bülten - TC Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi

advertisement
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 14
BÜLTEN
NİSAN 2008
AB Maliye Bakanları Toplantısı
4–5 Nisan 2008 tarihinde Slovenya’nın Brdo kentinde Avrupa Birliği Maliye
Bakanları ve Merkez Bankaları Başkanlarının katılımıyla gayri resmi bir toplantı
düzenlenmiştir. AB’nin ekonomik ve mali durumu ve Dünya Bankası ile IMF’nin
bahar toplantısına hazırlık konuları haricinde bakanlar ve başkanlar iki alana
odaklanmışlardır:
BU SAYIDA:
YOLSUZLUKLA
MÜCADELE: RÜŞVETİN
ARZ TARAFIYLA
MÜCADELE VE
SORUMLU ŞİRKET
UYGULAMASI
AB MEVZUATI VE
OECD TAVSİYELERİ
TEMELİNDE KAMUDAKİ
BİLGİNİN PAYLAŞIMI
VE TEKRAR
KULLANIMINA YÖNELİK
ESASLAR
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
2004/18/EC SAYILI
DİREKTİF’İN GETİRDİĞİ
YENİ KAMU İHALE
ARAÇLARI VE
USULLERİ
AB’de finansal istikrar: Mali sektör denetimi ve kriz yönetimi
mekanizmaları konularının konuşulduğu toplantıda uluslararası sermaye
piyasalarındaki mevcut trendler analiz edilmiştir. Bakanlar ve başkanlar
AB’de mali istikrarı geliştirecek düzenlemeler için adım atılması konusunda
anlaşmışlardır. Bu kapsamda, 2005 yılında mali istikrar hakkında
imzalanan Mutabakat Zaptının yerini alacak yeni bir Mutabakat Zaptı
imzalanmıştır. Bütün AB otoritelerinin somut adımlarla işbirliğini
derinleştirmek ve sınır ötesi finansal olaylarda yapılması gereken
eylemlerin koordinasyonunu sağlamak için taahhütte bulunmaları önemli bir
adım olarak kaydedilmiştir. Böylelikle kriz yönetimi için uygulamaya yönelik
yönergeler ve krize karşı verilecek tepkiler için analitik bir çerçeve
oluşturulmuştur. İkinci olarak, ulusal denetim mekanizmalarının AB tüzüğü
uygulamalarını birbirine yakınlaştırmak için Avrupa boyutunu bundan
sonraki işlerinde dikkate almak zorunda oldukları, bankacılık, sigortacılık,
emeklilik ve menkul kıymetler için oluşturulmuş Avrupa Denetçiler
Komitelerinin (CEBS, CEIOPS, CESR) denetim koordinasyonuna daha
fazla katkıda bulunacak şekilde görevlendirilmeleri gerektiği belirtilmiştir.
Kamu maliyesinin kalitesi: Bu konuyla ilgili özellikle kamunun sosyal
transfer harcamalarının etkinliği ele alınmıştır. Bakanlar AB’de daha etkin
ve sürdürülebilir bir refah sistemini oluşturacak reformları tartışmışlardır.
Üye ülkelerin sosyal harcamalarının, GSMH’lerinin %13 ila %33’ünü
oluşturduğu vurgulanarak, ülke bütçelerindeki sosyal harcamalar,
küreselleşme ve demografik değişim dikkate alındığında sosyal
transferlerin daha etkin olması gerektiği belirtilmiştir. Bu çerçevede, sosyal
harcamalar için ayrılan bütçe kaynaklarının daha etkin kullanılmasının
İstikrar ve Büyüme Paktı yükümlülüklerini karşılamada katkı sağlayacağı
tespit edilmiştir. Emeklilik, sağlık, işsizlik, aile ve çocuk ödemelerine yapılan
harcamalardaki etkinliğin üye ülkeler arasında farklılık arz ettiği ve sosyal,
eğitim ve iş piyasası politikaları arasında güçlü bir sinerjinin olması
açısından eğitim ve insan sermayesi üzerine yapılan yatırımların istihdam
edilebilirlik, sosyalleşme ve uzun vadeli mali sürdürülebilirliği geliştireceği
ortaya konmuştur.
2
7
10
NATO ZİRVESİ (2–4
NİSAN 2008 – BÜKREŞ
13
“TÜRKİYE’DE
HANEHALKI: İŞGÜCÜ,
GELİR, HARCAMA VE
YOKSULLUK
AÇISINDAN İNCELEME”
KONULU PANEL
16
Kaynak: http://www.eu2008.si/en/
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
YOLSUZLUKLA MÜCADELE: RÜŞVETİN ARZ TARAFIYLA MÜCADELE VE SORUMLU ŞİRKET
UYGULAMASI
PINAR ACAR AB Uzmanı
Yolsuzlukla mücadele alanında üç makaleden
oluşan dizinin sonuncusunu, rüşvetin arz
tarafıyla mücadele ve yine bu kapsamda yer
alan sorumlu şirket uygulamasının geliştirilmesi
konularına ayırdık. Kısa bir hatırlatma yapmak
açısından, önceki iki sayımızda rüşvet kavramı
ve unsurları, rüşvetle mücadelede ihracat
kredileri, gider unsuru olarak rüşvetin vergiden
indirimine son verilmesi, kamu hizmetinde
şeffaflık ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesi
ve bu çerçevede kalkınma yardımlarıyla
yönetişimin
iyileştirilmesi
alanlarına
değinmiştik.
OECD’nin yolsuzlukla mücadele alanındaki
çalışmaları son onbeş yıl içinde büyük bir hız
kazanmıştır. Gerek kamu gerekse özel sektör
için geliştirdiği standart ve kurallarla OECD
uluslararası iş dünyasına da büyük fayda
sağlamaktadır. Bu nedenle referans aldığımız
temel belgeler, OECD tarafından aktif olarak
yürütülen ve giderek yoğunluk kazanan
yolsuzlukla mücadele çalışmaları sonucunda
geniş katılımla benimsenen belgelerdir.
OECD’nin yolsuzlukla mücadele alanında
geliştirdiği enstrümanlar, doğrudan uluslararası
işlemlerde rüşvetin önlenmesine odaklı olanlar
ile münhasıran yolsuzlukla mücadeleye ilişkin
olmayıp bu mücadeleye dolaylı destek verenler
i
olmak üzere iki başlık altında sınıflandırılabilir.
İlk grup belgelere ilişkin olarak, uluslararası
alanda aktif rüşvetle mücadele çerçevesinde
geliştirilen en önemli enstrüman, 21 Kasım
1997 tarihinde OECD tarafından yayımlanan
‘Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı
Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin
Önlenmesine İlişkin Sözleşme (OECD
Rüşvetle
Mücadele
Sözleşmesi)’dir.
17 Maddeden oluşan bu Sözleşmeye bugün 37
ülke taraftır. Sözleşmenin dayandığı iki önemli
amaç söz konusudur: demokratik gelişimin
ve uluslararası rekabetin desteklenmesi. Bu
Sözleşmeyi destekleyen bir diğer önemli belge,
Mayıs 1997’de yayımlanan ‘Uluslararası
Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine
İlişkin Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı’dır.
Bu alana yönelik OECD Belgeleri arasında
ayrıca;
-
Rüşvet ve Resmi Destekli İhracat Kredileri
için Eylem Bildirgesi (2000),
-
Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen
Rüşvetin Vergiden İndirimine İlişkin
Konsey Tavsiyesi (1996),
-
Yardımla Finanse Edilen İhalelerde
Yolsuzlukla Mücadele Önerilerine İlişkin
Tavsiye (1996),
-
Ceza Hukuku ve İlgili Eylemin Ortak
Unsurları yer almaktadır.
Yukarıda bahsedilen enstrümanlar, esas olarak
hükümetler tarafından uygulanması gereken
faaliyetleri içerir ve dört temel fonksiyonu
yerine getirmeyi amaçlar.
1. Baskılama: Suçların (rüşvet ve ilgili suçlar,
örneğin
kara
para
aklama
suçu)
tanımlanarak bu suçların incelenmesi ve
cezalandırılması
ile
ilgili
devlet
mekanizmalarını kapsar.
2. Tespit: Potansiyel yolsuzluk durumlarının
tespit edilmesine yönelik farklı aktörlerin rol
ve sorumluluklarının tanımlanması ve bu
aktörlerin desteklenmesini içerir (örneğin
vergi denetmenleri; denetçiler vb).
3. Baskılamaya yönelik önleyici faaliyetler:
Bilgiye
kolay
erişime
yönelik
düzenlemelerin kabulünü de içeren bazı
faaliyetlerle kamu sektörünün ve özel
sektörün şeffaflığının artırılması önemlidir.
4. Caydırmaya yönelik önleyici faaliyetler:
Kamu sektörünü ve özel sektörü rüşvete
yönelten eylem mantığının değiştirilmesi
faydalı
olabilir.
Örneğin,
kamu
hizmetlerinde çıkar çatışmalarının kontrol
edilmesi karar alma mekanizmasında
dürüstlüğü korumaya yardımcı olacaktır.
OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi
spesifik ve dar kapsamlı bir belgedir.
Sözleşmenin temel amacı, yabancı kamu
görevlilerinin rüşvetle ilgili suçlarının ulusal
mevzuatta uygun şekilde düzenlenmesini
sağlamaktır. Bu sözleşme, aktif rüşvet kapsamı
altında rüşveti veren ya da vaat eden suçlunun
cezalandırılması üzerine odaklıdır; buna karşın
pasif rüşvet yani rüşveti alanla ilgili
düzenlemelere ağırlık verilmemiştir. Spesifik
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
niteliği sebebiyle Sözleşme kapsamında, ulusal
rüşvet olaylarına ya da kamu görevlileri
dışındaki doğrudan ya da dolaylı olarak
rüşvetten faydalanan taraflara yer verilmez.
