The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS2980 Number: 38 , p. 91-108, Autumn II 2015 Yayın Süreci Yayın Geliş Tarihi 30.06.2015 Yayınlanma Tarihi 17.10.2015 SEÇİM KAMPANYALARINDA NEFRET SÖYLEMİ: 2014 YEREL SEÇİM KAMPANYALARINDA PARTİ LİDERLERİNİN AÇIK HAVA KONUŞMALARI 1 HATE SPEECH IN ELECTION CAMPAIGNS: OUTDOOR SPEECH OF PARTY LEADERS IN LOCAL ELECTION CAMPAIGNS 2014 Yrd. Doç. Dr. Ali Murat KIRIK Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Radyo Televizyon Anabilim Dalı Gülüzar SÖNMEZ Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo Televizyon Sinema Ana Bilim Dalı, İletişim Bilimleri Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi Özet Nefret söylemi, dünyada ve ülkemizde kimlik bilinci, kimliksel ayrışmayla paralel olarak ortaya çıkan ve son yıllarda belirgin olarak suç teşkil eden bulaşıcı bir fiildir. Bir kişi ya da grubu hedef alarak dile getirilen nefret söylemi, söz konusu kişi ya da gruba karşı önyargı oluşmasına, hedefin düşmanlaştırılmasına ve nefretin büyümesine sebep olmaktadır. Yapılan çalışmada Türkiye'nin aktif siyasetinde belirleyici rolü olan kişilerinden, siyasi çalışmalarında kullandıkları söylemlerinde nefret diline ne kadar yer verdikleri belirlenmeye çalışılmış özellikle 2014 yerel seçimlerinde, seçim kampanyalarının bir ayağı olan açık hava konuşmalarında bu söyleme ne kadar başvurdukları incelenmiştir. Dünyada ve ülkemizde çoğunlukla nefret suçu işlenmez fakat sıklıkla nefret söyleminde bulunulur. Kamusal alanda üretilen nefret söylemi alıcısının zarar görme riskini artırır. Siyasal zeminde partilerin kendilerini var etme biçimlerinden birisi olarak nefret söylemini kullandığını söylenebilir. Siyasal partiler, kendi dostunu düşmanını belirleyebilmektedirler. Bazen eşitliği sağlayamama, ayrımcılığa sebep olma, bazen de particilik anlayışı sonucu liderlerin ya da parti yetkililerinin söylemleri ile devlet, nefret söylemi kullanma yolunu seçerler. Devlet adamları veya siyasi liderlerin başvuracakları nefret söylemi sadece kendileri ile sınırlı kalmaz. Bu kişilerin topluma olan etkilerinden dolayı herkes Bu makalenin bir bölümü Gülüzar Sönmez’in, “Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yılı Parti Liderlerinin Açık Hava Konuşmaları”isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir. 1 92 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ için önemlidir. Vatandaşa karşı sorumlu olan bir liderin nefret söylemine başvurması, tehlikeli ve toplumu huzursuz edecek bir dildir. Siyasi liderlerin konuşmaların içeriklerinde nefret oluşturacak önyargı, hoşgörüsüzlük, taraf tutma, ayrımcılık, yabancı korkusu ya da düşmanlığı, cinsiyetçilik, homofobi vb. söylemleri nefret söylemine temel oluşturan kavramların varlığı ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Nefret Söylemi, Seçim Kampanyaları, Söylem, Önyargı, Ayrımcılık, Irkçılık Abstract Hate speech is an infectious and a recent significantly criminal act which emerged in parallel with identity awareness and identical decomposition in the world and in our country. Hate speech targeting a person or group causes a prejudice to occur against this individual or group, hostility against the target and growth of hate. In this study, it is examined that how often the politicians who have decisive role in Turkey’s policy give place to hate language in the discourse they use. It is analyzed especially in 2014 local elections how often they used this discourse in open-air speech which is a pillar of the election