(1), ss. 98 109. Aygün, S. (2014) Ana Dağıtım Üssü Yer Seçim Problemleri ve Bir Kamu Kurumu için Gerçek Bir Ana Dağıtım Üssü Yer Seçim Problemi, Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Malzeme Tedarik ve Lojistik Yönetimi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Badri, M.A. (1999) “Combining the Analytic Hierarchy Process and Goal Programming for Global Facility Location–Allocation Problem”. International Journal of Production Economics, 62(3), ss. 237 248. Bastı, M. (2012) “P-Medyan Tesis Yeri Seçim Problemi ve Çözüm Yaklaşımları”, Online Academic Journal of Information Technology, III(7), ss. 47 75. Bayraktutan, Y. ve Özbilgin, M. (2013) “Türkiye'de İller Düzeyinde Karayolu Yük Trafiği Dağılımının Analizi”, Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, 17(2), ss. 81 92. Chan, F.T.S. ve Chung, S.H. (2004) “Multi-Criteria Genetic Optimization for Distribution Network Problems”, International Journal of Advanced Manufacturing Technology, 7(8), ss. 517 532. Chen, C.T. (2001) “A Fuzzy Approach to Select the Location of the Distribution Center”, Fuzzy sets and systems, 118(1), ss. 65 73. Erdal, H. (2014) Mühimmat Dağıtım Ağı Optimizasyonu, Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Malzeme Tedarik ve Lojistik Yönetimi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Farahani, R. Z., SteadieSeifi, M. ve Asgari, N. (2010) “Multiple-criteria Facility Location Problems: A Survey”, Applied Mathematical Modelling, 34(7), ss. 1689 1709. Güzel, D. ve Erdal, H. (2015) “A Comparative Assesment of Facility Location Problem via Fuzzy TOPSIS and Fuzzy VIKOR: A Case Study on Security Services”, International Journal of Business and Social Research, 5(5), ss. 49 61. Hokkanen, J., Lahdelma, R., Miettinen K.. ve Salminen, P. (1998) “Determining The Implementation Order of A General Plan by Using A Multicriteria Method”, Journal of Multi-Criteria Decision Analysis, 7(5), ss. 273 284. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 569 Karabay, S., Köse, E. ve Kabak, M. (2014) “Stokastik Çok Kriterli Kabul Edilebilirlik Analizi ile Bir Kamu Kurumu için Tesis Yeri Seçimi”, Ege Akademik Bakış, 14(3), ss. 361 369. Kuo, M.S. (2011) “Optimal Location Selection for An International Distribution Center by Using A New Hybrid Method”, Expert Systems with Applications, 38, ss. 7208 7221. Kuo, M.S., Tzeng, G. H. ve Huang, W. C. (2007) “Group Decision-making Based on Concepts of Ideal and Anti-ideal Points in A Fuzzy Environment”, Mathematical and Computer Modelling, 45(3), ss. 324 339. Lahdelma, R., Miettinen, K.. ve Salminen, P. (2003) “Ordinal Criteria in Stochastic Multicriteria Acceptability Analysis (SMAA)”, European Journal of Operational Research, 147(1), ss. 117 127. Lahdelma, R., Miettinen, K.. ve Salminen, P. (2005) “Reference Point Approach for Multiple Decision Makers”, European Journal of Operational Research, 164(3), ss. 785 791. Lahdelma, R. ve Salminen, P. (2001) “SMAA-2: Stochastic Multicriteria Acceptability Analysis for Group Decision Making”, Operations Research, 49(3), ss. 444 454. Mayer, G. ve Wagner, B. (2002) “HubLocator: An Exact Solution Method for the Multiple Allocation Hub Location Problem”, Computers & Operations Research, 29(6), ss. 715 739. Menou A., Benallou, A., Lahdelma, R. ve Salminen, P. (2010) “Decision Support for Centralizing Cargo At A Moroccan Airport Hub Using Stochastic Multicriteria Acceptability Analysis”, European Journal of Operational Research, 204(3), ss. 621 629. Özger, A. (2008) Havayolu Kargo Taşımacılığında Ana Dağıtım Üssü Yerleşim Problemine Tamsayılı Model Yaklaşımı, Anadolu Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Sivil Havacılık Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir. Tavakkoli-Moghaddain, R. ve Shayan, E. (1998) “Facilities Layout Design by Genetic Algorithms”, Computers & Industrial Engineering, 35(3), SS. 527 530. Tervonen, T. (2012) “JSMAA: Open Source Software for SMAA Computations”, International Systems Science, ss. 1 13. Tervonen, T., Lahdelma, R., Dias, J. A., Figueira, J. ve Salminen, P. (2007) “SMAA-TRI”. In Environmental Security in Harbors and Coastal Areas, Springer, Netherlands, ss. 217 231. Tervonen, T. ve Lahdelma, R. (2007) “Implementing Stochastic Multicriteria Acceptability Analysis, European Journal of Operational Research, 178(2), ss. 500 513. 570 Osman DEMİRDÖĞEN, Hamit ERDAL, Sinan KUL Tervonen, T., Linkov, I., Figueira, J., Steevens, J., Chappel, M. ve Merad, M. (2009) “Risk-based Classification System of Nanomaterials”, Journal of Nanopartical Research, 11, ss. 757 766. Wenning, R. J., Apitz, S. E., Belluck, D. A., Chiesa, S., Figueira, J., Filip, Z., Ignatavicius , G., Kiker, M.K., Lahdelma, R., MacDonell, M., Mannini, A., Raissouni, B., Sinka, D. ve Xenidis, Y. (2007) “Environmental Security”. In Environmental Security in Harbors and Coastal Areas, Springer, Netherlands, ss. 19 36. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 571 LOJİSTİK BİLGİ SİSTEMİ GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİLGİ SİSTEM GÜVENLİĞİ FARKINDALIĞI VE BAĞLILIĞININ ETKİSİ: KARGO LOJİSTİK FİRMALARINDAN BULGULAR* Salih Börteçine AVCİ** Adnan KARATAŞ*** Öz: Tedarik zinciri yönetimindeki lojistik faaliyetlerin büyük bir kısmını günümüzde lojistik bilgi sistemleri üstlenmektedir. Bu kritik önemi nedeniyle lojistik bilgi sistemlerinin güvenliğine yönelik alınan teknik tedbirlerin yanında, örgütsel tedbirlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda bilgi sistem güvenliği yalnızca teknik personel değil diğer tüm çalışanlarında katılımını gerektirir. Örgüt içerisinde oluşturulacak kültürel tedbirler ve yöneticilerin bilgi sistem güvenliği farkındalığı ile lojistik firmaların bu konudaki açıklarını ortadan kaldırması söz konusu olabilir. Bu bakış açısıyla mevcut çalışma kargo lojistik firmalarında yerleşik bilgi sistem güveliğine ilişkin kültürel bir yapının varlığı ve yöneticilerin bu konudaki farkındalığının sorgulanması üzerine oluşturulmuştur. Bu amaçla Erzurum ilinde faaliyet gösteren kargo lojistik firmalarında ankete dayalı bir araştırma yapılmıştır. İstatistiksel değerlendirmeler ışığında elde edilen bulgular yöneticiler ve politika yapıcılar açısından değerli sonuçlar barındırmaktadır. Anahtar Kelimeler: Lojistik Bilgi Sistemi, Bilgi Sistem Kültürü, Bilgi Sistem Bağlılığı, Bilgi Sistem Farkındalığı THE EFFECT OF LOGISTICS INFORMATION SYSTEM SECURITY AWARENESS AND COMMITMENT ON LOGISTICS INFORMATION SYSTEM SECURITY CULTURE: EVIDENCE FROM CARGO LOGISTICS COMPANIES Abstract: Logistics information systems undertakes a large part of logistics services in supply chain management, nowadays. For its critical importance, there is a need to take organizational measures besides technical measures related to logistics information systems security. In this sense, information system security requires the participation of not only the technical staff but all other employees. Logistics companies can eliminate the insufficiency in this area with the help of cultural measures which will be established within the organization and the managers’ awareness of information system. From this perspective, this study is formed in order to ascertain existence of a cultural structure related the embedded information systems security and to determine managers’ awareness about the information system Bu çalışma Atatürk Üniversitesi tarafından düzenlenen 20-22 Ekim 2016 tarihli II. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresinde sunulan aynı isimli bildirinin yeniden düzenlenmiş halidir. ** Yrd. Doç. Dr.,Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,Kamu Yönetimi Bölümü *** Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü * 572 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ security in the cargo logistics company. For this purpose, questionnaire has been applied to cargo logistics companies which are operating in city of Erzurum in this study. Findings of the study which have been obtained in the light of statistical assessments have significant out comes for managers and policy makers. Keywords: Logistics İnformation System, İnformation System Culture, İnformation System Commitment, Information System Awareness I. Giriş Bilgi sistem güvenliği, dünya çapında tüm organizasyonların üzerinde dikkatle durduğu kritik konulardan biridir. Modern ulusal ekonomiler ve devlet kurumları ve diğer işletmeler hayatta kalabilmek için bilgiye ve bu bilgiyi istenildiği anda ulaşılabilir kılmak için bilgi sistem teknolojilerine ihtiyaç duyarlar. Lojistik sektörü açısından bakıldığında ise bilgi sistemleri; firmaların performansını artıran, maliyet ve rekabet avantajı sağlayan önemli bir araçtır.(Fawcett ve diğ., 2011). Lojistik bilgi sistemine bağlı faaliyetlerde ve bilgi sistemlerine yönelik ihlaller, hırsızlıklar, silinmeler ve diğer türdeki bilgi kaynaklarının kaybında bilgi sistemlerinin güvenliği sorunu ön plana çıkmaktadır(Stanton ve diğ., 2003). Bilgi güvenliği ile ilgili yapılan çalışmalar bilgi varlıklarına yönelik tehditleri azaltmak ve koruma sağlamak için teknik, davranışsal, yönetimsel, filozofik ve örgütsel yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğunu ortaya koymuştur.(Zafar ve Clark, 2009). Bu anlamda yapılan bazı çalışmalar güvenliğe yönelik sosyo-filozofik ya da sosyo-organizasyonel konuların teknik konular kadar önemli olduğunu göstermektedir.(Zafar ve Clark, 2009). Kurumlar kendi sistemlerinin dış saldırılara karşı kırılganlığından şikâyetçi olmalarına rağmen güvenlik ihlallerinin büyük bir çoğunluğu organizasyonların iç faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır.(Stanton ve diğ., 2003). Bu hususta organizasyonda yer alan tüm bireyler bilgi kaynaklarına ulaşma, kullanma, yönetme ve sürdürme konusunda eşit düzeyde sorumluluğa sahiptir.(Stanton ve diğ., 2003). Dolayısıyla bilgi güvenliği tüm organizasyonun etkin katılımını gerektiren ve örgütün kültürel yapısı üzerine temellendirilmesi gereken bir konudur. Lojistik bilgi sistem güvenliğinin başarısı bireylerin etkin davranışlarından geçmektedir. Sistem yöneticilerinin ve diğer çalışanların uygun ve yapıcı davranışları bilgi güvenliğinin etkinliğini artırır.(Stanton ve diğ., 2003). Kurum personelinin davranışlarını şekillendirilmesinde önemli rolü olan örgüt kültürü ile lojistik bilgi sistem güvenliği arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır.(Acılar, 2009). Çalışanların algıladıkları bilgi güvenlik düzeyleri ve yaptıkları uygulamalarla ilişkili olan bilgi güvenliği faaliyetleri aynı zamanda örgüt içindeki davranışlara yön veren örgüt kültürünün bir parçasıdır. Bu hiyerarşik ilişki sebebiyle örgüt kültürünün, bilgi sistem güvenliğini kapsayan çok geniş bir alan olduğunu söyleyebiliriz.(Woodhouse, 2007). Etkili Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 573 lojistik bilgi sistem güvenliği oluşturulmasının yolu lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünün oluşturulmasından geçmektedir ve oluşturulacak kültür ile çalışanlar örgütün varlığı için risk değil teminat bekçisi haline gelmiş olur.(Von Solms, 2000). Lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünün geliştirilebilmesi için bu konu üzerinde çalışan araştırmacılar verimli ve etkin bir lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik üst yönetimin bağlılığının gerekliliğine inanmaktadırlar.(Knapp ve diğ., 2006; Patnayakuni ve Patnayakuni, 2014; Barton ve diğ., 2016). Üst yönetimin bağlılığı, organizasyonların lojistik bilgi sistem güvenliklerinin etkinliği açısından önemlidir. Lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik üst yönetimin bağlılığı esasında organizasyon ve bilgi sistemine yönelik güvenlik riskini azaltacak örgütsel dinamizmin kaynağı olarak kabul edilebilir.(Barton ve diğ., 2016). İnsan davranışları, karmaşık ve çok yüzlü bir özelliğe sahip olması ile lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin kontrol ve öngörülere karşı meydan okuma potansiyeline sahiptir. Bu nedenle yöneticilerin bilgi sistem güvenliğine yönelik bağlılığı, istenen iş davranışlarının geliştirilmesi açısından önemli bir niteliğe sahiptir.(Stanton ve diğ., 2003). Bağlılık kadar üst yönetimin lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik farkındalığı da önemlidir. Örgütsel perspektiften baktığımızda lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik farkındalığın olmaması, kurumun başarısızlığına ve bilgi kayıplarına yol açan temel problem olarak karşımıza çıkmaktadır.(Chen, Shaw ve Yang, 2006). Lojistik bilgi sistem güvenliği farkındalığı, lojistik bilgi sistem güvenliğinin ne kadar önemli olduğu konusundaki vurguyu artırarak oluşabilecek muhtemel hatalardan doğan olumsuz etkileri gün yüzüne çıkaran bir etkiye sahiptir.(Hansche, 2001). Yukarıdaki açıklamalar ışığında bu çalışmanın amacı kargo lojistik firmalarının lojistik bilgi sistem güvenliğinin sağlanmasında, davranışsal bir nitelik taşıyan lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünün oluşturulmasının önemi ile ilgili bir konsept geliştirmektir. Bu konsept yardımıyla lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünün geliştirilmesinde üst yönetimin lojistik bilgi sistem güvenliğine bağlılığı ve farkındalığının, kültür üzerindeki etkisini araştırmak maksadı ile Erzurum genelinde kargo lojistik firmalarından veriler toplanarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu amaçla ilerleyen bölümler öncelikle teorik alt yapının değerlendirilmesi ardından istatistiksel analizler yoluyla bulguların değerlendirmesine ayrılmıştır. A. Lojistik Bilgi Sistem Güvenliği Kültürü Lojistik hizmetlerde bilgi sistem güvenliğinin rolü; faaliyetlere ve kuruma ilişkin bilginin gizliliği sağlamak, bütünlüğü korumak ve yok olmasına neden olan zararlı şeylerden korumaktır.(Acılar, 2009). Modern teknolojik 574 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ gelişmelerin getirdiği kolaylıklar ve imkânlar sayesinde çoğu sektörde olduğu gibi lojistik sektöründe de bilgi kaynaklarının bilgisayar ortamına aktarılması söz konusu olmuştur. Bu sebepten ötürü bilgi sistem güvenliği ile bilgi iletişim teknolojileri güvenliği çoğu zaman birbirinin aynısı gibi düşünülmüştür. Bilgi iletişim teknolojileri güvenliği; yazılım, donanım güvenliği ve gizliliğini kapsamaktadır.(Acılar, 2009). Bilgi sistem güvenliğindeki en büyük paradigmalardan olan ve bilgi sistem güvenliğini sadece bilgi teknolojileri güveliği olarak kabul etme düşüncesi, kurumların bilgi sistem güvenliklerine yönelik alacakları önlemlerin teknik düzeyde kalmasına ve bu işi sadece teknik personele bırakmasına neden olmaktadır. Ancak bu işlemler sadece teknik personelle çözülemeyecek kadar önemlidir ve üst yönetimin da katılımını gerektirmektedir.(Woodhouse, 2007). Lojistik bilgi sistem güvenliğinde örgüt kültürünün öneminden bahsetmeden ve örgüt kültürünü tanımlamadan önce kültürü tanımlamak gerekmektedir. Kültür; bir topluluğu aynı duyuş ve düşünüş birlikteliğine iten topluluk içinde geleneksel hale gelmiş her türlü davranış, düşünce, tutum ve inançlardır.(Acılar, 2009). Örgüt kültürü ise, örgüt içindeki dinamikleri ve örgütün en temel elemanı olan insanın davranışlarını tanımlamak için yapılan birçok araştırmayı içinde barındıran geniş kapsamlı bir alandır.(Ilvonen, 2011). Nihayetinde lojistik bilgi sitem güvenliği kültürü ise; lojistik işletmelerin, gündelik faaliyetlerini yerine getirirken kullandıkları bilginin nasıl kullanılması ve kullanılırken nasıl korunması yönünde güçlü bir anlayışı içerisinde barındırır ve bu anlayışı çalışanlara zamanla kazanılır. Aynı zamanda bu kültür, çalışanlara faaliyetleri yürütürken nasıl davranmaları gerektiğini ve ne tarz davranışların bilgi sistem güvenliği açısından kabul edilebilir olduğunu gösterir.(Adele Da Veiga, Martins ve Eloff, 2007). Etkili lojistik bilgi sistem güvenliği oluşturulmasının yolu ise lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü oluşturmaktan geçmekte ve oluşturulacak kültür ile çalışanlar örgütün varlığı için risk değil teminat bekçisi halini almaktadır.(Von Solms, 2000). Örgüt içinde bilgi sistem güveliği kültürü oluşturulması için önerilen ve literatürde en çok ilgi görmüş model (Nonaka, 1994)’nın “Bilinç Oluşturma Modeli” dir. Bu modelde bilginin tüm kurumlarda geniş bir taban bulması ve yaygınlaşması için dört aşamalı bilgi oluşum sürecini açıklamaktadır. İlk aşama olan sosyalleşme aşamasında; gözükmeyen kültürel değerlerin kişiler arasında geçişi, ikinci adım olan dışsallaşma da ise ilk aşamada paylaşılan gözükmeyen değerlerin, duygu ve düşüncelerin ifade edilmesiyle görünür hale gelmesidir.(Nonaka, 1994). Üçüncü aşama kombinasyon evresidir ve bu evrede görünür hale gelen kültürel değerin çeşitli iletişim araçlarla veya kişisel iletişimle örgüt genelinde yağın bir hal almasıdır.(Nonaka, 1994).Yani kural benzeri bir duruma gelmesidir. Son aşamada ise örgüt geneline yayılan görünür haldeki kültürel değerin bireyler Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 tarafından yeniden içselleşip içselleşmesidir.(Nonaka, 1994). görünmez bir hal alması 575 yani İşletmedeki personelinin davranışlarını şekillendirilmesinde önemli rolü olan örgüt kültürü ile lojistik bilgi sistem güvenliği arasında yakın ilişki mevcuttur.(Acılar, 2009). Çalışanların algıladıkları bilgi güvenlik düzeyleri ve yaptıkları uygulamalarla ilişkili olan lojistik bilgi güvenlik kültürü; kurum içerisindeki tüm faaliyetleri ve tüm bireyleri kapsayan aynı zamanda örgüt içindeki davranışlara yön veren örgüt kültürünün bir parçasıdır. Bu hiyerarşik ilişki sebebiyle örgüt kültürünün, bilgi sistem güvenliğini kapsayan çok geniş bir alan olduğunu söyleyebiliriz.(Woodhouse, 2007). Örgüt kültürü hiyerarşik olarak en üst kısımda kabul ettiğimizde kurumsal bilgi sistem güveliği kültürünü onun bir alt dalı kabul edebiliriz. Bilgi güvenliği kültürü de insan faktörünü, eğitimi, teknolojik alt yapıyı içine alan ayrı bir çatı yapı olarak düşünebiliriz.(Vural ve Sağıroğlu, 2008).Örgüt kültürünün çatı yapı olarak kabul ettiğimizde, bilgi sistem güveliği kültürü onun alt kültürel bir paçası olmaktadır. Fakat bu alt kültürel yapı çalışanların gördüğü veya örgüt dışından birinin anlayabileceği şekilde değildir. Örnek vermek gerekirse buz dağının alt kısmını oluşturan bilgi sistem güvenliğinin gözüken kısmı; bilgi sistem güvenliği iklimi olarak adlandırılmaktadır. Daha büyük olan kısım ise bilgi sistem güvenliği kültürünü oluşturmaktadır. Güvenlik iklimi kendi içinde homojen bir yapı sergilemesine karşın, bizim üzerinde durduğumuz konu olan bilgi sistem güveliği kültürü daha çeşitlidir. Bu çeşitliliğin oluşma sebebi kurum içindeki farklı birimler ve farklı çalışma şekillerinden dolayıdır.(Cooper Ph. D, 2000). Örgüt içerisinde güvenlik kültürü oluşumunu sağlamak amaçlı uygun bir ortamın oluşturulabilmesi için çalışanların örgüt güvenlik kültürüne itaat etmesi gerekmesinin yanı sıra üst yönetimin de bu kültürün yerleşik bir hal alamsını sağlamak için çeşitli uygulamalar yapması, güvenlik politikaları üretmesi ve güvenlik kültürüne karşı ihlalleri önlemek için cezai yaptırımlar uygulaması gerekmektedir. (Ilvonen, 2011). Lojistik bilgi sistem güvenliği konusunda bir lojistik işletmede kültürel değerler oluşup, işletme bünyesinde bu kültürün içselleşmesi için işletmede yer alması gereken kontrol alanlar şu şekilde sıralanabilir.(Marşap, Akalp ve Yeniman, 2010: 38); 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Lojistik işletmelerde bilgi güvenliği politikaları Lojistik işletmelerde bilgi güvenliği organizasyonu Lojistik işletmelerde bilgi yönetim sistemi Lojistikte insan kaynakları güvenliği Lojistik bilgi güvenliği sistemlerinde çevresel güvenlik Lojistik işletmelerde iletişim ve güvenli iletişim yönetimi Lojistik bilgi sistemlerinde çoklu erişim denetimi ve güvenliği Lojistik bilgi sistemleri gelişimi ve bakımı 576 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ 9. Lojistikte bilgi güvenliği ihlalleri yönetimi 10. Lojistikte bilgi güvenliği ihlalleri yönetimi B. Lojistik Bilgi Sistem Güvenliği Farkındalığı Örgütsel perspektiften bakıldığında, lojistik kurumlarda bilgi sistemlerine yönelik bilgi eksikliği ve farkındalığın olmaması; kurumun başarısızlığına ve bilgi kayıplarına yol açan temel problem olarak karşımıza çıkmaktadır.(Chen ve diğ., 2006). Kurumların varlıklarını devam ettirebilmeleri ve faaliyetlerini yaparken sorunlarla karşılaşmamak ya da sorun oluştuğunda anında çözüm üretebilmek için sahip olduğu bilginin gizliliği ve bütünlüğünün kontrol altında tutulması gerekmektedir.(Mitnick ve Simon, 2011). Lojistik bilgi sistem güvenliği farkındalığı, kurum içerisinde çalışan insanların, kurumun sahip olduğu bilginin öneminin ve bu bilgilerin korunabilmesi için kendi güvenlik misyonunun farkında olması ile ilgilidir.(Siponen, 2000). Farkındalık; oluşması muhtemel hataların önüne geçtiği gibi aynı zamanda çalışanların bakış açılarında da değişime sebep olur.(Siponen, 2000). Lojistik bilgi sistem güvenliği yönetimi açısından oldukça önemli olan lojistik bilgi sistem güvenliği farkındalığı, hem genel bilgi sistem güvenliğini hem de lojistik bilgi sistem güvenliği politikaları hakkında bilgi sahibi olunmasını ve uygulanmasını içermektedir.(Bulgurcu, Cavusoglu ve Benbasat, 2010). Etkili bir lojistik bilgi sistem güveliği politikası oluşturabilmek, kurum içerisindeki yöneticilerin farkındalığını artırmak ve etkili lojistik bilgi güvenliği yönetim sistemi oluşturabilmek için kurum içerisinde teknik ve bilişsel kontrol mekanizmaları oluşturulması oldukça önemlidir.(Kruger ve Kearney, 2006). Lojistik bilgi sistem güvenliği farkındalığı programlarının amacı lojistik bilgi sistem güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu konusundaki vurguyu artırmak ve oluşabilecek muhtemel hatalardan doğan olumsuz etkileri gün yüzüne çıkarmaktır.(Hansche, 2001). Lojistik bilgi sistem güvenliği farkındalığı sağlanması ve eğitim verilmesi gibi konularında kurumun eğitimin gerekliliğini kabul etmesi, üst yönetimin konu hakkında farkındalığının bir göstergesidir.(Katsikas, 2000). Çalışanların lojistik bilgi sistem güvenliği konusunda farkındalığının artırılması minvalinde üst yönetimin -başta kendisi dikkat etmek şartıyla- belli başlı önlemler alması gerekmektedir. Alacakları önlemlerin çoğunluğu personelin bilmediği veya bildiği ancak uygulamadığı işlemlerden oluşacaktır. Ancak çalışanlara yalın olarak bu işlemleri nasıl yapmaları gerektiğinin bildirilmesi, normatif anlam yüklü olması sebebiyle çalışanlar tarafından içselleştirilememe olasılığı taşımaktadır.(Siponen, 2000). Farkındalık sağlayabilmek için (Kruger ve Kearney, 2006)’in “Altın Kurallar” olarak adlandırdığı altı faktör literatürde genel olarak kabul görmüş ve Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 577 kurumlar tarafından kullanılmaktadır. Bu kurallar genel itibariyle çalışanları ilgilendirse bile üst yönetiminde uygulaması gerekmektedir. Bunları lojistik işletmeler açısından şu şekilde revize edebiliriz; 1. Her durumda ve şartta işletmenin kurallarına sadık kalınmalıdır. 2. Kullanıcı adı ve şifrelerini başkalarıyla paylaşılmamalıdır. 3. E-posta ve internet kullanırken zararlı siteleri girilmemeli ve eklentiler açılmalıdır. 4. Kargo faaliyetlerinde kullanılan, taşınabilir imza aletlerin sorumlusu dışında kullanımını önlenmelidir. 5. Bilgi sisteminde oluşan hataları, virüsleri, veri kayıplarını etkili birime bildirilmelidir. Bu açıklamalar ışığında aşağıdaki hipotez oluşturulmuştur; H1: Lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik yönetici farkındalığı lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünü pozitif ve anlamlı bir şekilde etkiler. C. Lojistik Bilgi Sistem Güvenliğine Yönelik Yönetici Bağlılığı Lojistik sektöründe üst yönetimin bağlılığı konusu, organizasyonların bilgi sistem güvenliğinin etkinliği açısından önemli bir yere sahiptir.(Barton ve diğ., 2016: 9-10). Bağlılık iki yolla tanımlanmaktadır. Bazı çalışmalar da organizasyon ve bireyleri bir davranış hattında tutan psikolojik bir durum olarak kabul etmektedir. Diğer perspektifte ise davranış sürekliliği olarak da kabul edilen bağlılık davranışsal bir perspektiften yorumlanmaktadır. Örneğin bilgi sistem gelişim projesi için bağlılık; sistem gelişiminin adımları, yüklenmesi ve problemlerinin önceden anlaşılması ve bu şekilde davranış geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. (Sabherwal, Sein ve Marakas, 2003: 782). Bu çalışma konseptinden bakıldığında bağlılık, bilgi güvenliği ile ilgili bireylerin zihniyeti ile ilgili geliştirdikleri bir davranış şeklidir. Örgütsel bağlılık bireylerin organizasyonları ile ve örgütsel amaçların başlatılmasına katkıda bulunma isteği ile ilgili psikolojik bir bağ olarak kabul edilmektedir. Bağlılığın üç temel maddesi bulunmaktadır bunlar duygusal, devam ve normatif bağlılıktır. Duygusal bağlılık örgüte yönelik duygusal bir referans noktası olarak kabul edilir. Duygusal bağlılık bireyin örgüte katılım ve örgüt ile tanımlanmaya yönelik olarak psikolojik ve duygusal bağı ifade eder. Devam bağlılığı ise örgütten ayrılmayacağına dair bir teminatı içerir. Burada birey örgütten ayrılmanın kendisi için bir maliyeti olduğunun farkındadır. Normatif bağlılık ise örgütte kalmaya yönelik etik sorumluluğu ifade etmektedir. Yani bireyin bir örgüt ile çalışmasının devamına yönelik sorumluluk hissi ile açıklanabilir (Allen ve Meyer, 1990). Yapılan çalışmalar da lojistik bilgi sistemlerine yönelik yönetimin desteği vurgulanarak, bu desteğin yöneticinin katılımı ve bağlılığı ile sağlanabileceği Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ 578 vurgulanmıştır. Katılım, bilgi sistemine yönelik planlama, geliştirme ve uygulama gibi bireysel faaliyetler olarak tanımlanırken, bağlılık üst yönetimin bilgi sistemine yönelik ilgisinin derecesini ifade eden yönetimin psikolojik durumunu ifade etmektedir. Üst yönetimin hem katılımı hem de bağlılığı organizasyonun lojistik bilgi sistemine yönelik başarısı için önemlidir ancak yöneticinin bilgi sistem güvenliğine bağlılığı daha etkin bir yere sahiptir. Üst yönetimin lojistik bilgi sistem güvenliğine bağlılığı; örgütlerin kritik düzeyde kurum ortakları ile bilgi paylaşımına imkân sağlayan ve altyapılarını destekleyen bir ön koşuldur (Barton ve diğ., 2016: 10). Sosyo-örgütsel faktörler ile bilgi sistem güvenliği başarısı arasında kritik bir bağ bulunmaktadır. Lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik üst yönetimin desteği, lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünü ve lojistik bilgi sistem güvenliği politikalarına yönelik çalışan kabullerini pozitif olarak etkilemektedir.(Knapp ve diğ., 2006; Adéle Da Veiga ve Martins, 2015; Barton ve diğ., 2016). Bunun yanında üst yönetimin bağlılığı, lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünün geliştirilmesi ve etkin bir lojistik bilgi sistem güvenlik kontrol yönetimi için bir gereklilik olarak karışımıza çıkmaktadır. (Barton ve diğ., 2016: 12). Bu açıklamalar ışığında aşağıdaki hipotez oluşturulmuştur. H2: Lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik yönetici bağlılığı lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünü pozitif ve anlamlı bir şekilde etkiler. Yöneticilerin Lojistik Bilgi Sistem Güvenliğine İlişkin Farkındalığı H1 Lojistik Bilgi Sistem Güvenliği Kültürü Lojistik Bilgi Sistem Güvenliği Kültürü Yöneticilerin Lojistik Bilgi Sistem Güvenliğine Bağlılığı H2 Şekil 1: Araştırma Modeli II. Metodoloji A. Araştırma Soruları Lojistik sektöründe bilgi sistem güvenliğine ilişkin yapılan çalışmaların büyük bir kısmı teknik konularla ilgilidir. Oysaki bilgi güvenliği teknik bir konu olduğu kadar davranışsal bir özelliğe de sahiptir (Stanton ve diğ., 2003). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 579 Lojistik bilgi sistem güvenliğinin davranışsal boyutunda karşılaşılan ilk husus bilgi güvenlik kültürüdür. Davranışsal perspektiften, lojistik firmalarda oluşturulacak bilgi güvenlik kültürü, kurum içi bilgi güvenlik problemlerinin büyük bir kısmını önleyecek şekilde çalışanların katılımını içermektedir. Ancak geliştirilecek bilgi güvenlik kültürünün korunmasında birinci dereceden sorumluluk yöneticilere aittir. Özellikle yöneticilerin bilgi güvenlik kültürünün gelişimi adına, bağlılıkları ve farkındalıklarının önemli bir yere sahiptir. Bilgi güvenliğine ilişkin yöneticilerin bağlılıkları ve farkındalıkları konuları ile bilgi güvenliği kültürü arasındaki ilişki lojistik sektöründe yeterince araştırılmadığı yapılan literatür taraması ile ortaya konmuştur. Bu bakımdan aşağıdaki sorulara dair aranan cevaplar bu çalışmanın temel motivasyon kaynağını oluşturmaktadır: 1. Kargo lojistik kurumlarında; yöneticilerin bilgi sistem güvenliğine bağlılıklarının bilgi sistem güvenliği kültürüne etkisi var mıdır? 2. Kargo lojistik kurumlarında; yöneticilerin bilgi sistem güvenliğine ilişkin farkındalıklarının bilgi sistem güvenliği kültürüne etkisi var mıdır? B. Araştırmanın Kapsamı ve Önemi Bu çalışma kargo lojistik firmalarında lojistik bilgi sistem güvenliği konusunun davranışsal perspektiften değerlendirilmesi amacı ile hazırlanmıştır. Bu bölümde çalışmaya ilişkin örneğin seçilmesi, örneklemden verilerin toplanması için araçların geliştirilmesi, verilerin toplanma süreci, verilerin toplandığı anket soruların niteliği ve anketin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları açıklanmıştır. C. Ölçek geliştirme ve Örneklem Araştırmada esas olarak nicel verilere dayalı ölçme yöntemi belirlenmiştir. Bu amaçla bilgi sistem güvenliği kültürü, bilgi sistem güvenliği farkındalığı ve bağlılığı konusunda yöneticilerin tutumlarının değerlendirilmesine yönelik anket soruları hazırlanmıştır. Çalışmaya konu olan faktörleri ölçmek amacıyla yerli, yabancı, kuramsal ve araştırmaya dayalı akademik yayınlar incelenmiştir. Özellikle Mcintosh, (2011) ve Bess, (2012) kitaplarından kültür faktörüyle ilgili, Bulgurcu, (2010) çalışmasından farkındalık ile ilgili soruları hazırlanırken, bağlılık ile ilgili sorular hazırlanırken Allen ve Meyer,(1990)’in çalışmasından yararlanılmıştır. Nihayetinde yazarlarımız tarafından anket soruları hazırlanmıştır. Anket formu hazırlanırken ilk beş soru lojistik bilgi sistem güveliği kültürünü kurum içerinde varlığının tespitine ilişkin hazırlanmıştır. Ardından çalışanların lojistik bilgi sistem güvenliği konuşunda farkındalık düzeylerinin 580 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ belirlenmesine ilişkin yedi adet soru hazırlanmıştır. Ardından son değişken olan lojistik bilgi sistem güvenliği bağlılığının ölçülmesi için altı soru hazırlanmıştır. Son olarak demografik özellikler alınmıştır. Anket soruları 5’li Likert Ölçeği(1-Kesinlikle Katılmıyorum…5Kesinlikle katılıyorum) şeklinde hazırlanmıştır. Anket çalışması yapılmadan önce anket sorularında tam ifade edilemeyen veya ihtilaflı olan ifadelerin düzeltilmesi için konunun uzmanlarına danışılarak bir ön test yapılmıştır. Ön test sonuçlarına göre nihai anket formu hazırlanmıştır. Nihai şekli verilen anket, araştırmayı yapan yazarlar tarafından ilgili kurumlara gidilerek yüz yüze görüşme yöntemi ile doldurtulmuştur. Ankete verilecek cevapların samimi, objektif ve amacına uygun olabilmesi için hem anketi yapanlar tarafında çalışanlar bilgilendirilmiş hem de anketin üst kısmına uyarılar yazılarak bilgilendirme yapılmıştır. Çalışmanın anakütlesi olarak Erzurum ilinde faaliyet gösteren kargo lojistik firmaları seçilmiş ve çalışma Erzurum ili örneği olarak yürütülmüştür. Bu sebepten Erzurum ili sınırları içerisinde faaliyet gösteren özel kargo işletmelerinde ve bir kamu işletmesi olan PTT’nin kargo departmanında çalışan yöneticiler ağırlıklı olarak rastgele yöntemlerle seçilerek anket çalışması yürütülmüştür. Uygulanan anketlerde katılımcıların rastgele cevapladıkları ve boş bırakılan anketler elenerek sonuçta çalışmaya konu olan 51 anket analize dâhil edilmiştir. III. Bulgular Bu bölümde; araştırma örneğinin demografik özelliklerine ilişkin frekans ve yüzde dağılımlarına, anket sorularına verilen cevapların ortalama ve standart sapmalarına, araştırma kapsamında hazırlanan ölçeklerin güvenilirlik ve geçerliliğine ilişkin olarak yapılan analizlere yer verilmiştir. Son olarak korelasyon ve regresyon analizleri ile istatistiksel değerlendirmeler bitirilmiştir A. Araştırma ölçeğinin demografik özellikleri Tablo 1’de görüldüğü katılımcıların %52,9’u alt düzey yönetici, %47,1’i de orta düzey yöneticilerden oluşmaktadır. Yöneticilerin %82,4’ü kargo %17,6’sının lojistik biriminde çalıştığı ve %19,6’sının beş yılın üzerinde deneyimi olan kişilerden oluştuğu görülmektedir. Diğer taraftan katılımcıların %68,6’sının 25 yaş üzeri, eğitim durumlarının %98,1’inin lise ve üzeri olduğu tespit edilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 581 Tablo 1:Araştırma kapsamındaki katılımcıların demografik özellikleri Cinsiyet Erkek Kadın N 42 9 % 82,4 17,6 16 27 8 31,4 52,9 15,7 42 9 82,4 17,6 27 24 52,9 47,1 15 26 8 2 29,4 51,0 15,7 3,9 1 19 31 2,0 37,3 60,8 13 25 10 3 25,5 49,0 19,6 5,9 Yaş 18-25 26-35 36-45 Çalıştığı Birim Kargo Lojistik Çalıştığı Pozisyon Alt düzey yönetici Orta düzey yönetici Kurumdaki Çalışma Süresi 0-1 Yıl 1-5 Yıl 6-10 Yıl 11 Yıl ve üstü Öğrenim Durumu İlköğretim Lise Üniversite Sektördeki Çalışma Süresi 0-1 Yıl 1-5 Yıl 6-10 Yıl 11 Yıl ve üstü B. Araştırmada Kullanılan Ölçekler Ve Temel İstatistiksel Sonuçlar Araştırmanın üç temel değişkeni olan kültür, farkındalık ve bağlılık faktörlerine ait ortalama ve standart sapma değerleri tablo 2’de görülmektedir. Kültür sorularının genel ortalaması 3,814, farkındalık sorularının genel ortalaması 4,213 ve bağlılık sorularının genel ortalaması 3,64 olarak bulunmuştur. Her üç boyutun ortalaması 3,5’un üzerinde gerçekleşmiştir. Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ 582 Tablo 2: Faktörlere ilişkin anket soruları ve temel istatistik sonuçları Faktörler Kültür K1-Yönetim, tüm birimlere yönelik bilgi sistem güvenliğine ilişkin bilgilendirme yapmaktadır K2-Yönetim, bilgi sistem güvenliğine ilişkin personelin sorumluluğunu arttırıcı politikalar uygulamaktadır K3-Yönetim lojistik bilgi sistem güvenliği programlarına güçlü bir destek verir K4-Lojistik bilgi sistem güvenliği kurumun güvenlik politikalarına uygun bir şekilde hazırlanır K5-Lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin düzenli bir denetim sistemi uygulanır Farkındalık F1-Bilgi sistemi güvenliğinin bizim işletmemiz için önemli faydalar sağladığının farkındayım F2-Kullandığım tüm bilgi sistem cihazlarının güvenliğini sağlamadan işimi bırakmam F3-Bana ait kullanıcı ad ve şifremi başkaları ile paylaşmam F4-Faaliyet alanıma giren bilgileri orta yerde bırakmamam gerektiğinin farkındayım F5-Bilgi güvenliğine ilişkin her tür ihlali vakit kaybetmeden ilgililere bildirmem gerektiğinin farkındayım F6-Virüslerin bilgi sistemleri için oluşturduğu tehlikenin ve zararların farkındayım F7-Çalıştığım kurum ile ilgili şüpheli bir mail geldiğinde bunu yetkili mercilere bildirmem gerektiğinin farkındayım Bağlılık B1-Firmamın bilgi sistem güvenliğine yönelik güvenim tamdır B2-Kullanılan bilgi güvenlik sisteminin değiştirilmesi gerektiğini düşünmüyorum B3-Kullanılan bu bilgi güvenlik sisteminin değiştirilmesi durumunda problem çıkacağını düşünüyorum B4-Sektörde kullanılan tüm bilgi güvenlik sistemlerinin aynı düzeyde olduğunu düşünmekteyim B5-Kullanılan bilgi sistem güvenliği programını değiştirmek maliyetli ve risklidir B6-Lojistik bilgi güvenlik sisteminin korunması yönünde bir sorumluluğum olmadığını düşünüyorum ® (sonuç düzeltilmiş haliyle verilmiştir) Ort. Std.sap. 4,10 0,922 3,84 3,64 0,946 1,139 3,39 4,10 1,021 0,671 3,98 1,104 4,27 4,18 4,24 0,874 1,034 0,815 4,29 4,27 0,855 0,940 4,26 0,777 4,08 3,37 0,913 1,428 3,53 1,239 3,27 3,61 1,333 1,112 3,98 1,040 C. Faktör ve Güvenilirlik Analizi Sonuçları Tablo 3‘de kültür değişkenine ait beş, farkındalık değişkenine ait yedi, bağlılık değişkenine ait altı sorunun güvenilirlik ve faktör analizi sonuçları bulunmaktadır. Lojistik bilgi güvenliği kültürü sorularını ölçen soruların Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı 0,661 ve faktör yükleri 0,428-0,701 arasında bulunmuştur. Lojistik bilgi güvenliğine ilişkin yöneticilerin farkındalığı sorularını ölçen soruların Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı 0,738 ve faktör yükleri 0,433-0,764 arasında değerler almıştır. Son olarak lojistik bilgi Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 583 güvenliğine ilişkin yöneticilerin bağlılığı sorularını ölçen soruların Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı 0,697 ve faktör yükleri 0,527-0,748 arasında değerler almıştır. Her üç değişkene ilişkin güvenilirlik ve geçerlilik düzeylerinin kabul edilebilir sınırlar arasında yer aldığı ortaya çıkmıştır Tablo 3: Faktörlere ilişkin faktör ve güvenilirlik analizi sonuçları Değişkenler Kültür Farkındalık Bağlılık SoruSayısı Faktörün Açıklığı (%) Cronbach-Alfa FaktörYükleri 5 7 6 51,529 19,629 37,615 0,661 0,738 0,697 0,428-0,701 0,433-0,764 0,527-0,748 D. Lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü, bağlılık ve farkındalık arasındaki ilişki Araştırmada lojistik bilgi güvenliği kültürü, bağlılığı ve farkındalık arasındaki ilişkiyi belirlemek maksadıyla korelasyon analizinden yararlanılmıştır. Bu analize göre kültür ile farkındalık arasında 0,99 önem düzeyinde olumlu yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğu (r=0,555) bulunmuştur (Tablo 4). Kültür ve bağlılık arasındaki ilişkiye bakıldığında ise 0,95 önem düzeyinde olumlu yönlü, anlamlı fakat düşük düzeyli bir ilişki (r=0.290) tespit edilmiştir. Son olarak bağlılık ve farkındalık arasındaki ilişkiye bakıldığında 0,95 önem düzeyinde yine olumlu yönlü ve anlamlı bir ilişki (r=0,281) olduğu görülmüştür. Tablo 4: Korelasyon analizi Değişkenler Kültür (1) Farkındalık (2) Bağlılık (3) 1 1 0,555** 0,290* ** 0,01 anlamlılık seviyesinde korelasyon (çift yönlü) * 0,05 anlamlılık seviyesinde korelasyon (çift yönlü) 2 3 1 0,281* 1 Korelasyon analizi yardımıyla lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü ile lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yöneticilerin farkındalığı ve bağlılığı arasındaki ilişkinin varlığı tespit edildikten sonra lojistik bilgi güvenliği kültürü üzerine farkındalık ve bağlılığın etkisini belirlemek maksadıyla basit doğrusal regresyon analizi yapılmıştır. Bu analizlerden birincisi lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yöneticilerin farkındalığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerindeki etkisini ele almaktadır. Tablo 5’te görüldüğü gibi farkındalık boyutunun kültür boyutu üzerine etkisinde toplam varyansın %30,8’ini açıkladığı ve p<0.001 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (R2=0,308 ve F=21,849). Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ 584 Farkındalığın kültürü etkileme gücünün (β=0,555 ve p<0.001) yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. Bu sonuca göre H1 hipotezi kabul edilmiştir. Tablo 5: Lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yöneticilerin farkındalığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine etkisi Faktörler Farkındalık R2 Düzeltilmiş R2 F Bağımlı Değişken: Lojistik Bilgi Sistem Kültürü β t 0,555*** 4,674 0,308 0,294 21,849*** *p<0,05 **p<0,01 ***p<0,001 Regresyon analizinin ikinci kısmında ise lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yöneticilerin bağlılığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine etkisini tespit etmeye yöneliktir. Tablo 6’ya bakıldığında bağımlılık boyutunun kültür boyutu üzerine etkisinde toplam varyansın %8,5’ini açıkladığı ve p<0.05 önem düzeyinde anlamlı olduğu görülmektedir (R2=0,085 ve F=4,491).Bağımlılığın bağımsız değişken kültürün bağımlı değişken olduğu bu ilişkide bağlılığın kültürü etkileme gücünün (β = 0,290 ve p<0.001) olduğu bulunmuştur. Bu sonuç ise H2 hipotezini desteklemiştir. Tablo 6: Lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yöneticilerin bağlılığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine etkisi Faktörler Bağlılık R2 Düzeltilmiş R2 F Bağımlı Değişken: Lojistik Bilgi Sistem Kültürü β t 0,290*** 2,119 0,085 0,065 4,491* *p<0,05 **p<0,01 ***p<0,001 IV. Sonuç Bu çalışmanın temel hedefi lojistik bilgi sistem güvenliğini davranışsal bir perspektiften değerlendirerek lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine, yöneticilerin farkındalığı ve bağlılığının etki gücünü tespit etmektir. Bilgi sistemleri dendiğinde akla ilk gelen hep teknik konular olmaktadır. Teknik konuların sosyal ve psikolojik yönleri ele alınmadan yapılacak değerlendirmelerin eksik kalacağı bir gerçektir. Özellikle hızla gelişen ve büyüyen kargo lojistik sektöründe lojistik bilgi sistem güvenliği konusunun davranışsal perspektiften değerlendirilmesi ihtiyacı önem arz etmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 585 Ülkemizde kargo lojistik sektörü insan kaynağına yönelik uzmanlık açığını kapatmak için gerek sektörel gerekse de eğitim faaliyetleri anlamında gelişmelere sahne olmaktadır. Kargo lojistik sektöründe kurumların problemlerinin çoğu örgütsel nitelik taşımakta ve insan kaynaklı sorunlar ön plana çıkmaktadır. Kargo lojistik sektöründe bilgi sistemlerine gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyulacağı açıktır. Bu ihtiyaç beraberinde güvenlik sorunlarını gündeme getirmekte ve güvenliğe ilişkin problemlerin çözümü ise insan kaynağından geçmektedir. Özellikle lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin yegâne sorumluluk yöneticilere aittir. Kargo lojistik örgütlerinde, lojistik bilgi sistem güvenliğine ilişkin faaliyetlerin etkinliği bu konuda geliştirilecek kültürel altyapıya bağlıdır. Firmalarda geliştirilecek lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünü destekleyecek nitelikte hazırlıkların yönetici bazında karşılanma ihtiyacı bu anlamda güncelliğini korumaktadır. Bu amaçla hazırlanan çalışmada bir kültürün gelişmesinde rolü olan farkındalık ve bağlılık konusu lojistik bilgi sistem güvenliği çerçevesinde ele alınmıştır. Bu çalışma bulgularına göre lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik yönetici farkındalığının ( X = 4,213) , lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü ( X = 3,814) üzerine etkisi ile ilgili sonuç değerlendirmesi yapıldığında öncelikle kargo lojistik firmalarında belirli düzeyde bilgi sistem güvenliği kültürüne sahip olduğu görülmüştür. Farkındalık konusunda yöneticilerin lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik farkındalıkları ortalamanın üzerindedir. Bu sonuç ankete katılan yöneticilerin lojistik bilgi güvenliğini bütüncül bir bakış açısı ile ele alabildikleri ve bu konunun firmanın rekabet edebilirliği üzerindeki etkisini parça-bütün ilişkisi içerisinde değerlendirebildiklerini göstermektedir. Araştırmanın hipotezlerinden birincisinin üzerine kurulduğu farkındalığın kültür üzerine etkisinde, lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik yönetici bağlılığı firma içerisinde lojistik bilgi sistem güvenliği kültürünü pozitif ve anlamlı bir şekilde etkilediği bulunmuştur. Bilgi sistem güvenliği farkındalığı, kurum içerisinde çalışan insanların, kurumun sahip olduğu bilginin öneminin ve bu bilgilerin korunabilmesi için kendi güvenlik misyonunun farkında olması ile ilgilidir.(Siponen, 2000). Dolayısıyla bulgularımız kültür inşasında ve kültürün devamında yöneticilerin farkındalık düzeyinin pozitif etkileri dikkat alınmalıdır. Lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik yönetici bağlılığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine etkisi ile ilgili sonuç değerlendirmesi yapıldığında ise yöneticilerin lojistik bilgi sistem güvenliği bağlılığı ( X = 3,64) ile ilgili ankete katılan yöneticilere ait genel ortalamanın yüksek bir düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuca göre kargo lojistik firma yöneticilerinin firmalarında bulunan lojistik bilgi sistem güvenliği konusuna yönelik olarak 586 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ güvenlerinin yüksek olduğu ve sistemin korunmasına yönünde sorumluluk sahibi oldukları görülmektedir. Araştırmanın ikinci hipotezi olan lojistik bilgi sistem güvenliği bağlılığının lojistik bilgi sistem güvenliği kültürü üzerine etkisine bakıldığında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bağlılık bireylerin organizasyonları ile ve örgütsel amaçların başlatılmasına katkıda bulunma isteği ile ilgili psikolojik bir bağ olarak kabul edilmektedir (Allen ve Meyer, 1990). Çalışmanın bu sonucu literatürü destekleyecek tarzda çıkmıştır. Yapılan çalışmalarda bilgi sistem güvenliğine yönelik üst yönetimin desteğinin bilgi sistem güvenliği kültürünü ve bilgi sistem güvenliği politikalarına yönelik çalışan kabullerini pozitif olarak etkilediği bulunmuştur (Knapp ve diğ., 2006; Adéle Da Veiga ve Martins, 2015; Barton ve diğ., 2016). Bu çalışma sonuçları gelecekte yapılacak araştırmalar için yol gösterici olması açısından yararlı olabilir. Özellikle politika yapıcılar ve yöneticilerin lojistik bilgi sistem güvenliğine yönelik teknik hazırlıklar kadar örgüt içerisinde insan kaynağına yönelik davranışsal hazırlıklarda yapmalarının gerekliliği bu çalışma ile ortaya konmuştur. Kaynaklar Acılar, A. (2009). "İşletmelerde Bilgi Güvenliği ve Örgüt Kültürü". Organizasyon Ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 1(1), 25-33. Allen, N J, Meyer, J P. (1990). "The measurement and antecedents of affective, continuance and normative commitment to the organization". Journal of occupational psychology, 63(1), 1-18. Barton, K A, Tejay, G, Lane, M, Terrell, S. (2016). "Information system security commitment: A study of external influences on senior management". Computers & Security, 59, 9-25. Bess, D A. (2012). Understanding Information Security Culture in an Organization: An Interpretive Case Study: ERIC. Bulgurcu, B, Cavusoglu, H, Benbasat, I. (2010). "Information security policy compliance: an empirical study of rationality-based beliefs and information security awareness". MIS quarterly, 34(3), 523-548. Chen, C C, Shaw, R, Yang, S C. (2006). "Mitigating information security risks by increasing user security awareness: A case study of an information security awareness system". Information Technology, Learning, and Performance Journal, 24(1), 1. Cooper Ph. D, M. (2000). "Towards a model of safety culture". Safety science, 36(2), 111-136. Da Veiga, A, Martins, N. (2015). "Improving the information security culture through monitoring and implementation actions illustrated through a case study". Computers & Security, 49, 162-176. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 587 Da Veiga, A, Martins, N, Eloff, J H. (2007). "Information security culture– validation of an assessment instrument". Southern African Business Review, 11(1), 147-166. Fawcett, S E, Wallin, C, Allred, C, Fawcett, A M, Magnan, G M. (2011). "Information technology as an enabler of supply chain collaboration: a dynamic‐ capabilities perspective". Journal of Supply Chain Management, 47(1), 38-59. Hansche, S. (2001). "Designing a security awareness program: Part 1". Information systems security, 9(6), 1-9. Ilvonen, I. (2011). Information Security Culture or Information Safety CultureWhat do Words Convey? Paper presented at the European Conference on Information Warfare and Security. Katsikas, S K. (2000). "Health care management and information systems security: awareness, training or education?". International journal of medical informatics, 60(2), 129-135. Knapp, K J, Marshall, T E, Kelly Rainer, R, Nelson Ford, F. (2006). "Information security: management's effect on culture and policy". Information Management & Computer Security, 14(1), 24-36. Kruger, H A, Kearney, W D. (2006). "A prototype for assessing information security awareness". computers & security, 25(4), 289-296. Marşap, A, Akalp, G, Yeniman, E. (2010). "Sağlık işletmelerinde insan kaynağının kurumsal bilgi güvenliği kültürü gelişimi". International Journal Of Informatics Technologies, 3(1). Mcintosh, B. (2011). An ethnographic investigation of the assimilation of new organizational members into an information security culture: Nova Southeastern University. Mitnick, K D, Simon, W L. (2011). The art of deception: Controlling the human element of security: John Wiley & Sons. Nonaka, I. (1994). "A dynamic theory of organizational knowledge creation". Organization science, 5(1), 14-37. Patnayakuni, R, Patnayakuni, N. (2014). "Information security in value chains: a governance perspective". Sabherwal, R, Sein, M K, Marakas, G M. (2003). "Escalating commitment to information system projects: findings from two simulated experiments". Information & Management, 40(8), 781-798. Siponen, M T. (2000). "A conceptual foundation for organizational information security awareness". Information Management & Computer Security, 8(1), 31-41. Stanton, J M, Stam, K R, Guzman, I, Caldera, C. (2003). Examining the linkage between organizational commitment and information security. Paper presented at the Ieee International Conference on Systems Man and Cybernetics. 588 Salih Börteçine AVCİ, Adnan KARATAŞ Von Solms, B. (2000). "Information security—the third wave?". Computers & Security, 19(7), 615-620. Vural, Y, Sağıroğlu, Ş. (2008). "Kurumsal Bilgi Güvenliği Ve Standartları Üzerine Bir İnceleme". Gazi Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, 23(2). Woodhouse, S. (2007). Information security: end user behavior and corporate culture. Paper presented at the Computer and Information Technology, 2007. CIT 2007. 7th IEEE International Conference on. Zafar, H, Clark, J G. (2009). "Current state of information security research in IS". Communications of the Association for Information Systems, 24(1), 34. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 589 KÜRESEL LOJİSTİK PERFORMANS ENDEKSİ VE TÜRKİYE’NİN SON 10 YILLIK LOJİSTİK PERFORMANSININ ANALİZİ* Tevfik Şükrü YAPRAKLI** Musa ÜNALAN*** Öz: Lojistik, üretim ve tüketim noktaları arasındaki malzeme ve bilgi akışının yönetilmesi sürecini kapsar. Dünya çapında ticaret ve taşımacılıkta serbestleşme eğiliminin hızlanması, lojistik sektörünün stratejik bir sektör olarak görülmesini sağlamıştır. Bu çalışmada, 2007 yılı ve sonrasında 2010, 2012, 2014, 2016 yıllarında, Dünya Bankası Uluslararası Ticaret Birimi tarafından yayınlanan Lojistik Performans Endeksi raporları esas alınarak; ülkeler bazında lojistiğin küresel boyuttaki durumu ile Türkiye’nin lojistik bakımından uluslararası piyasadaki konumu incelenmiştir. Ülkelerin endeks içerisindeki sıralamaları belirlenirken, altı temel bileşen dikkate alınmıştır. Bu bileşenler; gümrükler dahil sınır denetim kuruluşlarının gerçekleştirdiği gümrükleme işlemlerinin verimliliği, ticaret ve taşımacılık ile bağlantılı altyapının kalitesi, rekabetçi fiyatlarla sevkiyat düzenlenmesindeki kolaylık, lojistik hizmetlerde yetkinlik ve kalite, sevkiyatların izlenebilirliği ile sevkiyatlarının planlanan zamanda varış yerine ulaşmasındaki zamanlamadır. Çalışmanın sonucunda, Türkiye’nin son on yılda lojistik performans açısından hem genel hem de alt bileşenler bazında ilerleme sağladığı fakat dünya sıralamasındaki yeri bakımından ciddi bir değişikliğin olmadığı görülmüştür. 2007 yılında dünya ekonomisindeki sıralaması 34. sıra olurken 2016’da bu sıralama değişmemiştir. Hem endeks skoru bakımından hem de sıralama bakımından en iyi dönemin 2012 olduğu görülmüştür. En yüksek iyileştirmenin olduğu alt bileşen altyapı olurken, en düşük iyileştirme ise lojistik kalite ve yetkinlik olmuştur. Anahtar Kelimeler: Lojistik sektörü, Lojistik performans endeksi, Türkiye THE GLOBAL LOGISTICS PERFORMANCE INDEX AND ANALYSIS OF THE LAST TEN YEARS LOGISTICS PERFORMANCE OF TURKEY Abstract: Logistics contains the process of material and information flow management between production and consumption. Logistics sector as a strategic sector because of accelerating of liberalization trend on trade and transportation in the worldwide. In this study, the situation of global logistics in terms of countries and the position of Turkey in international market with regard to logistics have been examined on the basis of Logistics Performance Index reports which published by the World Bank International Trade Department in 2007, 2010, 2012, 2014, 2016. There are six components to determine the ranking of countries according to Logistics Performance Index. These are the efficiency of custom and border clearance, the quality of trade and transport infrastructure, the ease of arranging competitively price shipments, the competence of quality of * Bu çalışma 2. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi’nde sunulmuştur. Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü *** Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü ** 590 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN logistics, the ability to track and trace consignments, and the frequency which shipments reach consignees within scheduled. As a result of the study concluded that while Turkey’s general Logistics Performance Index and components increased in terms of score, the ranking of Turkey in the worldwide did not change significantly from 2007 to 2016. The ranking of Turkey is 32 in both 2007 and 2016. The best period of Turkey in order to ranking and logistics performance is the year of 2012. A component which is the highest improvement in six components is the infrastructure, while a component which is the lowest improvement in six components is the logistics quality and competence for Turkey. Keywords: Logistics sector, Logistics performance index, Turkey I. Giriş Lojistik kavramı genel olarak hammaddenin başlangıç noktası ile ürünün tüketildiği son aşamaya kadar olan süreçleri kapsar. Depolama, stok ve envanter yönetimi, müşteri ilişkileri, satış gibi birçok faaliyetin gerçekleştiği bu aşamalarda planlama, kontrol, denetleme mekanizmaları önem arz etmektedir. Lojistik faaliyetlerinin temelinde doğru ürünü, doğru zamanda, doğru yere en iyi şekilde teslim etmek vardır. Bilgi teknolojilerinin daha sık kullanılması, ürünlerin ömür süreleri, özellikleri, satış stratejilerine göre esnek teslim şekilleri, az tedarikçiyle birebir ilişkiler, lojistik hizmetlerde dış kaynak kullanımı, güvenilir teslimatlar, daha kısa sipariş döngüleri gibi bazı yeni eğilimler lojistik pazarında müşteri taleplerini değiştirmektedir (www.bilgisite.com). JP Morgan Transportation Outsourcing Survey 2009’a göre dünya lojistik pazarının geleceğine bakıldığında öne çıkacak coğrafyalar sırasıyla AsyaPasifik, Latin Amerika, Doğu Avrupa, ve Afrika-Orta Doğu Bölgeleri olacaktır (www.jpmorgan.com). Rekabette avantaj sağlamak için üretim maliyetlerini düşüren, teknolojiyi en iyi şekilde kullanan, tüm dünya pazarına ürün ve hizmet satmayı planlayan ülkeler ön sıralarda yer almaktadırlar. Bu alana yatırım yapıp, lojistik hizmet veren firmaların ilk olarak ABD’de çıkması bir sürpriz değildir (Akdın, 2006). Çünkü firmalar rekabet edebilmek için lojistik, pazarlama ve üretim departmanlarını bir bütün olarak düşünmelidirler (Güzel ve Yazıcılar, 2016). Avrupa ülkeleri önemli birçok lojistik merkezlere sahiptirler. Örneğin, Polonya’da Poznan, İspanya’da Zaragoza ve Barcelona, İtalya’da Trieste, Bulgaristan’da Varna, Belçika’da Antwerp, Almanya’da Hamburg, limanları Avrupa’nın önde gelen lojistik üslerini bölgelerinde barındırmaktadır (Schacke, 2001). Lojistik sektörü hem dünyada hem de Türkiye’de iyi büyüme rakamları yakalayarak gelişen önemli sektörlerden biri haline gelmiştir. Gayri safi yurtiçi hasılada lojistik sektörünün payı %10 ile %20 arasında değişmektedir. Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, küreselleşmenin artması, gümrük konularındaki yeni düzenlemeler, pazar dinamiklerinin değişmesi, müşteri taleplerindeki değişimler, dış kaynak kullanımının artması dünya pazarındaki rekabeti daha da zorlaştırmaktadır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 591 Ülkeler arası rekabette ön sıralarda yer alabilmek için güçlü bir altyapı sistemine, planlamaya, geleceği düşünerek yapılacak yatırımların zamanlamasına, insan kaynağının kalitesini artırmaya, bölgesel gelişimleri dikkatle izlemeye, pazardaki değişimleri yakalamaya, teknolojik gelişmelere ihtiyaç vardır. Dünya ekonomisinde ticari pazardaki hacmini artırmak isteyen ülkeler, maliyet konularında iyileştirmelere giderek daha fazla kar elde etmek istemektedirler. Lojistik faaliyetlerin dış kaynak kullanımı ile birlikte giderek artması, lojistik firmaların önemini artırmıştır. Lojistik sektörde yaşanan değişmeler, dış kaynak kullanımın sektöre etkisi gibi yeni eğilimler rekabet ortamını daha da kızıştırmaktadır. Rekabetin giderek arttığı bu sektörlerde performansı ölçmek önemli hale gelmektedir. Başarının ölçütü çıktı olarak performans sonuçları ise bu sonuçların dünya ekonomisinde ülkeler arasındaki rekabetin ayrıştırıcı gücü olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Ülkelerin hem kendi durumlarını dünya ekonomisinde görmek, hem de kendi bölge ülkelerindeki yerlerini tespit etmek ve ona göre plan yapmak için uluslararası kuruluşlar tarafından yayınlanan raporlar büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada, lojistik sektörünün Türkiye’deki yapısı incelenerek sektörün iktisadi analizinin yapılması ve Türkiye’nin taşıdığı potansiyelin küresel ölçekteki durumunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Bunun için ülkelerin lojistik performanslarını gösteren Dünya Bankası tarafından uluslararası düzeyde yayınlanan Lojistik Performans Endeksi esas alınarak Türkiye’nin son 10 yıllık performansı incelenmiştir. Ayrıca Küresel Lojistik Performans Endeksi raporları üzerinden önde gelen ülkelerin durumunu ortaya koymak ve ülkeler arası karşılaştırmalar yapmakta çalışmanın bir başka amacıdır. Bu amaçla çalışmada ilk olarak lojistik kavramı ve Türkiye’de lojistik sektörün gelişimi; ardından Küresel Lojistik Performans Endeksinin hesaplanma yöntemi, alt bileşenleri, yayınlanan raporlar üzerinden ülkelerin durumu, Türkiye’nin lojistik performans bakımından konumu, son on yıllık genel görünümü; sonrasında Lojistik Performans Endeksi alt bileşenleri bazında Türkiye’nin lojistik sektörünün analizi ve son olarak sonuç ve önerilerle birlikte çalışma sonlandırılmıştır. Lojistik Kavramı Ve Türkiye’de Lojistik Sektörün Genel Durumu Lojistik kavramı ilk olarak askeri ve ticari alanda kullanmaya başlanmıştır. Lojistik kavramının yaygın olarak kullanılmaya başlanması, 18. yy.’da Baron Jomi’nin lojistiği tanımlamasıyla olmuştur. Baron Jomi, lojistiği ‘‘malzeme tedariki ile orduları hareket ettirebilmenin pratik sanatı’’ olarak tanımlamıştır. Yöneylem araştırması disiplini çerçevesinde lojistiğin kullanım alanı genişlemiştir. Bu dönem, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraya denk gelmektedir (Paksoy ve Altıparmak, 2003). Lojistik terimi eski Yunan dilinde “logistikos”, latin dilinde “logisticus” olarak kullanılmış, her iki dilde de “hesaplama” veya “matematiksel mantık” II. 592 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN anlamına gelmektedir (Kayabaşı, 2007). TDK lojistik kavramını askeri anlamda geri hizmet olarak tanımlarken, TDK İktisat Terimleri Sözlüğü, mal ve hizmetlerin sağlanmasına yönelik etkinliklerin yönetimi, örgütlenmesi ve planlanması bilimi şeklinde tanımlanmaktadır (tdkterim.gov.tr, Ağustos 2016). Araştırmanın konusu itibariyle de lojistiğin işletme literatüründeki tanımlarına bakıldığında, lojistiğin birçok tanımının yapıldığı görülmektedir. Lojistik, zaman ve uzaklık ile birbirinden ayrılabilen üretim ve tüketim noktaları arasında bir bağlantı görevi görmektedir (Alkusal, 2006). Lojistik Yönetim Konseyi lojistiği şu şekilde tanımlamaktadır: Lojistik, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürün, servis hizmeti ve bilgi akışının başlangıç noktasından tüketildiği son noktaya kadar olan tedarik zinciri içindeki hareketin etkili ve verimli bir biçimde her iki yöne doğru taşınması ve depolanması, planlanması, uygulanması ve kontrol altında tutulması faaliyetidir (Özgül, 2006). Lojistik, taşıma, satın alma, depolama, satış, ithalat-ihracat, enformatik, iş hazırlama, yer değiştirme ve düzenlenmesi ile ilgili bütün hareketleri kapsamaktadır (Uğurlu, 2007). Lojistik faaliyetler temelde madde ve malzeme yönetimi ve dağıtım fonksiyonlarının toplamından oluşmaktadır (Demir, 2008). Genel olarak lojistiğin temel faaliyetleri, nakliye, depolama, envanter yönetimi, ambalajlama, satın alma, bilgi iletimi ve yönetimi olarak sıralanabilir (Uçar, 2007). Bu tanımlardan lojistiğin genel amacı, doğru ürünün, doğru miktar, doğru şartlar, doğru fiyat, doğru maliyet, doğru zaman, doğru yerde ve doğru müşteriye ulaştırmak şeklinde ifade edilebilir (Çanci ve Erdal, 2003). Türkiye’nin coğrafik olarak konumu, Avrupa ülkelerine, Orta Doğu ülkelerine ve Türk Cumhuriyetlerine yakınlığı sağlamaktadır. Bu sebepten ötürü lojistik üs olma ihtimali yüksek olan ülkelerden biridir (Babacan, 2003). Türkiye’de lojistik sektörü hızla gelişmektedir. Uluslararası birçok kuruluş Türkiye pazarına girmekte ve şirket birleşmeleri gerçekleşmektedir. Birleşmeler sonucunda teknoloji odaklı rekabet gelişmiştir (Kılıç ve diğ., 2009). Türkiye’de lojistik sektörü 1980-90’lı yıllarda kara, hava, deniz, demiryolu ve kombine taşımacılık alanındaki yatırımlarla alt yapısını oluşturmuş, 1990’lı yıllarda daha ilerlemiş, 2000’li yıllarının başında ise uluslararası şirketlerle işbirliğine giden, kaliteyi artıran, dünya standartlarına ayak uyduran bir sektör haline gelmiştir (www.utikad.org.tr). Lojistik pazarı Avrupa'da yıllık yüzde 7-10, Kuzey Amerika'da yüzde 15, Asya'da ve Türkiye'de ise yüzde 20'lik bir büyüme hızına sahiptir (Eker, 2006). Türkiye’de her ne kadar lojistik sektörü gelişse de planlama konularında eksiklik yaşanmaktadır. Planlamada yaşanılan sorunlar yapılan yatırımların yeteri kadar verim alınamamasına sebep olmaktadır. Türkiye’nin lojistik sektörünün başlıca sıkıntılarını şöyle sıralanabilir: hukuki altyapı eksiklikleri, mevzuatların getirdiği bürokratik engeller, lojistik konusunda eğitimli işgücü eksikliği, teknolojik altyapının yetersizliği ve teknolojinin yeterince etkin kullanılamaması, ihtiyaçtan fazla araç ve firma olması (Küçük, 2013). Türkiye’de ihracattaki taşıma sistemlerinde en yüksek payı %74 oranında deniz yolu, %23 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 593 oranında kara yolu, geri kalanı ise hava yolu ve diğer taşıma sistemleridir. İthalattaki taşıma sistemlerinde ise en yüksek payı %93 oranında deniz yolu, %4 oranında kara yolu, geri kalanı ise hava yolu ve diğer taşıma sistemleridir (TÜİK). Ülkemizde yük taşımacılığının %87’sinin, yolcu taşımacılığının %94’e yakınının karayolu ile yapıldığı hesaplanmaktadır. Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)’ne göre Dünya’da 16.364 adet, Avrupa’da 3.716 adet, Türkiye’de ise 68 adet havalimanı bulunmaktadır (T.C. Ulaştırma Bakanlığı, 2012). Lojistik sektöründe bir değişim söz konusudur. Değişimin en önemli sebeplerinde bir tanesi Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ile Gümrük Birliği'ne girmesi neticesinde taşıma talebinde bulunanların değişen talepleri olmuştur. Şirketlerin birçoğu, mallarının sadece iki nokta arasında taşınmasını değil; depolanmasını, gümrüklenmesini, elleçlenmesini, ambalajlanmasını ve ihtiyaçlara göre dağıtılmasını da talep etmektedirler. Bu durumun sonucunda lojistik hizmetlerin önemi her geçen gün artmaktadır (Ersoy, 2006). Türkiye’nin parçası olduğu PanAvrupa 4. Koridoru, Pan-Avrupa 8. Koridoru, Pan-Avrupa 10. Koridoru, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Ağı, ESCAP Ağı, Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (KGK) gibi lojistik ağlar Türkiye’nin lojistik operasyonlarda yeni fırsatlar yakalamasını sağlamaktadır (Küçük, 2013). Türkiye’de sistemsel olarak zamanında alınan doğru kararlar, 2000’li yıllarda hızlı bir büyüme yakalamasını sağlamıştır. Ayrıca yaşanan küresel ekonomik krizden çok ciddi bir etkilenme yaşamayıp büyüme ivmesini sürdürmeye devam etmiştir. III. Küresel Lojistik Performans Endeksi (LPI) Lojistik hizmetlerin kalitesinin değerlendirilmesi, kullanılan kaynakların verimlilik konusunda çıktıları, müşterilerin aldıkları hizmet konusundaki algıları ya da ürün veya hizmetin iletilme sürecinde yaşananlar vb. tüm süreç aşamalarında başarının tespiti olarak performans ölçümü büyük öneme arz etmektedir (Baki ve Şimşek, 2004). Gerek kurumsal firmaların, gerekse bir ülkenin genel olarak rekabet piyasasındaki yerinin belirlenmesi için performans ölçümü bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir (Ener, 2010). Firmaların lojistik alanındaki kendi becerilerini geliştirmeleri rakipleri karşısında üstün olmalarını sağlamaktadır. Performans ölçümünün yapılmasının nedeni, yapılan işin verimliliğini ve kalitesini ölçmektir (Li, 2005). Temel lojistik faaliyetlerini ölçmek için bazı performans göstergeleri mevcuttur. Uluslararası lojistik; taşımacılık, ödeme sistemleri, kargo konsolidasyonu, depolama, ülke içindeki gümrük kapılarının dağılımı gibi birçok kriteri kapsamaktadır (Arvis ve diğ., 2007). Bu yüzden bir ülkenin lojistik performansını sadece bir gösterge ile ölçmeye çalışmak oldukça zordur. Ülkenin iyi bir lojistik performans endeksine sahip olup olmadığı bazı kriterler-unsurlar çerçevesinde belirlenmesi daha anlamlı olacaktır. Ülkelerin kendi aralarındaki rekabet durumlarını ölçmek için lojistik reform programları geliştirmeye çalışan Dünya Bankası, iş hayatından profesyoneller ile akademik camiadan partnerleri T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 594 ile birlikte Lojistik Performans Endeksini oluşturmuşlardır. Lojistik Performans Endeksi, ülkeler arasındaki rekabetin ölçüsünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Lojistik Performans Endeksi ve bunun alt göstergelerinin sistemsel olarak ölçümü yapılırken; dünyanın birçok yerinden lojistik sektöründe çalışan üst düzey yöneticilerin tecrübe ve bilgisine dayanarak geliştirmiş oldukları anket üzerinden ülkelerin performans endeksleri puan bazında ölçülmüştür. Ülkelerin Lojistik Performans Endeksi ilk olarak 2007 yılında ölçülmüştür. Ölçüm yapılırken yedi alan belirlenmiştir (Ener, 2010). 2007 yılından sonraki 2010, 2012, 2014 ve 2016 yıllarında yapılan ölçümlerde ise Lojistik Performans Endeksinin ölçümünde sadece altı alan belirlenmiştir (Arvis ve diğ., 2010; Arvis ve diğ., 2012, 2014; Arvis ve diğ., 2016). Bu alanlar Tablo 1’de gösterilmiştir. Bu alt göstergeler belirlenirken, son yıllarda yapılan teorik ve deneysel çalışmalar ile uluslararası lojistik firmalarında çalışan üst düzey yöneticiler ile yapılan derinlemesine mülakatlardan faydalanılmıştır. Lojistik Performans Endeksi ve alt kriterlerin ölçümünde 1 en düşük, 5 en yüksek puanı ifade edecek şekilde bir ölçek kullanılmıştır (Arvis ve diğ., 2007). Ülkelere ilişkin açıklanan Lojistik Performans Endeks değerleri, bahsedilen alt kriterlerin ağırlıklı ortalaması alınarak hesaplanmaktadır. Tablo 1. Lojistik Performans Endeksinin Alt Kriterleri ve Kullanıldığı Yıllar Lojistik Performans Ölçüm Alanları (Alt kriterler) Ölçüm Alanlarının Kullanıldığı Yıllar 1.Gümrüklerin ve diğer sınır kuruluşlarının yaptıkları 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 işlemlerin verimliliği, 2.Ulaştırma ve bilgi teknolojilerine alt yapının lojistik açıdan kalitesi, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 3.Uluslararası sevkiyatların düzenlenmesinin kolaylık ve maliyetine katlanabilirlik düzeyi, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 4.Yerel lojistik sektörünün yetkinliği, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 5.Uluslararası sevkiyatları izleyebilme kabiliyeti, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 6.Yurt içi lojistik maliyetler, 2007 7.Sevkiyatların varış yerine zamanında ulaşılabilirliği 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 Çalışmanın geri kalan kısmında, Lojistik Performans Endeksinin alt kriterleri çerçevesinde yukarıdaki tabloda verildiği gibi, ölçüm yapılan beş dönemin hepsinde yer alan altı gösterge kullanılacaktır. Daha anlaşılır olması adına, Lojistik Performans Endeksinin alt bileşenleri şu şekilde belirtilecektir: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 595 Gümrükler, Altyapı, Uluslararası Sevkiyatlar, Lojistik Kalite ve Yetkinlik, Takip ve İzleme, Zamanlama. Şekil 1: Lojistik Performans Endeksinin Girdi Ve Çıktıları Kaynak: (Arvis ve diğ., 2016) Şekil 1’de Lojistik Performans Endeksinin girdi ve çıktı niteliğindeki bileşenleri gösterilmektedir. Bu bileşenlerden gümrükler, altyapı, lojistik kalite ve yetkinlik girdiler kısmında yer alırken; zamanlama, uluslararası sevkiyatlar, takip ve izleme çıktılar kısmında yer almaktadır. Tablo 2. Lojistik Performans Endeksi ilk 10 Ülke Sıra 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. LPI 2007 Singapur Hollanda Almanya İsveç Avusturya Japonya İsviçre Hong Kong İngiltere Kanada LPI 2010 Almanya Singapur İsveç Hollanda Lüksemburg İsviçre Japonya İngiltere Belçika Norveç LPI 2012 Singapur Hong Kong Finlandiya Almanya Hollanda Danimarka Belçika Japonya ABD İngiltere LPI 2014 Almanya Hollanda Belçika İngiltere Singapur İsveç Norveç Lüksemburg ABD Japonya LPI 2016 Almanya Lüksemburg İsveç Hollanda Singapur Belçika Avusturya İngiltere Hong Kong Amerika Kaynak: Dünya Bankası, Lojistik Performans Endeksi, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 Girdi kısmındaki bileşenler, devlet nezdinde hükümetlerin uyguladıkları politika düzenlemelerini içererek, çıktı noktasında iyi sonuçlar elde etmeyi mümkün kılmaktadır. Yani girdiler kısmında yapılan T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 596 her iyileşme, çıktılara yansıyacak bu da ülkenin genel lojistik performansını etkileyerek ilerlemesini sağlayacaktır. 2007 yılından bu yana yayınlanan 5 LPI incelendiğinde, her dönem ilk sıralarda yer alan ülkeler arasında Almanya, Hollanda, Singapur, İsveç gibi ülkeler görülmektedir. Almanya 2014 ve 2016 yıllarında dünya sıralamasında ilk sıradadır. Genel olarak ilk on ülke arasında ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri yer almaktadır. Ayrıca ABD ve uzak doğu ülkelerinden de Singapur, Hong Kong, Japonya listede ön plana çıkmaktadır (Tablo 2). Tablo 3. İlk 10 ve Son 10 Sırada Yer Alan Ülkelerin LPI Ortalamaları Gösterge 2007 2010 2012 2014 2016 İlk 10 sırada yer alan ülkelerin ortalaması 4.06 4.01 4.01 3.99 4.13 Son 10 sırada yer alan ülkelerin ortalaması 1.84 2.06 2.00 2.06 1.91 Kaynak: Dünya Bankası, Lojistik Performans Endeksi, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 Tablo 3’de ilk 10 sırada yer alan ülkelerin LPI ortalamaları incelendiğinde, 2007 yılında 4.06 gibi bir değer söz konusu iken 2016 yılında 4.13’e yükselmiştir. Son 10 sırada yer alan ülkelerin LPI ortalamalarına bakıldığında ise 2007 yılında 1.84’tür. 2016 yılında 1.91’e yükselmiştir. Genel olarak ülkelerin genelinde, lojistiğe yönelik iyileştirme ve geliştirme faaliyetlerinin olduğu söylenebilir. Tablo 4. 