Ayrıca, uluslararası ticaretin uygulanmasıyla
ilişkisi olmayan ya da bu işten bir kazanç elde
etmek ya da herhangi bir kazancı muhafaza
etmek amacını taşımayan rüşvet konusu da bu
Sözleşmenin
kapsamına
girmemektedir.
Sözleşmenin başlıca unsurlarına bakıldığında;
yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvet
suçunun tanımlanması, adli görevlilerin
sorumluluğu, cezalar, yargılama yetkisi,
uygulama, kısıtlamalarla ilgili düzenlemeler,
kara para aklama, muhasebe, karşılıklı
hukuki yardımlar, suçluların iadesi, sorumlu
otoriteler, izleme ve takip, imza ve
sözleşmeye
iştirak,
sözleşmenin
onaylanması, tevdidi, yürürlüğe girişi ve
tahsisi ile sözleşmeden çekilme başlıkları
yer almaktadır.
Sözleşmenin 1. Maddesinde düzenlenen
rüşvet suçunun tanımına göre; ‘doğrudan
doğruya veya aracılar vasıtasıyla, herhangi bir
işi yapması veya bu işi yapmaktan imtina
etmesi için ya da resmi görevlerini yerine
getirmesi veya bunlardan kaçınması için
görevliyi etkilemek maksadıyla, görevlinin
kendi namına ya da üçüncü bir taraf adına
yabancı bir kamu görevlisine verilen, bir vaat
veya herhangi bir yasadışı ödeme veya her
türlü menfaat’ rüşvet olarak tanımlanmış ve
rüşvet suçunun kapsamını genişleterek
‘yabancı bir kamu görevlisinin rüşvet eylemine
kalkışmasında teşvik etme, yardım etme ve
söz ve davranışlarıyla cesaretlendirme veya
izin vermeyi de içeren suç ortaklığı’ da cezayı
gerektiren bir suç unsuru olarak belirlenmiştir.
Aynı maddede yabancı kamu görevlileri,
‘seçilmiş ya da atanmış olsun, yabancı bir
ülkede yasama, yönetim ya da yargısal bir
makamda bulunan herhangi bir kişi; kamu
kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak
üzere yabancı bir ülke için bir kamusal hizmeti
yerine getiren herhangi bir kişi ya da kamusal
nitelikteki bir uluslararası örgütün bir görevlisi
veya temsilcisi’ olarak tanımlanmaktadır.
Sözleşme, rüşvet suçunun cezalandırılması
ile ilgili düzenlemeleri etkili, orantılı ve caydırıcı
niteliğe sahip olmak kaydıyla ulusal otoritelerin
inisiyatifine bırakırken, 3. Maddede ‘yabancı
kamu görevlilerine verilen rüşvet ve rüşvetten
elde edilen kazancın ya da bu kazanca karşılık
gelen mal değerinin müsadere veya hacze tabi
olmasını veya denk bir etkinin meydana
geleceği para cezalarının verilmesini sağlayan
tedbirler’ alınmasını şart koşmaktadır. Ayrıca
Sözleşme kapsamında oluşturulan izleme
mekanizmaları (Madde 12) aracılığıyla ülke
uygulamalarının
düzenli
olarak
gözden
geçirilmesi ve raporlanması sağlanmaktadır.
1997 yılında yayımlanan Uluslararası Ticari
İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine İlişkin
Gözden
Geçirilmiş
Tavsiye
Kararı,
Sözleşmenin kapsamını rüşvetin ötesine geçip
genişleterek
taraf
ülkelerin
uluslararası
ticarette yolsuzlukla mücadeleye ilişkin tüm
kapsamlı programlarını ele almaktadır. Bu
çerçevede, suç unsuru olmayan konuları da
kapsayan Kararda; vergilendirme, şirket
muhasebesi,
denetim
kuralları
ve
prosedürleri ile bankacılık, finans ve diğer
ilgili hükümler, devlet yardımları, lisanslar
ve kamu ihale uygulamaları gibi alanlar da
düzenlenmektedir.
Yukarıda bahsi geçen belgeler temelinde
hayata geçirilen uygulamalarla, pek çok
ülkedeki soruşturma ve kovuşturma sayısında
önemli bir artış gerçekleşmiş; büyük para
cezalarının yanı sıra bir kaç ülkede hapis
cezası uygulamaları görülmüştür.
Daha önce de bahsedildiği üzere, OECD
bünyesinde geliştirilen ikinci grup belgeler,
münhasıran yolsuzlukla mücadeleye ilişkin
olmayıp mücadeleye destek veren çalışmalar
olarak
tanımlanmaktadır.
Söz
konusu
belgelerin başlıcaları:
-
Kamuda Etik Kuralların Geliştirilmesi
Hakkındaki Tavsiye Kararı (1998),
-
OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi (2000
yılında revize),
-
Kamuda Çıkar Çatışmasının Yönetilmesi
Konulu Tavsiye Kararı (2003) ve
-
OECD Kurumsal Yönetişim İlkeleri (2004).
Bu belgelerin, yolsuzlukla mücadele anlamında
daha geniş kapsamlı bir uygulama alanına
sahip olduğu söylenebilir. Rüşvetin arz tarafıyla
mücadele açısından, sorumlu iş uygulamasının
geliştirilmesi alanındaki en etkili belgelerden
biri, 2000 yılında revize edilen OECD
Çokuluslu Şirketler Rehberi‘dir. 10 bölümden
oluşan Rehberin ana başlıkları; kavramlar ve
ilkeler, genel politikalar, bilginin
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
açıklanması, istihdam ve sınai ilişkiler,
çevre, rüşvetle mücadele, tüketici hakları,
bilim ve teknoloji, rekabet ve vergilendirme
konularından oluşmaktadır.
Günümüz ekonomisindeki hızlı değişimler
şirketler açısından yeni mücadele alanları
oluşturmaktadır. Özellikle çokuluslu şirketlerin
sürdürülebilir kalkınmaya vereceği destek,
ticaretin açık, rekabetçi ve düzgün işleyen
piyasalarda yürütülmesi halinde katlanarak
artacaktır. Yüksek standartlara sahip iş
uygulamalarının büyümeyi artıracağı aşikardır;
ancak bugünün rekabetçi ortamı ve ülkelerin
değişen yasal ve sosyal uygulamaları ve
düzenlemeleri göz önüne alındığında iyi iş
uygulamaları göz ardı edilebilmekte ve bu
durum rekabet avantajının yok olmasına,
saygınlığın azalmasına ve kamuda kaygıların
oluşmasına yol açabilmektedir.
İşte bu çerçevede iyi iş uygulamalarının
geliştirilerek şirketlerin gelişime ve kalkınmaya
katkısını artırmak amacıyla yayımlanan
Rehberin yoluzlukla mücadeleye ilişkin
kapsamı daha önce bahsi geçen ‘OECD
Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ ve yine bu
alandaki ‘Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı’na
göre daha geniştir; gerek kamu gerekse özel
sektörü kapsayan Rehberde özel sektörle ilgili
rüşvet, rüşvete teşvik ve şantaj unsurları ele
alınmakta, pasif ve aktif yolsuzluk üzerinde
durulmakta ve özel sektörün bu alanlarda
alması gereken tedbirlere ilişkin çerçevenin
ana hatları çizilmektedir.
Rehber aracılığıyla, çokuluslu şirketlerin
rüşvet ve şantajla mücadele alanında eğitimler
düzenlemesi, disiplin prosedürleri oluşturması,
çalışanların bu prosedürlere uyumunun
sağlanması ve çalışanların uygun şekilde
ücretlendirilmesi şeklindeki tavsiyeleri dikkate
alması beklenmektedir. Bu tür faaliyetlere
ilişkin şeffaflık ve etkin dış iletişim politikasının
oluşturulması ve bu çerçevede sivil toplum
kuruluşlarının işbirliği açısından yaratacağı
olumlu etkiler vurgulanmaktadır. Ayrıca
rüşvetle mücadele açısından, şirketlerde uygun
kontrol sistemlerinin oluşturulması, muhasebe
ve denetim uygulamalarının benimsenmesi ve
geliştirilmesi tavsiye edilmekte, kamu görevi,
siyasi parti ya da siyasi organizasyonlara aday
olanlara yasadışı bağışların yapılmaması ve
yapılan bağışların doğru şekilde açıklanması
ve üst yönetime rapor edilmesi önerilmektedir.
Rehberin uygulanması şirketlerin inisiyatifine
bırakılmıştır; ancak hükümetler Ulusal Temas
Noktaları aracılığıyla Rehberin uygulanmasını
teşvik etmek, araştırmaları yürütmek ve özel
durumlara
ilişkin
konuları
çözüme
kavuşturmakla yükümlüdür. Ulusal Temas
Noktaları tarafından gerçekleştirilen toplantılar
sonucunda her yıl bir değerlendirme raporu
ii
yayımlanmaktadır. OECD Uluslararası Yatırım
ve Çokuluslu Şirketler Komitesi, Rehberin
etkinliğinin izlenmesi ve Rehberde yer alan
hususlarla
ilgili
gerekli
açıklamaların
yapılmasından sorumludur.