campaigns. Generally, one does not process a hate crime but uses hate speech often in the world and in our country. Hate speech produced in the public sphere increases the risk of damage to the receiver. It can be said that political parties use hate speech as one of the ways of being in existence in political ground. Political parties are able to determine its friends and enemies. Statesmen use hate speech either because of the inability of providing equality, causing discrimination or as a result of the partisanship by the leaders or party officials. (Özulu, 2014:20). The hate speech they apply is not limited to only themselves. It is important for everyone in the society because of their impact. Using hate speech by a leader that is responsible for the citizen is a dangerous and comfortless language. The discourse of notions such as prejudice, intolerance, advocacy, discrimination, xenophobia, sexism, homophobia causing hate in speeches of political leaders demonstrates the existence of hate speech. Keywords: Hate Speech, Election Campaigns, Discourse, Prejudice, Discrimination, Racism GİRİŞ Dünyada ve ülkemizde çoğunlukla nefret suçu işlenmez fakat sıklıkla nefret söyleminde bulunulur. Kamusal alanda üretilen nefret söylemi alıcısının zarar görme riskini artırır. Özellikle bu söylemler herkesi ilgilendiren bir seçim platformunda söyleniyorsa, daha yaygın ve etkili olmaktadır. Partiler, seçim kampanyalarının gereği olarak rakip partiye ya da onun destekçilerine karşı nefret söyleminde bulunma potansiyeline sahiptir. Rekabet ortamında, bir yarış halinde kendi oy oranını yükseltmek, daha başarılı sonuçlar almak, kendisinin iyi rakiplerinin kötü olduğunu göstermek vb. amaçlarla yola çıktığı için nefret söyleminden soyutlanması neredeyse imkânsızdır. Siyasal zeminde partilerin kendilerini var etme biçimlerinden birisi olarak nefret söylemini kullandığını söylenebilir. Siyasal partiler, kendi dostunu düşmanını belirleyebilmektedirler. Partilerin iktidarı ele geçirme, elinde tutma ve mutlak iktidara evrimle sürecinin bütününde seferber ettiği nefret söyleminin kaynakları incelenen söylem örneklerinde de görüleceği bir çalışma gerçekleştirdik. Çalışmada, nefret söyleminin tanımını ortaya koyup, parti liderlerinin seçim kampanyaları boyunca gerçekleştirdikleri, vatandaşa seslendikleri açık hava konuşmalarında nefret söylemine başvurup- Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… başvurmadığını incelenmiştir. Nefret söylemini liderler, hangi sıklıkla, kime, hangi yolla, hangi kavram üzerinden gerçekleştirdiğini inceleme amacı taşımaktadır. Seçim kampanyalarında, parti liderleri ve nefret söylemi arasındaki ilişkiye dair çıkarım yapma amacı da taşımaktadır. Çalışmanın temel amacı, ‘seçim kampanyalarında nefret söylemi var mıyok mu?’ sorgusunu gerçekleştirmek olmuştur. Seçim kampanyaları kapsamında gerçekleşen açık hava konuşmalarındaki nefret söylemi arasındaki ilişkinin izinde parti liderlerin söylemlerini analiz etmektir. Parti liderlerinin siyasal dilinin nefret söylemi üzerinden incelenmesi; parti liderlerinin söylemleri üzerinden seçim kampanyaları- siyasal rekabet-nefret söylemi arasındaki ilişkilere dair bulgular konması amaçlanmıştır. Araştırma yöntemi olarak ‘Söylem Analizi’ne başvurulmuştur. Nefret söyleminin 2014 yerel seçim kampanyalarında parti liderlerinin nefret söyleminin temel kavramlarını oluşturan önyargı, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık, aşağılama, milliyetçilik, düşmanlık, hakaret, önyargı, taraf