Klinik Gelisim 25-4 emin.indd

advertisement
Hava Yolu Sorunları
Prof. Dr. Ö. Faruk ÜNAL
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, İstanbul
Giriş
Hava yolu burun girişinden itibaren solunum havasının izlediği yolun tamamına verilen isimdir. İntratorasik negatif basınçla içeri çekilen hava alveollere ulaşan
kadar burun (bazen ağız), nazofarinks, orofarinks
yoluyla larinkse ulasır ve buradan trakea ana bronşları
izleyerek distal hava yoluna varır. Bu yol üzerinde hava
geçişine sorun yaratacak her türlü problem ise hava
yolu sorunu olarak adlandırılır. Bu sorun basit bir
tıkanıklıktan acil hava yolu obstrüksüyonuna kadar
uzanan bir yelpazede; hiç tedavi gerektirmeyen bir
hastalıktan, acil trakeotomi gerektirecek bir acil olguya
kadar değişken önemde olabilir.
Bu bölümde hava yolu sorunları arasında yer alan ve
ciddi hava yolu obstrüksüyonu yaparak acil müdahele
gerektirebilecek patolojilere kısaca değinilecek ve
tedavileri ilk basamak düzeyinde anlatılacaktır. Bunlar dışında kalan ve sık görülen hava yolu sorunları
arasında yer alan septum deviasyonu, konka hipertrofileri, nazal polipler, tonsil adenoid hiperplazileri ise
başka konularda anlatılması daha uygun olacağı ve yer
sorunu nedeniyle bu bölümde işlenmeyecektir.
Burun
Koanal Atrezi
Koana atrezisi 1/7000-8000 canlı doğumda görülür.
Kızlarda erkeklere göre iki kat daha sıktır ve bilateral
ya da tek taraflı; membranöz ya da kemik atrezi şeklinde olabilir. Kemik koana atrezisi membranöz olana
göre daha sık görülür.1
Koanal atrezi oluşumunu açıklamak için öne sürülmüş
değişik teoriler vardır. Bunlar arasında bukkofaringeal
membran rüptürünün olmaması; bukkonazal membran
rüptürünün olmaması ve palatin kemiğin horizontal ve
vertikal parçalarının medial aşırı büyümesi sayılabilir.
Koanal atrezi diğer konjenital anomalilerle beraber
görülebilir (Örn: CHARGE anomaliler grubu)1,2
Semptomlar beslenme sırasında ortaya çıkan hafif
solunum sıkıntısından, ciddi solunum güçlüğü ve
hatta sadece ağlama sırasında açılan siyanoza kadar
varabilen değişiklikler gösterir. Solunum sıkıntısının
yanı sıra her iki burun pasajından sürekli akıntı vardır.
Koanal atreziden şüphelenildiğinde burundan ince
bir kateterin geçirilememesi; burun önüne konan
40
bir pamuk veya ip parçasının solunum ile hareket
etmemesi; veya burun önüne tutulan aynanın buğulanmaması gibi basit muayene yöntemleri tanıyı
koydurmaya yardımcıdır. Kesin koanal atrezi tanısı
ise ancak kontrastlı direkt grafiler, ve endoskopik
muayene ile konulabilir. Aksiyel komputerize tomografi ise hem atrezinin tanısını koydurması hem de
kemik-membranöz ayrımını yapmasıyla en kıymetli
diagnostik araç olmaktadır.2,3
Tek taraflı koana atrezisinde ise tanı koymak daha
çok dikkat gerektirir; çünkü semptomlar çok ağır
değildir. Erişkin çağa kadar tanı almamış pek çok tek
taraflı koana atrezisi vardır. Meme emme sırasında
açık olan burun pasajı memeye temas ederse ortaya
çıkan solunum sıkıntısı annenin gözünden kaçmaz
ve genelde doktora tek memeden süt almasının daha
zor olduğunu anne belirtir. Bunun yanısıra tek taraflı
sürekli burun akıntısı da önemli bir işarettir. Bilateral
koana atrezisi için kullanılan tüm muayene yöntemleri
ve radyolojik tanı yöntemleri tek taraflı atrezi için de
geçerlidir.
Yenidoğanda bilateral atrezi bir hava yolu acilidir.
Hemen bir hava yolu (air way) yerleştirilmeli; nazogastrikle beslenme yapılmalı ve ameliyata engel
başka patoloji yoksa transnazal cerrahi yapılmalıdır.
Ameliyata engel patolojik durum varsa cerrahiye kadar
entübasyon gerekebilir.
Koanal atrezi için önerilmiş pek çok cerrahi yöntem
olmakla beraber, tüm bu yöntemler transnazal ve
trans palatal olarak ikiye ayrılabilir. Ancak transpalatal
cerrahi eğer 5 yaşından küçük çocuklara uygulanırsa
ciddi gelişim bozukluğuna yol açabileceğinden bu
nedenle tercih edilmemelidir.4,5,6
Koanal Stenoz
Semptomları koanal atreziye benzeyen ve şikayetlerin
üst solunum yolu enfeksiyonları sırasında artmasıyla
karakterize bu durumda koana dar ancak tam kapalı
değildir. Yaklaşım koanal atreziden farklı değildir.
Piriform Apertura Stenozu
Burun girişini yapan maksilla kemiği içindeki piriform
aperturanın, medialde aşırı kemik büyümesiyle dar
olması sonucu ortaya çıkan nadir bir durumdur. Tanı
kompüterize tomografiyle konduktan sonra sublabial
yolla bu kemik fazlalık alınarak patoloji giderilir.