Türkiye Açısından Değerlendirme
2000iii yılından itibaren OECD Rüşvetle
Mücadele Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye ile
ilgili olarak, OECD tarafından Mayıs 2007’de
gerçekleştirilen ilk gözden geçirme sonucu
hazırlanan 7 Aralık 2007 tarihli değerlendirme
raporundaki
belli
başlı
tavsiyelere
bakıldığında:
•
Yurt dışında faaliyet gösteren şirketler ve
personeli ile yurt dışı temsilciliklerin
bilinçlendirilmesi,
•
Rüşvetin vergiden düşülen gider olarak
gösterilmemesi,
•
İhbar
yoluyla tespit
edilen rüşvet
vakalarının seyrek olması nedeniyle, ihbar
edenleri
koruma
yönünde
gerekli
tedbirlerin alınması,
•
Şirketlerde etik kodu ve etik komitelerinin
oluşturulması,
•
Kamu kurumları, devlet teşekkülleri ve özel
şirketlerle
ilgili
bağımsız
denetim
kapsamının genişletilmesi,
•
Muhasebeciler ve avukatların şüpheli işlem
bildiriminde bulunması konusunda gerekli
düzenlemelerin yapılması,
•
Rüşvetle ilgili inceleme ve kovuşturma
yapan görevlilerin eğitiminin artırılması,
•
Yurt dışındaki rüşvet iddiaları hakkında
işlem yapılabilmesi için Adalet Bakanı’nın
talepte bulunması yönündeki gerekliliğin
kaldırılması,
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
•
Etkin pişmanlığın kaldırılması,
Çalışma Grubu Türkiye’nin acilen;
•
Tüzel
kişilerin
sorumluluğunun
Sözleşmeyle uyumlu olarak düzenlenmesi
(para cezaları, itibar zedelenmesi vb.),
−
•
Rüşvet vakaları ve bunlara karışanlarla
ilgili
daha
detaylı
istatistiklerin
hazırlanması,
Türk Ceza Kanunundaki, yabancı
suçu işleyen kişilerin bu suçu
uygulayıcı
yetkililere
rapor
karşılığında
cezadan
muaf
hakkındaki hükmü iptal etmesi,
−
Rüşvete karışan şirketlerin özelleştirme,
kamu ihaleleri ya da resmi kalkınma
desteklerinden
faydalanmasının
engellenmesi,
Vergi kanununa göre açıkça yabancı kamu
görevlilerine verilen rüşvetin vergiden
düşülen
gider
olarak
gösterilmesi
uygulamasını durdurması ve
−
Türk kamu ve özel sektörü için yabancı
rüşvetle ilgili bilinç artırma programlarını ve
eğitimleri hayata geçirmesini tavsiye
etmektedir (özellikle yabancı piyasalarda
çalışan Türk şirketleri, elçilikler ve resmi
kalkınma yardımları alanında ihalelerle
ilgilenen personel).
•
•
Sahte
muhasebe
kayıtlarının
cezalandırılması konuları vurgulanmıştır.
OECD Rüşvetle Mücadele Çalışma Grubunun
Ocak 2008’de yaptığı değerlendirmede,
Ülkemizin bu alanda ciddi eksiklikler taşıdığı
tespit edilmiştir. Tespite göre, yabancı kamu
görevlilerine rüşvet verilmesiyle ilgili şirket
sorumluluğunu uygulamaya koymak
ve
yabancı rüşvet suçuyla ilgili hükümleri etkili
olarak hayata geçirmek konusunda uygulama
eksiklikleri mevcuttur.
Değerlendirmeye göre; Türkiye 2005 yılı içinde
yabancı rüşvet suçuyla ilgili yaptığı değişiklikler
ile önemli bir adım atmıştır. 27 Mayıs 2005
tarihinde kabul edilen Türk Ceza Kanunundaki
değişikliklerle rüşvet suçunun kapsamı
genişletilerek OECD Rüşvetle Mücadele
Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmiştir (Madde
252). Eximbank, MASAK ve Maliye Bakanlığı
söz konusu Sözleşme’nin uygulanmasına
destek vermiş; özellikle Eximbank ihracat
kredileriyle ilgili olarak kendi personeli ve
başvuranlar için gerekli bilgi desteği ve eğitimi
sağlamak üzere çalışmalar yapmıştır. MASAK
tarafından karapara aklamayla mücadele
alanında özellikle şüpheli işlemlerin bildirimiyle
iv
ilgili olarak yapılan düzenlemeler , 27 Aralık
2007 tarihinde kabul edilen ‘Tanık Koruma
Kanunu’ ve Türkiye Muhasebe Standartları
Kurulunca
Uluslararası
Muhasebe
Standartlarına uyum amacıyla yürütülen
çalışmalar diğer önemli gelişmeler olarak
sıralanmıştır.
Ancak; 2005 yılında yabancı rüşvet suçuyla
ilgili şirket cezai sorumluluğunun kaldırılarak
bunun yerine ‘güvenlik önlemlerinin’ getirilmesi
Sözleşme standartlarını karşılamamaktadır.
rüşvet
kanun
etmesi
olması
Çalışma grubunun diğer önemli tavsiyeleri
arasında:
−
Özellikle yabancı piyasalarda çalışan
şirketlerle ilgili iç kontrol mekanizmaları ve
dış denetim uygulamaları açısından;
muhasebe, denetim ve iç kontrol
mekanizmalarıyla
yabancı
rüşvetin
önlenmesi ve tespit edilmesi,
−
Karapara aklamayla mücadele aracılığıyla
yabancı rüşvetin önlenmesi ve tespit
edilmesi
ve
bu
alanda
gerekli
düzenlemelerin yapılması,
−
Yabancı rüşvet ve diğer ilgili suçlara ilişkin
etkili
soruşturma,
kovuşturma
ve
cezalandırma sistemlerinin oluşturulması
yer almaktadır.
2009 yılının Ocak ayında gerçekleştirilmesi
beklenen 2. gözden geçirme kapsamında,
Rüşvetle Mücadele Çalışma Grubunun takip
edeceği konular şöyle özetlenebilir:
−
Eximbank tarafından yabancı rüşvetle
mücadele
konusunda
yürütülecek
prosedürler,
−
Yabancı rüşvet davalarının soruşturulması,
−
Karapara aklama suçuyla ilgili soruşturma
ve kovuşturma sayısı,
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
−
Yabancı rüşvet suçunun kapsamının doğru
şekilde tanımlanması ve belirli olayların bu
kapsamda ele alınması,
−
Yabancı rüşvet ve kara para aklamayla
ilgili verilen cezalar.
KAYNAKLAR:
Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine İlişkin 1997 tarihli Gözden Geçirilmiş Tavsiye
Kararı (Mayıs 1997)
OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi (21 Kasım 1997)
OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi (27 Haziran 2000 tarihinde revize)
‘Yolsuzlukla Mücadele Enstrümanları ve Çok Uluslu Şirketler Rehberi’ konulu OECD Çalışma Belgesi,
Eylül 2003
‘OECD questions Turkey's implementation of the OECD Anti-Bribery Convention’ başlıklı haber,
OECD, 08.01.2008
i
OECD Belgelerinin yanı sıra, yolsuzlukla mücadele alanında kullanılan diğer uluslararası enstrümanlar: Mali Eylem Görev
Gücü Tavsiyeleri, Avrupa Toplulukları ve Üye Ülke Yetkililerinin Karıştığı Yolsuzluklarla Mücadeleye İlişkin AB Sözleşmesi,
Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Ceza Hukuku Sözleşmesi ve Amerika Ülkeleri İçin Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi
olarak sıralanabilir.
ii
2007 Yıllık Değerlendirme Raporuna, www.oecd.org adresinden ulaşılabilir.
iii
01.02.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanun, 6 Şubat 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
iv
‘ Söz konusu düzenlemeler kapsamında; ‘Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında 5549 Sayılı Kanun’ 11 Ekim
2006 tarihinde kabul edilmiştir. ‘Terörün Finansmanına Yönelik Şüpheli İşlemlerin Bildirimi Genel Tebliği’ ise 7 Kasım 2007 tarih
ve 26693 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yine şüpheli işlem bildirimi ile ilgili yeni düzenlemeler getiren, ‘Suç Gelirlerinin
Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik’ 09.01.2008 tarihli ve 26751 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB MEVZUATI VE OECD TAVSİYELERİ TEMELİNDE KAMUDAKİ BİLGİNİN PAYLAŞIMI VE
TEKRAR KULLANIMINA YÖNELİK ESASLAR
HÜLYA SOYLU AB Uzmanı
Türkiye’nin Bilgi Toplumu Stratejisi eki
niteliğindeki Eylem Planında 81 No’lu
“Kamudaki Sayısal Bilginin Paylaşımı ve
Tekrar
Kullanımına
Yönelik
Esasların
i
Belirlenmesi” Eylemi yer almaktadır. Bu eylem
çerçevesinde kamu kaynağı kullanılarak
üretilen kamu bilgisinin devlet, işletmeler ve
bireyler tarafından ticari veya ticari amaç
dışında katma değer yaratılacak şekilde tekrar
kullanılmasına yönelik politika belirlenecek ve
AB Mevzuatı da dikkate alınarak düzenleme
yapılacaktır. Bu noktada kamuda yer alan
bilginin paylaşımına ve tekrar kullanımına
yönelik esaslar hakkında AB mevzuatı ve
OECD tavsiyelerine bakmak yerinde olacaktır.
kolaylaştırmaya
yönelik
asgari
kurallar
getirmektedir. Direktif aşağıda belirtilen bilgileri
kapsam dışına almıştır:
Kamu kurumları, görevlerini yerine getirmek
amacıyla önemli miktarda bilgi toplamaktadır.
Kamu sektöründe yer alan bu bilgilerin giderek
artan bölümü, dijital formatta tutulmakta ve
potansiyel kullanıcılar için erişilebilir hale
getirilmektedir. Potansiyel kullanıcılar, bu
bilgileri kişisel ve ticari amaçlarla tekrar
kullanabilmekte ve geliştirebilmektedir.
- Kamu hizmeti yayıncılığını yapanlar veya
bunların bağlı kuruluşları tarafından hizmet
yayıncılığını yerine getirmek amacıyla tutulan
bilgiler,
Kamu sektöründe tutulan dijital bilgi ve içeriğe
ilişkin verilen başlıca örnekler, meteoroloji ve
harita verilerine dayalı yeni hizmet sektörleri,
talep halinde ulusal yayın organlarının video
arşivlerine internet üzerinden erişim ve ulusal
sanat galerisi vasıtasıyla sanal turları mümkün
kılan daha spesifik uygulamalardır. Bu şekilde
katma değer yaratan hizmetlerin ortaya
çıkması ve bilgi, eğitim ve kültürel miras
anlayışının artması beklenmektedir.ii
- Müze, kütüphane gibi
tarafından tutulan bilgiler.