tutma, cinsiyetçilik unsurlarının yer aldığını var sayılmıştır. Bu öngörüden yol çıkarak 2014 yerel seçimlerinde oy oranı sıralamasında ilk 4’e giren Adalet Ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Barış Ve Demokrasi Partisi (BDP), Cumhuriyet Ve Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’nin seçim kampanyaları altında gerçekleştirdiği açık hava konuşmalarındaki nefret söylemi bulguları incelenmiştir. Nefret söylemi var mı, yok mu? Partilerin nefret söylemine başvurma sıklığı nedir? Nefret söyleminin hangi temel kavramı üzerinden söylem üretilmiştir? sorularının cevabı ortaya konulurken parti liderlerinin seçim konuşmaları seçkisel örneksel metodu ile sınırlandırılmıştır. SEÇİM KAMPANYALARI Seçim kampanyaları, seçim dönemi öncesinden seçimlerin olma zamanına ka- 93 dar süre içinde devam eden bir bilgilendirme ile seçmenlere ulaşma sürecidir. Seçim kampanyaları (Devran, 2004, s. 1) siyasi parti ve adaylarının iktidara gelmek için seçmenlere ulaşma ve onları ikna etmek için kullandıkları bir yoludur. Bu amaçlarla yürütülen seçim kampanyaları karmaşık ve yoğun iletişim uygulamaları içerir. SEÇİM KAMPANYASI TANIMI VE AMACI Günümüzde seçmenin algısı, yıllar öncesi bir yana 5-10 yıl önceki ihtiyaçlar ve beklentiler bile değişmekte, farklılaşmakta; yeni ihtiyaç ve beklentiler oluşmaktadır. Siyasal seçimler öncesi düzenlenecek olan kampanyalar sürecinde vatandaşların istek ve arzularının irdelenmesi, başka bir taraftan da vatandaşın aldıkları hizmetlerin kalitesinin ve içeriğinin ne kadar farkında oldukları, hükümetlerden beklentilerinin neler olduğu, oy verme süreçlerinde davranışlarının hangi gerekçe ile kime verecekleri gerçeği, yani bilgilenme gerekliliği ortaya çıkmaktadır (Zübeyir, 2007, s. 33). Tarihsel olarak propaganda içerikli seçim stratejileri 1950’li yıllara kadar egemen olmuş, daha sonrasında hızlı bir değişimle siyasal iletişim mantığı içerisindeki siyasal kampanyalara dönüşmüştür. Bu kampanyalar adaylardan partiye, ideolojiden inanca geniş bir çerçevede değerlendirilen, seçim stratejileri ve taktikleriyle ortaya çıkan tekniklerle şekillendirilmiştir (Aktaş, 2004, s. 17). Yıldız (2003), ‘Kampanya’yı, propaganda amacı içeren, belirli bir zamanı olan, politik, ticari vb. girişim olarak tanımlanmaktadır. Kampanyalar, Devran’a (2004) göre; hedef kitle olan seçmenlere ulaşmak ve ikna etmek amacıyla iktidara aday olan parti veya liderlerin yürüttüğü yoğun ve karmaşık iletişim uygulamalarıdır. Seçim kampanyalarında, kampanya yöneticilerinin seçmenleri ikna etmek ve desteklerini kazanmak için kendi aday veya partileri hakkında bilgilendirmeye çalışmaktadırlar. 94 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ Seçmenler aday veya partiler arasındaki benzerliklerden ziyade farklılıkları göz önüne alarak değerlendirmekte ve oy davranışlarına bu şekilde karar vermektedirler. Partilerin faaliyetlerle seçmenlerin beğenisine; ideolojilerini, programlarını ve adaylarını sunması ‘Seçim Kampanyası’dır. Bu faaliyetler için belirli bir zaman gerekmektedir. Bu zaman içinde kampanya başında belirtilmiş olan amaçlar için parti ve adayın tanıtımına, tutundurulmasına, reklamına ve organizasyonuna yönelik yapılan tüm çabaların hepsini karşılamaktadır (Tan, 2002, s. 101). Yapılan tüm faaliyetler seçmeni, partiyi ya da adayı tercih ettirmek içindir. Seçim kampanyalarının elde edilmiş seçmeni rahatlatmak, yeni seçmen kazanmak, diğer parti, aday veya fikri destekleyenlerde şüphe uyandırmak şeklinde üç amacı vardır (Bongrand, 1952, s. 