e çocuk dahil koruma (ma)

advertisement
ÇOCUK KORUMA(MA) KANUNU - 4
HAYIRSEVERLİK ‘TEN SOSYAL HİZMET’E
ÇOCUK DAHİL KORUMA (MA) BOYUTU
VE BİR YUTTURMA
SOSYAL İNCELEME RAPORU;
SOSYAL ÇALIŞMA (MA) GÖREVLİSİ;
ANAYASA’YA AYKIRLIKLAR,
AFGANİSTAN ÖTESİ BİR DURUM
Aile ve Sosyal Politikalar (?)Bakanlığı ;
Sosyal Hizmet Merkezleri” gibi Yönetmelikler, Oluşan Keyfilikler
TESPİT, GÖRÜŞ VE ÖNERİLER
Nihat TARIMERİ
Sosyal Hizmet Uzmanı
*Zürih Gençlik Savcılığı (eski) Sosyal Hizmet Uzmanı
Bütünü kavramayan,parçanın işlevini anlayamaz.
GİRİŞ
1.Günümüzde internet ve digital gibi bir ortamın oluşturulması her türlü bilgiye ulaşımı da daha
kolaylaştırdı.Böyle bir gelişme özellikle kamusal açıdan ayrı bir önemi de arttırdı..Sosyal medya gibi
ayrı bir bilgi ve iletişim şekli oluşurken bu alanda çeşitli doğru ve yanlış bilgilere ulaşabilmek de
aynı zamanda söz konusu.Bunların arasında doğru bilgilerden ve görüşlerden yola çıkıldığı takdirde
ise ek bir önem daha da arttı..Bu aynı zamanda vergi verence karşılaşılan harcamaların “İdare”
tarafından yönetimi ve sunulması ; hizmet alanlar için gerekli bir sorgulanma zemini de
oluşturmaktadır.
2.İnternet gibi böyle bir gelişimin söz konusu olduğu ortamda geçenlerde tesadüfen bir bilgiye
ulaşmam mümkün oldu.”TC.Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı-Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler
Başkanlığı / İl Müdürleri İstişare Toplantısı-Ağustos 2014” başlıklı (Ek : 1) bir bilgiye sahip
oldum.Bir bilgilenme için hazırlanmış bu sunum ile verilmiş
bu bilgi anomim ve kaynağı tam
olarak belli değildi. Ancak bilindiği gibi her bilgisayarın başına olduğu gibi bir çökme ve bazı bilgiler
de kayboldu.Ancak bazıları yeniden kazandırıldı. Kurtarılmış/kazanılmış olunan bu aleniyet
özelliğinde ki bilgi ve Prof Dr.Tekin Akıllıoğu tarafından Aralık 2015 de yayımlanmış olan “Gözden
Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Türkiye” başlıklı bu çalışma , Sosyal Hizmetler ile ilgili söz konusu
olan önemi de attırmıştır. Gene buna ek olarak 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun' a yönelik Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Hakkındaki
Yönetmeliğin 17.03.2016 yayınlanması ve bu yönetmelikte yer alan “Sosyal İnceleme Raporu/SİR” ve
uygulamasına yönelik yapılmış olunan düzenlemelerin gene aynı yönde olması , bahse konu olan bu
“Sosyal İnceleme Raporu”nun özelliğini ve bu raporlamanın kimin tarafından düzenlenilmesinin
gerektiği bir durum da özellikle ortaya çıkmıştır.
3)03/06/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan Bakanlık tarafından düzenlenmiş diğer
yönetmelikler bu önemi daha da arttırmıştır..Kamusal bir sosyal hizmet olarak Bakanlık tarafından
görev kabul edilen bu hizmet(ler) için öngörülen bu uygulamalardan birisi de Aile ve Toplum
Hizmetleri Genel Müdürlüğünü tarafınca 9.Şubat.2013 tarihli ve 28554 sayılı Resmi Gazete de
yayınlanmış olan “Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği”dir.Sosyal Hizmete yönelik temel bir
uygulama alanı için öngörülen bu yönetmelikte ise 1.8.2013 de bir değişikte yapılmıştır.”sosyal
çalışma görevlisi” yerine “sosyal inceleme” ve “meslek elemanı” gibi tanımlar üzerinden de gene
benzer bir uygulama öngörülmüştür.Yapılan bu düzenleme ile de teknik bir uygulamaya yönelik
temel bir araç olan SİR ; bu yönde bir yetki ve görev ile de idari bir yönetimin de öne çıkarılmıştır.
Hizmetten yararlanan hak sahipleri için ortaya çıkan bu durumun hem teknik hemde hukuksal açıdan
değerlendirilme de bir zorunluluk olmuştur. “Keyfi” ve bilimden uzak özellikler ile tarihsel süreçte
inanca dayalı bir hayırseverliğin kamusal açıdan dünyevileşmesi ve bilim ile de ilgili uyumun
aranılması da gerekmiştir..Bu yönetmelikler ise; toplumsal bir sosyal koruma boyutuna dayalı olarak
kamusal bir görev için bir hak olarak öngörülen sosyal hizmetlerin nitelik ve düzeyi de
yansıtılmaktadır.Lütfedilen bir hizmet değil özellikle ve öncelikle SOSYAL ve HUKUK devletinin de
temel bir göstergedir. Aynı zaman da yapılmış bir tercihi de. Özellikle de Afganistan gibi bazı
uygulamaların karşılaştırılması bu özelliğin ve niteliğin ayrı bir şekilde değerlenlendirilmesini de
gerekmektedir.Adalet Bakanlığı içinde geçerli olan bu durum aynı zamanda söylemler üzerinden
yürütülen Çocuk Hakları veya İnsan Hakları gibi temel hakların somut bir şekilde ele alınması ve
sorgulanmayı da gerektirmektedir... Hem teknik hemde hukuksal açıdan ele alınması gereken bu
durum sosyal hizmet açısından yapılmış tespitlerin hedeflenmesi , değerlendirilmesi için bir
çalışmadır..”Şİddet ve İzleme Merkezi Yönetmeliği/ ŞÖNİM” gibi en son düzenlenmiş bu yönetmelik
dahil diğer yönetmeliğin değerlendirilmesi için de yapılan bu çalışma , alan ve uygulamanın
özelliğinden dolayı bir süreç için de devam edecektir.Öncelikli olarak bu çalışmada ise; Uluslararası
Sosyal Hizmetler Kuruluşu/ISS ile oluşan durum birinci bölümde yer almaktadır.İkinci bölümde ise
“Sosyal İnceleme Raporu/SİR” ve “Sosyal Çalışma Görevlisi” gibi öngörülen garabet ile Çocuk
/Gençlik Adalet (?) bağlamında öngörülen uygulama sonucu oluşan koruma ve cezalandırma boyutu
bir çok boyuttan da ayrıca ele alınacaktır.Üçüncü bölümde ise teknik ve hukuksal açıdan yapılan
değerlendirme sonucu ortaya çıkan aykırılıklara yer verilmiştir.Dördüncü bölüm de ise bir örnek olan
Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği ayrı bir şekilde ele alınacaktır.Beşinci bölümde Sosyal Hizmet
Uzmanlar Derneğinin savunuculuk boyutu ayrıca ele alınmıştır.Yansıyan bu teknik özellik ve
durumların öncelikle uluslararası sözleşmeler ve T.C.Anayasası açısından da ayrıca ele alınması vede
sosyal hizmet mesleğinin sorumluluğu ,var olan bu aykırılıkların engellenmesine yönelik bu görev
için sonuç ve önerilere de altıncı bölüm de yer verilmiştir...ÇOCUK KORUMA(MA) KANUNU
başlıklı çalışma dizisinin dördüncüsü için devam edilecek olan bu çalışma Adalet Bakanlığı
bağlamında “müdafii” dahil SİR üzerinden yürütülen uygulamanın Sözleşmeler dahil T.C.
Anayasasına aykırılıkları da ayrıca ele alınacaktır... . Bilindiği gibi Türkiye de asırlardan beri inançlar
üzerinden yürütülen hayırseverlik/yardımseverlik yerine sosyal hizmet üzerinden yürütülmesi
gereken bir uygulama için var olan bir direnç ve bilime karşı red etmeye yönelik uzun bir sürecin de
en azından bir başlangıcıdır.Bu başlangıç aynı zamanda 14-15 Temmuz 2016 tarihlerin de yaşanılan
süreç ,oluşan önemli sonuç/lar demokrasi ve yurttaş olmanın yeniden ele alınmayı da gerekli kılmıştır.
Kamusal bir hizmet olan sosyal hizmet ve sosyal yardım boyutu için ayrı bir yeni başlangıçda ayrıca
gerekmiştir.Özellikle de Afganistan örneğinden yola çıkıldığın da teknik açıdan oluşan bu ayırım ve
ayrışmanın en kısa zaman da anlaşılması ve/veya anlaşılmaması gibi bir tercihte ortaya konacaktır.
Utanma ile utanmama gibi bir tecihi de belirleyecektir. Oluşan bir yanıltmaya /yutturmaya/kandırmaya
da artık yeter denilecektir veya denilmeyecektir. Vicdan dahil duygu ile ilişkili kişisel bir tutum ve
davranış için de yapılan bu tercihler ise bu süreci ya kısaltacaktır.Yada uzaklaştıracaktır.Özellikle
”merhamet” ile “vicdan” arasında ki duygu ve ilişki bu tercih ve süreci de yansıtacaktır. “Hukuk”
yerine bahşedilmiş bir “adalet” için uyumlu olunma,itiraz etmemek ve adil bir yönetimin yeterli
kılınması “merhamet” için yeterli olacaktır. En azından bir hak aramanın “vicdan” üzerinden geçerli
kılınması ile de
kısalacak bu süreç daha da kısalacaktır. Veya;T.C. Devletinde ÇHS,ASŞ gibi
sözleşmeler için taraf olması bağlamında ASPB ve Adalet Bakanlığınca hak sahiplerine yönelik
öngörülen uygulamalar için öne çıkarılan özellik ve niteliklere rağmen SOSYAL ve HUKUK Devlet
niteliğini aramak için AİHM e kadar devam eden yorucu , engelleyici/önleyici bir süreci de ortaya
koyacaktir.Buda; bu tespitlerin maalesef diğer bir gerçeğidir. Urla/24.8.2016
I.BÖLÜM
ALMANYA DA YAŞAYAN (T.C.) VATANDAŞLARI İLE TÜRKİYE DE Kİ
VATANDAŞLARI EŞİT DEĞİL Mİ ?
(T.C.)
DURUM
Bir bilgi ve bilgilenme
4) Aile ve Sosyal Poliitikalar Bakanlığı (ASPB) tarafından düzenlenmiş olunan bir eğitim çalışması
kapsamında Avrupa Birliği ve Dış İşler Daire Başkanlığınca, Bakanlık İl Müdürlerine yönelik Ağustos
2014 de yapılan bilgi için yer verilmiş olunan sunumda bazı önemli bilgilere de ayrıca yer verildiği
görülmektedir. 02 Kasım 2011 tarih ve 662 sayılı “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” ile görüldüğü gibi
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı kurulmuş. 20 slayt arasında yer alan bu bilgilere göre
de (Ek:1;slayt/4) Müsteşer Yardımcılığı ile de Bakanlık Müsteşarlığına bağlıdır. Görevlerinin arasında
“Yurtdışında yaşayan, çalışan veya yurtdışıyla bağlantısı olan kişi ve ailelerin, sosyal, kültürel,
ekonomik ve ailevi nedenlerden kaynaklanan sorunlarına çözüm bulmak üzere uluslararası
teşkilatlarla işbirliği yapmak ve uluslararası vaka çalışmalarını yürütmek. “ şeklindeki bir görev den
de bahsedilmektedir..(Slayt-6) Dolayısı ile başta Almanya olmak üzere yurtdışında yaşayan en azından
3 milyondan fazla T.C .vatandaşları dahil diğer ülkeleri de yaşayan kişilere yönelik Başkanlığın
yardımcılığına bağlı ayrı bir birim ve görev de kabul edilmiştir.
5)Protokol ve dış görevler için AB ile ilgili oluşan ilişki ve hizmetlere yönelik bilgilere de ayrıca yer
verilirken “Uluslararası Sosyal Hizmetler” başlığında ayrı bir bilgilere de görüldüğü gibi yer
verilmiştir.Bu bölümde ki “Çözümlerine aracılık ettiği konular” ise “Aile parçalanmasının
önlenmesi ;Ebeveyn ayrılığında çocuğun korunması (velayet, görüşme hakkı, nafaka vb.);Çocuk
kaçırma ;Koruyucu bakım; Köklerin araştırılması ;Ebeveyn hakları ;İkamet Hakkı ; İletişimin
yeniden kurulması ;Çocuk refah” şeklinde açıklanmıştır.(Ek:1/ Slayt 9-10) Özellikle yurtdışında
Yurttaş/Medeni Hukuk ile ilgili adalet sistemi ve idari sisteme yönelik çocukların korunması ile ilgili
konuların ayrıca ele alındığı görülmektedir. Bu iki slaytda ise ”ISS /Internaonal Social ServicesUluslararası Sosyal Hizmetler.” şeklinde logosu ile birlikte yer alan bu yapıya yönelik “Uluslarası
Sosyal Hizmet Vaka Çalışmalarında İl Müdürlükleri ile Yaşanan Güçlükler” başlığı altında 3 slayta
ayrıca yer verilmiştir.(Ek:1/Slayt 11-12-13)
6)Bu yönde yaşanılmış güçlüklerin bazıları ise şu şekilde yansıtılmıştır;
*İncelemelerde uyulmasını istediğimiz konulara gerekli özen gösterilmemektedir.
* İncelemelerde vaka notunda istenilen bilgiler göz ardı edilmektedir.
* İnceleme sırasında yeterince gözlem yapılmamaktadır
*.Hazırlanan sosyal inceleme raporlarında hizmete ve amaca uygun bilgiler içermemesi söz konusu
olabilmektedir.
*Hazırlanan sosyal inceleme raporlarında vakaya bir açılım getirmeyecek, vakanın çözümüne bir
katkısı olmayacak bilgilere yer verilmektedir.
* Sosyal İnceleme raporlarında uzun, anlaşılmaz ifadeler kullanılmakta çok fazla tekrara yer
verilmektedir.
* Takip raporlarında ilk hazırlanan rapor tekrarlanmakta ek olarak bir iki bilgi verilmektedir.
* Hazırlanan inceleme raporlarında sosyal çalışmacının görüş ve önerilerine çoğunlukla yer
verilmemektedir.
* İstenilen raporların Bakanlığa iletilmesi süreleri oldukça uzun olmaktadır.
* Zaman zaman sosyal inceleme raporları sosyal çalışmacı olmayan personelce
hazırlanmaktadır ancak uluslararası vakalarda raporun sosyal çalışmacı tarafından
hazırlanması gerekmektedir.
7) Görüleceği gibi karşılıklı olarak işbirliği ile çalışan Uluslararası Sosyal Hizmetler tarafından
çocukların kamusal açıdan korunması ile yarar ve esenliğinin gözetilmesi için Bakanlık için yapılmış
olan bu taleplere yönelik düzenlenmiş olan SİR için var olması gereken bir özenin özellikle
gösterilmediği gibi içerik ve nitelik açısından önemli sorunların söz konusu olduğu
açıklanmıştır.Sosyal hizmetlerin Uluslararası boyutunun yurtdışında uzun zamandan beri kamuya
mal olması ve bu yönde kamusal bir görevin yerine getirilmesi için gereken önemli bir durum da
ortaya çıkmıştır.
Bu durum sadece yurtdışında ki SIR nun düzenlenilmesi ile de ilgili de
değildir..Şayet Türkiye uluslararası bir toplumun parçası ise Türkiyedeki uygulama içinde ilgili olup
3.7.2005 tarihinde yürülğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında benimsenen
düzenleme ile de ilgilidir. 2005 yılından beri yurtiçinde yaşayan çocuklar dahil diğer kişileri de
ilgilendiren bir durumu da ortaya koymuştur.
8 )Bakanlıkça saptanan bu güçlükler arasında görüleceği gibi sosyal çalışmacıar dışında ki personel
tarafından düzenlenilmesi sonucu sosyal çalışmacılar dışında düzenlenmemesinin gerektiği de
özellikle vurgulanmış.Çare olarak yapılan öneriler ise gene üç slayt da kısaca bildirilmiştir.(Slayt 1415-16) Raporlara yönelik yer alması gereken bilgiler için aranılması gereken belli bir nitelik ve
içeriğin giderilmesi yönünde mesleki değerlendirilmeler dahil dikkate edilmesi gereken konular da
bildirilmiş.Dolayısı ile kamusal bir alan da yer verilen “sosyal hizmetler” ile ilgili belli bir eğitim ve
mesleksel bir özellikte aranılmıştır. Özellikle de uluslararası sosyal hizmet bağlamında temel bir
yöntem olarak kabul edilen vaka çalışmaları (casework) için sadece sosyal hizmet uzmanları tarafınca
düzenlenilmiş olan SIR lerce kabul edilmekte olduğu da vurgulanmıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı(ASPB) ve AB ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı
9) 81 İl Müdürlüğüne yönelik Bakanlık tarafından düzenlenen bu toplantıda Daire Başkanlığınca
“Ağustos 2014” şeklinde verilmiş bu bilginin tarihi ise internet ortamında yer almaktadır.(Ek ;
2)Görüleceği bu toplantı “Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürleri İstişare Toplantısı (22-24 Ağustos
2014)” şeklinde yayınlanmıştır.”Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Doç. Dr. Sayın Ayşenur İSLAM’ ın
katılımıyla Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı koordinesinde “Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürleri
İstişare Toplantısı” 22-24 Ağustos 2014 tarihleri arasında Afyonkarahisar ilinde
gerçekleştirilmiştir...Merkez
Teşkilatında
görev
yapan
birim
amirlerimiz;
genel
müdürlükleri/başkanlıkları hakkında bilgi ve İl Müdürlerinden beklentilerini içeren sunumlarını
gerçekleştirmişlerdir. Toplantıda, karşılıklı beklentiler, görüş ve öneriler değerlendirilmiş, toplantı
genel bilgi paylaşımı çerçevesinde devam ederek taşra ile merkez teşkilatının iletişimine katkı
sağlamıştır.” şeklinde olup Bakanlığın web sayfasında yer alan bilgiler ile AB ve Dış İlişkiler
Başkanlığınca beklentileri içeren sunum ve “Ağustos 2014” yönündeki toplantı ve bilginin içerik
açısında uyumlu olduğu da açık bir şekilde görülmektedir.Bir alaniyette söz konudur.
10)Bakanlığın web sayfasında yer alan ASPB ile bilgiler arasında ise yer verilen “Merkez Birimler”
arasında görüleceği gibi “Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı” da ayrı bir başlık olarak
yer almaktadır.(Ek:3) 3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6.ncı maddesinin birinci fıkrasına istinaden de
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı kurulduğu da açıklanmıştır.Yayınlanan bu bilgiler
arasında “Başkanlık Görev ve Yetkileri” de açıklanmaktadır. Bunların arasında “Yurtdışında yaşayan,
çalışan veya yurtdışıyla bağlantısı olan kişi ve ailelerin, sosyal, kültürel, ekonomik ve ailevi
nedenlerden kaynaklanan sorunlarına çözüm bulmak üzere uluslararası teşkilatlarla işbirliği yapmak
ve uluslararası vaka çalışmalarını yürütmek.” şeklinde ki bir açıklamaya da yer verilmektedir.Ayrıca ;
Bölgesel ve Uluslararası Kuruluşlarla İlişkiler Birim Sorumlusu, Protokol ve Dış İlişkiler Birim
Sorumlusu, Uluslararası Sosyal Hizmetler Birim Sorumlusu ve Yönetim Hizmetleri Birim Sorumlusu
şeklinde ki birimlere yer verilirken “Uluslararası Sosyal Hizmet Birimi “ nin halen bir psikolog
tarafından yürütüldüğü de görülmektedir.
Uluslararası Sosyal Hizmetler Biriminin Görevleri
11) Başkanlıkça yer verilen bu birimlere yönelik yer verilen görevler ise halen aynen şu şekilde
yansıtılmaktadır:
*Uluslararası göçün veya yer değiştirmenin sonucu olarak, sosyal, kültürel ve ekonomik problemlerle
karşılaşan bireylere, çocuklara ve ailelere sosyal hizmet sunmak,
*Uluslararası sosyal hizmet vaka çalışmalarını Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu (ISS) ile
işbirliği halinde yürütmek,
*Birey, çocuk ve ailelerin sorunlarının çözümüne yardımcı olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında
gerekli sosyal incelemelerin yapılmasını ve bunun sonucunda sosyal inceleme raporlarının
hazırlanmasını temin etmek,
*Sosyal çalışmacılar tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporlarını uluslararası sosyal
hizmet vaka çalışması kapsamında değerlendirerek, gerekli olduğunda rehberlik etmek,
*Yurtdışından sosyal inceleme raporu talep etmek ve yurtdışına sosyal inceleme raporu
göndermek,
*Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu (International Social Service) tarafından düzenlenen
eğitim seminerlerinde ve toplantılarda Türkiye’nin uluslararası sosyal hizmet vakaları ile çalışan
meslek elemanlarınca temsil edilmesini sağlamak,
*Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu’nun düzenlemiş olduğu seminer, konferans ve
toplantılara katılmak suretiyle, uluslararası sosyal hizmet vaka çalışmalarında kullanılan yöntem ve
metotlardaki yenilikleri izlemek, değerlendirmek ve uygulamaya geçirmek,
*Ülke sınırlarını aşan sosyal sorunların cevaplandırılmasında, danışma işlemini yerine getirmek üzere
ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyonu sağlamak ' dır..
12) Dolayısı ile “Uluslararası Sosyal Hizmet Organizasyonu/USHO) ile yurtdışından SİR nu talep
edip yurtdışına sosyal inceleme raporunu düzenlemeyi Başkanlık bir görev olarak kabul ederken
sosyal çalışmacılar tarafından bunun değerlendirilmesi ve bu yönde bir rehberlik etmenin de bir görev
olduğu da gayet açıktır.. Bu açık bilgi ile 2014 de yapılmış olan toplantıda verilmiş olan bilgiler ise
görüleceği gibi aynen ve uyumlu bir şekilde halen devam etmektedir. Ayrıca bu kapsamda SİR na
yönelik ayrı bir nitelik ve içeriğinin önemi arttırılırken aynı zamanda alınmış olunan eğitim ve
mesleksel bir durum vede farklılığın önemi daha da artmaktadır.Bir kimsenin, kendisine iş vermeye
uygunluk veya yaraşırlık durumu diye de adlandırılan “LİYAKAT” için de gereken bu önem;
yurtdışındaki uygulama ile yurtiçinde ki yasal düzenlemeleri ve uygulama arasında bir uyum
arandığında bu yönde ayrı bir ayrışmaya da neden olmaktadır.Liyakat açısından oluşan bu ayrışma
aynı Bakanlık çatısında yer alan diğer merkez birimler açısından ayrı bir ayrışma ve sorunu da ortaya
çıkarmaktadır.Özellikle de hizmet alanlara yönelik aranılması gereken belli bir nitelik ve görevin
sorgulanması ve değerlendirmesini de ayrıca gerektirmektedir.
13)Gene Başkanlıkça web sayfasında yayınlanmış olan bilgilere (Ek :4 /A-B) ek olarak “ABDİDB İç
Kontrol Sistemi Dökümanları”na da ayrıca yer verilmektedir.Bunların arasında yer alan (G/a) da ise
“Görev Tanımları ve “İş Akışları” dökümlarına da yer verilmiştir..Bu dökümanlar ise 4 Nisan 2016
yılında kadar yayınlanmış olup web sayfasında Kİ bu bölüm 5.Nisan 2016 tarihinden sonra
“Uluslararası Sosyal Hizmet Vaka Çalışmaları”nın şeklinde yayınlandığı da görülmektedir. Yayınlanan
bu dökümanlar arasında ise yer alan “Görev Tanımları”nın yer aldığı (Ek : 4) deki dökümanda “İŞ
TANIMLARI” ve “İŞ ÜNVANLARI” na yer verilmektedir. Bu dökümanda yer alan bilgilerin arasında
ise “Görev ve Sorumlulukları” kısmında yer alan 4 üncü paragrafta aynen “Sosyal çalışmacılar
tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporlarını uluslararası sosyal hizmet vaka çalışması
kapsamında değerlendirerek, gerekli olduğunda rehberlik etmek,” şeklinde bilgiye de yer
verilmektedir .Gene (5) inci paragrafta “Yurtdışından sosyal inceleme raporu talep etmek ve
yurtdışına sosyal inceleme raporu göndermek,” ile (6) ıncı parağrafta “Uluslararası Sosyal Hizmetler
Organizasyonu (International Social Service) tarafından düzenlenen eğitim seminerlerinde ve
toplantılarda Türkiye’nin uluslararası sosyal hizmet vakaları ile çalışan meslek elemanlarınca temsil
edilmesini sağlamak,” şeklindeki görev sorumluluğu açıklanmaktadır.Gene ekte yer alan diğer “Temel
Süreç Tanım Formu” başlıklı dökümünda görüleceği gibi “ Sosyal İnceleme Raporu” ayrı bir başlık
altında yer almaktadır. Dolayısı ile Bakanlığın iç denetim açısından ayrıca ele alındığı somut bir görev
ve süreçte gaye açık bir şekilde yansıtılmaktadır.
14)Bakanlığın Merkez birimde yer alan ve Müsteşara bağlı Başkanlık tarafından yayınlanan açık
bilgilerin yanı sıra Bakanlık tarafından yayınlanan 2015 tarihli Faaliyet Raporunu da ayrıca yer
verilmektedir. (Ek:5) Başkanlığa da yer verilen bu faaliye raporunun 307 si sayfasında “Uluslararası
Sosyal Hizmetler Faaliyetleri” ne de yer verilmektedir. Yer verilmiş olan bu bilgiler ise aynen şu
şekilde yer almaktadır.. “Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu ile işbirliği halinde; Aile
Birleşimi, Ayrılık, Çocuk refahı, Ebeveynlik, Velayet, Vesayet, Kurumsal Yerleştirme, Ziyaret Hakları,
Çocuk İstismarı ve İhlali, Çocuk Kaçırma, İletişimin Yeniden Kurulması, İkamet Hakları gibi
konularda, 2015 Ocak ayından itibaren, yeni başlayan 165 vakayla birlikte halen devam etmekte olan
yaklaşık 700 vaka dosyası ile çalışmalar sürdürülmektedir.” Bu çalışmalar kapsamında ise Almanya,
Hollanda, Fransa, Avustralya, Avusturya, İsviçre, İsveç, Belçika, KKTC, Norveç, Kanada, İngiltere,
İsrail, Romanya, İrlanda, Beyaz Rusya, Bulgaristan gibi ülkeler ile çalışmalarını sürdürüldüğü
görülmektedir.Tablo 20 de ise bu ülkeler arasında 165 vakadan Almanya 'ya yönelik 40;İngilte'den 11;
Fransa 'dan 9; Hollanda dan 6;Avusturya 4;İsviçre 4 vakadan bahsedilmektedir.Ayrıca 2014 Faaliyet
Raporunda (Ek :6) ise bahsi konular içinde 2013 Ocak ayından itibaren, yeni başlayan 137 vakayla
birlikte halen devam etmekte olan yaklaşık 700 vaka dosyası ile çalışmaların sürdürüldürüldüğü
görülmüştür.(sf 286)
15)Dolayısı ile Ağustos 2014 tarihin de Başkanlıkça yapılmış olan bu bilgilenme ile Bakanlıkta yer
alan bilgilerin gayet bir şekilde uyumludur.Yurtdışında olunmasına rağmen seçmen özelliğine de
sahip olunduğu 3 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının dışında diğer ülkelerdeki
kişilere de yönelik sosyal hizmet uygulamaları için temel bir araç olan SIR vede bunun ancak sosyal
çalışmacılar tarafından düzenlenilmesinin talep edildiği “Uluslararası Sosyal Sosyal Hizmet ISS
( INTERNATIONAL SOCIAL SERVICES AGENCY”) ile ilgili bu kurumsal yapı yönelik bazı
bilgilere ise internet ortamında ulaşılmak mümkündür.(Ek:7) İngilizce ve Fransızca web sayfasında
yer alan bu bilgilere göre web sayfasında bazı Türkçe bilgilere ulaşmakta mümkündür.(Ek:8)
Yaşanılan savaşlara bağlı olarak 1924 yılında Cenevre’de toplanan otoriteler, özel bir amaca yönelik,
bağımsız ve uluslar arası bir organizasyona ihtiyaç olduğunu kabul etmiş. Aynı yıl Cenevre’de İsviçre
Medeni Kanunu’nun 60 uncu maddesi gereğince de hukuki bir varlık olarak Uluslararası Sosyal
Hizmetler Organizasyonu’nu kurmuşlardır .Halen Türkiyenin dahil olduğu çocukların korumasına için
sosyal hizmetlere yönelik 120 ülkeye amaç edindiği görülmektedir.
16)Çocukları aileleri ve sınırlar arası (sınır-aşırı) göç sonucu ayrılmış bireyleri korumak, savunmak ve
desteklemek için uğraşırken her bireyin, özellikle çocukların insan haklarının verilmesine riayet
edildiğini garantiye almayı bir vizyon olarak amaçladığını da belirtmektedir. Ülkelerarası sosyal ve
yasal danışmanlık ve aile izleme ,evlat edinme öncesi ve sonrası yardım , uluslararası aile
arabuluculuğu ; aile parçalanmasında çocuk koruma; reşit olmayan yalnız kalmışların koruma ve
bakımı , alternatif bakım / Koruyucu bakım ;kökenini arama gibi hizmetler öne çıkarılmaktadır.Bağlı
büro ve temsilciler üzerinden de bu hizmetler verilmektedir.Özellikle de Çocuk Hakları Sözleşmesi
bağlamında sosyal hizmetin temel bir parçası olan savunuculuğun yanı sıra gene sosyal hizmet ile
ilgili bir temel yöntem olarak ele alınan “casework/vaka çalışması” ayrı bir başlık altında yer
almaktadır.Bu yapılanma ile farklı ülkeler arası farklılıklar gözetilmek için de sosyal servisler ile
kurulan ilişkilerin doğru bilgiye sahip olmaları vede ilgililere doğru çözümlerin sunulması da
hedeflenmiştir. Bahse konu olan bu hizmetler ise görüleceği gibi Başkanlıkça verilen bilgiler ile de
gayet uyumludur. Sosyal Hizmetlere yönelik bir görev olarak öngörülen Bakanlık için de ayrı bir
birimin parçası doğal olarak kabul edilmiştir.
17)Diğer bilgilere bakıldığında ise 1963-64 yılları arasında, Sağlık Bakanlığı bünyesinde yer alan
Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu ile
bağlantıya geçilmiştir. İkili görüşmeler sonucunda ise bu organizasyonun Türkiye Temsilciliği’ni de
üstlenmiştir . SHÇEK Genel Müdürlüğünün 2828 sayılı Kanun ile kurulması ile de bu temsilcilik
aynen devam ettirilmiştir.Böyle bir süreçte ISS’in Türkiye Temsilcisi olarak 1964 yılından beri hizmet
verilen SHÇEK Genel Müdürlüğünün, yurtdışından sosyal inceleme raporlarının sağlanması için
yetkili tek makam olduğu ve yapılan düzenleme ile bu temsilciliğin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığınca da aynen devam ettiği görülmektedir.Dolayısı ile yapılan talebe bağlı olarak SIR
düzenlemesi ile aranan bir niteliğin ve özelliğinin de bir parçası olduğu görülmektedir.
Pekin Kuralları ve Sosyal Araştırma/İnceleme
18) Bakanlığın idari yapılanmasında bir temsilcinin yer aldığı (ISS) kapsamında ki sosyal hizmet
yöntemlerinden temel biri olan “casework/vaka çalışması” kapsamında temel bir teknik araç olan SİR
nun düzenlenmesini de öne çıkarmaktadır.Özellikle de uygulamalı bir bilim olarak kabul edilen
Sosyal Hizmetlerin uygulanmasına yönelik bu düzenlemenin ise ancak ve ancak sosyal çalışmacılar
tarafından raporlanacağı ve eğitim ve mesleksel özellik dahil likayatı da içeren bir niteliğin arandığı
da söz konusu olmuştur.Öncelikle BM Çocuk Hakları Sözleşmenin “iyilik” ve buna bağlı olarak yarar
ve esenliğinin gözetilmesi için ilgililer tarafından bir karar almadan önce değerlendirilmesi gereken
SİR nun ve mesleksel dahil bu özelliklerinin uzun zamandan beri Türkiye açısından gözetilmesi de
gerekmiştir. Buna bağlı olarak Uluslararası Sözleşmesi açısından SİR nun hukuksal bir metin olarak
ele alındığı bilgi ise görüleceği gibi “Pekin Kuralları” diye kısaca adlandırılan metinde yer almaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 29 Kasım 1985 yılında “Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması
Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Pekin (Beijing) Kuralları)” ise kabul
edilmiştir. Çocuk/Gençlik adalet sistemindeki kurallar benimsenmiştir.(Ek:9) Bu kuralın İngilizce
Orijinal metni de “40/33 sayılı “United Nations Standard Minimum Rules for the Administration of
Juvenile Justice ("The Beijing Rules") “Adopted by General Assembly resolution 40/33 of 29
November 1985 (Ek: 10)” aynen bu şekildedir.Bu metin arasında yer alan 16 ıncı madde ise “Sosyal
araştırma raporları” başlığında ayrıca ele alınmıştır
18) Orjinal İngilizce metnin çeşitli ve farklı bir şekilde Türkçe ye çevrilmiş metinler arasında ki en iyi
bir çevrinin yapıldığı bu metinde “Sosyal Araştırma Raporları” ise görüleceği gibi “Küçük ve önemsiz
suçların dışında kalan bütün davalarda, yetkili makamca vereceği kararın adil olmasını sağlamak
üzere çocuğun suçu işlemeden önceki yaşam koşulları hakkında ve suçu hangi şartlar altında işlediği
hususunda, nihai hükümden önce doğru bir araştırma yapmalıdır.” şeklindedir.Yorumları ise aynen şu
şekildedir. “Sosyal araştırma raporları (sosyal raporlar ya da hüküm öncesi raporlar) davaların bir
çoğunda önemli ve vazgeçilmez bir yardım sağlar. Yetkili makam, sosyal ve ailevi geçmişi, okul
kariyeri, eğitim deneyimleri vb. gibi çocuğa ilişkin konularda bilgi sahibi olmalıdır. Bu amaçla bazı
hukuk sistemlerinde mahkemeye veya kurula bağlı sosyal servisler ve personel bulunmaktadır.
Denetimli Serbestlik memurları dahil, diğer tüm görevliler de bu işi yapabilirler. Sonuç itibariyle,
yukarıdaki kural, nitelikli sosyal araştırma raporlarının hazırlanabilmesi için nitelikli personele olan
gereksinimi ortaya koymaktadır.” Dolayısı ile ister zivil/yurttaş/medeni hukuk isterse ceza hukukunu
da içeren bir uygulamaya yönelik adil bir araştırma ve bir karar için gerekli olan bir sosyal inceleme
raporunun temel bir araç olması temel bir kural olarak kabul edilmiştir.
19)Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasım 1989 tarih ve 44/25 sayılı Kararıyla Çocuk
Hakları Sözleşmesi kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmıştır. Bu Sözleşme 49. maddeye uygun
olarak 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi ise 14 Eylül 1990 tarihinde
imzalamış ve 9 Aralık 1994 tarihinde ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 4058 Sayılı Onay Kanunu ise 11
Aralık 1994 gün ve 22138 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.Sözleşmenin önsözünde yer alan
onikinci paragrafta ayrıca bu Pekin Kuralı diğer kurallarla birlikte anımsanarak anlaşmaya varıldığı
da kabul edilmiştir. Kabul edilmiş olunan hukuksal bir metine de yönelik Avrupa İnsan Hakları
Komiseri Thomas Hammerberg tarafından yayınlanmış 19 Haziran 2009 tarihli çalışma bu kapsamda
ayrıca ele alınmıştır (Ek:11). “Çocuklar ve Çocuk Adalet Sistemini İyileştirmeye Yönelik Öneriler”
başlıklı çalışmanın “Çocuk Adalet Sistemiyle İlgili Birleşmiş Milletler Rehber Araçları” ile ilgili bir
tespite de yer verilmiştir (sf 5) . Birlesmis Milletler Genel Kurulu Kararları olarak onaylanan bu üç
temel uluslararası araç, çocuk/gençlik adalet sistemiyle ilgili detaylı bir kılavuz olarak karşıya
çıkmaktadır şeklinde de değerlendirmiştir. Bunlar ise kısaca Riyad İlkeleri. Pekin Kuralları ve Havana
Kurallarıdır.Buna ek olarak 2005 yılında Suç Mağduru ve Tanığı Çocuklara İliskin Konularda Adalet
Hakkında Rehber İlkelerinin kabul ettiği de belirtilmiştir.Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin ve
benzeri araçlarda yer verilen hükümlerinin cocuk adalet sistemi ile ilgili pek çok konuya açıklık
getiren bu rehber ve kuralların Sözleşme ile birlikte ele alınmasının gerektiği de özellikle
vurgulanmıştır.Bu bağlamda 18 yaşına kadar “Çocuk” olarak tanımlanan çocuk ve gençler için
Medeni/Yurttaş Hukuk açısından ayrı bir şekilde korunup kollanmasına ve iyilik halinin gözetilmesine
yönelik hem idari hemde yargısal uygulamaların da birlikte alınmasının gerektiği de görülmektedir. .
20)Dolayısı ile SİR ile ilgili olarak “Sosyal Araştırma Raporları” başlığı ile 16 ıncı madde de ayrıca
yer verilen Pekin Kurallarının Türkçe ye çevirisin de tartışmaya açık bazı durumlar olmasına rağmen
BM de kabul edilmiş olan Pekin Kuralllarının İngilizce orginal metni görüleceği gibi
“Social
inquiry reports” dir (Ek:12).Yorumda ise ayrıca “social report-sosyal rapor” dan bahsedilirken bu
raporun İngilizce sözlüklerde yer alan bilgide görüleceği gibi bahsedilen raporun “social
worker/sosyal çalışmacılar” tarafından bu özelliğin yansıtıldığıda görülmektedir (Ek ;13-14). Ayrıca
“inquiry” nin ise araştırma ; inceleme veya sorgulama gibi Türkçe ye çevrildiğinin görülmesi (Ek :
15-16) ile Pekin Kurallarında Türkçeye çevirilen “Sosyal Araştırma Raporu”nun aynı zamanda
“Sosyal İnceleme Rapor/SİR” ile de işlev açısından gayet uyumlu olduğu da gayet açıktır. İngilizce
olarak kavramda yer verilen bu bilgi ve çalışanların özelliğini içeren ve Birleşmiş Krallık da
(İngiltere'de) bahsedilen uygulamalarda yansıtılmaktadır . Bunların yanı sıra internet ortamında
ulaşılabilecek bir çok bilgilerin arasında Unicef 'in Afganistan için yapmış ve Türkçeye de çevrilmiş
bir çalışmadan da bahsedilmektedir (Ek :17).2009 yılında yayınlanmış bu bilgiye göre de Afganistan
da 2005 yılında “Juvenile/Gençlik Kanunu” üzerinden bir uygulama söz konusudur. Görüleceği gibi
çocuklar için adalet sistemi ile ilgili yapılan bu UNICEF üzerinden yayınlanan bilgilendirme de ise
Social inquiry reports/ Social Investigation Report/Sosyal İnceleme Raporu da ayrıca ele
alınmaktadır.Kısaca bakıldığında çocukların haklarına ulaşım için sosyal çalışmacılar/social worker
ile child advocates/ çocuk avukatları üzerinden yürütüldüğü, kurumsal yapı gibi bilgiler kısaca de
görülmektedir.Sosyal incelema raporunun Pekin Kuralı 16.maddes üzerinden ve de bu yönde bir
nitelik bağlamında sosyal çalışmacı gibi eğitime dayalı bir yetkinliğinin de öne çıkarımasıyla SİR nu
düzenleyen kişi ve özelliğinin “social worker/sosyal çalışmacı” olarak belirtildiği de açıkça
görülmektedir.Bu durum ;Türkiye için de ayrı bir önemde olup önemli bir göstergeyide
yansıtmaktadır.Oluşan bu farkın ise teknik ve bilgi açısından anlamak ve anlamamak ile de ilgili olup
aynı zamanda utanma ve utanmama arasındaki yapılması gereken tercihi de somut bir şekilde
belirleyecektir.
II.BÖLÜM
TÜRKİYE DE SOSYAL
GÖREVLİLERİ
İNCELEME
RAPORU/SİR
VE
SOSYAL
ÇALIŞMA(MA)
5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” öncesi
21) ASPB tarafından USHO bağlamında yer verilen uygulamada SİR ve bu yöndeki raporun sosyal
çalışmacı tarafından düzenlenilmesinin gözetildiği böyle bir durumda bu raporun Pekin Kuralları ile
aynı özellikte olduğu gayet açıktır. Hukuksal açıdan adli ve idari bir uygulamada yer verilmesine
yönelik adil bir uygulama için ise çocuk/gençlik adalet sistemin de karar verilmeden önce temel bir
araç olarak kabul edilmesi ile teknik bir raporlama bir zorunluluk olarak da kabul edilmiştir.Böyle bir
uygulama ,yasal düzenleme ve talep 2005 yılında Afganistan gibi bir ülke için de geçerli ve
uyumludur. Yaşam koşulları bağlamında sosyal ve ailevi geçmişi, okul kariyeri, eğitim deneyimleri vb.
gibi gelecek beklentisinin toplumsal/ kamusal açıdan gözetilmesi için çocuğa ilişkin konular da bilgi
sahibi olunması ile de verilen kararın somut bilgilere dayandırılması da böylece öngörülmüştür.
Özellikle de adli veya idari açıdan karar vericiler tarafından oluşabileceği bir keyfiliğin ve/veya
sorgulanılması için de ÇHS deki ilkelerin güvenceye alınması bir görev ve yükümlülük olarak kabul
edilmiştir.
22) Türkiye de ise Bakanlık tarafından da temsilci olarak da kabul edilen İSS/USHO (Uluslararası
Sosyal Hizmetler ) için sosyal hizmet uygulamaları ve yöntemler için talep edilmiş olunan SİR ve
düzenleyen kişinin sosyal çalışmacı tarafından raporlanmasının uzun zamandan beri söz konusu
olduğu da bilinen bir gerçektir.Fakat bu bilinen gerçeğin sadece Uluslararası bir uygulamaya yönelik
olduğu da görülmektedir.Bu yönde de yapılan talebe yönelik içerik ve nitelik de aranmıştır.Türkiye
dahil uluslararası açısından SİR nun Türkiye de ki yasal düzenlemelere yanısımaları ise ancak
7.11.1979 da 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu,Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun tarafından kısmen olsa da ele alınmıştır.(Ek :18)Uzun süre yürürlüğe ve uygulamaya
geçilmeyen bu kanun da ”Ceza veya tedbir uygulanmasından önce yapılacak inceleme” başlığında
yirminci madde de bir düzenleme de kabul edilmiştir. Görüleceği gibi küçüğün işlediği suçun anlam
ve sonuçlarını kavrayabilme yönünden bedeni, akli ve ruhi durumu mütehassıs kimselere tespit
ettirildiği de kabul edilmiştir.Buna ek olarak gerekirse küçüğün aile, terbiye, okul durumu, gidişatı,
içinde yetiştiği ve bulunduğu şartlar veya bunlar gibi gerekli görülen sair hususlar çocuk mahkemeleri
nezdinde görevlendirilmiş olan sosyal hizmet uzmanları veya yardımcıları veya pedegog veya
psikolog veya psikiyatr gibi uzmanlar marifetiyle araştırılacağı belirtilmiştir.Dolayısı ile ; 765 sayılı
TCK nun 54 üncü maddesine yönelik 1981 de yapılan yeni düzenleme ile iki farklı içerik ve işleve
yönelik bir “inceleme” den bahsedilirken çocuk mahkemelerlerinde görevlendirilmiş sosyal hizmet
uzmanları ve yardımcıları dışında pedagog veya psikolog veya psikiyatr gibi uzman kişilerce bir
inceleme ve raporlama da söz konusu olmuştur.Sosyal hizmetler konusunda eğitim almış kişiler
dışında belli kişilerce incelenip düzenleneceği bir raporlamanın söz konusu olduğu da görülmüştür.Bu
düzenleme ise 3.7.2005 yılında yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Konunu 'a kadar aynen
devam etmiştir.Dolayısı ile görüleceği gibi uluslararası talepte söz konusu olan SİR ve bu raporu
düzenleyen için bilgi ve meslek açısından bir nitelik aranırken Türkiye deki yapılan düzenleme ile de
bu niteliğin gözetilmediği de açıkça görülmektedir. Aslında bu durum özellikle uluslararası açısından
da temel bir ayırıma da neden olunmaktadır..
23) 2005 yılına kadar çok sınırlı şekilde uygulanılmış olan 2253 sayılı Kanunda yer verilen çocuk
mahkemelerince bu inceleme ve raporlamaya yönelik aralarında yer verilmiş olan “sosyal hizmet
uzmanı” şeklindeki yasal bir ünvanın söz konusu olması aynı zamanda Türkiye de bahsedilen Sosyal
Hizmetler ile ilgili bir süreci de yansıtmaktadır.Bilindiği gibi Türkiye’de mevcut sosyal hizmetlerin
bilimsel ve mesleki bir yaklaşımla yeniden örgütlenmesi ve sosyal hizmetlerin daha profesyonel olarak
verilmesi bir ihtiyaç olarak öngörülmüştür.Buna bağlı olarak 22.06.1959 tarihli ve 10233 sayılı resmi
gazetede yayınlanan, 12.06.1959 tarihli ve 7355 sayılı Sosyal Hizmetler Enstitüsü Kurulmasına Dair
Kanun ile de , Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak, alanda araştırma yapmak, yayın ve
görüş oluşturmak vb. işleri yapmak ve Sosyal Hizmetler Akademisini kurmak üzere 1959 yılında
Sosyal Hizmetler Enstitüsü kurulmuştur Buna bağlı olarak, yapılan bu kanunun (1/h) maddesi ile de
“sosyal hizmet mütehassıslarıyla sosyal yardımcıları yetiştirmeye mahsus, yüksek ve orta dereceli
öğretim yapmak üzere Sosyal Hizmetler Akademisi tesis etmek ” kabul edilmiştir. 1961 yılında Sağlık
ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na bağlı olarak da Sosyal Hizmetler Akademisi faaliyete geçmiş ve
Türkiye’de sosyal hizmet uzmanlarının eğitim süreci başlamıştır.1965 yılında ilk mezunların
diplomalarında “Sosyal Hizmet Mütehassısı” unvanı verilmesiyle unvan kullanımı da ortaya
çıkmıştır.Dolayısı ile sosyal hizmetlerin teknik bir
uygulama ve yöntem olarak yer almasının
gerektiği vede SİR nun bu kişiler tarafından düzenlemesi için ise bir görev ve yetki de söz konusu
olmuş olup 2253 sayılı Kanun böyle bir dayanağa da dayanılmıştır..
24) 2547 sayılı YÖK kanununun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ise, 20 Temmuz 1982 tarihinde
çıkarılan 41 sayılı “Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin”
9.Maddesinin a) bendinin 6.fıkrasıyla “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı Sosyal Hizmetler
Akademisinin yüksekokula dönüştürülmüştür. Oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu” kurulmuştur. Böylece Sosyal Hizmetler Akademisi her hakkı ile Hacettepe
Üniversitesine devredilmiş ve Sosyal Hizmetler Yüksekokulu adını aldığı 1982 yılından itibaren de
“sosyal hizmet uzmanı” ünvanı ile mezun vermeye devam etmiştir.Bu süreçte, 24/5/1983 tarih ve 2828
sayılı Sosyal Hizmetler Kanununun 38.Maddesi gereğince, sosyal hizmetler mütehassısı
yetiştirilmesini öngören Sosyal Hizmetler Akademisinin kuruluş dayanağını da oluşturan 12/6/1959
tarih ve 7355 sayılı Sosyal Hizmetler Enstitüsü Kurulmasına Dair Kanun yürürlükten kaldırılmıştır
1981 yılında YÖK'ün kuruluşunun ardından, 1983 yılında H.Ü. Sosyal Çalışma bölümü de
kapatılmıştır. Öğretim üyeleri ve öğrencileri, Hacettepe Üniversitesine bağlanarak Yüksekokula
dönüştürülen Sosyal Hizmetler Akademisine aktarılmıştır. Ancak bu bölüme girmiş olan öğrencilerin
"müktesep haklarından dolayı" bölüm, 1987'ye kadar “sosyal çalışmacı” unvanıyla mezun vermeye
devam etmiştir.Mesleksel bir uzmanlık eğitiminden akademik bir eğitime dönüşen böyle bir süreç
uluslararası akademik açıdan da yansıtılılmıştır. Bir bilim olarak kabul edilen Sosyal Hizmetler
uygulamalı akademik bir eğitime de dönüşmüştür. 2253 sayılı Kanun dahil eğitim ve unvan ile ilgili
bu süreç bilindiği gibi 3.7.2005 yılına kadar aynen devam ederken 5395 sayılı ÇKK ile yapılan
düzenleme ile de yeni bir süreç başlatılmıştır.
25) 7355 sayılı Kanun ile 1961 de kamusal açıdan Sosyal Hizmetlerin uygulamasına yönelik bu süreç
görüleceği gibi ayrı bir kurumsal yapıya da dönüşmüştür. 24.05.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal
Hizmetler Kanunuyla , sosyal hizmetler alanındaki hizmetler ve kurumlar birleştirilerek Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) kurulmuştur., Kuruma devredilen hizmetler
çerçevesinde SSYB’nda bulunan 329 Sosyal Hizmet Uzmanı kadrosu iptal edilerek, yerine SHÇEK
bünyesinde 848 Sosyal Hizmet Uzmanı kadrosu ihdas edilmiştir.Dolayısıyla Uluslararası Sosyal
Hizmet Kuruluşu ile oluşan ilişki ve temsilcilik
SHÇEK tarafından aynen devam
ettirilmiştir.Raporlamanın bu kişiler tarafından düzenlenmesi de gerçekleştirilmiştir.Fakat bu yasal
düzenleme de görüleceği gib somut bir SİR nun tanımı yoktur.
26)Yapılan düzenleme de yer verilen tanımlar ile ilgili üçüncü madde de ise "Sosyal Hizmetler"
tanımlanmıştır.”Çocuk Esirgeme Kurumu” başlığında yer alan kurumsal yapı ortadan kaldırılırken
aynı zamanda bazı maddeler de yürürlükten kaldırılmıştır.Buna rağman “Sosyal Hizmetler Kanunu”
başlığı altında halen yürürlükte bulunan bu tanım “Kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre
şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının
giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine
yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli
ve programlı hizmetler bütününü “şeklindedir. Aynen de devam etmektedir..Halen yürürlükte olan
maddeler arasında 21.Madde de aynen devam etmektedir. “Tespit ve İnceleme “” başlıklı bu
düzenleme “Kurum, korunmaya, bakıma, yardıma ihtiyacı olan aile, çocuk, engelli ve yaşlılar ile
sosyal hizmetlere ihtiyacı olan diğer kişileri tespit ve incelemekle görevlidir. Bu kişilerin Kuruma
duyurulmasında ve incelemeye ilişkin olarak Kurum ile işbirliğinde bulunulmasında mahalli mülki
amirler, sağlık kuruluşları ve köy muhtarları ile genel kolluk kuvvetleri ve belediye zabıta memurları
yükümlüdürler.” şeklinde aynen devam etmektedir.Böylece “Kurumun” diğer bir deyimle Bakanlık
tespit ve incelemek ile de bu görevi aynen devam etmektedir.Bu bağlamda ISS ile ilgili yapılan talep
ve buna yönelik Bakanlıkta yer verilen bir birim ve görevlendirme bir biri ile uyumlu olup yapılan bu
talebe göre de yapılması gereken bir inceleme için mesleksel dahil belli bir niteliğin gözetilmesi de
yüklenilmiştir.Aranılan bu nitelik sadece çocuk ile de ilgili olmayıp korumaya,bakıma,yardıma ihiyacı
olan aile,engelli ve yaşlılar ile sosyal hizmetlere ihtiyacı olan diğer kişiler için de aranılması
gerekmektedir.Bu gereklilik aynı zaman kamusal harcamanın verimi ve uygunluğu için de geçerlidir.
5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” ve sonrası
Uluslararası Sözleşmeler ve TC.Anayasası
27) Bilindiği gibi Türkiye açısından Avrupa Birliği ile oluşan süreç TC.Anayasa'sı dahil yeni yasal
düzenlemelere de neden olmuştur. 2001 de 4721 sayılı “Türk Medeni Kanun”,2004 de 5237 sayılı
“Türk Ceza Kanunu” ve 2004 de 5271 saylı “Ceza Muhakemesi Kanunu” gibi temel yasalar
düzenlenmiştir.Bunlara ek olarak 3.7.2005 tarihinde 5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” başlığı
altında bir düzenleme de yayınlanıp yürürlüğe girmiştir (Ek:19).AB ile ilgili bu yasal süreçte en temel
düzenleme ise T.C. Anayasası nın (90) ıncı maddesi olmuştur.”Milletlerarası andlaşmaları uygun
bulma” başlığı altında yapılan düzenleme
ile 7.5.2004 tarihinde ek bir düzenleme
yapılmıştır.“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/20045170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” şeklinde yapılan düzenleme ile kabul
edilmiş sözleşmeler temel bir uygulamanın parçası da kabul edilmiştir.
28) Böylece uluslararası sözleşmelerinin taahhüt altına alındığı bir yükümlülük/sorumluluk ile
hukuksal güvencelerin gözetilmesi gerektiği böyle bir durum yapılan düzenlemeleri daha da önemli
kılmıştır.Bu gözetilen durum diğer uluslar içinde karşılıklı olmuştur.Böyle bir hukuksal güvencenin
gözetildiği uygulamalardan birisi de 3.7.2005 tarihli ve 5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” olup
başta Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı
gibi sözleşmelerin de güvence altına alınmıştır.Temel bir kanun olarak bir Hukuk Devleti bağlamında
iç hukukun da bir parçasının olunması kabul edilmiştir. Gençler dahil “ÇOCUK” olarak toplumsal ve
kamusal açıdan korunup kollanması ve gözetilmesi için SOSYAL ve HUKUK DEVLETİ niteliğini
kazandıran bu özellik için ise 2253 sayılı kanun yürürlükten kaldırılmıştır.Türkçeye çevrilmiş ve
kanunlaşmış olan ÇHS ile uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu
hariç, onsekiz yaşına kadar her insan görüleceği gibi “çocuk” sayılmıştır (mad.1).Hiç bir ayırımın
gözetilmediği taahüt edilirken Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari
makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde
çocuğun yararı temel düşünce olarak da kabul edilmiştir (mad.3).
29) Başta taahüt altına alınan ve iç hukukun bir parçası olan ÇHS sininde ki bu ilkeler ayrıca ÇKK nun
4 üncü maddesin de yer verilen ilkelere de aynen yer verilmiştir.Yarar ve esenliğin gözetilmesi bir
yükümlülük olarakta kabul edilmiştir (mad.4-1/b).Tanımların yer aldığı 3 üncü maddede ise “çocuk”;
daha erken yaşta ergin olsa bile, onsekiz yaşını doldurmamış kişi olarak kabul edilmiştir.Onsekiz
yaşına kadar ile onsekizi doldurmamış gibi çocuğu belirlemede bir çelişki olsa bile CHS deki tanımın
geçerli olduğu bir durumda söz konusu olmuştur.(For the purposes of the present Convention, a child
means every human being below the age of eighteen years unless under the law applicable to the
child, majority is attained earlier.) Ayrıca,bir “kişi” den bahsedilmesi ile de ister Türkiye Cumhuriyeti
sınırında yaşayan kişiler ile diğer uluslardaki kişiler için de aynen geçerli olduğu bir durumda söz
konusudur..Bir ayırım da söz konusu değildir. ÇKK nun daki kapsama bağlı olarak da ; bedensel,
zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar
edilen ya da suç mağduru çocuğu “korunma ihtiyacı olan çocuk “(ÇKK 3/1-a/1) olarak
tanımlanırken ; kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya
kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk ise
“suça sürüklenen çocuk”(ÇKK 3/1-a/2) olarak tanımlanmıştır. Gene bu bağlamda “Tanımların”
arasında yer verilen “sosyal çalışma görevlisi “ (ÇKK/3/1-e)şeklinde bir düzenleme de yapılmıştır.
Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyal hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan
mezun meslek mensupları şeklinde bir düzenleme de öngörülmüştür.
30)2828 sayılı Kanun halen geçerli olup kamusal bir uygulama alanı olarak “sosyal hizmetler” in
tanımı ise aynen devam etmektedir.Ancak kamusal bir uygulama alanı olarak “Sosyal Çalışma”
şeklinde uygulamaya yönelik her hangi bir yasal düzenleme de ise bir
tanıma yer
verilmemektedir.Bir bilim olarak da kabul edilen ”Sosyal hizmetler” eşittir “sosyal çalışma” veya
sosyal hizmetlere yönelik ayrı bir uygulamadan da bahsedilmemektedir.Buna rağman “sosyal
çalışma” gibi böyle bir uygulama alanına yönelik bir görev ve yetki de görüleceği gibi 3.7.2005 tarihli
ÇKK ile de oluşturulmuştur.Daha doğrusu uydurulmuştur. Dolayısı ise kamusal açıdan hizmet
alanlara yönelik somut bir teknik hizmete yönelik bu şekilde uydurulan/oluşturulan (garabet) görev
ve yetki için söz konusu olan bu özelliğe ise “13/6/2012-6327/38 md.” bir ek yapılmıştır. “Sosyal
çalışma görevlisi” tanımı görüleceği gibi yeniden düzenlenmiştir. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik,
psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında
eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensupları için böyle bir görev ve yetki yeniden
düzenlenmiştir.Böylece uygulamalı bir bilim olarak kabul edilen sosyal hizmetler konusunda lisans
eğitimi almış kişiler dışında sosyolog gibi uygulamalı eğitim almamış kişilere de yer verilmiştir.
Psikolog,çocuk gelişimci,öğretmen gibi kendi alanları dışında ki mesleklerin yanı sıra ayrıca
“pedagog” gibi Türkiye de karşılığı olmayan PDR şeklinde ki bir mesleksel ünvana da yer verilmiş
olup aile ve tüketici gibi mesleğin ne olduğu doğru dürüst bir şekilde anlaşıl(a)mayan bir meslekte
böylece söz konusu olmuştur.
31)Tanım ve ilkeler dahil 50 maddeyi içeren ÇKK nun yurttaş/medeni hukuk ile ceza hukuk
bağlamında birlikte ele alınan bu düzenleme ile de hem çocukların korunup kollandığı vede
korunduğu iddia edilmiştir. Hemde yaptırım dahil adil bir ceza uygulamasının iddia edildiği böyle bir
uygulama da benimsenmiştir. ”Çocuk Koruma Kanunu” gibi çocuklara yönelik sanki çocukların
korunduğu yönünde bir görüntü de oluşturulmuştur.Çocuk dahil kişilerin kamusal açıdan korunup
kollanması ve gözetilmesine yönelik “koruma” ile ilgili bu boyut 5 ile 14 inci maddeleri arasında yer
almaktadır. Yasa,yürütme ve yargı gibi erkler arası bir ayırımın gözetildiği Devlet yapılanmasında ise
çocuk dahil kişilerin medeni/yurttaş hukuk açısından korunmasına yönelik kamusal bir görev söz
konusu olmaktadır..Hukuksal açıdan “yerindelik” gibi bir ilkeye rağmen bu görev ise “idare” yerine
yargısal bir görev şeklinde de öngörülmüştür.Aynı hukuk sistemine dahil olunmasına rağmen bir
asırdan beri var olması gereken yapısal ve teknik bir uygulamaya yönelik “İdare” bu bağlam da ek bir
yargısal vesayeti de kabul ederek 1926 dan beri var olan uygulama aynen devam ettirilmiştir. Fakat
bu arada hem teknik hemde uygulama açısından uzun zamandan beri var olan kargaşa gene olduğu
gibi aynen devam etmiştir.Çocuk yerine ise tercih edilen bu yapısal kargaşa öncelikli olarak
korunmuştur.
“ÇOCUK/GENÇ” YERİNE “CEZA” VE CEZALANDIRMA Boyutu..
32) Hukuksal ve uygulamalı karşılaştırma açısından karşılığı olmayan böyle bir özgün yapılanma için
ÇKK nun da ; toplam 10 madde dışında ki diğer düzenlemelerin arasında dünyada karşılığı hiç bir
şekilde olmayan çocuk ağır ceza mahkemeleri gibi bir uygulama da benimsenmiştir. Ceza hukukuna
yönelik bu uygulamalar ise görüleceği gibi daha fazladır. Koruma ile ilgili bu boyut yerine 2005 den
önce söz konusu olan bazı olumsuz uygulamalar kısmen olsa da ortadan kaldırılırken cezalandırmayı
hedefleyen klasik temel yaklaşım ise aynen devam etmiştir.Çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemeleri bir
ceza mahkemesi görevi için hedeflenmiştir.2016 da bile 18 yaşına kadar çocuk ve gençlerin % 50 si
için bu mahkemeler hala kurulmamıştır.Yetişkinler için kurulmakta olan mahkemeler aynı bu görevi
de aynen devam ettirmektedir. BU uygulama aynı zamanda bir kandırmadır. Bir asırdan beri var
olabilecek özel uygulamalar yerine ağır cezaların da uygulabileceği bir yaklaşımın öncelikle
korunması da böylece devam ettirilmiştir. “Çocuk” yerine “ceza”nın korunduğu böyle yaklaşım ile
aynı zamanda Türk Medeni Kanunu na yönelik ayrı bir görevlendirmeyi de içeren kendine “özgün”
bir uygulama da kabul edilmiştir.Bu özgünlüğe yönelik yer verilen diğer bilgiler ile kaynak kanunlar
açısından karşılaştırmalı uygulamalar birlikte ele alındığında ise bu özgünlük aynı zamanda
evrimleşme ile oluşan bu sürecin bilgi dahil uygulama düzeyini ve kalitesini de yansıtmaktadır (Ek :
20).
33)Kısaca ÇKK ile kazandırılan bu özgünlük ile 5 -14 maddeleri arasında ki “koruyucu ve
destekleyici tedbirlere” yer verilirken diğer bölümler de tamamen ceza hukukuna yöneliktir. 15 ile 25
inci maddeler arası “soruşturma ve kovuşturma” ile 25 ile 32 inci maddeler arası “Mahkemeler ve
Cumhuriyet Başsavcığı” ile ilgili olup yetki ve görevler içindir. 33 ile 35 inci maddeler arası ise
“Sosyal İnceleme” başlığı altında ayrı bir düzenleme kabul edilmiştir .Bu başlık ve uygulama ise
özellikle koruma ve ve ceza ile ilgili önemli boyutu vede yaklaşımı da önemli bir şekilde
yansıtmaktadır.36 ile 41 inci maddeler arasında ise “Denetim” başlığında ayrı bir uygulama da kabul
edilmiştir.Hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verilmesi ile TCK ve CMK da öngörülen
uygulama bağlamında
kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı onanan ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen çocuğun denetim altına alınmasına karar verilebileceği
de kabul edilmiştir (md.36).Bu yönde bir denetim görevlisinden bahsedilmiş olup denetim altına
alınan çocukla ilgili olarak denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü tarafından bir
denetim görevlisi şeklinde bir görevli ve görevlendirme söz konusu olmuştur.Bu arada 3.7.2005
tarihinde kabul edilen 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanununun da yer verilen
uygulama ile de böyle bir ilişki de söz konusu olmuştur. Korunma ihtiyacı olan çocuklar veya suç
tarihinde oniki yaşını bitirmemiş suça sürüklenen çocuklar ile çocuğun aileye teslimi yönünde karar
verilmesi hâlinde, bu çocuklar hakkında denetim görevi gözetim esaslarına göre Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu veya Bakanlık tarafından yerine getirileceği de benimsenmiştir.Benimsenen
bu uygulama bağlamında söz konusu olan denetim görevlisinin görevleri ayrıca belirtilirken (md.38)
bir denetim plânı ve raporu da söz konusudur.Çocuğa uygulanacak denetimin yöntemi, denetim
görevlisince, sosyal incelemeyi yapan uzman veya mahkeme nezdindeki sosyal çalışma görevlisi ile
birlikte, görevlendirmeyi takip eden on gün içinde hazırlanacak bir plânla belirleneceğini de kabul
edilmiştir (mad.39).Böylece söz konusu olan bir sosyal inceleme raporu için aranılan bir nitelik ve
süreç ÇKK açısından ayrıca söz konusu olmuştur.
KORUMA(MA) Boyutu..
34 )Aslında “korunma” yerine çocukların öncelikle yetişkinler gibi cezalandırılmasına yönelik bu
uygulamanın aynen devam etmesi için onbir seneden beri yürütülen böyle bir uygulama da “koruyucu
ve destekleyici tedbirler” ise çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik
olduğu da bu şekilde ileri sürülmüştür.Bu yönde ; danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma gibi
bu konularda alınacak tedbirler de öngörülmüştür (mad.5)Bu bağlamda ; adlî ve idarî merciler, kolluk
görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmek ile yükümlü kılınmıştır.(Kısaca SHÇEK olarak
bahsedilen ÇEK ise 2011 de 633 sayılı KHK ile ortadan kaldırılmış olup bu bildirim yeri Aile Sosyal
Politikalar Bakanlığı olmuştur.) Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler de çocuğun korunma
altına alınması amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna/ Bakanlığa başvurabileceği
gibi
kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli araştırmanın derhâl yapılması da
öngörülmüştür.Bu bildirim yükümlülüğü görüleceği gibi Milli Eğitim Bakanlığı kapsamında eğitime
yönelik yatılı eğitim kurumlarında yer alan kamu ve özel görevlileri de içermektedir. Görüleceği gibi
bu yükümlülük adalet sisteminde yer alanlar için de aynen geçerlidir.Buna STK diye adlandırılan
dernek ve vakıflar ile bu yöndeki görevliler için de geçerli bir durum söz konusudur.ÇHS nin 3 üncü
madde de yer verilen gözetim görevi gibi bu yöndeki bu görevlere de bağlı olarak TCK nun 98 ile
278 ve 279 uncu maddeler ayrı bir yaptırıma da neden olmaktadır. Bakanlık açısından da yerine
getilmesi gereken böyle önemli bir görev ve bir araştırma (mad.6) gerekli kılınmıştır. Koruyucu ve
destekleyici tedbir kararı alınması ile ilgili 7.inci madde de ise bu tedbir kararlarının çocuk hâkimi
tarafından alınacağı hükmedilmiştir. Tedbir kararı verilmeden önce ise çocuk hakkında sosyal
inceleme yaptırılabileceği de kabul edilmiştir.
35)Dolayısı ile adli bir görev bağlamında karar vermeden önce görüleceği gibi zorunlu bir uygulama
söz konusu değildir.ÇÇK nun daki 6 ıncı madde de öngörülen bu yükümlülüğe yönelik ayrı bir ayrım
ve çelişki de ortaya çıkmaktadır.Aynı zamanda idari açıdan sosyal hizmet yöntemi açısından bir
müdahale yetkisi gibi bir yetki,görev ve işlev de söz konusu değildir. Ama buna rağmen bu yönde
belli bir nitelik ve özellik aranılmıştır.Delil gibi işlev/araç yerine ise bilirkişi gibi yetkili tarafından
yapılan talebe göre bir işlev/ araç öne çıkarılmıştır.Bu yöndeki diğer uygulamalar dahil bu
uygulamalar ise hâkim tarafından yürütülmekte ve aynı zamanda gözetmektedir. Diğer mahkemeler
dahil “mahkeme-çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemelerini, çocuk mahkemesi
bulunmayan yerlerde aile ya da asliye hukuk mahkemeleri ile ceza mahkemeleri” aynı zamanda,
korunma ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir kararının yanında 22.11.2001
tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre velayet, vesayet, kayyım, nafaka ve
kişisel ilişki kurulması hususlarında da karar vermeye de yetkili kılınması ceza hukuku ile birlikte
öngörülmüştür.Yargısal bir vesayet ile ilgili sulh hukuk mahkemeleri gibi bir yetki söz konusu olup
tedbirler ile ilgili olarak yetki ise çocuk hâkimince alınmaktadır (mad.8).
