AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 14 BÜLTEN NİSAN 2008 AB Maliye Bakanları Toplantısı 4–5 Nisan 2008 tarihinde Slovenya’nın Brdo kentinde Avrupa Birliği Maliye Bakanları ve Merkez Bankaları Başkanlarının katılımıyla gayri resmi bir toplantı düzenlenmiştir. AB’nin ekonomik ve mali durumu ve Dünya Bankası ile IMF’nin bahar toplantısına hazırlık konuları haricinde bakanlar ve başkanlar iki alana odaklanmışlardır: BU SAYIDA: YOLSUZLUKLA MÜCADELE: RÜŞVETİN ARZ TARAFIYLA MÜCADELE VE SORUMLU ŞİRKET UYGULAMASI AB MEVZUATI VE OECD TAVSİYELERİ TEMELİNDE KAMUDAKİ BİLGİNİN PAYLAŞIMI VE TEKRAR KULLANIMINA YÖNELİK ESASLAR AVRUPA BİRLİĞİ’NDE 2004/18/EC SAYILI DİREKTİF’İN GETİRDİĞİ YENİ KAMU İHALE ARAÇLARI VE USULLERİ AB’de finansal istikrar: Mali sektör denetimi ve kriz yönetimi mekanizmaları konularının konuşulduğu toplantıda uluslararası sermaye piyasalarındaki mevcut trendler analiz edilmiştir. Bakanlar ve başkanlar AB’de mali istikrarı geliştirecek düzenlemeler için adım atılması konusunda anlaşmışlardır. Bu kapsamda, 2005 yılında mali istikrar hakkında imzalanan Mutabakat Zaptının yerini alacak yeni bir Mutabakat Zaptı imzalanmıştır. Bütün AB otoritelerinin somut adımlarla işbirliğini derinleştirmek ve sınır ötesi finansal olaylarda yapılması gereken eylemlerin koordinasyonunu sağlamak için taahhütte bulunmaları önemli bir adım olarak kaydedilmiştir. Böylelikle kriz yönetimi için uygulamaya yönelik yönergeler ve krize karşı verilecek tepkiler için analitik bir çerçeve oluşturulmuştur. İkinci olarak, ulusal denetim mekanizmalarının AB tüzüğü uygulamalarını birbirine yakınlaştırmak için Avrupa boyutunu bundan sonraki işlerinde dikkate almak zorunda oldukları, bankacılık, sigortacılık, emeklilik ve menkul kıymetler için oluşturulmuş Avrupa Denetçiler Komitelerinin (CEBS, CEIOPS, CESR) denetim koordinasyonuna daha fazla katkıda bulunacak şekilde görevlendirilmeleri gerektiği belirtilmiştir. Kamu maliyesinin kalitesi: Bu konuyla ilgili özellikle kamunun sosyal transfer harcamalarının etkinliği ele alınmıştır. Bakanlar AB’de daha etkin ve sürdürülebilir bir refah sistemini oluşturacak reformları tartışmışlardır. Üye ülkelerin sosyal harcamalarının, GSMH’lerinin %13 ila %33’ünü oluşturduğu vurgulanarak, ülke bütçelerindeki sosyal harcamalar, küreselleşme ve demografik değişim dikkate alındığında sosyal transferlerin daha etkin olması gerektiği belirtilmiştir. Bu çerçevede, sosyal harcamalar için ayrılan bütçe kaynaklarının daha etkin kullanılmasının İstikrar ve Büyüme Paktı yükümlülüklerini karşılamada katkı sağlayacağı tespit edilmiştir. Emeklilik, sağlık, işsizlik, aile ve çocuk ödemelerine yapılan harcamalardaki etkinliğin üye ülkeler arasında farklılık arz ettiği ve sosyal, eğitim ve iş piyasası politikaları arasında güçlü bir sinerjinin olması açısından eğitim ve insan sermayesi üzerine yapılan yatırımların istihdam edilebilirlik, sosyalleşme ve uzun vadeli mali sürdürülebilirliği geliştireceği ortaya konmuştur. 2 7 10 NATO ZİRVESİ (2–4 NİSAN 2008 – BÜKREŞ 13 “TÜRKİYE’DE HANEHALKI: İŞGÜCÜ, GELİR, HARCAMA VE YOKSULLUK AÇISINDAN İNCELEME” KONULU PANEL 16 Kaynak: http://www.eu2008.si/en/ AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN YOLSUZLUKLA MÜCADELE: RÜŞVETİN ARZ TARAFIYLA MÜCADELE VE SORUMLU ŞİRKET UYGULAMASI PINAR ACAR AB Uzmanı Yolsuzlukla mücadele alanında üç makaleden oluşan dizinin sonuncusunu, rüşvetin arz tarafıyla mücadele ve yine bu kapsamda yer alan sorumlu şirket uygulamasının geliştirilmesi konularına ayırdık. Kısa bir hatırlatma yapmak açısından, önceki iki sayımızda rüşvet kavramı ve unsurları, rüşvetle mücadelede ihracat kredileri, gider unsuru olarak rüşvetin vergiden indirimine son verilmesi, kamu hizmetinde şeffaflık ve hesap verebilirliğin güçlendirilmesi ve bu çerçevede kalkınma yardımlarıyla yönetişimin iyileştirilmesi alanlarına değinmiştik. OECD’nin yolsuzlukla mücadele alanındaki çalışmaları son onbeş yıl içinde büyük bir hız kazanmıştır. Gerek kamu gerekse özel sektör için geliştirdiği standart ve kurallarla OECD uluslararası iş dünyasına da büyük fayda sağlamaktadır. Bu nedenle referans aldığımız temel belgeler, OECD tarafından aktif olarak yürütülen ve giderek yoğunluk kazanan yolsuzlukla mücadele çalışmaları sonucunda geniş katılımla benimsenen belgelerdir. OECD’nin yolsuzlukla mücadele alanında geliştirdiği enstrümanlar, doğrudan uluslararası işlemlerde rüşvetin önlenmesine odaklı olanlar ile münhasıran yolsuzlukla mücadeleye ilişkin olmayıp bu mücadeleye dolaylı destek verenler i olmak üzere iki başlık altında sınıflandırılabilir. İlk grup belgelere ilişkin olarak, uluslararası alanda aktif rüşvetle mücadele çerçevesinde geliştirilen en önemli enstrüman, 21 Kasım 1997 tarihinde OECD tarafından yayımlanan ‘Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesine İlişkin Sözleşme (OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi)’dir. 17 Maddeden oluşan bu Sözleşmeye bugün 37 ülke taraftır. Sözleşmenin dayandığı iki önemli amaç söz konusudur: demokratik gelişimin ve uluslararası rekabetin desteklenmesi. Bu Sözleşmeyi destekleyen bir diğer önemli belge, Mayıs 1997’de yayımlanan ‘Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine İlişkin Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı’dır. Bu alana yönelik OECD Belgeleri arasında ayrıca; - Rüşvet ve Resmi Destekli İhracat Kredileri için Eylem Bildirgesi (2000), - Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Vergiden İndirimine İlişkin Konsey Tavsiyesi (1996), - Yardımla Finanse Edilen İhalelerde Yolsuzlukla Mücadele Önerilerine İlişkin Tavsiye (1996), - Ceza Hukuku ve İlgili Eylemin Ortak Unsurları yer almaktadır. Yukarıda bahsedilen enstrümanlar, esas olarak hükümetler tarafından uygulanması gereken faaliyetleri içerir ve dört temel fonksiyonu yerine getirmeyi amaçlar. 1. Baskılama: Suçların (rüşvet ve ilgili suçlar, örneğin kara para aklama suçu) tanımlanarak bu suçların incelenmesi ve cezalandırılması ile ilgili devlet mekanizmalarını kapsar. 2. Tespit: Potansiyel yolsuzluk durumlarının tespit edilmesine yönelik farklı aktörlerin rol ve sorumluluklarının tanımlanması ve bu aktörlerin desteklenmesini içerir (örneğin vergi denetmenleri; denetçiler vb). 3. Baskılamaya yönelik önleyici faaliyetler: Bilgiye kolay erişime yönelik düzenlemelerin kabulünü de içeren bazı faaliyetlerle kamu sektörünün ve özel sektörün şeffaflığının artırılması önemlidir. 4. Caydırmaya yönelik önleyici faaliyetler: Kamu sektörünü ve özel sektörü rüşvete yönelten eylem mantığının değiştirilmesi faydalı olabilir. Örneğin, kamu hizmetlerinde çıkar çatışmalarının kontrol edilmesi karar alma mekanizmasında dürüstlüğü korumaya yardımcı olacaktır. OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi spesifik ve dar kapsamlı bir belgedir. Sözleşmenin temel amacı, yabancı kamu görevlilerinin rüşvetle ilgili suçlarının ulusal mevzuatta uygun şekilde düzenlenmesini sağlamaktır. Bu sözleşme, aktif rüşvet kapsamı altında rüşveti veren ya da vaat eden suçlunun cezalandırılması üzerine odaklıdır; buna karşın pasif rüşvet yani rüşveti alanla ilgili düzenlemelere ağırlık verilmemiştir. Spesifik 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN niteliği sebebiyle Sözleşme kapsamında, ulusal rüşvet olaylarına ya da kamu görevlileri dışındaki doğrudan ya da dolaylı olarak rüşvetten faydalanan taraflara yer verilmez. Ayrıca, uluslararası ticaretin uygulanmasıyla ilişkisi olmayan ya da bu işten bir kazanç elde etmek ya da herhangi bir kazancı muhafaza etmek amacını taşımayan rüşvet konusu da bu Sözleşmenin kapsamına girmemektedir. Sözleşmenin başlıca unsurlarına bakıldığında; yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvet suçunun tanımlanması, adli görevlilerin sorumluluğu, cezalar, yargılama yetkisi, uygulama, kısıtlamalarla ilgili düzenlemeler, kara para aklama, muhasebe, karşılıklı hukuki yardımlar, suçluların iadesi, sorumlu otoriteler, izleme ve takip, imza ve sözleşmeye iştirak, sözleşmenin onaylanması, tevdidi, yürürlüğe girişi ve tahsisi ile sözleşmeden çekilme başlıkları yer almaktadır. Sözleşmenin 1. Maddesinde düzenlenen rüşvet suçunun tanımına göre; ‘doğrudan doğruya veya aracılar vasıtasıyla, herhangi bir işi yapması veya bu işi yapmaktan imtina etmesi için ya da resmi görevlerini yerine getirmesi veya bunlardan kaçınması için görevliyi etkilemek maksadıyla, görevlinin kendi namına ya da üçüncü bir taraf adına yabancı bir kamu görevlisine verilen, bir vaat veya herhangi bir yasadışı ödeme veya her türlü menfaat’ rüşvet olarak tanımlanmış ve rüşvet suçunun kapsamını genişleterek ‘yabancı bir kamu görevlisinin rüşvet eylemine kalkışmasında teşvik etme, yardım etme ve söz ve davranışlarıyla cesaretlendirme veya izin vermeyi de içeren suç ortaklığı’ da cezayı gerektiren bir suç unsuru olarak belirlenmiştir. Aynı maddede yabancı kamu görevlileri, ‘seçilmiş ya da atanmış olsun, yabancı bir ülkede yasama, yönetim ya da yargısal bir makamda bulunan herhangi bir kişi; kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere yabancı bir ülke için bir kamusal hizmeti yerine getiren herhangi bir kişi ya da kamusal nitelikteki bir uluslararası örgütün bir görevlisi veya temsilcisi’ olarak tanımlanmaktadır. Sözleşme, rüşvet suçunun cezalandırılması ile ilgili düzenlemeleri etkili, orantılı ve caydırıcı niteliğe sahip olmak kaydıyla ulusal otoritelerin inisiyatifine bırakırken, 3. Maddede ‘yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvet ve rüşvetten elde edilen kazancın ya da bu kazanca karşılık gelen mal değerinin müsadere veya hacze tabi olmasını veya denk bir etkinin meydana geleceği para cezalarının verilmesini sağlayan tedbirler’ alınmasını şart koşmaktadır. Ayrıca Sözleşme kapsamında oluşturulan izleme mekanizmaları (Madde 12) aracılığıyla ülke uygulamalarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve raporlanması sağlanmaktadır. 1997 yılında yayımlanan Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine İlişkin Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı, Sözleşmenin kapsamını rüşvetin ötesine geçip genişleterek taraf ülkelerin uluslararası ticarette yolsuzlukla mücadeleye ilişkin tüm kapsamlı programlarını ele almaktadır. Bu çerçevede, suç unsuru olmayan konuları da kapsayan Kararda; vergilendirme, şirket muhasebesi, denetim kuralları ve prosedürleri ile bankacılık, finans ve diğer ilgili hükümler, devlet yardımları, lisanslar ve kamu ihale uygulamaları gibi alanlar da düzenlenmektedir. Yukarıda bahsi geçen belgeler temelinde hayata geçirilen uygulamalarla, pek çok ülkedeki soruşturma ve kovuşturma sayısında önemli bir artış gerçekleşmiş; büyük para cezalarının yanı sıra bir kaç ülkede hapis cezası uygulamaları görülmüştür. Daha önce de bahsedildiği üzere, OECD bünyesinde geliştirilen ikinci grup belgeler, münhasıran yolsuzlukla mücadeleye ilişkin olmayıp mücadeleye destek veren çalışmalar olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu belgelerin başlıcaları: - Kamuda Etik Kuralların Geliştirilmesi Hakkındaki Tavsiye Kararı (1998), - OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi (2000 yılında revize), - Kamuda Çıkar Çatışmasının Yönetilmesi Konulu Tavsiye Kararı (2003) ve - OECD Kurumsal Yönetişim İlkeleri (2004). Bu belgelerin, yolsuzlukla mücadele anlamında daha geniş kapsamlı bir uygulama alanına sahip olduğu söylenebilir. Rüşvetin arz tarafıyla mücadele açısından, sorumlu iş uygulamasının geliştirilmesi alanındaki en etkili belgelerden biri, 2000 yılında revize edilen OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi‘dir. 10 bölümden oluşan Rehberin ana başlıkları; kavramlar ve ilkeler, genel politikalar, bilginin 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN açıklanması, istihdam ve sınai ilişkiler, çevre, rüşvetle mücadele, tüketici hakları, bilim ve teknoloji, rekabet ve vergilendirme konularından oluşmaktadır. Günümüz ekonomisindeki hızlı değişimler şirketler açısından yeni mücadele alanları oluşturmaktadır. Özellikle çokuluslu şirketlerin sürdürülebilir kalkınmaya vereceği destek, ticaretin açık, rekabetçi ve düzgün işleyen piyasalarda yürütülmesi halinde katlanarak artacaktır. Yüksek standartlara sahip iş uygulamalarının büyümeyi artıracağı aşikardır; ancak bugünün rekabetçi ortamı ve ülkelerin değişen yasal ve sosyal uygulamaları ve düzenlemeleri göz önüne alındığında iyi iş uygulamaları göz ardı edilebilmekte ve bu durum rekabet avantajının yok olmasına, saygınlığın azalmasına ve kamuda kaygıların oluşmasına yol açabilmektedir. İşte bu çerçevede iyi iş uygulamalarının geliştirilerek şirketlerin gelişime ve kalkınmaya katkısını artırmak amacıyla yayımlanan Rehberin yoluzlukla mücadeleye ilişkin kapsamı daha önce bahsi geçen ‘OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ ve yine bu alandaki ‘Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı’na göre daha geniştir; gerek kamu gerekse özel sektörü kapsayan Rehberde özel sektörle ilgili rüşvet, rüşvete teşvik ve şantaj unsurları ele alınmakta, pasif ve aktif yolsuzluk üzerinde durulmakta ve özel sektörün bu alanlarda alması gereken tedbirlere ilişkin çerçevenin ana hatları çizilmektedir. Rehber aracılığıyla, çokuluslu şirketlerin rüşvet ve şantajla mücadele alanında eğitimler düzenlemesi, disiplin prosedürleri oluşturması, çalışanların bu prosedürlere uyumunun sağlanması ve çalışanların uygun şekilde ücretlendirilmesi şeklindeki tavsiyeleri dikkate alması beklenmektedir. Bu tür faaliyetlere ilişkin şeffaflık ve etkin dış iletişim politikasının oluşturulması ve bu çerçevede sivil toplum kuruluşlarının işbirliği açısından yaratacağı olumlu etkiler vurgulanmaktadır. Ayrıca rüşvetle mücadele açısından, şirketlerde uygun kontrol sistemlerinin oluşturulması, muhasebe ve denetim uygulamalarının benimsenmesi ve geliştirilmesi tavsiye edilmekte, kamu görevi, siyasi parti ya da siyasi organizasyonlara aday olanlara yasadışı bağışların yapılmaması ve yapılan bağışların doğru şekilde açıklanması ve üst yönetime rapor edilmesi önerilmektedir. Rehberin uygulanması şirketlerin inisiyatifine bırakılmıştır; ancak hükümetler Ulusal Temas Noktaları aracılığıyla Rehberin uygulanmasını teşvik etmek, araştırmaları yürütmek ve özel durumlara ilişkin konuları çözüme kavuşturmakla yükümlüdür. Ulusal Temas Noktaları tarafından gerçekleştirilen toplantılar sonucunda her yıl bir değerlendirme raporu ii yayımlanmaktadır. OECD Uluslararası Yatırım ve Çokuluslu Şirketler Komitesi, Rehberin etkinliğinin izlenmesi ve Rehberde yer alan hususlarla ilgili gerekli açıklamaların yapılmasından sorumludur. Türkiye Açısından Değerlendirme 2000iii yılından itibaren OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye ile ilgili olarak, OECD tarafından Mayıs 2007’de gerçekleştirilen ilk gözden geçirme sonucu hazırlanan 7 Aralık 2007 tarihli değerlendirme raporundaki belli başlı tavsiyelere bakıldığında: • Yurt dışında faaliyet gösteren şirketler ve personeli ile yurt dışı temsilciliklerin bilinçlendirilmesi, • Rüşvetin vergiden düşülen gider olarak gösterilmemesi, • İhbar yoluyla tespit edilen rüşvet vakalarının seyrek olması nedeniyle, ihbar edenleri koruma yönünde gerekli tedbirlerin alınması, • Şirketlerde etik kodu ve etik komitelerinin oluşturulması, • Kamu kurumları, devlet teşekkülleri ve özel şirketlerle ilgili bağımsız denetim kapsamının genişletilmesi, • Muhasebeciler ve avukatların şüpheli