modern türk tiyatrosunda medea miti1

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS6914
Number: 55 , p. 415-440, Spring II 2017
Yayın Süreci / Publication Process
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
22.12.2016
20.04.2017
MODERN TÜRK TİYATROSUNDA MEDEA MİTİ 1
MEDEA MYTH IN MODERN TURKISH THEATRE
Arş. Gör. Dr. Sena Küçük
Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümü
Öz
Mitolojide kadın–erkek çatışmasının en çarpıcı örneğini oluşturan Medea miti
Türk tiyatrosunda defalarca işlenmiştir. Medea, uğruna her şeyini feda ettiği, elinden tutup yükselttiği İason tarafından, yükseleceği başka bir basamak bulunca terk edilir, ayrıca ülkeden kovulur. Medea, intikam almak için, en sevdiği varlıkları elinden alır. Bunlar
arasında kendi öz çocukları da vardır. Medea mitini işleyen isimler içinde Euripides başta gelir. Sonrakiler, büyük ölçüde onun eserini örnek almışlardır. Türk tiyatrosunda Medea’yı oyunlaştıran Munis Faik Ozansoy ve Kemal Kocatürk de Euripides’e dayanır.
Güngör Dilmen ve Yüksel Pazarkaya ise ana yapıyı Euripides’ten almakla birlikte olayları ve kişileri günümüze taşımışlardır. Kurban bir Anadolu köyünde geçerken, Mediha’nın mekânı Almanya’dır. Oyunlar kadının ezilmişliği temasına dayanır. Altın Post ise
Medea ile İason’un hayatlarının kesişme noktasını verir, türü bakımından diğerlerinden
ayrılır.
Çalışmamız, Türk tiyatrosunda Medea mitinin yansımalarını karşılaştırmalı
olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır. İnsanlığın en eski köklerinden beslenen ve
Dünya edebiyatında ve tiyatrosunda önemli yer tutan Medea karakterinin Türk tiyatrosunda hangi koşullarla çevrelendiğini ve nasıl bir görünüm aldığını belirlemek; mitolojiden yararlanma yollarını ve modern insana ulaşmada mitolojinin etkili bir bakış açısı
sunduğunu göstermede önem taşımaktadır. Bu bağlamda Kurban ve Mediha, Medea
mitinden, toplum düzeninin içinde sıkışıp kalan özgün trajik kahramanlara yol bulmuş,
mitolojiyle tiyatronun kopmaz bağını bir kez daha berkitmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Türk tiyatrosu, Medea miti, Euripides, Medea, Medeia,
Kurban, Mediha, Altın Post
Abstract
The Medea myth, which constitutes the most striking example of male-female
conflict in mythology, has been dealt with numerous times in the Turkish theater. Medea
is left by Iason, for whom he sacrificed everything he owned and who he helped ascend
1
Bu makale, Modern Türk Tiyatrosunda Mitoloji (2016) adlı doktora tezine dayanmaktadır
416
Sena Küçük
in position, when she finds a new step to help her; moreover, he is exiled from the country. In order to take his revenge, Medea seizes from her whatever she holds dear. Among
them are his own children, too. Euripides tops the list of those who have dealt with the
myth of Medea. Subsequent ones took, to a large extent, his work as an example. Munis
Faik Ozansoy and Kemal Kocatürk, who turned Medea into a play in the Turkish theater, were also based their plays on Euripides. Güngör Dilmen and Yüksel Pazarkaya, on
the other hand, placed the events and people in a modern setting although they borrowed the main plot from Euripides. While Kurban (Victim) is set in an Anatolian village, Mediha’s setting is Germany. The plays are based on the theme of women’s suffering persecution. Altın Post (Golden Fleece) presents an intersection of the lives of Medea
and Iason and differs from other works in terms of its genre.
Our study is aimed at revealing comparatively the reflections of the Medea
myth in Turkish theater. Identifying what conditions in Turkish theater surround the
character Medea, which has been fed by the most ancient roots of humanity and occupies a significant place in the world literature and theater, and what appearance it has
assumed is important in demonstrating ways of benefiting from mythology and what an
effective point of view mythology offers in reaching modern man. In this context,
Kurban and Mediha found a way from the Medea myth to unique tragic heroes stuck
within the social order and reinforced the connection between mythology and theater.
Keywords: Turkish Theatre, Medea myth, Euripides, Medea, Medeia, Kurban,
Mediha, Altın Post
GİRİŞ
Medea, Yunan mitolojisinin başta gelen kadın kahramanlarındandır. Çıkarcı erkek
karşısında hep verici rolü biçilen kadının her
şeyini tükettikten sonra düştüğü trajik sonu
somutlar. Değişmez kadınlık sorunsalına karşı çağlar ötesinden yükselen ürpertici bir çığlıktır. ‚Medea, aynı zamanda kadının yazgısal
çilesine ilişkin bir arketip. Kadının salt biyolojik yetileriyle tanımlandığı, gençlik, çekicilik,
doğurganlık gibi niteliklerini yitirdikten sonra
tüketim nesnesi gibi bir kenara atıldığı düzeni
anlatıyor.‛ (Seven, Ağustos 1986: 82)
Medea antik Yunan trajedi şairi Euripides (MÖ 484?-406) tarafından ele alınır.
Türkçeye ilk kez 1943’te Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından çevrilen Euripides’in Medea’sı (MÖ 431) kendinden sonra yazılan Medea temalı oyunları büyük ölçüde etkiler.
Seneca’nın (MÖ 4 – MS 65) Medea’sı (MS 1. yy)
bunların başında gelir. Corneille’in (1635),
Tralow’un (1624), Anouilh’in (1946) aynı adlı
eserleri, Grillparzer’in Altın Post’u (1821),
Lessing’in Miss Sara Simpson (1755)’u Medea
izleğinin çağları aşan boyutuna işaret eder.
Medea miti Türk tiyatrosunda da
Munis Faik Ozansoy (Medea, 1963), Güngör
Dilmen (Kurban, 1967), Yüksel Pazarkaya
(Mediha, 1993), Kemal Kocatürk (Medeia, 2005)
ve Tarık Günersel (Altın Post, 2007) tarafından
oyunlaştırılır.
ALTIN POST EFSANESİ
Medea’nın öyküsü Argonautlar’ın
döngüsüyle kesişir. Argonautlar’ın kahramanı
İason’un altın postu elde etmesini sağlayan ve
ona olan aşkı için en aziz varlıklarını feda
eden Medea ile İason evlenir. İason, İolkos
kralı Aison’un oğludur. Babası, amcası Pelias
tarafından tahtından edilince, annesi, henüz
küçük bir çocuk olan İason’u Pelias’ın kötülüklerinden korumak için gizler. İason büyüdüğünde, kehanetteki gibi, ayağının biri sandalsız olarak amcasının karşısına çıkıp tahtı
ister. Pelias’ın, altın postu getirmesini şart
koşması üzerine, Argo gemisiyle Teselya’dan
Kolkhis’e (Gürcistan) doğru yola çıkar.
Altın postun hikâyesi, Yunan kralı
Athamas’ın oğlu Phriksos’la ilgilidir. Athamas, karısı Nephele’yi bırakıp İno’yu alınca,
çocukları Phriksos ve Helle üvey annelerinin
gadrine uğrar. Kadın, ülkede yapay bir kıtlık
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
çıkarıp, çare olarak Phriksos’un kurban edilmesi gerektiği entrikasını uydurur. Phriksos
kurban edilmek üzereyken altın tüylü bir koç
iki kardeşi sırtına alıp Kolkhis’e doğru uçurur. Helle, Çanakkale Boğazı’nda düşer, oraya
Hellespontos (Helle Denizi) denir. Koç, Phriksos’u Kolkhis’e götürüp bırakır. Phriksos koçu
kurban eder ve postu Kolkhis kralı Aietes’e
sunar. Kral, postu Ares’e adar, bir mağaraya
koyar. Kızı Khalkiope’yi Phriksos’la evlendirir. Phriksos ile Khalkiope’nin Argos, Melas,
Phrontis, Kytissoros adlı oğulları olur.
Kolkhis altın ülkesidir. Gürcü araştırmacılar efsaneyi, bugün hâlâ altın getiren
Rioni ırmağında eskiden pöstekilerle uygulanan ilkel altın yıkama tekniğiyle ilişkilendirirler. (Latacz, 2006: 268)
Argonautlar arasında Orpheus, Herakles, Kastor ile Pollux, Akhilleus’un babası
Peleus da vardır. Herakles, arkadaşı Hylas’ı
nympheler kaçırınca, onun arkasından gidip
seferi yarım bırakacaktır. Olağanüstü engellerle, gizemli olaylarla dolu bir yolculuk yaparlar. Sadece kadınlardan oluşan Lemnos
(Limni) adasında gecelerler. Harpyler’le mücadele ederler. Kanca gagalı, sivri pençeli
kuşlardır bunlar. Phineus adlı boşboğaz bilici
Zeus’un lanetine uğrayarak başına bu kuşlar
musallat olmuştur. Argonautlar onu bu yaratıklardan kurtarır. Phineus da onlara, karşılaşacakları engelleri nasıl aşacaklarını açıklar.
Çarpışan kayalara (Symplegad) önce bir kumru salmalarını, o geçince arkasından kendilerinin geçmelerini salık verir. Yolda Amazonlar’ın ülkesini görürler, ama yollarından kalmamak için onlarla savaşmazlar. Kafkas dağlarına zincirli Prometheus’u uzaktan belli
belirsiz görür, kartalın kanat çırpışını duyarlar. Kolkhis’e varınca, gece boyu ne yapacaklarını düşünürlerken, tanrılar da Olympos’ta
onlar için çözüm yolu aramaktadır. Hera,
Aphrodite’ye gider. İason’un altın post ulaşması için, Kolkhis kralının kızı Medea’yı devreye sokmaya, bunun için Medea’yı İason’a
âşık etmeye karar verirler. Aphrodite, Eros’u
417
yaldızlı bir top karşılığında Medea’nın İason’a
âşık olmasını sağlaması için ikna eder. Hera
çevrelerini sisle kapladığı için kimsenin onları
görmediği bir sırada İason’la Medea’nın gözleri birbirine değer ve o anda Eros okunu
fırlatır. Kolkhis kralı Aietes Argonautlar’a
konuksever davranır. Fakat amaçlarının altın
post olduğunu duyunca öfkelenir. Ateş püsküren, tunç ayaklı iki boğasını boyunduruğa
koşup, sürdüğü tarlaya bir ejderhanın dişlerini ekmesini, ekilen dişlerin yerinde silahlı
adamlar biteceğini, onlarla çarpışıp hepsini
öldürmesini şart koşar.
Eros’un okuyla İason’a âşık olan Medea, güneş tanrı Helios’un torunu, büyücü
Kirke’nin yeğenidir. Kendisi de büyücüdür.
Aşkıyla ailesi arasında kalarak yoğun bir çatışma yaşar. Sonunda büyülü kremini İason’a
verir. Bu merhem, Prometheus’un kanının
yeryüzüne damladığı yerde yetişen bitkiden
çıkarılmıştır. Onu gövdesine süren kişi bir
gün boyunca bütün tehlikelerden uzak kalır.
Medea İason’a, merhemi silahlarına da sürmesini salık verir. Ejderhanın dişlerinden
biten adamların arasına bir taş atmasını, böylece adamların birbirine düşüp kendi kendilerini öldüreceklerini söyler.
Öte yandan Aietes, altın postu vermemeye kararlıdır. Babasının aklından geçenleri sezen Medea, söylediği şarkıyla altın postu bekleyen ejderhayı uyutarak, İason’un postu ele geçirmesini sağlar ve Argo’yla dönüş
yoluna çıkarlar. Fakat Aietes onları takip eder.
Medea, zaman kazanmak için, yanlarında
bulunan kardeşi Apsyrtos’u parça parça edip
denize atar. Pelias, denizden oğlunun parçalarını toplarken onlar da uzaklaşırlar. Dönüş
yolunda da başlarından türlü olaylar geçer.
Skylla kayası ile kharybdis akıntısı arasında
korkunç bir fırtınaya tutulurlar. Girit’teki eski
tunç soyundan kalan son insan olan Talos’un
kayasına hedef olmaktan, etten oluşan tek
uzvu olan ayak bileğinden boşalan kanlar ve
Sirenler’den, Orpheus’un şarkısı sayesinde
kurtulurlar.
418
Sena Küçük
Yunanistan’a varınca altın postu Pelias’a sunarlar. Fakat kral sözünde durmaz.
Medea onun kızlarına, babalarını gençleştirebileceğini söyleyip, gözleri önünde yaşlı bir
koyunu körpe bir kuzuya dönüştürerek, babalarını parçalattırıp kazana attırır, fakat büyüsünü yapmaz. Bundan sonra Yunanistan’da
kalamaz ve Korinthos’a sığınırlar. (Hamilton,
2004: 82-93; Grimal, 1997: 474-477)
MEDEA’NIN TRAJEDİSİ
Euripides, öyküyü buradan ele alır.
Efsaneyi dinsel inanç ve söylenceden sıyırarak, Medea’nın tanrısal bir soydan gelmesini,
büyücülüğü yerine kadın kimliğini öne çıkarır. Tanrıların ve tanrısal kahramanların öyküleri olan mitler trajedi gibi yüksek bir sanatla
dile getirilmiştir. Trajedi mitleri aktarmanın
ötesinde, köklü bir değişime uğratmış, mite
yeniden doğuş zemini olmuştur. Konusunu
gerçek hayattan alan birkaçı dışında, trajedinin tek kaynağı mittir. Mitlerin trajik evresinde tanrılar sahnenin gerisinde kalır; insan öne
çıkar. Fakat insanın dramı işlense de, yazgısı
yine tanrıların elindedir.
Mitler trajedide dönüşüme uğrasa da
dinsel özlerini korurlar. Kahraman insani bir
kimlik kazanmasına karşın sıradan bir insan
değildir. Destan, kahramanların ruh halinden
ziyade olayların akışına odaklanır. Trajedi ise
ruhların ve iradelerin çatışması üzerine kurulur. Mitler üzerindeki bu edebî dönüştürüm
mitolojiye yaklaşımı derinden etkilemiştir.
Trajedide mitolojik/tanrısal konular işlenmesine rağmen, mitolojik geçmişle yaşanan dönem etkili bir şekilde bağdaştırılmış, trajedi,
Atina demokrasisinde önemli yer tutan adalet, özgürlük, yasa, ahlak gibi kavramlar üzerine düşünce üretilen bir platform olmuştur.
Trajedi şairi mitleri politik çerçevede yorumlayarak mite güncel bir anlam yüklemekle,
izleyenler üzerinde gerçeksi etki de bırakmıştır. ‚Tiyatro sahnesi, mitosların gerçeğe dönüştürüldüğü yerdir.‛ (Paksoy, 2011: 72)
Belli kurallarla ve konu bakımından
herkesin bildiği mitlerle sınırlanan trajedi,
MÖ 5. yy’ın sonunda kendini tekrarlayan bir
tür haline gelir; ekonomik ve politik olarak
değişen Atina’nın toplumsal yapısını irdelemekte yetersiz kalır. Euripides, gerçekçi anlayışla trajedinin alanını genişletmeye çalışır.
Medea trajedisi bunun en iyi örneğidir. Korinthos’taki Medea eski güçlü pozisyonundan,
olağanüstü niteliklerinden yoksun, çevresiyle
ve kocasıyla iyi geçinmek zorunda olan bir
kadındır. Nitekim İason onu kolayca gözden
çıkarır; Korinthos kralı Kreon’un kızıyla evlenme fırsatını kaçırmaz. Medea’nın içini
pişmanlık duygusu kaplar. İason’a, onun için
yaptıklarını sayıp döker. İason ise onu barbar
ülkesinden uygarlığa getirdiğini, bu yüzden
onun kendisine borçlu olduğunu öne sürer.