36)Bu arada acil korunma kararı alınması durumun da bu kararın en fazla otuz günlük süre ile sınırlı
olmak üzere verilebilirken bu süre içinde çocuk hakkında sosyal inceleme yapılacağı da kabul
edilmiştir.Ve sonucun da, hâkime bildirilmesi gibi bu yetki ve görev ile ek bir vesayet uygulaması
oluşturulmuştur (mad.9) Böylece sosyal çalışma görevlilerce düzenlenecek bir sosyal inceleme raporu
böyle bir uygulamada da söz konusudur.Yargısal bir görev kapsamında müdahale dahil çocukların
korunmasına yönelik vesayet gibi bir görev de benimsenmiştir. Kamusal bir teknik uygulamaya
yönelik barınma ve bakım hizmeti gibi sosyal hizmetlerinin “idari” açıdan öne çıkarıldığı diğer bir
durum da ortaya çıkmaktadır.Bir asırdan beri kaynak hukuk olarak kabul edilen İsviçre de ki vede
Almanya da ki medeni hukuk bağlamında kamusal müdahale yetkisini içeren resmi bir vesayet
kurumu gibi kurumsal yapı görmezden gelerek böyle bir özgünlükte hala devam ettirilmiştir.İdari
açıdan gerekli ve zorunlu olan bir raporlama ise Türkiye deki uygulama açısından da görmezden
gelinmişitir.Bu zorunluluk , uzmanlığın talebine dönüşerek “bilirkişi” şeklinde bir işlev ve konuma da
dönüştürülerek kasıtlı da dahil bilinçli bir kargaşa ve/veya sulandırmaya yönelik teknik bir beceri de
yansıtılmıştır.
37) Özellikle Sosyal Adalet ve sosyal koruma açısından da oluşan bu özgünlük için
idari bir
yapılanmada ki uygulamalara yönelik söz konusu olan bu raporlamanın ise psikolojik danışmanlık ve
rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal hizmet
alanlarında eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarınca düzenleneceği de görüleceği gibi
kabul edilmiş olup halen yürürlüktedir.Uygulamalı bir bilim olarak kabul edilen sosyal hizmetler
dışında teoriye dayalı bir bilim de yer alan sosyoloji konusun da lisans eğitimi almış kişiler ile sosyal
hizmetler dışında lisans eğitim almamış öğretmen,psikolog,çocuk gelişimci, PDR gibi diğer meslekler
de böylece yetkilendirilmiştir.Görevlendirilmiştir (Ek:20/4).Kendi meslekleri ile ilgili yetki ve görevin
dışındaki bu yetki ve görev 13/6/2012 tarihin de ÇKK da yapılan düzenleme ile aslında daha da
genişletilmiştir.(Ki ilk düzenlemede bu yetki ve görev psikolojik danışmanlık ve rehberber ,psikoloji
ve sosyal hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarıca düzenleneceği
kabul edilmiş idi.) Ayrıca; yer verilen koruyucu ve destekleyici tedbirler için ise suça sürüklenen ve
ceza sorumluluğu olmayan çocuklar bakımından, çocuklara özgü güvenlik tedbiri olarak bunların
anlaşılması ile de TCK nun yer verilen uygulamalar aynı zamanda bu sürecin de bir parçası olarak
kabul edilmiştir (mad.11) İlişkilendirilmiştir.
38)Dolayısı hem TCK ile de ilişkilendirilen hemde çocukların korunmasına yönelik ÇKK yer verilen
bu 5-14 üncü maddelere yönelik ayrı bir yönetmelikte düzenlenmiştir.24.12 .2006 tarihin ise “Çocuk
Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması
Hakkında Yönetmelik” de yürürlüğe girmiştir (Ek:21).31 maddeyi içeren bu Yönetmelik hükümlerini
ise Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakan (ki
ASPB) ile Adalet Bakanının birlikte yürüteceği de kabul edilmiştir. Korunma ihtiyacı olan veya suça
sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl
ve esasları düzenlemek amacı ile bu yönetmeliğin düzenlendiği de görülmektedir. Bu özellikteki ve
nitelikteki çocuklar hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve esaslarına (ki ÇKK/ mad.11),
bu kararların yerine getirilmesinde kurumların görev ve sorumluluklarına ilişkin hükümlerde bu
kapsam da belirlenmiştir.Böylece ÇKK nun da yer verilen tanımlar yönetmeliğe aynen yansırken ÇKK
da öngörülen 5 – 14 üncü maddeler idari açıdan daha da detaylandırılmıştır.
39)Sosyal İnceleme raporu ve sosyal çalışma görevlisi şeklinde raporlama dahil koruma boyutu ile
ilgili bu görevlere idari açıdan da yer verilirken aynı zamanda “mahkeme” gözetiminde ki bir
uygulama için süreçler de belirlenmiştir.Bu arada sosyal inceleme raporu için yönetmelikte de
öngörülen sosyal çalışma görevlileri için aranılanılan nitelik ve özellik 13.6.2012 tarihinde yapılan
ÇKK nun daki ( 3-1/e) deki düzenleme ile de genişletilmiştir.Uluslarası uygulamalar dahil Sosyal
Hizmetlerin bir yöntemi olan vaka yönetimi gibi bir temel yöntemin aranılan özelliği de tamamen
ortadan kaldırılmıştır.Bu yönde oluşan garabet daha da artmıştır.Söz konusu olan hukuksal güvence
vede adil bir uygulama da bu şekilde gene yok edilmiştir. Yönetmelikle yürütmenin bir parçası olan
ASPB tarafından idari açıdan 3.6.2011 den beri yürütülen uygulamalara yönelik oluşturulmuş olan bu
durumun nedense “Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizyonu/USHO” gibi müşteşarlığa da bağlı
böyle bir birimde yer alması ve aranılan özelliğin gözetilmediği de görülmektedir.
“SOSYAL İNCELEME/araştırma RAPORU /SİR” Boyutu
40)Çocukların korunması iddiası ile ÇKK da öngörülen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin aynı
zaman ceza ve cezalandırma ile oluşturulan bu ilişkisi ”Sosyal İnceleme” başlığı ayrıca ele
alınmaktadır.Ama tanımlar ile ilgili her hangi bir tanımda yapılmamıştır. Bu başlık altında yer alan
uygulama ise sosyal inceleme ile ilgili ÇKK/35 inci maddesin de ayrıca ele alınmıştır.Somut bir
bilgiye dayalı bir inceleme ile “sosyal” gibi bir özellik ve alana yönelik özel bir teknik inceleme de
böylece öne çıkarılmıştır. Bu Kanun kapsamında çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri
veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren
incelemenin yaptırıldığı kabul edilmiştir.Bu yöndeki incelemenin ise “Sosyal inceleme raporu”
şeklinde olduğu belirtilirken (ki dolaylı bir şekilde bir tanım da oluşmuştur.) ; çocuğun, işlediği fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulacağı da öngörülmüştür.
41)Dolayısı ile ancak bir gerek görüldüğü takdirde bireysel özellikler ile sosyal çevrenin incelemesi
söz konusu olurken TCK nun ceza sorumluluğu ile ilgili 31 inci maddesinde aranan araç ve işlev ile
de oluşan durumun ele alınması ve değerlendirilmesi de gerekli kılınmıştır. Hem 2353 sayılı Kanun ile
yaş küçüklüğü ilgili eski TCK nunda yer verilen 54 üncü madde ye yönelik farik ve mümeyyiz gibi
adlandırılan raporun sağlıkla ilgili bir incelemenin ve raporlamanın yanı sıra sosyal inceleme rapor
şeklinde ki iki farklı rapor tek bir rapora da dönüşmüştür.Tek bir rapora indirgenen bu gereğin ise söz
konusu olmaması durumun da bunun gerekçesi de açıklanmalıdır.
42)Aslında iç hukukun bir parçası olan ÇHS nin 4 ve 40 ıncı maddelerine bağlı olarak Pekin
Kuralının 16 ıncı maddesinde yer verilen “Sosyal Araştırmada/İnceleme/Social inquiry reports” nin
içeriği ile işlev açısından bir çelişki hatta somut bir aykırılık da söz konusu olmaktadır.Fakat ,sosyal
hizmetler ile ilgili böyle bir içerik ile tıp açısından belirlenecek bir durumun belirlemesi de böylece
söz konusu olmuştur. Kişilerin davranışları dahil gelişimin aile dahil eğitim ve sosyal çevreleri ile
ilgili olması bağlamında sosyal yönünde teknik bir ihtiyacın ve bilgilerin incelenmesi ile sağlık gibi
tıp açısından teknik bir ihtiyacın belirlenmesi yönelik böyle bir araç ve işlev de farklılaştırılmıştır.
43)Bu bölümde yer verilen düzenleme ile aynı zamanda tanımı yapılmış olan sosyal çalışma
görevlileri için ÇKK/33 üncü madde de bir düzenleme de yapılmıştır.Tanımı yapılmış olan bu
görevliler için Adalet Bakanlığınca mahkemelere, en az lisans öğrenimi görmüş olanlar arasından
yeterli sayıda sosyal çalışma görevlisi atanacağı da belirtilmiştir.Bu tanım aynı zamanda ASPB içinde
geçerlidir.Fakat ; bu arada sosyal çalışma görevlileri için aranılanılan nitelik ve özellik 13.6.2012
tarihinde yapılan ÇKK nun daki ( ÇKK/3-1/e) deki düzenleme ile de bilineceği gibi genişletilmiştir.
Dolayısı ile ; psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyal hizmet alanlarında eğitim veren
kurumlardan mezun meslek mensuplarınca atanması kabul edilirken bilindiği gibi yapılan bu
düzenleme ile sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri alanlarında eğitim veren
kurumlardan mezun meslek mensupları da eklenmiştir. Hem idari hemde yargısal açıdan bu
uygulamalara yönelik raporlama için ise uygulamalı bir bilim olarak kabul edilen sosyal hizmetler
dışında teoriye dayalı bir bilim de yer alan sosyoloji konusun da lisans eğitimi almış kişiler ile sosyal
hizmetler dışında lisans eğitim almamış öğretmen,psikolog,çocuk gelişimci, PDR ve aile ve tüketici
gibi diğer meslekler de böylece yetkilendirilmiştir.
44)Aslında Afganistan da bile karşılığı olmayan böyle bir uydurma tanım bağlamında yapılan bu
atamada; çocuk ve aile sorunları ile çocuk hukuku ve çocuk suçluluğunun önlenmesi alanlarında
lisansüstü eğitim yapmış olanların tercih edildiği de kabul edilmiştir. Bu görevlilerin bulunmaması,
görevin bunlar tarafından yapılmasında fiilî veya hukukî bir engel bulunması ya da başka bir uzmanlık
dalına ihtiyaç duyulması gibi durumlarda, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar ile serbest
meslek icra eden birinci fıkrada öngörülen nitelikleri haiz kimseler de sosyal çalışma görevlisi şeklin
de görevlendirilebilecektir. Sosyal çalışma görevlilerinin görevlerinin yer verildiği (ÇKK/34) üncü
madde de ise görevlendirildikleri çocuk hakkında derhâl sosyal inceleme yapmak, hazırladıkları
raporları kendilerini görevlendiren mercie sunmak öncelikli bir görev olarak da kabul edilmiştir.
45) Çocukların davranış dahil kişisel gelişimine dayalı bireysel özellikleri ile aile ve okul gibi sosyal
çevreleri için gerekli bilgiler için ihtiyaç duyulan bir incelenmenin ise özellikle TCK nun 31 inci
maddesi ile ilişkilendirilmesi bu önemi daha da artmıştır.Bu önem adil bir uygulama için daha da
gerekli olmuştur. TCK inci 31 inci maddesine yönelik aranılan hal/durumun belirlenmesi için de bir
araç olarak kabul edilmiştir.Bilindiği gibi 5237 sayılı TCK nun ceza sorumluluğunu kaldıran ve
azaltmaya yönelik yer verilen bu bölümde ki 31 inci maddesi “Yaş Küçüklüğü” başlığı altında ele
alınmaktadır.Aynı zamanda kusur yeteneğinin belirlemesine de yöneliktir. Aynı aranılan yeteneğe/ceza
sorumluğuna da yönelik 32 inci maddesi ise “Akıl hastalığı” ile de ilgilidir (Ek:22). Bu madde de
aranan hal/durum da görüleceği gibi aynıdır.Ama ; TCK/32 madde de aranılan hal/durum tıp alanın da
görev alanlar tarafından doğal olarak aranırken, TCK/31 inci madde de aynı şekilde aranan
hal/durumda ise teknik ve hukuksal açıdan karşılığı olmayan sosyal çalışma görevlilerce ele alındığı
diğer bir durum da ortaya çıkmaktadır. Üstelik mevcut yasal düzenlemede kamusal bir uygulama alanı
olarak yer verilen “sosyal hizmetler” gibi bir tanım söz konusu iken her hangi bir yeni tanımlama
yapılmadan “sosyal çalışma” gibi bir tanımdan bahsedilmesi ve/veya sosyal hizmetler ile bir ilişkisi
kurulmadan böyle bir uygulamaya yönelik bir görevliden bahsedilmesi özgünlüğün dışında ayrı bir
garabete de neden olmuştur.Bu garabet/özgünlük/tuhaflık onbir seneden beri de devam ettirmektedir.
Kaynak kanunlar ile karşılaştırma
46)Aslında her hangi bir fiil söz konusu olduğunda çocuk ve gençlere yönelik korumayı da içeren
özel bir uygulama şimdiye kadar benimsenmemiştir.Bir bedel ödetmeye/kafarete yönelik yaklaşım ve
uygulama çocuklar dahil yetişkinlere yöneliktir. Türkiye açısından kaynak kanunu olarak 1926 da
da kabul edilen İsviçre ,İtalya ve Almanya da ise bir asırdan beri var olan uygulamalar ve bu yönde ki
dönüşüm/evrimleşmeye rağmen 2005 yılında kabul edilmiş olan TCK ve yaklaşım aynen devam
etmiştir. 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu nun 1926 da aynen kabul edilmesi bağlamında 765 sayılı
Türk Ceza Kanunun da ceza sorumluluğu bağlamında aynı maddeleri de içeren eski TCK /54 üncü
madde de ”ceza” yı öne çıkaran uygulama da aynen devam etmiştir (Ek : 20/7) .1889 tarihli İtalyan
Ceza Kanunundaki madde de olup içeriğide aynıdır.
47)Diğer yandan 1907 de kabul edilip 1912 de yürürlüğe giren kaynak kanun İsviçre Yurttaş Kanunu
(ZGB) nun da çocuklara yönelik müdahale yetkisi dahil “vesayet” için kurumsal bir yapı ve uygulama
idare kapsamın da öngörülürken ceza ile ilişki öncelikli olarak da kabul edilmiştir.Bu yönde zorunlu
bir idari raporlama süreci de belirlenmiştir.Fakat bilindiği gibi bir asırdan beri var olan bu yapı ve
ilişki Türk Medeni Kanununda görmezden gelinmiş olup teknik ve akademik açıdan oluşan direnç ve
red etme “koruma” boyutunu da engellemiştir.İsviçre ,İtalya ve Almanya gibi kaynak kanunlarının bir
Aydınlanma süreci bağlamında 1926 da Türkiye Cumhuriyeti tarafından benimsenmiş olması sadece
bir karşılaştırma için değildir. Hukuksal ve idari açıdan Roma Hukukuna ve Aydınlanma sürecine
dayalı bir
sisteme bağlı olan bir ilişkinin de ayrıca ve özellikle değerlendirilmesini de
gerektirmektedir.
48)Bu özellik açısından hem (ZGB) hem de ceza usulü açısından bir kaynak kanun olarak alınan
Almanya daki uygulama da ise çocuk ve gençlere yönelik ayrı iki yasa 1922 da düzenlenmiştir. Bu
uygulama ve özellik halen aynen devam etmektedir.Gene Alman Yurttaş Kanunu (BGB) bağlamında
korumaya yönelik idari bir yapılanma da benimsenmiş olup gençlik başlığı altında ayrı bir yargılama
sistemi ilişkilendirilmiştir.Sosyal çevre ile ilgili bir raporlama ise idari bir görev ve delil olarak kabul
edilmiştir.İsviçre ,Almanya ve diğer ülkelerde yer verilen uygulamalar dolayısı ile Pekin Kurallarında
yer verilen Sosyal Araştırma ile ilgili 16 ıncı maddeye de belli bir süre sonra aynen
yansıtılmıştır.Böylece evrensel bir uygulama öne çıkarılmıştır. 1926 yılında Türkiye de benimsenen ve
1889 tarihli Zanerdelli İtalya Ceza Kanunu ise 1930 a pozitif hukuk bağlamında yeniden
düzenlenmiştir.Hammurabi dahil cezayı öne çıkaran klasik hukuk yerine Rocco İtalyan Ceza Kanunu
benimsenmiştir. Çocuklara yönelik idari işlem ve yapılanma ayrışmıştır. Özel oluşturulan mahkemeler
de kadın ve psikiyatri alanında hukuk dışındaki kişilerin yargıç olarak yer verilmesi gibi önemli
uygulamaları da benimsemiştir.Raporlamaların da idare bağlamda yer almaları da kabul edilmiştir.
Görüleceği gibi sistem açısından böyle bir evrimleşme/dönüşme Türkiye de hala söz konu
ol(a)mamıştır.Hatta aynı sistemde olmamasına rağmen Afganistan da 2005 de olan düzeye bile
gelinilmemiştir.Aksine 1889 tarihli yaklaşım 2005 yılında çocuklar açısından da aynen devam etmiştir.
“Ceza” ve cezalandırılmanın öne çıkarıldığı bir uygulama benimsenirken aynı zamanda sosyal
inceleme raporu gibi delil nitelikteki özellik ve de sosyal çalışma görevlileri gibi sosyal hizmetler
alanı dışında ki kişilerce yetki ve görevinin yerine getirilmesi ile karşılığı olmayan bir durumda ortaya
çıkmaktadır.Böyle bir “torba” görevlendirme de uydurulmuştur.Teknik ve mesleksel açıdan uzmanlık
bağlamında aranılan “bilirkişi” gibi bir kavram ve uygulama ile söz konusu olan bu zorunluluğun
engellenmesi de sağlanmıştır.Özelliklede karşılaştırmalı uygulama bağlamında teknik dahil kavramsal
açıdan oluşan bir kargaşanın sağlanmasına yönelik somut bazı bilgilerin doğru olmayan bir şekilde
Türkçe ye çevrilmeleri de dahil bu yöndeki büyük bir beceri (?) akademik ve teknik bir uzmanlık ile
sergilenmiştir. Bu bağlamda da sadece sosyal çalışmacı tarafından düzenlenmesi gereken raporlama da
aranılan somut bilgilerin bir “delil” niteliği de özellikle kaybettirilmiştir..Sosyal çalışmacılar dışında
diğer kişilerin kendi meslek ve uzmanlık alanları ile de sınırlı bilgiler hem bu zorunluluğu rahatlıkla
sulandırılmıştır.Özellikle mahkemede konumlandırılan bu kişilerinin nitelikleri ile de içerik ve işlev
içinde aranılan “delil” niteliğindeki bilgilerin karartılması da mümkün olabilmektedir...Kısaca yanlış
uzmanlıkla yanlış bilgi ve sonuca ulaşabilinmesi sağlanmakta olup karar alanın, sonuca göre kararı
yönetip kararlaştırdığı böyle bir durum ve ilişki söz konusudur.Bu açıdan da dolayı,”sosyal çalışma
görevli”leri şeklinde böyle bir görevlendirilmenin özellikle “sosyal çalışma(ma) görevlisi” şeklinde bir
işlev ve görevin yer almaları da öne çıkmıştır.Böylece; hem adil olmayan ve hemde “ayıplı” bir
uygulamanın söz konusu olduğu da görülmektedir.El Kaide veya Taliban gibi oluşan yapılar dışında
Afganistan da öngörülen devlet yapılanması ile de ilgili böyle bir durum; kaynak kanunlar ve
karşılaştırmalı uygulama açısından bile ayrışırken 2004 yılından beri iç hukuk bir parçası olan
sözleşmeler açısından hukuka aykırı bir durumda dolayısı ile ortaya çıkmaktadır.
Aranılan kusur yeteneği/ceza sorumluluğu ve etkisi
49) Bu bağlamda; yaptırımla ilgili azaltma ve ortadan kaldırılması için söz konusu olan “ceza
sorumluluğu/kusur yeteneği” açısından bir unsur olan bu “yaş küçüklüğü” ve bu yöndeki yaklaşım ve
uygulama görüleceği gibi TCK/31 inci madde de aynen korunmuştur.Bu yönde söz konusu olan “ceza
sorumluluğu” ise 11 yerine 12 yaş olarak kabul edilmiştir.Buna bağlı olarak ise oniki yaşını
doldurmamış çocukların ceza sorumluluğu olmadığı da kabul edilmiştir. Ancak özel güvenlikle ilgili
tedbirlerin uygulanması ve buna bağlı olarak koruyucu ve destekleyici tedbirlerin göz önüne
alınmasıda gerekli kılınmıştır (mad.TCK/31/1). Böylece korumaya yönelik medeni/yurttaş hukuk ile
bir ilişki de bu şekilde söz konusudur .Oniki yaşını doldurmuş ile onsekiz yaşını doldurmamış
kişilerin ise ceza sorumluluğunun var olduğu öncelikli olarak kabul edilmiştir.Ancak yetişkinlere
yönelik uygulamayı benimserken kısmen olsa da bazı indirim dahil diğer uygulamaların onlar için
geçerli olduğu da kabul edilmiştir. Yaptırım ve uygulamalar ise TCK üzerinden bir yetişkin gibi
yürütülmesi öngörülmüştür.
50)Aranılan kusur yeteneği için de ceza sorumluluğu kabul edilen bu grup için ise bir ayırım söz
konusu olmuştur. Oniki yaşını doldurmuş ile onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki
ve anlam ve sonuçlarını algılayamaması ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince
gelişmemiş olmaması ceza sorumluluğun olmadığını da kabul etmiştir.(TCK mdç 32/2) Ancak bu
kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirleri hükmolunmuştur.. ÇKK nun 5 inci maddesinde
yer ver verilen koruyucu ve destekleyici tebirlerin uygulaması mümkün olmuştur.Ceza sorumluluğu
söz konusu olduğu takdirde kişisel ve sosyal çevresi gibi bilgilerin her hangi bir değeri olmadığı da
kabul edilmiştir.Buna bağlı olarak da işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille
ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı da
görüleceği gibi kabul edilmiştir..Ayrıca diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek
hapis cezası yedi yıldan fazla olamayacağı da kabul edilmiştir.Diğer grup için ise görüleceği gibi fiili
işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında bir
suç kabul edildiğinde akıl sağlığı dışında bu yönde aranan bir hal/durum da söz konusu olmamıştır.
(TCK md.31/3).Bu açıdan oniki yaşını doldurmuş ile onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin
hukuki ve anlam ve sonuçlarını algılayamaması ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince
gelişmiş olmaması ile akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış
olmasını nedeniyle kişiye ceza verilmediği gibi aynı yönde bir ceza sorumluluğunun söz konusu
olmadığı da görülmektedir. Fakat aynı işlev ve yöntem ise görüleceği gibi farklılaşmştır..
BİR GÖREV VE YETKİLİ OLARAK “ SOSYAL ÇALIŞMA(MA) GÖREVLİLERİ
51)Öngörülen bu uygulamalara yönelik ise 24.12.2006 da Resmi Gazete de ise “Çocuk Koruma
Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” de yayınlanmıştır (Ek:
23).Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen bu yönetmelikte yargısal süreç ile ilgili soruşturma ve
kovuşturma gibi uygulamalara yönelik bu yönetmelikte tanımlar aynen devam etmektedir.Bu
düzenlemelere ek olarak “Sosyal İnceleme” ayrı bir başlık altında ele alınmaktadır. Sosyal çalışma
görevlilerinin atanmaları ve çalışma esaslarına yer verilen 17 inci madde de ; her mahkemeye en az
birer ve iş durumuna göre yeterli sayıda psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyal hizmet
alanlarında en az lisans düzeyinde eğitim veren kurumlardan mezun olan sosyal çalışma görevlisinin
Adalet Bakanlığı tarafından atanacağı aynen kabul edilmiştir.Sosyal Hizmetler konusunda lisans
eğitimini almış kişiler dışında kabul edilen bu yetki ve görev daha sonra bilindiği gibi daha da
genişletilmiştir. Sosyal inceleme raporlarının ise ; öncelikle mahkemelere atanan birinci fıkrada
sayılan görevliler tarafından düzenleneceği belirtilmektedir.Ancak, Çocuk Koruma Kanununa Göre
Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 6 ve 7 nci
maddesi hükümleri ise saklı tutulmuştur.Ayrı yönetmelik ile de bir ilişki kurulmuştur.. Kovuşturma
sırasında çocuğun korunma ihtiyacı içinde olduğunun anlaşılması ve sosyal inceleme raporunun
alınmamış olması hâlinde mahkemelerin rapor talepleri hakkında da Çocuk Koruma Kanununa Göre
Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 6 ncı
maddesi hükmü uygulanacağı ayrıca belitilmiştir.
52)Görüleceği gibi eğitimleri,görevleri ve meslekleri bir birinden farklı psikolojik danışmanlık ve
rehberlik, psikoloji,sosyoloji,eğitim ,çocuk gelişimci,aile ve tüketici ile sosyal hizmet alanlarında
eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarınca sosyal çalışma görevlilerce düzenlenmesi
kabul edilen bu uygulamaya yönelik ise sosyal çalışma görevlilerinin görevleri ile ilgili düzenlemeler
19 uncu madde de ayrıca yer almaktadır. Hâkim veya mahkemenin çocuk hakkında bir karar
vermesinden önce onun içinde bulunduğu koşulları, çocuğun özelliklerini ve çocuğun toplumda yapıcı
bir rol üstlenmesini ve yararlanılabilecek toplumsal kaynakları tanımasını sağlamak üzere
görevlendirildikleri çocuk hakkında sosyal inceleme yapmak, hazırladıkları raporları kendilerini
görevlendiren mercie sunmakta kabul edilmiştir.
53)Uygulamayı ve niteliğide yansıtan bu yönetmeliğin 20 inci maddesin de ise sosyal inceleme talebi,
yaptırılması ve değerlendirilmesi şeklinde de bir düzenleme de söz konusudur.ÇKK bağlamında
çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca zorunlu olmayıp bir
ihtiyacın giderilmesi için gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren
inceleme yaptırılabilir.TCK nun 31/1 maddesine yönelik bir ihtiyacın karşılanmasına yönelik bu talep
ile de fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş
yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam
ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunlu olarak da kabul edilmiştir.
Takdir yetkisi ise münhasıran mahkemeye ait olup sosyal incelemeyi yapan bilirkişi olarak kabul
edilirken yapılan bu talebe göre şekillenen raporunda bir bilirkişi olarak ele alınması da istenmiştir.
Bu ilişki aynı zamanda ÇKK /5 inci maddesinde öngörülen “koruyucu ve desteklekleyici tedbirler” ile
de ilişkili olup ASPB tarafından yürütülen uygulama ve yönetmelik ile de ilişkilidir.Bu ilişki aynı
zamanda sosyal çalışma görevlisi ile yapılan (ÇKK .3/1-e) ile bu yönde ki iki yönetmelik ile de
ilişkilidir.Birincisi ;ÇKK nun uygulanmasına ilişkin usul ve esas ile ilgili yönetmelik olup tanımlarda
ki (4/2-f) deki sosyal çalışma görevlileri ile de ilişkilidir. İkincisi ise koruyucu ve destekleyici tedbir
kararlarının uygulanması ile ilgili yönetmelik olup tanımlar ile ilgili (4/2-e) de yer verilen sosyal
çalışma görevlileri ile de görüleceği gibi ilişikilidir.
54)Özelllkle Afganistan için de geçerli olan Pekin Kuralları arasında yer verilen Sosyal Araştırma
raporu ile ilgili 16 ıncı madde de yer verilen bilgilerin karar verilmeden önce bir zorunluluk
öngörülmektedir. Böyle bir düzenleme ile birlikte ortaya çıkan bu durumun birlikte değerlendirilmesi
bağlamında böyle bir inceleme için ise ancak “gerekirse” bile denilecek bu zorunluluk 15-18 yaş
aralarındaki çocuklar için tamamen görmezden gelinmek istenmiştir. Bu zorunluluk aslında ÇKK nun
35 inci maddesinde öngörülen TCK nun 31/1 ile ilgili maddesi ile de bir öncelik kazandırılmıştır. 1215 yaş grupları için yönetmelik ayrı bir şekilde kabul edilmiştir. Aynı zamanda söz konusu olan
bilgilerin karartılma dahil bir delil niteliği özelliği “bilirkişi” özelliğine de bilinçli bir şekilde
dönüşmüştür.Bu yönetmeliğin 20/3 maddesinde de görüldüğü gibi ; çocuğun içinde bulunduğu aile
ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor
düzenlenirken bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken,
görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve
değerlendirmeleri gözönünde bulundurulacağı da diğer yandan vurgulanmaktadır.
55)Mahkemede görevlendirilen kişilerin özellikle “bağımsızlık” açısından özlük hakları ile bağlı
olması gibi adil bir yargılama açısından aranılan bir özellik ise gözetilmemektedir..İç hukukun da bir
parçası olan Pekin Kurallarının arasında yer alan 16 ıncı madde de ki çocuğun sosyal ve ailevi
geçmiş,okul durumu ,eğitim deneyleri gibi konular için zorunlu olan bu gerekli bilgiler de bu şekilde
sınırlanabilmektedir. “Bilirkişi” gibi talebe bağlı olarak yapılan bu sınırlandırma ile de
kusur
yeteneğinin belirleneceği bir işlev böylece geçerli kılınmıştır.Aranılan özellik ve nitelik ise bu şekilde
yok edilmiştir.Sosyal Çalışmacılar dışında öngörülen “uzman” kişilerin sahip olduğu mesleksel bir
uzmanlık ile de aslında aranılan zorunluluk da böylece red edilmiştir. Adil bir yargılama için tarafsız
ve bağımsız bir konum açısından aranılan “bilirkişi” gibi SÇG de yer verilmesi ile birlikte nötr gibi
bir yansızlık ve tarafsızlığın yargıç gibi karar veren açısından uyumlu olunması adil bir özelliğinin
gözetilmediği de yansıtmaktadır. Bunun için ise sosyal hizmet alanında lisans eğitimin dışında kalan
psikolojik danışmanlık ve rehberlik ve psikoloji konusunda lisans eğitimi almışlara ek olarak
sosyolog,öğretmen,çocuk gelişimci gibi kişilerce
düzenlenmesi de
bir görev olarak
belirtilmiştir.Bilgiler ve içerik bu şekilde farklılaşırken sadece kusur yeteneğinin aranılması bu 12-15
yaş gurupları içinde böyle öne çıkarılmıştır. Sosyal hizmet yöntemi açısından bir vaka yönetimi
bağlamında aranılması gereken eğitim ve mesleksel bir nitelik de görüldüğü gibi
gözetilmemiştir.Sosyal çalışma görevlisi şeklinde ki böyle bir uydurma ile de gereken uygulama
böylece sulandırılmıştır.
56) Sadece oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar için bilindiği gibi bir
zorunluluk böylece söz konusu olurken onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış
çocuklar ise kapsam dışına da alınmıştır.Bir yetişkin olarak da kabul edilmiştir. Buna ek olarak oniki
yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar için söz konusu olan sosyal inceleme
raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyle aynı yönde bir inceleme ve
raporlama için ise adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından görüş
alınacağı da ayrıca belirtilmiştir.Yönetmeliğin 20/4 maddesi ile de ÇKK da ve TCK de böyle bir
zorunluluk söz konusu olmamasına rağmen böyle bir uygulama da oluşturulmuştur.Bu öncelik
bağlamında da 12 yaşındaki çocukların bir yetişkin olup olmadığı öne çıkarılmıştır. Yargısal uygulama
ve denetim içtahlar ile de görüleceği gibi desteklenmiştir.(Ek:24)Sosyal araştırma açısından zorunlu
olan Pekin Kuralının 16 ıncı maddesi ;sosyal çalışmacılar dışında SİR unun psikolog,çocuk
gelişimciler tarafından düzenilmesi;kovuşturma sürecinda karar verici olan yargıcın raporlamayı
düzenleyen ile oluşturulan konumunun tarafsız ve bağımsızlığının gözetilmemesi gibi uygulamalar
vede farik ve mümeyiz raporu gibi böyle bir ikinci raporlama ile onbir seneden beri oluşturulan
kargaşalar ve mağduriyetler bazı kararlara da somut bir şekilde yansıtılmaktadır.Bu yansımalar hem
uygulamanın düzeyini hemde
hukuka rağmen adil bir uygulamanın gözetilmediğini
göstermektedir.Bu gözetmeme, avukatlık hizmeti açısından da geçerlidir.Özellikle AİHS nin 6
maddesi ile oluşan adil yargılama konusundaki gibi temel hak ihlali için de öngörülen hukuksal bir
görev 11 seneden beri yerine getirilmemektedir. ÇHS ve özellikle çocukların yarar ve esenliğinin
gözetilmesi ile BM in aralarında yer alan kurumsal yapılardan biri olan UNICEF gibi Afganistan daki
uygulama ile Türkiye açısından oluşan farklılaşmayı da ele almayan veya kaçınan bir yararcılık ile
akademik ve teknik bir ek destekleme de söz konusudur.(Ek:24) Aslında 1889 tarihli İtalya Ceza
Kanununun 1930 yılına kadar devam ettiği böyle bir süreçte yer verilen temyiz kudreti şeklinde
kavramlaştırılan kusur yeteneğinin/ceza sorumluluğunun farik ve mümeyyizlik raporu şeklinde
belirlenmesi ile de 1926 tarihli TCK tarafından da benimsendiği böyle bir uygulamanın 2005 yılında
yönetmelik ile de birlikte aynen devam ettirildiği görülmektedir.Bu durum üstelik kanunda bile
gözetilmeden ve sorgulanmadan mümkün kılınmıştır.
57)Ayrıca ; bu yönetmelik ile içerik ve işlev açıdan iki farklı rapor bu şekilde söz konusu olurken
hem 2253 saylı Kanun hemde eski TCK da bahsedilen düzenlemenin aynen devam edilmesi de
sağlanmıştır. 2005 yılına kadar eski TCK / 54 üncü madde ile devam edilen ve 2005 yılından sonra ise
TCK nın 31/2 inci maddesine yönelik devam ettirilen bu farik ve mümeyyiz gibi tıp alanına dayalı bir
raporlama ÇKK na rağmen böylece benimsenmiştir.Bu yöndeki raporlamanın ve özelliğinin Yargıtay
da farik ve mümeyyiz rapor şeklindeki kararlara yansıtılması ise bu uygulamanın ve yaklaşımının
aynen devam ettirildiğinin de somut bir kanıtıdır.Hukuka aykırlıkların yanı sıra “ayıp” bir uygulama
kararlar ile de meşrulaştılmıştır.Özelliklede kanunda yer almamasına rağmen yönetmelik ile farik ve
mümeyiz rapor ile 12-15 yaş grubundaki çocukların/gençlerin bir yetişkin olarak belirlemesi ile
çocukların koruma boyutu içtihat ile de tamamen ortadan kaldırılmaktadır.Bu durum ÇKK nun 6
maddesindeki görev ve yükümlülükte gözetilmeden de sağlanmıştır. 2015 yılında Seçkin Yayınevleri
tarafından Doç.Dr.Yusuf Solmaz Balo tarafından “Çocuk Ceza Hukuk Hukuku” başlıklı bu çalışma bu
açıdan ayrı bir önemdedir. Türkiye deki uygulamayı ve yaklaşımı bu çalışmada yansıtırken farik ve
mümeyizlik şeklinde bahsedilen raporlar ile SİR un psikolog,çocuk gelişimci ve sosyal hizmet
uzmanları tarafından düzenlenmesi ile ilgili Yargıtay da alınan kararlara da dipnot dahil yer
verilmiştir.(Ek:24)Özellikle bu çalışmada -sf.166-”Bazı görüşlere ve Yargıtay’ın bazı kararlarına
göre,bu yaş grubunda bulunan çocuklar hakkında
Kanun Koyucu sadece indirimli ceza
uygulanmasını
öngörmüş,bunlar
hakkında
güvenlik
tedbirine
hükmetme
yolunu
kapatmıştır.Dolayısıyla bu yaş grubunda yer olanların cezai sorumluluğu bulunmaktaysa bunlar
hakkında aynı zamanda güvenlik tedbiri uygulanması mümkün değildir..” şeklinde değerlendirme
aslında Türkiye de ki bir çocuk ve gençlik adaletin,korumasından,ceza hukukundan bahsedilmesini de
engellemektedir. Yer verilen bu bilgiler bağlamında da ;bu yönde bir yeteneğinin var olduğu
raporlandığı takdir de
ise koruyucu ve destekleci tedbirlerin uygulanması da böylece
engellemektedir.Sadece yetişkinlere yönelik bir uygulama uygun ve yeterli kılınmıştır. 12-18 yaş
grubundaki çocukların öncelikle cezalandırılması görüldüğü gibi öne çıkarılmıştır. Yarar ve
esenliğinin gözetilmesine yönelik aranılan “koruma” için var olması gereken görev ve yükümlülük ise
sözde kalmıştır. Böylece sosyal inceleme raporunda yer verilen bilgilerin gözetilmesi aslında bu
şekilde de
engellenmiştir.Var olması gereken böyle bir görev ve
işlev de ortadan
kaldırılmıştır.Halbuki ÇKK nun ihbar yükümlülüğü ile ilgili 6 ıncı madde avukat dahil savcı ve
yargıçları da kapsar ve bu yükülüğün yerine getirılmemesi ÇKK nun 44 ün cü kapsamında ayrı bir
yükümlülüğü de gerektirmektedir.Fakat böyle bir yükümlülük onbir seneden beri görmezden
gelindiğide gayet açıktır.
58)Özellikle ÇKK nun da sadece SİR da bahsedilirken ve bu yönde bir ikinci raporun açık bir şekilde
yer verilmemesine rağmen 20 inci madde de yapılmış olan bu yönetmeliğin 21 inci maddesinde ise
sosyal inceleme raporlarında yapılan incelemenin özelliğine ve verilen görevin niteliğine göre
hususların tamamına veya bir kısmına yer verilen bilgiler de açıkça belirlenmiştir.Sadece sosyal
hizmet açısından ele alınması gereken bu hususların ise başta psikoloji,PDR,öğretmen,çocuk
gelişimci,sosyolog gibi bu alanlarda eğitim almış kişilerce incelenmesi de sağlanmıştır.Fakat sınırlı
sayıda ki 12-15 yaş gruplara yönelik böyle bir uygulama da öne çıkarılan farik ve mümeyyiz gibi bir
raporlamanın eski uygulamada olduğu gibi belirleyici olması nedeni ile 21 inci madde de yer verilen
içerik te anlamsızlaştırılmıştır..Bu SIR na yönelik mesleksel bir yetkinlik ve nitelikte aranılmamış olup
bu özellik de yok edilmiştir.Böylece bir iç hukukun bir parçası olan Pekin Kuralının 16 maddesinde
öngörülmüş olan sosyal araştırma/SIR hem 15-18 yaş grupları için yok sayılırken buna 12-15 yaş
grupları da dahil edilmiş olup oluşan bu aykırlık için ayrı bir teknik bir idari beceri de
gösterilmiştir.Örneğin Adalet Bakanlığı tarafından 2010 da yayınlanmış olan “Ceza Sorumluğunun
Değerlendirme Rehberi” gibi bir çalışmanın 22-29 sayfalarında yer verilen 24 adet Yargıtay Kararı da
dahil verilen bilgiler ile de oluşan bu hukuka aykılıkların ve ayıbın meşrulaştırılmasına yoğun bir katkı
verildiği de görülmektedir.Özellikle de Türkiye de Çocuk Adalet (?) Sistemi başlığı altında
danışmanlık hizmetinde de ayrıca yer alan “UNICEF Türkiye” ve bu yöndeki eğitim çalışmaları ile
yayınlardaki bilgiler ile de bu yönde ek bir katkı verilmektedir. SİR açısından ve de bu raporlamanın
sosyal çalışmacılar dışında düzenlenilmesi ile oluşan bu hukuka aykırılıkların meşrulaştılması ve bu
ayıbın görmezden gelinmesinin de aslında hala UNICEF Afganistan dahil Afganistan
Devleti
düzeyinde olun(a)madığını da kanıtlamaktadır.
III . BÖLÜM
DEĞERLENDİRME VE AYKIRIKLAR
Özgünlük ve...
59)Dolayısı ile çocuk ve gençlere yönelik toplumsal ve kamusal açıdan hem korunması hemde
yargılanmasına yönelik 2005 yılında düzenlenmiş olan ÇKK ile Afganistan düzeyine uluşılmadan
ayrı bir özgünlük kazandırılırken kaynak kanun olarak 1926 da aynen uyarlanan İsviçre,İtalya ve
Almanya gibi bu ülkelerin karşılaştırılması bu özgünlüğü daha da arttırmaktadır.Özellikle akademik
ve teknik bilgi düzeyi dahil siyasi açıdan da orta çıkan bu irade(ler)e bağlı olarak bir asırdan beri var
olan idare ile yargısal arasındaki ilişkinin ayrı bir şekilde yapılanması ve kurumsallaşmanın hala
görmezden gelinmesi ise belirleyici bir unsurdur. 3.7.2005 tarihinden beri benimsenen ve yürütülen
ÇKK nün sosyal çalışma görevlisi şeklinde (ÇKK.3/1-e) maddesinde yapılan tanım ile sosyal
inceleme ile ilgili (ÇKK./35) inci maddeler ile de başta Adalet Bakanlığı ile SHÇEK ile oluşan
gelişim bağlamında Aile ve Sosyal Politika Bakanlığınca yürütülmesi gereken böyle bir uygulama aynı
zamanda öngörülmüştür.Fakat ;T.C.Anayasanın 90 ıncı maddesi bağlamın da öngörülen uluslararası
sözleşmeler ile gene Anayasa da yer alan diğer maddeler birlikte ele alındığın da söz konusu olan bu
özgünlüğün ötesinde teknik ve hukuksal açıdan önemli aykırılıklara neden olduğu da açık bir şekilde
görülmektedir.
Uluslararası Sözleşmeler ve Hukuksal Boyut
60)Görüleceği gibi ÇKK nu ve Adalet Bakanlığınca suça sürüklenen çoçuk gibi karşılığı olmayan bir
tanım üzerinden 5237 sayılı TCK nun 31 inci maddesi ile çocukların öncelikle korunması yerine
cezalandırılmanın hedeflendiği bu yargısal uygulamanın başta ÇHS ve Pekin Kuralları gibi taahüt
edilen yükümlülükleri yerine getirmek istemediğini de göstermektedir. .Bunlara ek olarak Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinde öngörülen adil bir yargılamaya yönelik (mad.6) bir çok açıdan hukuka
aykırılıklar da ortaya çıkarken aynı zaman da T.C. Anayasasının 90 maddesi bağlamın da ayrı
aykırılıklara da neden olunmaktadır.Üstelik ÇHS ; ÇKK nun 4 maddesi ilkelerine aynen yansıtılmıştır.
Bu bağlamda ; ÇKK nun da öngörülen “sosyal inceleme rapor/SİR” u ile bu yönde ki bir yetki ve
görev olarak öngörülmüş olan sosyal çalışma görevlilerinin işlev ve özelliklerinin vede niteliğinin bu
kapsamda değerlendirilmesini de ayrıca gerekli kılmaktadır.Özellikle sosyal hizmetler uygulamasına
yönelik sosyal hizmetler konusunda lisans eğitimi dışında ki çeşitli kişilerin de yetkin kılınması ile
verilen hizmetin niteliğinin özellikle aranılması ayrı bir önemi arttırmaktadır.
Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ)
61)Bu önem aynı zamanda iç hukukun bir parçası olan Avrupa Sosyal Şartı/ASŞ ile ayrı bir önemi de
arttırmaktadır.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin idari ve teknik boyutunu tamamlayan ve temel
haklarınıda içeren ASŞ ınde çocuk dahil kişilerin toplumsal açıdan korunması ile ilgili boyutu ayrıca
ele alınmıştır.İç hukukun bir parçası olan bu sözleşmenin Türkçeye çevrilmiş olan bu metin (Ek;25) de
görüleceği gibi çalışma hayatı ile ilgili hakların yanı sıra toplumsal açıdan söz konusu olan koruma
boyutu ile ilgili yükümlülükler de yansıtılmıştır.Bunların bazıları ise ; “Çocuklar ve gençler,
uğrayacakları bedensel ve manevi tehlikelere karşı özel korunma hakkına sahiptir.” (mad.7);”Çalışan
kadınlar, anne olmaları durumunda, özel korunma hakkına sahiptir”(ma.8).;”Yeterli kaynaklardan
yoksun olan herkes, sosyal ve tıbbi yardım alma hakkına sahiptir.”(md.13); “Herkes sosyal refah
hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.”(mad.14);” Toplumun temel birimi olarak aile, tam
gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.”
(mad.16); “Çocuklar ve gençler uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.”
(md.17);”Bir Akit Taraf vatandaşı olan göçmen işçiler ve bunların aileleri herhangi bir başka Akit
Taraf ülkesinde korunma ve yardım alma hakkına sahiptir.”(md.19) ; “Herkes, yoksulluğa ve
toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir.”(md.30); “Herkes konut edinme hakkına
sahiptir.” Md.31)
Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Pekin Kuralları /Sosyal Araştırma (mad.16) ve ilişki
62)Dolayısı ile ÇKK ile öngörülen uygulama ile ister yargısal ister idari olsun vergi verenlerce
karşılanılan kamusal bir hizmetin niteliğine yönelik ortaya çıkan bu hizmetler bağlamın da
koruma boyutu ile ilgili ASŞ ile gene ÇHS na bağlı olarak Pekin Kuralların da özellikle yer verilen
16 ıncı maddesinde ki “Sosyal Araştırma” başlıklı yükümlülük bu açıdan ayrıca değerlendirildiğinde
ise öncelikle ve özellikle açık bir aykırılıkların ortaya çıktığı da görülmektedir.Bu durum sadece
yargısal bir görev ve uygulama ile de ilgili olmayıp idari açıdan koruma boyutu hem birlikte hemde
ayrı ayrı ele almayı da ayrıca gerektirmektedir. Özellikle çocukların indirim dahil bir yetişkin gibi
cezalandırılmasının öncelikle engellenmesi yönelik böyle bir işlev ve görev ile bu yönde özel bir
“koruma” boyutunun birlikte ele alınması bu aykırılığı daha da artırmaktadır.Aslında çocuk adalet
sistemi diye hala “çocuk” kavramını kullanarak bir taraftan çocuk ağır ceza mahkemesi gibi çocuklara
yönelik bir uygulama meşrulaştırılmaktadır.Diğer yandan gelişime bağlı olarak çocuk ve genç gibi
var olan kavramlaşma ve ayırım da bu arada engellenmektedir.Özellikle toplumsal açıdan söz konusu
olan sorumluluğun yerine getirilmesi için var olması gereken “koruma” boyutunun ve aranılan
niteliğin engellenmek istendiği de bu şekilde söz konu olmaktadır.Örneğin bu engelleme, iç hukukun
da bir parçası olan Pekin Kuralları ile ilgili somut bir örnektir.Bir yanıltmadır.Bilindiği gibi BM Genel
Kurulu 29 Kasım 1983 tarihli 40/33 sayılı kararı ile “ United Nations Standart Minimum Rules for The
Administration of Juvenile Justice-The Bejing Rules” kabul etmiştir.Bu İngilizce orijinal metin ise 20
Kasım 1989 da kabul edilen BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin “Başlangıç” bölümde de aynen yer
verilmiştir.
63)Fakat İngilizce Orijinal metinde yer verilen “Juvenile” kelimesi Türkçeye farklı farklı şekilde
görüleceği gibi çevirilmiştir. 4.9.1990 imzalanıp 9.12.1994 tarihinde TBMM de onaylanıp kanun
haline gelen ve 27.1.1995 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren bu sözleşmenin Türkçe metinde ki
Pekin Kuralları “Çocuk Mahkemelerinin Yönetimi Hakkında Birleşmiş Milletler Asgari Standart
Kuralları ( Beijing Kuralları) “şeklin de çevrilmiştir.Bu metin bazı yerlerde de “Küçükler için Adalet
Sistemine Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları (Pekin Kuralları)” gibi de çevrilmiş olup
akademik dahil çeşitli metinlere de yansıtılmaktadır.Halbuki BM de yayınlanan Almanca metinde
“Juvenile” kelimesi
“Jugend” kelimesi ile Almancaya çevrilmiş olup bu Almanca kelimenin
Türkçeye çevrisi ise “gençlik” tir. İngilizce karşılığında ise bu kelimenin “child/çocuk” olmayıp
olmayıp “gençlik” kelimesininin de karşılığıdır (Ek :26) Bir asırdan beri İsviçre ve Almanya gibi
kaynak kanunun ülkelerinde çocuk yerine gençlik kavramı akademik ve teknik açıdan benimsenmiş
olmasına rağmen Türkiye de ise hala çocuk ve çocuk adalet sistemi üzerinden akademik ve teknik
bir israr ve inatlaşma bu yöndeki somut bir durum ve düzeyi de yansıtmaktadır.Çocukların Haklarının
engellenmesine yönelik kavramsal açıdan bu yönde bir yanıltmada söz konusu olabilmektedir. Böyle
bir durum; 2005 yılındaki ÇKK ile “çocuk/child-children” üzerinden hala evrimleşilmemesi ile gene
2005 yılında Afganistan da “Juvenile Code” şeklinde ki “gençlik” kavramı üzerinden evrimleşmesi
değerlendirildiğinde vede Pekin Kuralının 16 ıncı maddesi ile sosyal çalışmalar tarafından
düzenlenecek bir raporlamının benimsenmiş olunması somut bir düzey farklılığını da ortaya
koymaktadır.
64)Çocuk ve Gençlik bayramı gibi ayrı bir bayramlardan ayrıca sahip olunması nedeni ile bir
kıvancın duyulmasına rağmen kavramsal açıdan oluşturulan bu kargaşa(ları)nın yanı sıra gene
27.Ocak.1995 de Türkiye de Resmi Gazete de yayınlanan ÇHS de yer verilen 3 üncü maddede
çocukları ilgilendiren tüm faaliyetlerde yarar ve esenliğinin gözetilmesi gibi bir yükümlükte bilindiği
gibi söz konusudur. Bu sözleşmenin 40 ıncı maddesinde geniş bir şekilde yer alan maddenin kısaca
ise “Yasalarla sorunu olan çocuklar bu durumdan tek başlarına sorumlu değildir. Çocuklar farkında
olarak kimseye zarar vermez. Suça itilen çocuklar, yetişkinler gibi cezalandırılamaz, özel yasalarla
yeniden topluma kazandırılırlar.” şeklinde ilkede ayrı bir yükümlülüğüde öne çıkarılmış. Afganistan
da dahil bu esenliğe yönelik gerekli olan bakım ve korumayı sağlamının üstlenilmesi için ise tüm
uygun yasal ve idari önlemleri almaları da bir görev olarak kabul edilmektedir.Özellikle de çocukların
bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların; hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık,
personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere
uymaları görüldüğü gibi taahhüt edilmektedir.Uluslararası işbirliği çerçevesinde her türlü önlem
(mad.4) ile birlikte 5 inci madde de yer verilen “ Taraf Devletler, bu Sözleşmenin çocuğa tanıdığı
haklar doğrultusunda çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve
onu yönlendirme konusunda ana-babanın, yerel gelenekler öngörüyorsa uzak aile veya topluluk
üyelerinin, yasal vasilerinin veya çocuktan hukuken sorumlu öteki kişilerin sorumluluklarına,
haklarına ve ödevlerine saygı gösterirler.”şeklinde çocukların yeteneklerine yönelik aranılan bir
saygıda söz konusu olmaktadır.Dolayısı ile bu yönde temel bir araç olan “sosyal araştırma” başlığı
altında var olması gereken bilgilerin böyle bir süreçte zorunlu olarak sahip olunmasına yönelik Pekin
Kuralında ki 16 ıncı maddenin
sözleşmeye
aynı şekilde
yansıtılması da söz konusu
olmuştur.Afganistan gibi ülkeler dahil bu yönde de ayrı bir nitelikte aranılmıştır .Fakat bu yükümlüğün
ÇKK nun da yerine getirilmediği aksine engellendiği de açıkça görülmektedir.Bu durum; BM de yer
alan UNİCEF tarafından Afganistan da bile bu niteliğin arandığı görülürken bu niteliğin Unicef dahil
Türkiye açısından bile hala aranılmadığı diğer açık bir durumdur(EK:17/a ,e).
Çocuk Koruma(ma) Kanunu ve Türk Ceza Kanununun 31.Maddesinde ki aykırılıklar boyutu
65) Dolayısı ile ASŞ ile ÇHS ve Pekin Kuralları bağlamın da belli yaştaki çocukların kesin bir
şekilde korunduğu kabul edilirken vede bu yönde bir gençlik kavramı üzerinden özel bir uygulamaya
yönelik belli bir asgari kuralların Türkiye de yerine getirilmesi yerine çeviri dahil bu engellemelerin
sağlanması ve bu yönde verilen katkılar ÇKK da da aynen devam etmiştir. TCK 31 ünci madde ile de
ÇKK daki (3/1-e); 11 ; 33,34 ve 35 inci maddeleri de bu engellemeye yönelik olup koruma boyutunu
“sözde” hale de dönüştürülmüştür.Özellikle de 35 inci madde de söz konusu olan içeriğe rağmen
aranılan halin/durumun TCK nun 31 madde ile oluşturulan ilişkisi ve işlevi sonucu 12-18 yaş grubu
içinde 12-15 ile16-18 yaş grubu şeklinde iki farklı ayrı bir ayırım da ortaya çıkarılmıştır.Aslında ASŞ
nın 14 üncü maddesin de sosyal hizmet yöntemlerin öngörülmesinin kabul edilmesi içinde gerekli
olan Pekin Kuralın da ki içerik ve işlev açısından öngörülen 16 ıncı maddeye yönelik zorunluluk
her iki açıdan da bu şekilde ortadan kaldırılmaktadır.Aslında Pekin Kuralının 16 ıncı maddesi ile
ÇKK nunda ki 35 in de söz konusu olan işlev ve içerik açısından bir uyum da bulunmamaktadır.Buna
rağmen 12-15 yaş grupları için SİR ile ilgili sanki bir zorunluluk şekilsel olarak aranmış olup yapılan
ilgili yönetmeliğin 20/4 üncü maddesi ile oluşturulan bu ek zorunlulukla da farik ve mümeyyiz gibi
bir raporlama ile de Pekin Kuralının 16 ıncı maddesinde yer verilen bilgilere yönelik işlev tamamen
yok etmiştir. Ancak TCK daki 32 inci madde de aranılan aynı benzer bu duruma yönelik tıp alanında
yapılan bir değerlendirme sonucu ÇKK nun 5 inci maddesinde öngörülen koruyucu ve destekleyici
tedbirlerden yararlanılmaması da böylece sağlanmıştır.Ama böyle bir benzerin görülmek istenmemesi
ise bilgi dahil bir çok konuda en azından ek bir üzüntüye de neden olmaktadır. 1889 dan beri var olan
cezalandırma ve uygulama buna rağmen böylece aynen devam ettirilmiştir.Yapılan bir çalışma da ise
bu yaş gruplarında ki çocukların “farik ve mümeyyize” diğer bir deyimle işlediği fiilin hukukî anlam
ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığına sahip
olmalarının sağlık açıdan öncelikli olarak kabul edilmesi ile ÇKK nun 5 inci maddesinin işletilmediği
ve bu yönde SİR nun bir öneminin olmadığı; çocuk mahkemeleri ve çocuk ağır ceza mahkemeleri ile
yetişkinlere yönelik mahkemeler arasında her hangi bir farkın olmadığı da görülmektedir (Ek : 20/5).
66)Diğer taraftan ÇKK nun 35 inci maddesinde SİR na yönelik bir talep söz konusu olmadığı
takdirde ise bunun gerekçesinin karara yer verilmesi de bu şekilde kabul edilmiştir. Yapılmış bu
düzenleme aslında yargılama açısından Pekin Kuralların da yer verilen Sosyal Araştırma ile gayet
açık bir aykırılığı oluşturuken 15-16 yaş grubundaki gençlerin kapsam dışında kalması ile de aynı
zamanda T.C. Anayasası açısından ayrı bir aykırılılıkta söz konusu olmaktadır.Bu bağlamda devlet
ilkeleri ile ilgili 2 inci maddesi ile 10 uncu maddesin de öngörülen eşitlik ilkesine rağmen bu yönde
açık bir aykırılık oluşmaktadır.Bilindiği gibi TC nin Anayasasının 2 inci maddesi “Cumhuriyetin
nitelikleri” ile ilgili olup bu şekilde düzenlenmiştir .” Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Dolayısı ile Anayasa nın 90 ın maddesi bağlamında Çocuk Hakları Sözleşmesi ,Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi vede Avrupa Sosyal Şartı dahil Temel Haklar ile ilgili sözleşmelerde yer verilen ilkelerin
bir HUKUK DEVLETİ açından güvence altına alınmasının yanı sıra çocuk dahil bireylerin toplumsal
ve kamusal açıdan korunmasının bir SOSYAL DEVLET olarak yükümlü olunması da hükmedilmiştir.
SOSYAL VE HUKUK DEVLETİ ve T.C.Anayasası 10.Madde
67)Ayrıca “Kanun önünde eşitlik” başlığı altındaki 10 uncu madde ise aynen şu şekildedir. “Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle:
12/9/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. “ Dolayısı ile
kusur yeteneğinin/ceza sorumluluğunun kabul edildiği TCK nun 31 inci maddesi ile 12-18 yaş
gruplarına yönelik Pekin Kurallarında yer verilen sosyal araştırmanın içerik ve işlev açısından zorunlu
olarak değerlendirilmesi yerine hem işlev ve içerik açısından ayrı bir ayrıma gidilerek eşitliğe aykırı
bir durum söz konusu olmaktadır.Hem de 12-15 ile 16-18 gruplarına yönelik ayrı bir ayırım ile
eşitliğe aykırı bir durumda söz konusudur.Bu durum aynı zamanda Anayasanın 11 inci maddesi
açısından ayrı bir yükümlülüğü de getirmektedir. Devlet organları ve idare makamlarının bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduğu da gayet açık
olup bu yönde de açık bir aykırılık da oluşmaktadır.
68)Ayrıca bir temel hak olarak kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ; Çocuk Hakları
Sözleşmesi ; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Avrupa Sosyal Şart gibi Temel Haklar ile de ilgili
olarak “Temel hak ve hürriyetlerin niteliği” ile ilgili 12 madde ise şu şekildedir.” Herkes, kişiliğine
bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve
hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder. ”
denilmektedir. Aynı zamanda “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlığında ayrı bir düzenlemeye
de yer verilmektedir.41 inci bu madde ise şu şekildedir. “(Değişik: 3/10/2001-4709/17 md.) Aile, Türk
toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle
ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar. (Ek fıkra: 12/9/2010-5982/4 md.) Her çocuk, korunma ve
bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan
ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. (Ek fıkra: 12/9/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü
istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” Dolayısı ile çocuklara yönelik hem yarar
ve esenliğinin gözetilmesi hemde korunması sözleşmeler de yer verilen ilkeler açısından ek bir görev
olarak da hükmedilmiştir.
69)Gene T.C. Anayasasının “Temel amaç ve görevleri” 5.Madde de hükmedilmiştir. “Devletin temel
amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklinde ki bu amaç ve görevler görüleceği
giibi temel bir yükümlülük olarak kabul edilmiştir.Özelikle de temel hak ve hürriyet ile sosyal hukuk
devleti vede sosyal adlet dahil adil bir adalet ilkelerine uyum temeldir.Ayrıca bu görev bağlamında
;herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip kılınması 17 inci
madde de ayrıca vurgulanmaktadır. Temel hak ve hürriyetlerin korunması ile ilgili 40 ıncı maddesi ise
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.(Ek: 3.10.2001-4709/16 md.) Devlet,
işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek
zorundadır.Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna
göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” şeklinde
hükmedilmiştir.Özellikle Anayasa da yer alan görev ve yükümlülüklerin gözetilmesi ile resmi
görevlilerce haksız işlemler sonucu bir zarar söz konulması olduğun da bunun tazmin edilmesi ayrıca
güvence altına alınmıştır.Eğitim,meslek ve nitelik bağlamında görev ile sorumlu olana bunun
yansıtılması da hükmedilmiştir.Dolayısıyla resmi görevliler ile liyakat dahil niteliği de içeren bir
sorumluluğun arandığı bir hukuksal güvencede de aranmıştır.Bu durum aynı zamanda kamu
hizmetlerine girme hakkı ile de ilgilidir.70 inci madde de ; her Türk, kamu hizmetlerine girme
hakkına sahiptir denirken hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım
gözetilemeyeceği de özellikle vurgulanmıştır.Liyakatı/Yeterliği da içeren nitelik bir yükümlülük
olarak da hükmedilmiştir. Kamu personel yönetimin en temel ilkelerinden birini de Liyakat
belirler.Böylece söz konusu olan kamusal bir hizmette öne çıkarılan bir işe en uygun seçilmesini vede
belli özellikler taşıyan bir personel sistemini de gerektirmektedir. Bu gereklilik ; kamusal bir hizmette
yararlananların Anayasanın 90 ın cı maddesi bağlamında öngörülen sözleşmeler ile de açık bir şekilde
uyumlu ve yükümlü olunduğu vede bunun gözetilmesi de hükmedilmiştir.
70)Hem ÇHS ve Pekin Kurallarının özellikle 16 ıncı maddesi ile ASŞ deki sosyal koruma ile ilgili
diğerleri de dahil özellikle 14 üncü maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ıncı maddesi ile
Anayasamızın 2. ,5.,10,17.,40, 41 .ve 70 inci maddeleri bağlamında ÇKK nun 35 inci maddesi başta
yargısal açıdan özellikle usul açıdan önemli bir aykırılığa neden olmaktadır. Bir taraftan ÇKK nun
sosyal çalışma görevlisi şeklindeki 3/1-e maddesi ile oluşan bu niteliğe yönelik bir aykırılıkta
ayrıca söz konusu olmaktadır.Diğer taraftan ÇKK nun 34 üncü maddesin de özlük hakları dahil
çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde sosyal çalışma görevlileri şeklinde görevlendirilmeleri ve
bir bilirkişi olarak SİR nun düzenlenilmesi bağlamında ayrıca aranılması gereken “tarafsız ve
bağımsızlık” ile ilgili bir çatışmaya neden olması da söz konusudur.Bu yönde gözetilmesi gereken
otonom uygulama mahkeme için de ek geçerlidir.Bilgiye sahip olması yönünde bir daraltma ile
giderler için bile müdahale edilebileceği bir çalışma ortamı gerekli olan bu otonomluğuda
zedeyebilmektedir. Böyle bir yapılanma ve raporlama özellikle sosyal hizmetler dışında eğitim ve
mesleksel açıdan ayrı bir niteliğinin de de
aranılmaması özellikle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinde söz konusu olan Adil bir yargılama ile ilgili 6 ıncı maddesine yönelik ayrı ve önemli
bir aykırılığa da neden olunmaktadır. Çünkü ;Afganistan için bile dahil Pekin Kurallarında yer verilen
16 ıncı madde ile bir “çocuk” un geleceği bağlamında öne çıkarılması gereken yarar ve esenliğinin
gözeltilmesi için gerekli bilgilerin belirlenilmesi yerine sosyal çalışma görevlileri şeklinde ki bu
uydurma ile de sosyal hizmetler konusunda lisans eğitim dışında psikolog ,psikoloji danışmanlık ve
rehberlik,eğitim,sosyolog,çocuk gelişimci ile aile ve tüketici konusunda lisan eğitim almış kişilerce
SİR nun düzenlenmesi ile oluşan bu hak ihlali de görmezden gelinmektedir.Bu yönde Yargıtay
kararları da hukuka aykırılıklar dahil bu aykırılığı görmezden gelerek bu hak ihlallerine yapılan bir
destekte söz konusudur. (Ek :24). Özellikle AB tarafından maddi katkıları ile “UNİCEF Türkiye”
tarafından yapılan danışmanlık hizmeti kapsamında “Çocuklar için Adalet” gibi proje ve bu yöndeki
bazı çalışmalar da öne çıkmıştır.Çocukların yarar ve esenliğin gözetilmesi bağlamında ÇHS gibi
sözleşmeler dahil diğer sözleşmeler bağlamında bir araç olarak öngörülen SİR nun ise bir UNICEF
Afganistan düzeyine bila hala ulaşılmadığı da görülmektedir.Kavramsal kargaşalar ile de oluşturulan
bu hukuka aykırlıkların meşrulaştılmasına yönelik yayınlanmış olan bu yöndeki rehber kitaplar ile de
önemli bir katkının da söz konusu olabilmesi de sağlanmıştır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Boyutu
71)Tabi ki çocukların hayatlarının rahatlıkla karartılmalarına neden olabilecek bu yargısal uygulama
görüldüğü gibi sadece Adalet Bakanlılığı ile ilgili değildir.ÇKK unda (3/1-e) deki yetki ve görevlilerin
daha sonra genişletilmesi ile sosyal hizmetler dışında ki lisans eğitimi almış kişilerin sosyal çalışma
görevlisi şeklinde ki bu uygulamaya 2005 den beri yer almaları sağlanırken temel bir araç olarak
kullanılan SIR nun da bu kişiler tarafından da düzenlenmesi ile oluşan bu durum ASPB nı da
ilgilendirmektedir.Özellikle de hayırsever ve/ veya yardımsever gibi özel bir alanda yer alanlar dahil
kamusal açıdan bir görev olarak yürütülmesi için sosyal hizmetlere yönelik uygulamanın hala 2828
sayılı Sosyal Hizmetler Kanunun yürürlükte olması nedeni ile Bakanlık tarafından en son ŞONİM
dahil çeşitli şekilde yönetmelikler de söz konudur. SİR ları ve
sosyal çalışma görevlilerince bu
raporlama için bir yetki ve görevin de söz konusu olduğu bu düzenlemelere bilindiği gibi yer
verilmektedir. Çocuk dahil bireylerin/kişilerin başta insan hakları dahil bu hakların da öncelikle
gözetilmesi bağlamın da korunup kollanmasına yönelik sosyal hizmetlerin bir bilim olarak kabul
edilmesi ile belli bir nitelikte verilmesi gereken bu hizmetlerin gene sosyal hizmetler yöntemler ile
verilmesi de gerekmektedir. Bu bağlamda öyle bir durumun hem hak sahiplerine verilecek hizmetin
niteliğini ve ihtiyaç duyulan bir müdahale için ise temel bir araç olarak kullanılan SIR nun özellikle
belirlenmesi içinde ayrı gereklilik te söz konusudur.İç hukukun bir parçası olan sözleşmeler ise bir
yükümlülüğü daha da gerekli kılarken aynı zaman Sosyal ve Hukuk Devlet
getirilmesi için de sağlanır.”Ama” lar gibi mazeretler ise ortadan da kalkmaktadır.
niteliğinin yerine
72)Aranılan bu özellik ve nitelik aynı zamanda vergiler ile verilen bu hizmetin uygun görevlerce
verilmesine yönelik aranılması da gereken bir uygunluluk ve verim için de ek bir nedendir.Kamusal
bir savurganlık ile birlikte bir keyfiliğin ve/veya bu yönde oluşan bir hak ihlalleri de engellenmelidir.