Bu
itibarla
yapılacak
düzenlemelerde
amaçlanan, bilginin daha hızlı iletimi ve tekrar
kullanımının sağlanması, ticari ve ticari
olmayan amaçlarla kullanımıyla birlikte de
rekabet ve ekonomik faaliyetin artması ve
böylece devletin daha etkili olmasına,
büyümeye ve vatandaş refahına katkı
sağlanmasıdır.
Kamu sektöründeki bilginin tekrar kullanımı
konusunda AB mevzuatında 2003/98/EC
iii
sayılı Direktif bulunmaktadır:
Direktif, üye ülkelerin kamu kurumlarında
tutulan bilgilerin tekrar kullanımını
- İlgili kamu kurumunun kanunla tanımlanmış
veya ortak teamüller gereği kamu görevi
dışında olan bir faaliyetini yerine getirmek için
sağladığı bilgiler,
- Üçüncü tarafın üzerinde fikri mülkiyet hakkı
bulunduğu bilgiler,
- Ulusal güvenlik, savunma veya kamu
güvenliği ile istatistiki veya ticari gizlilik esasları
temelinde erişime açılmayan bilgiler,
- Eğitim ve araştırma kuruluşları tarafından
tutulan bilgiler,
kültürel
yerler
Direktif, üye ülkelerin mevcut erişim rejimleri
üzerine inşa edilmekte olup; vatandaş veya
şirketlerin bilgilere erişimi için özel çıkarları
bulunduğunu ispat şartı getiriliyorsa bu duruma
uygulanmaz. Direktifin getirdiği yükümlülükler,
fikri mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin
uluslararası anlaşma hükümleri ile uyumlu
olduğu ölçüde uygulanacaktır.
Direktifte kamu kurumu, eyalet yönetimi,
bölgesel veya yerel otoriteler, idari hukuka tabi
organlar ve bu nitelikteki bir veya birkaç
kurumun
oluşturduğu
birlikler
olarak
tanımlanmıştır.
Bilgi ise ister yazılı ister elektronik format veya
görsel kayıt olsun içerik ve bu içeriğe ilişkin
herhangi bir bölüm olarak tanımlanmıştır.
Tekrar kullanım ise kamu kurumlarının görevleri gereği bilgi oluşturma gibi birincil
amacı dışında - ticari veya ticari olmayan
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
amaçlarla elde tuttuğu bilgilerin özel veya tüzel
kişiler tarafından kullanımıdır. Kamu kurumları
arasında görevleri gereği bilgi değişimi, tekrar
kullanım kapsamında değerlendirilmemektedir.
Genel İlkeler
Bilginin zamanında sağlanmasına yönelik
herhangi bir süre kısıtı veya kural olmadığı
takdirde kamu kurumları, lisans işlemini
başvuruyu aldıkları tarihi izleyen 20 işgünü
içerisinde sonuçlandıracaktır. Bu süre, isteğin
niteliğine göre 20 işgünü uzatılabilir. Bu
durumda, başvuru tarihinden itibaren 3 hafta
içerisinde daha fazla
zamana ihtiyaç
duyulduğu başvuru sahibine bildirilir. Kamu
kurumları olumsuz karar verdikleri takdirde,
gerekçesini ülkedeki erişim rejimi hükümleri
veya bu Direktifte bahsi geçen hükümler
temelinde başvuru sahibine bildirir. Olumsuz
karar, üçüncü tarafların fikri mülkiyet haklarının
bulunması temelinde verilmişse, istenen
materyalin alındığı ilgili özel veya tüzel kişiye
atıf yapılacaktır. Başvuru sahibi olumsuz kararı
temyiz etmek isterse, çözüm yollarına da atıf
yapılacaktır.
Kamu kurumları bilgilerini mevcut formatta
veya dilde (mümkün olduğu durumda
elektronik ortamda) sağlayacaktır. Direktif,
kamu kurumlarına gelen talebe uygun biçimde
bilgi üretme veya uyarlamalar yapma
yükümlülüğü
getirmemektedir.
Kamu
kurumlarından, bilgilerin bir özel veya kamu
kurumu tarafından kullanımı amacıyla belli
tipteki bilgileri üretmeye devam etmeleri
istenemez.
Ücretlendirmeye yönelik ilkeler
Bilgilerin tekrar kullanımı için ücretlendirme söz
konusu olduğunda, buradan elde edilen gelir,
bilginin toplanması, elde edilmesi, çoğaltılması
ve yayınına ilişkin ortaya çıkan maliyeti
aşmayacaktır.
Tekrar
kullanıma
ilişkin
getirilecek koşullar ve standart ücretler,
önceden belirlenecek ve mümkün olduğu
takdirde elektronik ortamda kamuoyuna
açıklanacaktır. Talep halinde kamu kurumu,
ücreti belirlemede esas alınan hususları
belirtecektir.
Kamu kurumu bilgilerin tekrar kullanımına
koşullu veya koşulsuz izin verebilir. Getirilen
koşullar tekrar kullanım olasılığını gereksiz bir
şekilde önlemeyecek ve rekabeti sınırlamak
için kullanılmayacaktır.
Lisans getirilmesi halinde üye ülkeler, kamu
kurumu bilgilerinin tekrar kullanımına ilişkin
standart lisansların dijital formatta olmasını ve
elektronik ortamda işlemesini sağlayacaktır.
Üye ülkeler tüm kamu kurumlarını standart
lisans kullanmaları konusunda teşvik edecektir.
Ayrıca, üye ülkeler örneğin temel bilgilerin
(tercihen internet üzerinde erişime açık olacak
şekilde) listesini ve erişim sitelerini koyarak
tekrar kullanıma hazır bilgilerin araştırılmasını
kolaylaştırmayı amaçlayan pratik önlemler
alınmasını sağlayacaktır.
Ayırımcı olmama ve adil ticaret
Bilgilerin tekrar kullanımına ilişkin getirilen
koşullar, emsal alınabilir tekrar kullanımlara
göre ayırımcı olmayacaktır. Tekrar kullanım,
eğer başka bir kamu kurumu tarafından kamu
görevi alanı dışındaki bir ticari faaliyeti için girdi
olması için yapılıyorsa, aynı ücret ve koşullar,
bu bilgilerin tedarikine de uygulanacaktır.
Özel düzenlemeler getirme yasağı
Bilgilerin tekrar kullanımı piyasadaki bütün
potansiyel aktörlere açık olacaktır. Bilgileri
elinde tutan kamu kurumu ile üçüncü taraf
arasında sözleşmeler veya diğer düzenlemeler
özel haklar öngörmeyecektir. Ancak, özel bir
hak kamu çıkarı gözeterek bir hizmetin
sağlanması için gerekli ise, bu tür bir özel
hakkın gerekçesinin geçerliliği düzenli olarak her halükarda da 3 yılda bir olmak üzeregözden geçirilecektir. Direktifin yürürlüğe
girmesi sonrasında özel düzenlemeler şeffaf
olacak ve kamuya açıklanacaktır. Mevcut özel
düzenlemeler gerekli şartları taşımıyorsa,
sözleşme bitiminde veya her halükarda 31
Aralık 2008 tarihine kadar sona erdirilecektir.
OECD ise, kamu sektöründe yer alan
bilgilere daha hızlı erişim ve daha etkin
kullanımı konusunda üye ülkelere birtakım
iv
hususları salık vermektedir. Metinde üye
ülkeler kamu sektöründe yer alan bilgilere
erişim ve bilgilerin tekrar kullanımı konusunda
birtakım ilkeler belirlemiştir:
Kalite: Kamu bilgilerinin ortaya konulması,
derlenmesi, işlenmesi ve dağıtımı
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
konusunda ilgili devlet kuruluşları arasında
işbirliği yoluyla metodolojik veri toplama
uygulamalarının -kalite ve güvenilirlik
temelinde- sağlanması,
Doğruluk: Bilgilerin yetkili olmayan
tarafların müdahalesinden korunması gibi
birtakım önlemlerin geliştirilmesi ve
uygulanması,
Yeni teknolojiler ve uzun dönemde
koruma: Kamu sektöründeki bilgilere
erişimin geliştirilmesi ve birden fazla dilde
tutulmasına yönelik araştırmalar da dahil
olmak üzere birlikte çalışabilir arşiv, arama
ve kurtarma teknolojilerinin geliştirilmesi,
Telif hakları: Fikri mülkiyet haklarına
riayet edilecektir,
Fiyat belirleme: Kamu sektöründe tutulan
bilgiye karşılık bir fiyat talep edildiğinde,
fiyatın belirleme çalışmasının şeffaf ve
diğer kamu kuruluşlarıyla tutarlı bir şekilde
olması beklenmektedir,
Rekabet: Bilginin yayınında birtakım
ayrıcalıklı düzenlemelerin öngörülmemesi
ve bilginin tüm potansiyel kullanıcılara açık
olması,
Düzeltme mekanizmaları: Şikayet ve
temyiz süreçlerinin uygun ve şeffaf bir
şekilde öngörülmesi,
Kamu-özel ortaklığı: Örneğin, bilginin
dijital ortama aktarılması için yaratıcı yollar
bulunması yoluyla, bir taraftan üçüncü
tarafların bilgiye erişim ve tekrar kullanım
haklarını arttırırken; bir taraftan da kamuözel ortaklığının kurulması haklarını
arttırırken; bir taraftan da kamu-özel
ortaklığının kurulması,
Uluslararası
erişim
ve
kullanım:
Sistemlerin sınırlar ötesi birlikte çalışabilir
duruma getirilmesi için gerekli önlemlerin
alınması,
İyi
uygulamalar:
İyi
uygulamaların
paylaşımının ve bu konudaki bilgi
alışverişinin teşvik edilmesi, bilginin tekrar
kullanımı, maliyeti, fiyatlama modelleri,
yenilik, girişimcilik, ekonomik büyüme ve
sosyal etkilerine yönelik kurumsal kapasite
ve pratik önlemlerin oluşturulması.