Bir sığıntı olarak, aklını kullanıp, kralın kızıyla evlenmesini desteklemesini, bu sayede
çocuklarının sınıf atlayacağını, yurttaşlık hakkı kazanacağını söyler. Medea’nın dikkati,
İason’un çocuklara karşı hassasiyetine takılır.
İntikam hırsıyla dolu olan Medea’nın, kendi
çocuklarını buna vasıta yapma niyeti oyunun
başında sezdirilir. İason’dan sonra çıkagelen
Atina kralı Aigeus’un çocuk özlemiyle yanıp
tutuştuğunu görünce, bir erkek için çocuğun
taşıdığı anlamı daha iyi kavrar, çocuklar hakkındaki kararı pekişir. Medea, uzun bir iç
çatışmanın sonunda gururunu önceler. İntikamcılar da oraya ulaşmak üzeredir. Çocukları her durumda ölüm bekliyordur. Dolayısıyla
kendisinin ‚müşfik‛ ellerinde ölmeleri daha
iyi olacaktır. Çocuklarını intikamcılardan
korumak için gelen İason, onların ölüsüyle
karşılaşır. Medea, atası olan güneş tanrı Helios’un gönderdiği ejder arabasıyla uzaklaşır;
eski kimliğine döner. (Euripides, 2006: 8-63)
Euripides’ten önce trajedide öykü/olay önde gelir, kişilerin karakterine bunlar biçim verirken, Euripides’in Medea’da hareket noktası Medea’nın kişiliği, onu vahşice
bir harekete iten karakteridir. (Erim, Ocak
1987: 69)
Euripides’ten önce Neophron başta
olmak üzere Medea konulu oyunlar sahnelenmiş, fakat Euripides, Medea mitini, çocuklarını kendi eliyle öldürmesi sahnesiyle büyük
bir değişikliğe uğratmıştır. Öncekilerde ço-
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
cuklar, götürdükleri hediyelerle kral ve kızının ölümüne yol açtıkları için Korinthoslular
tarafından öldürülmüşlerdir (Grimal, 1997:
476).
Medea çocukları zehirli armağanlarla
yeni geline yollar. İason’u canevinden vurmak
için kendi çocuklarını öldürme kararını uygulama aşamasında annelik sevgisi ile kadınlık
gururu arasında kalır. ‚Hangisi daha kuvvetlidir: Anne sevgisi mi, yoksa intikam zorlaması mı? Mitos’taki figür için sorun yok. Ama
Euripides’in o figürden oluşturduğu, kocasının terk ettiği bir kadın için son derece yakıcı
bir sorun. İşte Euripides için önemli olan,
bunu tüm ayrıntılarıyla sergilemek ve böylece
mitolojik figürde soyutlanmış olan her şeyi
sonuna dek düşünmek olmuştur.‛ (Latacz,
2006: 277)
Euripides, eski Yunan trajedisinin üç
büyük ismi (Aiskhylos, Sophocles, Euripides)
arasında yer alır. Trajediye yeni buutlar eklemiştir.
‚Euripides’in sanatsal bir özgürlük
içinde sınırları aşmaya hazır olduğu mitolojik
bir çerçevede kaleme aldığı bu oyunları, Atina
kent devletinin toplumsal ve manevi bunalımlarından kaynaklanan sorunları dile getirmiştir. Burada Homeros destanlarındaki tanrıların dünyası, eski Atina’da hüküm süren inanç
ve ahlak anlayışı, eleştirel-akılcı bir gözle
bakıldığında artık tartışmalı olmaya başlamıştır; kadının yeri, köleliğin işlevi, hukuksal
bakımdan haklarından yoksun bırakılanların
durumu gibi toplumsal çelişkileri açığa vuran
sorunlara çözüm getirilmesi usta bir psikolog
ve gerçekçi bir karakter betimleyicisi olarak
göze çarpar; onun kişileri, efsanedeki bağlayıcı konumları dikkate alınmaksızın sınırdurumlarda kendi yazgılarına kendi sorumlulukları altında biçim veren canlı insanlar olarak karşımıza çıkar.‛ (Çalışlar, 1987: 40)
Euripides’in Medea’sı Türk sahnelerinde ilk kez 1986’da, Şehir Tiyatrosu’nda
Amerikalı yönetmen Arthur Hausman’ın
yönetiminde oynanmış, Medea rolünü Çiğ-
419
dem Selışık üstlenmiştir. Gösterimde, Robinson Jeffers’in oyunu çağdaş ve gerçekçi çizgiye çeken yorumu esas alınmıştır. Jeffers tanrıların varlığını ve koroyu ortadan kaldırmış,
koronun görevini üç Korintli kadına vermiştir. Medea’nın duygularına tanık olan bu kadınlar olayın dehşetini seyirciye duyururken
dramatik gelişimi de sağlarlar. Jeffers’ın koşuk dilini Talat Halman etkili bir sahne diliyle
çevirmiştir (Seven, Ağustos 1986: 82-83).
Her yazar mite farklı bir boyut getirir.
Seneca, Euripides’in miti insani boyuta çekme
çabasını bir adım öteye taşımıştır. Euripides
Medea’yı büyücü kimliğinden uzaklaştırsa da
hissiz, acımasız bir kadın portresi çizmiştir.
Seneca’nın oyununun başında Medea çocuklarını öldürme kararında değildir; İason’un,
onları kendi yanında alıkoymaktaki ısrarı onu
bu karara iter. Seneca Medea ve İason’un haksız yönleri yerine haklı ve insani yönlerini öne
çıkarır, ayrıca çocukların ölümünü sahnede
gösterir. (Seneca, 2009: 5-7)
Franz Grillparzer (1791-1872) Altın
Post (1821) adlı manzum dramında kötülüklere yol açan altın posta yüzeysel bir anlam
yükleyerek ve kişilere odaklanarak eserine
psikolojik derinlik kazandırır. Phriksus, Kolkhis’e altın postu Apollon’a armağan etmek
için gelmişken, barbar kralı Aietes tarafından
öldürülmüş, Argonautlar, onun öcünü almak
için, başlarında Jason olduğu halde Kolkhis’e
gelmişlerdir. Aietes’in kızı Medea, gönlünü
Jason’a kaptırıp onun altın postu ele geçirmesine yardım etmiş, birlikte Yunanistan’a kaçmışlardır. Medea’nın erkek kardeşi, yaşananlar üzerine intihar etmiş, babası düşüp ölmüştür. Fakat ilerleyen zamanlarda Jason Medea’ya sadık kalmayarak kralın kızı Kreusa’ya
âşık olmuş, Medea’dan, kendi çocukları da
yüz çevirmiştir. Büyük bir yalnızlık ve çaresizlik içine düşen Medea yeniden büyüye
başvurarak, içi alev dolu bir altın kapla Kreusa’yı öldürmüş, yanan sarayın yıkıntıları
arasında kalan kendi çocuklarının da ölmesine sebep olmuştur. Altın postu omuzlarına
420
Sena Küçük
atıp, kendisine artık katlanmak, sabretmek ve
tövbe etmek düştüğünü söyleyerek gitmiştir.
(Aytaç, 1983: 278-279)
‚Grillparzer, Medea’nın şahsında,
sevgide ve kinde mümkün olabilenin doruğuna ulaşan kadını canlandırırken, onun ve
kocası Jason’un trajedisini ayrı kültürlerin iki
insanı olmalarına bağlıyor. Aralarındaki farklılığı konu yönünden işlemekle kalmayıp
Medea’yı Kolchisliler gibi serbest ritmde konuştururken Jason’la Yunan sevgilisini blankvers denen kafiyesiz beşlik vezinlerle dile
getirmiş, böylece farklılığı biçimde de yansıtmıştır.‛ (Aytaç, 1983: 279-280)
MEDEA’NIN MODERN TÜRK TİYATROSUNA YANSIYAN YÜZLERİ
1.TARIK GÜNERSEL’İN ALTIN
POST’U
Tarık Günersel Altın Post’ta Argonotlar destanını işler. Medea ile İason’un hayatlarının kesişmesini içeren oyun, İason’un Medea’ya bağlılık sözü vermesiyle biter. İason’un, babasını öldürerek tahta geçen amcası
Pelyas’tan tahtı geri alabilmek için Kolhis’te
bulunan altın postu getirmek üzere Argo gemisiyle Ege’den Karadeniz’e uzanan tehlikeli
bir yolculuğa çıkması, yolculuk sırasında denizde ve Limni adası, Çanakkale Boğazı, Boğaziçi gibi uğrak yerlerinde yaşadıkları olayların birbirine bağlanarak Kolhis’te Medea’nın
aşkı ve Tamada’nın sözleriyle sonuca ulaşarak
İason’un ülkesini kurtuluşa götürecek yolu
bulması anlatılır. Oyunun ağırlık noktası,
altın postla ilgili gerçeğin açıklandığı çözümde toplanmıştır.
Olaylar Dizisi
Oyun on altı sahneden oluşur. Uzaktan altın şehir Kolhis’in görünmesiyle biten
sekizinci sahneden sonra perde arası verilebileceği belirtilir.
Pelyas, yirmi yıl önce Ege’deki tahtın
sahibi olan ağabeyini öldürüp yerine geçmiştir. O zaman bebek olan yeğeni İason, kehanetteki gibi yirmi yıl sonra, nehre düşürdüğü
sağ ayağındaki sandaleti olmaksızın karşısına
dikilir. Böylece oyunun ilk düğümü atılır.
Pelyas, gelmekle fırtına için rüzgâr ektiğini
söyleyerek İason’u vazgeçirmeye çalışır. Çabaları sonuç vermeyince, tahtı hak ettiğini
göstermek için yeni pazarlar bulmak üzere
Karadeniz’e çıkması, oradan Kolhis’e (Kafkasya) gidip mutlak iktidar anlamına gelen
efsanevi altın postu getirmesini şart koşar.
Olaylar buradan gelişir.
İason, aralarında Akastos, Herkül,
Polluks ve İdas’ın da bulunduğu elli kişilik
Argonot ekibini Kolhis’e götürmek üzere
yapılan ve hızlı anlamına gelen Argo gemisiyle yola çıkar. İlk durakları, yalnızca kadınların
yaşadığı Limni adasıdır. Erkek taşlana töreni
yapılmaktadır. Argonotlar tutsak alınır, adada
uzun zamandır yapılmayan doğumlar töreni
yapılır. Kraliçe ile İason tek gecelik yoğun bir
ilişki yaşarlar. İlişkileri mektuplaşmalarla
sürer. İason ilk mektubunda Herkül’ü kaybettiklerini, Çanakkale Boğazı’nda karşılaştıkları
vize sorununu Polluks’un oranın kralını yenmesiyle aştıklarını anlatır.
Yolları İstanbul’a düşmüşken, İdas’ın
Boğaziçi’ndeki bilgin dostu Fineos’u ziyaret
ederler. İstanbul’a hâkim olan Harpyaların
baskı ve tehditle kendileriyle işbirliği yapmaya zorladıkları Fineos’u onlardan kurtarırlar.
Fineos da onlara postun hikâyesini ve karşılaşacakları engelleri nasıl aşacaklarını bildirir.
Bu arada İdas’ın dikkatini kutsal kara su çeker. Fineos, fena rol anlamında bed-rol adını
verdiği, telaffuz edemeyenlerin petrol dediğini belirttiği bu sıvının gümüş değerinde, kan
renginde olduğunu açıklar.
Karadeniz’e çıkan Argonotlar fırtınaya tutulan koç başlı bir gemideki Melas adlı
genci kurtarırlar. Onun, altın postlu koçun
kurtardığı prensin oğlu olduğu anlaşılır. Kolhis’e giderken savaş tanrısı Ares’in kuşlarının
bulunduğu adanın önünden geçerken kuşların saldırısına uğramaları sonucu bir kayıp
verirler. Bu sırada dev bir kartalın aniden
belirip kaybolmasıyla ufkun ötesinden insanoğluna ateşi verdiği için işkence edilen Prometeus’un acı çığlığı duyulurken Kolhis görünür.
İason’la kralın kızı Medea birbirlerine
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
ilk görüşte âşık olurlar. Böylece oyunun ikinci
asal düğümü atılır. Kral Ayetes, ‚torunumu
kurtaran dost, tahtıma göz diken düşman‛
diye karşıladığı İason’a, derhal ülkelerine
dönmelerini ihtar eder. Medea ise postu vermesini söyler. Ayetes İason’u bir sınavdan
geçirerek başarması durumunda postu vermeyi vaat eder. Ayetes Argonotlara yardım
edeceğinden şüphelendiği torunu Melas’ı
hapsettirir. Kalkiope oğlunu kurtarmak için
kardeşi Medea’ya, İason’a yardım etmesini
söyler, babasının İason’a tuzak kurduğunu
açıklar. Medea İason’a, kendisini unutmaması
şartıyla yardım eder. Vefasızlığının bedelini
çok ağır ödeyeceği uyarısında bulunduğu
İason Medea’ya bağlılık sözü verir. Pelyas’ın
oğlu Akastos da Argo gemisindedir ve kral
Ayetes’e Medea’nın Argonotlarla işbirliği
yaptığını ihbar eder. Apsirtos’un vatana ihanetle suçladığı Medea, kalbinin sesini dinlediğini öne sürer. Hayatı, sınırsız harcama serbest zannederken limiti ansızın biten kredi
kartına benzeterek ağabeyini öldürür. Burası,
Medea’nın yolunu kesin olarak çizdiği noktadır.
Oyunun çözüme kavuştuğu on beşinci sahnede; Argonotlar, Medea’nın sağladığı
anahtarla Proto-Gürcülerin yanına iner. ProtoGürcü halkı barış ve adaleti ilke edinmiştir;
başkanları Tamada bilge bir kimsedir. Ayetes’in kurabileceği tuzaklara karşı onları uyarır. Postun gerçeğinin kendilerinde olduğunu
ve altın olmadığını da açıklar. Kendileri için
manevi değeri olsa da mucizevi bir etkisinin
bulunmadığını, fakat bunu halka anlatamayacaklarını, bu yüzden Akastos’un altın suyuna
batırdığı postu ülkelerine götürmelerini, postun işe yaramadığını gören halkın hayatta
mucize olmadığını görerek akıl, vicdan ve
emekle kendi yarınlarını kuracağını söyler.
Bütün gemileri yakmış olan Medea ile Kalkiope ve Melas da onlara katılır.
Epilog niteliğindeki son sahnede Argonotlar dönüş yolundadır. Apsirtos’un yerine Akastos Kolhis’te kalır. Günlüğüne içini
421
döken Pelyas, altın postun yolda olduğunu,
ülkenin durumunun daha da kötüleştiğini,
Afrika çekirgelerinin istilasına uğradıklarını,
batan bir gemideki zehrin denize karışarak
bütün balıkları öldürdüğünü, krallığın elden
gitmek üzere olduğunu yazar. Medea’yla
İason geleceğe dair hayallerinden konuşurlarken bir güvercin Kraliçe’den İason’a mektup
getirir. Kraliçe hamile olduğunu, onu görmek
istediğini yazmaktadır. Aşkı uğruna ağabeyini öldüren, vatanını kaybeden, babasını hayata küstüren Medea, kendisine sadakatsizlik
etmesi durumunda başına neler geleceğini
kendisinin (Medea) bile tahmin edemeyeceğini söyleyerek İason’u uyarır. Beraberliklerinin
ebedî olacağını vaat eden İason’a hiçbir şeyin,
Zeus’un bile ebedî olmadığını söylerken oyun
biter.
Çatışma
Oyun komedi türünde yazılmıştır. Bu,
yapısal özelliklerin ve olayların geri planda
kalmasına yol açmıştır. Söz gelimi, büyük bir
çıkmazın içine düşen Medea’nın karar anında
olduğu gibi, çatışma kriz boyutuna ulaşmaz,
yüzeyde kalır: ‚Ay yenisi eskiyiverdi. / Ha
kahraman ha serseri. Ne fark eder? / Ölüme
gidiyor. Bana ne? Neden bu keder? / Sadece
ben yardım edebilirim, ama / nasıl cephe alırım babama? / Kansız çözüm yok mu? / Kusursuz çözüm var mı? / Düşman. Ama can.