işlem bildiriminde bulunması konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması, • Rüşvetle ilgili inceleme ve kovuşturma yapan görevlilerin eğitiminin artırılması, • Yurt dışındaki rüşvet iddiaları hakkında işlem yapılabilmesi için Adalet Bakanı’nın talepte bulunması yönündeki gerekliliğin kaldırılması, 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN • Etkin pişmanlığın kaldırılması, Çalışma Grubu Türkiye’nin acilen; • Tüzel kişilerin sorumluluğunun Sözleşmeyle uyumlu olarak düzenlenmesi (para cezaları, itibar zedelenmesi vb.), − • Rüşvet vakaları ve bunlara karışanlarla ilgili daha detaylı istatistiklerin hazırlanması, Türk Ceza Kanunundaki, yabancı suçu işleyen kişilerin bu suçu uygulayıcı yetkililere rapor karşılığında cezadan muaf hakkındaki hükmü iptal etmesi, − Rüşvete karışan şirketlerin özelleştirme, kamu ihaleleri ya da resmi kalkınma desteklerinden faydalanmasının engellenmesi, Vergi kanununa göre açıkça yabancı kamu görevlilerine verilen rüşvetin vergiden düşülen gider olarak gösterilmesi uygulamasını durdurması ve − Türk kamu ve özel sektörü için yabancı rüşvetle ilgili bilinç artırma programlarını ve eğitimleri hayata geçirmesini tavsiye etmektedir (özellikle yabancı piyasalarda çalışan Türk şirketleri, elçilikler ve resmi kalkınma yardımları alanında ihalelerle ilgilenen personel). • • Sahte muhasebe kayıtlarının cezalandırılması konuları vurgulanmıştır. OECD Rüşvetle Mücadele Çalışma Grubunun Ocak 2008’de yaptığı değerlendirmede, Ülkemizin bu alanda ciddi eksiklikler taşıdığı tespit edilmiştir. Tespite göre, yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesiyle ilgili şirket sorumluluğunu uygulamaya koymak ve yabancı rüşvet suçuyla ilgili hükümleri etkili olarak hayata geçirmek konusunda uygulama eksiklikleri mevcuttur. Değerlendirmeye göre; Türkiye 2005 yılı içinde yabancı rüşvet suçuyla ilgili yaptığı değişiklikler ile önemli bir adım atmıştır. 27 Mayıs 2005 tarihinde kabul edilen Türk Ceza Kanunundaki değişikliklerle rüşvet suçunun kapsamı genişletilerek OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi’ne uygun hale getirilmiştir (Madde 252). Eximbank, MASAK ve Maliye Bakanlığı söz konusu Sözleşme’nin uygulanmasına destek vermiş; özellikle Eximbank ihracat kredileriyle ilgili olarak kendi personeli ve başvuranlar için gerekli bilgi desteği ve eğitimi sağlamak üzere çalışmalar yapmıştır. MASAK tarafından karapara aklamayla mücadele alanında özellikle şüpheli işlemlerin bildirimiyle iv ilgili olarak yapılan düzenlemeler , 27 Aralık 2007 tarihinde kabul edilen ‘Tanık Koruma Kanunu’ ve Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunca Uluslararası Muhasebe Standartlarına uyum amacıyla yürütülen çalışmalar diğer önemli gelişmeler olarak sıralanmıştır. Ancak; 2005 yılında yabancı rüşvet suçuyla ilgili şirket cezai sorumluluğunun kaldırılarak bunun yerine ‘güvenlik önlemlerinin’ getirilmesi Sözleşme standartlarını karşılamamaktadır. rüşvet kanun etmesi olması Çalışma grubunun diğer önemli tavsiyeleri arasında: − Özellikle yabancı piyasalarda çalışan şirketlerle ilgili iç kontrol mekanizmaları ve dış denetim uygulamaları açısından; muhasebe, denetim ve iç kontrol mekanizmalarıyla yabancı rüşvetin önlenmesi ve tespit edilmesi, − Karapara aklamayla mücadele aracılığıyla yabancı rüşvetin önlenmesi ve tespit edilmesi ve bu alanda gerekli düzenlemelerin yapılması, − Yabancı rüşvet ve diğer ilgili suçlara ilişkin etkili soruşturma, kovuşturma ve cezalandırma sistemlerinin oluşturulması yer almaktadır. 2009 yılının Ocak ayında gerçekleştirilmesi beklenen 2. gözden geçirme kapsamında, Rüşvetle Mücadele Çalışma Grubunun takip edeceği konular şöyle özetlenebilir: − Eximbank tarafından yabancı rüşvetle mücadele konusunda yürütülecek prosedürler, − Yabancı rüşvet davalarının soruşturulması, − Karapara aklama suçuyla ilgili soruşturma ve kovuşturma sayısı, 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN − Yabancı rüşvet suçunun kapsamının doğru şekilde tanımlanması ve belirli olayların bu kapsamda ele alınması, − Yabancı rüşvet ve kara para aklamayla ilgili verilen cezalar. KAYNAKLAR: Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesine İlişkin 1997 tarihli Gözden Geçirilmiş Tavsiye Kararı (Mayıs 1997) OECD Rüşvetle Mücadele Sözleşmesi (21 Kasım 1997) OECD Çokuluslu Şirketler Rehberi (27 Haziran 2000 tarihinde revize) ‘Yolsuzlukla Mücadele Enstrümanları ve Çok Uluslu Şirketler Rehberi’ konulu OECD Çalışma Belgesi, Eylül 2003 ‘OECD questions Turkey's implementation of the OECD Anti-Bribery Convention’ başlıklı haber, OECD, 08.01.2008 i OECD Belgelerinin yanı sıra, yolsuzlukla mücadele alanında kullanılan diğer uluslararası enstrümanlar: Mali Eylem Görev Gücü Tavsiyeleri, Avrupa Toplulukları ve Üye Ülke Yetkililerinin Karıştığı Yolsuzluklarla Mücadeleye İlişkin AB Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Ceza Hukuku Sözleşmesi ve Amerika Ülkeleri İçin Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi olarak sıralanabilir. ii 2007 Yıllık Değerlendirme Raporuna, www.oecd.org adresinden ulaşılabilir. iii 01.02.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanun, 6 Şubat 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. iv ‘ Söz konusu düzenlemeler kapsamında; ‘Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında 5549 Sayılı Kanun’ 11 Ekim 2006 tarihinde kabul edilmiştir. ‘Terörün Finansmanına Yönelik Şüpheli İşlemlerin Bildirimi Genel Tebliği’ ise 7 Kasım 2007 tarih ve 26693 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Yine şüpheli işlem bildirimi ile ilgili yeni düzenlemeler getiren, ‘Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik’ 09.01.2008 tarihli ve 26751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB MEVZUATI VE OECD TAVSİYELERİ TEMELİNDE KAMUDAKİ BİLGİNİN PAYLAŞIMI VE TEKRAR KULLANIMINA YÖNELİK ESASLAR HÜLYA SOYLU AB Uzmanı Türkiye’nin Bilgi Toplumu Stratejisi eki niteliğindeki Eylem Planında 81 No’lu “Kamudaki Sayısal Bilginin Paylaşımı ve Tekrar Kullanımına Yönelik Esasların i Belirlenmesi” Eylemi yer almaktadır. Bu eylem çerçevesinde kamu kaynağı kullanılarak üretilen kamu bilgisinin devlet, işletmeler ve bireyler tarafından ticari veya ticari amaç dışında katma değer yaratılacak şekilde tekrar kullanılmasına yönelik politika belirlenecek ve AB Mevzuatı da dikkate alınarak düzenleme yapılacaktır. Bu noktada kamuda yer alan bilginin paylaşımına ve tekrar kullanımına yönelik esaslar hakkında AB mevzuatı ve OECD tavsiyelerine bakmak yerinde olacaktır. kolaylaştırmaya yönelik asgari kurallar getirmektedir. Direktif aşağıda belirtilen bilgileri kapsam dışına almıştır: Kamu kurumları, görevlerini yerine getirmek amacıyla önemli miktarda bilgi toplamaktadır. Kamu sektöründe yer alan bu bilgilerin giderek artan bölümü, dijital formatta tutulmakta ve potansiyel kullanıcılar için erişilebilir hale getirilmektedir. Potansiyel kullanıcılar, bu bilgileri kişisel ve ticari amaçlarla tekrar kullanabilmekte ve geliştirebilmektedir. - Kamu hizmeti yayıncılığını yapanlar veya bunların bağlı kuruluşları tarafından hizmet yayıncılığını yerine getirmek amacıyla tutulan bilgiler, Kamu sektöründe tutulan dijital bilgi ve içeriğe ilişkin verilen başlıca örnekler, meteoroloji ve harita verilerine dayalı yeni hizmet sektörleri, talep halinde ulusal yayın organlarının video arşivlerine internet üzerinden erişim ve ulusal sanat galerisi vasıtasıyla sanal turları mümkün kılan daha spesifik uygulamalardır. Bu şekilde katma değer yaratan hizmetlerin ortaya çıkması ve bilgi, eğitim ve kültürel miras anlayışının artması beklenmektedir.ii - Müze, kütüphane gibi tarafından tutulan bilgiler. Bu itibarla yapılacak düzenlemelerde