Örneğin kamusal bir uygulama alanı olan sağlık ile ilgili bir uygulama tarım üzerinden verilemediği
gibi; insan sağlığı ile ilgili tıp eğitimi konusunda almamış kişilerin teşhis,raporlama ve bu yönde bir
müdahale yetkisinin kullanılması bilindiği gibi akademik , teknik vede idare açıdan günümüz de
mümkün değildir.Gene veterinerlik gibi hayvan sağlığına yönelik ayrı bir sağlık alanı söz konusu
olmasına rağmen bu hizmetin Tarım Bakanlığı yerine Sağlık Bakanlığınca insan ile ilgili bu alana
yönelik ek bir görev ve yetkinin kulllanılması vede istihdam edilmesi de mümkün değildir. Veya bu
insan alanını yönelik aranılan uzmanlık bağlamında bir ürologun bir kadın ve doğum uzmanını yerine
teşhis ve müdahale etmesi de mümkün değildir.Veya teşhiş için aranılan bir biyokimya tahlillerinin
rontgen cihazları tarafından belirlenmesi ve yetkin kılınması da mümkün değildir.Teknik uygulama
açısından aranılan bu nitelik aynı zamanda yaşam alan açısından da aranılan bir yetkinlik ile mümkün
olup bir berberin eğitim almadan bir tornacı konusunda eğitim almasına rağmen bir bedel karşılığı saç
traşını yapması da günümüzde mümkün değildir.,Bir ruhsatlandırma da bilindiği gibi söz konusu
değildir..
Fakat bir kamusal alan yönelik verilmesi gereken sosyal hizmetlere yönelik Adalet
Bakanlığı ve ASPB da yer verilen uygulamalar ve bu yönde oluşturulan aykırıklara rağmen ÇKK nun
(3/1-e) maddesi
mümkün kılınmıştır. Sağlıkta bir doktor yerine kamusal açıdan bir veterinerin
görevlendirilmesi gibi bir uygulama mümkün olup keyfinin ötesinde ayıplı ve kusurlu bir hizmetin
benimsenmesi de sağlanmıştır.Böylece çocuk dahil bireyler/kişiler “insan” yerine konulmadığı da
görülmektedir..Bu durum, sosyal hizmetler konusunda eğitim almamış kişilerce de bu yönde ayrı bir
katkı ve yarar da sağlanmıştır.
73)Bu bağlamda; ASPB ve Bakanlıkta müsteşara da bağlı olan AB ve Dış İşleri Başkanlığı vede bu
başkanlıkta yer verilen Uluslararası Sosyal Hizmetler birimi görüleceği gibi aynı zamanda
“Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu (ISS)” nunda temsilcisidir.Bu temsilcilik ve ilişki
bağlamında yurtdışında yaşayan ve oy kullanma da hakkına da sahip olan T.C. vatandaşlarının yanı
sıra diğer kişilere yönelik bu birime bir görevde yüklenilmiştir.Bu bağlamda yer alan görevlerin
arasında görüleceği gibi
“Birey, çocuk ve ailelerin sorunlarının çözümüne yardımcı olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında
gerekli sosyal incelemelerin yapılmasını ve bunun sonucunda sosyal inceleme raporlarının
hazırlanmasını temin etme” ile
“ Yurtdışından sosyal inceleme raporu talep etmek ve yurtdışına sosyal inceleme raporu göndermek”
vede
“ Sosyal çalışmacılar tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporlarını uluslararası sosyal hizmet
vaka çalışması kapsamında değerlendirerek, gerekli olduğunda rehberlik etmek bir görev olarak
yerine getirilmesi de gerekmektedir.
Yurtdışı için aranılan nitelik ile Türkiye de aranılan nitelik farkı
74) Dolayısı ile Almanya dan,İsviçre’ye,Afganistan’a veya ABD,Birleşik Krallık dahil diğer ülklerde
yaşayan T.C. vatandaşları dahil diğer kişilere yönelik kamusal bir sosyal hizmet uygulamasında ya
yargısal yada idari açıdan ihtiyaç duyulan bir SİR nun Türkiye için söz konusu olması durumunda ise
1924 den beri var olan Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu (International Social Service)
üzerinden yapılan bu talebe yönelik bir görev Türkiye açısından kamusal bir görev olarakta ayrıca
kabul edilmiştir. İhtiyaç duyulan ülkelere yönelik bu talep ek bir bedel ödenmeden de bu şekilde
sağlanmaktadır.Ek bir bedel ödettirilmeden ve kamusal bir görev bağlamında sosyal hizmetler ile ilgili
yöntemlerden temel biri olan sosyal hizmet vaka çalışması için de bir meslek adı da özellikle
belirtilerek “sosyal çalışmacılar” tarafından bir SİR nun değerlendirilmesi ve gerektiğinde rehberlik
etmek görüleceği gibi bir görev olarak da kabul edilmiştir.Bu aranılan nitelik aynı zamanda Türkiye
ve ISS içinde gene geçerlidir. Mesleksel bir niteliğin aranmadığı bir durum söz konusu olduğu takdir
de mağduriyet olmada dahil bu durumun engellenmesi de mümkündür.Ayrıca Türkiye dışında SIR
nun sosyal çalışmacılar dışında düzenlenmesi bilim ,teknik ve hukuksal açıdan
değildir.Ve bilindiği gibi YOK hükmündedir.
zaten mümkün de
75)1982 den beri SHÇEK dahil yurtdışından sosyal hizmet yöntemine yönelik teknik bir temel ve
zorunlu araç olarak öngörülmüş SİR için yapılmış bir talep için aranılan mesleksel bir nitelik ve
görev vede görevlendirilme bu şekilde söz konusudur.Üstelik SHÇEK dahil Bakanlık tarafından bir
temsilci özelliğine de sahip olunması bağlamında Uluslararası Sosyal Hizmetler Organizasyonu
(International Social Service) tarafından düzenlenen eğitim seminerlerinde ve toplantılarında
Türkiye’nin uluslararası sosyal hizmet vakaları ile çalışan meslek elemanlarınca temsil edilmesini
sağlamak da ayrı bir görev olarak kabul edilmiştir. Böyle bir uluslararası mesleksel bir ilişki ve bilgi
alışverişte sosyal çalışmacılar dışında bu yönde bir görevlendirme soz konusu olmamalıdır. Bakanlık
tarafından karşılanılacak bu görev için aranılması gereken teknisyenlik boyutu bağlamında mesleksel
bir nitelikte aranılmalıdır.Şayet bu yönde bir nitelik gözetilmemiş ise ve sosyal çalışmacılar dışında
sosyolog veya psikolog,öğretmen gibi kamusal bir ek gider de söz konusu olmuş ise en azından
böyle bir keyfi uygulamanın engellenmesi de gerekmektedir.Ancak görüldüğü kadarı ile bu birimin
halen bir psikolog tarafında da yürütülmesi ve Bakanlıkta mesleksel bir sıkıntı olmaması ayrı bir
keyfilik ve nitelikle ilgili bir durumu da aslında yansıtmaktadır.Bu bağlamda yurtdışı bağlamında
yapılmış bir harcama söz konusu olduğu takdirde oluşan bir harcamanın da kamusal açıdan geri
alınılması da gerekmektedir.
76)Ayrıca Başkanlık tarafından yayınlanlar arasında “Uluslarası Sosyal Hizmet Vaka Çalışmaları “
başlığı altında bu bilgilere ek olarak 5.Nisan.2016 tarihinden itibaren yer verilmeye de başlamıştır.
“Türkiye’den başka bir ülkeye herhangi bir nedenle göç eden ya da yurtdışıyla bağı bulunan Türk
vatandaşlarının veya Türkiye’de bulunan yabancı uyruklu vatandaşların karşılaştığı ailevi ve sosyal
sorunlarının çözümü için Bakanlığımız Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı / Uluslararası
Sosyal Hizmetler Birimi tarafından vaka çalışmaları yürütülmektedir” şeklinde açıklanırken aynı
zamanda sosyal hizmetler ilgili alanlar ve konular da açıklanmıştır (Ek:27).Bu konular ise görüleceği
gibidir:Yaşlı
,Engelli,Kadın
Refahları;İletişim,Farklı
Vatandaşlar
evliliği,Aile
Birleşimi,Ayrılık,Sağlık,Çocuk refahı;Ebeveyn Hakları,Vesayet,Velayet,Kurumsal Yerleştirme,Ziyaret
Hakları,Çocuk İstismarı ve İhmali,Çocuk Kaçırma,İletişimin yeniden kurulması,Köklerini
araştırma,Geri Dönüş ve İkametgah haklarıdır.Bunlar aynı zamanda Bakanlığın hizmeti alanlara da
yöneliktir. Bakanlık birimlerinde yer alan ilgili Genel Müdürlük üzerinden de bu görev yerine
getirilmektedir.Bakanlık müsteşarlığına bağlı olan Başkanlıkça iç dokümanlarda da görüleceği gibi
aranılan bu nitelik ve özellik bu birimler içinde de geçerlidir. 2014 de 81 il müdürlüğüne yönelik
sunum bu bilgilendirme için de görüldüğü gibi yapılmıştır.Diğer yandan bilindiği gibi Aile ve Toplum
Hizmetleri Genel Müd.;Çocuk Hizmetleri Gen.Müd.;Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Gen.Müd.;Kadının
Statüsü Genel Müd.;Sosyal Yardım Gen.Müd. gibi uygulamaya yönelik bu birimlerin yanı sıra Hukuk
Müşavirliğı gibi bu birimler tarafından sosyal hizmetlere yönelik verilmesi gereken bu hizmetler için
çeşitli yönetmelikler de düzenlenmiştir. Ancak ; yurtdışında yaşayan T.C. yurttaşları dahil diğer
ülkelerdeki kişiler için USHO/ISS tarafından yapılan bir talep için ek bir bedel söz konusu değildir.
Bu birimlere bir yönlendirme ve görev söz konusu iken bu birimlerde ise yer alan sosyal
çalışmacılarca yerine getirilen bu SIR için böyle bir nitelik aranırken ve yurtdışındaki kişilerin
yararlandırılması sağlanırken Türkiye de ise böyle bir nitelik ve özellik farklılaşmaktadır. Bir hizmet
sunmak için yönetmelikler de yer verilen SİR ve sosyal hizmet konusunda eğitim almış sosyal
çalışmalar dışında ÇKK 3/1-e maddesi ile de sosyolog,psikolog,öğretmen,PDR gibi meslek sahibi
görevli kişiler tarafından yerine getirilmesi ile de aranılan benzer bir uygulama ve nitelik görüldüğü
gibi ayrışmaktadır.Buna dayalı olarak yararlana yönelik benzer bir hizmetten yararlanılması da
böylece engellenmektedir
77)Kanunda böyle bir düzenlemeye dayanak olsa bile oluşan bu ayrışma hizmetten yararlannılması
hem teknik hemde hukuk açısından bir ayrımcılığa da neden olmaktadır. Sosyal adalet dahil bu yönde
bir eşitsizlik vede bir ayırımcılık söz konusu olurken özellikle ASŞ nın 13 ve 14 üncü maddesinde
öngörülen sosyal hizmetlere yönelik belli bir nitelikte yararlanılması
Türkiye de yaşayanlar
açısından görmezden de gelinmektedir.Özellikle ÇHS ve ASŞ baplamında ister idare isterse
yargısal/adli bir uygulama da yararlananlar için bir karar verilmeden önce sosyal araştırma/inceleme
gibi bir raporlamanın ancak ve sadece sosyal hizmet konusunda eğitim alan kişilerce düzenlemesi ile
SİR nun bir teknik araç olarak öngörülmesi de red edilmektedir.Aslında bu yönde söz olan
yükümlülük hem yasa koyucu hemde idari açıdan keyfi bir şekilde uygulanması ise ek bir
keyfileşmeye de ayrıca neden olunmaktadır.Anayasanın 90 ıncı maddesi bağlamında Anayasasının
temel haklar ve özgürlükle ilgili 5 inci maddesi ile herkesin kendini koruması ve geliştirilmesi hakkını
içeren 17 nin yanı sıra kişilerin resmi görevlerce haksız uygulanması özellikle 40 ıncı madde de
öngörülmektedir.Ailenin ve çocukların korunmasının güvence altına alındığı 41 inci madde ile de
öngörülen bu görevde aranılan bir niteliğin özellikle gözetilmesi 70 inci maddede vurgulanmıştır.
Özellikle de bu yetki ve görev kapsamında sosyal çalışmacılar dışındaki kişilerce sağlanan mesleksel
sorumluluk ve özelliklerin dışını da çıkılarak oluşan bu ek yetki ve görev gaspı ile de haksız bir maddi
yararlanma da mümkün kılınmıştır.Hukuğu gözetmek yerine ÇKK yasası ve yönetmelikler ile
keyfileşen bu uygulamalara yönelik çelişen vede ortaya çıkan bu hak ihlallerin giderilmesi için ise
hukuksal açıdan ek bir yükümlülük mesleksel açıdan
ayrı bir önem ve çabayı
gerektirmektedir.Bakanlığın; “aile” ile birlikte icracı/uygulayıcı bir özellik yerine “sosyal politika”
şeklinde birlikte adlandırılması ; Bakanlık birimlerce sosyal hizmetler ve bu yönde vaka çalışması
dahil diğer yöntemler ile birlikte mevcut 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanununa dayalı sosyal
hizmete yönelik yönetmelikler de bu şekilde söz konusudur.Bu bağlamda; SİR ve sosyal çalışma
görevliler gibi sosyal çalışmacılar dışında söz konusu olan diğer meslek sahibi kişilerce de bu yönde
ayrı bir görev ve yetkinin
hem teknik hemde hukuksal açıdan değerlendirilmesi bu önemli
keyfilikleri vede Anayasa da öngörülen bu hakların ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesi önemli
hak ihlallerini de neden olunmaktadır.Çocuk dahil kamusal bir hizmet olarak öngörülmesi gereken
sosyal hizmettten yaranlanan hak sahiplerine yönelik oluşan bu yöndeki aykırılıklar ve hak ihlaller
sadece ASPB ile ilgili değildir. Adalet Bakanlığı ve “müdafii” dahil adil bir yargılama bağlamında söz
konusu olan yargısal bir süreç içinde geçerlidir.Bu durum aynı zamanda oluşan kamu zararları
açısından Sayıştay gibi kurumun yanı sıra Kamu Denetçiliği Kurumu(Onbusman) ve Türkiye İnsan
Hakları Kurumu gibi kurumsal yapılar açısından da ayrı ele alınmayı da gerektirmektedir. Ayrıca,
Avrupa Birliği ülkelerinin vergileri ile karşılaşılan AB projeleri bağlamında çocukların yarar ve
esenliğinin gözetilmesini de içeren bu sürece yönelik bir danışmanlık hizmetini veren “UNICEF
Türkiye” ve SİR na yönelik yaklaşımının da bu açıdan ele alınmasını da gerektirmektedir.
IV BÖLÜM
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞINDAKİ BAZI YÖNETMELİKLERDEN BİR
ÖRNEK : “SOSYAL HİZMETLER MERKEZİ YÖNETMELİĞİ” , SOSYAL İNCELEME VE
MESLEKLER İLE YANSITILAN GÖREV VE GÖREVLİLER
Sosyal Hizmetler Merkezi Yönetmeliği
Durum
78)SİR ve Sosyal Çalışma Görevlisi üzerinden de ASPB tarafından kamusal bir hizmet kapsamında
verilmesi gereken sosyal yardım dahil 2828 sayılı Sosyal Hizmet Kanunu kapsamında öngörülen
hizmetler için yönetmelikler üzerinden bu hizmetler kabul edilmiştir.Bakanlıkta yer alan birimler ile
yönetmelikler (Ek: 28) arasında Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından ise
9.Şubat.2013 tarihli ve 28554 sayılı Resmi Gazete de bilindiği gibi “Sosyal Hizmet Merkezleri
Yönetmeliği” yayınlanmıştır.”Uluslarararası Sosyal Hizmet Organizasyonunu/USHO-ISS” bağlamın
da yapılan talep dahil sosyal Hizmetin temel bir uygulamasına yönelik Bakanlık tarafınca yürütülen bu
düzenlemenin amaç ve kapsam vede dayanağı belirtilirken 4 üncü madde de tanımlara ayrıca yer
verilmiştir.Bunların arasında ”Değişik:RG-1/8/2013-28725” ile (i) fıkrada “Sosyal inceleme : Birey,
aile, grup ve toplulukların sosyal hizmet ve sosyal yardıma ilişkin ihtiyaç ve sorunlarının tespiti
ile hangi sosyal hizmet uygulamalarından yararlandırılması gerektiği önerilerini içeren inceleme
ve değerlendirme faaliyetini” şeklinde tanımlarken” ; gene değişik (Ek:RG-1/8/2013-28725) ile (J)
fıkrasında “Meslek elemanı “ ise “Sosyal hizmet, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji,
sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik ile aile ve tüketici bilimleri lisans programlarından mezun
olup merkezde çalışanlar” olarak tanımlanmıştır.9 Şubat 2013 tarihli ilk bu düzenleme de ise sadece
(i) fıkra ile “Sosyal çalışma görevlisi: Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk
gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan
mezun meslek mensuplarını “şeklinde tanımlanmıştır (EK :29). Dolayısı ile ÇKK nunda öngörülen 35
inci madde de yer verilen “Sosyal inceleme” ile (3/1-e) maddede yer verilen “Sosyal Çalışma
Görevlileri” üzerinden yapılan bir tanımlama daha sonra meslek üzerinden yürütülmek istenmiştir.
79)Yönetmelik amaç görüleceği gibi amaç;”sosyal hizmet müdahalesinin ve takibinin
gerçekleştirilmesi, çocuk, genç, kadın, erkek, engelli, yaşlı bireylere ve ailelerine koruyucu, önleyici,
destekleyici, geliştirici, rehberlik ve danışmanlık odaklı sosyal hizmetlerin, hizmete erişim kolaylığı
esasıyla bir arada ve gerektiğinde kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil
toplum kuruluşları ve gönüllüler ile işbirliği içinde sunulduğu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına
bağlı sosyal hizmet merkezlerinin, kuruluş ve işleyişine, yürütecekleri hizmetlere ilişkin usul ve esaslar
ile merkezde çalışan personelin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek” içindir. (mad.1).Bu
merkezlerin esasları,hizmet ilkeleri ve görevleri ise 5,6 ve 7 inci maddeler de düzenlenmiştir.Bu
düzenleme aynı zamanda ÇKK nun 6 ıncı maddesi kapsamında yapılan ihbar yükümlüğünde aynı
zamanda yerine getirilmesi ile de ilişkilidir. Bu bağlamda bir sosyal hizmet komisyonunun
oluşturulması ve yöndeki görev ve yetkileri ile karar alma süreçleri 8,9,10 uncu maddelerde de
belirtilmiştir.Sosyal hizmete yönelik birim ve branşlar ile yardımcı dahil merkez müdürlüğünce idari
açıdan oluşan bu komisyonun il müdürlüğünce onaylandığı bu komisyon ile sosyal hizmetlere yönelik
bu hizmetlerin idari açıdan bir değerlendirilmesinin söz konusu olduğu idari bir işlemde kabul
edilmiştir.Fakat sosyal hizmetlere yönelik bu konuda eğitim almış bir niteliğin aranmadığı ve bu
yönde bir çoğunluğun da gözetilmediği bir durumda ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda “müdahale”
gibi sosyal hizmet alanına yönelik kendi bilim ve teknik açıdan ayrı bir ayrışma /branşlaşma şeklinde
ayrı bir özellik yerine bu yönde bir karmaşa da sağlanarak meslek ve branşların somutlanması da
engellenmiştir.Aranılması gereken teknik özelliklik ve beceri de yok edilmiştir.Böylece kamusal
açıdan sosyal hizmete sunulanların yararlanılması önemli bir hak ihlali boyutuna da neden
olmaktadır.
Görevler
80)Yönetmelikte yer verilen “hizmet birimleri ve görevleri” ise 11-15 inci maddeler de
içermektedir.Dolayısı ile öngörülen bu birim ve görevler ile gene Bakanlığın merkez biriminde yer
verilen AB ve Dış İşler Başkanlığınca yurtdışında yaşayan TC vatandaşları dahil diğer kişilere yönelik
talebin Uluslararası Sosyal Hizmet Burosunca görevlendirilmeleri sağlanmaktadır.Yönetmelik ile
oluşturulan bu Sosyal Hizmet Merkezlerine yönlendirilmeleri sonucu bu görevin yerine getirilmesi de
gerekmiştir.. “Merkezde Çalışan Personelin Görev ve Yetkileri” başlığı altında ise müdür ve yetki
görevleri 16 ıncı madde de belirlenirken bu görevlerin arasında yer verilen (d) fıkrasında “Merkez
tarafından elde edilen verilerin analiz edilerek sosyal hizmet modeli geliştirilmesine katkıda
bulunulmasını ve ilgili sosyal hizmet modellerinin uygulanmasını sağlamak.” da ayrıca öngörülmüş.
Ancak hem idari yönetim hemde teknik açıdan sorumlu olan bu görev için özellikle sosyal hizmet
modelini geliştirip uygulaması için aranılmış olan mesleksel bir nitelik ise söz konusu olmamıştır.Bu
aynı zamanda oluşturulan komisyonun hizmet alan açısından değerlendirilmesi ve gözetilmesini de
belirleyerek bu yönde bir keyfiliğin oluşmasına neden olabilmektedir.
Sosyal Çalışma Görevlisinden... Mesleklere vede SİR ...
81)Bu bölümde yer verilen 18 inci madde ise 9.Şubat 2013 tarihinde “Sosyal Çalışma Görevlileri”
başlığı iken 1.8.2013 tarihinde bu başlık “Meslek elemanı” başlığı şeklinde değiştirilmiş olup içerik
aynen devam ettirilmiştir.18/A madde ile de Sosyal Çalışmacı başlığı altında ayrı bir düzenlemeye de
yer verilmiştir. Bu 18 inci madde ile de; merkezde, sosyal çalışmacı, psikolog, sosyolog, çocuk
gelişimcisi, öğretmen, psikolojik danışman ve rehber öğretmen ile aile ve tüketici bilimleri bölümü
mezunu olan meslek mensupları tarafından belirtilen görevler de belirtilmiştir.Sosyal hizmet sunulacak
birey ve ailelere yönelik, sorunların çözümü için mesleki çalışmalarda bulunmak, rapor düzenlemek ve
bunlarla ilgili işlemleri yürütmek ile ilgili mevzuat uyarınca öngörülen tedbirlerin uygulanması ile
gerekli hizmet modelinin bireylere ve ailelere sunulmasına yönelik sosyal inceleme raporunu
düzenlemek ve amirine sunmak şeklinde bir görev de öne çıkarılmıştır.Dolayısı çocuk dahil bireylere
yönelik Bakanlıkça yürütülecek sosyal hizmet için öngörülen bu görevin yerine getirilmesi için
raporlama dahil bu yönde ki işlemlerin sosyal hizmetler konusunda eğitim almış sosyal çalışmacılar
dışında ki diğer meslek elemanlarınca da yerine getirilmesi sağlanmaktadır. ÇKK da özellikle
öngörülen sosyal inceleme raporunun düzenlenmesi de görüldüğü gibi sağlanmaktadır..Amirlerine bu
şekilde sunulması ile de teknik boyut yerine idari yönetimsel boyut öncelik olarak da çıkarılmıştır.
82)Diğer yandan altı ay sonra 1.8.2013 tarihinde 18 inci madde de sosyal çalışma görevlilleri yerine
yapılan bu düzenlemeye ek olarak sosyal çalışmacı başlığı altında (18/A) maddede yapılan düzenleme
ile daha önce soz konusu olmayan “sosyal çalışmacı” bir mesleksel olarak yer alması
sağlanmıştır.Görüleceği gibi bu düzenleme ile sosyal çalışmacının 18 inci madde de belirtilen
görevlerinin yanında diğer görevler de belirtilmiştir. Bu şekilde söz konusu olan raporlama vede bu
yöndeki yetki ve görev mesleksel bir ilişki ile ayrı bir şekilde kurularak sanki bu bağlamda bir görev
ve yetki söz konusu oluşturulmuştur..Bu ilişki ile de bağlı olarak ; sosyal hizmet sunulacak birey, aile,
topluluk ve topluma yönelik sorunları tespit etmek, değerlendirmek ve ihtiyaç duyulan hizmetleri
belirlemenin öngörülmesi ile planlanan hizmetlere yönelik bilimsel yöntemlerde öngörülen müdahale
tekniklerine uygun mesleki çalışmalarda bulunmak için ihtiyaç duyulan bir müdahale konusu ile ilgili
yetkinlik için bu yönde bir bilgi ve mesleksel bir nitelikte aranılmıştır.Birey ve ailelerin desteklenmesi
ve güçlendirilmesini sağlayacak mesleki müdahaleler yapmak ile buna yönelik mesleki uygulamaları
değerlendirmek, izleme çalışmalarını yürütmek ve yeni hizmet modelleri önermenin yanı sıra bir
yükümlülük olarak sunulan hizmet için sunulan birey ve aileler hakkında düzenlenen form ve
raporlarla ilgili iş ve işlemlerini de yapma konusun da mesleksel bir yetkinlik ile bu görevin yerine
getirilmesi de öngörülmüştür. Aslında 18/A madde de sunulması gereken sosyal hizmetler
uygulaması ve bu yöndeki niteliğin 18 inci madde ile bir ilişkisi de kurularak özellikle kamusal bir
harcamanın yanı sıra sunulan bu hizmet için gerekli ihtiyacın buna göre belirlenmesi için dayalı
teknik bir bilgiye sahip olunması bu şekilde gözetilmemiştir. Bu yönde ki bir raporlama sonucun da
uygun araçların belirlenmesi ve müdahale konusun da yetkilendirip işlemlerin yerine getirilmesi için
de gereken nitelik bu şekilde genişletilmiştir.
83)Sosyal çalışma görevliler yerine yapılan bu düzenleme ile de sosyal çalışmacılar dışında meslek
elemanları olarak psikolog başlığı altında 19 incı madde de , çocuk gelişimcisi için 20 inci madde,
psikolojik danışman ve rehber öğretmen için ise 21 inci madde ,sosyolog için 22 inci madde , 24 inci
madde de öğretmen vede aile ve tüketici bilimleri bölümü mezunu olanlar 25 inci maddelerde ayrıca
düzenlenmiştir.Bu düzenlemelerde de görüleceği gibi bu meslek elemanlarının sahip olunduğu eğitim
ve ve özelliklerinin yanı sıra alanlarına yönelik mesleksel görevler
ayrı bir şekilde
belirlenmiştir.Bunların önüne ise meslek elemanları başlığı ile 18 inci madde de yer verilen görevler
görüleceği gibi öncelikli olarak her madde de öne çıkarılmıştır.Mesleksel özellik ikinci plana
atılmıştır.Sosyal hizmet müdahalesi dahil öngörülen işlemin belirlenmesi bu şekilde kabul edilirken
aynı zamanda yönetimsel görevde ek olarak yer almaları da sağlanmıştır.Sorumlu bir yetki konusunda
da ayrı bir yetkinlik kazandırılmıştır.Aslında 18 inci madde de yapılan bu iki düzenleme hizmeti
sunmak için değil idari açıdan oluşan bir keyfiliği öne alarak bu yönde teknik bir beceri ve/veya iyi
niyetten uzak bir kurnazlığı da yansıtmaktadır.Yönetmelikte ayrıca “ortak görevler” başlığı altında 27
inci madde de yapılan bu düzenlemler ile 18 inci madde dahil diğer meslekler için öngörülen görev ve
yetki daha da genişletilmiştir.
Nitelik ve Hukuka ayırılık boyutu
84)Böylece kendi meslek alanlarının dışında böyle bir yetkinlik ve görev kendileri açısından da
benimsenmiştir.Örneğin bir öğretmenin ;öğretmenlik dışında görev yapabilme veya bir
psikologun,PDR nin bir psikolog ve PDR gibi kendi alanına çıkması bir veterinin kendini tıp doktoru
gibi zannetmeleri de gibidir.Özellikle de kişilerin yuttaşlık bağlamında toplum açısından korunup
kollanmasına ve özgürleşmesi için temel haklardan biri olan insan hakları dahil diğer temel hakların
gözetilmesi vede bu yönde kamusal bir yükümlülük olarak öngörülen ve uygulamalı bir bilime de
dayalı olan sosyal hizmetler ile ilgili böyle bir kamusal durum diğer mesleksel durum ve düzeyi de
aynı zamanda yansıtmaktadır.Ben her işi yaparım yaklaşımı ile de uygulamalı bir bilim olmayıp
teoriye dayalı sosyoloji de lisan eğitim almış kişilerin bir sosyolog olarak bir uygulamada bir meslek
olarak yer almasının sağlanması ile de; bu şekilde yer verilen diğer meslekler tarafında da yapılan bu
cüret ötesi benimsenme mesleksel açıdan var olması gereken bir sorumluluğu ve “etik” gibi
değerleri de anlamsızlaştırmaktadır.Görüldüğü gibi Afganistan dahil yurtdışında sosyal hizmetlere
yönelik böyle bir mesleksel uygulama ise söz konusu değildir.Özellikle de Kıta Avrupasın da mümkün
olmayıp toplumsal açıdan gerekli bu boyut Afganistanın da ötesinde gözetilmeyerek siyasi ve idari
yönetim açısından “memurlaşma” gibi bir yaklaşıma ek bir katkı da verilmektedir. Ayrıca bu
mesleklerin maddi açıdan haksız bir şekilde yararlanması da görüleceği gibi mümkündür.
Mesleksel boyut
85) Bu özellikler bağlamında eğitim,sağlık veya bayındırlık gibi ilgili bakanlıklar şeklin de yönetim
yapısında yer verilen kurumsal bir yapı da bu açıdan ayrıca ele alınmayı da gerektirmektedir. Böyle
bir teknik yapılanma da uygulama alanlarının somut bir şekilde belirlenmesi de gerekmektedir.
Kamusal açıdan bu yönde sunulan bu hizmet için ise bir bilim ve mesleğe dayalı bir nitelikte söz
konusudur.Kamusal açıdan sunulan bu hizmete yönelik Afganistan için bile aranılan bu nitelik
gözetilmediği ve bu yönde bir mağduriyet söz konusu olduğu takdirde ise idari bir kamu hukuku
kapsamın da ayrı bir hukuksal süreçte söz konusu olmaktadır.Devletin nitelikler arasında yer verilen
sosyal ve hukuk Devleti bağlamında hukuksal açıdan da değerlendirilmesi gereken bu boyut ele
alınmayı da gerektirmektedir.Böyle bir uygulama da örneğin bir psikolog veya bir sosyolog için
sahip olunan lisans eğitiminin dışında kamusal açıdan söz konusu olan
“eğitim” gibi bu alanda
sunulan bir hizmet için ek bir eğitim alınmadan bir “öğretmen” olarak görevlendirilmesi ve bir
“meslek elemanı” başlığı altında yer almaları bilindiği gibi mümkün değildir.Böyle bir durum
çocukların hem eğitim haklarını hemde geleceklerini de karartmak demektir.
86)Meslek gibi bir başlık altında “öğretmen” ler için bilindiği gibi ek bir görev ve yetkiside mümkün
değildir. Bu mesleklerin yanı sıra eğitim hizmetinin özelliğinden dolayı ayrı bir şekilde de yer alan
“çocuk gelişimci” veya “PDR” gibi meslek sahibi kişilerin bir “öğretmen” olarak görev ve yetkiye
sahip olmaları da gene mümkün değildir.Liyakatında aranılması gereken bu meslek sahibi kişiler için
aynı zaman da yönetim idaresinde bir müdür gibi her iki görevini de içeren bir yetki ve görev de
bilindiği gibi mümkün değildir.Ancak bu şekilde somut konulan alanların bir dalı olarak kabul edilen
branşlar ise bilindiği gibi kendi alanlar için de geçerlidir. Matematik konusunda bir öğretmenin
edebiyat öğretmeni gibi bir görevi yerine getirmesi de teknik açıdan söz konusu olmadığıda
bilinmektedir..Olduğu takdirde ise hukuksal açıdan böyle bir durumun
engellenilmesi de
gerekmektedir.Böyle bir hizmet sunumun da ek bir bir mağduriyet oluşturulduğu takdirde ise tazmin
dahil gerekli önlemlerin HUKUK Devleti açısından engellenmesi de önemli bir görevdir.
87) Böyle bir durum örneğin sağlık ile de ilgilidir.İnsan sağlığı için kamusal bir hizmet olarak sunulan
sağlık hizmeti bilindiği gibi tıp konusunda lisans eğitim üzerinden yürütülmektedir.Uygulamalı bir
bilime de dayalı bu uygulama bağlamında temel ve yardımcı olmak üzere tıp dışında görev almış
diğer meslekler
birlikte öngörülürken temel uygulama hekimler/doktorlar üzerinden
yürütülmektedir.Hizmet sunulana yönelik teknik ve idari sorumluluk dahil bu yönde ki görev ve yetki
açısından bir meslek olarak kabul edilen hekimliğin yanı sıra yardımcı sağlık hizmeti ve tanım
bağlamında kişilerin gelişimi ilgili bir psikologun bir tıp eğitimi almış gibi görev yapmaları ise
bilindiği gibi mümkün değildir.Gene böyle bir uygulama da yer alan bir sosyal çalışmacı için de böyle
bir görev mümkün değildir.Sağlık alanına yönelik tıp eğitimi bağlamında hekim/tabib/doktor olarak
teşhis dahil müdahaleyi de içeren bir iyileştirme sürecine yönelik böyle bir uygulama bir meslek
olarak kabul edilirken bir branş olarak tıp alanın da bir uzmanlaşma da söz konusudur. Bir üroloğun
göz doktoru gibi teşhis ve müdahale etmesi mümkün değildir.Söz konusu olması ise sadece “absürd”
dur.İdari ve teknik açıdan yönetim ise hekimler üzerinden yürütülürken sunulan/verilen hizmetin
niteliğinin belirlemesi sorumluk açışından da öne çıkarılmaktadır.Gene bu sorumluluk bağlamında
;başka bir meslek elemanının görev ve yetkilerini kullanıp, o unvanla imza atanlar/attıranlarında bir
suç olarak nitelenmesi ceza hukuku ile de ilgili bu boyutun da değerlendirilmesi gerekirken ÇKK nun
44 üncü maddesi ile çocuklar ile ilgili idari bir süreçte soz konusu da olmamaktadır.
88) Sağlık açısından insanlar dışında hayvanlar açısından ayrıca ele alınması ve bu yönde de ayrı bir
lisans eğitimi sonucu veterinerler de bir meslek olarak kabul edilmektedir.Tarım bakanlığına bağlı
sunulan bu hizmet için de bir veterinerlik hizmeti söz konudur.Sağlık açısından iki farklı şekilde
hizmet sunulan bu iki farklı hizmete yönelik bu şekilde bir uygulama söz konusu iken tıp ile ilgili bir
kurumsal yapı da hekimler yerine veterinerlerin bir meslek olarak görev ve yetkisine sahip olması ise
bilindiği gibi mümkün değildir.Bu durum bayındırlık hizmeti içinde aynı şekilde geçerlidir.Bir evin
inşaatında aranılan mimar, inşaat mühendisi veya elektrik mühendisi gibi mesleksel bir yetki ve görev
öngörülürken inşaaat mühendisi olmadan bir binanın inşaasının olmaması da mümkün değildir.Mimar
veya elektrik mühendisine bu yönde ek bir yetki ve görevde söz konusu değildir.Ayrıca bu meslekler
açıdan bir cüret ve talepde söz konusu değildir.Hukuksal yaptırımıda içeren kamusal bir uygulama da
öngörülmüştür.Ayrıca bir inşaat mühendisi tarafından düzenlenen proje aynı SİR için de benzer bir
temel özelliği ve işlevide içermektedir. Ancak sağlık, eğitim gibi kamu hizmetine yönelik sunulan bu
temel hizmetler için mümkün olmayan bu durumlar ise başta ASPB olmak üzerinden sosyal hizmet
merkezleri dahil diğer uygulamalar üzerinden böylece mümkün kılındığı açık bir şekilde
görülmektedir...
89)Bilindiği gibi ister hekim,psikolog veya veteriner,sosyolog,gıda mühendisi gibi
toplumsal ve
kamusal açıdan bir hizmetin sunulması için meslek gibi bir tanımın ayrıca öne çıkarılması tarihsel bir
süreci de yansıtmaktadır.Bir toprak feodal sistemden sanayiye de dönüşmesi ile birlikte kentleşmeye
de dönüşmesi söz konusu olurken bir beceriye dayalı el sanat çalışanlar düzenli bir çalışma hayatına
dönüşmüştür.Bu süreci yansıtan bir çalışmanın önsözü bu gelişmeyi de aydınlatmaktadır (EK : 30) Bu
sürece bağlı olarak büyücülükten, şifacılığa ve hekime kadar bir mesleğin günümüze kadar dönüşen ve
gelişen bu durum bilindiği gibi söz konudur.Bilindiği gibi aynı zamanda bilim ve bilim bağlamında
yapılan bilimsel araştırma bir hipotezle (faraziye/varsayım) başlar. Gözlem ve deneylerle teori
(kuram) haline gelir. Her hal için ispatlandığında ise artık “bilimsel kanun” gibi herkes tarafından da
kabul edilir.Çünkü diğer bilimler ile de bir ayrışma ve benzerleşme de söz konusu olamaz.Bu yönde
bir ikna için bile zaman harcanmaz. Bazı uygulamalar için teoriler/kurumlar ise tartışmaya açıktır.
Aynı konuda birden fazla kuramlarda olabilir. Bu yüzden bazı saçmalılıkları bile rahatlıkla konuşmak
mümkündür. Fakat bu saçmalık için ise yanlıştır yerine nezaket olarak bu görüşler sadece bu bir bir
teori/kuram denilerek geçiştirilebilinir.Ciddiye bile almamak gerekmelidr.. .Bu bilim ile teori ilişkisi
bağlamında sosyal hizmetlerin bilim olarak kabul edilmesi bağlamında bu bilim yerine sosyoloji gibi
uygulamalı bir bilimle asla benzeşilemeyeceği gibi psikolog veya PDR gibi bilimsel çalışma
benzerleşemez.Bu benzerleşme ancak bir “absürd” dur. Aile veya hayırseverlik gibi somut olmayan;
ancak bazı öğretilere dayalı kuramlar üzerinden yapılan eylem ve söylemler ise gözlemlerden
üzerinden bir uygulama ve değerlendirmeyi mümkün kılmaktadır. Bu ilişki bilimsel niteliğe ise asla
dönüşülemez.
90)Neden sorusu ile bir varsayım için başlanılan bir bilimsel süreçte kuram üzerinden uygulamaya
dönüşmesi ve bir öğreti yerine bilime dayalı bir eğitim sonucu profesyoneleşmeye dayalı bir
meslekleşme de söz konusu olmuştur..Bu bağlamda örneğin din görevlilerin aynı zamanda bir
öğretinin sağlanması için de görev alması yerine pedagoji dahil bir bilime dayalı öğretmene de
dönüşmüştür. Bir toplulukta dayanışma ve hayırseverliğin zekat memuru gibi bir görev tarafından
yerine getirilmesinin de böyle bir tarihsel süreçte bilim ile birlikte dönüşmesi sonucu sosyal hizmete
ve bu bağlamda sosyal çalışmacılara dönüşmesi de böylece mümkün olmuştur.Kuram yerine gelişen
bu süreç bağlamında 1900 lerden itibaren yurttaş/medeni hukuk bağlamında inanca dayalı dinsel
toplululuklar tarafından yerine getirilen hayırseverliğin kamusal bir sosyal hizmete vede sosyal
çalışmacı/sosyal hizmet uzmanı gibi bir mesleğe dönüşmesi de uluslarararası bir boyuta
taşınmıştır.Mesleksel açıdan IFSW (International Federation of Social Workers-Sosyal Hizmet
Uzmanları/Sosyal Çalışmacıları Uluslararası Federasyonu) ve IASSW (International Association of
Schools of Social Work-Sosyal Hizmet Okulları Uluslararası Birliği) gibi Birleşmiş Milletler
kapsamında yer ver verilen uluslararası kurumsal yapı ile de SİR gibi araç bu hizmetin
belirlenmesine dönüşürken 1924 den beri söz konu olan bu talep aynı zamanda
Türkiye de ki
sosyal hizmetlerin niteliğini, profesyonelleşme vede hukuksal açıdan güvence düzeyini de ortaya
koymaktadır.Bireylerin özgürleşmesi dahil sosyal adalet gibi adil bir uygulamaya yönelik böyle bir
süreç bu açılardan ele alındığında hem sosyal hizmet hemde meslek açıdan hala 1924 ler de ki bir
düzeye bile ulaşılmadığını da göstermektedir.Afganistan ile yansıtılan bilgi bile bu düzeye ulaşılmak
istenmediğini de yansıtmaktadır. Özellikle yurtdışında ki kişiler ile yurt içinde yaşayan kişiler için
sosyal hizmetler açısından benzer bir niteliğinin göründüğü gibi aranmadığı vede bu bağlamda
sosyal çalışmacılar dışında temel sosyal hizmetlere yönelik yöntem ve uygulamaların diğer meslekler
tarafından rahatlıkla yerine getirilmesi bir zekat memuru gibi bir görevin yerine getirilmesi halen
sağlamaktadır.
91)Böylece 2828 sayılı Sosyal Hizmet Kanunu gibi temel bir uygulamaya yönelik yasal düzenleme
ile mesleksel bir teknik özellik ve nitelik aranılmadan öngörülen sosyal hizmetlerin bilim ve
profesyonelleşme açısından hala bir asırdan beri o düzeye ulaşılmadığını da somut olarak
göstermektedir.Bilindiği gibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
6.4.2011 tarihli ve 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı: Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığının kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemek için öngörülmüştür. 2 inci maddesi
ile de görevleri belirlenmiştir.Bunların arasında ise sosyal hizmetler ve yardımlara ilişkin ulusal
düzeyde politika ve stratejiler geliştirmek, uygulamak, uygulanmasını izlemek ve ortaya çıkan yeni
hizmet modellerine göre güncelleyerek geliştirmek için görevlendirlmiştir. Sosyal ve kültürel
dokudaki aşınmalara karşı aile yapısının ve değerlerinin korunarak gelecek nesillere sağlıklı biçimde
aktarılmasını sağlamak üzere; ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, aile
bütünlüğünün korunması ve aile refahının artırılmasına yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini
yürütmekde temel bir görev olarak kabul edilmiştir. Bu alanda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile
gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak.; Çocukların her türlü ihmal ve
istismardan korunarak sağlıklı gelişimini temin etmek üzere; ulusal politika ve stratejilerin
belirlenmesini koordine etmek, çocuklara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, bu
alanda ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile gönüllü kuruluşlar arasında işbirliği ve koordinasyonu
sağlamak öngörülmüştür.
92)Bu arada Sosyal Politika kavramı ele alındığında hukuksal yapı dahil oluşan farklılığın da ele
alınması gerekmektedir.Bilindiği gibi Anglo Sakson (Commen Law) ile Roma Hukuku üzerinden iki
farklı hukuksal sistem ve uygulama söz konusudur.Sosyal Politika bu açıdan tercih edilen sisteme göre
belirlenmektedir.Buna bağlı olarak “sosyal politika” ,Anglo Sakson sistemine bağlı olarak İngiltere ve
ABD gibi ülkelerde daha fazla öne çıkarılmaktadır.Bu kavram aynı zamanda eski Doğu Blok ülkeler
içinde ele alınmıştır.Sağlık, eğitim, hukuk ve sosyal hizmetler gibi uygulamalar genel bir çerçeve
içinde birlikte ele alınmıştır.Ayrıca ;Birleşik Krallığın (ingiltere dahil) resmi devletinin Anglikan
Kilisesi özelliğini de yansıtması ile sosyal politika, sosyo-ekonomik açıdan ayrı bir şekilde ek olarak
ele alınmıştır. Böyle bir tarihsel süreçte inanca dayalı hayırseverlik ve/veya yardımseverlik sosyal
hizmetlere de özellikle sosyal politika böyle bir bütünlük içinde de yer alması da mümkün
olmuştur.Aranılan sosyal hizmet ise sosyal dayanışma dahil öncelikle “iyilik” ve “yardım”
içindir.Türkiye’nin de dahil olduğu Roma Hukuku üzerinden ise sosyal politika bilindiği gibi Kıta
Avrupası üzerinden yürütülmektedir.İyilik ve yardım ise tarisel sürece bağlı olarak “yurttaşlık”
üzerinden ve emek üzerinden sosyal hizmetler tarafından kamusal bir yükümlülüğü de
öngörmektedir.Dayanışma dahil özel alan ile kamusal alan arasında oluşan yaklaşım ile kamusal bir
kurumsal yapı öne çıkarılmıştır.”Merhamet” ile “vicdan” arasındaki fark bağlamında hukuksal
açıdan da güvence altına alınması da ayrıca hedeflenmiştir. Özellikle de Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı vede buna bağlı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararları uygulamayı da belirlerken bu yönde bir taahüt ve güvenceye dayalı bir ilişkide öne
çıkarılmıştır.Özellikle toplumsal koruma bağlamında Birleşik Krallığın Avrupa Birliğine girmesi ile
de hayırseverlik/yardımseverlik üzerinden yürütülen sosyal hizmetler dahil sosyal politika kavramı
kısmen olsa da dönüşmeye de başlamıştır. AİHM kararları ile Anglo Sakson hukukunun Kıta
Avrupasına yaklaşılmasına da neden olması sosyal politika kavramını farklılaştırılmıştır.ABD de ise
2008 yılında yaşanan ekonomik kriz ve Obama’nın başkanlığında sağlık sigortasının kısmen olsa
kabul edilmesi bir sosyal devletleşmeye dönüşmek olarak ele alınması ile bu yönde bir sert tepkiye
neden olmaktadır.Sert tepki de içeren bu durum ; Kıta Avrupasındaki sosyal devlet niteliğinin
öneminin ve farklılığında somut bir örneğidir.
93)Özellikle de yapısal ve kurumsal açıdan söz konusu olan böyle bir dönüşümde Türkiye nin sahip
olduğu hukuksal ve kurumsal özelliğinin gözetilmediği vede sosyal politika gibi tanımı yapılmamış
böyle bir uygulamanın bir bakanlık ile yansıtılmış olunması aslında anglo sakson sistemin de ötesin
de bir ayrışmayı ve kargaşayı da ortaya koymaktadır. Özellikle de vakıflar üzerinden yürütülen
sosyal yardımlar ile sosyal hizmet ile ilgili uygulamalar sonucu oluşan bu iki sistem arasındaki
ayrışma da ayrı bir göstergedir.Yer alanın hukuk sistemine rağmen Sosyal Devlet niteliğinden
uzaklaşmanın hedeflendiği de görülmektedir. Ayrıca bilindiği gibi sosyal politika gibi uygulayıcı/icracı
bir bakanlık Bulgaristan dışında Kıta Avrupasın da da rastlanılmamaktadır.Buda eski bir geleneğin
devamı olmasına rağmen Kıta Avrupasında ki sisteme göre de bir uygulanma yütülmektedir.Bu açıdan
ASPB bu özgünlüğünü ve kargaşasını daha da artırmaktadır.Bu yöndeki diğer bir gösterge ise “Aile ve
sosyal politikalar uzmanlığı” şeklindeki idari bir uzmanlık içindir. Sosyal hizmet ve sosyal yardım gibi
somut bir uygulamaya yönelik bir uzmanlık yerine karşılığı olmayan somut olamayan bir uygulama
için ek bir uzmanlık alanının oluşturulması/uydurulması bu kargaşayı en azından daha da arttırmak
da içindir.Bu bağlamda ; sosyal politika gibi tanımı yapılmamış böyle bir kurumsal bir yapı ve
uygulamada ise sosyal hizmetler halen 2828 sayılı kanun ile yapılan tanım ile öngörülürken diğer
taraftan “sosyal hizmetler” ile ilgili temel bir uygulama Bakanlıkça da görev kılınmıştır.Bakanlık
tarafın yönetmelik ile de Merkez teşkilatı: Bakanlık merkezinde yer alan birimleri merkez teşkilatları
olarak tanımlanırken , merkez teşkilatı kadrolarında çalışanlar da merkez teşkilatı personeli olarak da
tanımlanmıştır.Merkezi yönetim kapsamın da yer alan Bakanlık kadrolarında 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan Devlet memurlarının kurum içi atama ve
yer değiştirmeleri ile geçici süreli görevlendirilmelerine ilişkin usul ve esasları kapsayan bu
yönetmeliğe göre ise il müdürlükleri ile bunlara bağlı kuruluşları olarak taşra teşkilatı olarak
adlandırılmaktadır.Bakanlığa bağlı taşra teşkilatı kadrolarında İl müdürlükleri ile bunlara bağlı
kuruluşları ise İl müdürlükleri ile bunlara bağlı kuruluşları olarak da tanımlanmıştır. İl müdürlüğü ve il
müdür yardımcılığı kadroları ise bu yönetmelik hükümlerine ise tabi değildir.
94)Yardımcı personeli de içeren düzenlemeler dahil Bakanlık tarafınca Sosyal Hizmet Merkezleri için
yapılan bu düzenleme ile de sosyal hizmete yönelik öngörülen uygulama ve buna yönelik yapılmış
olan bu tercih ve niteliğin teknik açıdan düzeyi de yansıtılmıştır. Bu bağlamda kamu hizmeti
açısından belli bir niteliğin gözetilmemesi vede temel bir sosyal hizmet uygulaması için sosyal
çalışmacılar dışında yardımcı olarak diğer meslekler tarafından da sunulan hizmet bağlamında kendi
görev ve yetkileri dışında ek bir görev ve yetki de benimsenmiştir.Özellikle de belli bir sosyal
hizmet yöntemlerinin belirlenmesi ve SİR ile de öngörülmesi gereken müdahaleler yerine
hayırseverlik/yardımseverlik üzerinden vergi verenlerce sağlanan kamusal gelirin parasal bir dağıtım
şeklinde yerine getirilmesi sosyal hizmet gibi teknik uygulamayı da engellemektedir. Yasal çerçeveler
ile belirlenen ve ihtiyaç duyulan kişilere sunulan bu hizmetlerin yanı sıra çocuklar,gençler, kadınlar,
engelliler bağlamında ihtiyaç duyulan kişilere yönelik başta ÇKK da dahil inceleme ve müdahaleye
de yönelik böyle bir süreç kendine özgü bir şekilde de öne çıkarılmıştır.. Liyakat gibi bir özellikle de
aranılmadan keyfiliğe dayalı sosyal hizmet yöntemlerinin belirlenmesi için ise gerekli olan SİR gibi
temel bir uygulamanın sosyal çalışmacılar dışında sosyolog,psikolog ,PDR ,öğretmen gibi diğer
meslek elamanlarınca düzenlenmesi de görüldüğü gibi böylece sağlanmıştır.Afganistan ötesi bir
uygulama 2005 yılından beri de benimsenmiştir..
95)Diğer yandan;müdür ve yardımcısı gibi yönetimin yanı sıra oluşturulan komisyon ile böyle bir
merkezin sosyal çalışmacılar dışında bir psikologun,öğretmenin sosyologun ,aile ve tüketici eğitim
almış kişilerin müdür tarafından yerine getirilmesi ile sunulan hizmetin ve niteliğin sosyal hizmet
açısından ayrıca gözetilmesi de engellenmektedir.Teknik ve mesleksel bir sorumluluk yerine parasal
bir dağıtım üzerinde idari bir yönetim öne çıkarılmıştır.”Zekat memur”luğu ve baş zekat memurluğu
gibi hiyerarşik bir yapı da benimsenmiştir.Böylece, bir sosyolog/çocuk gelişimci sorumlu müdür
alarak atanmasının yanı sıra yardımcısı için PDR ve öğretmen tarafından teknik ve yönetim için
meslek elemanlarınca sosyal hizmete yönelik bir hizmetin sunulması da böylece mümkün
kılınmıştır..Bir meslek elemanı olarak sosyal çalışmacının yer alın(a)madığı böyle bir süreç vede
teknik,mesleksel ve idari sorumluluğun yanı sıra sosyal çalışmacı olmadan da bir komisyonun
oluşturulması sonucu yararlanan hak sahbi kişiler ve özel sosyal hizmet kuruluşlarına da yönelik
yaptırımlarda dahil oluşan idari bir işlem ile de sunulması/verilmesi gereken bir hizmet artık başka
bir hizmettir. “Sosyal hizmetler” başlığı ise hiç şekilde değildir.Ayrıca toplum da yanıltılmaktadır. Bu
özellikle öngörülen bu idari yapı da ise hem SİR da yer verilen içerik ve nitelik hemde teknik ve idari
yönetimin onayı üzerinden verilen sorumluluğun gözetilmesi de bu şekilde engellenmektedir.Ayrıca
SİR bu hizmetin somut da bir göstergesidir.Bu arada öngörülen hizmet için yapılan başvuran ile ilgili
aranılan bilgilerin sosyal anket gibi herkes tarafından düzenlenebileceği bir bilgilenmenin SİR özelliği
şeklinde kazandırıldığı ise diğer başka bir gerçektir. Aslında “hizmet kusuru” ve/veya “yetki gaspı”
gibi de öne çıkabilen böyle bir durum psikolog veya öğretmen gibi kişilerin kendi mesleklerinin
uygulanmalarını da engellerken ek bir kamusal savurganlık da öne çıkmaktadır.Haksız yararlanma
gibi hukuksal sorunlara neden olunmaktadır. Böyle bir adsürd durumun sağlık için mümkün olduğu
düşünüldüğün de ve somut bir örnekten yola çıkıldığında sağlıkla ilgili sunulan hizmetin durumunun
nasıl olacağı ayrıca düşünülmeyi de gerekmektedir.Bir veterinerin başhekim olarak atanmasının yanı
sıra tıp doktorları dışında idari bir yönetim modelini ve bu yöndeki yetkinliğin benzer bir şekilde
düzenlenip benimsendiği gibi bir durum da mümkün olabilmektedir. Kanun veya yönetmelik söz
konusu olsa bile Anayasa ve sözleşmelerin hukuk açısından gözetilmemesinin yanı sıra kamusal
açıdan söz konusu olan mesleksel bir sorumluluğun gözetilmemesi sonucu bir veterinerin kendi bilgi
ve mesleğinin alanını dışına çıkarak parasal ve kariyer gibi ek bir yararlanmanında söz konusu olduğu
gibi böyle bir benzer durum da ortaya çıkabilmektedir..
96)ASPB tarafınca 2015 faaliyet raporuna göre Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü
kapsamında kurulan Sosyal Hizmet Merkezleri sayılarının 175 e ulaşıldığı da görülmektedir
(sf.165).Büyükşehir illerde de bazı merkezlerin kurulduğu görülmektedir.Bu merkezler başlık adı ile
ve Kıta Avrupasında uygulamalar karşılaştığında doğru bir modeldir.Örnekleride vardır.Türkiye
dışında vergi dahil merkez bir yönetim/sistem yerine federal ve yerel yönetim sistemi nedeni ile de
sosyal
hizmet
uygulamaları
öncelikle
yerel
bir
kamusal
hizmet
şeklinde
yapılandırılmaktadır.”Subsiadiarite” dayalı mahalle ve/veya belli bir nüfusa dayalı bir modelde öne
çıkmaktadır.İşsizlik sigortası veya bakım hizmeti gibi prime dayalı uygulamaların dışında sosyal
yardım ve kamusal müdahale yetkisi dahil çocuk ile yetişkinler için idari bir vesayet kurumu gibi bir
uygulamaların da yer aldığı bu kurumsal
yapı sosyal çalışmacılar ve SİR üzerinden
yürütülmektedir.Bir asırdan beri var olan bu yapıya bağlı olarak danışma merkezleri gibi alan
çalışmaları bir birleriyle uyumlu bir hizmeti de öngörülmektedir.Dolayısı ile merkezi yönetim modeli
açışından yürütülen sosyal hizmet merkezleri gibi bir uygulama da kendine özgü bir niteliktedir. Bu
yönde ki yönetmelikle öngörülmüş olan bu “absürd” uygulama sonucu da ortaya çıkan sorunlar ise
bilindiği gibi en azından 22/24 Ağustos 2014 tarihli sunum ile de somut bir şekil de ortaya çıkmıştır.
En azından Uluslararası Sosyal Hizmetler Birimi tarafından yurtdışındaki kişiler için böyle bir
uygulanmanın engellenmesi için bilindiği gibi bu öneriler de açıklanmıştır (Paragraf 6-910).Yurtdışından yapılan talep bağlamında da Türkiye de olduğu gibi SİR larının diğer meslek
elamanları tarafından değil sadece sosyal çalışmacılar tarafında düzenlenmesinin gerektiği de açıkça
belirtilmiştir.Yurt içinde olanlar için aranılan bir sosyal hizmetin Afganistan dahil diğer uygulamalar
için de söz konusu olmaması gereken bir uygulama ise hala benimsenmektedir.Bir itiraz bile şimdiye
kadar dile getirilmemektedir. Aslında üst yönetim dahil Bakanlık tarafından oluşturulan bu “absürd”
gibi bir durumun üst yönetim açısından da ayrıca gözetilmediği de açıkça görülmektedir..Bilindiği gibi
3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 6.ncı maddesinin birinci fıkrasına istinaden müsteşarlığa bağlı olarak
Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.Ayrıca Bakanlığın görevleri arasında
bilindiği gibi “Sosyal hizmetler ve yardımlar alanındaki uluslararası gelişmeleri ve faaliyetleri
izlemek, bunlara katkı vermek ve yürütülecek çalışmalarda yararlanmak üzere değerlendirmek, bu
alanda taraf olduğumuz uluslararası sözleşme ve anlaşmaların ulusal düzeyde uygulanmasını
sağlamak.”(md.2/1-j) yer alınırken “Mevzuatla Bakanlığa verilen diğer görev ve hizmetleri yapmak.
(md.2/1-k)da ayrı bir görevi de öngörülmüştür.
97)Bu görev aynı zamanda Anayasa’nın 90 ıncı maddesi bağlamında uluslararası sözleşmeleri
uygulamak için bir taahüt etmeyi ve bir yükümlülüğü bir görev olarak öngörülmüştür. Bu kararname
de Bakanın görevlerinin yanı
sıra Müsteşar ise Bakandan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisi
olarak da kabul edilmiştir (md.5).Bakanlık hizmetlerini, Bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi
doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, Bakanlığın amaç ve politikalarına, stratejik planına uygun
olarak düzenleyeceği ve yürüteceği de öngörülmüştür.. Bu amaçla, Bakanlık birimlerine gereken
emirleri verir, bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar denilirken bu hizmetlerin yürütülmesinden
Bakana karşı sorumlu olarak da kabul edilmiştir.Hukuka uygunluk dahil bu yönde bir gözetim görevini
de yerine getirmesi gerekmektedir.Bakanlığın birimleri arasında ise ayrıca “Hukuk Müşavirliği”
olarak bir birime de yer verilmiştir(md.15).Hukuk Müşavirliğinin görevleri arasında ise Bakanlığın
taraf olduğu adlî ve idarî davalarda, tahkim yargılamasında ve icra işlemlerinde Bakanlığı temsil
etmek, dava ve icra işlemlerini takip etmek, anlaşmazlıkları önleyici hukukî tedbirleri zamanında
almak bir görev öngörülmüştür.Bu bağlamda Bakanlık hizmetleriyle ilgili olarak diğer kamu kurum ve
kuruluşları tarafından hazırlanan mevzuat taslaklarını, Bakanlık birimleri tarafından düzenlenecek her
türlü sözleşme ve şartname taslaklarını, Bakanlık ile üçüncü kişiler arasında çıkan her türlü
uyuşmazlığa ilişkin işleri ve Bakanlık birimlerince sorulacak diğer işleri inceleyip hukukî mütalaasını
bildirmek gibi bir görev ve yükümlük hükmedilmiştir.
98)Bakanlık birimlerince hazırlanıp Bakanlıkça yürütülen yönetmeliklerin hazırlanması dahil bu
yönde bir görevin yerine getirilmesi gerekmektedir.Bu aynı zamanda Anayasanın 90 ıncı maddesinde
öngörülen uluslararası sözleşmeler bağlamında özellikle ve öncelikle ÇHS;AİHS;ASŞ, gibi
sözleşmelerin de gözetilmesi gerekmektedir. Sadece kanunları ve yönetmelikleri gözetmek yerine
öncelikle bu uygunluğunun gözetilmesi bir HUKUK Devletinin gereği iken sosyal hizmetler gibi
kamusal bir görevin Bakanlık tarafından yürütülmesi SOSYAL Devlet için bu gerekliliği daha da
artırmaktadır.Ayrıca; Hukuk Müşavirliği gibi görüşlerinin de hukuka uygun olması gerekirken
örneğin ÇHS ve ÇKK nun 4 üncü madddesi bağlamında bir aykırlık olduğu takdirde ÇKK nun 44
üncü maddesi kapsamında ek bir sorumluluk ve görevde öngörülmektedir.Gene bu bağlamda her türlü
dava ve takip işleri ile diğer görevler, Bakanlığın Hukuk Müşavirleri ile Avukatları aracılığıyla yerine
getirileceğide öngörülmüştür. Gerekli hâllerde dava ve takip işleri Hazine Avukatları aracılığıyla veya
ihtiyaç duyulması hâlinde Bakanlıkça belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununun 22 nci maddesinde öngörülen doğrudan temin usûlü ile avukatlar veya avukatlık
ortaklıkları ile yapılacak avukatlık sözleşmeleri yoluyla yürütülür şeklince bir görev öngörülmüştür.
99)Diğer yandan Bakanlıkça birimlerin arasında yer alan Aile ve Toplum Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün görevleri arasında Bakanlığın aile ve topluma yönelik koruyucu, önleyici, eğitici,
geliştirici, rehberlik ve rehabilite edici sosyal hizmet faaliyetlerini yürütmek ve koordine etmek gibi
bir görevin(md.7/1-a) ögörülmesi bağlamında sosyal hizmetin kamusal bir görev için “sosyal hizmet
merkezleri”de öngörülmüştür.Hem düzenlenmenin sırasında hemde öngörülen uygulama Bakanlık
açısından birimleri ile ilgili teknik bir sorumluluğu da öne çıkarken yönetmelikler üzerinde yapılan
düzenlemeler Müsteşarlık dahil gene bağlı olan AB ve Dış İşler Daire Başkanlığı ile özellikle Hukuk
Müşavirliği ayrı bir sorumluluğun aranılmasını da gerektirmektedir. Görüldüğü gibi Sosyal Hizmetler
Merkezleri için yayınlanmış olan yönetmelik için ilgili birimler üzerinden de görüş alınması ile bu
merkezler ise 9.Şubat.2013 tarihin de de yayınlanmıştır.SİR ve meslek üzerinden bir değişiklik içinde
bir görüş alınmıştır. AB ve Dış İşler Daire Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliği dahil diğer birimlerin
görüşleri doğal olarak müsteşar gibi bir üst yönetimi açısından da ele alınmıştır. Bu gözetim ile de
aslında böyle bir absürdlüğe neden olunması da sağlanmıştır.SİR gibi temel bir aracın özellik ve
niteliğinin aranılması gereken bu süreçte Hukuk Müşavirliği ile AB ve Dış İlişkiler Başkanlığınca
böyle bir uygulama da sosyal çalışmacılar dışında diğer meslek elemanları tarafından temel bir araç
olan SİR için bir özellik ve niteliğin bilinmesine rağmen aranılmadığı ve bu yönde bir uyarının bile
yapılmadığı
da aynı zamanda anlaşılmaktadır.Ayrıca; bu yönetmelik bağlamında yurtdışında
sorunların yaşanması ile de yaşanılan bu sorunun giderilmesi için Afyonkarahisar da Bakanlık
tarafından yapılan 22/24 Ağustos 2014 tarihli bu toplantıya katılan 81 İl Müdürlüğüne ayrıca
bildirilmesi aslında Türkiye açıdan yaşanılan bu sorunu ve ayrımcılığı da somut bir şekil de
yansıtmaktadır.Ama buna rağmen TC vatandaşları için Afganistanın da ötesinde ki bu “adsürd” durum
aynen devam ettirilmiştir.Bir hak arama veya tepkiye de rastlanılmamıştır.
Sosyal Hizmet Uzmanı/Sosyal Çalışmacı Mesleğinin Uluslararası Boyutu
100)Vergi verenlerce toplanan vergiler ile 2016 yılı için 24 Milyar TL gibi önenli bir bütçeyi
yönetmeye de yönelik ASPB da ; AB ve Dış İlişkiler Başkanlığınca talep edilen SİR larının
Uluslararası Sosyal Hizmetler Birimi üzerinden “Sosyal Hizmetler Merkezleri” de dahil
görev
almakta olan sosyal çalışmacılar tarafından düzenlenmesi ve bu yönde bir görev ve yetkinin söz
konusu olması “sosyal çalışmacı/sosyal hizmet uzman”lığı mesleğinin uluslararası boyutunu da ayrıca
gerektirmektedir.1963 yılından beri Uluslararası Sosyal Hizmetler Okulları Birliği ve Avrupa Sosyal
Hizmetler Okullar Birliğininde bir parçası olarak 1965 den beri Sosyal Hizmetler konusunda
uygulamalı bir eğitim bilindiği gibi Türkiye de söz konusudur. Aynı zamanda bu eğitim sonucu sosyal
hizmet mütehassısı/uzmanı’nın bir meslek olarak kabul edilmesi ile de mesleksel açıdan bir
örgütlenme de de söz konusu olmuştur.Bu tarihsel süreçte bir meslek örgütü olarak yer olan Sosyal
Hizmet Uzmanları Derneği aynı zamanda IFSW (International Federation of Social Workers-Sosyal
Hizmet Uzmanları Uluslararası Federasyonu) nun bir üyesidir.Bu üyelik IFSW-Europa -Avrupa Sosyal
Hizmet Uzmanları Federasyonu-da içermektedir.
101)Afrikadan Asya ya Amerikadan Avrupa’ya kadar sosyal hizmet uzmanları/sosyal çalışmacılar 116
ülke de kurulan meslek örgütleri tarafınca bir üst yapılanmayı da oluşturulmuştur.Böyle bir yapı da
2014 yılında
IFSW (International Federation of Social Workers-Sosyal Hizmet Uzmanları
Uluslararası Federasyonu) ve IASSW (International Association of Schools of Social Work-Sosyal
Hizmet Okulları Uluslararası Birliği) tarafından bir sosyal hizmet mesleği yeniden
tanımlanmıştır.Yayınlanmış olan bu tanım ise “sosyal değişme ve kalkınmayı, sosyal içermeyi,
insanların güçlenmesi ve özgürleşmesini hedefleyen uygulama temelli bir meslek ve akademik
bir disiplin olarak tanımlamakta, sosyal adalet, insan hakları, ortak sorumluluk ve farklılıklara
saygının sosyal hizmet için temel olduğu, sosyal hizmet mesleğinin; eklektik bilgi temeli (sosyal
bilimler, insani bilimler, sosyal hizmet bilgisi ve yerel bilgi) aracılığıyla insanların yaşam
mücadelesine işaret etmek ve refahı yükseltmek için insanları ve yapıları bir araya getirdiği
vurgulanmaktadır (IFSW-IASSW, 2014).”(EK :31) şeklindedir..Gene bu tanıma bağlı olarak sosyal
hizmetlerin bir bilim olarak kabul edilmesi Türkiye de akademik bir eğitimin söz konu olunması ile
de üniversitelerin “sosyal hizmet” bölümünde en az dört yıllık lisans eğitimi almış ve sosyal hizmet
mesleğinin alanları içerisindeki bilgili ve yetkin kişiler bir meslek olarak da tanımlanmıştır.(Ek:32)
Türkiye’de 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi ile başlayan sosyal hizmet eğitimindeki bu
süreçte sosyal hizmet eğitimi 2000’li yıllara kadar bilindiği gibi yaygınlaşamamıştır.,2000’li yıllar ile
birlikte sosyal hizmet eğitimi veren bölüm sayısı artmaya başlamış, 2016 yılı itibariyle de 42
üniversitede sosyal hizmet bölümü de açılmıştır.1961 ile 2015 yılında ise 6.150 kişi sosyal hizmet
uzmanı ve sosyal çalışmacılar mezun olmuştur.2012 de lisans eğitimi kişilerin kontenjanları ise
(3.717) kişi olup 2016 yılında mezun sayıları nın 9.867 kişi olacağıda öngörülmektedir. 2013 de ise
(4.376) kişi eğitim görürken 2017 yılında mezun sayısı (14.243) e ;2016 da (6 .100) kişi eğitim
görürken 2020 yılında (31.571) mezun kişi sayısına ulaşılacağıda öngörülmektedir. 2013 (Alptekin,
Topuz ve Zengin, 2013) Dolayısı ile sosyal çalışmacı açısından ek bir kamusal bir görev için ek bir
talebe bile gerek yoktur.