Ölmesin / öyle bir insan. Öyle bir erkek. /
Tuhaf. Neler fısıldıyor kalbim!.. / Seçmek:
Ölürse hayatta kalamam, / yardım edersem
yurdumda‛ (Günersel, 2007: 43)
Pelyas’la İason arasındaki taht mücadelesi olarak başlayan çatışma, oyunun sonunda, kör inançlarla gerçeğin çatışmasına
dönüşür. Mucize beklentisi içindeki halkın
kurtuluşu için akıl, vicdan ve emeğin yeteceği
vurgulanır.
Kişiler
Oyunda kişiler ayırıcı özellikleriyle
değil tipik yanları ve işlevleriyle verilir: İason
altın postun peşine düşmüştür, Ana’sı onu
tehlikeden uzak tutmaya çalışır, kral onu or-
422
Sena Küçük
tadan kaldırmak ister, İdas ona yardım eder,
Fineos yol gösterir, Ayetes İason belasını başından defetmeye çalışır, Medea vatanına
ihanet ederek İason’un altın postu ele geçirmesini sağlar, Tamada bilge kişiliğiyle oyunu
hikmetli bir sonla bağlar. İason güçlü, cesur
ve zekidir. Pelyas çıkarcı, kaypak, ikiyüzlü,
nutuk atmayı seven, tarihi kendi tarihçilerine
yazdıran bir kraldır. İdas sivri dillidir. Hakikat için ve insanlığın yararına çalışan Fineos,
kendileriyle işbirliği yapmasını isteyen Harpyaların tehdidi altındadır, kutsal kara su hakkında olumsuz öngörüleri vardır. Medea aklı
yerine kalbinin sesini dinleyen bir genç kızdır.
Ayetes ülkeyi kendi çiftliği olarak gören, iktidarı reklam ve propagandaya dayanan bir
kraldır. Tamada zorba kralın baskısından
yeraltına çekilen Proto-Gürcü halkının önderidir. Akastos Pelyas’ın, İason’u öldürmesi
için Argonotların içine soktuğu oğludur. Apsirtos Medea’nın öldürdüğü kardeşidir. Kalkiope Medea’ya İason’a yardım etmesini söyleyen kardeşi ve Melas’ın annesidir. Melas
uçan koçun Kolhis’e getirdiği Friksos’un oğludur.
Zaman – Mekân
Kendi bütünlüğü içinde kapalı bir yapıya sahip olan trajediye karşılık komedi,
diğer unsurlar gibi zaman konusunda da büyük bir esneklik sağlar. Öykü, donup kaldığı
zamanın dışına çıkar. Altın Post, eski zaman
masalına güncel ögeler ekleyerek oyunu katmanlaştırır, çağrışım alanını genişletir.
Oyunda mekân olayların geçtiği yer
olmanın ötesinde aksiyonun temel ögesi konumundadır. Nitekim Argonotlar döngüsü
coğrafi bir temele dayanır. Yolculuklarının
esas amacı, Akdeniz havzasındaki Athena ya
da onu temsil eden tanrıçaların tapınaklarının
varlığını açıklamaktır. (Grimal, 2005: 115)
Ege’de başlayan oyun Karadeniz üzerinden varılan Kolhis’ten rotanın yeniden
Ege’ye çevrilmesiyle sona erer. Pelyas, tahtını
korumak için İason’u altın postu getirme bahanesiyle, dünyanın öbür ucu tabir edilen
Kolhis’e yollar. Altın posta giden yol olağanüstü engeller ve tehlikelerle doludur. Yola
özel olarak yapılan, hızlı anlamındaki Argo
gemisiyle çıkılır. Gemi olaylara sahne olmanın
yanı sıra Argonotları amaçlarına ulaştıran en
önemli unsurdur. Argo gemisi Karadeniz’de
yol alırken Limni adası, Çanakkale Boğazı,
İstanbul Boğazı gibi yerlere uğrar, savaş tanrısı Ares’in kuşlarının adasının, Amazonların,
Prometheus’un zincirle bağlı olduğu Kafkas
dağlarının önünden geçer.
Proto-Gürülerin, Ayetes’in baskısı
yüzünden yeraltında yaşadıkları vurgulanır.
Medea’nın karar verme aşamasında mekân
engelleyici bir etmendir. Medea aşkıyla ülkesi
arasında kalır.
2.MUNİS
FAİK OZANSOY’UN
MEDEA’SI
Munis Faik Ozansoy’un Medea’sı büyük ölçüde Euripides etkisi taşır, klasik trajedinin yer-zaman-olay birliği prensibine bağlı
kalmıştır. Oyunda, aşkı için, başkalarının
mahvı uğruna, Jazon’un her istediğini yapan,
sonunda her şeyini kaybettiği gibi kardeş
katili de olan Medea’nın bütün bunlara karşılık onun ihanetine uğraması, tek suçlu olarak
kendisini gösteren Jazon’a, ihanetinin bedelini, evleneceği kızı ve kızın babasını ortadan
kaldırmak ve öz çocuklarını öldürmek suretiyle ödetmesi anlatılır.
Olaylar Dizisi
Oyun iki perdedir. Kocası Jazon’un
kral Kreon’un kızıyla evleneceğini bilen Medea tedirgin bir bekleyiş içindedir. Bu düğüne
izin vermeye niyeti yoktur. Medea, kocasının
ertesi gün Kreon’un kızıyla evleneceği haberini ve kendisinin derhal Korent’ten ayrılması
emrini getiren haberciyi dikkate almaz, intikam planları yapar. Tanrılar Mars, Venüs,
Merkür, Satürn, Diyan, Jünon ve Jüpiter’den,
Jazon’un kendisine yaptıklarına kayıtsız kalmamalarını ister. Uğruna kardeş katili olduğu, yurdunu, sarayını, servetini terk ettiği
adam şimdi kendisini yüzüstü bırakmaktadır.
Gururu ayaklar altına alınan Medea bütün
bunları sineye çekecek bir kadın değildir.
Geçmişte olduğu gibi çözümü yine cinayette
görür. Kral Kreon, sürgün emrini dikkate
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
almayan Medea’yı bizzat uyarmaya gelir.
Sürgün sebebini Medea’nın geçmişte yaptıklarına dayandırır. Medea, yol hazırlığını bahane ederek sabaha kadar müsaade ister,
Kreon kabul eder. Medea’nın Jazon’dan intikam almak için planladığı cinayetleri uygulama yolunda Kreon’dan sabaha kadar izin
alıp zaman kazanması ilk asal düğüm noktasıdır. Kocasının kendisini terk etmesiyle çılgınca fikirlere yönelen Medea’nın çok az zamanının kalması, intikam için harekete geçmesine yol açar.
Kreon’dan sonra gelen Jazon’un geçmişte işlediği cinayetler yüzünden kendisini
suçlaması üzerine, her şeyi onun için yaptığını, kendisinin onun sadece âleti olduğunu
haykırır. Onun, her şeyini bir kadının aşkına
borçlu olduğunu yüzüne vurur. Güneş Tanrısı’nın torunu olduğunu hatırlatarak bu ihanetinin bedelini ona ağır ödeteceği tehdidinde
bulunur. Bu sözler üzerine söyleyecek bir şeyi
kalmayan Jazon, onu sevmiş olduğunu, hâlâ
da sevdiğini, acı sözlerle ayrılmak istemediğini söyler. Kralın kızıyla evlenme amacını
menfaat olarak açıklar. Çocuklarının da bu
durumdan faydalanacağını öne sürerek kendini savunur. Medea planını gerçekleştirmek
için yumuşamış görünerek çocuklarını kendisine bırakması karşılığında ona simli duvağıyla altın tacını vermeyi önerir, bu hediyeleri
geline çocuklarının vermesini şart koşar. Jazon bunu kabul eder. Medea’nın, Jazon’u
hediyeler konusunda ikna etmesi ikinci asal
düğüm noktalarıdır.
İkinci perdede çocuklar büyülü taçla
zehirli tülü götürürken Medea da gümüş saplı
aynadan olanları izler. Kendisine sunulan
hediyelerden memnun olan ve merakla üzerinde deneyen prenses zehrin etkisiyle acıyla
can verir. Kızının feryadına koşan ve kızına
sarılan kral da zehirlenerek ölür. Kralla kızı
öldüğü sırada eve ulaşan çocuklarını kucaklayan Medea ‚Sevgili yavrularım benim, canım,
ciğerim, / Sizinle tam olacak cinayet şaheserim‛ (Ozansoy, 1963: 37) der.
423
Çocuklarının, muhafızlarca öldürülmesini önlemek için can havliyle evine gelen
Jazon’un Medea’ya seslenerek çocuklarını
öldüreceklerini, hemen bir şey yapmaları
gerektiğini söylerken Medea’nın, kucağında
çocuklarının cesetleriyle görünmesi doruk
noktadır.
Oyunun çözümünde Jazon ve Medea
olanlardan birbirlerini sorumlu tutarlar. Ölmüş çocuklarını son defa okşamak isteyen
Jazon’a izin vermez. Jazon’u içeri almaz. Bu
sırada Kreon’un adamları gelip Jazon’un etrafını sararlar. Oyun, koronun, Medea’yı yargılayan, onun talihsizliğini, öcünü almak uğruna büyük bir bedel ödediğini, onun uğursuz
bir kadın olduğunu, kardeş kanıyla kurulan
yuvasının evlat kanıyla bozulduğunu, dört
küçük elin daima boğazında olacağını ifade
eden sözleriyle oyun noktalanır.
Çatışma
Oyunun merkezinde Medea vardır.
Medea’nın Dadı’yla ve Kreon’la olan çatışmasında kişiliğinin ayrıntıları açığa çıkar, iç çatışmaları geçmişine ayna tutar. Oyunun asıl
çatışması ise Medea’nın Jazon’la karşı karşıya
gelmesidir.
Medea ile Dadı’nın kişilikleri karşıtlık
oluşturur. Güçlü ve intikamcı kişilikteki Medea’ya karşılık onu durdurmaya çalışan Dadı
pasif konumdadır. Medea cinayet planları
yaparken, Dadı onu kötü düşüncelerinden
vazgeçirmesi için dua eder. Gururu için çocuklarını bile feda eden bir kadın olan Medea’nın aksine Dadı, onun son serveti olan
simli duvağıyla altın tacını boş yere harcamasına üzülür.
Medea, kendisini ülkeden kovan kral
Kreon’un mağrur tavırlarına aynı cüretkârlıkla karşılık verir. Kreon’un kararlılığı üzerine,
zaman kazanmak için geri adım atar.
Medea Jazon’la iki kez karşı karşıya
gelir. Ülkeden kovulmasına kendi karanlık
geçmişinin sebep olduğunu öne süren Jazon’la aralarında şiddetli bir hesaplaşma yaşanır. Suçun tamamını kendisine yükleyen
424
Sena Küçük
Jazon’a öfkeyle çıkışarak her şeyi onun için
yaptığını, kendisinin onun sadece âleti olduğunu haykırır. Bunun üzerine Jazon geri adım
atar.
Son sahnede çocuklarını korumak için
can havliyle eve gelen, fakat onların ölüsüyle
karşılaşan Jazon, Medea’ya ana değil düşman,
kadın değil canavar olduğunu söyler. Şefkatle
çocuklarını okşayan Medea, onları çok sevdiğini, babalarına da sevdirebilmek için, yüreği
parçalanarak öldürdüğünü, çocuklarının
ölümünün onun babalık duygularını harekete
geçirmesini umduğunu anlatır, bundan onu
sorumlu tutar. Kendisini kardeş ve evlat katili
olarak niteleyen Jazon’a, kardeş kanına bedel
onun aşkını kazandığını, seven kadının her
şeyi yapabileceğini, bir kere elini kana buladıktan sonra arkasının geleceğini, canavarlaşmasına ise onun bencilliğinin ve çiğnenen
gururunun neden olduğunu söyleyerek kendini savunur. Çocuklarını kendisinin değil,
asıl onun öldürdüğünü söyler.
Kişiler
Oyunun dar bir kişi kadrosu vardır.
Medea merkezî karakterdir. Cani ve vahşi
olarak tanımlanan Medea güçlü, hırslı, tutkulu, gururlu ve korkusuz kişiliğiyle öne çıkar.
Aşkı için kardeş, gururu için evlat katili olacak yapıda bir kadındır. Güneş tanrısının
torunu olmakla olağanüstü niteliklere ve büyücülük yeteneğine sahiptir. Büyüleriyle Jazon’u kahraman yapmıştır. Medea’yı, kendisine âşık olmasından faydalanarak karanlık
emellerine âlet ettikten sonra bir kenara bırakıp kralın kızıyla evlenmeye kalkışan Jazon,
bencil ve çıkarcı kişiliğe sahiptir. Medea’nın
kendisi için yaptıkları yüzünden onu suçlayacak kadar alçak bir kişiliktedir. Dadı, Medea’nın kişiliğini ve düşüncelerini ortaya
koymak için oyunda yer alır. Medea’nın can
yoldaşıysa da onun duygularını anlamaktan
uzaktır. Medea’nın çılgınlığına karşın sağduyuyu temsil eder. Kreon, kızını Jazon’la evlendirmesinin ve Medea’nın sabaha kadar
kalmasına izin vermesinin bedelini canıyla
öder. Haberci, sabit mekânın zorunlu kıldığı
bir figürdür, sahnede gösterilmeyen olayları
aktarır.
Zaman – Mekân
Oyunda mekân sabittir ve ‚Korent’te
Medea’nın evinin önü. İleride, ağaçlar arasında bir yol.‛ (Ozansoy, 1963: 9) şeklinde belirlenir.
Akşamın geç saatlerinde başlayan
oyun, sabahın ilk ışıklarıyla sonlanır. Ülkeyi
derhal terk etmesi söylenen Medea, sabaha
kadar zaman ister. Bu, planını gerçekleştirmek için yeterli bir süredir. Geriye dönülerek
Medea’nın ve Jazon’un kişilikleri aydınlatılır.
3.KEMAL KOCATÜRK’ÜN MEDEİA’SI
Doğulu olarak verilen Medeia’nın,
Doğu’nun kutsal simgesi altın postu çalmak
için ülkeleri Kolhis’e gelen Batılı Iason’a büyük bir aşkla bağlanarak onun amacına hizmet edecek yanlış işler yapıp vatanına ihanet
etmesi, onunla Batı’ya kaçıp Korinthos’a sığınmaları, ilerleyen süreçte Iason’un barbar
diye aşağıladığı Medeia’ya ihanet edip kral
Kreon’un kızıyla evlenmeye karar vermesi,
Medeia’nın intikamının da aşkı kadar büyük
olması; Iason’u can evinden vurarak, evleneceği kız ve kızın babasıyla birlikte kendi çocuklarını da öldürmesi anlatılır.