2016 Yılı Küresel Lojistik Performans Endeksine Göre Ülke Sıralaması LPI 2016 Sıralama Ülkeler Puan 1. Almanya 4.23 2. Lüksemburg 4.22 3. İsveç 4.20 … … … 32. Malezya 3.43 33. Polonya 3.43 34. Türkiye 3.42 35. Hindistan 3.42 36. Portekiz 3.41 … … … 158. Somali 1.75 159. Haiti 1.72 160. Suriye 1.60 Kaynak: Dünya Bankası, Lojistik Performans Endeksi, 2016 Tablo 4’de 2016 yılına ait ülkelerin Lojistik Performans Endeksi puan ve sıralamaları mevcuttur. İlk üç sırada Almanya, Lüksemburg, İsveç yer alırken; 160 ülke içerisinde son üç sırada yer alan ülkeler ise Somali, Haiti ve Suriye’dir. Türkiye ise bu sıralamada 34. sırada yer almaktadır. Türkiye’nin hemen önünde Polonya ve Malezya bulunurken, Hindistan ve Portekiz ise Türkiye’nin altında yer almaktadırlar. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 597 Tablo 5. Üst-Orta Gelir Ekonomilerinin Lojistik Performans Endeksi (2016, 2014) LPI 2016 LPI 2014 Ülkeler LPI 2016 Sıralama LPI 2014 Sıralama Puan Puan Güney Afrika 20 3.78 34 3.43 Çin 27 3.66 28 3.53 Malezya 32 3.43 25 3.59 Türkiye 34 3.42 30 3.50 Panama 40 3.34 45 3.19 Tayland 45 3.26 35 3.43 Meksika 54 3.11 50 3.13 Brezilya 55 3.09 65 2.94 Botsvana 57 3.05 120 2.49 Romanya 60 2.99 40 3.26 Kaynak: Dünya Bankası, Lojistik Performans Endeksi, 2014, 2016 Üst-orta gelir ekonomilerinde yer alan ülkelerin Lojistik Performans Endeksleri incelendiğinde, 2016 yılı olarak ilk sırayı Güney Afrika almaktadır. Güney Afrika’yı sırasıyla Çin, Malezya ve Türkiye takip etmektedir. Yine bu grup içerisinde son sırada Romanya yer almaktadır. İlk sırada yer alan Güney Afrika’nın 2014 yılındaki endeks değeri 3,43 iken 2016 yılında 3,78’e çıkmıştır. Türkiye’nin ise 2014 yılındaki endeks değeri 3,50 iken 2016 yılında 3,42’ye düşmüştür (Tablo 5). Tablo 6. Türkiye’nin Yıllara Göre Lojistik Performans Endeksi ile Alt Bileşenlerinin Sıralama ve Puanları TÜRKİYE 2007 2010 2012 2014 2016 Alt Bileşenler Lojistik Performans Endeksi Gümrükler Altyapı Uluslararası Sevkiyatlar Lojistik Kalite ve Yetkinlik Takip ve İzleme Zamanlama Sır. Puan Sır. Puan Sır. Puan Sır. Puan Sır. Puan 34 3,15 39 3,22 27 3,51 30 3,50 34 3,42 33 39 42 3,00 2,94 3,07 46 39 44 2,82 3,08 3,15 32 25 30 3,16 3,62 3,38 34 27 48 3,23 3,53 3,18 36 31 35 3,18 3,49 3,41 30 3,29 37 3,23 26 3,52 22 3,64 36 3,31 34 52 3,27 3,38 56 31 3,09 3,94 29 27 3,54 3,87 19 41 3,77 3,68 43 40 3,39 3,75 Kaynak: Dünya Bankası, Lojistik Performans Endeksi, 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 Dünya Bankası Lojistik Performans Endeksi (LPI), ülkelerin lojistik açısından belirlenen alanlarda performanslarını görmeleri ve diğer ülkeler ile rekabet noktasında kıyaslamalarını yapmaları bakımından önemli bir göstergedir. Tablo 6’da LPI’nin Türkiye’ye ait sonuçları, her alt bileşene ait LPI değerleri ve bu değerlerin ülke sıralamasındaki yeri verilmektedir. Türkiye’nin LPI değerlerinin dönemlere göre değişimi Grafik 1’de açıklanmıştır. Alt bileşenlerin her bir gösterge bakımından ölçülen dönemlere göre değişimi ayrıntılı olarak aşağıda incelenmiştir. T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 598 50 40 30 20 10 0 2006 34 3,51 39 27 3,22 3,15 2008 2010 2012 Sıralama 3,6 3,5 3,5 34 3,42 3,4 30 3,3 3,2 3,1 2014 2016 2018 Puan Sıralama Lojistik Performans Endeksi Puan Grafik 1. Küresel Lojistik Performans Endeksi Sıralama ve Puanları Türkiye 2007 yılındaki sıralamaya göre, 3,15’lik genel puan ile 150 ülke arasında 34. sırada iken 2016 yılı için ölçülen performansında, 5 üzerinden aldığı 3.42’lik genel puan ile 160 ülke arasında 34. sırada yer almıştır. 2007’ye göre daha yüksek puan almasına rağmen 2016’da Türkiye’nin sıralaması değişmemiş aynı kalmıştır. Bu durum, genel olarak ülkelerin iyileştirme yapmalarından kaynaklanmaktadır. IV. Alt Kriterler Bazında Türkiye’nin Lojistik Sektörünün Analizi A. Gümrükler Gümrükler 46 Sıralama 40 30 3,16 32 33 3,3 3,23 34 3,18 36 3,1 3 3 20 2,9 10 0 2006 3,2 Puan 50 2,82 2008 2010 2012 Sıralama 2,8 2014 Puan 2016 2,7 2018 Grafik 2. Gümrükler Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Gümrükler’’ boyutu 2007-2016 yılları arasında Grafik 2 üzerinden incelendiğinde, 2010 yılında 2007 yılına göre Türkiye için nispi olumsuzluk söz konusudur. Türkiye’nin 2007 yılına Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 599 ilişkin endeks değeri 3,0 ve dünya sıralamasındaki yeri 33. iken, 2010 yılında endeks değeri 2,82 ve sıralamadaki yeri 46. olmuştur. 2012 yılında Türkiye’nin endeks değerinde artış olurken, dünya sıralamasındaki yeri de yükselmiştir (Puan: 3,16, Sıralama: 32). 2014 yılında ise bir önceki döneme göre puan açısından bir artış olmasına rağmen, dünya sıralamasındaki yeri açısından iki sıra gerileme söz konusudur (Puan: 3,23, Sıralama: 34).Son olarak 2016 yılında 2014 yılına göre Türkiye için nispi düşüş eğilimi vardır (Puan: 3,18, Sıralama: 36). Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Gümrükler’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde endeks değeri bakımından artış (3’den 3,18’e) olmasına rağmen, dünya sıralamasındaki yeri bakımından düşüş (33’den 36’ya) söz konusudur. Bu durum Türkiye’nin bu alanda yapmış olduğu iyileştirmelerin diğer ülkeler ile kıyaslamada, sıralama bakımından yetersiz olduğunu göstermektedir. B. Altyapı 50 Sıralama 40 39 2,94 3,62 3,53 25 27 3,49 39 3,08 30 31 20 10 0 2006 2008 2010 2012 Sıralama 2014 2016 4 3,5 3 2,5 2 1,5 1 0,5 0 2018 Puan Altyapı Puan Grafik 3. Altyapı Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Altyapı’’ boyutu 20072016 yılları arasında Grafik 3 üzerinden incelendiğinde, 2010 yılında 2007 yılına göre Türkiye için nispi artış söz konusudur. Türkiye’nin 2007 yılına ilişkin endeks değeri 2,94 ve dünya sıralamasındaki yeri 39. iken, 2010 yılında endeks değeri 3,08 ve sıralamadaki yeri 39. olmuştur. Yapılan iyileştirmelerin diğer ülkeler nezdinde de benzer olduğu söylenebilmektedir. 2012 yılında Türkiye’nin endeks değerinde artış olurken, dünya sıralamasındaki yeri de yükselmiştir (Puan: 3,62, Sıralama: 25). 2014 yılında ise bir önceki döneme göre hem puan hem de sıralama açısından bir gerileme söz konusudur (Puan: 3,53, Sıralama: 27). 2016 yılında da düşüş eğilimi devam etmektedir (Puan: 3,49, Sıralama: 31). Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Altyapı’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde hem endeks değeri bakımından artış (2,94’ten 3,49’a) hem de dünya sıralamasındaki yeri bakımından ilerleme (39’dan 31’e) söz konusudur. Bu T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 600 durum Türkiye’nin bu alanda yapmış olduğu iyileştirmelerin diğer ülkeler ile kıyaslamada, sıralama bakımından daha iyi olduğunu göstermektedir. C. Uluslararası Sevkiyatlar 60 50 40 30 20 10 0 2006 3,5 42 3,38 44 48 30 3,15 3,41 3,4 35 3,3 3,18 3,1 3,07 2008 2010 2012 Sıralama 3,2 Puan Sıralama Uluslararası Sevkiyatlar 2014 2016 3 2018 Puan Grafik 4. Uluslararası Sevkiyatlar Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Uluslararası Sevkiyatlar’’ boyutu 2007-2016 yılları arasında Grafik 4 üzerinden incelendiğinde, 2007 ile 2012 yılları arasında Türkiye için nispi artış söz konusudur. Türkiye’nin 2007 yılına ilişkin endeks değeri 3,07 ve dünya sıralamasındaki yeri 42. iken, 2012 yılında endeks değeri 3,38 ve sıralamadaki yeri 30. olmuştur. 2014 yılında ise bir önceki döneme göre hem puan hem de sıralama açısından bir gerileme görülmektedir (Puan: 3,18, Sıralama: 48). Son olarak 2016 yılında yeniden bir artış durumu söz konusudur (Puan: 3,41, Sıralama: 35). Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Uluslararası Sevkiyatlar’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde hem endeks değeri bakımından artış (3,07’den 3,41’e) hem de dünya sıralamasındaki yeri bakımından ilerlemenin (42’den 35’e) olduğu anlaşılmaktadır. D. Lojistik Kalite ve Yetkinlik Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Lojistik Kalite ve Yetkinlik’’ boyutu 2007-2016 yılları arasında Grafik 5 üzerinden incelendiğinde, 2007-2010 yılları arasında ile 2014-2016 yılları arasında Türkiye için nispi gerileme söz konusudur. 2010-2014 yılları arasında ise hem puan hem de dünya sıralamasındaki yeri bakımından artış olduğu görülmektedir. Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Lojistik Kalite ve Yetkinlik’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde, endeks değeri bakımından küçük bir artış (3,29’dan 3,31’e) olurken; dünya sıralamasındaki yer bakımından düşüş (30’dan 36’ya) olduğu anlaşılmaktadır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 601 Lojistik Kalite ve Yetkinlik 40 3,7 37 35 36 3,6 30 26 3,52 25 3,5 22 20 3,4 15 10 3,31 3,29 5 0 2006 3,23 2008 2010 2012 2014 Sıralama 2016 Puan Sıralama 30 3,64 3,3 3,2 2018 Puan Grafik 5. Lojistik Kalite ve Yetkinlik Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları E. Takip ve İzleme Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Takip ve İzleme’’ boyutu 2007-2016 yılları arasında Grafik 6 üzerinden incelendiğinde, 2007-2010 yılları arasında ile 2014-2016 yılları arasında Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri bakımından gerileme söz konusudur. 2010-2014 yılları arasında ise hem puan hem de dünya sıralamasındaki yeri bakımından artış olduğu görülmektedir. Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Takip ve İzleme’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde, endeks değeri bakımından küçük bir artış (3,27’den 3,39’a) olurken; dünya sıralamasındaki yer bakımından düşüş (34’den 43’e) olduğu anlaşılmaktadır. Takip ve İzleme 56 Sıralama 50 3,27 3,54 4 3,77 3,09 40 3,39 3,5 43 3 2,5 34 30 2 29 20 1,5 19 1 10 0,5 0 2006 2008 2010 2012 Sıralama 2014 2016 0 2018 Puan Grafik 6. Takip ve İzleme Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları Puan 60 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 602 F. Zamanlama Zamanlama 60 4 Sıralama 3,9 3,87 41 40 3,7 3,68 31 30 3,8 40 3,75 27 3,6 20 Puan 52 50 3,94 3,5 10 3,4 3,38 0 2006 2008 2010 2012 Sıralama 2014 2016 3,3 2018 Puan Grafik 7. Zamanlama Alt Bileşeninin Sıralama ve Puanları Lojistik Performans Endeksi alt bileşenlerinden ‘‘Zamanlama’’ boyutu 2007-2016 yılları arasında Grafik 7 üzerinden incelendiğinde, 2007-2010 yılları arasında ile 2014-2016 yılları arasında hem sıralama hem de sıralama bakımından ilerleme söz konusudur. Endeks değeri olarak en iyi yıl 2010 (Puan: 3,94), dünya sıralamasındaki yeri bakımından en iyi yıl ise 2012 (Sıralama: 27) olarak görülmektedir. Genel olarak son 10 yıllık dönem ‘‘Zamanlama’’ alt bileşeni çerçevesinde incelendiğinde, hem endeks değeri bakımından (3,38’den 3,75’e) hem de dünya sıralamasındaki yer bakımından artış (52’den 40’a) olduğu anlaşılmaktadır. V. Sonuç Ve Öneriler Bu çalışmada Dünya Bankası’nın 2007, 2010, 2012, 2014, 2016 yıllarında yayınladığı Lojistik Performans Endeksi raporları üzerinden, dünya lojistik sektörünün genel durumu, ülkeler arasındaki karşılaştırmalı sonuçları, özelde ve aslında çalışmanın temelini oluşturan Türkiye’nin son 10 yıllık lojistik performans değişimi ele alınmıştır. Küresel Lojistik Performans Endeksini oluşturan altı bileşenin değerleri ile genel olarak LPI değeri, ülkelerin kendilerini değerlendirmeleri ve ilerisi için strateji oluşturmaları, gelecekteki politikaları belirlemeleri, rekabetçi avantaj sağlamak için ne tür adımlar atmaları gerektiği yönünde önemli bir fayda sağlamaktadır (Cezayirlioğlu, 2012). Dünya ülkelerinin genel sıralaması dikkate alındığında; 4,23 puan ile 2016 yılının en yüksek performansına sahip ülke Almanya olurken, onu 4,22 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 603 puanla Lüksemburg takip etmektedir. Son sırada 1,60 puanla Suriye yer almaktadır. Almanya lojistik sektörün önemini öncesinden fark eden, stratejisini ona göre belirleyen, hedeflerini net koyan ve gerçekleştirmek için gereken bütün adımları atan ve bunun sonucunda dünya sıralamasında ilk sırada yer alan bir ülkedir (Koban ve Keser, 2010). Suriye ise 2011 yılında ülke genelinde başlayan gösterilerle birlikte son 5 yıldır iç savaş süreci yaşamaktadır. Bu durumdan ötürü planlı bir lojistik faaliyeti içerisinde bulunamadıklarından ötürü son sırada yer almaktadır. Zira iç savaş öncesi 2010 yılında yayınlanan rapora bakıldığında 155 ülke arasında Suriye 2,74 puanla 80. sırada bulunmaktadır. Türkiye üst-orta gelir ekonomisine sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Üst orta gelir grubuna dahil ülkeler içerisinde en iyi performansa sahip olanlar sırasıyla; Güney Afrika, Çin, Malezya ve Türkiye’dir. Genel olarak son 10 yılda yayınlanan 5 rapor dikkate alındığında, yüksek gelir seviyesine sahip ülkeler ile düşük gelir seviyesine sahip ülkeler arasında lojistik performans endeksi açısından önemli bir fark olduğu görülmektedir. Küresel Lojistik Performans Endeksinin 2016 yılında yayınlanan raporuna göre, Türkiye, 160 ülke arasında 34. sırada yer alırken 2007 yılında yayınlanan rapora göre bir kıyaslama yapıldığında dünya sıralamasındaki yeri bakımından herhangi bir değişiklik gözükmemektedir. Lojistik Performans Endeks değeri açısından yükselme olsa da (2007: 3,15; 2016: 3,42) dünya sıralamasındaki yer bakımından aynı yükseliş söz konusu değildir. Türkiye’nin 2007 yılından sonraki LPI puanını artırmasında, artan ticaret hacmi ile lojistik sektörüne önem vermesinin getirmiş olduğu verimliliğin etkili olduğunu söylemek mümkündür. 2016 yılı sonuçlarına göre Türkiye’nin Genel Lojistik Performans Endeksi 3,42 puanla, sıralama bakımından 34. sırada yer almaktadır. Alt ana başlıklar açısından incelediğimizde; gümrüklerin ve diğer sınır işlemlerinin etkinliği göstergesinde 3,18 puanla 36. sırada, ticaret ve taşımacılık altyapısının lojistik açıdan kalitesi göstergesinde 3,49 puanla 31. sırada, uluslararası sevkiyatların düzenlenmesinin kolaylığı ve maliyeti göstergesinde 3,41 puanla 35. sırada, lojistik hizmetlerin kalitesi ve lojistik yetkinlik göstergesinde 3,31 puanla 36. sırada, sevkiyatların takibi ve izlenebilmesi göstergesinde 3,39 puanla 43. sırada, sevkiyatların alıcıya zamanda ulaşması göstergesinde 3,75 puanla 40. sıradadır. 2016 yılı alt kriterlerinin dünya sıralamasındaki yerleri bakımından incelendiğinde; en iyi performans gösterilen kriterler altyapı ve uluslararası sevkiyatlar iken; en kötü performans gösterilen kriterler takip ve izleme ile zamanlamadır. Türkiye’nin son 10 yıllık lojistik performansı incelediğinde; genel olarak lojistik performans puanları ile alt bileşenlerin tamamında bir gelişme, ilerleme söz konusudur. Endeks skoru bakımından yapılan ilerlemeye bakıldığında (20072016 arası); genel lojistik performansında 0,27, gümrükler alt bileşeninde 0,18, altyapı alt bileşeninde 0,55, uluslararası sevkiyatlar alt bileşeninde 0,34 , lojistik kalite ve yetkinlik alt bileşeninde 0,02, takip ve izleme alt bileşeninde 0,12, 604 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN zamanlama alt bileşeninde 0,39 puanlık bir artış mevcuttur. Alt bileşenler arasında en yüksek artış 0,55 ile altyapıda olurken, en düşük artış ise 0,02 ile lojistik kalite ve yetkinlikte olmuştur. Bu sonuçlar, Türkiye’nin lojistik sektörünün öneminin anlaşıldığı ve buna yönelik altyapı alanında ilerlemelerin sağlandığı fakat lojistik kalite gibi çok önemli konularda çok ciddi bir artışın olmadığı, bu alana yönelik iyileştirmelerin hızlanması gerektiğini göstermektedir. Hem genel LPI değerlerinde hem de alt bileşenlerde son 10 yıllık değişime bakıldığında puan ve sıralama açısından en iyi yılın 2012 olduğu söylenebilmektedir. Örneğin, bu yılda Türkiye’nin LPI değeri bakımından dünya sıralaması 27’dir. Ayrıca altyapı alanında 25., lojistik kalite ve yetkinlik alanında 26., zamanlama alanında 27. sırada yer almaktadır. 2012 yılındaki hem genel lojistik performansında hem de bütün alt bileşenlerdeki sıralamalar 2016 yılındaki dünya sıralamalarının çok önündedir. Bu durumun sebebi 2009 krizinden sonra 2010 yılında Türkiye ekonomisi %9,2 2011 yılında ise %8,8 büyüyerek önemli bir gelişme sağlamıştır (TCMB). Lojistik sektörünün de gayri safi milli hasılanın %15-20’sini oluşturduğu bir ortamda genel olarak lojistik performansta artış olduğu söylenebilir. Fakat bu durum Türkiye’nin sadece önemli başarılar yakalamasıyla elde ettiği bir sonuç değildir. Aynı zaman diliminde dünyada ve Avrupa’da yer alan birçok rakip ülke ekonomik krizden daha fazla etkilendiği için lojistik sektörlerine olumsuz yansımaları olmuştur. Çünkü her ülkede olduğu gibi ekonomilerin canlı olduğu, krizlerin olmadığı dönemlerde lojistik sektörü de ticari hacim bakımından ilerlerken, ekonominin durgun olduğu dönemlerde lojistik sektöründe düşüş olması beklenen bir sonuçtur. Türkiye’nin ön sıralarda yer almasını sağlayan sebeplerden birisi de yaşanılan ekonomik krizin diğer ülkelere etkisi olarak düşünülebilir. Dünyanın en güçlü ekonomileri sıralamasında 18. sırada yer alan Türkiye, 2023 hedefleri doğrultusunda ilk 10 ekonomi içerisine girmeyi ve yıllık 500 milyar dolar ihracat yapmayı planlamaktadır. Ekonomik büyüklük olarak ilk 20 ülke arasında yer alan Türkiye’nin bu hedeflere ulaşma yolunda ilerlerken lojistik performans bakımından 34. sırada yer alması, jeopolitik konumunun getirmiş olduğu avantajlardan yeterince faydalanamadığını göstermektedir. Türkiye devlet nezdinde, jeopolitik konumundan daha fazla faydalanmalıdır. İletişim altyapısını daha da güçlendirerek takip ve izleme gibi alanlarda performansını artırmalı, lojistik sektöründe yer alan firmalara yönelik teşvik uygulamaları geliştirmeli, bilişim teknolojilerine yönelik sektörün gelişimine katkıda bulunmalıdır. Özel sektör ise araç ekipmanını modern çağa uygun olacak şekilde yeniden gözden geçirmeli, kalıcı ve kaliteli personel istihdam etmeli, uluslararası alanda etkinliğini artırmalı, işbirlikleri yapmalı, sektöre yönelik yatırımlarını artırmalı, bilgi teknolojilerindeki yenilikleri takip etmeli ve kullanmalıdır. Eğitim sektöründe yer alan yöneticiler Türkiye’nin genç ve dinamik nüfus kaynağını iyi kullanmalı, sektörün ihtiyacına yönelik projeler geliştirmeli, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 605 eleman eksikliğini kapatmak için uzun vadeli programlar eşliğinde lojistik liseler açmalı, üniversitelerde lojistik araştırma merkezleri kurmalı, üniversite-özel sektör arasındaki işbirlikleri artırılarak öğrencilerin staj vb. kurslar aracılığıyla sektöre yönelik bilgileri artırılmalıdırlar. Türkiye’nin coğrafi konumunun iyi olması, çevresinde yaşayan ülkelerde yoğun bir nüfusa olması, pazar ekonomisinde deneyim sahibi bir ülke olması, üç tarafının denizlerle çevrili ve liman altyapısının elverişli olması, genç dinamik nüfusu, önemli insan kaynağına sahipliği, Hazar petrollerine yakınlığı, AB ve Balkan ülkeleri arasında köprü ülke vazifesi görmesi gibi kriterler dikkate alındığında Türkiye’nin dünya lojistik sektöründe bir üs olma potansiyeli taşıdığını söylemek mümkündür (Küçük, 2013). Kaynaklar Akdın, F. (2006). Lojistik rekabette müşteri ilişkileri yönetiminin yeri ve önemi. Yüksek Lisans Tezi. İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Alkusal, M. (2006). Dondurulmuş Gıda Sektöründe Bütünleşik Lojistik lişkilerin Lojistik Hizmet Kalitesine Ve Performansına Etkisi” zmir: Dokuz Eylül Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tezsiz Yüksek Lisans Projesi. Arvis, J.-F., Mustra, M. A., Ojala, L., Shepherd, B., ve Saslavsky, D. (2010). Connecting to Compete 2010: The Logistics Performance Index and Its Indicators. World Bank, 14-23. Arvis, J.-F., Mustra, M. A., Ojala, L., Shepherd, B., ve Saslavsky, D. (2012). Connecting to compete 2012: Trade logistics in the global economy. Retrieved from Arvis, J.-F., Mustra, M. A., Ojala, L., Shepherd, B., ve Saslavsky, D. (2014). Connecting to compete. Trade Logistics in the Global Economy. The Logistics Performance Index and Its indicators Available at: http://siteresources/. worldbank. org/INTTLF/Resources/lpireport. pdf, Accessed on August. Arvis, J.-F., Mustra, M. A., Panzer, J., Ojala, L., ve Naula, T. (2007). Connecting to Compete: Trade Logistics in the Global Economy-The Logistics Performance Index and Its Indicators. Arvis, J.-F., Saslavsky, D., Ojala, L., Shepherd, B., Busch, C., ve Raj, A. (2016). Trade Logistics in the Global Economy: The Logistics Performance Index and its Indicators. Babacan, M. (2003). Lojistik sektörünün ülkemizdeki gelişimi ve rekabet vizyonu. Ege Akademik Bakış, 3(1), 8-15. Baki, B., ve Şimşek, B. (2004). Lojistik Faaliyetlere Göre Performans Ölçütlerinin Belirlenmesi. Yöneylem Araştırması/Endüstri Mühendisliği XXIV Ulusal Kongresi, 15-18. Çanci, M., ve Erdal, M. (2003). Lojistik yönetimi. İstanbul: UTİKAD Yayınları. Cezayirlioğlu, H. (2012). Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Yönetimi Kongresi. Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Kongresi (s. 82). Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi. Demir, V. (2008). Lojistik yönetim sisteminde maliyet hesaplaması. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Eker, Ö. (2006). Lojistik Yönetimi Ve Tedarik Lojistiği Sürecinde Performansın Arttırılması. Fen Bilimleri Enstitüsü. 606 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN Ener, T. (2010). Küresel Lojistik Performans İndeksi: Mersin’de Faaliyet Gösteren Lojistik Firmalarının Sektörel Performanslarının İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ersoy, M. Ş. (2006). Lojistik Kulübü. Lojistical Dergisi: http://www.logisticsclub.com/modules.php?name=News&file=article&sid=13 2. Güzel, Dilşad, and Fatma Gül Yazıcılar. (2016) "Effect Of Cooperation Of The Production, Logistic And Marketing Departments On Performance Of The Enterprise: Erzurum Organized Industrial Zone Implementation." Kayabaşı, A. (2007). İşletmelerin Rekabet Gücünün Geliştirilmesinde Lojistik Faaliyetlerin Performansının Artırılması: Üretim şletmeleri Üzerine Bir Uygulama. Dokuz Eylül Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi. Kılıç, Y., Karaatlı, M., Ddemiral, F., ve Pala, Y. (2009). Gelişmekte olan Ülkelerde Sürdürülebilir Kalkınma Açısından Lojistik Köyler: Türkiye Örneği. Uluslararası Davraz Kongresi Kitabı, 24-27.09. Koban, E., ve Keser, H. (2010). Dış Ticarette Lojistik. İstanbul: Ekin Yayınevi. Küçük, B. (2013). Türkiye’de Bölgesel Kalkınma İle Lojistik Performans Düzeyi Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Doktora Tezi. Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Li, W. (2005). Research on the Performance Evaluation of Logistics Activities. ChinaUSA Business Review, 4(4), 53-55. Özgül, Ö. (2006). “Bir İşletme İçin Topsis Ve AHP İle ERP Yazılımın Seçimi.”. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2006. Paksoy, T., ve Altıparmak, F. (2003). Dağitim Ağlarinin Tasarimi Ve Eniyilemesi Kapsaminda Tedarik Zinciri Ve Lojistik Yönetimine Bir Bakiş: Son Gelişmeler Ve Genel Durum. YTÜD. Schacke, I. (2001). Freight logistics and transport systems in europe. European Council Of Applied Sciences And Engineering Report, Paris. Uçar, A. (2007). Türkiye’de Lojistik Sektörünün Gelişimi Ve Sorunları. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Uğurlu, H. (2007). “AB Sürecinde Türkiye'de Süt ve Süt Ürünü Üreten İşletmelerde Lojistik Faaliyetler ve Bir Uygulama” Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 607 TÜRKİYE’DE LOJİSTİK MERKEZİ YERİ SEÇİMİNDE KRİTERLERİN AHP İLE AĞIRLIKLANDIRILMASI: KARS İLİ ÜZERİNE BİR ANALİZ* Ömer ATALAY** Adem KARAKAŞ*** Murat AKÇA**** Özet: Türkiye’nin dışa açık ve ihracata yönelik büyüme hedefi, günümüz ekonomi politikasında önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu amaca ulaşmak için çok sayıda farklı düzenlemeler yapılmakta ve genelde dış ticaret hacmini özelde de ihracatı artırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de dış ticaret çoğunlukla ithalata dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle ticaret artışından beklenen reel olumlu etkiler oldukça sınırlı kalmaktadır. İhracat arttıkça ithalat da artmakta ve ihracatın ithalatı karşılama oranı artırılamamaktadır. Bu durum, dış ticaret politikalarında daha gerçekçi ve hedefe yönelik somut politika uygulamalarının gerçekleştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu uygulama yöntemleri çok çeşitlidir. Bu çalışmada, Doğu coğrafyası ile Avrupa arasında bir ticaret köprüsü olma iddiasındaki Türkiye’nin Modern İpekyolu Ticaretini gerçekçi bir şekilde karşılayabilmesi için yapılması gereken çalışmalardan biri ele alınmaktadır. Ülkenin doğu coğrafyasına açılan kapısı olan Kars İli sınırları içerisinde, Londra-Pekin güzergahında yapılacak olan lojistik merkezinin yer seçimi tespiti için uzman görüşlerinden elde edilen ve literatürdeki yer seçimi kriterlerinden hareketle bir analiz gerçekleştirilmektedir. Bunun için, uzman görüşlerine dayalı anket çalışması yapılacak ve verilerden çıkacak olan sonuçlardan hareketle kriterlerin önem sırası bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Dış ticaret, Lojistik merkezi, AHP, Kars İli. Jel Code: F14, R42. DETERMİNİNG CRİTERİA USED LOGİSTİCS CENTER LOCATİON SELECTİON AND WEİGHTİNG WİTH THE AHP: AN ANALYSİS ON KARS Abstract: Outward and export oriented growth target of Turkey represents an important place in today’s economy policy.To achive this target many different arrangements are made and these arrangements generally oriented to increase foreign trade and in private oriented to increase export. Foreign trade in Turkey is mostly carried out on basis of import. Cause of this, real positive expectations from trade increasing remains limited. With the increasing of export, import also increases and rate of exports meeting imports can not be increased. This situation reveals that more realistic and targetsprecific tangible policy implementations should be realized in foreign trade Arş. Gör., Kafkas Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Söke İşletme Fakültesi Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü **** Arş. Gör., Kafkas Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü ** *** Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA 608 policies. These implementation methods are varied. In this study, one of the works will discussed that should be done for meet Modern Silk-Road Trade realistically by Turkey which in the claim of being a trade bridge between Eastern geography and Europe. An analysis was realized for the fixing of logistics center which will be build on London-Beijing route, in the Kars province which is the gateway to the eastern region of country, moving from site selection criterias which obtained from expert opinion and the literature. For this the order of importance of the criteria will be found by the results which will be gotten from the datas. Keywords: Foreign Trade, Logistics Centre, AHP, Kars City. Jel Code: F14, R42. I. Giriş Türkiye’nin dışa açık ve ihracata dönük büyüme perspektifi 1980 sonrası ekonomik dönüşümün temelini oluşturmaktadır. Ekonomi politikalarında ve kalkınma planları içerisinde dış ticaretin geliştirilmesine yönelik çok sayıda düzenleme yer almaktadır. Özellikle 2000’li yılların ilk yarısından itibaren dışa açık ekonomi politikasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Hem ticaret hacminde önemli ölçüde artış gerçekleşmiş hem de dış ticaret ortağı olarak çok daha fazla sayıda ülke ile ticari ilişkiler geliştirilmiştir. Ancak, tüm bu gelişmelere rağmen uzun süredir Türkiye ekonomisinin en önemli ekonomik problemlerinden biri dış ticaret açığı ve buna bağlı gelişen cari açık probleminin sürekli hale gelmesidir. Bu durumun bazı nedenleri vardır; Bunlardan ilki, artan nüfus artışı ve çeşitlenen ihtiyaçların varlığıdır. İkinci olarak, dış ticarette nitelik olarak yapısal dönüşümün hayata geçirilememiş olmasıdır. Bu nedenle, ticaret konu olan mallar incelendiğinde nispi olarak katma değeri düşük olan üretim ve ihracat yapısının varlığı buna karşın bilgi ve teknoloji içerikli nitelikli malları içeren ithalat yapısının varlığıdır. Üçüncü olarak, ihracata konu olan fasılların dış talep ve gelir esnekliğinin yüksek buna karşın ithalattaki fasılların yurt içi talebinin olmazsa olmaz ara mal ve zorunlu nihai mallardan oluşmasıdır. Bir diğer neden olarak, ekonomide dış ticaret partneri ülke ve bloklarda meydana gelen durgunluk nedeniyle beklenen dış ticaret gelirinin elde edilememesi görülmektedir. Son olarak, bürokrasi ve ekonomi politikalarındaki yetersiz destekleme uygulamalarından söz edilebilir. Türkiye, ihracat temelli dış ticarete dayalı ekonomik büyüme hedefini temel ekonomik hedef olarak benimsemiş ve kalkınma planları dahil olmak üzere makro ve mikro politikaları buna göre belirlemiştir. Dış ticaretin geliştirilmesi amacıyla mevzuata ilişkin düzenlemenin yanı sıra altyapı yatırımları da gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmektedir. Ticaretin geliştirilmesi için denizyolu, demiryolu, havayolu ve karayolu yatırımları, uluslararası anlaşmalar, ticari işbirlikleri, yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmaları, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 609 enerji koridoru çalışmaları, lojistik merkezleri düzenlemeleri bunlar arasında ön plana çıkmaktadır. Özellikle, lojistik merkezi uygulamaları son dönemde öne alınan projeler arasında öne çıkmaktadır. Lojistik merkezi uygulaması, ticaretin geliştirilmesi için önemli bir altyapı çalışmasıdır. Dış ticaretin artırılması, ihracatın artırılması, dış ticaret hadlerinin ülke lehine geliştirilmesi, dış ticaret açığına neden olan malların neoithal ikame politikası çerçevesinde ülke içerisinde üretilmesini teşvik edilmesi gibi uygulamalar son dönemde oldukça yaygınlaştırılmıştır. Ülke ticaretinin geliştirilmesi amacıyla kalkınma programları bağlamında dengeli kalkınma modeli uygulanmaya, yerel teşviklerin artırılmasına ve ekonominin daralmasını önlemek ve ekonomik canlılığı sürdürmek adına yeni atılımların yapılmasına önem verilmektedir. Belirli bölgelerde lojistik merkezleri oluşturma çabaları da bu konsept içerisinde kabul edilmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, ülke ticaretinin ve dış ticaret odaklı ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği için atılan yukarıda sayılmış olan adımların içerisinde bir alt başlık olan “lojistik merkezleri”nin kurulmasında göz önünde bulundurulan kriterleri analiz etmektir. TRA2 Bölgesi olarak tanımlanan Kars-Ardahan-Ağrı-Iğdır illeri içerisinde kurulması planlanan Kars Lojistik Merkezi için alt yapı hazırlıkları sürdürülmektedir. Ancak, bir lojistik merkezinin amaca tam olarak hizmet edebilmesi için öncelikli olarak kuruluş yerinin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Çalışmada, Analytical Hierarchy Process (AHP) metodu kullanılarak Kars ilinde kurulacak olan lojistik merkezinin optimal yer seçimi için kullanılacak kriterlerin ağırlıklandırılması yapılmıştır. Testin gerçekleştirilebilmesi için gerekli veriler uzman görüşleri çerçevesinde ve literatüre bağlı olarak hazırlanan anket sonuçlarından elde edilmiştir. Anketler, sektörle farklı açılardan bağlantıları bulunan uzmanlara uygulamıştır. II. Literatür Tedarik Zinciri Yönetimi Profesyonelleri Kurulu (CSCMP) tarafından yapılan tanımlamaya göre (2011) Lojistik; mal ve hizmetlerin kaynaktan başlayarak son tüketiciye ulaşma aşamasına kadar, her aşamanın planlamasını ve yönetimini kapsayan bir süreçtir. Sadece arz yönlü olarak değil talep yönlü bir fonksiyonu da söz konusudur. Başka bir tanım olarak (Tseng, Yue ve Taylor, 2005) lojistik; planlama, organizasyon, malların akımının kontrolü, hammaddeden son tüketim malı haline gelinceye kadar olan sürecin takip edilmesi, düşük maliyet ile son tüketiciye onu memnun edecek şekilde teslim edilmesinin sağlanması şeklinde de tanımlanmaktadır. Elgün (2011) ise lojistik kavramını, bir malın doğru yerde, doğru zamanda, doğru miktarda, en yüksek kalitede, en güvenli bir biçimde ve uygun maliyetlerle bulundurulması olarak tanımlamaktadır. Bayraktutan ve Özbilgin (2014), lojistik merkezleri ile ilgili olarak en uygun yer seçiminin belirlenmesi ile ilgili bulanık mantık yöntemi 610 Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA kullanılarak yer tespiti üzerinde çalışmışlardır. Belirli tanımlamaların yapılması sonrasında, farklı yönlerden lojistik merkezlerinin dünyada ve Türkiye’deki durumu hakkında bilgi verilen çalışmada, illerin lojistik merkez yatırım düzeylerinin belirlenmesine ilişkin bulanık mantık yöntemi ile bir tespit yapılmıştır. Ticaret verileri, trafik yükü verileri, nüfus, işlem hacmi ve benzeri değişkenler kullanılarak illerin lojistik potansiyelleri test edilmiştir. Gözaydın ve Can (2013), farklı bir açıdan lojistik merkezleri ile ilgili bir çalışma yapmışlardır. Afet ve benzeri acil durumlarda lojistiğin öneminin ortaya konulduğu çalışmada, deprem riski taşıyan bölgeler göz önünde bulundurularak P-Median ve Maksimum Kapsama Problemine uygun olarak lojistik merkezi yer seçimi modellemesi yapılmıştır. Değişken olarak nüfus, konut ve bine sayısı, deprem risk derecesi, iklim, ulaşım ve diğer illerle bağlantı gibi değişkenler değerlendirmeye alınmıştır. Rao vd (2015) yaptıkları çalışmalarında, 2050 yılında şehirde yaşan nüfusun dünya nüfusuna oranının %70’lere ulaşacağından hareketle daha ekonomik, daha sağlıklı, daha düşük maliyetli ve daha hızlı temin edilmesi gereken ürünlere ihtiyaç duyulacağını öngörmektedirler. Bunun sağlanması için de şehir lojistik merkezlerinin önemini ortaya koydukları çalışmalarında bazı kriterlere göre değerlendirme yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu kriterler temelde ekonomik, ekolojik ve sosyal kriterler olarak üç ana başlık altında toplanmıştır. Her ana başlığın altında da toplam 12 alt kriter belirleyerek değerlendirme yapmışlardır. Chen (2001), çok kriterli karar verme tekniğinin lojistik merkezi yeri seçiminde oldukça önemli bir yer tuttuğunu ifade etmektedir. Çok sayıda farklı kriter göz önüne alınarak, her bir kriterin, lojistik merkezin kurulacağı lokasyon için karar verilirken etki derecesinin belirlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Dağıtım alanının belirlenmesinde göz önünde bulundurulan yatırım maliyeti, genişleme imkanı, gerekli materyalleri temin edebilirlik, insan kaynakları ve talep edicilere yakınlık gibi değişkenlerin fuzzy yöntemine göre önem derecelendirilmesi üzerinde durmuştur. Kalkınma Bakanlığı’na bağlı Bursa-Eskişehir-Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA) tarafından desteklenmiş olan ve Bursa ili orijinli olmak üzere bir lojistik merkezi kurulmasına yönelik yapılan fizibilite çalışmasında (2013), lojistik merkezi kurulumuna ilişkin fayda-maliyet analizinden önce ekonomik ve sosyal altyapı ile ulaşım koridorları ve talep derecesi belirlenmiştir. Tüm bu sahip olunan imkanlar ve ihtiyaç duyulacak gereksinimler alt başlıklar halinde ortaya konulmuş, bir lojistik merkezin hazırlanmasında yer seçiminden başlamak üzere insan kaynağına kadar, maliyetlerden potansiyel getiriye kadar her bir değişkenin önemle incelenmesi gerekliliği ortaya konulmuştur. Can, Çilingirtürk ve Koçak (2006), Lojistik merkezlerinin önemli fonksiyonlarından biri olan depolama yerinin tespiti için dışbükey programlama yöntemi kullanarak yaptıkları çalışmalarında temel olarak, lokasyon ve gelecek için genişleme imkanının odaklı bir test yapmışlardır. Modelde kriter olarak potansiyel pazar alanlarına yakınlık, işgücü Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 611 piyasasına yakınlık, nüfus, harcama potansiyeli için milli gelir verileri kullanılmıştır. Chen, Liao ve Wu (2014) yılında yaptıkları çalışmada TOPSİS ve Çok Seçimli Hedef Programlama (MCGP) metotlarını kullanarak lojistik merkezi seçimi üzerine çalışmışlardır. Ayrıca, bu çalışmada uçak endüstrisi üzerine bir uygulama da yapmışlardır. Ömürbek, Üstündağ ve Helvacıoğlu (2013), yaptıkları çalışmalarında çok kriterli karar verme metotlarından AHP’yi kullanarak Isparta ilinde hayvancılık yapılabilecek yerler için kuruluş yeri seçimi üzerine çalışmışlardır. Kayıkçı (2010), çalışmasında çok türlü nakliye lojistik merkezi yeri seçim kararı için kavramsal bir model üzerine çalışmıştır. Bu çalışmada, Bulanık-AHP ve Yapay Sinir Ağlar (ANM) metodunu kullanarak lojistik merkezi yer seçimi için en uygun yeri bulmaya çalışmıştır. 2011 yılında Ka tarafından yapılan çalışmada Çin’de kuru liman yeri seçimi problemi için en uygun yerin belirlenmesinde Bulanık-AHP ve ELECTRE metotları kullanılmıştır. Bai ve Chen (2010) yılında bulanık çok kriterli karar verme yöntemini kullanarak lojistik merkezi dağıtım yeri için en iyi konumu belirlemek amacıyla bir model oluşturmaya çalışmışlardır. Lojistik merkezi yeri belirlenmesinde bu yöntemi kullanılarak yapılan tez çalışmaları da mevcuttur. Can (2012), Yüksek Lisans çalışması olarak hazırladığı tezinde Samsun Lojistik Köyü yer belirlemesi üzerine çalışmış ve bu yöntemi kullanmıştır. Benzer şekilde Ballı (2014) tarafından hazırlanmış olan Yüksek Lisans tezi çalışmasında, bir kamu kuruluşun tesis yeri seçimi problemi için bulanık doğrusal programlama modeli kullanarak en optimal yerin belirlenmesine karar vermeye çalışılmıştır. III. Uluslararası Ticaret, Lojistik Merkezi Olarak TRA2 Bölgesi ve Kars Türkiye, dünya ticaretinden daha fazla pay almak, ekonomik büyümesini ve buna bağlı olarak iktisadi kalkınmasını devam ettirebilmek, dış ticaret odaklı sürdürülebilir bir refah standardını elde etmek amacıyla, cari ekonomi politikasını dünya ile daha fazla sosyal ve ekonomik entegrasyona odaklamıştır. Bu çerçevede, gerek uluslararası ticaret hukukuna, mevzuatlara, kalite standartlarına uyum gerekse de yurtiçi bürokratik engellerin azaltılması ve ihracatı destekleme konularında önemli değişimleri ortaya koymaktadır. Dünyanın 18. büyük ekonomisi olarak G-20 içerisinde yer alan ülkenin, son dönem dünya ekonomisinin karşı karşıya kaldığı çalkantılar ve nispi durgunluk nedeniyle sürdürülebilirlik gibi bir sorunu söz konusudur. Bu süreci aşabilmek ve ticareti canlandırarak dış ticaret odaklı makro ekonomik hedefleri gerçekleştirebilmek amacıyla yerelden başlamak kaydıyla ulusal-uluslararası girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimlerden biri de lojistik merkezlerinin kurulmasıdır. Bu sayede, bölgesel olarak hızlı mal temini, daha ucuz üretim ve 612 Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA dağıtım, maliyet avantajları, zaman ve güvenlik avantajları, istihdam, sinerji ve dışsallık gibi farklı yönlerden kazançların ortaya çıkması söz konusu olacaktır. Türkiye’de özellikle 2000 yılı sonrası ortaya konulan kalkınma politikalarından biri de bölgesel kalkınmanın sağlanmasıdır. Nispeten geri kalmış bölgelerin, sadece ülkenin geri kalanı ile değil dünya pazarları ile de etkileşime geçerek yerel imkanlarını uluslararasılaştırması, dış ticaretten pay alarak ülkenin makro politikalarına katkı sağlaması ve yerel ekonomik dinamizmin ortaya çıkarılması bu sayede daha kolay olacaktır. Bu durum aynı zamanda, nispeten geri kalmış olan bölgelerin merkezi bütçe üzerindeki yüklerini de azaltacaktır. Türkiye’de son dönemde, ekonomik dinamizmin sağlanması ve dış ticaretin artırılmasına yönelik çabaların sonucu olarak lojistik merkezi, lojistik üssü ve lojistik köyler gibi kavramlar öne çıkmaya başlamıştır. Özellikle komşu ülkelerle sınır olan bölgeler için çok daha kritik öneme sahip olan bu merkezler ülkenin farklı alanlarında kurulmuş ve kurulmaya devam etmektedir. TCDD verilerine göre (2016), Lojistik merkezlerin kurulması için göz önünde bulundurulan en temel kriterler ulaşım ağı genişliği ve yük taşıma potansiyelleridir. Bu bağlamda Türkiye’deki lojistik merkezlerinin İstanbul (Halkalı), Kocaeli (Köseköy), Eskişehir (Hasanbey), Balıkesir (Gökköy), Kayseri (Boğazköprü), Samsun (Gelemen), Denizli (Kaklık), Mersin (Yenice), Erzurum (Palandöken), Uşak, Konya (Kayacık), İstanbul (Yeşilbayır), Bilecik (Bozüyük), Kahramanmaraş (Türkoğlu), Mardin, Sivas, Kars, İzmir (Kemalpaşa), Şırnak (Habur) ve Bitlis (Tatvan) olmak üzere toplam 20 yerde inşa edilmesi planlanmıştır. Samsun, Uşak, Denizli (Kaklık), Köseköy, Halkalı, Eskişehir (Hasanbey) ve Balıkesir (Gökköy) işletmeye açılmıştır. Bozüyük, Mardin, Erzurum, Mersin (Yenice), Kahramanmaraş (Türkoğlu), İzmir (Kemalpaşa) lojistik merkezlerinde inşaat işleri devam etmektedir. Diğer lojistik merkezlerle ilgili ihale, proje ve kamulaştırma çalışmaları da sürdürülmektedir. Bu tesislerde; konteyner yükleme boşaltma ve stok alanları, gümrüklü sahalar, müşteri ofisleri, otopark, tır parkı, bankalar, restoranlar, oteller, bakım-onarım ve yıkama tesisleri, akaryakıt istasyonları, antrepolar, tren teşkil kabul ve sevk yolları bulunmaktadır. Lojistik merkez kurulması planlanan kentlerden biri Kars ilidir. Kars ili, Türkiye’nin doğu coğrafyasına açılan sınır kapısı olmakla birlikte, enerji koridorları ve demir ipekyolu güzergahında olması açısından da önem arz etmektedir. Kars ilinin lojistik açısından seçilmiş olması oldukça stratejik bir karardır. Ancak, demiryolu, havayolu ve karayolu bağlantısına sahip olan ilin denizyolu bağlantısı yoktur ve denize olan uzaklığı yaklaşık olarak 260 km olup, yeni düzenlemeler yapılsa dahi 180 km’nin altına düşme imkanı yoktur. Kars’ta lojistik merkezi kurulacak lokasyona ilişkin bazı girişimler olmasına karşın, yer tespitine yönelik bir netlik yoktur. Bu çalışmanın temel amacı da AHP modeli kullanılarak optimal yer seçimi için kullanılacak kriterlerin önem sırasına göre ağırlıklandırılmasıdır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 IV. 613 Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) 1980 yılında Saaty tarafından geliştirilen Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) metodu, son 20 yıl içinde yoğun çalışılan ve çok kriterli karar verme (ÇKKV) ile ilgili hemen hemen tüm uygulamalarda kullanılan bir metottur (Ho, 2008). AHP metodu karar vermede temel bir yaklaşımdır. Bu metot çeşitli kriterlere göre değerlendirilen bir dizi alternatifler arasından hem rasyonel hem de sezgisel anlamda en iyi olanını seçmek için tasarlanmıştır. Bu süreçte karar verici sonrasında alternatifleri sıralamak için tüm önceliklerini geliştirmede kullanılan basit ikili karşılaştırma yargılarını yürütmektedir. AHP, hem yargılarda tutarsızlığa izin verir hem de tutarlılığı artırmak için olanak sağlar. (Saaty ve Vargas, 2001). AHP metodu, hiyerarşik yapının oluşturulması, öncelik analizinin yapılması ve tutarlılık doğrulama olmak üzere üç ana işlemden oluşur (Ho, 2008). a) Hiyerarşik yapının oluşturulması: AHP metodunda bu işlem en önemli adımdır. Bu adımda karar verici karar problemini birbirleri ile hiyerarşik ilişkisi olan elemanlara ayırır. En üst seviyede problemin hedefi bulunur. Hedefin altında hedefe ulaşmak için göz önüne alınması gereken kriterler ve bu seviyenin altında da bu kriterlerin her birine bağlı daha özel alt kriterler bulunur (Buede, 1986; akt. Aktaş, R ve diğerleri, 2015). n tane kriterin m tane alt kriterin ve k tane alternatifin bulunduğu bir hiyerarşik yapı aşağıdaki gibidir: Şekil 1: AHP'nin Hiyerarşik Yapısı b) Öncelik analizinin yapılması: Öncelik analizi genellikle Saaty’nin geliştirmiş olduğu aşağıdaki ikili karşılaştırmalar ölçeğine göre Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA 614 kriterlerin, alt kriterlerin ve tüm bu kriterlere göre alternatiflerin ikili karşılaştırmaları ile elde edilir. Tablo 1 Saaty'nin geliştirdiği önem ölçeği Tanım Açıklama Önem Derecesi 1 Eşit Önemli Birinin Diğerine Göre Çok Az Önemli Olması Kuvvetli Derecede Önemli Çok Kuvvetli Derecede Önemli Aşırı Derecede Önemli 3 5 7 9 Ortalama Değerler 2,4,6,8 İki faaliyet amaca eşit düzeyde katkıda bulunur. Tecrübe ve yargı bir faaliyeti diğerine çok az derecede tercih ettirir. Tecrübe ve yargı bir faaliyeti diğerine kuvvetli derecede tercih ettirir Bir faaliyet güçlü bir şekilde tercih edilir ve baskınlığı uygulamada rahatlıkla görülür. Bir faaliyetin diğerine tercih edilmesine ilişkin kanıtlar çok büyük güvenirliliğe sahiptir. Uzlaşma gerektiğinde kullanmak üzere yukarıda listelenen yargılar arasına düşen değerler İkili karşılaştırmalar aşağıdaki örneğe göre yapılmaktadır. Örnekte karar verici ekonomik kriterlerin cevresel kriterlere göre ‘’kuvvetli derecede önemli’’ olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle ikili karşılaştırmada Ekonomik kriter yönünde 5 değerini işaretlemektedir. Ekonomik 9 8 7 Tablo 2. İkili Karşılaştırma Anketi Örneği 6 5 4 3 2 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çevresel Bu ikili karşılaştırmalar ile aşağıda gösterilen karşılaştırmalar matrisi elde edilir. Karşılaştırmalar matrisinin tüm elemanları ölçeğe göre pozitif olmak zorundadır. Karşılaştırmalar matrisinde köşegen elemanları 1 olmak zorundadır. Bunun nedeni ikili karşılaştırmada kriterin kendisi ile karşılaştırılmasıdır. Karşılaştırmalar matrisinde 𝑖, 𝑗 = 1,2 … … 𝑛 için 𝑎𝑖𝑗 = 1/𝑎𝑗𝑖 dir (Önder, Önder, 2015). Yukarıdaki örnekte ekonomik kriterin çevresel kritere göre önem derecesi 5, çevresel kriterin ekonomik kritere göre önem derecesi ise 1/5 dir. 𝑎11 𝑎12 … … 𝑎1𝑛 …… 𝑎 ] 𝑎 𝑎 𝐴 = [… 21 … …22… … … …2𝑛 … 𝑎𝑛1 𝑎𝑛2 … … 𝑎𝑛𝑛 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 c) 615 Tutarlılık doğrulama: Karşılaştırma matrisinin elde edilmesinden ve önceliklerin belirlenmesinin ardından bu matrisin tutarlılığının hesaplanması gerekir. Karşılaştırmalar matrisinde 𝑎𝑖𝑗 = 𝑎𝑘𝑗 /𝑎𝑘𝑖 𝑖, 𝑗, 𝑘 = 1,2,3 … … 𝑛 eşitliğinin sağlanması halinde tutarlılık da sağlanmış olacaktır. Bir matriste tutarlılığın sağlanması için bu matriste bulunan en büyük özdeğerin (𝜆𝑚𝑎𝑥 ) matris boyuna eşit olması gerekir. Tutarlılıktan sapma CI (Consistency Index) olarak adlandırılmaktadır ve (𝜆𝑚𝑎𝑥 − 𝑛)/(𝑛 − 1) formülü ile ifade edilmektedir. Tutarlılık oranı (CR) tutarlılıkta sapmanın (CI) 1-15 boyutlu matrisler için hesaplanmış rassal indekse (RI) bölünmesiyle hesaplanır. Matrisin tutarlı olduğunu söylemek için 𝐶𝑅 ≤ 0,10 olması gerekmektedir. Hesaplanmış RI tablosu aşağıda yer almaktadır (Gürsakal, 2015). Tablo 1. Rassal İndex Değerleri n C I V. 1 0, 00 2 0, 00 3 0, 58 4 0, 90 5 1, 12 6 1,1 24 7 1, 32 8 1, 41 9 1, 45 10 1, 49 11 1, 51 12 1, 48 13 1, 56 14 1, 57 15 1, 59 Uygulama ve Bulgular Bu tarz çalışmalarda ana hedef Lojistik merkezi yeri için alternatifler arasından belli kriterlere göre en ideal yeri seçmektir. Bu çalışmada diğer çalışmalardan farklı olarak alternatifler olmadan lojistik merkezi yeri için belli kriterlerin birbirlerine göre önem sıralaması araştırılmaktadır. Yani bu kriterlerin ağırlıklandırılması yapılmaktadır. Bu fikre göre hiyerarşik yapı kurulursa en tepede ‘’lojistik yer seçimi’’ ulaşılması gereken hedeftir. Lojistik merkezi yeri seçiminde çok sayıda kriter kullanılabilmektedir. Bu kriterler lojistik merkezinin bağlı bulunacağı ile ve bölgeye göre artıp azalabilmektedir. Bu çalışmada Kars ilinde kurulması düşünülen lojistik merkez dikkate alındığından kriterler genel olarak değil Kars ve çevresinin özellikleri bakımından özel olarak seçilmiştir. Bu seçim bölgede yaşayan uzman görüşlerine ve literatürde yapılan benzer çalışmalara göre yapılmıştır. İlk etapta kriterler ekonomik, çevresel ve sosyal olmak üzere 3 ana başlık halinde bir araya getirilmiş daha sonra bu ana kriterler altında alt kriterler oluşturulmuştur. Tablo 5. Analiz Kriterleri-1 Ekonomik Kriterler Karayoluna yakınlık Ülkemizde taşımacığın önemli bir bölümü karayolu 616 Demiryoluna yakınlık Şehir merkezine yakınlık Havalimanına yakınlık Alt yapı maliyetleri En yakın sınır kapısına yakınlık Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA üzerinden yapılmaktadır. Kars’ta Erzurum dışındaki tüm çevre illere, sınır kapılarına ve denize ulaşım sadece karayolu ile yapılmaktadır. Kars ilinde bulunan mevcut demiryolu ile doğrudan Ankara-Kars yolcu ve yük taşımacılığı yapılabilmektedir. Ayrıca 2007 yılında inşasına başlanan Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı projesinin bitmesi ile birlikte demiryolu taşımacılığı çok daha önemli bir hal alacaktır. Çin’den Avrupa’ya kesintisiz bir hat olma özelliğine sahip proje ile Orta Asya-Avrupa arası yük taşımacılığının demir yoluna kaydırılması beklenmektedir. Kars ilinde bütün kamu kurumları, postaneler, bankalar, kafe-restoranlar, oteller şehir merkezindedir. İşgücünün de şehir merkezinden sağlanacağı dikkate alındığında şehir merkezine yakınlık önemli kriterlerden biridir. Kars’ta 1988 tarihinde hava trafiğine açılmış olan mevcut Kars Harakani Hava Limanı üzerinden ulusal ve uluslar arası uçuşlar açıktır. Hava yolu taşımacılığı pahalı bir tür olmasına rağmen hızlı ve güvenilir bir ulaşım türü olması nedeniyle lojistik köyünün havayoluna yakınlığı önemli bir ekonomik kriterdir. Kurulacak olan lojistik merkez için yol, su, elektrik, kanalizasyon, doğalgaz gibi alt yapı harcamaları önemli bir kriterdir. Kars ili çevresinde, Artvin sınırları içerisinde bulunan Sarp Sınır Kapısı, Ardahan sınırları içerisinde bulunan Türkgözü ve Aktaş Sınır kapıları ve güneyinde Iğdır ili sınırları içerisinde bulunan Dilucu sınır kapısı ve Ağrı ili sınırlarında bulunan Gürbulak sınır kapısı olmak üzere 5 adet sınır kapısı bulunmaktadır. Tablo 6. Analiz Kriterleri-2 Çevresel Kriterler Kurulacak olan lojistik merkezinin muhtemel afet bölgelerinden uzak olması hem mal hem de can güvenliği açısından önemli kriterdir. Kars 2. Muhtemel afet bölgesinden uzaklık derecede deprem bölgesi olduğundan yapılacak merkezde bu detayın ihmal edilmemesi gerekmektedir. Lojistik merkezinin faaliyete geçmesinden sonra ihtiyacın giderek artması ve mevcut merkezin Arazinin büyümeye/genişlemeye ihtiyaçlara yeterince cevap verememesi halinde merkezin büyütülmesi veya genişletilmesi için uygunluğu etrafında yeterince uygun arazinin olması önemli bir kriterdir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 Yapılaşmanın çevreye vereceği zararlar Zemin yapısının uygunluğu 617 Kars hayvancılığın önemli merkezlerinden birisidir, zengin yaban hayatına ve çeşitli endemik bitki türlerine sahiptir. Bu nedenle mera, çayır, ekili araziler, yaban hayvanlarının doğal yaşam alanları ve endemik bitki türlerinin yetiştiği bölgeler gibi çevresel faktörlere verilebilecek zararlar önemli bir kriterdir. Kurulacak olan lojistik merkezin yeri için önemli çevresel kriterlerden birisi de arazinin zemin yapısının uygunluğudur. Tablo 7. Analiz Kriterleri-3 Sosyal Kriterler Kurulacak olan lojistik merkez içerisinde çalışan ve lojmanlarında oturan insanların sinema, Sosyal imkânların sağlandığı noktalara tiyatro, konser salonları, alışveriş merkezleri ve parklar gibi sosyal alanlardan yeterince yakınlık faydalanabilmeleri ve iş streslerini atabilmeleri açısından önemli bir kriterdir. Lojistik merkezi ile oluşacak yaşam alanında bulunan insanların sağlık hizmetlerinden hızlı bir Sağlık kuruluşlarına yakınlık şekilde yararlanmaları sosyal kriterler içerisinde önemli bir yere sahiptir. Lojistik merkezi lojmanlarında yaşayacak insanların ve eğitimine devam etmek isteyen merkez çalışanlarının eğitim öğretim Eğitim kurumlarına yakınlık imkanlarından kolayca faydalanabilmeleri açısından eğitim kurumlarına yakınlık önemli bir sosyal kriterdir. Lojistik merkezlerinin hırsızlık, terör olayları gibi faktörler açısından güvenli bir alanda Güvenlik kurulmuş olması önemli bir kriterdir. En yakın yerleşim alanına yakınlık özellikle Yerleşim alanlarına yakınlık insan kaynakları için önemli bir faktördür. Lojistik merkezinin yoğun trafiği olan bir bölgede kurulması kendi yaratacağı trafik yoğunluğu ile birlikte trafik sıkışıklığına neden Trafik sıkışıklığına etki olabilir. Bu da lojistik merkezini zaman açısından olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle trafik sıkışıklığına etki önemli bir kriterdir. Bu ana ve alt kriterlere göre hiyerarşik yapıda ‘’ lojistik merkezi yer seçimi’’ hedefinin hemen altında ‘’ana kriterler’’ olmalı ve onun bir altında alt kriterler bulunmalıdır. Bu durumda hiyerarşik yapı aşağıdaki gibi olur: 618 Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA Şekil 2. Hiyerarşik Yapının Super Decisions Programındaki Görüntüsü Yukarıda verilen kriterler ile oluşturulan ikili karşılaştırmalar anketi çeşitli kurumlarda çalışan uzmanlar tarafından doldurulmuştur. Uzmanlar Kars Ticaret Odası, Serhat Kalkınma Ajansı, Kosgeb İl Müdürlüğü çalışanlarından ve akademisyenlerden oluşmaktadır. Bu uzmanlara önce kriterlerin yukarıda belirtilen açıklamaları anlatılmış ardından ikili karşılaştırma yapmaları istenmiştir. Karar vericilerin vermiş olduğu cevapların geometrik ortalamaları alınarak ortak bir grup kararı elde edilmiştir. Burada geometrik ortalama almanın nedeni Saaty’nin geliştirdiği ölçekte ters elemanları çarpma işlemine göre almasıdır. Uzmanların ana kriterlere göre vermiş olduğu cevaplar, bu cevapların geometrik ortalamaları ve ortak grup kararı Tablo 8’de verilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 619 Tablo 8. Ana Kriterlerin Grup Kararı UZMANLAR U1 U2 U3 U4 U5 Geo. Ort. U6 Ortak Görüş Çevresel 1/7 5 1/7 3 3 1/7 0,71 1/2 Ekonomik Çevresel 1/5 5 1/4 2 1 1/4 0,71 1/2 Sosyal 3 1 3 1 3 4 2,18 2 Sosyal Ekonomik Çevresel, ekonomik ve sosyal kriterlere ait alt kriterler için uzmanlar tarafından verilen ikili karşılaştırmalar, ikili karşılaştırmaların geometrik ortalamaları ve ortak görüş kararları Tablo 9’te verilmiştir. Tablo 9. Çevresel Kriterlerin Grup Kararı UZMANLAR Çevresel Kriterler U1 U2 U3 U4 U5 Geo. Ort. U6 Ortak Görüş Büyüme 5 5 8 1/9 1 3 2,01 2 Büyüme 5 1/5 7 1/8 1 3 1,17 1 Büyüme Afet bölg. Afet bölg. Çev. zarar 7 1/5 5 1/8 1 1/3 0,81 1 1/3 1/7 1/3 1 1 1/3 0,42 1/2 1/3 1/7 1/5 1 1 1/5 0,35 1/3 2 1 1/3 1 1 1/3 0,78 1 Afet bölg. Çev. zarar Zemin uyg. Çev. zarar Zemin uyg. Zemin uyg. UZMANLAR Ekonomi k Kriterler U1 U2 U3 U4 U5 U6 Geo. Ort. Ortak Görüş Alt yapı 3 1/3 1/4 1/7 1/3 1/8 0,34 1/3 Alt yapı 5 2 6 1/8 5 1/8 1,29 1 Alt yapı 5 7 5 1/8 1/5 1/7 0,92 1 Alt yapı 5 2 7 1/8 1/3 1/7 0,86 1 Demir Yolu Sınır kapısı Hava Alanı Karayol u Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA 620 Alt yapı Demir Yolu Demir Yolu Demir Yolu Demir Yolu Sınır kapısı Sınır kapısı Sınır kapısı Hava Alanı Hava Alanı Karayol u 3 7 7 1/5 1 1/6 1,30 1 3 1 7 1/3 3 1 1,66 2 3 7 5 1 1/5 3 1,99 2 3 2 6 1 1 4 2,29 2 1 7 9 2 1 4 2,82 3 3 7 1/2 8 1/5 4 2,02 2 3 1 1/3 8 1/3 2 1,32 1 3 5 3 8 1 4 3,36 3 1/3 1/7 1/2 1 5 1/4 0,56 1/2 1/2 1/3 3 2 5 3 1,57 2 1/2 7 4 2 1 2 1,96 2 UZMANLAR Sosyal Kriterler U1 Eğtm Kur. Eğtm Kur. Eğtm Kur. Eğtm Kur. Eğtm Kur. Güvenli k Güvenli k Güvenli k Güvenli k Sağlık Kur. Sağlık Kur. Sağlık Şehir Mer. Sınır kapısı Hava Alanı Karayol u Şehir Mer. Hava Alanı Karayol u Şehir Mer. Karayol u Şehir Mer. Şehir Mer. U2 U3 U4 U5 Geo. Ort. U6 Ortak Görüş 1/5 1/7 3 1/8 1/2 1/4 0,33 1/3 1/3 1/6 6 1/3 3 1 0,83 1 1/5 1/5 6 2 2 1/6 0,74 1/2 1/5 1/5 5 1/8 5 1/3 0,59 1/2 1/3 5 1/2 1/4 1 1/5 0,59 1/2 3 2 5 8 4 2 3,53 4 1 4 3 6 4 1/6 1,91 2 1/2 4 6 1 7 1/3 1,74 2 2 7 1/2 1 4 1/4 1,38 1 1/3 1 2 5 3 1/5 1,12 1 1/3 1 4 1/7 3 1/3 0,76 1 Güvenli k Sağlık Kur. Sosyal İmk Trafik Etki Yrlşm Yakn. Sağlık Kur. Sosyal İmk Trafik Etki Yrlşm Yakn. Sosyal İmk Trafik Etki 1 8 1/7 1 1 1/6 0,76 1 Yrlşm Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 Kur. Sosyal İmk Sosyal İmk Trafik Etki 621 Yakn. 1 1/3 5 1/8 3 4 1,16 1 1 5 1/6 1/4 3 5 1,21 1 1/2 9 1/9 4 1/2 1/4 0,79 1 Trafik Etki Yrlşm Yakn. Yrlşm Yakn. Elde edilen grup ortak kararındaki veriler Super Decisions paket programı yardımı ile kriterlerin ağırlıklandırılmasında kullanılmıştır. Tablo 10 incelendiğinde ana kriterlerin tutarlılık oranı CR=0,052 ≤ 0,1 olduğundan grup ortak kararı tutarlıdır. Tablo 10. Ana Kriterlerin Ağırlık Puanları Ana Kriterler Çevresel Ekonomik Sosyal 0,196 0,493 0,311 Tutarlılık Oranı 0,052 Alt kriterlerin tutarlılık oranlarını ve bu kriterlerin önem ağırlıklarını gösteren Tablo 11’de sırasıyla çevresel, ekonomik ve sosyal kriterlerin alt kriterlerinin tutarlılık oranları 0,008, 0,027 ve 0,026’dır. Tüm bu oranlar 0,1’den küçük olduğundan alt kriterler için verilen grup ortak kararı da tutarlıdır. Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA 622 Tablo 11. Alt Kriterlerin Ağırlıklandırılması Çevresel Alt Kriterler Büyümeye Zemin Afet bölgesi uyg. yapısı Tutarlılık oranı Çevreye zar. 0,008 0,280 0,127 0,280 0,312 Alt yapı mal. Demir yolu Hava alanı Karayolu Şehir Mer. Sınır kap. 0,129 0,309 0,184 0,122 0,171 0,085 Eğitim kur. Güvenlik Sağlık Kur. Sosyal imk. Trafik sık. Yerlşm Al. 0,090 0,302 0,125 0,152 0,152 0,177 Ekonomik Sosyal 0,027 0,026 Tablo 10’da verilen ana kriterlerin ağırlıkları büyükten küçüğe doğru sıralanmasıyla Tablo 12’de de görüleceği üzere 1. Sırada 0,493 puan ile Ekonomik, 2. Sırada 0,311 puanla Sosyal ve 3. Sırada 0,196 puanla Çevresel kriterler yer alır. Bu grup ortak kararına göre en önemli ana kriterin Ekonomik kriter, en az önemli kriterin de Çevresel kriter olduğu anlamına gelir. Tablo 122. Ana Kriterlerin Önem Düzeyine Sıralaması Sıralama ana kriterler 1 Ekonomik 0,493 2 Sosyal 0,311 3 Çevresel 0,196 Tablo 10’da verilen değerler incelendiğinde Çevresel, Ekonomik ve Sosyal kriterlerin alt kriterlerinin ağırlıkları önem sırasına göre Tablo 13’de gösterilmiştir. Tablo 13.3 Alt Kriterlerin Önem Düzeyine Göre Sıralaması Çevresel alt kriterler 1 Çevreye zararlar 0,312 2 Zemin yapısı 0,280 3 Afet bölgesi 0,280 4 Büyümeye uyg. 0,127 Ekonomik alt kriterler 1 Demir yolu 0,309 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 2 Hava alanı 0,184 3 Şehir Mer. 0,171 4 Alt yapı mal. 0,129 5 Karayolu 0,122 6 Sınır kap. 0,085 623 Sosyal alt kriterler 1 Güvenlik 0,302 2 Yerlşm Al. 0,177 3 Sosyal imk. 0,152 4 Trafik sık. 0,152 5 Sağlık Kur. 0,125 6 Eğitim kur. 0,090 Tablo 13’e göre Çevresel alt kriterlerde ağırlık puanlarına göre en önemli kriter çevreye zararlar, en az önemli kriter ise arazinin büyümeye uygunluğu olmuştur. Yine Tablo 13 incelendiğinde Ekonomik alt kriterler içerisinde en önemli kriter demir yoluna yakınlık, en az önemli kriter ise sınır kapılarına yakınlık olmuştur. Son olarak sosyal alt kriterlerde güvenlik en önemli kriter olurken eğitim kurumlarına yakınlık en az önemli kriter olmuştur. VI. Sonuç ve Tartışma Uluslararası ticaretin sürekli arttığı ve kalkınmanın ana unsurlarından biri haline geldiği dünyada Türkiye, bu ticaretten yeterli payı alamamaktadır. Son dönem ekonomi politikalarına paralel olarak ülkenin dış ticarette hak ettiği konuma ulaşması amacıyla çok sayıda ve çok çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan biri de ticaretin temel unsurlarından biri lojistik sektörünün geliştirilmesi ve uygun maliyetle uygun zamanda ticaretin gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Uluslararası ticaretin önemli güzergahlarından biri olan LondraPekin güzergahının ana noktalarından biri de Kars ilidir. Kars ilinde, diğer birçok ilde olduğu gibi bir lojistik alanı kurulacaktır. Kurulacak olan yerleşim yerinin farklı açılardan değerlendirilerek en uygun bölgeye kurulması gerekmektedir. Bu çalışmanın temelinde de Kars ili için en uygun alanın seçiminin belirlenmesi yer almaktadır. Lojistik merkezi yer seçimi belirlenmesine yönelik çok sayıda çalışma mevcuttur. Literatürde, bu yer seçimlerinin belirleyicileri olarak farklı kriterler mevcuttur. Bu çalışmada da genel olarak ekonomik, sosyal ve çevresel kriterler kullanılmıştır. Ayrıca, bu ana kriterlerin alt başlıkları da ayrıca yine Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA 624 literatürdeki benzer çalışmalara göre belirlenmiştir. Uzman görüşleri alınarak yapılan Kars ili için en uygun lojistik merkezi alanı yer belirlemesi çalışmasında elde edilen bulgular, yer seçimi belirlenmesinde ekonomik kriterlerin diğer kriterlere oranla daha fazla önemsendiğini göstermektedir. Sosyal kriterlerin kısmen daha az ve çevresel kriterlerin en az öneme sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Yer seçimi belirlenmesinde ulaşım ağlarının önemi ortaya çıkmaktadır. Karayollarının yenilenmesi ve yeni karayollarının yapılması, demiryolu ağının hızlı tren uygulaması dahil olmak üzere hızlıca düzenlenmesi, diğer altyapı yatırımlarının hazırlanması, güvenlik ve trafik sorunlarının halledilmesi, destekleyici kurumlar olarak eğitim ve sağlık kurumlarının daha verimli hale getirilmesi gibi sonuçlar ortaya konulmuştur. Genişlemeye müsait bir alanın tercih edilmesi, sınır kapılarına yakın bölgenin tercih edilmesi, sosyal imkanların geliştirilmesi gibi konular da ayrıca önem arz etmektedir. Çalışma, daha önce genel olarak bölge için ve özelde de Kars ili hakkında yapılmış olan çalışmaları destekleyici mahiyettedir. Kentin ihtiyacı olan ana unsurlar ve destekleyici altyapı hizmetlerinin öncelikli olarak ele alınması zorunluluğunu ortaya koymuştur. Sonuç olarak, bahse konu olan Asya-Avrupa ticaretinin odak noktası olarak ve bölgenin dışa açılan en önemli kenti olarak ilin öncelikle temel yapısal sorunlarına eğilinmesi ve optimal yer seçimine uygun bir lojistik merkezinin mümkün olan en hızlı sürede hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kaynaklar Aktaş, R. ve diğerleri. (2015), Sayısal Karar Verme Yöntemleri, Beta Basın Yayın Dağıtım, 1. Baskı. Bai, L., ve Xiao-rong C. (2010), "Choice-Making On Distribution Locations Of Logistics Center Based On Fuzzy Multi-Criteria Decision Making Theory", Communications and Intelligence Information Security (ICCIIS), 2010 International Conference on. IEEE. Ballı, H. (2014) "Bulanik Doğrusal Programlama Modelı̇ İle Bı̇ r Kamu Kurumu İçin Tesı̇ s Yerı̇ Seçı̇ mı̇ ", Yüksek Lisans Tezi, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Harekât Araştırması Ana Bilim Dalı, Ankara. Bayraktutan, Y. ve Özbilgin, M. (2014), “Türkiye’de İllerin Lojistik Merkez Yatırım Düzeylerinin Bulanık Mantık Yöntemiyle Belirlenmesi”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, S:43, ss:1-36. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 625 Bursa Sanayici ve İşadamları Derneği; (2013), “Bursa İli Lojistik Merkez Önfizibilite Raporu”, (Haz:M.Tanyaş-F.Arıkan), Bursa-EskişehirBilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA), Bursa Valiliği ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Paydaşlığında Hazırlanmış Olan Rapor, http://www.bursaeskisehirbilecik2023.com/rapor/pdf/2.pdf, (Er:14.08.2016). Can, T., Çilingiroğlu, M. ve Koçak, H. (2006), “Dışbükey Programlama ile Lojistik Merkezi Tespiti”, Yönetim Dergisi, Yıl:17, S:54, Haziran 2006, ss:17-25. Can, A. M. (2012), "Çok Kriterli Karar Verme Teknikleri İle Samsun Lojistik Köyü Yerinin Belirlenmesi", Yüksek Lisans Tezi, Kayseri Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Anabilim Dalı, Kayseri. Chen, T. C. (2001), “A Fuzzy Approach to Select the Location of the Distribution Center”, Elsevier, Fuzzy Sets and Systems 118 (2001), pp:65-73. Chen, K-H, Liao C-N. ve Wu, L-C. (2014), ‘’ A Selection Model to Logistic Centers Based on TOPSIS and MCGP Methods: The Case of Airline Industry’’, Hindawi Publishing Corporation Journal of Applied Mathematics, Volume 2014, pp:1-10. Elgün, M.N. (2011), “Ulusal ve Uluslararası Taşıma Ticarette Lojistik Köylerin Yapılanma Esasları ve Uygun Kuruluş Yeri Seçimi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, C:XIII, S:II, ss:203-226. Gözaydın, O. ve Can, T. (2013), “Deprem Yardım İstasyonları İçin Lojistik Merkezi Seçim: Türkiye Örneği”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, C:6, S:2, ss:17-31. Gürsakal, S. (2015), Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri, Karar Verme, Editörler: Mustafa Aytaç ve Necmi Gürsakal, Dora Yayıncılık, 1. Baskı, ss:243-272. Ho, W. (2008) "Integrated Analytic Hierarchy Process And İts Applications–A Literature Review", European Journal Of Operational Research, V:186(1), pp:211-228. Ka, B.; (2011), "Application Of Fuzzy Ahp And Electre To China Dry Port Location Selection", The Asian Journal of Shipping and Logistics V: 27(2), pp: 331-353. Kayıkçı, Y. (2010) ‘’A Conceptual Model For Intermodal Freight Logistics Centre Location Decisions’’, Procedia Social and Behavioral Sciences 2, pp:6297–6311. Ömürbek, N., Üstündag, S., ve Helvacioglu, Ö.C. (2013) "Kurulus Yeri Seçiminde Analitik Hiyerarsi Süreci (AHP) Kullanimi: Isparta Bölgesi'nde Bir Uygulama", Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Yönetim Bilimleri Dergisi, C:11, S:21, ss: 101-116. 626 Ömer ATALAY, Adem KARAKAŞ, Murat AKÇA Ömürbek, N. ve Tunca, M. Z. (2013) "Analitik Hiyerarşi Süreci ve Analitik Ağ Süreci Yöntemlerinde Grup Kararı Verilmesi Aşamasına İlişkin Bir Örnek Uygulama", Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C:18 S:3, ss:47-70. Önder, G. ve Önder, E. (2014) Analitik Hiyerarşi Süreci, Çok Kriterli Karar Verme Yöntemleri, Editörler: Bahadır Fatih Yıldırım ve Emrah Önder, Dora Yayıncılık, 1. Baskı, ss:21-64. Rao, C., Goh, M., Zhao, Y. ve Junjun, Z. (2015) “Location Selection of City Logistics Centers under Sustainability”, Elsevier, Transportation Research Part D 36, (2015), pp:29-44. Saaty, T. L. (2008) "Decision making with the analytic hierarchy process", International Journal Of Services Sciences V:1(1), pp: 83-98. Saaty, T. L., and Vargas, L.G. (2001) ‘’Models, Methods, Concepts & Applications of the Analytic Hierarchy Process’’, Springer Science & Business Media, Vol. 175. TCDD; (2016), Lojistik Merkezler, http://www.tcdd.gov.tr/lojistikmerkezler+m129, (erişim:14.08.2016). Tseng, Y-Y., Yue, W. L. ve Taylor, M.A.P. (2005) “The Role of Transportation in Logistics Chain”, Proceedings of the Eastern Asia Society for Transportation Studies, Vol.5, pp:1657-1672. USAID; (2011), The Logistics Handbook, Deliver Project, John Snow Inc, USA, http://deliver.jsi.com/dlvr_content/resources/allpubs/guidelines/LogiHa nd.pdf, (erişim:11.08.2016). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 627 AFET LOJİSTİK YÖNETİMİ TEMELİNDE RİSK YÖNETİM ENDEKSİ VERİLERİYLE TÜRKİYE İLE AB ÜYE ÜLKELERİNİN KARŞILAŞTIRMASI Hakan EYGÜ* Ebubekir KARABACAK** Öz: Süre gelen zaman içerisinde insanlar doğayla iç içe yaşamayı öğrenmişler ve ancak doğayla birlikte var olunabileceği düşüncesini benimsemişlerdir. Bunun gereği olarak; başlarda oluşumu itibariyle doğal bir olay olarak karşılanan, fakat doğurduğu sonuçları bağlamında afet / felaket olarak nitelendirilen doğa olaylarına müdahale edebilme isteği insanoğlu var olduğu müddetçe devam edecektir. Doğal afetler bir yana, oluşumu itibariyle insan / teknoloji kaynaklı afetlerle de mücadele etmek insanlığın gelecek nesiller adına üstleneceği en ulvi görevlerinden birisidir. Türkiye’nin, jeolojik yapısı, topografyası ve iklim özellikleri dikkate alındığında potansiyel bir afet ülkesi olma riskinden ötürü, etkin bir afet yönetimi ve afet lojistiği planlaması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Bu düşünceden hareketle çalışmamızda; afet yönetim mekanizmaları ele alınmış ve olası afetlere; öncesinde, anında ve sonrasında müdahale edebilmenin önemi, afet lojistiği açısından incelenmiştir. Ayrıca bu çalışma ile Avrupa Komisyonu ve Birleşmiş Milletlerin katkılarıyla gerçekleştirilen, insani kriz ve afetler açısından 191 ülkenin sıralamasının yapıldığı Risk Yönetim Endeksi (INFORM) verileri kullanılarak Türkiye ile AB üye ülkelerinin 2012-2017 yılları arasında ki durumunu karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Afet Lojistiği, Risk Yönetim Endeksi, INFORM, AB, Türkiye COMPARISION TURKEY TO EUROPEAN COUNTRIES BY DATA INDEX FOR RISK MANAGEMENT (IN-FORM) ON THE BASIS OF DISASTER LOGİSTİCS MANAGEMENT Abstract: People have learned and adopted over time the idea that they can only coexist with nature. As a result of this: natural events were accepted as natural at the beginning but because of their consequences they were termed as disasters. Desire of intervention to these natural events will continue as long as mankind exists. In addition to Struggling with natural disasters, struggling with technology-driven disasters for next generations to come is also one of the most important tasks of human kind. Because Turkey is a potential disaster country, an effective planning of disaster management and disaster logistics is crucial when Turkey’s geologic and topographic structure is taken in to consideration. On the * Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonometri Bölümü Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü ** 628 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK basis of these ideas, disaster management mechanisms were considered and importance of intervention to potential disasters before, during and after they occur was examined with regard to disaster logistics in the study. And also, the situation in the years of 2012-2017 between Turkey and EU counties is explained comparatively by utilizing data of Risk Management Index (INFORM) which ranks 191 countries in terms of humanitarian crisis and disasters in association with European Commission and United Nations. Keywords: Disaster logistics, Risk Management Index, INFORM, EU, Turkey I. Giriş Geçtiğimiz 20 yılda dünya çapında meydana gelen doğa, insan ve teknoloji kaynaklı afetlerin sayıları ve büyüklüklerinde ki dramatik artış, sayıları gittikçe artan afetzedeleri, sosyo- ekonomik açıdan çöküntü yaşayan toplumları da beraberinde getirmiştir (Cozzolino, 2012). Afetlerin Epidemiyolojisi Araştırma Merkezi (CRED) ve Uluslararası Afet Veri Tabanı (EM-DAT) tarafından 2016 yılında yayınlanan “Yoksulluk, Afet ve Ölüm ” adlı makalede 1996-2015 yılları arasında 7,056 kayda geçen doğal afet sonucu 1,35 milyon insan hayatını kaybettiği ve 218 milyondan fazla insanın da afetlerden etkilendiği bildirilmiştir. 