amaçlanan, bilginin daha hızlı iletimi ve tekrar kullanımının sağlanması, ticari ve ticari olmayan amaçlarla kullanımıyla birlikte de rekabet ve ekonomik faaliyetin artması ve böylece devletin daha etkili olmasına, büyümeye ve vatandaş refahına katkı sağlanmasıdır. Kamu sektöründeki bilginin tekrar kullanımı konusunda AB mevzuatında 2003/98/EC iii sayılı Direktif bulunmaktadır: Direktif, üye ülkelerin kamu kurumlarında tutulan bilgilerin tekrar kullanımını - İlgili kamu kurumunun kanunla tanımlanmış veya ortak teamüller gereği kamu görevi dışında olan bir faaliyetini yerine getirmek için sağladığı bilgiler, - Üçüncü tarafın üzerinde fikri mülkiyet hakkı bulunduğu bilgiler, - Ulusal güvenlik, savunma veya kamu güvenliği ile istatistiki veya ticari gizlilik esasları temelinde erişime açılmayan bilgiler, - Eğitim ve araştırma kuruluşları tarafından tutulan bilgiler, kültürel yerler Direktif, üye ülkelerin mevcut erişim rejimleri üzerine inşa edilmekte olup; vatandaş veya şirketlerin bilgilere erişimi için özel çıkarları bulunduğunu ispat şartı getiriliyorsa bu duruma uygulanmaz. Direktifin getirdiği yükümlülükler, fikri mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin uluslararası anlaşma hükümleri ile uyumlu olduğu ölçüde uygulanacaktır. Direktifte kamu kurumu, eyalet yönetimi, bölgesel veya yerel otoriteler, idari hukuka tabi organlar ve bu nitelikteki bir veya birkaç kurumun oluşturduğu birlikler olarak tanımlanmıştır. Bilgi ise ister yazılı ister elektronik format veya görsel kayıt olsun içerik ve bu içeriğe ilişkin herhangi bir bölüm olarak tanımlanmıştır. Tekrar kullanım ise kamu kurumlarının görevleri gereği bilgi oluşturma gibi birincil amacı dışında - ticari veya ticari olmayan 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN amaçlarla elde tuttuğu bilgilerin özel veya tüzel kişiler tarafından kullanımıdır. Kamu kurumları arasında görevleri gereği bilgi değişimi, tekrar kullanım kapsamında değerlendirilmemektedir. Genel İlkeler Bilginin zamanında sağlanmasına yönelik herhangi bir süre kısıtı veya kural olmadığı takdirde kamu kurumları, lisans işlemini başvuruyu aldıkları tarihi izleyen 20 işgünü içerisinde sonuçlandıracaktır. Bu süre, isteğin niteliğine göre 20 işgünü uzatılabilir. Bu durumda, başvuru tarihinden itibaren 3 hafta içerisinde daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğu başvuru sahibine bildirilir. Kamu kurumları olumsuz karar verdikleri takdirde, gerekçesini ülkedeki erişim rejimi hükümleri veya bu Direktifte bahsi geçen hükümler temelinde başvuru sahibine bildirir. Olumsuz karar, üçüncü tarafların fikri mülkiyet haklarının bulunması temelinde verilmişse, istenen materyalin alındığı ilgili özel veya tüzel kişiye atıf yapılacaktır. Başvuru sahibi olumsuz kararı temyiz etmek isterse, çözüm yollarına da atıf yapılacaktır. Kamu kurumları bilgilerini mevcut formatta veya dilde (mümkün olduğu durumda elektronik ortamda) sağlayacaktır. Direktif, kamu kurumlarına gelen talebe uygun biçimde bilgi üretme veya uyarlamalar yapma yükümlülüğü getirmemektedir. Kamu kurumlarından, bilgilerin bir özel veya kamu kurumu tarafından kullanımı amacıyla belli tipteki bilgileri üretmeye devam etmeleri istenemez. Ücretlendirmeye yönelik ilkeler Bilgilerin tekrar kullanımı için ücretlendirme söz konusu olduğunda, buradan elde edilen gelir, bilginin toplanması, elde edilmesi, çoğaltılması ve yayınına ilişkin ortaya çıkan maliyeti aşmayacaktır. Tekrar kullanıma ilişkin getirilecek koşullar ve standart ücretler, önceden belirlenecek ve mümkün olduğu takdirde elektronik ortamda kamuoyuna açıklanacaktır. Talep halinde kamu kurumu, ücreti belirlemede esas alınan hususları belirtecektir. Kamu kurumu bilgilerin tekrar kullanımına koşullu veya koşulsuz izin verebilir. Getirilen koşullar tekrar kullanım olasılığını gereksiz bir şekilde önlemeyecek ve rekabeti sınırlamak için kullanılmayacaktır. Lisans getirilmesi halinde üye ülkeler, kamu kurumu bilgilerinin tekrar kullanımına ilişkin standart lisansların dijital formatta olmasını ve elektronik ortamda işlemesini sağlayacaktır. Üye ülkeler tüm kamu kurumlarını standart lisans kullanmaları konusunda teşvik edecektir. Ayrıca, üye ülkeler örneğin temel bilgilerin (tercihen internet üzerinde erişime açık olacak şekilde) listesini ve erişim sitelerini koyarak tekrar kullanıma hazır bilgilerin araştırılmasını kolaylaştırmayı amaçlayan pratik önlemler alınmasını sağlayacaktır. Ayırımcı olmama ve adil ticaret Bilgilerin tekrar kullanımına ilişkin getirilen koşullar, emsal alınabilir tekrar kullanımlara göre ayırımcı olmayacaktır. Tekrar kullanım, eğer başka bir kamu kurumu tarafından kamu görevi alanı dışındaki bir ticari faaliyeti için girdi olması için yapılıyorsa, aynı ücret ve koşullar, bu bilgilerin tedarikine de uygulanacaktır. Özel düzenlemeler getirme yasağı Bilgilerin tekrar kullanımı piyasadaki bütün potansiyel aktörlere açık olacaktır. Bilgileri elinde tutan kamu kurumu ile üçüncü taraf arasında sözleşmeler veya diğer düzenlemeler özel haklar öngörmeyecektir. Ancak, özel bir hak kamu çıkarı gözeterek bir hizmetin sağlanması için gerekli ise, bu tür bir özel hakkın gerekçesinin geçerliliği düzenli olarak her halükarda da 3 yılda bir olmak üzeregözden geçirilecektir. Direktifin yürürlüğe girmesi sonrasında özel düzenlemeler şeffaf olacak ve kamuya açıklanacaktır. Mevcut özel düzenlemeler gerekli şartları taşımıyorsa, sözleşme bitiminde veya her halükarda 31 Aralık 2008 tarihine kadar sona erdirilecektir. OECD ise, kamu sektöründe yer alan bilgilere daha hızlı erişim ve daha etkin kullanımı konusunda üye ülkelere birtakım iv hususları salık vermektedir. Metinde üye ülkeler kamu sektöründe yer alan bilgilere erişim ve bilgilerin tekrar kullanımı konusunda birtakım ilkeler belirlemiştir: Kalite: Kamu bilgilerinin ortaya konulması, derlenmesi, işlenmesi ve dağıtımı 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN konusunda ilgili devlet kuruluşları arasında işbirliği yoluyla metodolojik veri toplama uygulamalarının -kalite ve güvenilirlik temelinde- sağlanması, Doğruluk: Bilgilerin yetkili olmayan tarafların müdahalesinden korunması gibi birtakım önlemlerin geliştirilmesi ve uygulanması, Yeni teknolojiler ve uzun dönemde koruma: Kamu sektöründeki bilgilere erişimin geliştirilmesi ve birden fazla dilde tutulmasına yönelik araştırmalar da dahil olmak üzere birlikte çalışabilir arşiv, arama ve kurtarma teknolojilerinin geliştirilmesi, Telif hakları: Fikri mülkiyet haklarına riayet edilecektir, Fiyat belirleme: Kamu sektöründe tutulan bilgiye karşılık bir fiyat talep edildiğinde, fiyatın belirleme çalışmasının şeffaf ve diğer kamu kuruluşlarıyla tutarlı bir şekilde olması beklenmektedir, Rekabet: Bilginin yayınında birtakım ayrıcalıklı düzenlemelerin öngörülmemesi ve bilginin tüm potansiyel kullanıcılara açık olması, Düzeltme mekanizmaları: Şikayet ve temyiz süreçlerinin uygun ve şeffaf bir şekilde öngörülmesi, Kamu-özel ortaklığı: Örneğin, bilginin dijital ortama aktarılması için yaratıcı yollar bulunması yoluyla, bir taraftan üçüncü tarafların bilgiye erişim ve tekrar kullanım haklarını arttırırken; bir taraftan da kamuözel ortaklığının kurulması haklarını arttırırken; bir taraftan da kamu-özel ortaklığının kurulması, Uluslararası erişim ve kullanım: Sistemlerin sınırlar ötesi birlikte çalışabilir duruma getirilmesi için gerekli önlemlerin alınması, İyi uygulamalar: İyi uygulamaların paylaşımının ve bu konudaki bilgi alışverişinin teşvik edilmesi, bilginin tekrar kullanımı, maliyeti, fiyatlama modelleri, yenilik, girişimcilik, ekonomik büyüme ve sosyal etkilerine yönelik kurumsal kapasite ve pratik önlemlerin oluşturulması. Yapılan düzenlemelerden