Olaylar Dizisi
Oyun prolog, beş epizot ve eksodos
bölümlerinden oluşur. Prologda oyunun genel görünümü çizilir, Medea’nın çıkmazı ortaya konur. Birinci epizotta Kreon’un Medeia’yı kovması, Medeia’nın bir gün daha
kalmasına izin vermesi sergilenir. Kocasının
kralın kızıyla evlenecek olması karşısında
içini intikam duygusu kaplayan Medeia,
Kreon tarafından ülkeden kovulunca harekete
geçer. İkinci epizotta Iason’un gelerek, kovulmasına kendi dikbaşlılığının sebep olduğunu söyleyerek onu suçlaması üzerine Medeia’nın onu kovması; üçüncüde Medeia’nın
kral Pandion’un oğlu Egeus’la karşılaşıp, onu
evlat sahibi yapma vaadine karşılık onun
himayesini elde ettikten sonra intikam planı
yapması, bu arada koronun, çocuklarını da
gözden çıkaran Medeia’yı uyarması sergile-
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
nir. Gururu ayaklar altına alınan Medeia’nın
kocasından intikam almak, ona unutamayacağı bir acı yaşatmak için evleneceği kız ve
kızın babasıyla birlikte kendi çocuklarını da
öldürmeye karar vermesi oyunun asal düğümünü oluşturur. Dördüncü epizotta planını
uygulamaya koyarak, önce Iason’u çağırıp
durumu kabullenmiş, kendisinin haksız olduğunu kavramış gibi yaparak, çocuklarının
orada kalması için ricada bulunması, çocukların geline sunacağı hediyelerin de gelini yumuşatacağını söyleyerek Iason’u ikna etmesi,
çocukları hediyelerle yollaması; beşinci epizotta Haberci’den Kreon’la kızının öldükleri
haberini alan Medeia’nın, planının ikinci
aşamasını uygulaması, kendi yapmazsa düşman ayakları altında ezileceklerini öngördüğü
oğullarını öldürmesi işlenir. Medeia’nın intikamına odaklanan oyunun doruk noktası
beşinci epizotta Medeia’nın, planının ikinci ve
asıl aşaması olan çocuklarını öldürmesidir.
Kendisiyle büyük bir mücadele veren Medeia,
sonunda çocuklarına kıyar. Eksodos bölümü
oyunun çözümünü verir. Medeia’ya evleneceği kızı ve babasını öldürmesinin hesabını
sormaya gelen, aynı zamanda Kreon’un yakınlarının çocuklarına zarar vermelerinden
endişe duyan Iason, çocuklarının ölüsüyle
karşılaşınca beklemediği bu felaket sebebiyle
büyük bir acı yaşar ve çocuklarına kendi elleriyle kıyan Medeia’yı barbarlıkla suçlayıp
lanetler. Onun ithamlarına Medeia da aynı
sertlikte cevap verir. Çocuklarının ölümünden
birbirlerini sorumlu tutarlar. Medeia, çocuklarını kendisinin, düşman eli değmeyecek yüksekçe bir yere gömeceğini, tanrılardan bağışlanma dileyeceğini, Iason’un ise sefilce öleceğini, Argo gemisiyle başlayan yolculuğunun
onunla son bulacağını söyler. Egeus’a çocuk
vermek üzere onunla gider. Kadere ve hayatın beklenmedik gelişmelerle dolu akışına
yapılan vurguyla oyun noktalanır.
Çatışma
Yazar oyunda Doğu – Batı karşıtlığı
oluşturur. Kocasının ihanetine uğrayan ve
425
korkunç bir intikam tasarlayan Medeia, Iason’la ve kendisiyle çatışır. Kendisini ülkeden
kovan kral Kreon’la da alt düzeyde bir çatışma yaşar.
Yazar, Iason’un temsil ettiği Batı’yı
çıkarcılık, Medeia’nın temsil ettiği Doğu’yu
verimkârlıkla özdeşleştirir. Gerçek aşkın, Iason’un barbar diye nitelediği Doğu’da olduğuna işaret eder. Iason, kendi amaçları doğrultusunda kullandığı Medeia’yı, işi bitince
bir kenara atar, onu barbar diye aşağılar. Yaptıklarının karşılığı olarak gelişmiş Yunan uygarlığını tanımış olmasını fazlasıyla yeterli
görür.
Kreon, her kötülüğü yapabilecek bir
kadın olduğunu duyduğu ve kendisiyle kızına açıkça diş bilediğini gördüğü Medeia’yı
ülkesinden kovar ve Medeia’nın, kendilerine
kötülük yapabilecek güçte olmadığını söyleyen, yalvaran sözlerine kanmaz, onun şüphe
dolu dostluğu yerine nefret dolu düşmanlığını tercih edeceğini söyler. Gün doğarken gemisi hareket etmezse öldürüleceğini kesin bir
dille ihtar eder.
Iason’la Medeia’nın kişilikleri tezat
oluşturur. Iason hayatını mantık temeline
dayandırıp daima kazanırken, Medeia duygularıyla hareket etmesinin sonucunda her şeyini kaybetmiştir. Iason Medeia’yla altın postu
ele geçirmek karşılığında evlenmiştir. Medeia
ise her şeyi onu sevdiği için yapmıştır. Medeia’nın fedakârlıklarına rağmen ona ihanet
eden Iason, Medeia’nın tepkisini son derece
haksız bularak, sürgüne, kaderine boyun eğmeyip isyan ederek kendisinin sebep olduğunu öne sürer, bu şekilde kovulmasına üzüldüğünü söyler. Kralın kızıyla evlenmenin
kendisi ve çocukları için büyük bir fırsat olduğunu söyleyerek kendini savunur. Medeia’nın tepkisini kıskançlığa bağlar. Medeia
ise kendinden uzaklaşmasının asıl sebebinin,
kendini barbar diye küçümsemesi, beğenmemesi olduğunu yüzüne vurur, onu alçak sıfatıyla aşağılar. Evine hediyeler göndereceğini
söyleyen Iason’un önerisini şiddetle reddeder.
426
Sena Küçük
Bunun üzerine Iason tanrıları şahit tutarak,
onlar için elinden geleni yaptığını, ama Medeia’nın iyilik bilmediğini iddia eder.
Eksodos bölümü de ikisinin hesaplaşmasına dayanır. Birbirlerini çocuklarının
katili olmakla suçlarlar. Çocuklarını Kreon’un
yakınlarından korumak için gelen, fakat onların ölüsüyle karşılaşan Iason tanrılara isyan
eder, Medeia’yı şu sözlerle itham eder: ‚Zebani! Cehennem bekçisi! Rezil kadın! / Onları
hem doğurup hem de nasıl kılıç çekebildin. /
Benden çocuklarımı değil, yüreğimi söküp
aldın. / Hangi hayvan yavrusuna kıyabilir?
Bunu yapan sen; Hâlâ güneşi ve toprağı görebiliyorsun. Ölüm senin üzerine olsun! / Seni o
barbar toprağından alıp getirdiğim güne lanet
olsun / Babasına ve kendi toprağına ihanet
eden bu belayı, / Yunan toprağına getirdiğim
güne lanet olsun! / Sen ki Argo gemisine bindiğin gün kardeşini öldürmüştün. Ölümün
başladığı o ilk gün, ben peşimden gelen intikam / Cinlerini göremediğim için bana da
lanet olsun! / Bir eli veren, bir eli alan bu kadına lanet olsun! Bana çocuklar verip, onları
kıskançlık ve ihtirasına / Kurban eden o ele
lanet olsun! Tek bir Yunan kadını yoktur ki, /
Doğurduğuna kıyabilsin. Bense bula bula seni
seçtim. / Meğer vahşi, dişi bir aslanla yatağa
girmişim. Yüzsüz! Sana hakaret etmek bile
boşuna. / Defol git karşımdan, evlat katili!
Yavrularım! Ben sizi, böyle: Sessiz, sedasız /
Ölümün koynunda yatar mı bulacaktım.‛
(Kocatürk, 2005: 201)
Medeia da kendini şöyle savunur:
‚Eğer tanrılar atası Zeus, / Benim yaptıklarımı
ve senin bana ne yaptığını / Görmemiş, işitmemiş olsaydı, sana söylenecek çok söz vardı.
/ Sen benim aşkımı ayaklar altına aldın. /
Şimdi benimle alay etmene, eğlenmene, / Karının ve babasının, cezasız kalıp da / Beni bu
topraklardan kovmasına sessiz mi kalacaktım? / Kaç kadın benim kadar aşağılanmıştır?
/ Evet, şimdi, vahşi, dişi bir aslanım: Yüreğini
sökmek için! Çünkü bunu sen istedin.‛ (Kocatürk, 2005: 201-202)
Oyunun en büyük çatışması ise Medeia’nın iç çatışmasıdır. Âşıktır, ama gururu
çiğnenmiştir. Çocuklarına şefkatli bir annedir,
fakat düştüğü duruma kimsenin gülmesine
meydan vermemek için çocuklarını da gözden
çıkarır. Aşkı için ülkesine ihanet eden Medeia
gururu için de çocuklarına kıyar. Onların
düşman ellerde ölmelerine izin vermeyerek
kendisi öldürür. Medeia kalbinin sesini dinleyerek vatanından çok uzaklara göçmüş, fakat
kanadı kırık bir kuş gibi yapayalnız kalmıştır.
Medeia için çocuklarını öldürmek çok zor bir
karardır. Sürekli gelgitler yaşar, kendiyle çatışır. Ceylan gibi parlak bakışlı çocuklarına eli
kalkmaz, ama acısını ‚çoğaltarak azaltmak
için‛, babalarının bu acıyı tatması için, kendisinin gülünç düşmemesi için yüreğini katılaştırır.
Kişiler
Medeia ‚çılgın‛ diye nitelenir. İhanete
uğrayan kadın olarak çılgınca şeyler yapar.
Düşmanlarını kendine güldürmemek içindir
bütün hırsı. Atası güneştir. Genç ve güzeldir.
Zehir ve iksir uzmanıdır. Iason bir erkek olarak sadakat duygusundan yoksun, çıkarcı,
karısını ve çocuklarını hiç düşünmeden gözden çıkarması yüzünden olanlardan kendine
ait bir suçluluk payı görmeyecek yaratılışta
biridir. Sütnine Medeia’nın kişiliğini yansıtmada devreye girer, Kreon Medeia’yı ülkeden
kovma, Haberci Kreon’la kızının öldüğü haberini getirme işlevi görürler. Egeus ise Medeia’nın düşmanlarına mağlup olmadan oyunu tamamlamak üzere oyuna girer.
Zaman – Mekân
Olaylar bir günlük sürede yaşanır.
Kreon tarafından ülkeden kovulan Medeia,
yol hazırlığı bahanesiyle kazandığı bir gün
içinde intikamını alır, Egeus’un himayesini
sağlar ve çocuklarını da öldürerek tragedyayı
sonlandırır. Fakat özellikle prologdaki geriye
dönüşlerle zaman belirsiz bir geçmişe ve Medeia’nın Iason’la ilk karşılaştığı yaklaşık on –
on beş yıl öncesine gidilir.
Oyunda mekân önemli konumdadır.
Medeia’nın içine düştüğü çıkmaz, vatanına
ihanet etmesiyle ilişkilendirilerek anlatılır.
İntikam peşindeki Medeia ‚Toprak unutmaz,
insan unutsa bile‛ diye uyarılır, insanla
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
mekân arasında güçlü bir bağ kurulur. Medeia’nın durumu mekânla bağlantılı olarak
anlatılır: ‚Sen ki, baba evinden çok uzaklara
göçtün. / Ve şimdi kanadı kırık bir balaban
kuş misali / Kocasız, yataksız, kimsesiz; yad
ellerde kaldın. / Yetmezmiş gibi bir de sürgünsün. / Yeminlerin haysiyeti kalmadı, / Bu
topraklarda utanma, ar, namus yitti gitti; / bir
kül misali göğe savruldu. / Sen ki, artık yersiz
yurtsuz. (<)‛ (Kocatürk, 2005: 179 – 180)
Mekân Doğu–Batı karşıtlığı içinde ele
alınır. Doğu’ya olumlu, Batı’ya olumsuz nitelikler yüklenir. Doğu’yu Kolkhis, Batı’yı Korinthos şehirleri temsil eder. Suyun bir yanında Doğu, öbür yanında Batı toprakları vardır.
Medeia Doğulu’dur. Batılı olan Iason’a aşkı
yüzünden vatanına ihanet edip onunla Batı’ya
kaçmış, bu yabancı yerde tutunabilmek için
her konuda Iason’la uyuşmak zorunda kalmış, yine de onun tarafından barbar diye aşağılanmaktan ve oradan da kovulmaktan kurtulamamıştır. Iason’a göre Medeia, kendisi
için yaptıklarının karşılığını, barbar bir ülkeden uygar Yunanlılara katılmakla fazlasıyla
almıştır.
Olaylar evinin önünde cereyan eden
Medeia’nın evinin içi, çocuklarına karşı korumacı tavrını olduğu kadar sahnede görülmeyen çocuklarını öldürme olayını da gerçekleştirdiği yerdir.
4.GÜNGÖR DİLMEN’İN ZEHRA’SI
(KURBAN)
Karacaören köyünde kocası Mahmut
ve iki çocuğuyla mutlu bir yaşam süren Zehra’nın, Mahmut’un başka bir köyde görüp
tutulduğu on beş yaşında bir kızı, kendisinin
hastalanmasını bahane ederek üstüne kuma
getirmeye kalkışması, bu amaçla bütün varlığını kızın ağabeyinin önüne sermesi, Zehra’nın karşı çıkmasına aldırmaksızın onunla
resmî nikâhla evlenmesi, Zehra’nın gördüğü
düşün etkisiyle gelini eve sokmamakta diretmesi, girerse, saldıkları koç yerine çocuklarını
kurban edeceğini söylemesine rağmen Mah-
427
mut’un vazgeçmemesi, düğüncüler eve zorla
girerken çocuklarıyla birlikte kendine kıyması
mitolojik öykülerle beslenerek anlatılır.
Olaylar Dizisi
Oyun üç bölümden oluşur. Birinci bölümde Mahmut’la oğlu Murat’ın, Hz İbrahim
ve oğlu İsmail’le özdeşleştirilen ilişkisinin,
Mahmut’un ertesi gün Gülsüm’le evleneceğinin, karısı Zehra’nın buna karşı olduğunun,
kızın ağabeyi Mirza’nın Zehra’yı saf dışı bırakma amacında olduğunun ortaya konulduğu kısımlar serimi oluşturur. Mahmut’un
çocuklarına duyduğu sevgi ilk sayfalardan
yansıtılmaya başlar.
Mirza’nın, Mahmut’un başlık parası
olarak verdiklerini yeterli bulmayarak Zehra’nın hakkı olan değirmenli tarlayı istemesi,
bunu başta kabul etmeyen Mahmut’un Gülsüm’den vazgeçemeyeceğini anlayan Mahmut’un, kendisine Gülsüm’ü unutturmaya
çalışan Zehra’yı arzulamadığını hissettirip,
Gülsüm’ü almak için gerekirse Mirza’nın
tarlasında ırgat gibi çalışacağını söylemesi ilk
asal düğüm noktasıdır. Zehra’nın düşünde
kendisini bekleyen sonu görmesinin ve Gülsüm’e eşikten adım attırmaması gerektiğini
anlamasının ardından kapıyı kilitleyerek direnişe geçmesi ikinci asal düğüm noktasıdır.
Mahmut’la Mirza’nın başlıkta anlaşamamalarından umutlanan Zehra, Mahmut’a
öğüt, kendisine akıl vermesi için yaşlı kadınlarla Halime’yi çağırmıştır. Kadınlar Mahmut’a öğüt vermekle birlikte, bu çabalarının
boşuna olduğunu, tutkunun önüne geçilemeyeceğini, o evin dirliğinin artık bozulduğunu
öngörecek kadar tecrübelidirler.
Zehra kadınlardan aldığı öğütle
Mahmut’a eski günlerini hatırlatmak için nar
çiçeği rengindeki gelinliğini giyer. Zehra’yı
gelinliğiyle görünce tatlı bir şaşkınlık yaşayan
Mahmut ondan özür diler gibi, az önce Mirza’yla konuşanın kendisi olmadığını söyler.
