Filmozofi - DergiPark

advertisement
teknolojisi gereği, fotoğraf ve resimden farklı olarak bu yüzeyin sınırları içinde resmeder.
Beyaz perde ayrıca sinemanın alımlama biçimini de değiştirmiştir. Dünyayı algılama, artık
fotoğraf ve sinema aracılığıyla ve algının yeniden yorumlanarak dönüştürülmesiyle mümkün
hale gelmiştir. Bu durum herhangi bir gerçekliğin, her türlü içi dolu anlamdan arınmış bir
gerçekliğin keyfi ve göçebe bir anlayışla çerçevelenmesi ya da dekadrajı'nı beraberinde
getirmiştir. Kitaba göre dekadraj sanatı, açının yer değiştirmesi, görüş açısının radikal
tuhaflığı, bedenleri parçalayıp çerçevenin dışına kusması ve dekorun ölü, boş, kısır bölgelerine
odaklanması bakımından, 'hayalet bir bakış'ı içermektedir. Dekadraj bu anlamda bölücü,
parçalayıcı değil tersine çoğaltıcı, yeni düzenlemeler üreticidir.
Kitap, görüntü üretimi noktasında ortaya koyduğu fikirleri, yönetmenlerin filmleri ve
sinema üzerine çalışan pek çok yazar, düşünür ve felsefecinin yanı sıra edebiyat, resim ve
tiyatro gibi alanda çalışan sanatçının görüşleriyle desteklemektedir. Yakın plan ve diğer çekim
ölçeklerini sinemanın tarihi ve oluşumu açısından, anlam üretimine sundukları katkı
açısından bir dönüm noktası olarak ele almaktadır. Sinemada yer alan perspektif, alan
derinliği, kompozisyon ve görüntü düzenlemesi öğelerine seyirci açısından duygu üretimi
ekseninde anatomik bir bakış açısıyla yaklaşılmaktadır. Kitap, sinema evreninde, gerçekliği
yeniden üretme araçlarını parçalarına ayırıp yapısöküme uğratarak, anlamın ayrıcalıklı olarak
kurulduğu özel konumları araştırmaktadır.
Filmozofi: Sinemayı Yepyeni Bir Tarzda Anlamak İçin Manifesto
İnceleyen: Burak Medin
Filmozofi: Sinemayı Yepyeni Bir Tarzda Anlamak İçin Manifesto
Daniel Frampton
Kitabın Özgün Adı: Filmosophy: A Manifesto for a Radically New Way
Çev. Cem Soydemir
Metis Yayınları, İstanbul 2012, 341 s.
ISBN-13: 978-975-342-852-1
Daniel Frampton’un Filmozofi adlı çalışmasındaki yitik nesnesi çok açık: Sinemayı
yepyeni bir bakış açısıyla anlamak. Bu bakış açısının temelinde ise ne yapısalcılık ne de
psikanalitik kökenli film incelemeleri yer almakta. Felsefe ve felsefe kökenli kavramlar,
sinemayı anlamak bağlamında yazarın metin boyunca üzerinde durduğu önemli bir
konumlanma noktası. Yazar okuyucusuna felsefe gözlüğünü taktırarak bir nevi manifesto
niteliği taşıyan çalışmasını çeşitli sorular eşliğinde zihinlere sunmakta.
Yazar çalışmasına iki örnekle başlar. İlk örnekte Maksim Gorki’nin Lumiere
sinematografının bir gösterimiyle olan karşılaşmasındaki izlenimleri anlatılır. Gorki’ye göre
135
sinematografi aracılığıyla perdeye aktarılan görüntüler hayatın bizatihi kendisi değildir.
Devinim içermeyen bu imajlar adeta sessiz bir hayalettir.