102)Ayrıca; Sosyal Hizmet Uzmanları Derneğince yayınlanmış olan sosyal hizmet uzmanının
görevleri ise görüleceği gibi şu şekilde yansıtılmaktadır.
“Müracaatçıların gereksinimlerini
belirlemek, insan ve sosyal bilimler alanındaki kuramlardan yararlanarak birey, grup, çift/aile, topluluk
ve toplumun sorunlarını çözmek, müracaatçı ve müracaatçı sistemi ile ilgili bilgi toplayarak sosyal
inceleme ve değerlendirme raporları hazırlamak, profesyonel yardım ilişkisi kurmak ve sürdürmek,
sosyal hizmet alanına dair araştırma yapmak ve mesleki literatürü yorumlama becerisi kazanmak,
çatışan gruplar arasında aracılık ve müzakere yapmak, müracaatçı sistemini kaynak ve destek
sistemleri ile bir araya getirme konusunda becerili ve yetkin olmaktır. Sosyal hizmet uzmanları farklı
disiplinlerden yararlanır, müracaatçıların deneyimlerini de kullanır ve uygulamayı değerlendirir.
Sosyal hizmet uzmanları uygulamalarını sosyal hizmetin ilkeleri, değerleri ve etik kuralları
çerçevesinde yürütür. İnsan hakları, sosyal adalet, eşitlik, bireysellik, gizlilik, insan onuru ve insana
hizmet etme ilkelerini göz önünde bulundurur ve her türlü ayrımcılık ve ön yargılar ile mücadele
eder.” Böylece insanlığın da onurunun öncelikle de korunması için uluslarararası mesleksel bir
uyumda gayet açık bir şekilde söz konusudur.
103)Bu aynı zamanda kamusal açıdan ASPB ile 2016 yılında 24 Milyar TL lik bir bütçe sunulan
hizmetin ve
niteliğinin hukuksal ve mesleksel açıdan değerlendirilmesini de ayrıca
gerektirmektedir.Likayat gibi aranılması gereken bu özellikle birlikte; sosyal değişme ve kalkınmayı,
sosyal içermeyi, insanların güçlenmesi ve özgürleşmesini hedefleyen bir uygulamanın öne
çıkarılması gerekmektedir.. Temelli bir meslek ve akademik bir disiplin bağlamında ise ,sosyal
adalet, insan hakları, ortak sorumluluk ve farklılıklara saygının ortak bir değer olması
bağlamında sosyal hizmet için temel olduğu sosyal hizmet mesleğinin de; eklektik bilgi temeli
(sosyal bilimler, insani bilimler, sosyal hizmet bilgisi ve yerel bilgi) aracılığıyla insanların yaşam
mücadelesine işaret etmesi vede refahı yükseltmek için bir sorumluluk ve yükümlülükte öne
çıkarılmıştır. Sosyal hizmetler ile ilgili olarak sosyal bilimler,insani bilimler vede sosyal hizmet
bilgisi bağlamında uygulamalı temel bir bilime yönelik kamusal açıdan böyle bir uygulama dolayısı
ile mutlaka öne çıkarılmalıdır. Diğer bilimler ve bu yöndeki meslekler ile oluşan bir işbirliğine de
ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bu yönde duyulan ihtiyaç bir görev ve yetkinin devri gibi ek bir
duruma ise mümkün de değildir.Aksine sosyal hizmetlerin sunulması bağlamında öngörülen bir
yöntem ile söz konusu olan bir müdahalenin yönetilmesi için gereken bir süreç için bu yönde ek bir
gereklilik de ortaya çıkabilecektir. Aranılan niteliğe ek bir katkı da verilmektedir.Fakat bir
öğretmenin,psikoloğun bir sosyal hizmet sürecinin yönetmesi ve bu yönde bir yetki ve görevde yer
alması ile ortaya çıkan bir durum söz konusu olduğunda ise oluşan bu durum “absürd” lüğün ötesine
taşınmaktadır.Buna ek olarak böyle bir bütçe ile de “Sosyal Hizmet Merkezi” gibi sunulan bu
hizmetin bir öğretmen , psikolog veya sosyolog tarafından özellikle bir müdür ünvanı ile sorumlu ve
yetkili kılınması idari açıdan ayrı keyfiliği öncelikle oluşturulmaktadır.Yoğun bir şekilde gündeme
gelen cinsel istismar ve/veya kadına şiddet gibi çocuk dahil bir insanın geleceğini belirlemeye de
yönelik yansıtılan bu durum ile benzer bir idari kurumsal yapılar açıdan ayrı bir bir çelişki ve hak
ihlaline de neden olmaktadır.Örneğin sağlık hizmetinin sunulduğu bir hastane de yetkili ve sorumlu
birimin hekim tarafından yürütülmesi yerine bir veteriner veya bir psikoloğun,sosyal çalışmacı
tarafından mümkün olması gibi karşılığı olmayan bir keyfilik sağlanmaktadır.Sorunu çözmek yerine
sorunun bir parçası olunmaktadır.
104)Bireylerin insan hakları , sosyal adalet vede özgürlük dahil temel haklara yönelik belli bir
standartlarda ulaşılmanın uluslararası mesleksel açıdan da temel bir boyut görüldüğü gibi de öne
çıkmaktadır. Aynı zamanda kamusal bir hizmet olarak sunulması/verilmesi gereken sosyal hizmetlerin
laik ve sosyal hukuk Devlet niteliğine de uygun bir şekilde yansıtmak zorundadır..Bu nedenden dolayı
sosyal hizmetin hem uluslararası sözleşmeler hem uluslararası bilim vede mesleksel açıdan ele
alınması ile birlikte SOSYAL ve HUKUK DEVLET bağlamında T.C.Anayasa da yer alan hükümlerin
Bakanlık tarafından öngörülen yönetmelik olmak üzere ÇKK nun (3/1-e) maddesi ile de hukuksal bir
güvencenin insan hakları açısından da gözetilmediği görülmektedir.Sosyal ve Hukuk Devleti açısından
özellikle gözetilmeyen bu durum iç hukukun bir parçası olan Avrupa Sosyal Şartında yer alan 14 üncü
madde de ki sosyal hizmetin bir hak olarak öngörülmesini de özellikle ele almayı gerektirmiştir.
Avrupa Sosyal Şartı ve Sosyal Hizmet Hakkı
105)T.C.Anayasanın 90 ıncı maddesi bağlamında iç hukukun bir parçası olan ve bu bağlamda yasal
düzenlemelerin gözetilmesi gereken “Avrupa Sosyal Şartı” aynı zamanda “Avrupa Sosyal Haklar
Sözleşmesi” diye de adlandırılmaktadır.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesininin tamamlayan bu CET
35 sayılı Sözleşme 18 Ekim 1961'de Torino'da imzalanmıştır. 26 Şubat 1965 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 18 Ekim 1961 tarihinde imzalamış ve de 16 Haziran 1989 tarihinde
onaylamıştır. 3581 sayılı Onay Kanunu 4 Temmuz 1989 gün ve 20215 sayılı Resmi Gazete'de
yayınlanmıştır.2004 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile de bir kanun olarak iç hukukun bir parçası
haline gelmiştir.TC.Devleti ASŞ ne de taraftır.Gene Türkiye tarafından 2 Nisan 1996 tarihli Gözden
Geçirilmiş Şart, 6 Ekim 2004 tarihinde bazı maddelere çekince konularak kabul edilmiştir. 27 Haziran
2007 tarihinde Türkiye Gözden Geçirilmiş Şart’ı onaylamış ve 1 Ağustos 2007 tarihi itibariyle Gözden
Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı da yürürlüğe girmiştir. Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda,
Avrupa Sosyal Şartı’nda (ve ek protokollerle ) teminat altına alınan haklara 8 yeni hak eklenmiş, ancak
Avrupa Sosyal Şartı’nın geleneksel yapısı da aynen korunmuştur. Sosyal Şart(lar) birer bildirge değil
uluslararası sözleşme niteliği taşıyan ve onaylayan ülkeler açısından bağlayıcı belgelerdir. Sosyal
Şartlar, üye ülkelere belirli maddelere çekince koyma imkânı tanımaktadır. Kuşkusuz isteyen ülkeler
Sosyal Şart'ın tümünü onaylayabiliyorlar. Fransa böyle yapmıştır. (Not: Avrupa Konseyi ve AB üyesi
ülkelerin nerdeyse tümü temel sendikal haklara çekince koymamıştır. Av. Sos.Şartının sendikalaşma
hakkıyla ilgili 5. maddesi Avrupa Konseyi üyesi 34 ülke tarafından onaylanmıştır.. Bu 34 ülkenin 24'ü
aynı zamanda AB üyesidir. AB üyesi ülkelerden sadece Yunanistan 5. maddeye çekince koymuştur..
Toplu pazarlık ve grev hakkıyla ilgili 6. madde Avrupa Konseyi üyesi 33 ülke tarafından
onaylanmıştır.. Yine bu ülkelerin 24'ü AB üyesidir. AB üyelerinden sadece Yunanistan 6. maddenin
tümüne çekince koymuştur. Bir de Avrupa Konseyi üyesi Andora ve Türkiye! 25 AB üyesi ülkeden
üçü (Avusturya, Lüksemburg ve Polonya) ise sadece 6. maddenin dördüncü paragrafına çekince
koymuş durumdadır. Avrupa Sosyal Şartı'nın sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili 5 ve 6. maddelerini
onaylayan ve AB üyesi olmayan ancak Avrupa Konseyi üyesi olan diğer ülkeler ise şunlardır:
Arnavutluk, Andora, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Moldava, Norveç, Romanya, Hırvatistan
ve İzlanda’dır.)
106)2004 yılından beri iç hukukunda bir parçası olan Uluslararası sözleşme niteliğindeki “Avrupa
Sosyal Şartı” (Gözden Geçirilmiş) sözleşmesinin 1. Bölümü şu şekildedir.
“Âkit Taraflar, ulusal ve uluslararası nitelikteki tüm uygun yollarla aşağıdaki hak ve ilkelerin etkili bir
biçimde gerçekleşebileceği koşullara ulaşmayı politikalarının amacı sayarlar:
1- Herkes, özgürce edinebildiği bir işle yaşamını sağlama fırsatına sahiptir.
2- Tüm çalışanların adil çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.
3- Tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkı vardır.
4- Tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlamak için yeterli adil bir ücret
alma hakkı vardır.
5- Tüm çalışanlar ve işverenler, ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla ulusal ve
uluslararası kuruluşlar düzeyinde örgütlenme özgürlüğüne sahiptir.
6- Tüm çalışanlar ve işverenler, toplu pazarlık hakkına sahiptir.
7 - Çocuklar ve gençler, uğrayacakları bedensel ve manevi tehlikelere karşı özel korunma hakkına
sahiptir.
8- Çalışan kadınlar, anne olmaları durumunda, özel korunma hakkına sahiptir.
9- Herkesin, kişisel ilgi ve yeteneklerine göre bir mesleği seçmesine yardımcı olacak uygun mesleki
yönlendirme imkânına sahip olma hakkı vardır.
10- Herkesin, mesleki eğitim için uygun imkânlara sahip olma hakkı vardır.
11- Herkes, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılacak her türlü
önlemden yararlanma hakkına sahiptir.
12- Tüm çalışanlar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
13- Yeterli kaynaklardan yoksun olan herkes, sosyal ve tıbbi yardım alma hakkına sahiptir.
14- Herkes sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.
15- Özürlüler toplumsal yaşamda bağımsız olma, sosyal bütünleşme ve toplumsal yaşama katılma
hakkına sahiptir.
16- Toplumun temel birimi olarak aile, tam gelişmesini sağlamaya yönelik uygun sosyal, hukuksal ve
ekonomik korunma hakkına sahiptir.
17- Çocuklar ve gençler uygun sosyal, hukuksal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.
18- Herhangi bir Âkit Tarafın vatandaşları, inandırıcı sosyal ve ekonomik nedenlere dayanan
kısıtlamalar saklı kalmak kaydıyla, diğer bir Âkit Taraf ülkesinde, o ülke vatandaşlarıyla eşit koşullar
altında kazanç getirici herhangi bir işte çalışma hakkına sahiptir.
19- Bir Âkit Taraf vatandaşı olan göçmen işçiler ve bunların aileleri herhangi bir başka Âkit Taraf
ülkesinde korunma ve yardım alma hakkına sahiptir.
20- Tüm çalışanlar, istihdam ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayrım yapılmaksızın fırsat eşitliği
ve eşit muamele görme hakkına sahiptir.
21- Çalışanlar, işletmede bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir.
22- Çalışanlar işletmedeki çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine ve
iyileştirilmesine katılma hakkına sahiptir.
23- Her yaşlı insan sosyal korunma hakkına sahiptir.
24- Tüm çalışanlar, iş akdinin sona erdiği durumlarda korunma hakkına sahiptir.
25- Tüm çalışanlar, işverenlerinin aciz haline düşmesi durumunda alacak taleplerinin korunması
hakkına sahiptir.
26- Tüm çalışanlar, onurlu çalışma hakkına sahiptir.
27- Ailevi sorumlulukları olan ve çalışan ya da çalışmak isteyen herkes, herhangi bir ayrımcılığa
maruz kalmadan ve ailevi sorumluluklarıyla çalışması arasında, olabildiğince, uyuşmazlık olmadan
bunu gerçekleştirme hakkına sahiptir.
28- İşletmelerde çalışanların temsilcileri kendilerine zarar veren eylemlere karşı korunma hakkına
sahiptir ve görevlerini yerine getirmek için uygun imkanlarla desteklenmelidirler.
29- Tüm çalışanlar toplu işten çıkarma sürecinde bilgilendirilme ve danışılma hakkına sahiptir.
30- Herkes, yoksulluğa ve toplumsal dışlanmaya karşı korunma hakkına sahiptir.
31- Herkes konut edinme hakkına sahiptir.”
Prof.Dr. Tekin Akıllıoğlu ve “Gözden Geçirilmiş AVRUPA SOSYAL ŞARTI ve TÜRKİYE”
107) Geçenlerde İmaj Yayınevi tarafından Bilkent Üni.Hukuk Fak.Öğr.Üyesi Prof.Dr.Tekin
Akıllıoğlu'nun “Gözden Geçirilmiş AVRUPA SOSYAL ŞARTI ve TÜRKİYE” kitabı Aralık 2015 de
yayınlanmıştır.Uzun süre Avrupa Konseyinde “Avrupa Sosyal Haklar Komitesi” üyesi ve başkan
yardımcı olarak görev yapmıştır. http://www.imajyayinevi.com/Web/Icerik.aspx?IcerikID=1234 )
Yapılan bu çalışmanın “sunuş” bölümünde son sözleşmenin diğer sözleşmesi ile bütünleşmesi ile de
sosyal hakların bir göstergesi olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenden dolayı Sosyal ve Hukuk
Devletinin de bir göstergesi olduğu da anlaşılmaktadır.Uluslararası sosyal hukuk kavramının ise sosyal
hukuk bağlamında yapılan uluslararası düzenlemeler ve denetimi de içeren bir durum da
yansıtılmıştır.Sosyal hukuk;iç hukuk bağlamında çalışmalara ilişkin kurallar ve uygulamayı içeren
(bireysel ve toplu) çalışma hukuk yanında toplumun kamu görevlileri dahil her kesimi ilgilendiren
sosyal hakları ve güvenceleri de içermek şeklinde vurgulanmıştır. Ayrıca bu sözleşme ile Avrupa
İnsan Hakları Sözleşme AİHS) ile taraf devletlerin yükümlülükleri ve bu yöndeki görevlerin
benzerliği de belirtilmektedir.Bu açıdan ASŞ bağlamında topluluk açısından Avrupa Konseyinde
öngörülen bir denetim ve gözetimin yanı sıra özellikle bireysel hak açısından Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine bireysel bir başvurunun da kabul edildiği yönünde bir bilgi de bu çalışma da yer
almaktadır.Belarus,Kazakistan ve Vatikan dışında Türkiye dahil Avrupanın diğer ülkeleri Avrupa
Konseyinin üyesisidir.Resmi dili İlgilizce ve Fransızdır.Avrupa İnsan Mahkemeleri de Avrupa
Konseyine bağlı olup İnsan Hakları başlığı altında ayrıca “Avrupa Sosyal Haklar Komitesi” nde
yetkili olması bağlamında önemli bazı kararlar da bu çalışma da ayrıca yansıtılmıştır.
108) Bu çalışma da söz konusu olan haklar ve önemler maddeler açısından ayrı ayrı da ele
alınmıştır.Bu çalışmanın 72 inci sayfasında ise “Sosyal Hizmetlerden Yararlanma Hakkı” ile ilgili 14
üncü madde de ele alınmış ve değerlendirilmiştir (Ek:34).Orjinal İngilizce metinin yanı sıra Türkçe ye
çevrilerek yayınlanmış olan bu metin birlikte ele alınmıştır.Bu iki metinden Türkçesi aynen şu
şekildedir
“Madde 14 Sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı.
Aktif Taraflar Sosyal Refah Hizmetlerinden Yaralanma Hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını
sağlamak amacıyla:
1. Sosyal hizmet yöntemlerinden yararlanarak, toplumda bireylerin ve grupların refah ve
gelişmelerine ve sosyal çevreye uyum sağlamalarına katkıda bulunacak hizmetleri teşvik etmeyi ya da
sağlamayı;
2. Bireylerin ve gönüllü ya da diğer örgütlerin bu tür hizmetlerin kurulması ve sürdürülmesine
katılmalarını özendirmeyi; taahhüt eder.”
İngilizce metin ise şu şekildedir.
“Article 14 the right to benefit from social welfare services.
With a view to ensuring the effective exersice of the right to benefit from social welfare services, the
Parties undertake:
1. to promote or provide services which, by using metods of social work, would contribute to the
welfare and development of both individuals and groups in he comunity, and to their adjustment to the
social envoirement;
2. to encourage the participation of individuals and voluntary or other organisations in the establishment and maintenance of such services”
“Açıklama” da (parağraf 70) ise “Resmi çeviride İngilizcede geçen “sosyal refah hizmetleri” deyimi,
aslında mevzuatımıza Fransızcadan geçen “sosyal hizmet” karşılığıdır. 14. madde iki düşünceden
oluşmaktadır: -sosyal hizmetlerden yaralanma hakkını etkili kılacak biçimde sosyal hizmetlerin
örgütlenmesini,- bireyler ve örgütlerin bu hizmetlerin kurulmasına ve işleyişine katılması.” şeklinde
çeviri ile ilgili ayrı ve önemli bir tespit yapılmıştır.Görüleceği gibi orjinal İngilizce metinde ki “
Article 14 the right to benefit from social welfare services.” in “Sosyal refah hizmetlerinden
yararlanma hakkı” şeklindeki Türkçe çeviri ile gene Avrupa Konseyi açısısından resmi dil olarak
kabul edilen orjinal Fransızca metin de ki “Droit au bénéfice des services sociaux”” (EK :35) metin
birlikte karşılaştığında bu Türkçe çevirinin örtüşmediği görülmektedir.
109)Bu 14 üncü maddenin başlığında oluşan bu yanlışlığın ise “Sosyal hizmetlerden yararlanama
hakkı “ şeklinde Türkçe ye çevrilmesi bu açıdan gerekmektedir. Böyle bir çeviri yanlışlığı ile
“David” in Türkçe ye “Davut” ,”Ali’ veya Ayten” gibi yapılan bu çeviri de engellenmelidir.Gerçeğe
aykırı hukuksal bir belgenin YOK hükmün de ele alınmasını da gerektirmektedir.Böyle
bir
adlandırmanın yanı sıra kavramsal ve uygulama açıdan görüldüğü gibi bir ayrışma da söz konusu
olmuştur. “Sosyal refah” gibi subjektif bir kavram ve uygulama yerine kişilerin/bireylerin eşit ve adil
bir şekilde toplumda konumlanmasına yönelik “sosyal hizmet” gibi somut bir uygulamanın bir görev
ve yükümlülük olarak gözetilmesi,hukuksal açıdan da güvence altına alınması vede bu uygulamanın
boyutu da rahatlıkla değiştirilmektedir.Yanıltma ile de ayırımcılığa ve keyfiliklere de neden
olunmaktadır.Adlandırma ve kavramsal açıdan oluşan bu durum bir bilim olarak kabul edilen “sosyal
hizmetin” hem akademik hemde uygulama bağlamında uluslararası boyutu için de ayrıca
geçerlidir.Örneğin bu İngilizce ve Fransızca metnin Almanca ya çevrilmesin de de “sosyal refah” değil
"sosyal hizmetler" den bahsedilmektedir.(14. Jedermann hat das Recht, soziale Dienste in Anspruch zu
nehmen.) Bu bağlamda bir İngilizin , bir Almanın veya bir Fransız için sosyal hizmetler bir hak olarak
öngürülmektedir. Güvence altına alınırken vede bu yönde sosyal hizmet yöntemlerinin uygulanması
bir taahüt olarak ele alınırken; Türkçe için yapılan bu çevri yanlışlığı ile de Türkiye de “sosyal refah”
diye soyut bir kavram ile “sosyal hizmetler” şeklinde somut bir kavramın bir hak araması
engellenmektedir. Bu yönde oluşan bir ayrımcılık ile de bir hak sahibi olan T.C. yurttaşlarına yönelik
oluşan bu mağduriyetler hem teknik hemde hukuksal açıdan da görmezden gelinmiştir.Devam da
edilmektedir.Gerçeğe aykırı ve/ veya yanıltma ile oluşan bu durum aynı zamanda görüleceği gibi
akademik ve teknik açıdan da görmezden gelinerek bu “AYIP” a ortak olunmakta vede katkı da
verilmektedir.--Geçenlerde Osmanlı tarihinde öne çıkan bir bilim insanı Prof.Halil İnancık vefat
etti.Bu kayıp üzerine Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın da anılarına yer verdiği bir makalede;” Osmanlı tarihi
için birinci ve doğru kaynak belgedir.Belgeyi ancak belge düzeltir ve belgeyi doğru okumalıdır.Bir
seminerde “Bu ibare katip hatası olabilirmi ? dedim,Halil Hoca “Hatayı katipte değil kendi
dikkatinde
ara”
dedi”
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ilber-ortayli_614/halil-hocamizinardindan_40176573 şeklinde ki bu anı aynı zamanda belge ve bilgi için yapılan çevirinin önemi de
yansıtmıştır.Özellikle akademik açıdan tarih dahil hukuk ve diğer bilim alanın da yer alan bilgi ve
belgelerin doğru bir şekilde Türkçeye çevrilmesi için de geçerli bir gösterge de olmuştur.Bu
bağlamda .Prof.Dr. Tekin Akıllıoğlu tarafından Avrupa Sosyal Şartı gibi önemli bir bilgi/belgenin
başkaları yerine kendi kaynağından doğru bir şekilde Türkçeye çevirmiş olması vede bu yöndeki
yanlışlığı öne çıkarılması bu açıdan ayrı önemdedir.Sosyal Hizmet gibi bir temel hakka ulaşılmasının
veya engellenilmesininde somut bir kanıtıdır.Bu sadece akademik bir dürüstlük ile de ilgili değildir.
Bir kalite ile birlikte utanılıp utanılmamakla da ilgilidir.”Ayıp” ile de ilgilidir..Bu durum ÇHS si ile de
ilgili olup “çocuk” ve “genç” açısından yapılan Türkçe ye çeviriler de uygulamayı rahatlıkla
belirlemektedir. Yanlış çeviriler ile de Hak ihlalları dahil
kavram kargaşalarının görmezden
gelinmesine önemli katkılarda verilmektedir. Senelerden beri var olan Almanya da ki “gençlik
mahkeme”lerini örneğin hiç çekinmeden çocuk mahkemeleri şeklinde Türkçeye çevrilmesi ile de
böyle bir uygulamanın bilimsel açıdan bele karşılaştırılması ve değerlendirilmesi de böylece
engellenmektedir.
Ki
bu
“ayıp”
durum
yoğun
bir
şekilde
de
görülmektedir.
(http://www.hukukmarket.com/images/contentspdf/143756.pdf;sf 53:
JGG Jugendgerichtsgesetz
Çocuk Mahkemesi Kanunu)-110)Ayrıca Türkçe metinde şimdiye kadar “sosyal refah” ile ilgili bir tanım da bilindiği gibi
yoktur.Buna rağmen bu şekilde bahsedilerek iki boyut görüleceği gibi öne çıkarılmıştır.Çeviri
yanlışlığının somut bir şekilde yansıtıldığı bu çalışma da ise bu iki boyut şu şekilde ele alınmıştır.
“Sosyal hizmetlerin örgütlenmesi( m.14 fıkra 1)” ile ilgili bu düzenleme ile ilgili olarak ise (paragraf
71) ; görüleceği gibi “sosyal hizmet yöntemlerinden yararlanarak, toplumda bireylerin ve grupların
refah ve gelişmelerine ve sosyal çevreye uyum sağlamalarına katkıda bulunacak hizmetleri teşvik
etmeyi ya da sağlama” taahüt edilmiştir.Dolayısı ile yararlanmak için taahhüt edilen sosyal refah ile
ilgili bir durumda söz konusu olmayıp aslında social work/sosyal çalışma/sosyal hizmet yöntemleri ile
de öngörülen bu taahütün yerine getirilmesi başlıkla da uyumludur.Kavramsal ve uygulama açısından
oluşturulan bu somut yanlışlığın bu açıdan da giderilmesini de gerektirmektedir.
111)Bu yönde taahüt bağlamında değerlendirilen bu çalışma aynen şu şekilde devam etmektedir.
“ * Birinci fıkranın önemli kavramı” sosyal çalışma” resmi çeviride adlanarak “sosyal hizmet
yöntemleri” denilmiştir. Sosyal çalışma, kapsam içine giren birey ve toplulukların durumlarının
dikkate alınarak, uygun sosyal hizmet prgramına alınmaları ve sosyal çevre ile uyumları sağlanıncaya
kadar bu çalışmanın devam etmesi demektir.
* Başka anlatımla sosyal çalışma, birey ve toplulukların refah düzeylerini muhafaza edecek ve/veya
arttıracak faaliyetlerdir. Sosyal hizmetler, karşılaştıkları sosyal güçlükleri aşamayan birey ve
korumasız topluluklara (vulnerable groups) yönelik, sosyal hizmet uzmanlarının çalışmaları ile
gerçekleştirilen faaliyetlerdir.
* Uzmanlar bilgilendirme, görüş erme, destekte bulunma, topluma kazandırma gibi işlevler yerine
getirir. Sosyal hizmetler çok çeşitli faliyetlerden oluşmaktadır. Kimi durumlarda evde yardım
hizmetleri söz konusudur: ev idaresi, sağlık bakımı, sosyal destek, yaşlılara yardım, sığınma evleri
gibi acil durum hizmetleri birkaç örnektir.
* Çocuklarla ilgili olarak; çocuk bakımı, çocuk koruma, çocuk bakım evi, çocuk istismarını önleme,
aile sorunlarında danışmanlık ve arabuluculuk, aile içi şiddetin önemlenmesi başlıca konulardır. Bu
alan 14. madde ile genel olarak düzenlendiği gibi çocuklarla ilgili olarak m.7&10 m.17; aile ile ilgili
olarak m.16; yaşlılarla ilgili olarak m.23 ve aile sorumlulukları konusunda 27. madde özel hüküm
niteliğindedir. “ Dolayısı ile “sosyal hizmetler” ile “sosyal hizmet/sosyal çalışma”nın
ilişkisi,yapılanması vede uygulanılmasının yanı sıra özellikle uluslararası sosyal hukuk boyutu
açısından ne şekilde ele alınmayı da gerektirmektedir.Bu taahüt ile oluşan bu uyum aynı zamanda
2828 sayılı “Sosyal Hizmetler Kanunu” ve Tanımlar ile ilgili (3/a) maddesin de uyumlu olup bu tanım
halen yürürlüktedir.( "Sosyal Hizmetler"; kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan
veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve
ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını
ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler
bütününü,” )
112)Prof.Dr. Tekin Akılıllıoğlu tarafından yapılan bu çalışma da“Sosyal hizmetlerin etkili kılınması”
alt başlıklı kısmıda ayrıca değerlendirilmiştir (sf.74 ;Paragraf 72).Tespit ve değerlendirmeler ise şu
şekildedir.:
“Komite’nin Şart ile öngörülen haklara ilişkin yaklaşımı 14. madde içinde yinelenmiştir. Buna göre
sosyal hizmetler kağıt üzerinde kalmamalı uygulamada etkili işleyişe kavuşturulmalıdır. Digest
2008’de sıralanan koşullar aşağıdaki gibidir;
- Herkese hiçbir koşul aranmaksızın, (ücretsiz), sosyal sorunlarını aşmada bilgilendirilme ve
danışma hakkı tanınmalıdır. Diğer sosyal hizmetlerden yararlanma, talep edenlerin gücünü
aşmamak kaydıyla bazı koşullara bağlı tutulabilir.
- Sorunları ile başedemeyen herkes sosyal hizmetlere erişebilmelidir.
- Hizmetten yaralanmak isteyenler, istemedikleri kararlara karşı bağımsız bir kuruluş önünde
(veya yargı önünde) itiraz/dava hakkına sahip olmalıdır.
- Sosyal hizmetler ülke düzeyinde dengeli bir dağılım içinde örgütlenmelidir.
- Sosyal hizmetlerden yararlananların kişisel verileri korunmalı ve özel hayata saygı
gösterilmelidir.
- Sosyal hizmet çalışanları nitelikli ve yeter sayıda olmalıdır. Kararlar yaralanıcıya en yakın
kişi tarafından alınmalıdır. Kamu ve/veya özel kesimde örgütlenen sosyal hizmetlerin uygun
çalışıp çalışmadığı denetlenmelidir.”
113)Avrupa Konseyinin bir organı olan Komitenin özellikle ayrımcılık dahil sosyal hizmetler hakkının
engellenmemesi için gerekli koşullar da görüleceği gibi açıklanmaktadır.Bu bağlamda sorunları ile
başedemeyen “herkes” denilerek ayrımcılık gözetilmeden kamusal bir hizmetin bir parçası olarak
sosyal hizmetlere erişmesi için
uygulamaların bir görev olarak yerine getirilmesi öne
çıkarılmıştır.Gene kamusal açıdan hizmetten yaralanmak isteyenler ile istemedikleri kararlara karşı
bağımsız bir kuruluş önünde (veya yargı önünde) itiraz/dava hakkına sahip olmalıdır derken idari
açıdan hukuksal sürecin gözetilmesinide gerektirmektedir.İdari yapıda SİR gibi bir raporlama dahil
yapılan işlemlerin bilgilendirilmesi ve buna yönelik oluşturulan komisyona dayalı işlemlerin
hukuksal süreçte de ayrıca gözetilmesi vede bu yönde bir niteliğin aranılmasını da
gerektirmektedir.Sosyal hizmetlerin ülke düzeyinde dengeli bir dağılım içinde örgütlenmesi gerekirken
yararlananların kişisel verileri korunmalı ve özel hayata saygı da gösterilmelidir. Bu yönde sosyal
hizmet çalışanları nitelikli ve yeter sayıda olmalıdır derkende sosyal hizmet yöntemleri konusunda
eğitim almış kişilerce yürütülen bir görev ve yetki öne çıkmaktadır.Sosyal Hizmetlere yönelik
yardımcı bağlamında da aranılan bir nitelik aranırken yetki ve görev açısından bir kargaşanın ve bu
yönde ek hukuksal sorunların engellenmesi de gerekmektedir.
114)Sosyal Hizmetler konusunda eğitim almış kişiler tarafından da aranılması gereken belli bir
niteliğe dayalı “Kararlar”; yararlanıcıya en yakın kişi tarafından alınmalıdır denmektedir. Aynı
zamanda kamusal açıdan yararlanma da aranılan SİR gibi temel araç ve kişi için de temel bir nitelik
ve özelliğin aranılmasını da gerektirmektedir.Ayrıca kamu ve/veya özel kesimde örgütlenen sosyal
hizmetlerin uygun çalışıp çalışmadığı denetlenmelidir şeklindeki açıklaması ile de hayırseverlik veya
yardımseverlik üzerinden yürütülen sosyal hizmet çalışmaları dahil bu uygulamaların özel hukuk alanı
yerine kamusal hukuk açısından da ayrıca gözetilmesi ve denetlenmesi de gerekmektedir.Uluslararası
uyum açından bu yönde kamusal bir görevde bir yükümlülük olarak öngörülmektedir.
115) Ayrıca (14. mad/.2.fıkra) ile sosyal hizmetlerin yararlanılması için bireyler ve örgütlerin bu
hizmetlerin kurulmasına ve işleyişine katılması ve özendirilmesi de diğer ikinci bu boyutun da taahüt
edildiği bu kapsamda ele alınmıştır (Paragraf.73) 2. fıkranın amacı ise : devletlerin gönüllü kuruluşlara
destek sağlamak ödevinin hatırlatılmasıdır. Komite kamu ve/veya özel kesimde örgütlenme şekilleri
konusunda herhangi bir koşul önermemiştir. Taraf ülkelerde bazı hizmetler özel kesimle yarışmalı
olarak yapılabildiği gibi bazıları tamamen özel kesime bırakılmıştır şeklinde açıklanmıştır.(Ama bu
durum anlaşılırken özellikle taraf DEVLET lerin merkezi ve federel/yerel yönetim modeli ve
sistemler gibi temel farklılarında gözetilmesini gerektirirken gene buna bağlı olarak “subsidiarite”
ilkesi bağlamında sosyal hizmetin yerel yetki ve gönüllülük açısından kurumsal yapılar ile ilişkisinin
de ayrıca gözetilmesi gerekmektedir.Türkiye de ise bilindiği gibi merkezi bir yönetim söz konusu olup
vergiler, merkezi yönetim üzerinden toplanmaktadır.Buna bağlı olarak ASPB tarafından yürütülen bir
hizmette söz konusudur.Bu yönde bir yetki devri olmadan belediyeler tarafından yapılan sosyal
yardımların ve sosyal hizmetlerin öncelikle hukuksal açıdan ayrıca ele almayı da gerektirmektedir. )
116)Bu çalışmada ayrıca “Komite’nin sosyal hizmetler değerlendirmesi (2009)” şeklinde bazı
değerlendirmeler de yansıtılmıştır. (Paragraf 74).Bu değerlendirilmelerin arasında görüleceği gibi
“Türkiye raporunda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu(shçek) eliyle yürütülen hizmetler
hakkında bilgi verilmekle birlikte denetim döneminde (2006-2007) uygulamada bütün illere hizmet
götürülemediği, örneğin ihtiyaç içindeki ailelere yardımın sadece 31 ilde örgütlenebildiği tespit
edilmiştir. Komite Türkiye’de henüz genel olarak sosyal hizmet örgütlenmesi olmadığı sonucuna
varmıştır.” şeklinde bir değerlendirme söz konusudur.. Buna ek olarak “2011’de Aile ve Sosyal
Yardım Bakanlığı’nın kurulmasıyla daha önce Başbakanlığa bağlı olan sosyal hizmet kuruluşları, bu
arada SHÇEK kapatılarak, bu bakanlığa devredilmiştir.” Dolayısı ile 2011 den itibaren söz konusu
olan ASPB ca yapılan bir değerlendirme ise henüz bulunmamaktadır.Ama bu yönde örneğin “Sosyal
Hizmet Merkezleri” gibi merkezlerin yanı sıra Aile Danışma Merkezleri gibi merkezi yönetim
bağlamında kurumsal uygulamalar söz konusudur.Ama adil ve sosyal hizmete uyumlu ve hukuksal
açıdan güvenceye dayalı bir uygulanma ile bu yönde bir niteliğin aranılmadığı da görülmektedir.Bu
arada “Komite SHÇEK tarafından sağlanan hizmetlerin ücrete tabi olan/olmayanlarının, yer
açısından dağılımını, talepleri karşılama oranını, ve çalışanların nitelik ve yeterliklerinin
belirtilmesini istemiştir.” Fakat yapılan bu talebe hangi yanıtın verildiği bilinmemektedir.Ama
görüleceği gibi bu yönde bir niteliğin de arandığı görülmektedir.
117)Gene “Raporda gönül kuruluşların katılımına Türkiye Kızılay Kurumu ile Sosyal Yardım ve
Dayanışma Vakıfları örnek gösterilmiştir. Komite ihtiyaç sahiplerinin bu kuruluşlardan yararlanma
koşullarını ve denetim usülleri, talep sahiplerinin olumsuz işlemler karşısınd sahip oldukları itiraz
ve/veya dava yolları hakkında bilgi istemiştir.” Fakat ; bu konu içinde yapılmış bu talep için alınmış
bir yanıt bilinmemektedir. Kamu kaynaklarınca karşılaşılan Türkiye Kızılay Kurumu ve Sosyal
Yardım ve Dayanışma Vakfı gibi özel hukuk kapsamında da yararlanılan bu kuramsal yapıların nasıl
denetlendiği yönünde talep bu açıdan ayrı bir önemi de arttırmaktadır.Çünkü ASŞ 13 üncü
maddesinde öngörülen “Sosyal Yardım ve Tıbbi Yardım Hakkı” gibi temel bir sosyal hak bir
yükümlülük olarak kabul edilmiştir.Bu madde ile yararlananların kurumsal açıdan da ayrıca
değerlendirmesini ve güvence altına alınmasını da gerektirmektedir.Ancak bilindiği gibi 2016 yılında
24 milyar TL gibi bir önemli bütçeyi yöneten ASPB tarafından Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü
tarafınca yürütülen bu uygulamada vergi verenlerce karşılanan kamusal bir kaynağın vakıflar
üzerinden yürütülmesi söz konusudur. ASŞ bağlamında hak sahibi olarak yararlananların kamu
hukuk bağlamında idari hukuk açısından ele alınmadığı bir uygulama da benimsenmiştir.Bunun
yerine ise bilindiği gibi özel hukuk üzerinden yürütülmesi hem hukuksal bir sistem açısından hemde
yararlananların güvence altına alınılmaması aslında ASŞ ile var olması gereken uyumu da
engellemektedir.Ayrımcılık dahil oluşan bu aykırılığın ayrıca değerlendirmeyi de gerektirmektedir.
118) Prof.Dr.Tekin Akıllıoğlu tarafından yapılan ASŞ na yönelik bu çalışmada sosyal hizmetlerinin
önemini yansıtan bazı tespitler bazı bölümler de de ayrıca yer almaktadır.Örneğin 79 uncu sayfa da
“Toplumsal dışlanma ve yoksulluğa karşı korunma hakkı- mad.30- ile ilgili değerlendirilmelerinin
arasında şu şekilde bir değerlendirmeye de yer verilmiştir. 81.in paragraf şu şekildedir. “..Bir başka
açıdan,yoksulluk ve dışlanma temel sosyal haklardan yararlanamamaktır.Komite maddede sayıldığı
gibi tüketici olmamakla birlikte istihdam(employment), konut(housing),iş ve meslek
öğrenme(training), eğitim(education), manevi gelişme(culture), sosyal ve tıbbi yardım(social and
medical assistance) başlıca temel sosyal haklar olarak nitelendirmektedir.Bir başka yaklaşıma görede
sosyal dışlanma temel kamu hizmetlerinden yararlanma oranına göre ölüçülebilir.
Sağlık,eğitim,konut,ulaşım,sosyal hizmetler imkanları zayıf insanların dahi toplum içinde kalabilmek
için yararlanması gereken temel kamu hizmetleridir.Taraf Devletler 30 uncu madde bağlamındaki
yükümlülüklerini yerine getirme şekillerini belirlemede takdir yetkisine sahip olmakla birlikte
,yoksulluk ve dışlanma mağduru kimselerinde katılımı ile temel sosyal hakların önündeki engellerin
nasıl kaldırılacağını ve buna ilişkin uygulamayı açıklama ödev altındadır.”Dolayısı ile sosyal
hizmetler görüleceği gibi sağlık,eğitim gibi temel bir kamusal bir hizmet olarak kabul edilmesi
gerekirken bu hizmetin bir hak olarak görev ve yükümlülüğü de söz konusudur.”Sosyal Refah” bu
bağlamda bu görev ve yükümlülüğü sulandırmak için bir araç olmakta olup bu manipilasyon bu
keyfilik içinde zemin oluşturmaktadır.Zaten Bakanlığın başlığında “aile” dışında “sosyal politika” gibi
icracı olmayan bir kavramın ve uygulamanın öne çıkarılması bu sulandırmayı aslında daha da fazala
yansıtmaktadır.
119)Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi diğer sözleşmeleri ile yasama,yürütme,yargıyı birlikte
oluşturan T.C. Devletinin de tarafı olan ASŞ ile ilgili bu çalışmada aynı zamanda şözleşmeye dayalı
taahüt ve yüklenimlerin hukuki açıdan ele alınması da ayrı bir şekilde ele alınmaktadır.Özellikle
Komite de deki kararlar ve değerlendirmeler dipnot halinde ve ayrı ayrı da ele alınmıştır.Sosyal
hakların korunması için temel bir kaynak olan bu çalışmada örneğin 170 ci sayfa da ASŞ ile AİHS in
uyumu da ele alınmıştır.Özellikle de ASŞ 14. madde ile genel olarak çocuklarla ilgili 7 inci 10 uncu
ve 17 inci madde ; aile ile ilgili olarak 16 ıncı madde ; yaşlılarla ilgili olarak 23 üncü ve aile
sorumlulukları konusunda 27. madde özel hüküm niteliğinde olması ile oluşan bu ilişki ayrımcılık
bağlamında AİHS nin 14 inci madde si ile de ilişkilendirilmiştir.(MADDE 14 Ayrımcılık yasağı : Bu
Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere
herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.)Bu bağlamda
AİHM ne bireysel açıdan bir başvuru önünün açıldığı da kabul edilmektedir.Bu ilişki ASŞ de yer alan
Sosyal Koruma boyutu açısından AİHS nedeni ile daha da önem kazandırmaktadır..Hem adil bir
uygulama hemde bu ayrımcılığın engellenmesi de bir sosyal hakkın korunması açısından ayrı bir
görev ve yükümlüğün gözetilmesini de gerektirmektedir.Ayrımcılıkla ilgili AİHS inin 14 üncü
maddesi ile ilgili bu boyut aynı zamanda TC. Anayasasının 10 uncu maddesi açıdan da ayrı bir
önemdedir. Bir hak olarak öngörülen sosyal hizmetin temel bir sosyal hak açısından hukuksal
güvence altına alınmaması ile de bir hak sahibi olan yararlanan için önemli bir ayrımcılığa ayrıca
neden olmaktadır.
120)Bu durum özellikle bir hak olarak öngörülen sosyal hizmetlerin bir hayırsever/yardımsever
özelliği ile
değil ; bilgi ve
tekniğe vede bir yönteme dayalı
uygulamayı da öne
çıkarmaktadır.Yurttaşlığının toplum açıdan konumlanması ile de ilgili tarihsel bir süreç ve gelinen
nokta bu düzeyi de yansıtır.Bu aynı zamanda 47 ülkenin üyesi ile oluşan Avrupa Konseyi bağlamında
sosyal hakklarınında bir göstergesi de olup bu yönde bir araç olarak kabul edilen SİR ve bunun için
bir nitelik ve özellikte aranılmaktadır.Bu ise kamusal bir hizmet açısından liyakat dahil bir yetki ve
görev için de temel bir zorunluktur.Aslında 2016 yılında 24 Milyar TL ulaşılan bir bütçenin teknik bir
şekilde yönetilmesi içinde gereki olan bu zorunluluk sadece Türkiye açısından değil Uluslararası
bağlamda bilgi ve teknik açıdan bu uyumu da gerektirmekte olup HUKUK DEVLET niteliği içinde
hukuksal bir uyumun gözetilmesi de gerekmektedir.Görüldüğü gibi hem uluslarası sözleşmeler
bağlamında ASŞ gibi iç hukukun bir parçası olan ödev ve yükümlükler ile Bakanlıkta yer alan
Uluslararası Sosyal Hizmetler Birimi ile ilgili bir görev söz konusu olmasına rağmen Bakanlık
tarafından 9.2.2013 ve 1.8.2013 tarihlerinde yayınlanmış olan “Sosyal Hizmet Merkez Yönetmeliği”
nin uyumlu olmadığı Prof.Dr.Tekin Akıllıoğlu tarafından yapılan çalışmaların değerlendirilmesi ile de
açık bir şekilde görülmektedir.Bu değerlendirme bağlamında yararlanlara yönelik ayrımcılığa ve hak
ihlallerine neden olduğu da açık şekilde görülmektedir.
Değerlendirme :
121)Bu çalışma ve değerlendirilmeler birlikte ele alındığında ise bu yönetmeliğin 9 Şubat 2013 tarihli
“tanımlar” ile ilgili 4 üncü maddenin (i) fıkrası ile “Sosyal çalışma görevlisi: Psikolojik danışmanlık
ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal
hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarını “şeklinde yapılmış olan
tanımlanma ile ; 1.8.2013 tarihli yapılan bu değişiklikte ki (i) fıkrada “Sosyal inceleme : Birey, aile,
grup ve toplulukların sosyal hizmet ve sosyal yardıma ilişkin ihtiyaç ve sorunlarının tespiti ile hangi
sosyal hizmet uygulamalarından yararlandırılması gerektiği önerilerini içeren inceleme ve
değerlendirme faaliyetini” şeklinde yeniden bir tanımlamada bilindiği söz konusu olmuştur.Bu
değişiklik bağlamında ise ayrıca (J) fıkrasında “Meslek elemanı” şeklinde ek bir tanımlama ile de
“Sosyal hizmet, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik
ile aile ve tüketici bilimleri lisans programlarından mezun olup merkezde çalışanlar” şeklinde bir
tanımlama yapılarak görev ve yetkiler bu yönde de öngörülmüştür.Bu düzenlemeler Merkezin hem
yönetimsel hemde teknik boyutla ilgili olup bu merkezden yararlananların durumunu ve düzeyini de
yansıtmaktadır. Dolayısı ile ÇKK nun da öngörülen 35 inci madde de yer verilen “Sosyal inceleme”
ile yapılan değişiklik sonucu ÇKK (3/1-e) madde de yer verilen “Sosyal Çalışma Görevlileri”
üzerinden yapılan bir tanımlama ve ilişki görüldüğü gibi işlev açısından aynen devam ettirilmiştir.
122)Buna dayalı olarak ÇKK nun da öngörülen bu iki düzenleme ve iç hukukun bir parçası olan ÇHS
(md.3/40 ) vede temel bir araç olan sosyal araştırmaya yönelik Pekin Kurallarının 16 ıncı maddesi ve
ASŞ nın 14 üncü maddesine yönelik tespit ve değerlendirmeler bağlamında da; bir hak olarak taahüt
edilen sosyal hizmetler hakkına ulaşılması için sosyal hizmet yöntemlerine dayalı aranılan bir görev ve
yükümlülüğün T.C.Türkiye Devleti tarafından gözetilmediği
gayet açık bir şekilde
görülmektedir..Afganistan da 2005 yılında yapılmış olunan düzenlenme de bile SİR gibi teknik ve
hukuksal açıdan aranılan bu özellik için sosyal hizmet konusunda eğitim almış kişilerin dışında kendi
alanları dışında eğitim almış kişilerce 2005 yılında Türkiye de ÇKK nun üzerinden yapılan bu
görevlendirilme;
yararlananların
haklarına
ulaşılmasını
da
somut
bir
şekilde
engellemektedir.Aranılması gereken liyakat ise hem kamusal hizmeti yöneten hem de çalışanlar
açısından şimdiye kadar gözetilmemiştir.Aksine bir keyfilik öne çıkarılmıştır. Özellikle Avrupa
Konseyinde yer alan Komite de aranılan somut değerlendirmeler bağlamında; sosyal çalışmacılar
dışında düzenlenmiş bir SİR nuna dayalı alınan bir karar sonucu oluşturulan idari işlem(ler) temel bir
hak ihlaline de neden olunmaktadır.Özellikle de sosyal hizmet çalışanlarının nitelikli ve yeter sayıda
olması Komite de açıkça belirtilmesine rağmen bunun yerine getirilmemesi ayrı bir hak ihlaline de
nedendir.Bu durum bireysel ve kollektif açıdan hukuksal bir soruna da dönüşmektedir. Temel bir
kamusal hizmet olan sosyal hizmetin gerekli bir şekilde yerine getirilmemesi ve liyakat aranılmaması
bağlamında da önemli bir “hizmet kusuru”nun oluşturulmasına; yararlananlara/hak sahibi yurttaşlara
ek bir mağduriyete de neden olmaktadır.Sosyal hizmetlerin Bakanlık tarafınca verilen izin dahil
yaptırımı da içeren düzenlemeler ile bakım hizmeti veya danışmanlık hizmeti için özel sosyal hizmet
kuruluşlarını vede bir bedel karşılığı sağlanan hizmet ile de ilişkili olan olan bu durum mesleksel
sorumluluğun gözetilmemesi ile de ayrıca bir yetki gaspı dahil maddi açıdan haksız bir yararlanılmaya
da katkı verilmektedir.
123)Ayrıca bilindiği gibi Bakanlık çatısı altında ve uluslararası aynı sözleşmeler bağlamında
öngörülen görev ile yurtdışında yaşayan T.C. dahil diğer ülkelerdeki kişiler açısından SIR nun sadece
sosyal çalışmacılar tarafından yürütülmesi gözetilirken (ÇKK – 3/1-e) ve (ÇKK/35) inde olaşan bu
garabet durumun Türkiye açısından gözetilmemesi önemli
bir ayrımcılığı da
neden
olmaktadır.Pekin Kuralının 16 ıncı madde üzerinden bırakın Almanya veya İngiltere’yi Afganistan da
bile bir zorunluluk olarak aranılan sosyal araştırma/inceleme için gerekli olan nitelik ve işlev sonucu
Çocuk Hakları gibi temel haklara yönelik kamusal ve/veya kollektif bir saldırı da söz
konusudur.Sosyal adalet,eşitlik ve çocuk dahil kişilerin özgürleşmesine yönelik benimsenen bu
ayrımcılık 2005 yılından beri ÇÇK nun yürütülmesi ile somut bir şekilde devam edilmektedir.SHÇEK
dahil 2011 yılından beri kurulmuş bulunan ASPB dahil müsteşarlığa bağlı AB ve Dış İlişkiler
Başkanlığı ve Hukuk Müşavirliğince de söz konusu olan yönetmelikler ile oluşan bu ayrımcılığın
engellenilmesi yerine bu yöndeki görevleri yerine getirmeyerek açık bir destekde verilmiştir.Özellikle
çocuk/gençlik adalet (?) sistemi dahil ÇKK nunda öngörülen (4), ile (44) üncü bağlamında hem
kişisel hemde kurumsal bir
görev ihmal ve istismarlığı gibi bir durum da söz konusu
olabilmektedir.Ayrıca Bakanlık birimleri arasında Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü üzerinden yer
alan kurumsal yapı SHÇEK tarafından uygulamaya dayalı olarak aynen devam etmektedir.Bu genel
müdürlük yapısında bir sosyolog tarafında yürütülenen Çocuk Hakları Daire Başkanlıgı gibi ayrı bir
görevde öngörülmüştür.Fakat bu görevin yerine getirilmediği de açık bir şekilde görülmektedir.Bu
ayrımcılık ve aykırılıklar dahil ; yönetmelik ile gözetilmeyen bu durum ASŞ nun 14 üncü maddesi
bağlamında hak sahibi açısından yararlananlara yönelik alınan kararlar ve işlemler idari ,mesleksel ve
teknik açıdan gözetilmediğini de ortaya çıkarmaktadır.Anayasanın 90 ıncı maddesi ile ASŞ birlikte ele
alınması gerekliliği ve ASŞ nın 14 üncü maddesine ek olarak çocuklarla ilgili 7 .10. 17; aile ile ilgili
16; yaşlılarla ilgili olarak 23 ve aile sorumlulukları konusunda 27. maddeler deki hakların
gözetilmediğini de anlaşılmaktadır.AİHS nun 14 üncü maddesi bu aykırılığı daha da somutlandırırken
çocuk dahil koruma boyutu ile birlikte ceza ve idari hukuksal boyutunu da içeren yargısal bir
uygulama sürecinde aynı zamanda adil bir yargılama için aranılan 6 ıncı maddesi bu açıdan da ek
aykırlıklara neden olmaktadır.
124)Sosyal Hizmet Merkezleri ile halen yürürlükte olan uygulamalara yönelik oluşan Hak ihlallerini
de içeren bu somut aykırılık aynı zamanda Sosyal ve Hukuk Devlet niteliği ile de ilişkilidir.
Anayasanın 90 ıncı maddesi bu aykırılığı da Anayasa Hukukuna da taşınmaktadır.Bu aykırılıklar ile
birlikte Anayasanın 2 inci madde de aranılan niteliğinin Bakanlık tarafından gözetilmediğini ortaya
çıkarmaktadır.(paragraf 66-69) Hak sahibi özelliği bağlamında çocuk dahil Kişilere bu yönde ayrı bir
saldırı da söz konusu olmaktadır.Gene Anayasanın 2 ve 90 maddeleri ile birlikte ele alındığında
Anayasanın 10 uncu maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile ilgili ek bir aykırılığa da neden
olmaktadır.Ayrıca T.C. Anayasasının “Temel amaç ve görevleri” ile ilgili 5.Maddesi ile de öngörülen
temel yükümlülüğe rağmen Bakanlık bu yönde bir aykırılığıda oluşturmuştur.Özelikle de temel hak
ve hürriyet ile sosyal hukuk devleti vede sosyal adalet dahil adil bir adalet ilkelerine uyumun bir temel
olması ise bu açıdan gözetilmemiştir.Bu durum aynı zamanda Anayasanın 11 inci maddesi açısından
ayrı bir yükümlülüğü de getirmektedir. Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde
kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorununluğuna rağmen Bakanlık bu yönde
de gene açık bir aykırılığı oluşturmuya da devam etmektedir.
125)”Temel hak ve hürriyetlerin niteliği” ile ilgili 12 inci madde ile de temel hak ve hürriyet ile sosyal
hukuk devleti vede sosyal adalet dahil adil bir adalet ilkelerine uyum ise yönetmelik için de
gözetilmemiştir.Ayrıca idare ve yargısal uygulamalar dahil bu görev bağlamında ;herkesin, yaşama,
maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip kılınması 17 inci madde de ayrıca
vurgulanmasına rağmen bu yükümlülük de yerine getirilmemiştir.. Temel hak ve hürriyetlerin
korunması ile ilgili 40 ıncı maddesi ise özellikle Anayasa da yer alan görev ve yükümlülüklerin
gözetilmesi ile de ilgilidir. Resmi görevlilerce haksız işlemler sonucu bir zarar söz konulması olduğun
da bunun tazmin edilmesi ayrıca güvence altına alınmıştır.Eğitim,meslek ve nitelik bağlamında görev
ile sorumlu olana bunun yansıtılması da hükmedilmiştir.Fakat bu hüküm de görmezden gelinerek bu
yönetmelik ile somut bir keyfilik sağlanmış ve desteklenmiştir. Aynı zamanda “Ailenin korunması ve
çocuk hakları” başlığında 41 inci madde de öngörülen düzenlemeye rağmen bu yönde bir keyfilik
Bakanlıkça benimsenmiş olup sosyal hizmet üzerinden bir uygulamanın benimsenmesi ile bir temel
aykırılığa neden olunmaktadır.Özellikle Anayasının “hizmete giriş” ile ilgili 70 inci madde ile de
Bakanlık tarafından liyakat dahil bir sorumluluğun yerine getirilmemesi ve bu yönde Anayasanın 10
uncu maddesinin birlikte ele alınması da önemli bir temel aykırlığa da neden olunmaktadır.
126)Özetle ASPB tarafından (ÇKK-3/1-e) ile ÇKK /35 maddenin birlikte ele alınmasıyla da
Sosyal Hizmet Merkezleri tarafından yürütülen uygulamaların T.C. Anayasasının
2,5,10,11,12,17,40,41 , 70 inci maddeleri ile 90 ıncı madde bağlamında öncelikle ÇHS/3-40
,AİHS/6,14 ve ASŞ/13-14 dahil diğer maddelerde yer alan yükümlükler ve bu taahütler yerine
getirilmeyerek yararlananlara yönelik hak ihlallerine neden olunduğu somut bir şekilde
yansıtmaktadır.Hukuksal açıdan oluşan bu hak ihlalleri aynı zamanda teknik açıdan ele alındığında
vede ASPB da yer alan uluslararası sosyal hizmetler birimi ile ilgili görevler ve Afganistan da da söz
konusu olan bu yöndeki somut bilgi ve uygulama içinde ayrı bir göstergedir.
127)Sözleşmeler dahil Anayasa ya aykırıklar ve bu teknik göstergeler bağlamında da; yönetmeliğin
tanımlar ile ilgili 4 üncü maddesinin (i) ve (j) fıkraları ile 8-14 maddeleri arasındaki bu maddeler vede
buna bağlantılı olarak (16) cı maddenin yanı sıra 18 inci madde dahil meslek bağlamında
ilişkilendirilen (19/1),(20/1),(21/1),(23/1) ve (24/1) üncü maddeler
ayrı ayrı bir aykırılığa ve
ayırımcılığa da neden olunmaktadır. Bu bağlamda hem yönetmelikte yer verilen bu maddelerin iptali
hemde bu uygulamaya dayanak olan ÇKK nun ( 3/1-e) maddesinde öngörülen bu düzenlemenin
Anayasa nın 2 ,5, 10,11,12,17,40,41,70 inci maddelerinin nin yanı sıra 90 ıncı madde açısından
ayrıca AİHS nin 14 üncü maddesi ile ASŞ nın 14 üncü maddesi açısından iptali için Anayasa
Mahkemesi dahil bu yönde hukuksal bir sürecin başlatılmasını da gerektirmektedir.
128)Bir Devletin niteliği bağlamında SOSYAL ve HUKUK DEVLETİN de ASŞ bağlamında ASPB
tarafınca “Sosyal Hizmet Merkez” leri üzerinden sosyal hizmetlerin yararlananlar açısından
değerlendirmesi SİR ve bu raporlamaya dayanılan kararın niteliğinin de ayrıca bir çok açıdan da bir
göstergesidir.Hukuk yerine “kanun” un üzerinden yapılan kutsamalar ve güzellemeler aynı zamanda
sosyal hak ve hukuk açısından da diğer bir temel göstergedir.Özellikle de merkez başlığı ile “Sosyal
Hizmet” gib bir uygulamanın toplum açısından yanıltıldığı /kandırıldığı bir durum ortaya çıkarken
sosyolog ,psikolog,öğretmen gibi meslek sahibi kişilerin meslekleri dışında kendilerini yetkin ve
görevi benimsemesi de bu toplumu yanıltıkları/kandırdıkları bir bir durumu ve boyutu da ortaya
çıkarmaktadır. Wikipedi’de “Devletin toplumda refah ve sosyal koruma sağlamak amacıyla uyguladığı
politikalar bütününe Sosyal politika denir.” denilerek ASPB Bakanlığında öne çıkarılan “Sosyal
Politika” kavramının aslında kalkınma veya ekonomi Bakanlığı gibi icracı/uygulayıcı bir özelliğe
sahip olunmadığını da yansıtmaktadır.Gene görüldüğü gibi “Sosyal Politika , genel olarak sağlık,
eğitim, konut, sosyal güvenlik, istihdam ve sosyal hizmetler alanlarındaki kamu hizmetlerini
kapsamına alır.” şeklinde yapılan açıklama ile de daha çok araştırma ve yönlendirme yönünde bir
özellik ve işlevi de öne çıkarmaktadır.Kıta Avrupası ve Anglo sakson arasında oluşan sistem farklılığı
da dahil bu kavramsal açıdan bakıldığında; hayırseverliğin tarihsel bir süreçte evrimleşleşmesi ile
sosyal hizmete dönüşmesi bağlamında sosyal hizmet konusunda bir profesyonelleşmeye dönüşmesi de
bu düzeyi de böylece yansıtmaktadır.Toplumun yanıltılması ve kandırılması ile de bilim ve tekniği
benimsemeyi ve/veya red etmeyi de belirlemektedir.
129)Uluslararası Sosyal Hizmetler Örgütü/ISS ve ASŞ bağlamında yararlananların Türkiye de
değerlendirildiğinde ise SİR unun sosyal çalışmacılar dışında düzenlenmesi sosyal hizmetler ile ilgili
teknik bir düzeye ulaşılmadığını da somut bir şekilde göstermektedir.Üstelik SİR na yönelik aranılan
sosyal çalışmacı’ya dayalı mesleksel bir niteliğin aranılmaması Türkiye nin bırakın Avrupa yı
Afganistanın düzeyin de olmadığını da göstermektedir.( Ek:17) Bu üzüntücü ve ayıplı gösterge
UNICEF açıdan da ayrı bir üzüntü kaynağıdır.UNICEF için SİR nun sosyal çalışmacılar tarafından
Afganistan da düzenlenmesinde bir danışmanlık hizmeti verdiği görülürken Türkiye de bu yönde bir
danışmanlık hizmetini vermek istemediğini de göstermektedir.Bilindiği gibi UNICEF uzun süreden
beri Çocuk Adalet Sistemi açısından Adalet Bakanlığı ve ASPB ile birlikte bir projede
yürütmektedir.Bu yönde yoğun bir eğitim çalışmalarını da yürütmüştür. Özellikle ÇKK üzerinden
yürütülen bu uygulamada sosyal çalışma görevlisi ve sosyal inceleme raporunun sadece sosyal
çalışmacılar tarafından yürütülmesi konusunda bir engellenme yerine aksine bu yanlışlığın devamı
yönünde bir danışmanlık hizmetinin verildiği de görülmektedir.Akademik ve teknik bilgi ve destekler
ile de hukuka aykırılığı meşrulaştırmak için ek bir çabanın öne çıkarıldığı da görülmektedir...Bu proje
kapsamda Kasım 2013 de yayınlanan “Çocuk Adalet Sistemi Çalışanları Eğitim Programı-Sosyal
Çalışma Görevlileri için Eğitim Kitabı” başlıklı bu çalışma görüleceği gibi Unicef Türkiye de paylaş
olarak da yansıtılmıştır Bu çalışmaya ek olarak “Hakim ve Cumhuriyet Savcıları için Çocuk Adalet
Sistemi El Kitabı / 2014” ;”HUKUKÇULAR İÇİN EĞİTİM KİTABI / Kasım 2013”;”VAKA
TEMELLİ EĞİTİM KİTABI / Kasım 2013” gibi yayınlara da yer verilmiştir.(Ek.17/e).Hem ASPB ve
Adalet Bakanlığında yer alan sosyal çalışma görevliler için bir eğitim aracı olan bu çalışmaya yönelik
yansıyan bu bilgiler ile 2009 daki Unicef Afganistan tarafından Unicef gibi kurumsal bir ortamda
yayınlanmış bu açık bilgiler birlikte değerlendirildiğinde
somut bir çelişkiyi de
yansıtmaktadır.UNICEF gibi bir çatı altında özellikle CHS/3-40 maddeleri ile BM Pekin Kuralının 16
ıncı maddesi üzerinden ele alınan böyle bir uygulama için oluşan bu çelişki/ayrışma aynı zamanda
akademik ve teknik bilgi düzey ve kalite açışından da önemli bir göstergedir.Türkiye ve Afganistan da
aynı 2005 yılın çocuk adalet sistemi ile ilgili iki düzenleme ile SİR ve Sosyal Çalışmacılar ile ilgili
ortaya çıkan iki bilgi(ler) birlikte değerlendirildiğinde ise aynı kurala yönelik farklı farklı iki
uygulama da benimsenmiştir. Özellikle de Afganistan da bile aranılan teknik özelliğin akademik ve
teknik açıdan ele alınmadığının ise açık bir şekilde görülmesi sık sık “Türkiye nin kendine özgü”
mazeretini de aslında geçersiz kılmaktadır.”Sosyal Çalışma Görevlisi” şeklinde ki bir garabet görev
için bir niteliğin hiç bir şekil aranılmaması veya tartışmaya bile açmak istenmemesi vede yurtdışı
ziyaretleri kasıtlı/yararcı bir durumuda yansıtmaktadır. Bu ayrımın gözetilmesi ve vurdumduymazlık
sonucu aykırılıkların meşrulaştırılmak istendiği
bir
duruma da görüldüğü gibi neden
olunmaktadır.Örneğin “Hakim ve Cumhuriyet Savcıları için Çocuk Adalet Sistemi El Kitabı / 2014”
başlığında Nisan 2015 yılında yayınlanmış bu çalışmanın 11 inci sayfasında yer alan “ (6) Çocuk
Koruma Kanunu, “sosyal çalışma görevlisi” kavramı ile farklı alanlarda üniversite eğitimi almış olan
kişilerin oluşturduğu yeni bir unvan tesis etmektedir. Sosyal çalışma görevlilerinin her biri farklı
uzmanlık alanından gelseler de, adalet sistemi içerisinde sorumlulukları aynıdır:” şeklinde absürd
açıklamanın Afganistan düzeyinin ötesine taşındığının somut bir yansımasıdır.Artık teknik değil
sadece hukuka ayırılık açısından bir durum da ortaya çıkarken böyle bir kurumsal kimlik altında artık
tartışmak vede bilgi düzeyi dışında ancak ”AYIP” dan başka denilecek bir şey de
mümkün
değildir.Afganistan kadar bile olunmayacak bir meşrulaştırma ile de böyle bir uygunluk ve layik
olmanın çocuklar için yeterli kılınıp, kılınmadığı da...Dolayısı ile
UNICEF dahil en azından
ayıplı/kusurlu gibi bir durum ortaya çıkarken bu yönde verilen teknik danışmanlık hizmetinde tipik
bir faydacı yaklaşımını da somut bir şekilde yansıtmaktadır..Aynı zaman da çocukların yarar ve
esenliğin gözetilmesi konusunda temel bir aracın işlevsizleştirilmesine de somut bir ortak
olunmaktadır.Çocukları koruyoruz diye sık sık yapılan söylemlerin ise içleri bu şekilde boşaltılırken
çocukların ihmal ve istismaları kurumsal bir boyuta da taşınmaktadır.