İlk günlerine giderler. Harman yerinde ilk
buluşmalarını, Murat’ın doğmasını, ellerindeki tek tarlayla yokluktan varlık kurmalarını
428
Sena Küçük
hatırlarlar. Fakat konu Gülsüm’e gelir. Mahmut Gülsüm’ü zihninden atamaz. Zehra’nın,
bunun geçici bir duygu olduğunu öne süren,
başka şeyler düşünmesini telkin eden sözleri
Mahmut’a tesir etmez. Zehra’nın, kendisine
sarılması isteğini, bunun konuşulmayacağını,
kendiliğinden olacağını söyleyerek karşılıksız
bırakır. Ani bir kararla Zehra’dan tarlanın
tapusunu ister. Gülsüm’ü almak uğruna, Mirza kendisinden tarlasında ırgat gibi çalışmasını istese onu da kabul edeceğini dile getirir.
‚Ben neyim evin içinde?‛ (Dilmen, 1967: 50)
diyen Zehra’ya, onun ilk gözağrısı, çocuklarının anası olduğunu söyler. İki kadınla evlenen ilk erkeğin kendisi olmadığı gerekçesini
ortaya koyarak Gülsüm’den vazgeçmeyeceğini bildirir. Zehra onu eve sokmayacağını söyler. Mahmut’un kararlılığı karşısında bir süre
başka bir kadınla nefsini köreltmesine bile göz
yumacağını belirtir. Fakat Mahmut’u kararından döndürmesi imkânsızdır. Çocukları öne
sürmesini de, onlara kimsenin bir şey yapamayacağını söyleyerek bertaraf eder. Kendisine salık verdiği güç yüreğinde varsa onun
kıskançlık duygularını dizginlemesini, Gülsüm’ün ‚kanına buyruk‛ olduğunu söyler,
kendisini bağışlamasını ister. Mahmut’un
kendisine dokunmasına izin vermeyen Zehra’nın son sözü, ‚Ne suçlarım ben, ne bağışlarım.‛ (Dilmen, 1967: 53) olur. Gözü Mahmut’un bilediği bıçağa takılır.
İkinci bölüm Zehra’nın karabasanıdır.
Düşünde, Gülsüm’ün eve gelmesiyle başına
gelecekleri görür. Ona yardım etmeye çalışan
yaşlı kadınlar, durum Zehra’nın aleyhine
geliştikçe sabit fikir halinde onu baştan eve
sokmaması gerektiğini telkin ederler. Bu, Zehra’nın Gülsüm’ü eve sokmamaya kesin olarak
karar verdiği noktadır. Zehra’ya sabır telkininde bulunan yaşlı kadınlar, onun direnci
karşısında, o gün önemli olaylar yaşanacağını,
tasvirli kayalarda uyuyan efsanenin gerçek
olacağını öngörürler.
Üçüncü bölümde, gördüğü düşün etkisiyle Gülsüm’ü eve sokmama kararı alan
Zehra, çocuklara, gelin için kurban edilecek
koçu salmalarını söyler. Çaylarına afyon kat-
tığı çocuklar uyur. Zehra kapıyı kilitleyip
bekler. Gelin alayı geldiğinde büyük mücadele başlar. Zehra, Gülsüm’ün ölüsünü bile evine sokmamaya yeminli olduğunu bildirir.
Kapıyı zorla açacakları uyarısına, gelin eşikten geçerken kendisinin de yapacağı tek şey
kalacağı, salıverdikleri koçun yerine geline
çifte kurban sunacağı tehdidiyle karşılık verir,
düğünün bozulmasını ister. Mahmut’a yalvarır, Muhtar’dan yardım ister. Fakat Muhtar
gelinin resmî olarak evine girmeye hakkı olduğunu bildirerek Zehra’nın düşündüğünün
aksine, esas olanın imam nikâhı değil hükümet nikâhı olduğunu açıklar. Zehra’nın o
günlerin geride kaldığını, kanunun bir erkeğe
bir kadın dediğini söylemesi üzerine Mirza
atılarak, kanunen Mahmut’un karısının Gülsüm olduğunu söyler. Bu durumda kendi
evliliği geçersiz sayılan Zehra, düştüğü durumu, ona dur diyemeyeceğini idrak eder.
Medea’nın, plan yapmak için geri
adım atması gibi, Zehra da yumuşamış, geline
acımış görünür. Barışmak için gelinin oynamasını ister. Gelin zorla oynatıldıktan sonra
da, herkesin içinde köçek gibi oynayan birine
çocuklarını emanet edemeyeceğini söyleyerek
herkesin tepkisini çeker.
Mahmut’un, dönmeye karar veren
Mirza’yı engellemesi üzerine Zehra’nın araya
girerek Mahmut’un ettiği masrafa karşılık
Gülsüm’den hevesini almasını söyleyip yer
olarak ağılı göstermesiyle Mirza bunu gurur
meselesi yapar ve bu işin artık dönüşü olmadığını, ne olursa olsun gelinin eve gireceğini
bildirir. Bu noktadan sonra Zehra için yeminini çiğnemekle çocuklarına kıymak arasındaki sınır çizgisini aşmak imkânsızlaşır.
Çözümde, gördüğü rüyanın etkisiyle
Gülsüm’e eşiği atlattırmamak için direnen
Zehra Mirza’nın geri dönmeyeceğini bildirmesiyle köşeye sıkışır. Doğaüstü bir değişim
geçirmiş, aklını yitirmişçesine odada dolanır.
Yaşadığı gelgitler sonunda bu yolun dönüşü
olmadığını, bugün gitseler bile yarın yine
geleceklerini, Mahmut’un en büyük acıyı
yaşaması gerektiğini göz önünde tutarak ve
‚Tanrı doluyor içime‛ diyerek, Mahmut’un
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
koçu kesmek için bilediği bıçağı raftan alır.
Mahmut’un her yerde çocuklarının hayallerini görüp canının yanmasını diler. Bu arada
Mirza ve yakınları çalgı eşliğinde kapıyı kırmak için hamle yapar. Onlara engel olmak
isteyen, düğünün dağılmasını söyleyen
Mahmut’u köylüler tutar. Zehra ‚Erkeklik
öyle aşağladı ki Karacaören’de, / öyle örneksiz
kaldı ki / Zeynebim kadın olmamalı. / Muradım, / kurbanlık koça acıyan Muradım erkek
olmamalı. / Gelişmemiş iki yıldız gibi kalmalı
onlar / Tanrının mavi bağrında.‛ (Dilmen,
1967: 116) diyerek kararını uygular. Manzarayı görenler, gelin taşı efsanesindeki gibi taş
kesilmişçesine donup kalır. Mirza Mahmut’un
içeriye girmesine engel olur.
Çatışma
Kuma sorununu ele alan oyunda Zehra kocasıyla, Gülsüm’ün ağabeyi Mirza’yla,
kadere boyun eğmesini telkin eden kadınlarla,
kanunu karşısına çıkaran Muhtar’la ve üstüne
kuma gelmesini kabul edip yenilmekle çocuklarını öldürmek arasında bir seçim yapması
gereken kendisiyle çatışır. Mahmut ile Mirza’nın ve Mirza ile kadınların çatışması da
ana çerçeveyi tamamlar niteliktedir. Zehra ve
Mahmut öyküsüyle yansıtılan asıl çatışma ise
kadın hakları konusunda dine dayandırılan
geleneksel anlayışla kanuna dayandırılan yeni
anlayış ve kadının boyun eğmesini öngören
kaderci yaklaşımla başkaldırmasını öngören,
Zehra’nın ‚Nice çoğaltsanız örneği, boş. /
Bana aykırı. Binler bin, ben birim. / Aşımı
ocağımı paylaşırım herkesle, / paylaşmam
erkeğimi.‛ (Dilmen, 1967: 80) sözüyle temellenen yaklaşım arasındadır. Zehra’ya, çocuklarının hatırı için başına gelene katlanmasını
söylerler. Fakat Zehra’nın karşı koyacağını
görünce Halime gelin taşı efsanesini anlatarak
o gün bir ilk yaşanacağını, Anadolu kadınının
bin yıldır süren suskunluğunun Zehra tarafından bozulacağını, tasvirli kayalarda uyuyan masalın o gün gerçekleşeceğini öngörür.
Tasvirli kayaların, üstüne kuma gelen, çocukları yüzünden bırakıp gidemeyen kadının
429
uzaktan gelin alayını görünce içten ah etmesi
üzerine düğüncülerin taş kesilmeleri sonucu
oluştuğunu anlatırlar. Bu çatışmadan yenik
çıkan Zehra’nın trajedisi, iki anlayışın da dışında kalmasından kaynaklanır. Geleneksel
anlayışa karşı çıkar, fakat kanun da Mahmut’un karısı olarak Gülsüm’ü tanımaktadır.
Mahmut’un tutkuyla mantık arasında gidip
gelen ve sonuçlanmayan çatışması ise ailesinin mahvına yol açar.
Kişiler
Kurban’ın kişileri Zehra, Mahmut,
Murat, Mirza, Halime ve kadınlar, Muhtar’dır. Yazar oyun kişilerine objektif yaklaşmıştır. Kötü etki bırakan Mirza için bile bu
geçerlidir. Yazar onu işleviyle öne çıkarmış,
Zehra ile çatışmasında Zehra’nın kışkırtıcı
sözleri Mirza’nın kötülüğünü dengelemiştir.
Kurban’ın baş-kahramanı Zehra, kadındır. Otuz beş yaşlarındadır. Kocasının,
hastalanmasını bahane ederek üstüne kuma
getirmesine karşı koyar. Bunun için yalnız
kocasını değil bütün toplumu karşısına alarak
kaderine başkaldırır. Fakat dayanağı yoktur.
On beş yaşındaki Gülsüm her bakımdan
avantajlı konumdadır. Ona tutulan Mahmut’un gözü Zehra’yı görmez. Zehra’nın
isyanları, yalvarmaları Mahmut’u kararından
döndürmez. Kocasının gönlünde çocuklarını
doğurmuş olmaktan başka bir yeri olmadığını
görmek Zehra’yı çok etkiler. Bunu erkeğin
hakkı, kadının kaderi olarak gören anlayışa
‚Nice çoğaltsanız örneği, boş. / Bana aykırı.
Binler bin, ben birim. / Aşımı ocağımı paylaşırım herkesle, / paylaşmam erkeğimi.‛ (Dilmen, 1967: 80) diyerek kapıya dikilir.
Mahmut, Zehra’nın kocasıdır. Karısına ve çocuklarına sevgiyle bağlı, çalışkan, hak
tanır bir kişidir. Kendini eli ve yüreği açık,
gizlisi saklısı olmayan dürüst bir kişi olarak
tanıtır. Fakat on beş yaşındaki Gülsüm’e tutulmakla gösterdiği zayıflık, hayatlarının kararmasına, emek ve sevgiyle kurdukları mutlu yuvalarının yıkılmasına yol açar; bütün
varlığını ve sevdiklerini kaybeder. Mah-
430
Sena Küçük
mut’un, kişiliğine aykırı bir tutum sergilemesi
tutkuyla açıklanır.
Murat, Mahmut’la Zehra’nın dokuz
yaşındaki oğullarıdır. Zehra ve Mahmut arasındaki en önemli bağ çocuklardır. Zehra
çocuklarına çok düşkün olan Mahmut’a karşı
onları kalkan olarak kullanır. Mahmut’la oğlu
Murat’ın ilişkisi Hazreti İbrahim’le oğlu İsmail’in ilişkisiyle bağlantılı olarak verilir. Bu
yüzden Murat oyunda önemli bir konuma
yerleşir. Oyunun başında anlatılan koç
hikâyesi, oyunun sonunda, Zehra’nın düğüne
engel olamaması üzerine, azat ettikleri koçun
yerine çocuklarını kurban ettiğini öne sürerek
onları kurban bıçağıyla öldürmesiyle gerçeğe
dönüşür.
Gülsüm’ün ağabeyi Mirza, Mahmut’un tanımlamasıyla, selam verilmeyecek,
tarlada maraba diye çalıştırılmayacak kadar
kişiliksiz, kaypak birisidir. Fakat çıkarcı ve
kurnaz yapısıyla kardeşi Gülsüm’e yaktığı
Mahmut’u ele geçirerek parmağında oynatır,
her şeyi elinden alır. Mahmut’un aklını çelmek için cüretkâr konulara girerek onda cinsel çağrışımlar uyandırmaktan çekinmez.
Başından itibaren Zehra’yı devre dışı bırakacak adımlar atar.
Halime ve köyün yaşlı kadınları, birey olarak haklarını savunan Zehra’ya karşılık
toplum yasasını simgelerler.
Muhtar, kapıyı açmamakta direnen
Zehra’yı iknaa çalışır. Kanun adamı olmasına
rağmen, bunu onur meselesi yapmaması,
peygamberimizin de birden fazla evlendiği,
dinimizde erkeğin bakabileceği kadar kadınla
evlenebileceği yönündeki sözleriyle geleneksel anlayışı yansıtır. Kendisini korumasını
bekleyen Zehra’ya, geçerli olanın resmî nikâh
olduğunu bildirir. Dengesiz davranışlar sergileyen Zehra’yı ve durumun ciddiyetini kavrayamayıp üstüne giden Mirza’yı durduramaz
ve olaylara engel olamaz.
Zaman – Mekân
Bilinmeyen zamanların öyküsü olan
mitleri konu alan oyunlarda zaman unsuru
ayrı bir önem taşır. Mitler esasta yaratılışa
ilişkin anlatılardır. Trajedi bu arkaik ve antik
zaman kurgularını ele alsa da kendi çağını
yansıtır. İnanç olarak geçerliliğini koruyan
mitleri yeni bir formda verir. Mitik öykü ve
kahramanları içinde yaşanan zamana taşıyarak günceller. Fakat öykünün uzak geçmişe
ait olduğunu da her an duyurur.
Kurban’da olaylar bir günlük sürede
geçer. Bir akşam vakti başlar, ertesi gün sona
erer. Klasik trajedi kurallarına bağlı kalan
yazar zamanda, mekânda ve olayda birliği
sağlamıştır. Zaman, anma yoluyla geriye,
rüya yoluyla ileriye doğru derinlik kazanır.
İkinci bölüm ise bütünüyle Zehra’nın düşünü
içerir. Zehra, Gülsüm eve geldikten sonra
olacakları düşünde görür. Oyunda değinilen
efsanelerle zaman gizemli bir boyuta taşınır.
Oyunda mekân da tektir. Mekân geniş planda Karacaören köyüdür. Olaylar Zehra’nın evinde geçer. Mekân yalın çizgilerle
betimlenir. Ev iki odalıdır. Zehra’nın döşeğinin serili olduğu iç oda, onun durumunu çağrıştıracak şekilde kasvetli çizgiler taşır. ‚Mağara gibi loş‛ (Dilmen, 1967: 9) diye tanımlanır.
Evin dirliğini ve geçimini sembolize
eden ocak, Zehra’nın Gülsüm’e karşı savunma hattı olarak kullandığı kapı gibi unsurlar
öne çıkar. Zehra’nın, Mahmut’un ilgisini yeniden kendine çevirmek için giydiği nar çiçeği
gelinliği ile Mahmut’un koçu kesmek için
bilediği, ama koç yerine çocuklarının kanına
girdiği bıçak da oyunda önem taşır.
Mekân geriye dönüşlerle harman yerine, değirmenli tarlaya, Gülsüm’ün köyüne
ve evine kadar uzanır. Sahnede görülmeyen
gelin taşının efsanesi anlatılır. Mekânda birlik,
sahne dışında gerçekleşen olayların sesler
yoluyla verilmesine yol açmıştır.
5.YÜKSEL PAZARKAYA’NIN MEDİHA’SI
Köylü kızı Mediha’nın, amcasının oğluyla sözlü olduğu halde sevdiği Hasan’la
kaçmasıyla başlayıp büyük kentte yoksulluk
ve yakalanma korkusu içinde yaşarlarken
Hasan’ın Mediha’yı iki oğluyla bırakıp çalışmak ve Mediha’nın yakınlarından kaçmak
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
için Almanya’ya gitmesi, oturma izni alabilmek için bir Alman kadınla evlenmeye karar
vererek Mediha’dan boşanmak istemesi, onu
bu amaçla Almanya’ya getirtmesi, horlanan
Mediha’nın başta dirense de, sonunda, yaptığı
büyünün kocasını kendine geri döndüreceği
umuduyla boşanmayı kabul etmesi, fakat
çocuklarının da elinden alınmak istenmesi
karşısında çılgına dönerek çocuklarını öldürmesi ile biten hikâyesi anlatılır.