Diğer örnekte ise, Jodie Foster’ın Contact filmiyle ilgili yorumlarına yer verilir. Foster;
filmde kendi yüz ifadesinin dijital olarak değiştirildiğini, dijital bir efekt dolayımından geçen
kişiliğinin çiğnenmiş olmasından duyduğu endişeyi dile getirmektedir. Frampton’un bu
örnekler üzerinden kitabına başlamasının felsefi bir nedeni vardır. Ona göre sinema
gerçekliğin basit bir üretimi değildir. Sinemanın kendine ait bir dili ve dünyası vardır. Ve
böylece ilk kavramla okuyucusunu tanıştırır yazar: Film-dünya. Bu film-dünya düzenlenmiş
ve sıkıştırılmış bir dünyadır. Kurmaca temellidir. Gerçeklik algımızı ve anlayışımızı değiştirip
dönüştüren, besleyen ikinci bir dünyadır. Bu bağlamda yazar amacını ortaya koyar: İmajı
ciddi şekilde ele almak ve kapsamlı hareketli imaj felsefelerine sahip olmak. Frampton’a göre,
kendi kurallarına sahip olan film-dünyanın deneyiminden ve bilgiyi esnek bir şekilde
konumlandırmasından felsefe kendisine bir ders çıkarmalıdır.
Filmozofi’nin araştırma konularından biri yukarıda da ifade edildiği gibi sinema ile
gerçeklik arasındaki kavramsal bağın sorgulanmasıdır. Bir yandan da film-dünyanın gerçeklik
anlayışımızı ve algımızı dönüştürme etkisidir. Film-dünyada gerçekliğin kullanıldığına ama
bu var olan gerçekliğin şekillendirilip yeni bir yorumla yeni bir algılama olarak seyircinin
önüne koyulduğuna çalışma boyunca sıklıkla vurgu yapan yazar, gerçekliğin film-dünyada
yamyassı edildiğini öne sürer. Gerçekliğe mümkün olduğunca sadık kalınması gerektiğini
iddia eden düşüncenin tam aksi bir bakış açısıyla yazar, filmin gerçekliğe hapsedilmemesi
gerektiğinin altını çizer. Ona göre filmi gerçekliğe hapsetmek film-varlık’a dair radikal bir
yeniden kavramsallaştırmayı olanaksız kılar. Film üslubunun ve film-dünyanın olanaklarını
kısıtlamamak adına filmin yeni bir dünya olduğunu yani film-dünya olduğunu kabul
etmemiz gerekmektedir. Film-dünyada yansıtılan, perdeye aktarılan gerçeğin düşünceleridir.
Dolayısıyla perdeye aktarılan karakterler, nesneler, doğa vb. artık gerçek değildir, filmdünyanın birer parçasıdır.
Bir film felsefesi olarak tasarlanan Filmozofi’ye göre film, bizim algılama ve düşünme
biçimlerimizden oldukça farklıdır. Film-varlığa ve film-biçimine dair bir kuram geliştirmeyi
amaçlayan bu çalışma, filmi bir tür düşünce olarak ele alır: Film-düşünme. Filmozofi, film
biçimini düşünülmüş bir şey olarak filmin dramatik kararı olarak görmemizi ister. Böylece
filmin anlatabilme ve etkileyebilme yollarının anlaşılmasına yardımcı olacağını ileri sürer. Ona
göre film, organik bir zekâdır. Yani filmdeki karakterlere ve mevzulara dair düşünen bir filmvarlık.
Deneyimlenen imaj ve seslerin kuramsal yaratıcısı olan film-zihin ise çalışmada filmvarlıkla ilgili temel kavramlardan biri olarak karşımıza çıkar. Film-zihin filmin ampirik bir
betimlenişi olarak tanımlanmaz, film eylemlerinin ve olaylarının kökenlerinin kavramsal
olarak anlaşılması olarak ifade bulur. Frampton’a göre film-zihin dışsal bir güç değildir. Ne
mistik bir varlık ne de görünmez ötekidir. Bizzat filmin içinde olan film-zihin, esasında filmin
doğrudan kendisidir. Tüm filmin belli bir amaçla tasarlanmış olduğunu ve tüm biçimsel
136
hamleleri önemli kılan film-zihin, seyircinin filmi kendi başına deneyimlemesini de mümkün
kılar.