Yapılan düzenlemelerden de görüleceği üzere
kamu bilgilerinin tekrar kullanımı, telif hakları,
bilgiye erişim, internet hizmetleri gibi pek çok
alanda ortaya konulan hukukun tamamlayıcı
bir öğesidir. Bilginin daha hızlı iletimini ve
tekrar kullanımını sağlamayı, ticari ve ticari
olmayan amaçlarla kullanımıyla birlikte de
ekonomik faaliyeti arttırmayı ve böylece toplum
refahına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni
yeni gelişmekte olan bir alandır ve üye ülke
uygulamalarıyla netlik kazanacaktır.
i
DPT, Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı (2006-2010), Bilgi Toplumu Dairesi, 2006, s. 26
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/btstrateji/eylem%20plani%20_28072006.doc
ii
OECD, “Digital Broadband Content: Public Sector Information and Content”, Directorate for Science, Technology And Industry
Committee for Information, Computer and Communications Policy, March 2006
http://www.oecd.org/dataoecd/10/22/36481524.pdf
iii
Directive 2003/98/EC of the European Parliament and of the Council of 17 November 2003 on the re-use of public sector
information, Official Journal L 345 , 31/12/2003 P. 0090 – 0096
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:32003L0098:EN:HTML
HMSO, “Implementation of Directive 2003/98/EC on the Re-use of Public Sector Information” Explanatory Note, Office of Public
Sector Information, December, 2004 http://www.hmso.gov.uk/psi/consultations/regulations/explanatory-note-2004-12.doc
iv
OECD, Recommendation of the Council concerning Access to Research Data from Public Funding [C(2006)184], 14
December 2006
http://webdomino1.oecd.org/horizontal/oecdacts.nsf/Display/3A5FB1397B5ADFB7C12572980053C9D3?OpenDocument
OECD, Recommendation of the Council on Broadband Development [C(2003)259];27 February 2004
http://www.oecd.org/dataoecd/57/29/32167012.pdf
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KAMU YAPIM İŞLERİ, KAMU MAL ALIMLARI İLE KAMU HİZMET ALIM
İHALE USULLERİNİN KOORDİNASYONUNA İLİŞKİN 2004/18/EC SAYILI DİREKTİF’İN GETİRDİĞİ
YENİ KAMU İHALE ARAÇLARI VE USULLERİ
AYŞENUR ONUR AB Uzman Yardımcısı
Kamu ihalesi, hükümet tarafından idari
görevlerini yerine getirmek ve halka hizmet
sunmak için gerek duyulan inşaat hizmetleri de
dahil olmak üzere mal ve hizmetlerin satın
alınmasıdır. Tüm ülkelerde, kamu yetkilileri
çoğu zaman başlıca mal ve hizmet satın
alıcılarıdır.
Bu
satın
alımlar,
büro
mobilyasından belediye taşıma sistemi, otobüs
veya hastane temizlik hizmetleri ya da yeni bir
santral veya otoyol inşaatına kadar çeşitlilik
gösterebilir. Kamu sektörünün satın alma
kararları, tüm ekonomiyi etkilemektedir çünkü
kamu sektörü harcamaları sanayinin önünde
çok cazip bir pazar açmaktadır. Öyle ki Avrupa
Birliği'nde, kamu sektörü alımlarının GSYİH'nin
%15'ini bulduğu tahmin edilmektedir.
Avrupa Birliği’nde yeni 2004/18/EC sayılı
Direktifin getirdiği yeni kamu ihale araçları ve
usullerine değinmeden önce Birlik’te kamu
ihaleleri sisteminin genel çerçevesini oluşturan
yasal
çerçeveye
değinmekte
fayda
bulunmaktadır.
AT
hukukunun
birincil
kaynağını
oluşturan
Avrupa
Topluluğu
Antlaşması, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
Antlaşması ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
Antlaşması’nda kamu ihaleleri konusunu
doğrudan
düzenleyen
bir
hüküm
bulunmamaktadır. Bu nedenle, kamusal ihale
usullerindeki
uyumlaştırma
direktiflerle
düzenlenmektedir. Avrupa Topluluğu’nun temel
amaçlarından
biri;
malların,
kişilerin,
hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının
temin edildiği serbest bir iç pazarın
oluşturulmasıdır. Kamu ihalelerine belirli ve
özel bir biçimde atıf yapılmamasına rağmen AT
Antlaşmasında yer alan ve iç pazardaki
rekabetin bozulmamasını ve üye ülke
mevzuatlarının ortak pazarın işleyişi için gerekli
olacak düzeye kadar yakınlaştırılmasını temin
etmeyi amaçlayan malların serbest dolaşımı,
şirket kurma hakkı, hizmet sunma özgürlüğü ve
ayrımcılık yapmama ilkeleri, üye ülkelerin
kamu alımları sektöründeki uygulamalarında
dikkate almaları gereken genel ilkeleri
oluşturmaktadır.
İç pazarın tam olarak işlerlik kazanmasına dair
Beyaz Kitap’ın yayınlanmasından sonra
(1995), kamu ihalelerinde şeffaflığı sağlayan
mevcut usuller ve sektörün etkin bir şekilde
rekabete açılması iyileştirilmiş ve gerek
geleneksel ihale mercileri (merkezi hükümet,
bölgesel ve yerel makamlara bağlı organlar) ve
gerekse
su,
enerji
ulaştırma
ve
telekomünikasyon
sektörlerinde
(kamu
hizmetleri alanında) faaliyet gösteren kamusal,
yarı kamusal ve özel kurumlar tarafından
verilen yapım, mal ve hizmet ihalelerini
kapsayan bir Topluluk mevzuat çerçevesi
oluşturulmuştur. AT antlaşmasındaki temel
ilkelerin yanında kamu alımlarını etkileyen ve
uygulamaya yön veren bir dizi direktiflerle de
AB kamu alımları şekillendirilmektedir. Bu
Direktifler; 31 Mart 2004 tarihli Avrupa
Parlamentosu ve Konsey’in Kamu Yapım İşleri,
Kamu Mal Alımları ile Kamu Hizmet Alım İhale
Usullerinin
Koordinasyonuna
İlişkin
2004/18/EC sayılı Direktifi ile 31 Mart 2004
tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Su,
Enerji,
Ulaştırma
ve
Posta
Hizmet
Sektörlerinde Faaliyet Gösteren İşletmelerin
İhale Usullerinin Koordinasyonuna İlişkin
2004/17/EC sayılı Direktifi’dir. Genel olarak bu
Direktiflerin amacı tüm ulusal hükümet
ihalelerine ilişkin kuralları uyumlaştırmak değil;
değeri belli bir eşiği aşan ihalelerde uyulması
gereken usulleri ortaya koymak suretiyle bu
kuralları aynı çizgiye getirmektir. Belli bir eşiğin
altında kalan ihalelerde şeffaflığı sağlayacak
yöntemler, üye ülkelere bırakılmaktadır. Genel
anlamda, bu yeni Direktiflerle getirilen
değişikliklerin hedefleri mevcut mevzuatın
sadeleştirilmesi,
geleneksel
kuralların
modernleştirilmesi ve daha esnek çözümlerin
sağlanmasıdır.
Sadeleştirme
tedbirleri
bağlamında bu yeni Direktiflerle kamu
sektöründe 4 yerine 1, hizmetler sektöründe de
2 yerine 1 direktif getirilmiş; Avro ile ifade
edilen eşik değerler azaltılmış ve belli bir
mantığı
takip
eden
yeni
bir
yapı
oluşturulmuştur. Modernleştirme kapsamında
elektronik araçların kullanımı ile zaman ve
maliyetten tasarruf sağlanacak ve bürokrasi
azaltılacaktır. Öyle ki elektronik araçların
kullanımındaki beş adım olan ilanların iletimi,
ihale belgelerinin teslimi, başvuru ve tekliflerin
alımı, elektronik azaltma ve dinamik alım
sistemi sayesinde ayrımcılık yapılmasının
önüne geçilecektir. Elektronik müzayede
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
mükerrer bir süreç olup birinci aşamasında
teklif elektronik ortamda değerlendirilir. Sonraki
aşamalarda indirimli, teklifin tamamı ve/veya
teklifin bazı kalemlerini içeren, fiyat sunulup
tekliflerin
otomatik
değerlendirilmesi
sağlanmaktadır.
Bu
yazıda
özellikle
2004/18/EC sayılı AB Direktifinin getirdiği yeni
usul ve araçlar üzerinde durulacaktır.
2004/18/EC sayılı mal ve hizmet alımları ile
yapım işlerini düzenleyen Klasik Direktif, dört
yeni prosedürü; ekonomik açıdan en avantajlı
olma kriterlerini, çerçeve anlaşmaları, rekabetçi
diyalogu, çevresel ve sosyal hususları
getirmiştir. Bu yeni prosedürler esnek çözüm
mekanizmalarını sağlamakla kalmayıp, mevcut
kuralları
basitleştirerek
Birlik
yasal
çerçevesinde koordinasyonun sağlanması
açısından üye ülkelerde kullanılan sistemlerde
bir yasal merkezilik oluşturmaktadır.
• Merkezi satın alma organlarınca getirilecek
ihale kriterleri bağlamında kamu ihaleleri, "en
düşük fiyat" kriteri yanında "ekonomik açıdan
en avantajlı olma" kriteri çerçevesinde de
yapılabilecektir. Bununla birlikte, söz konusu
kriter kapsamında kullanılacak kalite, teknik
değer,
çevresel
etki
gibi
unsurların
değerlendirmesinde göz önüne alınacak
hususların ihale şartnamesinde ve her
halükarda
teklifler
sunulmadan
önce
belirtilmesi ve yayımlanması gerekmektedir.