20 yıllık zaman dilimi içerisinde her yıl ortalama olarak 68.000 insanın hayatını kaybettiği bu acı bilanço, büyük oranda düşük ve orta gelir seviyesinde olan ülkelerde meydana gelmiştir. Ve yine aynı makalede son 20 yirmi yılda meydana gelen doğal afet sayısı bir önceki 20 yıllık zaman dilimi içerisinde meydana gelen doğal afet sayısına oranla neredeyse iki katına yükselerek artış eğilimi göstermiştir(CRED, 2016). Buradan da anlaşılacağı üzere her yıl bir önceki yıla göre artış trendi sergileyen afetlerin yıkıcı etkilerinin azaltılması için ülkemiz adına acı tecrübe ettiğimiz felaketleri tekrar hatırlamalı ve her zaman hazırlıklı olmalıyız. Bölgesel çatışmalar ve terörizm, mülteci hareketleri, nükleer santral hasarları gibi insan kaynaklı ya da depremler, dev dalgalar, kasırgalar, seller gibi doğal nedenlerle oluşan bu durumlar; ya sonuçları itibarıyla zaten kendileri birer kriz olmakta ya da doğru yönetilmedikleri takdirde krize neden olabilmektedirler. Bu olayların her biri, öncesi, meydana geldiği an ve sonrasında çok dikkatle yönetilmesi gereken süreçlerdir. Aslında, sadece kıtlıklar, depremler ve katliamlar gibi olayların kendileri değil; ayrıca bunlara sebep olan politik, sosyal ve kültürel etkilerle de ilgilenilmesi gerekmektedir (Clarke ve Herbest, 1996). Afetlerin oluşumları itibariyle farklılık gösterdiği ve zarar verme seviyelerinin ülkeden ülkeye göre değiştiği için afetlerle mücadele noktasında bu denli karmaşık durumlara evrensel bir çözüm üretmek oldukça zordur (Yılmaz, 2003). Bu yüzden karşı karşıya olduğumuz durumun tanımın yapılması ve anlaşılabilir kılınması öncelik taşımaktadır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 629 Afet kavramı için birçok tanım mevcut olmakla birlikte 2014 yılında T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yayınlanan “Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü (AAYTS) ” afeti şu şekilde tanımlamaktadır. “Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay.”(AAYTS, 2014) Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği ve en genel-geçer tanımına göre afet, insanlar için fiziksel, ekonomik, sosyal kayıplara neden olan, toplumun gündelik yaşamını ve yürüttüğü faaliyetlerini aksatan veya duracak noktaya getiren olaylardır. Etkilenen topluluğun kendi kaynakları ile üstesinden gelemeyeceği, doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olayların doğurduğu sonuçlara afet denilmektedir(DHA, 1992). Afet ve afet yönetiminde kullanılan diğer tüm kavramların genel kabul gören tanımlarının Birleşmiş Milletler tarafından yapılmış olması ve bu konuda küresel çapta ortak algının oluşturulması son derece önemlidir. Nitekim bu durum, meydana gelen afete müdahalenin her zaman afetin gerçekleştiği ülke tarafından yapılamadığının, birçoğunda uluslararası işbirliğinin gerekliliği sonucunda ortak bir afet yönetim dili olarak ortaya çıkmıştır. Bir doğa olayı herhangi bir can veya mal kaybına neden olmadığı takdirde afet olarak nitelendirilmemektir. Dolayısıyla afet ile ilgili tanımlardan da anlaşılacağı üzere afet bir olayın kendisi değil, meydana getirdiği durum, doğurduğu sonuçtur. Buradan hareketle ülkemiz adına afetler sonucu oluşan tablonun vahametini azaltmak için uluslararası standartlarda etkin bir afet yönetim mekanizması oluşturmalı ve işlerliği sağlanmalıdır. Modern toplumlardaki örneklerinde olduğu gibi, afet yönetimi kavramının üstünde titizlikle durulması gerekmektedir. Etkin bir afet yönetiminin her aşamasında çeşitli lojistik faaliyetler bulunmakta ve bu alanda yapılan değişiklikler afet yönetim başarısını doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla daha geniş perspektife sahip olan afet yönetiminin iyi anlaşılması ise, afet lojistiğinde başarıyı beraberinde getirecektir. Yaptığımız çalışma, ülkelerin afet yönetimi performans göstergelerinden birisi olan Risk Yönetim Endeksi ve onun alt bileşenleri kapsamında ülkemizin küresel çapta mevcut durumunu ortaya koymaktadır. Risk Yönetim Endeksi ya da diğer ifadesiyle insani kriz ve afetlerle baş edebilme skoru olarak da tanımlanan bu endeks ile 191 ülkenin başarı sıralaması yapılabilmekte ve ayrıca ülkemizde bu konuda karar alıcı ve uygulayıcı konumda olan birimlere de afet yönetiminde başarılı olma kıstasları sunulabilmektedir. Çalışmamız; genel bilgilerin verildiği Giriş kısmı, Afet Yönetimi ve Afet Lojistiğinin tanıtıldığı ikinci kısım, Türkiye ve AB Üye Ülkeler için Risk Yönetim Endeksinin ortaya konulduğu üçüncü kısım ve genel değerlendirmelerin yapıldığı sonuç kısmı olmak üzere 4 ana başlıkta tamamlanmaktadır. 630 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK II. Afet Yönetimi ve Afet Lojistiği Afet dönemlerinde; çeşitli basın-yayın organları tarafından yansıtılan görüntülerde şikâyet konusu olabilen birçok durumla karşılaşmaktayız. İnsani yardım faaliyetlerinin yetersizliği, asgari ihtiyaçların doğru zamanda doğru yerde karşılanamaması gibi çaresizlik durumları afetzedeler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Bu gibi durumların önüne geçebilmek ve en kötü senaryonun bile gerçekleşebileceği ihtimaline karşı en üst düzeyde hazırlıklı olabilmek son derece önemlidir. 2.1. Afet Yönetimi Afet sonucunu doğurabilecek olayların önlenmesi veya zararlarının azaltılması amacıyla, afetlere hazırlık ve onların olası risk ve zararların azaltılması ile birlikte afetlerden sonra müdahale etme ve iyileştirme gibi çalışmaların tümünde yapılması gereken çalışmaların, toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi, gerekli mevzuat ve kurumsal yapılanmaların oluşturulması veya yeniden düzenlenmesi ve etkin ve verimli bir uygulamanın sağlanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla, kaynaklarının bu ortak amaçlar doğrultusunda yönetilmesidir (Kadıoğlu, 2011). Buradan hareketle afet yönetim evrelerinin genel hatlarıyla “afet öncesi, afet anı ve afet sonrası” şeklinde müdahale noktasında ayrıma tabi tutulması mümkün olabilmektedir(Geray, 1977). Bunun yanı sıra afet yönetim evrelerinin sınıflandırılmasında; Zarar Azaltma, Önceden Hazırlık, Kurtarma Ve İlkyardım, İyileştirme ve Yeniden İnşa süreçleri şeklinde genişletilmiş bir ayrım da mevcuttur. Afet yönetiminde bahsedilen süreçlerin birbiriyle yakından alakalı olmaları, birbirini takip etme durumlarının olması ve bir safhada yapılmak istenen değişikliğin diğer safhaları da doğrudan etkileme potansiyelinin bulunması hasebiyle afet yönetim evreleri, süreklilik arz eden bir “afet yönetim döngüsü” oluşturmaktadır. Ve bu evreler arasındaki ilişki Şekil 1 deki gibi şematize edilmiştir (Ergünay, 1996). Şekil 1 de bahsedilen döngü çerçevesinde Ergünay afet yönetimini; afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması amacıyla bahsedilen tüm evrelerde yapılması gereken çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için ilgili tüm kurum ve kuruluşların kaynaklarının bu amaç doğrultusunda yönetilmesi olarak tanımlamaktadır(Ergünay, 1996). Afetlerin büyük bir çoğunluğun tamamıyla önlenebilmesi mümkün olmamakla beraber; önceden haber alma, uyarma ve meydana gelmesinden sonra oluşacak kayıpları en asgari düzeye düşürebilmek için önlemler alınabilir. Bu düşünceden hareketle afet yönetimini; Afet Risk Yönetimi ve Afet Kriz Yönetimi şeklinde iki ana başlıkta toplamak mümkündür. (Ural, 2006). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 631 Şekil 1: Afet Yönetim Evreleri Kaynak: (Ergünay, 1996) Afet Risk Yönetimi İlk ana süreç olan Afet Risk Yönetimi; afet öncesinde, önleme-zarar azaltma ve afete hazırlık evrelerini kapsar. Afet Yönetimi açısından risk, can kaybı, yaralanma, mal kaybı, ekonomik dengelerin bozulması, güvenlik zafiyeti, çevresel zararlar gibi afetlerin zarar verebilirliğine bağlı olan ve beklenen kayıplardır. Risk yönetimi ile afetin zararının en aza indirilmesi için önce mevcut durum ve tehdidin belirlenmeli, daha sonra da bunlara yönelik gerekli teknik, yönetsel ve yasal önlemlerin alınmalıdır. Risk yönetimiyle amaçlanan zararın azaltılması ve baş edebilme kapasitesinin arttırılmasıdır(İlhan, 2013). Uzun dönemli bir yapıya sahip olan bu dönemde olası afet senaryolarının hazırlanarak mevcut kapasitenin yeterliliğinin ortaya konulduğu daha çok “Proaktif Yaklaşımların” yer aldığı yönetim teknikleri uygulanmaktadır. Dolayısıyla bir sonraki aşama olan Kriz Yönetimi’nin başarı ile sürdürülebilmesi bu aşamada alınacak tedbirler sayesinde olacaktır. Afet Kriz Yönetimi İkinci ana süreç olan Afet Kriz Yönetimi; afet anında ve sonrasında, kurtarma-ilkyardım, iyileştirme ve yeniden inşa evrelerini kapsar. Daha kısa dönemli bir yapıya sahip olan bu süreçte özellikle “Reaktif Yaklaşımların” yer aldığı yönetim teknikleri uygulanmaktadır. Kaotik bir yapıya sahip afet anı ile sonrasındaki kurtarma/ilk yardım ve iyileştirme evrelerini kapsayan krizin en 632 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK önemli özellikleri; beklenilmeyen/tahmin edilemeyen zamanlarda olması, duruma acil olarak cevap verme zorunluluğunun bulunması ve belirsizliktir. Krizi aşmak için gereken kararlar çoğunlukla problemlerle dolu bir ortamda alınmaktadır. Herhangi bir afet meydana geldikten sonra merkezî otoriteye durumun zamanında bildirilmesi, merkezî ve yerel otoriteler arasında koordineli çalışmaların gerçekleştirilmesi, kriz yönetim merkezlerinin kurtarma ve ilk yardım komitelerinin bir an evvel toplanması ile mümkündür. Kriz yönetiminde karşılaşılan en önemli sorunlardan birisi de mevcut panik ortamının yatıştırılamamasından kaynaklanmaktadır. Eğer afet/acil duruma, hızlı ve etkin müdahale edilmezlerse meydana gelebilecek olumsuz tepkiler (afetzedelerin tepkileri, kamuoyunun tepkisi vb.) ve şartlardan (afetzedelere uygun olmayan malzemelerin dağıtımı, temel ihtiyaçların karşılanamaması vb.) dolayı durum hızla kötüleşebilmektedir(JDP, 2008). Afet dönemlerinde, afet bölgesinde bulunan ve afet yönetiminde görev alabilecek kurum/kuruluşların ve buralarda çalışan destek personelinin de afetten etkilenebilmesi, görev yapamaz hale gelmesi gibi durumların da oluşabileceği düşünüldüğünde Kriz Yönetimi’ nin Afet Yönetimi’ nde bahşedilmesi en güç aşama olduğu söylenebilir. Günümüzde kabul edilen afet yönetim sisteminde ise bahsi geçen tüm durumlar dikkate alınarak afet yönetimi dört ana evre olarak; risk-zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme olarak Şekil 2 deki gibi daha geniş kapsamlı bir döngü olarak ortaya konmuştur. Bu evrelere ek olarak; tahmin ve erken uyarı, risk değerlendirme, rehabilitasyon ile birlikte yeniden yapılanma gibi alt evrelerde afet yönetim döngüsüne eklenmiştir. Şekil 2: Klasik Afet Yönetim Döngüsü Kaynak: (INTOSAI, 2012) Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 633 Şekil 2 de bahsedilen Klasik Afet Yönetimi’ nin 21.yy‘daki karşılığı olan Modern Afet Yönetimi de döngüsel olarak aynı sisteme sahiptir. Buna karşın çağın gereklilikleri kapsamında afet yönetiminin planlanması açısından aralarında farklılıklarının olduğu da Tablo 1 deki gibi ortaya konulmuştur. Tablo 1. Klasik ve Modern Afet Yönetimi Planlaması Kaynak: (Kadıoğlu, 2011). Buraya kadar anlatılanlardan yola çıkarak özetleyecek olursak “Afet Yönetimi”; Afet risklerinin azaltılması, Afetlerin şiddetinin ve oluşturacağı kötü sonuçlarının zararlarının önlenmesi ve azaltılması, Senaryo ve olası hasar ve ihtiyaçların tahmin edilmesi, Acil durumlara müdahaleye planlama ve hazırlık, Eğitim ve tatbikatlar, Erken uyarı, tahmin, izleme, Afet sonrası hızlı etki ve ihtiyaç analizi, Afet anında hızlı ve etkili müdahale ve iyileştirme, Afet sonrası iyileştirme ve rehabilitasyon vb. için sürekli, bütünleşik, kapsamlı, çok sektörlü, çok disiplinli sosyoekonomik yöntem, planlama ve önlemlerin uygulanması faaliyetlerinin tümüdür. Afet yönetimi; sistemli, kapsamlı, birbiriyle uyumlu ve bütünleşik olmak zorunda olan entegre bir yönetim sistemidir. Dolayısıyla tüm evreler bütünlük arz edecek şekilde ele alınmalı, doğrusal ilişkinin ötesinde iç içe geçmiş bir döngünün olduğu ve herhangi bir aşamada gerçekleştirilen faaliyetlerin diğer aşamaların başarısını etkilediği unutulmamalıdır(Kadıoğlu, 2011). 2.2 Afet Lojistiği Başlarda askeri terminolojide “savaşta veya askeri harekâtta yol, haberleşme, sağlık, yiyecek, içecek ve silah sağlama gibi çok yönlü hizmetlerin en akılcı, etkili ve seri bir biçimde planlı ve programlı olarak yürütülen faaliyetler bütünü” olarak kullanılan lojistik kavramı günümüzde tanım ve uygulamaları 634 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK itibariyle; ekonomiden sağlığa, bilişimden tarıma kadar birçok farklı alanda kendisine yer bulmuştur. Bu durum lojistik kavramı için kapsam noktasında genel bir tanımlaya ihtiyaç teşkil etmektedir. Nitekim Türk Dil Kurumu daha kapsamlı bir tanımlamaya giderek; kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, hizmetin ve bilgi akışının çıkış noktasından varış noktasına kadar taşınmasının etkili ve verimli bir biçimde planlanması ve uygulanması şeklinde lojistiğin tanımını yapmıştır(TDK, 1998). Evrensel düzeyde genel geçer tanımlama ise Tedarik Zinciri Yönetimi Profesyonelleri Konseyi (The Council of Supply Chain Managemet Professionals:CSCMP) tarafından yapılmıştır. Bu tanıma göre lojistik; müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, servis hizmetinin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından (kaynağından) tüketildiği son noktaya (nihai tüketiciye) kadar olan tedarik zinciri içindeki her iki yöne doğru olan hareketinin etkili ve verimli bir şekilde planlanması, uygulanması, taşınması, depolanması ve kontrol altında tutulmasıdır(CSCMP, 2017). Bu tanımda bahsi geçen kavramlardan müşteri; her türlü son teslim noktasını ifade ederken, tedarik zinciri ise tedarikçilerden, üreticilerden, dağıtıcılardan, toptancılardan ve perakendecilerden oluşan bütün bir yapıyı ifade etmektedir. Tanımlardan da anlaşılacağı üzere; ülkemizdeki yaygın anlayışın aksine lojistik sadece bir taşıma faaliyeti değil, bilakis hayatın merkezinde olan iş, bilgi ve hizmet akışının olduğu her yerde karşımıza çıkan dinamik ve kompleks bir yönetim mekanizmasıdır. Buraya kadar anlatılan kısımlardan hareketle; lojistik faaliyetlerin her evrede hayati önem taşıdığı ve mevzu bahis durumun insan hayatı olması itibariyle afet lojistiği kavramı üzerinde titizlikle durulması gerekmektedir. Kapsam olarak afet öncesi, afet anı ve afet sonrası yapılan ve yapılması gereken tüm lojistik faaliyetleri barındıran afet lojistiği etkin bir afet yönetim sisteminin temelini oluşturmaktadır. İşletme Lojistiği, tedarik edilen doğru ürün ve ekipmanın doğru zamanda, doğru miktarda, doğru yerde ve doğru kişilere ulaştırılmasına dayanmaktadır. Afet Lojistiği ise, ihtiyaç halindeki kişilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal, yardım ve ilgili bilginin orijin noktasından, ihtiyaç duyulan son noktaya kadar etkin bir şekilde akışının planlanması, uygulanması ve kontrol sürecidir(Van Wassenhove, 2006). Diğer bir deyişle afet acil durum lojistiği; meydana gelebilecek her türlü afete anında cevap verebilmek adına, önceden planlanan insan hayatını kurtarmaya yönelik süreçler bütünüdür. Bu süreçler İşletme Lojistiği’ nde olduğu gibi gerekli materyallerin tedariki, ihtiyaç halinde kullanılabilmesi adına dağıtım noktalarında depo edilmesi, gerektiği zaman bu Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 635 depolardan ihtiyaç bölgelerine ulaştırılması ve tüm bu süreçlerin işlerliğinin kontrolü olarak tanımlanmaktadır. İşletme Lojistiği’ nde uygulanabilirlik açısından lojistik yönetimi belirli şartlar dâhilinde ön görülebilir düzeyde iken, afet lojistiğinde bu durum daha da zorlaşmaktadır. Geneli itibariyle İşletme Lojistiği’ nde; önceden belirlenmiş tedarikçilerin olması, üretim yerinin belirli olması, tahmin edilebilir düzeyde talebin mevcut olması gibi durumlar ne yazık ki Afet Lojistiği’ nde belirsizdir. Tablo 2. Afet Lojistiği ile İşletme Lojistiği Arasındaki Farklar Amaç Süreçler Temel Özellikler Tedarik Zinciri Anlayışı Tedarikçi Yapısı Ulaştırma ve Altyapı Zaman Etkisi Bilgi Yönetim Faaliyetleri Kontrol İşletme Lojistiği Afet Lojistiği İşletme maliyetlerini minimize ederek kârlılığı arttırmak Tedarik, üretim, depolama, pazarlama, satış, dağıtım, satış sonrası hizmetler vb. faaliyetlerden oluşur. Genellikle önceden belirlenmiş tedarikçiler, düzenli ve tahmin edilebilir talep. Savunmasız afetzedelerin acılarını hafifletmek Hazırlık, anında müdahale ve iyileştirmeden oluşur. -İtme stratejisi; satış öncesi reklam, halkla ilişkiler, satış geliştirme gibi tutundurma faaliyetlerini, -Çekme stratejisi; satış anı ve satış sonrası müşteri hizmetlerini ve müşteri beklentilerine göre karşılanan talebi kapsar. Süreçte görev alan tedarikçiler belirli olduğundan istenmeyen tedarikçiler kritik durumlar dışında görev almaz. Süreçte görev alan tüm partnerler bellidir ve kendi aralarında kullandıkları sistemler düzenlidir. Meydana gelen gecikmeler nedeniyle ortaya çıkan kayıp ve hasarlar, genelde işletmelerde maddi kayıplara neden olur. Partnerlerin talep ve ihtiyaçları belli olduğundan tedarik, temin, vb. durumlarda sorun yaşanmaz. Tedarik ve tedarikçide değişkenlik, büyük ölçekli faaliyetler, düzensiz talep, çok kapsamlı acil durum operasyonlarında olağandışı kısıtlar -İtme Stratejisi; Hazırlık ve anında müdahale aşamasında, tedarik edilenlerin afet bölgesine doğru gönderilmesini, -Çekme stratejisi; İyileştirme aşamasında, afetzedelerden gelen talebe göre belirlenen ihtiyaçların karşılanmasını kapsar. Sınırlı sayıda alternatif tedarikçi (bazen istenmeyen tedarikçilerle işbirliği yapmaya zorunlu kalma) Afetlerden kaynaklı düzensiz altyapı nedeniyle, öngörülemeyen yiyecek, giyecek, ekipman, tıbbi yardımlar vb. nin transferi söz konusudur. Meydana gelen gecikmeler yaşamsal faaliyetleri olumsuz yönde etkiler ve bazı durumlarda hayati kayıplara neden olur. Afetlerin doğası gereği acil müdahale gerektirmesi nedeniyle yetersiz ve etkin olmayan bilgi, süreç boyunca kesintiler yaratabilir. Acil durumlarda gerçekleştirilen faaliyetlerin koordinasyonu ve denetimi aksayabilmektedir. Süreç boyunca partnerlerin sürekli bilgi sistemleri ile koordineli bilgi paylaşımı sayesinde denetim eksikliği nadiren yaşanır. Kaynak: (Kovács ve Spens, 2007) 636 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK Afet Lojistiği ile İşletme Lojistiği arasında ayrım yapılması gerektiğini gösteren farklar Tablo 2 de ortaya konmuştur (Kovács ve Spens, 2007). Afet Lojistiğini ticari amaçlı İşletme Lojistiği’ nden ayıran diğer önemli özellikler ise; Sıfıra yakın temin süresi (anında müdahale gerekmekte), Satın alma ve dağıtımdaki ani dalgalanmalar, Yüksek bedel (can kayıpları ve yaralanmalar), Etkin performans ölçüm sistemlerinin geçici ve durum bazlı olması, Standardizasyon faaliyetlerinin kısıtlı olması şeklinde sıralanabilir(Beamon, 2004). 2.2.1 Afet Lojistik Yönetimi ve Süreçleri Afet lojistik yönetim süreçleri literatürde çeşitli şekillerde tanımlanmasına rağmen genel kanı olarak müdahale zamanlamasına göre afet öncesi dönemde “hazırlık aşaması”, afet anında ”müdahale aşaması” ve afet sonrası dönemde “iyileştirme aşaması” olarak üç ana aşamada ve döngü şeklinde yapılan tüm lojistik faaliyetleri kapsamaktadır(Kovács ve Spens, 2007). Hazırlık Aşaması Afet lojistik yönetiminde başarılı olabilmenin yolu afet öncesi dönemlerde afetlere karşı hazırlıklı olabilmek adına gerçekleştirilen kapsamlı planlamalardan geçmektedir. En kötü senaryo karşısında ne kadar hazırlıklı olunduğu sorusu ile başlayan “Hazırlık Aşaması”; geçmiş tecrübelerden yola çıkarak kriz anında meydana gelebilen “plansız gayretler” in koordinasyon sorunlarına çözüm üretebilmesi açısından da son derece önemlidir. Bu noktada hazırlık aşamasında ortaya konulan başarılı bir afet lojistiği planlaması diğer aşamaların temelini oluşturmaktadır. Bu aşamada afet dönemlerinde gerekli olabilecek tüm gıda malzemeleri, tıbbi malzemeler, barınma ihtiyaç malzemeleri gibi acil durum malzemelerinin yurt içi ve yurt dışı tedariklerinin önceden sağlanması, depolanması, dağıtım planlarının yapılması afet lojistiği hazırlık aşaması faaliyetleri kapsamındadır. Genel bir ifadeyle afet planlarına uygun olarak bölge için gerekli miktarda afet malzemesinin stoklanması ve stoklanması için gerekli ambarları sağlamak, afet malzemelerinin periyodik bakımlarının yapılması, afet planlarına uygun ve ihtiyacı karşılayacak ulaştırma kapasitesinin tespit ve temin edilmesini sağlamak, araçların yeterli olmaması halinde afet malzemelerinin sevkiyatını sağlamak üzere bölgedeki nakliye firmalarının tespitini yapmak, araç yükleme planlarını hazırlamak, bölge yol haritasını ve yol bilgilerini hazırlamak afet öncesi hazırlık aşamasında yapılması gereken lojistik faaliyetleri oluşturmaktadır(Börühan, Ersoy ve Tek, 2012). Müdahale Aşaması Bir afetin meydana gelmesinden hemen sonra başlayarak afetin büyüklüğüne bağlı olarak afet sonrası dönemde de bir müddet devam eden acil Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 637 insani yardım faaliyetleri bu aşamada gerçekleştirilmektedir. Bu faaliyetlerin ana hedefi; mümkün olan en kısa süre içerisinde, en fazla sayıdaki insanın hayatını kurtarmak, yaralıların tedavisini sağlamak ve afetten etkilenenlerin su, yiyecek, giyecek, barınma, ısınma, korunma, güvenlik, psikolojik destek gibi hayati ihtiyaçlarını en kısa süre içerisinde ve en uygun yöntemlerle karşılamaktır. Bu safhada yapılacak tüm faaliyetler, ilin veya yetmemesi halinde ülkenin veya uluslararası yardım kuruluşlarının kaynaklarının zamanında, hızlı ve etkili şekilde afet bölgesinde kullanılmasını gerektirdiğinden, çok iyi planlama, koordinasyon, yetki, sorumluluk, eğitim ve deneyimi gerektirmektedir. Afet müdahale aşamasının afet lojistiği kapsamında ifadesi ise; afet anı talep yönetimi, afet anı tedarik yönetimi ve afet anı dağıtım yönetimi olarak üç temel lojistik süreç yönetimi şeklindedir(Kovács ve Spens, 2007). İyileştirme Aşaması Afetin tehlikeli saat ve günleri geçtiğinde, tüm dikkatler iyileştirmeye ve yeniden inşaya kayar. Afetin büyüklüğüne ve doğasına göre birkaç ay ile birkaç yıl sürebilecek olan iyileştirme aşaması; afet meydana geldikten ve ilk müdahaleler yapıldıktan sonraki uzun dönemli rehabilitasyon ve normalleşme süreci olarak da tanımlanabilir. Bu aşamada öncelikli olarak afet bölgesinde enkaz kaldırma çalışmalarının yapılması, barınma, haberleşme, ulaşım, su, elektrik ve kanalizasyon gibi hayati ihtiyaçların giderilmesi amaçlanmaktadır. Afetzedelerin yeniden hayata tutunması için gerekli olan sosyal ortamın sağlanarak eğitim faaliyetlerinin sürdürülmesi, zarar görmüş altyapının onarılması ve uzun vadede daha kaliteli ve güvenli yeni yaşam çevrelerinin oluşturulması ve özetle tüm insani ve fiziksel bileşenlerin tekrar yapılandırılması iyileştirme aşamasının kapsamı dâhilinde gerçekleşmektedir. Bu noktada iyileştirme aşaması anında müdahale sonrası planlama, malzeme toplama-bakım, atık ve imha faaliyetleriyle birlikte izleme, değerlendirme ve raporlama faaliyetler bütünü olarak ifade edilebilmektedir(Kadıoğlu, 2011; Börühan ve Ersoy, 2013; Ergünay ve Özmen, 2013). III. Risk Yönetim Endeksi Ve Türkiye-Avrupa Birliği Karşılaştırması Uluslararası düzeyde afetlere müdahale ve afet zararlarının azaltılması maksadıyla kurulmuş birçok kuruluş ve örgüt bulunmaktadır. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (International Federation of Red Cross and Red Crescent Societies-IFRC), Uluslararası Kızılhaç Komitesi (International Committee of Red Cross- ICRC), ve Birleşmiş Milletler Örgütünün çeşitli organları gibi Türkiye’ nin de taraf olduğu önemli insani yardım kuruluşları küresel çapta faaliyet göstermektedirler. Ülkemizde de afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin yürütülmesi ve yönetilebilmesi için; 2009 yılında yürürlüğe giren 5902 sayılı kanun vasıtasıyla, Başbakanlık nezdinde, Afet ve Acil Durum 638 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur. Bu kanun sayesinde, afet ve acil durumlarda faaliyet gösteren; Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılmış ve afet ve acil durum yönetim faaliyetlerinde tüm yetki ve sorumluluklar AFAD’ a devredilerek tek bir çatı altında toplanması sağlanmıştır(Tanyaş ve diğ., 2013). Ayrıca afet ve insani kriz dönemlerinde yurt içinde ve yurt dışında önemli faaliyetlerde bulunan, aynı zamanda Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu üyesi olan, şimdiki ismiyle Türkiye Kızılay Derneği de ülkemizde 1868 yılında kurulmasından bu yana afet ve insani kriz dönemlerinde etkin bir şekilde görev almaktadır. Afet Yönetiminde ülkelerin mevcut durumları hakkında uluslararası standartlarda bilgi sahibi olunabilmesi, her yıl düzenli olarak hesaplanan, ülkelerin puanlamaların ve sıralamalarının yapıldığı Uluslararası Risk Endeksleri sayesinde olmaktadır. Bu raporlar Afet Yönetiminde başarılı olunup olunamadığının bir göstergesi olarak kullanılabilmekte, iyileştirme çalışmaları kapsamında karar alıcılara fikir vermekte ve ülkelere kendilerini küresel çapta kıyaslayabildiği bir platform sunmaktadırlar. Bu risk raporlarından ilki; Birleşik Devletler Üniversitesi, Çevre ve İnsan Güvenliği Enstitüsü (UNU-EHS) tarafından hazırlanan ve 171 ülkenin değerlendirildiği Dünya Risk Raporu (World Risk Report, WRR)’ dur. Diğeri ise Avrupa Birliği ve Kurumlararası Toparlanma ve Hazırlık Komitesi (IASC) tarafından hazırlanan ve 191 ülkeyi kapsayan Risk Yönetim Endeksi (Index for Risk Managemet, IN-FORM)’ dir. Bu iki uluslararası rapor kapsam bakımından benzer özellikler ihtiva etmekle birlikte bu çalışmamızda IN-FORM endeksi baz alınmış ve Türkiye’ nin 20122016 yılları arasındaki mevcut durumu Avrupa Birliğine üye ülkeler ve AB ortalamasıyla karşılaştırmalı olarak ortaya konulmuştur. Risk Yönetin Endeksi ya da kısaca INFORM, çeşitli uluslararası organizasyonlardan ve akademik enstitülerden kamuya açık, sürekli güncellenen ve doğrudan elde edilebilecek sosyo-ekonomik veriler yardımıyla hesaplanmaktadır. Risk sınıfları ise 0 - 1,9 arası “çok düşük riskli”, 2 - 3,4 arası “düşük riskli”, 3,5 - 4,9 arası “orta riskli”, 5,0 - 6,4 arası “yüksek riskli” ve 6,5 - 10 arası “çok yüksek riskli” şeklinde tanımlanan INFORM, 191 ülkenin değerlendirildiği bir endeks puanlama sistemidir. Risk Yönetim Endeksi aşağıda yer alan Tablo 3’ te ki gibi; 3 farklı ana boyut, 6 farklı kategori ve 17 farklı bileşenden oluşmaktadır. Her bileşen için ayrı ayrı hesaplanan bu endeks değerlerinden yararlanılarak nihai Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 639 INFORM endeks değeri oluşturulmaktadır. Aşağıda yer alan tabloda, Türkiye’ nin 2017 yılı için Risk Yönetim Endeks değerleri boyut, kategori ve bileşenler düzeyinde ayrı ayrı ortaya konulmaktadır. Endekste; Batı Asya ülkesi olarak ve ekonomik açıdan üst-orta gelir düzeyinde tanımlanan Türkiye’ nin 2017 yılı Risk Yönetim Endeks değeri “5” olarak ölçülmüş ve risk sınıflandırması da “Yüksek Riskli” olarak belirlenmiştir. Tablo 3. Risk Yönetim Endeksi 2017 Türkiye Profili TEHLİKE VE MARUZ KALMA (7,8) ZARAR GÖREBİLİRLİK (5) BAŞ ETME KAPASİTESİ (3,2) 2017 RİSK YÖNETİM ENDEKSİ- INFORM, (5) BOYUT KATEGORİ Doğa Kaynaklı Afetler (6) BİLEŞENLER Deprem (9,3) Tsunami (6,3) Sel / Taşkın (6,1) Tropikal Siklon Kuraklık İnsan Kaynaklı Mevcut Çatışma Yoğunluğu Afetler Öngörülen Çatışma Riski (9) Gelişim ve Mahrumiyet SosyoEşitsizlik Ekonomik (2,8) Yardıma Bağlılık Zarar Görebilir Yerinden Uzaklaşan İnsanlar Gruplar Diğer Zarar Görebilir Gruplar (6,6) Haberleşme Altyapı Fiziksel Altyapı (2,7) Sağlık Sistemlerine Ulaşım Kurumlar (3,6) (0) (3,8) (9) (9,9) (2,9) (4,3) (0,9) (9,2) (0,6) (2,8) (1,8) (3,5) Afet Risk Yönetim Merkezi-DRR (2,1) Devlet Yönetimi Kaynak: (INFORM, 2017) Tablo 3 incelendiği zaman Türkiye: (5) Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK 640 Doğal Afetler kategorisinde, “9,3” endeks değeri ile olası depremler için “çok yüksek riskli” ülkeler sınıfında bulunmaktadır. İnsan Kaynaklı Afetler kategorisinde, mevcut çatışma yoğunluğu “9” ve öngörülen çatışma riski “9,9” olarak belirlenmiş olup “çok yüksek riskli” ülkeler sınıfında bulunmaktadır. Zarar Görebilir Gruplar kategorisinde, yerinden uzaklaşan insanlar açısından “9,2” endeks değeri ile “çok yüksek riskli” ülkeler sınıfında bulunmaktadır. 2012-2017 yılları arasındaki INFORM verileri kullanılarak oluşturulan aşağıdaki grafikte ise Türkiye’ nin yıllara göre Risk Yönetim Endeks Trendi ortaya konulmuştur. 10 9 ENDEJKS DEĞERİ 8 7 6 5 4 3 2 1 0 2012 2013 2014 2015 2016 2017 Risk Yönetim Endeksi 4,5 4,9 4,6 4,6 5 5 Tehlike&Maruz Kalma 7,8 7,8 6,5 6,2 7,8 7,8 Zarar Görebilirlik 3,4 4,5 4,5 4,8 5 5 Baş Etme Kapasitesi 3,5 3,3 3,3 3,2 3,2 3,2 Grafik 1. Yıllara Göre Türkiye Risk Yönetim Endeks Trendi (2012-2017) Grafik 1 incelenecek olursa Türkiye: Tehlike ve Maruz Kalma açısından, 2015 yılı için “yüksek riskli” ülkeler sınıfında iken, diğer yıllarda “çok yüksek riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır ve genel itibariyle yıllara göre risk yönetimi bakımından sabit bir eğilim göstermektedir. Zarar Görebilirlik açısından, 2012 yılında “düşük riskli”, 2013, 2014, 2015 yıllarında “orta riskli” ve son olarak 2016, 2017 yıllarında ise “yüksek riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır ve genel itibariyle yıllara göre risk yönetimi bakımından artan bir eğilim göstermektedir Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 641 Baş Etme Kapasitesi açısından, 2012 yılında “orta riskli” ülkeler sınıfında iken diğer yıllarda “düşük riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır ve genel itibariyle yıllara göre risk yönetimi bakımından azalan bir eğilim göstermektedir. Genel olarak Risk Yönetim Endeksi (INFORM) açısından, 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında “orta riskli” ülkeler sınıfında iken, 2016 ve 2017 yıllarında ise “yüksek riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır ve genel itibariyle yıllara göre artan bir eğilim göstermektedir. Türkiye’ nin küresel çapta Risk Yönetim Endeksi verilerine göre diğer ülkelerle kıyaslaması ise aşağıdaki gibidir. Şekil 3: 2017 Dünya Risk Yönetim Endeksi Haritası Kaynak: (INFORM, 2017) Şekil 3 te yer alan haritada ülkeler, 2017 yılı Risk Yönetim Endeksi açısından “çok düşük riskli” olandan, “çok yüksek riskli” olana doğru açık renkten ve koyu renge doğru boyanarak belirtilmiştir. Sınırları koyu çerçeve içerisinde gösterilen Türkiye, “5” olan Risk Yönetim Endeks değeri ile 191 ülke arasından en riskli ülkeler sırlamasında baştan 45. sırada yer alarak, “yüksek riskli” ülkeler grubuna dâhil olmuştur. Bölgesel olarak değerlendirildiği zaman diğer bölgelere nazaran, Afrika kıtasının büyük bir bölümü, Orta Doğu ve Güney Asya bölgelerinin büyük bir çoğunluğu risk yönetimi açısından yüksek seviyelerde riskli ülkelerden oluşmaktadır. Tabii olarak bu durumun ortaya Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK 642 çıkmasında; doğal afetler düzeyinde ülkelerin jeolojik ve coğrafik konumlarının önemli olmasının yanı sıra, özellikle terör, çatışma gibi insan kaynaklı afetlerin son derece etkili olduğu görülmektedir. 2017 Risk Yönetim Endeksi verilerine göre; Somali, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Afganistan gibi ülkeler en yüksek riskli ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yer alırken, Singapur, Finlandiya, Lüksemburg, Norveç ve Estonya gibi ülkeler ise en düşük riskli ülkeler olarak bu sıralamada son sıralarda yer almaktadırlar. Gelir düzeyi olarak Üst-Orta gelir grubunda bulunan ve konumu itibariyle Batı Asya bölgesine ait olan Türkiye’ nin; AB ortalaması, bölge ortalaması ve gelir grubu ortalaması ile Risk Yönetim Endeksi ve onun alt boyutları (Tehlike ve Maruz Kalma, Zarar Görebilirlik ve Baş Etme Kapasitesi) düzeyinde karşılaştırılması ise aşağıdaki gibidir. 10 7,8 8 5 6 4 4 3,5 1,8 2 3 4 1,8 5 1,8 2,6 3,3 4 4,3 3,2 2,1 0 Risk Yönetim Endeksi Tehlike&Maruz Kalma Zarar Görebilirlik Baş Etme Kapasitesi Türkiye AB Ortalaması Batı Asya Bölge Ortalaması Üst-Orta Gelir Grubu Ortalaması Grafik 2. Türkiye ile Türkiye’nin Ait Olduğu Batı Asya Bölgesinin, AB Ortalamasının ve ÜstOrta Gelir Grubunun Karşılaştırılması (2017) Grafik 2’ den de görüleceği üzere Türkiye: Tehlike ve Maruz Kalma açısından; AB ortalamasının, Bölge ülkeler ortalamasının ve Üst-Orta gelir seviyesinde bulunan diğer ülkeler ortalamasının oldukça üzerinde bir risk endeksine sahiptir. Zarar Görebilirlik açısından, benzer şekilde diğer ülke gruplarına nazaran daha yüksek bir risk endeksine sahiptir. Baş Etme Kapasitesi açısından; AB ortalamasından bir miktar yüksek risk endeksi olmasına karşın, bölge ülkeleri ve gelir grubu ülkelerinden daha düşük risk endeksine sahiptir. Genel olarak Risk Yönetim Endeksi (INFORM) açısından ise diğer ülke gruplarına göre daha fazla risk endeksine sahiptir Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 643 2017 yılı için Türkiye ile Avrupa Birliği üyesi her ülkenin Risk Yönetim Endeksi ve alt boyutları açısından ayrıntılı olarak karşılaştırması ise Tablo 4’ te aşağıdaki gibi yer almaktadır. Tablo 4. Türkiye ve AB üye Ülkeler INFORM Endeks Karşılaştırması Sıra No ÜLKE Teklike ve Maruz Kalma Zarar Görebilirlik Baş Etme Kapasitesi Risk Yönetim Dünya Endeksi Risk Sınıfı Sıralaması (INFORM) 1 TÜRKİYE 7,8 5,0 3,2 5,0 Yüksek 2 KIBRIS 1,9 4,5 2,5 2,8 Düşük 120 3 YUNANİSTAN 3,9 2,2 2,4 2,7 Düşük 126 4 BULGARİSTAN 2,5 2,3 3,1 2,6 Düşük 131 5 İTALYA 3,4 2,2 2,4 2,6 Düşük 131 6 ROMANYA 3,3 1,6 3,5 2,6 Düşük 131 7 FRANSA 2,7 2,5 2,0 2,4 Düşük 139 8 HIRVATİSTAN 3,1 1,2 3,0 2,2 Düşük 142 9 BELÇİKA 3,5 1,7 1,5 2,1 Düşük 145 10 MACARİSTAN 2,7 1,6 2,0 2,1 Düşük 145 11 İSPANYA 3,7 1,3 1,9 2,1 Düşük 145 12 İNGİLTERE 2,3 2,2 1,5 2,0 Düşük 153 13 POLONYA 1,5 1,6 2,8 1,9 Çok Düşük 159 14 MALTA 1,1 2,2 2,4 1,8 Çok Düşük 161 15 AVUSTURYA 1,3 2,3 1,6 1,7 Çok Düşük 164 16 LETONYA 1,3 1,3 2,8 1,7 Çok Düşük 164 17 SLOVAKYA 1,9 1,0 2,6 1,7 Çok Düşük 164 18 ALMANYA 1,2 2,4 1,5 1,6 Çok Düşük 170 19 PORTEKİZ 2,0 1,1 2,0 1,6 Çok Düşük 170 20 ÇEKYA 1,2 1,1 2,1 1,4 Çok Düşük 175 21 LİTVANYA 0,9 1,2 2,4 1,4 Çok Düşük 175 22 HOLLANDA 1,0 2,1 1,2 1,4 Çok Düşük 175 23 SLOVENYA 2,1 0,8 1,7 1,4 Çok Düşük 175 24 İRLANDA 1,0 1,2 1,8 1,3 Çok Düşük 179 25 İSVEÇ 0,6 2,7 1,4 1,3 Çok Düşük 179 26 DANİMARKA 0,5 1,7 1,4 1,1 Çok Düşük 184 27 ESTONYA 0,5 1,1 2,1 1,0 Çok Düşük 186 28 FİNLANDİYA 0,1 1,5 1,3 0,6 Çok Düşük 189 29 LÜKSEMBURG 0,2 1,1 1,2 0,6 Çok Düşük 189 30 AB ORT. 1,8 1,8 2,1 1,8 Çok Düşük 161 45 Kaynak: (INFORM, 2017) Tablo 4’ ten de görüleceği üzere Risk Yönetimi Endeksi ve diğer alt boyutlar incelendiğinde Türkiye, 28 üye devletten oluşan Avrupa Birliği içerisinde oldukça fazla riskli durumdadır. Şöyle ki; Avrupa Birliği’ ni oluşturan Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK 644 ülkelerin büyük çoğunluğu (17 ülke) “çok düşük riskli” ülkeler sınıfında ve geriye kalan kısmı ise (11 ülke) “düşük riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır. Buna karşın Türkiye, AB ortalamasından neredeyse 3 kat daha fazla risk seviyesinde olup, “yüksek riskli” ülkeler sınıfında yer almaktadır. Baş Etme Kapasitesi açısından AB ortalamasına yakın seviyelerde olan Türkiye’ nin, özellikle Tehlike ve Maruz Kalma açısından oldukça riskli olduğu görülmektedir. Nitekim en riskli ülkeler dünya sıralamasına bakıldığı zaman 45. sırada olan Türkiye, bu sıralama ile Avrupa Birliği ülkelerinden oldukça ön sıralarda yer almaktadır. Avrupa Birliği içerisinde yapılan Risk Yönetim Endeksi sıralamasında ise ilk sırada yer alan Türkiye’ yi sırasıyla; Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya ve Romanya takip etmekte ve ayrıca bu ülkeler dünya sıralamasında 120 ve üzeri sıralarda yer almaktadırlar. Avrupa Birliği içerinde yer alan en düşük riskli ülkeler ise sırasıyla Lüksemburg, Finlandiya, Estonya, Danimarka ve İsveç olup, bu ülkelerin dünya sıralaması da oldukça başarılı ve en az riskli ülkeler olarak sonra sıralarda yer almaktadırlar. IV. Sonuç ve Genel Değerlendirme Tablo 5. Dünya Afet Raporu 2015 Afet Dönemleri DÜNYA AB ÜYE ÜLKELER TÜRKİYE 1995-2004 Kayıtlı Hayatını Kaybeden İnsan Sayısı Kayıtlı Etkilenen İnsan Sayısı Kayıtlı Hayatını Kaybeden İnsan Sayısı Kayıtlı Etkilenen İnsan Sayısı Kayıtlı Hayatını Kaybeden İnsan Sayısı Kayıtlı Etkilenen İnsan Sayısı 2005-2014 20,098 2,041 5,588,395 155,680 78,075 10,987 12,309,738 2,968,472 1,287,514 839,342 2,907,112,619 1,935,584,786 Kaynak: (IFRC, 2015) Üstte yer alan tablo, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) tarafından 2015 yılında yayımlanan; 1995-2004 ve 2005- Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 645 2014 dönemleri arasında kayıt altına alınan doğal ve insan kaynaklı afetlerde hayatını kaybeden/etkilenen insanların sayılarını Türkiye, AB ve Dünya düzeyinde ortaya koymaktadır ve sonuçların dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Tablo 5’ ten de görüleceği üzere 2015 yılı itibariyle geçen 20 yıllık süre zarfında afetler; Türkiye de 22 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine ve 5,6 milyondan fazla insanın etkilenmesine sebep olmuştur. Aynı dönemlerde Avrupa Birliği ülkelerinde meydana gelen afetlerde; 89 binden fazla insan hayatını kaybetmiş ve 15,2 milyondan fazla insan etkilenmiştir. 20 yıllık süre zarfında dünya genelinde ki durum ise; 2,1 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiş ve 4,8 milyardan fazla insan afetlerden etkilenmiştir. Doğal ve insan kaynaklı her türlü afetin sonuçlarından söz edilirken çeşitli sayısal ifadeler kullanılsa da bahsi geçen insan hayatı olunca, durumun sadece rakamlardan ibaret olmadığını söylemek zorundayız. Afetler ve insani kriz durumları sonrasında bireysel ve toplumsal düzeyde yaşanan psikolojik travmaların muhtemel etkilerinin rakamlarla ifade edilebilmesi mümkün değildir. Yakın geçmişe kadar toplumların afetlere bakışı, 19. yüzyılın başlarında insanların hastalıklara bakışı gibi olmaktaydı: Öngörülemeyen, istenmeyen ve günlük hayatın bir parçası olan kaçınılamaz bir risk. Toplumsal gelişme, bilimsel ilerleme ve insan yaşamına verilen önemin artmasıyla toplumların afetlere bakışı değişmeye başlamış, afetlerin hastalıklar gibi önceden gerekli önlemler alındığında önlenebileceği veya en az zararla atlatılabileceği anlaşılmıştır(Press ve Hamilton, 1999). Bu düşünceden hareketle, afetler ve insani kriz durumlarında oluşabilecek zararlarının elden geldiğince azaltılabilmesi için, öncesinde ve sonrasında yapılması gereken teknik, idari ve yasal çalışmaları belirleyen ve uygulamaya aktaran etkili sistemlerin kurulması gerekmektedir. Bu ise geniş kapsamlı, iyi planlanmış, sürdürülebilir ve son derece etkin bir “Afet Yönetim Mekanizması” sayesinde sağlanabilir. Bu sürecin bir fonksiyonu olarak her aşamada ön planda olan ve başarının sağlanabilmesi için vazgeçilmez olan “lojistik faaliyetler” ise Afet Yönetimi’ nde hayati öneme sahiptirler. Bir bilim olarak “Lojistik” kavramının, günümüzde başarılı ticari uygulamaları olduğu ve ancak bu uygulamaların sürece adapte edilmesiyle istenilen seviyelerde modern bir “Afet Yönetim Sistemi” oluşturulabileceği unutulmamalıdır. Hemen her afet ve insani kriz sonrasında ülkenin tüm kaynakları kullanılarak yürütülen “Müdahale ve İyileştirme” çalışmalarında gösterilen başarılar, maalesef “Risk Azaltma ve Hazırlık” çalışmalarındaki başarısızlıkları unutturmakta ve sürdürülebilir bir “Afet Yönetim Sistemi” kurulması hep daha sonralara ertelenmektedir. Bu durumun; nerede ve ne zaman meydana geleceği belli olmayan bir sonraki afetin muhtemel sonuçlarını daha yıkıcı hale getirdiği 646 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK ve ayrıca risk azaltma ve hazırlıklı olabilmede öngörülemez bir duruma sebebiyet verdiği unutulmamalıdır. Çalışmamıza konu olan “Risk Yönetim Endeksi” sonuçları, ülkemizin mevcut durumunu uluslararası standartlarda ortaya koyarak, karar alıcı noktasında bulunanlara acil olarak iyileştirme yapılması gereken alanları göstermiştir. 2017 yılı endeks sonuçları incelendiğinde Türkiye’ nin, dünyanın en riskli 45. ülkesi olduğu ve Avrupa Birliği ülkeleri içerinde de “en yüksek riskli” ülke olduğu görülmüştür. Dünyanın en büyük on sekizinci18. ve Avrupa Birliği’ nin en büyük 6. ekonomisine sahip olan ülkemiz (www.worldbank.org) ekonomik göstergelerde yakaladığı bu başarıyı, ne yazık ki Risk Yönetim Endeksi açısından istenilen seviyelerde tutturamamış ve kendisiyle ekonomik açıdan benzer durumda olan ülkelerin aksine “yüksek riskli” ülkeler sınıfında yer almıştır. Sonuçlar göstermiştir ki; ülkemiz mevcut durumu itibariyle, doğal ve insan kaynaklı her türlü afetler ve insani krizler karşısında kırılgan bir yapıya sahiptir. Geçmişte yaşanan felaketlerin sonuçları da dikkate alındığında her açıdan daha fazla üzerinde çalışılması gereken uluslararası standartlarda bir Afet Yönetim Sistemi’ ne ihtiyaç duyulmaktadır. Ekonomik ve insani gelişim göstergeleri kullanılarak ülke derecelendirmelerinin yapıldığı günümüz dünyasında, Afetler ve İnsani Krizlerle baş edebilme performansının bir ölçütü olan bu tip endekslere verilen değerin, toplumun tüm kesimlerinde gerekli karşılığını bulması için çalışmalar yapılmalı ve uygulanabilirlik düzeyinin artırılabilmesi için karar alıcılar vasıtasıyla sürekli iyileştirmeler yapılmalıdır. Ülkemizde bu noktada çağdaş afet yönetim politikası olarak “yara sarma” anlayışı yerine “yara almama” politikasını gütmelidir ve bunun gereği olarak ta “Kriz Yönetimi” yaklaşımından “Risk Yönetimi” anlayışına geçmelidir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 647 KAYNAKLAR AAYTS. (2014). "Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü ". Ankara: Retrieved from https://www.afad.gov.tr/upload/Node/3495/xfiles/sozluk.pdf. Beamon, B M. (2004). "Humanitarian Relief Chains: Issues and Challenges". Paper presented at the 34th International Conference on Computers and Industrial Engineering, San Francisco-USA. Börühan, G, Ersoy, P. (2013). "Lojistik Süreçler Açısından Afet Lojistiğinin Önemi". Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, 50(578), 75-86. Börühan, G, Ersoy, P, Tek, Ö. (2012). Afet Yönetiminde Lojistik Planlama ve Kontrol Listesi Yönetiminin Önemi. Paper presented at the I. Ulusal Lojistik ve Tedarik Zinciri Kongresi Bildiriler Kitabı. Clarke, W, Herbest, J. (1996). "Somalia and Future of Humanitarian Invention". Foreing Affairs, 75(2), 82. Cozzolino, A. (2012). Humanitarian logistics: cross-sector cooperation in disaster relief management: Springer Science & Business Media. CRED. (2016). "Poverty & Death: Disaster Mortality". Centre for Research on the Epidemiology of Disasters. CSCMP. (2017). Supply Chain Management Definitions and Glossary. Retrieved 02.02.2017,2017,from http://cscmp.org/imis0/CSCMP/Educate/SCM_Definitions_and_Glossa ry_of_Terms/CSCMP/Educate/SCM_Definitions_and_Glossary_of_Te rms.aspx?hkey=60879588-f65f-4ab5-8c4b-6878815ef921 DHA, U. (1992). "Internationally agreed glossary of basic terms related to disaster management". UN DHA (United Nations Department of Humanitarian Affairs), Geneva. Ergünay, O. (1996). "Afet yönetimi nedir? Nasıl olmalıdır? Erzincan ve Dinar deneyimleri ışığında Türkiye’nin deprem sorunlarına çözüm arayışları". Tübitak Deprem Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Ergünay, O, Özmen, B. (2013). "Afet Yönetimi Açısından Van Depreminden Elde Edilen Dersler". Paper presented at the 2. Türkiye Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı, Hatay/TÜRKİYE. Geray, C. (1977). "Türkiye'de Yikim (Afet) Olaylari Karşisinda Önlemler Ve Örgütlenmeler". Amme Idaresi Dergisi, 10(3), 91. IFRC. (2015). World Disasters Report 2015. Fransa: International Federation of Red Cross and Red Crescent Societies. İlhan, A M. (2013). "Afetler ve İnsani Yardım Operasyonlarında Silahlı Kuvvetlerin Rolü". Güvenlik Bilimleri Dergisi, 2(1), 107-129. INFORM. (2017). Index For Risk Management. Retrieved 24.02.2017, 2017, from http://www.inform-index.org/Countries/Country-profiles 648 Hakan EYGÜ, Ebubekir KARABACAK INTOSAI. (2012). The draft exposure draft ISSAI 5510 audit of disaster preparednes: Guidance for supreme audit instituions. Retrieved 02.02.2017, 2017, from http://www.issai.org JDP. (2008). Disaster Relief Operatins (2nd Edition). United Kingdom: Joint Doctrine Publication. Kadıoğlu, M. (2011). "Afet Yönetimi Beklenilmeyeni Beklemek, En Kötüsünü Yönetmek". İstanbul: Marmara Belediyeler Birliği. Kovács, G, Spens, K M. (2007). "Humanitarian logistics in disaster relief operations". International Journal of Physical Distribution &amp; Logistics Management, 37(2), 99-114. doi: 10.1108/09600030710734820 Press, F, Hamilton, R M. (1999). "Mitigating Natural Disasters". Science, 284(5422), 1927. Tanyaş, M, Günalay, Y, Aksoy, L, Küçük, B. (2013). "İstanbul İli Afet Lojistik Planı Kılavuzu". İstanbul Kalkınma Ajansı Raporu DFD-39. TDK. (1998). Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Ural, D. (2006). "Afet Mevzuatı: Türkiye Deneyimleri". Ulusal Afet Dergisi, 1(1), 7-19. Van Wassenhove, L N. (2006). "Blackett Memorial Lecture - Humanitarian aid logistics: supply chain management in high gear". Journal of the Operational Research Society, 57(5), 475-489. doi: DOI 10.1057/palgrave.jors.2602125 Yılmaz, A. (2003). "Afet Yönetimi". Pegem A Yayıncılık. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 649 VISUALIZING THE FUTURE OF IRAN’S MARKET OF AGRICULTURAL PRODUCTS WITH AN EMPHASIS ON MEMBERSHIP IN WTO (THE CASE STUDY OF RICE) Ş. Mustafa ERSUNGUR* Abdullah TAKIM** Shahryar FATHİ MOLLAEE*** Samad KARRARI**** Abstract: The agriculture sector has always been considered an important element in providing the needs of human life. It has a special significance in Iran because of certain features such as varied continental conditions, fertile soil, adequate labor force and variety of plants. Membership of Iran in World Trade Organization "WTO" brings out the question "what effects will the membership of Iran in WTO have on Iran's agriculture, especially production of rice?" The World Trade Organization(WTO) is an international organization that regulates the world's trade and resolves the disagreements of the members. The members of the WTO are the countries that have signed the agreements of this organization (nearly 30 agreements); and Iran is currently a member of this international organization. In this research firstly the method of calculation of tariff equivalent rate is studied, then the rate has been calculated for all of the years of implementing the agricultural agreements; and finally using the econometric method of Ordinary Least Squares (OLS) the function of production of rice is estimated; then using this function, the actual production of rice in Iran before and after conducting these agreements have been calculated. Keywords: Agriculture, Agricultural agreement, Tariff equivalent rate, The world trade organization, Rice I. Introduction International economics deals with economic relations between countries and the interdependence of these relationships is important for the economic welfare of most countries. The World Trade Organization (WTO) is an international Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü *** Department of Economics, Islamic Azad University, Malekan Branch, Malekan, Iran **** PhD, Islamic Azad University, Faculty of Economics, Maku Branch, Maku, Iran * ** 650 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI organization that regulates the world's trade and resolves the disagreements of the members. The members of the WTO are the countries that have signed the agreements of this organization (nearly 30 agreements). The Headquarters of the WTO is in Geneva, Switzerland. The number of the members of the WTO is 150 (as of November 2006) and Vietnam is the newest member of this organization. II. Iran and the WTO The WTO establishes principles for the members in order to achieve specified goals; so a member not committed to these principles will suffer penalties: 1. Non-discrimination and Most Favored Nation (MFN). The MFN rule requires that a WTO member must apply the same conditions on all trade with other WTO members, i.e. a WTO member has to grant the most favorable conditions under which it allows trade in a certain product type to all other WTO members. "Grant someone a special favor and you have to do the same for all other WTO members." 2. The use of non-tariff barriers (such as rationing and import licensing) is prohibited; and the governments can support domestic industries only by imposing customs tariff. 3. After eliminating non-tariff barriers in trade, the countries should stabilize their customs tariff, and then reduce it gradually; nevertheless there is an exception in case of agricultural products for the countries that have difficulties in payments. 4. In order to help competition in developing countries, establishment of a preferential tariffs system (with the goal of granting trade privileges to some of domestic products) is allowed. 5. The countries are not allowed to take any action of a dumping nature. 6. The countries should act equally toward the domestic products and imported goods. 7. Consultation on commercial policies with the members and resolving the disagreements in trade relations by negotiation.(Esfandiari, 2005) The WTO is the only international organization that its duties are related to regulating the international trade. The main objective of WTO is to ensure a mild, free and scheduled procedure of the global trade. So the consumers and the producers will know that: . they have a variety of options in manufactured goods, components, raw materials and services that they want to use; Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 651 . foreign markets will be open to them; . they can benefit secure services; . And consequently, a world with a prosperous and liable economy will emerge. On this basis the WTO has become a place that world nations including developed, developing and undeveloped countries, regulate their free trade according to its rules and standards and criteria; and try to improve their economies. Iran, after years of study and evaluation of the positive and negative effects of joining the WTO, finally decided to join the WTO, and was accepted as an observer in May 2005. The Islamic Republic of Iran should join the WTO to prevent an international consensus against itself, eliminate discriminations for selling its products in global markets, use the WTO mechanisms for resolving economical disagreements, create a positive atmosphere for foreign investors, adapt the domestic rules to those of the WTO, develop banking facilities and attract funds, increase competition in economic sectors and improve the quality of domestic products, and finally promote the economic prestige of the Islamic Republic of Iran in the world. Before joining the WTO, Iran should prepare some preliminaries. In order to join the WTO, Iran should change the domestic rules to competitive ones for the manufacturers by the gradual elimination of customs barriers and subsidies so as to prevent economic recessions and bankruptcy of manufacturing businesses.( http://www.irantradelaw.com/?page_id=219) Joining the WTO with preservation of current conditions is binding the country's profits with those of the other countries which will not act only toward the economic and trade benefits but also will affect culture, policies and economics. From an economic point view, the industries that depend on domestic monopolized market will face bankruptcy; from a commercial point view, the import (mostly consumables and semi-capital) will be increased and Iran's trade balance will be reduced or may become negative (even with oil exports), unemployment will be raised, running cost will overtake construction costs other social and economic outcomes will emerge. However there is no other choice but to connect to other countries and participate in global decision making. Authority will be deprived gradually, unless wise and scientific measures are taken relying on country's capabilities, privileges and physical and spiritual funds. 652 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI Natural resources of Oil and Gas and related petrochemical industries, agriculture, services, tourism, the strategic position of Iran in Middle East, young technical and engineering forces with a bright future and citizens' trust in government are some of potential capabilities that require a macro scale and comprehensive attitude from authorities to be deployed and directed appropriately.(omid bakhsh،2000) As mentioned, the main objective of the WTO is to establish a global multilateral trading system considering all the aspects such as the specific status of developing countries and undeveloped countries. So in the agreements and other legal documents regulating the activities of the WTO, there is a preferred approach toward the undeveloped and developing countries. The WTO is the evolved form of the General Agreement on Tariffs and Trade (GATT); so all of the members of GATT automatically have joined the WTO, and some other countries have requested to join the WTO afterwards, and some have been accepted. Although the public perceptions and some propaganda consider GATT and WTO a club for rich and industrial countries; the procedure of the countries of the world does not reflect such mentality at least by most of less developed countries. For example, in the list of nation committed to GATT 1947 and the WTO, the names of many undeveloped countries and even countries with Socialist governments can be spotted (Cuba joined GATT in January 1948, and joined WTO in 1995 when it was established). Some other nations that are members of GATT and WTO and are categorized as undeveloped are: Bangladesh, Cameroon, Chile, Congo, El Salvador, Gambia, Ghana, Argentina, Brazil, Colombia, Egypt, Turkey, Bahrain, Uruguay, Tanzania and other countries like UAE, Kyrgyzstan, Angola, Jordan and Georgia have joined the WTO when it was established. Currently, 115 of the members of the WTO are from undeveloped countries; and about 30 other undeveloped countries have requested to join WTO. These countries play an active role in decision makings in the WTO; for instance organizing the ministerial conferences of WTO which was held in December 1999 in Seattle, US, was the result of months of efforts of members among which, the developing countries had a considerable share. In another instance, South Korea proposed an offer on agricultural liberalization in the meeting on May 20th 1999. One other group of developing countries leaded by India, Pakistan and Egypt has objected some of the proposals of the United States and regarded it as violation of the agenda. Hong Kong, with the goal of reducing the industrial tariffs more than it was reduced in Uruguay meetings and in 3 years after the negotiations, declared its full support for industrial tariffs in the next round of negotiations. The overall procedure of participation of developing countries in decision makings of the WTO is a positive one; and the role Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 653 of these countries in operations of the WTO has become so eye catching that even directors-general of the WTO are chosen from these countries. On June 22nd 1999 the WTO took a rather interesting action; Mike Moore from New Zealand was assigned the director general for a period of 3 years who was succeeded by Supachai Panitchpakdi (previous commerce minister of Thailand). Panitchpakdi once mentioned the growing role of developing countries in WTO and stated that his being chosen as the director general-to-be points out the significance of undeveloped and developing countries; and added that GATT was traditionally rich countries club, but that attitude has been changed basically about WTO; which was proved by nomination of him and Morocco's ambassador for the post of director general. The number of received suggestions for holding the Seattle round was about 157, half of which was from developing countries, showing their eagerness for participation in WTO operations. From its establishment in 1947, the main attitude of GATT was to gather non industrial and undeveloped countries and the industrial and developed ones together to participate in this international treaty; and numerous modifications have been made to secure the benefits of developing countries, main core of which was assistance to developing countries in the framework of economic development plans. Generally speaking, the globalization process contains opportunities and threats specially for developing communities. These opportunities and threats should detected and taken into consideration in the process of integration of developing countries in global economy. Globalization of these undeveloped or developing countries can provide potential grounds for growth and development of free trade for them. Apart from this, with completion of the globalization process, capitalism in developing countries can use the supports and assistances from developed countries in order to confront the domestic crisis's that threaten capitalism (such as environmental and population crisis's). On the other hand, many results of the globalization are among the potential and actual threats to them. Yet, the important thing in this topic is to minimize the threats and expand the opportunities in the process.(ttps://www.gov.uk/the-worldtrade-organisatio) III. Agriculture in Iran and in the World As the statistics show, the developing countries are agricultural nations because 96.2 percent of the agriculturist population of the world live in these 654 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI countries; so agriculture in developing countries is more than just an economic section; it has an importance of social aspects and living patterns. In fact, in developing countries agriculture is a lifestyle unlike the developed countries, where according to little agriculturist population, agriculture is considered an economic section which does not have the importance of a lifestyle on its own. On the other hand, a comparison of agricultural exports of countries shows that the agricultural export has a larger share of the total export in countries that are not developed in industries; which implies an emphasis on export of the raw material and primary products. However, there is the possibility of the secondary product having greater share of the total export by valuing industrial development. On this ground, the value added of agriculture and its share in the GDP is considerable. The value added of agriculture and its share in GDP in developed countries is reported to be 2%; while this number is 16.1% in developing countries. Iran is a unique country that can have a fair share of the global markets and provide various international customers with its productions. Iran is located in a temperate zone and has adequate water resources and suitable climate, so it is one of the best agricultural areas in the Middle East and has a special global place in export of agricultural products.(resatat,2006) In recent decades especially after the Fifties, consumption of rice has risen considerably and as the second foodstuff after wheat, it is now referred as one of the staples. Rice is one of the main food products of Iranian people, but expansion of cultivation areas of has been limited due to certain climatic conditions needed for its cultivation.(ying and colleagues,1998) The area of unhusked rice in crop year of 2008-2009 is estimated to be about 536 thousand hectares; of which Mazandaran Province has got 41.35% and Gilan Province has got 33.91%. These two provinces have got 75.26% of the total cultivated area of various kinds of unhusked rice in the country. Golestan, Khuzestan and Fars provinces have got next ranks by 9.45%, 4.42% and 4.2% respectively. These 5 provinces have got 93.34% of the cultivated area and the remaining 6.66% is the share of other provinces.(isfahani,1998) The amount of production of various types of rice in Iran is estimated to be about 2.25 million tons; of which 46.09% have been produced in Mazandaran and 29.35% in Gilan. These coastal provinces have produced 75.44% of the unhusked rice of the country. Golestan, Fars and Khuzestan rank 3rd to 5th with 9.2%, 4.66% and 3.86% of the production. These 5 provinces produce 93.15% of the total Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 655 unhusked rice; and the least amount of production is that of Kordestan; which is 9 tons.(Amam and colleagues,1994) The average performance of various types of unhusked rice is 4205.6 kilograms in each hectare. Provinces of West Azerbaijan and Kermanshah have had the most and the least efficiency with 5254.55 and 1390.05 kilograms in each hectare respectively. IV. Data and Analysis In this research, firstly we try to determine how to calculate the tariff equivalent rate for rice, then this rate is calculated for all years of implementing the agricultural agreement and the data is inscribed in separate tables. In this section the variables used in production function are introduced and finally the function id estimated using the Ordinary Least Squares (OLS). The research period is the years from 1999 to 2009. The variables in function estimation; wholesale price of grains is considered confidential by the Central Bank; so with great effort, the wholesale price of the goods in 1999 was extracted, and based on that, the wholesale price in other years was estimated using wholesale price index (see appendix). For each product there is a report in which the import prices are used to calculate equivalent tariff rate. The free market and official rates of exchange in research period in fifth and sixth columns of the table respectively. Since the import price in third column is in terms of US Dollar, it can be expressed in terms of Iranian Rial regarding the exchange rate. So the second column if multiplied by the exchange rate gives the import price in terms of Rial. There are two rates for exchange, so there will be two rates for import price. The difference of wholesale price and import price. Tariff equivalent in terms of both official and free market exchange; TEI Pdi pwi 100 pwi TEI: Tariff equivalent per year Pdi: domestic wholesale price per year pwi: import price per year 656 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI In calculation of the tariff equivalent two factors, exchange rates and domestic prices, play a determining role in the tariff equivalent to be positive or negative. Take a look at columns 10 and 11 and note that the tariff equivalent in free exchange rate is negative in most of the years; which means the domestic price of the product is less than the import price (as the agricultural agreements emphasize that they should be). This fact implies some kind of hidden tax on the product. However, the tariff equivalent in official rate is positive most of the time, showing that the domestic price of the product is more than the import price; which implies supportive policies for that product. In case of rice, the government has a slight role in market, so the guaranteed price and the wholesale (market) price of rice are different; and the guaranteed price is much less than the market price, and because the guaranteed price is not the base of decision making for the producers, it is not used in estimation. After estimating the production function we seek to examine these hypotheses: H0: Pattern of rice production will not increase by implementing the regulations of market access; H1: Pattern of rice production will increase by implementing the regulations of market access. Ln (sr) = 651,81 + 0,45 Lnpr (-1) + 0,68 ln (sr (-1)) T= R2 = 0,63 9,4 2,85 DW = 2,03 4,26 F = 23,91 n = 29 Rice production in Iran is function of wholesale price index and actual production in previous period according to equation II. The t-statistic and Y-intercept and price index variable are meaningful with a confidence level of 5%. The calculated "F' is greater than the "F" of the table, which indicates the validation of the whole regression. The R2 statistic in equation is 0.63 which shows the strength of justification of the regression. The DW (Durbin-Watson) statistic of 2.03 denies any autocorrelation in the model. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 657 The important point about rice is that the quality of imported rice is not the same as domestic production, so there will be a difference in their prices. The price index used in estimated function II is the price index of rice in general term; therefore it is necessary to estimate the relation of imported rice price and rice price in general term, so we can use the estimated price index in other equations. Ln (Pr) = 229,93 - 56,33 LnprI + 0,17 ln Sr (-1) – 0,003 ln mr (-1) T= 2,511 F = 9,74 2,28 5,06 R = 0,62 n = 29 2,07 According to equation III the wholesale price index is a function of the wholesale price of imported rice, the production amount in previous period Sr(-1) and import in previous period Mr(-1). In order to estimate the wholesale price index of rice in general term, after the implementing market access rules we will use the actual production and import of rice in the last statistical year (2009). Ln (sr) = 525,02 + 0,44 Lnpr + 0,61 ln Sr (-1) + 0,25 ln mr (-1) T= 2 0,68 R2 = 0,67 4,02 DW = 2,05 2 F = 18,35 n = 29 Lnsr88 = -525,02 + 0,44 Lnpr (-1) + 0,61 ln Sr (-1) + 0,25 ln mr (-1) Sr87 = 2190 mr87 = 1201,36 Rr87 = 330 Lnsr = 525,02 + 0,44Ln (330) + 0,61 ln (2190) + 0,25 Ln (1201,36) – 534,02 Sr = Ant ln (534,02) Sr=8.3541 Rice production based on free exchange rates( the new price index is inserted) Lnsr88 = -525,02 + 0,44 Lnpr (-1) + 0,61 ln Sr (-1) + 0,25 ln mr (-1) Sr(-1) = 2190 mr87 = 1201,36 pr87 = 552 658 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI Lnsr88 = 525,02 + 0,44Ln (552) + 0,61 ln (2190) + 0,25 Ln (1201,36) 533,2 Lnsr88 = 533,2 Sr = Ant ln (533, 2) Sr= 3.6797 Rice production based on official exchange rates Lnsr88 = -525,02 + 0,44 Lnpr (-1) + 0,61 ln Sr (-1) + 0,25 ln mr (-1) Sr (-1) = 2190 mk (-1) = 1201,36 pr87 = 560 Lnsr = 525,02 + 0,44Ln (560) + 0,61 ln (2190) + 0,25 Ln (1201,36) Sr = Ant ln (534,26) Sr= 1.0621 V. Conclusion The table of estimated parameters with OLS method shows that the most important statistic of this table is t-statistic. If you seek to test meaningfulness of a specific coefficient the t-statistic can be of great help. If the absolute value of tstatistic is greater than the "t" of the table (which is usually supposed to be 2) then that coefficient is meaningful and if it is smaller, the coefficient is not meaningful and cannot affect the dependent variable. So regarding to table 2 and t-statistic of each independent variable, the Y-intercept coefficient and the coefficients of "mr" and "sr" variables are meaningful but the coefficients of "pr" is not meaningful and cannot affect the dependent variables. Statistical quantities such as coefficient of determination (R2) and SD wastes and other statistics are calculated in this table. The most important statistic of this table is the Durbin-Watson (DW) statistic which is used to determine the existence of autocorrelation of disturbing sentences. Regarding to DW in this table (2.05), it can be deduced that the disturbing sentences have nearly no autocorrelation. The other important statistic in this table is the R2 statistic which is the model's coefficient of determination. This statistic expresses that what percentage of the variability of the dependent variables can be explained by independent variables. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 659 The R2 in this table is 0.67. The main study model after estimating coefficients and doing the tests will be: Ln (sw) = 7834,5 + 15,87 Lnpw (-1) + (MA = 0,72) T= R2 = 0,62 9,4 2,85 4,26 DW = 1,52 F = 21,34 n = 29 It is clear that in this equation all the coefficients are positive. The results of this research indicate that implementing the regulations of market access, Iran's rice production will change from 835.41 thousand tons to 6779.7 thousand tons with free exchange rates; and to 1062.1 thousand tons with the official exchange rates. Therefore, the H0 hypothesis can be proved. 660 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 The Data Model (III) Central Banc Of Republic Islamic Of Iran 661 662 Ş. Mustafa ERSUNGUR, Abdullah TAKIM, S. Fathi MOLLAEE, Samad KARRARI Eviews software for estimating the model output oF [III] 119.2646 11.87993 12.06676 9.743100 0.000175 Dependent Variable: LNPR S.D. dependent var 0.474916 Akaike info criterion 86.42230 Schwarz criterion 194189.1 F-statistic -174.1990 Prob(F-statistic) 0.469653 Adjusted R-squared S.E. of regression Sum squared resid Log likelihood Durbin-Watson stat References: Esfandiari A.(2005): The structure World Trade Organization: Tadbir. N. No. 158 http://www.irantradelaw.com/?page_id=219 Omid bakhsh A.(2000): The World Trade Organization: Newspaper Ettelaat. No.21966 ttps://www.gov.uk/the-world-trade-organisatio Resalat N.(2006):page economic16.NO.5984 Isfahani M.(1998): and an introduction to the ecology and physiology of crop plants (Translation)Gilan University Press Amam, E. And M niknajad.(1994): An Introduction to the Physiology of yield of crop plants. (Translation), Shiraz University Press Ying, j., peng, s., he, q., yang, h., yang, c., visperas, r.m., and cassman, k.g.(1998): comparision of high- yield rice in a tropical and sub-tropical environment: i. determinants of grain and dry matter. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 663 TÜRKİYE-GÜRCİSTAN TİCARİ İLİŞKİLERİNDEKİ SORUNLAR- BEKLENTİLER VE ÇÖZÜMLER* Kerem KARABULUT** Şeyma ŞAHİN*** Özet: Bu çalışmada, öncelikle 1991 sonrası dönemde Gürcistan ekonomisinin mevcut durumu ve gelişim seyri incelemiştir. Daha sonra, hazırlanan anket yardımı ile Türkiye-Gürcistan arasındaki dış ticaret analiz edilmiştir. Hazırlanan anketler, Gürcistan ile sınır kenti olan Artvin ilinde uygulanmıştır. Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliğine Bağlı 86 firmaya anket uygulanmıştır. Bunlardan eksik bilgi içeren 6 adet anket değerlendirme dışı bırakılmış ve 80 anket değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler SPSS 20 programında analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, Türkiye-Gürcistan arasındaki ticarette en önemli problem altyapı yetersizliğidir. Gürcistan ile ticaret yapmanın en önemli sebebi, bu pazara erken girmektir. Gürcistanlı işadamları ile ortaklık kurma isteksizliği mevcuttur. Bölge ticaretinde en çok önemsenen ülke İran’dır. Sonuç olarak, Gürcistan ekonomisi ve pazarının çok büyük olmadığı, ancak Türkiye için stratejik önemi olduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Gürcistan Ekonomisi, Türkiye-Gürcistan İlişkileri, Türkiye-Gürcistan Ticari İlişkilerinin Analizi. THE PROBLEMS-EXPECTATIONS AND SOLUTIONS IN TURKISHGEORGIAN TRADE RELATIONS Abstract: In this study, primarily the current situation and development trend of the Georgian economy after 1991 was investigated. Then, the foreign trade analysis between Turkey and Georgia was conducted with the help of a questionnaire developed. These questionnaires were administrated in Artvin, which is a neighbor city of Georgia. The questionnaire was administrated on 86 companies affiliated with Eastern Black Sea Exporters Union. 