130)Ayrıca ASŞ nın 14 üncü madddesi bağlamında başta Sosyal Hizmet Merkezleri dahil diğer
hizmetler açısından Komite tarafınca da sosyal hizmet çalışanları için aranılan bir nitelik ve yeter
sayıda yürütülmesi bu açıdan değerlendirilmesini de gerektirmektedir.Vergilerce karşılaşılan kamu
hizmeti ile ilgili bu durum aynı zamanda keyfilik ve verimlilik dahil bir düzeyi de
yatsıtmaktadır.Bilindiği gibi sosyal hizmetlere yönelik bir görevin kamusal olarak yüklendiği
Bakanlığın 2015 yılında yayınladığı faaliyet raporun da bazı ünvanlarda çalışan personel sayılarına da
yer verilmektedir (sf.74).Bu ünvanlar arasında 2010 yılında (1.054) sosyal çalışmacı 2015 yılında
(2.075) e; (223) Psikolog (1.018) e; (194) çocuk gelişimcisiden (472) e;(1.090) öğretmenden /1.662) e;
(90) sosyologdan (744) sayıya ulaşıldığını göstermektedir.Bu meslek gruplarının toplam 2010 yılında
( 2.651) iken 2015 yılında (5.971) sayısına ulaşmıştır.Bu ise % 85 genel bir artıştır.Ayrı zamanda 2010
yılında sosyal çalışmacıların diğer çalışanlar ile oranı ise (% 40) dır.(% 60) ı ise diğer meslek
gruplarca hizmette yer almaktadır. 2015 de ise bu oran (%34) e gerilemiştir.2010 dan 2015 yılına
kadar olan bu artışta ise sosyal çalışmacıların artış oranı (% 96) ; psikolog ( % 375) ;öğretmen (% 52);
sosyolog (% 726) oranında artışlar teknik uygulamanın ve düzeyinde somut bir yansımasıdır.2011
yılında Bakanlık yapılanmasın da görüleceği gibi sosyal hizmet konusunda bir niteliğin gerilediği
görülmektedir.Diğer taraftan sosyal çalışma konusunda 2000’li yıllar ile birlikte sosyal hizmet eğitimi
veren bölüm sayısı artmaya başlamış, 2016 yılı itibariyle de 42 üniversitede sosyal hizmet bölümü de
açılmıştır.1961 ile 2015 yılında ise 6.150 kişi sosyal hizmet uzmanı ve sosyal çalışmacılar mezun
olmuştur.2012 de lisans eğitimi kişilerin kontenjanları ise (3.717) kişi olup 2016 yılında mezun
sayıları nın 9.867 kişi olacağıda öngörülmektedir. 2013 de ise (4.376) kişi eğitim görürken 2017
yılında mezun sayısı (14.243) e ;2016 da (6 .100) kişi eğitim görürken 2020 yılında (31.571) mezun
kişi sayısına ulaşılacağı da öngörülmektedir.- 2013 (Alptekin, Topuz ve Zengin, 2013) - Dolayısı ile
sosyal çalışmacı açısından 2010 yılında bile yeterli ölçüde mezun sayısı belli düzeye ulaşıldığı vede
2016 yılı itibari ile yoğun bir artış açık bir şekilde görülmektedir.Bu yönde bir iş bulmamak gibi bir
durumda ortaya çıkmaktadır.
131)Ayrıca sosyal hizmetin sağlık veya eğitim gibi kamusal bir hizmet şeklinde yapılanması
bağlamında Sağlık Bakanlığında “Sağlık Bakanlığı;ve Bağlı Kuruluşları Sağlık Hizmetler ve
Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıf Dışı Personel “ gibi hizmetin niteliğine göre görev,kadro ve
istihdam gibi liyakata dayalı somut ayrımın gözetilmediği de görülmektedir.Sosyal Hizmetle ilgili bir
eğitime dayalı somut bir personel ve uygulamanın gözetilmemesi ile de uygulamalı bir eğitim
almamış sosyologlar açısından (%726) ile alan açısından oluşan farklılığa rağmen (%375) oranın da
psikologlar için oluşturulan bu artışı anlamak ise mümkün değildir.Sosyal Çlışmacı konusunda eğitim
sonucu mezun sayındaki artışa rağmen sosyolog ve psikolog gibi diğer meslekler tarafınca yürütülen
bir uygulama ile ek bir yararcılık ile hem mesleksel hemde hizmet açısından önemli bir “AYIP” a da
neden olunmaktadır.Bu ayıpı; bir sağlık hizmetinde veterinerlerin doktor tarafından yetki ve
görevlendirilmesi ile böyle bir artışın sağlanması gibidir.İnsan sağlığına verilmesi gerek hizmetinin
veterinerleşmesi ile de oluşan böyle bir durum; sosyal hizmet gibi bir hizmetin hukuksal açıdan da
“yok” sayıldığını da kanıtlamaktadır.Diğer yandan yararlanların bir “insan/birey/yurttaş” yerine
konulmayıp doktorlar yerine veterinerlerce haksız bir şekilde yetki ve görevlendirilmeleri gibi oluşan
haksız bir kazanımın kamusal açıdan ek bir zarara da neden olunmaktadır.Toplum açısından mesleksel
sorumluluğa rağmen öngörülen görev ve yetki ile toplumun yanıltılıp ve kandırılması sonucu oluşan
bu haksız kazanımın engellenmesi için ayrıca “sayıştay” ile ilgili bu hukuksal boyutun ele alınılmasını
gerektirmektedir.Aslında Bakanlık tarafından “15 Bin sosyal danışman” gibi uluslarararası karşılığı
olmayan görevlerden bahsedilirken aynı zamanda “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki çocuk
gelişimci psikolog kadroları iptal edildi, yerine imam kadrosu açıldı” gibi (EK :36) tasarruflar ile de
sosyal hizmeti bir tercih olarak “yok” sayıldığı da anlaşılmaktadır.Ayrıca ; sosyal hizmet konusunda
mezun sayındaki artışın bakanlık açısından görmezden gelinmesi ile de oluşan bu durum bir tercihin
de ötesinde başka başka etkenlere de neden olmaktadır. Özellikle yapılan açıklama ile 2016 yılında 28
Milyar TL lik bir bütçe ile vergi verenler yerine yürütülen kamusal bir hizmette sosyal hizmet yerine
hayırseverlik vede buna bağlı olarak ayrı bir keyfiliğin tercih edildiği bir uygulamanın benimsendiği
açıktır.Bilim dışında da kalınan bu durum aynı zamanda sosyal hizmet merkezlerinin yönetime bağlı
olan Genel Müdürlüğün üst yönetiminin
sosyal hizmet konusunda eğitim almış kişilerce
yürültülmediği gibi diğer Bakanlık üst yönetiminde aranılan niteliğin siyasal ,yönetimsel ve teknik
açıdan gözetilmediğini de yansıtmaktadır.
V BÖLÜM
SOSYAL HİZMET UZMANLARI DERNEĞİ VE SAVUNUCULUK BOYUTU
SAVUNUCULUK GÖREVİ BAĞLAMINDA HUKUKSAL ÇABALAR
132) Sosyal Hizmetlerin kamusal bir görev olarak kabul edildiği Bakanlığın böyle bir niteliği ve
düzeyini “Sosyal Hizmet Merkezleri” gibi temel uygulamaların yanı sıra diğer yönetmelikler
üzerinden de yansıtmaktadır (Ek:28).Sosyal Hizmet Merkezleri ile ilgili yapılan bu düzenlemeler
sonucu hem toplumun yanıltıldığı ve kandırıldılması ile de oluşan aykırılıklar için henüz bir hukuksal
sürece yansıtılmadığı da bilinmektedir..Ancak bir meslek örgütü olarak Sosyal Hizmet Uzmanları
Derneğince bazı yönetmelikler ile ilgili hukuksal süreçler de başlatılmıştır.Derneğin faaliyet
raporunda yayınlanmış bazı başvurular ve süreçe de yer verilmiştir (Ek:31). Örneğin bazıları
şunlardır.
“129)Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi- 14.Dönem Faaliyet Raporu-1-Nisan-31
Aralık 2015.
”Süreç:Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yayınlanan
30.04.2015 gün ve 23942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Özel Kres ve Gündüz Bakımevleri ile
Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İsleyişleri Hakkındaki Yönetmelikte sadece Sosyal Çalışmacının
görevi olan Sosyal İnceleme Raporu hazırlanması Sosyal Çalışma Görevlileri tanımındaki meslek
gruplarına atfedilmiş ve özel kuruluşlarda görev yapabilecek personel arasında Sosyal Çalışmacılar
sayılmamıştır. Derneğimizce; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğünce yayınlanan 30.04.2015 gün ve 23942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Özel Kres ve
Gündüz Bakımevleri ile Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İsleyişleri Hakkındaki Yönetmeliğin
"Tanımlar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (ö) bendinde yer alan "...psikoloji, çocuk gelisimi,
psikolojik danısmanlık ve rehberlik, ögretmenlik, sosyoloji, aile ve tüketici bilimleri..." ibaresi ile
"Grup sorumlularında aranacak nitelikler" başlıklı 26. maddesinin 1. Fıkrasının (a) bendinde "sosyal
çalışmacılar"a yer verilmemesine iliskin eksik düzenlemenin iptali istemiyle Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı'na karsı Danıştayda dava açılmıştır.
Süreç:Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çıkarılan ve 03.03.2015 tarih ve 29284 sayılı
resmi gazetede yayınlanan Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğin “ Tanımlar
“başlıklı 4. Maddesinin (1) fıkrasının Meslek Elemanına ilişki (k)bendinde yer alan “psikoloji, çocuk
gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, sosyoloji” ibarelerinin yürütmesinin durdurulması ve
iptali talebiyle 04.05.2015 tarihinde,Danıştay 10. Daire Başkanlığına Esas No:2015/1472 dava
açılmıştır.
133)Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Merkezi 13.Dönem Yönetim Kurulu-Nisan 2013-Mart
2015 Faaliyet ve Çalışma Raporu
“140-Milli Eğitim Bakanlığı'nın 12/10/2013 tarih ve 28793 sayılı resmi gazetede yayımlanan "Milli
Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle
Atanması Hakkında Yönetmelik" in Unvan Değişikliği Suretiyle Atanacaklarda Aranan Şartlar başlıklı
Madde 7 - "ç) Tekniker, teknik ressam ve sosyal çalışmacı kadroları için; atama yapılacak kadronun
gerektirdiği alanlarda iki yıllık yüksekokul mezunu olmak." düzenlemesi ile 2 yıllık bölüm
mezunlarına(2 Yıllık Önlisans Açıköğretim Bölümü mezunları dahil) Sosyal Çalışmacı olma yolunun
açılması öngörülmüştür. Sözkonusu düzenlemenin düzeltilmesine ilişkin çabaların sonuç vermemesi
üzerine Derneğimizce 11.12.2013 tarihi itibarıyla sözkonusu maddenin İptali ve yürütmesinin
durdurulması talebiyle Danıştay 2.Daire Başkanlığına dava dosyası sunularak yasal süreç
başlatılmıştır. Dava sürecinde, talebimiz doğrultusunda Danıştay İkinci Dairesinin 2013/11227 Esas
No’lu, 19.09.2014 tarihli kararıyla “..Sosyal Çalışmacı kadroları için; atama yapılacak kadronun
gerektirdiği alanlarda 2 yıllık yüksek okul mezunu olmak”, ibaresinin yürütülmesini durdurulmasına
oybirliğiyle karar vermiştir. Yürütmeyi durdurma kararı gereğince, MEB tarafından 10.12.2014 tarihli
145- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünce 03.03.2015 tarihli
ve 29201 sayılı Yönetmelik değişikliğiyle gerekli düzeltme yapılarak, Sosyal Çalışmacı kadrosuna 2
resmi gazetede yayınlanan, Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmetleri Hakkında Yönetmelik” ile SHÇEK
yıllık bölüm mezunlarının atanmasını öngören madde hükmü iptal edilip, 4 yıllık Sosyal Hizmet
döneminden bu yana önce Ayni Nakdi Yardım, sonradan Sosyal Ekonomik Destek adıyla anılan ve
bölümü mezunlarının atanabileceği hükme bağlanmıştır. Dava süreci esastan devam etmekle birlikte,
sadece Sosyal Hizmet Uzmanları tarafından hazırlanabilen Sosyal İnceleme Raporu ile verilebilen
yürütmeyi durdurma kararı ve yönetmelik değişikliğini içeren idari düzenlemeyle, mesleğimiz adına
yardımların; meslek elemanı olarak sayılan pekçok meslek gruplarınca sosyal hizmet uzmanlarının
yaşanması olası haksız uygulamaların önüne geçilmiştir ve idare açısından da hizmet kusuruna yol
mesleki formasyonunda bulunan sosyal hizmet etiği ve müdahale yöntemlerini de kullanarak vermeleri
açabilecek düzenlemenin iptali için yasal girişimde bulunmak üzere çalışma başlatılmıştır.”
öngörülmüştür. Mesleğimize yönelik yeni bir müdahale olan ve hizmet alanların da daha niteliksiz bir
hizmet alabilmesine ve idare açısından da hizmet kusuruna yol açabilecek düzenlemenin iptali için
yasal girişimde bulunmak üzere çalışma başlatılmıştır.”
134)Meslek sorumluluğu bağlamında başlatılmış olan bir çok hukuk süreç görüleceği gibi söz
konusudur.Vergi verenler açısından yararlanana yönelik idari bir görev ve yükümlülük bağlamında
düzenlenmiş olan bu Yönetmeliklerde oluşan aykırılığın giderilmesi de hedeflenmiştir. Özellikle de
SİR ve ÇKK nun (3/1-e) maddesi ile sosyal hizmet konusunda eğitim almamış “sosyal çalışma
görevlisi” şeklinde bir görev ve yetki sonucu oluşan bu aykırılığının giderilmesi de beklenmektedir.
Vergi verenlerce keyfi bir şekilde uygulanıldığını vede yararlananların yurttaşlık bağlamında güvence
altına alınmaması ile de sosyal hizmetler ile ilgili temel bir görev ve yetki için profesyonel bir
özellik,kalite ,deneyim ve mesleksel bağımsızlık da gözetilmemektedir.Bu durum aynı zamanda
gelişmişlik, kurum ve kurallarla da ilgilidir.Yönetmeliklerde öngörülen görev ve yetkilerin belli bir
liyakatla doldurulup doldurulmadığı ile de dolayısı ile ilgilidir. Kamusal bir hizmetin nasıl yönetilmesi
ile de ilgilidir.Bu nitelikler dahil teknik ve hukuksal açıdan oluşan ASŞ dahil diğer aykırlıkların
önlenmesi için bu sürecin Danıştay dahil diğer Mahkemeler tarafından da Anayasa Mahkemesine
başvurulmasını da bir ihtiyaç olarak göstemektedir.2005 yılından beri şimdiye kadar Danıştay dahil bu
yönde Anayasa Mahkemesine her hangi bir başvurunun yapılmaması nedeniyle de bu talebin somut
bir şekilde yapılması gerekmektedir.AİHM a kadar devam edilmesi için bu aykırılık ile ilgili
eksikliğin de en kısa zaman da giderilmesi ile de toplumsal ve mesleksel savununucuk yerine
getirilmedir.
ŞÖNİM ve Anayasa Mahkemesine Götürülmesi
135)Bu gereklilik bağlamında SHU Derneği özellikle ASPB tarafından en son çıkarılan ve 17.03.2016
tarih ve 29656 sayılı resmi gazetede yayımlanmış olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri
Yönetmeliği için Danıştay’a süresine uygun bir şekilde 17.Mayıs.2016 tarihinde bir başvuruda
bulununmuştur.20.Mayıs 2016 tarihli sosyal medyada yapılmış duyuru ile de açılan dava ile ilgili talep
ise şu şekilde açıklanmıştır.”TALEPLER:-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çıkarılan ve
17.03.2016 tarih ve 29656 sayılı resmi gazetede yayımlanan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri
Yönetmeliği’nin m.3, f.1, sosyal inceleme raporu başlıklı bent m’de belirtilen “meslek elemanı
ibaresinin yürütülmesinin durdurulması ve iptali talebi ile bireysel ve toplumsal ölçekte programlar
hazırlamak başlıklı m.19, f.1’de belirtilen “meslek elemanı” ibaresinin yürütülmesinin durdurulması
ve iptali talebi ile meslek elemanı başlıklı m.34, f.1, bent c’deki “sosyal inceleme raporu” ibaresinin
yürütmesinin durdurulması ve iptali talebi ile sosyal çalışmacı başlıklı m.35, f.1 “psikologun olmadığı
hallerde cinsel şiddet mağdurlarının bilgisine başvurulması esnasında yanında bulunmak” c bendinin
tamamının iptaline ilişkin işlemin ileride telafisi güç zararlar doğurabileceğinden YÜRÜTMESİNİN
DURDURULMASI ve işlemin neden(sebep), konu, biçim, amaç, kanuna aykırılık yönünden hukuka
aykırı olan düzenlemenin İPTALİNE karar verilmesi,-Yönetmelik ilgili işlemin dayanağının
Anayasa’nın 2, 5,10.17,40 ve 70. Maddelerine aykırılık teşkil ettiğinden ANAYASA
MAHKEMESİNE GÖTÜRÜLMESİ”
136)Dolayısı ile ASPB tarafınca yürütülen bu ŞÖNİM merkezleri bilindiği gibi 8.3.2012 tarihli 6284
sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” için öngörülmüştür. Bu
kanun ;şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin
ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi
amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları bir amaç olarak da düzenlenmiştir
(6284/mad.1).Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında uyulması gereken
temel ilkelere arasına ise Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemelerde esas
alınmıştır (6284/md.1/2-a) Gene bu
kanunda; “Merkezlerin Kurulması, Destek Hizmetleri ve
Kurumlararası Koordinasyon” başlığı altında üçüncü bölümde bir düzenlemede öngörülmüştür.
“Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması” da öngörülmüştür (6284/mad.14) Bakanlık
tarafından ; gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği,
şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve
izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört saat esasına göre yürüten, çalışma usul
ve esasları yönetmelikle belirlenen, şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulmasıda kabul
edilmiştir.Böylece idari üzerinden bir görev ve uygulamada öngörülmüştür. Şiddetin önlenmesi ve
verilen tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmasının izlenmesi bakımından şiddet önleme ve izleme
merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri ise ayrıca belirtilmiştir (mad.15) Korunan kişiye
verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık, adlî yardım hizmetleri ve diğer hizmetleri koordine
etmek (6284/mad.15/1-b) ;gerekli hâllerde tedbir kararlarının alınmasına ve uygulanmasına yönelik
başvurularda bulunmak mümkün kılınmıştır (mad.15/1-c). Şiddetin sonlandırılmasına yönelik ise
bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak ve uygulamak gibi sosyal hizmet yöntemleri
üzerinden yürütülmesi gereken bir uygulanmada söz konusu olmuştur.
137)Ayrıca ;korunan kişilerle ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek
destek hizmetleri arasında gene sosyal hizmet yöntemlerine dayalı olarak; kişiye hakları, destek
alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda rehberlik etmek ve meslek edindirme kurslarına
katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak (6284/md.15/2-a) şeklinde bir süreç ve risk yönetimi de
içeren teknil bir görev ve yetkide öngörülmüştür. Gene bu bağlamda ; verilen tedbir kararıyla
ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine yönelik önerilerde bulunmak ve yardımlar yapmak
(6284/md.15/2-b) ile tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini
izlemek (6284/md.15/2-c) de bu yöndedir.Gene bu kapsamda psiko-sosyal ve ekonomik sorunların
çözümünde yardım ve danışmanlık yapmak (6284/mad.15/2-ç) vede hâkimin isteği üzerine; kişinin
geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik durumu hakkında ayrıntılı
sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak (6284/md.15/2-d) şeklinde bir görev öngörülmüştür. Pekin
Kurallarında öngörülen 16 ıncı madde de karar öncesi zorunlu olarak öngörülen sosyal araştırma ile
ilgili bir raporlama isteğe bırakılmıştır.Ama aranılan nitelik ise Pekin Kural ile 16 ıncı ilke ile de
uyumlu olup bu aranılan araştırma için ek bir yetki ve niteliğinin aranılması da gerekmiştir.Gene bu
bağlamda; merci tarafından istenilmesi hâlinde, ise tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer
üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak (6284/md.15/2-e) gibi sosyal hizmetler içerikli bir
görevde öne çıkarılmıştır.
138)Görüleceği gibi kamusal bir hizmetin “idare”nin bir vesayeti altında yargısal bir uygulama
üzerinden öngörülmş olduğu vede kendine özgün böyle bir uygulama bağlamında ; şiddet mağduru
ile şiddet uygulayana yönelik hizmetler, zorunlu hâller dışında farklı birimlerde sunulur şeklinde de
kabul edilmiştir.Kanunda yer alan düzenlemeler için ise altı ay içinde, Adalet, İçişleri, Maliye, Milli
Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle Bakanlık tarafından hazırlanan
yönetmeliklerle düzenleneceğide kabul edilmiştir(6284/mad.22) Bakanlık tarafından Kadın ve Statüsü
Genel Müdürlüğü üzerinden bu kanunun yürütülmesi ile de ; 5 ocak 2013/28519 tarihli “Kadın
Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında önetmelik” ile 18 ocak 2013 /28532 tarihli “6284
Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama
Yönetmeliği” de yürürlüğe girmiştir.Bu yönetmelikte ise sadece SÖNİM gibi bu merkez tanımlanmış
olup bir işleyiş ve işlemler ile ilgili aranılan bir nitelikte bulunmamaktadır. Bu arada 6284 sayılı
Kanunun Geçici 1 inci maddesinde, "Bu Kanunun 14 üncü maddesinde kurulması öngörülen Şiddet
Önleme ve İzleme Merkezlerinin Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde
Bakanlık tarafından belirlenecek illerde pilot uygulama yapılmak üzere kurulur. Kuruluşları
tamamlanıncaya kadar merkezlerin görevlerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği Bakanlık
tarafından belirlenir" şeklinde bir uygulama da benimsenmiştir.Fakat ;söz konusu olan bu hükme
rağmen 8.3.2014 tarihine kadar her hangi bir yönetmelik düzenlenmemiştir. Bu tarihten sonra ise söz
konusu olan bu pilot çalışma 17 Mart 2016 tarihine kadar da devam edilmiş olup ancak iki sene
dokuz gün sonra böyle bir geciktirme ile de bu yönetmelik yürürlüğe girmiştir.
139)Böylece idari açıdan iki sene içinde Bakanlıkça bir yetki kullanırken buna ek olarak bu iki sene
dokuz gün içinde kanuna rağmen önleme gibi önemli bir temel uygulamaya yönelik bu
merkezin,işleyişi ve yürütülecek işlemlerinin keyfi bir şekilde yürütüldüğü de anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi 6284 sayılı Kanun ile önleme ve izlenmesi bağlamında öngörülen bu uygulama ise
Bakanlığın 19.4.2012 tarihli ve 2012/13 sayılı genelgesi üzerinden öngörülmüştür.Yargısal bir vesayet
bağlamında mülki idareler dahil idari bir uygulamaya yönelik bu süreçte iki sene dokuz gün için ise
önemli bir görmezden gelinme de söz konusu olmuştur. Kadın cinayeti şeklinde gündeme gelen
yüzlerce kadın cinayetinin yanı sıra çocuk gelinler ve/veya çocuk dahil cinsel istismar gibi söz konusu
olan şiddet mağdurlarına yönelik
hukuksal bir güvence ve bu yönde bir niteliğin , sorumluluğun
aranmadığı keyfi bir durumda ortaya çıkmıştır.Bu vurdumduymazlık durum avukatlık hizmeti içinde
geçerlidir. Aslında alt-üst ve amir gibi kamusal bir görevin sözlü ve yazılı olarak “emir” ile idare
tarafından yürütülen bir uygulama sonucu hangi yetki ve görevin teknik açıdan bir belirsizliği de öne
çıkarmaktadır.Bu görev ve yetkiyi uygulanların ise mesleksel açıdan bilgi ve yetkin olunmadığının da
açıkça bilinmesi rağmen
SİR dahil müdahalelere de yönelik yapılan idari işlemlerin ek bir
uygunluğu vede maddi ve manevi dahil bu yönde ek bir mağduriyete neden olunduğunda ise tanzim
için gereken hukuksal bir durum da ortaya çıkmaktadır.Diğer bir deyimle böyle önemli sosyal hizmet
kurululuşu ruhsatsız bir şekilde hizmet vermiştir.Buna dayalı olarak ise 2012 yılında 165,2013 de
214,2014 de 281 ,2015 de 284 ve Mart 2016 ya kadar 81 kadın cinayetleri söz konusu olurken diğer
şiddet mağdurları ile ilgili durumun özellikle 8.3.2014 ile 17.3.2016 tarihleri arasında mahkemece
alınan koruma kararı dahil bu yöndeki tedbirler ve ŞÖNİM üzerinden yürütülen uygulamalarının
liyakat da dahil ayrıca sorgulanmayı vede değerlendirmeyi daha da zorunlu kılmaktadır.
140)Bu gibi görmezden gelme ve/veya vurdumduymazlık ile meşrulaştırılan böyle bir özelllikler
bağlamında iki sene dokuz gün süre içinde keyfi bir uygulama sonunda 17 mart 2016 tarihinde
yürürlüğe giren bu Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Hakkında Yönetmeliğin amacı ise şu şekil
düzenlenmiştir.. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM)’nin kuruluş, işleyiş ve yürüteceği
işlemlere ilişkin usul ve esaslar ile ŞÖNİM’de çalışacak personelin görev, yetki ve sorumluluklarını
belirlemek içindir. (md.1) Dolayısı ile bu süreye kadar işleyiş ve işlemler için önemli bir keyfiliğin
uzun süre devam edildiği ve yargısal açıdan da görmezden gelindiği de somuttur.Kamusal bir
hizmette aranılması gereken liyakat dahil niteliğe de yönelik bu yönetmelik; 8/3/2012 tarihli ve 6284
sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun (14) üncü ve (15) inci
maddeleri ile 3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ( 9) uncu ve (22) nci maddelerine dayanılarak
da hazırlanmıştır.Bu dayanak aynı zamanda istanbul sözleşmesini içeren ilkeler ilgili olarak 6284
üncü 1 inci maddesi ile 2828 sayılı Sosyal Hizmet Kanunu kapsamını da içermektedir.Bu kapsam
bağlamında (md.2) , üçüncü madde de yer alan tanımların arasında ise “meslek elemanı”:
Üniversitelerin sosyal hizmet, psikoloji, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ile
sosyoloji bölümlerinden mezun olan meslek mensuplarını (md.3/ı) ;”Müdahale planı”: Şiddet
mağdurlarının karşılaştığı sorunların çözümü konusunda izlenecek aşamaların belirlenebilmesi
amacıyla sorunu ve kişiyi tanıma ve tanımlama, veri toplama, durum saptama, değerlendirme ve
sonuçlandırma aşamalarının görülebileceği planı (md.3/i) ile “Sosyal inceleme raporu”: Şiddet
mağduru ve beraberindeki çocuklar veya şiddet uygulayanla yapılacak görüşme ve gözlem sonrasında,
sorunun geçmişi, kişilerin sosyal, ekonomik ve sağlık durumları ile fiziksel, zihinsel, psikolojik
özellikleri ve yaşadıkları çevre, aile ve kültür yapılarının değerlendirildiği, sunulacak sosyal hizmet ile
sorunun çözümünde uygulanacak müdahale yönteminin belirlendiği meslek elemanı tarafından
hazırlanan raporu (md 3/m) olarakta düzenlenmiş olup bu tanımların özellikle değerlendirilmesini ,
teknik ve hukuka uygunluğu ele alınmayı gerektirmektedir.
141)Yönetmelik dayanağının 6284 sayılı kanunu ile Bakanlığın sosyal hizmeti kamusal bir teknik
görev bağlamında sosyal hizmeti bir hak olarak öngörmesi ile ilgili bu boyut özellikle ASŞ ın 14
üncü maddesi ile ele almayı gerektirmektedir.Bu bağlamda iç hukukunda bir parçası olan bu
sözleşmede yer alan ; çocukların ve gençlerin korunma hakkı (md. 7),çalışan annelerin korunması
hakkı(md.8),ailenin sosyal,yasal ve ekonomik korunma hakkı (md.16),çalışan göçmenlerin ve
ailelerinin korunma hakkı(md.19),ailevi sorumluluklarıı olan çalışanların fırsat eşitliği vve eşit
muamele görme hakkı (md.27), barınma hakkı (md.31),çalışma hakkı (md.1),mesleki eğitim hakkı
(md.10),sağlığın korunması hakkı (md.11),sosyal ve tıbbi yardım hakkı (md.13),yaşlıların korunma
hakkı (md.23),toplumsal dışlanma ve yoksulluğa karşı korunma hakkı (md.30) gibi temel insan
haklarını da içeren bir taahütde öne çıkmaktadır.Bakanlığın aslında“sosyal politika” gibi uygulayıcı
bir özellik ve niteliğinin öne çıkarılmamasına rağmen öncelikle ASŞ nın 14 maddesin de ki sosyal
hizmetlerin bir hak olarak taahüt edilmesi bu yükümlüğün idare tarafından yerine getirilmesi ile
birlikte buna yönelik sosyal hizmet yöntemlerin yerine getirilmesini de gerekli kılmaktadır.Bu
gereklilik , aynı zamanda 6284 sayılı kanunun birinci maddesinde
bir ilke olarak kabul edilen
İstanbul sözleşmesi içinde bir uyumu ve bu yönde bir hukuksal güvencenin de ele alınmasını ayrıca
gerekli kılmaktadır . Bu güvenceler aynı zamanda Anayasanın 90 ıncı maddesi açısından birlikte diğer
maddeler ile birlikte ele alınmayı da içermektedir. 6284 sayılı kanunda ”ev içi şiddet” ile ayrımcılığın
engellenmesi için ek olarak “kadına yönelik şiddet” şeklinde ayrı bir tanımlanının da söz konusu
olduğu böyle bir uygulama bilindiği gibi benimsenmiştir.Şiddet ile bir saldırı sonucu oluşan
mağdurun vede uygulayıcısının hem TCK hem yurttaşlık/medeni hukuku bağlamında TMK ve ÇKK
ile birlikte adli/yargısal bir uygulama üzerinden yürütüldüğü de kendine özgü bir uygulama kabul
edilmiştir.Özel ile kamusal alan açısından güvenlik ve sosyal hizmet dahil sosyal koruma kapsamın
da idare ile ilgili olarak hukuksal bir denetimin söz konusu olmasına rağmen “idare”ye yönelik bir
vesayet yetkisi de kabul edilmiştir.İdari açıdan yargısal bir vesayet görevini de içeren böyle bir adli/
yargısal uygulama ile 6284 sayılı kanunun (1/ 2.a) madde de Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (?) ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemelerin esas
alınılması birlikte değerlendirildiğinde ise aynı zamanda bir çelişki de ortaya çıkmaktadır.Bilindiği
gibi bu sözleşme 11.Mayıs.2011 de İstanbul da sözleşmenin açılması ile İstanbul Sözleşmesi diye
adlandırılmıştır.12.Mart 2012 de Türkiye de de onaylanmıştır.
142)Diğer ülkelerin onaylanması ile de 1.Ağustos 2014 de yürürlüğe girmesiyle iç hukukun da bir
parçası olmuştur.ETC 210 sayılı orjinal İngilizce ve Fransızca sözleşmesinin hem başlığında hemde
tanımlarında yer verilen “domestic violence” ın Türkçeye “aile içi şiddet” şeklinde ki gerçeğe uygun
olmayan bu çeviride (Ek:37) söz konusu olmuştur.Hak aramayı daraltmaya bir zemin de hazırlayan bu
Türkçe çeviri ile birlikte sözleşme ile ilgili böyle bir süreç söz konu iken aslında 6284 sayılı Kanun ile
20 Mart 2012 de bu sözleşmenin beklemeden kabul edildiği bir özellikte söz konusu olmuştur. Giriş
bölümünde taraf devletlerin; Kadına yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan
güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından
kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve
kadınların ilerlemelerini engellediği; kadınlara yönelik aile içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla
evlendirme, sözde “namus” cinayetleri ve bir insan hakları ihlali olan şiddetin kadın erkek eşitliğini
sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu, çocukların aile içindeki şiddete tanık olmak da dâhil aile
içi şiddet mağduru oldukları hususlarında anlaştıkları belirtilmiş ve kadın ve erkek arasında yasal ve
fiili eşitliğin gerçekleşmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede önemli bir unsur olduğu
vurgulanmıştır.Saldırıya dayalı olarak oluşan bir kurbanın/mağdurun idari dahil kamusal bir hizmet
bağlamında öngörülmesi gereken sosyal ve güvenlik koruma boyutu ile medeni/yurttaş ve ceza
hukuku ayrı ayrı fakat bir bütünlük içinde öngörülmüştür.
143)Bu bağlamda ;sözleşmenin, kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son verilmiş bir Avrupa
yaratmak amacıyla düzenlendiğine önemle dikkat çekilmiş olup sözleşmede kadına karşı şiddetle
mücadelede kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak üzere önleme (prevention), koruma (protection),
yargılama /kovuşturma (prosecution) ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy)
konularına yer verilmiştir.Sözleşme de amaç ile ilgili 1.incü bölümde özellikle Devlet yükümlülükleri
ve gereken özeni gösterme sorumluluğu gibi (5) inci madde öngörülürken ( 3) üncü bölümde
“önlem”ler ayrıca ele alınmıştır. (4) üncü bölümde ise “koruma ve destek” başlığı altında yer
verilirken (22) inci madde de “uzman desteği hizmetleri” gibi hizmetler (18/2) de yer alan genel
yükümlülükleri ile de ilişkilendirilerek bir yükümlülük öngörülmüştür.Bu bölümde bilgi (md.19),genel
destek hizmetler (md.20),Bireysel ve toplu şikayetler (md.21) ,sığınma evleri (md.23),cinsel şiddet
mağdurları için destek (md.25),çocuk tanıklar için koruma ve destek gibi 18 ve 28 maddeler
arasındaki bu maddelerin sosyal hizmet yöntemleri açısından idari ve buna bağlı diğer kuruluşlarda
dahil kamusal bir uygulama görüldüğü gibi öngörülmüştür.Bu açıdan bir süreç ve risk yönetimini de
içeren sosyal hizmet tekniği ile ilgili ayrı bir yükümlükte öne çıkarılmıştır.
144)4 üncü bölümde ise “Maddi Hukuk” başlığında yer almaktadır.Medeni /Yurttaş ile Ceza Hukuk
bağlamında ayrı ayrı ele alınması bağlamında: hukuk davaları ve başvuru yolları (md.29);tazminat
(md.30),velayet ve ziyaret hakları ve güvenlik(md.31),zorla evliliklerin hukuki sonuçları
(md.32),Psikolojik şiddet(md.33),ısrarlı takip (md.34),fiziksel şiddet (md.35),tecavüz dahil olmak
üzere cinsel şiddet (md.36),zorla evlenme (md.37),kdın sünnet (md.38),zorla kürtaj ve zorla
kısırlaştırma (md.39),cinsel taciz (md.40),yardım ve yataklık etme ve girişme (md.41),sözde “namus”
adına işlenen suçlar dahil olmak üzere kabul edilmez gerekçeler (m.42),cezai suçların tatbiki
(md.43),Yargı yetkisi (md. 44),yaptırım ve tedbirler (md.45),ağırlaştırıcı tedbirler (md. 46),diğer
taraflarca verilen hükümler (md.47),zorunlu altenatif uyuşmazlık çözüm usulleri veya hükümlerin
yasaklanması (48) gibi yargısal görevler ayrı ayrı öngörülmüştür.
145) 5.Bölümde ise “Soruşturma,kovuşturma,usul hukuku ve önleyici tedbirler “ başlığında ele
alınmış olup genel yükümlülükler (md.49),acil müdahale ,önleme ve koruma (md.50),risk
değerlendirilmesi ve risk yönetimi (md.51),acil engelleme emirleri (md.52),kısıtlama ve koruma
emirleri (md. 53),soruşturma ve kanıt (md. 54),tek taraflı ve resen yargılamalar (md.55),koruma
tedbirleri (md.56),adli yardım (md.57),zaman aşımı kuralı gibi (md.58) gibi idari açıdan adli yargısal
görev ve yükümlülüklerin öne çıkarılması da kabul edilmiştir.Göçmen ve sığınma ile ilgili (7) inci
bölümdeki (59) ,(60),(61) inci maddeler ile Uluslararası ilişkiler için (8) inci bölümde ki (62).(63),
(64).(65) üncü maddeleri de içermektedir.Dolayısı ile şiddet mağdurları bağlamında kamusal açıdan
taahüt edilen bu sözleşmenin 6284 sayılı kanunda bir ilke olarak öngörülmesi sosyal hizmetler
boyutunu da önce öne çıkarmaktadır. ŞÖNİM gibi bir sosyal hizmet kuruluşun bu taahüd için de
yerine getilmesini vede ASŞ yer alan 14 üncü madde aranılan yöntemin birlikte ele alınması da
gerektirmektedir.Bu neden dolayı İstanbul sözleşmesinde öngörülen koruma ve destek bağlamında yer
verilen (22)inci madde de aranılan bir uzmanlık desteği için likayat dahil bu yönde bir nitelikte öne
çıkmaktadır.
146)6284 sayılı Kanun açısından iki sene dokuz ay sonra ancak yürütmeye giren ŞÖNİM gibi bir
merkeze yönelik bir uygulama yönetmeliğinde; şiddet mağdurlarının karşılaştığı sorunların çözümü
konusunda izlenecek aşamaların belirlenebilmesi amacıyla sorunu ve kişiyi tanıma ve tanımlama, veri
toplama, durum saptama, değerlendirme ve sonuçlandırma aşamalarının görülebileceği planı şeklinde
bir “müdahale planı” (md.3/i) da bu yönetmelikte tanımlanmıştır.Bu tanım bağlamında ise İstanbul
Sözleşmesinin (22) inci maddesinde aranılan bir uzmanlık desteği ise ancak bu yönetmelikle mümkün
kılınmıştır.Gene bu bağlamda sosyal hizmet yöntemi ile ilgili bir müdahale planı öne çıkarılırken ;
şiddet mağduru ve beraberindeki çocuklar veya şiddet uygulayanla yapılacak görüşme ve gözlem
sonrasında, sorunun geçmişi, kişilerin sosyal, ekonomik ve sağlık durumları ile fiziksel, zihinsel,
psikolojik özellikleri ve yaşadıkları çevre, aile ve kültür yapılarının değerlendirildiği, sunulacak sosyal
hizmet ile sorunun çözümünde uygulanacak müdahale yönteminin belirlendiği meslek elemanı
tarafından hazırlanan rapor(md 3/m) da bilindiği gibi bir “sosyal inceleme raporu” olarak
tanımlanmıştır.
147)Pekin Kuralı nın 16 ıncı maddesine uyumlu bu tanım ile bu yönde bir uzmanlık desteği için
aranılması gereken bu ihtiyaç hem teknik hemde hukuksal boyuta da taşınmaktadır.Özellikle sosyal
hizmet yöntemlerinin belirlenmesi ve müdahale gibi teknik boyut açısından gerekli olan bu raporlama
için ise üniversitelerin sosyal hizmet, psikoloji, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ile
sosyoloji bölümlerinden mezun olan meslek mensuplarının (md.3/ı) “meslek elemanı ” şeklinde
tanımlanması ve buna yönelik bir uygulamanın kabul edilmesi hem teknik hemde hukuksal açıdan bir
uyumsuzluğa neden olmaktadır.Özellikle sosyal inceleme raporu ve müdahale planı şeklinde sosyal
hizmetin uygulanmasına yönelik bir görev ve yetkide içeren bir sorumluluğunda öne çıkarıldığı bu
düzenleme bilindiği gibi sosyal hizmet merkezleri gibi değer bakanlık yönetmelikler üzerinden
yürütülen bir uygulamanında somut bir benzeridir.Müdahale için ise aranılan bilgi ve yetkinlik ile
ÇKK nun (35) inci maddesinde yer verilen SİR ve ÇKK nun (3/1-e) maddesinde ki sosyal çalışma
görevliler (?) şeklinde oluşan bu uydurma garabet ile söz konusu olan bir yetki , görev ve
sorumluluklar da bu açıdan ele alınması gerekmektedir.Bu sorumluluk sadece idari bir boyut ile ilgili
de değildir.Ceza hukuku da dahil mesleksel bir ayrı sorumluluk içinde geçerlidir. Özellikle bir
uygulama alanı olarak “sosyal çalışma”nın yasal bir zeminde bir tanımı yapılmadan ÇKK nunda yer
alan bu iki madde ile de ilişkili /uyumlu/benzer bir düzenlemede ise görüleceği gibi ÇKK (3/1-e)
maddesine yönelik
(13/6/2012-6327/38 md.) yapılan bir değişiklikde söz konusu olmuştur.
Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici
bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında eğitim veren kurumlardan mezun meslek mensuplarının sosyal
çalışma görevlisi şeklinde ifadesi de öngörülmüştür. Buna bağlı olarak ise sosyal hizmet lisans eğitim
almış olanlar dışında diğer lisans eğitim almış kişilerin bir meslek olarak yetki ve görevlendirilmesi
ile bir ilişki yönetmeliklere vede uygulamalara da yansıtılmıştır.6284 sayılı kanunun uygulamasına
yönelik gecikmeli bir şekilde yürürlüğe giren bu ŞÖNİM yönetmeliğin de ise “meslek elemanları”
için 6284 de ayrıca bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.Buna rağman müdahale ve SİR için söz
konusu olan bu meslek elemanlarının ÇKK nun (3/1-e) öngörülenler arasında Bakanlık tarafından bir
sınırlamaya gidildiği vede sosyal hizmet, psikoloji, çocuk gelişimi, psikolojik danışmanlık ve
rehberlik ile sosyoloji konusunda mesleksel bir yetki ve görev için (ÇKK nın 3/1-) ile somut bir ilişki
ortaya çıkmaktadır. .
148)ÇKK nun (3/1-e) de öngörülen sosyal çalışma görevlisi bağlamında “sosyal inceleme raporu”,
“müdahale planı”, ”meslek elemanları” ile öngörülen bu somut ilişki aynı zamanda korunmaya
muhtaç çocuklar, engeliler, yaşlılar, kadınlar ile sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişi ve ailelere
uygulanacak
hak
sahipleri
için
için
temel
bir
gerekliliği
de
ortaya
koymaktadır.Hayırseverseverlik/yardımseverlik yerine sösyal hizmetin yanı sıra verilen hizmetin bir
lütuf olmadığı;aksine vergi verenler tarafından verilen hizmetin sorgulanması için de bir gerekliliktir.
Öngörülmesi gereken bir kamusal sosyal hizmet için ise bir nitelik ve kalitesinin yanı sıra kamusal
bir yararda gözetilmesi gerekmektedir.Bu açıdan da ;iç hukukun bir parçası olan Pekin Kuralının
sosyal araştırma ile ilgili (16) ıncı maddesi ve ASŞ nın sosyal hizmet hakkı ile ilgili (14) ve diğer
maddeler birlikte ele alındığın da İstanbul Sözleşmesinde (22) maddede yer verilen uzmanlık desteği
ile ilgili yükümlülüğün Anayasa da öngörülen 90 ıncı maddesine uyumluğu da aranılması
gerekmektedir.Bu gereklilik bağlamında yapılan bu somut bilgiler ve değerlendirmeler sonucu
ŞÖNİM gibi bir sosyal hizmet kuruluşuna yönelik düzenlenmiş olan bu uygulama yönetmeliği ile
sosyal hizmet açısından
teknik bir nitelik ve kalitenin aranmadığı açık bir şekilde
görülmektedir.Liyakat ise hiç bir şekilde aranılmamıştır.Kanun ile birlikte yapılan yanlışlıklar sonucu
çeşitli sorunların yaşandığı böyle bir uygulama da (Ek;38;39) aynı zamanda iç hukunun bir parçası
olan sözleşmeler ile Anayasa dahil somut bir hukuka aykırıkta ortaya çıkmaktadır.
149)Kadın Sorunları Genel Müdürlüğünce hazırlanıp aynı zamanda Bakanlık Hukuk Müşavirliğince
bir görüş alındığı vede Müsteşarlık tarafından Bakanın onayı ile yürürlüğe giren böyle bir süreçte
özellikle AB ve Dış İşler Daire Başkanlığında yer alan Uluslararası Sosyal Hizmet Birimi için
yurtdışında yaşayan TC vatandaşları da dahil diğer ülkeler içinde aranılan SIR nun sosyal çalışmacılar
tarafından düzenlenmesi için aranılan
bir niteliğin
gözetilmediği de açık bir şekilde
görülmektedir.Sorumluluk yerine bir keyfilik öne çıkarılmıştır.Diğer taraftan yürürlüğe giren bu
yönetmelikte de belirtildiği üzere sosyal inceleme raporlarının İl Müdürlüğünce değerlendirileceği de
belirtilmektedir.Görüldüğü gibi İl Müdürlüklerin Görevleri ve Çalışma Esaslarına ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığınca çıkarılan 23.04.2015 tarih ve 31646 Sayılı Makam Onaylı Aile Ve
Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri Görev Ve Çalışma Esasları Yönergesi de yayınlanmıştır.Bu
yönergenin dördüncü bölümünde “Meslek elemanları ve Diğer Görevliler” başlıklı dördüncü bölümde
“Meslek Elemanları ve Diğer Görevlilerin görev yetki ve sorumlulukları “ da (11) inci madde ile
düzenlenmiştir.Bu (11/1) madde de “Sosyal Çalışmacının görev yetki ve sorumlulukları” na da yer
verilmiştir.Bu bağlamda ; korunmaya muhtaç çocuklar, engeliler, yaşlılar, kadınlar ile sosyal yardıma
ihtiyaç duyan kişi ve ailelere uygulanacak sosyal hizmet yöntem ve tekniklerini belirlemek ve mesleki
çalışmalarda bulunmak gibi bir görev ve yetki kabul edilmiştir(md.11/1-b) Ayrıca sosyal hizmete
ihtiyaç duyan kişi ve aileler hakkında akademik eğitim sürecinde öngörülen yöntem ve tekniklere göre
inceleme yapmak ve sosyal inceleme raporu düzenlemek de öngörülmüştür (md.11/1-c)Buna ek
olarak ;.kişi ve aileler hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporlarını bu kişi ve ailelerin sorunlarının
çözümü amacıyla ilgili makama sunmak ile de yapılmış olan bu düzenlemenin mesleksel bir teknik
niteliği yerine idari bir vesayet de kabul edilmiştir.
150) Ayrıca “Meslek Elemanları ve Diğer Görevlilerin görev yetki ve sorumlulukları arasında psikolog
(md.11/2),sosyolog (md.11/3),çocuk gelişimci (md.11/4) ve öğretmen (md.11/6) için de bir
düzenlemeye yer verilmiştir.Bu mesleklere yönelik bu görev yetki ve sorumlulukları arasında sosyal
inceleme
raporunun
düzenlenmesine
yönelik
her
hangi
bir
düzenleme
ise
bulunmamaktadır.Uygulamalı bir bilim konusunda eğitim almamış sosyolog ile ilgili olarak ise bu
yönde bir çabanın yansıtılmak istenmesine rağmen somut bir düzenleme de bulunmaktadır.Bu
nedenden dolayı İl müdürlerince bir sosyal inceleme raporunun sosyal çalışmacılar dışında rapor
düzenlenmesi mümkün değilken 17.Mart 2016 tarihli bu yönetmelik ile keyfi bir uygulama somut
bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Özellikle de ÇKK nun 6 ve 44 üncü maddesi birlikte ele alındığında
doğrudan sosyal çalışmacı dışında sosyal inceleme raporunun düzenlenmesi için hem talimat veren
hemde düzenleyen için önce adli bir sürecin başlatılmasının gerektiği bir durumda söz
konusudur.Hukuk Devleti ve sözleşmeler dahil Anayasa ya uygunluğun da aranılmamasına rağmen
mesleksel sorumluluğunda gözetilmemesi aynı zamanda bir kamusal zararın yanı sıra hak sahiplerin
mağdur olmalarına neden olunmaktadır.Bu yönerge aynı zamanda sosyal hizmet merkezleri dahil en
son ŞÖNİM ile ilgili yönetmeliği de içermekte olup SİR ve meslek elemanlarına yönelik düzenlemede
bu yönergenin gözetilmediği ,vurdumduymazlığı vede Bakanlığın kendi yönergesini red ettiği somut
bir çelişkinin ortaya çıkması bu yönde ayrı bir hukuka aykılığı da kanıtlamaktadır.
151)Buna ek olarak UNICEF Afganistan tarafından verilmiş olan bu bilgiye göre bilindiği gibi
Afganistan da bile sosyal hizmetin kamusal bir hizmet bağlamında SİR nun sosyal çalışmacılar
tarafından düzenlenmesi ve uygulanmasının bir gereklilik olarak görülmesi de ayrı bir göstergedir.Bu
gösterge ile bırakın Almanya veya İngiltere de söz konusu olmayı temel bir uygulamanın temel
araçlardan biri olan SİR nun sosyal çalışmacılar dışındaki kişilerce ÇKK nun (3/1-e) maddesine dayalı
olarak ŞÖNİM dahil düzenlenmiş olunması Türkiye ye yaşayanlar TC vatandaşları için aşağılayıcı
bir durumu da yansıtmaktadır.Özellikle de bilgi ve teknik açıdan yanlışlığın korunması için
benimsenen bu “galat-meşhur” uygulama ile her sene yüzlerce kadın cinayenin yanı sıra çocuklar
için şidddet ve istismarın yoğun bir şekilde öne çıkarıldığı bu soruna yönelik aranılan bir
liyakatın,niteliğin aranılmaması utanma ile utanmama arası ile de bir tercih ve düzeyi de ortaya
koymaktadır.Unıcef Afganistan ile yayınlanan somut bilgi ile söz konusu olan bu gösterge, teknik ve
hukuksal bir tespitin ötesinde tanımlanması mümkün olmayan ayrı bir niteliği ve özelliği de
yansıtmaktadır.Ev içi şiddet de yaşanılan cinayetler ve saldırılar dahil çocuk istismarı gibi kadın ve
çocuklar ile ilgili sorunların özelliği ,hemde bu sorunun kamusal bir görev bağlamında yönetip
çözümlemesinde ki bilgi ve beceri eksikliği hak ihlallere de neden olunmakta olup bu sorunlara ayrı
ortaklık ve katkı da verilmektedir.
152)Mesleksel sorumluluk dahil birey ve kollektif bir duygu açısından en azından utanma ile
utanmama arasında yapılması gereken bir tercih için de ortaya çıkan bu durum ile birlikte 6284 sayılı
Kanun bağlamında ASPB tarafından
(ÇKK-3/1-e) ile ÇKK /35 maddelerinin birlikte ele
alınmasıyla da 17.Mart 2016 tarihinde yürürlüğe giren ŞÖNİM (Şiddet önleme ve izleme
merkezi) tarafından yürütülen uygulamaların T.C. Anayasasının 2,5,10,11,12,17,40,41 , 70 inci
maddeleri ile birlikte 90 ıncı madde bağlamında öncelikle İstanbul Sözleşmesinin 22.maddesi
dahil diğer maddeleri vede
ÇHS/3,40 ,AİHS/6,14 ve ASŞ/1,7,8,10,11,13,16,23,27,30 ve 31
maddelerde yer alan yükümlükler ve bu taahütlerin korunmaya muhtaç çocuklar, engelliler,
yaşlılar, kadınlar ile sosyal yardıma ihtiyaç duyan kişi ve aileler şeklinde yararlananlara yönelik
hak ihlallerine neden olunduğu somut bir şekilde yansımaktadır.Adil bir uygulama ise
engellenmektedir.Bilindiği gibi bu aykırılıklar bağlamında Avukat Şahin Antakyalıoğlu tarafından da
Danıştay’ a SHU Derneği adına yapılmış bir başvuru aynı zamanda Afganistan nın bile ötesinde ki bu
adil olmayan keyfi uygulamaya ortak olmayı da engellemek için güzel bir başlangıçtır.
153)Sosyal ve hukuk niteliğindeki bir Devlet’te,Devlet yapanın liyakat ile de söz konusu olması
nedeniyle de yapılmış olan bu başvuru ; ASPB tarafınca 17.03.2016 tarih ve 29656 sayılı resmi
gazetede yayımlanan bu Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri Yönetmeliği’nin m.3, f.1, sosyal
inceleme raporu başlıklı bent m’de belirtilen “meslek elemanı ibaresinin yürütülmesinin durdurulması
ve iptali talebi ile bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak başlıklı m.19, f.1’de belirtilen “
meslek elemanı” ibaresinin yürütülmesinin durdurulması ve iptali talebi ile meslek elemanı başlıklı
m.34, f.1, bent c’deki “sosyal inceleme raporu” ibaresinin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebi
ile sosyal çalışmacı başlıklı m.35, f.1 “ psikologun olmadığı hallerde cinsel şiddet mağdurlarının
bilgisine başvurulması esnasında yanında bulunmak” c bendinin tamamının yürütmesinin
durdurulması ile iptali talebiyle birlikte bu işlemin dayanağının Anayasa’nın 2, 5,10.17,40 ve 70.
Maddelerine aykırılık teşkil ettiğinden Anayasa mahkemesine götürülmesine karar verilme istemi de
söz konusu olmuştur. Bu başvuru bağlamında AİHM e kadar gidebilecek bir süreçte başlamıştır.
154)Aslında bu aykırılıkların diğer meslek örgütleri tarafından da hukuksal bir süreci de başlatması
gerekmektedir.Çünkü kendi meslek yetki , görev ve sorumluluk şeklindeki teknik bir yetkinlik yerine
idari bir memurlaşmaya vede özellikle “sosyal çalışma görevlisi” gibi bu garabet ile psikolog,sosyolog
veya öğretmen gibi bu mesleklerin bir talimat ile SİR unu düzenlemesi bu meslekleri de bir “zekat
memuru” gibi bir özelliğe de dönüşmektedir.Sosyal hizmet yöntemlerinin özellikle belirlenmesin de
öngörülen SİR unda mümkün görüldüğünde diğer disiplinler ile bir işbirliğinde olunması da aslında
engellenmektedir.Sosyal hizmet konusunda lisans eğitim almış sosyal çalışmacılar dışında diğer lisan
eğitim almış mesleklerin eğitim proğramına bakıldığında ise uygulamalı bir bilim olmayan sosyoloji
dışında psikoloji,psikoloji danışmanlık ve rehberlik,çocuk gelişimci veya eğitim gibi bilimlerin
karşılaştırılmasıda gerekmektedir. Hacettepe Üniversitesi gibi diğer üniversitelerin birlikte ele alındığı
eğitim proğramları karşılıp değerlendirildiğinde (EK :20/4-paragraf 33-34/sf.26-28) ise SİR gibi
sosyal hizmete benzer bir uygulama ve işlevin karşılığı olmamasına rağmen bunun onbir seneden beri
akademik açıdan da görmezden gelinmesi,vurdumduymazlık da
ayrı bir göstergeyi de
oluşturmaktadır.. Ayrıca, bu eğitim proğramları ve mesleksel bir sorumluluk almak açısından kendi
yetki ve görevlerini gözetmelerinin yanı sıra sosyal hizmet bilimi ve meslek alanına taşınarak “
psikologun olmadığı hallerde cinsel şiddet mağdurlarının bilgisine başvurulması esnasında yanında
bulunmak” (m.35, f.1) gibi absürd bir yetki gasbı en son bu uygulamada görüldüğü gibi görmezden
gelinmiştir. Bir tepkisizlik , bir bilgi eksikliği vede bir ayıbın da ötesine taşınabilinmektedir.Başka bir
meslek elemanının görev ve yetkilerini kullanıp o ünvanla imza atanlara/attırıranların “suç” işlemesi
gibi ceza hukuku ile ilgili boyutun görmezden gelinmesi ile ek bir katkıda verilmektedir. Liyakatın ise
hiç bir şekilde gözetilmediği gibi ek bir kamu zararının yanı sıra yararcılık gibi maddi ve manevi bir
gösterge de oluşmaktadır.
155)Sorumluluk yerine söylemlerin tercih edildiği ve de özellikle çocuklar ,kadınlar dahil hak
sahiplerine ulaşılmasını engelleyen ve taahütleri yerine getirmeyene ortak olunan böyle bir somut
kusurlu ve ayıplı bir hizmet bağlamında; Danıştaya süresinde yapılan bu başvuru ya ek olarak
(ÇKK/35) ile bağlantılı sosyal inceleme raporu için düzenlenmesine dayanak olan 5395 sayılı Çocuk
Koruma Kanunu nun (3/1-e) maddesinde yer alan “sosyal çalışma görevlisi” ile ilgili bu garabet
maddenin somut şekilde iptali için ayrıca Anayasanın 10 uncu dahil diğer maddeler ile birlikte
özellikle Anayasanın 90 ıncı madde bağlamında ÇHS /3-40 ;Pekin Kuralı/16 ve ASŞ nın 14 üncü ve
İstanbul Sözleşmesinin 22 . maddeleri açısından Anayasa Mahkemesine gönderilmesi yönelik ek bir
talep de yararlı olabilecektir. Dava için yapılan başvuruda yer alan bilgilerin birlikte yapılması ,
yapılmış olan bu yürütmenin durdurulması talebi içinde geçerlidir.Bu başvuru aynı zamanda yetkili
olmamalarına rağmen SİR ile düzenlenenler ve şimdiye kadar oluşan kamu zararının en kısa zamanda
da engelenmesi de sağlanacaktır.Bu yönde bir kamu yararı da söz konusu olacaktır.
156)Bu süreçte oluşan hak sahibi ihlallerin engellenmesi vede mağdurların tazmin dahil hukuksal
açıdan da yasal hakları yönünde yapılması gereken talepler için avukatlık hizmeti dahil gerekli
bilgilendirmeler de yapılmalıdır.Özellikle de 8.Mart 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun
kapsamında yargısal ve idari açıdan güvenlik ve sosyal koruma ile ilgili bu iki boyutunun yerine
getirilmesi önemli bir sorgulama vede nitelikli bir avukatlık hizmeti için ayrı bir önemi de
arttırmaktadır. Bu bağlamda kadın cinayetleri,çocuk gelinler ve şiddet mağdurlarında oluşan sosyal ve
psikolojik travmalar gibi önemli etkilerin bu açıdan ayrı bir şekilde ele alınmayı ve söz konusu olan
bu yargısal süreçte ihtiyaç duyulan SİR ve müdahaler ile ilgili idari işlemlerde bir niteliğin ve
kalitenin de ayrıca değerlendirilmesini gerektirmektedir.Özellikle de sosyal çalışmacılar dışında SİR
nun düzenlenmesi ile oluşan mağduriyetlerin bu açıdan değerlendirilmemesi aynı zamanda avukatlık
hizmeti açıdan da ek bir soruna ve hak ihlallerine de neden olabilmektedir. Bu iki alanın birlikte ayrı
bir çalışmayı da gerektirmektedir.Bir danışmanlık hizmetide veren UNICEF in görmezden gelmesi
dahil pasif olmak ile “galat-ı meşhur” gibi bu uygulamaların meşrulaştırılmaları da engellenebilecektir.
BÖLÜM VI
SONUÇ VE ÖNERİLER :
SONUÇ
157)Görüleceği gibi tarihsel süreç bağlamında eğitim ve hukuk dahil kurumsal bir yapı olarak kabul
edilen hayırseverlik/yardımseverlik’in dönüşmesi/evrimleşmesi sonucu çocuklar dahil “kişi”lerin
korunup kollanmalarına da yönelik kamusal bir hizmet olarak sosyal hizmete dönüşmüş olması
gerekmektedir.Fakat, 2004 yılından beri iç hukukun bir parçası olan sözleşmelere rağmen bu
yükümlülükler/taahütler Türkiye de hala yerine getirilmemiştir. Özellikle de Avrupa Sosyal Şartının
14 üncü maddesin de öngörülen Sosyal Hizmetin bir HAK olarak hükmedilmesi ve vergi verenlerce
karşılanılan bu yöndeki kamusal bir hizmetinin sosyal hizmet yöntemleri ile yürütülmesinde
aranılması gereken bir profesyonelleşme ve likayatın da birlikte aranılması için belli bir nitelik ve
kalite öne çıkarılmamıştır. Yararlanan hak sahibi kişilerin haklarının korunması ve gözetilmesi için
ise temel araçlardan biri olan “sosyal inceleme raporu”nun, sosyal hizmet bilimine dayalı lisans
eğitimi dışında ki kişilerce düzenlenmesi hala mümkün kılınmıştır.Teknik , idari ve hukuksal açıdan
da ayrı ayrı bir keyfiliğe nedendir. Afganistan gibi bir ülkede aranılan bir niteliğin bile gözetilmemesi
sonucu ile de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının aşağılanması mümkün kılınmış ; insani açıdan
ayıplanması gereken ayrı bir durum da (maalesef) ortaya çıkabilmiştir.Sebep ve sonuç ilişki açısından
bakıldığında ; bu yönde oluşan somut bilgiler/tespitler ile bazı önemli sonuçlar vede önerilere de yer
verilmesi hedeflenmiştir.
Hayırseverlikten sosyal hizmete (?) ve sonuç
158) Bilinildiği gibi 2016 yılı itibari ile 26 Milyar TL üzerinde bir bütçeye dayalı sosyal yardım ve
sosyal hizmet uygulamaları görüldüğü gibi önemli bir boyuta da ulaşmıştır. Aile ve Sosyal Politikalar
(?) Bakanlığı ile de hem “özgür yurttaş” olabilmek hemde verimli bir kamu hizmetinin verilmesi bu
önem ve gerekliliği de daha arttırmıştır. Özellikle yoksulluk /yoksunluluk ile çocuk istismarı ve kadın
cinayetleri gibi güncel sorunların çözümü için de gerekli olan sosyal hizmet ve yöntemler bu özellik
ve niteliği daha da aranır kılmıştır.Ancak büyük bir bütçe ve harcama ile söz konusu olan bu
uygulamaların bilim ve teknik uygulamalardan gittikçe uzaklaştırıldığı da diğer bir gerçektir.Sosyal
hizmet açısından aranılan böyle bir durum aynı zamanda laik, sosyal ve hukuk Devlet niteliğine
rağmen de mümkün kılınmıştır.T.C.Anayasa’sına rağmen oluşan hukuka ayrılıklar ise şimdiye kadar
gündeme bile taşın(a)mamıştır.
159)Böyle bir süreçte bilindiği gibi 15 Temmuz 2016 da Fetullah Gülen tarafınca İslam dinine dayalı
bir öğreti ile oluşan müritlerce/üyelerce oluşan “hareket” ile bu dinsel bir topluluk/”cemaat”; başta
eğitim dahil uzun bir süredir Devletin kurumsal yapılarına sızmıştır.Yogun bir şekilde de
desteklenmiştir. Yönetim açısından da belli bir etkinlik öne çıkmıştır.Buna ek olarak askeri bir
müdahale/darbe teşebbüsü/kalkışma gibi böyle bir etkinlikte ayrıca söz konusu olmuştur.Yaşanılan bu
acı/ üzüntücü/ düşündürücü durum, bir çok açıdan gelinen bu noktanın Türkiye açısından en üst bir
noktası olmuştur.. Siyasi yönetim dahil oluşan bu sonuç ve yaşananlar bu açıdan sorgulanma ve
değerlendirmeyi bu açıdan ayrıca gerekli kılmıştır.Özellikle sosyal hizmet ve sosyal yardım gibi
uygulamalar açısından aranılması gereken bilim , teknik ve hukuksal uzaklaşmaların da bu açıdan
ayrı bir şekilde ele alınmasını mutlaka gerektirmiştir.Bilimden ayrılmanın kurta kapıldığı gibi
oluşan/oluşturulan böyle bir durumun engellenmesi için ise ayrı ayrı düşünmek bu açıdan ayrı bir
öncelikte olmuştur.
160)Yönetim sisteminde söz konusu olunan böyle bir etkinlik ve müdahale ile oluşan bu sonuçlar ise
aynı zamanda demokrasinin ve özgür bir “yurttaş” olmanın önemini ayrıca açıkça arttırmıştır. Oy
kullanmanın sadece yeterli olmadığı gibi kurumsal yapıların
önemi
daha da açığa
çıkmıştr..”Hükümet” gibi bir “yönetim” dahil DEVLET çatısı altında yer alan
Parlamento,Yargı,NGO/STK gibi diğer kurumsal yapılar için gerekli olan liyakat ve kalitenin araması
ise ayrı bir zorunluktur.Bu zorunluluk, demokrasinin kalitesi ve olgunlaşma içinde önceliklidir. Ama
zordur..Aksi ise kurumsal yapıların birlikte çökmesine nedendir. Sadece siyaset ile yönetilme de
mümkün değildir. Hükümet/yönetim ile Devletin özdeşleşmesi ve tekleştirmek ise hiç bir şekil de
mümkün olmamalıdır. Bilim ve teknikten uzaklaşma ile kurumları çöken bir yapı söz konusu
olduğunda ise bu yönetim artık demokrasi dışı bir yönetimdir. Toplum ve değerler açısından ağır
bir travmaya da neden olan yaşanılan sonuç/lar sadece siyaset ve oy kullanmayı bu açıdan yeterli
kılmayıp kurumlar ve nitelikler demokrasi için daha da gereklidir.Zorunluluktur.
161) Yaşanılan bu sonuçlar aynı zamanda aidiyet bağlamında “gerçek” ve “tüzel” kişilerin dinsel
topluluklarda konumlanması ile de ilgilidir. Bir üst kimlik olarak gerçek kişilik bağlamında özgür bir
“yurttaş” konumlamaya ve korunmaya bu tarihsel süreçte dönüşmüş olmasının önem ve
değerlendirmesini de ayrıca gerekli kılmaktadır..Buna dayalı hükümet/yönetim dahil hukuk,eğitim,
sağlık gibi kurumsal yapı açısından bir dönüşme de söz konusu olmuştur.Uygulama dahil inanca
dayalı bir öğretiden bilime evrimleşmiştir. Kurumsal bir yapı olarak öngörülen
“hayırseverlik/yardımseverlik” ise topluluklar tarafından “kardeşlik” hukuku kapsamında yer
almıştır.Hukuk ile birlikte ki bu kurumsal dönüşüm ve evrimleşme sonucu “çocuk” dahil bireylerin
esirgenmesi vede korunması dünyevi bir “özgür yurttaş” bağlamında sosyal hizmete dönüşmüştür.
Ancak bilim ve tekniğe dayalı kamusal bir sosyal hizmet bir eğitim veya sağlık gibi kamusal hizmet
olarak Türkiye ye hala dönüş(e)memiştir. Hayırseverliğin/yardımseverliğin hala bu düzeyde kalınması
da kurumsal açıdan diğer önemli temel etkendir. Sorundur. “Kardeşlik” yerine “Yurttaşlık” ve
evrensel hukuku bağlamında
sosyal, hukuk Devletinde aranılan
sosyal adalete rağmen
yoksulluğun/yoksunluğun istismarı da dahil sosyal hizmet ve sosyal yardım gibi kurumsal yapıdaki
teknik ve bilim açısından önemli eksiklikler de ısrar bir şekilde görmezden gelinmiştir.
162)En azından 20 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını doğrudan ilgilendiren bu durum aynı
zamanda laik bir devlet yapısına rağmen önemsizleştirilmiştir.2004 den sonra siyasi ve idari yönetim
için sözleşmeler bağlamında söz konusu olan taahhütlerin yerine getirilmesi için bir istekte
görülmemektedirVeya azalmıştır.Bol bol mazeretler ile de bazı hak savunucuları dahil toplumu
(bilinçli) yanıltmak bir yöntem olarakda tercih edilmiştir. Aynı zamanda “özgür yurttaş” bağlamında
çocuklar da ayrı bir önemli göstergedir.Çocuk ve kişilerinde resmi vesayet kurumu gibi önemli bir
idari kurumsal yapı içinde esirgenmesi ve korunması bu açıdan da ayrıca ilgilidir.Bu durum aynı
zamanda bir toplumun da en yumuşak noktasıdır..Fakat ,bir görev ve yükümlülük bağlamında
öngörülmesi gereken kamusal bir sosyal hizmet kapsamında ; gözetim ve nüdahaleyi de içeren
koruma boyutu hala bir asırdan beri görmezden gelinmiştir. Yargısal bir uygulama ile idarenin vesayeti
altında olunması şeklindeki ki bu öngörme yeterli kılınmıştır. İdari dahil bu yönde oluşan bu akademik
ve teknik inat ve/veya kasıtlı cehalet ancak önemli bir katkı ile de mümkün kılınmıştır..Kıta Avrupası
ile Anglosakson gibi farklı hukuk ve idari /yönetim sistemlerin gözetilmemesi ise diğer bir
bilinçli/kasıtlı bir cehaletin önemli katkısıdır.Kıta Avrupası bağlamında öngörülen sözleşmelere dayalı
taahütlere rağmen bu yönde ek bir yararlanma ise bu açıdan ayrıca yatsınamaz diğer bir gerçektir.