de görüleceği üzere kamu bilgilerinin tekrar kullanımı, telif hakları, bilgiye erişim, internet hizmetleri gibi pek çok alanda ortaya konulan hukukun tamamlayıcı bir öğesidir. Bilginin daha hızlı iletimini ve tekrar kullanımını sağlamayı, ticari ve ticari olmayan amaçlarla kullanımıyla birlikte de ekonomik faaliyeti arttırmayı ve böylece toplum refahına katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Yeni yeni gelişmekte olan bir alandır ve üye ülke uygulamalarıyla netlik kazanacaktır. i DPT, Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planı (2006-2010), Bilgi Toplumu Dairesi, 2006, s. 26 http://www.bilgitoplumu.gov.tr/btstrateji/eylem%20plani%20_28072006.doc ii OECD, “Digital Broadband Content: Public Sector Information and Content”, Directorate for Science, Technology And Industry Committee for Information, Computer and Communications Policy, March 2006 http://www.oecd.org/dataoecd/10/22/36481524.pdf iii Directive 2003/98/EC of the European Parliament and of the Council of 17 November 2003 on the re-use of public sector information, Official Journal L 345 , 31/12/2003 P. 0090 – 0096 http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=CELEX:32003L0098:EN:HTML HMSO, “Implementation of Directive 2003/98/EC on the Re-use of Public Sector Information” Explanatory Note, Office of Public Sector Information, December, 2004 http://www.hmso.gov.uk/psi/consultations/regulations/explanatory-note-2004-12.doc iv OECD, Recommendation of the Council concerning Access to Research Data from Public Funding [C(2006)184], 14 December 2006 http://webdomino1.oecd.org/horizontal/oecdacts.nsf/Display/3A5FB1397B5ADFB7C12572980053C9D3?OpenDocument OECD, Recommendation of the Council on Broadband Development [C(2003)259];27 February 2004 http://www.oecd.org/dataoecd/57/29/32167012.pdf 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİ’NDE KAMU YAPIM İŞLERİ, KAMU MAL ALIMLARI İLE KAMU HİZMET ALIM İHALE USULLERİNİN KOORDİNASYONUNA İLİŞKİN 2004/18/EC SAYILI DİREKTİF’İN GETİRDİĞİ YENİ KAMU İHALE ARAÇLARI VE USULLERİ AYŞENUR ONUR AB Uzman Yardımcısı Kamu ihalesi, hükümet tarafından idari görevlerini yerine getirmek ve halka hizmet sunmak için gerek duyulan inşaat hizmetleri de dahil olmak üzere mal ve hizmetlerin satın alınmasıdır. Tüm ülkelerde, kamu yetkilileri çoğu zaman başlıca mal ve hizmet satın alıcılarıdır. Bu satın alımlar, büro mobilyasından belediye taşıma sistemi, otobüs veya hastane temizlik hizmetleri ya da yeni bir santral veya otoyol inşaatına kadar çeşitlilik gösterebilir. Kamu sektörünün satın alma kararları, tüm ekonomiyi etkilemektedir çünkü kamu sektörü harcamaları sanayinin önünde çok cazip bir pazar açmaktadır. Öyle ki Avrupa Birliği'nde, kamu sektörü alımlarının GSYİH'nin %15'ini bulduğu tahmin edilmektedir. Avrupa Birliği’nde yeni 2004/18/EC sayılı Direktifin getirdiği yeni kamu ihale araçları ve usullerine değinmeden önce Birlik’te kamu ihaleleri sisteminin genel çerçevesini oluşturan yasal çerçeveye değinmekte fayda bulunmaktadır. AT hukukunun birincil kaynağını oluşturan Avrupa Topluluğu Antlaşması, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Antlaşması ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Antlaşması’nda kamu ihaleleri konusunu doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, kamusal ihale usullerindeki uyumlaştırma direktiflerle düzenlenmektedir. Avrupa Topluluğu’nun temel amaçlarından biri; malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının temin edildiği serbest bir iç pazarın oluşturulmasıdır. Kamu ihalelerine belirli ve özel bir biçimde atıf yapılmamasına rağmen AT Antlaşmasında yer alan ve iç pazardaki rekabetin bozulmamasını ve üye ülke mevzuatlarının ortak pazarın işleyişi için gerekli olacak düzeye kadar yakınlaştırılmasını temin etmeyi amaçlayan malların serbest dolaşımı, şirket kurma hakkı, hizmet sunma özgürlüğü ve ayrımcılık yapmama ilkeleri, üye ülkelerin kamu alımları sektöründeki uygulamalarında dikkate almaları gereken genel ilkeleri oluşturmaktadır. İç pazarın tam olarak işlerlik kazanmasına dair Beyaz Kitap’ın yayınlanmasından sonra (1995), kamu ihalelerinde şeffaflığı sağlayan mevcut usuller ve sektörün etkin bir şekilde rekabete açılması iyileştirilmiş ve gerek geleneksel ihale mercileri (merkezi hükümet, bölgesel ve yerel makamlara bağlı organlar) ve gerekse su, enerji ulaştırma ve telekomünikasyon sektörlerinde (kamu hizmetleri alanında) faaliyet gösteren kamusal, yarı kamusal ve özel kurumlar tarafından verilen yapım, mal ve hizmet ihalelerini kapsayan bir Topluluk mevzuat çerçevesi oluşturulmuştur. AT antlaşmasındaki temel ilkelerin yanında kamu alımlarını etkileyen ve uygulamaya yön veren bir dizi direktiflerle de AB kamu alımları şekillendirilmektedir. Bu Direktifler; 31 Mart 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Kamu Yapım İşleri, Kamu Mal Alımları ile Kamu Hizmet Alım İhale Usullerinin Koordinasyonuna İlişkin 2004/18/EC sayılı Direktifi ile 31 Mart 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Su, Enerji, Ulaştırma ve Posta Hizmet Sektörlerinde Faaliyet Gösteren İşletmelerin İhale Usullerinin Koordinasyonuna İlişkin 2004/17/EC sayılı Direktifi’dir. Genel olarak bu Direktiflerin amacı tüm ulusal hükümet ihalelerine ilişkin kuralları uyumlaştırmak değil; değeri belli bir eşiği aşan ihalelerde uyulması gereken usulleri ortaya koymak suretiyle bu kuralları aynı çizgiye getirmektir. Belli bir eşiğin altında kalan ihalelerde şeffaflığı sağlayacak yöntemler, üye ülkelere bırakılmaktadır. Genel anlamda, bu yeni Direktiflerle getirilen değişikliklerin hedefleri mevcut mevzuatın sadeleştirilmesi, geleneksel kuralların modernleştirilmesi ve daha esnek çözümlerin sağlanmasıdır. Sadeleştirme tedbirleri bağlamında bu yeni Direktiflerle kamu sektöründe 4 yerine 1, hizmetler sektöründe de 2 yerine 1 direktif getirilmiş; Avro ile ifade edilen eşik değerler azaltılmış ve belli bir mantığı takip eden yeni bir yapı oluşturulmuştur. Modernleştirme kapsamında elektronik araçların kullanımı ile zaman ve maliyetten tasarruf sağlanacak ve bürokrasi azaltılacaktır. Öyle ki elektronik araçların kullanımındaki beş adım olan ilanların iletimi, ihale belgelerinin teslimi, başvuru ve tekliflerin alımı, elektronik azaltma ve dinamik alım sistemi sayesinde ayrımcılık yapılmasının önüne geçilecektir. Elektronik müzayede 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN mükerrer bir süreç olup birinci aşamasında teklif elektronik ortamda değerlendirilir. Sonraki aşamalarda indirimli, teklifin tamamı ve/veya teklifin bazı kalemlerini içeren, fiyat sunulup tekliflerin otomatik değerlendirilmesi sağlanmaktadır. Bu yazıda özellikle 2004/18/EC sayılı AB Direktifinin getirdiği yeni usul ve araçlar üzerinde durulacaktır. 