6 questionnaires were excluded due to the missing information and 80 questionnaires were included to be evaluated in the study. The information obtained were analyzed by SPSS 20 software. According to the results, the most important problem between Turkey and Georgia is the lack of infrastructure in trade. The most important reason to do trade with Georgia is early entry into this market. Georgian businessmen seem reluctant to develop partnerships with Turkish people. The most important country in trade of the region is Iran. As a result, although the economy and market of Georgia is not very large, it has a strategic importance for Turkey. Key Words: The economy of Georgia, Relations between Turkey and Georgia, Analysis of Commercial Relations Between Turkey and Georgia Bu çalışma, Prof. Dr. Kerem Karabulut’un danışmanlığında Şeyma Şahin tarafından hazırlanan “Gürcistan Ekonomisi ve Türkiye-Gürcistan Ticari İlişkilerinin Analizi” adlı 2016 yılında Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde savunulan Yüksek Lisans tezinden türetilmiştir. ** Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü *** Arş. Gör., Bandırma Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü * 664 Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN I. GİRİŞ Gürcistan, 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte Türkiye’nin Karadeniz Bölgesi sınırında oluşan bağımsız devletlerden birisidir. Bağımsızlığını ilan eden Gürcistan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye’dir. Daha sonra Ekonomik zorluklar ile karşılaşan Gürcistan’ın en önemli dünyaya açılma kapısı ve destek gördüğü ülke Türkiye olmuştur. Türkiye’nin bu olumlu ve katkı yapan tutumları ve bir anlamda Coğrafyanın da işbirliğini zorunlu kılması, Gürcistan’ın da Türkiye’ye ve Rusya’dan ziyade batılı ülkelere yönelik politikaları, iki ülke arasındaki soyo-ekonomik ilişkilerin hızlı bir gelişme göstermesine sebep olmuştur. Hızla gelişen ilişkilerin en belirgin gözlenebildiği alanlar ise ekonomi ve ticaret alanında gözlenmiştir. Ticaret, bağımsızlık sonrası ilişkilerin ilk dönemi olan 1992 yılında 17.8 milyon dolar iken siyasi ilişkilerdeki hızlı gelişmenin de etkisiyle 1997 yılında yaklaşık 240 milyon dolara yükselmiştir. Bu artışı takiben 1998 yılında Gürcistan’ın en büyük ticari partneri olan Türkiye, söz konusu ticari ortaklığını günümüzde de ilk sırada devam ettirmektedir. Siyasi ve ekonomik alandaki yakınlaşmalar enerji alanında da kendini göstermiş ve bunun sonucunda bölge ve ülke ekonomilerine, ekonomik ve stratejik avantajlar sağlayan birçok önemli projelere imza atılmıştır. Bu kapsamda Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC), Trans Adriyatik Doğalgaz Boru Hattı (TAP), Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP), Nabucco Doğalgaz Boru Hattı, ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) gibi dünya gündeminde kendilerine yer bulan büyük projelerle enerji alanında stratejik ve ekonomik bir işbirliği sağlanmıştır. Türkiye ile Gürcistan arasında gelişen bu ilişkilerin gelecek dönemlerde de devam etmesi için bilimsel çalışmalarla konunun ele alınması gerekmektedir. Bu çerçevede ele alınan bu çalışma ile Türkiye-Gürcistan ticari ilişkilerinde karşılaşılan sorunlar ve beklentileri tespit edip uygun çözüm önerileri sunmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla, Artvin ilinde Gürcistan ile dış ticaret yapan firmalara yönelik yapılan anket çalışmasına dayalı analiz ve bulgulara yer verilmiştir. Gürcistan ile ticaret yapan firmaların yapısal özellikleri, Gürcistan ile ilişkilere bakış açıları, ticaret yaparken karşılaştıkları sorunlar ve geleceğe yönelik beklentileri bilimsel yöntemlerle değerlendirilerek çözümler sunulmaya çalışılmıştır. II. TÜRKİYE-GÜRCİSTAN ARASIDAKİ DIŞ TİCARETİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ Türkiye ile Gürcistan arasındaki ekonomik ilişkilerin başlangıcı Sarp Sınır Kapısı’nın 1988 yılında açılması ile bavul ticareti şeklinde başlamıştır. Sarp Sınır Kapısı’nın açılmasıyla sınır ticaretinde bulunmak amacıyla çok sayıda insan Sarp Sınır kapısından giriş-çıkış yapmış ve iki ülke birbirlerini Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 665 tanıma fırsatı bulmuştur. SSCB’nin dağılmasının ardından her anlamda zor koşullarda yaşayan Gürcistan için Sarp Sınır Kapısı adeta bir çıkış kapısı olmuştur (Metin, Koyuncu, 2013: 2). Bağımsızlığı takiben Gürcistan, kendisine en yakın Pazar olarak gördüğü Türkiye’ye yönelmiş ve bu amaçla, sanayinin modernizasyonu ve mevcut altyapının yenilenmesinde Türkiye’den destek beklemiştir (Akgür, Palacıoğlu: 1999: 4). Türkiye ile Gürcistan ilk resmi ekonomik ilişkileri 1991’de Türkiye’nin Gürcistan’a elektrik enerjisi vermesiyle başlamıştır. Bir sonraki yıl, iki ülke arasında ekonomik ve ticari ilişkileri arttıracak, yatırım ve uluslararası taşımacılığı hedefleyen sekiz anlaşma ve protokoller imzalanmıştır (Demir, 2003, :228). Söz konusu protokoller; ticari işbirliği, tıp, sağlık, telekomünikasyon ve yılda 250 milyon kwh elektrik satışı konularını kapsamaktadır (Mert, 2004: 47). Siyasi ve ekonomik ilişkiler arasında pozitif yönlü bir korelasyon olduğunu, iki ülke arasındaki toplam ticaret hacminin siyasi yakınlaşmaların görüldüğü dönemde hızla arttığını söylemek mümkündür. Şöyle ki, siyasi ilişkilerin ve ziyaretlerin yoğunluk kazandığı 1997 yılında toplam ticaret hacmi bir önceki yıla göre 96 milyon dolar artmıştır. Tablo 1. Yıllar itibariyle Türkiye-Gürcistan Dış Ticareti (milyon $) Yıllar 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 İhracat 110 173 164 114 131 144 103 155 199 271 407 646 997 762 769 1.092 1.253 1.246 1.444 1.009 Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu İthalat 32 65 91 93 155 127 137 268 300 289 344 289 525 285 290 314 180 201 232 208 Toplam Hacim 142 238 255 207 286 271 240 423 499 560 751 935 1.522 1.047 1.059 1.406 1.433 1.447 1.676 1.217 666 Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN 1991 yılında 17,8 milyon dolar değerinde başlayan ikili ticaret hacmi, ilk 10 yılın ardından yaklaşık 15 kat artış göstererek 2001’de 271 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir (Dikkaya, Demirci,2015:602). Aşağıdaki tablo iki ülke arasındaki yıllar itibarıyla yaşanan dış ticaret durumunu göstermektedir. Tablo 1’e göre, iki ülke arasındaki dış ticarette Türkiye’nin aleyhine olan görüntü en çok 2003 yılında mevcuttur. 2003 yılında Türkiye’nin dış ticaret açığı 113 milyon dolar olarak gerçekleşerek iki ülke arasındaki ticaretteki en yüksek açık seviyesine ulaşmıştır. Bunun nedeni, Gürcistan’dan ithal edilen demir-çelik ürünlerindeki talep artışına bağlı olarak gerçekleşen fiyat artışıdır. 2006 yılı itibariyle dış ticaret dengesi Türkiye lehine bir değişim göstererek dış ticaret hacminde ciddi artışlar görülmüştür. Türkiye, Rusya’nın siyasi nedenlerle Gürcistan’a bazı kısıtlamalar getirmesinin ardından, 2007 yılı ortalarından itibaren Gürcistan’ın en büyük ticari ortağı konumuna yükselmiştir (http://www.ikmib.org.tr/). Ancak 2008 yılında Gürcistan-Rusya savaşı ve küresel finansal krizin etkileri iki ülke arasındaki ticari ilişkileri de olumsuz etkilemiş ve ticaret hacmi 2009 yılında bir önceki yıla göre, 400 milyon dolar düşmüştür. 2011 yılından itibaren Türkiye’nin Gürcistan’a yapmış olduğu ihracatta büyük bir artış gözlenmiştir. 2014 yılında ise en yüksek seviyesine ulaşarak yaklaşık 1,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2008 yılında yürürlüğe giren ancak küresel kriz nedeniyle 2009-2010 yıllarında etkisini gösteremeyen Serbest Ticaret Anlaşması’nın iki ülke arasındaki ticaret hacmini 2011 yılı itibariyle pozitif yönde etkilediği söylenebilir. 2007 yılı ticaret rakamları ile 2014 yılı ticaret rakamları karşılaştırıldığında, Türkiye’nin Gürcistan’a gerçekleştirdiği ihracatın 2007 yılından 2014 yılına kadar %124 oranında bir artış gösterdiği görülmektedir. Türkiye, Gürcistan’ın ihracatında ikinci sırada yer alırken, ithalatında birinci sırada yer almaktadır (DEİK,2012: 11). 2014 yılı itibariyle Türkiye, Gürcistan’a en çok ihracat yapan ülkeler arasında %11,5’lik paya sahip olarak ikinci, ithalatında ise %21,9’luk pazar payı ile birinci sıradadır. 2009’dan günümüze yeni sınır kapıları ve sınır kolaylıklarının ikili ticaret hacmini olumlu yönde etkilediği görülmüştür. 2007’den itibaren Gürcistan’ın en büyük ticaret ortağının Türkiye olmasında, 2008 yılında imzalanan serbest ticaret anlaşmasının ve ikili ilişkilerin arttırılması bu konuda etkisi büyüktür. İki ülke arasındaki ticareti olumsuz yönde etkileyen, gelişmesini engelleyen birçok neden olmasına rağmen, Gürcistan’da alım gücünün düşüklüğü ucuz Türk tüketim mamullerine olan talebi arttırmaktadır. İki ülke arasında devam eden Türkiye Gürcistan Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) toplantıları, ekonomik ilişkileri ele alarak iki ülke arasındaki ekonomik Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 ilişkilere yasal düzenlemeler Demirci,2015:603). getirmeyi amaç edinmektedir 667 (Dikkaya, Tablo 2. Türkiye-Gürcistan Dış Ticaretinde Başlıca Ürünler Gürcistan’ın Türkiye’ye İhraç Ettiği Başlıca Ürünler Gübreler Demir ve Çelik Giyim, aksesuar, örme veya tığ işi eşyalar Mineral yakıtlar, yağlar, damıtma ürünleri vb. Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarı Demiryolu ve tramvay dışındaki araçlar Hayvansal ve bitkisel katı ve sıvı yağlar, yemeklik katı yağlar, hayvansal ve bitkisel mumlar Metal cevherleri, cüruf ve kül Gürcistan’ın Türkiye’den İthal Ettiği Başlıca Ürünler Makine, nükleer reaktörler, kazanlar vb Plastik ve plastikten mamul eşya Elektrikli makine ve cihazlar Demir ve çelik Mobilya, aydınlatma cihazları, reklam lambaları, ışıklı tabelalar vb, prefabrik yapılar Eczacılık ürünleri Sabunlar, yağlar, mumlar, modelleme macunları Kağıt ve karton, kağıt hamuru, kağıt ve tahta eşyalar Kaynak: Trade Map III. TÜRKİYE-GÜRCİSTAN TİCARETİNDEKİ SORUNLAR VE BEKLENTİLERİN TESPİTİNE YÖNELİK SAHA ARAŞTIRMASI SONUÇLARI 3.1. Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Metodolojisi Araştırma, Artvin ilinde, ikili ilişkilerin ana ayaklarından birini oluşturan; Gürcistan ile ticari faaliyet yürüten firmalarla, yüz yüze görüşme yöntemi ile anket uygulanarak gerçekleştirilmiştir.. Elde edilen bulgular ve saha araştırması sürecinde yapılan gözlemler, bilimsel bir perspektif ile değerlendirilerek yorumlar yapılmıştır. Hem Anket verilerine göre hem de gözlemlere dayalı olarak sorun olarak tespit edilen hususların nasıl çözülebileceği konusunda öneriler de geliştirilmeye çalışılmıştır. Böylece iki ülke arasındaki ticaretin geleceğe yönelik olumlu gelişmesi doğrultusunda nelerin sorun olduğu ve çözümünün nasıl olabileceğinin tespit edilebilmesi en önemli amaç olarak değerlendirilebilir. Çalışmada, 09-12 Şubat 2015 tarihleri arasında Artvin il merkezinin yanı sıra Borçka, Arhavi, Kemalpaşa ve Hopa ilçelerinde 06 Şubat 2016 tarihli Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği’nden edinilen firma bilgileri doğrultusunda Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliğine bağlı toplam 86 firmaya anket uygulanmıştır. Eksik ve hatalı doldurulan anketlerin elenmesi sonucu 80 anket değerlendirmeye alınmıştır. Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN 668 Çalışmada kullanılan anket, Serap Bedir, Dilek Özdemir ve Kerem Karabulut tarafından 2011 yılında yapılan “Türkiye İle Nahçıvan Arasındaki Sosyo-Ekonomik İlişkilerin Analizi” adlı çalışmada kullanılan anket esas alınarak hazırlanmıştır. Veriler SPSS 20 programı yardımıyla analiz edilmiştir. Verilerin analizinde frekans dağılımları ve tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. 3.2. Verilerin Analizi 3.2.1. Demografik Özellikler Ankete katılan firma sahip veya yöneticilerinin demografik özellikleri Tablo 3.1’de gösterilmiştir. Tablo 3.1. Demografik Özellikler Demografik Özellikler Teşebbüsün Hukuki Türü Teşebbüs sahibinin eğitim durumu İşyerinde çalışan kişi sayısı Ticari faaliyetin türü Gürcistan ile ticaret yapılan süre Sayı % Şahıs Şirketi Limited Şirket Bir eğitim kurumu mezunu değil İlköğretim Ortaöğretim Yükseköğretim Lisansüstü 1-10 11-30 31-99 Sadece ihracat 5 75 0 6,3 93,8 0 9 37 32 2 34 39 7 13 11,3 46,3 40,0 2,5 42,5 48,75 8,75 16,3 Sadece ithalat 2 2,5 Hem ihracat-hem ithalat 59 73,8 Diğer 6 7,5 19 47 23,75 58,75 1-5 6-20 +21 14 17,5 Artvin ilindeki katılımcıların %93,8’i (75 firma) limited şirkettir. Diğer demografik göstergeler tabloda görüldüğü gibidir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 669 3.2.2. Gürcistan ile Yapılan Ticari Faaliyette Karşılaşılan En Önemli Problemler ve Mevcut Faaliyet Alanlarında Geleceğe Yönelik Endişeler Cevaplayıcılardan, yaptıkları ticari faaliyette karşılaştıkları en önemli problemleri ve mevcut faaliyet alanlarında geleceğe yönelik endişelerini önem derecelerine göre belirtmeleri istenmiştir. Alınan cevaplar doğrultusunda ticari faaliyette karşılaştıkları en önemli problemler ve geleceğe yönelik endişeleri aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir. Tablo 3.2. Cevaplayıcıların Verdikleri Cevaplar Doğrultusunda Yaptıkları Faaliyette Karşılaştıkları En Önemli Sorunlar Değişken Sayı % Gümrüklerdeki altyapı yetersizlikleri 37 46,3 Çalıştığımız 2 2,5 Gürcistan’dan kaynaklanan olumsuzluklar 2 2,5 Yüksek vergi ve fon kesintileri 19 23,8 Aşırı rekabet ve kar düşüklüğü 7 8,8 Bürokrasi 2 2,5 Devlet otoritesinin eksik olması 10 12,5 alandaki kamu personelinin yetersizlik ve ilgisizliği Halkın gelir düzeyinin düşük olması 1 1,3 Tablodan da görüleceği üzere ankete katılan firma sahip veya yöneticilerinin önemli bir bölümü (%46,3)’ü ticari faaliyette en önemli sorun olarak gümrüklerdeki altyapı yetersizliklerini göstermişlerdir. Kimlikle geçiş uygulamasının ardından 2012’de sarp sınır kapısının mevcut durumu ve karşılaşılan sorunlar üzerine Artvin’de yapılan bir istişare toplantısında, araçların sınır kapısında 5-6 saate varan beklemeler yaşadığı ve Sarp Sınır Kapısının mevcut araç trafiği ihtiyacına cevap veremediği belirtilmiştir. Dolayısıyla ankete katılan büyük çoğunluğun (%46,3)’ünün mevcut sorun olarak gümrüklerdeki altyapı yetersizliklerini göstermeleri doğaldır. Katılımcıların %23,8’i ikinci sorun olarak yüksek vergi ve fon kesintilerini görmektedirler. Her ne kadar sınır ticaretinde alınan vergi ve fonlar devlet için vergi yani gelir olsa da ticaret yapanlar için kar kaybı olarak değerlendirilebilir. Yaptıkları ticarette kar maksimizasyonunu amaçlayan firma sahip veya yöneticilerinin ikinci sorun olarak vergi ve fon kesintilerini göstermeleri bu sebepledir denilebilir. Üçüncü önemli görülen sorun ise %12,5 ile devlet otoritesinin eksik olmasıdır. Bu sorunun Gürcistan tarafı için daha öncelikli olduğu da ifade edilmelidir. 670 Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN Tablo 3.3. Cevaplayıcıların Verdikleri Cevaplar Doğrultusunda Mevcut Faaliyet Alanlarında Geleceğe Yönelik Endişeleri Değişken Sayı % Siyasilerin dış ticaretin önemine uygun 16 20,0 politikalar uygulayamayacağı Siyasilerin Türkiye-Gürcistan arasındaki ticaretin 9 11,3 arttırılmasına yeterince önem vermemesi Ülkemizin diğer ticaret ortağı ülkelerle 4 5,0 ilişkilerinin bozulacağı endişesi Gürcistan’ın yanlış politikalarından dolayı 1 1,3 ticaretimizin gelişemeyeceği Bölge ülkelerindeki yönetim değişikliklerinin 24 30,0 istikrarı bozarak ticareti olumsuz etkileyebileceği endişesi Kar marjının gelecekte düşeceği endişesi 26 32,5 Tablodan da görülebileceği gibi geleceğe yönelik endişeler sıralamasında birinci sırada kar marjının gelecekte düşeceği endişesi (%32,5) yer almaktadır. Bu oran Artvin ilinde ticaret yapanların gelecekte bu uğraşlarının kar getiren bir uğraş olmaktan çıkacağı endişesini taşıdıklarını göstermektedir (Karabulut ve diğerleri,2011: 46). Bölge ülkelerindeki yönetim değişikliklerinin istikrarı bozarak ticareti olumsuz etkileyebileceği endişesi ise ikinci sırada (%30) gösterilmiştir. Bu durum siyasilerin uyguladığı politikaların ülkelerarası ticari ve ekonomik faaliyetleri etkileyebileceği ve yapılan ticari faaliyetlere yön vereceği durumunu ortaya çıkarmaktadır. Bu da bu sonucun anlamlı olduğunu göstermektedir. Siyasilerin dış ticaretin önemine uygun politikalar uygulayamaması üçüncü sırada (%20) yer almıştır ve bu durum devlete güven duygusuna ve devlet halk bütünleşmesine zarar verebilecek bir husustur (Karabulut ve diğerleri, 2011: 46). 3.2.3. Gürcistan’ın Türkiye’ye Yönelik Ticaret Politikasındaki Temel Eksikliklerinin Sınanması ve Gürcistan’ın Türkiye İle Ticaretini Geliştirmesi İçin Neler Yapması Gerektiğinin Değerlendirilmesi Cevaplayıcılardan, Gürcistan’ın Türkiye’ye yönelik ticaret politikasındaki temel eksikliklerini ve Gürcistan’ın Türkiye ile ticaretini geliştirmesi için neler yapması gerektiğini önem derecesine göre belirtmeleri istenmiştir. Alınan cevaplar doğrultusunda Gürcistan’ın Türkiye’ye yönelik ticaret politikasındaki temel eksiklikler ve Gürcistan’ın Türkiye ile ticaretini geliştirmesi için ne yapması gerektiği aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 671 Tablo 3.4. Gürcistan’ın Türkiye’ye Yönelik Ticaret Politikasındaki Temel Eksiklikler Değişken Gürcistan’daki merkeziyetçilik ticari kayıplara yol açmaktadır Gürcistan’da sık sık değişen ticari kanun ve kurallar sorun yaratmaktadır Gürcistan’da ticaretle uğraşanlara gerekli devlet desteği ve kolaylıklar sağlanmamaktadır Gürcistan’ın ticaret kanunlarıyla Türkiye’ninkiler çelişmektedir. Gürcistan’daki bürokrasi ticaretimizi olumsuz etkilemektedir. Gürcistan’ın tanıtıcı faaliyetlerinin yetersizliği Sayı 5 % 6,3 25 31,3 14 17,5 2 2,5 2 2,5 32 40,0 Tabloya göre, ankete katılan firma sahip veya yöneticileri Gürcistan’ın Türkiye’ye yönelik ticaret politikasında temel eksiklikler sıralamasında birinci sırada Gürcistan’ın tanıtıcı faaliyetlerini yetersiz bulmuşlardır (%40). İkinci sırada Gürcistan’da sık sık değişen ticari kanun ve kurallar (%31,3), üçüncü sırada ise Gürcistan’da ticaretle uğraşanlara gerekli devlet desteği sağlanmaması (%17,5) yer almaktadır. Tabloda görüldüğü gibi, Gürcistan’ın Türkiye’ye yönelik ticaret politikasındaki temel eksikliklerden birinci sırada Gürcistan’ın tanıtıcı faaliyetleri yetersiz çıkmıştır. Bu durum, Gürcistan’daki yöneticilerin ve iş adamalarının 80 milyonluk büyük bir Pazar olan ve kendileri için büyük önem arz eden, Türkiye pazarının önemine uygun bir şekilde tanıtım faaliyetlerini yürütemediklerini göstermektedir. Tanıtım faaliyetlerini hızlandırarak Türkiye’deki iş adamlarıyla daha çok bağlantı kurmaları hem büyük bir pazara açılmalarını sağlayacaktır, hem de Gürcistan’ın ihracatının artması yoluyla refah düzeyinin yükselmesine katkı yapacaktır. Tablo 3.5. Gürcistan’ın Türkiye İle Ticaretini Geliştirmesi İçin Yapması Gerekenler Değişken Vergi indirimi gibi teşvikler ve kredi desteği sağlanmalı veya mevcutlar arttırılmalıdır. Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sıklaştırmalıdır. Gürcistan bölge ülkeleriyle bir entegrasyon oluşturma çabasına girmelidir. Ulaşım altyapısını uygun hale getirmelidir. Ticaretteki bürokrasiyi azaltmalıdır. Ticaret odaları ve borsaları daha etkin ve aktif hale getirilmelidir. Merkeziyetçilik azaltılmalıdır Sayı 11 % 13,8 58 72,5 1 1,3 1 2 4 1,3 2,5 5,0 3 3,8 672 Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN Tabloda görüldüğü gibi, Gürcistan’ın Türkiye ile ticaretini geliştirmesi için yapması gerekenler sıralandığında Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sıklaştırması (%72,5) ile birinci sırada, vergi indirimi gibi teşvikler ve kredi desteği sağlanmalı veya mevcutlar arttırılmalıdır (%13,8) ile ikinci sırada ve ticaret borsaları ve odaları daha etkin ve aktif hale getirilmelidir (%5) ile üçüncü sırada yer almaktadır. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (%72,5)’inin Gürcistan’dan beklentisi Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sıklaştırması olmuştur. Her ne kadar teorik anlamda ilişkilerin gelişmiş ve gelişmeye devam ettiğini istatistikler gösterse de, mevcut durumun iki ülke arasında ticaret yapanlar için yetersiz olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla, bağımsız bir devlet statüsüne kavuşan Gürcistan, bağımsızlığın ilk yıllarında çeşitli ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. 1993 yılında başlatılan reformlar, IMF programının da desteği ile 1995 yılında GSYH’de pozitif yönlü bir değişim, kontrol edilebilir enflasyon gibi olumlu sonuçlar vermiştir. Gürcistan, bağımsız genç bir ekonomi olmanın getirdiği bazı olumsuzluklarla da karşı karşıya kalmıştır. Sorunlu bir coğrafya da bağımsızlığını yeni kazanmış bir ülke olmak, sık sık siyasi bunalımlarla karşı karşıya kalmak anlamına gelmektedir. Gürcistan’da bu tür sorunlarla yüz yüze gelmiştir. 1998 Abhazya savaşı büyüme hızını önceki yıla oranla yaklaşık % 7 düşürmüş, hızlı bir düşüş eğiliminde olan enflasyonu tek haneli rakamlardan yaklaşık %19 seviyelerine çıkarmıştır. Aynı şekilde 2008’ de yaşanan Güney Osetya Savaşı, izleyen yılda GSYH’de %3,8 oranında bir küçülme meydana getirmiştir. Gürcistan sahip olduğu enerji kaynaklarını ve enerji sahasını Avrupa’ya bağlayan bir köprü olan konumunu kullanarak, ekonomik çıkarlar elde etmeye çalışmaktadır. Gerçekleştirilen ve proje aşamasında olan enerji projeleri, ülkeye ciddi bir doğrudan yabancı yatırım çekmiştir. Aynı şekilde Gürcistan, bölgede uygulanan projeler için geçiş güzergahı olma özelliği ve sahip olduğu kaynaklarını, bağımsızlığını pekiştirecek stratejik bir araç olarak görmektedir. Enerji kaynakları ve GSYH’ye dayalı olarak güçlü büyüme potansiyeline sahip olan gelişmekte olan ulusları tanımlayan Emerging Market Energy Security Growth Prosperity Index’de en büyük 10 ülkeden biri olarak sıralanan Gürcistan,(https://en.wikipedia.org/wiki/Economy_of_Georgia_(country) son yıllarda gerçekleştirdiği hızlı büyüme oranı ve düşük enflasyon gibi ekonomik göstergeler yönünden, kendi klasmanında gelecek vadeden bir ülke olmasına rağmen; bürokraside yolsuzluk, ekonomide GSYH’nin %30’u oranına varan kayıt dışılık ve %12 üzerinde seyreden işsizlik gibi çözüm üretmesi gereken Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 673 sorunlara da sahiptir. Gürcistan bu tür sorunları çözmeyi başarır ve yakın zamanda herhangi siyasi krizde taraf olmayıp bölgede sağlanacak istikrarın bir parçası olabilir ise parlak bir ekonomik geleceğe sahip olacaktır. Aynı şekilde gerçekleştirdiği ekonomik atılımları halkın refah düzeyine yansıtması durumunda, yaklaşık 25 yaşında olan genç bir Kafkas ülkesi olarak olumlu bir konumda olabilecektir. SSCB döneminde sadece birlik içindeki ülkelerle ticaret yapma fırsatı olan Gürcistan, birliğin dağılmasıyla birlikte uluslararası ticarette kendine yer bulmaya çalışmıştır. Dış dünyayla bağlantıları yeni başlayan bu ülke için Türkiye gibi köklü bir devlet geleneğine, bağımsız devlet tecrübesine sahip bir ülkenin Gürcistan’ın sınır komşusu olması Gürcistan için adeta bir şans olmuştur. Bağımsızlık sonrası Gürcistan için ortaya çıkan dış ticaret yapma potansiyeli hem bölge ekonomileri hem de Türkiye için değerlendirilmesi gereken bir fırsat olmuştur. Bu amaçla, Türkiye-Gürcistan ticaretinin sorunlarının tespit edilmesi ve yararlı sonuçlara gidilecek politikaların üretilmesi önem arz etmektedir. Türkiye-Gürcistan ilişkilerinde üstte ifade edilmeye çalışılan genel gelişimlerin dışında, çalışmanın uygulama kısmıyla da önemli sayılabilecek aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır. Saha araştırmasının uygulanması sırasında Sarp sınır kapısında ve firmalarda yapılan gözlemler ile tespit edildiği gibi, ankete katılan firma sahip veya yöneticilerinin açık uçlu soruda belirttiği en önemli sorunlardan birisi; Sarp Sınır kapısındaki görevli Türkiye tarafı çalışanlarının yanlış ve kötü tutumlarının rahatsız edici boyutta olmasıdır. Türkiye gibi bölgenin büyük, gelişmiş ve demokrasisi ilerlemiş bir ülkenin sınır kapılarındaki görevlilerinin sınırdan geçiş yapanlara karşı göstermiş olduğu olumsuz davranışlar bölgedeki itibar, ticari ve insani ilişkiler açısından gelecekte zararlı sonuçlar doğurabilecektir. Çünkü bu kapıdan ve Türkiye’nin diğer sınır kapılarından geçen insanlar, çalışanların sergiledikleri bu davranışları devletin onlara karşı davranışı olarak algılayabilmekte ve bu durum Türkiye’ye karşı olumsuz duygular yeşertebilmektedir. Bu durum, Türkiye’nin geleceği için sosyoekonomik olumsuzluklar doğurabilir niteliktedir. Gürcistanlı iş adamlarıyla ortaklık kurmayı isteyip istemedikleri sorusuna % 67,5 oranında hayır cevabı verilmiştir. Hayır cevabı verenlerin en önemli gerekçesi ise; Gürcistanlı iş adamlarına güvensizlik (%61,3) olarak belirtilmiştir. Ampirik analiz sonucunda, ortaya çıkmış olan Gürcistanlı iş adamlarına güvensizlik sorunu, yapılan saha araştırması süresince firma sahip veya yöneticileriyle yüzyüze görüşmelerde açıkça gözlenmiş olup söz konusu güvensizliğin Gürcistan’da ticaret yapılan iş adamlarıyla ilgili olduğu belirlenmiştir. Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN 674 Gürcistan ile ticaret yapan firma sahip veya yöneticilerine Gürcistan ile ticaret yapma nedenlerinin ne olduğu hakkındaki soruya verdikleri cevaplara göre, önem sırasına göre ilk üç sırayı şunlar almıştır; Pazara erken girebilmek (%57,5), Gürcistan ile ticaret karlı olduğu için (%35), Ürün temini kolay olduğu için (%7,5). Gürcistan ile ticaret yapan firma sahip veya yöneticilerinin Gürcistan pazarını iyi tanıyıp tanımadıkları evet-hayır şeklinde verecekleri cevaplarla tespit edilmeye çalışılmıştır. Katılımcıların, %88,8’i bu soruya evet, %11,3’ü hayır şeklinde cevap vermiştir. Gürcistan algısını sınamaya yönelik olarak sorulan Gürcistan denilince aklınıza gelen ilk üç kelimeyi yazınız sorusuna, katılımcıların %22’si kumar/kumarhane/eğlence, %20,5’i ticaret/nakliye, %19,1’i ise doğa/turizm cevabını vermiştir. Gürcistan ile ticari faaliyetlerde karşılaşılan ilk üç temel sorun önem derecesine göre şu şekilde sıralanmıştır; Gümrüklerdeki alt yapı yetersizlikleri (%46,3), Yüksek vergi ve fon kesintileri (%23,8), Devlet otoritesinin eksik olması (%12,5). Gürcistan ile ticaret yapan firma sahip veya yöneticilerine geleceğe yönelik en önemli endişelerin ne olduğu hakkındaki soruya verdikleri cevaplara göre, önem sırasına göre ilk üç sırayı şunlar almıştır; Kar marjının gelecekte düşeceği endişesi (%32,5), Bölge ülkelerindeki yönetim değişikliklerinin istikrarı bozarak ticareti olumsuz etkileyebileceği endişesi (%30), Siyasilerin dış ticaretin önemine uygun politikalar uygulayamayacağı (%20). Gürcistan’ın Türkiye’ye yönelik ticaret politikasındaki temel eksiklikler sorusunda belirlenen ilk üç temel eksiklik önem derecesine göre şu şekilde sıralanabilir; Gürcistan’ın tanıtıcı faaliyetlerinin yetersizliği (%40), Gürcistan’da sık sık değişen ticari kanun ve kurallar sorun yaratmaktadır (%31,3), Gürcistan’da ticaretle uğraşanlara gerekli devlet desteği ve kolaylıklar sağlanmamaktadır (%17,5). Gürcistan’ın Türkiye ile ticaretini geliştirmesi için yapması gerekenler önem derecesine göre ilk üç sırayı şunlar almıştır; Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 675 Türkiye ile ekonomik ve siyasi ilişkilerini sıklaştırmalıdır (%72,5), Vergi indirimi gibi teşvikler ve kredi desteği sağlanmalı veya mevcutlar arttırılmalıdır (%13,8), Ticaret odaları ve borsaları daha etkin ve aktif hale getirilmelidir (%5). Türkiye açısından uzun dönemde ilişkilerin ve ticaretin yoğunlaşacağını düşündüğünüz Pazar/pazarlar hangileridir? Sorusuna katılımcıların %51,2’si İran, %26,3’ü Gürcistan, %15’i BDT ülkeleri cevabını vermiştir. Ermenistan sınır kapısının açılmasını ister misiniz? sorusuna %75 oranında evet, %25 oranında hayır cevabı verilmiştir. Evet cevabı verenlerin en önemli gerekçeleri şunlardır; Ticaretle diğer ilişkiler ayrı tutulmalıdır (%46,3), Bu kapı açılırsa Türkiye büyük kazanç elde edecektir (%16,3), Türkiye’nin satmadığı malları İran ve Gürcistan gibi ülkeler Türkiye’den alıp satarak kar elde ediyorlar (%12,5). Hayır cevabı verenlerin en önemli gerekçeleri şunlardır; Türkiye, Ermenistan sınır kapısını açarsa Azerbaycan’ı kaybeder (%20), Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan’a karşı yürüttükleri yanlış politikalardan dolayı (%2,5), Türkiye için Ermenistan pazarı çok önemli bir Pazar değildir (%1,3). Çalışmanın teorik ve uygulama kısımlarından elde edilen temel sonuçlara göre aşağıdaki öneriler yapılabilir; Türkiye’nin sınır kapısındaki görevlilere insani ilişkiler, psikoloji ve sosyoloji gibi konularda ilave eğitimler verilmesi, Yapılan ticarette birinci sırada en önemli problem gümrüklerdeki alt yapı yetersizliği olduğu için özellikle yük araçlarının uzun süre sınır kapısında bekletilmelerini önlemek için Türkiye ile Gürcistan karşılıklı yeni düzenlemelerle sorunu hafifletmesi gerekir. Cevaplayıcılar, geleceğe yönelik kar marjının gelecekte düşeceği endişesini taşımaktadırlar. Bu nedenle karşılıklı olarak iki ülke arasındaki ticaretin geleceğine yönelik uzun süreli ve kapsamlı anlaşmalar yapılmalıdır. Gürcistan ile ticaretin gelişmesi için, Gürcistan’ın ticari kanunlarının sık değişmesinin sorun teşkil ettiği ve bu ülkeye yönelik ticaretin gelişmesi için tanıtımlarının eksik kaldığı ilgili birimlere bildirilmelidir. Kerem KARABULUT, Şeyma ŞAHİN 676 Yapılan anketin, Gürcistan’da Türkiye ile ticaret yapan firmalara da uygulanıp karşılaştırma yapılması gelecekteki politikaların belirlenmesi açısından daha yararlı olabilecektir. KAYNAKÇA Akgür, Muhsin ve Palacıoğlu, Tezer (1999). Gürcistan Ülke Profili, Mevzuat ve Türk Girişimciler. İstanbul: İstanbul Ticaret Odası. Demir, Ali Faik (2003). Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya. İstanbul Bağlam Yayıncılık. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (2012). Gürcistan Ülke Bülteni. Dikkaya, Mehmet ve Demirci, Onur (Temmuz-Aralık 2015). “Gürcistan’da Sovyet Sonrası Ekonomik Dönüşüm ve Türkiye ile İlişkilerin Ekonomi Politiği”, Yeni Türkiye Kafkaslar Özel Sayısı-7, Sayı 77, 588-612. Karabulut, Kerem (2005). Doğu’da Yakalanan Kalkınma Fırsatı: Ticaret- Bir Alt Bölge Uygulaması. (1.Baskı), Yayın No: 48, İstanbul: Atlas Yayın Dağıtım. Karabulut, Kerem (2010). Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin Sosyo-Ekonomik Analizi, Azerbaycanın Vergi Jurnalı. Mert, Okan (2004). Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Metin, O. ve Koyuncu, Ö. (2013). “Sarp Sınır Kapısının Hopa’da Yaşayan Ailelere Etkileri”. Sosyal Bilimler Dergisi, XV(1), 1-29. http://www.ikmib.org.tr/files/downloads/CHEMIST_40.pdf, Chemist dergisi, ikmib yayın organı, Mart-Nisan 2015, sayı:40 Trade Map. TÜİK İstatistikleri. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 677 LOJİSTİK MERKEZ OLABİLMESİ AÇISINDAN ERZURUM’UN SWOT ANALİZİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ* Tevfik Şükrü YAPRAKLI** Musa ÜNALAN*** Öz: Lojistik merkez; ulusal ve uluslararası nakliye, lojistik ve dağıtım ile ilgili faaliyetlerin farklı işleticiler tarafından yürütüldüğü bölge olarak tanımlanmaktadır. Lojistik merkezler, ulaşım ağlarına göre konumları, bölgesel gelişimdeki rolleri, yakın çevrelerindeki ekonomik gelişmeler gibi kriterler üzerinden önemli merkezler haline gelmektedirler. Bu çalışmada, Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi adına mevcut durumu SWOT analizi ile incelenmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda, Erzurum ilinin güçlü yönleri; karayolu, demiryolu, havayolu ulaşım ağlarına sahip olması, doğu-batı ana ekseni çerçevesinde enerji bakımından geçiş noktasında bulunması; zayıf yönleri, soğuk iklimi sebebiyle sanayinin yeterince gelişmemesi ve şehre ait lojistik master planının olmaması; fırsatları, 10. Kalkınma Planı çerçevesinde çekim merkezi haline getirilecek şehirler içerisinde yer alması ve Karadeniz bölgesi ile Güneydoğu Anadolu bölgesi arasındaki stratejik konumu; tehditleri, altyapı alanında yaşanılan eksiklikler ve bölge ülkelerinde yaşanan siyasi belirsizlikler olarak tespit edilmiştir. Ayrıca çalışma sonucunda, Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi adına fiziksel ve kurumsal alt yapı alanında bazı iyileştirmeler yapması, lojistik bilgi sistemleri alanında gerekli teknolojik alt yapı sistemlerini kurması, üniversite özel sektör arasındaki işbirliklerinin artması gerektiği yönünde önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Lojistik merkez, SWOT analizi, Erzurum EVAULATING OF ERZURUM WITH SWOT ANALYSIS IN ORDER TO BEING LOGICTIC CENTER Abstract: Logistic center is a region where is operating national and international shipping, logistics and distribution activities from different operators. Logistic centers are becoming important hubs because of some criteria such as location according to transport network, the roles in regional development, economic developments in immediate surroundings. In this study, the current position of Erzurum examined with SWOT analysis. As a result of evaluation, it was determined that Erzurum has important strengths and opportunities. The strengths of Erzurum are having highway, railway, airway and being located transit point in terms of energy within the framework of east-west main axis. The weaknesses of Erzurum are underdevelopment of the industry due to the cold climate and lack of master plan of logistics. The opportunities of Erzurum are taking place the city that will become center of attraction in the framework 10. Development Plan and strategic position between Black Sea region and Southeast Anatolia region. The threats of Erzurum are shortcomings on infrastructure area and politic uncertainties in region countries. Also * Bu çalışma 2. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi’nde sunulmuştur. Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, [email protected] *** Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, [email protected] ** 678 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN as a result of this study, we proposed that Erzurum should do some improvements on physical and institutional infrastructure, benefit from information technologies, set up technological infrastructure in the field of logistic information, and increasing collaboration between university and private sector. Keywords: Logistic center, SWOT analysis, Erzurum I. Giriş Lojistik sektörü genel olarak tüm dünyada hızla ilerlemektedir. Bu ilerlemenin olmasında, küresel ticaretin artması, nüfus artış hızının azalması, hızlı teslimatın her alanda önem kazanmaya başlaması, çevresel duyarlılığın tüm sektörlere yayılması, organizasyon yöntemlerinde yaşanan değişimler, iletişim, ulaşım ve kamu sektörlerindeki yeni yasal düzenlemeler, dış kaynak kullanımının artması ve yeni iletişim teknolojilerinin uygulama alanında kullanılması etkili olmuştur (School, 2006). Ülkeler arası yaşanan rekabette öne çıkmak için yapılması gerekenlerden biri de iş yapılan bütün alanlarda maksimum başarıyı hedeflemektir. Tüm sektörlerde olduğu gibi lojistik sektöründe de başarı, lojistik altyapılarının doğru planlanması ve verimli kullanılmasıyla elde edilmektedir (Gün, 2013). Ticarette yapılan kısıtlamalar geçmiş dönemlere göre daha azdır. Ülkeler arasındaki sınırların ticari pazar nedeniyle ortadan kalkması anlaşmalar aracılığıyla olmaktadır. Her ülke, kendi üretmiş olduğu ürünleri müşterilere ulaştırmak için en modern yöntemleri kullanarak rekabetçi avantaj sağlamaya çalışmaktadır. Bu anlamda Türkiye’de diğer ülkeler gibi yaşanan gelişmelere karşı kayıtsız kalmamaktadır. Türkiye’nin coğrafi konumundan ötürü, lojistik sektörün büyümesi ve gelişmesi hızlı olmuştur (Karakuyu, 2010). 2014 yılında Türkiye’nin Üretim yöntemiyle Gayri Safi Yurtiçi Hâsılası, cari fiyatlarla 1.750 Milyar TL olup bunun 12%’si yani 210 Milyar TL’si "Lojistik (ulaştırma ve depolama)" sektörüdür. “Ulaştırma ve Depolama” sektörü, “İmalat” ve "Toptan ve Perakende Ticaret " sektörlerinden sonra Türkiye’nin GSYH’sı içinde en büyük üçüncü paya sahip sektördür (Kaya, 2015). Türkiye 2023 dış ticaret hedefi 1,2 trilyon dolardır (Gün, 2013). Bu rakamlara ulaşmak için ülke genelinde bazı projeler yürütülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi adına mevcut pozisyonunu, en yaygın durum analizi olan SWOT analizi (güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditlerinin değerlendirilmesi süreci) ile incelemektir. Bu amaçla, çalışmada ilk olarak lojistik merkez kavramı, lojistik merkez gelişim süreci, lojistik merkezlerin temel fonksiyonları, lojistik merkezlerin kurulmasını etkileyen temel faktörler ve Türkiye’deki lojistik merkezler üzerinde durulmuştur. Ardından, Erzurum’un coğrafi konumu, idari, sosyo-ekonomik durumu, Erzurum’a dair bazı temel göstergeler, tarım ve hayvancılık, Erzurum’daki şirketlerin yapmış olduğu ihracat-ithalat rakamları, Erzurum’un Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 679 ulaşım altyapısı ve turizm potansiyeline dair açıklamalar sunulmuştur. Sonrasında, Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi açısından şehrin güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, fırsatlarını ve tehditlerini içeren SWOT analizi dört alt başlıkta incelenmiştir. Son bölümde ise genel bir değerlendirme ve önerilerle çalışma sonlandırılmıştır. II. Lojistik Merkezler A. Lojistik Merkez Kavramı ve Özellikleri Lojistik merkez kavramı ilk olarak ABD’de ortaya çıkmıştır. Avrupa’da ilk örnekleri Fransa’da görülmüştür (Ceran, 2010). Lojistik merkez kavramının Avrupa’nın birçok ülkesinde uygulanıp benimsenmeye başlanması 1990’lı yıllara denk gelmektedir (Ballis ve Mavrotas, 2007). Avrupa Lojistik Merkezleri Birliği’nin (Europlatforms, European Association of Freight Village) tanımına göre (Europlatforms, 2004); “Lojistik merkez, hem ulusal hem de uluslararası geçiş için farklı çeşitteki firmalar/operatörler tarafından gerçekleştirilen taşımacılık, lojistik ve eşyaların/malların dağıtımı ile ilgili operasyonların yer aldığı bir alandır.” Lojistik merkez ile ilgili farklı tanımlamalar da mevcuttur. TCDD, lojistik merkezleri “lojistik ve taşımacılık şirketleri ile ilgili resmi kurumların içinde yer aldığı, her türlü ulaştırma moduna etkin bağlantıları olan, depolama, bakımonarım, yükleme boşaltma, elleçleme, tartı, yükleri bölme, birleştirme, paketleme vb. faaliyetleri gerçekleştirme imkânları olan ve taşıma modları arasında düşük maliyetli, hızlı, güvenli, aktarma alan ve donanımlarına sahip bölgeler” şeklinde tanımlamıştır (www.tcdd.gov.tr). Lojistik merkezler “ulusal ve uluslararası geçişlerde lojistikle ilgili tüm faaliyetlerin çeşitli işleticiler tarafından yerine getirildiği tanımlanmış alanlar” ‘dır. (Jarzemskis, 2007) Lojistik merkezlerin ortaya çıkışında iki önemli sebep etkili olmuştur. Bunlardan ilki ticaret hacminin artmasıyla birlikte şehir içerisinde yaşanan lojistik hareketliliğin artması ve beraberinde gelen olumsuz sonuçlardır. İkincisi ise farklı taşıma türlerini bir araya getirerek müşteri memnuniyet düzeyini artırmaktır (Filik, 2011). Lojistik merkezlerin konumları ve büyüklükleri; yer aldıkları bölgenin coğrafi konumuna, nüfusuna ve ekonomik yapısına göre değişmektedir (Águas ve Antunes, 2007; Bamyaci, 2008). Bu merkezlerin bulunduğu yerlerde müşterilerin bazı ihtiyaçlarını karşılamaları adına banka, postane, otel vb. sosyal hizmetler de bulunmaktadır (Timm ve Herbert, 2009). 680 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN Şekil 1: Lojistik Merkez Gelişim Süreci Kaynak: (Du ve Bergqvist, 2010) Şekil 1’de görüldüğü gibi lojistik merkez gelişim süreci üç aşamada gerçekleşmektedir. İlk aşamada yer alan lojistik merkezler, taşımacılık, lojistik ve yük elleçleme faaliyetlerine odaklanırlar. İkinci aşamada yer alan lojistik merkezler, ticareti kolaylaştırmak için yasal düzenlemelere odaklanırlar. Üçüncü aşamada yer alan lojistik merkezler ise destekleyici ve tanımlayıcı hizmet veren işletmelerin yardımı ile birlikte tedarik zinciri üzerinde akışı kolaylaştırmaya işlevini görürler (Ünal, 2013). Lojistik merkezlerin temel fonksiyonel özellikleri Tablo 1’de görülmektedir. Tablo 1. Lojistik Merkezlerin Temel Fonksiyon Özellikleri Özellik Açıklama Multimodalite En az iki taşıma moduna erişim (sıklıkla karayolu ve demiryolu) Çok İşlevlilik Geniş kapsamlı hizmetlerin varlığı Çok Kullanıcılık Çok sayıda müşteriye hizmet sunma Entegre Platform Farklı iş birimleri için iyi işbirliği koşulları Fonksiyonları Sanayi ve ticaret işletmeleri, taşımacılık ve lojistik işletmeleri için entegrasyon platformları oluşturma Bilgi Teknolojisi Çözümleri Değer Ekleme Gelişmiş bilgi ve iletişim teknolojileri Bölgesel kalkınma açısından makro ekonomik fayda, tedarik zinciri üyeleri açısından mikro ekonomik fayda yaratma Kaynak: (Venalainen ve diğ., 2001) Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 681 Lojistik merkezlerin fiziksel yapısı içerisinde, farklı türdeki yükler için depo tesisleri, soğuk hava depoları, dağıtım merkezi, konteyner terminali, kombine taşıma terminali ile genel yapılar (ofisler, yönetim binası, sosyal tesisler vb.) bulunmaktadır (Meidute, 2005). B. Lojistik Merkez Kuruluş Yer Seçimi ve Türkiye’deki Lojistik Merkezler Lojistik merkezlerin kuruluş yerleri belirlenirken dikkat edilmesi gereken temel unsurlar Tablo 2’de görülmektedir. Tablo 2. Lojistik Merkezlerin Kuruluş Yerlerini Etkileyen Temel Unsurlar Arazi Maliyetler Büyüklüğü Arazi Genişleme olanakları Tesis Altyapısı Kullanıcılara maliyeti Fiziksel şartları Yakınlık (Mesafe) Sosyo-Ekonomik Faktörler Üretim merkezlerine Çevresel etkiler Tüketim merkezlerine Kentsel trafiğe etkisi Havaalanına, limana Ekonomik yaşama etkisi Demiryoluna, otoyollara Afet lojistiğine etkisi Kaynak: (Filik, 2011) Lojistik merkezlerin konum ve büyüklüğü, lojistik merkezlerin geleceği için önem arz etmektedir. Pazarın büyümesiyle birlikte talebi karşılayabilecek şekilde planlamalar yapılmalıdır. Lojistik merkezlerin kuruluşlarında, bu merkezlerin genişleme olanakları, altyapıları ve fiziksel durumları göz önüne alınmalıdır. Lojistik merkezlerin kuruluş yerlerini etkileyen temel unsurlardan ikincisi yakınlıktır. Bu anlamda lojistik merkezinin, karayolu, demiryolu, havayolu ve denizyolu bağlantılarının olması çok önemlidir. Üretim ile tüketim merkezlerine olan mesafe uzak olmamalıdır. Maliyet avantajı sağlamak ve sürdürülebilir rekabet avantajı sağlamak için bu unsurlara dikkat edilmelidir. Lojistik merkez kurulurken birtakım maliyetler olacaktır. Gerek arazi maliyeti gerekse de tesisin kurulması ekonomik anlamda ciddi bir yer kaplayacaktır. Bu maliyetin anlamlı olması gerekir. Tesisin kurulmasından sonra, lojistik merkez içerisinde yer alan işletmeler ile birlikte, lojistik merkezle işbirliği içerisinde olan tüm kuruluşlara karşı genel pazar koşulları içerisinde uygun maliyetler çıkarılmalıdır. Lojistik merkezlerin kurulması bölgede yaşayan insanlara istihdam açısından büyük avantajlar sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bazı konularda olumsuz etkisi olabilir. Çevreye vereceği zarar, kent içerisinde trafiğin artması ihtimali gibi birçok olası sonuç önceden tahmin edilmeli, ona göre planlama yapılmalıdır. Türkiye’deki ilk lojistik merkezler, 2006 yılında TCDD tarafından kurulmaya başlanmıştır (www.tcdd.gov.tr). Yük taşımacılık potansiyeli yüksek 682 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN olan bölgelere yapımı planlanan 20 adet lojistik merkezin birçoğunun hayata geçirilmesiyle (6 adet yapımı tamamlanan ve 6 adet yapımı devam eden) birlikte; organize sanayi bölgelerinin tüm demiryolu ağına ve limanlara bağlantısı sağlanmakta ve kombine taşımacılığın gelişimi hızlanmaktadır (UDHB, 2014a). Lojistik merkezlerin yer seçim kriterlerinin ve işletme kurallarının belirlenmesi maksadıyla hazırlanmakta olan, Türkiye Lojistik Master Planı ile; atıl yatırımların önlenmesi için “Türkiye lojistik köy, merkez veya üslerin” haritasının çıkartılması ve ulaşım türleriyle optimum bağlantısının sağlanarak kombine taşımacılığın artırılması, lojistik köy, merkez veya üslerin verimli ve etkin bir şekilde çalışması için asgari coğrafi, fiziki ve işletme standartları ile kurulmalarına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, planlanmıştır (UDHB, 2014a). Lojistik Merkezler Kurulması Projesi ile etkin karayolu ulaşımı olan ve müşteriler tarafından tercih edilebilir kent merkezlerinin dışındaki alanlarda, ihtiyaçlara cevap verebilecek özellikte alanlar oluşturulması, teknolojik ve ekonomik gelişmelere uygun olarak, özellikle organize sanayi bölgelerine yakın ve yük potansiyeli yüksek olan bölgelerin yeniden yapılandırılmaları amaçlanmıştır. Lojistik merkezlerin, öncelikle organize sanayi bölgeleriyle bağlantılı olarak yük taşıma potansiyelinin yoğun olduğu İstanbul (Halkalı), Kocaeli (Köseköy), Eskişehir (Hasanbey), Balıkesir (Gökköy), Kayseri (Boğazköprü), Samsun (Gelemen), Denizli (Kaklık), Mersin (Yenice), Erzurum (Palandöken), Uşak, Konya (Kayacık), İstanbul (Yeşilbayır), Bilecik (Bozüyük), Kahramanmaraş (Türkoğlu), Mardin, Sivas, Kars, İzmir (Kemalpaşa), Şırnak (Habur) ve Bitlis (Tatvan) olmak üzere toplam 20 yerde inşa edilmesi planlanmıştır (Şekil 2). Şekil 2. Türkiye’deki Lojistik Merkezler Kaynak: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 683 Samsun, Uşak, Denizli (Kaklık), Köseköy, Halkalı ve Eskişehir (Hasanbey) işletmeye açılmıştır. Balıkesir, Bozüyük, Mardin, Erzurum, Mersin (Yenice), İzmir (Kemalpaşa) lojistik merkezlerinde inşaat işleri devam etmektedir. Diğer lojistik merkezlerle ilgili ihale, proje ve kamulaştırma çalışmaları da sürdürülmektedir. Yapılacak olan Erzurum Palandöken Lojistik Merkezi, Erzurum Organize Sanayi Bölgesi’ne komşu olarak yapılacak ve toplamda 327.000 metrekare alan üzerine kurulacak olup yıllık 437.000 ton yük kapasiteli olacak şekilde inşa edilecektir. Kurulacak lojistik merkezin yaklaşık 400 kişiye istihdam sağlayacağı düşünülmektedir. Lojistik merkezde yükleme alanlarının yanında her türlü gümrük, bankacılık, iletişim ve sosyal hizmetlerin verileceği alanlar yer alacaktır. Palandöken Lojistik Merkezi inşaatı ile ilgili ihale 2012 tarihinde yapılmış ve inşaat çalışmaları başlamıştır (KUDAKA, 2014). 2016 yılı sonu itibariyle tamamlanması hedeflenmektedir (www.palandokengazetesi.net). III. Erzurum Ekonomisi Ve Lojistik Merkez Olma Potansiyeli A. Coğrafi Durum Kuzeydoğu Anadolu Bölgesinde yer alan Erzurum, 25.355 km2‘lik (göl dahil) yüzölçümü ile Türkiye yüzölçümünün %3,2’sine denk gelmektedir. Erzurum ilinin iki coğrafi bölgede toprakları bulunmaktadır. Bu toprakların kuzey kesimi yani İspir, Narman, Oltu, Olur, Pazaryolu, Tortum ve Uzundere İlçelerinin toprakları, Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz sınırları içinde kalmaktadır. Ancak bu kesim, il topraklarının yaklaşık %30’ luk bir payını oluşturur. Geriye kalan %70 gibi önemli bir pay, Doğu Anadolu Bölgesi dahilinde yer alır. İl, arazi büyüklüğü bakımından, sırayla Konya, Sivas ve Ankara İllerinden sonra, Türkiye’ nin 4. büyük ili konumundadır (TÜİK, 2013). Erzurum İli, genel olarak yüksek arazilerden oluşur. Örneğin platoların deniz düzeyine göre yükseklikleri 2 000 m.’ yi bulur, bunların üstünde yer alan dağların yükseklikleri ise, 3000 m. ve daha yüksektir. İl arazisinin büyük çoğunluğunda, karasal iklim özellikleri egemendir. Kışlar uzun ve sert, yazlar kısa ve sıcak geçer. kar yağışlı gün sayısı 50 ve kar örtüsünün yerde kalış süresi ise 114 gün kadardır. En yağışlı devre ilkbahar ve yaz mevsimleridir. 2015 yılında en yüksek sıcaklık +36,5 derece, en düşük sıcaklık ise -37,2 derece olarak görülmüştür. Ortalama sıcaklık 5,6 derece, ortalama yağış miktarı 406 mm olarak ölçülmüştür (Bakınız Tablo 3). Tablo 3. Erzurum İklimi, 2015 Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü 684 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN B. İdari, Sosyo-Ekonomik Durum ve Bazı Temel Göstergeler Erzurum’da ekonomik hayatın temelini tarımsal faaliyetler oluşturmaktadır. Erzurum’un sanayisi istenilen seviyeye gelmemiştir. İlki 1968 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Erzurum 1.Organize Sanayi Bölgesi 126 hektar alan olup 117 sanayi parselinden oluşmuştur. Erzurum ili sınırları içerisinde önemli miktarda bakır, kurşun, çinko, diyatomit, jips yataklarının yanı sıra krom, manganez, manyezit, mermer, perlit, şelit gibi maden rezervleri de bulunmaktadır. Bunların dışında Oltu ilçesindeki üst Kretase yaşlı birimlerde siyah renkli, parlak, organik kökenli ve süs eşyası olarak kullanılan, adını da Oltu ilçesinden alan oltu taşı ilin bir diğer doğal zenginlik kaynağı olarak göze çarpmaktadır. Tablo 4. Erzurum İli Temel Göstergeler Kriterler Yıl Erzurum Türkiye Toplam nüfus (Kişi) 2015 762.321 78.741.053 İlçe Sayısı 2015 20 919 Belediye Sayısı 2015 21 1397 Net Göç (Aldığı Göç-Verdiği Göç) 2014-2015 -17.215 0 Net Göç Hızı (Binde) 2014-2015 -22.5 Nüfus yoğunluğu (kişi/km2) 2015 30 102 Yıllık nüfus artış hızı (Binde) 2015 -13,0 13,4 Yaşlı nüfus oranı 2015 8,2 8,2 Kaba doğum hızı (binde) 2015 19,9 16,9 İşsizlik oranı (yüzde) 2015 5,9 10,3 İstihdam oranı (yüzde) 2015 48 46 Kişi başına motorlu kara taşıt sayısı (binde) 2015 138,3 254 6 yaş üstü okuma yazma bilmeyenlerin oranı 2015 6,5 3,78 Kaynak: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, TÜİK, İçişleri Bakanlığı Tablo 4’te Erzurum iline ait bazı temel göstergeler yer almaktadır. 2015 tarihli Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçlarına göre Erzurum ilinin toplam nüfusu 762.321’dir. Bu sayı ile Türkiye’deki 81 il içerisinde nüfus sayısı bakımından 29. sırada yer almaktadır (Bakınız Tablo 5). Erzurum ilinde genç nüfusun ağırlığı dikkat çekicidir. 2015 yılında il nüfusunun %47,47’si 25 yaşın altındadır. 25-65 yaş arası nüfus toplam nüfusun %44,14’ünü, 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusun %8,16’sını oluşturmaktadır. 2015 yılında Erzurum’da 6 yaş üstü nüfus için okuma yazma bilmeyenlerin oranı %6,5 (bilinmeyenler hariç) ‘dir. Erzurum’daki merkez ilçeler dahil toplam ilçe sayısı 20’dir. 2014-2015 arası net göç durumuna bakıldığında, Erzurum, 17 bin 215 kişi kadar göç vermiştir. Yine aynı yıllar için net göç hızına bakıldığında, Erzurum göç veren iller (binde -22,5) arasında olduğu görülmektedir. Türkiye’de km2 başına nüfus yoğunluğunun 102 olduğu durumda, Erzurum’da bu rakam 30’a denk düşmektedir. 2012’den sonra Erzurum’un nüfusunda bir düşüş görülmektedir (Bakınız Tablo 5). 2015 yılında Türkiye’nin yıllık nüfus artışı binde 13,4 olurken, Erzurum’da bu oran binde -13’dür. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 685 Tablo 5. Erzurum İli Nüfus Bilgileri Kaynak: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, TÜİK Bölgesel Göstergeler 2015 yılında, Türkiye’de her 100 kişi için yaşlı nüfus oranı %8,2 iken; Erzurum’da da bu oran %8,2’dir. Kaba doğum hız binde 19,9 ile Türkiye ortalamasının (16,9) üstündedir. İşsizlik oranı %5,9 ile Türkiye ortalamasının (%10,3) altındadır. Erzurum ilinde istihdam oranı %48 ile Türkiye ortalamasının (%46) üstündedir. Erzurum’da kişi başına düşen motorlu kara taşıt sayısı binde 138,3’tür (Bakınız Tablo 4). Grafik 1. Kişi Başına Gayri Safi Katma Değer, 2011 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 686 Türkiye bölgedeki gelişmelere ait temel göstergeler bakımından 26 bölgeye ve 81 ile ayrılmıştır. Erzurum, Erzincan ve Bayburt TRA1 kodlu bölgede yer almaktadır. Kişi başına göstergeler hesaplanırken her bir düzey için ilgili yıla ait Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçları kullanılmıştır. Grafik 1’de kişi başına düşen gayri safi katma değere bakıldığında, Türkiye genelinde bu değer 9.244 dolar olarak gerçekleşirken, TRA1 (Erzurum, Erzincan, Bayburt) bölgesinde 5.901 dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu değer, Türkiye değerinin altındadır. Toplamda 26 bölge içerisinde 20. sırada yer almaktadır. Tablo 6. Cari Fiyatlarla Bölgesel Gayrisafi Katma Değer Kriterler Yıl TRA1 (Erzurum, Erzincan, Bayburt) Tarım (Bin TL) 2011 1.839.156 Tarım (Pay %) 2011 17,4 Sanayi (Bin TL) 2011 2.115.500 Sanayi (Pay %) 2011 20,0 Hizmetler (Bin TL) 2011 6.637.771 Hizmetler (Pay %) 2011 62,7 Kaynak: TÜİK, Bölgesel Göstergeler, 2013 Türkiye 103.635.252 9,0 316.326.396 27,5 730.491.491 63,5 Tablo 6’da Erzurum, Erzincan, Bayburt illerinin yer aldığı TRA1 bölgesinin tarım, sanayi ve hizmetler sektörüne göre gayrisafi katma değerleri ve oranları gösterilmiştir. Sektörler içerisinde en yüksek payı 6,6 milyar TL ile (%62,7) hizmetler, onu sırasıyla 2,1 milyar TL ile (%20) sanayi ve 1,8 milyar TL ile (%17,4) tarım sektörü takip etmektedir. C. Tarım ve Hayvancılık Yüz ölçümü itibarıyla Türkiye'nin dördüncü büyük ili olma özelliğine sahip Erzurum’un ekonomisi tarım ve hayvancılığı dayanmaktadır. 2014 yılında, Erzurum ilinde işlenen toplam tarımsal alanı ve uzun ömürlü bitkiler 358 886 hektardır. Bu alanın 357 283 hektarı toplam işlenen tarım alanı, geri kalanı ise uzun ömürlü bitkiler alanıdır (TÜİK, 2016). Tablo 7. Tarımsal Üretim Değeri Canlı Hayvansa Kişi Hayvanla l Ürünler Başına r Değeri Değeri Bitkise (1000 TL) (1000 TL) l Üretim Değeri (TL) Yıl Bölge Adı Bitkisel Üretim Değeri (1000 TL) 201 5 Türkiye 11972411 8 73102253 55670771 201 5 Erzuru m 486845 2220433 923616 Kaynak: TÜİK, 2016 Kişi Başına Canlı Hayvanla r Değeri (TL) Kişi Başına Hayvansa l Ürünler Değeri (TL) 1520 928 707 639 2913 1212 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 687 Erzurum ili kırmızı et, yumurta ve koyun sütü gibi hayvansal ürünler üretiminde Türkiye’nin önde gelen illerinden birisidir. 2015 yılında Erzurum ilinin bitkisel üretim değeri 486 milyon TL iken Türkiye’nin genelinde bu değer 119 milyar 724 milyon TL’dir. Canlı hayvanlar değeri 2 milyar 220 milyon TL’dir. Hayvansal ürünler değeri 923 milyon TL’dir. Kişi başına bitkisel üretim değeri 639 TL ile Türkiye ortalamasının (1520 TL) altındadır. Kişi başına canlı hayvanlar değeri 2913 TL ile Türkiye ortalamasının (928 TL) üzerindedir. Kişi başına hayvansal ürünler değeri 1212 TL ile Türkiye ortalamasının (707 TL) üzerindedir (Bakınız Tablo 7). Bitkisel üretimi; tahıllar, yem bitkileri, baklagiller, endüstri bitkileri, yumrulu bitkiler, yağlı tohumlar oluşturmaktadır. Ekili alanların; 181 bin hektarında tahıl, 937 hektarında baklagiller, 3 bin hektarında yumrulu bitkiler, 2 bin hektarında endüstriyel bitkiler, 80 bin hektarında yem bitkileri, bin 500 hektarında meyve, 780 hektarında sebze yetiştirilmektedir. Tahıl türlerinden en fazla buğday, arpa ve çavdar ekimi; sanayi bitkilerinden ise çoğunlukla şeker pancarı, patates ve ayçiçeği ekimi yapılmaktadır. Erzurum'da meyve olarak; elma, armut, ceviz, kayısı, erik, kiraz, vişne ve kızılcık yetişmektedir (www.wikipedia.org). D. Dış Ticaret Tablo 8’e göre 2016 yılında Erzurum’a bağlı firmalar tarafından ilk 7 ay içerisinde (Ocak-Temmuz) 10,2 milyon dolar ihracat yapılmıştır. 2010-2016 yılları arasında ihracat değerlerine bakıldığında en iyi yılın 45,8 milyon dolar ile 2012 olduğu görülmektedir. 2012 yılından sonra 2016 yılına doğru ihracat rakamlarında her yıl bir düşüş olduğu göze çarpmaktadır. Tablo 8. Erzurum’a Bağlı Firmaların Yaptığı İthalat-İhracat, 2010-2016 Yıl Yapılan İhracat Yapılan İthalat (Milyon Dolar) (Milyon Dolar) 2016 (İlk 7 ay) 10,2 20,7 2015 19,9 38,0 2014 32,9 38,8 2013 38,4 35,7 2012 45,8 77,8 2011 22,9 50,3 2010 38,4 25,9 Kaynak: TÜİK, 2016 688 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN İthalat açısından bakıldığında, Erzurum’a bağlı firmalar tarafından 2016 yılının ilk 7 ayında (Ocak-Temmuz) 20,7 milyon dolar ithalat yapılmıştır. 20102016 yılları arasında ithalat değerlerine bakıldığında, en fazla ithalatın 77,8 milyon dolar ile 2012 yılında yapıldığı görülmektedir. 2012 yılından sonra 2016 yılına doğru ithalat rakamlarında her yıl bir düşüş olduğu ifade edilebilir. Tablo 9. Erzurum’da Ekonomik Faaliyetlere Göre İhracat (Bin Dolar), 2009-2014 Yıllar Toplam Tarım ve Madencilik ve İmalat Toptan ve Ormancılık Taş Ocakçılığı Perakende Ticaret 2009 24.363 175 419 23.769 2010 38.439 91 840 37.508 2011 22.907 597 478 21.832 2012 45.859 14 830 45.014 1 2013 38.400 2 1.141 37.279 2 2014 32.900 19 1.078 31.893 Kaynak: TÜİK, 2016 Erzurum'dan yapılan ihracatın 2014 yılı için ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında en büyük pay yaklaşık 31,8 milyon dolar ile imalat sektörüne aittir. İmalat sektörünü 1,07 milyon dolar ile madencilik ve taş ocakçılığı, onu da 19 bin dolar ile tarım ve ormancılık sektörü takip etmektedir. Yıllar içerisindeki ihracatın ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında en büyük payı imalat sektörü almıştır. Tablo 10. Erzurum’da Ekonomik Faaliyetlere Göre İthalat (Bin Dolar), 2009-2014 Yıllar Toplam Tarım ve Madencilik ve Taş İmalat Toptan ve Ormancılık Ocakçılığı Perakende Ticaret 2009 57.308 25 3.165 53.944 173 2010 25.912 132 11.846 13.934 2011 50.336 3.938 19.429 26.963 2012 77.801 9 19.832 57.959 2013 35.716 490 12.940 22.286 2014 38.832 480 18.992 19.359 Kaynak: TÜİK, 2016 Erzurum'dan yapılan ithalatın 2014 yılı için ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında en büyük pay yaklaşık 19,3 milyon dolar ile imalat sektörüne aittir. İmalat sektörünü 18,9 milyon dolar ile madencilik ve taş ocakçılığı, onu da 480 bin dolar ile tarım ve ormancılık sektörü takip etmektedir. 2014 yılı verilerine göre Erzurum’da kişi başına ihracat 43 dolar iken ithalat 51 dolardır. E. Ulaşım Altyapısı Erzurum konumu itibariyle karayolu, demir yolu ve havayolu ulaşımına sahiptir. 2014 yılı rakamlarına göre Türkiye sınırları içerisinde yer alan 63.754 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 689 km’lik il ve devlet yolunun 1.690 km’lik kısmı Erzurum il sınırları içerisinde bulunmaktadır. Erzurum il sınırları içerisinde yer alan demir yolu ise 211 km’dir. Oran olarak Türkiye demir yolunun %2,1’lik kısmına denk gelmektedir (Bakınız Tablo 11). Kriterler Tablo 11. Yol Uzunlukları, 2014 Yıl Erzurum Türkiye İl ve devlet yolu (km) 2014 1.690 63.754 Otoyol (km) 2014 - 2.155 Köy yolu (km) 2014 - 170.762 Demir yolu (km) 2014 211 10.087 Kaynak: TÜİK, 2016 Aşağıdaki Tablo 12’ye illere göre karayollarındaki yük trafiği gösterilmektedir. İlk üç sırada İstanbul, Ankara, Kocaeli yer almaktadır. Bu üç şehir toplam yük trafiğinin %19,2’sini karşılamaktadır. Erzurum 2 bin 118 tonla 30. sıradadır. Yük trafiğindeki oranı %1,09’dur. Erzurum’un bir sıra önünde Diyarbakır, bir sıra gerisinde ise Muğla yer almaktadır. Son iki sırada ise Tunceli ve Kilis bulunmaktadır. Tablo 12. İllere Göre Karayollarındaki Yük Trafiği, 2011 Sıra İller Yük Trafiği (bin ton-km) Oran (%) 1 İstanbul 18.677 9,60 2 Ankara 10.555 5,43 3 Kocaeli 8.192 4,21 … … … … 29 Diyarbakır 2.174 1,12 30 Erzurum 2.128 1,09 31 Muğla 2.118 1,09 … … … … 80 Tunceli 153 0,08 81 Kilis 128 0,07 Kaynak: Karayolları Genel Müdürlüğü, 2012 690 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN Şekil 3. Erzurum-Bingöl-Diyarbakır Arası Bölünmüş Yol Çalışmaları Kaynak: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Şekil 3’te yer alan Erzurum-Bingöl-Diyarbakır arası bölünmüş yol çalışmalarının toplam uzunluğu 291,6 km olan bu yolda, 127 km tamamlanmıştır. Kalan 185 km’de çalışmalar devam etmektedir. Proje kapsamında 4 adet 234 m çift köprü bulunmaktadır (UDHB, 2014b). Şekil 4. Ovit Tüneli, Rize (İkizdere)-Erzurum (İspir) Arası Kaynak: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 691 Rize (İkizdere)-Erzurum (İspir) yolunda yer alan 2 x 14.015 m uzunluğundaki Ovit Tüneli’nin 2015 yılı sonunda açılması hedeflenmesine rağmen yapım çalışmaları sürmektedir. Standardı düşük ve yılın 6 ayı kar nedeniyle geçit vermeyen İkizdere-İspir Yolunda Ovit Tünelinin yapılması ile birlikte Kuzey-Güney koridorlarında en önemli akslardan biri olan 15. aksın yol standartları da yükseltilmiş olacaktır. Bu proje, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki illerin önce Doğu Karadeniz Bölgesine oradan da diğer komşu ülkelere yüksek standartlı bir yol ile bağlanması suretiyle GAP ürünlerinin önemli bir bölümünün Karadeniz limanlarına çıkarılarak Rusya, Ukrayna, Kafkaslar ve Türki Cumhuriyetlere ulaştırılmasında önemli bir potansiyele sahiptir (UDHB, 2014b). Şekil 5. Kop Tüneli, Erzurum-Bayburt Arası Kaynak: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Erzurum Bayburt yolunda bulunan 2 x 5.000 m uzunluğundaki Kop Tüneli’nin 2015 yılı sonu itibariyle bitirilmesi hedeflenmesine rağmen yapımı devam etmektedir. Söz konusu tünelin tamamlanmasıyla Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik ve sosyal yapılarında, gerek ülke içi ve gerekse komşu ülkelerle gidiş gelişlerde büyük gelişmeler ve canlılık yaşanacaktır (UDHB, 2014b). Erzurum İspir yolunda yer alan 2 x 3.100 m uzunluğundaki Dallıkavak Tüneli’nin 2015 yılı itibariyle trafiğe hizmet vermesi planlanmasına rağmen yapım çalışmaları devam etmektedir. İhalesi 2012 yılında yapılmış ve aynı yıl içerisinde yapımına başlanmıştır. Yapım çalışmaları dört tüpte devam etmektedir (UDHB, 2014b). Küçük Asya ile İpek yolu güzergahındaki Asya Ülkelerini birleştiren demiryolu koridorunun önemli akslarından biri olan Ankara-Sivas YHT’nin yapımı devam etmektedir. Si- vas-Erzincan, Erzincan-Erzurum-Kars hızlı tren 692 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN hatlarıyla birlikte Bakü-Tiflis-Kars demiryolu projesiyle entegre edilmesi hedeflenmektedir (UDHB, 2014a). Şekil 6. Dallıkavak Tüneli, Erzurum-İspir Arası Kaynak: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Tablo 13’te Erzurum iline iniş-kalkış yapan uçak sayısı, yolcu sayısı ve taşınan yük görülmektedir. 2009 yılında, hem iç hatlarda hem de dış hatlarda Erzurum Havalimanı’na iniş-kalkış yapan uçak sayısı 5.230 iken; 2014 yılında bu rakam 8.034’tür. Yine iç hatlarda gelen-giden yolcu sayısı 599 binden 962 bine çıkmıştır. Dış hatlardan gelen-giden yolcu sayısı 1.228’den 14 bin 313’e ulaşmıştır. İç hat ve dış hatlarda taşınan yüke bakıldığında, 2009 yılında 5 bin 540 ton taşınırken; 2014 yılında 8 bin 798 tonluk bir yük taşınmıştır. Tablo 13. Erzurum’da İniş-Kalkış Yapan Uçak Sayısı, Yolcu Sayısı ve Taşınan Yük, 2009-2014 Yıl İniş kalkış Yolcu Yolcu Taşınan yapan uçak sayısı (İç sayısı (Dış yük (İç sayısı (İç hat + hat gelen + hat gelen hat + Dış Dış hat) İç hat + Dış hat hat) (Ton) giden) giden) 2009 5.230 599.017 1.228 5.540 2010 6.828 765.082 15.083 6.830 2011 7.861 805.337 17.209 7.561 2012 7.331 789.220 16.520 7.245 2013 7.296 876.121 23.505 8.293 2014 8.034 962.023 14.313 8.798 Kaynak: TÜİK, 2016 Erzurum bölgesi doğu-batı ana ekseni çerçevesinde enerji bakımından geçiş noktasında bulunmaktadır. Ham petrol ve doğal gaz boru hatları geçmektedir. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum ve Doğu Anadolu Doğalgaz Boru Hattı bölge içerisinden geçmektedir (Bakınız Şekil 7). Ayrıca, Edirne’den başlayıp İstanbul, Ankara, Sivas, Erzurum, Kars, Tiflis ve Bakü’yü bağlayan ve Erzincan’da ikiye ayrılarak Erzincan-Trabzon- Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 693 Batum üzerinden Ufa’ya ve buradan da Trans-Sibirya hattı ile Vladivostok’u bağlayan Trans-Anadolu Demiryolu Koridoru Projesi bölgenin önemini artırmaktadır. Kara ve demiryolu bağlantısının iyileşmesiyle kuzey ve güney limanlara bağlantı konusunda avantajlı duruma geçecek olan bölgenin, kuzeyden Trabzon ve Rize limanları, güneyden ise İskenderun limanı ile dış dünyaya açılması mümkün olabilecektir (KUDAKA, 2014). Şekil 7. Bölge Üzerinde Yer Alan Önemli Ulaşım Bağlantıları Kaynak: Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansı Erzurum ilinin Karadeniz kıyısında yer alan bazı ülkelere karayolu bağlantılarının olması bölgeye bir avantaj sağlamaktadır. Rusya, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’ın önemli limanlarına bağlantısı mevcuttur (KUDAKA, 2014). F. Turizm Erzurum, iklim özellikleri, coğrafi konumu, zengin doğal kaynakları ve tarihi, kültürel değerleri ile önemli bir potansiyele sahiptir. Erzurum kent merkezinde 2011 UNIVERSIADE oyunları nedeniyle yapılan tesisler kış turizminin çeşitlenmesinde önemli imkânlar sağlamaktadır. Kış sporlarına imkan sağlayan ana unsur, kent merkezinin güneyinden doğu-batı yönünde 76 km. kuzey-güney yönünde ise 25 km. uzanan sıradağlarıdır. Dağların yükseklik kuşağı 2200-3176 m.'dir. Kış Sporları ve Kış Turizmi hareketleri bakımından Türkiye'nin birinci derecede önemli ve öncelikli kayak alanları arasında yer alan Palandöken Dağları kayak sporu ve kış turizmi hareketleri açısından uluslararası bir istasyon özelliği taşımaktadır. Erzurum'da 3 bölge kayak merkezi. (Palandöken Kayak Merkezi, Gez Yaylası Kış Sporları Merkezi ve Konaklı Bölgesi) olarak önem arz etmektedir. Kış turizminin yanında Eko turizm (Doğa ve su sporları), Tarih, 694 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN Kültür ve İnanç Turizmi, Termal ve Sağlık Turizmi, Sporcu ve gençlik kampları ve Kongre Turizmi yapılmaktadır (TÜİK, 2013). IV. Erzurum’un SWOT Analizi İle İncelenmesi Yönetim faaliyetleri için yapılan ilk adımlardan bir tanesi planlamadır. Her kurumun, yapının ya da organizasyonun yapacakları bir çalışma için planlama yapmaları gerekmektedir. Bu anlamda stratejik planlama, bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Stratejik planlama, herhangi bir organizasyonun ya da yapının uzun vadede başarılı olabilmesi, verimli çalışabilmesi, sürdürülebilir sistemleri oluşturabilmesi adına öncesinde almış olduğu eylemler ve kararların yapıldığı bir yönetim aracı ve planlama modelidir (Uçar ve Doğru, 2005). Stratejik planlama şu adımlardan oluşmaktadır (Huxhold ve diğ., 1995): Mevcut durum analizi Stratejik görüşün oluşturulması Programın (projenin) fizibilite çalışmaları Finans stratejileri Program için faaliyet alanının geliştirilmesi Mevcut durumun iyi analiz edilmesi stratejik planlama için önemlidir. Bu çalışmada da yaygın durum analizlerinde SWOT Analizi kullanılacaktır. SWOT Analizi bir yapıya etki eden iç çevre faktörleri güçlü ve zayıf yanlar, dış çevre faktörleri de fırsatlar ve tehditler olarak sınıflandırmaktadır. SWOT ifadesi; Strenghts (Güçlü Yönler), Weaknesses (Zayıf Yönler), Opportunities (Fırsatlar) ve Threats (Tehditler) sözcüklerinin ilk harflerinin bir araya getirilerek kısaltılmasından oluşmuştur. SWOT Analizinin dört öğesi şu anlamları ifade etmektedir (Ağaoğlu ve diğ., 2006; Aktan, 1999; Keenan, 1996; Ülgen ve Mirze, 2007): Güçlü Yönler (Strenghts): Örgütün sahip olduğu yetenekler ile rakiplerine göre daha etkili ve verimli olduğu durumlardır. Zayıf Yönler (Weaknesses): Örgütün geliştirebileceği ya da geliştirmesi gereken, rakiplerine kıyasla daha az etkili olduğu durumlardır. Fırsatlar (Opportunities): Çevrenin örgüte sunduğu ve amaçlarını başarıyla gerçekleştirebilmesi için elverişli koşullardır, örgüt için çevre; rakipleri, bilgi alanındaki gelişmeler, yasalar vb.dir. Bu bağlamda örgütler, fırsatları anlamak ve bu fırsatlardan yararlanabilmek için sürekli olarak çevreyi anlamaya ve öııgörmeye çalışmalıdırlar. Tehditler (Threats): Çevrede oluşan ve örgütün varlığını sona erdirebilecek ya da gelişimini durdurabilecek, dolayısıyla önlem alınmasını gerektiren olumsuz çevre göstergeleridir. Bu kapsamda, yukarıda Erzurum ekonomisine ve lojistik merkez potansiyeli olmasına dair verilen bilgiler değerlendirmeye alındığında; Erzurum’un sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile bulunduğu bölgede sahip olduğu fırsat ve tehditler aşağıda sıralanmıştır: Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 695 A. Güçlü Yönler Türkiye Lojistik Master Planı çerçevesinde, kurulacak olan lojistik merkezler içerisinde Erzurum (Palandöken) ‘in yer alması Ulaştırma altyapısının iyileştirilmesine yönelik kuzey-güney yönlü yapılan çalışmalar İkinci organize sanayinin kurulması Konumu itibariyle kuzeyde Artvin-Rize, batıda Gümüşhane-Erzincan, güneyde Bingöl-Muş, doğuda Ağrı-Kars illerine yakınlık Şehir içerisinde yer alan köklü Atatürk Üniversitesi ile Erzurum Teknik Üniversitesi’nin bölgesel kalkınmaya etkisi Atatürk Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü’nün olması Lojistik ve taşımacılık hizmeti veren şirketlerin varlığı Teknopark kapasitesi ve uygulamaları Erzurum-Bingöl-Diyarbakır arasında bölünmüş yol çalışmalarının tamamlanmasıyla ulaşımda rahatlık Rize (İkizdere)-Erzurum (İspir) arasında Ovit Tünelinin yapılmasıyla Kuzey-Güney koridorundaki en büyük engellerden birinin kaldırılması Erzurum-Bayburt arasında yer alan Kop Tünelinin bitirilmesiyle Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik ve sosyal yapılarında yaşanacak değişmeler Erzurum İspir arasında yer alan Dallıkavak Tünelinin bitirilmesiyle zamandan tasarruf sağlamak Küçük Asya ile İpek yolu güzergahındaki Asya Ülkelerini birleştiren demiryolu koridoru planı içerisinde Erzincan-Erzurum-Kars arası hızlı tren projesinin hedeflenmesi Anadolu-Kafkasya-İran demiryolu bağlantısında olmasından ötürü tarihi itibariyle de bir ticaret merkezi olması Tarım, hayvancılık (kırmızı et ve süt ürünleri), arıcılık ve arı ürünleri, organik tarım, yem bitkileri ve tohumculuk sektöründe faaliyet yoğunluğu ve potansiyeli Kış turizmiyle ulusal ve uluslararası alanda tanınırlığının artması Havalimanına sahip olması 10. Kalkınma Planı çerçevesinde Erzurum’da büyük ölçekli spor tesislerinin yaygınlaştırılması B. Zayıf Yönler Soğuk iklimi sebebiyle sanayinin yeterince gelişmemesi Mevcut durumda denizyolu bağlantısının olmaması T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN 696 Sektörde yer alan firmaların kurumsallaşma konusunda yaşadıkları sorunlar Erzurum iline ait Lojistik Master Planının olmaması Karma taşımacılık altyapısının gelişmemesi Uluslararası kalite standartlarında üretimin yapılamaması, pazarlama faaliyetlerine yeteri kadar önem verilmemesi Ekonomisinin tarıma dayalı olmasından ötürü imalat sanayinin istenilen seviyede gelişmemesi Üniversite ile sanayi arasındaki işbirliğinin yeterli seviyede olmaması Sektöründe eğitimli, yabancı dil bil bilen eleman eksikliği Sermaye altyapı yatırımlarının yetersizliği Girişimcilik kültürünün gelişmemiş olması Hammaddeye uzaklık ve nakliye maliyetleri Dış ticaret kapasitesinin düşük olması Ar-Ge kapasitesinin düşük olması Yabancı yatırım yetersizliği C. Fırsatlar Ülkede lojistik merkezlere yönelik farkındalığın artması İran’la ilgili ambargoların kalkması ile birlikte ticari anlamda bölgede yaşanacak gelişmeler Tarihi ve kış turizmiyle birlikte şehrin potansiyelinin ortaya çıkarılması 10. Kalkınma Planı dahilinde çekim merkezi haline dönüştürülecek önemli şehirler içerisinde yer alması Genç, dinamik nüfusun varlığı Siyasilerin bölgeye yönelik destekleri Karadeniz bölgesi ve Güney Doğu Anadolu bölgesi arasındaki stratejik konumu Şehir içerisinde iki üniversitenin olmasından ötürü bilimsel anlamda proje destekleri D. Tehditler Bölgesel ve şehirler arasında yaşanan rekabetin doğuracağı olumsuzluklar Politik ya da bürokratik sebeplerden ötürü projelerdeki sürdürülebilirliğin sekteye uğrama durumu TCDD tarafından yapımı devam eden diğer lojistik merkezler ve faaliyette olan lojistik köyler Karayolu taşımacılığının çevreye vereceği zarar Lojistik merkez alanının ilan edilmesi ile rant oluşma olasılığı ve kamulaştırma maliyetlerinin artması Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 697 Küresel ve ulusal ekonomik krizler ve makro ekonomik değişimler Komşu ve bölge ülkelerinde yaşanan siyasi belirsizlikler Altyapı eksikliğinin iyi olmamasından ötürü yaşanabilecek çevre sorunları V. Genel Değerlendirme Ve Öneriler Bu çalışmada lojistik sektörünün gelişmesiyle birlikte, artan lojistik merkezlerin önemi ele alınarak, Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi adına taşımış olduğu potansiyel literatür taramasıyla ortaya konarak, Erzurum’un mevcut potansiyeli SWOT Analizi ile değerlendirmeye alınmıştır. Yapılan analiz sonucunda, Erzurum’un güçlü yönlerinin olduğu ve fırsatlar açısından da elverişli olduğu görülmüştür. Valilik yönetimi altında bir platform kurularak, il içerisinde yer alan sivil toplum kuruluşları, sanayi ve ticaret odası, özel sektör-kamu temsilcileri, üniversite paydaşları vb. etkili tüm kurumların bir araya gelerek; Erzurum ilinin lojistik merkez olabilmesi adına stratejik kararlar almaları, bir lojistik master planı hazırlamaları, yapılacak adımları belirlemeleri gerekir. Bütüncül bir lojistik stratejisi oluşturularak, kısa-orta-uzun vadede yapılması gerekenler masaya yatırılmalı, hedefler belirlenmeli ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli bütün destekler verilmelidir. Ortak payda sonucunda oluşan vizyon çerçevesinde her kurum kendi payına düşen görevi yerine getirmelidir. Süreç içerisinde dönemsel raporlar yayınlanarak takip ve denetim yapılmalı, değişiklik gereken noktalarda revize çalışmaları yapılmalıdır. Kamu kurumları, ulaşım ağları arasında uyum problemini çözerek karma taşımacılık sistemini geliştirmeli, karayolu, demiryolu, havayolu ağlarının kullanımına yönelik alt yapı sistemlerini geliştirilmeli, maliyetleri düşürmelidirler. Lojistik farkındalığın artması için teşvik programları oluşturulmalı, girişimcilik kültürünü yaygınlaştırmak için faaliyetler düzenlenmeli (Kaya vd.), paydaşlar arasında doğabilecek sorunları çözmek adına sistem geliştirmeli, özel sektör tarafından gelecek tekliflere karşı olumlu yaklaşılmalıdır. Erzurum ilinin cazibe merkezi olacak şehirler arasında olmasından ötürü ulusal ve uluslararası platformlarda tanıtımlarının artırılması gerekmektedir. Yerli ve yabancı yatırım çekmek için lobi faaliyetleri sürdürülmelidir. İl içerisinde yer alan üniversiteler, lojistik sektörüne yönelik teknik eleman eksikliğini kapatmak için ön lisans programları açmalı, uluslararası ticaret ve lojistik bölümü aracılığıyla nitelikli insan gücü yetiştirmeli, ayrıca lisansüstü programlar açarak lojistik sektöründe çalışacak üst düzey uzman açığını kapatmalıdırlar. Sektör paydaşları ile ortak projeler geliştirilmeli, öğrencilerin staj yapabilmeleri için programlar kurmaları ve mezuniyet sonrasında çalışabilmeleri için protokoller oluşturulmalıdır. İl içerisindeki lojistik sektöre yönelik bilgi açığını kapatmak için araştırma merkezleri kurulmalıdır. Lojistik 698 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN sektöründe çalışanlara yönelik eğitimler düzenlenerek bilgi seviyeleri ve profesyonel çalışma disiplinleri artırılmalıdır. Ayrıca, lojistik merkezin tanıtımının yapılması için kongre, sempozyum, fuarlar düzenlenmelidir. Lojistik sektöründe yer alan firmalar, sektörün kurumsallaşması adına gerekli adımları atmalı, geleneksel iş yapma modellerini bırakmalı, çağa uygun modern teknikleri kullanmalı, profesyonelleşme eğilimlerini istenilen seviyede tutmalı, yaşanan sorunlara yönelik eğitimsel çalışmaların yetersizliği vb. kriterlere yönelik çözüm ve öneriler geliştirmelidirler. Çevresel duyarlılığı göz önüne alarak modern lojistik işletme modellerinden en iyi şekilde faydalanılmalı ve e-lojistik faaliyetlerinden maksimum şekilde faydalanılmalıdır. Erzurum’un karayolu, havayolu, demiryolu ulaşım ağlarına sahip olması, bulunduğu konum olarak Güney Doğu Anadolu bölgesi ile Karadeniz bölgesi arasında köprü işlevi görmesi, doğu-batı ana ekseni çerçevesinde enerji kaynaklarının geçiş noktasında yer alması, kuzey-güney yönlü ulaşım hatlarının geliştiriliyor olması, Türkiye Lojistik Master Planı çerçevesinde lojistik merkezler kurulacak şehirler içinde yer alması, tarihi mekanlar ve kış turizminin ön plana çıkması, şehir içerisinde iki üniversitenin yer alması ve özellikle Atatürk Üniversitesi’nde Lojistik bölümünün ihdas edilmesiyle birlikte sektöre yönelik yetişmiş elemanın kazandırılması, gelişmekte olan Orta Asya Ülkelerine bir çıkış olarak yakınlığı şehrin lojistik merkez olma potansiyelinin yüksek olduğunu göstermektedir. Erzurum’un lojistik merkez olabilmesi adına yukarıda bahsedilen eksikliklerin giderilmesi ve önerilerin özenle dikkate alınması büyük önem taşımaktadır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 699 Kaynaklar Ağaoğlu, E., Şimşek, Y., ve Altınkurt, Y. (2006). Endüstri meslek liselerinde stratejik planlama öncesi SWOT analizi uygulaması. Eğitim ve Bilim, 31(140). Águas, J. A., ve Antunes, C. H. (2007). SSM as a Tool to Build a Decision Support Model for the Location of a Freight Village. University of Coimbra, Department of Electrical Engineering and Computers, Coimbra. Aktan, C. (1999). Can; 2000'li Yıllarda Yeni Yönetim Teknikleri (4): İnsan Mühendisliği. TÜGİAD Yayını, İstanbul. Ballis, A., ve Mavrotas, G. (2007). Freight village design using the multicriteria method PROMETHEE. Operational Research, 7(2), 213-231. Bamyaci, M. (2008). Modern Lojistik Yönetimi: Organize Lojistik Bölgeleri İçin Bir Yer Seçimi Modeli. Istanbul Universitesi, Fen Bilimleri Enstitusu, Doktora Tezi, In Turkish. Ceran, M. (2010). Küresel Rekabet Ortaminda Rekabetçi Üstünlük Sağlamada Lojistik Köyler:“Konya Lojistik Köyü Önerisi. Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Üretim Yönetimi ve Pazarlama Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Konya. Du, J., ve Bergqvist, R. (2010). Developing a conceptual framework of international logistics centres. 12th WCTR, 1, 1-35. Europlatforms, E. (2004). Logistics Centres Directions for Use. Site: www.unece.org/trans/main/eatl/docs/EN-REV-What is a Freight VillageFinalcorretto. pdf. Filik, F. (2011). Lojistik Merkezlerin Rolü ve Önemi. Tanyaş, M. ve Hazır K. (Ed.), Lojistik Temel Kavramlar (Lojistiğe Giriş), 1. Baskı içinde (199250), Tarsus, Mersin: Arzu Ofset Matbaacılık. Gün, D. (2013). Değişim Çağında Sürdürülebilir Lojistik Süreç ve Stratejilerinin Yönetimsel Bakış Açısıyla Değerlendirilmesi ve Küresel Lojistik Üs Vizyonu. II. Rize Kalkınma Sempozyumu. Huxhold, W. E. L., Huxhold, A. G. W. E., ve Levinsohn, A. G. (1995). Managing geographic information system projects. Jarzemskis, A. (2007). Research on public logistics centre as tool for cooperation. Transport, 22(1), 50-54. Karakuyu, M. (2010). Lojistik bir merkez olarak Hadımköy ve sorunları. Kaya Dursun, Dilşad Güzel, and Betül Çubukçu. "Üniversite Öğrencilerinin girişimcilik eğilimlerinin araştırılması: Atatürk Üniversitesinde bir araştırma." Kafkas Üniversitesi İİBF Dergisi 1.2 (2011): 76-89. Kaya, O. (2015). Türkiye’nin Lojistik Sektörünün Büyüklüğü (resmi verilerle). Site: http://www.lojiport.com/turkiyenin-lojistik-sektorunun-buyukluguresmi-verilerle-91460yy.htmf. Keenan, K. (1996). Yöneticinin kılavuzu, zamanı doğru kullanma. Translation: E. Koparan). İstanbul: Remzi Kitabevi. 700 T. Şükrü YAPRAKLI, Musa ÜNALAN KUDAKA. (2014). Mevcut Durum Analizi. Kuzeydoğu Anadolu Bölge Planı. Meidute, I. (2005). Comparative analysis of the definitions of logistics centres. Transport, 20(3), 106-110. School, W. (2006). Logistics Make The World Go Round, At Least In The Global Marketplace. Knowledge@Wharton, University Of Pennsylvania. Timm, G., ve Herbert, K. (2009). Comprehensive logistics: London: Springer. TÜİK. (2013). Seçilmiş Göstergelerle Erzurum 2013. Site: http://www.tuik.gov.tr/ilGostergeleri/iller/ERZURUM.pdf. TÜİK. (2016). Site: https://biruni.tuik.gov.tr/bolgeselistatistik/tabloOlustur.do. Uçar, D., ve Doğru, A. (2005). Cbs Projelerinin Stratejik Planlamasi ve Swot Analizinin Yeri: TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası. UDHB. (2014a). Demiryolu Sektörü. Site: http://www.udhb.gov.tr/images/faaliyet/e4b907f8f006296.pdf. UDHB. (2014b). Karayolu Sektörü. Site: http://www.udhb.gov.tr/images/faaliyet/e4b907f8f006296.pdf. Ülgen, H., ve Mirze, S. K. (2007). İşletmelerde stratejik yönetim: Arıkan Basım Yayım Dağıtım. Ünal, A. (2013). Lojistik Merkez Yönetimi: İstanbul İli Potansiyel Lojistik Merkez Alanları Üzerine Bir Araştırma. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Venalainen, P., Karvonen, T., ve Kondratowicz, L. (2001). Logistics Centres in the Baltic Sea Region. Publications of The Ministry of Transport and Communications-Tedim. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 701 YENİDÜNYA İKTİSADÎ DÜZENİNDE EKSEN VE PARADİGMA KAYMALARI: BRIC ÖRNEĞİNDE CARİ İŞLEMLER BİLANÇOSUNDAKİ DEĞİŞİMİN BELİRLEYİCİLERİ* Okan DOĞAN** Fehim BAKIRCI*** Bahar BURTAN DOĞAN**** Öz: Farklı ülkelerin değişik büyüme performansları ve entegrasyon hamleleri, dünya iktisat tarihinde muhtelif eksen ve paradigma kaymalarına yol açmıştır. Çalışmanın konusunu teşkil eden Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni kapsayan bu sonuncu kayma, Jim O’Neill tarafından 2001 yılında “BRIC” şeklinde terimleştirilmiştir. Dünyanın ekonomik liderliği unvanını 1890’da İngiltere’den devralan ABD, bu liderliğini ilk etapta 2050 olarak ifade edilen beklentilerin çok öncesindeki bir yıl olan 2014’te Çin Halk Cumhuriyeti’ne devretmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti ile ABD arasındaki bu devir–teslim; aslında 20. yüzyılın farklı iktisadî başarı öykülerinin son halkasını teşkil eden BRIC mucizesinin ete kemiğe bürünmesidir. Çalışmada BRIC ülkelerinin ekonomik performansları detaylarıyla ele alınmış ve bu eksen kaymasından münferiden değil birlikte hareket etmeleri halinde daha fazla menfaat elde edebilecekleri ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: BRIC, Ülke Sınıflandırmaları, Ekonomisi, Uluslararası İktisat, Panel Veri Analizi. Dünya Abstract: The various growth performances of different countries and integration attempts led to several axis and paradigm shifts in the world’s economic history. The last shift including Brazil, RF, India and PRC, which forms the theme of the study, was nomenclatured by Jim O’Neill in 2001 as BRIC, being inspired by the first letters of the countries. USA took over the title of world economic leader from England in 1890 and handed over this leadership to PRC in 2014, a year which was very much earlier than the anticipations that was predicated at the first step as 2050. Actually, this handover among PRC and USA is the shaping of BRIC miracle in flesh and bones, which incorporates the last chain of the different economic success stories of the 20th century. In the study, the economic performances of BRIC countries are studied in details and it is Bu makale, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Prof. Dr. Fehim BAKIRCI’nın danışmanlığında Okan DOĞAN tarafından yazılmış olan tezden üretilmiştir. ** Dr., Dicle Üniversitesi İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Doktora Programı mezunu *** Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Başkanı **** Doç. Dr., Dicle Üniversitesi İktisadî ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü Başkanı * 702 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN revealed that they would afford more advantage from this axis shift if they take joint action. Keywords: BRIC, Country Classifications, World Economics, International Economics, Panel Data Analysis. I. Giriş Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Tayland, Rusya Federasyonu (RF), Güney Kore, Japonya, Filipinler ve Endonezya topraklarının kesiştiği Doğu–Güneydoğu Asya coğrafyası, günümüz itibarıyla dünyanın ekseninin doğuya kaydığını öne süren tezlere kaynaklık etmektedir ve yeni sıklet merkezini teşkil etme yolunda en güçlü namzet olma yolunda hızla ilerlemektedir. Yeni yüzyılın ilk 15 yıllık zaman diliminin geride kaldığı bugünlerde zenginlik ve refah halen Avrupa ve Kuzey Amerika’da yoğunlaşsa dahi, tüm politik, sosyo-kültürel, akademik, entelektüel ve iktisadî çevreler nezdinde güç, zenginlik ve refah ekseninin Doğu’ya kaydığı kanaati gün geçtikçe pekişmekte, bu kanaat iktisadî verilerle de perçinlenmektedir. Daha da önemlisi, RF, ÇHC ve Hindistan başta olmak üzere iktisadî düzenlerini merkezi planlama sisteminin usul, metot ve prensiplerine göre değil, piyasa ekonomisinin gerekleri doğrultusunda şekillendirmeye başlayan ülkelerin, ilk adımları atmalarından günümüze kadar uzanan çeyrek asrı aşan süreçte geldikleri nokta, bu tercihin gerek ulusal, gerekse de küresel refah düzeylerine sağladığı katkının muhasebeleştirilmesine olanak sağlayacak bir olgunluğa erişmiştir. Bu noktada 2000’li yılların başında ilk kez yüksek sesle söylenmeye başlanan ve kısaca BRIC olarak adlandırılan Brezilya, RF, Hindistan ve ÇHC, dünya ekonomisinde en hızlı gelişen yükselen piyasalar olarak kabul edilmektedir. Dört Büyükler olarak da adlandırılan bu ülkelerin geniş yüzölçümü, büyük nüfus, hızlı ekonomik büyüme gibi çok sayıda ortak özellikleri bulunmaktadır. Bu ülkelerin toplam yüzölçümü dünya yüzölçümünün %25’inden, toplam nüfusları ise dünya nüfusunun %40’ından daha fazlasını kapsamaktadır. Ekonomik göstergeler baz alınarak yapılan analizlerde global ekonomik gücün yakın gelecekte geleneksel ekonomik lider olarak gösterilen G-7 grubundan BRIC grubuna geçebileceği ve dünyanın ekonomik liderliğine BRIC ülkelerinin oturabileceği tartışmaları yapılmaktadır. BRIC ülkeleri hakkında çok sayıda çalışması bulunan Goldman Sachs, 2050 yılında dünyanın en büyük ekonomisinin ÇHC, üçüncü büyük ekonomisinin Hindistan, dördüncü büyük ekonomisinin Brezilya ve altıncı büyük ekonomisinin ise RF olacağı öngörüsünde bulunmaktadır. Ayrıca ÇHC ile Hindistan’ın imalat ve servis sektöründe, Brezilya ile Rusya’nın ise hammadde sektöründe küresel aktör olacakları tahmin edilmektedir. Özetle, BRIC ülkeleri ile G-7 ülkelerinin temel ekonomik göstergeleri karşılaştırıldığında birçok Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 703 alanda BRIC ülkelerinin daha istikrarlı ve ileri düzeyde olduğu görülmektedir. Beşeri sermaye ve yer altı zenginlikleriyle birlikte yakın geçmişteki ekonomik performansları da göz önüne alındığında BRIC ülkeleri için ortaya atılan tezin gerçekleşebilirliği ihtimali artmaktadır (O’Neill, 2001: 1-16, Frank ve Frank, 2010: 46-54, Wilson ve Purushothaman, 2003:1-24’den aktaran: Sandalcılar, 2012: 4165). Bu çalışmasının amacı ise, BRIC ülkelerinin iktisadî gelişim süreçlerini kapsamlı olarak analiz ederek yeni dünya iktisadi düzenindeki paradigma-eksen kaymalarını teorik-pratik açıdan ortaya koymak ve Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı yükselen ekonomilerin dikkatine sunmak suretiyle alabilecekleri pozisyonlar/ ilave tedbirler ile iktisat politikaları vizyonu hakkında bilimsel önerilerde bulunmak ve pratik tavsiyeler üretmektir. II. Ülke Sınıflandırmalarının Kökenleri Sınıflandırma veya tasnif faaliyetlerinin temel amacı; bilgilere hızlıca, zahmetsizce, rahatlıkla erişim sağlanabilmesi ve an itibarıyla kullanıma hazır hale getirilebilmesini teminen ihtiyaç duyulmayanların ayıklanması, geriye kalanların sıraya konulması–düzenlenmesi, söz konusu işlemlerin mümkün mertebe belirli standart, metot–yöntemlerle gerçekleştirilmesine çalışılması ve bu sayede öğrenmenin, öğretmenin, araştırma–incelemenin kolaylaştırılmasıdır. Ülkelere yönelik sınıflandırma çalışmaları gerçekleştiren çok sayıda tüzel kişilik bulunmakla birlikte, Birleşmiş Milletler (United Nations–UN), Avrupa Birliği (European Union–EU), Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund–IMF), Dünya Bankası (World Bank–WB), Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization–WTO), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (Organisation for Economic Cooperation and Development–OECD) ve Pricewaterhouse Coopers (PwC)’nin, kriter ve ölçütlerinin uluslararası tanınmışlığı/saygınlığı bağlamında ön plana çıktığı söylenilebilecektir. IMF ve WB’nin ülkelerin ekonomik rakamlarını değerlendirerek yapmış oldukları gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülke sınıflandırmaları dünya ülkeleri tarafından genel kabul görmüş değerlendirmeler (Zengin ve Ayaz, 2014: 281) olup, Tablo 1’de sunulmuştur. 21.yy’da dünya genelinde politik açıdan yaşanan değişimler eş zamanlı olarak küresel iktisadî düzen ve yapıda da değişmeler meydana gelmiştir. 2000’li yılların başından itibaren ekonomisi hızla büyüyen ülkeler farklı şekillerde gruplandırılmıştır. Bunlardan ilki, 1995-2013 yılları arasında Goldman Sachs Varlık Yönetimi Departmanı Başkanlığı görevini yürüten Jim O’Neill [Tam adı Terence James “Jim” O’Neill olup, Gatley Baronluğu unvanı bulunmakta ve 2014 yılı itibarıyla Manchester Üniversitesi’nde fahri profesörlük yapmaktadır. 14 Mayıs 2015’te İngiltere Hazinesi Ticaret Sekreterliği (Commercial Secretary to the Treasury) görevine getirilmiştir] tarafından 2001 yılında ortaya atılan BRIC’tir. Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN 704 Tablo 1: WB’ye Göre Ülkelerin Sınıflandırılması ÜLKE SINIFI1 Düşük Gelirli Ülkeler (Low Income Countries) Düşük Orta Gelirli Ülkeler (Lower Middle Income Countries) Yüksek Orta Gelirli Ülkeler (Upper Middle Income Countries) Yüksek Gelirli Ülkeler (High Income Countries) Kaynak: WB internet sitesi. SAYISI 31 51 53 80 Aralık 2010 tarihinde Güney Afrika’nın da BRIC’e dâhil edilmesiyle Güney Afrika’yı da kapsayacak biçimde BRICS’e (Narin ve Kutluay, 2013: 32) dönüştüğü ifade edilmekle ve 2006 yılı Eylül ayında Brezilya, RF, Hindistan ve ÇHC Dışişleri Bakanları’nın ABD/New York’da bir araya gelmesiyle başlayan politik diyalogun, 2009 yılında ülke liderlerinin katılımıyla ilk olarak RF/Yekaterinburg’da, takip eden yıllarda da Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de dâhil olmasıyla birlikte her yıl düzenli olarak tekrarlandığı bilinmekle birlikte, terimin isim babası Jim O’Neill’in Güney Afrika’nın ilavesine ihtiyatlı yaklaştığı görülmektedir (O’Neill, 2013: 108-114). Bu nedenle de çalışmada terimin orijinal haline sadık kalınmıştır. III. BRIC’in Ortaya Çıkışı II. Dünya Savaşı sonrası yıllar dünya ekonomisinin yeniden yapılanma sürecine girdiği, başarı veya başarısızlıkların bir arada yaşandığı yıllar olmuştur. Savaş öncesi dönemde 1929 Bunalımından etkilenmeyerek devasa sanayileşme hamleleri yapan Sovyet deneyimi (Emsen vd., 2011) özellikle savaş sonrası dönemde iki kutuplu bir dünyada Batı bloğu için adeta model arayışının dışında tutulmaya çalışılmıştır. Batının büyüme mucizesi arayışları içerisinde bir kısım örnekler de oluş(turul)muştur. Buna göre bazı ülkelerin ekonomide göz kamaştırıcı bir büyüme ve gelişme hızı yakaladığı, Mucize (Miracle) tabir edilen başarılar sergilediği 1950 ve 1960’lı yıllar, Almanya ve Japonya’nın ekonomik yapılanmalarını hızlıca tamamlayıp “Alman Mucizesi” ve “Japon Mucizesi”ni başardıkları dönemlerdir. 1960’ların ikinci yarısından başlayıp 1970’li yıllara uzanan dönem ise, bazı gelişmekte olan ülke ekonomilerinin hızlı bir büyüme performansı sergiledikleri ve yeni sanayileşen 1 WB’nin Temmuz 2015 sınıflandırmasına göre 2014 yılı itibarıyla kişi başına yıllık GNI; – 1.045 $’nın altında olanlar Düşük Gelirli Ülke, – 1.236 ile 4.125 $ arasında olanlar Düşük Orta Gelirli Ülke, – 4.126 ile 12.735 $ arasında olanlar Yüksek Orta Gelirli Ülke, – 12.736 $’ndan fazla olanlar Yüksek Gelirli Ülke, şeklinde kabul edilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 705 ülkeler arasına girmeyi başardıkları bir süreç olmuştur. 1980’li yıllarda Asya kıtasında Japonya’nın da bölgeye getirdiği dinamizm ile birlikte Güney Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur başta olmak üzere pek çok Uzak Doğu Asya ülkesi hızlı iktisadî büyümeleri ile dikkatleri üzerlerine çekmeye başlamış ve bu ülkeler açısından önemli başlangıç yılları olmuştur. 1980 ve 1990’lı yıllarda ekonomileri ortalama olarak %9 düzeyinde büyüyen bu ekonomiler “Güney Doğu Asya Kaplanları” olarak tanımlanmış ve “Doğu Asya Mucizesi” olarak literatüre girmiştir. Kaydedilen gelişmeler birçok gelişmekte olan ülkeye ilham kaynağı teşkil etmiş, bu ülkelerin kalkınma stratejileri çeşitli çalışmalara konu olmuştur. 21. yüzyılın başları ise hızlı iktisadî büyüme performansı gösteren farklı bir ülke grubunun ekonomik gelişmeleri üzerinde dikkatleri yoğunlaştırmış ve bu ülkelerin yakın gelecekte dünya ekonomisini nasıl etkileyeceği yönünde çıkarımlarda bulunulmaya başlanmıştır (Özsoylu ve Algan, 2011: i). Söz konusu çıkarımlar kapsamında; 2000’li yılların başından itibaren ekonomisi hızlı büyüyen, doğrudan yabancı yatırımların büyük bölümünü çeken ve küresel ekonomiyi etkileme gücü hızla artan ekonomiler farklı biçimde gruplandırılmaya başlanmıştır. Sözü edilen gruplandırmalar içerisinde, ucuz emek ve buna bağlı olarak düşük üretim maliyeti nedeniyle yüksek büyüme fırsatı yakalayan, doğrudan yabancı sermaye yatırımları çekebilen, ihracatını, döviz rezervlerini ve milli gelirini hızla arttıran, yaşanan ekonomik krizlerden daha az etkilenen dört ülke dikkatleri çekmiştir (Narin ve Kutluay, 2013: 3132). Bahse konu sınıflandırma/gruplandırma/kategorize etme arayışları çerçevesinde ortaya atılan BRIC terimi/akronimi; Brezilya, Rusya, Hindistan ve ÇHC’nin (Brazil, Russia, India, China–BRIC) oluşturduğu ülkeler grubunu ve bu ülkelerin yenidünya düzeninde temsil ettiği konumu sembolize etmek üzere geliştirilmiştir. Bu tabir ilk olarak ABD/New York merkezli olarak faaliyet gösteren çok uluslu yatırım bankası Goldman Sachs ekonomisti Jim O’Neill tarafından literatüre kazandırılmıştır (O’Neill, 2001: 1, Atabay Baytar, 2012: 404, Elbasan, 2011). BRIC ülkelerinin ortak temel karakteristik özellikleri, nüfuslarının fazla oluşu, zengin doğal kaynaklarının bulunması, gelişme düzeyi açısından ikinci aşamada yer alan ülkeler arasında (Hindistan birinci aşamada) yer almaları, hızla artan ulusal gelirleri, tüketici sayılarının fazlalığıdır. Bu ekonomilerin büyüme dinamikleri genel itibarıyla benzerlikler göstermektedir (Özsoylu ve Algan, 2011: 1). BRIC hipotezine2 göre, her şeyin yolunda gitmesi durumunda, 40 yıldan az bir sürede BRIC ekonomileri bir bütün olarak ABD Doları ($) bazında G6’dan daha büyük olabileceği öne sürülmektedir. Buna göre 2025 itibarıyla G6’nın yarısının fazlasına tekabül edebilecek, 2050 yılında $ bazında mevcut G-6 2 Her ne kadar öngörüleri tahmin edilenden önce gerçekleşme temayülü göstermekle birlikte, projeksiyonlar için baz alınan tarihlere henüz ulaşılmaması nedeniyle literatürde kullanılan “BRIC Tezi” yerine “BRIC Hipotezi” tabiri tercih edilmiştir. Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN 706 ülkelerinden sadece ABD ve Japonya en büyük 6 ekonomi arasında yer alabilecektir (Wilson ve Purushothaman, 2003: 1). BRIC içerisinde ÇHC ile Hindistan sanayi ürünleri ve RF ile Brezilya da hammadde alanında dünyanın başat mal ve hizmet tedarikçileri olacak, politik ittifak veya ticaret birliği kurmasalar dahi güçlü bir ekonomik blok potansiyeline sahip olacaklardır (Dolgikh ve Kokin, 2009: 885). IV. BRIC Ülkelerinin Dünyadaki Yeri Dünyada Satınalma Gücü Paritesi’ne (Purchasing Power Parity–PPP) göre kişi başına Gayrısafî Yurtiçi Hasıla (Gross Domestic Product–GDP) ve BRIC ülkelerinin temel sosyo-ekonomik verilerinin yıllar içerisindeki seyri ile ilgili detayları incelendiğinde, Temmuz 2015 itibarıyla bu dört ülke, dünya toplam nüfusunun %40.87’sini oluşturmakta, $ bazında PPP’ye göre GDP’nin %30.59’unu üretmektedir. Bu ülkelerin seçili göstergeler bağlamında dünya ekonomisindeki yerini/paylarını gösteren temel veriler Tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2: BRIC Ülkelerinin Dünyadaki Konumu3 FinansaElektrik GDP Yurtiç İthala Doğalga Petrol CO2 Nüfus İşgücü Alan İhracat l ÜLKE Payı i DYY t z Tüketi Emisyon (%) (%) (%)4 (%) Rezerv Tüketi (%)5 (%) (%) Tüketi mi (%) u (%) 6 (%) mi (%) mi (%) 2.8 3.2 5.6 2,7 3.4 2.81 2.14 1.12 3.33 1.46 Brezilya 1.14 1.08 1 2 1 8 7 1.9 2.2 3.0 1.3 2.95 4.72 11.96 3.11 5.21 RF 10.99 2.03 1.22 6 1 5 4 Hindista 14.81 7.6 1.1 2.90 3.83 1.48 4.00 5.36 17.25 1.99 1.73 2.68 n 0 0 23.72 17.1 4.7 13.6 25.14 24.47 5.27 11.64 29.26 ÇHC 18.84 6.26 9.90 6 2 4 43.96 30.5 10.6 18.5 33.80 35.16 19.83 22.08 41.29 BRIC 40.86 24.85 14.88 9 3 4 0.87 1.3 0.6 2.95 0.87 1.42 0.80 0.87 Türkiye 1.09 0.52 0.92 1.26 9 8 Kaynak: World Factbook. BRIC ülkelerinin her biri farklı özelliklere sahiptir. Brezilya, Latin Amerika’daki en büyük ülke olmakla beraber ülkenin gelecekte iktisadî etki meydana getirecek gücü, zengin doğal kaynaklarından kaynaklanmaktadır. ÇHC dâhil çok sayıda ülke, doğal kaynaklarından yararlanmak için Brezilya’da 3 World Factbook’ta 20 Mayıs 2016 itibarıyla belirtilen en güncel veriler (elektrik, doğalgaz tüketimi ile CO2 emisyonu için 2012 tahmini, petrol tüketimi için 2013 tahmini, diğerleri için 2015 tahmini ve $ bazında) esas alınarak hesaplanmıştır. 4 Kara yüzdesi baz alınmıştır. 5 PPP’ye göre. 6 Tespit edilebilen döviz ve altın rezervleri. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 707 büyük yatırımlar yapmaktadır. RF de, Brezilya gibi doğal kaynak yönünden zengin olmakla birlikte, özellikle bilim ve mühendislik alanlarında güçlü insan kaynaklarına sahip durumdadır. Hindistan ve ÇHC’nin önemli sayıda beşerî sermayesi mevcuttur ve bu ülkelerin ekonomileri oldukça hızlı gelişme göstermektedir (Hitt vd., 2005’den aktaran: Atabay Baytar, 2012: 405). Gelişmekte olan ülkeler açısından da lokomotif görevini üstlenen bu dört ülke ekonomisinin benzerlikleri olduğu kadar önemli farklılıkları da bulunmaktadır. Bu grupta yer almalarının önemli bir nedeni, ekonomik reform ve dönüşümle birlikte hızlı iktisadî büyüme kaydetmiş olmaları ve GDP’si en yüksek olan ülkeler arasında ilk sıralarda bulunmalarıdır. 1980 sonrası yıllarda bu ülkelerin dünyanın büyük ekonomileri arasına girmelerinin arkasında yatan önemli neden, ÇHC ve Hindistan’da hızlı büyüme, Brezilya ve RF’de ise sahip olunan doğal kaynak zenginliğine bağlı yüksek gelirler olmuştur. Ortak yönleri hızlı iktisadî büyüme ve en büyük ekonomiler olmaları olan bu ülkelerin büyümeye temel oluşturan sektörleri ve kaynakları birbirlerinden farklılık göstermektedir. ÇHC’nin büyümesinde ihracat, Hindistan’ın büyümesinde iç talep ve hizmetler sektörü, Brezilya’nın büyümesinde tarımsal ürün ve emtia ihracatı, RF’nin büyümesinde ise sahip olduğu doğal kaynakların dünya piyasalarında fiyatlarının hızlı artışı yatmaktadır. Netice itibarıyla yeni dünya düzeni içerisinde geleceğin dünya ekonomisine yön vereceği tahmin edilen bu ekonomilerin tüm olumsuzluklara rağmen büyümesi durdurulamamakta, yaşanan global kriz ve olumsuzluklar sadece bu ülkelerin büyümelerini yavaşlatabilmektedir. BRIC ülkeleri nüfus, gelir, hızla ilerleyen teknolojik altyapılarının yanı sıra, çok sayıda bilim adamı, teknik donanımlı mühendis ve deneyimli yöneticiler barındıran beşeri sermaye kaynak havuzu olmaları açısından da dikkat çekmektedir (Özsoylu ve Algan, 2009: ii, 3). BRIC ülkelerinin her birinin ekonomik olarak farklı özellikleri vardır. Örneğin Brezilya bir tarım ülkesi olup en çok ihracatı ÇHC’ye yaparken, ÇHC BRIC ülkelerinin imalathanesi olup, dışarıdan hammadde ithal etmek durumundadır. Aynı zamanda içeride ürettiği ürünleri dışarıya satan, ekonomisi ihraç yönlü çalışan bir ülkedir ve sanayi bakımından diğer üyelerle karşılaştırıldığında daha ileridedir. RF enerji (doğalgaz ve petrol) alanında zengindir. Hindistan ise hizmet sektöründe gelişmiş olup, yazılım alanında en önde gelen ülkelerdendir. Her bir üye ekonomik alanda farklı şekilde etkinliğini sürdürürken, ÇHC ve Hindistan BRIC ülkeleri arasında en önemli yeri almaktadır. ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin raporuna göre 2030’a gelindiğinde –her ne kadar nasıl olacağı bilinmese de– uluslararası sistem değişmiş olacaktır. Şu anda ABD eskisi kadar baskın bir güç değildir. Ancak, ÇHC de ABD ile mücadele edebilecek güce sahip değildir. Ayrıca 2050 yılına gelindiğinde ABD her ne kadar en güçlü ülke konumunda olacak olsa da bu gücü ÇHC ve Hindistan ile paylaşacaktır. Brezilya ise dördüncü ekonomik güç olarak Japonya’nın yerine geçecektir. Yani uluslararası sisteme çok kutupluluk hâkim olacaktır. Şu durumda asıl merak konusu BRIC’in değişen sistemdeki 708 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN rolünün ne olacağıdır. Ayrıca dünya gücü olma yolunda ilerleyen iki güç, ÇHC ve Hindistan’ın da uluslararası alandaki yeri gelecekteki sistem için bir ipucu olacaktır (Araz, 2015). V. Jim O’Neill’in BRIC Hipotezi Jim O’Neill, 30 Kasım 2001 tarihinde yayınlanan “Building Better Global Economic BRICs” başlıklı çalışmada, 2000 yılı sonu itibarıyla PPP temelinde BRIC ülkelerinin toplam büyüklüğünün dünya GDP’sinin %23.3’ünü teşkil ettiğine, bu açıdan Avro bölgesi ve Japonya’nın her ikisinden de büyük olduğuna, hatta bu ülkelerden bazılarının tek başına kimi G7 ülkelerini geçtiğine dikkat çekmiştir. Nitekim 2000’in sonu itibarıyla $ bazlı cari fiyatlar (Current Prices–CP) ile dünya GDP’sinin %3,6’sını üreten ÇHC, küçük bir farkla da olsa İtalya’yı geçmiş olup, Kanada’dan ise epeyce büyüktür. Söz konusu tespitten hareketle de, 11 ülke (G-7 ve BRIC ülkeleri) için gelecek on yılda nominal GDP ve döviz kuru değişimleri hakkında geliştirdikleri dört farklı senaryonun hepsinde, BRIC ülkelerinin dünya GDP’deki görece ağırlığının ister cari (%8.0’den %14.2’ye), isterse de PPP (%23.3’ten %27.0’ye) bağlamında artacağını öne sürmüştür. Bu yöndeki bir gelişmenin G-7 bünyesinde belirgin bir reforma yol açarak temsil olunan Avro bölgesi ülkesi sayısının üçten bire düşürülmesi, BRIC ülkelerinin nispi büyümesinin beklentilere uygun bir şekilde sürmesi halinde, bahse konu ülkelere de küresel ekonomi politikalarını koordine bu anahtar yapıya dâhil olmaları fırsatının sağlanması suretiyle G-8 veya G-9’a dönüştürülmesi gerektiğine işaret etmiştir (O’Neill, 2001: 3). Dünyadaki tüm politik, ekonomik, akademik ve entelektüel çevrelerde yankı uyandıran Jim O’Neill’in 2001 yılında yaptığı bu analiz, ekonomik güçle orantılı olarak dünya siyasetinde teşkil edilen hegemonya ve vesayet sisteminin, yine iktisadî göstergelere dayalı olarak neden yeni bir dünya düzenine doğru değişmesi gerektiğini, hem de egemen güçlerin kontrolü altındaki bir kuruluş tarafından dile getirilmesi bağlamında tarihi bir önem arz etmektedir. Bu değişimin günümüz itibarıyla geldiği nokta, Türkiye’ye ait veriler de dâhil edilmek suretiyle Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablodaki verilerin tetkikinden, CP yerine PPP baz alındığında, dört ülkenin üçünün (ÇHC, Hindistan ve RF) ekonomilerinin 2000 yılı itibarıyla potansiyel olarak üç kattan fazla büyük oldukları görülebilmektedir. Gerçekten de PPP temelinde ÇHC dünyanın ikinci, Hindistan da dördüncü büyük ekonomisi olup, BRIC ülkelerinin tamamı da Kanada’dan büyüktür. Ayrıca 2000’e kıyasla 2015 yılı verilerine bakıldığında, G-7 ülkelerinin oransal olarak hem CP hem de PPP bazında gerilediği, BRIC ülkelerinin GDP oranlarının ise arttığı görülmektedir. Bu hesaplamalar, genel ekonomik ve politik işbirliğine olan ihtiyaç kadar küresel para, maliye ve diğer ekonomik politikaların gerçekten küresel bir temelde realize edilmesi gerektiği bağlamında önemli hususları ortaya Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 709 çıkarmaktadır. ÇHC ve İtalya arasındaki basit bir kıyaslama dahi bu noktanın aydınlatabilmektedir. Tablo 3: GDP Ağırlığı Karşılaştırmaları 2000 GDP AĞIRLIĞI GDP AĞIRLIĞI ORAN GDP (1)7 (2)8 (1/2) AĞIRLIĞI (1) ABD 23.98 33.13 0.72 16.03 Japonya 7.99 15.83 0.50 4.28 Almanya 5.01 6.25 0.80 3.46 İngiltere 3.43 4.71 0.73 2.39 Fransa 3.51 4.29 0.82 2.40 İtalya 3.38 3.58 0.94 1.98 Kanada 2.17 2.33 0.93 1.47 G–7 Toplamı 49.47 70.12 0.71 32.01 Brezilya 2.92 1.96 1.49 3.01 RF 2.70 0.82 3.29 3.09 Hindistan 5.06 1.58 3.20 6.79 ÇHC 12.59 3.59 3.51 16.58 BRIC Toplamı 23.27 7.95 2.92 29.47 Türkiye 1.05 0.67 1.58 1.38 ÜLKE 2014 GDP ORAN AĞIRLIĞI (2) (1/2) 22.34 0.72 5.90 0.73 4.96 0.70 3.83 0.62 3.63 0.66 2.75 0.72 2.30 0.64 45.71 0.70 3.10 0.97 2.39 1.29 2.63 2.58 13.28 1.25 21.40 1.38 1.02 1.14 Kaynak: O’Neill 2001: 49. Tablodaki verilere bakıldığında, CP ile GDP temelinde dahi ÇHC ekonomisi az da olsa İtalya’dan büyüktür, dolayısıyla da ÇHC’deki genişletici bir para veya maliye politikasının küresel ölçekte İtalya’daki benzer politikalardan daha fazla etki yapması beklenebilecektir. Detaylandırmak gerekirse, CP ile GDP açısından %3.59 olan ÇHC’nin 2002’de %7 büyümesi, dünya ekonomisinin büyümesine %0.25 katkı yapmakta, PPP ile GDP yönünden dünya ekonomisindeki ağırlığının %12.59 olarak kabul edilmesi durumunda ise dünya ekonomisinin büyümesine katkısının oranı %0.88’e yükselmektedir. Bu noktadan hareketle PPP’ye göre GDP’nin CP ile GDP’ye göre ekonominin potansiyelini daha fazla yansıttığı kabul edildiğinde, İtalya ekonomisinden yaklaşık dört kat daha büyük olan ÇHC ekonomisindeki olası bir politika değişiminin göreli etkisinin de daha yüksek olacağı rahatlıkla söylenilebilecektir. GDP’nin CP ile mi, yoksa PPP’ye göre mi ölçülmesi noktasında hangi yöntemin doğru olduğu bilinmemekle birlikte, hem Goldman Sachs hem de IMF tarafından PPP dönüşüm metodolojisinin kullanılması tercih edilen bir uzlaşımdır. Ayrıca hangisinin doğru olduğu çok da fazla fark etmeyebilecektir. Zira geleceğe ister cari $ fiyatlarıyla, isterse de PPP cinsinden bakılsın, dünya ekonomisindeki anahtar ülkelerin göreli konumları değişmektedir. Dolayısıyla G-7’nin dünya iktisat politikalarının tartışıldığı/koordine edildiği gerçek bir 7 PPP’ye göre GDP (%). 8 CP ile GDP (%). 9 2015 yılı World Factbook verileri baz alınarak hesaplanmış ve yazar tarafından tabloya ilave edilmiştir. 710 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN platform olabilmesi için ABD, Japonya, Almanya, Fransa ve İngiltere’ye İtalya ve Kanada’dan ziyade ÇHC ve Hindistan katılmasının daha adil olacağı söylenilebilecektir. O’Neill de makalesinde en azından ÇHC’nin G-7 Kulübü’nde temsil edilmeyi ve dört farklı senaryo ile Brezilya, RF ve Hindistan’ın da en azından Kanada’ya kıyasla G-7’ye dâhil olmayı daha fazla hak ettiğini ortaya koymuştur (O’Neill, 2001: 1-12). 21. yüzyılın ilk 15 yılında Brezilya, RF, Hindistan ve ÇHC o kadar hızlı bir büyüme performansı sergilemişlerdir ki, BRIC teriminin isim babası olan Jim O’Neill’in uzun yıllar Varlık Yönetimi Departmanı Başkanlığı görevini yürüttüğü Goldman Sachs Yatırım Bankası dahi projeksiyonlarını revize etmek durumunda kalmıştır. Söz konusu projeksiyonlar Tablo 4’te özetlenmiştir. Tablo 4: BRIC Ülkelerinin G-6 Üyelerini Yakalama ve Geçme Öngörülerine İlişkin Projeksiyonların Takvimi (2003 ve 2008 yılları tahminleri) Tahmin Fransa Almanya Yılı 03 2031 2036 Brezilya 08 2027 2029 03 2004 2007 ÇHC 08 2006 2008 03 2019 2023 Hindistan 08 2021 2024 03 2024 2028 RF 08 2024 2029 Ülke İtalya Japonya İngiltere ABD 2025 2020 2000 2004 2016 2017 2018 2017 – 2034 2016 2010 2032 2027 – 2037 2036 2038 2005 2006 2022 2023 2027 2027 – – 2041 2027 – – – – Kaynak: O’Neill ve Stupnytska (2009: 23). Tablo 4’e göre O’Neill ve Stupnytska, ÇHC’nin 2027 yılında ABD’yi yakalayacağını öngörmüştür. Oysa ÇHC PPP’ye göre GDP açısından ABD’yi 2014 yılı itibarıyla yakalamış ve geçmiştir. Tablo 5’deki veriler de ABD, AB ve Japonya’nın dünya ekonomisindeki payının BRIC ülkeleri karşısında nasıl gerilediğini ortaya koymaktadır. Tablo 5: ABD, AB ve Japonya İle BRIC’in Dünya Ekonomisindeki Paylarının Karşılaştırılması (%) ÜLKELER BLOĞU ABD+AB+Japonya BRIC 2011 43.0 25.2 2012 42.0 25.7 Kaynak: Dural, 2015. 10 World Factbook verileri baz alınarak yazar tarafından ilave edilmiştir. 2013 37.3 26.7 2014 37.1 29.4 201510 38.46 31.0 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 711 2000 ve 2015 yılları için G-7 ve ülkelerinin PPP ve CP ile GDP durumlarını gösteren Tablo 5, iki bloğun ülkeleri arasındaki makasın öngörülerden çok daha hızlı kapandığını ve BRIC ülkelerinin tüm projeksiyonlardan daha önce yakalayacağının emaresini teşkil etmektedir. Tablo 6: BRIC ve G-7 Ülkeleri ile Türkiye GDP’lerinin Seyri (Milyar USD) ÜLKELER ABD Japonya Almanya Fransa İngiltere İtalya Kanada Brezilya RF Hindistan ÇHC Türkiye G–7 Toplamı BRIC Toplamı Dünya Toplamı 2000 GDP (PPP) GDP (CP) 9.963 9.963 3.319 4.760 2.082 1.878 1.458 1.289 1.425 1.417 1.404 1.077 903 699 1.214 588 1.120 247 2.104 474 5.230 1.080 437 203 20.554 21.083 9.668 2.389 41.552 30.073 2015 GDP (PPP) GDP (CP) 17.419 17.419 4.655 4.601 3.757 3.868 2.604 2.829 2.597 2.988 2.156 2.141 1.602 1.785 3.275 2.417 3.356 1.861 7.384 2.048 18.017 10.355 1.502 798 34.790 35.631 32.032 16.681 108.681 77.961 Kaynak: O’Neill 2001: 411. Tablodan görülebileceği üzere 2000 yılında PPP’ye göre GSİYH bazında dünyanın ilk sekiz ülkesinin sadece ikisi BRIC üyesi iken, 2015 yılı itibarıyla dört BRIC ülkesinin tamamı ilk sekize girmiştir. Ayrıca 2000 yılı itibarıyla PPP’ye göre dünya GDP’ sinin %49.47’sini G-7, %23.26’sını BRIC ülkeleri üretirken, 2015 yılı itibarıyla bu oranlar G-7 için %32.01’e gerilemiş, BRIC için ise %29.47’ye yükselmiştir. CP’ye göre GDP bağlamında G-7 için 2000 yılında %70.1 olan oran %45.70’e gerilerken, BRIC için %7.94 olan oran %21.40’a yükselmiştir. Siyasi, sosyal, kültürel ve iktisadî yapıları, politikaları, sistem ve modelleri açısından birbirlerinden farklı karakteristikleri bulunsa dahi, BRIC ülkelerinin 21. yüzyılda ABD, Japonya, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve Kanada’nın oluşturduğu G-7 ülkelerinin karşısındaki en önemli ve belki de tek ekonomik bloğu oluşturacağı hususunda dünya genelinde bir uzlaşı bulunduğu söylenilebilecektir. Geleceğin en güçlü ekonomileri olacağı varsayılan ve dünya ekonomisine damgasını vuracağı öngörülen Brezilya, RF, Hindistan ve 11 2015 yılı verileri World Factbook’tan alınarak yazar tarafından tabloya ilave edilmiştir. 712 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN ÇHC’nin bu öngörüyü doğrulama potansiyeli aşağıda kapsamlı bir şekilde ekonometrinin desteğiyle analiz edilmeye çalışılmıştır. VI. Literatür İncelemesi Chinn ve Prasad (2000); 18 endüstriyel ve 71 gelişmekte olan ülke ekonomisinde cari açık ve iktisadî büyüme ilişkisini incelemek için panel veri analizi ve kesitsel çalışma yöntemi kullanılarak 1971–1995 dönemi verileri kullanılarak analiz yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda cari açık ve iktisadî büyüme arasında zayıf bir ilişki belirlenmiştir. Ayrıca cari işlemler açığının endüstriyel ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde gösterdiği farklılıkların nedenleri açıklanmıştır. Kandil ve Greene (2002); Amerikan ekonomisi için cari açık ve iktisadî büyüme arasındaki ilişkiyi test etmek için 1960-2000 verileri ile eşbütünleşme testi ve hata düzeltme modeli (ECM) kullanılarak yapılmıştır. 1960-2000 dönemi hem yıllık hem de üç aylık; 1990-2000 ve 1995-2000 dönemi ise üç sadece üç aylık verilerek kullanılarak üç dönem halinde incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda, GDP’nin ithalata bağlı olarak artmasıyla cari işlemler dengesini bozarak cari açığın artmasına neden olduğu tespit edilmiştir. Freund ve Warnock (2005); cari işlemler dengesi ve iktisadî büyüme arasındaki ilişki 26 gelişmiş ülke ekonomisi üzerinden incelenmiştir. Çalışmada 1980–2003 dönemi verileri kullanılarak zaman serisi analizleri ve panel veri seti yardımıyla analiz edilmiştir. Cari işlemler açığında meydana gelen artışların iktisadî büyüme üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Tarı ve Bozkurt (2006); büyümenin istikrarsızlaştığı 1990 sonrası dönem ele alınarak istikrarsız büyümenin kaynakları 1991Q:1-2004Q:3 dönemi üçer aylık verileri kullanılarak VAR analizi yardımıyla araştırılmıştır. Büyümedeki istikrarsızlığın nedeninin öncelikle kendisi olduğu, ayrıca cari işlemler ve kamu kesimi borçlanma gereği üzerinde meydana getirdiği doğrudan ve dolaylı etki nedeniyle faiz oranı olduğu saptanmıştır. Herwartz ve Siedenburg (2007); 16 OECD ülkesini içeren ve 19802004 dönemi verileri kullanılarak panel veri analizi yardımıyla cari açığın nedenleri araştırılmıştır. Bu çalışmada, cari açığın nedeni olarak dört faktör belirlenmiştir. Bunlar; geçmiş cari işlemler açığı, bütçe açığı, çıktı üretimindeki farklar ve ticaretteki değişikliklerdir. Prasad vd. (2007); sanayileşmiş ve sanayileşmemiş ülkelerin verileri kullanılarak bu ülkelerde cari işlemler dengesi ve iktisadî büyüme arasındaki ilişki ortaya konulmuştur. Sanayileşmiş ülkelerde cari açıkta meydana gelen bir artışın büyümeyi olumlu etkilediği tespit edilmiştir. Sanayileşmemiş ülkelerde ise cari açıkların büyümeye bir etkisi saptanmamış, cari fazla verilmesi veya cari açığın azalması durumunda iktisadî büyümenin bundan pozitif yönde etkilendiği tespit edilmiştir. Gök (2008); Türkiye ekonomisi için 1992:1-2007:3 dönemi üçer aylık verileri kullanılarak cari işlemler açığı ve kısa vadeli sermaye hareketleri Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 713 arasındaki ilişki incelenmiştir. Finansal serbestleşmenin ardından, gelişmekte olan ülkelere doğru kısa vadeli sermaye hareketleri gerçekleşmiştir. Sıcak para akımı olarak da adlandırılan bu sermaye hareketlerinin diğer makroekonomik değişkenlerle birlikte cari işlemler dengesi üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Çalışma, Zivot ve Andrews birim kök testleri ve Pesaran tarafından geliştirilen sınır (bound) testi kullanılarak yapılmıştır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde dış ticaret işlemlerinden kaynaklanan açıklar kısa vadeli sermaye akımları ile finanse edildiği için bu çalışmada kısa vadeli sermaye hareketlerinin cari işlemler dengesi üzerindeki etkisi kısa vadeli sermaye hareketlerini belirleyen uluslararası faiz oranı, ulusal paranın değerlenme oranı, dış borç ve iktisadî büyüme gibi makroekonomik göstergelerle açıklanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, uzun dönemde faiz dışı cari dengeyi belirleyen en önemli unsurun GDP büyüme oranları, ulusal paranın değerlenmesi ve net doğrudan yabancı yatırımların GDP’ye oranı olduğu saptanmıştır. Kısa dönemde ise spekülatif sermaye hareketlerinin en önemli belirleyicisi uluslar arası faiz oranıdır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yüksek büyüme oranları beraberlerinde yüksek cari açıkları getirdiği için yüksek oranlı büyüme yerine sürdürülebilir büyüme hedefinin daha sağlıklı olduğu görüşü ileri sürülmüştür. Cari işlemler açığının temel problemi finanse ediliş şekli olduğu için daha sağlıklı yollardan finanse edilmesi bu problemi ortadan kaldıracaktır. Bitzis vd. (2008); Yunan ekonomisinde cari işlemler dengesini etkileyen faktörler incelenmiştir. Çalışmada 1995Q:1-2006Q:4 verileri kullanılarak Johansen eşbütünleşme analizi ve hata düzeltme modeli (ECM) kullanılarak analiz yapılmıştır. Analize konu olan bütün faktörlerin cari işlemler açığı üzerine az ya da çok etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Milli gelirin artmasına bağlı olarak cari işlemler açığının da arttığı sonucuna varmışlardır. Bütçe açığının cari açık üzerinde güçlü bir etkisi olduğu saptanmamıştır. Reel döviz kuru ve faiz oranının son on yılda cari açık üzerine büyük bir etkiye sahip olduğu da belirtilmiştir. Telatar ve Terzi (2009); Türkiye ekonomisi için iktisadî büyüme ile cari açık ilişkisini 1994:4-2005:5 arası dönemini kapsayan üçer aylık verilerle tahmin etmişlerdir. Araştırma yapılırken Granger nedensellik ve VAR yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın amacı iktisadî büyüme ve cari açık ilişkisi ile ilgili literatürde yer alan iki farklı yaklaşımdan hangisinin Türkiye için geçerli olduğunu araştırmaktır. Bu yaklaşımlardan ilki, iktisadî büyüme ve cari açık arasında ters yönlü ve kuvvetli bir nedensellik ilişkisi olduğunu söyler. İkincisi ise büyüme oranındaki artış ile yüksek oranlı cari açıklar arasında zayıf ya da sistematik herhangi bir nedensellik ilişkisi olmadığını savunur. Çalışmanın sonucunda büyüme oranı ve cari açık arasında ters yönlü bir ilişki bulunduğu ve Türkiye’nin cari açığa dayalı olarak büyüdüğü tespit edilmiştir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin çoğu ithalata dayalı olarak büyüdüklerinden cari işlemler dengesinde bozulmalar meydana geldiği belirtilerek uzun vadede yerli 714 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN endüstride ara malı üretiminin desteklenerek bu dengesizliklerin ortadan kaldırılabileceği ve işsizliğin de azaltılabileceği fikri savunulmuştur. Lebe vd. (2009); Romanya ve Türkiye ekonomisi için iktisadî büyüme ve döviz kurunun cari açık üzerindeki etkisi incelenmiştir. 1997Q:2-2007Q:3 dönemi ve reel döviz kuru oranları ile cari işlemler dengesi verileri kullanılarak Yapısal Vektör Otoregresif Analizi (SVAR) yöntemi ile analiz edilmiştir. Her iki ülke için de cari işlemler açığının yüksek oranda iktisadî büyümeye ve reel döviz kuruna bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak, cari açığın iktisadî büyümedeki değişimlerden etkilenme oranının 4/5 oranında olduğu not edilmiştir. Morsy (2009); petrol ihraç eden ülkelerde cari işlemle dengesini etkileyen faktörler incelenmiştir. Çalışma 28 ülke üzerinde ve 1970-2006 dönemi verileri ile Dinamik Panel Tahmin Analizi yöntemi yardımıyla yapılmıştır. İktisadî büyümenin cari işlemler dengesi üzerinde önemli bir etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Güngör (2010); Türkiye ekonomisinde portföy yatırımlarının cari işlemler dengesine etkileri EKK yöntemi ve Granger nedensellik testi kullanılarak 1991Q:4-2009Q:2 dönemi verileri ile incelenmiştir. Granger nedensellik testi sonucuna göre portföy yatırımları ve cari işlemler dengesi arasında tek yönlü ve güçlü bir nedensellik ilişkisi olduğu saptanmıştır. Portföy yatırımları girişinin, TL’nin yabancı paralar karşısında değer kazanması, kamu dengesinin bozulması, yurtiçi tüketim talebinin artması ve yatırımların ticarete konu olmayan sektöre yönelmesi yollarıyla cari açığa neden olduğu sonucuna varılmıştır. Sermaye akımlarının portföy giriş–çıkışı üzerine sınırlamalar koyma, döviz piyasası ve sermaye piyasası işlemlerinin ve gelirlerinin vergilendirilmesi yoluyla kontrol altına alınabileceği önerilerinde bulunulmuştur. Turguter (2011); 2003:1-2011:3 dönemi aylık verileri kullanılarak Türkiye ekonomisi için cari işlemler dengesinin iktisadî büyüme üzerindeki etkisi incelenmiştir. Analizde VAR yöntemi ve Granger testi kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda cari işlemler dengesi ve iktisadî büyüme arasında uzun dönemde eşbütünleşme ilişkisinin bulunduğu ve cari işlemler değişkeninin GDP’yi ters yönde etkilediği tespit edilmiştir. Çalışmada, cari işlemler dengesi açığı ve iktisadî büyüme ilişkisinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için kısa, orta ve uzun vadeli izlenebilecek politika önerileri verilmiştir. Türkiye ekonomisinin, sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkararak küresel rekabet koşullarına kendini yetiştirerek ve tüm yapısal sorunlarını çözerek sürdürülebilir iktisadî büyüme ve yüksek ekonomik kalkınma düzeyine ulaşabileceği söylenmiştir. Kostakoğlu ve Dibo (2011); cari açık ve iktisadî büyüme arasındaki ilişkinin yönünü 1991:Q4-2010:Q2 dönemine ilişkin verileri kullanarak VAR yöntemi ile Türkiye ekonomisi için analiz yapmışlardır. Yapılan analiz kapsamında öncelikle birim kök testi gerçekleştirilmiş ve uygun gecikme Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 715 uzunluğu belirlenerek, bu gecikme 1(bir) olarak tespit edilmiştir. Daha sonra etki-tepki fonksiyonlarına bakılarak GDP’de meydana gelen bir birimlik değişmenin cari işlemler dengesi üzerinde negatif bir etkiye yol açarak, cari açığı arttırdığı gözlemlenmiştir. Bu negatif etkinin üç dönem boyunca sürdüğü ve etkinin giderek azaldığı, yedinci dönemden sonra ise negatif etkinin tamamen kaybolduğu gözlemlenmiştir. Elde edilen bulgulardan yola çıkılarak tespit edilen bu negatif ilişkide; cari açığın girdi ithalatından kaynaklandığı, artan üretimin de milli geliri olumlu yönde etkilediği belirtilmiştir. Şahin (2011); Türkiye’de cari açık sorunu ve cari işlemleri etkileyen faktörler ve finansmanında önemli paya sahip kısa vadeli sermaye akımları incelenmiştir. Çalışmada herhangi bir ekonometrik analiz yöntemi kullanılmamış olup bu olgular açıklanmış ve ilgili değerlendirmelere yer verilmiştir. Kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edilen cari açığın risk taşıdığı ve sürdürülemez olduğu sonucuna varılmıştır. Açığın finansmanında sıcak para girişi yerine ülkeye sabit yabancı yatırımların çekilmesi için özendirici politikalar uygulanması önerilmiştir. Yılmaz ve Akıncı (2011); iktisadî büyüme ve cari açık arasındaki ilişki Türkiye ekonomisi için 1980-2010 arası dönemi yıllık verileri ile Granger nedensellik testi ve Johansen eşbütünleşme testi kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmanın sonucunda GDP’den CİD (Cari İşlemler Dengesi) değişkenine doğru tek yönlü bir nedensellik tespit edilmiş, ancak CİD’den GDP değişkenine doğru benzer bir ilişki bulunamamıştır. Akbaş (2012); 20 OECD ülkesinde G7 ülkelerinde ve G7 ülkelerinin olmadığı 13 OECD ülkesinde 1990-2010 yılları arasında cari açık bağımlı değişken olup, kısa vadeli sermaye akımları ve iktisadî büyüme arasında ilişki olup olmadığı dinamik panel regresyon modelleri ile analiz edilmiştir. Değişkenler arasında uzun dönemli ilişki ve nedensellik ilişkisinin olup olmadığının test edilebilmesi için ise panel eşbütünleşme ve panel nedensellik testleri uygulanmıştır. Araştırmanın sonunda bu iki ülke grubunda, iktisadî büyümeden kısa vadeli sermaye akımlarına doğru tek yönlü, cari açık ve iktisadî büyüme arasında çift yönlü, kısa vadeli sermaye akımları ve cari açık arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir. Literatürde bu konu ile ilgili diğer çalışmalarda genellikle iki değişkenli analizler yapılmıştır. Bu çalışma, konu ile ilgili üç değişkeni bir arada analiz etmesi açısından literatürde önemli bir konuma sahiptir. Göçer (2012); Türkiye’de cari açığın nedenleri, finansman kalitesi ve sürdürülebilirliği analiz edilmiştir. Cari işlemler açığının finansman kalitesi VAR modeliyle, sürdürülebilirliği Johansen ve VEC yöntemleri kullanılarak 1996-2012 dönemi incelenmiştir. Cari işlemler açığının zayıf bir düzeyde sürdürülebilir olduğu tespit edilmiştir. Çakır (2012); Türkiye ekonomisi için cari açık ve iktisadî büyüme arasındaki nedensellik ilişkisi 1992-2011 dönemi üçer aylık ve aylık verileri ile ekonometrik yöntemlerle incelenmiştir. Zaman serileri hem mevsimsellikten 716 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN arındırılarak hem de arındırılmadan analiz edilmiştir. Mevsimsellikten arındırılmamış serilerin teorik beklentilerle uyumsuz olduğu çalışmanın işareti yönünden nedenselliğinin araştırılması sonucunda bulunmuştur. Bu nedenle mevsimsellikten arındırılmış sonuçlar güvenilir bulunmamıştır. Çalışmanın sonucunda elde edilen bulgular Türkiye’nin üretim yapısından kaynaklı büyüme arttığında ithalatın arttığını, ithalatın artmasından dolayı da cari açığın arttığını göstermektedir. Yani, diğer pek çok çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da cari açığın büyüme kaynaklı olduğu sonucuna varılmıştır. Direkçi ve Kaygusuz (2013); Türkiye’de 1990Q:1-2012Q:4 döneminde yaşanan kısa vadeli sermaye akımlarının cari açık, faiz oranı, enflasyon oranı ve milli gelir üzerindeki etkileri ARDL sınır testi kullanılarak analiz edilmiştir. Kısa vadeli sermaye hareketlerinden ekonomik büyümeye doğru tek–yönlü nedensellik tespit edilmiştir. Ancak, kısa vadeli sermaye hareketlerinin iktisadî büyümeye olumlu katkısının ekonomik ve siyasi istikrarın olduğu dönemlerle sınırlanmıştır. Ayrıca reel faiz oranından da kısa vadeli sermaye hareketlerine doğru tek–yönlü bir ilişki saptanmıştır. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin faiz oranına duyarlılığı Türkiye’ye yönelik sermaye hareketlerinde artışa neden olmuştur. Bu sermaye hareketlerinin giriş ve çıkış yaptığı dönemlerde olumsuz makroekonomik etkilerinin olduğu saptanmıştır. Bu etkilerin kısa vadeli sermayenin giriş yaptığı dönemlerde; döviz kurlarında, dış ticarette, enflasyon oranı üzerinde ortaya çıktığı gözlemlenirken çıkış yaptığı dönemlerde ise Merkez Bankası rezervlerinin azalması, kamu borç stokunda artış şeklinde ortaya çıktığı görülmüştür. Şahin ve Muçuk (2014); Türkiye ekonomisi için cari açığın iktisadî büyüme üzerine etkisi 2002:1-2014:1 dönemi verileri alınarak zaman serisi analizi yöntemi kullanılarak araştırılmıştır. Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de cari açık ve iktisadî büyüme arasında ters yönlü bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır. Cari açık sorunu gelişmekte olan ülkelerde ara malı ve yatırım malları ithalatından kaynaklanmaktadır. Yalçınkaya ve Temelli (2014); BRICS ve MINT ülkeleri için iktisadî büyüme ve cari işlemler dengesi ilişkisi 1992-2013 verileri kullanılarak incelenmiştir. Çalışmada farklı ülkelerin zaman serileri kullanıldığından dolayı panel veri analizi yöntemi uygulanmıştır. Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisi ve yönü, panel eşbütünleşme ve panel nedensellik testleri yardımıyla incelenmiştir. İktisadî büyümenin kısa ve uzun vadede cari işlemler dengesi üzerinde etkili olduğu ve bunun hem BRICS hem de MINT ülkeleri için saptanmıştır. BRICS ve MINT ülkelerinin cari açık vererek büyüdükleri ve iktisadî büyümede meydana gelen artışın cari işlemler açığı üzerinde yol açtığı olumsuz etkinin MINT ülkelerinde yaklaşık iki kat daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır. Oeking ve Zwick (2015); OECD ülkeleri için sermaye akımları ve cari işlemler dengesi arasındaki ilişki Granger nedensellik testi ve VAR analizi kullanılarak test edilmiştir. Kısa vadeli sermaye akımlarının ekonomik Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 717 darboğazlarda cari işlemleri finanse ederken, iyileşmelerde ise dönüşümünü uyardıkları sonucuna varılmıştır. Avcı (2015); Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde cari açık ve iktisadî büyüme arasındaki nedensellik ilişkisini bulmak için 1998Q:1-2014Q:1 verileri kullanılarak Türkiye üzerine Granger nedensellik testi ve VAR analizi ile yapılmıştır. Büyümeden cari açığa doğru ters yönlü bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır. Literatürdeki diğer çalışmalara ek olarak bu problemle ilgili ara malı üreten yerli endüstrinin desteklenmesinin yanı sıra ihracat yapan firmaların da desteklenmesi önerisi getirilmiştir. VII. Ekonometrik Analizler Bu kısımda BRIC ülkelerinin 2005-2014 yıllarına ait GDP, kısa vadeli sermaye akımları ve cari işlemler dengesi verileri kullanılarak cari açığın nedensellik boyutu incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada Cari Açık (CA), Ekonomik Büyüme (EB) ve Kısa Vadeli Sermaye Akımları (KSA) arasındaki etkileşimi açıklayabilmek için bağımlı değişken olarak cari açık, bağımsız değişkenler olarak da ekonomik büyüme ve kısa vadeli sermaye akımları kullanılmıştır. Cari açık verisi için cari işlemler dengesi (Current Account Balance) değerleri, ekonomik büyüme verisi için yıllık GDP’deki büyüme değerleri ve kısa vadeli sermaye akımları verisi için portföy yatırımları (milyon dolar) değerleri kullanılmıştır. A. Gereç ve Yöntem Geçmiş gözlem değerlerinin analizi ile oluşturulan doğrusal bir denklemin elde edilmesi ile gelecek dönem gözlem değerlerinin tahmininde kullanılan doğrusal regresyon modeli oluşturulması amaçlanmıştır. Doğrusal regresyon modelleri hem her bir BRIC ülkesi için hem de tüm BRIC topluluğu için ayrı ayrı oluşturulmuştur. Bu nedenle her bir BRIC ülkesi için örneklem sayısı 𝑛 = 10 iken tüm ülkelerin verilerinin bulunduğu BRIC topluluğu için örneklem sayısı 𝑛 = 40‘dır. Tüm veriler 2005-2014 yılları arasındaki zamana bağlı yıllık zaman dilimlerinden oluşan zaman serileridir. Zamanın fonksiyonu olarak elde edilmiş verilerin oluşturduğu seriler zaman serileri olarak bilinir. Geleceğe dönük tahminler yapmanın en önemli yollarından biri olan zaman serilerinde birbirini izleyen gözlem değerlerinde zamana göre bağımlılık söz konusudur. Seriye uyum sağlayacak bir fonksiyon ile gelecek gözlemler tahmin edilebilir. Zaman serileri uygulama alanları içerisinde ekonomik zaman serileri en başta gelen konular içerisindedir. Zamana bağlı bir seri ile çalışıldığında, gecikmeli iki zaman periyodundaki değişkenlerin arasındaki ilişkinin nedeni olan trend, konjonktürel dalgalanma, mevsimlik etki ve rastgele etkilerin kontrol edilmesi gerekmektedir. 718 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN B. Panel Veri Analizi Küreselleşen dünyada cari açık ve kısa vadeli sermaye akımları tüm ülkeler için son derece önemli iktisadî konulardandır. Bir ekonomide cari açığın giderek artması döviz kurunun aşırı derecede yükselmesine sebep olabilmekte, bu durum yurtiçinde ithal mallarının fiyatını yükselterek para politikasını yürütmekle görevli olan kurumların fiyat istikrarını sağlama amacına ulaşması açısından sorun teşkil edebilmektedir. Bu yüzden cari açık ülkeler için fazla istenmeyen, ancak ekonomik büyümenin gerçekleştiği pek çok ülkenin yaşamış olduğu kaçınılmaz bir sonuçtur. Ekonomik büyüme ile cari açık arasındaki ilişki gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler açısından farklılık göstermektedir. Gelişmekte olan ülkelerde, ihracat için gerekli olan hammadde, ara malı ve yatırım malları yeterli derecede mevcut olmadığından bu malların ithal edilmesi gerekmektedir. Bu sebeple ihracatın gerçekleşebilmesi için bir miktar ithalata da katlanılması icap etmektedir. Dolayısıyla da iktisadî büyüme arttığında ithalat ve beraberinde de cari açık artmaktadır. Gelişmiş ülkeler de ise cari açık kısa vadeli finansal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin ihracat yapabilmek için yaşadığı sorunlarla karşılaşmamaktadır. Gelişmiş ekonomilerde cari açığın artması kısa dönemde döviz ve finansman sorunu meydana getireceği için iktisadî büyüme üzerinde olumsuz etkilere yol açabilmektedir. Teorik olarak cari açığın finansmanı birkaç yolla sağlanmaktadır. Bunlardan ilki bu sorunun görmezden gelinmesi/ ihmal edilmesi, ikincisi ise sermaye akımlarıyla finanse edilmesidir. Bir ülkede cari işlemler dengesi açık veriyorsa ve sermaye işlemleri dengesi cari işlemler dengesinde meydana gelen bu açığı kapatacak kadar fazla veriyorsa, cari işlemler dengesinde meydana gelen açık sermaye akımı yoluyla karşılanmıştır. Cari işlemler dengesinde meydana gelen açığı ödemeler bilançosu dengesinin cari işlemler ve sermaye işlemleri dengesi kalemlerinin dışındaki diğer iki kalemi olan resmi rezervler ve net hata ve noksanlar hesabıyla finanse etmek mümkündür. Bu araçlara başvurulamadığı takdirde üçüncü yöntem olarak dış borçlanma yapılabilir. Ancak, dış borçlanma, cari açığı finanse etmek için kullanılan diğer araçlara göre daha maliyetli olabileceğinden çok da tercih edilmeyen bir finansman şeklidir. Bu bağlamda cari açığın finansmanı ve cari açıkla ekonomik büyümenin sürdürülebilip sürdürülememesi konusu son derece önemlidir. Çalışmanın bu bölümünde 2000–2014 yılları arasında dört BRIC ülkesinde cari açık üzerinde iktisadî büyüme ve kısa vadeli sermaye akımlarının etkili olup olmadığını analiz edilmektedir. Çalışma cari açık, ekonomik büyüme ve kısa vadeli sermaye akımlarını birlikte ele alan oldukça az sayıdaki çalışmalardan bir tanesidir. Bu nedenle alanında literatüre önemli katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Çalışmada tahmin edilen modelde cari açık bağımlı, iktisadî büyüme ve kısa vadeli sermaye akımları bağımsız değişken olarak Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 719 kullanılmıştır. Cari açığın bağımlı değişken olarak kullanılmasının nedeni yapılan ampirik çalışmaların daha çok bu doğrultuda olmasıdır. C. Ampirik Bulgular Modelimizi tahmin etmeden önce panelde zaman boyutu olduğu için değişkenlerin durağanlığı sınanmıştır. Durağanlığın sınanmasında Im-Peseran ve Shin (2003) tarafından geliştirilen panel birim kök testi kullanılmıştır. Tablo 7: Birim Kök Test Sonuçları Değişkenler CA Y KSA LLC Test Sonuçları t İstatistiği Olasılık Değ. –1.9806 0.0238 –2.7528 0.0034 –3.4740 0.0003 Sonuçları Tablo 7’de yer alan LLC birim kök testi, değişkenlerin üçünün de seviyede birim kök içermediğini göstermektedir. Böylelikle Westerlund (2006) Panel Eşbütünleşme Testinin yapılabilmesi için tüm serilerin seviyede durağan olması gerekliliği ön şartı yerine getirilmiş olmaktadır. Westerlund (2008) Durbin-H panel eş-bütünleşme testinde, otoregresif parametrenin bütün kesitler için aynı olduğu kabul edilmektedir. Bu varsayım altında, H0 hipotezi reddedildiğinde, bütün kesitler için eş-bütünleşme ilişkisinin var olduğu kabul edilmektedir. Westerlund (2008) Durbin-H gurup testinde ise otoregresif parametrenin kesitler arasında farklılaşmasına izin verilmektedir (Aydemir vd., 2016). Westerlund (2006) Panel Eşbütünleşme Testi sonuçları Tablo 8’deki gibidir. Tablo 8: Westerlund Panel Eşbütünleşme Testi Sonuçları İstatistik Değer Z Değeri Olasılık CA Bağımlı Değişken, KSA Bağımsız Değişken Gt –6.063 –10.321 0.000*** Ga –17.673 –1.928 0.027** Pt –10.894 –7.186 0.000*** Pa –22.489 –5.067 0.000*** CA Bağımlı Değişken, Y Bağımsız Değişken Gt –3.476 –3.117 0.001** Ga –19.889 –2.686 0.004** Pt –8.561 –4.468 0.000*** Pa –17.506 –3.201 0.001** Not: *** p<.01, ** p<.05, * p<.10 Tablodan da görüldüğü gibi, analizlerden elde edilen sonuçlara göre tüm istatistiklerde H0 hipotezi reddedilmektedir. Bu durumda CA ve KSA, CA Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN 720 ve Y değişkenleri arasında uzun dönemli bir eşbütünleşme ilişkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Seriler arasında uzun dönemli bir ilişki tespit edildikten sonra hem uzun, hem de kısa dönem ilişkilerinin yönü ve katsayıları Vektör Hata Düzeltme Modeli kapsamında PMGE ve MGE kullanılarak tahmin edilebilmektedir. Pesaran vd. (1999) tarafından geliştirilen PMGE, kısa dönem dinamiklerinin birimler arasında farklılaşmasına izin verirken, uzun dönem ilişkilerini homojen olacak şekilde kısıtlamaktadır. PMGE heterojen kısa dönem dinamikleri ile Dışsal Değişkenli Kendiyle Bağlaşımlı Model (Auto Regressive Distributed Lag–ARDL) dayanmaktadır (Işık vd., 2015). MG (Mean Group) tahmincisi, ülkelerin bireysel ARDL modellerini tahmin etmekte kullanılmaktadır. Bu modelde, değişkenlerin uzun dönem için tektürelik (homogeneity) ve kısa dönem için çoktürelik (heterogeneity) varsayımlarına izin verilmemektedir. Pesaran vd. (1999), panel ARDL modelini tahmin etmek için iki tahminci geliştirmiştir: MGE (Mean Group Estimation) ve PMGE (Pooled Mean Group Estimation). MG tahmincisi, uzun dönem ARDL spesifikasyonundaki katsayılar üzerinde hiçbir kısıtlama yapmamakta ve bireysel ARDL tahminlerinde elde ettiği uzun dönem katsayılarının ortalamalarıyla katsayıların uzun dönem türevlerine ulaşmaktadır. Bu tahminci, panel üyeleri katsayılarının aynı olmasına izin vermemektedir. PMG tahmincisi ise, MG tahmincisi yerine kullanılabilmektedir. PMG uzun dönem katsayılarını kısıtlamakta ama sabitlerin, hata terimi varyanslarının ve kısa dönem katsayılarının değişmesine izin vermektedir. Bu nedenle, panel ARDL modelinde değişkenlerin uzun dönem tektürelik (homogeneity) ve kısa dönem çoktürelik (heterogeneity) varsayımlarının gerçekleşmesine izin vermektedir. Bununla birlikte model, alternatif model spesifikasyonları arasında tercih yapmak imkanını da sağlamaktadır. Bunun için, uygulamada model tahmin edilirken PMG veya MG tahmincilerinin tutarlılığını ve etkinliğini test etmek için, Hausman (1978) testi uygulanmaktadır (Erataş vd., 2015). Tablo 9: PMGE Tahmincisi Sonuçları D.CA ec Y KSA SR ec Y D1. KSA D1. sabit Katsayı Std. Hata zist. P>|z| .8095277 –384404.1 .2389037 170765 3.39 –2.25 0.001 0.024 –.1874324 .0591215 65861.93 .255887 .1192762 .1200151 19839.94 .4259127 –1.57 0.49 3.32 0.60 0.116 0.622 0.001 0.548 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 721 Hausman testi sonucu ise Tablo 10’da gösterilmiştir. Cari Açık ile Kısa vadeli sermaye akımları ve büyüme değişkenleri arasındaki ilişki, PMGE ve MGE ile test edilmiş ve bu tahmincilerinden hangisinin daha iyi sonuçlar ürettiğini tespit etmek amacıyla Hausman testi (uzun dönem homojenliğinin testi) uygulanmıştır. Tablolar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Hausman test istatistik değeri 1.28 olarak bulunmuştur. Buna göre H0 hipotezi reddedilmemiştir. Yani PMGE daha doğru sonuçlar vermektedir. Çalışmada kolaylık olması açısından sadece PMGE tahmincisinin sonucu tablolaştırılmıştır. Tablo 10: Hausman Testi Sonucu Hausman Testi Y K S A chi2(1) = (b) (B) (b–B) mge pmg Differe nce – 1.3341 14 286284 .2 – .8095 .5245 277 859 – – 98119 38440 .98 4.1 (b–B)’[(V_b–V_B)^(–1)](b–B) = Prob>chi2 = 0.2577 Sqrt[diag(V _b–V_B)] S.E. 1.299661 252951.3 1.28 Bu sonuca göre, analiz sonucundan çıkan katsayı homojen ve pozitiftir. Bununla birlikte, hata düzeltme parametresi (error correction–ec) anlamlıdır. Bu parametrenin sıfırdan küçük olması anlamlı olduğunu göstermektedir ve değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişki mevcuttur. Hata düzeltme parametresi aynı zamanda serilerin durağan olmamasından kaynaklanan kısa dönem sapmalarının bir sonraki dönemde dengeye gelme hızını ortaya koymaktadır. Buna göre, bir dönemde oluşan dengesizliklerin yaklaşık %18’i bir sonraki dönemde düzelecek ve uzun dönem dengesine yaklaşması sağlanacaktır. Y değişkeni uzun ve kısa dönem katsayıları sırasıyla, 0.809 ve 0.059 olarak tahmin edilmiştir. Buna göre büyümede meydana gelen %1’lik bir artış uzun dönemde cari açığı yaklaşık %0.809, kısa dönemde ise %0.059 oranında artıracaktır. KSA değişkeni uzun ve kısa dönem katsayıları sırasıyla, 0.38 ve 0.65 olarak tahmin edilmiştir. Buna göre kısa vadeli sermaye akımlarında meydana gelen %1’lik bir artış uzun dönemde cari açığı yaklaşık %0.38 azaltacağını, kısa dönemde ise %0.65 oranında artıracaktır. VIII. Sonuç Cari açık hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülkeler için istenmeyen bir durumdur. Ayrıca gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde cari açığın ortaya çıkış nedenleri farklıdır. Gelişmekte olan ülkelerin ihracat için gerekli olan ara 722 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN ve yatırım malları ile yeterli düzeyde teknoloji ve beşeri sermayeye sahip olmamaları halinde, bu ülkelerde ihracat ithalata bağımlı olmaktadır. Dolayısıyla, ekonomik büyüme için son derece önemli olan ihracat artışı ile birlikte cari açık da artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise cari açık daha çok kısa vadeli finansman sorunlarından kaynaklanmaktadır. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan bazı ülkelerin yukarıda belirtilen sorunlarıyla karşılaşmamaktadır. Bu yüzden, gelişmiş ülkelerde iktisadî büyüme ile birlikte cari açıkta artış yaşanması gerçekleşmemektedir. Cari açığı finanse etmenin bazı yöntemleri vardır. İlk olarak cari açık, ödemeler bilançosunun diğer bir kalemi olan sermaye işlemleri ile finanse edilebilir. Sermaye işlemleri cari açığı karşılamada yetersiz kalırsa resmi rezervler kullanılabilir. Ülkenin yeterli miktarda resmi rezervi olmadığı durumlarda ise ödemeler bilançosunun diğer bir kalemi olan net hata ve noksanlar kullanılabilir. Son olarak, ülkenin toplam döviz kaynakları cari açığı finanse etmek için yeterli değilse IMF, Dünya Bankası vb. kuruluşlardan dış borçlanma yapılabilir. Cari açığın finansmanı gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkelerde daha büyük sorunlar meydana getirebilmektedir. Sermaye akımları cari açığın finansmanında sık başvurulan araçlardan biri olmasına rağmen uzun vadede cari açık makroekonomik istikrar için tehlike arz etmektedir. Dolayısıyla, cari açığı finanse etmek yerine cari açığın nedenlerinin iyi analiz edilip bu sorunların giderilmesi uzun vadede daha yapıcı bir çözüm yoludur. Sermaye her zaman bir ülkeye yönelmeyebilir. Sıcak para olarak ifade edilen kısa vadeli sermaye akımları bir ülkeye ani giriş–çıkış yapabilmektedir. Bu tür yatırımların kalıcılığı tartışma konusudur. Ayrıca, merkez bankasının rezervleri de her zaman yeterli miktarda olmayabilir. Böyle bir durumda da cari açık ekonomi için sorun teşkil edebilir. Cari açığı finanse etmek için her zaman dış borç kullanmak da mümkün olmayabilir. Dolayısıyla, ülkelerin cari açığı finanse etme yollarını bulmak yerine nedenlerinin bulunup, bu nedenlerin çözülmesi uzun dönemde ekonomik istikrar için daha yararlı olacaktır. Çalışmada elde edilen sonuçlara bakıldığında, ekonomik büyümenin cari açığı hem uzun hem de kısa dönemde bir miktar arttıracağı yönündedir. Söz konusu BRIC ülkeleri IMF’ye göre “yeni endüstrileşmiş ülkeler” statüsünde olduğundan bulunan sonuç gelişmekte olan, henüz gelişmiş ülke statüsünde olmayan, ekonomilerin ekonomik büyüme ile cari açığın artacağı sonucu teori ile uyuşmaktadır. Bununla birlikte, kısa vadeli sermaye akımlarının kısa dönemde cari açığı arttıracağı ve uzun dönemde ise cari açığı azaltacağı yönünde bulduğumuz sonuç, teori ile çelişmektedir. Genellikle yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlar, kısa dönemde sermaye akımlarının cari açığı azalttığı, fakat uzun dönemde ise cari açığı arttırdığı yönünde olmuştur. Söz konusu ülkelerde sermaye kontrollerinin aniden kaldırılması ülke ekonomilerini kırılgan hale getirmektedir. Bu ülkeler için finansal istikrarın sağlanabilmesi için güçlü yapısal reformların yapılması gerekmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 723 Kaynaklar Akbaş, Y.E. (2012), Ekonomik Büyüme, Cari Açık ve Kısa Vadeli Sermaye Akımları Arasındaki Karşılıklı İlişkilerin İncelenmesi: OECD Ülkeleri Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Malatya: İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Araz, S. (2015), “Küresel Güney ve BRICS Ülkeleri”, http://akademikperspektif.com/2015/02/25/kuresel–guney–ve–brics– ulkeleri/ (Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2016). Atabay Baytar, R. (2012), “Türkiye ve BRIC Ülkeleri Arasındaki Ticaret Hacminin Belirleyicileri: Panel Çekim Modeli Analizi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(21)/ Bahar 2012–l, 403–424. Avcı, S. (2015), Cari Açık ve Ekonomik Büyüme İlişkisi–Türkiye Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Aydemir, A. F., Özdemir, D. ve Emsen, Ö. S. (2016), “G-20 Ülkelerinde Askeri Harcamalar ile İşsizlik Arasındaki İlişkiler”, International Conference on Economics Finance and Banking, Kaposvar-Macaristan, 29-31 August 2016, ss: 437-444. Bitzis, G., Paleologos, John M. and Papazoglou, C. (2008), “The Determinants of the Greek Current Account Deficit: The EMU Experience”, Journal of International and Global Economic Studies, 1(1), 105–122, Chinn, M. and Prasad, E.S. (2000), Medium–Term Determinants of Current Accounts in Industrial and Developing Countries: an Empirical Exploration, Massachusetts: National Bureau of Economic Research (NBER) Working Paper Series, No: 7581. Çakır, A. (2012), Cari Açık–Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Direkçi, T. ve Kaygusuz, S. (2013), “Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Makroekonomik Değişkenler ile Olan Etkileşimi: Türkiye Örneği”, Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, (5)9, 28–42. Dolgikh, E. and Kokin, S. (2009), “The Chinese and the other BRIC Countries: The Comparative Analysis”, 16th International Conference on Management Science and Engineering, Moscow, 14–16 September 2009, In: Conference Proceedings (Editors: H.Lang and Y.Yang), 885– 889. Elbasan, P. (2011), “BRICS: Çok Kutuplu Bir Dünyaya Doğru”, http://www.bilgesam.org/incele/86/–brics––cok–kutuplu–bir–dunyaya– dogru/#V7QkopiLTIU, Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2016. 