Öte yandan, anılan kriterlerin objektif olması,
sözleşme konusu ile doğrudan bağlantılı
olması yanında AB Hukuku'nun temel
prensiplerine uygun olması da önem
taşımaktadır. Böylece, sadece bir usulün
kullanılmasıyla zaman açısından ve ekonomik
açıdan tasarruf edilecek, daha yüksek
seviyede rekabet elde edilebilecek, daha iyi
fiyat ve tedarik güvenceli daha büyük sözleşme
avantajları sağlanabilecektir. Ancak merkezi
satın alma organlarının; merkeziyetçilik, kamu
kurumlarında deneyim eksikliği ve seçimde
sınırlı
özerklik
gibi
dezavantajlarının
bulunduğundan da bahsedilmektedir.
• Klasik Direktifin getirdiği bir diğer yeni
uygulama modeli çerçeve anlaşmalardır.
Buna göre bir ya da birden fazla idare ile bir ya
da birden fazla istekli arasında belli bir süre
içinde verilecek ihalelerin şartları, özellikle de
fiyat veya gerekli görüldüğü durumlarda
öngörülen miktarın belirlenmesi
amaçlamaktadır. En fazla 4 yıl olacak şekilde
yapılacak anlaşmalar ile kamu ihalesi yapacak
otoriteler tek bir anlaşma kapsamında ve aynı
şartlar
çerçevesinde
çeşitli
firmaların
katılabileceği
birden
çok
ihale
gerçekleştirebileceklerdir.
Çerçeve
anlaşmaların sağladığı avantajlar sadece tek
bir usul, daha yüksek seviyede rekabet, daha
büyük miktarlar, daha büyük sözleşmeler, risk
paylaşımı,
piyasaların
teknik
ve
mali
devinimine ayak uydurma esnekliği ile ihtiyaç
doğdukça ürün alımı ve sipariş veya ihale
verilmesi için yeniden rekabetin açılması
olasılığıdır. Ancak çerçeve anlaşmalarda, daha
büyük ihalelere yönelik bir uygulama olması,
merkeziyetçiliğe neden olması, idareler için
daha karmaşık bir yapıda olması ve kısıtlayıcı
sözleşme
riski
gibi
sorunlarla
da
karşılaşılmaktadır.
• Klasik Direktifin getirmiş olduğu bir diğer
yeni usul ve araç rekabetçi diyalogdur.
Karmaşık projelerde, idareler ihtiyaçlarına en
iyi cevap verecek araçları tespit etmek için
belirli istekliler arasında ihale usulünden daha
esnek ve pazarlık usulünden daha şeffaf bir
usul uygulamaya gerek duyabilirler. İşte
rekabetçi diyalog, idarelerin piyasanın teknik
ve/veya mali veya yasal çözüm olarak ne
önerilebileceğini
bilmedikleri
durumlarda
uygulanır. Avrupa Birliği uygulamalarında
rekabetçi diyalog, kamu sektörünü, karmaşık
nitelikteki işlere karşı rahatlatmak ve kamu
sektörüne daha fazla esneklik sağlamak üzere
getirilmiş bir yöntemdir.
• Klasik Direktifin getirmiş olduğu son yenilik
çevresel ve sosyal hususlarla ilgilidir. Kamu
idareleri,
ihale
sözleşmelerinin
yerine
getirilmesi bağlamında Topluluk Hukuku'na
uygun olmak ve ihale şartnamesinde
gösterilmek şartıyla sözleşmelerin yerine
getirilmesine ilişkin bir takım özel şartlar
belirleyebilirler. Bahsi geçen bu şartlar özellikle
sosyal ve çevresel konularda sözleşmelere
konulan unsurlardan oluşmaktadır. Yeni
Direktifle ihale dokümanında sözleşmenin
uygulanması
aşamasına
yönelik
olarak
çevresel ve istihdama ilişkin şartlara yer
verilmektedir. 2004/18/EC sayılı Direktif ile
AB’de
üye ülkelerin
izledikleri sosyal
politikalara ve çevrenin korunmasına kamu
ihaleleri yoluyla olumlu katkı yapılması da
amaçlanmıştır. İhaleye katılımda yeterlikle ilgili
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
olarak çevre yönetimi standartları bakımından
getirilen hükümler yenidir. Yine, Direktifte;
sözleşmenin uygulanmasına ilişkin olarak
konulacak şartlar arasında, yerinde mesleki
eğitim, entegrasyon konusunda belli bir zorluk
yaşayan insanların (göçmenler gibi) istihdamı,
işsizlikle mücadele gibi konularda teşvik edici
şartların konulabileceğini ifade edilmektedir. Bu
değerlendirmeler çerçevesinde Direktifin, çağın
ekonomik koşulları ile çevrenin korunması ve
işsizliğin azaltılması gibi kamunun duyarlı
olduğu konulara cevap verme yaklaşımın
benimsendiği sonucu çıkarılabilir. Ancak bu
şartların, yabancı isteklilerin AB genelinde
yapılan
kamu
ihalelerine
katılımı
daraltabileceği ve ek maliyet getirebileceği de
söylenebilir.
Sonuç olarak, 31 Mart 2004 tarihli Avrupa
Parlamentosu ve Konsey’in Kamu Yapım İşleri,
Kamu Mal Alımları ile Kamu Hizmet Alım İhale
Usullerinin
Koordinasyonuna
İlişkin
2004/18/EC sayılı Direktifi, AT antlaşmasındaki
temel ilkelerin yanında, getirmiş olduğu dört
yeni prosedür ile kamu alımlarını etkileyen ve
uygulamaya yön veren önemli bir direktiftir. Bu
Direktif ile amaçlanan tüm üye devletlerde
ihalelere ilişkin kuralları uyumlaştırmak değil,
usulleri ortaya koymak suretiyle kuralları aynı
çizgiye getirebilmektir. Genel anlamda, bu
Direktif ile getirilen yeni kamu ihale araçları ve
usulleri ile hedeflenen, mevcut mevzuatın
sadeleştirilmesi,
geleneksel
kuralların
modernleştirilmesi ve daha esnek çözümlerin
sağlanmasıdır.
KAYNAKLAR:
Directive 2004/18/EC of the European Parliament and of the Council of 31 March 2004
on the coordination of procedures for the award of public works contracts, public supply
contracts and public service contracts, erişim adresi:
http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:134:0114:0240:EN:PDF
Oğuz ÇALIK (Kamu İhale Kurumu Yapım İşleri İhale Düzenleme ve İnceleme Dairesi Grup Başkanı),
“Avrupa Birliği Yeni Kamu Alımları Direktiflerinin Yapım İhalelerine Getirdiği Değişiklikler”, 21 sayfa,
erişim adresi: http://www.intes.org.tr/06/resim_depo/toplantilar/oguz_calik.pdf
“AB’de Kamu İhaleleri – herkesin yararı ve iyi idare için”, 10 sayfa,
erişim adresi: http://www.ekocerceve.com/img/haberler/ABKamuhaleleri.doc
Aslı BİLGİN, “Türk İhale Mevzuatı ile 2004/18/EC Sayılı Direktif Arasındaki Temel Farklar”, 6 sayfa,
erişim adresi: http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/1545.pdf
Avrupa Komisyonu Ortak Pazar Genel Müdürlüğü’nden Christian SERVENAY ve Olivier MOREAU
tarafından yapılan “Yeni Usuller ve Araçlar” başlıklı sunum, T.C Maliye Bakanlığı ve OECD/SIGMA
işbirliği ile düzenlenen “2004/17/EC ve 2004/18/EC sayılı AB Direktifleri:Yeni Kamu İhale Usulleri ve
Araçları” Semineri, 5-6 Şubat 2008, Ankara Dedeman Oteli, sunum için erişim adresi:
http://www.maliye.gov.tr/konferans/index.htm
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
NATO ZİRVESİ (2–4 NİSAN 2008 – BÜKREŞ)
İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı
NATO Zirvesi, 2–4 Nisan 2008 tarihlerinde
Romanya-Bükreş’te gerçekleştirilmiştir. Bu
Zirve esnasında ayrıca, ikinci NATO-Rusya
Konseyi
toplantısı
ile
NATO-Ukrayna
Komisyonu toplantısı da yapılmıştır.
Söz konusu Zirvenin ayrıntılarına geçmeden
önce, NATO ile ilgili olarak bazı genel bilgilerin
verilmesi yararlı olacaktır.
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO),
4 Nisan 1949 tarihinde Kuzey Atlantik
Antlaşması (Washington Antlaşması) ile
kurulmuştur.
NATO’nun
temel
görevi,
üyelerinin
özgürlüğü
ve
güvenliğinin,
demokrasinin, hukukun üstünlüğünün siyasi ve
askeri araçlarla korunması ve anlaşmazlıkların
barışçıl yollarla çözümünün sağlanmasıdır.
ülkeleri arasında ve dış ilişkilerinde sözcüsü
olarak görev yapmaktadır.
NATO’nun merkezi Brüksel’de bulunmaktadır.
Bu merkezde, 4000 civarında kişi çalışmakta
ve
yılda
5000’den
fazla
toplantı
düzenlenmektedir.
NATO’nun şu an itibariyle 26 üyesi
bulunmaktadır. NATO’ya üye ülkeler şunlardır:
ABD, Almanya, Belçika, Birleşik Krallık,
Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka,
Estonya, Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya,
İzlanda,
Kanada,
Letonya,
Litvanya,
Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Polonya,
Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya,
Türkiye, Yunanistan,
Ülkemiz, NATO’ya 1952 yılında üye olmuştur.