Olaylar Dizisi
Mediha’nın trajedisinin dram bünyesi
içinde anlatıldığı oyun iki perdeden (9+7 sahne) oluşur. Hasan’la kaçarak evlenen ve bu
yüzden ailesiyle bağı kopan Mediha’nın bütün varlığı kocası ve çocuklarıdır. Fakat geçim
derdi ve can korkusu Hasan’ı Almanya’ya
götürür. Oturma izni alabilmek için anlaştığı
bir Alman kadınla sahte bir evlilik yapmaya
karar veren Hasan’ın, bir süreliğine Mediha’dan boşanması gerekmektedir. Bu, ilk asal
düğüm noktasıdır. Mediha bunu başta kabul
etmez. Fakat Hasan giderek Mediha’dan gerçekten uzaklaşır, ona karşı zorbalaşır. Birinci
perdenin sonunda Hasan’la Mediha yol ayrımına gelmişlerdir. Onuru çiğnenen Mediha
bundan sonra Hasan’la olamayacağını anlar,
Hasan’ın da onu tamamen başından atma
konusundaki kararı kesinleşir. Mediha, Hasan’ın saldırısına uğramasıyla kendinin ve
çocuklarının hayatı hakkında bir karar verme
zorunluluğu duyar.
Ön oyun niteliğindeki karnaval sahnesiyle başlayan ikinci perdede Mediha beklenmedik bir kararla Hasan’ın isteğini kabul
eder görünür. Geleneksel toplumun öngördüğü ezik kadın kimliğine bürünür. Ona karşı
gelmekle hata ettiğini, erkeğin her istediğini
yapabileceğini, Alman kadının her bakımdan
kendinden üstün olduğunu dile getirir. Bu
tutumunu eleştiren ve kendi ayakları üzerinde durabilmesi için ona oturma izni almaya
uğraşan kadınları tersler. Bütün bunlar ruhsal
dengesinin bozulduğunun işaretidir.
Mediha yalnız kalınca içine düştüğü
431
durumdan kurtulmak için çeşitli çareler düşünür. Sonunda Hasan’ın istediğini yapmaya,
ama erkekliğini büyüyle bağlamaya, kendisine dönünce büyüyü çözmeye karar verir.
Kendisinin giyemediği gelinliği, Claudia’ya
kefen olması için büyülediği bıçakla birlikte
bohçaya sarar, ona hediye eder. Claudia boşanma kâğıdını sorunsuz imzalayan ve kendisine gelinlik hediye eden Mediha’nın kendileriyle yaşayabileceğini, hizmetçiye ihtiyacı
olduğunu söyler. Çocukları da benimsemiş
görünür.
Mediha yaşadığı sürecin sonunda boşanma kâğıdını imzalar. Fakat Hasan’ın çocukları da almak istemesiyle oyunun ikinci
asal düğümü atılır. Hasan’ın çocukları almakta ısrar etmesi üzerine eline aldığı bıçakla
kendini çocuklarla birlikte odaya kilitleyen
Mediha’nın, çocuklarını, öldürmek pahasına
da olsa onlara vermeyeceğini söylemesi, bunun, Hasan’a vereceği en iyi ceza olduğuna
karar verip, onun ‚böğrünün kökünde‛ evlat
acısıyla çok yaşamasını dilemesi doruk noktadır. Çözümde, Danışman Kadın’ın Vakıf
Kilisesi’ne yerleştirdiği Mediha’nın direncini
kıramayan, sağduyusunu yitiren Mediha’nın
çocuklara bir şey yapmasından korkan Hasan’ın polisi devreye sokmasıyla çıkış yolu
kalmayan Mediha, tüm ikna çabalarına rağmen şuurunu tamamen kaybederek çocuklarına kıyar.
Çatışma
Oyun Mediha ve Hasan’la somutlaştırılan kadın–erkek çatışmasına dayanır. Tercüman’ın temsil ettiği kadını ezen geleneksel
anlayışla Danışman Kadın’ın temsil ettiği
kadınları bilinçlendirmeye çalışan modern
anlayış da karşı karşıya gelir. Ezilen kadın
Mediha, haklarını kabul ettirmiş kadın ise
Claudia kimliklerinde karşımıza çıkar. Mediha’nın iç çatışması ise oyunun merkezidir.
Çocukların geleceğini öne sürerek
Almanya’da kalıp para kazanmak isteyen,
bunun için Mediha’dan resmî olarak ayrılması
gereken Hasan’la, iyi bir yaşam uğruna koca-
432
Sena Küçük
sından geçici de olsa ayrılmayı kabullenmeyen, her şeyi bırakıp memlekete dönmek isteyen Mediha çatışırlar. İlk çatışmaları, Mediha’nın, tek varlığı olan ve manevi bir anlam
yüklediği cebeyi vermek istememesinden
kaynaklanır. Hasan geleceklerinin anahtarı ve
son çareleri olarak gördüğü cebeyi Mediha’nın elinden alır.
İkinci çatışmaları, yine Hasan’ın baskın çıkmasıyla sonuçlanan Mediha’nın Claudia’yla ilişkisinden dolayı Hasan’ı reddetmesi
yüzündendir. Hasan Mediha’yı, ayıkken yüzüne bakılmadığı, rakı içince canının onu
çektiğini söyleyerek aşağılar, direnmesi üzerine döver ve ona zorla sahip olur. Mediha,
onurunun çiğnenmesi, bir eşya gibi kullanılıp
atılması karşısında iç hesaplaşma yaşar. Bir
karar vermesi gereklidir. Bu durumdan ancak
kendi başına kurtulabileceğini düşünür. Hasan’ı hâlâ sevse de kadınlık, analık, insanlık
onuru baskın çıkar. Çocuklarını alıp köyüne
dönmeye karar verir. Baba, ağa dayağını kocası tarafından aşağılanmaya tercih eder. Hasan’dan intikam almak için çareler düşünür.
Önce et bıçağıyla onları öldürmeyi tasarlar.
Fakat kendisi hapse girince çocuklar perişan
olacaktır. Sonra, Hasan’a nispet olsun diye
başka erkeklerle yatma fikrini değerlendirir.
Fakat bunun kendisine yakışan bir davranış
olmayacağı, ayrıca adının lekelenmesinden
yalnız kendisinin değil, çocuklarının da etkileneceği sonucuna varır. Sonunda Hasan’ın
istediğini yapmaya, ama erkekliğini büyüyle
bağlamaya karar verir.
Hasan’la Mediha arsındaki son ve en
keskin çatışma Mediha boşanma kâğıdını
imzaladıktan sonra Hasan’ın çocukları istemesi üzerine yaşanır. Hasan’ın uyuyan çocukları görmesine Mediha izin vermez. Onları
tatile götürmek istemesine karşı çıkar. Hasan,
kadınlık gururunu ayaklar altına aldığı Mediha’nın analık duygularını da rencide ederek,
onun cahil bir köylü olduğunu, Claudia’nın
ise dil bildiğini, bilgili, becerikli olduğunu
söyleyerek çocuklara daha iyi bakacağını öne
sürer. Çocukları vermemekte kararlı görünen
Mediha’yı, çocukları alıp onu ülkeden attır-
makla tehdit etmesi üzerine Mediha eline
bıçağı alarak kendini çocuklarla odaya kapatır. Çocuklarını, öldürmek pahasına da olsa
onlara vermeyeceğini bildirir. Hasan, Mediha’nın direncini kıramayınca polisi devreye
sokar. Çıkmaza giren Mediha sağduyusunu
tamamen kaybeder, delilik aşamasına gelir ve
çocuklara kıyar.
Hasan’la Mediha’nın çatışması Tercüman’la Danışman Kadın’ı da karşı karşıya
getirmiştir. Hasan Tercüman’dan akıl alırken,
Mediha’nın koruyucusu Danışman Kadın’dır.
Hasan’ın Mediha’ya ve Claudia’ya
davranış şekli iki kadın arasındaki farkı ortaya koyar. Başka erkeklerle birlikte olan Claudia’nın, kendisini; serbest bir kadın olduğu,
onun kendisi üzerinde hakkı olmadığı, evliliklerinin anlaşmaya dayandığı, gerçekten evlenirlerse kendisinden bağlılık bekleyebileceği
şeklindeki sözleriyle savunması karşısında
susar. Kendisinin Claudia’yla birlikte olmasını kabullenmeyen karısı Mediha’nın kendisinden sadakat beklentisine ise onu aşağılamak, dövmek ve ona zorla sahip olmak suretiyle karşılık verir, onun kendisini reddetmesi
üzerine başka erkeklerle yattığı suçlamasında
bulunur. Claudia hayatını akıl ve mantık ilkelerine göre sürdürür. Mediha’nın manevi bir
anlam yüklediği kıymetli cebeyi maddi değeriyle ölçer. Sevgiyi de mantık ölçülerine vurur, cinselliğe indirger. Hasan’ı sevdiği için
ondan ayrılmak istemeyen Mediha’nın tutumunu mantığa aykırı bulur ve bu yüzden
sevgisini hiçe sayar. Mediha ile Claudia arasındaki karşıtlık giysileriyle vurgulanır.
Claudia’yı Mediha’ya tercih eden Hasan, kendini Danışman Kadın ve diğer kadınlara karşı ‚(<) Zaten buraya uyan bir kadın
değil. Gitsin köyde otursun. Yüzüne bakan
anam sanır. Giyimine bakan haram sanır.‛
(Pazarkaya, 1993: 80) sözleriyle savunur. Kadınlar buna, onun geçimini bile sağlamadığını, kadına huzur vermediğini, kendileriyle
konuştuğu için kötü kadın muamelesi yaptığını söyleyerek sert tepki verir, onu kovarlar.
Hasan’ın, Mediha’nın cahil olduğu, çocukların ahlakını bozacağı iddiasını ise ‚Sevsinler
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
ahlaklı babayı.‛ (Pazarkaya, 1993: 81) diyerek
alayla karşılarlar.
Kişiler
Hayatını kocasına ve çocuklarına veren Mediha, Medea’nın güçlü ve intikamcı,
hırslı kişiliğinin tersine güçsüz ve başkalarının yardımına muhtaç, çaresiz bir kadın görünümündedir. Medea’nın Korinthos’taki
yabancılığından kaynaklanan pozisyonu da
çevresiyle ve kocasıyla iyi geçinmesini gerektirir. Ama o, her durumla başa çıkabilecek
güçtedir. Nitekim Kreon, onu, gücünden
korktuğu için ülkesinden kovmuştur. Mediha
ise tam anlamıyla çaresiz bir kadındır. Tek
çıkar yol olarak, ninesinden öğrendiği büyüyü
kullanır. Ama bu da, gücünü değil, çaresizliğini ortaya koyar. Nitekim büyü de hiçbir işe
yaramaz.
Euripides oyunun merkezine Medea’yı koymuş, diğer kahramanları silik bırakmış ya da onlara Medea karakterini aydınlatma işlevi yüklemiştir. Yüksel Pazarkaya’nın
Mediha’sı ise diğer karakterler arasında kaybolmuş, olay öne çıkmıştır. Bu da Mediha
karakterinde boşluklara neden olmuştur.
Güçsüz bir kadın olarak Mediha’nın çocuklarını öldürecek kadar hırsa kapılması, çevresindeki kadınları uzaklaştıracak kadar şuurunu yitirmesi yeterince işlenmemiştir. Claudia’nın oyuna kişilik olarak dâhil edilmesi ile
Hasan’ın yaşadığı sürecin gözler önüne serilmesi Mediha’nın kişiliğini gölgede bırakmıştır.
Hasan Almanya’da kalmak için sahte
bir evlilik yapmak üzere Mediha’dan, elindeki
tek varlığı olan cebeyi de alarak boşanmak
ister. Bu, başta formalite icabı ise de, zamanla
gerçeğe dönüşür. Tercüman’ın etkisiyle kaypak kişiliği gittikçe açığa çıkarak Mediha’yı
adım adım felakete sürükler. Bağlı olduğu
değer yargıları ve içindeki dürüstlük kırıntıları; güvenilmez kişiliği açıkça ortada olan Tercüman’ın sözleri ve elli yaşında olan Claudia’nın basit cinsel cazibesi ile kolayca çökecek zayıflıktadır. Hasan, Seneca’nın Me-
433
deia’sındaki gibi çocukları Mediha’dan almak
ister. Mediha’ya karşı kaba ve zorba olmasına
karşın Claudia’ya karşı son derece saygılı,
sevecen, anlayışlıdır. Mediha’ya verdiği sözü
hatırlatan kadınlardan, onu çocukları vermesi
için ikna etmelerini isteyecek kadar yüzsüz ve
alçaktır. Tercüman’a, Mediha’yla ilk yakınlaşmasında duyduğu heyecanı çekinmeden
anlatacak, sonra onu beğenmediğini açıkça
dile getirip tahkir edecek kadar düşük karakterlidir. Mediha’nın cahil olduğu için çocukların ahlakını bozacağını söyleyecek kadar ileri
gider. Mediha otuzunda güzel bir kadın olmasına rağmen, Hasan’ın gözünde, giyimi
dolayısıyla ellisindeki Claudia’nın annesi gibi
durur.
Claudia, Euripides’in oyunundaki
Kreon’un kızına karşılık gelir. Fakat onun hiç
konuşmamasına karşın Claudia aksiyona
katılır, Hasan’ı etkiler, onun ve Mediha’nın
tutumu hakkında yorum yapar. Her bakımdan Mediha’nın zıddıdır. Maddiyatçı, mantıkçı, şuh bir kadındır. Hasan’ı kendine çeker.
Her gün başka biriyle yatmasını eleştiren
Hasan’a, kendisinin serbest bir kadın olduğunu hatırlatır, ancak Mediha’yı bırakıp gerçek
bir evlilik yaparlarsa ona bağlı kalmasını bekleyebileceğini söyler. Hasan’ın gözünde bilgili, becerikli, güzel giyimli, cazibeli bir kadın
olarak çocuklarına Mediha’dan daha iyi bir
anne olacaktır.
Danışman Kadın, işçi danışma örgütünde görevlidir. Baskı ve şiddete uğrayan
kadınların dayanışma grubunu da yönetir.
Euripides’in Medea’sından parçalar okuduğu
kadınları bilinçlendirmeye, kadının toplumdaki yerinin binlerce yıldır değişmediğini
göstermeye çalışır. Erkekleri eğitenin de kadınlar olduğuna dikkat çeker. Evliliklerin
bireylerin eşitliğine, dayanışmaya ve karşılıklı
anlayışa dayanması gerektiğini belirtir.
Tercüman fırsatçı, düzenbaz, başkalarının sırtından geçinen, güvenilmez bir tiptir.
Kadınları kullanılıp atılacak bir mal gibi görür. Bu açıdan Hasan’ı kötü yönde etkiler.
434
Sena Küçük
Muhterem Peder, Danışman Kadın’ın
gözünde İsa gibi iyi birisidir. Tanrı’nın dünyasından kimsenin kimseyi sınır dışı edemeyeceğini söyleyerek Mediha’ya kilisenin kapılarını açar.
Zaman – Mekân
Mediha, Medea trajedisine dayanmakla
birlikte olayı günümüze taşır ve sosyal dram
türünün özelliklerini gösterir, trajedinin zamanda ve mekânda birlik kuralından ayrılır.
Mediha oyunun başında Almanya’dadır ve
Hasan’ın cebeyi istemesiyle başlayan sürecin
Mediha’nın boşanma kâğıdını imzalaması ve
akabinde Hasan’ın çocukları da almak istemesiyle oyunun trajik sona ulaşmasının birkaç
aylık bir zaman dilimini kapsadığı varsayılabilir. Fakat geriye dönüşlerle zaman Hasan’la
Mediha’nın kaçmalarına kadar uzatılır.