52). Seçim kampanyalarının asıl amacı, seçim gününe kadar hangi parti veya adaya oy vereceği belli olmayan kararsızlar üzerinde etkili olarak, kampanyanın yapıldığı partiye oy vermesini sağlamaktır (Aziz, 2007, s. 108). Siyasal seçim kampanyalarının fonksiyonları şu şekilde sıralanmakta (Uztuğ, 1999, s. 20); Siyasal iletişim kampanyaları, Seçmenlerin tercihlerini değiştirme ve tutumlarını pekiştirmenin yanı sıra, seçmenleri oy vermeye ve kampanyaya yardımcı olmaya da teşvik etmektedir. Her türlü görüşün tartışılmasını sağlarken, aralarındaki farklılıkların seçmenlerce fark edilmesini fırsat verir. Bu süreçte yeni liderleri kamuoyuna tanıtmakta ve onların meşrulaştırılmasına zemin hazırlamaktadır. Seçmenlerin siyasal sisteme bağlanmalarını sağlamakta, uzlaşma ortamının sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Demokrasi kültürünün yaygınlaşmasına aracılık etmektedir. Adaylar arasındaki farklılıkları, adayların özelliklerini ve üsluplarını seç- menlere tanıtarak onların tercih yapmalarını kolaylaştırmaktadır. Ayrıca siyasi rakipleri destekleyen seçmenlerde şüphe uyandırmayı, kendi adaylarını ve partilerini olumlu bir kimlikle özdeşleştirmeyi de amaçlanmaktadır. SEÇİM KAMPANYALARININ NİTELİĞİ VE İŞLEVLERİ Kampanya süreci, partilerin kurumsal kimliği, liderlerin ifadeleri, tanıtım çalışmaları, seçim merkezi ya da parti binalarının yerleri, adayların özgeçmişlerine kadar tüm ayrıntıları kapsamaktadır. Amaç partilerin yeniden yapılandırması değil, yüksek oy ile seçimleri bitirmektir. Hangi boyutta olursa olsun bir kampanya şu nitelikleri taşıması gerektirmektedir (Mcquaıl ve Sven, 1997, s. 214): Kampanyalar kolektif, örgütlü bir kaynağa sahiptir. Kampanyalar amaca yöneliktir. Net bir şekilde başta belirlenen amaçlar tarafından yönlendirilir. Kampanyalarda kitle iletişim aracı kullanılması ve bu araçların amaç, yöntem ve geçerliliklerine bağlı kamusal olarak nitelendirilebilir. Amaçlara bağlı olarak belli gruplara veya geniş kamuoyuna yöneltilebilir. Lilleker’e (2013) göre ‘Seçim Kampanyaları’nın birincil rolü; parti programında önem teşkil eden bir hususun, kampanyanın merkezine yerleştirilmesi ve seçmenler tarafından bilinirlik kazandırılmasıdır. Kampanyanın ikinci rolü; ikna ediciliğidir. Üçüncü rolü olarak; kampanyalar adayın tanınırlığını arttırabilmesidir. Siyasal kampanyalar, adayların amaçları ile seçmenlerin davranışları arasında bir bağ oluşturur. Uztuğ, siyasal kampanyaların işlevlerini ‘araçsal’ ve ‘tamamlayıcı’ olmak üzere iki başlık altında toplamaktadır. Araçsal işlevler ise şu şekilde sıralar; Kampanya, seçmenlerin sadece tercihlerini değiştirmeye veya onların oy tu- Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… tumlarını pekiştirmenin yanı sıra oy vermeye ve seçmenleri kampanyaya yardımcı olmaya teşvik eder. Kampanya, farklılığın seçmenlerce ayırt edilmesini sağlamak için görüşlerin tartışılmasına zemin hazırlar. Kampanyalar, yeni liderleri tanıtarak onları meşrulaştırır. Seçim kampanyaları, ‘Tamamlayıcı işlevleri’ ile seçmenlerin siyasal sisteme bağlanmalarını ve sosyal-psikolojik uzlaşımın yaratılmasına yardımcı olmaları ile açıklanabilir (Uztuğ, 2004: 86). Seçim sürecinin en hareketli bölümünü oluşturan siyasal kampanyalar; seçimleri yönlendirmeye ve bu sayede de demokratik bir sistem içinde hareket etmemizi zemin sağlar. SEÇİM KAMPANYALARININ AMERİKANLAŞMASI ABD’de doğan siyasetin profesyonelleşmesinin etkisi bugün dünyada birçok ülkede görülebilir. Seçim kampanyaları ve siyasal alanlardaki dönüşümleri