2004/18/EC sayılı mal ve hizmet alımları ile yapım işlerini düzenleyen Klasik Direktif, dört yeni prosedürü; ekonomik açıdan en avantajlı olma kriterlerini, çerçeve anlaşmaları, rekabetçi diyalogu, çevresel ve sosyal hususları getirmiştir. Bu yeni prosedürler esnek çözüm mekanizmalarını sağlamakla kalmayıp, mevcut kuralları basitleştirerek Birlik yasal çerçevesinde koordinasyonun sağlanması açısından üye ülkelerde kullanılan sistemlerde bir yasal merkezilik oluşturmaktadır. • Merkezi satın alma organlarınca getirilecek ihale kriterleri bağlamında kamu ihaleleri, "en düşük fiyat" kriteri yanında "ekonomik açıdan en avantajlı olma" kriteri çerçevesinde de yapılabilecektir. Bununla birlikte, söz konusu kriter kapsamında kullanılacak kalite, teknik değer, çevresel etki gibi unsurların değerlendirmesinde göz önüne alınacak hususların ihale şartnamesinde ve her halükarda teklifler sunulmadan önce belirtilmesi ve yayımlanması gerekmektedir. Öte yandan, anılan kriterlerin objektif olması, sözleşme konusu ile doğrudan bağlantılı olması yanında AB Hukuku'nun temel prensiplerine uygun olması da önem taşımaktadır. Böylece, sadece bir usulün kullanılmasıyla zaman açısından ve ekonomik açıdan tasarruf edilecek, daha yüksek seviyede rekabet elde edilebilecek, daha iyi fiyat ve tedarik güvenceli daha büyük sözleşme avantajları sağlanabilecektir. Ancak merkezi satın alma organlarının; merkeziyetçilik, kamu kurumlarında deneyim eksikliği ve seçimde sınırlı özerklik gibi dezavantajlarının bulunduğundan da bahsedilmektedir. • Klasik Direktifin getirdiği bir diğer yeni uygulama modeli çerçeve anlaşmalardır. Buna göre bir ya da birden fazla idare ile bir ya da birden fazla istekli arasında belli bir süre içinde verilecek ihalelerin şartları, özellikle de fiyat veya gerekli görüldüğü durumlarda öngörülen miktarın belirlenmesi amaçlamaktadır. En fazla 4 yıl olacak şekilde yapılacak anlaşmalar ile kamu ihalesi yapacak otoriteler tek bir anlaşma kapsamında ve aynı şartlar çerçevesinde çeşitli firmaların katılabileceği birden çok ihale gerçekleştirebileceklerdir. Çerçeve anlaşmaların sağladığı avantajlar sadece tek bir usul, daha yüksek seviyede rekabet, daha büyük miktarlar, daha büyük sözleşmeler, risk paylaşımı, piyasaların teknik ve mali devinimine ayak uydurma esnekliği ile ihtiyaç doğdukça ürün alımı ve sipariş veya ihale verilmesi için yeniden rekabetin açılması olasılığıdır. Ancak çerçeve anlaşmalarda, daha büyük ihalelere yönelik bir uygulama olması, merkeziyetçiliğe neden olması, idareler için daha karmaşık bir yapıda olması ve kısıtlayıcı sözleşme riski gibi sorunlarla da karşılaşılmaktadır. • Klasik Direktifin getirmiş olduğu bir diğer yeni usul ve araç rekabetçi diyalogdur. Karmaşık projelerde, idareler ihtiyaçlarına en iyi cevap verecek araçları tespit etmek için belirli istekliler arasında ihale usulünden daha esnek ve pazarlık usulünden daha şeffaf bir usul uygulamaya gerek duyabilirler. İşte rekabetçi diyalog, idarelerin piyasanın teknik ve/veya mali veya yasal çözüm olarak ne önerilebileceğini bilmedikleri durumlarda uygulanır. Avrupa Birliği uygulamalarında rekabetçi diyalog, kamu sektörünü, karmaşık nitelikteki işlere karşı rahatlatmak ve kamu sektörüne daha fazla esneklik sağlamak üzere getirilmiş bir yöntemdir. • Klasik Direktifin getirmiş olduğu son yenilik çevresel ve sosyal hususlarla ilgilidir. Kamu idareleri, ihale sözleşmelerinin yerine getirilmesi bağlamında Topluluk Hukuku'na uygun olmak ve ihale şartnamesinde gösterilmek şartıyla sözleşmelerin yerine getirilmesine ilişkin bir takım özel şartlar belirleyebilirler. Bahsi geçen bu şartlar özellikle sosyal ve çevresel konularda sözleşmelere konulan unsurlardan oluşmaktadır. Yeni Direktifle ihale dokümanında sözleşmenin uygulanması aşamasına yönelik olarak çevresel ve istihdama ilişkin şartlara yer verilmektedir. 2004/18/EC sayılı Direktif ile AB’de üye ülkelerin izledikleri sosyal politikalara ve çevrenin korunmasına kamu ihaleleri yoluyla olumlu katkı yapılması da amaçlanmıştır. İhaleye katılımda yeterlikle ilgili 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN olarak çevre yönetimi standartları bakımından getirilen hükümler yenidir. Yine, Direktifte; sözleşmenin uygulanmasına ilişkin olarak konulacak şartlar arasında, yerinde mesleki eğitim, entegrasyon konusunda belli bir zorluk yaşayan insanların (göçmenler gibi) istihdamı, işsizlikle mücadele gibi konularda teşvik edici şartların konulabileceğini ifade edilmektedir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde Direktifin, çağın ekonomik koşulları ile çevrenin korunması ve işsizliğin azaltılması gibi kamunun duyarlı olduğu konulara cevap verme yaklaşımın benimsendiği sonucu çıkarılabilir. Ancak bu şartların, yabancı isteklilerin AB genelinde yapılan kamu ihalelerine katılımı daraltabileceği ve ek maliyet getirebileceği de söylenebilir. Sonuç olarak, 31 Mart 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu ve Konsey’in Kamu Yapım İşleri, Kamu Mal Alımları ile Kamu Hizmet Alım İhale Usullerinin Koordinasyonuna İlişkin 2004/18/EC sayılı Direktifi, AT antlaşmasındaki temel ilkelerin yanında, getirmiş olduğu dört yeni prosedür ile kamu alımlarını etkileyen ve uygulamaya yön veren önemli bir direktiftir. Bu Direktif ile amaçlanan tüm üye devletlerde ihalelere ilişkin kuralları uyumlaştırmak değil, usulleri ortaya koymak suretiyle kuralları aynı çizgiye getirebilmektir. Genel anlamda, bu Direktif ile getirilen yeni kamu ihale araçları ve usulleri ile hedeflenen, mevcut mevzuatın sadeleştirilmesi, geleneksel kuralların modernleştirilmesi ve daha esnek çözümlerin sağlanmasıdır. KAYNAKLAR: Directive 2004/18/EC of the European Parliament and of the Council of 31 March 2004 on the coordination of procedures for the award of public works contracts, public supply contracts and public service contracts, erişim adresi: http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:134:0114:0240:EN:PDF Oğuz ÇALIK (Kamu İhale Kurumu Yapım İşleri İhale Düzenleme ve İnceleme Dairesi Grup Başkanı), “Avrupa Birliği Yeni Kamu Alımları Direktiflerinin Yapım İhalelerine Getirdiği Değişiklikler”, 21 sayfa, erişim adresi: http://www.intes.org.tr/06/resim_depo/toplantilar/oguz_calik.pdf “AB’de Kamu İhaleleri – herkesin yararı ve iyi idare için”, 10 sayfa, erişim adresi: http://www.ekocerceve.com/img/haberler/ABKamuhaleleri.doc Aslı BİLGİN, “Türk İhale Mevzuatı ile 2004/18/EC Sayılı Direktif Arasındaki Temel Farklar”, 6 sayfa, erişim adresi: http://www.e-kutuphane.imo.org.tr/pdf/1545.pdf Avrupa Komisyonu Ortak Pazar Genel Müdürlüğü’nden Christian SERVENAY ve Olivier MOREAU tarafından yapılan “Yeni Usuller ve Araçlar” başlıklı sunum, T.C Maliye Bakanlığı ve OECD/SIGMA işbirliği ile düzenlenen “2004/17/EC ve 2004/18/EC sayılı AB Direktifleri:Yeni Kamu İhale Usulleri ve Araçları” Semineri, 5-6 Şubat 2008, Ankara Dedeman Oteli, sunum için erişim adresi: http://www.maliye.gov.tr/konferans/index.htm 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN NATO ZİRVESİ (2–4 NİSAN 2008 – BÜKREŞ) İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN AB Uzman Yardımcısı NATO Zirvesi, 2–4 Nisan 2008 tarihlerinde Romanya-Bükreş’te gerçekleştirilmiştir. Bu Zirve esnasında ayrıca, ikinci NATO-Rusya Konseyi toplantısı ile NATO-Ukrayna Komisyonu toplantısı da yapılmıştır. Söz konusu Zirvenin ayrıntılarına geçmeden önce, NATO ile ilgili olarak bazı genel bilgilerin verilmesi yararlı olacaktır. Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO), 4 Nisan 1949 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması (Washington Antlaşması) ile kurulmuştur. NATO’nun temel görevi, üyelerinin özgürlüğü ve güvenliğinin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün siyasi ve askeri araçlarla korunması ve anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümünün sağlanmasıdır. ülkeleri arasında ve dış ilişkilerinde sözcüsü olarak görev yapmaktadır. NATO’nun merkezi Brüksel’de bulunmaktadır. Bu merkezde, 4000 civarında kişi çalışmakta ve yılda 5000’den fazla toplantı düzenlenmektedir. NATO’nun şu an itibariyle 26 üyesi bulunmaktadır. NATO’ya üye ülkeler şunlardır: ABD, Almanya, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Fransa, Hollanda, İspanya, İtalya, İzlanda, Kanada, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye, Yunanistan, Ülkemiz, NATO’ya 1952 yılında üye olmuştur. Washington Antlaşması’nın 5. Maddesinde, üye ülkelerin birine karşı yapılacak silahlı saldırının, tüm üyelere yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve böyle bir durumda üye ülkelerin birbirlerine yardım edeceği