Washington Antlaşması’nın 5. Maddesinde,
üye ülkelerin birine karşı yapılacak silahlı
saldırının, tüm üyelere yöneltilmiş bir saldırı
olarak değerlendirileceği ve böyle bir durumda
üye ülkelerin birbirlerine yardım edeceği ifade
edilmektedir. Bu bağlamda, Washington
Antlaşması ve kuruluş amacına bakıldığında
NATO, kollektif bir savunma örgütü olarak
ortaya çıkmış ve bu yönde gelişmiştir.
NATO’nun başlıca politika ve karar alma
organları, Kuzey Atlantik Konseyi, Savunma
Planlama Komitesi, Nükleer Planlama
Grubu’dur. Askeri bakımdan ise en önemli
organ, Konseye karşı sorumlu olan Askeri
Komite’dir.
Tüm NATO kararları üye ülkeler arasında
uzlaşı ile alınmaktadır. NATO’nun en önemli
karar alma organı Kuzey Atlantik Konseyi olup,
bu Konsey’de 26 üye ülke, Büyükelçi veya
Daimi Temsilciler (genelde haftada en az bir
kere toplanmakta) ile bazen Devlet ve
Hükümet Başkanları seviyesinde temsil
edilmektedir.
Ayrıca, NATO’nun bir de Genel Sekreterlik
organı bulunmaktadır. NATO’nun şu anki
Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’dır.
Genel Sekreter, başta Kuzey Atlantik Konseyi
olmak üzere, Savunma Planlama Komitesi,
Nükleer Planlama Grubu gibi üst düzey
organlara başkanlık etmekte ve NATO’nun üye
NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile işbirliği
alanını genişletmek istemiş ve bu doğrultuda,
23 ülke ile çeşitli ortaklıklar kurmuştur. Bunların
arasında başlıca olarak, Rusya, Ukrayna,
Akdeniz ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri ve çeşitli
uluslararası kuruluşlar bulunmaktadır. Özellikle
AB ile NATO arasında stratejik bir ortaklık
geliştirilmektedir.
NATO Zirveleri
NATO Zirve toplantıları, üye ülkelerin Devlet ve
Hükümet Başkanlarının bir araya gelerek
NATO’nun
faaliyetlerini
stratejik
açıdan
değerlendirmeleri fırsatını sunmaktadır. Bunun
yanında, NATO’nun başlıca karar alma organı
olan Kuzey Atlantik Konseyi’nin, Devlet ve
Hükümet Başkanları seviyesinde bir araya
gelmesi de sağlanmaktadır. Bu zirveler düzenli
olarak toplanmamakla birlikte, NATO karar
alma sürecinde önemli rol oynamaktadır.
Örneğin, yeni politika önerilerinin ortaya
atılması, yeni üye alınması kararları, yeni
girişimlerin ve NATO dışı ülkelerle ortaklıkların
başlatılması
bu
zirveler
ile
gerçekleştirilmektedir.
Zirve kararları, diğer tüm NATO kararları gibi
uzlaşı ile alınmaktadır. Genelde, zirve kararları
Bildiri şeklinde kamuoyuna duyurulmaktadır.
1949 yılında kuruluşundan bu yana son zirve
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
dahil toplam 22 NATO Zirvesi yapılmış ve bir
önceki Zirve, 2006 Kasım ayında LetonyaRiga’da gerçekleştirilmiştir.
Bu zirvelerin bazıları NATO’nun geleceği
hakkında yol gösterici olabilmektedir. Örneğin,
2002 Prag Zirvesi’nde NATO’nun, özellikle
terörizm olmak üzere, 21. yüzyılın güvenlik
tehditlerine uyumlu olarak dönüşümünün
sağlanması amacıyla modernizasyon süreci
başlatılmıştır. Şu an itibariyle, NATO çeşitli
operasyon
ve
görevler
ile
Balkanlar,
Afganistan,
Irak,
Akdeniz,
Afrika
gibi
bölgelerde aktif olarak faaliyet göstermektedir.
NATO Bükreş Zirvesi
Daha önce de belirtildiği üzere, son NATO
Zirvesi, 2–4 Nisan 2008 tarihlerinde RomanyaBükreş’te yapılmıştır.
Bükreş Zirvesi’nde, NATO’nun genişlemesi,
Afganistan
ve
Kosova’da
yürütülen
operasyonlar, NATO’nun Rusya, Ukrayna ve
Gürcistan’la ilişkileri, Balkanlara yönelik
politikası ile 21. yüzyılın yeni tehditleri
çerçevesinde enerji güvenliği, siber savunma
ve füze savunması gibi konular tartışılmıştır.
Zirve
sonucunda,
bir
Zirve
bildirisi
yayımlanmıştır. Söz konusu bildiride, Kuzey
Atlantik Konseyi üye devletlerinin 21. yüzyılda
ortaya çıkan tehditler ile mücadele edilebilmesi
açısından NATO’nun güçlendirilmesi ve işbirliği
alanının genişletilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Ayrıca, Arnavutluk ve Hırvatistan’a NATO’ya
katılmalarına yönelik müzakerelerin açılması
için
davette
bulunulmuştur.
Katılım
Protokol’lerinin 2008 Temmuz sonuna kadar
imzalanması için müzakerelerin bir an önce
başlatılması gerektiği de vurgulanmıştır. Bu
davetin
Makedonya’ya
da
iletilmesi
planlanmaktaydı; ancak Makedonya’nın resmi
ülke ismine ilişkin Yunanistan ile arasındaki
anlaşmazlık, bu davetin sorunun çözümü ile
ilgili olarak ilerki bir zamana atılmasına neden
olmuştur. Bunun yanında, Ukrayna ve
Gürcistan’ın da gelecekte NATO üyesi
olmalarına yönelik yeşil ışık yakılmıştır.
NATO’nun stratejik açıdan dönüşümüne,
operasyonel kapasitesinin artırılmasına ve
güvenlik tehditlerine karşı daha etkin karşılık
verilmesine yönelik çalışmaların sürdürüleceği,
bildiride belirtilen başlıca hususlar arasında
bulunmaktadır. Ayrıca, uluslararası güvenlik
tehditlerine karşı daha kapsamlı yaklaşımların
önemi vurgulanmış ve bu doğrultuda, BM ve
AB ile ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği de
belirtilmiştir.
Bildiride, Avrupa-Atlantik’in ve uluslararası
boyutta güvenliğin, Afganistan’daki durum
(barış ve güvenliğin sağlandığı bir demokratik
devletin oluşturulması, insan hakları ve terör ile
mücadele gibi) ile yakından bağlantılı olduğu
ifade edilmiştir. Bu konunun, başta 40 ülkeden
oluşmakta olan Uluslararası Güvenlik Yardım
Kuvveti’nin (ISAF) ve NATO’nun öncelikleri
arasında bulunduğu açıklanmıştır.
Bildiride,
NATO’nun
Balkanlar’da
da
sorumluluklar üstlenmeye devam edeceği
kaydedilmiş ve bu çerçevede, Kosova Barış
Gücü’nün
(KFOR)
Kosova’da
görevini
sürdüreceği açıklanmıştır.
Bildiride ayrıca, AB ile ilişkiler, Bosna Hersek
ve Karadağ, Sırbistan ile ilişkilerin ilerletilmesi,
Akdeniz Diyalogu, Irak ve Darfur’daki durum ve
terörle mücadele gibi hususlar üzerinde de
durulmuştur.
Diğer yandan, Zirvede NATO- Rusya Konseyi
ikinci toplantısı da yapılmıştır. NATO-Rusya
Konseyi, 2002 yılında Roma Zirvesi ile
kurulmuştur. Terörizm, sivil acil yardım
programları, savunma reformu, kitle imha
silahları (WMD), askeri işbirliği ve eğitim ve
füze savunma sistemleri gibi konular bu
toplantılarda taraflar arasında görüşülmektedir.
Bu toplantılar, Rusya ve NATO arasında
karşılıklı görüş alışverişi ve siyasi diyalogun
sürdürülmesi açısından büyük önem arz
etmektedir.
Söz
konusu
toplantıda,
Afganistan’da
bulunan
NATO
gücünün
ikmalinde
Rusya
topraklarının
da
kullanılabilmesi
konusunda
anlaşmaya
varılmıştır.
NATO-Ukrayna Komisyonu 4. toplantısında
ise, Ukrayna’nın gelecekte NATO’ya üye
olması ile ilgili hususlar görüşülmüştür.
NATO liderleri, gelecek yıl NATO’nun 60.
kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla
Strasbourg ve Kehl’de toplanma kararı da
almışlardır.
Zirvede ülkemiz, Cumhurbaşkanımız Sayın
Abdullah Gül’ün başkanlığında, Dışişleri
Bakanı Sayın Ali Babacan ve Milli Savunma
Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün de yer aldığı bir
heyetle temsil edilmiştir.
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
KAYNAKLAR:
Bucharest Summit Declaration PR/CP(2008)049
Bkz. http://www.nato.int/docu/pr/2008/p08-049e.html
NATO Handbook, Public Diplomacy Division, NATO, Brussels, 2006.
The North Atlantic Treaty, Washington D.C. -4 April 1949.
Bkz. http://www.nato.int/docu/basictxt/treaty.htm
http://www.nato.int/
http://www.disisleri.gov.tr/MFA_tr/
Türkiye ekonomisi, 2007 yılında % 3,4 büyüme kaydetti
TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, 2007 yılı dördüncü döneme ilişkin hesaplanan GSYİH değeri
bir önceki yıla göre sabit fiyatlarla % 3,4 artış göstermiştir.
Üretim yöntemi ile hesaplanan GSYİH tahmininde, 2007 yılı dördüncü üç aylık döneminde bir önceki
yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla GSYİH %9,9’luk artışla 221 230 Milyon YTL olmuştur.
2007 yılının dördüncü üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla GSYİH
% 3,4’lük artışla 25 872 Milyon YTL olmuştur.