Mediha Medea’yla mekân bakımından
da beraber yürür. Medea’nın yabancı bir ülkede yaşamasından kaynaklanan yalnızlık ve
çaresizliği Mediha’da farklı bir düzlemde,
fakat aynı etki düzeyinde açığa çıkar. Geniş
planda Almanya olan mekân, Mediha’nın
yabancılığını, çaresizliğini yüzeye vurur. Hasan Almanya’da kalabilmek için her şeyi göze
alır. Almanya onun için zenginlik ve iyi bir
yaşam demektir. Mediha ise kaçak yaşadığı
bu yerde savunmasızdır ve her şeyini kaybeder. Giyimi, dili, düşünüşü bakımından bulunduğu mekânla uyumsuzluk gösterir. Hasan onu köyde oturmaya layık bulduğu gibi
Mediha da bir an önce oradan gitmek istemektedir. Almanya Hasan’a vereceklerinin
karşılığını Mediha’dan fazlasıyla alır. Mediha’nın, Hasan’ın çocukları almasına engel
olmak için elinde ekmek bıçağıyla kendini
çocuklarla birlikte odaya kilitlemesi kıstırılmışlığının en çarpıcı göstergesidir. Oyunun
mekânı ağırlıklı olarak Mediha’nın kaldığı iki
odalı evdir. Ayrıca Claudia’nın evi, Danışman
Kadın’ın bürosu, meyhane, karnaval yeri,
Vakıf Kilisesi’nde Mediha’ya verilen odaya
açılan pencerenin önü gibi yerlerle mekânda
birlik kırılır.
OYUNLAR ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER
Tiyatro sahne sanatı olması dolayısıyla sahnelenme, eseri değerlendirmede temel
ölçütlerdendir. Altın post efsanesini ve Medea’yı konu alan incelediğimiz oyunlar, Medeia dışında, sahnelenmiştir. Bunlar arasında
Kurban en çok sahnelenendir. Altın Post ise
İstanbul Şehir Tiyatrosu ile Tiflis Şehir Tiyatrosu’nun ortaklaşa geliştirdiği bir proje olması
bakımından önemlidir.
Altın Post, Temmuz 1995’te, Şehir Tiyatrosu’nun 80. kuruluş yılında, konu aldığı
Argonaut destanına uygun olarak, Rumelihisarı’nda dört kez oynandıktan sonra Karadeniz kıyılarını aşıp Gürcistan’a ulaşır. Birinci
perdesi Sarp sınır kapısının Türkiye tarafında,
ikinci perdesi Gürcistan tarafında aynı gün art
arda temsil edilir. Daha sonra Tiflis’te ve Gürcistan’ın farklı yerlerinde oynanır. Altın
Post’un, 2001’e kadar her yıl, farklı ülkelerin
katılımıyla bir mozaik biçiminde gelişmesi
amaçlanır. İlk aşamayı, Türk ve Gürcü sahne
sanatçılarının, iki ülkenin halk tiyatrosu geleneklerinden yararlanarak sergilemesi oluşturur. Oyunun her yıl Argonaut yolculuğu efsanesinin geçtiği farklı bir ülkeyi bünyesine
alarak, tiyatronun sınırlar ve kültürler ötesi
niteliğinin vurgulanmasına katkı sağlaması
hedeflenir. Oyun aynı anda Türkçe ve Gürcüce olmak üzere iki ayrı dilde birden sergilenir.
Bu sanat olayının gerçekleşmesi için bir yıl
boyunca İstanbul–Tiflis arasında yoğun çalışmalar yapılmıştır. Şehir Tiyatroları dramaturgu, ozan ve çevirmen Tarık Günersel ile
Tiflis Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni
Sandro Mrevlishvili’nin ortaklaşa yazdıkları
oyunu, Şehir Tiyatroları yönetmenlerinden
Çetin İpekkaya ile Sandro Mrevlishvili ortaklaşa yönetmişlerdir. (Asılyazıcı, 21 Temmuz
1995)
Yazıldığı dönemden bugüne değin
birçok ekip tarafından oynanan Kurban ilk kez
1967’de Gülriz Sururi-Engin Cezzar topluluğu
tarafından sahnelenir, dikkatleri üzerine çeker. Zehra’da Gülriz Sururi, Mahmut’ta Engin
Cezzar, Koro başı Halime’de Aliye Rona üs-
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
tün bir oyunculuk sergilemişlerdir. Metin
Deniz’in fantastik çizgiler taşıyan dekoru
oyunun havasını bütünlemiştir. Ölümlerden
sonra iç odadan yansıyan kan rengi kırmızı
ışık etkileyici bir fon oluşturmuştur. (Ömer
Atilâ, Temmuz 1967: 16-17) Kurban’ı oynadığı
dönemde Gülriz Sururi, Türkiye Kadınlar
Birliği tarafından ‚yılın kadını‛ seçilmiştir.
(Tükel, Mart 1981: 46-47)
Kurban’ın stilize bir gösterimi, Sessiz
Tiyatro’da Sumru Yavrucuk yönetiminde,
tiyatronun ışık, müzik, dans, masklar, söz,
ritim, devinim gibi çeşitli ögelerinden yararlanılarak, işiten ve işitmeyen seyircilere aynı
anda sahnelenmek suretiyle gerçekleştirilmiştir. Duyanların seslere daha duyarlı olmasına
karşılık duymayanların hareketlerle daha çok
bütünleştiği oyunda, her iki gruptaki seyircilerin sahneyle ilişkisi bir an bile kopmamıştır.
(Oral, 1 Ocak 1985: 43)
Kurban’ı 1980-81 sezonunda Ankara
Devlet Tiyatrosu Semih Sergen, 1998’de Van
Devlet Tiyatrosu Sönmez Atasoy yönetmenliğinde oynamıştır.
Halk Oyuncuları/Levent Beşkardeş,
44. Avignon Festivali’nde Kurban’ı sahneler.
Sahneye koyan, düzenleyen ve Zehra rolünü
oynayan, Ayşe Emel Mesci’dir. Yabancı oyuncuların da rol aldığı oyun Tuğrul Artunkal’ın
çevirisiyle Fransızca olarak sahnelenmiş,
oyun, Avignon’daki eleştirmenlerin de ilgisini
çekmiş, ‚yeni bir toplumun doğuşu‛, ‚bir
Ortadoğu Medea’sı‛, ‚Anadolu tragedyası‛
gibi yorumlar yapılmıştır. (Milliyet Sanat, 1
Eylül 1990: 40-41)
Ayşe Emel Mesci Kurban’ı Ankara
Devlet Tiyatrosu’nda sahnelemiştir. Oyun
Zehra’nın trajedisi olmaktan çıkarak evrensel
düzlemde ele alınmıştır. Oyunda müzik, dekor, giysi, ışık unsurları etkili bir şekilde kullanılmış, özellikle iki farklı gelin giysisiyle
çarpıcı bir Zehra – Gülsüm karşıtlığı oluşturulmuştur. (Elmas, Ocak 2007: 74-75)
Munis Fâik Ozansoy’un Medea’sı
1966-1967 sezonunda Devlet Tiyatrosu’nda
435
Raik Alnıaçık yönetiminde sahnelenmiş, Medea rolünü Gülsen Alnıaçık üstlenmiştir.
(Taşkan, 1999a: 35) Yüksel Pazarkaya’nın
Mediha’sı ise 1987-1988 tiyatro mevsiminde
Devlet Tiyatrosu’nda oynanmıştır. (Taşkan,
1999b: 34)
Türk tiyatrosunda Medea’yı konu
alan oyunlar, Altın Post dışında, trajediden
gelişen dram türündedir. Oyunlarda Euripides’in Medea’sının izleri belirgindir. Munis
Faik Ozansoy ve Kemal Kocatürk’te olaylar,
kişiler, zaman, mekân antik temayla birdir.
Mediha ve Kurban ise ana yapıyı trajediden
almakla birlikte içerik, zaman, mekân bakımından ayrıdır. Bu oyunlarda olayın trajik
boyutu bütün yakıcılığıyla açığa çıkar. Oyunlar, Mediha dışında manzumdur. Ozansoy
redif ve kafiye endişesi duymuştur. Günersel,
Dilmen ve Kocatürk’ün eserleri serbest şiir
tarzındadır.
Altın Post, İason’la Medea’nın macerasının başlangıcını verir. İason, altın postu
getirmek için çıktığı seferden, yanında, başarısının en büyük mimarı Medea’yla dönecektir. Tarık Günersel, Sandro Mrevlishvili’nin
destana bağlı kalarak yazdığı ikinci perdeyi
on yıl sonra yeni bir yorumla tekrar ele alarak,
MÖ 5. yy’da Rodoslu Apollonios’un yazdığı
Argonotlar destanından süzdüğü temayı petrol için çıkarılan savaş gibi güncel izleklerle
destekleyerek farklı bir metin ortaya koymuştur. (Günersel, 2007: 4) Destanda bilici kimliği
taşıyan Fineos bilim adamı, korkunç kuşlar
olarak geçen Harpyalar haydut olarak geçer.
Medea da büyücü kimliğini kabul etmez,
kendini sezgici diye tanımlar. Fineos ve Tamada, kutsal kara su ya da bedrol dedikleri
petrolün insanlık için tehlikeli bir sıvı olduğunu öngörürler. Melas, Karadeniz adının sık
sık yaşanan kutsal kara su kazalarından kaynaklandığını açıklar, bu yanıcı maddenin
törenlerde halkı etkilediğini, iyi para ettiğini,
onu altına çevirmek için simyagerlerin çok
uğraştığını anlatır. Medea ona bakarak talihini görmeye çalışır. Tamada ve Proto-Gürcüler
436
Sena Küçük
de yazarın eklemesidir.
Argonotlar destanına kahramanlık ve
yolculuk izleği hâkimdir. Olaylar ve kişiler
geri planda kalmıştır. Hızlı anlamına gelen
Argo gemisi gibi olaylar da hızla akıp gider.
‚Ejderha demin emekli edildi. / Yıllardır uykusuz; insomnia derdi. / Ofansif bir defans
var şimdi. / Ayıgil Ayetes taçlı bir maganda. /
İktidar temeli reklam ve propaganda. / Sınavı
iksirle geçme hayali yaş. / Aslında bütün
hikâye psikolojik savaş. / Bakmayın Altın Post
ile böbürlendiğine. / Ondaki sahte. Aslı bizde.
/ Zaten altın maltın değil ha. / Sıradan bir koç
postu işte. Manevî değeri var. / Yurdumuzun
hakimi olunca bir gün, / müzeye koyarız, biter
bu hüzün. / Kulaktan kulağa değişmiş olaylar.
/ Okulda gerçekler değil, resmî tarih var. /
Yalan tezgâhlama bol doğrusu; / her belaya
yol açan Kutsal Kara Su.‛ (Günersel, 2007: 5051)
Altın Post komedi türündedir. Bu; izlek, çatışma, kişiler, zaman–mekân unsurlarını geri planda bırakırken, dil ve temayı belirgin kılmıştır.
Medea konulu ilk oyun olması bakımından önem taşıyan Munis Faik Ozansoy’un
eserinin ardından Kurban, tiyatro tarihinde
seçkin bir yer edinir. Güngör Dilmen, Türk
tiyatrosunun önde gelen yazarlarındandır.
Sanatını bütünüyle tiyatroya hasretmiş, nicelik açısından tükenmez, nitelik açısından ölmez eserler ortaya koymuştur. Tiyatro kültürünü klasik oyunlar üzerine temellendirmiş
ve oyunlarını sağlam bir yapıda kurmuş, trajik ve komik unsuru etkili bir ifade aracı olarak kullanmıştır. Antik Yunan tiyatrosundan
yola çıkması mitolojiyle dolaysız bir ilişki
kurmasına yol açmıştır. Güngör Dilmen, Türk
tiyatrosunda mitoloji kaynağının en gür koludur. Günümüzün sorunlarına parmak basarken mitleri çıkış noktası yapar. İason ile Medea’nın çağları aşarak Mahmut ile Zehra olarak yeniden varlık bulmaları mitlerin ölmezliğinin göstergesidir.
Kurban (1967) Medea izleğinin Anadolu ortamında yeniden işlenmesidir. Mutlu bir
yuvaları olduğu halde, Zehra’nın hastalığını
öne sürerek eve ikinci bir kadın getirmek isteyen Mahmut’un kararı karşısında Zehra’nın
verdiği mücadelenin sonuçsuz kalması, gelinin kapının önüne gelmesine engel olamaması üzerine, son çare olarak gördüğü çocuklarını öldürmesi anlatılır. Zehra, Medea’dan farklı olarak, çocuklarını intikam için değil, böylesine kötü bir dünyada yaşamamaları için öldürmüş, bu arada Mahmut’a ve tüm köye
unutulmaz bir acı bırakarak evrensel bir iletiyi duyurmuştur.
Zehra özgün bir karakter olmakla birlikte bütün bir tarihin de yükünü sırtlanmıştır. O, önceli Medea’nın yıkıntıları üzerinde
kendi öyküsünü kurarken, sonsuzca duyulacak bir çığlığın da sahibidir. Nitekim ‚20.
yüzyılın tiyatro sanatçıları, modern öncesi
sanatçılarından farklı ve eş zamanlı olarak
birden fazla tarihsel dönem geçirmekte, her
bir karakterin sırtına kendi teatral dünyalarını
yüklemeyi tercih etmektedir. Kendi teatral
dünyalarının büyüklüğü altında bireysellikten
kurtulan bu karakterler kimi zaman aynı sahnede farklı zamanların insanlarını da karşılayabilmektedir.‛ (Ulutaş ve Ulu, Ekim 2015:
52)
Oyun büyük yankı uyandırmıştır.
‚Kalyoncu, alelâdeliğin kenarından çekip
aldığı böyle bir konuya, eski Yunan tragedya
ustalarının sihirini üflemiş, büyüsünü katmış.
Zorlamasız şiir yüklü dili, kadınlar korosu,
maskeli yüzlerle oynanan düş sahnesi, hele
Zehra kadının kan akıtmadan önce, elinde
hançerle söylediği o güzelim tirad< Tek kelime ile kusursuzluğun ta kendisi.‛ (Taşer,
Nisan 1967: 4)
Yazarın başarısında, trajediyi günümüz koşullarına uyarlaması etkili olmuştur.
Antik Yunan trajedisinde insan, tanrılara karşı
mücadele verirken, Kurban’daki Zehra toplumun yanlış törelerinin kurbanıdır. Onlarla
savaşır ve yenilir. ‚ ‘Kurban’ bazılarının sandığı gibi kökü başka bir toplumda bulunan bir
‘Medea’ benzetisi değil. Zehra, çevresini yadırgıyan, ortamını bulamamış ekzotik bir
yaratık değil. Anadolu toprağından fışkırmış
bir varlık.‛ (Ömer Atilâ, Temmuz 1967: 16)
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
Memet Fuat Kurban’da yerel-evrensel
dengesinde Batılı havanın ağır bastığını belirtir. (Memet Fuat, 1997: 56-58) Kurban’ı sahneye koyan Ayşe Emel Mesci ise oyunun antik
kökeninde Anadolu’nun izlerini bulur: ‚Çatalhöyük’ün kült salonunda başlayıp şaman
ayinleriyle süren Kurban, bir zamanlar Ana
Tanrıça heykellerinin kapladığı sitelerin yıkıntıları üzerinde, evine kuma getirilmesine karşı
çıkan bir Anadolu kadınının direnişine uzanıyor. Kendi ‘Altın Çağ’ına dönme özlemi içindeki Zehra, aslında kara ocağın kızıl alevlerinde tüm bir toplumun ‘Altın Çağ’ının sembollerini yansıtır. Biz bu oyunda, hem kendi
tiyatromuzun kökenlerini sahneye taşımayı,
hem de ilişkileri giderek kopmuş bir çiftin ve
bu süreçte ezilmeye başkaldıran bir kadının
hikâyesi aracılığıyla genel bir toplumsal akışı,
evrensel bir insan ilişkisi boyutunu da yansıtmayı denedik.‛ (Milliyet Sanat, 1 Eylül
1990: 40)
Oyunda Euripides etkisi olmakla birlikte, temanın işlenişi ve dramatik gelişim,
Nutku’nun oyunu ‚bugüne kadar Türkiye’de
yazılmış en güzel modern tragedya‛ (Nutku,
11 Temmuz 1967: 14) diye tanımlamasına yol
açar. Dilmen kişileri idealize etmemiş, topluma yabancı tipler çizmemiştir. Günlük hayattaki sıradan kişilerin içinde bulundukları durum ve bu kişilerin birbirleriyle ilişkileri onları trajik noktaya taşır. Medea’nın hep suç işleyen bir kadın olmasına karşın Zehra öyle değildir. Medea’dan farklı olarak kendini de
öldürür. Mahmut da İason’un olumsuz çizgilerinden uzaktır.