724 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN Emsen, Ö. S., Ersungur, Ş. M. ve Özdemir, D. (2011), Ekonomik Sistemler ve Geçiş Ekonomileri: Orta Asya ve Kafkasya Ekonomilerine Bir Bakış, Ankara: Siyasal Kitabevi. Erataş, F., Başçı, N.H. ve Çınar, S. (2015), “Para Arzının Post Keynesyen Yorumu: Gelişmiş Ülkeler Örneği”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(15), 398–409. Frank, W.P. and Frank, E.C. (2010), “International Business Challenge: Can The BRIC Countries Take World Economic Leadership Away from the Traditional Leadership in the Near Future?”, International Journal of Arts and Sciences, 3(13), 46–54. Freund, C. and Warnock, F. (2005), “Current Account Deficits in Industrial Countries: The Bigger They are, the Harder They Fall?”, Massachusetts: National Bureau of Economic Research (NBER) Working Paper Series, No: 11823. Göçer, İ. (2012), “Türkiye’de Cari Açığın Nedenleri, Finansman Kalitesi ve Sürdürülebilirliği: Ekonometrik Bir Analiz”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi. 8(1), 213–242. Gök, B. (2008), Türkiye’de Cari Açık ve Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin: Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Güngör, B. (2010), Türkiye’de Cari İşlemler Hesabı Dengesi ve Portföy Yatırımları İlişkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Herwartz, H. and Siedenburg, F. (2007), “Determinants of Current Account Imbalances in 16 OECD Countries: An Out–of–Sample Perspective”, Review of World Economics, 143(2), 349–374. Hitt, M.A., H. Li and W.J. Worthington (2005), “Emerging Markets as Learning Laboratories: Learning Behaviors of Local Firms and Foreign Entrants in Different Institutional Contests”, Management and Organization Review, 1, 353–80. Im, K.S., Pesaran, M.H. and Shin, Y. (2003), “Testing for Unit Roots in Heterogeneous Panels”, Journal of Econometrics, 115, 53–74. Işık, H.B., Kılınç, E.C. ve Bilgin, O. (2015), “Tarım Kredilerinin Tarımsal Üretim Üzerindeki Etkisi”, EY International Congress on Economics II “Growth, Inequality and Poverty”, Ankara/Turkey: November 5–6, 2015. Kandil M. and Greene J. (2002), The Impact of Cyclical Factors on the US Balance of Payments, Washington: IMF Working Paper, No: WP/02/45. Kostakoğlu, S.F. ve Dibo, M. (2011), “Türkiye’de Cari Açık ve Ekonomik Büyüme İlişkisinin VAR Yöntemi ile Analizi”, Eskişehir: Anadolu International Conference in Economics II (EconAnadolu 2011), June 15–17, 2011. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 725 Lebe, F., Kayhan, S. Adıgüzel, U. and Yiğit, B. (2009), The Empirical Analysis of the Effects of Economic Growth and Exchange Rate on Current Account Deficit: Romania and Turkey Samples. Journal of Applied Quantitative Methods, 4(1), 69–81. Morsy, H. (2009), “Current Account Determinants for Oil-Exporting Countries”, IMF Working Paper, No: 28, 1-13. Narin, M. ve Kutluay, D. (2013), “Değişen Küresel Ekonomik Düzen: BRIC, 3 G ve N–11 Ülkeleri”, ASOMEDYA (Ankara Sanayi Odası Yayın Organı/Ocak–Şubat 2013), 31–50. Oeking, A. and Zwick, L. (2015), On the Relation between Capital Flows and the Current Account, Bochum: RUHR Economic Papers. O’Neill, J. (2001), “Building Better Global Economic BRICs”, New York: Goldman Sachs Global Economics, Paper No: 66. O’Neill, J. (2013), The Growth Map: Economic Opportunity in the BRICs and Beyond, New York: Portfolio. Özsoylu, A.F. ve Algan, N. (2011), Dünya Ekonomisinin Yeni Aktörleri: BRIC (Brezilya–Rusya–Hindistan–Çin), Adana: Karahan Kitabevi. Pesaran, M.H., Shin, Y. and Smith, R.J. (1999), “Pooled Mean Group Estimation of Dynamic Heterogeneous Panels”, Journal of the American Statistical Association, 94, 621–634. Prasad, E.S., Rajan, R.G. and Subramanian, A. (2007), Foreign Capital and Economic Growth, Massachusetts: National Bureau of Economic Research (NBER) Working Paper Series, No: 13619. Sandalcılar, A. (2012), “Türkiye’nin BRIC Ülkeleriyle Ticari Potansiyeli: Panel Çekim Modeli Yaklaşımı”, Journal of Yaşar University, 25(7), 4.164– 4.175. Şahin, A. (2008), “Hindistan Raporu”. Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi, http://www.setav.org/ups/dosya/28432.pdf, Erişim Tarihi: 20 Mayıs 2016. Şahin, İ. and Muçuk, M. (2014), The Effect of Current Account Deficit on Economic Growth: The Case of Turkey, Reykjavik: 11th International Academic Conference. Turguter, Y. (2011), Türkiye Ekonomisinde Cari İşlemler Açığı ve İktisadi Büyüme İlişkisinin Analizi, Yayınlanmamış Doktora Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Tarı R. ve Bozkurt, H. (2006). “Türkiye’de İstikrarsız Büyümenin Var Modelleri İle Analizi (1991.1–2004.3)”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik Dergisi, (4), 12–28. Telatar, O.M. ve Terzi, H. (2009), “Türkiye’de Ekonomik Büyüme ve Cari İşlemler Dengesi İlişkisi”, Atatürk Üniversitesi İİBF Dergisi, 2(23), 119–134. Westerlund, J. (2006), “Testing for Panel Cointegration with Multiple Structural Breaks”, Oxford Bulletin of Economics & Statistics, 68, 101–132. 726 Okan DOĞAN, Fehim BAKIRCI, Bahar BURTAN DOĞAN Wilson, D. and Purushothaman, R. (2003), “Dreaming With BRICs: The Path to 2050”, New York: Goldman Sachs Global Economics, Paper No: 99. Yalçınkaya, Ö. ve Temelli, F. (2014), “Ekonomik Büyüme ile Cari İşlemler Dengesi Arasındaki İlişki: BRICS ve MINT (1992–2013)”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 19(4), 201–224. Yılmaz, Ö. ve Akıncı, M. (2011), “İktisadi Büyüme ile Cari İşlemler Bilançosu Arasındaki İlişki: Türkiye Örneği”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15 (2): 363–377. Zengin, E. ve Ayaz, M. (2014), “Sosyal Sermaye Ölçütleri ve Türkiye”, Türkçe Konuşan Ülkelerin Kalkınması İçin Ulusal Stratejiler, V. Türk Dünyası Sosyologlar Birliği Kongresi Materyalleri, Almatı: 25–26 Nisan 2014, 281– 291. www.worldbank.org/, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/ Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 727 İRAN’IN DIŞ TİCARETİNDE HOPA LİMANININ STRATEJİK ÖNEMİ Meriç Burçin ÖZER* Soner ESMER** Özet: 17 Ocak 2016'da imzalanan anlaşmayla ambargonun kalkması ile İran’ın küresel ekonomiye entegrasyonu için önemli adımlar atılmaya başlanmıştır. Önceleri İran’ın özellikle Avrupa yönlü dış ticaretinde önemli bir transit üs olan Trabzon limanının ambargo sonrasında uluslararası transit liman olma özelliği önemli kayıplara uğramış ve liman genel anlamda Doğu Karadeniz Bölgesi'nin ihtiyaçlarını karşılayan bölgesel bir liman olmuştur. Yaşanan son gelişmeler, geleneksel olarak İran dış ticaretinde önemli bir lojistik öneme sahip olan Doğu Karadeniz Bölgesinin önemini arttıracak potansiyele sahiptir. Bölgede bulunan Hopa limanı son yıllarda bölgenin transit yüküne hizmet verebilecek elverişli yapısı ve konumuyla dikkat çekmektedir. Ayrıca ambargo kalkmadan önce Doğu Avrupa ülkeleri Romanya'dan ve Bulgaristan'dan İran'a Hopa Limanı üzerinden multimodal taşımacılık türü ile transit ve yeniden ihracat yapılarak karayolu ve demiryolu ile ticaret başlamıştır. Bu çalışmanın amacı, İran’a yönelik ambargoların kaldırılması sonrasında artması beklenen ticaretin ve bu ticarette önemli bir stratejik rol üstlenebilecek Hopa limanının değerlendirilmesidir. Anahtar Kelimeler: İran, Ambargo, Hopa Limanı, Ticaret STRATEGIC IMPORTANCE OF HOPAPORT AT IRAN'S FOREIGN TRADE Abstract: Significant steps have been taken for the integration of Iran to the global economy since the agreement of lifting embargo signed on the 17th of January 2016. Trabzon Port - which used to be an important transit node for foreign trade of Iran – has notably lost its international transit port characteristic and the port has become a regional port that only meets the needs of East Black Sea Region. However, the recent developments have a potential to increase the importance of East Black Sea Region which is traditionally important for foreign trade of Iran. The HopaPort in the region stands out recently with its convenient structure and location to serve transit cargo of the region. Besides, before the lifting of the embargo, the trade from Romania and Bulgaria to Iran started via multimodal transportation through the HopaPort in the form of transit and re-export. The purpose of this study is to evaluate the trade after the lifting of embargo towards Iran and the HopaPort that may take a significant strategic role in this trade. Keywords: Iran, Embargo, HopaPort, Trade * Genel Müdür, Park Denizcilik ve Hopa Liman İşletmeleri A.Ş. Doç. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Lojistik Yönetimi Bölümü ** 728 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER I. GİRİŞ Yaklaşık 35 yıldır uygulanan ambargoların kaldırılması ile İran’ın küresel ticarete entegrasyonu hızlı adımlarla ilerlemektedir. Her ne kadar Türkiye, İran’a komşu ülkeler içinde en fazla ticaret yaptığı ülke olsa da, ticaret rakamları düşük seviyelerdedir. Önümüzdeki yıllarda İran-Türkiye arasındaki ticaretin ivme kazanacağı düşünülmektedir. Bu durumun en önemli nedenlerinden birisi coğrafi yakınlık gibi görünse de Türkiye’nin sahip olduğu ekonomik güç, İran’ın AB güzergahındaki konumu ve Türkiye’nin ulaştırma altyapısı gibi faktörler daha da önem kazanmaktadır. Hopa limanı İran’ın özellikle AB pazarıyla olan ticaretinde lojistik üs olma potansiyeline sahiptir. Yaptırımların kaldırılmasıyla, İran’ın uluslararası bankalarda dondurulmuş olan 100 milyar dolarlık varlıklarının serbest kalması, İran ile ticaret yapan firmalar ve ülkeler üzerindeki yasakların kalkması beklenmektedir. İran, ilk etapta petrol ihracatını günlük önce 500 bin varil sonrasında ise 1 milyon varile arttırmayı planlamaktadır. Uluslararası enerji şirketleri, dünyanın dördüncü büyük petrol rezervlerine sahip İran'da yeni yatırımlar yapmak için Tahran'ın kapısını çalmaya başlamıştır. Finansal yaptırımların kalkmasıyla İran'ın küresel bankacılık sistemine geri dönmesi de öngörüler arasındadır (http://www.ntv.com.tr/dunya/iranda-35-yillik-ambargonunsonu,rRqBLFYMi02r8c2Rd-DStA). Tüm bu gelişmeler, İran’ın hızla küresel ticarete entegre olacağı anlamına gelmektedir. Bu çalışmada öncelikle İran’ın ticareti değerlendirilmiş sonrasında Türkiye-İran arasındaki ticaretin detaylarına inilmiştir. Son olarak Hopa limanının İran dış ticaretindeki avantajlı konumu tartışılmıştır. II. İRAN’IN DIŞ TICARETI İran’ın dış ticareti uygulanan ambargodan dolayı son yıllarda sürekli azalma eğilimdedir. 2014-2015 yılları arasında ihracat %43 gerilerken ithalatta bu rakam %39 olmuştur. Toplamda ticaretin %41 oranında azaldığı görülmektedir (Tablo 1). İran 2015 yılında 38.3 milyar dolar ihracat, 43.8 milyar dolar ithalat olmak üzere toplam 82 milyar dolar dış ticaret rakamına ulaşmıştır. Tablo 1. İran'ın Dış Ticareti Değişim 2013 2014 2015 (%) İhracat 67.884.441 67.431.384 38.316.530 -43,2% İthalat 63.677.791 72.723.278 43.860.844 -39,7% Toplam 131.562.232 140.154.662 82.177.374 -41,4% Kaynak: www.trademap.org Çin, 2015 yılında 16 milyar dolarlık ticaret rakamı ile İran’ın ihracatında en önemli ülkedir. Çin’in İran’ın dış ticaretindeki payı %42’dir. Çin’i 6 milyar Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 729 dolar bedel ve %16 pay ile Hindistan izlerken Türkiye 6 milyar dolar ile %15.9 paya sahiptir (Tablo 2). Tablo 2. İran İhracatındaki Önemli Ülkeler (2015) Sıra Ülke Değer ($) Pay (%) 1 Çin 16.034.629 41,8 2 Hindistan 6.225.321 16,2 3 Türkiye 6.096.242 15,9 4 Japonya 3.251.143 8,5 5 Güney Kore 2.361.590 6,2 6 İtalya 519.586 1,4 7 Hong Kong 376.450 1 8 Taipei 336.068 0,9 9 Umman 297.680 0,8 10 Almanya 279.638 0,7 11 Rusya 261.386 0,7 12 Pakistan 260.894 0,7 13 Kuveyt 242.095 0,6 14 Suudi Arabistan 200.829 0,5 15 Ermenistan 198.301 0,5 Toplam 38.316.527 100 Kaynak: www.trademap.org İthalatta ise yine Çin, 2015 yılında 17.8 milyar dolarlık ticaret rakamı ile İran’ın ithalatında en önemli ülke konumundadır. Çin’in İran’ın dış ticaretindeki payı %40’dır. Çin’i 3 milyar dolar bedel ve %8.6 pay ile Güney Kore izlerken Türkiye 3.6 milyar dolar ile %8.4 paya sahiptir (Tablo 3). Tablo 3. İran İthalatındaki Önemli Ülkeler (2015) Sıra Ülke Değer ($) Pay (%) 1 Çin 17.831.207 40,7 2 Güney Kore 3.759.073 8,6 3 Türkiye 3.664.228 8,4 4 Hindistan 3.126.869 7,1 5 Almanya 2.348.444 5,4 6 Brezilya 1.666.185 3,8 7 İtalya 1.341.835 3,1 8 Rusya 1.017.214 2,3 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER 730 9 10 11 12 13 14 15 İsviçre 945.698 Arjantin 721.085 Fransa 628.345 Taipei 570.251 Kazakistan 565.514 Hollanda 503.939 Malezya 501.058 Toplam 43.860.844 Kaynak: www.trademap.org 2,2 1,6 1,4 1,3 1,3 1,1 1,1 100 İran’ın ihracatında en önemli paya sahip ürünler içinde mineral yakıtlar ve yağlar en önemli paya sahiptir (%69). Mineral yakıtlar ve yağları sırasıyla 2.9 milyar dolar ile plastik ve ürünleri, 2 milyar dolar ile organik kimyasallar izlemektedir (Tablo 4). Tablo 4. İran'dan İhraç Edilen Önemli Ürünler ($) Sıra Ürün adı 1 Mineral yakıtlar ve yağlar 2013 2014 2015 51.340.259 52.055.622 26.488.759 2 Plastik ve ürünleri 3.079.846 3.278.855 2.914.460 3 Organik kimyasallar 3.061.455 2.368.296 2.079.240 4 Metal cevherleri, cüruf ve kül 2.753.732 2.165.557 1.138.496 5 Meyve 1.222.277 1.459.964 1.105.459 6 Demir ve çelik 652.968 1.024.635 905.249 7 Gübre 830.402 468.840 679.181 8 Tuz, sülfür gibi mineraller 599.339 665.505 557.089 9 İnorganik kimyasallar 368.851 475.592 449.238 10 Bakır ve ürünleri 517.390 290.757 247.701 11 Sebze 220.586 238.917 174.883 12 Alüminyum ve ürünleri 282.987 195.766 150.178 13 Çinko ve ürünleri 151.599 145.851 123.135 14 Halı ve benzer tekstil ürünler 204.320 172.990 120.008 15 Kahve, baharat 128.876 137.922 110.404 Tüm ürünler toplamı 67.884.441 67.431.384 38.316.530 Kaynak: www.trademap.org İran’ın ithalatında en önemli paya sahip ürünler 7.1 milyar dolar “Nükleer Rektör, kazanlar, makine ve aksamları”, 3.9 milyar dolar ile elektrikli Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 731 ürünler ve 3.1 milyar dolar değerinde tramvay harici ulaşım araçları yer almaktadır (Tablo 5). Tablo 5. İran'ın İthal Ettiği Önemli Ürünler ($) Sıra Ürün adı Nükleer Rektör, kazanlar, makine 1 ve aksamları 9.029.410 11.890.937 7.109.664 2 Elektrikli aletler 5.420.020 7.107.921 3.944.268 3 Araç 4.484.992 6.188.376 3.198.510 4 Demir ve çelik 2.425.007 3.138.145 2.631.119 5 Hububat 4.994.052 4.999.238 2.588.678 6 Plastik ve ürünleri 2.205.957 2.776.718 1.803.461 7 Optik ürünler 1.579.004 1.721.563 1.507.233 8 Kıymetli taşlar 6.293.534 3.456.774 1.438.448 9 Medikal ürünler 1.363.689 1.322.543 1.224.991 10 Demir /çelik ürünleri 1.856.650 2.289.007 1.200.128 11 Kağıt ürünleri 1.390.755 1.474.579 972.777 12 Organik kimyasallar 1.076.478 1.193.234 868.656 13 Hayvansal ve bitkisel yağlar 1.937.860 1.207.494 739.229 316.885 438.160 701.819 1.082.306 1.225.834 674.897 14 Yağlı tohum ve meyveler 15 Kauçuk ve kauçuk eşyalar Tüm ürünler toplamı 2013 2014 2015 63.677.791 72.723.278 43.860.844 Kaynak: www.trademap.org III. TÜRKIYE-İRAN ARASINDAKI TICARET İran ile Türkiye arasındaki dış ticaret özellikle 2012 yılından itibaren sürekli düşüş halindedir. 2014-2015 yılları arasında ihracat %38, ithalat %5 ve toplamda dış ticaret %28 oranında gerilemiştir. Türkiye, İran’ın en fazla ihracat yaptığı 3. Ülke konumundadır. 2015 yılında İran Türkiye’ye 6 milyar dolar ihracat yaparken, Türkiye’den 3.6 milyar ithalat gerçekleştirmiştir (Tablo 6). Tablo 6: İran'ın Türkiye ile Dış Ticareti 2011 2012 2013 2014 2015 İhracat 12.461.495 11.964.613 10.383.217 9.833.290 6.096.242 İthalat 3.589.695 9.922.580 4.192.511 3.886.190 3.664.228 Toplam 16.051.190 21.887.193 14.575.728 13.719.480 9.760.470 Kaynak: www.trademap.org Değişim (%) -38,0% -5,7% -28,9% 732 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER İran’ın Türkiye’ye en fazla ihraç ettiği ürünler arasında 4.9 milyar dolar bedel ile en yüksek paya sahip olan grup mineral yakıtlar ve yağlardır. Bu ürün grubunu 463 bin dolar ile plastik ve ürünleri takip ederken, bakır ve ürünlerinin değeri 193 bin dolardır (Tablo 7). Tablo 7: 2015 Yılında İran'ın Türkiye'ye İhraç ettiği Ürünler ($) Sıra Ürünler 2013 2014 2015 1 Mineral yakıtlar ve yağlar 9.124.624 8.420.266 4.900.536 2 Plastik ve ürünleri 520.557 515.541 463.768 3 Bakır ve ürünleri 139.304 225.398 193.943 4 Gübre 40.526 132.768 100.425 5 Organik kimyasallar 124.085 124.513 90.865 6 Çinko ve ürünleri 70.236 76.998 88.636 7 Aliminyüm ve ürünleri 68.296 107.840 45.323 8 Demir ve çelik 59.272 23.874 29.783 9 Meyve 19.000 15.957 19.047 10 Cam ve cam eşya 13.302 24.735 16.751 11 Çeşitli kimyasal ürünler 18.720 10.389 13.929 12 Hububat 478 58 13.194 13 Kurşun ve ürünleri 22.516 21.520 12.933 14 Araçlar 7.761 8.305 12.555 Nükleer Rektör, kazanlar, makine ve 15 aksamları 11.581 10.800 12.309 Toplam 10.383.217 9.833.290 6.096.242 Kaynak: www.trademap.org Diğer yandan İran’ın Türkiye’den en fazla ithal ettiği ürünler sıralamasında ilk sırayı 889 bin dolar bedel ile kıymetli taşlar alırken onu 422 bin dolar ile “Nükleer Rektör, kazanlar, makine ve aksamları” grubu ve 186 bin dolar ile plastik ve ürünleri takip etmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 733 Tablo 8. 2015 Yılında İran'ın Türkiye'den İthal Ettiği Ürünler ($) Sıra Ürünler 2013 2014 2015 1 Kıymetli taşlar 1.679.050 820.229 889.980 Nükleer Rektör, kazanlar, makine ve 2 aksamları 349.319 483.801 422.697 3 Plastik ve ürünleri 208.616 243.966 186.124 4 Ahşap ve ürünleri 129.624 209.103 169.140 5 Elektrikli aletler 144.411 163.765 157.848 6 Tütün ve ürünleri 113.005 133.092 133.357 7 Sentetik lifler 90.967 95.241 120.413 8 Araçlar 72.782 108.049 99.420 9 Çeşitli üretilmiş ürünler 25.350 44.150 93.374 10 Demir /çelik ürünleri 107.309 115.506 89.970 11 Giyim aksesuarları 5.516 32.672 70.794 12 Kağıt ürünleri 112.281 95.857 66.813 13 Filament şerit ve tekstil malzemeleri 56.481 74.463 62.794 14 Demir ve çelik 111.552 101.014 62.683 15 Temel yağlar ve resinoidler 68.336 70.781 60.028 Toplam 4.192.511 3.886.190 3.664.228 Kaynak: www.trademap.org IV. İRAN’IN DIŞ TİCARETİNDE HOPA LİMANININ ÖNEMİ Limanlar, yüklerin taşıma modunu değiştirdiği tesislerdir. Değiştirilen taşıma modları genellikle demiryolu-denizyolu ya da karayolu-denizyolu seçeneklerini içermektedir. Günümüzde limanlar, geleneksel anlamda gemilere barınak sağlayan kıyı yapıları olma özelliğini halen devam ettirse de, limanların geldiği nokta çok yol almıştır. Çağdaş anlamda limanlar için çok kapsamlı tanımlar yapılabilmektedir. Limanlar, ulaştırma modlarının birleştiği bir düğüm noktası olarak lojistik sektöründe kritik bir öneme sahiptir (Tuna, 2002). Liman hizmetlerinin, tedarik zinciri fonksiyonlarını birleştirici bir özelliği vardır (Suykens ve Van de Voorde, 1998). Limanların rolü tarihsel süreçte çok değişmiş ve gelişmiştir. Artık ticari ve endüstriyel merkezler haline gelen limanlar, yakın geçmişte lojistik ve dağıtım merkezleri haline gelerek üçüncü nesil limanlar olarak adlandırılan yapıya bürünmüşlerdir. Bu haliyle limanlar ticarete yön veren işletmeler olarak, uluslararası tedarik zincirinde önemli bir konuma gelmişlerdir (World Bank, 2002). Marlow ve Casaca (2003) Dünya Bankası’nın bu görüşünü destekleyerek “çevik liman” kavramını ortaya atarak, günümüzde dördüncü nesil limanların tedarik zincirinde çözüm üreten bir yapıya dönüştüklerini vurgulamaktadırlar. 734 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER Görüldüğü gibi limanların üstlendiği rollerde zaman içinde önemli değişiklikler yaşanmıştır. Gelinen son noktada limanlardan sadece yükün taşıma modunun değiştirildiği yerler değil, taşıma zinciri içinde entegre lojistik tesisler olması beklenmektedir (Inoue, 2002). Bundan dolayı liman tesislerinin tedarik zinciri ile uyumlu, liman fonksiyonlarının liman kullanıcılarının istek ve beklentilerini karşılayan yapıda olması, limanın rakipleriyle rekabet edebilmesi için bir zorunluluk haline gelmiştir (Tongzon ve diğerleri, 2009). Dünya’da taşınan yükün yaklaşık % 90’ı deniz yolu ile taşınmaktadır (UNCTAD, 2015). Uluslararası tedarik zincircilerinin liman bağlantısı olması önem arz etmektedir. Bu anlamda İran’ın özellikle AB yönlü yük akışında, Karadeniz’e kıyısı bulunmamasından dolayı İran’ın Kuzey-Doğu sınırlarına yakın bölgede yer alan Karadeniz’e kıyısı olan limanlar, İran için önemli bir lojistik üstünlük sağlama potansiyeline sahiptir. Hopa limanı bu limanlar içinde yer almaktadır. A. Hopa Limanı Hopa limanı, Doğu Karadeniz Bölgesinin en doğusunda, Gürcistan Sarp sınır kapsına 18 km mesafede 1972 yılından bu yana yük trafiğine hizmet veren uluslararası bir limandır. Limanda yükleme, boşaltma, terminal hizmetleri, depolama, kılavuzluk, kurtarma ve likit dolum tesisleri işletmeciliği hizmetleri verilmektedir. Şekil 1: Hopa limanından bir görünüm Hopa limanı kuru dökme yük, genel kargo, proje yükleri, konteyner, sıvı yükler (petrol, petrol ürünleri ve kimyasallar), RO-RO, yolcu gibi çok çeşitli yük türlerine hizmet verebilecek alt yapı, üst yapı ve ekipmanlara sahiptir. Liman 2010 yılında 500 bin ton yük elleçleme sınırını geçmiş, 2006-2012 yılları arasında Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 735 ise yükünü neredeyse 3 katına çıkarmıştır. 2012 yılında Hopa limanı Karadeniz bölgesinde en fazla yük artışı sağlayan liman olurken (Türklim, 2013) 2015 yılında, bir önceki yıla göre % 38 gibi önemli bir artışla 878 bin ton elleçlemiştir (Şekil 1). 1.000.000 900.000 800.000 700.000 600.000 500.000 400.000 300.000 200.000 100.000 0 2011 2012 2013 2014 2015 Şekil 2: Hopa limanında elleçleme yük miktarı (ton) Kaynak: Hopa limanı verileri 18.220 m2 kapalı ambar sahası, 102,462 m2 açık ambar sahasına sahip olan liman, yüksek kapasiteli forklift, vinç, kantar, hizmet aracı ve makinelere sahiptir. Liman ayrıca Akaryakıt Terminaline yapılan ilave yatırımlarla toplam 38.000 metreküp depolama kapasitesi ile dağıtım yapabilecek seviyededir (Tablo 9). Tablo 9: Hopa limanı teknik özellikleri Elleçleme Kapasitesi Konteyner (Teu/yıl) 320.000 Kuru Yük (Ton/yıl) 2.500.000 Genel Yük (Ton/yıl) 600.000 Sıvı Yük (Ton/yıl) 900.000 Toplam Liman Sahası 216.000 m² Depolama Sahası (Açık Saha) 102.462 m² Kapalı Ambar 18.220 m² Genel Antrepo 5.000 m² + 9.000 m3 Gümrüklü Alan 90.808 m² + 10.000 m3 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER 736 Otomobil-Kamyon Park Alanı 24.000 m² Ekipman Park Alanı 400 m² Rıhtım ve İskele Özellikleri Uzunluk 1.346 m Maksimum Derinlik 10 m Ekipmanlar (Adet X Kapasite) Reggiani Vinç, MHC 60 1 X 40 ton Rıhtım Vinci 3 X 10-25 ton Coles Vinç 5 X 10-25 ton Kaynak: http://www.hopaport.com.tr/ B. Hopa limanın İran için potansiyel önemi Hopa limanı, İran’ın kuzey sınırına coğrafi olarak en yakın liman konumundadır. Liman, Doğu Karadeniz’e ekonomik olarak önemli katkılar sağladığı gibi bölgenin dünyaya açılan kapısı olma özelliğini taşımaktadır. Limanın geniş ticari hinterlandı Şekil 3’de görülmektedir. Şekil 3: Hopa limanı hinterlandı Limanda son dönemlerde denizyolu ile gelip yine deniz yolu ya da karayolu ile Kafkasya ve Orta Asya’ya giden transit yük taşımalarına yönelik önemli elleçleme faaliyetleri gerçekleşmiş, bu anlamda limanın bölge transit Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 737 ticaretindeki önemi de tescillenmiştir. Bu anlamda Hopa limanı konum itibariyle literatürde bahsedilen rekabetçi üstünlüğe, liman alt yapısı olarak sahiptir. Gürcistan’ın Batum ve Poti limanları, Kafkasya bölgesine ve Orta Asya’ya uzanan demiryolu ağına bağlı olmaları ile rekabet avantajına sahiptir. Poti ve Batumi limanları 2014 yılında bir önceki yıla göre % 11 oranında yük artışı sağlayarak 447 bin TEU elleçlemiştir. Hopa limanında konteyner yüküne yönelik bir çalışma mevcuttur. Hopa limanı dahil olmak üzere Doğu Karadeniz’in Türkiye’nin demiryolu bağlantısı olmayan tek bölge olması, Türkiye’nin İran dahil Orta Asya bölgesine açılmasını kısıtlamakta ve yapılan transit ticaretten alınan payın düşmesine neden olmaktadır. Hopa-Batum Demiryolu Türkiye’yi Gürcistan üzerinden çok kısa bir mesafe ile Rusya Federasyonu demiryolu ağına bağlayabilecektir. Demiryolu ağının kısa vadede Doğu Karadeniz bölgesine bağlanmaması birçok fırsatın kaçırılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle Hopa ve Batum demiryolu projesinin başlaması Doğu Karadeniz bölgesinin ekonomik açıdan gelişmesi için önem arz etmektedir. Diğer yandan BTK demiryolu çalışmasının bitmesi sonrasında Kars ve çevre illerin ticaret merkezi haline gelmesi ile İran’ın Kuzey bölgesine en yakın deniz limanı olan Hopa limanı önemini arttıracaktır. V. SONUÇLAR Ağırlıklı olarak Batı ülkelerinin yaklaşık 35 yıldır İran’a uyguladığı ambargo nihayet sona erdirilmiştir. Bu durum, İran’ın bölgesindeki ticari etkinliğin artacağı anlamına gelmektedir. Dünyanın en önemli doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olan ülkeler içinde ilk sıralarda yer alan İran’da, öncelikle bu doğal kaynaklarını dünya pazarına arzı artış göstermiştir. Ancak ülkede 78 milyona ulaşan nüfus, çok önemli bir talep potansiyelinin olması anlamında gelmektedir. Nitekim yaklaşık bir nüfusa sahip olan Türkiye’de 2015 yılında 400 milyar dolara yakın bir dış ticaret verisi varken bu rakam İran’da sadece 80 milyar dolarlar seviyesindedir. Ambargoların kalkması sonrasında uluslararası işletmelerin İran ile ticari anlaşmaların gerçekleştiği, ülke bazında da bu anlaşmaların yapıldığı görülmektedir. İran, Güney’deki Arap Körfezindeki limanları ile uluslararası deniz ticaret rotalarına halihazırda kolay ulaşabilmektedir. Diğer yandan AB ülkeleri ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ile ticarette, İran’ın Kuzey bölgesine en yakın liman olarak Hopa limanı stratejik bir konumda yer almaktadır. Hopa limanı Doğu Karadeniz’deki avantajlı konumu ve yeterli alt yapı/donanımı ile İran’ın özellikle Kuzey yönlü ticareti için transit liman olabilecek konumdadır. Bu anlamda Hopa limanı, İran’ın Kuzey’deki aktarma üssü olacak potansiyele sahiptir. 738 Meriç Burçin ÖZER, Soner ESMER KAYNAKLAR Garcia, A. (2015) Batumi International Container Terminal. 4th Black Sea Ports and Shipping 2015, 28-29 Mayıs 2015, İstanbul. http://tr.railturkey.org/2014/10/20/baku-tiflis-kars-demiryolu/. [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://unctad.org/en/Pages/DIAE/World%20Investment%20Report/AnnexTables.aspx [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=2215&kat1=&kat2=1 [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://www.hopaport.com.tr/ [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://www.ntv.com.tr/dunya/iranda-35-yillik-ambargonun sonu,rRqBLFYMi02r8c2Rd-DStA [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://www.trademap.org, [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. http://www.trademap.org/ [Erişim Tarihi: 29.08.2016]. Inoue. S. (2002). Toward the New Framework of Port Industry for the 21st Century. International Association of Ports and Harbors (http://www.iaphworldports.org/trade/main-trade.htm). Marlow. P. B. and Casaca. A.C.P. (2003).” Measuring Lean Ports”. International Journal of Transport Management. Vol. 1. pp. 189-202. Naraevsiky, A. (2015) Container shipping via Russian Black Sea ports: Results of 2014 and Outlooks for 2015. 4th Black Sea Ports and Shipping 2015, 28-29 Mayıs 2015, İstanbul. Suykens. F. and Van de Voorde. E. (1998). “A quarter of a Century of Port Management in Europe: Objectives and Tools”. Maritime Policy & Management. Vol. 25. No.3. pp.251-261. Tongzon. J.. Chang. Y. and Lee. S. (2009). “How Supply Chain Oriented is the Port Sector”. International Journal of Production Economics. Vol.22. pp.21-34. Tuna. O. (2002). The Impact of Hub Ports on the Logistics Strategies of Turkey. Proceedings of Structural Change of Shipping and the Future of Port Industry. South Korea. pp. 211-227. Türklim (2013) Türk Limancılık Sektörü Raporu. İstanbul. UNCTAD (2015) Review of Maritime Transport, Unctad serisi. WIR (2013) World Investment Report, UNCTAD, 26 Haziran 2013. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 739 ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERDE LOJİSTİK ANLAYIŞI: SİVAS ÜZERİNE BİR UYGULAMA Çağatay KARAKÖY* Necati Alp ERİLLİ** Emine Rabia ERSOY*** Özet: Küreselleşme sürecinde dünya ekonomilerinin birbirlerine yakınlaşmaları teknoloji, ticaret ve telekominikasyon açısından büyük gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte ülkelerin birbirlerine bağımlılıkları da kaçınılmaz derecede artmış, üretimin ve pazarlamanın uluslararası boyut kazanması, firmaların piyasaya olan bakış açılarını değiştirmiş, piyasa tüm dünya olarak kabul edilmiştir. Üretim faktörlerinin ve ticari malların güvenli bir şekilde taşınması gerekliliği de bilinen bir gerçek haline gelmiştir. Firmalar maliyet minimizasyonu çerçevesinde lojistik hizmeti üreten firmaları kullanmaya başlamışlardır. Lojistik, firmalara sadece taşıma hizmeti üretmeyip tedarikten müşteriye ve müşteriden doğaya dönüşümü de kapsayan bir süreç haline gelmiştir. Bu bağlamda Sivas ilinin lojistik potansiyeli ve gelişim süreci incelenerek, lojistiğin Anadolu’ya yayılmasının gerekliliği üzerinde neler yapılabilirliği tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Maliyet Minimizasyonu, Lojistik Hizmet, Üretim Faktörleri LOJISTIC PERSPECTIVENESS IN MULTINATIONAL COMPANIES: AN APPLICATION ON SIVAS Abstract: The process of globalization of the world economy is becoming closeties in terms of technology, trade and communications brought about major development. However, countries have dependencies on each other inevitably as increased production and marketing to win international dimension, the companies changed their perspectives on the market, the market has been regarded as the whole world. Safely transport the necessity of production factors and goods has become a well known fact; companies have begun to use the company that produces logistics services within the cost minimization. Logistics company they don’t make only transport service from supplier to customer and from customer to nature, nature transformation has become process including. İn this context, examining the logistics potential and development of Sivas province on the necessity of spread to Anatolia’s logistics will be discussed. Keywords: Globalization, Cost Minimisation, Logistic Services, Production Factors Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İİBF, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi, İİBF, Ekonometri Bölümü *** Cumhuriyet Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, * ** 740 Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY I. GİRİŞ Lojistik günümüze kadar farklı işlevler içerisinde yer alarak gelmiş, daha genç ve dinamik bir yapıdadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde lojistiğin taşıma ve ticaretin kolaylaştırılması amaçlarını aşarak hizmetlerin, ulaşımın ve altyapının geliştirilmesi hatta daha da ileri seviyede geri dönüşüm hizmetlerini kapsayan geniş bir alanı ifade etmekte olduğu görülmektedir. Sektör gelişimine hız kazandıran ana faktör bu faaliyetlere olan talebin artmasıdır. Çok uluslu şirketler üretim faaliyetlerini küreselleştirmiş olan dev kuruluşlardır. Büyük bir teknoloji ve sermaye gücünü temsil ederler ve bu konuda sahip oldukları avantaj nedeniyle diğer ülkeler tarafından tercih edilmektedirler. Çok uluslu şirketlerin birçok konuda uzmanlaşmış olmaları hem faaliyet gösterdikleri ülke açısından fayda sağlamakta hem de faaliyette bulundukları işletmeler için yeni bir bakış açısı oluşturmaktadır (GTB, 2014b). Bu firmalar kendi üretimlerine odaklanarak lojistik hizmetlerini uzmanlaşmış işletmelere devretmişlerdir. Özellikle uluslararası alanda faaliyet gösteren firmalar rekabet avantajı sağlayabilmek amacıyla üretim ve pazarlama faaliyetlerini geliştirmenin yanı sıra lojistik faaliyetlere de önem vermişlerdir. Çünkü firmalar iyi bir lojistik yönetiminin kaliteyi arttıran ve firmalara iç ve dış pazarda rekabet gücü kazandıran bir etkiye sahip olduğu bilincindedirler (Aker, 2011). Bir işletmenin faaliyetleri sonucunda ulaşmak istediği nihai amaç, kâr oranlarını artırarak müşteri memnuniyetine ulaşmaktır. Bu nedenle lojistikte başarı sağlamanın da yolu işletme performansına katkı sağlayacak olan bilgi ve teknolojik gelişimin sağlanması yanında müşteri memnuniyeti konusundaki araştırmaların arttırılmasına bağlıdır. Lojistik faaliyetler iktisadi açıdan ekonominin tüm alanlarında maliyet avantajı sağlamaktadır. Lojistik maliyetlerin fazla olduğu ülkelerde gelişmişlik seviyesinin düşük olduğu bilinen bir gerçektir. Bir ülkede ticaretin, sanayinin gelişmesi, sürdürülebilir ve rekabetçi bir ekonomiye sahip olunması o ülkenin mevcut yeteneklerinin bir göstergesidir. Türkiye potansiyelinde de dinamik bir ticaret ve yatırım ortamı varlığını sürdürmektedir. Aynı zamanda Türkiye lojistik sektörüne yatırım için de pek çok fırsatı barındırmaktadır. 10. Kalkınma Planı kapsamında da yer aldığı gibi Türkiye lojistik sektöründeki temel amaç Türkiye’nin bölgesel bir üst olabilmesidir (GTB, 2013). Buna bağlı olarak lojistik maliyetlerin düşürülmesi, ticaretin geliştirilmesi ve rekabet gücünün artırılması hedeflenmektedir. Bu kapsamda şehirlerde lojistik altyapının iyileştirilmesi için bu sektörde faaliyet gösteren firmaların rekabet gücünün artırılmasına yönelik eylem planları yapılmaktadır. Sektörün gelişim gösterebilmesi açısından Türkiye’de lojistik hizmetlerin merkezileştirilmesi gerekmektedir. Bu konuda avantajlı olan illerimizde lojistik köy çalışmalarına başlanmıştır. TCDD öncülüğünde başlatılmış olan lojistik köy çalışmalarından biri de tarihi İpek Yolu güzergâhında bulunan önemli bir ticaret, kültür ve sanat şehri olan Sivas ili Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 741 lojistik köyüdür. Bu çalışmanın amacı ise lojistik köylere bilhassa da Sivas’ta kurulmasına karar verilmiş olan lojistik köyün şehre, bölgeye ve ülkemize yapacağı ekonomik katkıların ortaya konmasıdır (GTB, 2014a). II. LİTERATÜR ARAŞTIRMASI Yirmi birinci yüzyılın gelişmekte olan sektörleri arasında yer alan lojistik konusunda birçok çalışma yapılmıştır. Ekonomik anlamda firmaların maliyet minimizasyonuna ulaşabilmelerinde lojistik şirketlerinin kullanımının önemini ifade etmek amacıyla yapılmış çalışmalardan örnekler Tablo.1’de verilmiştir. Tablo 1. Literatür araştırması sonucunda çalışmalardan örnekler Yazarlar Kapsam ve Dönem Yöntem Sonuç GÜR Serap, 2009. Sosyal Bilimler Lojistik Sektörünün Çalışma Gaziantep ili Enstitüsü, Yüksek Sorunları ve Çözüm lojistik sektörüne Lisans Tezi, Önerileri: yönelik olup bu Gaziantep “Gaziantep İli bölgedeki sorunlar Örneği” belirtilmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur. CERAN Mehmet Sosyal Bilimler Küresel Rekabet Türkiye’de kurulması Burak, 2010. Enstitüsü, Yüksek Ortamında Rekabetçi planlanan lojistik Lisans Tezi, Konya Üstünlük Sağlamada köylerin ekonomiye Lojistik Köyler: katkıları incelenerek “Konya Lojistik Köyü Konya lojistik köy Önerisi” önerisi verilmiştir. ELGÜN Mahmut Sosyal Bilimler Uluslararası Taşıma Lojistik merkez Nevfel, 2011. Enstitüsü, Doktora ve Ticarette Lojistik seçimi için“Çok Tezi, Afyonkarahisar Köylerin Sağladığı Kriterli Rekabet Avantajları: Ağırlıklandırma” “Bir Model Önerisi” yöntemiyle bazı yönleri ile lojistik özellikleri benzer 7 şehir kıyaslanmıştır. ERDİR Aylin, Sosyal Bilimler Kentsel Lojistik: İzmir’in alt ve üst 2013. Enstitüsü, Yüksek “İzmir İli İçin Bir yapı sorunlarından Lisans Tezi, İzmir Uygulama” bahsedilerek çözüm önerileri sunulmuştur. GÖZE Suna, Sosyal Bilimler Türkiye’de Lojistik Türkiye’nin ulaştırma 2014. Enstitüsü, Yüksek Hizmetlerindeki sorunları ve Lisans Tezi, Gelişimin Dış Ticaret firmaların gerektiği Afyonkarahisar Üzerine Etkileri düzeyde dış pazara açılamamasından bahsedilmiştir. A. Sivas İlinin Dış Ticaret Hacmi ve Çok Uluslu Şirketlerin Katkıları Sivas ekonomisi incelendiğinde büyük oranda tarıma dayalı olduğu fakat sanayi sektörü açısından gelişme potansiyeli içerisinde olduğu gözlenmektedir. Sivas il nüfusu 2015 yılı itibariyle adrese dayalı nüfus tespiti Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY 742 sonuçlarına göre 618.617’dir. Sürekli göç verme özelliği nedeni ile nüfus oranlarında değişiklikler oluşmaktadır. Nüfusunun bir bölümünün ise Avrupa ülkelerinde yaşaması Sivas için bir avantaj oluşturmaktadır. Sivas’ın net göç hızı ‰-13,1’dir (TÜİK, 2015). İlin istihdam oranı %44,7 iken toplam işsizlik oranı %10,0’dır (TÜİK, 2013a). İşsizlik oranı Türkiye’deki mevcut işsizlik oranına yakındır. Sivas’ın kişi başına düşen gayri safi yurt içi hâsıla rakamlarının Türkiye ortalamasının altında kaldığı bilinmektedir. Ekonomik açıdan Sivas’ın önemli sektörleri olan tarım ve sanayiyi, ulaştırma ve haberleşme sektörleri izlemektedir. Son yıllarda gelişim gösteren sektörlerin başında sanayi sektörü yer almaktadır (Sivas Yatırım Rehberi: 18). Özellikle demir ve demircilik sanayisi ile ön plandadır. Mevcut yatırımlar açısından incelendiğinde sanayi alanındaki sektörlerin çok çeşitli olduğu ve bu sektörlerden bazılarının ön plana çıktığı görülmektedir. Bu öncü sektörler gıda ürünleri imalatı, maden ve taş ocakçılığı, kauçuk ve plastik ürünleri imalatı, mineral ürün imalatı, mobilya imalatı, metal cevheri madenciliği, giyim eşyası imalatıdır. Sivas makine sanayisi için önemli üretim düzeylerine ulaşmış konumda olup diğer illerdeki büyük firmalara ara malları üretir konumdadır. Mobilya sektörü ve medikal ürün üretimi son yıllarda öncü rolü kendi bünyesine almış ekonomiye katkılar sağlamıştır. Tekstil sektörü de şehirde önemli derecede istihdam sağlar niteliktedir. 27.476 32.732 41.709 42.633 42.522 57.240 2 5 - 1 - Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel Faaliyetler Gayrimenku l Kiralama ve İş Faaliyetleri 9.770 22.545 30.886 50.495 45.996 33.960 Toptan ve Perakende Ticaret 148 615 356 162 325 293 İmalat Madencilik ve Taş Ocakçılığı 37.394 55.891 72.953 93.295 88.847 91.493 Tarım ve Ormancılık 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Toplam Yıllar Tablo 2. Sivas Ekonomik Faaliyetlere Göre İhracat(bin dolar) 3 0 2013 yılında Sivas ilinde faaliyette bulunan firmalar tarafından 88,8 milyon dolar ihracat gerçekleştirilmiştir (TİM, 2016b). Sivas’tan yapılan ihracatın 2013 yılı ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında %51,8’lik pay ile madencilik ve taş ocakçılığı sektörünün yer aldığı görülmektedir. 2014 yılı itibariyle Sivas toplam ihracat rakamı 91.493 milyon dolar iken takip eden yıl olan 2015’te bu rakam küresel ve bölgesel nitelikli olumsuzluklardan dolayı düşüş göstererek 77.147 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. 2016’nın ilk dört ayı için ise bu rakam toplam 20.532 bin dolardır (TÜİK, 2016). Uluslararası ölçekte üretim yapan büyük firmalara sahip olan Sivas’ın otomotiv yan sanayinde faaliyet gösteren önemli firması olan Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 743 ESTAŞ’ın 2015 yılında 22.144.443,59 dolarlık ihracatıyla Türkiye’nin en fazla ihracat yapan 1000 şirketi arasında 841. sırada yer aldığını görmekteyiz ( TİM, 2015). Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yapılan bir çalışmaya göre Sivas ihraç malları sıradan ürünler olup çeşitliliği az olan mallardan oluşmaktadır. 2012 yılında ihracat yapan firma sayısı 60’tır ve bu rakam 2013’te 56’ya düşmüştür. Ayrıca bu rakam 2015 yılı itibariyle de 50 olarak gerçekleşmiştir. Aynı yıl içerisinde toplam yapılan ihracat ise 16.117 bin dolardır. Yıllar 2009 2010 2011 2012 2013 2014 Tablo 3. Sivas Ekonomik Faaliyetlere Göre İthalat (bin dolar) Toplam Tarım ve Madencilik ve İmalat Toptan ve Ormancılık Taş Ocakçılığı Perakende Ticaret 86.692 10.317 14.006 62.370 84.137 2.301 38.225 43.581 84.853 1.732 38 35.338 47.745 89.808 2.339 75 38.387 49.007 123.192 7.425 5 57.640 58.123 53.542 11.956 8 41.578 - Sivas’tan yapılan ithalatın 2013 yılı ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında en büyük payın %47,2 ile toptan ve perakende ticaret sektörüne ait olduğu görülmektedir (TÜİK, 2013b). 2014 yılı rakamlarıyla Sivas ilinin ithalatı 53.542 bin dolar iken bu rakam 2015 yılı itibariyle 60.337 bin dolar olmuştur. 2016 yılının ilk dört ayı boyunca ise 14.588 bin dolar olarak gerçekleşmiştir (TİM, 2016a). 2012 yılı itibariyle ithalat yapan firma sayısı 71 iken bu rakam 2013’te 67’ye düşmüştür. Benzer şekilde TÜİK verilerine göre 2015 yılında Sivas ili ithalatçı firma sayısı 27 iken 2016 yılının ilk üç ayı itibariyle bu rakam 38 olmuştur. 2015 yılı firmaların gerçekleştirmiş oldukları ithalat toplam bedeli 8.573 bin dolardır. Şekil 1. Sivas Uluslararası Sermayeli Şirketlerin Sektör Payları Yukarıdaki şekilde Sivas’ta faaliyet gösteren uluslararası sermayeli şirketlerin sektör payları verilmiştir. Şekildeki oranlara göre yeşil renkli alan olan imalat sanayinin payının büyük bir kısmı oluşturduğu görülmekte olup bu 744 Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY şirketleri mavi renk ile toptan ve perakende ticaret, pembe renk ile inşaat ve gayrimenkul kiralama hizmetleri, turuncu ile madencilik ve taş ocakçılığı ve kırmızı renk ile de ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin yer aldığını görmekteyiz. İhraç ürünlerinin çeşitlenmesi ekonomik açıdan Sivas’a büyük katkılar sağlayacaktır. Bu ihracat yapan firmaların büyüdüğünü ve kâr oranlarını artırdığını gören küçük ve orta ölçekli işletmeler de ihracat yapma yönünde kendilerini hazırlayacaklardır. Bu tür büyük ya da çok uluslu konumda olan şirketlerin ülke bazında sıralamalara girdikleri de görülmektedir. Benzer şekilde özellikle büyük ölçekli firmaların gerçekleştirdikleri ithalat 2015 yılı itibariyle 60.337 bin dolar iken daha önceki yıllarda da dalgalanmalar göstermiştir. Bu bağlamda ithalatın artarak ilerlemesi ihracatın ithalat yoluyla devam ettirildiğinin anlaşılmasına sebep olmaktadır. Ara ürün ihtiyacının ancak ithalatla karşılanması halen eksikliklerin olduğu konusunda ipuçları vermektedir. Ancak yetersiz de olsa faaliyette bulunan şirketlerin hem ihracat hem de ithalatında genel anlamda büyüme kaydettiği ve bu şirketlerin başta Avrupa’nın tüm ülkeleri, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Orta Doğu, Afrika’nın içerisinde bulunduğu yaklaşık 75 ülkeye ihracat yaptığı görülmektedir. Ayrıca 2009-2010 iller arası rekabetçilik endeksinde Sivas 20,51’lik endeks değeriyle 30. Sırada yer almıştır (Urak, 2008-2009:11). Özellikle ilde göze çarpan önemli bir husus ise özel sektör payının artan oranda devam etmesidir. Bu yönüyle birçok firmanın kendi alanlarında büyük başarılara imza attığını görmek mümkündür. B.Sivas İlinin Lojistik Yapısı ve Çok Uluslu Şirketlerin Lojistik Anlayışı Gelişmekte olan ülkelerin iktisadi kalkınmadaki en temel eksikliklerinden biri yetersiz yurtiçi sermaye birikimleridir. Bu açığı kapatabilmek için yabancı sermayeye ihtiyaç duyulmuş ve doğrudan yabancı yatırımlar aracılığıyla mevcut ülkelerde istihdam, ekonomik büyüme, ödemeler dengesi, ihracat, enflasyon gibi birçok kalemde farklı etkiler yaratılmıştır. Küreselleşme hareketinin en önemli aktörleri olan uluslararası alanda faaliyet gösteren bu şirketler günümüzde dünya ticaret ve sanayi faaliyetlerinin yarısından fazlasını gerçekleştirmektedir (Koçtürk ve Eker, 2012: 36-38). Sivas ili lojistik sektör yapısı mevcut yeniliklere ayak uyduramamış bir yapıda olup lojistik algısının genel olarak taşımacılık şeklinde yerleştiği bir anlayışa sahiptir. Lojistik hizmet veren firmalar birinci parti lojistik ve ikinci parti lojistik hizmet algısıyla hareket etmektedir. Genel olarak Sivas ilinde bulunan ve kendilerini lojistik şirketi olarak gören uluslararası ve ulusal nakliye şirketleri genel özellikleri itibariyle müşteriler tarafından tercih edilebilir lojistik ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojik ve ekonomik gelişmelere ayak uyduramamış, modern bir anlayış özelliği göstermemektedir. Dolayısı ile Türkiye’de faaliyet gösteren lojistik şirketlerinde bütünüyle tedarik zinciri kapsamında yer alan faaliyetlerin sunulması konusunda eksiklik söz konusudur. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 745 Aslında bu eksiklik karşılıklı olup hem sektör içerisindeki firma yöneticilerinden kaynaklanan bakış açısı hem de sektörde faaliyet gösteren firmaların yeterli bilgi düzeyinde girişimciye sahip olmamasından kaynaklanan sorunlardan oluşmaktadır. Yapılan araştırma kapsamında da yer aldığı üzere lojistik hizmet sektöründe bilgi ve deneyim eksikliği olmasının yanı sıra ürün ve hizmet üreten işletmelerin de lojistik faaliyetleri firma yan faaliyetleri olarak görmesi sonucunda hizmet alımı istenmemekte ve maliyetli olduğu düşüncesinin yaygın olduğu görülmektedir. Firmalar dış kaynak kullanımı yapmamakla birlikte lojistik hizmet almayan ve bu hizmeti ileride de alma düşüncesi olmayan birçok firma bulunmaktadır. Hatta bu firmalar hizmeti firma içerisinde sağladıkları takdirde daha düşük maliyetle karşılaştıkları aksi halde firmanın maliyetlerinde büyük bir artış olacağını belirtmişlerdir. Ayrıca hizmet alan firmaların taşıma ve depolama kapsamında bazen sıkıntı yaşadıkları ve piyasadan gerekli araç/depo hizmeti temin edemedikleri de belirlenmiştir. Genel itibariyle bakıldığında ise hem lojistik sektöründe hizmet sunan hem de hizmet alan firmaların birçok noktada eksikliği olduğu ve bu nedenle beklenen verimin sağlanamadığı görülmektedir (TR72 Bölge Planı 2014-2023, 2016: 66-81). Sivas ilinde faaliyet gösteren büyük ölçekli firmalar genel olarak etkin bir lojistik anlayışına sahip değildir. Firmaların büyük bir kısmı özellikle taşıma ve depolama hizmetlerini lojistik firmalarından almaktadır. Diğer taraftan bazı firmalar bu faaliyetleri kendi bünyelerinde yürütmektedir ve ihtiyaç durumunda yine bu hizmetleri piyasadan temin etmektedir. Genel olarak Sivas’ta faaliyet gösteren çok uluslu şirketler lojistik faaliyetlerini gerek kendi bünyelerinde gerçekleştirmekte gerekse lojistik firmalarından temin etmektedirler. Bunun dışındaki tedarik zinciri kapsamında yer alan diğer tüm faaliyetler ise işletme bünyesinde gerçekleşmektedir. Aslında bir firmanın ölçeği büyüdükçe yalnızca kendi üretimine odaklanması ve bunun dışında kalan tüm faaliyetleri dışarıdan hizmet alarak sağlaması gerekmektedir. Firmanın her faaliyeti kendisinin üstlenmesi durumunda bu konuların tamamında uzmanlaşma sağlayamayacağı için asıl üretimine ilişkin konsantrasyonu bozularak lojistik maliyetleri artacak ve kârlılığında düşüş meydana gelecektir. Bu nedenle ihracatçı/ithalatçı firmalar veya uluslararası şirketlerin bu faaliyetlerde uzmanlaşmış firmalar tarafından yardım alması gerekmektedir (TR72 Bölge Planı 2014-2023, 2016:119-143). Sivas’ta faaliyet gösteren firmaların özellikle anket çalışmasına katılanların çoğunun ne yazık ki lojistik hizmet alarak maliyetlerini düşürme gibi bir düşüncelerinin olmadığı belirlenmiştir. Ancak genel olarak düşük bir oranda da kalsa bu düşünceye sahip olan firmaların olduğu da açıktır. Taşıma yöntemlerinden olan karayolu, denizyolu, demiryolu, havayolu ve boru hattı taşımacılığının tamamı firmalar tarafından kullanılmakta olup özellikle demiryolu taşımacılığının düşük oranlarda kalması hem bu konuda gelişme sağlanamaması hem de mevcut demiryolu bakımının düzenli olarak gerçekleştirilmemesi gibi çeşitli sebeplere bağlanabilmektedir. Sivas’ta faaliyet gösteren firmaların lojistik açısından başka bir eksikliği de kalifiye eleman 746 Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY sıkıntısıdır. Özellikle ankete katılmış olan firmaların neredeyse tamamında lojistik departmanında kalifiye eleman sıkıntısı mevcuttur. Vasıflı elemana sahip olan firmalar ise bu elemanların kendi görevleri dışındaki işleri de yaptığını belirtmişlerdir. Ayrıca anket çalışmasına katılanların %90’ı Sivas’ta faaliyet gösteren firmaların lojistik hizmet anlayışlarının geliştirilmesi gerektiğini düşündüklerini belirtmişlerdir (Demir, 2011). III. Uygulama A. Materyal ve Yöntem Sivas ilinin ekonomik ve sosyo-ekonomik gelişiminin sürdürülebilir kalkınma düzeyinde devam edebilmesi için desteklenmesi gereken sektörler içerisinde lojistik sektörü de yer almaktadır. Çalışma anket yöntemiyle yapılmış olup Sivas’ta bulunan çok uluslu şirketlerin dış ticarette özellikle girdi/ hammadde kapsamındaki sıkıntılarının araştırılması hedeflenmiş, ayrıca faaliyet gösteren firmaların lojistik hizmeti konusundaki görüş ve beklentileri saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın temelini ise Sivas’a kurulması planlanmış olan lojistik köy oluşturmuş ve firma üst düzey yöneticilerinin bu konudaki fikirleri alınmıştır. B. Anakütle Seçimi Sivas sanayisi dağınık bir şekildedir. Eski sanayi çarşısı, Ata sanayi, 4 Eylül sanayi ve toptancılar sitesinden oluşan sanayi siteleri, depo amaçlı işyerleri, toptancılık ticareti yapan esnaf ayrı ayrı konumlanmıştır. Ayrıca Sivas-Erzincan karayolu üzerinde faaliyet gösteren bir organize sanayisi mevcuttur. Çalışmanın ana kütlesinin bir kısmını Sivas merkezde faaliyette bulunan firmalar, büyük bir çoğunluğunu ise organize sanayi bölgesinde yer alan firmalar oluşturmuştur. C. Analiz Sonuçları Sivas merkezde faaliyet gösteren uluslararası 50 firmaya toplam 21 sorudan oluşan anket uygulaması yapılmıştır. Veriler SPSS.21 paket programında analiz edilmiştir. Çalışmanın güvenilirliği Cronbach Alfa katsayısı ile ölçülmüş ve 0,842 bulunmuştur. Oldukça yüksek olan bu değer anketin güvenilir olduğunu göstermektedir. Tablo 4. Anket Güvenilirlik Sonucu Cronbach Alfa Değeri Soru Sayısı 0,842 50 Yapılan anket çalışması çerçevesinde Sivas ilinin lojistik anlamında nelere ihtiyacı olduğu ve bu konuda neler yapılabilirliği ortaya çıkmış konumdadır. Çalışmanın ayrıntıları makale sayfa sınırlaması sebebiyle burada Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 747 tam olarak verilememektedir fakat sunum sırasında ayrıntılar tartışılacaktır. Kısaca değinmek gerekirse ülkemizin güvenlik ve ulaşım açısından en önemli noktasında bulunan Sivas ilinin lojistik açısından önemi ortaya konmuş ve ilk defa yapılan bu çalışmanın devletin bu konudaki politikalarına destek olması amaçlanmıştır. Aşağıda anketten seçilen tablolar ile aktarma merkezi olarak kurulan birkaç merkezin lojistik köylere çevrilmesinin önemi ortaya konmuştur. Tablo 5. Lojistik Köy/Merkez Eksikliği ve Bağımsız Lojistik Birimi Varlığı Arasındaki Çapraz Tablo Lojistik Köy/Merkez Eksikliği Firmanızda Evet Bağımsız Lojistik Birimi Hayır var mı? Toplam Toplam Çok önemli Önemli Az önemli Önemli değil 7 8 1 0 16 8 21 3 2 34 15 29 4 2 50 Lojistik köy/merkez eksikliğinin önem dereceleri ile bağımsız lojistik biriminin varlığı arasındaki ilişkinin gösterilmiş olduğu tabloda lojistik merkez eksikliğini “çok önemli” olarak gören 15 firmadan 7’sinin lojistik birime sahip olduğu görülmektedir. Aynı sorunun “önemli” olduğunu belirten 29 firmanın sadece 8’inde lojistik birim bulunurken bu sorunu “az önemli” olarak gören 4 firmadan sadece 1’i lojistik hizmet birimine sahiptir. Ayrıca aynı sorunun “önemsiz” olduğunu belirtmiş olan 2 firmada da bağımsız bir lojistik biriminin olmadığı görülmektedir. Bir diğer tabloda ise lojistik birimlerinin ve depo kullanımlarının sorulduğu tablodur. Tablo 6. Sivas’ta Ortak Kullanılan Depo veya Araçların Göstergesi Frekans Yüzde Evet 12 24 Hayır 38 76 Toplam 50 100 Tablo 6 ise Sivas’ta uluslararası faaliyette bulunan ve anket kapsamında yer alan firmaların %24’ü lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımına yönelmektedirler. Diğer firmalar ise %76 oranında kendi lojistik işlemlerini kendileri gerçekleştirdiklerini belirtmişlerdir. Tablo 7 de ise firmaların lojistik anlayışları hakkında bilgi edinilmek istenmiştir. Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY 748 Tablo 7. Şirketlerin Lojistik Anlayışı Frekans Yüzde Katılıyorum 45 90 Katılmıyorum 1 2 Kararsızım 4 8 Toplam 50 100 Araştırmaya katılan şirketlere yöneltilmiş olan “Sivas’ta faaliyet gösteren şirketlerin lojistik anlayışları geliştirilmelidir” sorusuna firmaların %90’ı “KATILIYORUM” yanıtını verirken tek bir firma bu görüşe katılmamış olup bu firmaya göre Sivas’ın sanayi alt yapısında gelişimin sağlanmasının daha öncelikli olduğu belirtilmiştir. Geri kalan firmaların %8’i ise çekimser davranmışlardır. Tablo 8 ise aslında anket çalışmasının en can alıcı sorularından birisidir çünkü firmaların lojistik hakkındaki bilgilerinin de ölçülebileceği düşünülmüştür. Tablo 8. Firmada Bağımsız Lojistik Birimi Olması ve Maliyetleri Lojistik Kullanarak Düşürmeyi Planlıyor Musunuz Gösteren Çapraz Tablo Maliyetlerinizi Lojistik Kullanarak Düşürmeyi Planlıyor musunuz? Firmada Bağımsız Lojistik Birimi Var mı? Toplam Evet Hayır Evet 7 9 16 Hayır 9 25 34 Toplam 16 34 50 Firmaların bağımsız lojistik birimine sahip olup olmamaları ve maliyetlerini lojistik kullanarak düşürme planlarının olup olmadığı sorunları karşılaştırılmıştır. Lojistik birimi olan 16 firmanın 7’si maliyetlerini lojistik hizmet alarak düşürmeyi planladığını belirtirken bu firmaların 9’unun böyle bir düşünceye sahip olmadıkları görülmektedir. Ayrıca lojistik birimi olmayan 34 firmadan 9’unun lojistik hizmet alarak maliyetleri düşürme konusunda fikir beyan ettikleri ve bu firmalardan yine 25’inin bu tür bir düşüncesinin olmadığını görmekteyiz. Açıklamalar dâhilinde Sivas’ta faaliyette bulunan çok uluslu firmaların lojistik bilgilerinin düşük oluğu ve bilgi eksikliğinin bu firmalarda kâr artırımına ve maliyetlerinin azalmasına katkıda bulunamayacağı gözlenmiştir. Tablo 9 ise yukardaki tabloyu destekler nitelikte firmaların lojistik anlayışlarını sorgulamıştır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 749 Tablo 9. Zamanında Teslimat Yapılamaması ve Firmada Lojistik Birimi Olup Olmadığının Sorgulanması Arasındaki İlişkiyi Gösteren Çapraz Tablo Zamanında Teslimat Yapılamaması Firmanızda Bağımsız Lojistik Birimi var mı? Toplam Çok Önemli Önemli Evet 15 1 16 Hayır 34 0 34 Toplam 49 1 50 Tabloda zamanında teslimat yapılmasını çok önemli/önemli gören firmaların bağımsız lojistik birimlerinin olup olmadığı gösterilmektedir. Lojistik birimi bulunan 16 firmadan 15’i zamanında teslimat yapmayı “çok önemli” olarak görmekteyken 1’i de “önemli” olarak görmektedir. Ayrıca lojistik birimi bulunmayan 34 firmadan 34’ü de zamanında teslimat yapma işinin “çok önemli” olduğunu belirtmişlerdir. Zamanında teslimatın çok önemli görüldüğü bir ortamda lojistik anlayışının daha halen oturmamış olması firmalar tarafından bilgi eksikliğinin ne derecede olduğunu göstermektedir. Tablo 10. Depo/Antrepo Maliyetleri Yüksekliği ve Bağımsız Lojistik Biriminin Varlığı Arasındaki İlişkiyi Gösteren Çapraz Tablo Depo/Antrepo Maliyetlerinin Yüksekliği Firmanızda Bağımsız Lojistik Birimi var mı? Toplam Çok Önemli Önemli Az Önemli Evet 6 9 1 16 Hayır 23 11 0 34 Toplam 29 20 1 50 Tabloda depo/antrepo maliyetlerinin yüksekliğinin önemi ve bu firmalarda bağımsız lojistik biriminin varlığı arasındaki ilişki gösterilmektedir. Bu maliyetlerin yüksekliği 29 firma için “çok önemli” olup bu firmaların yalnızca 6’sında lojistik birimi bulunmaktadır. Aynı şekilde bahsedilen maliyetler 20 firmanın belirttiği şekilde “önemli” olup bu firmaların 11’inde bağımsız bir lojistik biriminin olmadığı görülmektedir. Söz konusu maliyetler 1 firma için “az önemli” olarak belirtilmiş ve bu firmanın da lojistik birime sahip olduğu tabloda yer almıştır. Tablo 11’de fuarlara katılım konusunda hassasiyetleri ölçülmüş ve bu ilişkiyi depo maliyetleri ile tespit etmeye çalışmıştır. Dolaylı olarak sorulan bu soruda lojistik bağlamda ne kadar önemli olduğu vurgulanan depo maliyetlerinin ortaya konması ve aynı zamanda deponun bir kâr merkezi olarak görülmesi gerektiğinin tespiti yapılmıştır. Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY 750 Tablo 11. Depo/Antrepo Maliyetleri ve Fuarlara Katılım Arasındaki İlişkiyi Gösteren Çapraz Tablo Depo/Antrepo Maliyetleri Yurt İçi/Dışı Fuarlara Katılım Sağlıyor Musunuz? Çok önemli Önemli Önemli değil Toplam Evet 24 18 1 43 Hayır 5 2 0 7 Toplam 29 20 1 50 Depo/antrepo maliyet önem dereceleri ve fuarlara katılım arasındaki ilişkinin gösterildiği tabloda fuarlara katılım sağlayan 43 firmanın yaklaşık olarak %55. 8’i için depo/antrepo maliyetleri “çok önemli” olarak görülmekteyken 18 firma “önemli” olduğunu belirtmiştir. Fuarlara katılım sağlamayan 7 firmadan 5’i için “çok önemli” olan bu maliyetler 2 firma için de “önemli” olarak belirtilmiştir. IV. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ Sivas’ta faaliyet gösteren ihracat şirketlerinden çoğu lojistik faaliyetleri firmanın bir parçası olarak algılamakta ve firma faaliyetleriyle bir arada yürütmektedir. Genel olarak dışarıdan hizmet alma konusuna sıcak bakmayan firmalar fiyata duyarlı bir davranış sergilemekte, kaliteli hizmet alma düşüncesi yerine lojistik maliyetlerini düşük oranda tutabildiklerini belirtmişlerdir. Şehirde mevcut üretim ve ürün hareketinin büyük bir kısmı üretim ve satış şirketlerinin kendi bünyelerindeki birimler tarafından karşılanmaktadır. İlde faaliyet gösteren lojistik şirket yapıları birinci parti lojistik ve ikinci parti lojistik biçimindedir. Birçok şirket lojistik servislerini kendi bünyelerinde kurmuştur ve daha çok depolama ve dağıtım segmentinde aktiftir. Enformasyon altyapısı yetersizdir. Ürünlerin nakledilmesi sırasında yaşanan en büyük sıkıntının nakil aracı bulma olduğu görülmektedir. Bunun dışında firmalar genel olarak stok oranlarının yüksekliği ve yönetimin zorluğu, ürünün elleçlenmesi noktasında da büyük sıkıntılar yaşamaktadır. İlin özellikle tüm yolların kesişiminde bulunması avantajı ile de karayolu taşımacılığının ön planda olduğu görülmektedir. Ayrıca bir demiryolu şehri olmasına rağmen bu taşımacılık türünün düşük oranda gerçekleştiriliyor olması sektörün zayıf olduğu yönlerden birini göstermektedir. Lojistik sektörü için az sayıda yetişmiş insan olmasına rağmen firmaların büyük bir kısmının bu konuya çok fazla önem vermediği görülmektedir. Hatta anketi yanıtlayan firmalardan bir tanesi lojistik biriminde kalifiye bir elemanı bulunduğunu fakat onun da firma içerisinde kendi işini yapmadığını belirtmiştir. Firmalar için önem derecesi yüksek olan maliyet tipi depolama içsel maliyetleridir. Bu sorunla çok fazla karşılaştıkları ve kaçınılmaya çalışılan öncelikli maliyetler içerisinde yer aldığı belirtilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 751 Benzer şekilde depolama içsel maliyetleri, taşıma içsel maliyetleri, paketleme ve katma değerli içsel maliyetler, hizmet içsel maliyetleri (sigorta, gümrük vb.) ve tersine lojistik maliyetler firmalar için çeşitli önem derecelerine sahiptir. Bunların içerisinde en dikkat çeken maliyet kalemi uluslararası firmalar için önemli bir boyut kazanmış olan tersine lojistik maliyetlerinin ilde faaliyet gösteren ve araştırmaya katılan firmalar açısından maliyet öneminin oldukça düşük bir öneme sahip olmasıdır. Karayolları ve demiryolu kavşak noktasında bulunmasına rağmen Sivas’ta hem kurumsal hem de fiziksel altyapı eksikliğinden kaynaklanan sorunlar bulunmaktadır. Ulaşımın eski altyapı yoluyla sağlanması ve demiryolu altyapısının hızlı ve kaliteli bir ulaşıma sahip olmaması burada faaliyet gösteren ve genellikle her firma gibi demiryolu ve denizyolu tercih önceliği olan şirketler için büyük bir sorun olmaktadır. İlin ihracatı bulunduğu TR72 bölgesine ve genel olarak Türkiye’ye göre geride kalmaktadır. Bu soruna ilgili olarak bölgede gerekli ihracat stratejilerine yönelik düzenleme yapılmalı ve ihracat yapan firma sayısı artırılmalıdır. Özellikle de bu stratejiler içerisinde yer alabilecek bir çalışma firmaların fuarlara katılım düzeyini arttırmak olabilir. Ya da yatırımcılara bilgi sağlanması konusunda çalışmalar yürütülebilir ki bu husus hem firma yöneticileri hem de lojistik sektöründe hizmet sağlayan işletmeler açısından önem arz etmektedir. Bu eksiklik Sivas’ta ürün ve hizmet üreten işletmelerin kendi taşımasını yapma eğiliminin yüksek olması durumuyla açıklanabilir. Lojistik servisler için giderek büyüyen bir talep olmasına karşın lojistik hizmet veren şirketler gerek finansal gerekse operasyonel açıdan henüz gelişme çağındadır. Özellikle firmalar tarafından öncelikle depolama ve taşıma amacıyla tercih edilen bu şirketler nitelikli girişimci eksikliği, teknolojik alt yapı eksikliği ve gerekli uzmanlaşmanın sağlanamamasından dolayı atıl durumdadırlar. Bu konuda hem firma yöneticileri için hem de lojistik hizmet sağlayıcıları için bilgilendirme amaçlı seminerler düzenlenebilir. Ya da eğitim sağlamak amacıyla çeşitli çalışmalar yapılabilir. Nitelikli iş gücü eksikliği, sermaye ve alt yapı yatırımlarına gereken önemin verilmemesi, iç talebin düşük olması, sanayi faaliyetlerinin yeterince gelişmemiş olması ve bundan kaynaklı ihracat oranlarının düşük seviyelerde seyretmesi, bilgili ve deneyimli girişimci eksikliği gibi birçok sorunu barındırmasına rağmen Sivas’ın özellikle demiryolu ve karayolu kavşak noktasında bulunması avantajı ile transit ticarette bir üs olabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır. Ayrıca planlama dâhilinde olan ikinci organize sanayi bölgesi, lojistik köy projesi, hızlı tren projelerinin tamamlanması sonucunda özellikle ihracatı arttırıcı bir etkiye sahip olması beklenmektedir. Sivas’a yapılacak her yatırım bölgenin sosyo-ekonomik gelişimine katkı sağlamasının yanında Türkiye açısından da faydalı olacaktır. Bu açıdan planlanan tüm yatırımların bir an önce hayata geçirilmesi ve ilin sahip olduğu girişim potansiyelinin sağlanması gerekmektedir. Sivas ilinin lojistik anlayışının çalışma sonunda halen oturmadığı ve firmaların kendi 752 Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY lojistiklerini kendilerinin yapmakta olduğu ve bu konuda ısrar ettikleri görülmektedir. Genel tespitler yapılmıştır fakat neler yapılması gerekliği konusuna değinilmemiştir. Bu konuda öncelikle üniversite ve sanayi iş birliği içerisinde firmaların bilinçlendirilmesi, dünya üzerinde lojistik şirketlerini kullanmadan maliyet minimizasyon sağlanamadığının anlatılması gereklidir. Aynı zamanda firmaların kurumsallaşması ve büyümenin yolunun da bu kurumsallaşmaktan geçtiği konusunda bilinçlenme sağlanmalıdır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 753 Kaynaklar Aker, E. (2011). İşletmelerde Lojistik Faaliyetler ve Bir Örnek Olay. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Dönem Projesi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Edirne. Ceran, M.B. (2010), Küresel rekabet ortamında rekabetçi üstünlük sağlamada lojistik köyler: Konya lojistik köyü önerisi?, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Üretim Yönetimi ve Pazarlama Bilim Dalı, Konya. Demir, B.(2011), “Sivas Lojistik Köy Projesi: Lojistik Köy Sivas’a Neler Kazandıracak?”. http://www.sivascity.com/sivas-lojistik-koy-projesi Elgün, M.N. (2011), Uluslararası taşıma ve ticarette lojistik köylerin sağladığı rekabet avantajları: Bir model önerisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Afyon. Erdir, A. (2013), Kentsel lojistik: İzmir ili için bir uygulama, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Denizcilik İşletmeleri Yönetimi Bilim Dalı, İzmir. Göze, S. (2014), Türkiye'de lojistik hizmetlerindeki gelişimin dış ticaret üzerine etkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat Anabilim Dalı, Afyon. GTB (2013), Gümrük ve Ticaret Bakanlığı: Onuncu Kalkınma Planı (20142018). Ankara. GTB (2014a), Gümrük ve Ticaret Bakanlığı: Ticaretin Kolaylaştırılması Raporu. Ankara. GTB (2014b), Gümrük ve Ticaret Bakanlığı: Küresel Ekonomik Beklentiler. Ankara. Gür, S. (2009), Lojistik sektörünün sorunları ve çözüm önerileri (Gaziantep ili örneği), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, İşletme Yönetimi ve Organizasyon Bilim Dalı, Gaziantep. Koçtürk, O.M. ve Eker, M. (2012). “Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Çok Uluslu Şirketlerin Gelişimi”. Tarım Ekonomisi Dergisi. 18 (1). 35-42. Sivas Yatırım Rehberi (2016), Orta Anadolu Kalkınma Ajansı, Kayseri. TİM (2015) “İlk 1000 İhracatçı Araştırması”. http:// www.tim.org.tr/.../ihracatarastirma-raporlari-ilk-1000-ihracatci-arastirması. [ Erişim Tarihi: 13.05.2016]. TİM (2016a) “İhracatçı Firmaların Kanuni Merkezleri Bazında İhracat Performansı” .http:// http://www.tim.org.tr/tr/ihracat-rakamlari.html. [ Erişim Tarihi: 13.05.2016]. TİM (2016b) “İllere Göre İhracat 2012-2016”. http:// www.tim.org.tr/tr/ihracatrakamlari.html. [Erişim Tarihi: 09.04.2016]. 754 Çağatay KARAKÖY, Necati Alp ERİLLİ, Emine Rabia ERSOY TR72 Bölgesi 2014-2023 Bölge Planı (2014), Orta Anadolu Kalkınma Ajansı, Kayseri. TÜİK (2013a) “İl Bazında Temel İşgücü Göstergeleri 2013”. http:// www.tuik.gov.tr/PdfGetir.do?id=16016. [Erişim Tarihi: 17.05.2016]. TÜİK (2013b) “Seçilmiş Göstergelerle Sivas 2013”. http:// www.tuik.gov.tr/ilGostergeleri/iller/SIVAS.pdf. [Erişim Tarihi: 18.05.2016]. TÜİK (2015) “İllerin Verdiği Net Göç Hızı 1980-2015”. http:// www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1595. [Erişim Tarihi: 14.05.2016]. TÜİK (2016) “Bölgesel İstatistikler”. http:// www.tuik.gov.tr/PreTabloArama.do?araType=vt&metod=search. [Erişim Tarihi: 18.05.2016]. URAK. “İller Arası Rekabetçilik Endeksi 2009-2010”. http:// www.mirket.net/urak/.../URAK_IllerarasiRekabetcilikendeksi20092010.pdf. [Erişim Tarihi: 22.06.2016]. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 755 DEVLET TEŞVİKLERİNİN FİRMALARIN İHRACAT PERFORMANSINA ETKİSİ: İSTANBUL İHRACATÇILARI ÖRNEĞİ* Ahmed Yusuf SARIHAN** Serap İNCAZ*** Burak YAPRAK**** Özet: Üretim ve ticaret yapan firmaların uluslararası pazarlarda rekabet edebilirliğini artırmak için ihracat yapmak isteyen firmalara devlet ihracatın her safhasında teşvikler sağlamaktadır. Bu teşvikler ihracata katılım konusunda tereddüt gösteren firmaların kârlılığını artırmak ve ülke ekonomisine ihracat yoluyla katkılar sağlanmasını amaçlamaktadır. Devlet, teşvikler aracılığıyla bir ihracatçı işletmenin ihracat sürecinde yapacağı hemen hemen tüm harcamalar için belirli oranlarda hibeler sağlamaktadır. İhracatın artması ülke ekonomisi için büyük önem arz etmektedir. Dış ticaret açığı, gelişmekte olan ülkelerin genel sorunudur. Bu bağlamda Türkiye’de de ihracat rakamlarının artırılması ekonomik olarak katkılar sağlayacaktır. İhracat rakamlarının veya performansının firmalar bazında incelenmesi kamuoyuna açık olarak yürütülen bir işlem değildir. Firmaların ihracat verileri pazarlara, müşterilere ve firmalara ait ticari sırlar içerdiğinden devlet tarafından saklı tutulmaktadır. Bu bilgiler ışığında firmaların ihracat performanslarına dair istatistiki verilere ulaşmak oldukça zordur. Çalışmanın amacı devlet teşviklerinin, firmaların ihracat performansına etkilerini ölçmek ve firmaları devlet teşvikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi yaparak ihracata katılmaları konusunda öneriler sunmaktır. Bu çalışmada İstanbul’daki ihracatçı firmaların devlet teşviki kullanıp kullanmadıkları ve ihracat performansları arasındaki ilişki, e-mail yoluyla yöneltilen anketler üzerinden ölçülerek analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Devlet Teşvikleri, İhracat, İhracat Performansı, Dış Ticaret Açığı THE INFLUENCE OF GOVERNMENT INCENTIVES ON FIRMS’ EXPORT PERFORMANCE: A CASE STUDY IN ISTANBUL EXPORTERS Abstract: Government provides incentives to manufacturer and trader firms wishing to export for the purpose of increase competitiveness at international markets in every phase of export process. These incentives aim to increase profitability of the firms hesitating to participate export and provide contributions Bu metin 20-22 Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirilen II. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresinde bildiri olarak sunulmuştur. ** Araştırma Görevlisi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Ömer Seyfettin Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü *** Doçent Doktor, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi, Deniz İşletmeleri Yönetimi Bölümü **** Araştırma Görevlisi, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Ömer Seyfettin Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü * 756 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK to country’s economy by exports. Government provides grants to almost all the expenditure incurred by an exporter during export process through incentives. The increase of exports is of great importance for the national economy. Foreign trade deficit is a general problem of developing countries. In this context, increasing exports in Turkey will provide economic contributions. Export figures or export performance of firms is not an operation carried out on the basis of an open public examination. Export data of the firms are reserved by government because of containing trade secrets about markets, customers and firms. It is reasonably hard to attain the statistical data about firms’ export performance according to these datum. The purpose of this study is to measure the influence of government incentives on firms export performance and to offer suggestions for the purpose of making firms more informed about government incentives to make them more participated in export. In this study, the relationship between İstanbul’s exporter firms’ export performance and whether to use government incentives will be analyzed with the surveys which delivered via e-mail. Keywords: Government Incentives, Export, Export Performance, Foreign Trade Deficit I. GİRİŞ Dünya ekonomisi akışına tüm dinamikliği ile devam ederken, uluslararası ticaretin ülkeler için anlamı büyük önem arz etmektedir. Rekabetçi dünya ticaretinde ülkelerin refahı ihracattan elde edeceği yüksek performanslara bağlıdır. Hal böyle olunca uluslararası ticaret ortamında artan rekabet, ülkelerin ihracat rakamlarını artırmak adına kullanılacak verimli stratejiler geliştirmelerine ve ihracatı artırıcı önlemler almalarına neden olmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, dünya ekonomisinde daha fazla söz sahibi olabilmek adına devamlı olarak ihracatı artırmayı amaçlayan hedeflere yönelmektedir. Bu konuda en güzel örnek 2023 yılı için belirlenen ihracat hedefidir. Ülkemiz belirlediği bu hedefler doğrultusunda, ekonomik sorunları ortadan kaldırmak ve halkın refahını artırmak adına ihracatı her koşulda desteklemektedir. İhracata ve ihracatçıya sağlanan bu destekler ülkemizdeki firmaların uluslararası pazarda rekabet avantajı sağlamalarını ve Türk mallarının yurt dışında tutundurulmasını amaçlamaktadır. Böylelikle ülke ekonomisine devlet eliyle firmalar üzerinden katkı sağlanması amaçlanmaktadır. Ülke ekonomisine sağlanan katkının yanında işletmelerin de ihracat yapmaları için önemli bir teşvik olan bu desteklerin firmaların ihracat performanslarına olan etkileri çalışmamızda ele alınacaktır. Nitekim işletmelerin ihracat yapmalarındaki ilk amaç kârlılıklarını artırmaktır. Bu bağlamda devlet desteklerinin firmaların ihracat performanslarına olan etkileri önem arz etmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 757 Ayrıca devlet destekleri ve özellikle de işletmelere sağlanan teşvikler belirli özellikler taşımaktadır. Bu özelliklerden en önemli olanı teşviklerin peşinen yapılamamasıdır. Bunun sebebi uluslararası ticari ve ekonomik örgütlerin ve organizasyonların dünya ticaretini düzenlemek amacıyla getirdikleri bir takım kurallardır. Devlet teşviklerine ilişkin bu bilgiler çalışmamızda detaylıca ele alınmaktadır. II. TÜRKİYE’DE DEVLET TARAFINDAN SAĞLANAN İHRACAT TEŞVİKLERİ Teşvik niteliği taşıyan rejimler ve Türk Eximbank kredilerinin dışında doğrudan Ekonomi Bakanlığı üzerinden sağlanan devlet desteklerini içermektedir. Çalışmamızda üzerinde durulan devlet teşvikleri özellikle Ekonomi Bakanlığı’nın sağladığı teşvikler olacaktır. Bu teşviklerin uygulanmasına dair düzenlemeler Ekonomi Bakanlığı’nın internet sitesinde detaylıca bulunmaktadır. Çalışmamızda ele alınan yönleri ise bu teşviklerin sağladığı maddi imkânlardır. A. Sektörel Nitelikli Uluslararası Yurtiçi Fuarların Desteklenmesi Ekonomi Bakanlığı’nın belirlediği sektörel özellikte uluslararası yurtiçi fuarların, dış tanıtımının yapılması ve uluslararası anlamda katılımların artırılması amacıyla organizasyonları yürütenlerin yaptığı harcamaların aşağıdaki Tablo 1.1.’de görülen miktar ve oranlarda olacak şekilde giderlerinin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu'ndan karşılanmasını sağlayan devlet desteğidir. (Resmi gazete; 2014/4:sayılı karar) Bu destekten Ekonomi Bakanlığınca belirlenen şartları taşıyan sektörel uluslararası yurtiçi fuarları düzenleyen organizatörler faydalanabilir. Tablo 1.1. Sektörel Nitelikli Uluslararası Yurt İçi Fuarların Desteklenmesi Kapsamında Verilen Teşvikler Destekler Destek Oranı Yurt içi fuarın konusu ile ilgili duyuru, toplantı, konferans ve seminer 75%'e kadar Afiş, katalog, tanıtım etkinlikleri, broşür, reklam panosu 75%'e kadar Elektronik ortamda tanıtımlar 75%'e kadar Kitle iletişim araçlarında yapılan reklamlar 75%'e kadar Üst Sınır 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK 758 Yurt içi fuarla ilgili sektörlerde düzenlenen yurt dışı uluslararası fuarlara ziyaret Yurt içi fuarla ilgili sektörlerde düzenlenen yurt dışı uluslararası fuarlarda bilgi standı katılımı Yurt içi fuarla ilgili sektörlerde düzenlenen yurt dışı uluslararası fuarlarda etkinlik, trend ve gösteri alanı Yurt içinde fuarla ilgili yapılacak gösteri, etkilnlik ve trend alanına yönelik harcamalar 75%'e kadar En fazla iki organizatör çalışanının konaklama ve ulaşım giderleri / 150.000 ABD Dolarına Kadar 75%'e kadar 18 metrekareye kadar / 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi 75%'e kadar 150.000 ABD Dolarına Kadar Yurt Dışı 75%'e kadar 50.000 ABD Dolarına Kadar Yurt İçi B. Yurt Dışında Gerçekleştirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi Ekonomi Bakanlığının belirlediği sektörel nitelikteki uluslararası fuarlar listesinde bulunan fuarlara firma bazında katılımlarına ilişkin masrafların belirli miktar ve oranlar çerçevesinde Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu'ndan karşılanmasını sağlayan devlet desteğidir (Resmi gazete; 2009/5 Sayılı tebliğ). Bu destekten Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında kurulmuş ve ihracatçı birliklerine üye şirket ile Türkiye'de yerleşik organizasyonlar yararlanabilmektedir. Teşviklere ait detaylar Tablo 1.2.’de gösterilmiştir. Tablo 1.2. Yurt Dışında Gerçekleştirilen Fuar Katılımlarında Sağlanan Teşvikler Bireysel Katılım Katılımcı Özelliği Destek Oranı Normal Fuar Katılımcısı 50% Üst Sınır Yurt Dışı Fuar Organizasyonları Sektörel Destek Oranı Üst Sınır 50% Genel Destek Oranı Üst Sınır 50% Nitelikli Sektörlerde Fuar Katılımcısı Sektörel Dış Ticaret Şirketi, Üretici, İmalatçı Organizasyonu 75% Hedef Ülkede Fuar Katılımcısı 70% Prestijli Fuar Katılımcısı 50% Organizatör Tanıtım Desteği - Organizatör İlave Tanıtım Desteği - 150.000$ 75% 15.000$ 70% 50.000$ - 75% 10.000$ 70% 50% 50.000$ - - 75% 120.000$ 75% 80.000$ 75% 80.000$ - - Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 759 C. İstihdam Desteği Sektörel dış ticaret şirketi statüsüne sahip işletmelerin, dış ticaret işlemlerinin yürütülmesi için tecrübeli ve yüksek öğrenimli eleman veya yönetici istihdamının sağlanmasını amaçlayan devlet yardımıdır. Destek azami bir yıl süreyle Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan karşılanır (Resmi gazete; 2001/1 sayılı tebliğ). Bu destek kapsamında sektörel dış ticaret şirketlerinin ilk defa istihdam edecekleri yüksek öğrenimli ve konusunda tecrübeli çalışanları için alacakları destekler aşağıdaki Tablo 1.3.’de gösterilmiştir. Tablo 1.3. İstihdam Teşvikleri Çalışan Türü Yıllık Maaş Destek Oranı Yönetici En fazla 18.000$ Karşılığı TL 75% Eleman En fazla 9.000$ Karşılığı TL 75% D. Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi ve TURQUALITY’nin Desteklenmesi Ekonomi Bakanlığı TURQUALITY Projesini aşağıdaki gibi açıklamıştır. “TURQUALITY®, ülkemizin rekabet avantajını elinde bulundurduğu ve markalaşma potansiyeli olan ürün gruplarına sahip firmalarımızın, üretimlerinden pazarlamalarına, satışlarından satış sonrası hizmetlerine kadar bütün süreçleri kapsayacak şekilde yönetsel bilgi birikimi, kurumsallaşma ve gelişimlerini sağlayarak uluslararası pazarlarda kendi markalarıyla global bir oyuncu olabilmeleri ve söz konusu markalar aracılığıyla olumlu Türk malı imajının oluşturulması ve yerleştirilmesi amacıyla oluşturulmuş devlet destekli ilk ve tek markalaşma programıdır.” Resmi gazete; 2006/4 sayılı tebliğe göre bu destekler üçe ayrılmaktadır. Destekler kapsamında verilecek teşvikler Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu tarafından karşılanır. Destek kapsamına Üretici Dernekleri, Üretici Birlikleri, İhracatçı Birlikleri ve Türkiye'de ticari ve sınai faaliyette bulunan şirketler dâhildir. Tablo 1.4. ve Tablo 1.5’de desteklerin sağlandığı kuruluşlar ve destek türleri gösterilmiştir. 760 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK Tablo 1.4. Dernek ve Birliklerin Markalaşma ve Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi Kapsamında Aldığı Teşvikler İhracatçı Birlikleri, Üretici Dernekleri/Birliklerinin Proje Bazında Desteklenmesi Destek Üst Sınır Oranı Proje Başına Yıllık İhracatçı Birlikler İçin 80% 250.000$ kadar Tim ve Tek başına sektör temsil eden birlikler 80% Proje Başına 500.000$ Kadar Birden Fazla birlikle yürütülen projelerde birlik başına - Proje Başına ve Her bir firmaya 250.000$ kadar Üretici Dernekleri ve Birlikleri İçin 50% Proje Başına Yıllık En fazla 100.000$ kadar Bu başlık kapsamındaki desteklerin tümünün amacı Türk malı imajının oluşturulması ve Türk mallarının yurt dışında markalaşmasının sağlanması çerçevesinde Türkiye’de yerleşik olarak faaliyette bulunan şirketlerin, dernek ve birliklerin yaptıkları harcamaların tablolarda gösterilen limitler dâhilinde devlet tarafından teşvik edilmesidir. Tablo 1.5. Şirketlere Sağlanan Marka Teşvikleri ve TURQUALITY Kapsamında Sağlanan Teşvikler Marka Destek Programı Kapsamına Alınan Şirketlerin Desteklenmesi Destek Üst Sınır Oranı Patent, Model, Tasarım Yıllık en fazla 50.000$ 50% Hedef Pazarlarda Tanıtım Yıllık en fazla 400.000$ 50% Hedef Pazarlarda Kira Yıllık en fazla600.000$ 50% Kiralanan Birimin Konsepti Yıllık en fazla 300.000$ 50% Marka Destek Kapsamındaki ürünler için reyon Yıllık en fazla 200.000$ vb. harcamaları 50% Yıllık en fazla 200.000$ Belirlenen Ürünlere ait showroom giderleri 50% Çevre, kalite ve insan sağlığına yönelik Yıllık en fazla 50.000$ harcamalar 50% Franchising durumlarında Yıllık en fazla 10 Yıllık en fazla 50.000$ mağazaya kurulum dekorasyon 50% Franchising durumlarında Yıllık en fazla 10 Yıllık en fazla 50.000$ mağazaya kira 50% Uluslararası rekabet avantajını artırmak adına Yıllık en fazla 300.000$ danışmanlık desteği 50% Destek kapsamındaki ürünler için tasarımcı Yıllık en fazla 200.000$ istihdam giderleri 50% Pazar araştırması çalışmaları giderleri için 50% Yıllık en fazla 100.000$ Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 Bu desteklerden yararlanmak için Gelişim Yol Haritası çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışma giderleri için ise 761 Destek dönemi başına en fazla 200.000$ 75% TURQUALITY Destek Programı Kapsamına Alınan Şirketlerin Desteklenmesi Destek Üst Sınır Oranı TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için Patent, model, tasarım TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için Çevre, kalite ve insan sağlığına yönelik harcamalar TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için istihdam edilen tasarımcım vb. TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için tanıtım harcamaları TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için açılan mağaza vb. için kiralarda kullanılacak hukuki danışmanlık desteği TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için kiralanan birimin dekorasyon giderleri TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için açılan ofis, showroom, kiosk için dekorasyon giderleri TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için açılan ofis, depo, showroom için kiralarda kullanılacak hukuki danışmanlık desteği TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için franchise vermeleri durumunda mağaza başına kira giderleri TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için franchise vermeleri durumunda TURQUALITY Sertifikasına sahip ürünler için Pazar araştırması çalışmalarında yapılan giderler 50% - 50% - 50% - 50% - 50% - 50% Yıllık en fazla 200.000$ kadar - Yıllık en fazla 200.000$ kadar - - - Yıllık en fazla 200.000$ kadar - Yıllık en fazla 100.000$ 50% - E. Tasarım Desteği Ülkemizde tasarım ve yenilik kültürünün oluşturulması ve yaygınlaştırılması amacıyla, tasarım ofisleri, tasarımcı şirketler ve işbirliği kuruluşlarının gerçekleştireceği reklam, tanıtım, istihdam, pazarlama ve danışmanlık harcamalarının ve yurt dışında açılacak birimlere ilişkin giderlerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan karşılanması ile sağlanan teşviklerdir (Resmi Gazete; 2008/2 sayılı tebliğ). Desteklerin sağlandığı kurumlar ve desteklerin limitleri Tablo 1.6.’da gösterilmiştir. 762 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK Tablo 1.6. Tasarım Desteği Kapsamında Sağlanan Teşvikler Tasarımcı Şirketleri Desteklenmesi Destek Oranı Yurt Dışına yönelik tanıtım giderleri 50% Yurt dışı birimlerin kurulum dekorasyon giderleri Brüt kira giderleri ve bunlara dair danışmanlık giderleri Patent, model, tasarım tesciline ait giderler İstihdam edilen tasarımcı vb.lerinin brüt maaş giderleri Uluslararası pazarlarda rekabet avantajını artırmak için alınacak danışmanlık giderleri 50% 50% 50% 50% 50% Tasarım Ofislerinin Desteklenmesi Destek Oranı Tasarım ofislerinin yurt dışında tanınması ve 50% markalaşması amacıyla yapılan tanıtım harcamaları Yurt dışında açılacak birimlerin kurulum 50% dekorasyon giderleri Yurt dışında açılacak birimlerin kira ve buna bağlı 50% danışmanlık giderleri Patent, model, tasarım tesciline dair giderler 50% İstihdam edilen tasarımcı vb.lerinin brüt maaş 50% giderleri Uluslararası pazarlarda rekabet avantajını artırmak 50% için alınacak danışmanlık giderleri İşbirliği Kuruluşlarının Desteklenmesi Destek Oranı İşbirliği kuruluşlarının tanıtım ve tutundurma amaçlı katılacağı bienal, sergi fuar gibi organizasyon 50% giderleri İşbirliği kuruluşlarının düzenleyeceği yarışmalarda %100 birinci olan tasarımcıların eğitim giderlerinin ve Eğitim yaşam masraflarının karşılanması gideri Üst Sınır Yıllık en fazla 300.00$ Yıllık en fazla 100.000$ Yıllık en fazla 200.000$ Yıllık en fazla 50.000$ Yıllık en fazla 150.000$ Yıllık en fazla 200.000$ Üst Sınır Yıllık en fazla 150.000$ Yıllık en fazla 50.000$ Yıllık en fazla 100.000$ Yıllık en fazla 50.000$ Yıllık en fazla 200.000$ Yıllık en fazla 100.000$ Üst Sınır Proje başına en fazla 300.000$ Aylık en fazla 1.500$ Tasarım ve Ürün Geliştirme Projelerinin Desteklenmesi Destek Üst Sınır Oranı İstihdam edilen modelist, tasarımcı, ve En fazla toplam mühendislerin brüt maaş giderleri 1.000.000$ En fazla toplam Yazılım, alet ve teçhizat giderleri 250.000$ En fazla toplam Web sitesi ve seyahat giderleri 50% 150.000$ * Bir şirketin en fazla bir projesi desteklenir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 763 F. Yurtdışı Birim, Marka ve Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Türkiye'de sınai ve ticari olarak faaliyet gösteren şirketlerin ve işbirliği kuruluşlarına üye işletmelerin yurtdışında gerçekleştirecekleri marka tescil, tanıtım giderleri ve ticaret yapmak için yurt dışında açacakları birimlere ilişkin kira giderlerinin ve açılması planlanan Türkiye Ticaret Merkezlerine ilişkin giderlerin bir kısmının Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan karşılanması ile sağlanan teşviklerdir (Resmi gazete; 2010/6/1 sayılı tebliğ). Destek kapsamında sağlanan teşvikler aşağıdaki Tablo 1.7.’de gösterilmiştir. Tablo 1.7. Yurtdışı Birim, Marka ve Tanıtım Faaliyetlerine Sağlanan Teşvikler Birim Kira Giderlerinin Desteklenmesi Açılan birimin mağaza olması durumunda kira giderleri ve buna bağlı giderler (Ticari, sınai işletmeler veya İşbirliği kuruluşları) Açılan birimin ofis, showroom, depo, teşhir mağazası olması durumunda kira giderleri ve buna bağlı giderler(Ticari, sınai işletmeler veya İşbirliği kuruluşları) Açılan birimin mağaza olması durumunda kira giderleri ve buna bağlı giderler (Ticari işletmeler veya bağlı şirketler) Açılan birimin ofis, showroom, depo, teşhir mağazası olması durumunda kira giderleri ve buna bağlı giderler(Ticari işletmeler veya bağlı şirketler Destek Oranı Üst Sınır 60% Yıllık en fazla 120.000$ 60% Yıllık en fazla 100.000$ 50% Yıllık en fazla 100.000$ 50% Yıllık en fazla 75.000$ En fazla dört yıl süren bu destekler en çok 25 birime kadar verilmektedir. Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Destek Oranı Türkiye'de üretilen ürünlere yönelik yurt dışında yapılan tanıtım, reklam ve yönlendirme giderleri Yurt dışı birimi bulunmayan ülkelerde yapılan marka tescil ve koruma giderleri Yurt dışı birimi olmayan, yurt içinde marka tescil belgesine sahip ve yurt dışındada marka tescil başvurusu yapılmış ürünler için yapılan tanıtım giderleri 60% 60% 60% Üst Sınır Yıllık en fazla 150.000$ Yıllık en fazla 150.000$ Yıllık en fazla 250.000$ Şirketler ve İşbirliği kuruluşları bu desteklerden en fazla dört yıl yararlandırılır. Yurt Dışı Marka Tescil Faaliyetlerinin Desteklenmesi Markaların yurt dışında tescili ve korunmasına dair giderler 50% Şirketler bu destekten en fazla dört yıl yararlandırılır. Türkiye Ticaret Merkezlerinin Desteklenmesi Yıllık en fazla 50.000$ 764 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK Destek Oranı Üst Sınır Türkiye Ticaret Merkezlerinin yıllık kira bedellerinin Yıllık en fazla 1,5 60% desteklenmesi Milyon $ İşletici şirketin sahip olduğu Türkiye Ticaret Yıllık en fazla 6 60% Merkezlerinin yıllık kira bedeli Milyon $ Türkiye Ticaret Merkezlerinin yurt dışı tanıtım Yıllık en fazla 60% harcamaları 300.000 $ İstihdam edilen personel için verilen mali destek (10 Yıllık en fazla 60% Kişiye kadar) 500.000$ Türkiye Ticaret Merkezleri bu destek kapsamında 5 + 5 yıl olmak üzere en fazla 10 yıla kadar desteklenir G. Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesinin Desteklenmesi Firmaların uluslararası rekabet güçlerinin artırılmasına yönelik şirketler, işbirliği kuruluşları ve bakanlık tarafından yapılacak olan etkinliklere ilişkin giderlerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’ndan karşılanması ile sağlanan desteklerdir (Resmi gazete 2010/8/1 sayılı tebliğ). Destek kapsamında Türkiye'de sınai, ticari veya yazılım üretimi ile ilgili faaliyetlerde bulunan firmaların ve işbirliği kuruluşlarının bakanlıkça onaylanan ilgili harcamalarına mali yardım sağlanır. İlgili destekler Tablo 1.8.’de gösterilmiştir. Tablo 1.8. Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesine Dair Teşvikler Eğitimcilerin Düzenleyeceği Eğitim Programlarının Desteklenmesi Destek Oranı Üst Sınır Eğitimcilerden alınacak yurt içi eğitimlere ilişkin Eğitim başına en 70% giderlerin desteklenmesi fazla 20.000$ * Eğitim veren kurumun bu alanda en az 3 yıllık bir geçmişi olması gerekmektedir. En az 5 eğitmen bulundurulmalıdır. * Eğitimci statüsü en fazla 2 yıl süre ile geçerlidir. UR-GE Projelerinin Desteklenmesi İhtiyaç analizi, eğitim veya danışmanlık faaliyetleri ile uzmanı istihdamı Yurt dışı pazarlama faaliyetleri (10 adete kadar faaliyet başına) Yurt dışı alım heyeti faaliyetleri (10 adete kadar faaliyet başına) Bireysel Danışmanlık destekleri Destek Oranı Üst Sınır 75% Proje başına en fazla 400.000$ 75% 150.000$ 75% 100.000$ 70% Yıllık en fazla 50.000$ Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 765 Yurt dışı pazarlama ve alım heyeti faaliyetlerinde yer alan katılımcıların konaklama, ulaşım vb. giderleri ayrıca belirli sınırlar dahilinde karşılanmaktadır. H. Pazar Araştırması ve Pazara Giriş Desteği Türkiye'de ticari ve sınai faaliyette bulunan firmalar ve işbirliği kuruluşlarının yurt dışı pazar araştırması ve pazara giriş etkinliklerine ilişkin giderlerin Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan karşılanmasını içeren devlet destekleridir (Resmi gazete; 2011/1sayılı tebliğ). Aşağıdaki Tablo 1.9.’da desteğin detayları gösterilmiştir. Tablo 1.9. Pazar Araştırması ve Pazara Giriş Teşvikleri Yurtdışı Pazar Araştırması Desteği Destek Oranı Üst Sınır 70% Gezi başına en fazla 5.000$ Yurt dışı şirket alımlarında danışmanlık ve rapor desteği %60Şirketler için %75 İşbirliği Kuruluşları için Yıllık en fazla 200.000$ İleri Teknolojiye sahip yurt dışı şirket alımlarında rapor ve danışmanlık desteği 75% Yurt dışı Pazar araştırması gezilerine ilişkin destek (En fazla yıllık 10 gezi) Yıllık en fazla 500.000$ Program Sektörel Ticaret ve Alım Heyeti destekleri 50% başına 150.000$ Yıllık en fazla E-ticaret Sitelerine Üyelik Desteği 70% 10.000$ Ayrıca ulaşım, konaklama vb. giderleri belirli sınırlar dahilinde karşılanmaktadır. İleri teknoloji yabancı yerleşik şirket alımlarında ayrıca düşük faizli kredi destekleri sağlanmaktadır. İ. Diğer Teşvikler Yukarıda açıklanan teşviklerin dışında Ekonomi Bakanlığı tarafından ülke ihracatına katkılar sunulması adına işletmelere sağlanan farklı desteklerde bulunmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür (www.ekonomi.gov.tr): - Sektörel Dış Ticaret Şirketi Statüsü - Dış Ticaret Sermaye Şirketi Statüsü - Tarımsal İhracatta İhracat İadesi Desteği - Teknik Müşavirlik Şirketlerine Sağlanan Destekler - Pazara Giriş Belgelerinin Desteklenmesi Tüm bu desteklere ilişkin ayrıca detaylı mevzuat mevcuttur. Bu bağlamda her birinin detaylıca açıklanması çalışmamız dâhilinde ne yazık ki mümkün değildir. 766 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK Tüm bu desteklerden anlaşılmaktadır ki; ülkemizde ihracatın artırılması amacıyla devlet büyük bir teşvik sistemi kurmuştur. Bu sistemin daha fazla bilinir hale getirilmesi ve firmaların ihracata kazandırılması için devamlı olarak çalışmalar sürdürülmektedir. III. FİRMALARIN İHRACAT PERFORMANSI Çalışmamızda daha önce bahsedilen küresel rekabet ortamında, işletmeler için uluslararası dinamiklere ayak uydurabilmek oldukça önemli bir hal almıştır. Nitekim bu dinamiklere ayak uydurmak isteyen işletmelerin çoğu uluslararası pazarlara açılmak zorundadır. Bu bağlamda işletmelerin ihracat yapmaları büyük önem taşımaktadır. Ancak işletmelerin yerel pazarlarda başarılı olmaları uluslararası pazarlarda başarılı olacakları anlamına gelmez (Çavuşgil ve Zou, 1994: 2). Bununla birlikte yine de ihracat firmalar için büyük bir dönüm noktasıdır. İhracatın ekonomide kalkınma aracı olarak görülmesi, ihracat performansının literatürde üzerinde oldukça durulan bir konu haline gelmesine sebep olmuştur (Diamontopoulos ve Kakkos, 2007; 1). Yapılan akademik çalışmalar ihracat performansını birçok farklı açıdan ele almıştır. Lages ve Lages’e (2003) göre ihracat performansının ölçülmesinde ortak bir zemin oluşturulması, verilerin rakamlara dökülmesinin zorluğu, işlevsel ve kavramlara bağlı farklı anlamlar yüklenmesi ve bunların ihracat performansı ile ilişkilendirilmesi karmaşık bir durum olduğundan dolayı oldukça zordur. İhracat performansına dair mevcut araştırmalarda gözlemlenen çeşitlilikler, ihracat performansının ölçülmesinde ve bulguların yayınlanmasında güvenilirlik bağlamında çeşitli tartışmalar doğurmaktadır. Bunun sebebini Zou, Taylor ve Osland (1998) her araştırmacının farklı değişkenler kullanmasına bağlamışlardır. Sonuç olarak ihracat performansını Diamantopoulos; (1998) “İşletmelerin belirli bir durum ve çevrede sergilediği ihracat davranışlarından meydana gelen ihracata dayalı çıktıların yansıması” olarak tanımlamıştır. Bu bilgiler ışığında ihracat performansı üzerine yapılan akademik çalışmalardan bir literatür taraması yapıldığında karşımıza çıkan çalışmalar aşağıdaki gibidir. Çavuşgil ve Zou (1994) yaptıkları çalışmada ihracat performansı açısından en önemli etkenlerden birinin işletmenin pazarlama stratejisi olduğunu tespit etmişlerdir. Çalışmaya göre işletmelerin uluslararası rekabette tutunabilmeleri, yönetimsel kararlılıkla birlikte geliştirilen uluslararası pazarlama stratejileri ile mümkün görülmektedir. Shoham (1997) ise yaptığı ihracat performansı çalışmasında daha çok ihracat performansı kavramının tanımlanması üzerinde durmuştur. Çalışma İsrail’deki işletmeler üzerinde yapılmış ve ihracat performansının boyutlarının tespit edilmesini sağlamıştır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 767 Zou, Taylor ve Osland (1998) yaptıkları çalışmada ilk defa EXPERF adını verdikleri ölçeği kullanmışlardır. Bu ölçek çalışmamızda da uyarlanarak kullanılan ölçektir. Literatürde yapılan önceki çalışmaları takiben ihracat performansının ölçülmesi konusunda yapılan çalışmaların birçoğu bu ölçeği temel almaktadır. Amerikan ve Japon işletmelerden toplanan veriler ile geliştirilen ölçek işletmelerin yıllık satışları, kaç yıldır ihracat yaptıkları, kaç ülkeye ihracat yaptıkları, hangi ürünleri sattıkları gibi değişkenler ile ilişkilendirilmiştir. Lages (2000) yaptığı çalışmada ihracat performansının belirleyicileri üzerinde durmuştur. Bu çalışmaya göre işletmelerin ihracat performansının içsel ve dışsal faktörlere bağlı olma durumu bulunmaktadır. Çalışmaya göre ihracat performansının belirleyicileri aşağıdaki şekilde belirtilmiştir: İçsel Faktörler - Firmanın karakteristiği ve yetkinlikleri - Yöneticilerin karakteristiği - Yöneticilerin tavırları ve algıları - Ürünlerin karakteristiği Dışsal Faktörler - Endüstrinin karakteristiği - Dış piyasaların karakteristiği - Yerel piyasaların karakteristiği Leonidou, Katsikeas ve Samiee (2002) ise yaptıkları çalışmada ihracat performansı üzerinde etki eden pazarlama stratejilerini ampirik olarak incelemişlerdir. Çalışmanın sonucuna göre birçok pazarlama stratejisinin ihracat performansına olumlu etkisi olduğunu bulmalarına rağmen, pazarlama stratejisi ile ihracat performansı arasındaki ilişkiyi her zaman belirgin olarak gözlemleyemediklerini belirtmişlerdir. Lages ve Lages (2004) yaptıkları çalışmada ülkeler arasında uyguladıkları kısa vadeli ihracat performansı değerlendirme ölçeğini kullanmışlardır. Geliştirdikleri ölçeğe “STEP” adını veren ikili çalışmanın sonucunda Portekiz ve İngiliz ihracatçıların kısa vadeli ihracat performansları ile yönetimsel yargılar arasındaki bağı gözlemlemişlerdir. Buna göre yönetsel yargıların işletmelerin kısa süreli ihracat performansı tatminlerine göre değişkenlik gösterdiğine değinilmiştir. Nes, Solberg ve Silkoset (2007) ulusal kültür ve iletişimin ihracat performansına etkilerini ihracatçı ve dağıtıcı ilişkileri üzerinden ele almışlardır. Yapılan çalışmada varılan sonuca göre ulusal kültürel yakınlık ve iletişimin, güven ve bağlılıkla arasında belirgin bir ilişki olduğu ve bu bağlılığın da işletmelerin piyasadaki finansal ihracat performansına doğrudan etkisi olduğu ortaya konulmuştur. Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK 768 IV. Metodoloji A. Araştırmanın Amacı İhracatçı firmaların, ihracata yönelik devlet teşviklerinden faydalanma durumlarının ihracat performansı üzerindeki etkilerini ölçmek ve elde edilen sonuçlara göre ilgili firmaların ihracat performansının artırılmasına yönelik öneriler getirmektir. B. Araştırmanın Yöntemi ve Sınırlılıklar Zou, Taylor ve Osland (1998) EXPERF ölçek uyarlanarak İstanbul İhracatçılar Birliği’nden alınan firma listesini takiben firma ana faaliyet merkezi İstanbul ili olan ihracatçı firmalara elektronik posta yoluyla anketler gönderilmiştir. İlgili listedeki işletmelerin bir kısmı ya faaliyetlerini tamamen durdurmuş ya da ihracat faaliyetlerini durdurmuştur. Listede bulunan 371 firmaya e-mail atılmış ve toplamda 34 firmadan dönüş alınmıştır. C. Ölçeklerin Güvenilirliği Uyarlanan anket sorularının güvenilirlik testi SPSS 20.0 paket programında yapılmış ve Cronbach Alpha değeri 0,817 olarak bulunmuştur. Bu değer araştırmada kullanılan anketin güvenilir olduğunu göstermektedir. D. Araştırmada Model ve Hipotezler İHRACAT DESTEKLERİ MADDİ TEŞVİKLER/DESTEKLER DANIŞMANLIK DESTEKLERİ Yurtiçi Fuar Desteği Yurtdışı Fuar Desteği İstihdam Desteği Turquality Desteği Pazar Araştırması ve Pazara Giriş Desteği İhracat İadesi Teşviki Mağaza, Showroom Tasarım Desteği Marka Tanıtım Desteği Uluslararası Rekabet Desteği Teknik Müşavirlik Pazara Giriş Belgelerinin Desteklenmesi İHRACAT PERFORMANSI GÖSTERGELERİ Finansal İhracat Performansı Stratejik İhracat Performansı Yıllık İhracat Tatmini Şekil 1. Araştırma Modeli Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 769 H1: Yurtiçi fuar devlet teşvikleri ile Finansal Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. H2: Yurtiçi fuar devlet teşvikleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. H3: Yurtdışı fuar devlet teşvikleri ile Finansal Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. H4: Yurtdışı fuar devlet teşvikleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. H5: TURQUALITY’nin desteklenmesi ve ile Finansal Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. H6: Marka Tanıtım devlet teşviki ile Yıllık İhracat Tatmini arasında anlamlı bir ilişki vardır. H7: Pazar Araştırmaları devlet teşviki ile Stratejik Tatmin arasında anlamlı bir ilişki vardır. H8: Pazara Giriş destekleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir ilişki vardır. V. SONUÇ ve ÖNERİLER Literatürde daha önce bu konuda yapılan çalışmalarda her bir işletme fonksiyonun organizasyon içerisindeki yerinin/öneminin ihracat performansına etkisi ve/veya işletmelerin yıllık verilerini takiben ihracat performans değerlendirmesi yapılırken, çalışmamızda ihracat performansının boyutlarını etkileyen değişkenleri Ekonomi Bakanlığı’nın sağladığı ihracat teşviklerini alıp almaması ile ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda işletmelerin %61,8’i bu teşviklerden yararlanmış; %38,2’si ise yararlanmamıştır. Katılımcılara sorulan ilk 12 soruda her bir kategorideki teşvikin alınması (1-Evet) olarak ifade edilmiş; alınmaması ise (2-Hayır) olarak ifade edilmiştir. Tablo 1.10.’da görülebileceği gibi cevaplayıcıların toplam ortalaması “1,675”tir. Bu rakam katılımcı şirketlerin teşviklerden beklenen seviyede yararlanmadığını göstermektedir. “1,38” ortalama ile 1-Evet cevabına en yakın ortalama ile birinci sırada “Firmamız ihracatta devlet teşviklerinden yararlanmaktadır.” ifadesi yer almaktadır. Tablo 1.10.’daki verileri takiben “1,44” ortalama ile katılımcılar “Firmamız sektörel nitelikli uluslararası yurt içi fuarlara katılım desteklerinden yararlanmaktadır.” ikinci sırada yer almaktadır. Cevaplayıcı firmaların neredeyse hiç almadığı teşvik ise ankette “Firmamız tarımsal ürünlerde ihracat iadesi teşviklerinden yararlanmaktadır.” ifadesiyle sorulan tarımsal ürünlerde ihracat 770 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK iadesi teşvikidir. Yine tabloda görülebileceği üzere bu teşvik türüne cevaplayıcıların ortalama cevabı “1,97”dir. Ortalamaları takiben “1,88” ortalama ile “Firmamız yurt dışı markalaşma, Türk malı imajının yerleştirilmesi ve TURQUALITY'nin desteklenmesi kapsamında devlet teşviki almaktadır.” ifadesi ile sorulan “TURQUALITY” teşviki firmalar tarafından neredeyse hiç alınmayan bir diğer teşvik türüdür. Anketin ikinci bölümünü oluşturan “Performansa İlişkin Sorular”a bakıldığında ise toplam ortalama “2,852” olup sayısal olarak 3 yani “Kararsızım” sınırının altındadır. Bu bölümde “Yaptığımız ihracatlar firmamızın küresel rekabetçiliğini geliştirmiştir.” ifadesi “3,00” ortalama ile “Yaptığımız ihracatlar firmamızın stratejik pozisyonunu güçlendirmiştir.” ifadesi ise “3,11” ortalama ile en yüksek ortalamalar olarak dikkat çekmektedir. Yani cevaplayıcıların firmalarını alınan teşvikler neticesinde “küresel rekabetçilik” ve “stratejik pozisyon” anlamında diğer alt boyutlara kıyasla daha başarılı görmektedirler. Çalışmada uygulanan ölçeğe normallik testi uygulandığında Kolmogorov-Smirnov’a göre; anlamlılık (sig.) değerleri ortalaması 0,011 ve her bir değer 0,05 değerinden küçük iken Shapiro-Wilk’e göre; anlamlılık (sig.) değerleri ortalaması 0,008 ve her bir değer 0,05 değerinden küçüktür. Çalışmada ana kütleden alınan örneklem sayısının az olduğu kabul edildiğinden ShapiroWilk testinin sonuçlarına bakmak doğru olacaktır. Her iki normallik testine göre de veriler normal dağılıma uygun değildir dolayısıyla yapılan hipotez testleri parametrik olmayan (non-parametric) olarak yapılmıştır. Tablo 1.10. Değişkenlere Göre Ortalama ve Standart Sapma Ortalama Std. Sapma Firmamız ihracatta devlet teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,38 0,49 Firmamız sektörel nitelikli uluslararası yurtiçi fuarlara katılım desteklerinden yararlanmaktadır. 1,44 0,50 Firmamız yurtdışında gerçekleştirilen fuarlara katılım desteklerinden yararlanmaktadır. 1,47 0,50 Firmamız dış ticaret departmanında çalıştırılacak yönetici/eleman istihdam desteklerinden yararlanmaktadır. 1,67 0,47 Firmamız yurt dışı markalaşma, Türk malı imajının yerleştirilmesi ve TURQUALITY'nin desteklenmesi kapsamında devlet teşviki almaktadır. 1,88 0,32 Firmamız dış ticaret ile ilgili mağaza, showroom vb. tasarım desteklerinden yararlanmaktadır. 1,76 0,43 DEVLET TEŞVİKLERİNE İLİŞKİN SORULAR Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 771 Firmamız yurt dışı birim, marka ve tanıtım faaliyetlerini yaparken devlet teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,67 0,47 Firmamız uluslararası rekabetçiliğin geliştirilmesinin desteklenmesini kapsayan devlet teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,73 0,44 Firmamız pazar araştırması ve pazara giriş desteği kapsamında teşviklerden yararlanmaktadır. 1,64 0,48 Firmamız dış ticaret kapsamında teknik müşavirlik teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,79 0,41 Firmamız pazara giriş belgelerinin desteklenmesi kapsamında devlet teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,70 0,46 Firmamız tarımsal ürünlerde ihracat iadesi teşviklerinden yararlanmaktadır. 1,97 0,17 TOPLAM ORTALAMA / STANDART SAPMA 1,675 0,428 Firmamızın ihracatı bu yıl için çok karlıdır. 2,73 0,93 Firmamızın bu yıl ihracatta yüksek satış hacmi gerçekleştirmiştir. 2,88 1,24 Firmamızın ihracatı bu yıl hızla büyüme gerçekleştirmiştir. 2,73 1,02 Yaptığımız ihracatlar firmamızın küresel rekabetçiliğini geliştirmiştir. 3,00 1,15 Yaptığımız ihracatlar firmamızın stratejik pozisyonunu güçlendirmiştir. 3,11 1,09 Yaptığımız ihracatlar sonucunda firmamızın küresel Pazar payı önemli ölçüde artmıştır. 2,94 1,01 İhracat performansımız oldukça tatmin edicidir. 2,88 1,20 İhracat rakamlarımız oldukça başarılıdır. 2,79 1,22 PERFORMANSA İLİŞKİN SORULAR Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK 772 İhracat rakamlarımız beklentilerimizi tam olarak karşılamaktadır. TOPLAM ORTALAMA / STANDART SAPMA 2,61 1,01 2, 852 1,096 Tablo 1.11. Hipotez Testi Sonuç Tablosu Hipotez H1 H2 H3 H4 H5 H6 H7 H8 Sig. 0,158 0,681 0,772 0,297 0,519 0,071 0,179 0,028 Sonuç Red Red Red Red Red Red Red Kabul (p=0,158 ve p > 0,05) Yurtiçi fuar devlet teşvikleri ile Finansal Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H1 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,681ve p > 0,05) Yurtiçi fuar devlet teşvikleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H2 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,772ve p > 0,05) Yurtdışı fuar devlet teşvikleri ile Finansal Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H3 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,297ve p > 0,05) Yurtdışı fuar devlet teşvikleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H4 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,519 ve p > 0,05) TURQUALITY’nin desteklenmesi ve ile Finansal Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H5 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,071 ve p > 0,05) Marka Tanıtım devlet teşviki ile Yıllık İhracat Tatmini arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H6 hipotezi reddedilmiştir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 773 (p=0,179 ve p > 0,05) Pazar Araştırmaları devlet teşviki ile Stratejik Tatmin arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H7 hipotezi reddedilmiştir. (p=0,028 ve p < 0,05) Pazara Giriş destekleri ile Stratejik Performans arasında anlamlı bir farklılık yoktur. Sonuç olarak H8 hipotezi kabul edilmiştir. Çalışmamızın sonucunda; firmaların yararlandıkları teşvikler dayanak olarak alındığında elde ettikleri küresel rekabet ve stratejik pozisyon avantajı olduğu gözlemlenmiştir. Bu bağlamda, Ekonomi Bakanlığı’nın ihracata yönelik devlet teşviklerini yapılandırılmasındaki temel amaçlardan birisi olan uluslararası rekabette Türk mallarının söz sahibi olması hedefine ulaşıldığı çalışmamız özelinde görülmektedir. Ancak firmaların ihracata yönelik devlet teşviklerinden daha fazla yararlanması gerektiği ve bu konuda uzmanların/akademisyenlerin çeşitli bilgilendirme ve eğitim görevlerinde yer alarak devlet teşviklerine yönelik tanıtım ve eğitim faaliyetlerinin artırılması gerektiği düşünülmektedir. Tüm bunların dışında çalışmamız özelinde gözlemlenen ihracat teşvikleri ile ihracat performansı arasında genel anlamda kurulmayan anlamlı ilişkilerin sebebini bazı ihracat teşviklerinin işletmeler açısından yetersiz bulunmasına bağlayabiliriz. Firmaların aldıkları ihracat teşviklerinin elde ettikleri ihracat sonuçlarına bir etkisi olmadığını düşünmeleri dikkat çekici bir sonuç olarak karşımıza çıkmıştır. İhracat kapsamında sağlanan devlet teşviklerinde verilen oranlar oldukça yüksek fakat belirlenen maddi limitlerin firmalar açısından kısıtlayıcı olmasına bağlı olarak ilgili kurumların bu kapsamdaki maddi limitleri artırmaları ülke ihracatı açısından daha olumlu sonuçlar ortaya çıkmasına sebep olabilir. KAYNAKLAR Çavuşgil S.T. and Zou S. (1994) “Marketing Strategy-Performance Relationship: An Investigation of the Empirical Link inExport Market Ventures” Journal of Marketing, Vol. 58, No. 1 (Jan., 1994), pp. 1-21 Shoham A. (1998) “Export Performance: A Conceptualization and Empirical Assessment” Journal of International Marketing, Vol. 6, No. 3 (1998), pp. 59-81 Zou S., Taylor C.R. and Osland G.E. (1998) “The EXPERF Scale: A CrossNational Generalized Export Performance Measure” Journal of International Marketing, Vol. 6, No. 3 (1998), pp. 37-58 Lages L.F. (2000) “A Conceptual Framework of the Determinants of Export Performance: Reorganizing Key Variables and Shifting Contingencies in Export Marketing” Journal of Global Marketing, Vol. 13(3) (2000) pp. 29-51 774 Ahmed Yusuf SARIHAN, Serap İNCAZ, Burak YAPRAK 29.01.2000 Tarih ve 23948 Sayılı Resmi Gazete İstihdam Yardımına İlişkin 2000/1 Sayılı Tebliğ Leonidou L.C., Katsiekas C.S. and Samiee S. (2002) “Marketing strategy determinants of export performance: a meta-analysis” Journal of Business Research 55 (2002) 51– 67 Lages L.F. and Lages C.R. (2004) “The STEP Scale: A Measure of Short-Term Export Performance Improvement” Journal of International Marketing Vol. 12, No. 1, 2004, pp. 36–56 24.05.2006 Tarih ve 26177 Sayılı Resmi Gazete Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, Türk Malı İmajının Yerleştirilmesi ve TURQUALITY’nin Desteklenmesi Hakkında 2006/4 Sayılı Tebliğ Nes E.B., Solberg C.A. and Silkoset R. (2007) “The impact of national culture and communication on exporter–distributor relations and on Export Performance” International Business Review 16 (2007) 405–424 18.04.2008 Tarih ve 26851 Sayılı Resmi Gazete Tasarım Desteği Hakkında 2008/2 Sayılı Tebliğ 30.12.2009 Tarih ve 27448 Sayılı Resmi Gazete Yurt Dışında Gerçekleştirilen Fuar Katılımlarının Desteklenmesi Hakkında 2009/5 Sayılı Tebliğ 18.08.2010 Tarih ve 27676 Sayılı Resmi Gazete Yurt Dışı Birim, Marka ve Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında 2010/61 Sayılı Tebliğ 23.09.2010 Tarih ve 27708 Sayılı Resmi Gazete Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Hakkında 2010/81 Sayılı Tebliğ 21.03.2011 Tarih ve 27881 Sayılı Resmi Gazete Pazar Araştırması ve Pazara Giriş Desteği Hakkında 2011/1 Sayılı Tebliğ 16.08.2014 Tarih ve 29090 Sayılı Resmi Gazete Sektörel Nitelikli Uluslararası Yurt İçi Fuarların Desteklenmesine İlişkin 2014/4 Sayılı Karar Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 775 FİRMALARIN 3PL (ÜÇÜNCÜ PARTİ LOJİSTİK) HİZMET SAĞLAYICILARINI SEÇERKEN KULLANDIKLARI KRİTELER ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: ERZURUM İHRACATÇILARI ÖRNEĞİ* Dilşad GÜZEL** Abdullah TÜZEMEN *** Burak YAPRAK**** Özet: Üçüncü parti lojistik, bir şirketin malzeme yönetiminin veya ürün dağıtımının kısmen veya tamamen başka bir şirkete devredilmesidir. Başka bir tanımla üçüncü parti lojistik, bir organizasyonda geleneksel olarak yürütülen lojistik faaliyetlerinin dış kaynak(lar) tarafından gerçekleştirilmesidir. Üçüncü taraf olarak gerçekleştirilen bu faaliyetler, süreçteki tüm aktiviteleri kapsayabileceği gibi çoğunlukla seçilen belirli aktiviteleri de kapsayabilir. Bu çalışmanın temel amacı Erzurum’da Üçüncü Parti Lojistik (3PL) kullanan ihracatçı firmaların, hizmet sağlayıcı firmaları seçerken hangi kriterlere daha fazla önem verdiklerini belirlemektir. Bu amaçla Erzurum’da faaliyet gösteren 41 işletmeye birebir anket uygulanmış ve elde edilen veriler SPSS 20 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: 3PL, Seçim Kriterleri, Özyetkinlik, Dış Kaynak Kullanımı A STUDY ON SELECTING CRITERIA WHICH FIRMS USE WHEN THEY CHOOSE 3PL (THIRD PARTY LOGISTICS) SERVICE PROVIDERS: AN EXAMPLE OF ERZURUM EXPORTER FIRMS Abstract: Third party logistics is the concept that a company hands over partially or entirely material management or distribution of products to another company. In another words, third party logistics is that; conventional logistics activities that are operated in an organization are conducted by another company. The activities that are operated by a third party can include all activities or some distinct activities mostly in the process. The main purpose of the study is to determine which criteria are more important for exporter firms to choose service provider firms when they use third party logistics (3PL) as an outsourcing choice. A questionnaire has been applied to 41 companies that are operating in Erzurum. Interviews have been conducted face to face with these firms for the purpose. The results from the questionnaire have been analyzed by employing SPSS 20. Keywords: 3PL, Selecting Criteria, Core Competency, Outsourcing Bu çalışma 2. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi’nde sunulmuştur. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü ***Arş. Gör., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü ****Arş. Gör.,Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi, Ömer Seyfettin Uygulamalı Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü * **Yrd. 776 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK I. Giriş Günümüzde müşteri hizmetlerine duyulan hassasiyetin artması, tam zamanında üretim ve teslimat gibi kavramların öneminin daha fazla hissedilmesi, kurumsal işbirliklerinin gerekliliği gibi lojistik sistemdeki hızlı değişiklikler, firmaları lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımına (outsourcing) gitmeye zorlamaktadır. Günümüz iş dünyasında birçok şirket kendi temel uzmanlık alanlarına odaklanabilmek için dışarıdan taşıma hizmeti almaktadır. İşte bu gerçeklikten hareketle ‘lojistik işbirlikleri’ gün geçtikçe önemini hissettirmekte ve dış kaynaklara devredilen firma faaliyetlerinin gözle görülür biçimde büyük bir oranını lojistik faaliyetler oluşturmaktadır (Londe ve Maltz, 1992). Dışarıdan lojistik hizmeti alımlarından en çok kullanılanı Üçüncü Parti Lojistik (3PL) tir. 3PL birçok tedarik zinciri ve endüstride önemli bir aktör haline gelmiştir. 3PL hizmet sağlayıcılarının kullanımı lojistik hizmet maliyetlerinin azaltılması, lojistiğe ilişkin mal varlıklarının sabitlenmesi, verimliliğin artırılması, sipariş akış sürelerinin ve nakit akış sürelerinin kısaltılması gibi noktalarda yarar sağlamaktadır. Son yıllarda 3PL endüstrisi dünya çapında büyümeye devam etmektedir. Bu büyüme, küresel rekabet ortamında hızlı değişimlere cevap vermek ve adapte olmak açısından son derece önemlidir. Dışarıdan lojistik hizmeti alınması faaliyetlerinin yükselen bir grafik çizmesiyle beraber, taşıyıcılar kaçınılmaz bir şekilde en uygun lojistik hizmet sağlayıcısını seçmek durumunda kalmaktadırlar. Burada, uygun 3PL hizmet sağlayıcısının seçim süreci lojistik hizmetleri performans düzeyini belirleyen en önemli faktör olarak değerlendirilmektedir. Eğer uygun bir 3PL hizmet sağlayıcı seçilmezse düşük kaliteli hizmet verilmesi ve tamamlanamamış anlaşmaların oluşması gibi ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu durum firmanın saygınlığının, imajının ve firmaya duyulan güvenin yitirilmesine sebep olabilmektedir. Bu çalışmada; ‘outsourcing’, ‘3PL (Third Party Logistics)’, ‘seçim kriterleri’ kavramları açıklanarak Stock ve Lambert’in (2000) geliştirdikleri “3PL Service Provider Selecting Criteria” ölçeği Türkçeye adapte edilerek firmaların 3 PL de hangi kitreleri kullandıkları belirlenmeye çalışılırmıştır. II. Dış Kaynak Kullanımı (Outsourcing) Literatüre 1982 yılında dahil olan ‘outsourcing’ kavramı; spesifik bir işletme fonksiyonunun firma içi çalışan grubundan firma dışı çalışan grubuna devredilmesi olarak tanımlanmaktadır(Zhu, Hsu ve Lillie, 2001). Dış kaynak kullanımı (outsourcing), güçlü lojistik performansını ve gelişmiş lojistik piyasasının derinliğini göstermektedir. Gelişmiş lojistik piyasalarında, nakliyeciler ve üç taraflı lojistik hizmet sağlayıcılarının müşterileri genellikle yüklerinin %60’ını, depolamanın %70’ini, taşımacılık hizmetlerinin ise %80’ini taşeronlara vermekte, geriye kalanları ise kendileri yürütmektedir. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 777 Dış kaynak kullanımı ve üç taraflı lojistik hizmet sağlayıcıların (3PL) yaygınlığı, henüz lojistik pazarı olgunlaşmamış olan üst gelir ülkelerinde bile fazla değildir. Avrupa’nın AB dışında kalan ya da AB’ye dâhil yeni gelişen ekonomilerinde, dış kaynak kullanımı %30 civarındadır (World Bank, 2014). Gilley’e (2000) göre, firmalar iki şekilde dış kaynak kullanımı yapabilirler. Bunlardan ilki, hâlihazırda işletme fonksiyonlarından biri tarafından yapılan bir faaliyeti organizasyon dışı bir kaynaktan satın almaktır, yani geçici olarak bu işi ‘devretmek’tir. İkincisi ise işletmenin daha önce finansal yetersizlik ve/veya yönetime ilişkin sorunlardan hiç gerçekleştirmediği paketleme, ambalajlama gibi faaliyetlerin dışarıdan satın alınmasıdır. Tablo 1’despesifik dış kaynak lojistik kullanımı aktivitelerinin yüzdelik dilimini göstermektedir: 2016 yılı 2015 ile aynı olarak en sık yapılan dış kaynak kullanımı %80 ile yurtiçi taşımacılık birinci sırada, ikinci olarak %66 ile depolama aktiviteleri, üçüncü sırada %60 ile uluslararası taşımacılık, dördüncü sırada %48 ile yük iletimi ve beşinci sırada ise %45 ile gümrük müşavirliği yer almaktadır. 2016’da en az yapılan dış kaynak kullanımı %12 ile servis parçası kısmı (otomotiv), %12 ile filo yönetimi, %11 ile IT hizmetleri, %11 ile tedarik zinciri danışman hizmetleri, %7 ile müşteri hizmetleri ve son olarak %6 ile lojistik işbirliği/4PL hizmetleri yer almaktadır. Dışkaynak Lojistik Hizmetleri Yurtiçi Taşımacılık Depolama Tablo 1. 2016 Dış kaynak Kullanımı Aktivitelerinin Dağılımı Kullanıcıların/Hizmet Dış kaynak Lojistik Kullanıcıların/Hizmet Alıcıların Yüzdesi Hizmetleri Alıcıların Yüzdesi 80% Envanter Yönetimi 25% 66% Ürün Etiketlerme, Paketleme, Montaj, Takımlama Sipariş Yönetimi ve Tamamlanması Servis Parçası Kısmı (otomotiv) Filo Yönetimi 22% Bilgi İşlem Hizmetleri Tedarik Zinciri Danışmanlığı Müşteri Hizmetleri 11% Uluslararası Taşımacılık Yük İletimi 60% Gümrük Müşavirliği Tersine Lojistik Çapraz Sevkiyat Navlun Fatura Denetlemesi ve Ödeme 45% 48% 34% 33% 31% 19% 12% 12% 11% 7% Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK 778 Taşıma Planlaması ve Yönetimi 28% Lojistik İşbirliği/4PL 6% Kaynak: Veriler C. John Langley, Jr. tarafından yürütülen “Annual Third-Party Logistics Study” (www.3plstudy.com). A. Dış Kaynak Kullanımı (Outsourcing) Nedenleri Bhatnagar, Sohal ve Millen (1999) ise, firmaların lojistik faaliyetlerde dış kaynak kullanımına gitme nedenlerini şu şekilde sıralamıştır. Firmaların öz yetkinliklerine odaklanma ihtiyacı, Daha kapsamlı ve iyi taşıma çözümleri (yük konsolidasyonu vb.) Maliyetleri düşürme ve hizmet kalitesini artırma isteği, Teknoloji ve bilgisayar sistemleri konusunda uzmanlık ihtiyacı, Lojistik faaliyetlerin daha profesyonel ekipmanlarla yürütülmesi ihtiyacı, Sermaye yatırımlarını azaltmak (depo, ekipman vb.) Lojistik faaliyetler konusunda üçüncü parti lojistik firmanın uzmanlığından faydalanmak, Firmaya özel hizmetlerden faydalanmak, Potansiyel pazarlara ulaşmak, Uluslararası piyasalara yapılacak nakliyatlarda daha aktif hale gelebilmek, Lojistik aktiviteleri daha etkili ve verimli gerçekleştirerek rekabetçi avantaj elde etmek, Esneklik ve üretkenliği artırmak, Müşteri memnuniyetini/tatminini artırmak, Gilley’e (2000) göre, firmalar iki şekilde dış kaynak kullanımı yapabilirler. Bunlardan ilki, hâlihazırda işletme fonksiyonlarından biri tarafından yapılan bir faaliyeti organizasyon dışı bir kaynaktan satın almaktır, yani geçici olarak bu işi ‘devretmek’tir. İkincisi ise işletmenin daha önce finansal yetersizlik ve/veya yönetime ilişkin sorunlardan hiç gerçekleştirmediği paketleme, ambalajlama gibi faaliyetlerin dışarıdan satın alınmasıdır. III. 3PL (Third Party Logistics/Üçüncü Parti Lojistik) 3PL terimi önceden geleneksel olarak yapılan lojistik aktivitelerin tüm bileşenlerinin performansını artırmak için dış organizasyonlardan faydalanma anlamına gelmektedir. (Lieb ve Randall, 1996). Üçüncü parti lojistik geleneksel tedarik zinciri içerisinde ne ‘taşıyıcı’ (first party) ne de ‘müşteri’ ifadesini karşılamaktadır (Maltz ve Lieb, 1995). Üçüncü parti lojistikle ilgili literatürde birçok tanım yapılmıştır. Bunların başlıcaları: Üçüncü parti lojistik, dış kaynaktan yararlanma veya sözleşmeli lojistikle eş anlamlıdır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 779 Üçüncü parti lojistik, bir şirketin malzeme yönetiminin veya ürün dağıtımının kısmen veya bütünüyle bir başka şirkete verilmesidir. Üçüncü parti lojistik, bir şirketin lojistik fonksiyonunun kısmen veya tamamen dış kaynağa verilmesidir. Üçüncü parti lojistik hizmet sağlayıcıdan, kendine ait olmayan bir mal veya hizmetin satın alınması ve işleminin herhangi bir firma tarafından gerçekleştirilmesidir. Üçüncü parti lojistik hizmetleri, dışsal bir taraf vasıtasıyla çeşitli dağıtım faaliyetlerinin yapılmasıdır. Üçüncü parti lojistik, bir organizasyonda geleneksel olarak yürütülen lojistik faaliyetlerinin dış kaynak tarafından gerçekleştirilmesidir. Üçüncü taraf aracılığıyla gerçekleştirilen bu faaliyetler, tüm aktiviteleri kapsayabileceği gibi çoğunlukla seçilen belirli aktiviteleri de kapsayabilir. (Baki, 2004) Sink ve Langley’in (1997) geliştirdikleri ve beş adımdan oluşan 3PL hizmeti satın alma modeli; (1) dış kaynak kullanım ihtiyacının tanımlanması (2) uygun alternatiflerin geliştirilmesi (3) tedarikçinin değerlendirilmesi ve seçilmesi (4) hizmetin uygulanması ve (5) hizmet performansının değerlendirilmesi süreçlerinden meydana gelmektedir. Sink ve Langley dış kaynak lojistik hizmetleri yönetiminin en önemli aşamasını seçim kriterlerinin belirlenmesi olarak karakterize etmişlerdir. Çalışmalarına bakıldığında hem hizmet alan firmanın hem de hizmet sağlayıcının operasyonel performanslarını ve toplam iş hayatı performanslarını etkileyen en önemli faktör olarak seçim kriterleri olarak görmüşlerdir. (Kannan ve Tan, 2002). Önceki çalışmalarda seçim kriterleri tartışma konusu olmuştur. Konu hakkında yapılan derinlemesine tartışmalar sonucunda dış kaynak lojistik kullanımı, maliyetin düşürülmesi ve hizmetin geliştirilmesi olarak iki temel sebebe dayandırılmıştır (Soh 2010). Şekil 1’de Sink ve Langley’in (2000) 3PL Satın Alma Süreci ayrıntılı olarak gösterilmiştir. 780 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK Şekil 1. : 3PL Satın Alma Süreci Kaynak: Sink ve Langley’in “A managerial framework for the acquisition of thirdparty logistics services.” A. 3PL Seçim Kriterleri Şirketler muhtemel taşıyıcı adayları arasından en uygun olanı seçip değerlendirmek için bir takım kriterler tanımlanmalıdır. Seçim kriterleri oluşturarak şirketler, ihtiyaçlarına en uygun ve daha iyi hizmet verebilecek sağlayıcıları daha kolay şekilde bulabilirler (Bhatnagar et al. 1999). Literatüre bakıldığında, Bhatnagar vd. (1999), Dapiran vd. (1996) ve Lieb vd. ‘fiyat’ ve ‘hizmet sunumunun’ dışkaynak lojistik kullanımı kriterleri için en önemli iki karar unsur olduğunu ortaya koymuşlardır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 781 Boyson vd. (1999) ise finansal istikrar, müşteri hizmetleri yeterliliği ve hizmet maliyetlerini en önemli seçim kriteri karakterleri olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Weber vd. (1991) 3PL hizmet sağlayıcı seçim sürecinde temelde nitel ve nicel olmak üzere iki grup kriter olduğunu savunmuşlardır. Braglia ve Petroni (2000) ise yönetim yeterliliği, üretim kapasitesi ve esneklik, tasarım ve teknolojik yeterlilik, finansal istikrar, deneyim, bilinirlik/saygınlık ve coğrafi lokasyon göstergeleri gibi kriterler ortaya koymuşlardır. Spencer vd. 154 firma ile yaptığı anket çalışmaları sonucunda 3PL firması seçimi için 23 adet kriter belirlemişlerdir. Bunlar önem sıralarına göre; tam zamanında performans, servis kalitesi, iyi iletişim, güvenilirlik, servis hızı, esneklik, müşteri desteği, kolay çalışılabilme, yönetim kalitesi, sorunların erken tespiti, fiyat, ulaşılabilir servis çeşitliliği, özel uzmanlık, teknik rekabet edebilirlik vd. şeklinde sıralamıştır (Spencer vd., 1994). IV. Metodoloji A. Araştırmanın Amacı Araştırmanın temel amacı 3PL hizmeti satın alarak “dış kaynak kullanımı” (outsourcing) yapan işletmelerin hizmet alabilecekleri aday firmaları seçerken hangi kriterlere ne derece önem verdiklerini ortaya koymaktır. Çalışmada hizmet alacak işletmelerin demografik özelliklerinin hizmet alımlarındaki seçim kriterleriyle ilişkisi belirlenmeye çalışılmıştır yine araştırma modelindeki ana kriterlerin birbirleri ile ilişkisi tespit edilmiştir. Araştırmanın dış kaynak kullanımı, 3PL Lojistik ve seçim kriterleri konularından tartışma ve yeni araştırmalar yapılmasına olanak tanıması ve çalışmada ortaya çıkan sonuçların kurum ve işletmelere fayda sağlayacağı beklenmektedir. B. Araştırmanın Yöntemi ve Sınırlılıklar Bu çalışmada, anket yöntemi uygulanmıştır. Anket uygulamasına kaynaklık eden araştırmanın ana kütlesini Erzurum’da faaliyet gösteren ihracatçı firmalar oluşturmaktadır. ETSO (Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası) internet sitesinden erişilen güncel “Erzurum İli İhracatçılar Listesi”ni takiben anket uygulaması ‘Tam Sayım Anketi’ olarak gerçekleştirilmiştir. Listede bulunan 51 işletmenin 41’nin faaliyet merkezlerine gidilerek anketler yüz yüze uygulamıştır. Anket uygulanmayan 10 işletmenin ise bir kısmı listede yer alan adreslerinde bulunamamış, bir kısmı faaliyetlerini tamamen durdurmuş bir kısmı ise ihracat faaliyetlerini durdurmuştur. C. Kullanılan Ölçeklerin Geçerlilik ve Güvenilirliklerinin Belirlenmesi Çalışmada Erzurum’da ihracat yapan firmaların lojistikte dış kaynak kullanırken lojistik firmalarını hangi kriterlere göre seçtiklerini belirlemek amacıyla güvenirlilik testi yapılmış ve Cronbach’s Alpha değeri 0,832 olarak bulunmuştur. Bu değer anket sorularının güvenilir olduğunu göstermektedir. 782 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK D. Araştırmada Kullanılan Ölçekler, Model ve Hipotezler 3PL Seçim ve Değerlendirme ölçeği, 2000 yılında Lambert ve Stock tarafından geliştirilen “3PL Service Provider Selecting and Evaulating Criteria” ölçeği dilimize adapte edilmiş ve Soh SoonHu’nun (2010) geliştirdiği araştırma modeline adapte edilmiştir. Çalışmada kullanılan ölçek 5’li likert türündendir (1- Kesinlikle Katılmıyorum, 2- Katılmıyorum, 3- Kararsızım, 4- Katılıyorum ve 5- Kesinlikle Katılıyorum). Arşatırmaya konu olan seçim kriterleri şekil 2 ‘de gösterilmiştir. Şekil 2. Seçim Değerlendirme Kriterleri Soh SoonHu’nun 2010’da ”A decision model for evaluating third-party logistics providers using fuzzy analytic hierarchy process”. Araştırmanın hipotezleri aşağıdaki gibidir; H1: 3PL hizmeti alacak işletmelerdeki “Çalışan Sayısı” ile işletmenin bir 3PL şirketinde olmasını istediği “Hizmet Seviyesi” arasında anlamlı bir ilişki vardır. H2: 3PL hizmeti alacak “İşletmenin Yaşı” ile işletmenin bir 3PL şirketinde olmasını istediği “İlişki” faktörü arasında anlamlı bir ilişki vardır. H3: 3PL hizmeti alacak işletmenin “Hukuki Statüsü” ile işletmenin bir 3PL şirketinde olmasını istediği “Finans” boyutu arasında anlamlı bir ilişki vardır. H4: 3PL hizmeti alacak işletmenin “Hukuki Statüsü” ile işletmenin bir 3PL şirketinde olmasını istediği “Yönetim” boyutu arasında anlamlı bir ilişki vardır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 783 H5: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Hizmet Seviyesi” ve “Finans” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H6: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Hizmet Seviyesi” ve “İlişki” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H7: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Hizmet Seviyesi” ve “Yönetim” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H8: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Hizmet Seviyesi” ve “Altyapı” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H9: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Yönetim” ve “İlişki” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. H10: 3PL hizmeti alacak işletmeler için, hizmet sağlayıcının “Yönetim” ve “Altyapı” ana kriterleri arasında anlamlı bir ilişki vardır. V. Verilerin Analizi ve Değerlendirilmesi Çalışmaya katılan ve Erzurum’da faaliyet gösteren 41 ihracatçı firmadan elde edilen verilerden analizler gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılan ve Erzurum’da faaliyet gösteren 41 ihracatçı firmadan elde edilen anketler SPSS 20 paket programı kullanılarak analiz edilmiş sonuçlar yorumlanmıştır. A. Araştırmaya Katılan İhracatçı Firmaların Demografik Özellikleri Ankete katılan ihracatçı firmaların demografik özelliklerini belirlemek amacıyla faaliyet yılları, faaliyette bulunduğu endüstri dalları, firmada çalışan personel sayısı, firmaların hukuki statüleri, firmaların faaliyet alanları, medeni durumları, cinsiyetleri ve çalışma yıllarını belirlemek amacıyla frekans analizleri yapılmış ve sonuçlar Tablo 1.’de gösterilmiştir. Tablo 2. Örneklem Karakteristikleri Frekans Yüzde Frekans Yüzde Toplam ihracatçı firma (N = 41) Toplam ihracatçı Katılımcı (N = 41) Endüstri türü Faaliyet yılı İnşaat 27 65,9 1-5 4 9,8 Orman ürünleri 1 2,4 6-10 13 31,7 Spor 1 2,4 11-20 11 26,8 Gıda 3 7,3 20 den fazla 13 31,7 Temizlik ürünleri 1 2,4 Toplam 41 100 Kimya 7 17,1 Otomotiv 1 2,4 Toplam 41 100 Çalışan sayısı frekans 5-25 26-50 51 fazlası Toplam 22 11 8 41 % 53,7 26,8 19,5 100 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK 784 Hukuki durum Anonim Limited Şahıs Toplam 4 23 14 41 9,8 56,1 34,1 100 Araştırmaya katılan ihracatçı firmaların % 65,9’unu inşaat, %2,4’ünü orman ürünleri %2,4’ünü spor, %7,3’ünü gıda, %2,4’ünü temizlik ürünleri %17,1’ini kimya, %2,4’ünü otomotiv sektöründe faaliyet gösteren firmalar oluşturmaktadır. İhracat firmalarının faaliyette bulunduğu yıllara bakılacak olunursa %9,8’i 1-5 yıldır, %31,7’si 6-10 yıldır, %26,8’i 11-20 yıldır, %31,7’si 20 den fazla yıldır faaliyette bulunmaktadır. İhracatçı firmaların istihdam ettiği personel açısından bakıldığında firmaların büyük bir bölümünün 5-25 arası (%53,7) personel istihdam etmektedir, bunu %26,8 ile 26-50 arası personel sayısı, %19,5 ile 51 den fazla personel istihdam eden firmalar oluşturmuştur. Firmaların hukuki durumuna bakıldığında ise %56,1 ile anonim şirketleri oluşturmaktadır. Çalışma, araştırma modeli beş ana boyuttan oluşmaktadır. . Finans boyutu 4, hizmet seviyesi 15, İlişki 7, Yönetim 5, Altyapı 9 alt boyutla ölçülmüştür. Tablo 5’te bu değişkenler itibariyle firmaların 3PL kullanımına yönelik algıları aritmetik ortalamaları ve standart sapmalar kullanılmak suretiyle sunulmuştur. Tablo 3. Değişkenlere Göre Ortalama ve Standart Sapma Ortalama Std. Sapma 4,18 0,582 4,15 0,679 3,85 1,295 4,12 ,954 4,49 ,553 4,24 1,067 4,24 1,067 1. FİNANSAL BOYUT 1.1. Lojistik Maliyetleri Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sektördeki firmalar arasında en düşük fiyatı teklif eden taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken ön ödeme veya erken ödeme yaptığımızda nakit indirimi yapan taşıyıcı firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken makul/kabul edilebilir fiyatları sunan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. 1.2. Finansal İstikrar Firmamız için taşıma hizmetleri alırken mali açıdan durumu iyi olan taşıma firmasını tercih ederiz. 2. HİZMET SEVİYESİ 2.1. Güvenirlilik ve Zamanlama 4,56 4,65 0,369 0,408 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 Firmamız için taşıma hizmetleri alırken aynı gün teslimat olanağı sağlayan taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken söz verdiği zamanda müşterimize teslimat olanağı sağlayan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken söz verdiği zamanda yükü bizden alan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükün alınmasından teslim edilmesine kadar olan süreci vaat ettiği sürede tamamlayan taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken güncel fiyat oranları ve indirimlerle ilgili bizi bilgilendiren firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken satış temsilcisinden yardım istediğimizde zamanında geri-dönüt/cevap alabildiğimiz firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malımızı teslim alma konusundaki gecikmelerden bizi haberdar eden firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malımızı teslim etme (müşterilerimize) konusundaki gecikmelerden bizi haberdar eden firmayı seçeriz. 2.2.Hizmet Kalitesi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken kayıp/hasarlı mal teslimatı konusunda geçmişi bizi tatmin eden firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken hizmet kalitesine ilişkin şikâyetlerimize, yeterince hızlı bir şekilde cevap veren firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken ara-hat yapmaksızın direkt olarak alım/iletim hizmeti verme olanağına sahip olan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken belirli dönemlerde bir takım hediyeler veren (ajanda, anahtarlık vb.) taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken şikâyetlerimize, problemlerimize karşı genel tutumu iyi olan firmayı tercih ederiz. 2.3. Esneklik Firmamız için taşıma hizmetleri alırken fiyatlar hakkında yeniden müzakereye/pazarlığa açık olan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken fiyat yapısı basit ve anlaşılır olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. 3. İLİŞKİ 3.1. Uygunluk Firmamız için taşıma hizmetleri alırken tam/anlaşılabilir/okunaklı uygun şekilde faturalandırma yapan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken donanımları ve malzemeleri temiz olan firmayı tercih ederiz. 3.2. Güven ve Adalet Hizmet adlığımız taşıyıcı firma kayıp ya da hasarlı teslimat hakkında yardımcı olur. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken doğru ve uygun faturalandırma yapan firmayı tercih ederiz. 785 4,54 ,674 4,80 ,401 4,80 ,401 4,85 ,358 4,32 ,820 4,71 ,602 4,59 ,706 4,56 ,743 4,18 0,426 4,63 ,829 4,56 ,502 4,59 ,631 2,49 1,121 4,63 ,488 4,38 0,680 4,49 ,779 4,27 ,923 4,70 0,359 4,63 0,419 4,66 ,480 4,61 ,494 4,72 0,415 4,76 ,582 4,73 ,501 786 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK Firmamız için taşıma hizmetleri alırken irsaliye düzenleyerek teslimat kanıtı sunan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken nakliye süreleri tutarlı olan taşıma firmasını tercih ederiz. 3.3.Fayda ve Risk Paylaşımı Firmamız için taşıma hizmetleri alırken tatmin edici seviyede sigorta kapsamı mevcut olan firmayı tercih ederiz. 4. YÖNETİM 4.1. Performans Yönetimi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken nakliyata ilişkin bir sorun yaşandığında, sorunu tek bir iletişim noktasından yöneten firmayı tercih ederiz. 4.2. Güvenlik Firmamız için taşıma hizmetleri alırken asılsız iddiaları önlemek için programları olan (takip alarmı, gözetleme kameraları gibi) firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükleme konusunda güvenlik önlemleri alan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken hasarsız teslimat yapabilen firmayı tercih ederiz. 4.3.Saygınlık Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sektöründe bilinen/ünlü bir firmayı tercih ederiz. 5. ALT YAPI 5.1.Bilgi İşlem Yeterliliği Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükün alınması noktasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken faturalandırma sırasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malların takibi sırasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken barkod sistemi ile teslimatın takibi kolaylaştıran firmayı tercih ederiz. 5.2. Dağıtım Elemanlarının Kalitesi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları firmanın kapasitesi hakkında bilgi sahibi olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk( dağıtım) elamanları program değişikleri hakkında bize zamanında bilgi veren firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları dürüst olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları bizimle empati kuran firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları dost canlısı olan firmayı tercih ederiz. 4,66 ,617 4,73 ,449 4,78 ,475 4,70 0,359 4,73 0,449 4,73 ,449 4,62 ,524 4,41 ,948 4,68 ,610 4,76 ,582 3,49 1,362 3,49 1,362 4,02 0,485 4,03 0,485 3,68 1,059 3,51 1,121 3,73 1,141 3,90 1,068 4,28 0,640 4,17 ,998 4,46 ,674 4,73 ,501 3,95 1,203 4,10 1,044 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 787 Tablo 3’te görüldüğü gibi 3PL Hizmet Sağlayıcı Seçim Kriterleri’nin ana boyutları arasında bir kıyaslama yapıldığında 4,70 ortalama ile “İlişki” ve “Yönetim” boyutları en yüksek değere sahiptir. “Altyapı Yeterliliği” ise en 4,02 ile en düşük değere sahiptir. Buradan özetle çıkarılabilecek sonuç; hizmet alıcılar, hizmet sağlayıcı adayları arasından seçim yaparken en çok “İlişki” ve “Yönetim” boyutlarını önemsemektedir buna karşın “Altyapı” boyutu diğer boyutlara kıyasla daha düşük öneme sahiptir. Yine yukarıdaki tabloda görülebileceği gibi alt kriterlerin (sub-criteria) ortalaması incelendiğinde ise 4,73 ile “Performans Yönetimi” en yüksek değere sahipken 3,49 ortalama ile “Saygınlık” en düşük ortalamaya sahiptir. Yani işletmeler outsourcing alımı yaparken alt kriterler arasından en çok “Performans Yönetimi”ne önem vermektedir. Ayrıca aynı şekilde “Saygınlık” en az önem verilen alt kriterdir. Ölçekler geçerlilik analizine tabi tutulmuş ve sonuçlar Tablo 4’te gösterilmiştir. Tablo 4. 3PL Hizmet Sağlayıcı Seçim Kriterleri Ölçeğinin Geçerlilik Analizi Faktör Yükleri 1. FİNANSAL BOYUT 1.3. Lojistik Maliyetleri Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sektördeki firmalar arasında en düşük fiyatı teklif eden taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken ön ödeme veya erken ödeme yaptığımızda nakit indirimi yapan taşıyıcı firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken makul/kabul edilebilir fiyatları sunan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. 1.4. Finansal İstikrar Firmamız için taşıma hizmetleri alırken mali açıdan durumu iyi olan taşıma firmasını tercih ederiz. 0,758 0,725 0,655 0,845 2. HİZMET SEVİYESİ 2.1. Güvenirlilik ve Zamanlama Firmamız için taşıma hizmetleri alırken aynı gün teslimat olanağı sağlayan taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken söz verdiği zamanda müşterimize teslimat olanağı sağlayan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken söz verdiği zamanda yükü bizden alan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükün alınmasından teslim edilmesine kadar olan süreci vaat ettiği sürede tamamlayan taşıma firmasını tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken güncel fiyat oranları ve indirimlerle ilgili bizi bilgilendiren firmayı tercih ederiz. 0,840 0,857 0,776 0,801 0,664 788 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK Firmamız için taşıma hizmetleri alırken satış temsilcisinden yardım istediğimizde zamanında geri-dönüt/cevap alabildiğimiz firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malımızı teslim alma konusundaki gecikmelerden bizi haberdar eden firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malımızı teslim etme (müşterilerimize) konusundaki gecikmelerden bizi haberdar eden firmayı seçeriz. 2.2.Hizmet Kalitesi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken kayıp/hasarlı mal teslimatı konusunda geçmişi bizi tatmin eden firmayı seçeriz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken hizmet kalitesine ilişkin şikâyetlerimize, yeterince hızlı bir şekilde cevap veren firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken ara-hat yapmaksızın direkt olarak alım/iletim hizmeti verme olanağına sahip olan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken belirli dönemlerde bir takım hediyeler veren (ajanda, anahtarlık vb.) taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken şikâyetlerimize, problemlerimize karşı genel tutumu iyi olan firmayı tercih ederiz. 2.3. Esneklik Firmamız için taşıma hizmetleri alırken fiyatlar hakkında yeniden müzakereye/pazarlığa açık olan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken fiyat yapısı basit ve anlaşılır olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. 3. İLİŞKİ 3.1. Uygunluk Firmamız için taşıma hizmetleri alırken tam/anlaşılabilir/okunaklı uygun şekilde faturalandırma yapan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken donanımları ve malzemeleri temiz olan firmayı tercih ederiz. 3.2. Güven ve Adalet Hizmet adlığımız taşıyıcı firma kayıp ya da hasarlı teslimat hakkında yardımcı olur. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken doğru ve uygun faturalandırma yapan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken irsaliye düzenleyerek teslimat kanıtı sunan firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken nakliye süreleri tutarlı olan taşıma firmasını tercih ederiz. 3.3.Fayda ve Risk Paylaşımı Firmamız için taşıma hizmetleri alırken tatmin edici seviyede sigorta kapsamı mevcut olan firmayı tercih ederiz. 4. YÖNETİM 4.1. Performans Yönetimi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken nakliyata ilişkin bir sorun yaşandığında, sorunu tek bir iletişim noktasından yöneten firmayı tercih ederiz. 4.2. Güvenlik Firmamız için taşıma hizmetleri alırken asılsız iddiaları önlemek için programları olan (takip alarmı, gözetleme kameraları gibi) firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükleme konusunda güvenlik önlemleri alan firmayı tercih ederiz. 0,541 0,703 0,557 0,419 0,544 0,625 0,761 0,512 0,709 0,758 0,709 0,475 0,782 0,614 0,441 0,726 0,805 0,421 0,524 0,530 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 Firmamız için taşıma hizmetleri alırken hasarsız teslimat yapabilen firmayı tercih ederiz. 4.3.Saygınlık Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sektöründe bilinen/ünlü bir firmayı tercih ederiz. 5. ALT YAPI 5.1.Bilgi İşlem Yeterliliği Firmamız için taşıma hizmetleri alırken yükün alınması noktasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken faturalandırma sırasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken malların takibi sırasında çevrimiçi (çevrimiçi) ara yüzler kullanan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken barkod sistemi ile teslimatın takibi kolaylaştıran firmayı tercih ederiz. 