Düşünmenin film ile ilişkilendirmesi yerine filmin kendine has bir düşünce olarak
analiz edilmesini öneren Filmozofi, film incelemesinin ve felsefesinin yeniden doğmak için
önce ölmesi gerektiğini ileri sürer. Yazara göre sinema kullanışlı bir felsefi problemler
listesinden çok daha fazlasıdır. Fakat ona göre felsefeciler filmin felsefeye ne sağladığını halen
fark etmemiştir. Film ve felsefe alanındaki pek çok çalışma ise öykülere ve karakterlere
odaklanarak sinemayı göz ardı etmektedir. Bu çalışmaların genelinde filmin emrine amade
edilen bir felsefe biçimi söz konusudur. Bu çalışmaların yazarları felsefenin klasik
problemlerini ve sorularını aydınlatmak için filmlerden yararlanırken öncelikli ilgileri filmin
öyküsüne kayar. Böylece film bir kenara bırakılır ve felsefenin klasik sorunları film öykülerine
sıkıştırılır hale gelir. Filmozofi, felsefeyi filme uygulamaktansa filmi felsefi bir şekilde ele
almanın daha felsefi olduğunu özellikle vurgular.
Çalışmada Andre Bazin, Tyler, Bergson, Paul Ramain gibi farklı düşünürlerden
beslenmekle birlikte yazar, düşüncesini geçerli kılmak için sıklıkla Deleuze’e yaslanır ve onun
sinema-felsefe ilişkisini şu şekilde aktarır: “Sinema hakkında yazabildim ama üzerinde uzun
uzadıya düşündüm diye değil. Felsefi problemler beni yanıtları sinemada aramaya yönelttiği için bunu
yapabildim ve daha sonra sinemanın kendisi de başka problemler ortaya koydu”. Bu bağlamdan da
hareketle yazar Filmozofi’nin nasıl bir işleve sahip olabileceğini, potansiyelini ve temel
argümanını ortaya koyar: “Bir yandan da film felsefesinin ortaya koyduğu meselelere -filmin
öznelerini nasıl değiştirdiği, fikirleri nasıl ilettiği, belleğe, düşe ve şiire nasıl benzediği, zihinlerimize,
düşüncelerimize ne de güzel ve zarifçe girdiği vb.- film-zihin ve film-düşünme kavramlarında ve genel
olarak da Filmozofi’de bir açıklama getirebileceği fikrine dayanıyor”.
Çalışmada filmin düşünceye benzetilmesinin yeni ve ilginç kapılar açabileceği
üzerinde özellikle durulur. Hatta filmin sadece düşünceye benzetilmekle kalmayıp kavram
olarak da film-düşüncenin kullanılmasının film çalışmalarında bazı sorunların çözülmesinde
yardımcı olabileceği ileri sürülür. Filmozofi’ye göre öncelikle filmin düşünmesini uygulamalı
örnekler bağlamında ele almamız gerekmektedir. Yani kısaca filmin nasıl düşündüğünü
anlamalıyız. Film-düşünmenin izini sürmek, bu eksende filmozofik filmleri saptamak ve
açıklamak da yapılması gerekenler arasında okuyucuya sunulur.