163)2002 yılından sonra yoğun bir şekilde öne çıkarılan dinsel toplulukların/cemaatlerin özellikleri
ve kavramsal ,kurumsal yapılar ise böyle bir süreçte gözetilmemiştir.Yurttaşlık/Medeni hukuku
kapsamında da yer alan “tüzel” bir kişilik bağlamında vakıf veya dernekler ile de bir yapılandırma ve
örgütlenme öne çıkmıştır. Eğitim ve sosyal hizmete yönelik işletmeler de diğer STK şeklinde
olağanlaştırılmıştır. Aslında “NGO/Non Goverment Organization” gibi Devlet yapı içinde ve kamu
yönetimi dışındaki kuruluşlar ile siyasi/idare yönetim ilişkilerinin özellikle belirlenmesi de
gerekmiştir. Fakat bu arada özellikle AB sürecinde yurttaş hakkının korunması ve örgütlenmesi dahil
bu boyutun “DİN” ile “İNANÇ” vede yönetim dahil kurumsal yapılar arasındaki ilişkiler arasındaki
önem farklılıklar vede yapılan öncelikli tercihler ek bir sulandırılma ile de mümkün kılınmıştır.Ayrıca
”yurttaş” kimliği bağlamında sosyal ve dayanışma ile birlikte gönüllülükle ilgili var olması gereken
toplumsal bir kültür eksikliği de diğer bir etkendir.STK üyeliği dahil apartmanda bile aidatların
ödenmesinin bir alışkanlık ve yükümlülük olarak benimsenmediği de bu yönde somut
bir
gerçektir.TOBB ve sendika gibi zorunlu bir yarı resmi özelliğinin bile hala STK diye adlandırılması
ise ayrı bir saçmalıktır... Bu absürd yaklaşımlar, belirsizlikler ve buna bağlı olarak bir inanç öğreti
boyutunun öne çıkarılması
nedeniyle de yurttaşlık boyutu dolayısı ile etkisizleştirilmiştir.
Önemsizleştirilmiştir. Toplulukların öne çıkarıldığı sosyal bir dönüşüm ayrı bir temel sonuç ve araç
olmuştur..
164)Yaşanılan bir sosyoekonomik gelişime rağmen sosyal adalet ve gelir dağılımı ise hala
gerçekleştirilmemiştir. 20 milyonun üzerinde yoğun bu ihtiyacın giderilmesi ise bu yönde bir ek
yönlendirmeye neden olabilmiştir.Son yirmi yılda söz konusu olan küreselleşme ve model ile sosyoekonomik açıdan kamu görevinin geritilmek istenmesi/önemsizleştirilmesi bir tercih olarak öne
çıkarılmıştır. Bunun yerine istihdam arttırımının yeterli kılınması da bu yönde ayrı bir zemin
olmuştur.Büyüme, bir gelecek ve beklenti içinde bir araç olarak kullanılmıştır.
Özellikle
yoksulluk/yoksunluk bağlamında çocukların eğitim dahil esirgenmesi ve korunma ihtiyacının kamusal
açıdan karşılanılması vede gözetilmesi yerine yönetim dışındaki bu araçlar ile doldurulması bu yönde
ek bir ekonomik yönetime ve gücede rahatlıkla neden olmuştur. Kamusal açıdan oluşan bu eksiklik
ise bilindiği gibi himmet ve/veya zekat ile dernek ve vakıflarca doldurulması için gerekli bir ek
zemin de bilinçli bir şekil de oluşturulmuştur.. Çocuklar ile ilgili eğitim dahil gelecek ve koruma
boyutundaki bu somut eksiklikler bu yönde önemli bir araç olarak da rahatlıkla kullanılmıştır.
Kısaca,” çocukları okutuyoruz ve cemaate hayır işliyoruz” denilerek hem yurtdışında hemde
yurtiçinde inanca dayalı böyle bir yapılanmanın/örgütlenmenin/organizasyonun kamusal yönetim
açıdan da desteklenmesinin mübah görülmesi bu yöndeki bir ortaklığa vede sorumluluğa da ayrı bir
nedendir.(Ek:41)
165) Kayıt dışında olanların arasında da yer alan bu eğitim vede esirgeme/koruma boyutu ile aynı
zamanda ortak bir değere dayalı toplum yerine topluluklaşmaya/kimlikleşmeye vede kutuplaşmaya
da destek olduğu en azından gözlenmiştir..Yönetim sistemi açısından da tersine bu dönüşüm ayrı bir
tercihe de neden olabilmiştir..Laik ve sosyal hukuk Devlet niteliği bağlamında kamusal koruma boyutu
için gerekli olan hukuksal güvenceler ve kurumsal yapılar ise hiç bir şekilde
öne
çıkarılmamıştır.Sosyal hizmet boyutu “çocuk” dahil bakım hizmeti için yeterli kılınmıştır.Özellikle
sosyal hizmet ile ilgili “kamusal” ve “özel” ayırımı ile oluşan hukuksal boşluklar buna rağmen
tartışılmamıştır.Özellikle de Birleşik Krallık da resmi dinin kabul edilmesi bağlamında öne çıkarılan
Anglosakson hukuku gibi bu özellikler dışında ki Kıta Avrupasında söz konusu olan dinsel kurumsal
yapı ile yönetim ve Devlet kurumları arasındaki ilişkiler “laik” bir niteliğe rağmen
aranılmamıştır.Aksine kaçınılmıştır.
166)Hayırseverlik ve/veya sosyal dayanışma kapsamında yer alan sağlık , bakım ve yardım gibi
kurumsal yapılar için aranılan kamusal bir gözetim ve müdahale yetkisi gibi özellikler ise hiç bir
şekilde ele alınmamıştır. Aksine yardımseverlik ,(sözde) bazı hak savunucular (?) ve boş söylemler ile
bu “araç” olmaya ek bir yardım etmek mümkün kılınmıştır.Sözleşmeler için söz konusu olan
taahütlerin peşine de hiç düşünülmemiştir.Yoğun bir maddi ve manevi kamu destekleri ile birlikte
kamusal açıdan söz konusu olması gereken gözetim ve denetim konusunda önemli hukuksal
isteksizlikler ve mazeretler ile de yaşanılan bu sonuç için ek bir zemin olmuştur.Özellikle de vakıf ve
dernekler ile desteklenen kamu kaynakları için özellikle idari hukuk açısından kamu hukuk ile özel
hukuk arasında temel bir ayırım hukuksal ve teknik açıdan ısrarlı bir şekilde ele alın(a)mamıştır.Bu
yönde ki hukuksal ve teknik kavram kargaşaları ile de liyakat ve niteliğin aranılmaması için
oluşan/oluşturulan bu aymazlıklar ve kurnazlıklar ile yansıyan bu sonuca ayrıca ek ortak olunması bu
açıdan diğer önemli bir gerçektir.Bu açıdan bakıldığında “Çocuk Koruma(ma) Kanunu” , önemli bir
eğitim boyutu ile yaşanılanlar ve sonuçlar dışında diğer önemli bir somut kanıttır. Sonuç içinde bir
araç olmuştur.. Gene koruma boyutu dahil sosyal hizmet ile ilgili kamusal bir uygulamada yer verilen
“sosyal çalışma görevlisi” şeklinde ki garabet bir uydurma hala diğer bilimler ve uygulayıcılar
tarafınca da açıkça benimsenmiştir.Anayasa ya ,sözleşmeler ve taahüte rağmen Türkiye de yurttaşlar
için de “zekat memeurluğu” na benzer bir yetki ve görev yeterli kılınmıştır. Afganistan da bile söz
konusu olan “sosyal inceleme raporu” gibi temel bir raporlama için aranılan nitelik ve özellik ise hiç
bir şekilde gözetilmek istenmemiştir. Aksine yoğun bir şekilde de meşrulaştırılmak için çeşitli çabalar
da gösterilmiştir..Dolayısı ile Anayasa’ya aykırlıklar dahil teknik aykırıkların meşrulaştırılması için
oluşan bu somut ortaklık hiç bir kimsenin masum olmadığının da ayrı bir diğer göstergedir.
167) Ayrıca,sosyal yardım gibi yoksullukla/yoksunlukla ilgili olarak sadece ASPB kapsamında on
milyar TL ile yapılan bir harcama bilindiği gibi öne çıkarılmaktadır.Belediyeler dışında da söz konusu
olan böyle bir uygulama da ise vergi verenlerce karşılanılan kamusal kaynakların Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ve belediyeler ile öngörülmesi diğer bir keyfiliğin kaynağıdır.Bu
durum; dolaylı verginin kazanca dayalı dolaysız vergiden daha fazla toplanmasının da diğer önemli
etkendir. Siyaset ve yönetimin de diğer bir belirleyicisidir. Bu yönde oluşan hukuksal ve teknik
kargaşadan da bu açıdan yararlanılmıştır.2004 yılından beri iç hukukun bir parçası olan “Avrupa
Sosyal Şartı” bağlamında söz konusu olan “hak” gibi temel haklardan biri olan “sosyal hizmet” ile
birlikte “sosyal yardım” , sergilen bir kurnazlık ile de şimdiye kadar rahatlıkla görmezden
gelinmiştir.Bu..somut bir vurdum duymazlıktır..Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları içinde 20 milyona
yakın hak sahibi kişilerin hukuksal bir güvence altına alınmaması ise bu taahüte rağmen böylece
mümkün olunmuştur..Liyakat ve nitelik ise hiç bir şekilde aranılmamıştır.Vergi ile toplanan kamu
kaynağı ve yönetim ile de oluşan lütuf / ulufe ve minnet ilişkisi için bir şekilsellik her açıdan yeterli
olmuştur.Aslında toplum aşağılatılmıştır. Ayrıca utanma dahil bu AYIP lar için oluşan bu beceri (?) ile
de; kamu hukuku kapsamında idari hukuk yerine özel hukuk açısından bir hak arama yönünde ki
bilinçli engelleme görüldüğü gibi hiç bir şekilde gözetilmemiştir.Aranılmamıştır.Maalesef buna başta
Çocuk Hakları dahil (sözde) bazı hak savunucular (?) da dahildir. Özellikle de oluşturulan dinsel inanç
toplulukların derinleştirilmesi ,meşrulaştılması ve bu yönde oluşturulan bazı hukuksal kargaşalar bu
yüzden diğer önemli bir etkendir.Özellikle de özel alan ile kamusal alan arasında aranılan özelliklerin
vergi verenlerce sağlanan kamu kaynaklarının gözetilmemesi ve korunmaması sonucu toplumsal
açıdan üçüncü bir kollektifleşmenin benimsenmiş olunması diğer ayrı bir boyut ve nedendir.
Değerlendirilmesi için gereken de önemli bir sonuçtur.Sonuçlardır.(Ek:42)
168) Dolayısı ile bu süreçte sözleşmelere/taahüte rağmen
özgür bir “yurttaşa” ulaşılmasının
engellenmesi vede 15 Temmuz 2016 da yaşanılan bu “SONUÇ” aslında sosyal hizmet
uygulamalarının önemini ve niteliğini daha da arttırmıştır.Yaşanılan bu acı deneyim önemli bir ders
almayı da gerektirmiştir. Bir önemli dönüm noktası da oluşmuştur. Özellikle laik ve sosyal hukuk
Devletinin önemi yatsınamaz bir şekilde daha artarken ; ÇOCUK bağlamında eğitim ve koruma
boyutunun yeniden ele alınması da önemli bir önceliktir..Absürd uygulamalara ve kandırmalara ise
hemen son verilmelidir.Mazeretler yerine dürüst bir yüzleşme ile yararlanmalara / fırsatçılığa ve
kurnazlığa son verilmelidir.Utanmaya ayrıca bir davette yapılmalıdır.Kurumlar dahil her açıdan
eleştiri ve özeleştiri yapılmalıdır. Bu yönde hem teknik hemde de hukuksal güvenceler bu açıdan
mutlaka yeniden öne çıkarılmalıdır.Bazı kutsanan ezberler/yanlışlar,bilgiler ve katkılar da
temizlenmelidir.Kamusal bir görev ve yükümlülük bağlamında ise sosyal hizmetler ve sosyal yardım
için likayat ve niteliğinde arandığı kurumsal yapılar bu açıdan mutlaka ve mutlaka yeniden ele
alınmalıdır.Söz konusu olan bazı hukuka aykırılıklar ve ayıplar en kısa süre de hukuksal süreçlere de
ek olarak taşınmalıdır.Gelecekte gene olabilecek risklerin azaltabilmesi içinde ayrıca bir hedef
olmalıdır.. Bu arada hukuk ve sosyal hizmet açısından akademik dünya bu boyut ve nedenleri bir bilim
dürüstlüğü şeklinde yeniden ele alabilmelidir. Bir öğreti yerine teknik ve uygulama modelleri ile bilim
desteklenilmelidir.Bazı kutsanan ezberler ile meleklerin kanatları gibi yapılan tartışmalar/çalışmalar bu
arada geçici olarak durdurmalıdır. Sistemler dahil bu boyutların gerçekçi bir bilim üzerinden
değerlendirmesi için ise gerçekçi bir zemin bu önemi daha da artıracaktır.
Bir gösterge “Sosyal İnceleme Raporu/SİR” ve sonuçlar
169)Yaşanılan bu sürece dayalı söz konusu olan bu sonuç /lar ve önemler dahil yukarıda yer alan bu
somut diğer bilgiler vede böyle bir özellikler bağlamında görüleceği gibi Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı da bu açıdan ayrı bir önemdedir. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına yönelik hak sahipleri
için aranılması gereken bir nitelik ve özellik ise daha da önemli nedendir. . Bir kamu hizmeti
bağlamında 26 Milyar TL ile böyle bir uygulayıcı/icracı Bakanlık yapısında yer alan Avrupa Birliği
ve Dış İşleri Başkanlığında ki “Uluslararası Sosyal Hizmetler Birimin”ce yer alınan bu görev ise aynı
zamanda sosyal hizmet ile ilgili somut bir bilgi ayrı bir kanıt özelliğini de kazandırmıştır. Özellikle de
Almanya,Fransa ve İngiltere gibi üç milyonda fazla yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarının yanı sıra diğer ülkeler için “International Social Services Agancy-ISS/Uluslararası
Sosyal Hizmet Kuruluşu-Organizayonu “ tarafından Bakanlığa bir talepte söz konusudur.Bu yapı
içinde de ücretsiz bir kamusal hizmet bağlamında düzenlenmesi gereken bir raporlama görüldüğü
gibi idari bir işlem kapsamındadır..Böyle bir idari işlemde yer alan SİR gibi bu raporlamanın sadece
ve sadece sosyal çalışmacılar tarafından düzenlenmesi yönünde bir görev ve yetkinin aranılması
bu birimce görevli kılınmıştır.Uyarı dahil sözlü ve yazılı görevlerin yerine getirilmesi de gerekli
kılınmıştır.Bu bağlamda yurtdışından yapılan bu talebe yönelik sosyolog,psikolog veya bir öğretmen
tarafından düzenlenmiş olan bu raporun bu kuruluş tarafından özellikle iade edilmemesi
ve
gözetilmesi de ayrı bir nedendir. Çünkü mesleksel bir nitelik ve özellik Türkiye dışında bir asırdan
beri aranır. Bu açıdan yaşanılan sorunlar nedeni ile Bakanlık içinde bunun engelenmesi için gerekli
uyarıların yapılmış olunması ve bilgilendirme diğer bir gerçektir. Bu uyarılar ve aranılan
özellikler/bilgiler vede bu birime yönelik somut görevlendirme bu açıdan önemli bir kanıt
özelliğindendir.. Ancak Bakanlık çatısı altında yürütülen sosyal hizmet yöntemleri dahil müdahaleler
için söz konusu olan sosyal hizmet uygulamalarin belirlenmesinde temel bir araç olan SİR nuna
yönelik mesleksel bir özellik ve nitelik görüldüğü gibi şimdiye kadar hiç bir şekilde aranılmamış ,
Türkiye de yaşanan yurtttaşlar için benzer bir uygulamanın hala engellenmesi de ayrıca bu şekilde
mümkün kılınmıştır. Gözetilmemiştir . Özellikle de İdari kapsamda söz konu olan yönetmeliklerce
yürütülen böyle bir uygulama da ve süreçte bir “insan” olmak için aranılması gereken “eşitlik” gibi
temel bir nitelik ve özelliğin hiç bir şekilde gözetilmediği gayet açıktır. Hem teknik hem hukuka
aykırılıkların bu yöntemler ile olağanlaştıldığı böyle bir durum aynı zamanda ayıplandırılması da
gereken ayrı bir nedendir. Bu temel eksikliğin giderilmesi için ise öncelikle bir İNSAN ve
İNSANLIĞIN davet edilmesi ve taşınabilinmesi önemli bir ayrı önceliktir.Kısaca önce İNSAN
olalım.
170)Bu önemli eksikliğe bağlı olarak ASPB tarafında düzenlenmiş olunan bu yönetmelikler arasında
ise örneğin “Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği” ve en son düzenlenmiş olan ŞÖNİM ile ilgili
yönetmelikler somut bir örnektir. Görüleceği gibi de yurtdışında da aranılan “Sosyal İnceleme”
raporu ile “meslek elemanı” gibi tanımlar ile hak sahibi yurttaşlara verilmesi gereken kamusal bir
hizmet bu şekilde de yeterli kılınmıştır.Afganistan da bile aranan bir nitelik ve özellik utanılmadan
şimdiye kadar aranılmamıştır.. Sosyal hizmetler bilimi dışında lisan eğitim dışındaki kişilerin bu
şekilde yetki ve görevlendirilmiş olunması dahil uygulamaya yönelik idari işlemlerde aranılan bir
liyakatın ve niteliğin ise hiç bir şekilde gözetilmemesi mutlaka önemli bir sorgulanmayı ve
değerlendirmeyi de gerektirmektedir.Anayasa dahil hukuk yerine yönetmelikler ile yapılan bu
düzenlemeler ve tercih aynı zamanda hayırseverliğin/yardımseverliğin hala sosyal hizmete dönüşmek
istenmemesi içinde temel bir nedendir.Bilim ve teknik açısından da ayrı bir düzey ve somut bir
göstergedir.
171)Ortaya çıkan bu durum/lar hem insanlık hem teknik hemde hukuksal açıdan da ayrı ayrı birer
olumsuz kanıt özelliğindedir. Böyle bir uygulamayı hedeflemek için ise
“meslek elemanı” ve
“sosyal inceleme” ile yapılan tanımlama sonucu belirlemiştir. ÇKK nun (3/1-e) maddesinde yer
verilen garabet bir“sosyal çalışma görevlisi” tanımı vede sosyal inceleme ile ilgili ÇKK/35 maddesi
de görüldüğü gibi birlikte ilişkilendirilmiştir. Bilim ve tekniğin gözetilmediği keyfi bir uygulama
somut bir
meşrulaştırma ile de mümkün kılınmıştır.Kamusal zarar dahil insanlığın bile
gözetilmemesi ile aynı zamanda kurnazlık dahil her türlü beceri (?) gösterilmiştir. Sosyal çalışmanın
tanımı bile hala yapılmamıştır.Buna rağmen sosyal hizmet yöntem ve uygulamalarına yönelik bu
uydurulan “sosyal çalışma görevli”leri ile de oluşturulan bu ilişki sonucu “meslek elemanı” ile de
garebet bir görev ve yetki olağanlaştılmıştır. Bu arada Bakanlık içinde yer alan “Uluslarası Sosyal
Hizmet Birimi” bağlamında söz konusu olan görev ve bu yönde aranılan nitelik ve özellik ise başta
Hukuk Müşavirliği dahil diğer
Bakanlık birimlerce de gayet açık bir şekilde
gözetilmemiştir.Kaçınılmıştır.
172)Sosyal hizmet/çalışma lisans eğitimi dışındaki psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji,
sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik , aile ve tüketici bilimleri lisans programlarından mezun olanlar
ile de aranılması gereken mesleksel bir özelliğin ve niteliğin somut bilgilere rağmen gasp edilmesi
bu arada rahatlıkla mümkün kılınmıştır. Böyle torba bir görev ve yetki gaspı sonucu hukuksal bir
delil niteliğinde olan SİR nun düzenlenmesini de olanaklı kılınmıştır. Afganistan da bile söz konusu
olmamasına rağmen mümkün kılınma aynı zamanda utanma ile de ilgili önemli bir gösterge de
olmuştur. Teknik ve hukuksal açıdan oluşan bu somut hukuka aykırılığın yanı sıra mesleksel açıdan
oluşan bu yetki ve görev gaspı aynı zamanda somut bir görev ihmaline de ayrı bir nedendir.En
azından aranılması gereken mesleksel bir etik bu arada yok sayılmıştır.Yararcılık /fırsatçılık daha fazla
tercih edilmiştir.Vergilere dayalı kamusal kaynakları ile 2016 yılında 26 Milyar TL gibi bir harcama
için söz konusu olan sosyal hizmet(?) ve sosyal yardıma(?) yönelik oluşturulan bu keyfilik ve 20
milyondan fazla bir hak sahiplerine ulaşım bu araçlar ile de özellikle engellenebilmiştir.Liyakat ise
hiç gözetilmemiştir.Yoksulluğun/ yoksunluğun yanısıra kadın cinayeti dahil çocukların istitismarı gibi
koruma boyutunda yaşanılan çaresizlik ve becerisizlik ise sosyal hizmetle ilgili aranılan niteliğin ve
özelliğin gözetilmemesi temel bir nedendir.Ölümler dahil geleceği çalınan çocuk ve gençlerin de
ayrıca veballeri altındandır. Buna bağlı oluşan ek mağduriyetler ve kadın cinayeti gibiler rahatlıkla
vergi verenlerce ve utanılmadan sağlanmaktadır. Ayrıca bu görev ve yetki gasbı ile oluşan böyle bir
maddi yararlanma aynı zamanda önemli bir kamusal bir zarara da neden olmaktadır. Toplumsal bir
dayanışma yerine ise daha çok kollektif bir dönüşüme de ayrı bir neden olup bir “yurttaş” olabilmek
ve hukuksal güvenceler daha da fazla zedelenmeye ve/veya zayıflamaya da başlanmıştır.
173)ASPB da yer alan Uluslarası Sosyal Hizmetler birimi ile öngörülen SİR ve sosyal çalışmacılar
tarafınca aranılan nitelik ve özellik diğer bilgiler ile birlikte değerlendirildiğinde ; yurtdışında yaşayan
T.C. yurttaşlar ile Türkiye de yaşayanlar açısından benzer bir uygulama görüldüğü gibi söz konusu
değildir..Türkiye de yaşayanlara yönelik benzer olmayan böyle bir uygulama ise TC.Anayasasının
10 uncu maddesine rağmen mümkün kılınmış olup ortaya çıkan bu durum somut bir Anayasa
aykırılığa neden olabilmektedir..Temel hak ve özgürlük ile ilgili bu aykırığın yanı sıra söz konusu
olan diğer maddelerden dolayı da oluşan bu diğer aykırlıklar Bakanlık ve teknik idari açıdan şimdiye
kadar hiç bir şekilde gözetmemiştir. Kamusal hizmete yönelik yükümlülükler/taahütler açık bir
şekilde yerine getirilmemiştir.Sosyal hizmet ve sosyal yardım gibi bir uygulamaların sosyal hizmet
yöntemleri ile vede belli bir nitelikte ki
müdaheler için aranılan teknik boyut açıkça
istenmemiştir.İnsanlık ile ilgili bu boyutun yanı sıra teknik ve bilim bu açıdan gözetilmemiştir.
Özellikle de ÇKK/35 ve ÇHS ve Pekin Kuralının 16 ıncı maddesi vede Avrupa Sosyal Şartının 13 ,
14, 17 inci maddelerinin Anayasanın 90 ıncı madde ile birlikte ele alınması , yönetmelikler de yer
verilen “meslek elemanı” ve “sosyal inceleme” gibi benzer tanımlarında birlikte iptalini de
gerektirmektedir.
174)Hak mağdurlarına da yönelik hak ihlalleri için ortaya çıkan bu gereklilik nedeni ile de ortaya
çıkan bu hukusal sorunların çözüm ve yöntemi de
gerekli kılınmıştır.Bu yönde oluşulan bu
aykırlıkların giderilmesi için ise öncelikle ASPB na bir başvuru yapılmalıdır. Yukarıda yer alan
somut bilgiler ve tespitlerle birlikte diğer bilgi ve görüşler bu başvuruya yardımcı da olabilir.
Bakanlık tarafından bu yönde bir israr ve inatlaşma söz konusu olduğu takdirde ise idari bir
oluşacaktır.Dolayısı ile bu
idari işlem bağlamında yürütmenin durdurulması dahil bu iptalin
hukuksal sürece yanısıtılması mesleksel açıdan önemli bir sorumluluğun yerine getirilmesine de
neden olacaktır. Özellikle savunuculuk bağlamında Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği tarafından
taşınılan bu görev ve sorumluluğun diğer hukuk süreçlerini de yerine getirmiş olması da böyle bir
yeni hukuksal sürecin aynen devam edeceği de bilinen diğer bir gerçektir.En son ŞÖMİN ile ilgili
yönetmelik ve yapılan düzenlemeye yönelik Anayasa Mahkemesi için yapılan talep bu yönde ayrı bir
önemli örnektir.Böyle bir idari hukuk kapsamında söz konusu olabilecek hukuksal bu süreçte aynı
zamanda yönetmeliklerde söz konusu olan ilişki ve meşrulaştırılma da temel bir araç olan “sosyal
çalışma görevlisi “ şeklinde ki (ÇKK/3-1/e) de yapılan garabet tanımın da en azından Anayasanın
10 ve 90 ıncı maddeleri bağlamında iptalı için de Anayasa Mahkemesine yönelik mahkemece
yapılacak bir başvuruya yönelik ayrı bir ek talep ayrıca ve birlikte bir başvuru ve talebi de
gerektirmektedir.Böylece yaşanılan sorun tamamen ortadan kalkabilecektir.
ÖNERİ VE YÖNTEM
“Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği” Boyutu
174)Hem tarihsel hemde bilim ve tenik açıdan kurumsal bir yapı olan hayırseverliğin sosyal hizmete
dönüşmesinde temel bir araç olan SİR in bilindiği gibi temel bir göstergedir. Sosyal hizmet ve sosyal
yardım gibi kamusal bir hizmete yönelik bir düzeyinin de aranması ile de görüldüğü gibi teknik ve
hukuksal açıdan da yoğun sorunlara da nedendir.Özellikle de Temmuz 2005 yılında yürürlüğe giren
ÇKK ile Adalet ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yürütülen uygulamalar sonucu yaşınılan
çeşitli sorunlarında kaynağıdır. Yukarıda yer alan bu bilgiler bağlamında da mesleksel açıdan SHU
Derneğinin önemini de ayrı bir boyuta taşınmayı da gerektirmektedir. Bu boyut aynı zamanda
kurumsal açıdan diğer boyutlarında birlikte ele alınmasını gerektirmektedir.Özellikle ve öncelikle
ASPB tarafından hala teknik ve hukusal açıdan yürütülmesi ile hak sahiplerine ulaşılmasının keyfi bir
şeklide engellenmesi vede yetki ve görev gaspı dahil oluşan kamu zararları nedeni ile de SHU
Derneğinin mesleksel bir sorumluluk ve görevinin yerine getirilmesi de önemli bir nedendir.
Kamusal bir hizmet bağlamında öne çıkan sosyal hizmete yönelik SİR nun odağında yansıyan bu
teknik ve hukuksal sorunlara yönelik bilgiler ve sonuçlar ile çözüm ve önerilere de ayrıca ve özellikle
de gerekli kılınmıştır.
175)Bu bağlamda 9.Şubat.2013 tarihli ve RG/28554 sayılı “Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmelik”
ile ilgili olarak bir pilot çalışma SHU Derneğince başlatılabilinir. Teknik dışında özellikle hukuka
aykırılıklara yönelik ortaya çıkan bu somut bu bilgiler ve
yukarıda yer verilen somut bilgiler
arasında ki 126 ve 127 inci paragraflarda yer verilen Sözleşmeler dahil TC Anayasa’ya açısından
oluşan bu aykırlıkların ve hak ihlallerin önce ASPB ve daha sonra hukuksal bir sürece yansıtılması da
mümkündür. Böylece AİHM kadar devam edebilecek zorlu bir süreçte söz konusu olacaktır. Ayrıca
ŞÖNİM bağlamında yapılan yönetmelik için yapılmış olunan başvuru vede Anayasa Mahkemesine
yönelik ek bir talep için de yukarıda yer alan bilgilerin bu kapsamda yer verilmesi de bu başvuruya
ayrı bir katkı da verebilecektir. Ayrıca “Uluslarası Sosyal Hizmet Uzmanlar Federasyonun/IFSWEuropa” üyesi olan SHU Derneği ; sosyal hizmet uzmanı /sosyal çalışmacı dışında diğer meslekler
tarafınca sosyal hizmetlerin yürütülmesi ; bu yetki ve görev bağlamında da SİR nun düzenlemesi ile
oluşturulan bu iki örnek yönetmelikte ki somut durumun Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları
Fedarasyona tarafınca da değerlendirilmesi ayrı bir yararı da sağlayabilecektir. Hukuksal bir süreç için
de bir görüş ve değerlendirme ayrı bir katkıya neden olacaktır.Özellikle Anayasa Mahkemesi ve ve
gerektiğinde AİHM e yönelik te önemli bir bilgi kaynağı da olabilecektir.Gene yurtdışında yaşayan
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dahil 124 diğer ülke ile ilgili UNİCEF in de işbirliğin de olunduğu
“Uluslararası Sosyal Hizmet Kuruluşu/ISS” nun görüldüğü gibi ASPB ile somut ilişkisi vede SİR
açısından aynı çatı altında benzer bir uygulamanın hala söz konusu olunmaması ile ortaya çıkan bu
durum neden ile bu kuruluştan ayrı bir görüş ve değerlendirme de ayrı bir önemdedir.Bu durum aynı
zamanda sosyal hizmet ile ilgili uluslararası boyutunu ve karşılaştırmayı da gerektirmektedir.
UNICEF Afganistan ile UNICEF Türkiye ve Avrupa Birliği Boyutu
175)BM kapsamında Çocuk Haklarına yönelik özellikle öne çıkan UNICEF tarafından 2009 da
yayınlanmış bir çalışmada Afganistan UNICEF tarafından yayınlanmış bir çalışma da söz konusu
olmuştur. Gençlik adalet sistemi için söz konusu olan SİR nun 2005 yılından beri sosyal çalışmacılar
tarafından düzenlenmesinin Afganistan da bile gerektiği bir durumda öne çıkarılmıştır. Dayanağı ise
Pekin Kuralının 16. maddesi olmuştur.Bu arada çocukların korunmasına yönelik adalet sisteminde
savunma hakkı dahil adil bir yargılama için bilindiği gibi AB’nin finansal, UNICEF’in teknik
desteğinde Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu ile Türkiye Adalet Akademisi paydaşlığında yürütülen “Çocuklar için Adalet” Projesi şeklinde
bir çalışma projenlendirilmiştir.(Paragraf/129)2012-2014 yılları arasında ki bu projede ; adil yargılama
hakkının yaşama geçirilmesi, çocukların ikincil mağduriyetlerinin önlenmesi ve özgürlüklerinden
yoksun bırakılmalarına son çare olarak başvurulması ilkeleri çerçevesinde çocuk adalet sisteminde
çocuk haklarının korunmasını ;çocuk adalet sistemi çalışanları için uzmanlaşmış ve kurumsallaşmış
bir hizmet içi eğitim programının hazırlanmasını; özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocukların
bireyselleştirilmiş iyileştirme sistemi (BİSİS) çerçevesinde bireye özel rehabilitasyon hizmetlerinden
yararlanmasını da hedeflemiştir.
176)2005 yılından beri SÇG ile ilgili yapılmış bu tanımın 2012 yılında daha da genişletilmesi dışında
mevcut yasal düzenlemeler ile çocuk ağır ceza mahkemesi gibi çağın ötesindeki bir uygulama
benimsenmitir. Teknik/akademik desteği ile oluşan hukuka aykırılıkların ve kurumsal yapı bilindiği
gibi aynen devam etmektedir.İki yıl gibi bir projenin sonunda baskı kalitesi ve bir iki görüntü dışında
şimdiye kadar
somut bir öneri ve beklentinin yayınlanan bu çalışmalara yansıtılmadığını da
göstermektedir.Aksine ifade odaları gibi absürd uygulamalar dahil bu uygulamaların,aykırılıkların
meşrulaştırmak istendiği bir terhih de öne çıkarılmıştır. ÇKK nun ve TCK /31 inci maddesi ile oluşan
bu sorun ve aykırılıkların daha çok olağanlaştıldığı,meşrulaştırıldığı bir araçlanma da öne
çıkarılmıştır.Hukuksal bir güvencenin ortadan kaldırılmasına da katkı verilmektedir. Ortada 2009
yılında UNICEF AFGANİSTAN tarafından verilen bir teknik bilgi ve destek söz konusu iken
UNICEF TÜRKİYE tarafından verilen bu teknik bilgi ve düzeyin hala ulaşılmadığını da
göstermektedir..Teknik yerine bir pazarlama boyutu,yararcılığın veya önemsizleştirildiğinin daha da
öne çıktığı da görülebilmektedir.Çünkü ,evrensel bir uygulama açısından çocuk haklarına
ulaşılmasında UNICEF gibi kurumsal bir yapı ve fınansı AB tarafından öne çıkan kamusal bir
hizmet de söz konusudur.Özellikle de Türkiye tarafından yapılan başvuru sonucu AB gibi bir yapıya
yönelik bir uyum ve farklılıkların engellenmesi içinde gereken bir çalışma ayrıca öne çıkarılmıştır.
177)AB vergi verenlerini de ilgilendiren objektif teknik bir hizmetin niteliğini de aramak bu açıdan
ayrıca gerekmiştir.Yapılan bir tercih bağlamında Adalet Bakanlığı ve ASPB tarafından yürütülen bu
uygulamaların özellikle ÇHS,ASŞ gibi sözleşmelerde söz konusu oluşan aykırılıklar objektif,bağımsız
ve tarafsız bir şekilde yansıtılması özellikle ve öncelikle uygulamacılar ve hak sahipleri içinde
geçerlidir. Bu proje bağlamında örneğin AB ülkelerindeki yurtdışı ziyaretleri sadece bir gezi değildir.
Bu yöndeki uygulamaların tanınması ,karşılaştırılması , değerlendirilmesi vede yayınlar dahil
sempozyonun/çalıştay gibi çalışmalar içinde geçerlidir. En azından finansı AB vergi veren tarafından
karşılaşılan gezi programının ötesinde bir çalışma öne çıkmaktadır.Ancak bu çalışmaların en azından
objektif bir şekilde yansıtılmaması durumunda ise aranılan teknik hizmetin nitelik ve özelliğini de
azalmaktadır. Sadece bir gezi şirketi veya sempozyum gibi bir çalışmanın başka bir organizyonuna
dönüştürülmesine de neden olunmaktadır.İki bakanlık , teknisyenlik ve yapılan tercihler ise kısaca
“müşteri velinimettir” ilişkisine ve yaklaşıma da dönüşebilmektedir.
178)Dolayısı ile hem Türkiye de yaşayan çocuklar için hemde AB vergi verenler açısından teknik bir
hizmetin satın alınması sonucu yürütülen bu UNICEF kapsamında Türkiye ye yönelik verilen teknik
danışmanlık hizmetinin kalite dahil bir niteliğin aranması da ayrı bir boyuttur ve gerekliliktir.. BM
kapsamında Çocuk Hakları dahil evrensel hukuk metinlerinin UNICEF tarafından gözetilmesi ile
ilgili bu yükümlülük ise diğer bir ayrı boyuttur. Bu iki boyutunda ayrı ayrı ve/veya birlikte ele
alınmayı da gerekmektedir. Diğer taraftan AB ile oluşan müzakere ve düzenlemeler bağlamında AİHS
ve ASŞ gibi (ki özellikle de sosyal hizmet hakkı/14) diğer sözleşmelerinde bu proje kapsamında
birlikte gözetilmesi gerekmektedir.Bu gereklilik Türkiye de uygulamayı sadece iyileştirmek içinde
değildir. Aynı zamanda aranılan bir uyum içinde geçerlidir.Oluşan aykırıkların bilgilendirilmesi de
gerekmektedir.Türkiye kendine özgüdür denilerek yapılan yanlışlığın ve/veya bir asırın ötesindeki
yaklaşımın ve ezberin devamı yönünde yapılan tercih için ise yapılabilecek bir savunma ve/veya
mazeretler ek bir görev ve hizmet kapsamına da girmemektedir.Bu nedenden dolayı ;bir “yanlış”ın
üzerinin örtülmesi ve bir çaba gösterilmesi aslında çocuk dahil bu toplumu aşağılamak içindir. Bu
bağlamda BM kapsamında yer alan evrensel bir hukuk belgeleri arasındaki çocuk/gençlik adalet
sisteminde (ÇHS/3-40 ve Pekin Kuralı/16 vede buna ek olarak ASŞ nın 14 ve 6,7,13,16,17
madddeleri) yer verilmiş olan “sosyal inceleme raporu-SİR/sosyal araştırma/ social inquiry reports”
gibi bir DELİL niteliğindeki bu raporun düzenlenmesi için aranılması gereken bir nitelik bu yüzden
ayrı bir önemdedir.Yanlış
ve doğrular somut bir şekilde ele alınmalıdır.Kutsanan
ezberler/papağanlaşmalar yerine bilim ve bilgi üzerinden ele alınmayıda ayrıca ve özellikle
gerekmektedir.
179) UNICEF Türkiye tarafından teknik bir hizmet açısından yürütülen bu proje de yayınlanmış bu
çalışmalar ve kendi web sayfasında (Ek : 17/e ) de yansıtılan bilgilerden dolayı da aranılan bir nitelik
ve özelliklerin ayrıca ele alınması vede değerlendirilmesini de zorunlu kılmaktadır..Bir yanlışın
“yanlış” veya bir doğrunun “doğru”nun belirlemesi için gerekli bilgileri anlamak , anlatmak vede bir
asırdan beri var olan süreçte gelinen noktanın ve düzeyi belirlemek içinde gerekmektedir.Bu süreç
bağlamında çocuk hakları dahil gelinen nokta vede buna bağlı olarak öngörülen ilkelerin/hükümlerin
uygunluğu değerlendirilmelidir..Öngörülen bu görev ve hizmet için ise söz konusu olan bu zorunlu
raporlamanın hem Türkiye hemde AB kapsamında yer alan bilgilerin, uygulamalar özellikle
karşılaştırılması ,değerlendirilmesi böyle bir projenin de amacıdır.Yarar ve esenliğin de gözetilmesi
içindir.Bilindiği gibi bu proje kapsamında geziler dışında ulusal ve uluslararası danışmanlık hizmetine
de mutlaka yer verilmiştir.Bu tespit ve değerlendirmeler sonucunda da, hakim ve savcılar ile SÇG
lerine yönelik çeşitli el kitapları ve sempozyum bilgileri de yayınlanmıştır.Yansıtılmış olunan bu
çalışmalardan üçü öne çıkmıştır.
180)Örneğin ASŞ/14 da sosyal hizmetin bir hak olarak öngörülmesi dahil kamusal bir hizmet olarak
öngörülen sosyal hizmet boyutu ile ilgili bir asırdan beri var olan idari ve hukuk ile ilgili kurumsal
yapıların ve uygulamaların karşılaştırıldığı veya dipnot şeklinde yer verilmiş her hangi bir bilgi (ler)
ise şimdiye kadar yayınlanmamıştır.Bu arada “Uluslararası Çocuklar için Adalet Sempozyumu” ,
“Çocuklar için Adalet Projesi” kapsamında ve Türkiye Adalet Akademisi öncülüğünde de 5-7 Aralık
2012 tarihleri arasında bir sempozyum da bilindiği gerçekleştirilmiştir. Bu sempozyum’un üç ana
teması ise Koruma/ Önleme, Yargılama, İnfaz olarak belirlenmiştir . 4 ciltten oluşan bu sempozyum
setinde sunulan bazı bildiriler ve açılış konuşmaların derlendiği bu çalışma UNICEF Türkiye web
sayfasında da yayınlanmıştır.(Ek :17/i)Açılış Konuşmalar ile ilgili ilk günde ABD,İsviçre gibi
uluslarararası danışmanın yanı sıra Kırgızistan,Fransa gibi bir kaç yurtdışı tebliğlerde yayınlanmıştır.
Uluslararası danışmanlık kapsamında ise -“Türk Çocuk Adalet Sisteminin Genel
Değerlendirmesi”Dan O’DONNELL, Uluslararası Danışman,sf 16” - ile
“Kurumlar Arası
Koordinasyon”;Dr. Ursina WEIDKUHN, Eski Çocuk Savcısı/Hâkimi,Uluslarararası Danışman,İsviçre
-sf 75- bu çalışmalarda yayınlanmıştır.Dr. Ursina WEIDKUHN tarafından yayınlanmış bu İngilizce
bildiri Türkçeye çevrilmiş olup diğer ikinci İngilizce bildiri ise hala Türkçeye çevrilmemiştir. Türk
Medeni Kanunun 1926 yılında kaynak kanun olarak İsviçre den aynen uyarlanması nedeni ile
uluslararası danışman olarak projede de yer alan Dr. Ursina WEIDKUHN tarafından yayınlanan bu
tebliğde İsviçre deki uygulama vede sosyal çalışmacılarının rolününde açık bir şekilde yansıtıldığı
görülmektedir.Bu bilgiler ve özellikler aynı zamanda önemli bir göstergedir.
181)Özellikle de ASŞ na da yönelik ve AB finansıyla UNICEF in teknik danışmanlığı ile yansıtılan
bu çalışmalar arasında ise “Hakim ve Cumhuriyet Savcıları için Çocuk Adalet Sistemi El Kitabı /
2014”; “Aday Hakimler için Çocuk Adalet Sistemi Eğitimi,Eğitici El Kitabı /2014” ;”Aday
Cumhuriyet Savcıları için Çocuk Adalet Sistemi Eğitimi;Eğitici El Kitabı/2014” başlıklı bu çalışmalar
ile SİR ve SÇG ile ilgili usul dahil uygulamalar ve öneriler yer verilmektedir.”Hukukçular için
Eğitim Kitabı/Kasım 2013” ile “Sosyal Çalışma Görevlileri için Eğitim Kitabı/Kasım 2013”;”Vaka
Temelli Eğitim Kitabı/Kasım 2013” gibi bunların yanı sıra “Çocuk Adalet Sisteminde Sosyal
Çalışmanın Rolü” gibi UNİCEF tarafında yayınlanmış bir çalışmada halen yayınlanmaktadır.Özellikle
UNICEF Türkiye tarafından Türkçeye çevrilen ve “juvenile” kelimesinin GENÇLİK yerine
“ÇOCUK” şeklinde ki bir yanlışlığa ve çocuk haklarının daraltılmasına neden olunsa da bu çalışma,
Orta ve Doğu Avrupa/BDT bölgesine özel olarak odaklanmış bir rehber kitaptır. Sosyal çalışmanın ve
sosyal çalışmacıların adalet sisteminin (alıkonma, kovuşturma, denetimli serbestlik ve yönlendirme
gibi) farklı düzeylerindeki temel rollerine dair genel bilgiler içermektedir.Özelikle sosyal
çalışma/sosyal hizmet boyutunu yansıtan bu çalışma
sosyal inceleme raporu ve sosyal
çalışmacılarının rollerinide yansıtmıştır. Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanmış sistem ve yaklaşımın Kıta
Avrupasına uyumu için ortaya çıkan bu önem de ayrıca bilgilendirilmiştir.Sosyal inceleme raporlarının
ise “.genelde mahkemeye çocuk hakkındaki temel bilgileri sağlamak için düzenlenmektedir —tüm
yönleriyle çocuğun ailevi durumu, sağlığı, eğitim durumu, özel sorunlarının ya da güçlü yönlerinin
bulunup bulunmadığı vs bu raporda yer almaktadır. Bu raporların amacı, mahkemenin o çocukla ilgili
en doğru kararı almasına yardımcı olmaktır.” şeklindeki bilgi aslında mahkeme sürecinde değil
öncelikle savcılık veya idare tarafından yerine getirilmesinin öne çıkarıldığı bir uygulamadan da
bahsedilmektedir.( Türkiye de ise bu düzeye hala gelinmemiştir.)Denetimli serbestlik dahil bu
uygulamada yer alan sosyal çalışmacılar dışında absürd bir uygulamada görüldüğü gibi söz konusu
değildir.
182)Bu çalışma dahil yayınlanmış bu çalışmalar aslında Hakim,Cumhuriyet Savcıları ve “Sosyal
Çalışma Görevli(?)”nin Türkiye deki çocuk adalet sistemindeki görevleri ile benimsenen uygulamalar
için de önemli bir yansımasıdır. ASPB tarafından yürütülen yönetmeliklere için de temel bir
dayanaktır. Yer verilen bu bilgiler aynı zamanda uygulamada yer alan avukatlık hizmeti içinde de
önemli bir kaynaktır.Adalet Bakanlığı ve ASPB tarafından verilen hizmetlerin uygulamasına yönelik
önemli de bir yönlendiricidir..Yanlışın “yanlış” olduğunu ,doğrunun da “doğru” olduğu üzerinden
bakıldığında ise hukuk üzerinden ortaya çıkan aykırılıkların “yanlış” olduğu ile kanun üzerinden
gidildiğinde bunun “doğru”nun aranması ek bir göstergeye ve ek çabaya da neden olunmaktadır.. Bu
durum
üzerinde örtülen veya onbir seneden beri benimsenen uygulamada yer alan
sorumluluların,çarpıklıklıkların normalleşmesi vede bu noktaya gelinen yanlışların “yanlış” olarak
anlatıl(a)madığı bir durumun devam edilip edilmemesi ile de ilgilidir.
183)Avukatlık hizmeti içinde dahil önemli bir yönlendirici olan ve
“Sosyal Çalışma Görevli için
Eğitim Kitabı/Kasım 2013” başlıklı çalışmanın (74) ü sayfasında görüleceği gibi Sosyal İnceleme
Raporu; “Çocuk adalet sisteminin belkemiği olan sosyal inceleme raporları (SİR), çocuk adalet (?)
sistemi içindeki çocuğun bireysel ve toplumsal gereksinmelerinin değerlendirildiği ve böylece çocuğun
bireyselleştirildiği raporlardır...” şeklinde bahsedilmektedir. Gene aynı çalışmanın (24) inci sayfasında
ise Pekin Kuralı ile ilişkinin yanı sıra 16 ıncı madde ile ilgili bir ilişkiye yer verilmediğide
görülmektedir.ASŞ ve 14 ve 17 inci maddelerden ise hiç bir şekilde bahsedilmemektedir. Bir ilişki hiç
aranmamıştır.Teknik ve hukuksal açıdan bir çok tartışmaların arasında yer alan ve bir çok konularda
ayrıca yer alan sosyal inceleme raporu ile ilgili bu bilgiler arasında ki ( 262) sayfada ise “ Sosyal
Çalışma Görevlilerinin Hukuki Statüsü: Sosyal çalışma görevlisi tarafından yapılan sosyal
incelemenin niteliği bilirkişi incelemesidir..... “şeklindedir.Bu ise yeterli kılınmıştır. (276) ın cı
sayfada “Çocukların dahil olduğu adli süreçlerde yer alan sosyal çalışma görevlileri çocuğun yüksek
yararı bakımından hayati bir önem taşımaktadırlar. Çocuk Koruma Kanunu ile tanımlanan bu
kavram, 2005 yılından itibaren mevzuatta kapsadığı meslek grupları genişleyerek yerleşik hale
gelmiştir.” denirken (268) inci sayfada “Çocuk Adalet Sistemi Sosyal Çalışma Görevlileri için Eğitim
Proğramı başlığı altında Sosyal Çalışma Görevlisi: Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji,
sosyoloji, çocukgelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici bilimleri ve sosyal hizmet alanlarında eğitim
veren kurumlardan mezun meslek mensuplarını ifade etmektedir (ÇKK m. 3/1-e).” şeklinde bu
bilgilenme dahil 262-284 sayfalarda yer alan böyle bir bilgilenmede SİR nun sosyal çalışmacılar
dışındaki böyle bir düzenlemenin nasıl meşrulaştırıldığı ve olağanlaştırıldığı da somut bir şekilde
yansımaktadır.Bu çalışmalar arasında özellikle yer alan sosyal inceleme raporu ve SÇG şeklindeki
uygulamaya yönelik bu el kitaplarında Afganistanda bile yayınlanan (ki bu UNICEF deki yayın şubat
2009 dur) Pekin Kuralında ki 16 ıncı maddesi ile ilgili bu zorunluluk hiç bir şekilde ele
alınmamıştır..Bu yönde bir boyut bazı yerlerde sadece geçiştirilmiştir. Aksine mevcut uygulamanın
ÇKK ve yönetmelik üzerinden ele alınarak oluşan hukuka aykırılığın meşrulaştırıldığı daha fazla öne
çıkarılmıştır.Farik ve mümeyyiz gibi 1889 na dayalı bir raporlamanın ise hala öne çıkarılması içinde
her hangi bir yasal düzenleme söz konusu olmamasına rağmen mümkün kılınmıştır.Yönetmelik ile
yürütülen hukuka aykırılık hiç bir şekilde tartışılmamıştır.Aksine meşrulaştırılmıştır. Dolayısı ile
sosyal hizmet bilimin reddi veya görmezden gelinmesi en azında uluslararası danışmanlık hizmeti
açısından da aşağılayıcı bir duruma da neden olunmaktadır.Özellikle de AB de böyle bir uygulamanın
söz konusu olmadığı gibi sempozyumda yer alan İsviçre ve Almanya gibi böyle bir uygulamanın söz
konusu olmamasına rağmen bir dipnot şeklinde bir bilgiye yer verilmemesi adil bir çocuk/gençlik
adalet sisteminin hedeflenmediğini de öngörmektedir. Bu yönde bir beklenti ve öneride
bulunmamaktadır.
184)Özellikle bu çalışmanın sosyal inceleme ile başlatılan (286) ıncı sayfada sosyal çalışma/sosyal
hizmet uzmanları dışında böyle bir düzenlenmenin teknik açısıdan somut bir şekilde benimsenmiş
olması ve sanki bunun bir sosyal hizmet disiplini bir tercih veya bir kader olarak öngörülmüş olması
bu teknik bilgi düzeyininde diğer bir önemli göstergesidir.Meşrulaştırma ve olağanlaştırma dışında
diğer bazı doğru bilgileri de anlamsızlaşmaktadır.Ama bu bilgilenmeler ile de oluşan hak ihlal ve
magdurlar ise aynen devam etmektedir. Bu aykırılığa da ortak olunmaktadır.Gene bu çalışma
bağlamında bir eğitim kitabı olarak düzenlenmiş ”Vaka Temelli Eğitim Kitabı/Kasım 2013” başlıklı
çalışmanın (38) inci sayfasında yer verilen sunum çalışmalarınında SÇG şeklinde bu garabet
uygulamanın meşrulaştırıldığı vede bu yönde bir Pekin Kuralının 16 ıncı ve Avrupa Sosyal Şartının
sosyal hizmet hakkı ile ilgili 14 üncü maddelerinin gözetilmediği de açıkça görülmektedir.Bu
bağlamda ortaya çıkan bu durum hem teknik hem hukuksal hemde sistemler açısından da
karşılaştırılarak Türkiye de ki çocuk adalet sisteminin düzeyinin de önemli bir sonucudur. Bir
göstergedir. Bu gösterge hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından karşılanan kamusal
harcama ve niteliği hemde finansı karşılanan AB içinde diğer bir önemli göstergedir.Objektif ve
bağımsız bir değerlendirme ve bilgilendirmeyi de bu açıdan gerektirmektedir.
185) Böyle bir karşılaştırmada ABD dahil Kıta Avrupasında böyle bir uygulama olmamasına rağmen
bu yönde yayınlanmış çalışmalarda “sosyal çalışma görevlisi” nin farklı alanlarda üniversite
eğitimi almış olan kişilerin oluşturduğu yeni bir unvan vede her biri farklı uzmanlık alanından
gelseler de, adalet sistemi içerisinde sorumlulukları aynıdır şeklinde (sf.286) UNICEF çatısı
altında da ayrıca yer alması bir ayıbında ötesindedir.Türkiye de yaşayan çocukları aşağılayan,hukuksal
güvenceyi yok eden ve absürd bir şekilde
kavramlaştırıldığı
vede Pekin Kuralının 16 ıncı
maddesinde öngörülmesi gereken SİR nun bu şekilde meşrulaştırılması diğer bazı önemli bilgileri de
en azından değersizleştirmektedir..”Hukuk” yerine usul dahil kısasa kısas dayalı bu uygulamayı öne
çıkaran ve aykırılıkları meşrulaştırılan bu çalışma/ların görüldüğü gibi hala Afganistan düzeyindeki
noktaya bile maalesef gelinmemiştir. Bu nitelikte bir çalışmada yer alan örneğin “Hakim ve
Cumhuriyet Savcıları için Çocuk Adalet Sistemi El Kitabı -2014” başlık bu çalışma usul ile
uygulamaları vede aslında oluşan aykırılıkları da yansıtmaktadır.SİR nun meslek özelliğin bile somut
şekilde belirtilmediği raporlama örneğinde oluşan bu aykırılık bile somut olarak gözetilmemektedir
(Ek 17/e;sf.52).Gene örneğin “Çocuk Adalet Sistemi Çalışanları Eğitim Proğramı -Hukukçular için
Eğitim Kitabı (Kasım 2013 “ çalışmasın da Sosyal Çalışma Görevlisi ile geniş bir şekilde ele alınırken
cesaret edici bir bilgilenme ise görülememektedir.Daha çok kollektif bir yanlışlığın/ezberliğin
korunduğu bir özellik öne çıkmıştır.
186) Aslında bu saldırı niteliği de içeren bu hukuka aykırılık(lar)tan dolayı “yok” hükmende ele
alınması yerine UYAP sistemine dahil edilmesi dahil SİR nun içeriği,konumu; giderlerin mahkeme
tarafından onaylanması gibi “savunma hakkı” dahil adil bir yargılama ilgili bu boyut aslında CMK
kapsamında öngörülen avukatlık hizmetinin önemini ve sorumluluklarını daha da arttırmaktadır.Bu
yönde çocuk adalet (?) sistemi diye de adlandırılan bu uygulamaya yönelik olarak bu proje
kapsamında yer verilen yönlendirici bu çalışmaların dışında ayrıca Türkiye Barolar Birliği ile 2010
yılında yayınlanmış olup aynı zamanda UNICEF Türkiye web sayfasında yer alan “Çocuklar İçin
Adalet” bölümünde “Suça Sürüklenen Çocuklara Hukuki Yardım Eğitimci El Kitabı” da (17/j) diğer
bir kaynak ve yönlendirici bir çalışmadır.Hala da güncellenmemiştir.Aslında hukuksal bilgilenmenin
kamusal bir ücretsiz hizmet olarak öngörülmesi gerekliliği
ile “kişi”lerin “savunma hakkı”nın
kendisince kullanılması bağlamında buna ek olarak hukuksal açıdan bir bilgi ve beceri için “vekillik”
gibi ayrı bir yetki ve görev sonucu oluşan bir avukatlık hizmetinin ayrı ayrı ele alındığı adli/yargısal
bir sistemde ki bu iki görevin Türkiye de çocuklar için birlikte ele alınması ayrı bir özelliği ve
farklılığı da ortaya çıkmaktadır.Cinsel istismar gibi mağdur çocuklar ile ilgili de istemi aramaksızın bir
uygulamanında söz konusu olması vergi verenlerce de karşılanan kamusal bir hizmet için ayrı bir
önemi de kazandırmıştır.Bu çalışmaya diğer bir kaynak ve yönlendirici ise “Ceza Sorumluluğunun
Değerlendirmesi Rehberi”dir. 2010 da Adalet Bakanlığınca web saffalarında yer alan bu çalışma da
SİR unun vede sosyal çalışma görevlileri ne yönelik meşrulaştıran/olağanlaştırlan diğer bir
kaynaktır.Bu bağlamda ortaya çıkan bu durumlar Adalet Bakanlılığı ile de ilgilidir. Özellikle de ilgili
yönetmeliğin (20/4) maddesinde ki hukuka aykırlığın iptali dahil yargısal bir süreçte yer alan müdafii
boyutunun da ayrıca ele alınmasının gerekliliğine yönelik bir çalışma ayrıca ve ayrı başlık altında ele
alınacaktır.Ancak korumu boyutu açısından ortaya çıkan bu durumlar ve bilgiler aynı zamanda
Türkiye Barolar Birliği ile de ilişkilidir. Bu yönde oluşan hukuka aykırlıkların bu şekilde
meşrulaştırılmasının adli bir yargı kapsamında engellenmesine yönelik mesleksel bir sorumluluk ve
görev için de kurumsal bir davet bir gereklilik olmaktadır.Özellikle de karşılığı vergi vergilerce
ödenen kamusal bir hizmet kapsamında yer alan “müdafii” veya CMK gibi ayrı ve önemli bir görev
yükümlük bu daveti daha da arttırmaktadır. Kurumsal bir işbirliği içinde SHU Derneğince de
yapılacak bir talep ve davet bu açıdan ayrıca gerekmektedir.
186)Diğer taraftan UNICEF Türkiye tarafından yer alan “Çocuk Adalet Sisteminde Sosyal Çalışmanın
Rolü” şeklinde ki bu çalışma diğer bilgiler ile de aslında bir çelişki ve bir uyum somut bir şekilde söz
konusu değildir.AB finansı ile sağlanan ve UNICEF kapsamında 2012-2014 yılları arasında Türkiye
de uygulamayı da yansıtan bu çalışmaların UNICEF Afganistanda yayınlanan bilgiler
değerlendirildiğinde ise bırakın AB de ki uyumun Afganistan da öngörülen düzenlemenin gerisinde
kalındığını da somut bir şekilde yansıtmaktadır.AVRUPA SOSYAL ŞARTININ 14 ve 17 ıncı
maddeleri ise yok sayılmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları içinde ortya çıkabilen bu onur kırıcı
bu durum UNICEF in bir ortağı olan “ISS/International Social Services Agancy” ve ASPB nındaki
Uluslarararası Sosyal Hizmet Birimi vede Uluslararası Sosyal Çalışmacılar Federasyonu (IFSW) ile
de ilişkilidir.Bu ilişkiler aynı zamanda AB ile de ilgilidir.Dolayısı ile ortaya çıkan bu nitelik ve
özellikle ilgili boyutların özellikle Türkiyede ki vergi verenler açısından da söz konusu olan AB dahil
diğer uluslararası mesleksel kurumsal yapıların yanı sıra UNICEF ve AB Delegasyonu gibi kurumsal
yapılar açısından yapılması gereken bir değerlendirme yi ortaya çıkarmaktadır .Doğal olarak her
açıdan bir yetkinlikte aranmalıdır. Özellikle idari ve yargısal sürece yönelik söz konusu olan bu teknik
danışmanlık hizmeti açısından ortaya çıkan bu meşrulaştırmalar/olağanlaştırmaların doğru bilgiye
ulaşılması vede değerlendirilmesini vede buna bağlı olarak hukuka aykırlıkların engellenebilinmesi
içinde SHU Derneği tarafında açık ve/veya yazılı bir davet yapılma ile bu yönde bir başvurma
yapılması gerekecektir.
Avukatlık hizmeti ve müdafii ile ilgili boyut
187)Çocuk koruma boyutu dahil sosyal hizmet uygulamalarına yönelik idari ve yargısal
uygulamalarda hem teknik hemde hukuksal açıdan ortaya çıkan bu hukuka aykırlıklar ve sorunlara
yönelik “Çocuklar için Adalet” projesi gibi rehber çalışmalar görüldüğü somut bir yönlendirmeyi de
içermektedir. Yargıtay tarafınca ÇKK ve TCK /31 kapsamında çeşitli kararlar ise daha
belirleyicidir.Dolayısı ile
bu meşrulaştırma/olağanlaştırma da öne çıkan nedenlerden birisi de
avukatlık hizmeti ile ilgilidir..Bir hukuk Devleti bağlamında adil bir yargılama gibi aranılması
gerekende önemli bir özellikte böyle bir süreçte yer almaktadır.Böyle bir temel görev bağlamında
yönetmelik veya kanunlara yönelik aranılması gereken bir hukuka uygunluk ise hukukun üstünlüğü
açısından mutlaka ve mutlaka öne çıkarmayıda gerektirmektedir.Bu yönde bir .nitelik ve özellik de
gözetilmelidir. Böyle bir uygulama da 2005 yılından beri söz konusu olan Ceza Muhakemesi
Kanunu ile birlikte savunma hakkı bağlamında bazı yetişkinler dışında sadece çocuklara ile ilgili
“müdafii” lik gibi kamusal bir göreve de görüldüğü gibi yer verilmiştir. Kaynağı vergi verenlerce
kaşılanılan ve “CMK Avukatları” şeklinde adlandırılan böyle bir kamusal hizmette öne çıkarılmıştır.
ÇKK ve TCK nu üzerinden yürütülen böyle bir uygulamada önemli bir görev için UNICEF Türkiye
tarafından yayınlanmış olan bu rehber kitaplar bu nedenden dolayı hem bir kaynaktır.Hemde
görüldüğü gibi temel bir yönlendiricidir.Bir kamu davası dahil ”İddia” ve “savunma” arasındaki
çatışmaya dayalı yargısal bir süreçte alınan kararda savunma aslında önemli bir belirileyisidir. SİR ve
bu raporun sosyal çalışmacılar dışında düzenlenmesi ile oluşun bu işlem ise bu yönde diğer
belirleyici bir unsurdur.Savunmanın da temel aracıdır.SİR u ise bu açıdan ayrı bir işlevdedir.Ancak
SİR nun savunma açıdan önemi gözetmemesi ile de “müdafii”ler açısıdan hukuksal bir tepki
şimdiye kadar rastlanılmamıştır.
188)Sözleşmeler bağlamında Hukuk açısından ortaya çıkan Anayasa dahil oluşan bu hukuka
aykırılıklar yerine ÇKK ve TCK ile yönetmelik ise görüldüğü gibi yeterli kılınmıştır.Aktif yerine pasif
bir görev tercih edilmiş olup bu yönde bir görev ise hiç üstlenilmememektedir.. Özellikle de
savunmada temel bir işlev/ araç olan SİR na yönelik SÇG gibi garabet bu görev ile ortaya çıkan
özellik ve niteliğin sosyal hizmet boyutu açısından hala önemi ise anlaşılamıştır. Hukuk bilim ve
tekniğine rağmen onbir seneden beri de fark edilmek istenmemesi böyle bir meşrulaştılmaya da ayrı
neden olabilmektedir..Bu şekilde ki katkı/lar ile de olağanlaştırma aslında temel bir önemli nedendir.
Aslında delil niteliğinde ele alınması gereken SİR na yönelik mesleksel bir nitelik ve özelliğin Pekin
Kuralının 16 ını maddesine rağmen hala mümkün kılınması savunma açısından ayrıca ve özellikle bir
sorgulanma ve değerlendirilmesi de gerektirmektedir.Ayrıca, aile,çocuk ve çocuk ağır ceza
mahkemelerine bağlı olarak SÇG tarafından da düzenlenen bu raporlamaya yönelik tarafsız ve
bağımsızlığın gözetilmemesi ise diğer bir somut nedendir.Ancak söz konu olan adil bir uygulamanın
hala aranılmadığı ise diğer ayrı bir gerçektir.Bilirkişi gibi bir özellik ile dünyada karşılığı olmayan
böyle bir konumlama ve uygulamaya yönelik her bir sorunda söz konusu değildir. Hem bu çalışan
konum hemde sosyal çalışmacılar dışında düzenlenmiş bir SİR nedeniyle şimdiye kadar AİHM e
kadar gitmemesi aslında söz konusu olan bu avukatlık hizmetinin de somut bir göstergesi
olabilmektedir. Afganistan da bile SİR nun sosyal çalışmacılar tarafından düzenlenmesinin gerektiği
bir düzeye bile gelinmediğininde somut bir kanıtıdır.Dolayısı ile bir adil bir yargılamadan bahsetmek
mümkün değildir.Özellikle de çocuk ile ilgili boyut sadece yutturulmaktadır.Bazı sözlem dışında bu
yönde somut her hangi bir sorun ve rahatsızlık ise staj ve/veya eğitim çalışmaları da dahil şimdiye
kadar yansıtılmamıştır. “ Şekilsel” bir işlev ve görev hala yeterli de kılınırken bu yönde çeşitli eğitim
çalışmalarının desteklenmesi de aslında diğer bir önemli neden olabilmektedir.
Aday memurluk boyutu
189)Çağdaş ükede yer alan bir hukuksal sistemde söz konusu olan böyle bir uygulamaya rağmen
Afganistan da bile SİR nun Türkiye de rahatlıkla sosyal çalışmacılar dışında mümkün kılınması aynı
zamanda idari ve yargısal açıdan yürütülen kamu hizmetinde yer alan “aday memur” ile durumu da
ayrıca ilgilendirilmektedir.Bilindiği gibi kamu hizmette yer alan çalışanlara yönelik 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu uygulamayı belirlemektedir.Görev ve yetki açısından da söz konusu olan Devlet
memurluğu ise sınavlarda başarılı olanlar için mümkün kılınmaktadır.(Ek 43/a) Devlet memurluğuna
girmek isteyenlerin başarı listesindeki sıraya ve 47 nci maddeye göre ilan edilen kadro sayısı kadar,da
kurumlarınca memur adayı olarak atanması ile mümkündür Kamu hizmetinde yer alan Memur gibi bir
yetki ve görev için ise aday olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi ise bir yıldan az iki
yıldan çok olamayacağı ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamadığı da kabul
edilmiştir..(md/54) Dolayısı ile görüleceği gibi asli bir memur olabilmek için aday gibi ayrı bir
uygulamada öngörülmüştür. Bir aday olarak atanan memurların önce bütün memurların ortak
vasıfları ile ilgili temel eğitime, bilahara sınıfları ile ilgili hazırlayıcı eğitime ve staja tabi tutulmaları
ve Devlet memuru olarak atanabilmeleri için başarılı olmaları şarttır. Eğitim süreleri, programları,
değerlendirme esasları ve hangi kurumların sorumluluğunda yapılacağı ve diğer hususlar
Başbakanlıkça hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenmektedir. (md/55) Ek (43/b),Bu bağlamda
“deneme” gibi bir yetki ve görevi de içeren bir yetkinlik ve etkinlikte söz konusu değildir. İş alan ve
işveren ile de oluşan benzer bir ilişkiyi de içermemektedir. Sadece uygulamalı bir eğitime dayalı bir
eğitim kapsamında bir uygulama ve ilişki öne çıkmaktadır. Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı
eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde
memuriyetle bağdaşmıyacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin amirlerinin
teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir. İlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal
Devlet Personel Başkanlığına da bildirilmektedir..(md/56) Adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya
kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya
yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. İlişikleri kesilenler ilgili kurumlarca derhâl Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir. Adaylık devresi içinde eğitimde başarılı olan adaylar disiplin amirlerinin teklifi
ve atamaya yetkili amirin onayı ile onay tarihinden geçerli olmak üzere asli memurluğa atanırlar.
(md/58)
190)21.2.1983 tarihinden beri “Memurlerının Yetiştirilmesine ilişkin genel yönetmelik” görüleceği
gibi yürürlüktedir. "İlk defa Devlet memurluğuna atanacaklar için uygulanacak" merkezi sınavı
kazanarak temel, hazırlayıcı eğitim ve staj'a tabi tutulmak üzere herhangi bir kurum veya kuruluşa
atananlar için “aday” bağlamında bir uygulama söz konusudur. Atandıkları tarihten başlamak üzere
bir yıldan az iki yıldan çok olmayan bir sürede ise bütün aday memurların,asli memur olabilmeleri
için tabi tutuldukları bir eğitim de öngörülmüştür. Devlet memurlarının ortak vasıfları ile ilgili
hususları kapsayan bir temel eğitim ile atandığı kurum veya kuruluşu, sınıfı ve görevi ile ilgili olarak
yapılan bir hazırlayıcı eğitim vede gene kurum veya kuruluşlarındaki görevleri ile ilgili yapılan
uygulamalı bir staj eğitimi de öngörülmüştür.Dolayısı ile “aday” gibi ayrı bir ünvan ve statü ile asli
bir Devlet memurluğu gibi temel bir görev ve niteliğe yönelik sınavı da içeren vede yemine dayalı
bir uygulama öngörülmektedir. Aynı zamanda liyakat dahil görevin özelliğine dayalı uygulamayı da
içeren bir mesleksel eğitim ile bir nitelikte aranılmıştır..En az bir yıl gibi bu süre içinde sadece
temel dahil uygulamalı bir eğitimi de içeren bir eğitim süreci öngörülmüştür. Aynı asli memur gibi bir
yetki ve göreve sahip olunmadığı da gayet açıktır. En fazla iki yıl olmak üzere böyle bir eğitim
sürecinde ek bir yeterlilik de aranmaktadır.Yeterli görünmediğinde
bu aday özelliği de
kaybedilmektedir.Hukuksal açıdan idari bir itiraz bile mümkün değildir.
191)Bu düzenlemeler bağlamında ister ASPB olsun isterse Adalet Bakanlığında SÇG (?) bağlamında
ilk defa Devlet Memurluğuna atanacak içinde geçerli bir uygulama söz konusudur.Böyle bir aday
süreci sonunda da asli memur statüsü kabul edilmektedir.Bu yönde bir yetki ve görev ise ancak ve
ancak bu noktadan sonra başlayabilmektedir.Uygulamalı/staj dahil bu aday süreç ise sadece ve sadece
bir eğitim içerdiği için adayların yetki ve görevi söz konusu değildir.Yazılı ve sözlü her hangi bir
işlemde aday özelliği de özellikle belirtilmelidir.Buna rağmen her hangi idari fiile yönelik her hangi
bir yetki ve görev söz konu olduğu takdirde ise yetki ve görev gaspı dahil idari bir işlem özelliği de
ortadan kalkabilecektir.Hak sahipleri açısından yanıltıcı bir özellikte kazandırılmaktadır. Görüleceği
gibi ayrıca sınava dayalı idari ve/veya mesleksel bir gözetim ve denetimde bu açıdan söz konudur.
Yeterliliği belirleyen de bir birimdir. Böyle bir eğitim sürecinde ayrıca SİR gibi sosyal hizmet
yöntemleri ve müdahaleyi de içeren bir raporlamada bir “fiil” olup aday memurları için özellikle
geçerli olmamalıdır. Sadece ve sadece eğitim kapsamında vede teknik bir gözetim ve denetim için de
yer alabilir.En azından bir çift imza ile birlikte belki aranabilir.Çünkü idari bir işlemde sorumlu
mutlaka belli olmalıdır.Yoksa bu bir keyfiliktir.
192)Ayrıca bu yetki ve görev ile ilgili olarak ortaya çıkan bu keyfiliği de içeren somut durum taşaron
gibi idari uygulamada yer alan uygulamalar içinde geçerlidir.Kamu hizmeti için hizmet satımı alımına
yönelik böyle bir uygulamada yoğun bir şekilde bilindiği gibi öne çıkmaktadır. Bu yüzden görev ve
yetki de aranılan aday ve asli arasında özellik bu açıdan da ayrıca bir gözetilmeyi de
gerektirmektedir.Asli memura dayalı bir uygulamada öngörülen bir görev ve yetkiye yönelik destek
gibi bir hizmet yerine benzer bir yetki ve görevinin öne çıkarması ve buna bağlı idari bir işlem söz
konu olduğunda bu durumun da ayrıca ele almayı gerektirmektedir. Hizmete satımı ile yetki devri gibi
bir uygulamada ise söz konusu değildir.Hizmet satın alma ile çalışanlar açısından da aranılan bir
yetki ve görev kapsamında kullattırılan ve/veya kullanılan bir yetki ve görev söz konusu olduğunda ise
bu yönde bir yetki ve görev gaspı özelliği de kazandırılmaktadır.Özellikle de bu kapsamda istihdam
edilen SÇG gibi sosyal çalışmacılar dahil diğer meslekler tarafından SİR nun düzenlemesi ile idari
bir fiil özelliğinin buna rağmen kazandırılmak istendiği de görülmektedir.İdari bir destek dışında bu
yönde bir hizmet alımı kapsamında açık bir yetki ve görev özelliğine benzer bir uygulama öne
çıkarılmak istenmektedir. Oluşan bu keyfilik ile oluşan bu hukuka aykırlığa ve kamu zararına da
neden olunmaktadır.Sosyal hizmet yerine hayırseverlik kamu kaynakları ile
tercih
edilmektedir.Yutturulmaktadır./kandırılmaktadır.Bu bağlamlamda hak sahiplerine yönelik bir hak
ihlaline de nedendir.Verilen hizmetin/fiilin nitelik özelliği ise kusurlu/ayıplı hizmete de ayrı bir
nedendir.SİR özelliği ile idari açıdanda oluşan mutlak butlan/YOK hükmü ile ek bir kamu zararı da
söz konusu olmaktadır.Çalışanlar açısından da haksız bir kazanım mümkün kılınmaktadır.Bu hukuka
aykırı somut durumların özellikle ve ayrı bir şekilde ele almayı da ayrıca gerekmektedir.Hak sahipleri
için ortaya çıkan bu sorunların hukuksal sürece her açıdan yansıtılması vede öne çıkabilecek bir
avukatlık hizmeti için de ayrı bir önem gözetmelidir. Yönetmelikler ile de “meslek elemanı” ve
“sosyal inceleme” gibi hukuka aykırı /absürd benzer maddeler ile komisyonlar dahil oluşan idari
işlemlerin/fiillerin nitelik ve özellik açıdan da ayrıca ele alınması da gerekmektedir.
193) Bu durum Adalet Bakanlığı içinde geçerlidir. SÇG(?) gibi sosyal çalışmacılar dışındaki diğer bu
meslekler için mahkemelere yapılan ilk atamalar içinde geçerli bir durum söz konusudur..En az bir
yıl eğitim sürecinde ise ve ataması onana kadar her hangi bir aday, özelliği belirtilmeden vede SİR ile
bir işlemin söz konusu olması aslında adil bir yargılama açıdan mutlak butlan/ YOK hükmünde ele
almayı gerekmektedir.Memur statüsü olmadan böyle bir yetki ve görevin söz konusu olması aynı
zamanda bir yetki gaspı özelliğini de kazandırırken ;çocuk ve gençler açısından ÇKK/44 madde
kapsamında ayrı bir adli bir işlemi de ek olarak gerektirmektedir.Kamusal açıdan da haksız bir
kazanım dahil böyle bir özellik aranmadan SİR nun düzenlenmesi ile oluşan bu hukuka aykılık aynı
zamanda çocuk dahil mağdur olan bir hak sahipleri de doğal olarak ilgilendirmektedir. Tanzim dahil
kamusal bir zararın giderilmesini de gerektirmektedir. Bu durum ASPB içinde aynen geçerlidir.
Ayrıca bu aday süreçte görüleceği gibi sınava dayalı mesleksel bir eğitimi de içermektedir. Gözetim ve
denetimin ile yeterlilik yetkisi mahkemededir. Dolayısı ile staj kapsamında mahkemede yer alan
aday “SÇG”(?) nin “bilirkişi” özelliği aslında hala kazandırmamaktadır.Bu eğitim süresi bitene ve
asli memur olana kadar aday dahil mesleksel özelliğini belirtmeyen bir işlem ise yanıltıcı bir bilgi ve
özelliğini de kazandırılmaktadır.Ortaya çıkan bu hukuka ve kanuna aykırılık bu açıdan mutlak
butlan/YOK hükmünde ele alamayı gerekmektedir.Böyle bir “fiil” bağlamında ayrı bir kamu zararıda
ortaya çıkmaktadır.Savunma açısından da önemli bir araç olan SİR nun ve aday SÇG ile ilgili duruma
dayalı böyle bir hukuksal sorun ise bilindiği gibi şimdiye kadar avukatlık hizmeti açısından ele
alınmamıştır.Adil bir yargılama boyutu aranılmamıştır. Bu ise ”savunma” gibi görev ve niteliğin aynı
zaman bir düzeyini ve önemini de ayrıca yansıtmaktadır. Ayrıca bu yargısal durum hem Türkiye
Barolar Birliğini hemde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile de ilgilidir. Bu durumun bu açıdan
değerlendirilmesi ve gereği için de Dernek tarafından bu yönde ayrı bir bir başvuruyu da
gerekmektedir. Bu arada 17.Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete de “Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” nin 6 ıncı maddesinde 2010
Kamu Personel Seçme Sınavı ile ilgili bir düzenle yapılmıştır. 10-11 Temmuz 2010 tarinlerinde
uygulanan Kamu Personel Seçme Sınavında genel yetenek ve genel kültür test sonuçlarına göre ve
sonuçlar da esas alınak suretiyle atanan
personelin atama işlemlerinin geçerliliği devam
etnektedir.Ancak,bu sınav sorularını ve/veya cevaplarını hukuka aykırı bir şekilde sınav öncesinde ya
da sınav sırasında
elde ettiği tespit edilen kişilerin atamalarının iptal edileceği de
belirtilmiştir.Dolayısı ile 2010 yılında yapılan bu sınav sonucu ASPB na da atanan kişilerin arasında
sosyal çalışma görevlisi kapsamında veya meslek elemanı kapsamında atanan kişilerden hukuka aykırı
olanların iptal edilmeleri de mümkün kılınmıştır.Böyle bir durum sadece aday memurlar ile ilgili
olmayıp aynı zamanda bu kişileri de ilgilendiren bir duruma da nedendir.Bu bağlamda özellikle SİR
düzenleyen kişiler ile oluşan idari bir işlem sonucu her hangi bir mağduriyet söz konusu olunduğunda,
bu mağduriyetle ilgili oluşan bu durumun da giderilmesini gerektirmektedir.Bu yönde bir uyarı içinde
Dernek tarafından bir ek başvuruda yapılarak oluşan mağduriyetlerin giderilmesi için ek bir çalışmayı
başlatmakta bu bağlamda gerekmektedir.
Sosyal Hizmet Eğitimi ile ilgili boyut
194)Bir sosyal hizmetin temel bir aracı olan SİR u ve bağlamında aranılan nitelik ve hukuka ayrılıklar
ele alınırkan Türkiye de söz konusu olan sosyal hizmet eğitimi ile ilgili durumunu da ayrıca ele
almayı gerekmektedir. 3-4 Haziran 2016 tarihinde Karatay Üniversitesi; Sosyal Hizmet Okulları
Derneği vede Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Konya Şubesi tarafından ise VI. SOSYAL HİZMET
EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI düzenlenmiştir. “Sosyal Hizmet Eğitiminde Güncel Sorunlar ve Sosyal Hizmet
Eğitiminin Geleceği “ başlıklı bu çalıştayda Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminde yaşanmakta olan
güncel sorunları da tartışmaya açmıştır. Bu sorunlara özgü çözüm önerileri geliştirme ve sosyal hizmet
eğitiminin geleceğine yönelik bir strateji oluşturma da amaçlanmış.Çalıştay’a yirmi bir (21) farklı
üniversitenin sosyal hizmet bölümünden yirmi altı (26) akademisyen ile, bir (1) emekli öğretim üyesi,
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği’ni temsilen üç (3) sosyal hizmet uzmanı ve UNICEF temsilcisi
olmak üzere toplam 31 kişi katılmıştır.
195)Bu çalıştay’a yönelik rapor da ise yer alan tespit ve düşünlerce ise görüldüğü gibi şu şekilde
yansıtılmıştır “Sosyal hizmet eğitimine ilişkin çok sayıda önemli sorunun var olduğu görülmektedir.
Sayıları hızla artan ancak sosyal hizmet eğitimi için belirlenmiş temel ilkelerin hayata geçirilmesi için
ihtiyaç duyulan altyapıdan yoksun bölümlerin varlığı, eğitim standartları bakımından mevcut
bölümler arasındaki ciddi farklılıklar, iki açıköğretim lisans programının abartılı kontenjanla eğitim
faaliyetini sürdürmesi, ilgisiz önlisans programlarından sosyal hizmet lisans programlarına geçişler,
sağlık alanına ait ilgisiz önlisans programlarından sınavsız geçişle en az 5000 kişinin açıköğretim
vasıtasıyla lisans tamamlamak üzere sosyal hizmet programlarına alınması öne çıkan sorunlar
arasındadır. Sosyal hizmet eğitimi bu şekliyle giderek sıradanlaşmakta, amaç ve hedeflerinden
uzaklaşmaktadır. Bu durum sosyal hizmet mesleğinin saygınlığını da olumsuz etkilemektedir. Diğer
taraftan sosyal hizmet mesleğinin karşılaştığı sorunlar (örneğin sosyal çalışma görevlisi, sosyal
yardım ve inceleme görevlisi gibi değişik kavramsallaştırmalar adı altında diğer meslek elemanlarının
sosyal hizmet uzmanının işlev ve rollerini yerine getirmesi vb.) da sosyal hizmet eğitimini olumsuz
etkilemektedir. Alanda kaygı verici bir şekilde sosyal hizmet mesleğinin evrensel etik kurallarının ve
değerlerinin kaybolmaya başladığı, buna karşılık günü kurtaran kişisel yaklaşımların daha baskın
hale geldiği gözlenmektedir. İzlenen politikalarla mesleğin küçültülmesi, daraltılması ve
kimliksizleştirilmesi sorunundan sosyal hizmet eğitimi de payına düşeni almaktadır. Bu tablo sonuçta
profesyonellikten giderek uzaklaşma anlamına gelmektedir.” şeklindedir.Dolayısı ile çocuk dahil
kişilerin toplumsal açıdan hem kamusal hemde özel alan açısından korunmasına yönelik sosyal
hizmetler için öngörülen akademik eğitime yönelik nitelik ve uygulama da yaşanılan sorunlar bu
rapora da somut bir şekilde yansımıştır. Özellikle 15 Temmuz 2016 da yaşanılan süreç ve yargı dahil
kurumsal yapılar açısından genel bir çöküş bilim ve akademik açıdan da geçerli olduğunu
göstermektedir... Uygulamalı bir bilim olan sosyal hizmetin akademik açıdanda hala hayırseverlikten
sosyal hizmete evrimleşleşemediğinin/ dönüşemediğinin de diğer önemli bir kanıtıdır.Koruma dahil
bu boyut için ise hala akademik bir eğitim ve uygulama için belli bir nitelik ve ,liyakatın
aranılmaması aynı zamanda kamusal hizmetin niteliğini de doğal olarak belirlemektedir.Birlikte bir
çöküş bilinçli bir şekilde de böylece mümkün kılınmaktadır.
196)Sosyal Hizmet Lisans Bölümü ile ilgili yapılan tepitlerin arasında yer verilen “Altyapısız
Bölümler” de aynen şu şekilde olup bu çöküş aynen yansıtılmaktadır.” 2006 yılı ve sonrasında sosyal
hizmet bölümlerinin pek çoğunun özellikle akademik altyapı hesaba katılmadan hızlı bir şekilde bir
biri ardına açılmış olması eğitimde yaşanan sorunların ana kaynağıdır. YÖK uzunca bir süre “lisans
programı açma”ya dair kendi koyduğu kriterlere uymamış; ancak son bir-iki yıl içerisinde bu hususta
bir takım tedbirler alma yoluna gitmiştir. Hızlı bir şekilde açılmış olan sosyal hizmet bölümlerinin
büyük bir kısmında lisans ve/veya lisansüstü sosyal hizmet eğitimi almayan öğretim elemanları görev
yapmaktadır. Özellikle meslek derslerinin bu kişiler tarafından veriliyor olması kaygı vericidir. Sosyal
hizmet bölümü açarken altyapı bağlamında sadece akademik personel sorunu gündeme gelmektedir.
Bölümün yeraldığı fakülte ve üniversitenin bir sosyal hizmet müfredatını yürütebilmek için sahip
olduğu olanaklar (yeterli sayıda derslik, kütüphane, konferans salonu, sosyal ve kişisel gelişime
olanak sağlayan aktiviteler, iletişim teknolojileri, aynalı oda, birey ve grup görüşme odaları vb.) ve
öğrencilerin uygulama yapabilmesi için şehirdeki kurum ve kuruluşların yeter sayıda olması gibi
hususlar gözardı edilmektedir. Sosyal hizmet eğitimi için altyapısı uygun olmayan bölümlerde
karşılaşılan bir diğer sorun dersleri veren öğretim elemanlarının değerlendirilememesi, pamsaralel
dersleri yürüten öğretim elemanları arasında işbirliği ve koordinasyonun sağlanamamasıdır.”Kısaca
“rezalet” denilecek böyle özellik dahil böyle bir bilimden uzaklaşma ile birlikte kamusal açıdan da
söz konusu olan yoğun uzaklaşma hayırseverliğe benzer önemli bir tercihin sağlanmasına da ayrı bir
neden olabilmektedir.Özgür bir yurttaş olabilmek yerine bu yönde somut bir yutturma ve/veya
yanıltma da söz konudur. Bilindiği gibi her uygulama öğreti de dahil mutlaka belli bir felsefe ve
bilime dayalı olmalıdır. Bilim ve akademik bir eğitim içinde belli bir bir felsefe ve sistemde
aranmalıdır ki karşılaştıma ve “neden” sorusuna da yanıt aranmalıdır.Teori olmadan ise yöntem
,metod ve uygulama olmaz. Çalıştay kapsamında akademik açıdan oluşan savrulmalar
/kargaşalar/yutturmalar ile bilim niteliğinden uzaklaşma ise bilime dayalı bir felsefe ,sistem ve teori
eksikliğinden de somut bir kanıtıdır..Hayırseverlikten sosyal hizmete dönüşümün de önemli bir
göstergesi olup hayırseverlik gibi somut bir felsefe ve öğreti düzeyine bile hala gelinmediği ise gayet
açıktır. Bu (bilinçli) somut kargaşaya ayrı bir temel neden olma, akdemik açıdan da yoğun bir
keyfiliğe/yutturmaya/yanıtmaya neden olmaktadır.Hem bilim ve hem hukukun üstünlüğü açısından da
ortaya çıkan bu sorunların giderilmesi için ise hukuk temel bir araç olmalıdır.Fakat ,bu aracın şimdiye
kadar kullanılmadığı/yararlanılmadığı ve ilişilendirilmediği de görülmektedir.Eğitim alanların ve
hizmet alanlarının hukuk Devlet bağlamında haklarının korunabilinmesi için de akredisyon gibi bir
ölçütte yöntemleştirilmelidir. Örneğin en son İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakultesi Sosyal
Hizmet Bölümüne Yardımcı Doçent alımı için ön koşul belirtilmeyerek ilana çıkılmıştır. Sosyal
hizmet bölümüne tarih ve sosyoloji gibi sosyal hizmet alanı dışında ki kişilerce de bir atanmada
yapılmış olması bu kargaşaya/savrulmaya ve keyfiliğe de somut bir örnektir. Somut bir hukuka da
aykırıdır..En azından söz konusu olan bu yutturma bir ayıptır.Bu kişilerin eğitimleri,öğrenimleri ve
deneyimleri vede mesleki yaklaşımları itibariyle aslında sosyal hizmet alanında bir akademisyenlik
yapmak mümkün değilken bu rağmen görüldüğü gibi de mümkün kılınmıştır.Yoğun yaşanan bu
benzer atamalar haksız bir yetki ve görev içinde soz konusu olmaktadır.Bu aynı zamanda liyakat
sistemine de ayrı saldırıdır.Hakarettir.Ayrı bir fırsatçılığa/yararlanmaya da somut bir örnektir. Ayrıca
bu kişilerin kendilerini yetkin kılınması hayırseverliğin bile kendine özgü felsefe eksikliğini de ortaya
koyabilmektedir.Bu bilim ve felsefe eksikliği ile birlikte hukuksal açıdan da oluşan bu kargaşa siyasi
ve idareye de ek bir katkıyı verebilmektedir. Bu keyfilik ile birlikte “yurttaş” olmak için aranılan bir
niteliğin uzaklaşmasından ve yutturulmasından dolayı bu yönde yoğun bir katkının verilmesine de
neden olunmaktadır..
197)Çalıştay bağlamında yer alan “Açıköğretimde Sosyal Hizmet Eğitimi” ile ilgili bölümde ise
yapıtılan tespitler şu şekildedir.” Açıköğretim modeliyle sosyal hizmet eğitimi veren hali hazırda biri
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde, diğeri Anadolu Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi’nde iki sosyal hizmet lisans programı bulunmaktadır ve İstanbul Üniversitesi Açık ve
Uzaktan Eğitim Fakültesi Sosyal Hizmetler Lisans Programı’nın 2016-2017 Eğitim Öğretim yılında
faaliyete geçmesi beklenmektedir. Faaliyette bulunan iki açıköğretim sosyal hizmet lisans programının
2015 yılı kontenjanı geride kalan 40 örgün eğitim modeline sahip sosyal hizmet lisans programının
toplam kontenjanından biraz daha fazladır. Üçüncü açıköğretim programının devreye girmesi ile bu
farkın giderek açılacağı öngörülmektedir. Bu durumda yakın gelecekte mezunların çoğunluğunun
açıköğretimden olması gibi bir tabloyla karşılaşılaşılacaktır ki bu hiç de kabul edilebilecek bir
gelişme değildir. Öğrenci ve mezun sayısı bakımından ibrenin açıköğretime kayması eğitimin
sıradanlaşmasına ve mesleğin kimliğinin zedelenmesine neden olacaktır. Açıköğretim programlarında
derslerin büyük bir çoğunluğu teorik olup yüz yüze etkileşime izin vermemektedir. Bu şekliyle sosyal
hizmet mesleğini icra etmek için gereken temel beceri ve değerleri kazandırmaktan uzaktır. Ayrıca
sınırlı ölçüde de olsa yapılabilen uygulama derslerinde kurum danışmanlarına ve eğitsel
danışmanlara yönelik sorunlar yaşanmaktadır. Ortaya çıkan görüntü, bu programlardan düşük profile
sahip mezunlar verileceğine işaret etmektedir. Açıköğretim modeliyle sosyal hizmet eğitimi veriliyor
olması öğrenciler arasında bir takım adaletsiz ve eşitsiz koşullar üretmektedir. Herşeyden önce
Açıköğretimdeki sosyal hizmet eğitiminde uygulama derslerinin programdaki ağırlığı örgün modele
göre çok azdır. Açıköğretim öğrencileri uygulama derslerinden arta kalan boş zamanı KPSS
sınavlarına hazırlanarak veya bir başka açıköğretimde lisans programı okuyarak önemli bir avantaj
elde etmektedir. Sosyal hizmet eğitiminin kendi özgün yapısı ve yoğun içeriği gözönünde tutulduğunda
örgün eğitime oranla açıköğretimde daha az emek ve masrafla sosyal hizmet uzmanı olma imkanı
bulunduğu rahatlıkla söylenebilir” Özellikle de 2005 yılında ÇKK ile oluşan sosyal hizmete (sözde)
duyulan ihtiyaç için bu önem ve talebin karşılanması için açıköğretim kapsamında bilime yönelik
oluşan/oluşturulan bu deformasyon/dejeneresyom her bilim ve disiplinler içinde geçerli
olmuştur.Sosyal hizmet alanına yönelik önlisans ile meslek eğitiminin akdemik eğitim ile birlikte
sulandırılması ile de sağlanan yoğun geçişkenlik aslında hayırseverlik ile ilgili bir düzeye bile
gelinmesini engelleyebilmiştir.Böylece mesleki ve akademik açıdanda somut bir yutturma/yanıltma
da öne çıkarılmaktadır. Nitelik ve nicelik yerine de sayısal bir artış öne çıkarılmıştır.Özellikle de
önleme dahil korumaya yönelik uygulamaya dayalı bir bilim kapsamında öngörülen yöntem ve araçlar
için söz konusu olan böyle bir eğitim ile oluşan bu somut kargaşa ve yutturma aynı zamanda sosyal
hizmet yerine hayırseverliğe bile dayalı olmayan bir uygulamanın hedeflenmesine de yardımcı
olunmaktadır.Böylece “zekat memuru” gibi bir görev ve işlevin idare dahil kamusal hizmet için yeterli
görülmesi bu yönde ayrı bir endişe kaynağının da temel bir nedeni olmaktadır.
198)Yapılan bu çalıştay kapsamında ortaya çıkan sorun ve çözümler ise şu şekilde ele almıştır;
“Türkiye’de sosyal hizmet eğitiminde son on yıldır bölüm sayıları artmaya başlamış; ancak plansız
gerçekleşen bu gelişme en hafif deyimiyle bir başıboşluk ve savrulmayı da beraberinde getirmiştir.
Ortaya çıkan tablo kuşkusuz eğitimi çepeçevre saran üst sistemlerdeki (sosyal refah politikaları,
sosyal refah kurumları, siyasal iktidar, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, mezunlar,
Yükseköğretim Kurulu, eğitim politikaları vb.) ve alt sistemlerdeki (akademik örgütlenme, öğrenciler,
akademik ve idari personel, yönetici grup, lisans ve lisansüstü programlar, eğitim modeli ve felsefesi,
eğitim teknolojileri vb.) dinamik faktörlerin çok yönlü etkileşiminin bir sonucudur. Dolayısıyla sosyal
hizmet eğitiminde baş gösteren sorunlara, eğitimi etkileyen hiçbir faktörü dışarıda bırakmayacak
şekilde kuşatıcı bir yaklaşımla çözüm aranmalıdır. Böyle bir yaklaşım esas alınarak çalıştay
katılımcıları tarafından dile getirilen öneriler ve geleceğe ilişkin beklentiler kendi içerisinde
gruplandırılarak özet bir şekilde aşağıda sunulmuştur” . Önleme ve koruma gibi hukuksal bir sürecide
içeren bir kamusal hizmete yönelik hem bilim hemde uygulama açısından yaşanılan deformasyon /
dejenerasyon noktasına bile gelinmediği bir duruma yönelik yapılan önerilerden biri de “Akreditasyon
Sürecinin Başlatılması” iledir.Nitelik ve kalite bağlamında hukuk açısından da önemli bir araç ve
yöntemin belirlenmesi de önemli bir başlangıçtır. Önemli bir adımdır.Ancak bazı ezberlerin de
yıkılmasını gerektirecektir.”Ama” ve mazeretlere de son verilmelidir. Her şeye rağmen ise ancak ve
ancak hukuk ile birlikte sonuç almayı gerekmektedir.
199)Diğeri ise “açıköğretim” ile ilgilidir.Bu yöndeki öneriler ise şu şekildedir. “Sosyal hizmet
uygulamaları için gerekli olan mesleki becerilerin sadece alanda yürütülen stajlarla kazanılmayacağı
bir gerçektir. Ders içi vaka, örnek olay tartışmaları, mülakat amaçlı rol oyunları ve grup
çalışmalarındaki farkındalıklar da önemlidir. Kuram uygulama ya da sosyal hizmet müdahaleleri
derslerinde yürütülen uygulama çalışmaları farkındalık eğitimleri, nitelikli beceri labaratuarıdır. Bu
bağlamda grup üyeliği ve liderliğini açıköğretimde sosyal hizmet programında göremeyen sosyal
hizmet öğrencileri mesleki deneyimden yoksun kalacaktır.Tükiye'de mevcut açıköğretim
uygulamalarının sosyal hizmet mesleği ve disiplininin uluslararası düzeyde kabul görmüş ilke ve
standartları ile çeliştiği anlaşılmaktadır. Sosyal hizmette açıköğretim uygulamalarının uluslararası
örnekler çerçevesinde, mesleki ilke ve standartlara uygun bir şekilde yürütülmesi için başta SHOD
kanalıyla ilgili kurumlar nezdinde çalışmalar yürütülmelidir. Açıköğretim modelinin ve ilgisiz ön
lisans programlarından sosyal hizmet örgün veya açıköğretim lisans programlarına geçişlerin neden
olduğu adaletsizliklerin ve eşitsiz rekabet koşulların ortadan kaldırılmasına ilişkin SHUDER ve
SHOD kanalıyla YÖK’le temasa geçilmesi, kamuoyunda farkındalık oluşturulması, bu farkındalığın
sıcak tutulması ve hiçbir sonuş alınamadığı takdirde sorunun adli süreçlere taşınması gereklidir.”
Dolayısı ile açıköğretim ile sosyal hizmet alanına yönelik uygulamalı ve uygulamasız bilim özelliği
de gözetilmeden yoğun bir lisans eğitime geçişin mümkün kılınması aslında aynı zamanda hukuksal
açıdan da ayrı bir soruna nedendir.İçerik vede eğitimleri,öğrenimleri ,deneyimleri vede mesleki
yaklaşımları itibariyle aslında sosyal hizmet alanında olmayan kişilerin akademisyenlik yapmasının
yoğun bir şekilde mümkün kılınması eğitim açısında da önemli farklılıklara nedendir.Hem eğitim
alan hemde hak sahiplerine yönelik mesleksel nitelik açısından (bilinçli) bir şekilde oluşturulan bu
rezalet/garabet durum hukuksal açıdan da ek bir soruna nedendir. Sosyal hizmet bilimine yönelik eşit
ve ortak bir eğitimin mümkün olmamasına rağmen lisans konusunda ki haksız bir kazanım sonucu
aynı mesleksel bir yetki ve görevin öngörülmesi aranılan bir niteliğin gözetilmesini de ayrıca
gerektirmektedir.Vakıf üniversiteleri dahil içerik ve uygulama özelliği gözetilmeden oluşan bu haksız
bir kazanımın yanı sıra sosyal yardım dahil önlem ve koruma boyutu açısından öne çıkarılan kamusal
bir hizmette yönelik hak sahipleri için de aranılması gereken boyut hiç bir şekilde görmezden
gelinmektedir.Vurdum duymazlık ile de yutturulmaya ayrı bir katkı ve destekte verilmektedir.Model
ve yöntem yerine meleklerin kanatları gibi karşılığı olmayan bilgiler veya ezberler yeterli
kılınmaktadır.Bilim ve hukuka ayrılıklar ise bu arada “meli” ve “-malı” ve mazeretler ile birlikte
meşrulaştırılmak ve olağanlaştırma açıkça istenmektedir.Bilim dahil utanma ve utanmama arasında ki
bir düzey de belirlenmektedir Halbuki somut hukuka ayrılıklar gayet açıktır. Bilim ve hukuk “ama” ve
mazeret aramaz.Sebeb ve sonuç ilişkisini de arar.Akreditasyon dahil ortaya çıkan sorunların şimdiye
kadar hukuksal sürece taşınmaması da aslında bu açıdan diğer önemli bir nedendir.
200)Bilindiği gibi Türkiye’de 1961 yılında Sosyal Hizmetler Akademisi ile sosyal hizmet eğitiminde
başlanmıştır.Geç bir başlama ile de 2016 yılı itibariyle 42 üniversitede örgün,açık, ve uzak dahil
sosyal hizmet bölümleri ile birlikte bir eğitim yürütülmektedir. Bu arada 1961 ile 2015 yılında 6.150
kişi sosyal hizmet uzmanı ve sosyal çalışmacılar mezun olmuştur.YÖK e kadar idari kapsamında söz
konusu olan dört yıllık bir akademik eğitim sonucu sosyal hizmet uzmanlığı mesleği öngörülmüştür.
YÖK ten sonra başlayan akdemik bir çalışmada ise “sosyal çalışmacı” ünvanlığı mesleği de bu arada
yetki kılınmıştır. 2012 de lisans eğitimi kişilerin kontenjanları ise (3.717) kişidir. 2016 yılında mezun
sayıları nın 9.867 kişi olacağıda öngörülmüştür.. 2013 de ise (4.376) kişi eğitim görürken 2017 yılında
mezun sayısı (14.243) e ;2016 da (6 .100) kişi eğitim görürken 2020 yılında (31.571) mezun kişi
sayısına ulaşılacağıda öngörülmektedir. (Alptekin, Topuz ve Zengin, 2013) Dolayısı ile sosyal
çalışmacı açısından 2016 yılı itibari ile ek bir kamusal bir görev için ek bir talebe gerek
kalmamaktadır. Aksine önümüzdeki seneler de genç işsizler sayısı hayırseverlik yaklaşımı ile bu
şekilde daha da arttıracaktır.
201)Ayrıca ASŞ nın 14 üncü madddesi bağlamında önleme ve koruma açısından başta Sosyal Hizmet
Merkezleri dahil diğer hizmetler açısından Avrupa Konseyindeki Komite tarafınca da sosyal hizmet
çalışanları için aranılan bir nitelik ve yeter sayıda yürütülmesi bu açıdan değerlendirilmesini de
gerektirmektedir.Vergilerce karşılaşılan kamu hizmeti ile ilgili bu durum aynı zamanda keyfilik ve
verimlilik dahil bir düzeyi de yatsıtmaktadır.Bilindiği gibi sosyal hizmetlere yönelik bir görevin
kamusal olarak yüklendiği Bakanlığın 2015 yılında yayınladığı faaliyet raporun da bazı ünvanlarda
çalışan personel sayılarına da yer verilmektedir (sf.74).Bu ünvanlar arasında 2010 yılında (1.054)
sosyal çalışmacı 2015 yılında (2.075) e; (223) Psikolog (1.018) e; (194) çocuk gelişimcisiden (472) e;
(1.090) öğretmenden /1.662) e;(90) sosyologdan (744) sayıya ulaşıldığını göstermektedir.Bu meslek
gruplarının toplam 2010 yılında ( 2.651) iken 2015 yılında (5.971) sayısına ulaşmıştır.Bu ise % 85
genel bir artıştır.Ayrı zamanda 2010 yılında sosyal çalışmacıların diğer çalışanlar ile oranı ise (% 40)
dır.(% 60) ı ise diğer meslek gruplarca hizmette yer almaktadır. 2015 de ise bu oran (%34) e
gerilemiştir.2010 dan 2015 yılına kadar olan bu artışta ise sosyal çalışmacıların artış oranı (% 96) ;
psikolog ( % 375) ;öğretmen (% 52); sosyolog (% 726) oranında artışlar teknik uygulamanın ve
düzeyinde somut bir yansımasıdır.2011 yılında Bakanlık yapılanmasın da görüleceği gibi sosyal
hizmet konusunda bir niteliğin gerilediği açıkça görülmektedir.Özellikle de SÇG ile yapılan bu
uydurma garabet ile sosyal çalışmacılar dışında diğer bu mesleklerin de açıköğrenim kapsamında
lisans eğitimi tamamlanmış olması aranılan niteliğin daha da geriye gidileceğini açıkça ortaya
koymaktadır.Özellikle de önleme ve koruma boyutunda yaşanılan ve yaşanılacak eksiklikler ile
yaşanılan sorunlar ve cinayetlere de bu şekilde ortak olunmaktadır. Bu açıdan temel bir araç olan SİR
nun düzenlenmesinin sadece sosyal çalışmacılar tarafından düzenlenmiş olması bile asla yeterli
olmayacaktır.. Böyle bir eğitim eksikliğinin giderilmesi vede sorgulanması bu açıdan ayrı bir
öncelikte kazandırmaktadır..
202) Bu durum aynı zamanda görüleceği gibi aday memur ile de ilgilidir. 657 sayılı Kanun ile
yönetmelik bağlamında ancak belli bir staj eğitimi dahil en az bir senenin sonunda yapılan bir yemin
ile öngörülen bir görev ve yetki ancak ve ancak asli memur ile mümkündür. Aday memur
konumunu da bu açıdan ayrıca ve özellikle ele almayı da gerekmektedir.Deneme gibi her hangi bir
uygulama da söz konu değildir.Aynı zamanda bir hizmet satımı bağlamında taşaron şeklinde ki bir
uygulama için de geçerli bir durum söz konusu olmaktadır. Bu mevcut uygulamada sosyal
çalışmacılar dışında SİR nun yoğun bir şekilde düzenlenmesi vede “meslek elemanı” ile komisyonlar
dahil idari işlemlerin yapılan talimatlar ile de bir parçası yapılması da idari hukuk açısından çeşitli
sorunlara doğal olarak neden olabilmektedir.Sosyal ve Hukuk Devleti bağlamında öngörülmesi
gereken hukukun üstünlüğü ile yürütmeyi durdurma dahil bu yönde bir hukuksal süreç söz konusu
olduğunda ; açıköğretim gibi bir eğitim sonunda aday memurların da uygulamaya yer verilmesi vede
SİR nun düzenlenmesinin idare tarafından mümkün kılınması da diğer bir gerçektir.Keyfilik rahatlıkla
daha da artabilmektedir. Hayırseverlik yerine liyakat dahil aranılması gereken bir sosyal hizmet ise
bu arada tamamen ortadan kaldırılırken ; 14-15 Temmuz 2016 yaşanılan süreç ile ortaya çıkan genel
kurumsal çöküntü bu hukuka aykırlıklar ile daha da fazla artacağı bir gerçektir.Deyimler bağalmında
ise bir paçozlaşma (ki Alev Alatlı veya Prof.Dr.Hakan Yavuz) ve/veya Prof.Dr. İlber Ortaylı tarafınca
bir “hödükleşme” şeklinde ki bu liyakat ve nitelikte ki uzaklaşma da öncelikli bir tercih olarak
görüldüğü gibi de öne çıkarılmaktadır. Bir iyileşme veya bir beklenti yerine endişe bile bu duruma
yetmeyecektir. Bunlar ile birlikte hukukun üstünlüğüne ve hukuka aykırılığa rağmen oluşan bu
keyfiliğin engellenmesi için ise en azından aday memurluk kapsamında en az bir yıl için söz konusu
olan bu staj süresinin uzaltılması geçici bir önlem olabilir.Sosyal hizmet ile ilgili alan özellikleri de
birlikte gözetilmesi için de ek bir yoğun eğitim öne çıkarılabilinir.Kadın cinayeti ve çocuk
istismarı gibi önlem ve koruma boyutu ile ilgili yapısal sorunların yanı sıra yaşanılan sorunların
kısmen olsa da engellenmesi de biraz olsa mümkün olabilir.En azından teknik ve hukuksal bir zemin
aranabilinir Hem bu durum hem de bir araç olarak kullanılan SİR nun bu kapsamda özellikle
engellenmesi için ayrıca bu yönde açık ve yazılı bir duyurunun Dernek tarafından Bakanlığa
bildirilmesi de bu açıdan gerekmektedir.Bu sorumluluk ve takip bir görev alarak da benimsenmelidir.
Kamu harcamaları ile yapılan bazı yurtdışı geziler , raporlar , bilgiler/ çeviriler, ile ilgili boyut
203)Bu arada görüleceği gibi internet ortamında ASPB nın Strateji Geliştirme Başkanlığınca da çeşitli
yayınlara yer verilmektedir.Bunların arasında ise ”Çocuk Hizmetlerine İlişkin Yurt Dışı Raporlar”
başlığında ki bu çalışmanın ise Doç.Dr.Mustafa Can ve Selçuk Öncel tarafından Şubat 2012
tarafından hazırlandığı da anlaşılmaktadır(Ek:44/a )Kamu kaynakları ile yapılan bu yurt dışındaki
sosyal hizmet uygulamaları ve çocuk haklarıyla ilgili bazı önemli bilgilerin de yer aldığı b u
çalışmaların arasında “15-22.11.2009 ALMANYA- MÜNİH SEMiNERLERi KATILIM RAPORU
Dr. Pelin FEYMİ “ ile “SUÇ FAİLi ve MAĞDURLARI OLARAK ÇOCUKLAR ve GENÇLER”
SEMİNERi RAPORU” nun (15–22 KASIM 2009) ALMANYA-MÜNİH”başlıklı iki ayrı rapordan da
bahsedilmektedir.Bu gibi benzer raporlar ise tek olmayıp Almanya da aynı tarihlerdeki iki farklı yurt
dışı şeklinde ki bu bilgilenme görüldüğü gibi “seminer” olarak adlandırılmıştır.İçeriğe bakılınca da,
”seminer” şeklinde pek bir karşılığı ol(a)mayan bu çalışmanın bu ikinci raporunda yer alan “sunuş”
bölümü (sf:13)aynen şu şekilde yansıtılmıştır.”.Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğünü temsilen 8 kişilik bir heyet ―Suç Faili ve Mağdurları Olarak Çocuklar ve Gençler
seminerine katılmak üzere Almanya‘nın Münih kentinde 15–22 Kasım 2009 tarihlerinde bir ziyaret
gerçekleştirilmiştir. Bu ziyarette ―Suç Faili ve Mağdurları Olarak Çocuklar ve Gençlere yönelik
Almanya‘nın sunduğu sosyal hizmetler yaklaşımının özellikle kuruluş bakımı bölümünü yerinde
gözlemlemek ve uygulanan sosyal hizmet yaklaşımını yakından görmek yararlı olmuştur. ―Suç Faili
ve Mağdurları Olarak Çocuklar ve Gençler adlı seminere ilişkin özet raporumuzu arz ederiz.”
204)Böylece aynı kapsamda ki bu çalışmadan iki adet akademik ve teknik nitelikte bir “şey” de söz
konusu olmuştur. Bu şekilde öngörülen seminere(?) katılanlar ise ikinci raporda ayrıca belirtilmiştir.
“KATILIMCILAR : 1- Aziz SÖĞÜTLÜ Sosyal Çalışmacı(D.B) Genel Müdürlük Ankara ; 2- Üzeyir
TEKİN Öğretmen/Sosyolog Genel Müdürlük Ankara; 3 -Pelin FEYMİ Sosyolog BSRM Bursa ; 4 Sinem ERUSTA Psikolog BSRM İstanbul ; 5- Kasım Celal CÖMERT Çocuk Gelişimci KBRM Adana
; 6 Serdar ORTAKAYA Öğretmen BSRM İzmir; 7- Hüseyin BATMAN Sosyal Çalışmacı KBRM
istanbul; 8- Ali ÖZDEMİR Sosyal Çalışmacı BSRM Antalya “
205)Dolayısı ile kamu kaynağı ile karşılanılan ve resmi nitelikli bu çalışmanın başlığı ve bu iki
raporun içeriğine bakıldığında ise Almanya'daki Sozial Arbeit/Sosyal Çalışma/ sosyal hizmet
uygulamasına yönelik aslında koruma/yardım ile yargılamaya dayalı gençlik adalet sisteminde yer
alan kurumsal yapıların ziyaret edildiği ; verilen bilgilerin alındığı , değerlendirildiği ve
raporlaştırıldığı görülmektedir. Bu aynı zamanda; zamam zaman yapılan ziyaretlerin bir bilgilenme
yerine bir gezi niyetine dönüşüp dönüşmediğinin de diğer bir göstergesidir.Özellikle de Almanya ve
İsviçre deki benzer uygulamalar vede yurttaş hukukuna dayalı sosyal hizmete yönelik hukuksal ve
kurumsal yapıdaki özellikler ayrı bir önemi taşırken aynı zamanda Türk Medeni Kanununun İsviçre ile
aynen uyarlanması da bu açıdan ayrı bir önemdedir. 2009 yılında yapılan bu teknik niteliğinde ki bu
bilgilenmenin 2012 yılında Dr.Pelin Feymi tarafından raporlanıp, yayınlanmış olan bu iki raporlama
da gençlik ceza uygulamaların da yer alan kurumların ziyaretleri ile de sahip oldukları bilgiler büyük
ölçüde verilmiştir/yansıtılmıştır.Fakat raporda “ sosyal hizmetler yaklaşımının özellikle kuruluş
bakımı bölümününün yerinde gözlemlemek” şeklinde ki bu çalışma ziyaretinde kurumsal bir bakım
uygulaması pek görülememiştir.(Aslında bu yaklaşım ;Türkiye deki sosyal hizmet yaklaşımının ve
teknik düzeyinin daha çok bakım ve barınmaya yönelik ayrı bir göstergesidir.) .Bunun yerine ise
ziyaret edilen on “kurum/kuruluş” arasında Alman Gençlik Enstitüsü,Gençlik Dairesi,Gençlik
Mahkemesi Yardım Bürosu ; Gençlik Mahkemesi,Gençlik Polis Bürosu gibi kuruluşlarla kurumsal ve
uygulama bilgilerin alındığı görülmüştür.. Diğerleri ise
sosyal hizmet yöntemleri ile (ayaktan)
müdahaleye yönelik bir önleme ve danışma (süreç yönetimi de içeren) hizmetindeki kuruluşların
ziyaret edildiği vede bilgi alındığı görülmüştür.
206)Sık sık yapılan benzer çalışmalar gibi bir hafta süre de gerçekleştirilen bu çalışmanın iki şekilde
ve parçalı şekilde bazı bilgilerin tekrarlandığı ,kopya – yapıştırma ile de bazı kaymaların söz konusu
olduğu da görülmektedir. Örneğin “pdf” sayfasına göre birinci raporun 6-11 sayfaları ile ikinci raporun
21-26 ıncı sayfalarının aynen tekrarlandığı görülmektedir.Veya bazı parçalı bilgilerin ancak birlikte
değerleneceği bir çalışmanın söz konusu olduğu görülmüştür. Neden böyle bir yöntemin tercih
edildiği ise anlaşılamamıştır ama kendileri açısından mutlaka ayrı bir yararları da olmuştur.Fakat
mutlaka ortada bir “cinlik”/uyanıklık veya şüpheli, doğru olmayan bir durum ortaya
çıkmıştır.Özellikle aynı bilgilerin önemli bir kısmının tek bir rapor yerine ayrı bir şekilde vede önemli
bir kısmının tekrarlandırılmış olunması vede özellikle Almanya da “SOSYAL HİZMET GÖREVLİSİ”
şeklinde bir görevliden sık sık ayrıca bahsedilmiştir.Almanya da böyle bir görevlendirme söz konusu
olmamasına rağmen de
bilgilenlendirilenlerin sanki aptal/salak yerine koydukları da öncelikle
görülmüştür..
207)Ziyaret edilen kurumlarca verilen bilgiler ve gözlemeye de dayalı Almanya daki sosyal hizmet
uygulamalar ile ilgili bu bilgiler arasında bazı önemli doğru bilgilere parçalı bir şekilde de yer
verilmiştir.Uygulamalara yönelik verilen bazı bilgilerin arasında yer alan
başta Gençlik
Mahkemeleri/Jugendgericht ve Gençlik Dairesi/Jugendamt gibi temel bir kurumsal yapının özellikle
anlaşıl(a)madığı veya anlaşılmak istenmediği, görmezden gelindiği ve/veya eksik ,yanlış vede
gerçeğe aykırı bir şekilde bilgilendirildiği de açıkça görülmektedir. Doğal olarak kurum ziyaretinde
Almanca verilen bu bilgilenmenin bir çeviri tarafından yapıldığı da söz konusu olmuştur. Ancak
Almanya gibi bir asırdan beri var olan bu uygulamaların ve bu alanda “dip.sozialarbeiter” veya
“dip.sozialpaedagog” mesleğine sahip Türklerin de Münih gibi yoğun bir şekilde var olunması
oldukça olağandır.Bu nedenle; raporda verilmiş olan bazı bilgilerin bu şekilde
karşılaştırılması/değerlendirilmesi vede 2005 yılından beri Türkiye de uygulanmkta olan ÇKK ile
TCK nunda uygulamaya benzerleşmesinin ancak kişilerin becerilerine/algılarına/ değerlendirmelerine
dayalı olduğu da anlaşılmaktadır.
208)Özellikle de 2004 yılında “Yoksulluluğun Sosyoloji Analizi Bursa Örneği” nin doktora tezini
internet ortamında da yayınlanan (Ek:44/b) Dr.Pelin Feymi tarafından düzenlendiği iddia edilen birinci
raporda yer alan “Alman Gençlik Enstitüsü /IJAB” ile 16.11.2006 tarihinde yapılan ziyaretten sonra
17.11.2009 tarihinde “Gençlik Mahkemeleri” ile ilgili bölümde yapılan değerlendirmede (sf:3)
“Gençlik Mahkemelerindeki uygulamalar Türkiye‘de uygulamaya konulan Çocuk Koruma Kanunu ve
Denetimli Serbestlik Birimlerinin çalışmalarıyla temelde amaç açısından benzerlik göstermekle
birlikte, Almanya‘ortamındadaki uygulamalarda koruyucu önleyici çalışmalar ve eğitim
gerçekleştiren kuruluş ve derneklerin yaygın ve kurumsalmış olması dikkat çekmektedir.” şeklinde
değerlendirilmiştir.Böylece yasal düzenleme dahil Türkiye deki ÇKK ve TCK ile tercih ve benimsenen
uygulama ile Almanya daki uygulama arasındaki dernekler ile ilgili uygulama dışında bir fark
olmadığı bu şekilde değerlendirilmiş olup bu değerlendirmenin hiç bir şekilde anlaşılmadığı veya
bilinçli bir şekilde bilgilendirilmenin istenmediği özellikle görülmektedir.Diğer bir deyimle yanıltma
veya bir uydurma ile de bir AYIP ve yutturma özelliği de kazandırılmıştır.Bir karşılaştırılma dayalı
olarak yapılan bu benzerlik/yutturma aynı zamanda Almanya da ki kurumlarca verilen teknik bilgilere
de ayrı bir sorumluluk verilmiştir. Gerçeğe aykırı bilgiler dahil yapılan eksik ve yanlışlığa da ortak
edilmiştir.İki ülke arasında yapılan bu karşılaştırma sonucunda
ortaya çıkarılan bu
benzerleşmenin/aynı olduğunun iyi niyetli olup olmadıklarının da ayrıca değerlendirmesini
gerektirmiştir.Dolayısı ile böyle bir ayrı boyut özellikle söz konusu olmaktadır.Ayrıca bilindiği gibi
cehalet hiç bir şeyi de şaşırtmaz.Engelde tanımaz.Bu yüzden böyle durumlarda mutlaka bir
yüzleşmede gerekmekte olup ayıp ise ayıp ,yutturma ise yurtturma somut bir şekilde ele alınmalıdır.
209) Özellikle ; Sosyolog/ “Dr.Pelin Feymi” in öne çıkarılmasıyla da düzenlenmiş olunan bu iki
raporun içeriginin ayrıca nitelik ve ,ciddiyet açısından özellikle ele alınması gerekli kılmıştır. İki
ülke arasındaki uygulamaların karşılaştırılması ve yapılan bu değerlendirmenin bu açıdan ayrıca ele
alınması da gerekmiştir.Bilindiği gibi,1922 den beri Almanya'da “pozitif/modern” hukuk ile yurttaş
hukukuna dayalı ve çocukların/gençlerin kamusal müdahale yetkisi dahil koruma ve yardımına
yönelik idari bir temel uygulama öngörülmüştür. Bu kapsamda yer alan “Sozail Arbeit /sosyal
çalışma/ sosyal hizmetler” uygulaması ile de çocuk ve gençlerin yetişkinler yerine eğitimi öncelikle
içeren ayrı bir yargısal/adli bir uygulamaya yönelik de ikili bir yapılanma ve kurumsal yapının
öngörülmüştür. Böyle özellikli uygulamanın Türkiye de de
olduğu da bu raporda
söylenilmiştir/açıklanmıştır.Böyle bir benzerleşme ile de;.1923 tarihli Alman Gençlik Mahkemeleri ile
Türkiye deki 2005 tarihli ÇKK ve TCK nun 31 inci maddesi de özellikle benzerleştirilmiştir.Böylece
1889 tarihli cezalandırmaya odaklı ve dünyada karşılığı artık olmayan bu mahkemelerin 2005 yılında
“çocuk” başlığında hala
kurulduğu da özdeşleştirilmiştir. Gene Almanya da ki gençlik
mahkemelerindeki uygulamada da yer alan “Denetimlik Serbestlik/Bewaerungshilfe” şeklindeki
uygulamanın aynı olduğu da kabullenilmiştir. 2005 yılında Türkiye de öngörülen Denetimli
Serbestlik şeklinde ki uygulama ile de bir benzerleşme söz konusu olunmuştur. Sosyal çalışmacıların
yanı sıra “denetimli serbestliği uzmanı” gibi sosyolog,psikolog ,öğretmen giibi kişilerce yürütülen
uygulamada böylece özdeşleştirlmiştir.Bu özdeşleşme aynı zamanda diğer bir ayrı temel boyutu da
oluşturmuştur.
210) Bu iki temel boyut ile ilgili olarak böyle önemli bir benzerleşme ve/veya yutturma raporda
oluşturulmuştur. Buna dayalı olarak da; örneğin Türkiye'de ki bu mahkemeler de “sosyal çalışma
görevlisi” gibi görevlendirilen kişilerce öngörülen uygulama Almanya daki uygulama gibi kabul
edilmiştir. Bu özgünlüğe bağlı olarak da SİR ile farik ve mümeyyiz raporları gibi uygulamaların
yargısal uygulama da yer almaları da uyumlaştırılmıştır. Ayrıca, kamusal müdahale yetkisi gibi idare
tarafından 1926 dan beri verilmesi gereken uygulama Türkiye de görmezden gelinmiş olup sadece
bakım ve barınma hizmetinin bir sosyal hizmet uygulaması (gibi) olarak Türkiye de öngörülmesinin
bu şekilde Almanya daki uygulama da benzer kılınmıştır.Diğer bir deyimle Türkiye'de ki bu
uygulamanın Almanya daki uygulamayla aynı olduğu bu çalışmada kabul edilmiştir.Elma ile domates
gibi bir benzer söz konusu olmuştur.Dolayısı ile raporda yapılan bu benzerleştirme/yutturma ile
aslında insanların akıllarıyla “dalga geçilmiş/alay edilmiş” gibi olmuştur.
211)Bilindiği gibi Türkiye'nin dışında özellikle Almanya dahil Kıta Avrupasın da çocuk ve gençlere
yönelik (ki buna Çocuk Hakları Sözlemesi ve Pekin Kuralları dahil ) sosyal hizmetler ile yargılama
açısından “idari” ve “yargılama/adli” şeklinde bir asırdan beri pozitif/modern hukuka dayalı bu ikili
yapının ve kurumsal yapının yer aldığı söz konusudur.İngiltere gibi Anglosakson Hukuku sisteminde
yer alan ülkeler bile Roma Hukukuna dayalı sisteme de daha fazla yaklaşmaya da başlamıştır.. Fakat,
raporda yer alan bu değerlendirme Türkiye deki uygulamayı daha da uzaklaştırmıştır. Bilgi ve zeka
düzeyinin ötesine de taşınmıştır.Sıfırlanmıştır.Dolayısı ile iyi niyet dahil bilgi düzeyine dayalı olarak
ortaya çıkan böyle bir cehaletin ayrıca değerlendirilmeside gerektirmektedir.Bu örnek aslında tek de
değildir.Diğer yandan;Almanya 'da dinsel değerlere dayalı kurumsal yapı ile hayırseverliğin hukuksal
açıdan dönüşmesi de söz konusu olmuştur.Özellikle 1850 lerden sonra yoğun bir şekilde yaşanılmış
olan ve bir asırdan beri var olan dünyevileşmiş ve profesyonel/mesleksel bir sosyal hizmet alanı da söz
konusu olmuştur.“dip Sozailabeiter/ sosyal çalışmacı”
ve/veya “dip .sozailpaedagog/sosyal
pedagog”ların temel bir meslek olarak yer almaları da aynı zamanda öngörülmüştür.(Almanya da ki
“Bewaerungshilfe” şeklinde Türkçeleştirilmiş “Denetimli Serbestlik” uygulamasının özellikle sosyal
hizmet ile ilgili olması aynı yönde bir süreç ve öngörü de söz konusu olmuştur.) Fakat bunun
yerine sosyolog,öğretmen,gibi meslek gruplarının “sosyal çalışma görevlisi” (veya “denetimli
serbestlik uzmanı ) şeklinde ki uydurma absürd ile Türkiye'de ki bir uygulamaya bu şekilde
benzerleştirilmesinin/yutturmanın Almanya'da ki kişilerce nasıl kabul edebilecekleri ya cahil yada
hakaret edilmelerine ayrı bir neden de olunmuştur.
212)Aslında Bakanlıkça yayınlanan ikinci raporda “sosyolog” olduğu açıklanan ve “Dr.Pelin Feymi”
ile öne çıkarılan bu her iki raporun ancak bir ölçüde birlikte değerlendirilmesinde doğrular ile bazı
temel yanlış ve eksikler birlikte ele alındığı görülmektedir.Parçalar ve kopyala-yapıştır ile de
muhtemelen veya bilinçli bir bilgi kargaşaya da neden oluşturulmuştur.Ayrıca , birinci raporun 5 inci
sayfasında yer alan değerlendirme kısmında ise “mulga SHÇEK “ten bahsederilmektedir.Bilindiği
gibi 11.10.2011 tarihinde düzenlenmiş olan 622 sayılı KHK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığın
kurulması ile SHÇEK in ortadan kaldırılmıştır. Dolayısı ile düzenlenmiş olan bu iki raporun ancak
2012 yılında düzenlenmiş olduğu da anlaşılmıştır.Üç sene sonra düzenlenmiş olan bu raporun hangi
amaca hizmet verildiğini de ayrıca bilmek gerekmektedir. Bu nitelikte düzenlenmiş olan tek rapor
veya iki rapor şeklinde düzenlenmiş olunsa bile Almanya daki bu ikili uygulama ve genel yapı
anlaşılmadan bazı uygulamaların ayrı ayrı ele alınması ve de bir hafta sürede anlaşılması da kolay bir
şey değildir.Ayrı bir beceridir..Fakat; görüleceği gibi Türkiye de ki “geleneksel/dinsel” klasik hukuk
yaklaşımı ile Almanya da ki pozitif/modern hukuk açısından bir asırdan beri iki ülke açısından var
olan bu farkda böylece görmezden gelinmek istenmiştir.. Mesleksel açıdan da benzerdir denilerek
aslında iddialı bir değerlendirme de yapılmıştır. Ayrıca Almanya dahil Kıta Avrupasında böyle bir ikili
yapı uzun süreden beri var olmasına rağmen sadece Türkiye de var olmaması ile de böyle bir cüret ve
cesaret gösterilmesi/insanın aklıyla dalga geçirilmesi ile aslında hem teknik açıdan çalışanların hem
de hizmet verilen çocuk ve gençlerin vede haklarının yanlış ve gerçeğe aykırı bir şekilde
bilgilendirilmesi de hedeflenmiştir. Özellikle sosyal hizmet ve ceza hukuk açısından bir asırdan beri bu
ikili yapıda var olması gereken uygulamanın engellenmesi ve/veya klasik hukuk yaklaşımın devam
edilmesi için bu yanlış ve gerçeğe aykırı bilgiler ile yanlış yönlendirmelere ayrı bir katkı verildiği de
görülmektedir.Çocuk haklarını , çocuk ve gençlerin yarar ve esenliklerini ilgilendiren böyle bir AYIP
ile de ; Türkiye de ki yaklaşıma yönelik oluşan hukuka aykırılıkların yanı sıra bu teknik ve
mesleksel yanlışlıkların/ezberlerin araçlaştırıldığı/
meşrulaştırıldığı ve olağanlaştırıldığı da
görülmektedir.Ki bu endişe verici durum teknik ve akademik açıdan da oldukça da yoğundur.
213)Bu bir bilgi ,beceri ve mesleksel teknik düzeyinin ötesinde böyle bir durumu da ortaya
çıkarmaktadır. Çocuk Hakları gibi önemli bir uygulama söz konusu iken cehaletten de öteye neden
olunabilinecek böyle bir durum aynı zamanda kısa süreli yurt dışı ziyaretler ile de kendilerini yetkin
görmesine vede rahatlıkla bilgiçlik taslanılmasına ayrı bir neden olunmaktadır.Tehlike de
içermektedir.Üstelik bu durum kamu kaynakları ile mümkün kılınmaktadır.Yer alan iki rapor dışında
diğer yurt dışı raporlarında bazı küçük eksiklikler olsa bile nitelik açısından ayrı bir farklılık söz
konusudur.En azından somut bir kopyalama-yapıştırma şeklinde bir amipleşme/çoğaltma söz konu
olmamıştır. Bu yüzden bu iki rapor nitelik ve içerik açısından ayrı bir somut örneği de oluşturmuştur.
Teknik ve mesleksel bilgi düzeyinin de ayrı bir göstergesi olmuştur.Ayrıca, Bakanlıkta yer alan ve
akademik bir kimlik ile yayınlanmış olan bu rapor ile resmi bir özellik de kazandırılmıştır.Diğer
nitelikli raporların, bilgilerin değerlerini de bu şekil de etkilemiştir.
214) Almanya da kurumlarca verilen bu kaynak bilgiler ve kişilerin raporda yer almaları ayrıca bu
şekilde de sorumlu kılınmıştır.Kamu kaynakları ile yapılan gezi ve rapor ile de verilen bilgiler doğru
olarak da yansıtılmıştır ve ele alınmıştır.İki ülke arasında yapılan mesleksel dahil bir karşılaştırma da
yapılarak benzer oldukları bu şekilde de açıklanmıştır. Bir asırdan beri “geleneksel /dinsel kuruma”
dayalı klasik hukuk yerine pozitif/modern hukuka evrimleşmesiyle de çocuk ve gençlerin
cezalandırılması yerine ; yurttaşlığa dayalı yargısal bir uygulama ile idari bir yapı kapsamında ki
kurumsal yapıya dayalı temel bir uygulama öngörülmüştür. Fakat; hukuksal ve idari açıdan oluşan bu
Almanya ile Türkiye arasındaki temel fark ve yaklaşım böylece “YOK” sayılmıştır.Türkiyede
öngörülen uygulama böylece Almanya da öngörülen uygulama ile uyumlaştırılmıştır.Raporda yapılan
değerlendirme ile aynı zamanda ters bir evrimleşme ve dönüşme de kabul edilmiştir.
216) Ayrıca kurumlarca ziyaret edilen kişilerin ve mesleklerinin belli bir resmi kimlikle Almanya da
temsil edilmiş olunması bu rapora ayrı bir özellik de kazandırmıştır.Sadece kişisel bir gezi,ziyaret
değildir. Seyretme de değildir.Bir kamusal bir harcamanın ve görevinde parçası olup aynı zamanda
idari nitelikteki bir bilgi/ belge de söz konusu olmuştur.Dolayısı ile sorumlulukların değerlendirilmesi
dahil bu iki raporda yer alan bilgilerin,değerlendirilmeleri ayrı bir önemdedir. Bu nedenler den dolayı ;
aynı tarihli ve aynı amaca yönelik bir yurt dışı gezisinden (nedense) iki farklı şekilde
raporlarlaştırılması ile klasik hukuk yaklaşım ve uygulanmanın devamına yönelik bir aracın
oluşturulması da sağlanmıştır. Çocuk hakları dahil diğer sözleşmelerle öngörülen ilkelerin
korunmasının aynı zamanda bu şekilde engellenmesi ile de oluşan bu boyutun mesleksel disiplinler ile
teknik temel konuların/sorunların ayrı ayrı ele alınmasını da gerektirmiştir. Özellikle meslek ve
akademik kimliği ile “Dr.Pelin Feymi” başlığı düzenlenmiş olan on sayfalı birinci raporda “Alman
Gençlik Enstitüsü-IJAB” bölümünde yer alan 3.üncü sayfada yer alan bu bilgiden sonra 17 .11.2009
tarihli “Yerel Mahkemesi ,Gençlik Mahkemeleri” başlıklı bölümde bilgilere yer verilmiştir.Bu
bilgilerin arasında da görüleceği gibi “... koruyucu ve önleyici çalışmaların ön planda ağırlıklı
olduğu ve 14-21 yaş arası gençlere yönelik hizmet veren, sabit çocuk hakimleri ve onlara bağlı sabit
sosyal pedagogların görev yaptıkları kurumlardır (Her bir hakim ve sosyal görevli alfabetik sıraya
göre kendilerine düşen harflerde sabit olarak çalışmaktadırlar. Böylece hep aynı gençlerle aynı hakim
ve sosyal görevlinin karşılaşması sağlanmış, bu da hem izlenebilirliği hem de etkililiği ve davaların
tamamlanma sürecinin hızlanmasını sağlamaktadır.),” şeklindedir.,Gene Pelin Feyim'in “SosyologSHÇEK Bursa Öztimurlar Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi Müdür Vekili” dipnotunda ayrıca
açıklanan
“ Gence verilecek ceza veya görev sosyal hizmet görevlisinin hazırlayacağı rapor çıkış
noktası olarak alınarak belirlenmektedir. Sosyal hizmet görevlisi aile ve çocuk ile görüşüp raporu
hazırlar, Hakim rapor ve gencin durumunun değerlendirilmesi sonucunda kararını verir.” şeklinde
bilgilere de parça parça yer verilmiştir.Özellikle sosyal hizmet görevlilerce hazırlanan bir rapordan da
bahsedilen bu bilgiler aynı zamanda “Gençlik Mahkemeleri” ilgili 16 ve 17 inci sayfalarda yer alan
bilgilerden ayrı bir derleme yapıldığı da görülmektedir.
217)Dolayısı ile ; hem idari hemde akademik hem mesleksel bir kimlik ile belli bir sorumluluğu da
taşınan Pelin Feymi tarafından verilen bu bilgiler de de görüleceği gib Almanya daki uygulama da
“sosyal hizmet görevlisi” şeklinde ki bir bilgi ile rapor düzenlenmesi dahil bu yönde bir görev ayrıca
ve özellikle bahsedilmektedir.Aslında verilen görevin niteliği ve hizmeti ile de ilgili de olan bu
“SOSYAL HİZMET GÖREVLİSİ” şeklinde ki adlandırma ile yapılan uydurma ve yutturma ile de bu
rapor sadece bu bölümde yer almamıştır. Örneğin “sosyal hizmet görevlisi” olarak 3 üncü sayfada
iki kere;”Gençlik Dairesi” başlığında aynı şekilde yer alan hem 6-7 inci sayfalar ile hem de 21 ve 22
inci sayfalar da ikişer kere den bahsedilirken ayrı bir değerlendirilme ise yapılmamıştır.Gene “Köprü
kuruluşu-Brüchke” ile ilgili aynı bölümde ki 8 ve 23 üncü sayfalarda birer kere;aynı şekilde ”Ceza
İnfaz Kurumu”nda yer alan 10 ve 25 inci sayfalarda birer kere “sosyal hizmet görevlisi” şeklinde
bahsedilmiştir.İkinci raporun 17 inci sayfasında yer alan “Gençlik Mahkemeleri” ile ilgili bölümde ise
üçer kere sosyal hizmet görevlilerinden bahsedilirken ayrıca “SOSYAL HİZMET GÖREVLİLERİNİN
HAZIRLADIĞI RAPORLARIN İÇERİĞİ “ başlığında ayrı bir bilgilendirme de yapılmıştır.
218)Ayrıca bu birinci raporun 6 ıncı sayfasında” GENÇLİK DAİRESİ “ ve 18.11.2009 başlıklı
bölüm ile ikinci raporun 21 inci sayfasında yer alan “MÜNİH GENÇLiK DAİRESİ - (Çocuk ve
Gençlerde Suç İşlemeye Yönelik Önleyici Çalışma ve Müdahale) Daniela STAIMER, Ulrike
Friedrich-GRAF) şeklindeki bu bölümün içeriğinin de aynı olduğu görülmektedir.Bu aynı bölümde ise
“14 YAŞINI DOLDURMAMIŞ ÇOCUKLAR İLE YAPILAN ÇALIŞMALAR ile “14 YAŞINI
DOLDURMUŞ ÇOCUKLAR İLE YAPILAN ÇALIŞMALAR” ın yanı sıra
“GENÇLiK ADLİ
YARDIM BÜROSU” başlık altında ayrı bir uygulama da bilgilendirilmiştir. Bu bilgiler ise 7 ve 22 inci
sayfalarda aynen verilmiştir..””Gençlik dairesi içine tek bir birim olarak görevini sürdürüyor. 14-21
yaş arası kendilerine karşı dava açılmış gençler ve ailelerine hizmet veriyor. Birimin 2 yasal dayanağı
var
1. Gençlik yardım yasasının uygun gördüğü tüm yardımlar
2. Gençlik mahkemesine destek yardımları
Bu büroda çalışan her bir sosyal hizmet görevlisi gençlik hakimine yardımcı olmaktadır. Ve ikisinin
yürüttüğü vakalar alfabetik sıraya göre sıralanmış, bu da her seferinde aynı vakanın aynı hakim ve
sosyal hizmet görevlisi ile karşılaşmasını sağlamaktadır. Adli yardım birimi bölge sosyal hizmet
dairesi ile birlikte çalışmaktadır, böylece bir çocuğun cezai ehliyeti olmadan öncede suç biyografisi
olup olmadığı anlaşılabilmektedir. Adli Yardım Biriminde şiddet eğilimli çocuklara yönelik eğitim
programları, bireysel danışmanlık ve mağdurla faili yüzleştirmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Bir eyalette ki tüm adli yardım bürolarının bağlı olduğu gençlik adli yardım birimi bulunmaktadır.”