5.2. Dağıtım Elemanlarının Kalitesi Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları firmanın kapasitesi hakkında bilgi sahibi olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk( dağıtım) elamanları program değişikleri hakkında bize zamanında bilgi veren firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları dürüst olan taşıyıcı firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları bizimle empati kuran firmayı tercih ederiz. Firmamız için taşıma hizmetleri alırken sevk (dağıtım) elamanları dost canlısı olan firmayı tercih ederiz. 789 0,834 0,526 0,800 0,862 0,876 0,845 0,533 0,723 0,729 0,806 0,857 Orijinal ölçekte yer alan 5 temel ve 13 alt değişken (bkz. Şekil 2.) yapılan açımlayıcı faktör analizi neticesinde 5 temel ve 12 alt boyuta indirgenmiştir. Sonuç itibariyle bu çalışmada 3PL Hizmet Sağlayıcısı Seçim Kriterlerini ölçmeye yönelik kullanılan ölçeğin, yapılan analizler neticesinde geçerli ve güvenilir olduğu ifade edilebilir. Kriterler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla korelasyon analizi yapılmış ve Tablo 5‘te gösterilmiştir. Tablo 5. Korelasyon Tablosu Finansal Kriterler Hizmet Seviyesi İlişki Yönetim Altyapı ,501** ,001 ,317* ,044 ,335* ,032 Finansal Kriterler ,629** ,000 Hizmet Seviyesi İlişki Yönetim Altyapı , ,597** ,000 ,311* ,048 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK 790 Çalışan Sayısı ile Hizmet Seviyesi arasında anlamlı bir farklılık yoktur [p=0,409 ve 0,05]. Bu sonuç ile H1 hipotezi reddedilir. Faaliyet yılı ile İlişki arasında anlamlı bir farklılık yoktur [p=0,563 ve p > 0,05]. Bu sonuç ile H2 hipotezi reddedilir. Hukuki Statü ile Finansal kriterler arasında anlamlı bir farklılık vardır [p=0,021 ve 0,05]. Bu sonuç ile H3 hipotezi kabul edilir. Hukuki Statü ile Yönetim arasında anlamlı bir farklılık yoktur [p=0,021 ve p > 0,05]. Bu sonuç ile H4 hipotezi reddedilir. Hizmet Seviyesi ile Finansal Kriterler arasında zayıf, pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,335]. Bu sonuç ile H5 kabul edilir. Hizmet Seviyesi ile İlişki değişkenleri arasında güçlü, pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,629]. Bu sonuç ile H6 kabul edilir. Hizmet Kalitesi ve Yönetim değişkenleri arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,501]. Bu sonuç ile H7 kabul edilir. Hizmet Kalitesi ve Altyapı yeterliliği arasında zayıf, pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,317]. Bu sonuç ile H8 kabul edilir. Yönetim ve İlişki değişkenleri arasında orta, pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,597]. Bu sonuç ile H9 kabul edilir. Yönetim ve Altyapı yeterliliği arasında zayıf, pozitif yönlü bir ilişki vardır [p < 0,05 ve r=0,311]. Bu sonuç ile H10 kabul edilir. Tablo 6. Hipotez Testi Sonuçları Hipotez P-değeri Karar H1 P>0.05 Red H2 P>0.05 Red H3 P<0.05 Kabul H4 P>0.05 Red H5 P<0.05 Kabul H6 P<0.05 Kabul H7 P<0.05 Kabul H8 P<0.05 Kabul H9 P<0.05 Kabul H10 P<0.05 Kabul VI. Sonuçlar ve Öneriler Bu çalışmanın amacı, 3PL Hizmet Sağlayıcı Seçim Kriterlerine ilgili işletmelerin ne derece önem verdiğini ortaya koymaktır. Araştırma için belirlenen 10 hipotezden 7’si de desteklenmiştir (bkz. Tablo 6). Kavramsal modelin beş temel değişkeninin arasında olan hizmet seviyesinin, ilişki yönetim ve altyapı ile ilişkisi bulunmuştur. İlişkinin gücü ise Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 791 alt değişkenlere göre değişiklik göstermektedir. Fakat çoğunlukla ilişki gücü orta gözükmektedir. En yüksek ilişki gücü olan değişkenler, hizmet seviyesi ve ilişki boyutlarıdır. Araştırmada elde edilen ve yukarıda özetlenen sonuçlar ışığında birtakım öneriler geliştirilmesinde yarar vardır. Öncelikle, ihracatçı firmalara aralarından seçim yapabilecekleri yeterli hizmet sağlayıcı bulunmalıdır. Ayrıca 3PL ile dış kaynak kullanımının hem finansal hem de operasyonel avantajları hakkında hizmet alımı yapabilecek firmalara bilgi verilmelidir. Daha az maliyetlerle performanslarını yükseltmek ve performanslarında değişiklik yaratabilmek için çalışma sonuçlarındaki ortalama değerler üzerinden hangi adımların atılması gerektiğiyle ilgili planlar yapılmalıdır. Gelecek çalışmalarda, başka illerdeki ihracatçı firmalar üzerine çalışma yapılabilir ya da farklı sektörler ayrı ayrı incelenebilir ve kıyaslama yapılabilir. Ayrıca bu değişkenlerin yanında farklı değişkenler de kullanılarak çalışma genişletilebilir. Uygulama alanı olarak farklı yerlerde çalışmanın genellenebilir. Genel olarak yapılan bu çalışmanın işletmelere katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Kaynaklar Sink HL, Langley Jr. CJ (1997). A managerial framework for the acquisition of third-party logistics services. J. Bus. Logistics. 18(2): 163-187. Kannan VR, Tan KC (2002). Supplier Selection and Assessment: Their Impact on Business Performance. J. Supply Chain Manage. 38(4): 11-21. Lieb RC, Randall HL (1996). A comparison of the use of third-party logistics services by large American manufacturers, 1991, 1994, and 1995. J. Bus. Logistics. 17(1): 305-320. Maltz AB, Lieb RC (1995). The Third Party Logistics Industry: Evolution, Drivers and Prospects. In Proceedings of the 24th Annual Transportation and Logistics Educators Conference. IL: Chicago.pp. 45-75. Bhatnagar R, Sohal AS, Millen R (1999). Third party logistics services: a Singapore perspective. Int. J. Phys. Distrib. Logistics Manage. 29(9): 569-587. Soh SoonHu (2010). A decision model for evaluating third-party logistics providers using fuzzy analytic hierarchy process. African Journal of Business Management Vol. 4(3): 339-349, Dapiran P, Lieb R, Millen R, Sohal A (1996). Third party logistics services usage by large Australian firms. Int. J. Phys. Distrib. Logistics Manage. 26(10): 36-45. Boyson S, Corsi T, Dresner M, Rabinovich E (1999). Managing effective third party logistics relationships: What does it take?. J. Bus. Logistics 21(1): 73-100. 792 Dilşad GÜZEL, Abdullah TÜZEMEN, Burak YAPRAK Birdogan BAK (2004), Lojistik Yönetimi ve Lojistik sektör Analizi, Trabzon, Volkan Matbaacılık, s.93 Razzaque, Mohammed Abdur ve Chang Chen Sheng. (1998). Outsourcing of Logistics Functions: A Literature Survey, International Journal of Physical Distribution&Logistics Management, Vol.28, No. 2: 89–107. La Londe, B.J. ve A.B. Maltz. (1992). Some Propositions About Outsourcing The Logistics Function. The International Journal of Logistics Management, Vol.3, No.1: 1 11. Gilley, K. Matthew. (2000). Making More by Doing Less: An Analysis of Outsourcing and its Effects on Firm Performance. Journal of Management, Vol. 26, No.4: 763–790 Weber, C.A., Current, J.R. and Benton, W.C. (1991) ‘Vendor selection criteria and methods’, European Journal of Operational Research, Vol. 50, No. 1, pp.2–18. Braglia, M. and Petroni, A. (2000) ‘A quality-assurance oriented methodology for handling trade-offs in supplier selection’, International Journal of Physical Distribution and Logistics Management, Vol. 30, No. 2, pp.96– 111. Spencer MS, R. D. (1994). JIT Systems And External Logistics Suppliers. International Journal Of Operations And Production Management, s. 60–74. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 793 TERSİNE LOJİSTİK KAPSAMINDA E-ATIK SORUNU ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK DAVRANIŞSAL DEĞİŞİM STRATEJİLERİNİN DERECELENDİRİLMESİ Bahar TÜRK* Aysel ERCİŞ** Özet: Tüketim toplumu olma rolünün giderek benimsendiği zamanımızda, teknolojik gelişimeler artmış ve yeni nesil ürünlerin erişilebilirliği kolaylaşmıştır. Bu yaşananlar elektronik araçların kullanım ömürlerini kısaltmış, elektrikli ve elektronik atık (e-atık) problemi yaşanmasına neden olmuştur. Atık Elektrik ve Elektronik Ekipmanları (AEEE) Yönergesinin yürürlüğe koyulması ve belli standartların getirilmesi gibi yasal önlemler alınmıştır. Bu uygulamalar tersine lojistik ve ürün kazanımı açısından kazanç sağlama amacı taşımaktadır. Özellikle yüksek teknolojili ürünlerin trend ömrünün ürün ömründen daha kısa olması eatık sorununun çözümüne yönelik çabaları daha da arttırmaktadır. Ayrıca tüketicilerin sahip oldukları elektrikli ve elektronik ürünleri, ömrünü tamamlamadan değiştirme eğilimi içerisinde olmaları, onları e-atık probleminin başlıca sorumlularından bir haline getirmiştir. Bu nedenle tüketicilerin e-atık oluşumu sürecinde daha çevreci kararlar almalarının teşvik edilmesi ya da çevreye zararlı davranışlarından caydırılması gerekmektedir. İstenilen davranış değişikliğini literatürde ‘öncü, sonuç ve zorlayıcı stratejiler’ olarak ifade edilen davranışsal değişim stratejileri ile gerçekleştirmek mümkündür. Ancak bu stratejilerin hangisinin/hangilerinin e-atık sorunun çözümünde daha etkili ve verimli olacağının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda araştırmanın amacı, e-atık sorunun çözümüne yönelik davranışsal değişim stratejilerinin önem sırasının belirlenmesidir. Sıranın belirlenmesinde uzmanlardan toplanan verilerin analiz edilmesine dayanan, çok kriterli karar verme tekniklerinden Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) metodu kullanılmıştır. Her kriter grubun kendi içerisinde karşılaştırılmasın sonucunda; eatık soruna ilişkin bireylerin davranışlarını şekillendirecek en etkili değişim stratejisinin ‘öncül stratejiler’ olduğu tespit edilmiştir. Yine kendi düzeyleri içinde karşılaştırılan alt kriterlerden; bilgi ve eğitimin, ödüllendirmenin ve maddi yaptırımların davranışsal değişimi sağlayacak değişkenler arasında öne çıktığı görülmüştür. Son olarak ana ve alt kriter ağırlıklarının birlikte değerlendirilmesiyle modelin genel AHP sıralaması elde edilmiş ve bireylerin davranışlarını şekillendirecek en etkili stratejinin ‘ödüllendirme’ olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sonrasında ise eğitim ve bilgilendirme, fiziki çevresel dizayn ve maddi yaptırım gelmektedir. Anahtar Kelimeler: Tersine Lojistik, E-Atık, Davranışsal Değişim, Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) * Arş. Gör. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Prof. Dr., Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ** Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 794 UNDER THE REVERSE LOGISTICS TOWARDS SOLUTION OF EWASTE PROBLEM, RANKING OF BEHAVIORAL CHANGES STRATEGIES Abstract: The role of consumption society increasingly is adopted in our day, technological development is increased and easier availability of new generation products. This situation shortens electronic equipment’s physical life and caused to electrical and electronic waste (e-waste) problems. Put into force of Waste Electrical and Electronic Equipment (WEEE) regulations and was taken legislative measures such as the introduction of certain standards. These practices are intended to provide earnings for reverse logistics and product recovery. Especially to be 'fashion lifetime' shorter than the 'physical life' of high-tech products, increased more efforts towards solving the e-waste problem. Also, consumers tend to change before completing physical life of theirs electrical and electronic products therefore, they have become chiefly responsible the e-waste problem. Therefore, consumers should be encouraged for pro-environmental decision making or that should be discouraged about harmful environmental behavior in the process of e-waste generation. The required change in behavior is possible with known as "antecedent, consequence and coercion" behavioral change strategies in the literature. But, it must be determined which of these strategies in solving the problem of e-waste that would be more effective and efficient. In this context, the purpose of this research is to determine the ranking of importance of behavioral change strategy towards the solution of the e-waste problem. It was used Analytic Hierarchy Process (AHP) method of multi-criteria decision-making techniques which is based on data collection from the expert of area, to determine the ranking. As a result of, each set of criteria were compared within their group; it will shape the behavior of individuals related to the e-waste problem that the most effective behavioral change strategy has been identified as an 'antecedent strategies'. Again, the comparison of the sub-criteria within their own level; information and education, reward and material coercion was seen that they stand out among the variables to ensure behavioral change. Finally, evaluated together with the main and sub-criteria weight, was obtained general AHP's ranking of a model and the most effective strategy to shape the environmental behavior has been identified as a 'reward'. Keywords: Reverse Logistics, E-Waste, Behavioral Change, Analytic Hierarchy Process (AHP) 1. GİRİŞ Ürün ve materyallerin yeniden kullanılmasına dayanan tersine lojistik, hurda toplama, kâğıt dönüşümü, cam şişeler için uygulanan depozito uygulamalarının yanı sıra cep telefonu, bilgisayar gibi elektronik atıkların geri toplanmasını da kapsamaktadır. Bu ürünlerin geri toplanması, yok edilmesine kıyasla daha avantajlı olmaktadır. Bu nedenle tersine lojistik sürecinde gerçekleştirilen adımların maliyetlerinin mimimize edilmesi, hem lojistik sürecinin daha karlı hale gelmesi hem de çevre açısından önem arz etmektedir (Nakıboğlu, 2007). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 795 Elektrikli ve elektronik araçların üretimi günümüzde hızlı büyüyen sektörler arasında yer almaktadır (Hischier vd., 2005). Bu durum elektrikli ve elektronik eşya atığı (e-atık) sorununu da beraberinde getirmiştir (Babu vd., 2007; He vd., 2006; Achillas vd., 2012). Nitelikleri sürekli artan elektrikli ve elektronik cihazların kullanım sürelerinin kısalması da e-atık oluşumunu hızlandırmıştır (Puckett vd., 2002). Özellikle yüksek teknolojiye sahip ürünlerin trend ömürlerinin kullanım ömürlerinden kısa hale gelmesi, eskilerin yenileri ile değiştirilme süresinin kısalığı, e-atık sorununu tetiklemektedir (Hester ve Harison, 2009). Dolayısıyla e-atıkların miktarında meydana gelen artış, hem sürecin etkin çalışmasını engellemekte hem de kaynak israfına neden olmaktadır. Dünya genelinde ve ülkemizde istenilen ölçüde geri dönüştürülemeyen e-atıklar, önemli bir kaynak israfına neden olmanın yanı sıra tersine lojistik süreçlerinin etkin çalışmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle ortaya çıkan e-atık miktarının tersine lojistik sistemi için oluşacak yük kapasitesi ile doğrudan ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Firmaların geri aldıkları ürünleri daha verimli bir şekilde bertaraf edebilmesi de yine bu atık miktarından etkilenmektedir. Bu nedenle ortaya çıkan e-atık miktarının hem işletmeler hem de çevre açısından kontrol altında tutulması gerekmektedir. Bunu sağlamanın yolu ise çevresel duyarlılıkları giderek arttığı gözlemlenen bireylerin e-atık oluşumu sürecinde daha bilinçli davranmalarının sağlanması ve geri döşüm faaliyetleri konusunda davranışsal değişimin teşvik edilmesidir. Literatürde davranışsal değişimi stratejilerinin “önleyici, sonuç ve zorlayıcı” stratejiler şeklide ele alındığı görülmektedir (Lehman ve Geller, 2004; De Young, 1993). Bu stratejiler de kendilerine özgü araçlar vasıtasıyla bireylerin davranışlarını şekillendirmektedirler. Fakat bu stratejilerin hangisinin/hangilerinin e-atık sorunun çözümünde daha etkili ve verimli olacağının tespit edilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda çalışma içerisinde öncelikle tersine lojistik, e-atık ve davranışsal değişim stratejileri kavramları ele alınmıştır. Sonrasında ise ilgili uzmanlardan elde edilen veriler ile davranışsal değişim stratejilerinden hangisinin/hangilerinin bireyin e-atık oluşturma sürecinde daha çevreci kararlar almasına katkı sağlayacağı Analitik Hiyerarşi Prosesi Yöntemi ile analiz edilmiştir. 2. TEORİK ÇERÇEVE 2.1. Tersine Lojistik Tersine lojistik 1980’li yıllarda ürünün tüketiciye gönderimi olarak bilinen ileri yönlü lojistiğin tersine, yani birincil akışın karşıt olarak ürünün müşteriden üreticiye doğru hareketi şeklinde, kısıtlı biçimde tanımlanmıştır (Rogers ve Tibben-Lembke, 2001). 1998 yılında ise Stock tersine lojistiği 796 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ “ürünün dönüşü, kaynakların azaltılması, geri kazanılması, materyallerin ikame edilmesi, materyallerin yeniden kullanımı, atıkların yok edilmesi ve yakılması, tamir edilmesi ve yeniden üretimde lojistiğin üstlendiği rol” olarak ifade etmiştir (Stock, 1998). Fleischmann ve arkadaşları (1997) ise tüketicinin artık kullanmadığı üründen, pazarda yeniden kullanılabilecek ürüne kadar olan tüm lojistik süreçlerini kapsayan bir sistem olarak tanımlamışlardır. Bu sistemde kullanılmış ürünler son kullanıcısından üreticisine doğru fiziki bir hareket içerisine bulunduğunu da yapılan tanımlara eklenmiştir (Lourenço ve Soto, 2002 ). Giuntini ve Andel (1995) tersine lojistiği altı temel süreç olarak ele almışlardır: Kabul; iç veya dış müşterilerden geri kazanılacak ürünlerin alınması ifade eder. Geri alım; ürünün müşteriden fiziksel olarak üretim noktasına geri taşınmasını tanımlar. Gözden geçirme; ürünü teslim alan firmanın ürün ile ne yapacağına karar verdiği aşamadır. Yenileme; alınan ürünün tamir edilmesi veya yeniden üretim sürecine dâhil edilmesini ifade eder. Nakil; ürünün firmanın tedarik zinciri vasıtasıyla taşınmasıdır. Son olarak Yeniden yapılanma; firmanın, sürecin daha iyi yönetilmesi için tersine tedarik zincirini kontrol etmesini ifade eder. Tersine lojistik sürecinin temel faaliyetlerini ise, geri alınacak ürünlerin toplanması ve işlenmiş ürünlerin yeniden dağıtılması olarak ifade etmek mümkündür. Bu sürecin iyi yönetilmesi toplama işleminde kaç noktanın kullanılacağı, depolar, geçiş noktaları ve finansman konularının iyi değerlendirilmesini gerektirmektedir. Çünkü toplanan ürünler genellikle problemli ambalaja sahip ve düşük değerli olmaktadırlar (Brito vd., 2002). Tüketim noktasından üretim noktasına geri gönderilen ürünler geri kazanılmakta, yeniden kullanıma uygun hale getirilmekte veya tamamen yok edilmektedirler. Ayrıca tersine lojistik, söz konusu olan bu işlemleri etkin şekilde yerine getirebilmek için yeniden tasarlanan tedarik zincirini de içermektedir (Dowlatshahi, 2000). Thierry ve arkadaşları (1995) entegre edilmiş bir tedarik zinciri içerisinde tersine lojistik faaliyetlerini göstermiş ve ürünün yeniden kazınımına ilişkin opsiyonları ifade etmişlerdir. Bu sistemin e-atığın durumuna göre uygun olan opsiyonlar aracılığıyla tersine lojistik sistemi içerisine dâhil olduğu da ifade edilmektedir (Ayvaz, 2013). Ürünlerin geri kazanım yöntemleri olarak ifade edilen ve tersine lojistik sürecini oluşturan “onarım, yenileme, yeniden üretim, yamyamlık ve geri dönüşüm” opsiyonlar şekil 1’de gösterildiği gibidir (Thierry vd., 1995): Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 797 Şekil 1. Entegre edilmiş Tedarik Zinciri ve Tersine Lojistik Ürün Geri Alım Opsiyonları Tamirat; kullanılmış ve geri dönmüş ürünün yeniden çalışır ve kullanılabilir hale getirilmesidir. Genellikle ürünün kırılan veya yıpranan kısımlarının tamirini ve değiştirilmesini içermektedir ve sınırlı sayışa montaj ve demontaja ihtiyaç vardır. Tamir edilmiş ürünlerin yeni üretilmiş ürünlere kıyasla değişiklik gösterdiği görülmektedir. Ürün yenileme; bu süreçte yapılan işlemlerin amacı kullanılmış ömrü belirlenmiş daha yüksek bir kalite düzeyine kavuşturmaktır. Dolayısıyla ürün yenileme söz konusu ürünün kalitesini artırmakta ve ömrünü uzatmaktadır. Bu süreçte ürün demonte edilerek önemli parçaları kontrol edilir ve gerekirse değiştirilir. Ayrıca bu süreç içerisinde ürünün eskiyen parçaları teknolojik olarak daha yeni parçalarla değiştirilerek ‘ürün geliştirme’ yapılmaktadır. Yeniden üretim; kullanılmış ürünün tamamen demaonte edilerek, tüm modüllerinin ve parçalarının kontrolden geçirdikten sonra yeni üretilen ürünle aynı kalite seviyesine sahip olmasının sağlanmasıdır. Aşınan, eskiyen, teknolojik olarak modası geçen parçaların yenisiyle değiştirilmesidir. Tamir edilebilecek parçalar ise onarıldıktan sonra uygunluğunu kontrol amacıyla testlere tabi tutulduktan sonra monte edilmektedir. Ürün yamyamlaştırma; yukarıda ifade edilen opsiyonlar geri gelen ürünlerin büyük bir kısmını yeniden kullanılmaktadır. Ürün yamyamlaştırma da ise ürünün yalnızca küçük bir kısmı kullanılmaktadır. Burada amaç kullanılmış ürün veya bileşenden, başka bir üründe tamir, yenileme veya yeniden üretimde kullanılması amacıyla belirli parçaların alınmasıdır. Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 798 Geri dönüşüm; diğer ürün geri alım faaliyetlerinde amaç kullanılmış ürünün bileşenlerinin ve özeliklerinin yeniden kullanılmasıdır. Geri dönüşüm işlemlerinde ise ürünün özellikleri ve fonksiyonları kaybolmaktadır. Geri dönüşümde amaç, kullanılmış ürünün bileşen ve materyallerinin yeniden kullanılmasıdır ve çok sayıda ürüne uygulanmaktadır (Thierry vd., 1995; Karaçay, 2005). Tersine lojistik kapsamında elektrikli ve elektronik atıkların yönetimine ilişkin ilk çalışmalar 2004 yılında Hollanda ile yapılmış, sonraki yıllarda “Elektrikli ve Elektronik Eşyalarda Bazı Zararlı Maddelerin Kullanımının Sınırlandırılmasına Dair Yönetmelik” yayımlanmış ve 2009‘da yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikle; çevre ve insan sağlığının korunması, elektrikli ve elektronik ürünlerde bazı zararlı maddelerin kullanımına sınırlama getirilmesi gibi önlemlerin yanı sıra hukuki ve teknik alt yapı oluşturarak elektrikli ve elektronik eşya atıklarının çevreye zarar vermeden geri kazanılması ve bertaraf edilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2008; Ayvaz, 2013: 26). Bundan üç yıl sonra da “Atık Elektrikli ve Elektronik Eşya (AEEE) Kontrolü Yönetmeliği” (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012) Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikte ise amaç şöyle açıklanmıştır; “elektrikli ve elektronik eşyaların üretiminden nihai bertarafına kadar çevre ve insan sağlığının korunması amacıyla elektrikli ve elektronik eşyalarda bazı zararlı maddelerin kullanımının sınırlandırılması, bu sınırlandırmalardan muaf tutulacak uygulamaların belirlenmesi, elektrikli ve elektronik eşyaların ithalatının kontrol altına alınması, elektrikli ve elektronik atıkların oluşumunun ve bertaraf edilecek atık miktarının azaltılması için yeniden kullanım, geri dönüşüm, geri kazanım yöntem ve hedeflerine ilişkin hukuki ve teknik esasları düzenlemektir.” Yönetmeliğin özellikle son cümlesine dikkat edildiğinde, e-atıkların oluşumunun ve bertaraf edilecek miktarın azaltılması için yeniden kullanım, geri dönüşüm, geri kazanım yöntemlerinin teşvik edilmesi hususuna dikkat çekildiği görülmektedir. Dolayısıyla gerek tersine lojistik süreci gerekse bu sürecin nihai katılımcıları açısından e-atık miktarının azılması büyük önem arz etmektedir. 2.2. E-Atık E-atık, kullanım ömrü dolan ya da kullanım ömrü dolmadan teknolojisi eskidiği, işlevselliği azaldığı için yenisi ile değiştirilmek istenen, atıl duruma gelen elektrikli ve elektronik ürünlere verilen addır (Grünbergen ve MarkBerglung, 2003). Bu atıkları meydana getiren cihazlar ise; elektronik cihazlar, beyaz eşyalar, küçük ev aletleri, bilişim ve telekomünikasyon ekipmanları, kamera, ses sistemi gibi tüketici ekipmanları, aydınlatma ekipmanları, elektrikli ve elektronik aletler, eğlence-spor aletleri ve oyuncaklar, tıbbi cihazlar, izlenme ve kontrol aletleri ve otomatlar olmak üzere on ana kategoride Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 799 sınıflandırılmaktadır (Grünbergen ve Mark-Berglung, 2003: 37; Puckett vd., 2002). En son Birleşmiş Milletler Üniversitesi tarafından yayınlanan “2014 Global e-Atık İzleme Raporu’nda” Dünya genelinde yılda ortalama 41,8 milyon ton e-atık meydana gelirken, ülkemizin yılda ortalama 503 bin ton ile 17. sırada olduğunu ifade edilmektedir (EAGD, 2015). Bu atıklara en fazla katkıyı bilgisayarların ve mobil telefonların yaptığına ilişkin ortak bir görüş bulunmaktadır (Robinson, 2009). Elektrikli ve elektronik eşyaların atığa dönüşümündeki bu hızlı artış ve geri dönüşümün düşük dizeyde olması, son yıllarda daha fazla üzerinde durulan çevresel duyarlılık ve sorumluluk açısından da oldukça önemli hale gelmiştir. Elektrikli ve elektronik ürünlerin üretimi esnasında zararlı maddelerin kullanımını kısıtlayan, e-atıkların toplanmasını ve geri dönüşümünü sağlayan söz konusu mevzuatlar, tüketicilerin e-atıkların geri dönüşümünü kolaylaştıracak şekilde tasarlanmıştır. Tüketiciler için ücretsiz geri dönüşüm imkânı yaratan bu süreçler, e-atıkların geri dönüşümü yaygınlaştırmayı ve bu faaliyetlere geniş bir toplumsal katılım sağlamayı amaçlamaktadır (European Commission, 2016; Toprak vd., 2013). E-atıkların geri dönüştürülmesi insan sağlığı, içerisinde barındırdığı değerli metaller geri dönüştürülmesiyle kaynak israfının önlenmesi ve mevcut kaynakların kullanımı açısında da önemli bir kazanım sağlamaktadır (Yazıcı ve Deveci, 2009). Avrupa Komisyonu “Waste Electrical and Electronic Equipment (WEEE)” yani Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyalar (AEEE) yönergesi ile eatıkların geri dönüşümünü zorunlu hale getirmiştir. Türkiye’de de bu yönergeye uygun olarak, yukarıda amaçları kapsamlı şekilde ifade edilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığının hazırladığı “Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği”, 2012 yılında yürürlüğe girmiştir (Resmi Gazete, 2012). Bu yönergelerin tasarladıkları amaçlara ulaşmaları için bir takım gereksinimlere ihtiyaç duyulmaktadır. Widmer ve arkadaşları (2005) bu gereksinimleri, merkezi ve yerel yönetimlerin işbirliği ve etkinliği, e-atıkların geri dönüşümü sağlayacak gerekli alt yapı ve teknik yeterlilik, sanayileşme düzeyi, sosyal ve kültürel yapıdaki geri dönüşüm kültürünün yaygınlığı ve çevre bilinci olarak ifade etmişlerdir. Özellikle bireylerin e-atıkların geri dönüşümüne ilişkin bilgi ve bilinç seviyesinin düşük olması, e-atıkların dönüşümünü gerçekleştirecek tesis sayısının azlığı gibi koşullar mevcut durumu daha da zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla nihai kullanıcı olan bireylerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi mevcut e-atık potansiyelinin değerlendirilmesinde önemli bir katkı yaratacaktır (Toprak vd., 2013). Bu bağlamda tüketicilerin davranışlarına yakından bakılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu gereksinimi gidermek ise bireyleri geri dönüşüm konusunda bilinçlendirecek, daha çevreci karalar Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 800 almaları için teşvik edecek ya da çevreye zararlı davranışlarından caydıracak davranışsal değişim stratejilerine başvurmak ile mümkün olacaktır. 2.3. Davranışsal Değişim Stratejileri E-atıkların geri dönüştürülmesi ekonomik anlamda karın maksimize edilmesi bakımından önemlidir. Geri dönüşüm faaliyetlerinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir ekonominin kalkınması ve bu sistemler arasındaki akışın sorunsuz ilerlemesi için öncelikle gereksiz e-atık miktarının önüne geçilmesi gerekmektedir (Hobikoğlu, 2013). Ayrıca e-atıkların değere dönüştürülebilmesi, e-atıkların geri dönüşümü sağlanabilen atıklar olarak algılanmasıyla yani tüketici davranışlarıyla doğrudan ilgilidir (Nixon ve Saphores, 2007). Bu nedenle çevresel sorunların çözümünde etkili olabilmek için bireylerin çevreci davranışlarını yönlendirmede kullanılacak stratejilerin iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Literatürde bireylerin daha çevreci karalar almalarının teşvik edilmesi ya da çevreye zararlı davranışlarda bulunmaması konusunda kullanılan ‘öncül, sonuç ve zorlayıcı stratejiler’ olmak üzere üç davranışsal değişim stratejisi mevcuttur (Lehman ve Geller, 2004; De Young, 1993). Lehman ve Geller (2004), çevreci davranışların şekillendirilebilmesi için bireyin davranışının öncesinde ve sonrasında uygulanabilecek müdahale stratejilerinden bahsetmişlerdir. Bu stratejileri “öncül stratejiler” ve “sonuç stratejileri” olarak ele almışlardır. De Young (1993) ise “bilgi teknikleri”, “pozitif motivasyon teknikleri” ve “zorlayıcı teknikler” ile bireyin çevreci davranışlarının şekillendirilebileceğini ifade etmiştir. Lehman ve Geller (2004)’ın öncül ve sonuç stratejilerinin, bilgi ve pozitif motivasyon tekniklerini içerisinde barındırdığı ancak zorlayıcı teknikleri ele almadıkları görülmüştür. Bu nedenle literatürde kabul görmüş bu iki çalışma, bireylerin davranışlarını şekillendirmek üzere birlikte ele alınmış, davranışsal değişim stratejileri ‘öncül, sonuç ve zorlayıcı stratejiler’ olarak değerlendirilmiştir. Öncül Stratejiler; davranışların gerçekleştirilmeden önce şekillendirilmesi gerektiğini ve bunun birtakım araçlarla mümkün olacağını savunan davranışsal değişim stratejisidir. Öncül stratejiler, “bilgi ve eğitim, yazılı ve sözlü telkin, model alma ve gösterim, bağlılık ve çevresel dizayn” olmak üzere beş araç yardımıyla davranış değişikliğinin mümkün olabileceğini ifade etmektedir (Lehman ve Geller, 2004: 18). Bilgi ve Eğitim; genellikle bireylerin çevresel problemlere yönelik farkındalıklarının artması için bilgilendirilmesi ve eğitim verilmesi anlamına gelir. Ancak bilgi ve eğitim yalnız başına çevreci davranışların oluşmasında yeterli olmayacağından (Geller, 1992), diğer müdahale stratejileri ile birlikte kullanılmaktadır (Staats vd., 2000). Yazılı ve Sözlü Telkin; etkili mesajların yazılı ve sözlü olarak hedef gruba iletilmesi ve istenilen davranışa yönlendirilmesi olarak ifade edilmektedir. Özellikle gerçekleştirilmesi istenen davranış kolay ve açık bir biçimde Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 801 tanımlandığında telkin stratejisi daha etkili olmakta, birey mesajı kendine daha yakın görmekte ve davranışı yapılabilir bulmaktadır (Geller vd., 1982). Model Alma ve Gösterim; gerçekleştirilmesi istenen çevreci davranışın hedef kitleye gösterilmesi anlamında gelmektedir. Birey davranışının çıktılarını gözlemleyerek öğrenmektedir (Sweetman ve Whitmarsh, 2016). Bağlılık; bireyden istenilen davranışı göstereceğine dair yazılı veya sözlü taahhütte bulunmalarını ifade etmektedir. Bireylerin taahhütte bulunduktan sonra çevreci davranma eğilimleri artmaktadır. Özellikle verilen taahhüt aktif, kurumsal veya gönüllülüğe dayanıyorsa (Cialdini, 2001). Çevresel Dizayn; bireyin çevreci davranışlarını arttırmak için fiziki olanakların daha uygun hale getirilmesini, uygun cihaz ve nesnelerin tanıtılması, tedarik edilmesini ve yeni fırsatların yaratılmasını ifade etmektedir (Lehman ve Geller, 2004: 18). Sonuç Stratejileri; Skinner (1987)’e göre sonuçlar aslında davranışın öncülleridir. Yani birey gerçekleştirdiği davranışın olumlu sonuçlarını gördüğünde, çevreci davranma eğilimi artmaktadır. Ödüllendirme ve geri bildirim olarak iki sonuç stratejisinden bahsedilmektedir (Lehman ve Geller, 2004). Ödüllendirme; bireyin davranışlarını pozitif ve negatif sonuçları bakımından değerlendirilmektedir. Fakat çevre davranış bilimcileri negatif davranışların cezalandırılması yerine pozitif davranışların ödüllendirilmesinin daha motive edici olduğunu savunmaktadır. Çünkü cezalandırma negatif tutuma ve karşıt kontrol önlemlerine neden olabilmektedir (Geller vd., 2002). Geri Bildirim; bireyin gerçekleştirdiği çevreci davranışın sonuçlarının yine bireyin kendisine geri bildirilmesini kapsamaktadır. Bu geri bildirimler (harcanan para, çevrenin korunduğu veya zarar gördüğü gibi) davranışının sonuçlarını bireyler için daha belirgin hale getirmektedir. Buna bağlı olarak bireyin davranışı pekiştirme veya değiştirme olasılığı artmaktadır (Lokhorst vd., 2015; Bonino, 2012). Zorlayıcı Stratejiler; bireylerin davranışlarındaki değişikliğin, tercihlerini fiziksel veya kavramsal olarak kısıtlanması yoluyla sağlanacağını ifade etmektedir. Bireylerin baskı altında gösterdikleri davranışları değiştirdikleri bilinmektedir. Çevre psikologları, çevreyi koruma davranışının şekillendirilmesinde ceza metotlarının kullanılmasını tartışmaktadırlar (Everett, 1994; Ryan, 2009). Ancak zorlayıcı stratejiler direk olarak ceza ile ilişkili değillerdir. Bu strateji “maddi önlemler, sosyal baskı ve yasal zorunlulukları” da içermektedir (De Young, 1993). Maddi Önlemler; çevreye zararlı davranış biçiminin değiştirilmesi amacıyla bireylerin tüketim temelli vergilendirmesi, yani bireyin çevreye zararlı tüketimi/davranışını için yüksek vergi ödemesi anlamına gelmektedir (Tønnesen, 2013). Sosyal Baskı; maddi yaptırım gibi sosyal baskı da bireylerin davranışlarındaki değişikliğe çabuk etki eden pozitif motivasyonel teknikler arasında yer almaktadır. Sosyal baskı, bireylerin çevresindeki insanların davranışlarına yönelik düşüncelerine ilişkin algılarını ifade etmektedir (Cialdini 2001; Nolan vd., 2008). Bireyin çevresinde önem Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 802 verdiği insanların çevreci davranışlarını desteklemesi bireyi daha fazla çevreci davranmaya iterken, onay görmeyen davranışlarından vazgeçme eğilimini de artırmaktadır (Allcott, 2011). Yasal Zorunluluklar; bireylerin çevreye ilişkin davranışlarının yasal hükümler ile kontrol altına alınması, bu davranışları gerçekleştirmeyenlerin hukuki yaptırımlara maruz kalarak belli bir cezaya tabi olmaları anlamına gelmektedir (Viscusi vd., 2011). Bu önemlerin yanı sıra bireylerin çevreye zararlı davranışlarını şekillendirmek için fiziksel engeller de oluşturulmaktadır. Erişim kısıtı veya yasaklar gibi önlemler bunlardan bazılarıdır (De Young, 1993; Schultz vd., 1995). 2. METODOLİJİ 2.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi Bu çalışmanın amacı tüketicilerin e-atık oluşumu sürecinde daha çevreci karalar almalarının teşvik edilmesi ya da çevreye zararlı davranışlarından caydırılması hususunda bireylerin çevreci davranışlarını şekillendirdiği bilinen davranışsal değişim stratejilerinin önem derecesinin belirlenmesidir. Bu sayede e-atık sorunun çözümünde hangi değişim stratejisinin/stratejilerinin daha etkili ve verimli olacağının tespit edilebilecek; mevcut ve potansiyel e-atık miktarı azaltılabilecek ve tersine lojistik sistemi üzerindeki yük azaltılmış olacaktır. İlerleyen teknoloji ile nitelikleri her geçen gün artan elektrikli ve elektronik ürünler e-atık sorunu oluşturmaktadır. Bu nedenle e-atık sorununun etkin biçimde çözülmesi gerek çevre gerekse e-atıkları bertaraf etme çabası içerisinde olan firmalar için önem arz etmektedir. Bu bağlamda çalışma, e-atık oluşturma ve dönüştürme sürecinde bireylerin davranışlarının şekillendirilmesini sağlayacak stratejileri ele alması ve önem derecesini ifade etmesi açısından önem taşımaktadır. Ayrıca e-atık, tersine lojistik ve davranışsal değişim stratejilerinin birlikte ele alınması ve stratejilerin önem derecesinin belirlenmesinde Analitik Hiyerarşi Sürecinin kullanılması çalışmanın orijinal yönünü yansıtmaktadır. 2.2. Kapsam ve Kısıtlar Bu araştırmada çok kriterli karar verme tekniklerinden biri olan Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) yöntemi kullanılarak problem hiyerarşisi kurulduktan sonra, davranışsal değişim stratejilerinin kriterleri ve alt kriterleri belirlenerek eatık sürecinde tüketicilerin davranışlarını şekillendiren stratejilerin önem sırası belirlenmiştir. Araştırma konusunun e-atık miktarının azaltılması ve bertaraf edilmesinde tüketicilerin bilinçli davranmasını şekillendirecek stratejiler olması sebebiyle, stratejilerin bireylerin çevreci davranışları üzerindeki etkilerini bilen uzman kişilerin görüşlerine başvurulmuştur. Çevreci davranışları etkileyen birçok etken olması ve tamamının bu çalışma içerisinde ele alınamaması sebebiyle elde edilen sonuçlar bu çalışma Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 803 kapsamında ele alının e-atıklar ile sınırlıdır. Ayrıca kullanılan yöntem gereğince toplanan veriler yalnızca bu kişilerin uzman görüşlerini ile sınırlıdır. 2.3. Örneklem Süreci ve Veri Toplama Yöntemi Davranışsal değişim kriterleri göz önünde bulundurularak hazırlanan karşılaştırmalı ve çok ölçütlü analiz temeline dayanan bu çalışmada çevreci davranışlar ve tersine lojistik konuları üzerinde yayınlanmış çalışmaları bulunan alanında uzman olarak kabul edilen 10 akademisyene anket uygulaması yapılmıştır. Anket formunda uzmanlardan bireylerin e-atık miktarını azaltmaları veya geri dönüşüm sürecinde bilinçli davranmalarını sağlayacak davranışsal değişim stratejilerinin kriter ağırlıklarını/önceliklerini belirlemek için karşılaştırmalı sorulara yer verilmiştir. Bu karşılaştırmanın oluşturulması için Thomas L. Saaty (1990) tarafından geliştirilen 9’lu ölçek kullanılmıştır. Kullanılan 9’lu ölçek Tablo 1’de gösterildiği gibidir. Araştırmanın amaçları doğrultusunda Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) yöntemi kullanılarak davranışsal değişim stratejilerine ilişkin karşılaştırmalı bulgular elde edilmiştir. Çok kriterli karar verme yöntemlerinden biri olan AHP yöntemi, 1977 yılında Thomas L. Saaty tarafından geliştirilmiştir (Saaty, 1990; Saaty, 2002). Karar verme süreçlerinde insan yargılarının kullanıldığı bir yöntem olan AHP, karmaşık süreçleri organize etmek, karar verme durumunda olan kişi ve kuruluşlar için problemdeki karışıklığı gidermek için sıklıkla kullanılan önemli bir metottur. Bu yöntemle kişilerin daha etkin karar vermeleri sağlanmaya çalışılmaktadır (Saaty, 2000). Tablo 1. Saaty’nin AHP Ölçeği Ağırlık Tanımlama 1 Eşit Öneme Sahip 3 Biraz Önemli 5 Fazla Önemli 7 Çok Fazla Önemli 9 Kesin Önemli 2, 4, 6 ve 8 ara değerlerdir, tam karar verilemediği durumlarda kullanılabilir. AHP’de karar verici konumundaki kişiler analitik yaklaşımlarla karar vermektirler. Bu sayede çok kriterli bir karar problemini basit bir hiyerarşi şeklinde yapılandırılmasına, nicel ve nitel değişkenlerin bir arada değerlendirilmesine imkân sağlamaktadır. Bu yöntemde araştırma yapılan Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 804 konuyla doğrudan ilgili olan kişilerden anket veya mülakat yoluyla verilen seçenekler karşısındaki yargıları öğrenilir. AHP’de sonuçların tutarlı olabilmesi için bu kişilerin konularında uzman veya orta derecede bilgili olmaları gerekmektedir. Çünkü AHP sonuçları bu kişilerin vereceği ikili karşılaştırma yargılarına bağlı olarak değerlendirilmektedir. Bu yargılara bağlı olarak AHP’de üstünlük, yargı veya ikili karşılaştırma matrisi oluşturulmaktadır. Bu matris, yargıların sayısal değerlere dönüştürülmesiyle oluşturulmakta ve hesaplamalar bu değerler üzerinden yapılmaktadır (Saaty 2000; Saaty 1990). 2.4. Analitik Hiyerarşi Prosesi Araştırma amaçları doğrultusunda üç davranışsal değişim stratejisi ana kriterler, stratejileri oluşturan araçlar ise alt kriterler olarak ele alınmıştır. Bu doğrultuda araştırmanın hiyerarşik yapısı Şekil 2.’de gösterildiği gibidir. Analitik hiyerarşi sürecine göre üç farklı ana kriter ve onlara ait alt kriterlerin karşılaştırmaları yapılacaktır. İkili karşılaştırma matrisindeki değerler şu şekilde ifade edilebilir (Tüzemen ve Özdağoğlu, 2007). Pij: i. Seçenek ya da ölçütün j. Seçenek ya da ölçüte göre karşılaştırmalı önem derecesi Wik: i. Seçeneğin k. Ölçüte göre göreli önem derecesi Ck: k. Ölçüt WSik: i. Seçeneğin k. Ölçüte göre ağırlıklı toplamı n: Karşılaştırma yapılan seçeneklerin sayısı Şekil 2. En Uygun Davranışsal Değişim Stratejisinin Seçimine Yönelik Hiyerarşik Yapı Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 805 2.4.1. Ana Kriterlerin Ağırlıklandırılması ve Önem Sırası Karşılaştırma matrislerinin ve ağırlıklarının elde edilmesine ilişkin adımlar aşağıda ifade edildiği gibidir: Adım 1: İkili Karşılaştırma Tablo 2. Ana Kriterlere Göre İkili Karşılaştırma Matrisi Öncül Stratejiler Öncül Stratejiler 1 Sonuç Stratejileri 2,21 Zorlayıcı Stratejiler 1,17 Sonuç Stratejileri 0,45 1 1,48 Zorlayıcı Stratejiler 0,85 0,68 1 Toplam 2,30 3,89 3,65 Tablo 3. Ana Kriterlere Göre İkili Karşılaştırma Matrisinin Simgesel Gösterimi C1 1 2 3 1 P11 P12 P13 2 P21 P22 P23 3 P31 P32 P33 Adım 2: Normalizasyon Tablo 4. Ana Kriterlerin Normalizasyon Matrisi Öncül Stratejiler 0,43 Sonuç Stratejileri 0,56 Zorlayıcı Stratejiler 0,32 Sonuç Stratejileri 0,19 0,25 0,40 Zorlayıcı Stratejiler 0,36 0,17 0,27 Öncül Stratejiler Toplam Ağırlık (W) 0,44 (W11 ) 0,28 (W21 ) 0,27 (W31 ) 1,00 Tablo 5. Ana Kriterleri Ağırlık Oranları Sıralama 1 2 3 Ana Kriterler Öncül Stratejiler Sonuç Stratejileri Zorlayıcı Stratejiler Ağırlık (%) 0,44 0,28 0,27 Elde edilen ağırlık sıralaması dikkate alındığında, e-atık problemin çözümüne yönelik bireylerin e-atık miktarını azaltma ya da bilinçli şekilde geri dönüşümünü sağlaması için uygulanabilecek, bireyleri e-atık oluşumu sürecinde daha çevreci karalar almalarının teşvik edecek ya da çevreye Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 806 zararlı davranışlarından caydıracak stratejinin öncül stratejiler (%44) olduğu görülmektedir. Öncül stratejiler davranışların meydana gelmeden önce değiştirilebileceğini savunan değişim stratejisi olması sebebiyle; bireylerin eatık oluşumu öncesinde bilgilendirilmesi, eğitilmesi, yazılı ve görsel medya aracılığı ile teşvik edilmesi, model alma yoluyla olumlu davranışların benimsetilmesi, bağlılık oluşturtulması ve tüm bunların fayda sağlaması için uygun fiziki olanakların sağlanması gerekliliğini savunmaktadır. İkinci sırada yer alan sonuç stratejisi (%28) ve son sırada yer alan zorlayıcı stratejilerin (%27) ağırlıklarının birbirine yakın olduğu görülmektedir. Bu yakınlık bireylerin olumlu davranışlarının ödüllendirilmesi ve bu davranışlarının sonuçlarından haberdar edilmesi kadar, sosyal baskı, maddi yaptırım ve yasal zorunlulukların da bireylerin davranışlarını şekillendireceğini göstermektedir. Adım 3: Tutarlılık Analizi AHP’de ikili karşılaştırmaların yapılmasının ardından karar vericinin son kararın niteliği açısından ikili karşılaştırmalarda vermiş olduğu hükümlerin tutarlılığının kontrol edilmesi gerekmektedir (Taha, 2003: 507). Yapılan ölçümde elde edilen sonuçlara göre eğer tutarlılık derecesi kabul edilebilir düzeyde ise karar sürecine devam edilebilmektedir. Ancak tutarlılık derecesi kabul düzeyinde değilse; karar vericinin analize devam etmeden önce ikili karşılaştırma hükümlerini tekrar ele alması ve düzeltmesi gerekmektedir (Taylor, 2002: 380). AHP, bir tutarlılık oranı hesaplamak suretiyle ikili karşılaştırma hükümlerinin tutarlılığını ölçmektedir. Bu oranın 0.10 değerinden büyükse ikili karşılaştırma hükümlerinin tutarsızlığı söz konusu olur ve karar vericinin ikili karşılaştırmalar matrisindeki değerleri düzeltmesi gerekir. 0.10 ya da daha az tutarlılık oranı değerleri ise ikili karşılaştırmalardaki tutarlılık düzeyinin kabul edilebilir olduğu göstermektedir (Taylor, 2002). Tutarlılık hesaplanırken yapılması gereken üç hesaplama bulunmaktadır: i) ağırlıklandırılmış toplam vektörün hesaplanması, ii) tutarlılık indeksinin hesaplanması (CI), iii) tutarlılık oranının hesaplanması (CR=CI/ RI, burada RI rassal indeksi ifade eder): i) Ağırlıklandırılmış Toplam Vektörün Hesaplanması Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 807 Tablo 6. Ağırlıklandırılmış Toplam Vektör Öncül Stratejiler Sonuç Stratejileri Zorlayıcı Stratejiler Ağırlıklandırılmış Toplam Öncül Stratejiler 0,44 0,63 0,32 1,39 Sonuç Stratejileri 0,20 0,28 0,40 0,88 Zorlayıcı Stratejiler 0,38 0,19 0,27 0,84 Ağırlıklandırılmış toplam vektör elde edildikten sonra, vektörünün her bir elemanı, buna karşılık gelen öncelik değerine bölünür. Ardından bulunan değerlerin ortalamasını hesaplanır ve λmax olarak simgelenir. ii) Tutarlılık İndeksinin Hesaplanması (CI) formülü kullanılarak CI = (3,11-3)/ 2 = 0,05 iii) Tutarlılık Oranının Hesaplanması (CR) CR= CI / RI formülüyle hesaplanır. Bu formüldeki RI değeri rassal indeksi ifade etmektedir. Rassal indeks, karşılaştırma matrisinden rassal olarak üretilen tutarlılık indeksi değeridir. Rassal indeks değeri karşılaştırma yapılan kalem sayısına göre aşağıda gösterilen değerleri almaktadır (Saaty, 1980). Tablo 7. Saaty’nin Rassal İndeks Değerleri n RI 1 0.00 2 0.00 3 0.58 4 0.90 Model için n= 3 ve RI= 0,58 5 1.12 6 1.24 7 1.32 8 1.41 9 1.45 10 1.49 CR= 0,05 / 0,58 = 0,08 CR = 0,08≤ 0,1 sonuç modelin tutarlı olduğunu göstermektedir. Tüm bu hesaplamalara ek olarak daha sağlıklı bir değerlendirme için ana kriterler olarak ele alınan davranışsal değişim stratejilerinin araçları olan alt kriterlerinin de ağırlıklandırması gerekmektedir. Bu sayede tüm kriterlerin genel AHP sıralaması yapılmış olacaktır. Bu hesaplamaya ilişkin adımlar aşağıdaki gibidir. Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 808 2.4.2. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin Ağırlıklandırılması ve Önem Sırası Gerekli hesaplamalar ilk seviyede detaylı olarak ifade edildiği ve alt kriterlere de aynı işlemler uygulandığı için burada yalnızca ilgili tablolara yer verilmiştir. Tablo 8. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin İkili Karşılaştırma Matrisi Bilgi ve Eğitim Bilgi ve Eğitim Model Alma Telkin Bağlılık Çevresel Dizayn 1 2,12 7,55 1,98 0,61 Model Alma 0,47 1 1,15 0,84 0,50 Telkin 0,13 0,79 1 0,96 0,53 Bağlılık 0,50 1,20 1,39 1 1,14 1,65 3,75 1,98 7,10 1,68 12,76 1,21 5,99 1 3,78 Çevresel Dizayn Toplam Tablo 9. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin Normalizasyon Matrisi Bilgi ve Eğitim Model Alma Telkin Bağlılık Çevresel Dizayn Ağırlık (W) Bilgi ve Eğitim 0,27 0,30 0,59 0,33 0,16 0,33 Model Alma 0,13 0,14 0,09 0,14 0,13 0,13 Telkin 0,04 0,11 0,08 0,16 0,14 0,11 Bağlılık 0,13 0,17 0,11 0,17 0,30 0,18 Çevresel Dizayn 0,44 0,28 0,13 0,20 0,26 0,26 1,00 Toplam Tablo 10. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin Ağırlık Oranları Sıralama 1 2 3 4 5 Kriterler Bilgi ve Eğitim Çevresel Dizayn Bağlılık Model Alma Telkin Ağırlık (%) 0,33 0,26 0,18 0,13 0,11 Elde edilen sonuçlar bilgi ve eğitimin (%33) bireylerin davranışlarını şekillendirmede, öncül stratejiler arasında en önemlisi olduğunu göstermektedir. Bilgi ve eğitimin bireylerin davranışlarını şekillendirmede ne derece etkili olduğu üzerine yazılan ilgili literatür de bu sonucu desteklemektedir. Bireylerin özellikle çevreci davranışları ve bu davranışların çevreye olan katkılarına ilişkin bilgi ve eğitim sahibi olması istenilen davranış modeline ulaşmada oldukça önem arz etmektedir. Aynı şekilde bireylerin e-atıkların ne olduğuna, nasıl geri dönüştürüleceğine ve ya elde tutmanın çevreye nasıl zararlar verebileceğine Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 809 ilişkin bilgilendirilmesi, bu konuda eğitim almış olması da bu davranışların etkilenmesinde büyük önem taşımaktadır. İkinci sırada fiziki çevresel dizaynın (%26) yer aldığı görülmektedir. Yüksek bir yüzdeye sahip olduğu görülen bu öncül, bireylerin öğrendiği bilgileri ve edindiği alışkanlıkları ortaya koyabilmesi için uygun çevresel olanaklara sahip olmayı ifade etmektedir. Öyle ki birey çevreci davranma eğilimine sahip olmasa bile uygun çevresel dizayna sahip olmayan bir ortamda yaşaması bu davranışlarının ortaya çıkasında engel teşkil etmektedir. Bu değişkenleri % 18 ile bağlılık oluşturma, %13 ile model alma ve %11 oranıyla sözlü ve yazılı telkin takip etmektedir. Öncül alt kriterlerinin tutarlılığı kontrol edilmiş ve yukarıda ifade edilen formüller ve tablo değeri kullanılarak; CI= 0,12, RI=1,12 ve CR= CI / RI = 0,1 olarak bulunmuştur. Bu sonuç (CR = 0,1≤ 0,1) modelin tutarlı olduğunu göstermektedir. 2.4.3. Sonuç Stratejisi Alt Kriterlerinin Ağırlıklandırılması ve Önem Sırası Gerekli hesaplamalar ilk seviyede detaylı olarak ifade edildiği ve alt kriterlere de aynı işlemler uygulandığı için burada yalnızca ilgili tablolara yer verilmiştir. Tablo 11. Sonuç Stratejisi Alt Kriterlerinin İkili Karşılaştırma Matrisi Ödül Geri Bildirim Ödül 1,00 3,08 Geri Bildirim 0,32 1,00 Toplam 1,32 4,08 Tablo 12. Sonuç Stratejisi Alt Kriterlerinin Normalizasyon Matrisi Ödül Geri Bildirim Ağırlık (W) Ödül 0,75 0,75 0,75 Geri Bildirim 0,25 0,25 0,25 1,00 Toplam Tablo 13. Sonuç Stratejisi Alt Kriterlerinin Ağırlık Oranları Sıralama 1 2 Kriterler Ödül Geri Bildirim Ağırlık (%) 0,75 0,25 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 810 Tabloda yer alan sonuçları çevreci davranışların teşvik edilmesine ilişkin bireyleri ödüllendirmenin (%75), onları davranışlarının sonuçlarından haberdar etme yani geri bildirimde bulunmaya (%25) göre daha etkili olduğunu göstermektedir. Bireylerin göstermiş olduğu davranışlar sonrasında maddi ya da manevi bir ödül ile teşvik edilmesi oldukça faydalı görünmektedir. Dolayısıyla e-atıkları bertaraf edilmesine katkıda bulunan bireylerin, verdikleri elektrikli ve elektronik araçlar karşılığında ödüllendirilmesi, ‘e-atığınızı geri dönüştürerek dünyamızın kirlenmesine karşı olan mücadeleye katkıda bulundunuz’ söyleminden daha motive edici olarak algılanmaktadır. Sonuç alt kriterleri sadece iki değişken olduğundan tutarlık gösterdiği kabul edilmektedir. RI indeksi kontrol edildiğinde n=1 ve n=2 olduğunda ilgili değer 0,00 olarak gösterilmektedir. 2.4.4. Zorlayıcı Strateji Alt Kriterlerinin Ağırlıklandırılması ve Önem Sırası Gerekli hesaplamalar ilk seviyede detaylı olarak ifade edildiği ve alt kriterlere de aynı işlemler uygulandığı için burada yalnızca ilgili tablolara yer verilmiştir. Tablo 14. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin İkili Karşılaştırma Matrisi Maddi Yaptırım Sosyal Baskı Yasal Zorunluluk Maddi Yaptırım 1,00 1,46 1,32 Sosyal Baskı 0,68 1,00 1,57 Yasal Zorunluluk 0,76 0,64 1,00 Toplam 2,44 3,10 3,89 Tablo 15. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin Normalizasyon Matrisi Maddi Yaptırım Sosyal Baskı Yasal Zorunluluk Ağırlık (W) Maddi Yaptırım 0,41 0,47 0,34 0,41 Sosyal Baskı 0,28 0,32 0,40 0,33 Yasal Zorunluluk 0,31 0,21 0,26 0,26 Toplam 1,00 Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 811 Tablo 16. Öncül Strateji Alt Kriterlerinin Ağırlık Oranları Sıralama Ağırlık (%) Kriterler 1 Maddi Yaptırım 0,41 2 Sosyal Baskı 0,33 3 Yasal Zorunluluk 0,26 Zorlayıcı stratejilerin alt kriterlerine ilişkin tespit edilen sonuçlara göre maddi yaptırım (%41) en etkili araç olarak görünmektedir. İlk seviye sıralamada da görüldüğü gibi bireylerin davranışlarını öncül ve sonuç stratejileriyle değiştirmek mümkün değilse, zorlayıcı metotlara başvurmak gerekebilmektedir. İnsanları en çok etkileyen baskı aracının ise maddi yaptırım olduğunu, bunu sosyal baskı(%33) ve yasal zorunluluğun(%26) takip ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Zorlayıcı alt kriterlerinin tutarlılığı kontrol edilmiş ve yukarıda ifade edilen formüller ve tablo değeri kullanılarak; CI= 0,01, RI=0,58 ve CR= CI / RI = 0,01 olarak bulunmuştur. Bu sonuç (CR = 0,01≤ 0,1) modelin tutarlı olduğunu göstermektedir. 2.4.5. Tüm Kriterlere İlişkin Genel AHP Sıralaması Yukarıda her bir ana kriterin ve aynı davranış stratejisine ait alt kriterin kendi aralarında karşılaştırma ve ağırlıklandırma yapılarak önem sıralamaları elde edilmiştir. Ancak tüm modelin bir arada ele alınması yani hangi alt kriter grubunun daha öncelikli öneme sahip olduğunun tespit edilmesi ve genel bir sıralamanın elde edilmesi gerekmektedir. Bu yolla araştırma amacı doğrultusunda hangi stratejinin e-atık sorunun çözümünde daha etkili ve verimli olacağının tespit edilmiş olacaktır. Genel sıralamayı elde etmek için takip edilmesi gereken adımlar aşağıda gösterilmiştir. Tablo 17. Ana Kriterlerin Önem Düzeyleri Ana Kriterler Ağırlık (%) Öncül Stratejiler 0,44 Sonuç Stratejileri 0,28 Zorlayıcı Stratejiler 0,27 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ 812 Tablo 18. Alt Kriterlerin Önem Düzeyleri Öncül Stratejiler Sonuç Stratejileri Zorlayıcı Stratejiler Bilgi ve Eğitim 0,33 Ödül 0,75 Maddi Yaptırım 0,41 Model Alma 0,13 Geri Bildirim 0,25 Sosyal Baskı 0,33 Telkin 0,11 Yasal Zorunluluk 0,26 Bağlılık 0,18 Çevresel Dizayn 0,26 Tablo 19. Kriterlerin Genel Önem Düzeyleri Öncül Stratejiler Sonuç Stratejileri Zorlayıcı Stratejiler Bilgi ve Eğitim 0,15 Ödül 0,21 Maddi Yaptırım 0,11 Model Alma 0,06 Geri Bildirim 0,07 Sosyal Baskı 0,09 Telkin 0,05 Yasal Zorunluluk 0,07 Bağlılık 0,08 Çevresel Dizayn 0,11 Tüm alt kriterlerin önem sırasının gösterildiği tabloya bakıldığında, en önemli kriterin %21 ile ‘ödüllendirme’ olduğu görülmektedir. İkinci sırada ‘bilgi ve eğitim’ (%15), üçüncü sırada aynı oranla ‘fiziki çevresel dizayn’ ve ‘maddi yaptırım’ (%11) yer almaktadır. Sonrasında ise ‘sosyal baskı’ (% 9), ‘bağlılık oluşturma’ (% 8), yine aynı orana sahip ‘geri bildirim’ (%7) ve ‘yasal zorunluluk’ (%7), ‘model alma’ (%6) ve son olarak ‘yazılı ve sözlü telkin’ (%5) geldiği görülmektedir. 3. SONUÇ VE ÖNERİLER Çevre ve insan sağlı açısından tehdit olduğu kabul edilen e-atıkların neden olduğu israf, sahip olduğu kapasite itibarıyla tersine lojistik sürecine yük olmaktadır. Bu durum etkin bir e-atık yönetim politikasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ancak tüm bu faaliyetlerin başarıya ulaşması, bireylerin bu konuda sahip olduğu algı ve ortaya koydukları davranışlarına bağlıdır. Bu davranışların şekillendirilmesi gerek çevre gerekse bu atıkların bertarafını üstlenen tersine lojistik sistemleri için önem arz etmektedir. Bu bağlamda e-atık probleminin çözümüne yönelik, bireylerin atık miktarını azaltma veya bilinçli şekilde geri dönüşümünü sağlaması için Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 813 uygulanabilecek davranışsal değişim stratejilerinin önem sırasının belirlenmesi amacını taşıyan bu araştırmada; Ana kriterler olarak ele alınan “öncül, sonuç ve zorlayıcı” davranışsal değişim stratejilerinin karşılaştırmasına dayanan, yapılan hesaplamalar sonucunda en önemli stratejinin öncül stratejiler olduğu görülmüştür. Bu sonuç bireylerin davranışlarının henüz meydana gelmeden şekillendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır (Lehman ve Geller, 2004; Steg ve Vlek, 2009). Bir başka değişle sorun henüz ortaya çıkmadan müdahale edilmesi ve proaktif adımlar atılması gerektiğini ifade etmektedir. Öncül stratejilerin alt kriterlerine bakıldığında ise bilgi ve eğitimin ilk sırada yer aldığı ve bunu diğerlerinden daha yüksek bir oranla fiziki çevresel dizaynın takip ettiği görülmektedir. Her konuda olduğu gibi çevreci davranışlar konusunda da bilgi ve eğitimin önemi ortaya çıkmaktadır (Jickling ve Wals, 2008). E-atıklara ilişkin bilgi sahibi olan ve atıkların ortaya çıkışından bertarafına kadar gerekli eğitimleri alan bireylerin daha duyarlı davranacağı açıktır (Li vd., 2011). Diğer yandan alınan eğitimin ve sahip olunan bilginin işlerlik kazanması için uygun fiziki olanakların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Bilindiği gibi, birey e-atıkların geri dönüşümüne katkıda bulunmak istese de eğer mevcut cihazını teslim edebileceği bir tesis ya da birim yoksa bu durumun bir önemi kalmamaktadır (Darby ve Obara, 2005; Robinson, ve Read, 2005). İkinci sırada yer alan sonuç stratejisinin alt kriterlerinden ödüllendirmenin geri bildirim karşısında öne çıktığı görülmektedir. Bireyler gerçekleştirdikleri davranışların ödüllendirilecek ölçüde kabul görmesinden hoşnut olmaktadırlar. Bu duygu bireyleri daha fazla motive etmekte ve yeniden çevreci davranışlar ortaya koymaya yönlendirmektedir. Dolayısıyla bireylerin manevi, özellikle de maddi olarak ödüllendirilmesi e-atıklar konusunda gösterecekleri davranışlar üzerinde etkili olmaktadır (Shaw ve Maynard, 2008). Son davranış stratejisi olan zorlayıcı stratejilerde ise maddi yaptırım ön plana çıktığı görülmektedir. Maddi ödüller ile motive olan bireylerin yine maddi cezalar ile caydırılacağının düşünülmesi tutarlılık göstermektedir. Özellikle bazı bireylerin sonucunda maddi cezalar/yaptırımlar olan davranışlardan çevreye veya insanlığa olan zararı yüzünden değil, ödenmesi muhtemel para miktarı yüzünden uzak durduğu bilinmektedir. Dolayısıyla son çare olarak başvurulması tercih edilen zorlayıcı stratejilerden maddi yaptırım, bireylerin eatık davranışlarına ilişkin etkili araçlardan biri olarak görülmektedir (Solomon ve Lewis, 2002). Bunların yanında tüm kriterler bazında yapılan sıralamada, sonuç stratejilerinden olan ödüllendirmenin diğer kriterler arasında öne çıktığı görülmektedir. İkinci sırada bilgi ve eğitim, onun akabinde aynı önem derecesine sahip olduğu görülen fiziki çevresel dizayn ve maddi yaptırım gelmektedir. Bu sonuçlar yukarıda ifade edilen davranış biçimi ile paralellik 814 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ göstermektedir. Bireyler ne yazık ki çoğu zaman bilgi ve eğitim sahibi olsalar bile çevreci davranmaktan uzak kalmaktadırlar. Hatta kimi yalnızca elde edeceği bir faydalar/çıkarlar doğrultusunda çevreci davranışlar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla bireyler eğitimli, bilgili olsun ya da olmasın karşılığında bir tatmin unsuru olduğu sürece çevreci davranacağını ifade etmek mümkün olmaktadır (Thøgersen, 2003). Bu bilgiler ışığında, bireylerin e-atıklarını teslim edebileceği ve bu atıkların güvenli biçimde geri dönüşümünü sağlayacak tesislerin kurulması gerekliliği gündeme gelmektedir. Bu sayede işlevini yitirmiş ya da modası geçmiş cihazlar katma değer yaratan unsurlar haline gelebilecektir. Bu noktada e-atıklarını ilgili tesislere teslim eden bireylere yönelik bir ödül mekanizmasının geliştirilmesi bireyleri bu davranışlarını sürdürme konusunda motive edecektir. Söz konusu ödüllendirme, bireyin çevreye olan katkılarına yönelik tebrik, teşekkür içeren manevi bir tebrik kartı veya plaket olabileceği gibi, bireyleri asıl motive edecek olan parça başına komisyon veya eski cihazını getirene yenisinde indirim şekilde de olabilecektir. Bilgi ve iletişim sektörünün hızlı büyümesi ile ortaya çıkan e- atık stokunun geri dönüşüm sürecine dâhil olması bireylerin bilgilendirilmesi ve eğitilmesi ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle gerek örgün gerek yaygın eğitim sistemleri içerisinde atık ve çevre konularına değinilmesi, hatta ders olarak işlenmesi fayda sağlayacaktır. Çevre düzenlemeleri ve politikalarının da bireylerin davranışlarını etkilediği bilindiğinden yerel ve genel yönetimler tarafından ilgili çalışmaların yürütülmesi de fayda yaratacak bir diğer unsurdur. Elektronik atıkların geri dönüşümü; ekonomi, çevre ve canlı sağlığı açısından mühim olduğu gibi geri toplama sistemi olan tersine lojistik için de önem arz etmektedir. Tersine lojistik sisteminin yöneticileri olan firmaların da dönüşüm tesislerinin kurulumu konusunda teşvik edilmesi gerekmektedir. Çünkü atık geri dönüşüm tesisi yatırımları bakımından e-atık, firmalar tarafından riskli algılanmaktadır. Bunun yanında geri dönüşüm tesisi yatırımlarının finanse edilmesi, yeni oluşan bu sektörü büyütecek ve iş imkânı yaratacaktır. E-atık konusunda ülkemizde uygun ve yeterli geri dönüşüm olanağının bulunmaması da bu sektörün halen büyüme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Bunların yanından iyi tasarlanmış bir tersine lojistik sistemi, müşterinin ürünü geri verebileceği konusunda güvence oluşturacağından, firman rekabet gücüne katkı ve ürünlerine ilişkin faaliyetlerinde kolaylık sağlayacaktır. Satılamayan ürün stoklarının ayrıştırılması, yeniden kullanılır hale getirilmesi veya üretim sürecine yeniden dâhil edilmesi firmanın pazardaki başarısını etkileyecektir. Dolayısıyla tersine lojistik faaliyetlerinin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesi firma ve çevre için fayda sağlayacaktır. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 815 Son olarak konuya ilgi duyan araştırmacılar, belli bir e-atık türü üzerinden karşılaştırma yaparak bireylerin davranışlarını analiz edebilirler. Ayıca araştırmaya çevresel tutum ve davranış değişkenleri eklenerek daha kapsamlı bir araştırma yapılabilir. Tüm bu ilaveler gerek bu çalışmanın gerekse çevreciliğe gönül verenlerin faaliyetlerinin gelişimine katkıda bulunacaktır. KAYNAKLAR Achillas, C., Aidonis, D., Vlachokostas, C., Moussiopoulos, N., Banias, G., & Triantafillou, D. (2012). “A Multi-Objective Decision-Making Model To Select Waste Electrical And Electronic Equipment Transportation Media”. Resources, Conservation and Recycling. 66, 76-84. Allcott, H. (2011). “Social Norms and Energy Conservation”. Journal of Public Economics, 95(9), 1082-1095. Ayvaz, B. (2013). Miktar ve Kalite Belirsizliği Altında Tersine Lojistik Ağ Tasarımı İçin Bir Stokastik Programlama Modeli Önerisi: Elektronik Atık Sektöründe Bir Uygulama. İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı İşletme Mühendisliği Programı Yayımlanmamış Doktora Tezi. Babu, B. R., Parande, A. K., & Basha, C. A. (2007). “Electrical And Electronic Waste: A Global Environmental Problem”. Waste Management & Research. 25(4), 307318. Bonino, D., Corno, F., ve De Russis, L. (2012). “Home Energy Consumption Feedback: A User Survey”. Energy and Buildings, 47(1). 383-393. Cialdini, R. B. (2001). Influence Science And Practice. Boston: Allyn and Bacon. Cialdini, R. B. (2009). Influence: Science and practice (Vol. 4). Boston, MA: Pearson Education. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (2008). “Elektrikli ve Elektronik Eşyalarda Bazı Zararlı Maddelerin Kullanımının Sınırlandırılmasına Dair Yönetmelik”. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2008/05/20080530-3.htm, [Erişim Tarihi: 29.07.2016]. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “Atık Elektrikli Ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği”. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/05/20120522-5.htm, [Erişim Tarihi: 26.07.2016]. Darby, L., ve Obara, L. (2005). “Household Recycling Behaviour and Attitudes Towards The Disposal of Small Electrical and Electronic Equipment”. Resources, Conservation and Recycling. 44(1). 17-35. De Brito, M. P., Dekker, R., & Flapper, S. D. P. (2005). Reverse Logistics: A Review of Case Studies. In Distribution Logistics (243-281). Berlin: Springer Berlin Heidelberg. De Young, R. (1993). “Changing Behavior and Making İt Stick The Conceptualization and Management Of Conservation Behavior”. Environment and Behavior. 25(3). 485-505. Dowlatshahi, S. (2000). “Developing a Theory of Reverse Logistics”. Interfaces. 30(3). 143-155. 816 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ EAGD, “Türkiye’de ve Dünya’da E-Atık”. http://www.eagd.org.tr/turkiyede-vedunyada-e-atik/, [Erişim Tarihi: 26.07.2016]. European Commission (2016). “Waste Electrical & Electronic Equipment (WEEE)”. http://ec.europa.eu/environment/waste/weee/index_en.htm, [Erişim Tarihi: 28.07.2016]. Everett, J. W. (1994). “Environmental Collective Action: Residential Recycling Programs”. Journal Of Professional İssues in Engineering Education and Practice,120(2), 158-176. Fleischmann, M., Bloemhof-Ruwaard, J. M., Dekker, R., Van der Laan, E., Van Nunen, J. A., & Van Wassenhove, L. N. (1997). “Quantitative Models For Reverse Logistics: A Review”. European Journal of Operational Research. 103(1), 1-17. Geller, E. S. (1992). “It Takes More Than İnformation to Save Energy”. American Psychologist. 47, 814-815. Geller, E. S., Bechtel, R. B., ve Churchman, A. (2002). The Challenge of İncreasing Proenvironmental Behavior. R.B. Bechtel, A. Churchman (Eds.), Handbook of Environmental Psychology,(525-540). New York: Wiley. Geller, E. S., Winett, R. A., & Everett, P. B. (1982). Environmental Preservation: New Strategies For Behavior Change. New York: Pergamon Press. Grünbergen J. ve Mark-Berglung, T. (2003). Statistic on Waste Electrical and Electronic Equipment. Kopenhag: Ekspressen Tryk-Kopicenter. Guintini, R. ve Andel, T. (1995). “Advance With Reverse Logistics”. Transportation & Distribution, 36(2). 73- 77. He, W., Li, G., Ma, X., Wang, H., Huang, J., Xu, M., & Huang, C. (2006). “WEEE Recovery Strategies And The WEEE Treatment Status in China”. Journal of Hazardous Materials. 136(3), 502-512. Hester, R. E., & Harrison, R. M. (2009). Electronic Waste Management: Deisgn, Analysis and Applicaiton (Vol. 27). UK, Cambridge: Royal Society of Chemistry. Hischier, R., Wäger, P., & Gauglhofer, J. (2005). “Does WEEE Recycling Make Sense From An Environmental Perspective?: The Environmental İmpacts Of The Swiss Take-Back And Recycling Systems For Waste Electrical And Electronic Equipment (WEEE)”. Environmental Impact Assessment Review. 25(5), 525539. Hobikoğlu, E. H. (2013). “Davranışsal Finans Çerçevesinde E-Atık Geri Dönüşüm Yatırım Risk Algılamasında Tüketici Tercih ve Davranış Düzeyinin SosyoEkonomik Analizi: İstanbul Örneği”. Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, 4(8). 55-70. Jickling, B., & Wals, A. E. (2008). “Globalization and Environmental Education: Looking Beyond Sustainable Development”. Journal of Curriculum Studies. 40(1), 1-21. Karaçay, G. (2005). “Tersine Lojistik: Kavram ve İşleyiş”. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 14(1). 317-332. Lehman, P. K., ve Geller, E. S. (2004). “Behavior Analysis and Environmental Protection: Accomplishments and Potential For More”. Behavior and Social Issues. 13(1). 13-32. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 31 2017 Sayı: 3 817 Li, Y., Huo, X., Liu, J., Peng, L., Li, W., & Xu, X. (2011). “Assessment of Cadmium Exposure For Neonates in Guiyu, an Electronic Waste Pollution Site of China”. Environmental Monitoring and Assessment.177(1-4). 343-351. Lokhorst, A. M., Staats, H., ve van Iterson, J. (2015). “Energy Saving İn Office Buildings: Are Feedback And Commitment-Making Useful Instruments To Trigger Change?”. Human Ecology. 43(5). 759-768. Lourenço, H. R., & Soto, J. P. (2002). “Reverse Logistics Models and Applications: A Recoverable Production Planning Model”. http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download;jsessionid=EA4935C1860EF39E4 6AEBDA4A79E0292?doi=10.1.1.197.2001&rep=rep1&type=pdf, [Erişim Tarihi: 18.07.2016]. Nakıboğlu, G. (2007). “Tersine Lojistik: Önemi ve Dünyadaki Uygulamaları”. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. 9(2). 1-16. Nixon, H., ve Saphores, J. D. M. (2007). “Financing Electronic Waste Recycling Californian Households’ Willingness To Pay Advanced Recycling Fees”. Journal of Environmental Management. 84(4). 547-559. Nolan, J. M., Schultz, P. W., Cialdini, R. B., Goldstein, N. J., & Griskevicius, V. (2008). “Normative Social İnfluence is Underdetected”. Personality and Social Psychology Bulletin, 34(7), 913-923. Puckett, J., Byster, L., Westervelt, S., Gutierrez, R., Davis, S., Hussain, A., & Dutta, M. (2002). “Exporting Harm: The High-Tech Trashing of Asia”. http://ewasteguide.info/biblio/exporting-har, [Erişim Tarihi: 28.07.2016]. Robinson, B. H. (2009). “E-Waste: An Assessment of Global Production and Environmental İmpacts”. Science of The Total Environment. 408(2), 183-191. Robinson, G. M., ve Read, A. D. (2005). “Recycling Behaviour in a London Borough: Results from Large-Scale Household Surveys”. Resources, Conservation and Recycling. 45(1). 70-83. Rogers, D. S., ve Tibben‐Lembke, R. (2001). “An Examination of Reverse Logistics Practices”. Journal Of Business Logistics. 22(2), 129-148. Ryan, C. M. (2009). “Managing Nonpoint Source Pollution in Western Washington: Landowner Learning Methods And Motivations”. Environmental Management. 43(6), 1122-1130. Saaty T.L. (1990). “How to Make a Decision: The Analytic Hierarchy Process”, European Journal of Operations Resesarch. 48(3). 9-26. Saaty T.L. (2000). Fundamentals of Decision Making and Priority Theory, Vol. 6. Pittsburg: RWS Publications. Saaty T.L. (2002). “Decision Making with the Analytic Hierarchy Process”, Scientia Iranica. 9(3). 215-229. Saaty, T. L. (1977). “A Scaling Method For Priorities in Hierarchical Structures”. Journal Of Mathematical Psychology. 15(3), 234-281. Schultz, P. W., Oskamp, S., ve Mainieri, T. (1995). “Who Recycles And When? A Review Of Personal And Situational Factors”. Journal of Environmental Psychology, 15, 105-121. Shaw, P. J., ve Maynard, S. J. (2008). “The Potential of Financial İncentives to Enhance Householders’ Kerbside Recycling Behaviour”. Waste Management. 28(10). 1732-1741. 818 Bahar TÜRK, Aysel ERCİŞ Skinner, B. F. (1987). Upon Further Reflection. Englewood Cliffs, New Jearsey: Prentice-Hall. Solomon, A., ve Lewis, L. (2002). “Incentives and Disincentives for Corporate Environmental Disclosure”. Business Strategy and the Environment. 11(3). 154169. Staats, H., Leeuwen, E., & Wit, A. (2000). “A Longitudinal Study Of İnformational İnterventions To Save Energy İn An Office Building”. Journal of Applied Behavior Analysis. 33(1), 101-104. Steg, L., ve Vlek, C. (2009). “Encouraging Pro-Environmental Behaviour: An İntegrative Review and Research Agenda”. Journal of Environmental Psychology. 29(3). 309-317. Stock, J. (1998). Development and Implementation of Reverse Logistics Programs. Oak Brook, IL: Council of Logistics Management. Sweetman, J., ve Whitmarsh, L. E. (2016). “Climate Justice: High‐Status Ingroup Social Models Increase Pro‐Environmental Action Through Making Actions Seem More Moral”. Topics in Cognitive Science. 8(1).196-221. Taha, H. A. (2003). Operations Research: an Introduction. University of Arkansas, Fayetteville: Pearson Education. Taylor, B. W. (2002). Introduction To Management Science. New Jersey: Pearson Education Inc. Thierry, M., Salomon, M., Van Nunen, J., ve Van Wassenhove, L. (1995). “Strategie İssues in Product Recovery Management”. California Management Review. 37(2). 114-135. Thøgersen, J. (2003). “Monetary İncentives and Recycling: Behavioural and Psychological Reactions to a Performance-Dependent Garbage Fee”. Journal of Consumer Policy. 26(2). 197-228. Tønnesen, K. (2013). “Designing a Mobile Application for Energy Behavior Change in Households”. http://www.idi.ntnu.no/~krogstie/projectreports/2013/Prosjektoppgave%20-%20Kristin%20T%C3%B8nnesen.pdf, [Erişim Tarihi: 28.07.2016]. Toprak, A. O., Hobikoğlu, E. H., Eğri, T. ve Özdemir, Z. (2013). “Elektrikli ve Elektronik Atıkların Geri Dönüşümünde Tüketici Davranışları: İstanbul Örneği”. Internatıonal Conference On Eurasıan Economıes. 17-18 Eylül 2013. St. Petersburg/Rusya. Tüzemen, A., & Özdağoğlu, A. (2007). “Doktora Öğrencilerinin Eş Seçiminde Önem Verdikleri Kriterlerin Analitik Hiyerarşi Süreci Yöntemi İle Belirlenmesi”. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 21(1). 215-232. Viscusi, W. K., Huber, J., ve Bell, J. (2011). “Promoting Recycling: Private Values, Social Norms, and Economic İncentives”. The American Economic Review, 101(3), 65-70. Widmer, R., Oswald-Krapf, H., Sinha-Khetriwal, D., Schnellmann, M., & Böni, H. (2005). “Global Perspectives on E-Waste”. Environmental İmpact Assessment Review, 25(5), 436-458. Yazıcı, E. Y., ve Deveci, H. (2009). “E-Atıklardan Metallerin Geri Kazanımı”. Madencilik. 48(3), 3-18.