Frampton, artık belli filmlere felsefi düşünüyor gözüyle bakılabileceğini iddia eder ve
birkaç film örneği üzerinden sorular sorar: “Ulysses Gaze, manzara ve insanlık hakkında ne
düşünür? Fight Club benlik ve psikoz hakkında ne düşünür? The Scent of Green Papaya, aşk hakkında
ne düşünür”? Film-düşünme üzerine odaklanan yazar, tüm sinematografi öğelerinin öykü ile
belli bir ilişkiyi düşündüğünü öne sürer. Bu bağlamda felsefe ona göre fikir üretir; film ise
şiirsel bir düşünüşe karşılık gelir. Böylece Filmozofi, filmin düşünme kapasitesinin farkına
varır. Film akımlarında ve biçimlerinde felsefi olanı bulmaya uğraşır. Yazara göre felsefeye
düşen, yeni bir düşünce sistemi ve episteme içeren filmin kavram yaratımında kendisine eşlik
etmesini sağlamaktır. Böylece belki de felsefe yeni kavramlarını ve paradigmalarını sinemada
bulabilecektir. Filmozofi’nin nihai amacı film çalışmalarında bir çözüm olmak değildir. Yazarın
da belirttiği gibi “saf bir filmozofi okuması diğer içgörülere ve yaklaşımlara eklenmesi gereken kısmi
137
bir okuma olacaktır”. İçinde bulunduğumuz sinema çağının bir ürünü olarak karşımıza çıkan
Filmozofi, sinemasal bir yeniden kavramsallaştırmadır. Filmdeki felsefeyi görme ve film
çerçevesinde felsefi olma taktik ve stratejisini içinde barındıran bu çalışma, sinema ve felsefe
ilişkisinde yeni bir bakış açısının da potansiyellerini taşımaktadır.
Sinematografi Kuram ve Uygulama - Blain Brown
İnceleyen: Serdar Sabuncu
Sinematografi Kuram ve Uygulama
Blain Brown
Kitabın Özgün Adı: Cinematography Theory and Practice
Çev. Selçuk Taylaner
Hil Yayınları, İstanbul 2011, 371 s.
ISBN :9789757638650
Sinema alanında eğitim verilen kurumlarda, hep bir kuramcı-uygulamacı tartışması
geçmişten bu zamana devam ediyor. Sinema literatürüne bakıldığında da sinemanın
uygulamaya dönük teknik bir sanat oluşu göz ardı edilerek, akademinin daha çok kuram
ağırlıklı yayınlar ortaya koyduğu görülmektedir. Sinema ve televizyon alanında çeşitli fakülte,
meslek yüksekokulları ve özel eğitim kurumlarında eğitim almakta olan öğrencilerin veya bu
alana ilgi gösteren amatörlerin, sinema sektöründe çalışmayı düşünen emekçi adaylarının,
sinema tekniğini öğrenebileceği kaynak sayısı yakın bir zamana kadar bir elin parmaklarını
geçmiyordu. Son yıllarda alanda yazılmış birçok çeviri eser, sektördeki tecrübelerini kaleme
alan çeşitli yazarların da katkılarıyla kitaplardan da sinema yapmanın nasıl bir iş olduğunun
öğrenilebileceği görülmüş oldu. Bu eserler arasında Hil Yayınları tarafından ciltli veya ince
kapak olarak iki şekilde okurlara sunulan, Selçuk Taylaner’in anlaşılır bir dille çevirisini
yaptığı Blain Brown’un “Sinematografi: Kuram ve Uygulama” kitabı, tüm yönetmen ve
görüntü yönetmeni adayları için başucu kitabı niteliğinde. Kolay ulaşılabilir filmlerden
örneklerle aks, pozlama, kadraj, ışık, negatif banyosu, sinema hileleri, hd video vs. aklınıza
gelecek her türlü bilgi fotoğraflarla son derece açık bir dille anlatılıyor.
Sinema tekniğinin gerektirdiği bilgiler hem yönetmenler açısından hem de görüntü
yönetmenleri açısından büyük öneme sahiptir. Bu bilgilere; sette aynı dili konuşabilmek ve
senaryo metnini yorumlarken, onu sinema filmine, televizyon yapımına dönüştürürken doğru
tekniği kullanabilmek adına yönetmenler ve görüntü yönetmenleri ihtiyaç duyar. Brown’ın
“Sinematografi: Kuram ve Uygulama” kitabı tam da bu tekniği öğretebilme iddiasıyla
yazılmış. “Kuralları yıkmadan önce onları bilmek” gerektiği nerdeyse sinema tekniğine dair
birçok kitabın giriş bölümlerinin ilk cümlelerini oluşturur. Brown ise bunu şöyle ifade etmiş:
“Film yapımının bütün temel kuralları iyi nedenlere dayanır: Bunlar 100 yıllık pratik
138
Download