Güngör Dilmen, Medea mitini esas
almakla birlikte ondan çok başka bir oyun
yazmıştır. Olay bir Anadolu köyünde geçer.
Zehra bir köylü kadındır. Mutlu bir yuvası
vardır.
Mahmut’un Murat’a anlattığı Hz. İbrahim’le İsmail’in öyküsünü Zehra altın post
öyküsüyle bağlar.
Yüksel Pazarkaya’nın Mediha’sı Euripides’in eseriyle bağlantılıdır. Birinci perde-
437
nin, ön oyun niteliğindeki ilk sahnesinde erkek baskı ve şiddetinden kaçan kadınlar, sorunlarını ortaya koyarlar. Onlara yardımcı
olan Danışman Kadın, Euripides’in Medea’sından bir bölüm okuyarak kadının binlerce yıldır değişmeyen ezilmişliğine değinir,
onları haklarını savunmaya çağırır. Ardından
okudukları oyunla Mediha’nın durumu arasında bağlantı kurulur. Kocasının oturma izni
almak için bir Alman kadınla evlenmesi, bunun için de önce kendisinden ayrılması gereken Mediha’nın öyküsünün öncesi özetlenir.
Mediha, Medea’dan alınan ögelerle kurulur.
Benzerlik ilkin isimlerde görülür: Medea ve
Iason’a karşılık Mediha ve Hasan. Medea ve
Kreon’un kızı arasında kurulan karşıtlık Mediha ve Claudia arasında kurulmuştur.
Kreon’un kızının ülkenin en tepesindeki isim
olmasına karşılık Medea’nın o ülkede bir sığınmacı olarak yaşaması gibi Mediha da Claudia’nın ülkesinde bir yabancıdır. Kreon’un
kızının soyluluğuna karşın Medea bir kral kızı
olsa da, Iason’un nezdinde barbardır. Mediha
da gençliğine ve güzelliğine karşın Hasan’ın
gözünde, elli yaşındaki Claduia’nın annesi
gibi durmaktadır, cahil bir köylüdür.
Kreon’un kızıyla evlenmesini kendisinin ve
çocuklarının geleceğini güvenceye almakla
açıklayan Iason’a karşılık Hasan da Claudia’yla evlenip Alman vatandaşı olarak rahat
bir hayata kavuşmak ister. Iason’un Kolkhis’ten ayrılırken Medea’ya bağlılık yemini
etmesi gibi Hasan da, Claudia’yla evliliğinin
kâğıt üstünde olacağına dair namus kâğıdı
imzalamış ve her ikisi de sözlerinde durmamışlardır. Medea’nın Kreon tarafından Korinthos’tan kovulmasına karşılık Hasan da
Mediha’nın Almanya’da yaşamaya lâyık olmadığını ileri sürerek ‚Gitsin köyde otursun.‛
der. Iason’un aşkı için ailesini kaybeden, kardeş katili olan Medea gibi Mediha da amcasının oğluyla sözlü olduğu halde ailesini karşısına alarak Hasan’la kaçmıştır. Medea’nın
intikam almak için kullandığı gelinlik ve
taç/cebe Mediha’da da vardır. Fakat cebeyi
438
Sena Küçük
Hasan Mediha’dan zorla almış, Claudia’ya
vermiştir. Medea’nın intikamını büyü gücüyle
almasına karşılık Mediha da büyüyle Hasan’ı
etkilemeyi tasarlar. Medea’nın, öldürdüğü
çocuklarını Iason’un son kez görme isteğini
reddetmesi gibi Mediha da Hasan’ın uyumakta olan çocukları görmesine izin vermez. Olay
gelişimi ve çözümü de koşutluk gösterir.
Oyunda farklılık gösteren noktalar da
vardır. Medea’da Kreon’un kızı hiç konuşmazken, Claudia olayların içinde yer alır.
Iason’un iç dünyasına ve Kreusa’yla ilişkisine
yer verilmezken, Hasan’ın Mediha’dan koparan etmenler işlenir. Medea kendi ileri geri
lafları yüzünden Kreon’un hedefi olmuşken,
Mediha’yı zora sokan, tehdit eden, polis getiren, Hasan’dır.
Munis Fâik Ozansoy, Medea’yı (1963)
yazma nedenini, dev yazarların büyük bir
kudretle işledikleri bu efsaneyi kendi açısından, insan ölçülerine göre ele almak, oyundan
ziyade şiire benzeyen bir küçük eser meydana
getirmek olarak açıklar. Gerçekten de oyunda
hareket unsuru, girip çıkmalarından ibarettir.
Ozansoy Medea’yı, lanetlenmiş bir kadın olarak değil, tersine, duygularıyla oynanmış,
kıskanan bir kadın olarak çizmiş, ruhsal durumunu başarıyla işlemiştir. (Özbir, Kasım
1966: 16-17)
Kocatürk’ün Euripides’ten serbest
uyarlama olarak yazdığını belirttiği oyunda
olaylar ve kişilikler genel hatlarıyla aynıdır.
Fakat yazar bakış açısını tersine çevirmiştir.
Euripides İason’a, Medeia’nın yaptığı barbarlığı hiçbir Yunanlı kadının yapmayacağını
söyletmişti. (Euripides, 2006: 59) Kocatürk ise
Doğu–Batı karşıtlığında Doğu’nun fedakâr,
Batı’nın sömüren taraf olduğu önermesini
başa alır.
SONUÇ
Mitoloji tiyatro için verimli bir kaynaktır. Trajedi türü hemen tümüyle mitleri
konu almıştır. Mitler, derin kökleriyle bugüne
ulaşan eskimeyen özler içerir. Bunlar arasında
Medea izleği, kadın kimliğini tanımlamada
zihinleri oldukça meşgul etmiştir.
Euripides, mitolojide güneş soyundan
gelen bir büyücü niteliğiyle yer alan Medea’yı
insani düzlemde ele almıştır. Medea, bütün
emekleri bir çırpıda harcanmış, kadınlık gururu fütursuzca çiğnenmiş, intikamını çocuklarını öldürmek suretiyle almış bir kadındır.
Türk tiyatrosunda Medea miti farklı
dönemlerde işlenmiştir. Yazarların çıkış noktası Euripides’tir. Medea (Munis Faik Ozansoy) ve Medeia (Kemal Kocatürk), antik trajedinin Türkçeye uyarlanmış şekilleridir. Medea,
ilk olma özelliğiyle önem taşır. Medeia ise
Doğu–Batı karşıtlığına dayanmakla özgün bir
bakış açısı getirir. Bu husus Euripides’te derinlemesine işlenmemiştir; Medea’nın barbar
bir ülkeden geldiğinin duyurulması ve İason’un, hiçbir Yunanlı kadının kendi çocuklarını öldürme canavarlığını yapmayacağını
söylemesiyle yetinilmiştir.
Kurban ve Mediha’da Euripides bir çıkış noktasıdır. Olay günümüze taşınmış, Medea’nın süreği olan kadın kahraman tüm olağanüstü yetilerinden sıyrılmıştır. Trajedi yapısına bağlı kalan Kurban’da Zehra ve çocukları toplumun kurbanı olur. Trajedi kişisellikten çıkarak evrensel bir iletiye evrilir. O, çocuklarına intikam hırsıyla değil, onları karanlık bir dünyadan kurtarma içgüdüsüyle kıyar
ve Medea gibi, kendini önceden garantiye
almamıştır, evinden başka gidecek yeri yoktur
ve bu tek sığınağı da elinden alınmak istenmektedir. Direnişi fayda vermeyince, kendisine de bu dünyada yer yoktur; çocuklarıyla
birlikte kendini de öldürür. Güngör Dilmen,
yapısal ve dilsel açıdan son derece yetkin bir
eser ortaya koymuş, kişilerine olan uzak açısını koruduğu gibi, onların duygu ve düşünce
dünyalarını da tam olarak yansıtmış, yanılsamacı tiyatronun özdeşim etkisini en yüksek
seviyede duyurmuştur.
Mediha, bir başka açıdan kadının
ezilmişliğine vurulan neşterdir. Yüksel Pazarkaya Medea mitinin ‚yabancılık‛ olgusunu
öne çıkarmış, Mediha’yı Zehra’nın sahip olduğu kadar hak ve değerden de yoksun bir
ortama yerleştirmiştir. Mediha her haliyle çaresizliğin dramıdır. Oyunda Mediha karakte-
Modern Türk Tiyatrosunda Medea Miti
rinden çok sosyal ileti öne çıkmıştır. Zehra
gibi Mediha için de bütün çıkışlar kapanmıştır.
Ele alınan oyunlarda aksiyonun sınırlı
olmasına karşın çatışma son derece etkili kullanılmış, kadının kocasıyla, toplumla ve erkle
çatışmasından öte kendisiyle çatışması en
çarpıcı anlatımını bulmuştur.
Medea, Medeia ve Kurban’da trajediden
gelen olay, yer ve zaman birliği ilkesi benimsenmiş, şiirli söyleyiş esas alınmıştır. Mediha’da ise dram özellikleri ağır basmış, düzyazıyla yazılan oyunda üç birlik kuralı da gözetilmemiştir. Oyunlarda mekân, olay gelişimine etki edecek önemdedir.
Altın Post konusu, türü ve işlenişi bakımından diğerlerinden ayrıdır. Medea’yı
çocuklarını öldürmeye iten sürecin başına,
geriye dönüşlerle aktarılan olaya götürür.
Aynı figürden son kerte trajik bir kahraman
çıkarılırken, diğer yandan onun komik bir
olaylar zincirinin içine yerleştirilmesi tiyatronun sınırsızlığının izdüşümüdür.
Kadın tutkusunun, ihtirasının en çarpıcı örneklerinden birini oluşturan Medea,
antik Yunan tiyatrosundan bu yana yaşayan
bir figür olarak sanata ilham kaynağı olmayı
sürdürmektedir. Medea miti dün olduğu gibi
bugün de kadının toplumsal yerini sorgulamada etkili bir öyküdür. Dönemlerin, mekânların, koşulların değişmesi, kadının ezilmişliğini, kıstırılmışlığını ortadan kaldırmamıştır.
Bu bağlamda Medea miti evrensel bir öze,
eskimeyen bir içeriğe sahiptir.
KAYNAKÇA
Asılyazıcı, H. (21 Temmuz 1995). ‚Şehir Tiyatroları’ndan Uluslararası Bir Yapıt Altın Post‛, Bizim Gazete.
Aytaç, G. (1983). Yeni Alman Edebiyatı Tarihi,
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları.
Çalışlar, A. (Genel Yayın Yönetmeni). (1987).
Türk ve Dünya Edebiyatçıları 1, İstanbul: Remzi Kitabevi.
439
Dilmen, G. (1967). Kurban, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Elmas, F. (Aralık 2003). ‚Gerçekten de Nerede
Kalmıştık?‛, Milliyet Sanat, S: 537, s.
80-81.
Erim, M. (Ocak 1987). ‚Medea – Haksızlığa
Uğramış Kadının Trajedisi‛, Adam Sanat, S: 14, s. 68-70.
Euripides. (2006). Medea, Çeviren: Metin Balay, İstanbul: Mitos Boyut Yayınları.
Grimal, P. (1997). Mitoloji Sözlüğü Yunan ve
Roma, Önsöz: Charles Picard, Çeviren:
Sevgi Tamgüç, İstanbul: Sosyal Yayınlar.
Grimal, P. (2005). Yunan Mitolojisi, Çeviren:
Nihan Özyıldırım, Ankara: Dost Kitabevi.
Günersel, T. (2007). ‚Altın Post‛, Toplu Oyunları 1 (Altın Post, Neron ile Agripina),
İstanbul: Mitos Boyut Yayınları, s. 554.
Hamilton, E. (2008). Mitologya, Çeviren: Ülkü
Tamer, 15. Basım, İstanbul: Varlık Yayınları.
Hızlan, D. (1983). ‚Mitostan Yararlanış ve
Kişilik‛, Yazılı İlişkiler, İstanbul: Altın
Kitaplar Yayınevi, s. 212-227.
Kocatürk, K. (2005). ‚Medeia‛, Toplu Oyunları
1 (Kanatlı Doğanlar, Su İzler, Medeia),
İstanbul: Mitos Yayınları, s. 167-205.
Latacz, J. (2006). Antik Yunan Tragedyaları,
Türkçesi: Yılmaz Onay, İstanbul: Mitos Boyut Yayınları.
Memet F. (1997). ‚Kurban‛, Her Yer Tiyatrodur (Eleştiriler–İzlenimler), İstanbul:
YKY, s. 56-58.
Milliyet Sanat. (1 Eylül 1990). ‚Avignon Festivali’nde Türk Tiyatrosu<‛, Milliyet
Sanat, S: 247, s. 40-41.
Nutku, Ö. (11 Temmuz 1967). ‚Yılın En Başarılı Yerli Oyunu Kurban‛, Meydan, S:
130, s. 14-15.
Oral, Z. (1 Ocak 1985). ‚Kurban‛, Milliyet
Sanat, S: 111, s. 43.
Ozansoy, M. F. (1963). Medea, Ankara: Anaka-
440
Sena Küçük
ra Üniversitesi Basımevi, 1-45.
Ömer, A. (Temmuz 1967). ‚Anadolu Kadınının Dramı‛, Hisar, S: 43, s. 16-17.
Özbir, K. (Kasım 1966). ‚İlk Oyunlar‛, Hisar,
S: 35, s. 16-17.
Pazarkaya, Y. (1993). Mediha, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları.
Seneca, L. A. (2009). Medeia, Çeviren: Samim
Sinanoğlu, İstanbul: Mitos Boyut Yayınları.
Seven, A. C. (Ağustos 1986). ‚ ‘Medea İlk Kez
Sahnede‛, Gösteri, S: 69, s. 82-83.
Taşer, S. (Nisan 1967). ‚Kurban‛, Yeditepe, S:
132, s. 4.
Taşkan, D. (1999a). Devlet Tiyatroları 1949-1983
Oyunları ve 1939 Tatbikat Sahnesi Çalışmaları, 2. Baskı, Ankara: Devlet Tiyatroları Araştırma Yayını.
Taşkan, D. (1999b). Devlet Tiyatroları 19831993 Oyunları, 2. Baskı, Ankara: Devlet Tiyatroları Araştırma Yayını.
Tükel, S. (Mart 1981). ‚Ankara’da Yeniden
Başlayan Tiyatro Canlılığı‛, Gösteri, S:
4, s. 46-47.
Ulutaş, N. ve Ulu, E. (Ekim 2015), ‚Turgay
Nar’ın Çöplük Oyunu Üzerine Görsel
İmajlar Yoluyla Bir Okuma‛, The Journal of Academic Social Science, S: 39, s.
41-56.
Download