ifade eden ‘Amerikanlaşma’, ‘Modernleşme’ gibi kavramların etkileri iletişim alanındaki gelişmelerle birlikte Birleşik Devletlerle sınırlı değildir (Şahan, 2013, s. 48). Amerikanlaşma ile ilgili Mancini ve Swanson’in işaret ettiği noktayı Türk, şu şekilde aktarmaktadır (Türk, 2010, s. 69); dünyadaki mevcut demokrasiler içinde kampanyalar gün geçtikçe daha çok ‘Amerikanlaşmak’tadır. ‘Amerikanlaşmak’ doğrudan ABD’deki kampanya ve pazarlama stratejilerine bağlı kalınması ya da bunların bir biçimde yerel koşullarla kaynaştırılması şeklinde kendisini gösterebilmektedir. 1960’lı yılların sonuna doğru Avrupa ülkelerinde de uygulanmaya başlanan Amerikanvari seçim kampanyaları, gösteri anlayışı ile hazırlanmakta ve görsellik unsuru öne çıkmaktadır. Avrupa’da seçim kampanyalarının Amerikanlaşmasına, televizyonun hızla yayılması ve siyasal iletişimde görselliğin artması hız kazandırmıştır. Avrupa’da Amerikanvari seçim kam- 95 panyasını ilk uygulayan ülke Fransa olmuştur (Taşçıoğlu, 2007, s. 40). Kampanyaların Amerikanlaşması’yla üç unsur ortaya çıkmıştır (Türk, 2010, s. 69). Bu unsurlar; Siyasetin Kişiselleştirilmesi, Siyasetin Bilimselleştirilmesi, Vatandaşın Seyircileşmesi’dir. Seçim kampanyalarının Amerikanlaşmasına ‘karnavallaşması’ olarak adlandırır. Bu karnavallaşma sürecinde kitle iletişim araçları önemli bir konumda yer almaktadır. Hâkim birçok siyasal eğilim de özerk bir güç olarak medyanın konumu, karizmanın yeniden icadı, karizmatik liderliğin öneminin artması ile siyaset içinde önemli sonuçlar doğurmuştur. Medyanın elektronik ve görsel medyayı kapsayacak şekilde gelişmesi, artan sermaye hareketliliği, medyanın siyaset üzerinde belirleyici güç olduğu, medyanın güçlü siyasal aktörler ve iktidar ile hareket ettiği bir atmosfer meydana gelmiştir. Bu atmosfer içinde medyanın siyaset üzerindeki etkisinin arması ile seçim kampanyalarının Amerikanlaşması birlikte düşünülmektedir (Türk, 2010, s. 70). Yabancı reklam şirketlerinin Türkiye’deki seçim kampanyalarını yönetmesi, Türkiye’nin seçim kampanyaları açısından en önemli gelişmesidir. Daha önce Fransa’da seçim kampanyası hazırlamış olan Jaques Seguela, 1991 Genel Milletvekili Seçimlerinde ANAP’ın seçim kampanyasını yürütmüştür. Seguela’nın Fransa’da Mitterand’a uyguladığı kampanyanın bir benzerini Türkiye’de uygulaması Türk seçim kampanyalarında ilk kez gerçekleşen bir durumdur. Bu seçim kampanyasında Seguela, kampanya süresince zamanlanma üzerinde durmuş ve farklı sloganları, bir slogan eskimeden diğerini birbiri arakasına sıralamış, medya ve diğer iletişim kanalları ile seçmenlere sunmuştur (Aziz, 2007: 133). Böylece Türkiye’de seçim kampanyalarını dış ülkelerde olduğu gibi profesyonel, işinin ehli kişilerce yapılması geleneği yerleşmiştir. 96 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ SÖYLEM NEDİR? Dil içinde kodlanan ve toplumsal kökenli ideolojiler söylem olarak tanımlamaktadır. Van Dijk’e göre subjektif ve psikolojik bağlam içinde varlık gösteren söylemin bizzat üretilmesi ve denetlenmesi, toplumda zihinsel denetimi sağlar (İnceoğlu, 2013, s. 75). Van Dijk’e göre söylem, dilbilimsel şekil, anlam, eylemden oluşan karmaşık bir birimdir. Söylem, dilbilimde kullanılan bir terimdir. Dilbilimde cümlelerin üstünde dilin örgütlü bir kullanımıdır (Mutlu, 1998, s. 309). Söylem, dil aracılığıyla bilginin üretilmesidir (Aygül, 2010, s. 99). Tüm sosyal davranış biçimleri anlam içerdiği için ve anlam yaptıklarımızı şekillendirdiği için, tüm sosyal davranışlar söylemsel bir özellik