219))Böylece; “gençlik mahkemeleri” ile gençlerin korunması ve yardımı ile ilgili olarak Almanya da
yer alan “Gençlik Dairesi/Jugendamt” ile bu daire içinde ayrıca tek bir birim olarak bilgilendirilen
“Jugendgerichtshilfe” şeklinde ki bu birim görüleceği gibi “Gençlik Adli Yardım Bürosu” şeklinde
Türkçeleştirilmiştir. Aslında Almanya da 1923 yılında yürürlüğe giren “Jugendgerichtsgesetz-JGG/
Gençlik Mahkemesi Kanunu” nun dan bahsedilmektedir.Bu nedenden dolayı ”Gençlik Mahkemesi
Yardım” Birimi şeklinde Türkçeleştirmek yerine verilmiş olunan bu bilgi de de görüleceği gibi ayrıca
“sosyal hizmet görevlisi “ şeklinde bir görevliden ve bir rapordan da özellikle görüldüğü gibi
bahsedilmektedir. 17 incı sayfada ise “SOSYAL HİZMET GÖREVLİLERİNİN HAZIRLADIĞI
RAPORLARIN İÇERİĞİ “ başlığında yer alan ayrı bir bilgilendirme de bu şekilde söz konusu
olmuştur. Böylece sosyolog veya öğretmen gibi meslek sahibi kişilerin de Almanya daki uygulama da
sosyal çalışmacılar gibi aynı yetki ve göreve sahip olduğu gibi bir görüntünün verilmek istendiğini de
gayet açıktır.Bir bilgi yerine fırsatlçılık ve yararcılık da ek olarak tercih edilmiştir. Dolayısı ile
görüleceği gibi kamusal bir harcama ile Almanya’ya yapılan bu gezi ve buna bağlı olarak resmi bir
nitelik kazandırılan bu raporda özellikle sosyal çalışmacılar dışında sosyolog veya öğretmen gibi diğer
mesleklerin de SİR düzenlenmesi dahil sosyal hizmet yöntemlerinin belirlenmesi ile ilgili bir yetki ve
görevin yanıltıcı ve gerçeğe uygun olmayan bilgiler ile meşrulaştılmak istenmesi somut bir şekilde
yansıtılmaktadır.Afganistan ta bile söz konusu olmayan bir uygulama ise başta Bakanlık kapsamında
yer alan hukuk müşavirliği dahil
idari yönetim ve teknik yönetimdeki
sosyal çalışmalar,
sosyolog,psilolog,çocuk gelişimc veya öğretmen dahil diğer mesleklerce de
gözetilmek
istenmemiştir. Aslında bu benzer çalışmalar Türkiye de demokrasi ve özgürleşme açısından da
gerekli olan sosyal hizmetin hala bir profesyonelleşmeye dönüş(e)mediğini vede hala hayırseverliğin
kamusal açıdan da nasıl desteklendiğinin somut bir kanıtıdır. Bu benzer örneklerin de yoğun bir
şekilde söz konusu olması , hak ihlallerine katkı ve destekler verilmesi için de kamusal bir harcama
bağlamında ortaya çıkan bu gerçeğe aykırı yutturma bilgilerin/ayıpların Bakanlık kapsamında
engellenmesini de ayrı bir görev yapmakta olup SHU Derneğinin bu somut bilgiler bağlamın da ayrı
bir başvuru yapmasını da ayrıca gerektirecektir.
Kamu hizmeti ile oluşan kamu zararı ve SAYIŞTAY Boyutu :
220)Yukarıda yer alan somut bilgiler bağlamında özellikle Laik, Sosyal ve Hukuk Devleti bağlamında
T.C.Anayasası’ nın 90 ıncı maddesi açısından iç hukukun bir parçası olan Avrupa Sosyal Şartı’nın
13,14 ve 17 inci maddeleri ile birlikte çocuk dahil kişilerin toplumsal dahil kamusal açıdan korunması
ve önlenmesine yönelik sosyal hizmet ve sosyal yardımın bir hak olarak öngörülmesinin bir
yükümlülük olması gayet açıktır.”Ama” da, asla denmez. Hukukun üstünlüğü ile de
taahüt
bağlamında sosyal hizmet yöntemlerinin aranılması vede ÇHS nin 3 ve 40 ile Pekin Kuralının 16
ıncı maddesinde öngörülen SİR nun temel bir araç olması da belirleyici bir unsurdurAfganistanda bile
SİR açısında aranılan bir ilişki ; bu yönde bir nitelik ve özellikte aranmak zorundadır.Ancak buna
rağmen “sosyal çalışma görevlisi” gibi Afganistanda bile söz konusu olmamasına rağmen (ÇKK/3/1-e)
madde ile böyle bir garabet uydurma bilindiği gibi de mümkün kılınmıştır. Sosyal hizmet/çalışma
dışında lisans eğitimi almamış sosyolog,psikolog,öğretmen,çocuk gelişimci ,aile ve tüketici gibi ne
idüğü belirsiz kişilerce sosyal hizmet yöntemleri dahil SİR nun düzenlemesi için bu yönde bir yetki ve
görev böylece mümkün kılınmıştır. 2828 sayılı Kanunda öngörülen sosyal hizmetler ve sosyal yardım
gibi önleme ve korumu boyutu ise Aile ve Sosyal Politikalar(?) Bakanlığınca bilindiği gibi halen
yürütülmektedir.
221)Bu yükümlük/taahüt bağlamında kaynağı vergi verenlerce karşılanılan bu kamusal hizmete
yönelik Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği somut bir örnektir. SÖNİM gibi diğer sosyal hizmet
alanlarına da yönelik kuruluşlar ve uygulamalar ise yönetmelikler ile de öngörülmüştür. (Ek:28).Özel
kreşler ve gündüz bakımevleri ve/veya huzurevleri gibi özel kuruşlar da dahil bu yönde ki görevler
için ise “sosyal inceleme” ve “meslek elemanları” ile yapılmış olan bu tanımlar ise (ÇKK/3-1-e) ile
birlikte özellikle ilişkilendirilmiştir. Sosyal hizmetler ile ilgili belli bir benzer nitelik ve özellikte ek
olarak kazandırılmak istenmiştir..
Sosyal hizmet/çalışma dışında lisans eğitimi dışındaki
sosyolog,psikolog,öğretmen,çocuk gelişimci,aile ve tüketci gibi ne üdüğü belirsiz kişilerin de benzer
bir yetki ve görevleri idari yönetim açısından da böylece mümkün kılınmıştır.Liyakat ve nitelik ise hiç
bir şekilde böylece aranılmamıştır. Müdahale dahil sosyal hizmet yöntemlerin teknik açıdan
belirlenmesi ve söz konusu olan
kamusal bir hizmete yönelik öngörülen uygulamanın kamu
harcamaları ile mümkün kılınması için de gereken SİR öne çıkarılmaktadır..Demokrasi ve özgürleşme
ile de ilgili olan sosyal hizmetler boyutu ile ilgili belli bir çogunluk bile aranmadan sosyal hizmet
merkezi/ŞÖNİM gibi gibi kuruluşlarda oluşturulan komisyonlar ile idari işlemler sonucu kamusal
harcamalara da ayrıca neden olunmaktadır.
222)Diğer taraftan aynı Bakanlık çatısı altında Uluslararası Sosyal Hizmet Birim’ince yurtdışında
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dahil yurtdışındaki diğer kişiler için SİR nun sadece sosyal
çalışmacılar tarafından ücretsiz düzenlenmesi de bilindiği gibi bir görev olarak kabul edilmiştir. Bu
yönde ki somut bir ayrışma da diğer bir gerçektir. Aynı çatı altında ve kamu harcama için kişiler
dahil yetki ve görev ile iki farklı idari bir işlem/fiil öne çıkarılmıştır..Ayrıca; çocuk istismarı ve/veya
kadın cinayeti gibi yaşanılan sorunların yanı sıra önleme ve koruma bağlamında bakım hizmetlerine
vede sosyal yardımlara da yönelik temel bir araç olan bu SİR ve bu yöndeki idari işlemler hak
sahiplerine yönelik belli bir niteliğin de aranmasını gerektirmektedir. Sebep ve sonuç ilişkisi de doğal
olarak aranılmalıdır. Aynı zamanda söz konusu olan kamusal harcamalar içinde bir verimliliğin ve
hukuka uygunluğunda aranması için gene belli bir niteliğin ve liyakatın
aranmasını da
gerektirmektedir.Bu sebep ve sonuç içinde bu yönde mesleksel bir sorumluluk , yetki ve görevde
ayrıca aranmalıdır. Bakanlık tarafından yürütülen yönetmelikler ile sosyal hizmet/çalışma dışında ki
“meslek elemanları” ile oluşan bu yetki ve görev ise hem mesleksel hemde kamu harcaması açısından
ayrı bir önem ve özelliğin değerlendirme ve sorgulanması da ayrı bir önceliği kazandırmaktadır.
Yurtdışındaki kişiler ile yurtiçinde ki kişiler için ortaya çıkartılan bu somut ayrışma ve görmezden
gelme ise Anayasanın 10 uncu maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi ile de ilgili diğer önemli bir neden
ve kaynaktır.İdari yönetim açısından böyle bir keyfilik ile de mesleki özelliğin dışında ayrı bir
yetki ve görev gasbı gibi özellikte kazandırılmakta olup
aynı zamanda bu kişiler için haksız bir
kazanım ile de ayrı bir kamu zararına da neden olduğu da görülebilinmektedir..
223)2016 yılında ASPB tarafınca 26 Milyar TL lik böyle bir büyük
bütçe öngörülmüştür. Vergi
verenlerce karşılanması ile yapılan bir harcama ile de sosyal hizmetler ve sosyal yardım ile ilgili 20
milyondan fazla yurttaşları da doğrudan igilendirmektedir.Ancak ortaya çıkan durum/lar ile yukarı da
yer alan hukuka aykırlıklar hem sosyal hizmet tekniği ve uygunluğunun değerlendirmesini gerekirken
aynı zamanda yapılan kamusal harcamanın da bu açıdan bir uygunluğunun aranılmasını da zorunlu
kılmaktadır. Bu bağlamda da bilindiği gibi Sayıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında düzenlenen
mali bir yargı organı olarak kabul edilmiştir.. 6085 sayılı Sayıştay Kanunun bu açıdan amacı ise
görüleceği gibi : kamuda hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlık esasları çerçevesinde, kamu
idarelerinin etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak çalışması ve kamu kaynaklarının
öngörülen amaç, hedef, kanunlar ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olarak elde edilmesi, muhafaza
edilmesi ve kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapılacak denetimleri, sorumluların
hesap ve işlemlerinin kesin hükme bağlanmasını ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme
bağlama işlerini yapmak üzere Sayıştayın kuruluşunu, işleyişini, denetim ve hesap yargılaması
usullerini, mensuplarının niteliklerini ve atanmalarını, ödev ve yetkilerini, haklarını ve
yükümlülüklerini ve diğer özlük işlerini, Başkan ve üyelerinin seçim ve teminatını düzenlemek
şeklinde de öngörülmüştür (Ek:45).
224)Gene bu kanunun “sorumlular ve sorumluluk halleri” ile ilgili (7) inci maddesinde Bu Kanunun
sorumlular ve sorumluluk halleri uygulamasında; 5018 sayılı Kanun ve Sayıştay denetimi ile ilgili
diğer kanunlarda belirtilen sorumlular ve sorumluluk hallerinin esas alınnacağı da belirtilmiştir. . Her
türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar; kaynakların etkili,
ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından,
muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin
alınmasından sorumludur. Bu sorumluluğun yerine getirilip getirilmediği Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulacak Sayıştay raporlarında belirtilir. Kamu zararına sebep olunan durumlar ise bu
zararın tazminine ilişkin hükme bağlama işlemi ile sonuçlandırılır. Sorumlular; mevzuata aykırı karar,
işlem veya eylemleri ile illiyet bağı kurularak oluşturulan ilamda yer alan kamu zararından tek
başlarına veya birlikte tazmin ile yükümlüdür. Usulüne uygun biçimde görevlendirilmediği halde
kendiliğinden veya verilen emir üzerine gelirleri tahakkuk ettiren, toplayan, harcayan ve bu işlemleri
onaylayanlar, malları muhafaza eden ve idare edenlerle her türlü mali iş ve işlemleri yürütenlerin
işlemleri bir hesaba dahil edilmediği takdirde, sorumluluk bu kişiler hakkında da uygulanır. Bu durum
yöneticilerin yazılı emirleri üzerine meydana gelmiş ise sorumluluğa yöneticiler de ortak olur.
Bakanlar, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması ile hukuki ve mali konularda
Başbakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludurlar şeklinde de hükmedilmiştir.Ayrıca
bu yönde Sayıştay Denetim Yönetmeliği ile böyle bir bir uygulamada öngörülmüştür.
225)Dolayısı ile sosyal hizmetler ile sosyal yardım için ASPB tarafından yönetmelikler ile yürütülen
uygulamalar sadece ve sadece kanuna değildir. Hukuka üstünlüğü bağlamında bir hukuka uygunluk
öncelik kazandırmaktadır. Aynı zaman bu uygulamalara yönelik öngörülen bir görev ve yetki ile
oluşan idari işlem/ bir fiile dönüşmüş olunması bu kamusal harcamaların da hukuka uygunluğunun
yargısal bir görev kapsamında aranılmasını gerektirmektedir.Kamusal hizmet açısından ayrı bir
sorumlulukta öne çıkarılmıştır. Aynı çatı altında sosyal hizmet ile ilgili temel bir araç olan SİR na
yönelik yurtdışındaki T.C.yurttaşları ile yurtiçindeki yurttaşlara yönelik somut bir ayrışma sonucu
oluşan Anayasanın 10 maddesi ile birlikte bilindiği gib ASŞ/13,14,17 ve ÇHS/3,40 ile Pekin Kuralı/16
maddeleri ne yönelik somut aykırlıklarıın yanısıra bu yönde ki eylem ve işleyişleri sonucu olaşan
kamu zararlarında hukukun üstünlüğü açısında gözetilmesi için Sayıştay’ı ilgilendiren bir durumda
ortaya çıkmaktadır.Özellikle de sosyal hizmet/çalışma
dışında ki sosyolog,psikolog,çocuk
gelişimci,öğretmen,aile ve tüketici ile ilgili lisans eğitim almış kişilerce SİR dahil bu yönde sosyal
hizmet ile ilgili çogunluk bile aranmadan oluşturulan komisyon/lar gibi birimlerce oluşturulan idari
işlemler/fiiller de özellikle hak sahiplerini ilgilendirmektedir..Yapılan bu keyfi nitelikteki
işlemler/fiiller ile de aslında
kamu zararına da yoğun bir şekilde neden olunmaktadır. Hem SİR
hemde komisyonda bu şekilde yer alınması bu yönde bir liyakat dahil niteliğin aranmaması aynı
zamanda bir yetki ve görev gaspı niteliğini de ayrıca kazandırmaktadır.Bu durum aynı zamanda aday
memur ve hizmet satın alımı kapsamında ki çalışanlar içinde geçerlidir. Bu yönde oluşan bu
zararların giderilmesi de özellikle gerekli kılınmaktadır.Bu somut bilgiler nedeni ile de SHU
Derneğince bu durumun Sayıştay tarafından değerlendirilmesi ve gereği için ayrı bir başvuru
yapmayı gerekmektedir.Bir görev ve sorumlukta yerine getilmelidir.
226)Diğer yandan bilindiği gibi ASŞ/13 maddesi sosyal yardımın da ayrıca bir hak olarak
öngörülmesini mümkün kılmıştır.15 milyon dan fazla yurttaşın yararlandığı böyle bir uygulamada ise
ASPB ca 2016 yılında on milyar TL yakın bir harcama da söz konusu olmaktadır..Zaman zaman
buzdolabı veya çamaşır makinaları gibi çeşitli yardımlarında yapıldığı böyle bir bir uygulama için ise
kamu kaynağı Bakanlık tarafında bütçelenirken harcamaların ve belirlemelerin ise Sosyal Yardım ve
Yardımlaşma Vakıfları üzerinde yürütüldüğü de diğer bir gerçektir.Vergi verenlerce karşılanılan böyle
kamu harcamasında idare dışında özel hukuk kapsamında ayrı bir uygulama da benimsenmiştir.
Mütevveli vakıf heyet heyetlerin de bazı kamu çalışanların yer alması ve “zekat memeru” gibi
personel ile de bir harcama mümkün kılınmıştır. ASŞ/13 kapsamında söz konusu olan 15 milyon hak
sahipleri için ise idari bir hukuk yerine adli bir özel hukuk açısından güvence altına alınması da
şimdiye kadar engellenmiştir.Bu yönde açık bir yutturma ile ayrı bir keyfilikte böylece öne
çıkarılmıştır..Kamu harcamasının vakıf mütevveli heyetleri ile söz konusu olması hem bir teknik
hemde hukuksal bir uygunluğunun hala aranılmamış olunması da önemli bir temel sorundur.
227)Böyle bir kamu hizmetinde oluşan garebet bir uygulamada hak sahiplerine yönelik hayırseverlik
dahil lütuf ve himmet ile minnettarlık ilişki de görüldüğü gibi hala öne çıkarılmaktadır.Demokrasi ve
özgürleşme vede yurttaş olabilmek için ise hukukun üstünlüğü önemlidir. Sosyal hizmet ve sosyal
yardım özellikle Laik , Sosyal ve Hukuk Devleti için mutlaka gerekmektedir..”Ama”,mazeretler ve
söylem ise geçerli değildir.Bu gereklilik aynı zamanda Sosyal Adalet için de temel bir araçtır. Bir
liyakat , bir profesyonelleşme ve bir nitelik de bu yönde aranmalıdır. Sosyal Adalet ; aynı zamanda
toplumdaki rekabeti ve kutuplaşmayı da
ortadan kaldırabilmektedir.Bir ortak güven ortamı da
sağlanır.Kadın ve çocuk dahil eşit olunmadığı zaman dolayısı ile aynı zamanda ekonomiyi de
etkiler.Adil bir kalkınma da mümkün olmamaktadır.Özellikle 15 Temmuz 2016 yaşanılan durum bu
açıdan önemli bir dönüm noktasıdır.Hukukun üstünlüğünün aranılma ihtiyacı daha da arttmıştır.
Kamusal bir harcama ile öne çıkarılan sosyal yardıma yönelik bu uygulama sonucu oluşan hukuka
aykırlığında bu açıdan hemen ortadan kaldırılmasını vede özel ile idari hukuk arasındaki mevcut ilişki
ise sona erdirilmedir.Teknik ve hukuk olarak böyle bir karşılığıda bulunmamaktadır. Her türlü vakıf ve
dernekler ile de bir TL olsa bile veya tahsis gibi herhangi bir
kamu harcaması söz konusu
olunduğunda idari hukuk üzerinde hukuksal bir güvence de hemen sağlanmalıdır.
228)Ayrıca
bilindiği gibi Weber'e göre bir yere mensup olmak insanları bağlayıcı
kılmaktadır..Karşılıklı yüzyüze ilişkileri ve statüleri de vardır.Tercih de buna göre belli olmaktadır.
Hukuk da ise bildiğin gibi bir dünyevileşme sürecini içermektedir..Ne kadar dünyevileşiyorsa
insanların bağlayıcılığı yerine “insan” ve “insanlığı” taşıyabilmek de yeni bir konuma taşınmayı da
gerekmektedir..Sadakatlık ilişkisi de buna göre değişmek zorundadır...Yurttaş olabilmek ise sosyal
hizmet ve sosyal yardım ile de mümkündür. Hayırseverlikten sosyal hizmete dönüşme de önemli
gösterge olabilmektedir.. Bu açıdan sosyal yardım gibi böyle temel hakkın aynı zamanda insanlık
onuru ile ilgili bir boyutu da söz konusudur.Özgür bir yurttaş olmak ve hayırseverlikten sosyal hizmete
dönüşebilmek içinde hukuka uygun bir kamusal hizmet ile bir uygunluk ve nitelikte mutlaka
aranılmalıdır.Bu neden de dolayı sosyal yardım ile ilgili yönetmelikler vede keyfi niteliğindeki
kamusal harcamalara yönelik bu uygulama ve fiileri ayrı bir şekilde ele almayı gerekmekte olup bu
durumun Sayıştay’a ayrıca yansıtılması ve değerlendirilmesi Dernek açıdan ayrı bir görev
olmaktadır.Bu yönde bir sorumlulukta ayrıca davet edilmelidir.Gerektiğinde hukuksal süreç takip
edilmelidir.
Kamu Denetçiliği Kurumu(Ombusmanlık) boyutu
229)Kamu hizmetinin işleyiş ile ilgili olarak bilindiği gibi 14 Haziran 2012 tarihinde 6328 sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu kabul edilmiştir (Ek:46). Bu Kanunun amacı ise kamu
hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak suretiyle, idarenin her
türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde,
hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere
Kamu Denetçiliği Kurumunu (Onbusmanlık) oluşturmak hükmedilmiştir. Bu bağlamda söz konusu
olan Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum
ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevli kılınmıştır(md/5)
Dolayısı ile internet web sayfasında da yayınlanan böyle bir kurumsal yapı ile de 29.3.2013 tarihinde
şikayet başvurularını da almaya başlamıştır. Usul ve esas ile ilgili yayınlanan yönetmelik ile ayrıca
kamunun ortak, sürekli ve kamusal bir ihtiyacını karşılayan ve idarî düzenleme, denetim ve gözetim
altında kamu hizmeti yürüten özel hukuk tüzel kişilerinin,her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarına ilişkin şikâyetleri inceler, araştırır ve önerilerde bulunmaya da yer verilmiştir.Bu yönde
alınan kararlar ve raporlara yer verilmektedir.
230)Özellikle Sayıştay dahil diğer yukarıda yer alan bilgiler bağlamında ASPB tarafınca sosyal hizmet
ve sosyal yardımlar ile ilgili uygulamaların da Kamu Denetçliği Kurumu kapsamında olduğu da gayet
açıktır.Özellikle Bakanlık çatısı altında Uluslararası Sosyal Hizmet Birim’ince yurtdışında yaşayan
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dahil yurtdışındaki diğer kişiler için
SİR nun sadece sosyal
çalışmacılar tarafından ücretsiz düzenlenmesi de bilindiği gibi bir görev olarak kabul edilmiştir. Bu
yönde ki somut bir ayrışma da diğer bir gerçektir. Aynı çatı altında ve kamu harcama için kişiler
dahil yetki ve görev ile iki farklı idari bir işlem/fiil öne çıkarılmıştır..Böylece Afganistan da bile söz
konusu olmaması gereken bir uygulama da rahatlıkla öngörülmüştür. Ayrıca; çocuk istismarı ve/veya
kadın cinayeti gibi yaşanılan sorunların yanı sıra önleme ve koruma bağlamında bakım hizmetlerine
vede sosyal yardımlara da yönelik temel bir araç olan bu SİR ve bu yöndeki idari işlemler hak
sahiplerine yönelik belli bir niteliğin de aranmasını gerektirmektedir. Sebep ve sonuç ilişkisi de doğal
olarak aranılmalıdır. Aynı zamanda söz konusu olan kamusal harcamalar içinde bir verimliliğin ve
hukuka uygunluğunda aranması için gene belli bir niteliğin ve liyakatın
aranmasını da
gerektirmektedir.Bu sebep ve sonuç içinde bu yönde mesleksel bir sorumluluk , yetki ve görevde
ayrıca aranmalıdır. Bakanlık tarafından yürütülen “sosyal hizmet merkezleri yönetmeliği” gibi diğer
yönetmelikler ile sosyal hizmet/çalışma dışında ki “meslek elemanları” ile oluşan bu yetki ve görev
ise hem mesleksel hemde kamu harcaması açısından ayrı bir önem ve özelliği öne çıkarmakta; bir
değerlendirme ve sorgulanma ayrı bir önceliği de kazandırmaktadır.
231)Özellikle de sosyal hizmet/çalışma dışında ki sosyolog,psikolog,çocuk gelişimci,öğretmen,aile ve
tüketici ile ilgili lisans eğitim almış kişilerce SİR dahil bu yönde sosyal hizmet ile ilgili çogunluk bile
aranmadan oluşturulan komisyon/lar gibi birimlerce oluşturulan idari işlemler/fiiller de özellikle hak
sahiplerini ilgilendirmektedir.Yapılan eylem ve işlemleri için.yapılan bu keyfi nitelikteki
işlemler/fiiller ile de aslında
kamu zararı dahil hak ihlallerine de yoğun bir şekilde neden
olunmaktadır. Hem SİR hemde komisyonda bu şekilde yer alınması bu yönde bir liyakat dahil
niteliğin aranmaması aynı zamanda bir yetki ve görev gaspı niteliğini de ayrıca kazandırmaktadır.Bu
durum aynı zamanda aday memur ve hizmet satın alımı kapsamında ki çalışanlar içinde geçerlidir.
Aynı çatı altında sosyal hizmet ile ilgili temel bir araç olan SİR na yönelik yurtdışındaki
T.C.yurttaşları ile yurtiçindeki yurttaşlara yönelik somut bir ayrışma sonucu oluşan Anayasanın 10
maddesi ile birlikte bilindiği gibi T.C.Anayasası nın 90 ıncı maddesi bağlamında da ASŞ/13,14,17 ve
ÇHS/3,40 ile Pekin Kuralı/16 maddeleri ne yönelik somut aykırılıklarıın yanısıra bu yöndeki eylem ve
işlemleri ile olaşan kamu zararlarında
hukukun üstünlüğü açısında gözetilmesi için Kamu
Denetçileri Kurumunu da ilgilendiren bir durumda ortaya çıkmaktadır.
232)Kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak suretiyle,
idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı
içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak
üzere Kamu Denetçiliği Kurumunu (Onbusmanlık) oluşturma ile de bu yönde bir örtüşme de söz
konusu olmaktadır.Ayrıca bu kurumsal yapıda insan hakları,kadın ve çocuk ve sosyal hizmet gibi
kamusal alanda ayrı ayrı bir uzmanlıkta öne çıkarılmıştır. Bu bağlamda sosyal hizmet dahil çocukları
da ilgilendiren uygulamalarda ki her türlü eylem ve işlemlerin insan haklarına uygunluğu için bir
başvuru yapmayıda mümkün kılmaktadır.Özellikle de şimdiye kadar sosyal hizmet merkezleri
yönetmeliği ile ilgili her hangi bir hukuksal süreç başlatılmadığı için “sosyal inceleme” ve “meslek
elemanları” ile ortaya çıkan durum ile Afganistan da söz konusu olan durumun birlikte
değerlendirilmesi için Dernek tarafından bir başvurunun yapmasını da mümkün kılmaktadır..Aynı
zamanda bu ilişki bağlamında çocuk koruma boyutunun da Kurum kapsamında ele alınması ve
değerlendirilmesi de ayrıca talep edilmelidir.ÇKK/3-1/e kapsamındaki ilişki ve değerlendirmeler
birlikte ve ayrı ayrı ele alması da sağlanabilinir..
Türkiye İnsan Hakları Kurumu
boyutu;
233) Keza bu durum Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu ile yapılan düzenleme ile de
ilişkilidir.6 Nisan 2016 tarihinde kabul edilen 6701 sayılı kanun ile de (Ek:47)bu kurum
oluşturulmuştur. Herkesin, onurunun ve haklarının korunduğuna güven duyduğu bir Türkiye vizyınunu
öne çıkaran bu Kurumun amacı ise ; insan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak
ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi ile bu ilkeler doğrultusunda faaliyet
göstermek, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme
mekanizması görevini yerine getirmek üzere Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun kurulması
içindir (md/1). Kanun da eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı başlığı altında ayrı bir düzenlemede
öngörülmüştür. Herkesin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşit olduğu ve bu
Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken,
servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır
şeklinde yasaklamada kabul edilmiştir.Ayrımcılık yasağının ihlali hâlinde, konuya ilişkin görev ve
yetkisi bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ihlalin
sona erdirilmesi, sonuçlarının giderilmesi, tekrarlanmasının önlenmesi, adli ve idari yoldan takibinin
sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Ayrımcılık yasağı bakımından
sorumluluk altında olan gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri, yetki alanları içerisinde bulunan konular
bakımından ayrımcılığın tespiti, ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması için gerekli tedbirleri
almakla yükümlüdür.(md/3)
234) Kurumun görevleri arasında ise insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine, ayrımcılığın
önlenmesine ve ihlallerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapmak; görev alanıyla ilgili mevzuat
çalışmalarını izlemek, değerlendirmek, bunlara ilişkin görüş ve önerilerini ilgili mercilere bildirmek;
;İnsan hakları ihlallerini resen incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek.
;ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve
sonuçlarını takip etmek; ayrımcılık yasağı ihlalleri nedeniyle mağdur olduğu iddiasıyla Kuruma
başvuranlara mağduriyetlerinin giderilmesi için kullanabilecekleri idari ve hukuki süreçler konusunda
yol göstermek ve başvurularını takip etmelerini sağlamak amacıyla yardımcı olmak; İşkence ve kötü
muamele ile mücadele etmek ve bu konuda çalışmalar yapmak; özgürlüğünden mahrum bırakılan ya
da koruma altına alınan kişilerin bulundukları yerlere haberli veya habersiz düzenli ziyaretler
gerçekleştirmek, bu ziyaretlere ilişkin raporları ilgili kurum ve kuruluşlara iletmek; kurulca gerekli
görülmesi durumunda kamuoyuna açıklamak, ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları, il
ve ilçe insan hakları kurulları ile diğer kişi, kurum ve kuruluşların bu gibi yerlere gerçekleştirdikleri
ziyaretlere ilişkin raporları incelemek ve değerlendirmek; insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele
alanındaki uluslararası gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek, alanındaki uluslararası kuruluşlarla
ilgili mevzuat dâhilinde işbirliği yapmak. İnsan haklarının korunması ve ayrımcılıkla mücadele
kapsamında faaliyet yürüten kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları
ve üniversitelerle işbirliği yapmak. Diğer kurumların ayrımcılığın önlenmesine yönelik faaliyetlerine
destek vermek; Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin uygulanmasını
izlemek, bu sözleşmeler uyarınca kurulan inceleme, izleme ve denetleme mekanizmalarına Devletin
sunmakla yükümlü olduğu raporların hazırlanması sürecinde, ilgili sivil toplum kuruluşlarından da
yararlanmak suretiyle görüş bildirmek, bu raporların sunulacağı uluslararası toplantılara temsilci
göndererek katılmak; ve Kurum, görev ve yetkilerine ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunu yılda en az bir
defa bilgilendirir şeklinde önemli görevler de kabul edilmiştir.
235)Özellikle Sayıştay,Kamu Denetçiliği Kurumu dahil diğer yukarıda yer alan bilgiler bağlamında
ASPB tarafınca sosyal hizmet ve sosyal yardımlar ile ilgili uygulamaların da Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitliği Kurumu kapsamında da olduğu gayet açıktır.Özellikle Bakanlık çatısı altında Uluslararası
Sosyal Hizmet Birim’ince yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları dahil yurtdışındaki
diğer kişiler için SİR nun sadece sosyal çalışmacılar tarafından ücretsiz düzenlenmesi de bilindiği
gibi bir görev olarak kabul edilmiş olması ve bu yönde ki somut bir ayrışma da diğer bir gerçektir.
Aynı çatı altında ve kamu harcama için kişiler dahil yetki ve görev ile iki farklı idari bir işlem/fiil
öne çıkarılmıştır..Böylece Afganistan da bile söz konusu olmaması gereken bir uygulama da rahatlıkla
öngörülmüştür. Ayrıca; çocuk istismarı ve/veya kadın cinayeti gibi yaşanılan sorunların yanı sıra
önleme ve koruma bağlamında bakım hizmetlerine vede sosyal yardımlara da yönelik temel bir araç
olan bu SİR ve bu yöndeki idari işlemler hak sahiplerine yönelik belli bir niteliğin de aranmasını
gerektirmektedir. Sebep ve sonuç ilişkisi de doğal olarak aranılmalıdır. Sosyal hizmet ve sosyal yardım
ile ilgili boyut insan haklarının onuru ile de ilgili temel bir araçtır.Amaçtır.Özgür yurttaş olabilmektir.
Özellikle de ASŞ bu açıdan gözetilmesini de gerektirmektedir. Hukukun üstünlüğü bağlamında hukuka
uygunluğunda aranması için gene belli bir niteliğin ve liyakatın aranmasını da gerektirmektedir.Bu
sebep ve sonuç içinde bu yönde mesleksel bir sorumluluk , yetki ve görevde ayrıca aranmalıdır.
Bakanlık tarafından yürütülen “sosyal hizmet merkezleri yönetmeliği” ve ŞÖNİM gibi diğer
yönetmelikler ile sosyal hizmet/çalışma dışında ki “meslek elemanları” ile oluşan bu yetki ve görev
ise hem mesleksel hemde kamu harcaması açısından ayrı bir önem ve özelliğin değerlendirme ve
sorgulanması da ayrı bir önceliği kazandırmaktadır.
236)Özellikle de sosyal hizmet/çalışma dışında ki sosyolog,psikolog,çocuk gelişimci,öğretmen,aile ve
tüketici ile ilgili lisans eğitim almış kişilerce SİR dahil bu yönde sosyal hizmet ile ilgili çogunluk bile
aranmadan oluşturulan komisyon/lar gibi birimlerce oluşturulan idari işlemler/fiiller de özellikle hak
sahiplerini ilgilendirmektedir.Yapılan eylem ve işlemleri için.yapılan bu keyfi nitelikteki
işlemler/fiiller ile de aslında insan hakları dahil Anayasanın 90 ıncı maddesinde öngörülen İnsan
Hakları Beyannamesi, ÇHS,Avrupa Sosyal Şartı gibi sözleşmelerde hükmedilen yükümlülüklere
rağmen hak ihlallerine de yoğun bir şekilde neden olunmaktadır. Hem SİR hemde komisyonda bu
şekilde yer alınması bu yönde bir liyakat dahil niteliğin aranmaması aynı zamanda bir yetki ve görev
gaspı niteliğini de ayrıca kazandırmaktadır.Bu durum aynı zamanda aday memur ve hizmet satın
alımı kapsamında ki çalışanlar içinde geçerlidir. Aynı çatı altında sosyal hizmet ile ilgili temel bir araç
olan SİR na yönelik yurtdışındaki T.C.yurttaşları ile yurtiçindeki yurttaşlara yönelik somut bir
ayrışma sonucu oluşan Anayasanın 10 maddesi ile eşit bir uygulamanın açık bir şekilde ihlali böyle bir
başvurunun bir önceliği olmaktadır.Keyfi bir ayrımcılık öne çıkarılmaktadır.Bu durum sosyal yardım
ile de ilgili olup bu keyfi uygulamanın da bu açıdan ayrıca ele almayıda gerektirmektedir. Gene
T.C.Anyasası nın 90 ıncı maddesi bağlamında da ASŞ/13,14,17 ve ÇHS/3,40 ile Pekin Kuralı/16
maddeleri ne yönelik somut aykırılıklarının da bu açıdan Kurumun görevleri ile de ilgili olup
Derneğin bu yönde bir başvuru yapması vede bu yöndeki hak ihlalarinin engellenmesine de katkı
verecektir.
Özetle ;günümüzde bir hak olarak öngörülmesi gereken sosyal hizmetin ve sosyal yardımın Aile ve
Sosyal Politikalar (?)Bakanlığınca durumunu yansıtan bu çalışma da görüleceği gibi ortaya çıkan
teknik ve hukuka ayrılıklar ele alınmak istenmiştir.Hayırseverlikten, sosyal hizmete dönüşümdeki bir
gösterge olan Sosyal İnceleme Raporu ile de bu durum ayrıca ve kısaca yansıtılmak
istenmiştir.Özellikle sosyal hizmet adı altında SİR ve SÇG şeklindeki garabet bir uydurma
bağlamında yansıyan bilgiler, tespitler ve değerlendirmeler birlikte ele alındığında
somut bir
yutturmanın olduğu da önemli bir gerçektir.Sosyal hizmet dışında başka bir uygulama da böylece öne
çıkarılmıştır.Bu gerçek ; hem insanlık açısında hemde mesleksel bir sorumluluk ve görev için bir
daveti de gerekmiştir. Başta SHU Derneği olmak üzere ilgililerin de bir daveti için bir zemin olması da
ayrıca hedeflenmiştir.Ortaya çıkan sorunların ve engellenmesinin ise hem kolay hemde zor olduğu da
diğer bir gerçektir.Her türlü kutsanan ezberleri yıkmak ise daha da zordur.Bir fil hendekten daha kolay
geçerken bürokrasiyi aşmak bazen imkansızdır. ”Ama”lar ve mazeretlerin bir tercih olması yerine
bilim ve hukukun üstünlüğü ise aslında bu zoru ortadan kaldırabilir.Kanun ,yönetmelik veya
genelgeleri öncelikle kutsamak veya “memurlaşmak” yerine hukuka uygunluğu arama ise temel bir
yöntem olması önemli bir kolaylıkta getirebilir. Özellikle de “Türkiyenin kendi gerçeği gibi”
mazeretlerin aslında Türkiye Cumhuriyeti yuttaşının aşağılanmasına ve evrensel uygulamaların layik
görülmemesinin benimsenmiş olması belki bu engellerin ortadan kaldırılmasına da ayrıca yardımcı
olabilecektir. Aynı zaman da Bakanlık bu yönde bir israr ve inatlaşma yerine Sayıştay,Kamu
Denetçileri Kurumu(Onbusman),Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu dahil diğer ilgililerin de bir
yuvarlak masada toplanması ve somut bilgiler ile birlikte değerlendirmesi oluşabilecek bir hukuksal
süreci de kolaylaştırabilecektir.Bu ise ayrı bir umut kaynağı olabilir.....Ayrıca ortaya çıkan bu
durum/lar Adalet Bakanlığı ile ilgili olup ortaya çıkan durumlar bu çalışma kapsamında devam
edecektir. İyi yolculuklar ve başarılar dileğiyle...
Urla /24.Ağustos.2016
SON SÖZ: “Bir gün bir ormanda yangın çıkar.
Bütün hayvanlar korku içinde kaçmaya başlar.
Bu arada bir sinekkuşu gagasıyla su taşıyıp yangını söndürmeye çalışır.
Onu gören karıncayiyen ‘O yangını bu kadarcık suyla söndüremezsin’ der.
Sinekkuşu yanıt verir: Ben üstüme düşeni yapıyorum.” Anonim.
Nihat Tarımeri
Sosyal Hizmet Uzmanı
NOT ve EKLER
1.
2-http://eydb.aile.gov.tr/haberler/aile-ve-sosyal-politikalar-il-mudurleri-i%CC%87stisare-toplantisi-2224agustos-2014
3) http://abdisdb.aile.gov.tr/
4)http://abdisdb.aile.gov.tr/ab-ve-dis-iliskiler-ii̇ c-kontrol-sistemi/abdidb-ic-kontrol-sistemi-dokumanlari –
(4.Nisan.2016 na kadar – Ek/A;)
5)http://sgb.aile.gov.tr/data/5434f307369dc31d48e42dc5/2015%20Yılı%20Bakanlık%20İdare%20Faaliyet
%20Raporu.pdf
6)http://sgb.aile.gov.tr/data/5434f307369dc31d48e42dc5/2014_idare_faaliyet_raporu.pdf
7) http://www.iss-ssi.org/index.php/en/
https://en.wikipedia.org/wiki/International_Social_Service
8)http://www.psikososyalhizmet.com/cocuk.htm#9
http://frmsinsi.net/showthread.php?t=993894
http://www.sagliksal.net/aile-sagligi/41458-uluslararasi-sosyal-hizmet-vakalarindan-ozetler.html
9)http://www.cte.adalet.gov.tr/menudekiler/uluslararasi/dsm_tavsiyekararlari/15.pdf
10)http://www.unodc.org/pdf/criminal_justice/UN_Standard_Minimum_Ru les_for_the_Admin_of_Juvenile
_Justice_Beijing_Rules.pdf
11)http://cocukhizmetleri.aile.gov.tr/data/5422b041369dc316585c0d87/cocukadaletsistemi.pdf -sf.5
12) 16. Social inquiry reports
16.1 In all cases except those involving minor offences, before the competent authority renders a final
disposition prior to sentencing, the background and circumstances in which the juvenile is living or the
conditions under which the offence has been committed shall be properly investigated so as to facilitate
judicious adjudication of the case by the competent authority.
Commentary
Social inquiry reports (social reports or pre-sentence reports) are an indispensable aid in most legal
proceedings involving juveniles. The competent authority should be informed of relevant facts about the
juvenile, such as social and family background, school career, educational experiences, etc. For this
purpose, some jurisdictions use special social services or personnel attached to the court or board. Other
personnel, including probation officers, may serve the same function. The rule therefore requires that
adequate social services should be available to deliver social inquiry reports of a qualified nature.
13)http://www.oxforddictionaries.com/definition/english/social-inquiry-report
(In the UK) a report made by a probation officer or social worker on a person’s character and
circumstances, which may be required by a court before sentencing.
14) http://www.dictionary.com/browse/social-inquiry-report
)(in Britain) a report on a person and his or her circumstances, which may be required by a court before
sentencing and is made by a probation officer or a social worker from a local authority social services
department
15)http://www.zargan.com/en/q/inquiry-ceviri-nedir/inquiry-ingilizce-ne-demek: inquiry: soruşturma,
araştırma, tahkikat, inceleme, anket;
16)http://www.sozluk.net/ingilizce/inquiry.html : bahis, sorgu, soruşturma, anket, danışma, soru, araştırma,
tahkikat
17)a- http://www.unicef.org/infobycountry/files/Justice_for_Children_4_FINAL.pdf
b-_www.unicef.org/tdad/afghanistansocialinquiryreport.doc
c-http://www.psikososyalhizmet.com/4/afg.pdf .
d-http://www.psikososyalhizmet.com/ash.htm
e-http://www.unicef.org.tr/bilgimerkezi.aspx?grup=19
http://www.unicef.org.tr/bilgimerkezidetay.aspx?id=10205
http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/5.%20HUKUKÇULAR%20İÇİN%20EĞİTİM
%20KİTABI.pdf
f-http://www.unicef.org.tr/vera/app/var/files/s/o/sosyal-calisma-gorevlileri-icin-egitim-kitabi.pdf
g-http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/7.%20VAKA%20TEMELLİ%20EĞİTİM%20KİTABI.pdf
ı)http://www.unicef.org.tr/bilgimerkezidetay.aspx?id=10195
i)http://www.unicef.org.tr/bilgimerkezidetay.aspx?id=10184
j)http://cocukhaklari.barobirlik.org.tr/dokuman/egitimbasvuru_egitim/sucasuruklenencocuklara.pdf
18)http://www.istanbulbarosu.org.tr/Document.aspDocumentIndex=cmuk/mev_2253.htm
19)http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5395.pdf
20)1.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/nihattarimeri.htm
2.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocukkorumamerkezlerisir.htm
3.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/ck_antl.htm
4.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/scgorv-nihatterimeri.doc
5.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/cocuk-mahkemeleri.doc
6. ÇOCUK KORUMA(MA) KANUNU;KORUYUCU VE DESTEKLEYİCİ (SÖZDE)TEDBİRLER ve ACI
DURUM
7.Çocuk /Gençlik Ceza Adalet Uygulamasındaki Sorunsal Yaklaşım: Ceza Sorumluluğu ve Yanlış
İşlevsizleştirilen Sosyal İnceleme Raporuna Bir Bakış
8.SOSYAL ÇALIŞMA(MA) GÖREVLİLERİNE BİR BAKIŞ DAHA..
9.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/resmivesayet.htm
10.http://www.sosyalhizmetuzmani.org/gorusmeodasi2.htm
11.http://www.psikososyalhizmet.com/4/dtsir.pdf
21)https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/um_cocukkorumatedbirkararlari.pdf
22)Yaş küçüklüğü
Madde 31- (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu
kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını
doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını
yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler
hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında
suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis
cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların
yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını
doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz
yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki
yıldan fazla olamaz.
Akıl hastalığı
Madde 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu
fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme
yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası
yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere
indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına
özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
23)http://cocukhaklari.barobirlik.org.tr/dokuman/mevzuat_diger/cocukkorumakanunununuygulanmasi.pdf
24) Doç Dr.Yusuf Solmaz Balo tarafında Seçkin Yayınevinde (2.Baskı/2015) yayınlanan “Çocuk Ceza
Hukuku” unda yer alan bazı Yargıtay kararları:
* Özet:12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılması ve
uzman hekimden rapor aldırılmasının zorunlu olduğu (Y.13.C.D.E:2014/37617,K2015/569,14.01.2015)sf.117* Özet;12-15 yaş grubunda bulunan çocuklar hakkında SIR aldırılmaması durumunda bunun
gerekçelendirilmesi gereği (Y.1.C.D. ;E :2014 /34824,K:2015/100,19.1.2015)-sf.118* Özet:15-18 yaş grubunda bulunan çocuklar hakkında SİR düzenlemesi zorunlu değildir.
(Y.2.C.D.,E:2014/30573,K:2014:30991,23.12.2014)-sf.118* Özet:12-15 yaş grubunda bulunan şuça sürüklenen çocuklar bakımından sosyal inceleme raporu
aldırılmasının zorunlu olduğu,15 yaşını bitirip 18 yaşını tamamlamamış çocuklar bakımından ise rapor
alınmadan da karar verilebileceği ancak bu halde sosyal inceleme yaptırılmamasının gerekçesinin kararda
gösterilmesinin zorunlu olduğu
(Y.12.C.D.,E:2014/10979,K:2014:2014/25095,9.12.2014) -sf.119* ”Dosyada mevcut 14.01.2009 tarihli psikolog bilirkişi tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporuda
özetle.....” (Y.13.CD.,E:2014/6141,K:2014/28965,21.10.2014)-sf.121* ”.....kovuşturma sırasında dinlenen uzman psikolog tarafından tanzim edilen ve adli tıp raporu ile
uyumlu
olmayan
sosyal
inceleme
raporuna
itibar
edilerek...”
(Y.6.CD.E:2012;26635,K:2014/22863,17.12.2014)-sf.125* ”......18.07.2013 tarihli sosyal çalışma raporu ve...”(Y.13.C.D.,E:2014/37617,K:2015/569,14.01.2015)sf.127* ” Suça sürklenen çocuk hakkında sosyal hizmet uzmanından alınan 10.01.2012 tarihli sosyal inceleme
raporu ile....”
(Y.13.CD.,E:2014/15823,K:2014/35832,16.12.2014) -sf.127* ”.....suça sürüklenen çocuğun 15 yaşını doldurduğu kabul edilip sosyal araştırma rapor ile
yetinilerek...”(Y.2.C.D.;E:2014/17664,K:2014/12113,06.05.2014).-sf.129-”Dosyada mevcut 14.01.2009 tarihli psikolog bilirkişi tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunda
özetle....”(Y.13.C.D.,E:2014/6141,K:2014/28965,21.10.2014) -sf.130-
*”...kovuşturma
sırasında
dinlenilen
psikolog
tarafından
tanzim
edilen...”(Y.4.C.D.,E:2014/3208,K:2014/24482,08.09.2014-sf.133*”Sanığın
27.08.2007
tarihinde
çocuk
gelişim
uzmanı
ie
yaptığı
görüşme...”(Y.14.CD.;E:2012/12198,K:2012/12704,10.12.2012-sf.144*Özet:Sanığın işlediği suçun farik ve mümeyyiz olduğuna ilişkin çocuk hastalıkları uzmanı tarafından
düzenlenen rapor ile yetinilmesi (Y.2.C.D.,E:2012/10967,K:2012/15237,28.5.2012)-sf.145*“Dosyada mevcut 14.01.2009 tarihli psikolog bilirkişi tarafından düzenlenen sosyalinceleme raporun da
özetle.....sosyal hizmet uzmanı bilirkişi tarafından sunulan 15.082009 tarihli sosyal inceleme raporunda,ilk
raporda belirtilen hususların tekrarlandığı ancak farik ve mümeyyyiz olup olmadığı hususunda....
(Y.13.C.D.,E: 2014/6141,K:2014/28965,2110.2014)-sf.146
*”Bazı görüşlere ve Yargıtay’ın bazı kararlarına göre,bu yaş grubunda bulunan çocuklar hakkında Kanun
Koyucu sadece indirimli ceza uygulanmasını öngörmüş,bunlar hakkında güvenlik tedbirine hükmetme
yolunu kapatmıştır.Dolayısıyla bu yaş grubunda yer olanların cezai sorumluluğu bulunmaktaysa bunlar
hakkında aynı zamanda güvenlik tedbiri uygulanması mümkün değildir..”-sf.166- : ”..ve bu fiil ile ilgili
olarak davranışlarını yönlendirme yeteklerinin geliştiği,,sosyal hizmet uzmanı tarafından hazırlanan
01.09.2008 tarihli sosyal inceleme raporlarına göre de işlemiş olduğu fiilin anlam ve sonuçlarını
anlayabilecek düzeyde oldukları...”(Y.CGK.E:2012/9-1468;K:2013/101,19.03.2013)-sf.168-”......35 inci maddesinde mahkemece “gerektiğinde” sosyal çalışma görevlisinden sosyal inceleme raporu
alınabileceğinin bildirilmiş olduğu görülmekle,...”(Y.1.CD.E:2011/7936,K:2012/4814.12.06.2012)-sf.179*http://www.edb.adalet.gov.tr/csr.pdf/sf (sf.22-29)/24 Adet karar
25)https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/docs/sosyalsart.pdf
26)Bilindiği gibi BM Çocuk Hakları için farklı farklı ele alınan adalet sistemlerine yönelik minimum
standartların belirlenmesi kurallaştırılmıştır. Genel kurul tarafından 1985 yılında
bir karar da
alınmıştır. Bu konunun önemi açısından ele alınması gereken bu karar; aynı zamanda BM nin 20 Kasım
1998 tarihli ve 44/24 sayılı “Convention on the Rights of the Child - Çocuk Hakları Sözleşmesin” de yer
alan orijinal ingilizce metnin önsözünde ki 10 inci parağrafa da ayrıca yansıtılmıştır.UNİCEF de yer alan
bu metinler açısından da değerlendirilmesi gereken bu “Pekin Kuralı” başlığı altında ki belge BM nin
web sayfasında da yer almaktadır. İngilizce ve Fransızca ise BM nin resmi dilleridir. Bu açıdan İngilizce
resmi dile dayalı orijinal metin ise “United Nations Standard Minimum Rules for the Administration of
Juvenile Justice ("The Beijing Rules")- Adopted by General Assembly resolution 40/33 of 29 November
1985” şeklindedir.
Uygulama ise “Juvenile Justice” başlığı altında “child” veya” childeren” kelimesinden farklıdır.
İngilizce orijinal cümle görüleceği gibi “JUVENİLE”” kelimesiyle yansıtılmıştır.
Diğer yandan , resmi belge ve metinlerin doğru bilgilendirilmesi amacıyla BM kurumsal yapısında bazı
ülkelere yönelik çeviri birimlere de yer verilmektedir. Bunların arasında bir Orta Avrupası olan Almanya
'ya yönelik Almanca çeviriler de aynı kurumsal yapı da doğal olarak yer almaktadır. Bahse konu olan bu
kurallar web sayfasında da yer almaktadır.Resmi İngilizce metnin Türkçe dışında yayınlanan diğer diller
ile karşılaştırılması bir yöntem olarak ele alındığında bu Almanca metin görüleceği gibi “ 40/33.
Rahmebestimmungen der Vereinten Nationen für die Jugendgerichtsbarkeit ("BeijingRegeln")”şeklindedir..Bilgiler açık bir şekilde doğrulanmış ve kabul edilmektedir..Genel Kurul kararı
olarak yansıtılan bu çeviri metinin üstünde ayrıca doğrulanma amacıyla
“VEREINTE NATIONEN”
başlığı ve bu çevrinin resmi bir belge niteliği de “UNİTED NATİONS-BİRLEŞMİŞ MİLLETLER” olarak
yansıtılmıştır.New YORK ta ki Birleşmiş Milletler Almanca çeviri hizmetinin resmi bir geçerli belgesi
yönündeki doğruluğu ise dipnot da ayrıca yer almaktadır. Resmi İngilizce metinde yer alan “juvenile
Justice” in Almanca çevirisi ise “ Juendgerichtsbarkeit” şeklinde ele alınmıştır. “Juvenile” kelimesi ise
görüleceği gibi “jugend” kelimesi olarak Almancaya çevrilmiştir..
”Juvenile” kelimesinin İngiliz dili ve bu konunun uygulanması açısından bu durum; Amerika Birleşik
Devlet dahil ve dilin kaynağı olan İngiltere Birleşik Kralığından da ele alınabilinir .Örneğin Krallık
Hükümeti Adalet Bakanlığının web sayfasında yer alan bilgide de görüleceği gibi
“Young people
(juvenile offenders).” şeklinde bir uygulama yansıtılmaktadır . Bu bilgi de “young people” ile “juvenile”
kelimesi (parantez içinde ) eş olarak ele alınmıştır. Gene yer alan diğer bilgide de (10) “Youth justice”
şeklindeki bir uygulama görülmektedir.Gene internette yer alan bilgilerin arasında (Courts of England
and Wales) İngiltere ve Galler Mahkemeleriyle ilgili bilgilerin arasında “youth courts” başlığı altında
“gençlik mahkemeleri” ile ilgili bilgilerde yer almaktadır.
27)http://abdisdb.aile.gov.tr/uluslararasi-sosyal-hizmet-vaka-calismalari
28) BAKANLIK BİRİMLERİ VE YÖNETMELİKLER
*AİLE TOPLUM HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETMELİKLER
Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği
*SOSYAL YARDIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETMELİKLER
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz Ve Kimsesiz Türk Vatandaşları İle Özürlü Ve Muhtaç Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik
Genel Sağlık Sigortası Kapsamında Gelir Tespiti, Tescil Ve İzleme Sürecine İlişkin Usul Ve Esaslar
Hakkında Yönetmelik
Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışma Vakıflarına Yapılan Şartlı Bağışlardan Yüksek Öğrenim Öğrencilerine
Burs Verilmesi Hakkında Yönetmelik
Sosyal Yardım Verilerinin Kaydedilmesine ve Paylaşılmasına İlişkin Yönetmelik
*ÇOCUK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETMELİKLER
Özel kreş ve Gündüz Bakımevleri ile Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında
Yönetmelik Ekler :
Çocuk Destek Merkezleri Yönetmeliği
Sosyal Hizmetler Kanunu Kapsamında Tanınan İstihdam Hakkının Kullanımına İlişkin Yönetmelik
Korunmaya Muhtaç Çocukların Tesbiti, İnceleme, Korunma Kararlarının Alınması ve Kaldırılmasına
İlişkin Yönetmelik
Çocuk Yuvaları Yönetmeliği
Çocuk Evleri Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik
Yetiştirme Yurtlarının Kuruluş ve İşleyişine İlişkin Yönetmelik
Koruyucu Aile Yönetmeliği
Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri ve Özel Çocuk Kulüpleri Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında
Yönetmelik
Sosyal ve Ekonomik Destek Yönetmeliği
Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu Ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması
Hakkında Yönetmelik
Korunmaya Muhtaç Çocukların İş ve Meslek Sahibi Olabilmeleri İçin İşyerlerinde Çalıştırılma Esaslarına
İlişkin Yönetmelik
Korunmaya Ve Bakıma Alınmış Olup İşgörme Gücüne Sahip Ve İstekli Olanların Bulundukları Sosyal
Hizmet Kuruluşlarının Uygun Görülen Hizmetlerinde Çalıştırılmalarına İlişkin Yönetmelik
*ENGELLİ VE YAŞLI HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETMELİKLER
65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşları İle Özürlü ve Muhtaç Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik
Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği
Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik
Bakıma Muhtaç Engelli Bireylere Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği
Bakıma Muhtaç Özürlülere Yönelik Resmî Kurum ve Kuruluşlar Bakım Merkezleri Yönetmeliği
Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik
Büyükşehir Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri Yönetmeliği
Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri Yönetmeliği
İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlarında Parasız Yatılılık, Burs ve Sosyal Yardımlar Hakkında Yönetmelik
Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik
Kamu Kurum ve Kuruluşları Bünyesinde Açılacak Huzurevlerinin Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında
Yönetmelik
Korumalı İşyerleri Hakkında Yönetmelik
Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yönetici ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin
Yönetmelik
Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği
Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği
Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği
Milli Eğitim Bakanlığı Yaygın Eğitim Kurumları Yönetmeliği
Yeşil Kart Uygulaması Hakkında Yönetmelik
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği
Özel Huzurevleri ile Huzurevi Yaşlı Bakım Merkezleri Yönetmeliği
Özel Mesleki Rehabilitasyon Merkezleri Hakkında Yönetmelik
Özürlüler Veri Tabanı Oluşturulmasına Ve Özürlülere Kimlik Kartı Verilmesine Dair Yönetmelik
Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları Tarafından Evde Sağlık Hizmetlerinin Sunulmasına Dair Yönetmelik
Sakatlık İndiriminden Yararlanacak Hizmet Erbabının Sakatlık Derecelerinin Tespit Şekli İle Uygulanması
Hakkında Yönetmelik
Sosyal Hizmet Kuruluşlarında Bakımı Sağlanan Engelli ve Yaşlı Bireylere Harçlık Ödenmesine İlişkin
Yönetmelik
Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü Özürlülerin Bakımı, Rehabilitasyonu ve
Aile Danışmanlığı Hizmetlerine Dair Yönetmelik
Vakıflar Yönetmeliği
Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım ile Evde Bakım Hizmetleri Hakkında Yönetmelik
Yurtiçinde İşe Yerleştirme Hizmetleri Hakkında Yönetmelik
Yüksek Öğretim Kurumları Engelliler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliği
*KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
YÖNETMELİKLER
6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama
Yönetmeliği
Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik
Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair
Yönetmelik
Ailenin Korunmasına Dair Kanunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik
29)A-http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?
home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/02/20130209.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/
eskiler/2013/02/20130209.htm
B-http://www.aile.gov.tr/mevzuat/mevzuat
30)http://www.sosyalhizmetuzmani.org/shuonsoz-tomambay.htm
31)www.shudernegi.org/
http://www.shudernegi.org/?pnum=6&pt=Tarih%C3%A7e
32)http://ifsw.org/sosyal-hizmet-nedir/
33 )http://www.shy.hacettepe.edu.tr/
http://shb.kocaeli.edu.tr/
http://www.shudernegi.org/?pnum=54&pt=Sosyal+Hizmet+E%C4%9Fitimi+Veren+Kurumlar
34)5. SOSYAL HİZMETLERDEN YARARLANMA HAKKI (m.14).
Article 14 the right to benefit from social welfare Madde 14 Sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı.
services. With a view to ensuring the effective Aktif Taraflar Sosyal Refah Hizmetlerinden Yararlanma
exersice of the right to benefit from social welfare Hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak
services, the Parties undertake: 1. to promote or amacıyla:
provide services which, by using metods of social 1. Sosyal hizmet yöntemlerinden yararlanarak, toplumda
work, would contribute to the welfare and bireylerin ve grupların refah ve gelişmelerine ve sosyal
development of both individuals and groups in he çevreye uyum sağlamalarına katkıda bulunacak hizmetleri
comunity, and to their adjustment to the social teşvik etmeyi ya da sağlamayı;
envoirement;
2. Bireylerin ve gönüllü ya da diğer örgütlerin bu tür
2. to encourage the participation of individuals and hizmetlerin kurulması ve sürdürülmesine katılmalarını
voluntary or other organisations in the establish- özendirmeyi; taahhüt eder.
ment and maintenance of such services.
70. Açıklama.
Resmi çeviride İngilizcede geçen “sosyal refah hizmetleri” deyimi, aslında mevzuatımıza Fransızcadan
geçen “sosyal hizmet” karşılığıdır. 14. madde iki düşünceden oluşmaktadır: -sosyal hizmetlerden yaralanma
hakkını etkili kılacak biçimde sosyal hizmetlerin örgütlenmesini,- bireyler ve örgütlerin bu hizmetlerin
kurulmasına ve işleyişine katılması.
71. Sosyal hizmetlerin örgütlenmesi( m.14 fıkra 1).
1. to promote or provide services which, by using 1. Sosyal hizmet yöntemlerinden yararlanarak, toplumda
etods of social work, would contribute to the bireylerin ve grupların refah ve gelişmelerine ve sosyal
welfare and development of both individuals and çevreye uyum sağlamalarına katkıda bulunacak hizmetleri
groups in the community, and to their adjustment to teşvik etmeyi ya da sağlamayı;
the social environment;
-
-
-
-
Birinci fıkranın önemli kavramı” sosyal çalışma” resmi çeviride adlanarak “sosyal hizmet
yöntemleri” denilmiştir. Sosyal çalışma, kapsam içine giren birey ve toplulukların durumlarının
dikkate alınarak, uygun sosyal hizmet prgramına alınmaları ve sosyal çevre ile uyumları
sağlanıncaya kadar bu çalışmanın devam etmesi demektir.
Başka anlatımla sosyal çalışma, birey ve toplulukların refah düzeylerini muhafaza edecek ve/veya
arttıracak faaliyetlerdir. Sosyal hizmetler, karşılaştıkları sosyal güçlükleri aşamayan birey ve
korumasız topluluklara (vulnerable groups) yönelik, sosyal hizmet uzmanlarının çalışmaları ile
gerçekleştirilen faaliyetlerdir.
Uzamanlar bilgilendirme, görüş erme, destekte bulunma, topluma kazandırma gibi işlevler yerine
getirir. Sosyal hizmetler çok çeşitli faliyetlerden oluşmaktadır. Kimi durumlarda evde yardım
hizmetleri söz konusudur: ev idaresi, sağlık bakımı, sosyal destek, yaşlılara yardım, sığınma evleri
gibi acil durum hizmetleri birkaç örnektir.
Çocklarla ilgili olarak; çocuk bakımı, öocuk koruma, çocuk bakım evi, çocuk istismarını önleme,
aile sorunlarında danışmanlık ve arabuluculuk, aile içi şiddetin önemlenmesi başlıca konulardır.
Bu alan 14. madde ile genel olarak düzenlendiği gibi çocuklarla ilgili olarak m.7&10 m.17; aile ile
ilgili olarak m.16; yaşlılarla ilgili olarak m.23 ve aile sorumlulukları konusunda 27. madde özel
hüküm niteliğindedir.
72. Sosyal hizmetlerin etkili kılınması.
Komite’nin Şart ile öngörülen haklara ilişkin yaklaşımı 14. madde içinde yinelenmiştir. Buna göre
sosyal hizmetler kağıt üzerinde kalmamalı uygulamada etkili işleyişe kavuşturulmalıdır. Digest
2008’de sıralanan koşullar aşağıdaki gibidir;
- Herkese hiçbir koşul aranmaksızın, (ücretsiz), sosyal sorunlarını aşmada bilgilendirilme ve
danışma hakkı tanınmalıdır. Diğer sosyal hizmetlerden yararlanma, talep edenlerin gücünü
aşmamak kaydıyla bazı koşullara bağlı tutulabilir.
- Sorunları ile başedemeyen herkes sosyal hizmetlere erişebilmelidir.
- Hizmetten yaralanmak isteyenler, istemedikleri kararlara karşı bağımsız bir kuruluş önünde (veya
yargı önünde) itiraz/dava hakkına sahip olmalıdır.
- Sosyal hizmetler ülke düzeyinde dengeli bir dağılım içinde örgütlenmelidir.
- Sosyal hizmetlerden yararlananların kişisel verileri korunmalı ve özel hayata saygı gösterilmelidir.
- Sosyal hizmet çalışanları nitelikli ve yeter sayıda olmalıdır. Kararlar yaralanıcıya en yakın kişi
tarafından alınmalıdır. Kamu ve/veya özel kesimde örgütlenen sosyal hizmetlerin uygun çalışıp
çalışmadığı denetlenmelidir.
73. bireyler ve örgütlerin bu hizmetlerin kurulmasına ve işleyişine katılması (m.14 fıkra 2).
2. to encourage the participation of individuals and 2-bireylerin ve gönüllü ya da diğer örgütlerin bu tür
voluntary or other organisations in the hizmetlerin kurulması ve sürdürülmesine katımalarını
establishment and maintenance of such services.
özendirmeyi; taahhüt ederler.
2. fıkranın amacı devletlerin gönüllü kuruluşlara destek sağlamak ödevinin hatırlatılmasıdır. Komite kamu
ve/veya özel kesimde örgütlenme şekilleri konusunda herhangi bir koşul önermemiştir. Taraf ülkelerde bazı
hizmetler özel kesimle yarışmalı olarak yapılabildiği gibi bazıları tamamen özel kesime bırakılmıştır.
74. Komite’nin sosyal hizmetler değerlendirmesi (2009).
i.
ii.
iii.
iv.
Türkiye raporunda Sosyah Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu(shçek) eliyle yürütülen
hizmetler hakkında bilgi verilmekle birlikte denetim döneminde (2006-2007) uygulamada bütün
illere hizmet götürülemediği, örneğin ihtiyaç içindeki ailelere yardımın sadece 31 ilde
örgütlenebildiği tespit edilmiştir. Komite Türkiye’de henüz genel olarak sosyal hizmet
örgütlenmesi olmadığı soucuna varmıştır.
2011’de Aile ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın kurulmasıyla daha önce Başbakanlığa bağlı olan
sosyal hizmet kuruluşları, bu arada SHÇEK kapatılarak, bu bakanlığa devredilmiştir.
Komite SHÇEK tarafından sağlanan hizmetlerin ücrete tabi olan/olmayanlarının, yer açısından
dağılımını, talepleri karşılama oranını, ve çalışanların nitelik ve yeterliklerinin belirtilmesini
istemiştir.
Raporda gönüll kuruluşların katılımına Türkiye Kızılay Kurumu ile Sosyal Yardım ve Dayanışma
Vakıfları örnek gösterilmiştir. Komite ihtiyaç sahiplerinin bu kuruluşlardan yararlanma koşullarını
ve denetim usülleri, talep sahiplerinin olumsuz işlemler karşısında sahip oldukları itiraz ve/veya
dava yolları hakkında bilgi istemiştir.
35)http://www.coe.int/en/web/conventions/full-list/-/conventions/treaty/163 (İngilizce)
https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?
documentId=090000168007cf94 (Fransızca)
36)http://www.devlette.com/aile-ve-sosyal-politikalar-bakanligi-7-bin-aile-danismani-sosyal-danismanalimi/
http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/aile-bakanliginda-sasirtan-degisiklik-1019909/
http://www.yeniasir.com.tr/yerelpolitika/2016/01/27/bakan-ramazanoglundan-2016-yili-butce-sunumu
37)http://www.sosyalhizmetuzmani.org/kadin_sd_tr.htm
38)http://www.sosyalhizmetuzmani.org/kadin_oldm.htm
39)http://www.sosyalhizmetuzmani.org/sonim.htm
40)http://pdb.aile.gov.tr/data/559a8c89369dc5596872c3ed/Il_Mudurlukleri_Gorev_ve_Calisma_Esaslari_Y
onergesi.pdf
41)http://www.hurriyet.com.tr/ibadet-de-olabilir-ihanet-de-40182943
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/fikret-bila_621/15-temmuz-dersleri_40181774
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/ege-cansen/bu-bir-askeri-darbe-degildi-1334889/
42) http://sosyalhizmetuzmani.org/laiksosyalhizmet.htm
http://sosyalhizmetuzmani.org/dulkadinmas.htm
43)a)http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.657.pdf
b)http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/3.5.836061.pdf
44) a)http://sgb.aile.gov.tr/data/5434f321369dc31d48e42dc7/yayin_cocuk.pdf
b)acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/1514/2142.pdf
45)a)http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6085.pdf
http://www.sayistay.gov.tr/tr/Upload/95906369/files/mevzuat/IkincilMevzuat/Sayistay_Denetim_Yone
tmeligi.pdf
46)http://www.ombudsman.gov.tr/
http://www.ombudsman.gov.tr/custom_page-326-yonetmelik.html
47)http://www.tihk.gov.tr/tr/
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6701.pdf
http://www.tihk.gov.tr/Portals/0/b/20140517-5.pdf
Ek/A;
Download