ifade edilmektedir. Bu bağlamda, Washington Antlaşması ve kuruluş amacına bakıldığında NATO, kollektif bir savunma örgütü olarak ortaya çıkmış ve bu yönde gelişmiştir. NATO’nun başlıca politika ve karar alma organları, Kuzey Atlantik Konseyi, Savunma Planlama Komitesi, Nükleer Planlama Grubu’dur. Askeri bakımdan ise en önemli organ, Konseye karşı sorumlu olan Askeri Komite’dir. Tüm NATO kararları üye ülkeler arasında uzlaşı ile alınmaktadır. NATO’nun en önemli karar alma organı Kuzey Atlantik Konseyi olup, bu Konsey’de 26 üye ülke, Büyükelçi veya Daimi Temsilciler (genelde haftada en az bir kere toplanmakta) ile bazen Devlet ve Hükümet Başkanları seviyesinde temsil edilmektedir. Ayrıca, NATO’nun bir de Genel Sekreterlik organı bulunmaktadır. NATO’nun şu anki Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’dır. Genel Sekreter, başta Kuzey Atlantik Konseyi olmak üzere, Savunma Planlama Komitesi, Nükleer Planlama Grubu gibi üst düzey organlara başkanlık etmekte ve NATO’nun üye NATO, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile işbirliği alanını genişletmek istemiş ve bu doğrultuda, 23 ülke ile çeşitli ortaklıklar kurmuştur. Bunların arasında başlıca olarak, Rusya, Ukrayna, Akdeniz ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri ve çeşitli uluslararası kuruluşlar bulunmaktadır. Özellikle AB ile NATO arasında stratejik bir ortaklık geliştirilmektedir. NATO Zirveleri NATO Zirve toplantıları, üye ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanlarının bir araya gelerek NATO’nun faaliyetlerini stratejik açıdan değerlendirmeleri fırsatını sunmaktadır. Bunun yanında, NATO’nun başlıca karar alma organı olan Kuzey Atlantik Konseyi’nin, Devlet ve Hükümet Başkanları seviyesinde bir araya gelmesi de sağlanmaktadır. Bu zirveler düzenli olarak toplanmamakla birlikte, NATO karar alma sürecinde önemli rol oynamaktadır. Örneğin, yeni politika önerilerinin ortaya atılması, yeni üye alınması kararları, yeni girişimlerin ve NATO dışı ülkelerle ortaklıkların başlatılması bu zirveler ile gerçekleştirilmektedir. Zirve kararları, diğer tüm NATO kararları gibi uzlaşı ile alınmaktadır. Genelde, zirve kararları Bildiri şeklinde kamuoyuna duyurulmaktadır. 1949 yılında kuruluşundan bu yana son zirve 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN dahil toplam 22 NATO Zirvesi yapılmış ve bir önceki Zirve, 2006 Kasım ayında LetonyaRiga’da gerçekleştirilmiştir. Bu zirvelerin bazıları NATO’nun geleceği hakkında yol gösterici olabilmektedir. Örneğin, 2002 Prag Zirvesi’nde NATO’nun, özellikle terörizm olmak üzere, 21. yüzyılın güvenlik tehditlerine uyumlu olarak dönüşümünün sağlanması amacıyla modernizasyon süreci başlatılmıştır. Şu an itibariyle, NATO çeşitli operasyon ve görevler ile Balkanlar, Afganistan, Irak, Akdeniz, Afrika gibi bölgelerde aktif olarak faaliyet göstermektedir. NATO Bükreş Zirvesi Daha önce de belirtildiği üzere, son NATO Zirvesi, 2–4 Nisan 2008 tarihlerinde RomanyaBükreş’te yapılmıştır. Bükreş Zirvesi’nde, NATO’nun genişlemesi, Afganistan ve Kosova’da yürütülen operasyonlar, NATO’nun Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’la ilişkileri, Balkanlara yönelik politikası ile 21. yüzyılın yeni tehditleri çerçevesinde enerji güvenliği, siber savunma ve füze savunması gibi konular tartışılmıştır. Zirve sonucunda, bir Zirve bildirisi yayımlanmıştır. Söz konusu bildiride, Kuzey Atlantik Konseyi üye devletlerinin 21. yüzyılda ortaya çıkan tehditler ile mücadele edilebilmesi açısından NATO’nun güçlendirilmesi ve işbirliği alanının genişletilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, Arnavutluk ve Hırvatistan’a NATO’ya katılmalarına yönelik müzakerelerin açılması için davette bulunulmuştur. Katılım Protokol’lerinin 2008 Temmuz sonuna kadar imzalanması için müzakerelerin bir an önce başlatılması gerektiği de vurgulanmıştır. Bu davetin Makedonya’ya da iletilmesi planlanmaktaydı; ancak Makedonya’nın resmi ülke ismine ilişkin Yunanistan ile arasındaki anlaşmazlık, bu davetin sorunun çözümü ile ilgili olarak ilerki bir zamana atılmasına neden olmuştur. Bunun yanında, Ukrayna ve Gürcistan’ın da gelecekte NATO üyesi olmalarına yönelik yeşil ışık yakılmıştır. NATO’nun stratejik açıdan dönüşümüne, operasyonel kapasitesinin artırılmasına ve güvenlik tehditlerine karşı daha etkin karşılık verilmesine yönelik çalışmaların sürdürüleceği, bildiride belirtilen başlıca hususlar arasında bulunmaktadır. Ayrıca, uluslararası güvenlik tehditlerine karşı daha kapsamlı yaklaşımların önemi vurgulanmış ve bu doğrultuda, BM ve AB ile ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği de belirtilmiştir. Bildiride, Avrupa-Atlantik’in ve uluslararası boyutta güvenliğin, Afganistan’daki durum (barış ve güvenliğin sağlandığı bir demokratik devletin oluşturulması, insan hakları ve terör ile mücadele gibi) ile yakından bağlantılı olduğu ifade edilmiştir. Bu konunun, başta 40 ülkeden oluşmakta olan Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin (ISAF) ve NATO’nun öncelikleri arasında bulunduğu açıklanmıştır. Bildiride, NATO’nun Balkanlar’da da sorumluluklar üstlenmeye devam edeceği kaydedilmiş ve bu çerçevede, Kosova Barış Gücü’nün (KFOR) Kosova’da görevini sürdüreceği açıklanmıştır. Bildiride ayrıca, AB ile ilişkiler, Bosna Hersek ve Karadağ, Sırbistan ile ilişkilerin ilerletilmesi, Akdeniz Diyalogu, Irak ve Darfur’daki durum ve terörle mücadele gibi hususlar üzerinde de durulmuştur. Diğer yandan, Zirvede NATO- Rusya Konseyi ikinci toplantısı da yapılmıştır. NATO-Rusya Konseyi, 2002 yılında Roma Zirvesi ile kurulmuştur. Terörizm, sivil acil yardım programları, savunma reformu, kitle imha silahları (WMD), askeri işbirliği ve eğitim ve füze savunma sistemleri gibi konular bu toplantılarda taraflar arasında görüşülmektedir. Bu toplantılar, Rusya ve NATO arasında karşılıklı görüş alışverişi ve siyasi diyalogun sürdürülmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Söz konusu toplantıda, Afganistan’da bulunan NATO gücünün ikmalinde Rusya topraklarının da kullanılabilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır. NATO-Ukrayna Komisyonu 4. toplantısında ise, Ukrayna’nın gelecekte NATO’ya üye olması ile ilgili hususlar görüşülmüştür. NATO liderleri, gelecek yıl NATO’nun 60. kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla Strasbourg ve Kehl’de toplanma kararı da almışlardır. Zirvede ülkemiz, Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün başkanlığında, Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan ve Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün de yer aldığı bir heyetle temsil edilmiştir. 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN KAYNAKLAR: Bucharest Summit Declaration PR/CP(2008)049 Bkz. http://www.nato.int/docu/pr/2008/p08-049e.html NATO Handbook, Public Diplomacy Division, NATO, Brussels, 2006. The North Atlantic Treaty, Washington D.C. -4 April 1949. Bkz. http://www.nato.int/docu/basictxt/treaty.htm http://www.nato.int/ http://www.disisleri.gov.tr/MFA_tr/ Türkiye ekonomisi, 2007 yılında % 3,4 büyüme kaydetti TÜİK tarafından açıklanan verilere göre, 2007 yılı dördüncü döneme ilişkin hesaplanan GSYİH değeri bir önceki yıla göre sabit fiyatlarla % 3,4 artış göstermiştir. Üretim yöntemi ile hesaplanan GSYİH tahmininde, 2007 yılı dördüncü üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla GSYİH %9,9’luk artışla 221 230 Milyon YTL olmuştur. 2007 yılının dördüncü üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla GSYİH % 3,4’lük artışla 25 872 Milyon YTL olmuştur. 2007 yılı GSYİH değeri cari fiyatlarla %12,9’luk artışla 856 387 Milyon YTL, ABD doları cinsinden %25,1’lik artışla 658 786 Milyon Dolar, sabit fiyatlarla % 4,5’lik artışla 101 046 Milyon YTL olmuştur. 