2007 yılı GSYİH değeri cari fiyatlarla %12,9’luk artışla 856 387 Milyon YTL, ABD doları cinsinden
%25,1’lik artışla 658 786 Milyon Dolar, sabit fiyatlarla % 4,5’lik artışla 101 046 Milyon YTL olmuştur.
2007 yılında kişi başına GSYİH değeri cari fiyatlarla 12 132 YTL, ABD doları cinsinden 9 333 dolar
olarak hesaplanmıştır.
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
“TÜRKİYE’DE HANEHALKI: İŞGÜCÜ, GELİR, HARCAMA VE YOKSULLUK AÇISINDAN
İNCELEME” KONULU PANEL
SELCEN YILDIRIM, IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcıları
TÜSİAD Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu
Türkiye ekonomisinin büyümesine yeni bir
ivme kazandırarak güçlü ve sürdürülebilir
büyümeyi olanaklı kılacak ekonomik yapının
gereklerini ortaya koymak amacıyla Türkiye
Cumhuriyet
Merkez
Bankası
(TCMB)
ortaklığında “Küresel Ekonomiye Entegrasyon
Sürecinde Büyüme”
başlıklı bir proje
başlatmıştır.
Bu proje kapsamında, 6 ciltlik ekonomi
raporları
dizisinin
ikincisini
“Türkiye’de
Hanehalkı: İşgücü, Gelir, Harcama ve
yoksulluk açısından İnceleme” başlıklı çalışma
oluşturmaktadır. Söz konusu rapor 21 Mart
2008 Cuma günü Ankara’da bir seminerle
kamuoyuna tanıtılmıştır.
İki oturumdan oluşan seminerin ilk bölümünde
TCMB Danışmanları Zafer Yükseler ve Ercan
Türkan tarafından söz konusu raporun içeriği
ve bulguları ile ilgili özet bir sunum yapılmıştır.
İkinci oturumda ise, Bahçeşehir Üniversitesi
Öğretim Üyesi Seyfettin Gürsel, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Şehir Bölge
Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Oğuz Işık,
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Caroline
Van Rijckeghem ve Devlet Planlama Teşkilatı
Bilgi Toplumu Dairesi Başkanlığından Ercan
Dansuk tarafından Türkiye’de hanehalkının
işgücü,
gelir,
harcama
ve
yoksulluk
bakımından değerlendirmesi yapılmıştır.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar ve
TCMB Araştırma ve Para Politikası Birimi
Başkanı H.Cahit Özcet, Türkiye’de alt gelir
gruplarının tüketim finansmanını borçlanarak
karşılarken, üst gelir grubunun tasarruflarının
azaldığını belirtmişlerdir.
Özellikle Türkiye’nin son yıllardaki tasarruf
eğilimi
incelendiğinde,
düşük
gelir
gruplarında, negatif tasarruf eğiliminin
olması ve yüksek gelir gruplarında tasarruf
eğiliminin düşmekte olması, Türkiye’nin
cari işlemler açığının büyümesine neden
olmaktadır.
2002-2006 yıllarını kapsayan dönemde
genel işsizlik oranında çok sınırlı bir düşüş
olmasına rağmen, istihdamın sektörel
dağılımında ciddi bir değişim gözlenmiştir.
Tarım sektörünün istihdam içindeki payı
2002-2004 döneminde ortalama yüzde 34
iken, 2005 ve 2006 yıllarında keskin bir
çözülme yaşanmış ve bu oran yüzde 27’ye
gerilemiştir. Tarımsal istihdamda yaşanan
çözülmeden açığa çıkan bu işçilerin bir bölümü
sanayi ve hizmetler sektöründe kendilerine yer
bulabilmiştir.
İstihdam içinde tarım-dışı sektörlerin
payının artması kişi başı gelir artışını da
beraberinde getirmiştir. Bunun nedeni
tarım-dışı sektörlerde çalışan başına elde
edilen
ortalama
gelirin
tarım
sektöründekinin
oldukça
üzerinde
olmasıdır.
İşgücü
arzının
yarısını
kadınların
oluşturmasına karşın, kadınların istihdam
içindeki payının 2006 yılında yüzde 26
civarında olmuştur. Bu oran Avrupa
Birliği’nde yüzde 55 ile Türkiye’nin çok
üzerindedir. İstihdam edilen erkeklerle
kadınların ücret hakları arasındaki fark
Avrupa Birliği’nde yüzde 15 oranında iken
Türkiye’de bu oran yüzde 35’i aşmaktadır.
TCMB Danışmanları Ercan Türkan ve Zafer
Yükseler tarafından hazırlanan raporda
hanelerin yoksulluk sınırının gerektirdiği
tüketimi yapabilecek gelire sahip değilken
borçlanarak veya mevcut varlıklarını kullanarak
harcamalarını finanse etmeleri sonucu 2005
yılında yoksulluk oranının hızla gerilediği
ortaya çıkmıştır.
Toplam fert gelirleri artmıştır. Fert gelirleri
içinde maaş ve ücret gelirlerinin payı yüzde
36'dan 39'a, yevmiye gelirlerinin payı
yüzde 3'ten 3.3'e yükselmiştir. Buna
karşılık müteşebbis gelirlerinin payı yüzde
35'ten 29'a, gayrimenkul gelirlerinin payı
yüzde 4'ten 3'e, menkul kıymet gelirlerinin
payı da yüzde 5'ten 3'e gerilemiştir. Emekli
maaşı, yaşlılık maaşı, işsizlik maaşı,
burslar, yardımlar gibi kalemlerden oluşan
karşılıksız transfer gelirlerinin toplam fert
gelirleri içindeki payı ise yüzde 18'den
yüzde 23'e çıkmıştır. 2002 yılında 23.4
milyar YTL olan karşılıksız transferler
2005'te 52.6 milyar YTL'ye ulaşmıştır.
Hane
halkının
tüketim
eğiliminde
2002-2006 döneminde önemli bir değişim
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
yaşanmıştır. Zorunlu harcamaların payı yüzde
60'tan yüzde 58'e gerilemiştir.
Bölgeler itibariyle işgücü piyasasında yapı
farklılıkları söz konusudur. İşgücüne
katılımın
en
düşük
olduğu
bölge
Güneydoğu Anadolu Bölgesi iken, en
yüksek olduğu bölge ise Karadeniz
Bölgesidir. Ev kadını oranı ise bu durumun
tam tersidir.
2007 itibarıyla yüzde 9.9 oranındaki klasik
işsizlik oranının yanı sıra alternatif işsizlik
oranlarının da açıklanması gerekmektedir.
Klasik işsizlik oranları işgücü piyasasındaki
gelişmeleri analiz etmekte yetersizlikler
göstermektedir. ABD'de klasik işsizlik
oranının yanı sıra 'iş aramayan, çalışmaya
hazır' olanlar, mevsimlik çalışanlar ve eksik
istihdamı da kapsayan alternatif işsizlik
oranlarının düzenli olarak yayınlanıp
izlenmektedir. Türkiye’de işsizlerin yanı
sıra iş aramayan, çalışmaya hazır,
mevsimlik işçiler ve eksik istihdam da
dikkate alındığında 2007 itibariyle yüzde
9.9 olan işsizlik oranı yüzde 20.3'e
çıkmaktadır.
Türkiye'de istihdama katılım oranı OECD
ve AB'nin oldukça gerisinde kalmıştır.
Bunda en büyük etmen kadın istihdam
oranının düşüklüğüdür. Kadın istihdam
oranı açısından Türkiye Irak, Suudi
Arabistan, Sudan, Mısır gibi ülkelerle aynı
grupta yer almaktadır.
İkinci oturumun ilk konuşmacısı Bahçeşehir
Üniversitesi Öğretim Üyesi Seyfettin Gürsel,
büyüme
ve
işsizlik
konulu
sunumu
çerçevesinde maliye politikasının gelir
eşitsizliği üzerinde büyük etkisi olduğunu,
gelişmiş ülkelerde gelir eşitsizliğinin gelir
vergisi aracılığıyla yarı yarıya düşürülürken,
Türkiye’de orta sınıfa yapılan transferler
sonucu
gelir
eşitsizliğinde
düzelme
sağlanamadığını belirtmiştir.
ODTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim
Üyesi Oğuz Işık 1998 yılında yayınladığı
“Türkiye’nin Fırsat Penceresi” isimli çalışmasını
referans alarak geçmişte çözüm olarak görülen
hızlı nüfus büyümesinin günümüzde yeni
sorunların ortaya çıkmasına neden olduğunu,
hızlı nüfus büyümesi sonucu Türkiye’nin birçok
alanda yüksek bedeller (gecekondulaşma ve
kayıtdışı ekonomi gibi)
ödemek zorunda
kaldığını ifade etmiştir.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Caroline
Van Rijckeghem gelir dağılımı verilerine
dayanarak
kamu
sektörünün
transfer
harcamaları sonucu gelir dağılımında iyileşme
kaydedildiğini ancak, tasarrufların gelire
oranının 2004-2006 döneminde yarı yarıya
azaldığını
vurgulamıştır.
Özel
sektör
tasarrufunun
azalmasını
ekonomideki
iyileşmeye, likidite artışına ve faiz oranlarının
yükselmesine bağlamıştır.
Devlet Planlama Teşkilatı Bilgi Toplumu
Dairesi Başkanlığından Ercan Dansuk sosyal
tabakalaşma ve bölgesel eşitsizlik açısından
Türkiye’de
yoksulluğu
değerlendirmiştir.
Türkiye’nin yoksulluk haritasına bakıldığında
Mardin’in en yoksul il olduğu görülmektedir.
Söz
konusu
haritada,
Gaziantep
ve
Samsun’daki yüksek yoksulluk oranları da
dikkat çekici bulunmuştur. Sosyal tabakalar ve
gelir dağılımına bakıldığında en alttaki 5. grup
yoksulluğun %90’ınını, Türkiye’nin ise %60’ını
teşkil etmektedir.
17
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 37- 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
© 2008 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.
Download