Klinik Gelişim
F. ÜNAL
Orta Hat Konjenital Kitleleri
Nazal ensefalosel, glioma ve dermoid kist yenidoğanın
başlıca konjenital orta hat kitleleridir. Yenidoğanda
böyle bir kitleyle karşılaşınca içinde nöral eleman olma
olasılığı gözönünde bulundurulmalı; radyolojik olarak
bu ihtimal ortadan kaldırılmadan biyopsi yapılmamalıdır. Radyolojik tetkikler sonucu biyopsi yapılır ve bu
kitleler cerrahi olarak çıkarılır. Durada oluşabilecek
defektler ve olası bir serebrospinal sıvı kaçağına karşı
önlem alınır.
Farenks
Nazofarenkste ve orofarenkste yer alan kitleler üst solunum yolu obstrüksiyonuna neden olabilir. Adenoid
vejetasyon nazofarenksin, palatin tonsil hipertrofisi
de orofarenksin en sık obstrüksiyon yapan patolojileridir. Bunların yanısıra lenfoid tümörler, jüvenil
nazofaringeal anjiofibrom, nazofarenks kanseri akılda
tutulmalıdır. Yine çocukluk çağında vasküler orijinli
kitleler (hemanjioma, arterio venöz malformasyonlar)
bu bölgelerde yerleşip obstrüksiyon yapabilirler. Orta
hat kitleleri aynı burunda olduğu gibi nazofarenkste
de görülebilir. Yaklaşım farklı değildir. Nazofarenkste
sıkça bahsi geçen konjenital bir patoloji de Thornwald
kisti olarak bilinen orta hat yerleşimli, üzeri düzgün
mukoza ile örtülü notokord artığı olan kistlerdir. Nadiren obstrüksiyon yapacak boyuta gelmelerine rağmen
çok nadir olmamaları nedeniyle ayırıcı tanıda önem
taşırlar. Sık görülen adenotonsil hipertrofisi çocukluk
çağında önemli bir obstrüktif uyku apnesi sendromu
nedenidir. Günümüzde adenoidektomi ve tonsillektomide en önemli cerrahi endikasyon infeksiyon değil
obstrüksiyon olmaktadır.
İnfeksiyonlara bağlı farengeal kitleler çocukluk çağının
önemli hava yolu obstrüksiyonu sebepleri arasındadır.
Burada özellikle hava yolu obstrüksiyonu nedeni olmaları nedeniyle peritonsiller apse, parafarengeal apse,
submandibuler bölge infeksiyonu ve retrofarengeal
apseden bahsedilecektir.
Retrofarengeal apse
Retrofarengeal lenf nodlarına drene olan burun, nazofarenks, adenoidler ve paranazal sinüs infeksiyonları
retrofaringeal apseye neden olurlar. Bu lenf nodları 4-5
yaşından sonra regrese oldukları için bu apse sadece
pediatrik grupta olur (vertebra tüberkülozu hariç).
Ateş, boyunda şişlik, boyun hareketleriyle ağrı, yutma
zorluğu ve solunum sıkıntısı vardır. Lateral düz boyun grafisinde 2. servikal vertebra düzeyinde > 7 mm
ve 6. servikal vertebra düzeyinde >22 mm yumuşak
doku kalınlığı patolojiktir. Palpasyonla retrofarengeal
bölgede şişlik ve fluktuasyon alınabilir ancak hava
yolu güvene alınarak yapılmalıdır. Apsenin rüptürü
asfiksiye yol açabilir. Bilgisayarlı tomografi (BT) ile
kesin tanı konacağı gibi, apsenin danger space’e yayılıp yayılmadığı, mediastene uzanıp uzanmadığı da
anlaşılır.7
Klinik Gelişim
Hava yolu güvene alındıktan sonra (entübasyon ve
genel anestezi altında) hasta baş seviyesi gövdeye göre
düşük pozisyona alınıp (apse materyalinin aspirasyonunu engellemek için) transoral drenaj yapılabilir.
Boyundan veya radyolojik olarak dren yerleştirerek de
drenaj yapılabilir. Parenteral antibiyotik ve hospitalizasyon şarttır.
Parafarengeal apse
Antibiyotik öncesi dönemlerde en sık görülen derin
boyun infeksiyonu olan parafarengeal apsede infeksiyon doğrudan tonsiller veya farenks kökenli olabileceği gibi; komşu boşluklardan bu bölgeye de yayılabilir.
Parafarengeal apse ateş, boğaz ağrısı, trismus, tonsil
lojunun mediale itilmesi, solunum zorluğu gibi bulgular verebilir. Parafarengeal bölge infeksiyonu ciddi
vasküler komplikasyonlara yol açabileceği gibi, majör
damarlar yoluyla başka boyun sahalarına ve mediastene de yayılabilir. Juguler ven trombozu, sepsis ve ölüm
gelebilir. Apse drene edilmeli (transoral veya boyun
insizyonuyla), uygun parenteral antibiyotik verilmelidir. Hasta hospitalize edilmeli, apsenin çevre boyun
boşlukların yayılabileceği ve ciddi komplikasyonları
göz önünde bulundurulmalıdır.7
Peritonsiller apse
Peritonsiller apse en sık görülen derin boyun infeksiyonlarındandır. Peritonsiller bölgeye infeksiyon
tonsillerden ulaşır. Tonsil lojunun mediale ve inferiora
itildiği, ödemli olduğu görülür. Hastada trismus, yutma ve konuşma güçlüğü, salya akması vardır. Genel
durum kötüdür ve halsizlik mevcuttur. Konuşma tipik
olarak ağızda sıcak patates varmış gibidir. Peritonsiller
alan infeksiyonunda flegmon apse ayrımı yapılmalıdır.
Ultrasonografi, tomografi veya ponksiyon bu ayırımı
yapar. Ponksiyon aynı zamanda küçük apselerde
kültür almak ve tedavi içinde yeterli olabilir. Apse tanısı konursa transoral drenaj yapılır. Drenaj için uvula
kökünden geçen horizontal bir hayali hattın, tonsil
ön plikasından geçen vertikal hayali hatla birleştiği
yere yapılan bir insizyon kullanılır. İnsizyondan ucu
sivri olmayan bir klemple girilerek tonsil kapsülü ve
süperior konstriktör adale arasındaki apse poşuna girilir. Hastaya işlem sırasında topikal anestezi yapılmamalıdır. Topikal anestezi his kaybıyla aspirasyona yol
açabilir. Apse drenajı ve parenteral antibiyotik tedavisi
sonrası hastaya elektif şartlarda tonsillektomi önerilir.7
Submandibuler bölge infeksiyonu
Ağız tabanı ve submandibuler boşlukta yerleşen infeksiyonlar genellikle odontojenik kökenlidirler. Antibiyotik öncesi dönemde ciddi bir ölüm nedeni olan bu
infeksiyonlardan her iki sublingual ve submandibuler
boşluğu tutan apselere Ludwig anjini adı verilir. Ağız
tabanı sert ve şiştir. Suprahiyoid boyun ileri derece
ödemli ve gergindir. Konuşma ve yutma güçlüğü,
ağızdan salya akması, trismus gözlenir. Dil arka ve
üste itildiği için hava yolu darlığı ve solunum sıkıntısı
vardır. Hastaların orotrakeal entübasyonları da son
41
2012; 25: 40-46
derece güç olur. Bu hastalarda hemen suprahiyoid bir
insizyonla drenaj yapılmalı, apse drenajı milohiyoid
kaslar kesilerek ağız tabanının drenajıyla beraber
olmalıdır. Hospitalizasyon ve parenteral antibiyotik
tedavisi gereklidir.
mada gösterilmiştir ki, prematüre infantlarda larengomalazi insidansı term bebeklerden daha fazla değildir.
Son zamanlarda yaygın olan kanı ise nöromüsküler
sistemin tam gelişmemiş olmasının larengomalaziye
yol açtığıdır.
Larenks
Larengomalazi genellikle doğumdan sonraki iki haftada başlayan; beslenme sırasında, ağlarken ve sırtüstü
yatarken artan, boyun ekstansiyonu ile veya yüzüstü
yatmakla azalan inspiratuar stridor ile kendisini gösterir.
Larenks seviyesinde solunum yolu obstrüksiyonu
yapan patolojiler konjenital, infeksiyöz, travmatik ve
tümöral olabilir. Sırasıyla her gruptan bahsedilecektir.
Larenks Konjenital Anomalileri
Larenksin konjenital anomalileri larenks fonksiyonlarını bozar. Solunum pasajının bozulması sonucu stridor,
çekilmeler, siyanoz görülürken; alt solunum yollarının
korunması bozulur ve beslenme güçlükleri ortaya
çıkar. Bazı konjenital anomalilerde ise ses fonksiyonu
bozulur. Bahsedilen bulgular anomalinin şiddetine paralel olarak ciddi boyutlara varabilir. Stridoru olan bir
yeni doğan ciddi bir şekilde ele alınarak tanı ve tedaviye bir an önce gidilmelidir; aksi halde bebeğin hayatı
tehlikeye girer. Konjenital larenks anomalileri genelde
semptomlarının doğumdan hemen sonra göstermesine
rağmen bazı anomalilerde bu daha geç olabilir.
Görülme sıklıklarına göre sırasıyla larengomalazi,
konjenital vokal kord paralizisi, konjenital subglottik
stenoz ve diğer daha nadir anomaliler (atrezi, web, sakküler kistler, larengosel, larengeal kleft) incelenecektir.
Larengomalazi
Larengomalazi en sık görülen konjenital larenks
anomalisidir. Erkekler kızlara göre iki kat daha fazla
etkilenirler. Geniş serilerde larenks konjenital anomalilerinin %50-75’inin larengomalazi olduğu bildirilmiştir. Larengomalazi kendiliğinden düzelen bir patoloji
olmasına rağmen hayatı tehdit eden obstrüktif apnelere, kor pulmonaleye ve büyüme geriliğine yol açabilir.
Larenksin embriyolojik immatüritesinin devam etmesi
larengomalazinin nedenidir. Aralıklı ve alçak frekanslı
bir stridor en sık bulunan semptomdur. Genelde hemen
doğumda görülmesine rağmen doğumdan sonraki 1-2
ay içinde de başlayabilir. Stridor genellikle 6 aylıkken
en kötü duruma gelir, daha sonra şikayetler azalarak
18-24 aylıkken çoğunlukla kaybolur, ancak uzun
yıllar süren stridor görülebilir. Tipik olarak hastalarda
stridor zorlama ile (beslenme, ağlama) artar, sırtüstü
yatarken artması da patogonomik bir bulgudur.
Substernal retraksiyonlar ciddi patolojiye işaret eder,
kronik vakalarda ise pektus ekskavatum görülebilir.
Ciddi olgularda solunum sıkıntısı, kardiak yetmezlik,
büyüme geriliği ve ölüm görülebilir. Genelde en çok
şikayet edilen ise besleme güçlüğüdür.8,9
Larengomalazinin etyopatogenezi tartışmalıdır. Larenksin prematüritesi nedeniyle gevşek olan fibrokartilajenöz yapının inspirasyon sırasındaki negatif basınç
nedeniyle kollabe olup larenks pasajını kapatması
önceleri daha çok kabul görürdü. Ancak pek çok çalış42
Larengomalazi tanısını koyarken hasta hikayesi
en önemli yönlendiricidir. Endoskopik muayene
öncesinde yapılacak radyolojik incelemeler de fikir
verir. Direkt hava yolu grafilerinde inspirasyon ve
ekspirasyon sırasında aritenoid ve epiglot pozisyonları değerlendirilir. Larengomalazide aritenoid ve
epiglot inspirasyonda inferior ve medial yerleşimlidir.
Floroskopide de inspiryumda hipofarenksin genişlemesi larenks lümenine çöken ariepiglotik fold ve aritenoidler nedeniyle görülür. Havayolunun endoskopik
muayenesi öncelikle hasta uyanıkken yapılır ve aktif
solunum sırasında larenks oluşumları incelenir. Daha
sonra tüm hava yolu hasta uyutularak incelenmelidir
çünkü larengomalaziyle beraber diğer havayolu anomalileri sık olarak görülür.9
Larengomalazide tedavi
Larengomalazi hastalarının çoğunda sabırla beklemek
tedavinin önemli bir kısmını oluşturur çünkü çoğu
larengomalazi hastanın büyümesiyle kendiliğinden
düzelir. Bu arada hastanın beslenmesine yardımcı olmak, komplikasyonları önlemeye çalışmak yeterlidir.
Ancak ciddi semptomları olan hastalarda ki bunlar kor
pulmonale olan, veya aşırı beslenme zorluğu nedeniyle
büyüme geriliği olanlardır; cerrahi tedavi gereklidir.
Önceleri patolojiyi geçmeye yönelik bir yol olan trakeotomi tek cerrahi tedavi olarak görülmekle beraber
son yıllarda pekçok cerrahi yöntem tarif edilmiştir.
Tüm bu yöntemlere günümüzde supraglottoplasti adı
verilmektedir. Hiçbir tedavi yönteminin diğerine kesin
üstünlüğü gösterilmemiştir ancak ağır semptomları
olan hastalarda patolojinin tipi belirlenerek hastaya
ciddi yarar sağlanabileceği kesindir. Supraglottoplasti
sonrası ilk gün hasta entübe bırakılır ve ertesi gün
ekstübe edilir. İşlemin nadir olan komplikasyonları
arasında aşırı eksizyona bağlı aspirasyon ve stenoz
sayılabilir.9,10
Vokal kord paralizisi
Konjenital larenks patolojileri içerisinde vokal kord
paralizisi ikinci sıklıkla görülmektedir. Paralizi tek
veya çift taraflı olabilir. Genelde bilateral kord paralizisinin nedeni santral, tek taraflı paralizinin sebebi ise
periferik travmadır. Doğum sonrası eğer iki haftadan
fazla süren tek taraflı vokal kord paralizisi olursa
rekürren larengeal sinirin tüm trasesi incelenmelidir.
Özellikle sol rekürren larengeal sinir uzun intratorasik
seyri nedeniyle kardiyak ve vasküler anomalilerden de
Klinik Gelişim
F. ÜNAL
etkilenebilir. Doğum hikayesi de önemlidir; mutlaka
zor doğum, forseps kullanımı gibi ayrıntılı bilgiler
alınmalıdır. Bilateral vokal kord paralizisinde ise santral sinir sistemi manyetik rezonans görüntüleme ile
incelenmeli; intraserebral kanama, serebral agenezis,
hidrosefali ve Arnold-Chiari malformasyonu gibi nedenler aranmalıdır. Bazı hastalarda ise tüm incelemelere rağmen tek veya çift taraflı paralizinin etyolojisine
dair bir bulgu elde edilemez.11
Vokal kord paralizisi tek taraflıysa semptomları erken
farkedilmeyebilir. Zayıf ve kısık sesli bir ağlama, aspirasyon ve aşırı eforla dispne şikayetleri görülebilir.
Aspirasyon görülse de genelde konservatif yöntemlerle
(yiyecek kıvamının koyulaştırılması, paralitik kord
altta kalacak şekilde yan yatırıp besleme) başedilebilir.
Çift taraflı vokal kord paralizisi ise akut hava yolu
obstrüksiyonu ile tanınır. Ses genelde normale yakındır. Yenidoğan bilateral vokal kord paralizisini çok
zor tolere eder ve genellikle önce acil entübasyon ve
sonrasında trakeotomi gerekir.
Vokal kord paralizisinin tanısında en ideal yöntem
hasta uyanıkken yapılan fleksibl larengoskopidir. Eğer
fleksibl larengoskopi yardımıyla larenks muayene edilemezse uyanık direkt larengoskopi de kullanılabilir.
Vokal kord paralizisinin ayırıcı tanısında yer alan krikoaritenoid eklem ankilozu, posterior glottik stenoz,
glottik web veya infiltratif vokal kord lezyonlarının
ayırıcı tanısı içinde genel anesteziyle direkt larengoskopi yapılır. Yenidoğanda larengeal elektromiyografinin pratik tanı değeri yoktur.
Vokal kord paralizisi tek taraflı ise genelde periferik
sinir travmasına bağlı olanlar bir-iki hafta içerisinde
kendiliğinden düzelir. Düzelmeyen olgularda ise ağır
aspirasyon yoksa ki genelde yoktur, zaman içerisinde
karşı vokal kord kompanse eder ve cerrahi tedaviye
gerek kalmaz. Bilateral vokal kord paralizisinde ise
büyük oranda acil entübasyon, takibinde trakeotomi
gerekir. Kalıcı larengeal cerrahi için ise en az iki, bazılarına göre ise erişkin yaşa kadar beklemek gerektiğini
söyleyenler vardır. Bilateral vokal kord paralizisinin
cerrahisi erişkindekinden farklı değildir.
Konjenital subglottik stenoz
Kimi kaynaklara göre üçüncü, kimisine göre ikinci en
sık görülen konjenital larenks anomalisi subglottik
stenozdur. Adından da anlaşılacağı gibi subglottik
bölgenin normalden dar olması (yenidoğanda < 4 mm,
prematürede < 3 mm) nedeniyle solunum sıkıntısı ve
inspiratuar stridor ile karakterize bir hastalıktır. Histopatolojik olarak kıkırdak stenoz ve yumuşak doku
stenozu olarak iki ana tip vardır. Subglottik stenozun
etyolojisinde intrauterin hayatın 8. haftasında oluşan
larengeal rekanalizasyonun olmaması veya kısmen
olması olarak açıklanır.4
Subglottik stenoz darlık miktarına göre (subglottik
bölgenin alanı) dört dereceye ayrılmıştır. Birinci
derecede subglottik alan normale göre <%50, ikinci
Klinik Gelişim
derecede %50-70 arası, üçüncü derecede %71-99 arası
daralmıştır. Dördüncü derece stenozda ise hiç lümen
yoktur.18
Hafif subglottik stenozu olan (birinci-ikinci derece)
yenidoğanda semptomlar belirgin olmayabilir. Ancak
eklenen enfeksiyonlar tabloyu ağırlaştırılacağından
hastalarda bifazik veya inspiratuar stridor, dispne ve
çekilmeler görülür. Bir yaşından küçük çocuklarda
rekürren krup tanısı konuyorsa mutlaka altta yatan
subglottik stenoz araştırılmalıdır. Daha ileri subglottik
stenozlarda ise tanı doğum sonrası erken dönemde
stridor, dispne ve çekilmelerle konabilir. Radyolojik
olarak stenozun kesin bölgesi öğrenilir, fleksibl larengoskopi ile vokal kord mobilitesi değerlendirilir; stenozun kesin derecesi ve eşlik eden diğer anomalilerin
varlığı ise rijid endoskopi ile yapılır.
Konjenital subglottik stenozu olan hastaların çoğunun
durumu büyüdükçe iyiye gider; hastaların yalnızca
yarısında trakeotomi gerekir. Bazı hastalar ise larengeal rekonstrüksiyon gerektirir. Konjenital subglottik
stenoz edinsel olana göre genellikle daha iyi seyirlidir.
Tedavi planlanırken stenozun kesin yeri ve histopatolojisi mutlaka bilinmelidir. Dilatasyonun konjenital
subglottik stenozda hiç yeri yoktur. Lazer tedavisi ise
sadece glandüler hiperplazi nedeniyle olan yumuşak
stenozlarda yarar gösterir. Yumuşak stenoz lazerle evapore edildikten sonra kısa süreli entübasyon veya eğer
trakeotomi varsa kısa süreli stent uygulaması genelde
yeterli olur. Kartilajinöz stenozda ise tarif edilmiş pekçok cerrahi yöntem mevcuttur. Anterior larengotrakeal
dekompresyon (krikoid split); ya da anterior, posterior
veya hem anterior hem de posterior kıkırdak greftlemesiyle yapılan tek seanslı larengotrakeal rekonstrüksiyon en çok kullanılan yöntemlerdir. Bunlar dışında
Evans-Todd larengoplastisi, krikoid rezeksiyonu ve
tiro-trakeal anastomoz gibi diğer cerrahi yöntemler de
vardır.12,13,14
Larengosel ve sakküler kistler
Larengeal ventrikülün tavanının üst kısmında, ventriküler band ve tiroid kartilaj arasında uzanan girintiye
larengeal sakkül adı verilir. Sakkül mukozasının altında ince bir kas tabakası vardır ve bu tabaka kasılarak
sakkül sekresyonlarının ventriküle boşalmasını sağlar.
Larengeal sakkülün değişik anomalileri vardır. Larengosel sakkülün anormal şekilde dilate ve herniye
olmasıdır. Larengoselin içi hava doludur ve larenks lümeniyle bağlantılı olup; nadiren içi mukus ile dolabilir.
Larengosel uzanım yerine göre internal, eksternal veya
kombine olabilir. İnternal larengoselde kese larenks
içerisindedir; eksternal larengoselde kese tirohiyoid
membrandan çıkarak boyuna uzanmıştır, kombine
olanda ise kese hem larenks içi hem de dışında vardır.
Larengosel oluşumu konjenital veya edinsel olabilir.
Yenidoğanda görülenler konjenitaldir; erişkinlerde ise
hem konjenital hem de larenks içi basıncının artmasına
bağlı (üflemeli çalgılar çalan, cam eşya yapımında üfleyenler gibi) edinsel olabilir. Larengosel içi hava veya
43
2012; 25: 40-46
sıvı ile dolduğunda klinik bulgu verir. Yenidoğanda
ara ara olan ses kısıklığı ve dispne, eksternal olanlarda
ağlarken boyunda şişlik gibi şikayetler yapar. Direkt
grafilerde hava dolu kese görülür. Endoskopik muayenede ariepiglotik fold ve ventrikülde itilme görülür.
Larengosel lümeni sıvı ile dolduğunda ise birazdan
anlatılacak olan sakküler kistten ayrılması çok zordur.
Sakküler kistler ise larenks lümeniyle ilişkisi olmayan
mukus membran ile örtülü kistlerdir. Anterior ve
lateral olmak üzere iki çeşittir. Lateral sakküler kist
postero-süperiora yani ventrikül ve ariepiglotik fold
içine doğru uzanır. Anterior sakküler kist ise mediale
yani larenks lümenine doğru protrüde olur. Sakküler
kistler larenksin diğer kistleri olan duktal kistlerden
ayırılır. Duktal kistler genelde bir cm’den küçüktür.
Sakküler kistler submukozal yerleşimliyken duktal
kistler mukoza içinde yerleşirler. Sakküler kistlerin
ana semptomu ise nefes darlığı ve özellikle inspiratuar
stridordur.15
Larengoselde tedavi kesenin eksizyonunu gerektirir.
Larengoselin yerleşim yerine göre değişmekle beraber
en iyi görüşü sağlayan dolayısıyla da komple eksizyona imkan veren eksternal yaklaşımdır. Horizontal
cilt insizyonuyla tiroid kartilaj üst sınırına ulaşılır ve
tirohiyoid membrana yapılan insizyonla paraglottik
yerleşimli keseye ulaşılarak eksizyon gerçekleştirilir.
Bazen tiroid kartilaj süperiorundan bir miktar eksize
edilerek görüş artırılmaya çalışılır. Sakküler kistlerde
de cerrahi yaklaşım total eksizyon için özellikle lateral
sakküler kistlerde aynıdır. Anterior sakküler kistler
endoskopik olarak eksize edilebilir. Büyük kistlerde
endoskopik olarak marsupyalizasyon yapılabilir ancak
tekrarlama riski olduğu bilinmelidir.16
Subglottik hemanjiyoma
Subglottik ve trakeal hemanjiyomalar kızlarda erkeklere göre iki kat fazla görülen benign konjenital
tümörlerdir. Histolojik olarak endotel hücreleri, mast
hücreleri, fibroblastlar ve makrofajların hiperplazisi
vardır. Subglottik hemanjiyoma 12-18 aya kadar hızlı
büyüme gösterir, daha sonra bu hız azalır ve 5 yaş
civarında rezolüsyon görülür.
Subglottik hemanjiyom genelde doğumda asemptomatiktir, aç aylıktan sonra büyümeyle bifazik stridor,
solunum sıkıntısı ve ağlamada bozulma görülür. Sıkıntı kitlenin büyümesiyle ciddi boyutlara gelir. Şüphelenilen hastalarda çekilen direkt grafilerde subglottik
asimetrik hava yolu daralması tipiktir. Endoskopide
submukozal kırmızı mor lezyon görülür ve tanı için
biyopsi alıması önerilmez. En sık yerleşim yeri posterolateral subglottik bölgedir.
Subglottik hemanjiyomada değişik tedavi yöntemleri
vardır. Bunlar arasında trakeotomi, açık veya endoskopik eksizyon, lazerle eksizyon, sistemik veya intralezyoner steroid enjeksiyonu ve interferon alfa-2a tedavisi sayılabilir. Daha eskiden önerilmiş ancak yüksek
morbiditeleri nedeniyle terkedilmiş tedaviler arasında
ise eksternal radyoterapi, sklerozan enjeksiyonu ve
44
radyum implantı sayılabilir. Bazı yazarlar tarafından
trakeotomiyle obstrüksiyonu geçip spontan rezolüsyon beklemek en akılcı yöntem olarak önerilmekle
beraber trakeotominin morbiditeri unutulmamalıdır.
Steroidlerin sistemik veya lokal kullanımla hemanjiyomayı küçülttüğü bunu da lezyonun estradiol bağımlı
büyümesini bloke ederek veya vazokonstrüktörlere
duyarlığı artırarak yaptıkları düşünülmektedir. Steroidlerin sistemik etkileri ortaya çıkmayacağı dozlar
(1-15 mg/kg her dört günde bir) verilerek lezyon
trakeotomi gerektirmeden kontrol altına alınabilir.
Cevap vermeyen lezyonlarda da cerrahi veya lazer
öncesi steroid verilebilir. Trakeotomi açıldıktan sonra
ise bir anlamı yoktur. İntralezyoner steroid enjeksiyonundan yarar görüldüğüne dair yayınlar da mevcuttur.
CO2 lazer tedavisi hemanjiyomaların tedavisinde çok
önemli bir yer tutar. Steroidlerle beraber her seansta
subglottik bölgenin %30’undan fazlasına müdahele
edilmemesi şartıyla trakeotomi açılmasına gerek kalmadan lezyonla başedilmesini sağlar. Lazer eksizyon
seansları birer ay arayla yapılabilir. İnterferon alfa-2a
tedavisi ise yaygın, hava yolunu kapayan ve diğer
tedavilere rezistan olgularda kullanılmaktadır. Değişik
tedavi imkanlarının kombine edilmesiyle trakeotomi
açılmadan hastaların izlenebilmesi mümkündür.17,18
Tüm yukarıda bahsedilen subglottik hemanjioma ait
tedavi seçenekleri son yıllarda ortaya atılan propranolol tedavisi ile çok az tercih edilir olmuştur. Sadece
hava yolu hemanjiomlarında değil tüm çocukluk çağı
hemanjiomlarında 2 mg/kg dozda başlanan propranolol tedavisiyle çok iyi sonuçlar alınmış; yapılan tüm
çalışmalarda cerraghi veya uzun süre steroid kullanımına gerek kalmadan subglottik hemanjiomalar tedavi
edilebilmiştir.
Larengeal Veb ve Atrezi
Larengeal lümenin intrauterin rekanalizasyonunun
olmaması sonucu larengeal atrezi, eksik olmasıyla da
larengeal vebler oluşur. Larengeal atrezi çok nadirdir
ve yaşamla bağdaşması için hemen doğum sonrası
trakeotomi gerekir. Larengeal veblerde nadir görülürler. En sık glottik bölgede, daha sonra da subglottik
bölgede görülürler. Supraglottik veb çok çok nadirdir.
Veb’in genişliğiyle semptomları arasında ilişki vardır.
Afoni veya zayıf ses her zaman görülür. Veb genişse
solunum sıkıntısı eşlik eder.
Veblerin tanısı fleksibl larengoskopi ve direkt larengoskopiyle konur. Lateral boyun grafisi subglottik
ekstansiyon ve kalınlığı hakkında yardımcı olur.
Veblerin tedavisi lezyonun yaygınlığı ve semptomlara
göre değişir. Tip 1 veblerde tedavi acil olmadığı için 3-4
yıl ertelenebilir. Tip 2 veblerde insizyonla veb açılmasını takiben dilatasyon ve larengeal keel yerleştirilmesi
önerilir. Keel varken trakeotomi gereklidir. Tip 3 ve
Tip 4 veblerde de trakeotomi gerekir; dolayısıyla kalıcı
cerrahi trakeotomi açıldıktan sonra 3-4 yıl ertelenebilir. Kalıcı cerrahi girişim daha önce anlatılan subglottik
stenoz cerrahilerine benzerlik gösterir.19
Klinik Gelişim
F. ÜNAL
Larenks İnfeksiyonları
Akut epiglottit
Epiglotun enfeksiyonudur. Genellikle H. İnfluenza, nadiren de diğer bakteriler tarafından oluşturulur. Boğaz
ağrısı, ateş, yutmada ağrı, drooling (salya akması), solunum güçlüğü vardır. Solunum sıkıntısı yatınca artar,
bu nedenle çocuk oturur pozisyonda ve ajitedir. Ağız
açılınca kırmızı ve ödemli epiglot görülür. Yumuşak
doku dansitesinde çekilecek bir yan boyun grafisi tanı
koymaya çok yardımcı olur. Epiglot kalınlaşmış olarak
görülür ve buna baş parmak bulgusu (thumb sign)
denir. Larenks muayenesi yapılmaya çalışılmamalıdır,
çünkü ödem ve solunum sıkıntısı artabilir. Hasta hospitalize edilmeli, parenteral antibiyotik başlanmalı ve
solunum sıkıntısı artarsa entübasyon veya trakeotomi
için hazırlık yapılmalıdır.
Krup
Krup (akut larengotrakeobronşit) infant veya küçük
çocukların genellikle Parainfluenza Tip 1 tarafından
oluşturulan enfeksiyonudur. Başlangıçta viral olsa da
hastalık bakteriyel süperenfeksiyonla daha da ağırlaşabilir. Öksürük (havlar tarzda), subfebril ateş, stridor,
siyanoz ve çekilmeler semptomlarıdır. Tedavisinde
istirahat, antibiyotikler, oksijen ve buhar uygulaması,
solunum sıkıntısında intravenöz steroid enjeksiyonu,
gerektiğinde entübasyon ve trakeotomi uygulanır.
Larenks Tümörleri
Çocukluk çağı larenks tümörü olarak obstrüksiyon
nedenleri arasında akla ilk gelen juvenil larengeal
papillomatozistir. Bu lezyon human papilloma virüs
(özellikle de tip 6 ve 11) tarafından oluşturulan çocukluk çağının en sık larenks tümörüdür. En sık vokal
kord üzerine yerleşmesine rağmen, trakeobronşial
bölgede her yerde olabilen bu lezyon, tedaviye rağmen
çok sık nüks etmekle karakterizedir. Günümüzde
kesin tedavisi bilinmeyen bu hastalıkla mücadelenin
esas amacı, görünen papillomları yok etmeye çalışarak
hava yolunu açık tutmak; ancak bu işlem sırasında da
normal anatomik yapılara zarar vermemektir. Nadir
de olsa malign transformasyonu vardır ve çok agresif
seyirlidir. Tarih içinde tedavide steroidler, resin, podofilin, formaldehid, östrojen, levamizol, aşı, radyoterapi
kullanılmıştır. Son yıllardaki medikal tedavi esas olarak
indole-3 karbinol, asiklovir, fotodinamik terapi, cidofovir üzerine yoğunlaşan araştırmalarla sürmektedir.
Günümüzde en sık kullanılan yöntem karbondioksit
lazer yardımıyla değişik seanslarda papillomlarla
mücadele etmektir. İnterferon alfa denenmiş diğer bir
tedavi yöntemidir. Ancak henüz mucizevi bir tedavi
bulunduğunu söylemek zordur.
Larenks Travması
Ayrı bir bölümde larenks travmasından ayrıntılı olarak
bahsedilmektedir. Burada sadece uzamış entübasyon
ve yüksek açılmış trakeotominin bilinen en sık edinsel
Klinik Gelişim
larenks stenozu nedeni olduğu vurgulanacak ve bunların tedavisinin son derece güç olduğu belirtilerek en
iyi yolun oluşmasını engellemek olduğu söylenmekle
yetinilecektir.
Hava Yolu Yabancı Cisimler
Çocukluk çağında yabancı cisimler Kulak Burun Boğaz
uzmanlarının sık karşılaştıkları problemlerdir. Canlı
(kene, larva, değişik sinekler vs..) ya da cansız (boncuk, kağıt, leblebi vs..) olabildikleri gibi; kulak yolu,
burun, veya hava yolu gibi değişik yerlerde olabilirler.
Aile hemen farkına varıp çocuğu getirebileceği gibi,
yabancı cisim geç dönemde enfeksiyona yol açarak da
bulgu verebilir. Kulakta yerleşmiş bir yabancı cisim
acil bir durum değildir ancak hava yoluna kaçan bir
yabancı cisme saniyeler içinde müdahele edilmezse
çocuk kaybedilebilir.
Burundaki bir yabancı cisim ise çok farklı durumlarda
gelebilir. Aile hemen görüp getirebileceği gibi, uzun
süren tek taraflı pürülan burun akıntısı ile de hasta
başvurabilir. Yabancı cisim yine arkasına geçerek
dışarı çekilmeli bunun için ucu eğri bir alet (mesela
İtard sondası) kullanılmalıdır. Cismi arkaya itmek
hava yoluna düşmesine ve akut solunum sıkıntısına
yol açabilir. Yabancı cisim burun içerisinde kolay
görülemezse hasta genel anestezi altında endoskoplar
yardımıyla nazal muayeneye alınmalı ve yabancı cisim
çıkarılmalıdır.
Hava yolunda yabancı cisim karşımıza iki şekilde
gelebilir. Birincisi supraglottik bölgenin uyarılması
sonucu alt solunum yollarını korumak amacıyla
refleks olarak ortaya çıkan larengospazm ve akut solunum sıkıntısıdır. İkincisi ise alt solunum yollarına
yerleşip ve rekürren pnömoni dışında bulgu vermez.
İki tablonun tanısı ve tedavisi farklılık gösterir.
Erişkin hastada hikaye ve tanı kolaydır; birşeyler yer
veya içerken aniden solunum sıkıntısı ve öksürük ortaya çıkar; siyanoz vardır. Çocukta ise hikaye aileden
alınır; yemek yerken olan solunum sıkıntısında tanı
kolaydır ancak emekleyen çocuklarda yerde bulunan
bir şeylerin ağıza alınmasıyla da aspirasyon olabilir ve
tanı daha zordur. Hasta sağlık kurumuna ulaşırsa öncelikle Heimlich manevrası yapılabilir. Erişkinde hastanın arkasına geçip iki elimiz birleştirerek subksifoid
bölgeye ekspirasyon sırasında basınç uygulayıp zorlu
ekspirasyonla yabancı cismin öksürülerek atılması
amaçlanır. Küçük çocuk ise karınüstü kucağa yatırılıp
sırtına vurarak yine aynı işlem yapılır. Bu manevra
yabancı cismi çıkarmaya yetmezse yabancı cisimi endoskopik olarak çıkarılmalı veya hastaya trakeotomi
yapılmalıdır. Hastanın bu işlemlerin yapılabileceği
bir merkeze ulaşabilmesi için oksijen desteğiyle veya
krikotirotomi gibi geçici yöntemlerle hava yolu açık
tutulmalıdır.
Rekürren pnömoniler özellikle küçük çocuklarda
bronşlarda yabancı cisimleri getirmeli ve böyle hastalar
bu yönden incelenecekleri ve endoskopi yapılabilecek
merkeze gönderilmelidir.
45
2012; 25: 40-46
Üst Solunum Yolunu Etkileyen
Anomaliler
Pierre Robin sendromu, Treacher Collins sendromu,
Goldenhar sendromu ve Nager sendromu gibi mandibula hipoplazisi görülen bebeklerde dilin geriye düşmesi sonucu özellikle yenidoğan döneminde ciddi üst
solunum yolu obstrüksiyonu olabilir. Özellikle uykuda
musküler tonus azaldığında bu artar ve uykuda nefes
durması sendromu görülebilir. Aynı durum mandibulanın normal olduğu ancak dilin büyük olduğu Down
sendromu ve bazı depo hastalıklarında da görülür.20
Kaynaklar
1. Benjamin B: Evaluation of choanal atresia. Ann Otol Rhinol
Laryngol 1985, 94:429-432.
2. Carpenter RJ, Neel HB III: Correction of congenital choanal
atresia in children and adults. Laryngoscope 1977, 87:13041311.
3. Healy GB, McGill T, Strong MS: Management of Choanal atresia
with carbon dioxide laser. Ann Otol Rhinol Laryngol 1978,
87:658-662.
4. Parsons DS: Rhinologic uses of powered instrumentation in
children beyond sinus surgery. Otolaryngol Clin North Am
1996, 29:105-114.
8. Iglauer S. Epiglottidectomy for the relief of congenital laryngeal
stridor with report of a case. Laryngoscope 1922, 32:56-8.
9. Schwartz L. Congenital laryngeal stridor (inspiratory laryngeal
collapse). A new theory as
to its underlying cause and the desirability of a change in terminology. Arch otolaryngol 1944, 39:403-8.
10. Smith GJ, Cooper DM. Laryngomalacia and inspiratory obstruction in late childhood. Arch Dis Child 1981, 56:345-9.
11. Holinger LD, Holinger PC, Holinger PH. Etiology of bilateral
abductor vocal cord paralysis. Ann Otol Rhinol Laryngol 1976,
85:428-435.
12. Cotton RT, Myer CM, Bratcher GO, ve ark. Anterior cricoid split
1977-87. Arch Otolaryngol Head Neck Surg; 1988, 114:1300.
13. Lane RW, Weider DJ, Steinem C. A review and case report of
surgical treatment with resolution of pectus excavatum. Arch
otolaryngol 1984, 110:546-9.
14. Myer CM III, O’Connor DM, Cotton RT. Proposed grading
system for subglottik stenosis based on endotracheal tube sizes.
Ann Otol Rhinol Laryngeal 1994, 108:319-25.
15. DeSanto LW, Devine KD, Weiland LH. Cysts of the larynx.
Laryngoscope 1970, 80:145-47.
16. Holinger LD, Barnes DR, Smid LJ. Laryngocele and sacculer
cysts. Ann Otol Rhinol Laryngol 1978, 87:675-81.
17. Ezekowitz RAB, Phil D, Mulliken JB. Interferor alpha-2a therapy for life threatening hemangiomas of infancy. N Engl J Med
1992, 326:1456-60.
5. Stankiewicz JA: The endoscopic repair of congenital choanal
atresia. Otolaryngol Head Neck Surg 1990, 103:931-937.
18. Fishman SJ, Mulliken JB. Hemangiomas and vasculer malformations of infancy and childhood. Pediatr Clin North Am
1993, 40:1177-80.
6. Cumberworth VL, Djazaeri B, Mackay IS: Endoscopic fenestration of choanal atresia. J Laryngol Otol 1995, 109:31-35.
19. Cohen SR. Congenital glottic webs in children. Ann Otol Rhinol Laryngol 1985, 94 (suppl):1-7.
7. Scott B, Stiernberg C. Deep neck space infections. In: Head and
Neck Surgery Otolaryngology. Ed: Bailey B. JB Lippincott Co.
Philedelphia 1993 sayfa 738-760.
20. Sher AE, Shprintzen RJ, Thorpy MJ. Endoscopic observations
of obstructive sleep apnea in children with anomalous upper
airway. Int J Pediatr Otorhinolaryngol 1986, 11:135-146.
46
Klinik Gelişim
Download