2007 yılında kişi başına GSYİH değeri cari fiyatlarla 12 132 YTL, ABD doları cinsinden 9 333 dolar olarak hesaplanmıştır. Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/ 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN “TÜRKİYE’DE HANEHALKI: İŞGÜCÜ, GELİR, HARCAMA VE YOKSULLUK AÇISINDAN İNCELEME” KONULU PANEL SELCEN YILDIRIM, IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcıları TÜSİAD Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu Türkiye ekonomisinin büyümesine yeni bir ivme kazandırarak güçlü ve sürdürülebilir büyümeyi olanaklı kılacak ekonomik yapının gereklerini ortaya koymak amacıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ortaklığında “Küresel Ekonomiye Entegrasyon Sürecinde Büyüme” başlıklı bir proje başlatmıştır. Bu proje kapsamında, 6 ciltlik ekonomi raporları dizisinin ikincisini “Türkiye’de Hanehalkı: İşgücü, Gelir, Harcama ve yoksulluk açısından İnceleme” başlıklı çalışma oluşturmaktadır. Söz konusu rapor 21 Mart 2008 Cuma günü Ankara’da bir seminerle kamuoyuna tanıtılmıştır. İki oturumdan oluşan seminerin ilk bölümünde TCMB Danışmanları Zafer Yükseler ve Ercan Türkan tarafından söz konusu raporun içeriği ve bulguları ile ilgili özet bir sunum yapılmıştır. İkinci oturumda ise, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Seyfettin Gürsel, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Oğuz Işık, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Caroline Van Rijckeghem ve Devlet Planlama Teşkilatı Bilgi Toplumu Dairesi Başkanlığından Ercan Dansuk tarafından Türkiye’de hanehalkının işgücü, gelir, harcama ve yoksulluk bakımından değerlendirmesi yapılmıştır. TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar ve TCMB Araştırma ve Para Politikası Birimi Başkanı H.Cahit Özcet, Türkiye’de alt gelir gruplarının tüketim finansmanını borçlanarak karşılarken, üst gelir grubunun tasarruflarının azaldığını belirtmişlerdir. Özellikle Türkiye’nin son yıllardaki tasarruf eğilimi incelendiğinde, düşük gelir gruplarında, negatif tasarruf eğiliminin olması ve yüksek gelir gruplarında tasarruf eğiliminin düşmekte olması, Türkiye’nin cari işlemler açığının büyümesine neden olmaktadır. 2002-2006 yıllarını kapsayan dönemde genel işsizlik oranında çok sınırlı bir düşüş olmasına rağmen, istihdamın sektörel dağılımında ciddi bir değişim gözlenmiştir. Tarım sektörünün istihdam içindeki payı 2002-2004 döneminde ortalama yüzde 34 iken, 2005 ve 2006 yıllarında keskin bir çözülme yaşanmış ve bu oran yüzde 27’ye gerilemiştir. Tarımsal istihdamda yaşanan çözülmeden açığa çıkan bu işçilerin bir bölümü sanayi ve hizmetler sektöründe kendilerine yer bulabilmiştir. İstihdam içinde tarım-dışı sektörlerin payının artması kişi başı gelir artışını da beraberinde getirmiştir. Bunun nedeni tarım-dışı sektörlerde çalışan başına elde edilen ortalama gelirin tarım sektöründekinin oldukça üzerinde olmasıdır. İşgücü arzının yarısını kadınların oluşturmasına karşın, kadınların istihdam içindeki payının 2006 yılında yüzde 26 civarında olmuştur. Bu oran Avrupa Birliği’nde yüzde 55 ile Türkiye’nin çok üzerindedir. İstihdam edilen erkeklerle kadınların ücret hakları arasındaki fark Avrupa Birliği’nde yüzde 15 oranında iken Türkiye’de bu oran yüzde 35’i aşmaktadır. TCMB Danışmanları Ercan Türkan ve Zafer Yükseler tarafından hazırlanan raporda hanelerin yoksulluk sınırının gerektirdiği tüketimi yapabilecek gelire sahip değilken borçlanarak veya mevcut varlıklarını kullanarak harcamalarını finanse etmeleri sonucu 2005 yılında yoksulluk oranının hızla gerilediği ortaya çıkmıştır. Toplam fert gelirleri artmıştır. Fert gelirleri içinde maaş ve ücret gelirlerinin payı yüzde 36'dan 39'a, yevmiye gelirlerinin payı yüzde 3'ten 3.3'e yükselmiştir. Buna karşılık müteşebbis gelirlerinin payı yüzde 35'ten 29'a, gayrimenkul gelirlerinin payı yüzde 4'ten 3'e, menkul kıymet gelirlerinin payı da yüzde 5'ten 3'e gerilemiştir. Emekli maaşı, yaşlılık maaşı, işsizlik maaşı, burslar, yardımlar gibi kalemlerden oluşan karşılıksız transfer gelirlerinin toplam fert gelirleri içindeki payı ise yüzde 18'den yüzde 23'e çıkmıştır. 2002 yılında 23.4 milyar YTL olan karşılıksız transferler 2005'te 52.6 milyar YTL'ye ulaşmıştır. Hane halkının tüketim eğiliminde 2002-2006 döneminde önemli bir değişim 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN yaşanmıştır. Zorunlu harcamaların payı yüzde 60'tan yüzde 58'e gerilemiştir. Bölgeler itibariyle işgücü piyasasında yapı farklılıkları söz konusudur. İşgücüne katılımın en düşük olduğu bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi iken, en yüksek olduğu bölge ise Karadeniz Bölgesidir. Ev kadını oranı ise bu durumun tam tersidir. 2007 itibarıyla yüzde 9.9 oranındaki klasik işsizlik oranının yanı sıra alternatif işsizlik oranlarının da açıklanması gerekmektedir. Klasik işsizlik oranları işgücü piyasasındaki gelişmeleri analiz etmekte yetersizlikler göstermektedir. ABD'de klasik işsizlik oranının yanı sıra 'iş aramayan, çalışmaya hazır' olanlar, mevsimlik çalışanlar ve eksik istihdamı da kapsayan alternatif işsizlik oranlarının düzenli olarak yayınlanıp izlenmektedir. Türkiye’de işsizlerin yanı sıra iş aramayan, çalışmaya hazır, mevsimlik işçiler ve eksik istihdam da dikkate alındığında 2007 itibariyle yüzde 9.9 olan işsizlik oranı yüzde 20.3'e çıkmaktadır. Türkiye'de istihdama katılım oranı OECD ve AB'nin oldukça gerisinde kalmıştır. Bunda en büyük etmen kadın istihdam oranının düşüklüğüdür. Kadın istihdam oranı açısından Türkiye Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Mısır gibi ülkelerle aynı grupta yer almaktadır. İkinci oturumun ilk konuşmacısı Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Seyfettin Gürsel, büyüme ve işsizlik konulu sunumu çerçevesinde maliye politikasının gelir eşitsizliği üzerinde büyük etkisi olduğunu, gelişmiş ülkelerde gelir eşitsizliğinin gelir vergisi aracılığıyla yarı yarıya düşürülürken, Türkiye’de orta sınıfa yapılan transferler sonucu gelir eşitsizliğinde düzelme sağlanamadığını belirtmiştir. ODTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Oğuz Işık 1998 yılında yayınladığı “Türkiye’nin Fırsat Penceresi” isimli çalışmasını referans alarak geçmişte çözüm olarak görülen hızlı nüfus büyümesinin günümüzde yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olduğunu, hızlı nüfus büyümesi sonucu Türkiye’nin birçok alanda yüksek bedeller (gecekondulaşma ve kayıtdışı ekonomi gibi) ödemek zorunda kaldığını ifade etmiştir. Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Caroline Van Rijckeghem gelir dağılımı verilerine dayanarak kamu sektörünün transfer harcamaları sonucu gelir dağılımında iyileşme kaydedildiğini ancak, tasarrufların gelire oranının 2004-2006 döneminde yarı yarıya azaldığını vurgulamıştır. Özel sektör tasarrufunun azalmasını ekonomideki iyileşmeye, likidite artışına ve faiz oranlarının yükselmesine bağlamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı Bilgi Toplumu Dairesi Başkanlığından Ercan Dansuk sosyal tabakalaşma ve bölgesel eşitsizlik açısından Türkiye’de yoksulluğu değerlendirmiştir. Türkiye’nin yoksulluk haritasına bakıldığında Mardin’in en yoksul il olduğu görülmektedir. Söz konusu haritada, Gaziantep ve Samsun’daki yüksek yoksulluk oranları da dikkat çekici bulunmuştur. Sosyal tabakalar ve gelir dağılımına bakıldığında en alttaki 5. grup yoksulluğun %90’ınını, Türkiye’nin ise %60’ını teşkil etmektedir. 17 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 37- 415 23 41 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: [email protected] http://www.maliye-abdid.gov.tr/ © 2008 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır.