seçim kampanyalarında nefret söylemi

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS2980
Number: 38 , p. 91-108, Autumn II 2015
Yayın Süreci
Yayın Geliş Tarihi
30.06.2015
Yayınlanma Tarihi
17.10.2015
SEÇİM KAMPANYALARINDA NEFRET SÖYLEMİ: 2014
YEREL SEÇİM KAMPANYALARINDA PARTİ LİDERLERİNİN
AÇIK HAVA KONUŞMALARI 1
HATE SPEECH IN ELECTION CAMPAIGNS: OUTDOOR SPEECH OF
PARTY LEADERS IN LOCAL ELECTION CAMPAIGNS 2014
Yrd. Doç. Dr. Ali Murat KIRIK
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Radyo
Televizyon Anabilim Dalı
Gülüzar SÖNMEZ
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo Televizyon Sinema Ana Bilim Dalı,
İletişim Bilimleri Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Özet
Nefret söylemi, dünyada ve ülkemizde kimlik bilinci, kimliksel ayrışmayla
paralel olarak ortaya çıkan ve son yıllarda belirgin olarak suç teşkil eden bulaşıcı bir
fiildir. Bir kişi ya da grubu hedef alarak dile getirilen nefret söylemi, söz konusu kişi ya
da gruba karşı önyargı oluşmasına, hedefin düşmanlaştırılmasına ve nefretin
büyümesine sebep olmaktadır.
Yapılan çalışmada Türkiye'nin aktif siyasetinde belirleyici rolü olan
kişilerinden, siyasi çalışmalarında kullandıkları söylemlerinde nefret diline ne kadar yer
verdikleri belirlenmeye çalışılmış özellikle 2014 yerel seçimlerinde, seçim
kampanyalarının bir ayağı olan açık hava konuşmalarında bu söyleme ne kadar
başvurdukları incelenmiştir.
Dünyada ve ülkemizde çoğunlukla nefret suçu işlenmez fakat sıklıkla nefret
söyleminde bulunulur. Kamusal alanda üretilen nefret söylemi alıcısının zarar görme
riskini artırır. Siyasal zeminde partilerin kendilerini var etme biçimlerinden birisi olarak
nefret söylemini kullandığını söylenebilir. Siyasal partiler, kendi dostunu düşmanını
belirleyebilmektedirler.
Bazen eşitliği sağlayamama, ayrımcılığa sebep olma, bazen de particilik anlayışı
sonucu liderlerin ya da parti yetkililerinin söylemleri ile devlet, nefret söylemi kullanma
yolunu seçerler. Devlet adamları veya siyasi liderlerin başvuracakları nefret söylemi
sadece kendileri ile sınırlı kalmaz. Bu kişilerin topluma olan etkilerinden dolayı herkes
Bu makalenin bir bölümü Gülüzar Sönmez’in, “Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yılı Parti Liderlerinin
Açık Hava Konuşmaları”isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
1
92
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
için önemlidir. Vatandaşa karşı sorumlu olan bir liderin nefret söylemine başvurması,
tehlikeli ve toplumu huzursuz edecek bir dildir.
Siyasi liderlerin konuşmaların içeriklerinde nefret oluşturacak önyargı,
hoşgörüsüzlük, taraf tutma, ayrımcılık, yabancı korkusu ya da düşmanlığı, cinsiyetçilik,
homofobi vb. söylemleri nefret söylemine temel oluşturan kavramların varlığı ortaya
konmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nefret Söylemi, Seçim Kampanyaları, Söylem, Önyargı,
Ayrımcılık, Irkçılık
Abstract
Hate speech is an infectious and a recent significantly criminal act which
emerged in parallel with identity awareness and identical decomposition in the world
and in our country. Hate speech targeting a person or group causes a prejudice to occur
against this individual or group, hostility against the target and growth of hate.
In this study, it is examined that how often the politicians who have decisive
role in Turkey’s policy give place to hate language in the discourse they use. It is analyzed especially in 2014 local elections how often they used this discourse in open-air
speech which is a pillar of the election campaigns.
Generally, one does not process a hate crime but uses hate speech often in the
world and in our country. Hate speech produced in the public sphere increases the risk
of damage to the receiver. It can be said that political parties use hate speech as one of
the ways of being in existence in political ground. Political parties are able to determine
its friends and enemies.
Statesmen use hate speech either because of the inability of providing equality,
causing discrimination or as a result of the partisanship by the leaders or party officials.
(Özulu, 2014:20). The hate speech they apply is not limited to only themselves. It is important for everyone in the society because of their impact. Using hate speech by a leader
that is responsible for the citizen is a dangerous and comfortless language.
The discourse of notions such as prejudice, intolerance, advocacy, discrimination, xenophobia, sexism, homophobia causing hate in speeches of political leaders
demonstrates the existence of hate speech.
Keywords: Hate Speech, Election Campaigns, Discourse, Prejudice, Discrimination, Racism
GİRİŞ
Dünyada ve ülkemizde çoğunlukla
nefret suçu işlenmez fakat sıklıkla nefret
söyleminde bulunulur. Kamusal alanda
üretilen nefret söylemi alıcısının zarar görme riskini artırır. Özellikle bu söylemler
herkesi ilgilendiren bir seçim platformunda
söyleniyorsa, daha yaygın ve etkili olmaktadır. Partiler, seçim kampanyalarının gereği olarak rakip partiye ya da onun destekçilerine karşı nefret söyleminde bulunma potansiyeline sahiptir. Rekabet ortamında, bir yarış halinde kendi oy oranını
yükseltmek, daha başarılı sonuçlar almak,
kendisinin iyi rakiplerinin kötü olduğunu
göstermek vb. amaçlarla yola çıktığı için
nefret söyleminden soyutlanması neredeyse
imkânsızdır.
Siyasal zeminde partilerin kendilerini var etme biçimlerinden birisi olarak
nefret söylemini kullandığını söylenebilir.
Siyasal partiler, kendi dostunu düşmanını
belirleyebilmektedirler. Partilerin iktidarı
ele geçirme, elinde tutma ve mutlak iktidara evrimle sürecinin bütününde seferber
ettiği nefret söyleminin kaynakları incelenen söylem örneklerinde de görüleceği bir
çalışma gerçekleştirdik.
Çalışmada, nefret söyleminin tanımını ortaya koyup, parti liderlerinin seçim
kampanyaları boyunca gerçekleştirdikleri,
vatandaşa seslendikleri açık hava konuşmalarında nefret
söylemine başvurup-
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
başvurmadığını incelenmiştir. Nefret söylemini liderler, hangi sıklıkla, kime, hangi
yolla, hangi kavram üzerinden gerçekleştirdiğini inceleme amacı taşımaktadır. Seçim kampanyalarında, parti liderleri ve
nefret söylemi arasındaki ilişkiye dair çıkarım yapma amacı da taşımaktadır.
Çalışmanın temel amacı, ‘seçim
kampanyalarında nefret söylemi var mıyok mu?’ sorgusunu gerçekleştirmek olmuştur. Seçim kampanyaları kapsamında
gerçekleşen açık hava konuşmalarındaki
nefret söylemi arasındaki ilişkinin izinde
parti liderlerin söylemlerini analiz etmektir.
Parti liderlerinin siyasal dilinin nefret söylemi üzerinden incelenmesi; parti liderlerinin söylemleri üzerinden seçim kampanyaları- siyasal rekabet-nefret söylemi arasındaki ilişkilere dair bulgular konması amaçlanmıştır. Araştırma yöntemi olarak ‘Söylem Analizi’ne başvurulmuştur.
Nefret söyleminin 2014 yerel seçim
kampanyalarında parti liderlerinin nefret
söyleminin temel kavramlarını oluşturan
önyargı, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık, aşağılama, milliyetçilik, düşmanlık, hakaret,
önyargı, taraf tutma, cinsiyetçilik unsurlarının yer aldığını var sayılmıştır. Bu öngörüden yol çıkarak 2014 yerel seçimlerinde
oy oranı sıralamasında ilk 4’e giren Adalet
Ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Barış Ve
Demokrasi Partisi (BDP), Cumhuriyet Ve
Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin seçim kampanyaları altında
gerçekleştirdiği açık hava konuşmalarındaki nefret söylemi bulguları incelenmiştir.
Nefret söylemi var mı, yok mu?
Partilerin nefret söylemine başvurma sıklığı
nedir? Nefret söyleminin hangi temel kavramı üzerinden söylem üretilmiştir? sorularının cevabı ortaya konulurken parti liderlerinin seçim konuşmaları seçkisel örneksel
metodu ile sınırlandırılmıştır.
SEÇİM KAMPANYALARI
Seçim kampanyaları, seçim dönemi
öncesinden seçimlerin olma zamanına ka-
93
dar süre içinde devam eden bir bilgilendirme ile seçmenlere ulaşma sürecidir. Seçim kampanyaları (Devran, 2004, s. 1) siyasi
parti ve adaylarının iktidara gelmek için
seçmenlere ulaşma ve onları ikna etmek
için kullandıkları bir yoludur. Bu amaçlarla
yürütülen seçim kampanyaları karmaşık ve
yoğun iletişim uygulamaları içerir.
SEÇİM KAMPANYASI TANIMI
VE AMACI
Günümüzde seçmenin algısı, yıllar
öncesi bir yana 5-10 yıl önceki ihtiyaçlar ve
beklentiler bile değişmekte, farklılaşmakta;
yeni ihtiyaç ve beklentiler oluşmaktadır.
Siyasal seçimler öncesi düzenlenecek olan
kampanyalar sürecinde vatandaşların istek
ve arzularının irdelenmesi, başka bir taraftan da vatandaşın aldıkları hizmetlerin
kalitesinin ve içeriğinin ne kadar farkında
oldukları, hükümetlerden beklentilerinin
neler olduğu, oy verme süreçlerinde davranışlarının hangi gerekçe ile kime verecekleri gerçeği, yani bilgilenme gerekliliği ortaya
çıkmaktadır (Zübeyir, 2007, s. 33).
Tarihsel olarak propaganda içerikli
seçim stratejileri 1950’li yıllara kadar egemen olmuş, daha sonrasında hızlı bir değişimle siyasal iletişim mantığı içerisindeki
siyasal kampanyalara dönüşmüştür. Bu
kampanyalar adaylardan partiye, ideolojiden inanca geniş bir çerçevede değerlendirilen, seçim stratejileri ve taktikleriyle ortaya çıkan tekniklerle şekillendirilmiştir
(Aktaş, 2004, s. 17). Yıldız (2003), ‘Kampanya’yı, propaganda amacı içeren, belirli bir
zamanı olan, politik, ticari vb. girişim olarak tanımlanmaktadır.
Kampanyalar, Devran’a (2004) göre;
hedef kitle olan seçmenlere ulaşmak ve
ikna etmek amacıyla iktidara aday olan
parti veya liderlerin yürüttüğü yoğun ve
karmaşık iletişim uygulamalarıdır. Seçim
kampanyalarında, kampanya yöneticilerinin seçmenleri ikna etmek ve desteklerini
kazanmak için kendi aday veya partileri
hakkında bilgilendirmeye çalışmaktadırlar.
94
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
Seçmenler aday veya partiler arasındaki
benzerliklerden ziyade farklılıkları göz
önüne alarak değerlendirmekte ve oy davranışlarına bu şekilde karar vermektedirler.
Partilerin faaliyetlerle seçmenlerin
beğenisine; ideolojilerini, programlarını ve
adaylarını sunması ‘Seçim Kampanyası’dır.
Bu faaliyetler için belirli bir zaman gerekmektedir. Bu zaman içinde kampanya başında belirtilmiş olan amaçlar için parti ve
adayın tanıtımına, tutundurulmasına, reklamına ve organizasyonuna yönelik yapılan
tüm çabaların hepsini karşılamaktadır (Tan,
2002, s. 101). Yapılan tüm faaliyetler seçmeni, partiyi ya da adayı tercih ettirmek içindir.
Seçim kampanyalarının elde edilmiş seçmeni rahatlatmak, yeni seçmen kazanmak, diğer parti, aday veya fikri destekleyenlerde şüphe uyandırmak şeklinde üç
amacı vardır (Bongrand, 1952, s. 52). Seçim
kampanyalarının asıl amacı, seçim gününe
kadar hangi parti veya adaya oy vereceği
belli olmayan kararsızlar üzerinde etkili
olarak, kampanyanın yapıldığı partiye oy
vermesini sağlamaktır (Aziz, 2007, s. 108).
Siyasal seçim kampanyalarının
fonksiyonları şu şekilde sıralanmakta
(Uztuğ, 1999, s. 20); Siyasal iletişim kampanyaları,
Seçmenlerin tercihlerini değiştirme
ve tutumlarını pekiştirmenin yanı sıra,
seçmenleri oy vermeye ve kampanyaya
yardımcı olmaya da teşvik etmektedir.
Her türlü görüşün tartışılmasını
sağlarken, aralarındaki farklılıkların seçmenlerce fark edilmesini fırsat verir.
Bu süreçte yeni liderleri kamuoyuna tanıtmakta ve onların meşrulaştırılmasına zemin hazırlamaktadır.
Seçmenlerin siyasal sisteme bağlanmalarını sağlamakta, uzlaşma ortamının
sağlanmasına katkıda bulunmaktadır.
Demokrasi kültürünün yaygınlaşmasına aracılık etmektedir.
Adaylar arasındaki farklılıkları,
adayların özelliklerini ve üsluplarını seç-
menlere tanıtarak onların tercih yapmalarını kolaylaştırmaktadır.
Ayrıca siyasi rakipleri destekleyen
seçmenlerde şüphe uyandırmayı, kendi
adaylarını ve partilerini olumlu bir kimlikle
özdeşleştirmeyi de amaçlanmaktadır.
SEÇİM
KAMPANYALARININ
NİTELİĞİ VE İŞLEVLERİ
Kampanya süreci, partilerin kurumsal kimliği, liderlerin ifadeleri, tanıtım
çalışmaları, seçim merkezi ya da parti binalarının yerleri, adayların özgeçmişlerine
kadar tüm ayrıntıları kapsamaktadır. Amaç
partilerin yeniden yapılandırması değil,
yüksek oy ile seçimleri bitirmektir. Hangi
boyutta olursa olsun bir kampanya şu nitelikleri taşıması gerektirmektedir (Mcquaıl
ve Sven, 1997, s. 214):
Kampanyalar kolektif, örgütlü bir
kaynağa sahiptir.
Kampanyalar amaca yöneliktir. Net
bir şekilde başta belirlenen amaçlar tarafından yönlendirilir.
Kampanyalarda kitle iletişim aracı
kullanılması ve bu araçların amaç, yöntem
ve geçerliliklerine bağlı kamusal olarak
nitelendirilebilir.
Amaçlara bağlı olarak belli gruplara
veya geniş kamuoyuna yöneltilebilir.
Lilleker’e (2013) göre ‘Seçim Kampanyaları’nın birincil rolü; parti programında önem teşkil eden bir hususun, kampanyanın merkezine yerleştirilmesi ve seçmenler tarafından bilinirlik kazandırılmasıdır. Kampanyanın ikinci rolü; ikna ediciliğidir. Üçüncü rolü olarak; kampanyalar
adayın tanınırlığını arttırabilmesidir.
Siyasal kampanyalar, adayların
amaçları ile seçmenlerin davranışları arasında bir bağ oluşturur. Uztuğ, siyasal
kampanyaların işlevlerini ‘araçsal’ ve ‘tamamlayıcı’ olmak üzere iki başlık altında
toplamaktadır. Araçsal işlevler ise şu şekilde sıralar;
Kampanya, seçmenlerin sadece tercihlerini değiştirmeye veya onların oy tu-
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
tumlarını pekiştirmenin yanı sıra oy vermeye ve seçmenleri kampanyaya yardımcı
olmaya teşvik eder.
Kampanya, farklılığın seçmenlerce
ayırt edilmesini sağlamak için görüşlerin
tartışılmasına zemin hazırlar.
Kampanyalar, yeni liderleri tanıtarak onları meşrulaştırır.
Seçim kampanyaları, ‘Tamamlayıcı
işlevleri’ ile seçmenlerin siyasal sisteme
bağlanmalarını ve sosyal-psikolojik uzlaşımın yaratılmasına yardımcı olmaları ile
açıklanabilir (Uztuğ, 2004: 86). Seçim sürecinin en hareketli bölümünü oluşturan siyasal kampanyalar; seçimleri yönlendirmeye ve bu sayede de demokratik bir sistem
içinde hareket etmemizi zemin sağlar.
SEÇİM
KAMPANYALARININ
AMERİKANLAŞMASI
ABD’de doğan siyasetin profesyonelleşmesinin etkisi bugün dünyada birçok
ülkede görülebilir. Seçim kampanyaları ve
siyasal alanlardaki dönüşümleri ifade eden
‘Amerikanlaşma’, ‘Modernleşme’ gibi kavramların etkileri iletişim alanındaki gelişmelerle birlikte Birleşik Devletlerle sınırlı
değildir (Şahan, 2013, s. 48).
Amerikanlaşma ile ilgili Mancini ve
Swanson’in işaret ettiği noktayı Türk, şu
şekilde aktarmaktadır (Türk, 2010, s. 69);
dünyadaki mevcut demokrasiler içinde
kampanyalar gün geçtikçe daha çok ‘Amerikanlaşmak’tadır. ‘Amerikanlaşmak’ doğrudan ABD’deki kampanya ve pazarlama
stratejilerine bağlı kalınması ya da bunların
bir biçimde yerel koşullarla kaynaştırılması
şeklinde kendisini gösterebilmektedir.
1960’lı yılların sonuna doğru Avrupa ülkelerinde de uygulanmaya başlanan
Amerikanvari seçim kampanyaları, gösteri
anlayışı ile hazırlanmakta ve görsellik unsuru öne çıkmaktadır. Avrupa’da seçim
kampanyalarının Amerikanlaşmasına, televizyonun hızla yayılması ve siyasal iletişimde görselliğin artması hız kazandırmıştır. Avrupa’da Amerikanvari seçim kam-
95
panyasını ilk uygulayan ülke Fransa olmuştur (Taşçıoğlu, 2007, s. 40).
Kampanyaların
Amerikanlaşması’yla üç unsur ortaya çıkmıştır (Türk, 2010,
s. 69). Bu unsurlar; Siyasetin Kişiselleştirilmesi, Siyasetin Bilimselleştirilmesi, Vatandaşın Seyircileşmesi’dir.
Seçim kampanyalarının Amerikanlaşmasına ‘karnavallaşması’ olarak adlandırır. Bu karnavallaşma sürecinde kitle iletişim araçları önemli bir konumda yer almaktadır. Hâkim birçok siyasal eğilim de
özerk bir güç olarak medyanın konumu,
karizmanın yeniden icadı, karizmatik liderliğin öneminin artması ile siyaset içinde
önemli sonuçlar doğurmuştur. Medyanın
elektronik ve görsel medyayı kapsayacak
şekilde gelişmesi, artan sermaye hareketliliği, medyanın siyaset üzerinde belirleyici
güç olduğu, medyanın güçlü siyasal aktörler ve iktidar ile hareket ettiği bir atmosfer
meydana gelmiştir. Bu atmosfer içinde
medyanın siyaset üzerindeki etkisinin arması ile seçim kampanyalarının Amerikanlaşması birlikte düşünülmektedir (Türk,
2010, s. 70).
Yabancı reklam şirketlerinin Türkiye’deki seçim kampanyalarını yönetmesi,
Türkiye’nin seçim kampanyaları açısından
en önemli gelişmesidir. Daha önce Fransa’da seçim kampanyası hazırlamış olan
Jaques Seguela, 1991 Genel Milletvekili
Seçimlerinde ANAP’ın seçim kampanyasını
yürütmüştür.
Seguela’nın
Fransa’da
Mitterand’a uyguladığı kampanyanın bir
benzerini Türkiye’de uygulaması Türk
seçim kampanyalarında ilk kez gerçekleşen
bir durumdur. Bu seçim kampanyasında
Seguela, kampanya süresince zamanlanma
üzerinde durmuş ve farklı sloganları, bir
slogan eskimeden diğerini birbiri arakasına
sıralamış, medya ve diğer iletişim kanalları
ile seçmenlere sunmuştur (Aziz, 2007: 133).
Böylece Türkiye’de seçim kampanyalarını
dış ülkelerde olduğu gibi profesyonel, işinin ehli kişilerce yapılması geleneği yerleşmiştir.
96
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
SÖYLEM NEDİR?
Dil içinde kodlanan ve toplumsal
kökenli ideolojiler söylem olarak tanımlamaktadır. Van Dijk’e göre subjektif ve psikolojik bağlam içinde varlık gösteren söylemin bizzat üretilmesi ve denetlenmesi,
toplumda
zihinsel
denetimi
sağlar
(İnceoğlu, 2013, s. 75). Van Dijk’e göre söylem, dilbilimsel şekil, anlam, eylemden
oluşan karmaşık bir birimdir.
Söylem, dilbilimde kullanılan bir terimdir. Dilbilimde cümlelerin üstünde dilin
örgütlü bir kullanımıdır (Mutlu, 1998, s.
309). Söylem, dil aracılığıyla bilginin üretilmesidir (Aygül, 2010, s. 99). Tüm sosyal
davranış biçimleri anlam içerdiği için ve
anlam yaptıklarımızı şekillendirdiği için,
tüm sosyal davranışlar söylemsel bir özellik
taşımaktadır.
Foucault’a göre söylem; bir dil pratiğidir. İdeoloji bilgisi, diyalog, anlatımı
ifade tarzı, müzakere, güç ve gücün mübadelesiyle eyleme dönüşen dil pratiklerine
ilişkin süreçlerdir (Aygül, 2010, s. 99).
Foucault, söylemi, bilgiyi kuran ve kurduğu bu bilginin içinde zaten var olan toplumsal pratikleri ve güç ilişkilerini ortaya
çıkaran yollar olarak tanımlamaktadır (Çınar, 2013, s. 138). Söylemlerin, beden politikaları, bilinçleri, bireylerin duygusal durumları yaratmak gibi anlamları tahayyül
etmekten ve üretmekten daha fazla bir karşılığı vardır.
Dil aracılığıyla üretilen bu söylemler, ideoloji, ırkçılık ve etnik önyargı vb.
konularda karşımıza net bir şekilde çıkmaktadır. İdeolojiler, ırkçı ve etnik önyargılar üzerinden nefret söylemi oluşturulur ve
dolaşıma sokulur (Aygül, 2010, s. 100). Irkçılığın ve ayrımcılığın toplumsal ve bilimsel
boyutlarının ara yüzü söylemdir. Söylemler, konuşmalar ve metinlerle ayrımcılığı
fark ederiz. Egemen söylem ise, kendi öncelikli ve baskın rolünün devamı için toplumsal ayrımcılığın devamını sağlayan, egemen
ideolojiyi ve onun savunucusu olan egemen, baskın gruplar tarafından üretilir
(Çınar, 2013, s. 141). Dil ile ideolojiler belirlenir. Bu ideolojinin belirlenmesinde söylemin oluşumunda kullanılan her şey etkindir.
Foucault bir konu ya da durum
hakkında ne söylenebileceğini belirleyen ve
bunları sınırlayan bilgiler olarak tanımlar,
söylemi. Bu tanıma göre siyaset, hukuk, tıp,
suç, cinsellik, teknoloji vb. söylemlerinden
söz edilebilir (Korat, 2008, s. 62). Nefret
söylemini ise, kimlik temelli hiyerarşileri
yeniden üreten, birbiriyle bağlantılı normlar, varsayımlar, davranışlar ve politikalar
ağı içinde varlığını sürdürür; güç ilişkileri
ile şekillenir (Yumul, 2013, s. 131). Nefret
söylemi belli bazı ideolojiler tarafından
sıklıkla üretilir (Çoban, 2003, s. 256). İdeolojik söylem özenenin ikna edilmesi amacını
taşır.
NEFRET SÖYLEMİ NEDİR?
Nefret söylemi, nefretin söyleme
bürünmesidir. Tam ve net anlaşılır bir tanımın yapılmamış olması nefret söylemini
tanımayı ve onunla mücadeleyi, yayılmasının
engellenmesini
zorlaştırmaktadır
(Özulu, 2015, s. 19). Nefret söylemine dair
en genel tanımı şöyledir (Weber, 2009, s. 3);
“Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi’nin 30
Ekim 1997 tarihli tavsiye kararında bu kavram şu şekilde tanımlanmıştır: ‘Nefret söylemi’, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını,
Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara,
göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara
yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde
ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dâhil
olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka
nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik
eden veya meşrulaştıran her türlü ifade
biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.
Bu anlamda “nefret söylemi” muhakkak
belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş
yorumları kapsamaktadır. ”
McGonalge; “nefret söylemi, geniş
bir yelpazede yayılan negatif bir söylemdir.
Tanımına göre aşırı önyargılardan bağımsız
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
olmayan nefret söylemi esnektir, çünkü
nefretten yola çıkarak nefreti teşvik etmeye
varabilen, suiistimale, aşağılamaya, hakarete, yermeye dayanan kelimeler ve sıfatlardan oluşan bir söylemdir (Alğan ve
Şensever, 2010: 16)” şeklinde tanımlarken;
Tsesis ise, nefret söylemi, ırkları, ten renkleri, dinleri, etnik grupları veya ulusları sebebiyle insanlara yönelik zulmü teşvik etme
amaçlı anti-sosyal bir hitabet yönetimi
(Tsesis, akt. İnceoğlu, 2013, s. 81) şeklinde
tanımlar.
Pankowski’ye göre ise nefret söylemi, bir kişi veya grubun ırkı, cinsiyeti,
yaşı, etnisitesi, milliyeti, dini, cinsel yönelimi, cinsel kimliği, engelliliği, ahlaki ya da
politik görüşleri, sosyoekonomik sınıfı,
mesleği ya da görünüşü, zihinsel kapasitesi
gibi durumlardaki bir özelliği yüzünden
onları küçük düşürmeye, yıldırmaya çalışan ya da onlara karşı şiddeti veya önyargıyı kışkırtan söylemlerdir (Pankowski akt.
Yılmaz, 2013, s. 37).
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere
cinsel ayrımcılık, din, dil, ırk, milliyetçilik,
siyasi görüş vb. birçok birbirinden farklı
anlayışlar nefret söylemine kaynaklık eder
(Özulu, 2015, s. 19). Nefret söylemine karşı
geliştirilen düzenlemeler; belli bir gruba
hakaret etmeyi ve nefreti kışkırtmayı; bir
kişinin ya da bir ulusun onuruna hakaret
etmeyi; belli bir tarihsel olayın reddini yasaklamak (Ataman, 2012, s. 68) şeklinde üç
kategoride toplanır.
‘Nefret söylemi’ kavramı çok sayıda
durumu kapsamaktadır (Weber, 2009, s. 4):
Irkçılıktan oluşan nefretin ya da kişilerin, grupların belirli bir ırka ait oldukları için onlara yönelik nefretin kışkırtılması;
Dinsel ve inançsal nedenlerle nefretin kışkırtılması;
İnanlar ve inanmayanlar arasındaki
farklar nedeniyle nefretin kışkırtılması;
Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nin ‘nefret söylemi’ üzerine Tavsiye
Kararı’nda kullanılan “saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik şeklinde ifadesini
97
bulan” tanıma göre hoşgörüsüzlüğe dayalı
başka her türlü nefret türlerinin kışkırtılmasıdır.
SİYASET VE NEFRET SÖYLEMİ
Söylemi üretenler genelde güç sahipleridir. Foucault’ya göre söylem her şart
altında iktidarla örtüşür ve iktidarsız söylem bulunmamaktadır. Van Dijk ise, söylemi kontrol edilerek gücü kontrol edilebilir. Söylem sadece vatandaşların davranışlarını kontrol altında tutmaz, onların zihinlerini de etkiler, ele geçirir (Koncavar, 2013,
s. 676). Yani insanların davranışlarını, aklılarını kontrol etmenin garanti yolu; bilgiyi,
ideolojiyi, eğilimleri kontrol etmektir.
Siyaset perdesinden söyleme bakıldığı zaman bu yolla hedefteki kişilerin zihinlerini, nasıl ve ne düşüneceklerini, olaylar karşısında edindikleri tutumları, bilgilerini, düşünce ve ideolojilerini belirleme ve
denetleme olanağına sahip olurlar. Van
Dijk’e göre; Söylemi kontrol eden zihinleri
de dolaylı olarak kontrol eder. İktidarlar
direk olarak özgürlüklere ya da eylemlere
müdahalenin yanı sıra zihinleri söylem
etkisi ile denetler.
Siyasetteki sözcüler parti liderlerinin kullandıkları dilin önemi, söz kadar
söylenin sözlerinde önemli olduğu düşünüldüğünde ön plana çıkmaktadır. Liderlerin söylemleri siyasi partilerle özdeşleşmektedir. Karizmatik bir liderin parti tabanına
etkisi düşünüldüğünde, parti liderlerin
söylemlerinde kullandıkları dil, siyasetin
dilini yansıtmaktadır (Özulu, 2014, s. 21).
Bu nedenlerle siyasi liderlerin konuşmaların içeriklerinde nefret oluşturacak önyargı,
hoşgörüsüzlük, taraf tutma, ayrımcılık,
yabancı korkusu ya da düşmanlığı, cinsiyetçilik, homofobi vb. söylemleri nefret
söylemine temel oluşturacaktır. Bu söylemlerle nefret söyleminin parti tabanına yayılması toplumda nefretin geniş yer bulmasına sebep olur.
Politikacılar konuşmalarında ihtilaflara, anlaşmazlıklara neden olabilecek söy-
98
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
lemlerden kaçınmaları gerekmektedir. Siyasi partiler görüşlerini halkın önünde savunma hakları vardır. Bu hakkı kullanan
siyasi partiler, can sıkıcı, aşağılayıcı söylem
ve davranış içinde bulunmamalıdırlar. Bu
söylemler, davranışlar barışçıl sosyal ortamı zedelemenin yanı sıra demokratik kurumlara da güveni sarsar (İnceoğlu, 2013, s.
84). Siyasetçi ve gazetecilerin nefret içerikli
söylemlere başvurulmaması, yayılmamasında öncülük yapmamaları önem taşımamaktadır (Karan, 2013, s. 120). Bu tür nefret
söylemlerinin özellikle siyasetçiler tarafından dillendirilmemesine özen gösterilmelidir.
Nefret söylemi genelde tüm siyasetçilerin kendilerini; ‘haklı, doğru ve iyi’ göstermek için kullandığı bir yoldur. Bu söylemle rakiplerinin ‘haksız, kötü ve yanlış’
olduğunu vurgulamaktadır ve bu farklarla
kendilerinin ‘üstünlüklerini, kalitelerini ve
haklılıklarını’ ortaya koyarlar (Özulu, 2015,
s. 39) Siyasetçiler bazen muhalif grupları
sindirmek bazen de kendi taraflarını kenetlemek için psikolojik savaş yürütmeyi tercih ederler. Bu savaşta silah ‘nefret söylemi’dir.
AİHM’deki genel bir ifade ile; “politikacı için kabul edilebilir olan eleştirinin
sınırları, herhangi bir birey için olduğundan daha geniştir. Politikacı, herhangi bir
bireyden farklı olarak, kullandığı her kelimeyi ve yaptığı her davranışı hem gazetecilerin hem de genel anlamda kamuoyunun
yakın denetimine zorunlu ve gönüllü olarak açmıştır ve bu nedenle çok daha büyük
bir hoşgörü göstermek zorundadır. ”
Nefret söylemi kapsamında sadece
siyasilerin toplumu eğitme, örnek olma gibi
durumlar yeterli değildir. Medya araçları,
bireyler veya toplulukları kapsayacak şekilde nefret söylemini engelleme ve yaptırım uygulama hedefi ile yasal düzenlemeler yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
NEFRET
SÖYLEMİ
KAVRAM-
LARI
Nefret söyleminin temelinde bulunan kavramlar; önyargı, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük, aşağılama, ırkçılık, milliyetçilik,
düşmanlık, hakaret, cinsiyetçilik’dir. Nefret
söylemine neden olarak sayılan bu kavramların bulunması, adaletsizliklere, barışa
sekte vurmaya, başkalarının haklarını gasp
etmeye neden olmaktadır.
Önyargı, nefret söylemini ve sonrasında ortaya çıkan nefret suçunu oluşturan
kavramlardan biridir. . En kısa tanımı ile
önyargı, bir tutumdur. Bireyin, gurubun ya
da toplumun yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı veya edindiği bilgilerin yanlış olduğu durumlarda başkalarına karşı takındıkları olumlu-olumsuz tutumdur (Erdoğan,
2013, s. 3).
Ayrımcılık, en basit şekli ile ‘adil
olmayan davranış’ anlamına gelmektedir.
Bir gruba karşı sahip olunan olumsuz tutumların sebebiyle, o gruba dâhil olan üye
ya da üyelerine karşı ortaya çıkan olumsuz
davranışlardır. Nefret söyleminin temel
unsurlarından biri olan ayrımcılık, nedensiz bir şekilde bir kamu yararı ya da mantıklı bir gerekçe ortada bulunmaksızın, bir
kişiye, kişi ile yanlı durumda ve koşuldaki
kişilerden daha farklı davranılmasıdır. Biz
ve ötekiler arasında yapılan bir ayrımdır.
Bu ayrım yalnızca geride bıraktığımız yüzyılda bile, hiçbir neden olmaksızın milyonlarca insana acı çekmelerine sebep olmuştur
(Yılmaz, 2013, s. 35). İnsanlık tarihi ayrımcılığın yol açtığı büyük felaketlerle doludur.
Aşağılama, sözlükte (Türkçe Sözlük, 2009, s. 135); “değerinden düşük gösterme, küçültücü davranışlarda bulunma,
hor görme” tanımı şu şekilde yapılmıştır.
Aşağılamanın kanunda şekli ve vasıtası ile
ilgili bir sınırlama getirilmemiştir. Aşağılama, sözlü ifade, mimikler, jestler, işaretler,
yazılı, grafik şekilleriyle gerçekleşebilir.
Açık ve net şekilde işlenen aşağılama, fiilin
hiciv ve mizahi şekilde yöneltilmektedir.
Soru sorma, şüphe belirtisi de uygulamanın
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
bir şeklidir. Basın veya yayın yolu kullanılabilir. Ne ile uygulandığından daha çok
kanunlarla korunan değerleri küçük veya
gülünç duruma düşürücü mahiyette bulunmasıdır (Kol, 2011, s. 65).
Irkçılık, 16. yüzyıldan günümüze
kadar konuşulan ve araştırmalara konu
olmuştur. Farklı ırktan oldukları ileri sürülen birey veya gruplara karşı aşağılama,
haklarından ve özgürlüklerinden mahrum
bırakmaktır. Günümüzde sınırlı da olsa
ırkçılık devam etmektedir. Sözlükte Irkçılık
(Ayverdi, 2008, s. 1340); “kendi ırkını başka
ırklardan üstün sayan ve başka ırklarla
karışmasından çekinen, ırkı, bir milleti
meydana getiren temel unsur kabul eden
görüş” şeklinde tanımlanmıştır. Belirli bir
ırkın başka bir ırktan üstün ya da aşağı
olduğuna, özelliklerine doğuştan sahip
olduğuna, ona hükmetme hakkı bulunduğu
inancıdır (Yücel, 2011, s. 19).
Milliyetçiliği, Frederich Manheim
(akt. Krliç); Devlet Milliyetçiliği ve Etnik
Milliyetçiliği şeklinde 2'ye ayırmıştır. Halkın, dil, din, kan bağı, etnik köken olarak
farklılıkları olsa bile tek bir çatı altında
siyasi olarak toplanması durumu Devlet
Milliyetçiliği’dir. Milli unsurları ortak kan
bağı, dil ve ülke olan milliyetçilik tipi, Etnik
Milliyetçiliği’dir. Uluslarda zaman içersinde oluşan ve şekillenen milliyetçilik, zamanla diğer ulus bilincini azaltmış, sömürgelerin oluşmasına neden olmuştur.
Cinsiyetçilik, “erkeği ve kadını bir
hiyerarşi içinde belirli rollerle tanımlar.
Kadının ekonomi, sosyal ve politika gibi
birçok alandan dışlanması, adından uzaklaşma ve erkeğin üstünlüğünün abartılması
olarak ele alınır ve erkeği norm olarak yapılandırır (ayrımcılığa karşı notlar, ilef)”.
Toplumda kadınlara ve erkeklere yüklenen
roller, davranış biçimleri, düşünce kalıpları
da cinsiyetçilik kapsamına girer. Kadının
yeri mutfaktır, erkekler ağlamaz gibi söylemler bu kapsamdadır.
Hoşgörüsüzlük, farklılıkları zenginlik olarak görmeyip, bu durumları olumlu
99
şekilde değerlendirmek yerine kırıcı, nefret
içeren, kutuplaştıran ve ayrıştıran bir üslup
kullanılması, hoşgörüsüzlük olarak tanımlanmaktadır.
Hoşgörüsüzlüğün ortaya
çıkışı, kişinin dahil olduğu grubuna ait
inanç ya da yaşam biçiminin diğer kişi ve
gruplardan üstün olduğu düşüncesidir.
Temelinde kişilerin insan olarak değerlerinin reddedilmesi yatar (Kaymakcan, 2011,
s. 116). Nefret söylemi, hoşgörüsüzlükten
kaynaklanmaktadır.
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ile bağlantılı olan bir kavramdır. Genellikle ırkçılığın bir bileşeni olarak ele alınmakta ve şu
şekilde tanımlanmaktadır (Yılmaz, 2008, s.
27); “bir kişinin yabancı olarak algılandığı
diğer kişi ya da gruplardan korkması ya da
uzak durmasını tanımlayan muğlak bir
psikolojik kavramdır. ” Çoğunlukla bilinmeyen durumlara karşı oluşturulan korku
ve tedirginliğin bulunduğu durumlardır.
Önyargıları da pekiştiren bu unsurlar sonucu ortaya çıkan bir kavramdır.
Hakaret, bir sınıflandırmadır. Hakaret ile kişi, karşısındaki kişinin sosyal ve
bireysel kimliğine zarar verecek şekilde
aşağılayıcı, küçültücü, onur kırıcı nitelikler
yakıştırmasıdır (Demircan, 1994, s. 270).
Aşağılayıcı bir kavramla kişiyi doğrudan
veya dolaylı olarak bir söz ile nitelendirmek sınıflandırmaktır. Böyle bir söze genelde ‘aşağılama’ özelde ise ‘niteleme’ anlamları yüklenmiştir. Hakaret iki yolla edilir (Demircan, 1994, s. 270). Bunlardan biri,
önceden belirlenmiş geleneksel, törensel bir
olayın yerine getirilmemesi şeklindedir,
yasalara dava konusu olamaz ama toplum
normlarına terstir. Diğeri ise, kişinin haklarına aşağılayıcı bir söz ya da davranış ile
saldırmaktır.
NEFRET SÖYLEMİ ÇEŞİTLERİ
Nefret söylemi; ayrımcılık, aşağılama, milliyetçilik, düşmanlık, hakaret, önyargı, cinsiyetçilik gibi alt kavramların sadece birinin gerçekleşmesi ile ortaya çıkabileceği gibi birçoğunun bir arada kullanıl-
100
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
ması ile de ortaya çıkabilmektedir. Nefret
söyleminin çeşitlerini şöyle sıralamaktadır
(Binark ve Çomu, 2012. Erişim tarihi: 12. 05.
2015):
Siyasal düşünceyi ya da düşüncenin
takipçilerini hedef alan söylem, ‘Siyasal
Nefret Söylemi’dir. Bu durum bazen tüm
düşünceyi hedef alırken, bazen de bir siyasi
parti veya grubu hedef alır.
Aşağılama amacı ile temel cinsiyetçi
ifadelerin kullanmasıyla kadının ikincileştirilmesi ile ortaya çıkan, ‘Kadınlara Yönelik
Nefret Söylemi’dir.
Temel olarak ırkçılıktan da beslenen, yabancılara, göçmenlere, etnik grupları hedef alan söylem, ‘Yabancılara ve Göçmenlere Yönelik Nefret Söylemi’dir. Toplumda farklı gurupları düşman olarak hedef alıp, tehdit ve korku unsuru olarak
tanımlamaktadır.
Farklı cinsel kimlikleri sapkın, iğrenç olarak tanımlayan, geyleri, lezbiyenleri, biseksüelleri, travesti ve transseksüelleri
hedef alan söylem, ‘Cinsel Kimlik Temelli
Nefret Söylemi’dir.
Toplum içindeki farklı din veya
mezheplere yönelik oluşturan söylem,
‘İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi’dir. Dünyada da örnekleri olduğu gibi
ülkemizde de Müslümanlığın dışındaki
dinlere karşı söylemlerin yanı sıra, Sünni
mezhebi dışındaki mezheplere karşı söylemlerinde hedef alınmasıdır.
Kişilerin doğuştan ya da daha sonradan sahip olduğu fiziksel, zihinsel hastalıklara yönelik ortaya konan söylem, ‘Engellilere ve çeşitli Hastalıklara yönelik Nefret Söylemi’dir.
PARTİ LİDERLERİNİN KONUŞMALARINDAN ÖRNEKLER
Adalet ve Kalkınma Partisi
AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Mart 2014 günü Malatya’da Belediye meydanında dile getirdiği “Çünkü
CHP’nin iktidarı yoksulluk demektir, yolsuzluk demektir, yasaklar demektir. Hep
bunları yaşadık. Ve bunlar o tek partili
dönemlerinde demokrasiye yol vermediler.
İşte biz milletimizin desteğiyle gümbür
gümbür geldik. Tek derdimiz var; Hakk’ın
ve halkın rızasını kazanmak. Bu aziz millet
bize, Allah sizlerden razı olsun desin, inanın bize bu yeter, bundan daha büyüğüne
gerek yok. ” sözleri ile rakip partinin olumsuzluklarını dile getirmiştir. Ama bu bir
rakibin diğerini kötüleme şekli olduğundan
nefret söylemi bulunmamaktadır. Kampanya sürecinin siyasal arenadaki doğal
yollarından biri olarak görülmektedir.
15 Mart 2014 günü Adana mitinginde dile getirdiği “Biz de laf yok, icraat
var. Biz icraatla geliyoruz, lafla değil, 12 yıl
hep icraat icraat icraat, bunu zaten Adana’mızda da gösterdik, uygulamalarımızda
gösterdik.” ve “Kardeşlerim, biz bunlardan
nasıl bir Türkiye aldık? Hatırlıyorsunuz,
bunlardan
devraldığımız
Türkiye’de
IMF’ye borç neydi? 23,5 milyar dolar. Kim
ödedi? Biz ödedik. Bunun cevabını veremiyorlar. Yalanla kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Borçlanan sizsiniz, ödeyen biz”
sözlerini söyleyen Erdoğan, biz iyiyiz onlar
kötü, onlar sadece konuşuyor bir şey üretmiyor diyerek rakiplerini aşağılıyor. Konuşmanın devamında; “vatanını seven,
milliyetçi, ama öyle kafatası milliyetçisi
değil ha, laf milliyetçisi de değil, eser milliyetçisi eser, vatansever gerçek anlamda,
değerlerine bağlı, aynı zamanda demokrat
bir şehirdir.” Sözleri ile de kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan kişileri suçlayıcı
bir tavırla önyargılı bir davranış sergilenmiştir. “Kafatası” kelimesi ile Adana’daki
en ciddi rakiplerinden birini Hitler tarzı
ırkçılıkla itham etmekte, aynı zamanda “içi
boş” olmakla ve hamasetle eleştirerek milliyetçi kesimi seçmenler gözünde mahkûm
etmeye çalışmakta. Dinleyici gruba da bu
sözleri ile bu önyargıyı aktarmaktadır.
13 Mart Mersin mitinginde dile getirdiği şu sözlerle “Ve kalkıp Tayyip Erdoğan’a gençleri tahrik etme gibi bir iftira
atma, dürüst ol. Eğer böyle bir iftira varsa
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
bunun başında siz varsınız. AK Parti gençliği sokaklarda değil, bugüne kadar olmadı,
bundan sonra da olmayacak. Bakınız, AK
Parti gençliğinin elinde molotof yok, taş
yok, sopa yok, AK Parti gençliğinin elinde
tablet bilgisayar var, AK Parti gençliğinin
elinde kalem var, kitap var; farkımız bu,
farkımız bu. Ama Kılıçdaroğlu’nun böyle
bir derdi yok, aynı şekilde Bahçeli’nin böyle
bir derdi yok, BDP’nin zaten hiç böyle bir
derdi yok. Çünkü o bölücü terör örgütünün
riyasetinde, onun verdiği destekle siyaset
yapıyor. Yoksa kendi gayretleriyle falan
değil, tehdide dayalı, gerilime dayalı bir
siyaset.” sözleri ile Erdoğan tüm rakip partilerin toplumu geren, toplum huzurunu
hedef alan ve iç çatışmayı kışkırtırcı bir
eylem içinde olduklarını iddia ediyor. Bu
sözleri ile yaşanan toplumsal olayların,
karışıklıkların fayda sağladıklarını ifade
ediyor. Ve partiler üzerinde önyargı oluşturuyor.
Erdoğan, 21 Mart 2014 gününde Rize’de gerçekleştirdiği mitingde gündeme
atıfta bulunarak bir cemaatin liderine sözlerine atıfta bulanarak rakip partilerin bu
cemaat veya grupla anlaştığına vurgu yaptığı şu sözleri söylemektedir; “Bir ceketim
var, başka bir şeyim yok, diyor. Nasıl bir
ceketse bu, içine CHP sığıyor, içine MHP
sığıyor, içine holdingler sığıyor, şirketler
sığıyor, ananaslar sığıyor, tespihler sığıyor,
rafineriler, türlü türlü fitneler sığıyor.”
Barış ve Demokrasi Partisi
24 Mart 2014 günü Siirt mitinginde
konuşan BDP lideri Demirtaş, burada alıntılanan ve diğer açıklamalarının geneline
sinmiş ağır bir ayrımcı tavırla pek çok yerde nefret suçu işlemekten çekinmemektedir. Partisinin siyaseti ile paralel olarak bir
“Kürdistan” sınırları çizmek öncelikli hedefidir. Demirtaş’ın konuşmalarında öncelikli
amacı, ilerde olası bir özerlik/bağımsızlık
ilanı için bölgede altyapının sağlanabilmesinden ibarettir. Daha sonrasında Kürtler
dışındaki tüm diğer unsurların Kürdistan
dışına ötelenmesi, kendi Kürtlük anlayışı
101
dışındaki tüm potansiyel muhalefetin sindirilmesi ve o bölgede hayat hakkı tanınmaması gerekmektedir. Bu amaçla ilintili
olarak da, kendileri dışındaki en önemli
rakipleri olan AK Parti’nin dindar bölge
halkının gözünde imajını kötülemek başlıca
çabalarındandır. Bunun için ‘AK Parti eşittir yolsuzluk’ ve ‘AK Parti eşittir dine saygısızlık’ algısı üzerinde özellikle çalışmaktadır. Dolayısıyla Demirtaş’ın muhalefet
etmek için kullandığı yolsuzluk, dine saygısızlık, insan hakları vb. argümanları, partisinin bölgeye dair politikalarından ayırarak düşünmek mümkün değildir.
“Ey Başbakan, bak senin muhtar bile yapmıyorlardı, biz Siirtliler seni başbakan yaptık. Ama sen kadir-kıymet bilmedin. Sen gidip her yerde ben Siirt’in eniştesiyim, Kürtler benim canım ciğerim ama
Siirtlinin ciğerini söktün ciğerini. İşte
BDP’ye verdiğiniz her oy Tayyip Erdoğan’a
bir mesajdır. ‘O geçmişte verdiğiniz her oy
sana haram olsun’ demektir. ‘Sen bunları
hak etmiyordun, hak etmiyorsun’ demektir.
“Demirtaş burada, kendilerini ev sahibi,
diğerlerinin tamamını, ‘geçici olarak Kürdistan’da bulunmuş/işgal etmiş zorbalar’
olduğu imajını yerleştirmeye çalışmaktadır.
Dolayısıyla ‘Biz Siirtliler’ derken seçmenle
sıradan bir duygudaşlık değil, “bölgenin
partisi ve ev sahibi” olduğu vurgusunu
yapmakta, ‘Siirtlinin ciğerini söktün’ derken partisinin BDP politikalarına paralel
hareket etmemekle ve ihanetle suçlamakta,
“haram olsun” derken de Siirt’ten ve bölgeden gitmesi gereken zamanın geldiği
algısı yerleştirmeye çalışmaktadır. Erdoğan’ın sözleri ile yaptıkları arasında fark
olduğunu, hizmet noktasında ayrımcılık
yaptığını vurgulamaktadır. Ayrımcılıkla
Erdoğan’ı suçlayan Demirtaş, kendisini
dinleyen Siirt halkında, Erdoğan’a karşı
suçlayıcı bir söylemle hitap ederek, önyargı
ve nefret oluşturmaktadır. Siirt’te karşı bir
düşman üretmekte ve düşmana karşı tavır
oluşturmaya çalışmaktadır.
102
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
Aynı mitingde Demirtaş, dini argümanları, değerleri de söz konusu yaparak, 17 Aralık operasyonu sonrası iddialara
adı karşın Bakan’ı da hedefine almaktadır.
“Ve buradan Bakan çıkardınız, biliyorsunuz, Bakan. Şimdi Ankara’ya gitmiş, Kuran
ayetleriyle Bakara süresine makara diyip,
dalga geçen Bakan var ya, işte BDP’ye vereceğimiz her oy, ‘kardeşim sen bizi kandıramazsın, sen ne Allah’ı kandırabilirsin, ne
bu halkı kandırabilirsin’ demektir. ” Bakana
yönelik bu sözleri ile Allah’ı ve Siirt halkını
kandırmakla suçlamakta ve bu duruma
düşmemeleri için kendilerini kaçınılmaz
alternatif olarak göstermektedir.
16 Mart 2015 Mersin mitinginde
Demirtaş’ın ifade ettiği şu sözler, “Senin
İsrail devletinden hiçbir farkın yok. Senin
kınadığın İsrail zihniyetinden farkın yok.
İsrail devleti de Filistinli çocukları öldürdüğünde İsrail başbakanı çıkıp, ‘ama onlar
teröristi’, diyor. ‘Onlar puşi bağlamıştı,
onlar taş atıyordu’ diyor. İşte İsrail zihniyeti, İşte AKP zihniyeti. Arasında hiçbir fark
yok. Arasında hiçbir görüş ayrılığı yok
maalesef.” sözleri ile Demirtaş, başta Erdoğan olmak üzere, AK Parti’yi ve onu destekleyen zihniyetin hepsini İsrail’le benzetiyor. Erdoğan’ın İsrail gibi savunmasız
halkı bombalayan, öldüren bir katil olduğunu ima ediyor. Bu şekilde halkın gözünde Erdoğan’ı, dolaylı yoldan AK Parti’ye
destek verenleri itibarsızlaştırarak, hakaret
ediyor.
11 Mart 2014 günü Ağrı’da konuşan
Demirtaş, “30 Mart’ta. Sadece belediye
başkanı seçmiyoruz. Zulmü ile zalimliği ile
tekçiliği ile ırkçılığı ile bir anlaşılışı, köhnemiş bir zihniyeti tarihin çöplüğüne atmaya hazırlanıyoruz.” sözleri ile BDP lideri,
ırkçılığın, zulmün, zalimliğin sebebi olarak
iktidarı göstermekte, onları hedefe koyarak
onlar kurtulma yollu olarak meşru olan
seçimleri göstermekte ama bunu yaparken
hakaret etmektedir. Devamındaki şu sözleri, “200 kişi bir araya gelince bu işyeri Kürtlerindir deyip yakmaya kalkıyorlar, utanın
ya. Kürtler sizi tükürüğünde boğarda, büyüklüklerinden yapmıyorlar, büyüklüklerinden. Büyüklüklerinden yapmıyorlar,
bunu anlayın ya. Korktuklarından değil.”
sözleri ile Demirtaş, halkı ikiye bölmekte
Kürtler ve Türkler olarak ayrımcılık yaparak, isterlerse Türkleri, Kürtlerin tükürüğü
ile boğabileceğinden tehdit etmektedir.
Kürtlere karşı, Türkleri kışkırtmaktadır.
26 Mart 2014 günü Bingöl mitinginde konuşan Demirtaş’ın şu sözleri, “Şimdi
kaç kuruşluk oldukları ortaya çıktı. Bunların aslında paraya taptıkları ortaya çıktı.
Mala, mülke taptıkları ortaya çıktı. Ayan,
beyan artık teşhir oldular. Hiçbir zaman,
halkın değerlerine saygı duymadıkları,
halkın değerlerine saygı duymayacakları
zaten belliydi.” sözlerinde kullandığı ‘kaç
kuruşluk oldukları’, ‘paraya taptıkları’,
‘mala-mülke taptıkları’ ile kanıtlanmamış
suçlar üzerinden hakaret etmekte, partiyi
ve yetkililerini itibarsızlaştırma amacı ile
hakaret etmektedir. Seçmende oluşacak
yargı ile zedelenme amacı gütmektedir..
Cumhuriyet ve Halk Partisi
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu genel konuşmasında 17 Aralık operasyonu
olarak gündeme gelen iddiaları dillendiriyor ve başta Erdoğan ve adı geçen AK Partili bakanları olmak üzere dolaylı yoldan
tüm AK Parti yetkililerini hırsızlık, yolsuzluk gibi konularla miting alanlarında gündemi haline getiriyor. CHP lideri
Kılıçdaroğlu, yolsuzluklarla ilgili sözleri ile
yargı yerine geçerek soruşturulan Erdoğan’ı ve partisini suçlu ilan ediyor. Bu suçtan yola çıkarak, AK Parti'ye oy vermeleri
halinde tüm AK Partilileri suçlu ilan ediyor.
Yani, belli bir kesimin (tartışmalı da olsa)
suçundan dolayı, tüm AK Partililerin imajı
ile oynayarak onları suçlu ilan etmiş oluyor.
Toplumun gözünde AK Partili olmayı suçlu, haramı desteklemek, haram yemek gibi
dini değer yargıları ile eşdeğer haline getirerek, topluma AK Partilileri hedef gösteriyor. Sonuç olarak laiklerin dindarlara ve
AK Partililere karşı önyargılarını, kinlerini
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
besleyerek, nefret ortamından siyasi çıkar
umuyor. Öte yandan, AKP'lileri suçlu konuma iterek AKP'lilerin hiç bir görüşüne
dikkat edilmemesi, toplum nazarında itibarlarının yok sayılması sözlerinin temel
içeriklerinden bir diğer kısım. Kılıçdaroğlu,
sözleriyle AK Partililere toplum içinde yönelebilecek şiddet ortamını da kürsüden
desteklemiş oluyor.
Kılıçdaroğlu, İzmir’de partisince
İzmir Gündoğdu Meydanı'nda 22 Mart
2014 günü düzenlenen mitingde şu sözleri
ile “Baharda hanımlar temizlik yaparlar.
Baharda çocuklarımızı alır parklara gideriz.
Baharda ağaçlar çiçek açarlar, rengârenk
çiçeklerdir onlar. Baktığımız zaman hayatı
görürüz, hayatın güzelliklerini görürüz,
bütün güzellikleri baharda görürüz. 30
Mart'ın da bir bahar günü. Yine baharda
yine sandığa gideceğiz, hanımlar süpürgeyi
alın haramilerin iktidarını süpürün. Söz
mü? Süpürecek miyiz?” sözleri ile
Kılıçdaroğlu, Adana konuşmasında olduğu
gibi cinsiyetçilik yapmıştır. 30 Mart’ı bir
bahar temizliğine benzeten Kılıçdaroğlu,
temizlik yapmanın sadece kadınlara yüklenen bir rol haline getirerek cinsiyetçilik
yapmıştır. Seçimleri estetik biçimde ifade
etmeye çalışan Kılıçdaroğlu, kadın olmayı
ev hanımlığıyla, ev hanımlarını da “elinde
süpürge olan kadın” imajı ile özdeşleştirerek cinsiyetçi bakış açısını ortaya koymuş,
iktidarı da “süpürülmesi gereken pislik”
benzetmesi yaparak eleştiri sınırlarını zorlamıştır.
Aynı mitingin devamında söylediği;
“Acaba İzmir'i alabilir miyiz' diye size birini gönderdiler, milyon Ali. Bin ali değil, bin
desek adam milyonlarla oynuyor. Milyon
Ali arkasına almış ihale verdiği müteahhitleri, ihale verdiği mütahitleri, o da bir havuz oluşturmuş, 'İzmir havuzu', İzmir’i
nasıl satın alabilirim diye ev ev parfüm
dağıtıyor. ” sözleri ile rakip partinin adayına
hakaret
etmekte,
suçlamaktadır.
Kılıçdaroğlu, buradaki açıklamalarıyla rakip parti adayını ve devletle iş yapan müte-
103
ahhitleri yolsuzluk yapmakla suçlamakta,
isminden yola çıkarak yaptığı kelime oyunları ile aşağılamaya çalışmaktadır. Partinin
bir diğer temsilcisi olan içişleri bakanını da
şu sözlerle “Diyor ki, 'Beni Milli İstihbarat
Teşkilatı takip ediyor mu?' o da araştırıyor.
'Seni takip etmiyor' diyor. 'Sana bir şey
olmaz, sana bir şey olursa ben önüne
yatarım' diyor. İçişleri Bakanı bu. AKP'nin
İçişleri Bakanı. Devletin sırlarını satan bir
adam. ” devlete ihanet etmekle suçlamaktadır.
27 Mart 2014 günü Adana mitinginde Kılıçdaroğlu, “Haramilerin iktidarını
yıkıp, halkın iktidarını kuracağız” veya
“Meydanlarda halk 'Hırsız Recep Tayyip
Erdoğan' diye slogan atıyor, ben de
başçalan diyorum. Allah aşkına, hırsızlık
yapmadı mı?” sözleri ve “Onun hırsız olduğunu, tüyü bitmemiş yetimin hakkını
yediğini, kul hakkı yediğini tüm dünya
biliyor, ben de biliyorum, Adana da biliyor” veya “Düne kadar bu adam, Başbakanlık koltuğunda oturan kişi. Adam dedim ama adam değil biliyorsunuz. Kul
hakkı yiyene adam denir mi?” sözleri ile
gündemde yer alan ama kanıtlanmamış
iddiaları kullanarak, hırsız, başçalan, kulyetim hakkı yiyen şeklinde suçlamalarda
bulunmuştur. Bu suçlamalarla hem rakip
partinin liderini aşağılamış, önyargılı davranarak, hakarette bulunmuştur.
9 Mart 2014 günü Mersin mitingindeki şu sözleri; “Bu başçalan arada bir şu
işreti (Rabia işareti) yapar biliyorsunuz. Bu
işaret aslında rabia’nın değil, 4 bakan 1
başçalan. İşaret bu; 4 bakan 1 başçalan.”
sözleri ile halk tarafından kabul görmüş ve
dayanışma simgesi olan bir işareti kullanarak, bir grubun değer verdiği bir simgeyi,
hatta ülke arasında bağ oluşturmuş bir halk
direniş simgesini kullanarak hakaret için
kullanmaktadır. Devamında “Her şeyin ilki
CHP ile başlar. Demokrasi de CHP ile başlar. Kadın erkek eşitliği de CHP ile başlar.
Yolsuzlukla mücadele CHP ile başlar. O
nedenle ilklerin partisiyiz biz. Düzgün in-
104
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
sanların partisiyiz biz. Özgür insanların
partisiyiz biz. Halkın varlık içinde yaşamasını isteyen bir partiyiz. Elbette ki Atatürk’ün partisiyiz biz.” sözleri ile CHP
lideri Kılıçdaroğlu burada iktidarı eleştirmek için sürekli kullandığı “başçalan” ifadesini güçlendirmek için dolaylı denebilecek bir yöntem kullanmakta, herkesçe kabul edilen olumlu kavramların tekeli
CHP’deymişçesine yaparak diğerlerini
bunların tersi oldukları imasında bulunmaktadır. CHP’lileri “düzgün ve özgür
insanların partisi” olarak ilan ederek diğerlerinin “düzgün ve özgür olmadıkları”
imasında bulunmaktadırlar.
Kılıçdaroğlu, 11 Mart 2014 günü Sinop mitinginde diğer mitinglerden farklı
olarak Türkiye’nin, iktidar partisinin dış
ilişkiler üzerinden diğer ülkelerle yaptığı
çalışmaları ya da tepkileri eleştiriyor. Hatta
bunlar için Erdoğan’ı suçluyor ve bu çalışmaların haksız olduğunu anlatıyor. Mısır’da ölen bir genç kız için ağlamadan önce
ülkesindekiler için ağlaması gerektiğini
söyleyen Kılıçdaroğlu konuşmasının bir
kısmında şu sözleri sarf ediyor; “400'e yakın köyün suyu yok. Bu da resmi verilerin
ortaya koyduğu bir başka gerçek. Bu
başçalan gittiği Amerika'da 'ben Kızılderililere su getireceğim' diye dünyanın parasını
verdirdi. Sonra biz de dedik, merak ettik,
'koskoca Amerika, bu Kızılderililerin suyu
nasıl olmaz'. İnternete girdik, baktık. O
Kızılderililerin bırak suyunu, adamların
barajı var. Büyük paralar ödüyor, Sinop'un
400 köyünde su yok. O suyu olmayan 400
köyün çoğunda da CHP'ye oy çıkmıyor
yeteri kadar. Bu çelişkiyi gidermemiz gerekiyor, bu haksızlığı gidermemiz gerekiyor.”
Kılıçdaroğlu, hükümetin dış politikası üzerinden ülke insanına hizmet etmediklerini
bunun suçlusu olarak ta kendilerine oy
vermeyen yerel halk olduğunu söylemektedir. Hükümetin bu ayrımcı davranışı ile
AK Parti’nin itibarı zedelenmekte ve halkın
gözünde suçlu, sorumsuz ilan edilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi
MHP lideri Bahçeli, miting konuşmalarının genelinde ülkenin bölünmesi,
ayrımlaştırılması üzerinde durmaktadır. Bu
söylemlerinden bazıları: “…etnik çatışmaları tırmandırıyor, mezhep çatışmaları ile
Türkiye’yi ayrıştırıyorsunuz. Ve bugün
Türkiye, aziz vatandaşlarım bölünmenin
eşiğine gelmiştir. PKK’a siyasallaştırılmış,
cesaretlendirilmiş, 2014 yılın özerklik yılı
olarak ilan etmiştir. ” veya “Bunlar Oslo’dan cesaretlendirilerek, İmralı’da beslenerek Ankara’da şekillenerek, Kandil’de
sonuçlandırarak Türkiye’yi bölmeye çalışan
hainler yolcusudur. Bunların içersinde
Adalet ve Kalkınma Partisi ile PKK’nın açık
işbirliği vardır. ” Bahçeli’nin bu sözlerinde
AK Parti ve Erdoğan’ın terörle uzlaşmanın
da ötesinde, terörle işbirliği ve giderek
Kandille özdeşleştirme düzeyine çıkarma
çabaları açık şekilde görülmektedir. Türkiye’nin bölünmesinin önündeki tek engel
olarak MHP’yi işaret eden Bahçeli, geri
kalanları ve özellikle AK Parti’yi Türkiye’yi
hızla bölünmeye götürecek sürecin sorumlusu olarak ilan etmektedir. Terör örgütünün geldiği aşamaları özellikle abartarak
seçmenlerin korkularıyla oynanmakta, öte
yandan başlıca sorumlu olarak tek başına
AK Parti ve destekleyenleri gösterilmektedir. Halka, ülkelerinin bölüneceği düşüncesini aşılayan Bahçeli, bunun sorumlusu
olarak AK parti, politikaları ve lideri Erdoğan’ı göstererek hedefe koymakta ve suçlamaktadır.
25 Mart 2014 günü Adana’da Bahçeli şu sözleri ile; “İlkokulda cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana bir ant içiyor.
Türküm, doğruyum, çalışkanım, diyor.
Kötü bir şey mi söylüyor. Türküm demekte
utanılacak ne var? Çalışkanım demek…
Bunlar güzel şeyler değil mi? Ama şimdi
bunları yasakladınız. Niye yasaklıyorsun,
Sayın Recep Tayyip Erdoğan? 7 ve 11 yaş
grubunda insanlarımızın andını niye ortadan kaldırıyorsun. Ne desin yani? Bilal gibi
mi konuşsun? Hırsızım, çalışkanım, soy-
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
guncuyum mu desin? Ne istiyorsun sen bu
millet evlatlarından? Onun için MHP iktidarında tekrar andımızı okullarda okutmazsak namerdim. ” Sözleri ile andımız
tartışmalarını yeniden gündeme getiren
MHP lideri Bahçeli, bunun varlığının bir
ayrımcılık olduğunu değil de, kaldırılmasının bir suç olduğunu vurgulamakta ve 17
Aralık operasyonun kanıtlanmamış suçlarına gönderme yaparak hakaret etmektedir.
Ayrıca, Andımız’ın kaldırılması eleştirilirken Erdoğan’ın oğlunun zekâ ve ahlakının
düşüklüğü alaysı bir dille alınmakta. Ve
devamında söylediği şu sözleri ile ‘yüzkarası’ sözü ile AK parti ve yetkililerine hakaret etmektedir; “Recep Tayyip Erdoğan’ın
zihniyetini iktidar döneminin arka bahçesini ve nelerin ne şekilde oluştuğunu ortaya
koyan bir önemli olay gerçekleşmiştir. Bu
17 Aralık 2013 Türkiye için, özellikle de
AKP için bir yüzkarasıdır. Milletimiz için
ise kara bir gündü. ”
MHP lideri Bahçeli, 24 Mart 2014
günü Mersin mitingindeki konuşmasının
genelinde ülkenin bölünmesi, ayrımlaştırılması üzerinde durmaktadır. Bu söylemlerinden bazıları: “…etnik çatışmaları tırmandırıyor, mezhep çatışmaları ile Türkiye’yi ayrıştırıyorsunuz. Ve bugün Türkiye,
aziz vatandaşlarım bölünmenin eşiğine
gelmiştir. PKK’a siyasallaştırılmış, cesaretlendirilmiş, 2014 yılın özerklik yılı olarak
ilan etmiştir.” veya “Bunlar Oslo’dan cesaretlendirilerek, İmralı’da beslenerek Ankara’da şekillenerek, Kandil’de sonuçlandırarak Türkiye’yi bölmeye çalışan hainler yolcusudur. Bunların içersinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile PKK’nın açık işbirliği vardır.” Bahçeli’nin bu sözlerinde AK Parti ve
Erdoğan’ın terörle uzlaşmanın da ötesinde,
terörle işbirliği ve giderek Kandille özdeşleştirme düzeyine çıkarma çabaları açık
şekilde görülmektedir. Türkiye’nin bölünmesinin önündeki tek engel olarak MHP’yi
işaret eden Bahçeli, geri kalanları ve özellikle AK Parti’yi Türkiye’yi hızla bölünmeye
götürecek sürecin sorumlusu olarak ilan
105
etmektedir. Terör örgütünün geldiği aşamaları özellikle abartarak seçmenlerin korkularıyla oynanmakta, öte yandan başlıca
sorumlu olarak tek başına AK Parti ve destekleyenleri gösterilmektedir. Halka, ülkelerinin bölüneceği düşüncesini aşılayan
Bahçeli, bunun sorumlusu olarak AK parti,
politikaları ve lideri Erdoğan’ı göstererek
hedefe koymakta ve suçlamaktadır.
23 Mart 2014 gün Iğdır mitingindeki şu sözleri ile; “Devletin imkanları ile
TOKİ ile, taşınmış elemanlarla, halkı aldatmaya ve kandırmaya çıkıyor, bunlar
diyor aslı yoktur. Bunlar iktidarı çekemeyenlerin işidir. Çok hizmetler sunuyoruz,
bunları kabul etmeyenler bunu yapıyor.
Bizi kıskanıyorlar, bunlar komplodur, diyor.” Sözleri ile devamlı miting alanlarını
doldurmaları ile övünen AK Parti’nin katılımcılarının para ile ya da kendi elemanları
olduğunu vurgulamaktadır. BU şekilde
hem partiye gönül vermişleri, destekleyenleri suçlamakta hem de partinin kendisini
kandırma, para ile adam tutma imaları ile
suçlamaktadır.
Osmaniye, 25 Mart 2014 günü yaptığı mitingdeki şu sözleri; “…bu bir kanser
gibidir, vücudu kısa surede sarar, toplumsal huzursuzluğun kaynağı, toplumsal hastalığın başı yolsuzluk ve rüşvettir. Yolsuzluk ve rüşvet toplumu çürütür. Türkiye
cumhuriyeti devletini çökertir. Bunu anlamak için özel bir araştırmaya gerek yok.
İşte Tunus’a bakınız. 27 yıldan buyana Bin
Ali, ülkeyi yönetiyor. Ne ile kaçtı ülkesinden, yolsuzluk ve rüşvetten dolayı kaçtı.
Yakalansaydı belki de linç edilecek hali
vardı. Mısır’a baktığınız vakit, 33 yıldan bu
yana Mısır’ı yöneten ihtilal ile gelmiş, ihtilal
ile giden Hüsnü Mübarek’i yolsuzluk ve
rüşvetle müebbet hapse mahkûm olmuştur.
Suriye’yi görüyorsunuz, karma karışık.
Libya’yı görüyorsunuz. Tam 1968’den bu
yana Libya’nın devlet başkanı olan Kaddafi
halk tarafından linç edildi. Ukrayna’yı görüyorsunuz, 12 gün içinde bir gece muhalefet ile iktidarın unsurlarının çatışması ile 86
106
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
kişi hayatını kaybetti,. Halk birden hareketlendi devlet başkanlığının sarayını bastı ve
Rusya, onu oradan alıp zor kaçırdı. Şuan
Rusya’da bulunuyor.” sözleri ile 17 Aralık
operasyonuna vurgu yapan Bahçeli bu
sefer diğer ülkelerden örnekler vererek
Erdoğan’a ve AK partiye karşı tahrik etmektedir. Seçmene de yolsuzluk, rüşvet
durumlarında ülkesinden kaçan, hapse
mahkum olan, halk tarafından linç edilen,
iç savaş çıkan ülke ve ülke liderlerinden
örnekler veren Bahçeli, kanıtlanmamış bir
iddiaya dayanarak Erdoğan’ı, parti yetkililerini suçlu bulmaktadır.
SONUÇ
Türkiye sınırları içindeki yerel yönetimleri belirlemek amacı ile 30 Mart 2014
tarihinde Mahalli İdareler Genel Seçimleri
gerçekleştirilmiştir. Seçim atmosferine günler öncesinden giren tüm partiler, seçim
kampanyalarının bir adımı olarak açık hava
konuşmalarına başvurmuş; partilerin hepsi
uzun ve yoğun bir çalışma ile Türkiye’nin
farklı illerinde, ilçelerinde seçmenlerle buluşmuştur. Seçim döneminde yapılan mitinglerin gündemini ağırlıklı olarak Gülen
hareketi ve AK Parti arasındaki gerilim
belirlemiştir. 17 Aralık’taki kimi bakanları
kapsayan geniş çaplı bir yolsuzluk operasyonu düzenlenmiştir. Operasyonla beraber
AK Parti yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık vb.
suçlamaları altında kalmış, gündem bununla yoğunlaşmıştır. Partilerce düzenlenen
açık hava konuşmalarında konuşan liderlerin hepsi konuşmaların genelinde kapsayıcı
bir dil kullanmış, hepsinin konuşma temasını Türkiye’nin seçim öncesinde başlayan
tartışmalar oluşturmuştur.
Genel olarak partileri ve konuşmalarını değerlendirecek olursak, kurumsal
olarak kampanya çalışmalarında devamlılık
ve miting konuşmalarına ulaşılabilirliğe en
dikkat eden parti, AK Parti ve CHP’dir.
MHP ve BDP’nin konuşmalarını ne kurumsal ne de sosyal ortamlarda paylaşmak için
özel bir çalışma yapmadığı gözlemlenmiş-
tir. Liderlerin yaptığı konuşmalarda çokça
‘siyasal katılım’ vurgulanmaktadır. Tüm
parti liderleri seçmenlerini sandığa çağırmakta ve oy kullanmanın önemini vurgulamaktadırlar.
Konuşmaların genel içeriklerine bakacak olursak, parti liderlerinin işsizlik,
yoksulluk ana gündem konularından bazılarıdır. Sağlık, eğitim, ulaşım hizmetleri,
barınma hakkı konularına da genel olarak
tüm partiler değinmektedir. Özellikle muhalefet partilerinin konuşmalarındaki ana
gündem maddesi ise, yolsuzluktur. Muhalefet partileri, CHP, MHP ve BDP direk/dolaylı yoldan, alaycı bir üslupla ya da
suçlayarak sıklıkla yolsuzluk konusunu
gündeme taşımışlardır. Aynı şekilde iktidar
partisi AK Parti’de muhalefet kadar yolsuzluktan bahsetmekte, genelde savunma şeklinde konuşmalarında yer almaktadır. 17
Aralık ve yolsuzluk iddialarını parti liderlerinin konuşmalarında direk kullanmanın
yanı sıra imalı sözler göndermelerde bulunmaktadır. Özellikle ‘ayakkabı kutusu’
iması muhalefet partilerinin konuşmalarında alaycı üslubun kilit kelimesi durumundadır.
Seçkisel örneksel metodu ile seçilmiş ve ele alınmış konuşmalarının genelinde tüm partilerin seçim kampanyalarında
oy toplama amacı ile belirledikleri söylemlerde rakipleri için hakaret ve aşağılama
kavramlarına başvurdukları görülmektedir.
Ayrıca MHP ve BDP’nin milliyetçilik ve
ırkçılık yaptığı, CHP’nin ise bilinçsiz cinsiyetçilik yaptığı da söylenebilir. Çalışmada
incelenen parti liderlerinin söylemlerinde
seçim kazanmak için başvurdukları bu yol
nefret suçu teşkil edecek kadar keskin ve
net şekilde değildir.
Parti liderleri genel olarak direk
olarak belli bir guruba ya da kişiye tavır
takınmış durumda değildirler. Dört parti
lideri de konuşmalarında genel olarak kapsayıcı bir dil kullanmış, hangi partiyi eleştirirse eleştirsinler onu destekleyen seçmeni
ayrı tuttuklarını ifade etmişlerdir.
Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava…
Seçim kampanyalarında, ‘Nefret
söylemi var mı, yok mu?’ sorusunun cevabı
olarak, konuşmalarda bilinçli olmasa da
liderler tarafından nefret söyleminde bulunulmuş ama bunlardan hiçbiri nefret suçu
oluşturacak kadar bariz bir şekilde ifade
edilmemiş sonucuna ulaşılmıştır. Partilerin
nefret söylemine başvurma sıklığı, genelde
iktidar partisine yönelik olarak, onu karalayıp seçmenin oy tutumunu değiştirme
amacı ile fazlası ile hakaret edilmesi şeklinde bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Aktaş, H. (2004). Bir Siyasal İletişim Aracı
Olarak İnternet, Konya: Tablet
Kitabevi.
Aygül, E “Facebook’ta Nefret Söyleminin
Üretilmesi Ve Dolaşıma Sokulması”, Tuğrul Çomu (Edi.), Yeni Medyada Nefret Söylemi, İstanbul:
Kalkedon Yayınları, 2010, 95-140.
Ayverdi, İ. (2008), Misalli Büyük Türkçe
Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Yayınevi.
Aziz, A. (2007). Siyasal Kampanyalar, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Binark, M. “Nefret Söyleminin Yeni Medya
Ortamında Dolaşıma Girmesi Ve
Türetilmesi”, Tuğrul Çomu (Edi.),
Yeni Medyada Nefret Söylemi, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2010,
11-53.
Bongrand, M. (1992). Politikada Pazarlama,
F. Ersoy (çev.), İstanbul: İletişim
Yayınları.
Çınar, M. "Habercilik Ve Nefret Söylemi",
Mahmut Çınar (Ed.). Medya Ve
Nefret
Söylemi;
KavramlarMecralar-Tartışmalar.
İstanbul:
Hrant Dink Vakıf Yayınları, 2013,
137-152.
Demircan, Ö. (1994). İletişim Açısından
Hakaret ve Küfür, Dilbilim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4, 264-274.
Erdoğan, M. (2013). Seçim Sistemleri İle
Siyasi Partiler Arasındaki İlişkiler,
107
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara: Gazi Üniversitesi SBE.
İnceoğlu, Y. ve Sözeri, C. (2012), “Nefret
Suçlarında Medya Sorumluluğu: Ya
Sev Ya Terk Et Ya Da…”, Yasemin
İnceoğlu (Edi.), Nefret Söylemi
Ve/Veya Nefret Suçları, İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
Karan, U. “Nefret Söylemi Ve Yakından
İlişkili İdğer Kavramlar: Ayrımcılık,
Nefret Suçu Ve Hakaret”, Mahmut
Çınar (Ed.) Medya Ve Nefret Söylemi;
Kavramlar-MecralarTartışmalar. İstanbul: Hrant Dink
Vakıf Yayınları, 2013, 95-129.
Kaymakcan, R. “Hoşgörü ve Eğitimi”, Dem
Dergi, Yıl:2 Sayı:6 (2011)
Kol, H. (2011). İfade Özgürlüğü Perspektifinden Türk Milletini, Türkiye
cumhuriyetini, Devletini, Devletin
Kurum Ve Organlarını Aşağılama.
Yayınlanmış Yüksek Lisans tezi.
Ankara: Polis Akademisi Güvenlik
Bilimleri Enstitüsü.
Koncavar, A., Hate speech in new media,
academic
journal
of
interdisciplinary
studies,
c:2,
s:8(2013), 675-682.
Krliç, M. (2007), Milliyetçilik Ve Etnik Milliyetçilik, Sırbistan Ve Karadağ Örneği, Yayınlanmış Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
SBE.
Mcquail, D. ve Sven, W. (1997). Kitle İletişim Modelleri. K. Yumlu (çev.),
Ankara: İmge Kitabevi.
Mutlu, E. (1998), İletişim Sözlüğü, Ankara:
Ark Yayınları.
Özulu, S. (2014), “Nefret Söyleminin Engellenmesinde Siyaset Kurumu”, Dicle
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi C:4 S:7, 15-29.
Özulu, S.(2015) “Nefret Dili ve Siyaset”,
Mahmut Akpınar (Ed.), “Nefret
Söylemi ve Siyaset”, İstanbul: Ufuk
Yayınları, 2015, 17-89.
108
Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ
Şahan, S. (2013). Seçim Kampanyalarında
Profesyonelleşme: Türkiye’de Seçim Kampanya Uzmanları Ve Lider
Danışmanları,
Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE
Tan, A. (2002). İlke ve Uygulamalarıyla
Politik Pazarlama, İstanbul: Papatya Yayınları.
Taşcıoğlu, R. (2007). Seçim Kampanyalarındaki Dönüşüm: Amerikanlaşma
Bağlamında 3 Kasım 2002 Genel
Seçimlerinde Genç Parti Seçim
Kampanyası, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE.
Türk, H.S. (2006). Seçim, Seçim Sistemleri
Ve Anayasal Tercih", Anayasa Yargısı. Erişim Tarihi: 01.04.2015.
Http://Www.Anayasa.Gov.Tr/Files/
Pdf/Anayasa_Yargisi/Anyarg23/Tu
rk.Pdf
Uztuğ, F. (1999). Siyasal Marka: Seçim
Kampanyaları Ve Aday İmajı, Ankara: Mediacat Yayınları.
Uztuğ, F. (2004). Siyasal İletişim Yöntemi,
İstanbul: Mediacat Yayıncılık.
Weber, A.(2009). Nefret Söylemi El Kitabı.
M. Çulhaoğlu (Çev.). Avrupa Konseyi Yayınları.
www.aljazeera.com.tr,
http://www.aljazeera.com.tr/interak
tif/aihmin-ifade-ozgurlugu-davalari
Yılmaz, F. (2008), Avrupa’da Irkçılık ve
Yabancı düşmanlığı, Ankara: USAK
yayınları.
Yılmaz, H.S. (2013). Siyasal Nefret Söylemi
Ve Medya, Konya: Litaratürk Yayınları.
Yücel, M.Ö. (2011), Televizyonlarda Terör,
Irkçılık Ve Nefret İçerikli Yayınlar,
Yayınlanmış Uzmanlık Tezi, Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu.
Zübeyir, Y. (2007). Politika Oluşturma Sürecinde Basın: Orman Arazilerinin
Mülkiyet Devrine İlişkin Tartışma-
lar. Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi
SBE
Download