taşımaktadır. Foucault’a göre söylem; bir dil pratiğidir. İdeoloji bilgisi, diyalog, anlatımı ifade tarzı, müzakere, güç ve gücün mübadelesiyle eyleme dönüşen dil pratiklerine ilişkin süreçlerdir (Aygül, 2010, s. 99). Foucault, söylemi, bilgiyi kuran ve kurduğu bu bilginin içinde zaten var olan toplumsal pratikleri ve güç ilişkilerini ortaya çıkaran yollar olarak tanımlamaktadır (Çınar, 2013, s. 138). Söylemlerin, beden politikaları, bilinçleri, bireylerin duygusal durumları yaratmak gibi anlamları tahayyül etmekten ve üretmekten daha fazla bir karşılığı vardır. Dil aracılığıyla üretilen bu söylemler, ideoloji, ırkçılık ve etnik önyargı vb. konularda karşımıza net bir şekilde çıkmaktadır. İdeolojiler, ırkçı ve etnik önyargılar üzerinden nefret söylemi oluşturulur ve dolaşıma sokulur (Aygül, 2010, s. 100). Irkçılığın ve ayrımcılığın toplumsal ve bilimsel boyutlarının ara yüzü söylemdir. Söylemler, konuşmalar ve metinlerle ayrımcılığı fark ederiz. Egemen söylem ise, kendi öncelikli ve baskın rolünün devamı için toplumsal ayrımcılığın devamını sağlayan, egemen ideolojiyi ve onun savunucusu olan egemen, baskın gruplar tarafından üretilir (Çınar, 2013, s. 141). Dil ile ideolojiler belirlenir. Bu ideolojinin belirlenmesinde söylemin oluşumunda kullanılan her şey etkindir. Foucault bir konu ya da durum hakkında ne söylenebileceğini belirleyen ve bunları sınırlayan bilgiler olarak tanımlar, söylemi. Bu tanıma göre siyaset, hukuk, tıp, suç, cinsellik, teknoloji vb. söylemlerinden söz edilebilir (Korat, 2008, s. 62). Nefret söylemini ise, kimlik temelli hiyerarşileri yeniden üreten, birbiriyle bağlantılı normlar, varsayımlar, davranışlar ve politikalar ağı içinde varlığını sürdürür; güç ilişkileri ile şekillenir (Yumul, 2013, s. 131). Nefret söylemi belli bazı ideolojiler tarafından sıklıkla üretilir (Çoban, 2003, s. 256). İdeolojik söylem özenenin ikna edilmesi amacını taşır. NEFRET SÖYLEMİ NEDİR? Nefret söylemi, nefretin söyleme bürünmesidir. Tam ve net anlaşılır bir tanımın yapılmamış olması nefret söylemini tanımayı ve onunla mücadeleyi, yayılmasının engellenmesini zorlaştırmaktadır (Özulu, 2015, s. 19). Nefret söylemine dair en genel tanımı şöyledir (Weber, 2009, s. 3); “Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi’nin 30 Ekim 1997 tarihli tavsiye kararında bu kavram şu şekilde tanımlanmıştır: ‘Nefret söylemi’, ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını, Yahudi düşmanlığını veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli insanlara yönelik saldırgan ulusalcılık ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve düşmanlık şeklinde ifadesini bulan, dinsel hoşgörüsüzlük dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifade biçimini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır. Bu anlamda “nefret söylemi” muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş yorumları kapsamaktadır. ” McGonalge; “nefret söylemi, geniş bir yelpazede yayılan negatif bir söylemdir. Tanımına göre aşırı önyargılardan bağımsız Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… olmayan nefret söylemi esnektir, çünkü nefretten yola çıkarak nefreti teşvik etmeye varabilen, suiistimale, aşağılamaya, hakarete, yermeye dayanan kelimeler ve sıfatlardan oluşan bir söylemdir (Alğan ve Şensever, 2010: 16)” şeklinde tanımlarken; Tsesis ise, nefret söylemi, ırkları, ten renkleri, dinleri, etnik grupları veya ulusları sebebiyle insanlara yönelik zulmü teşvik etme amaçlı anti-sosyal bir hitabet yönetimi (Tsesis, akt. İnceoğlu, 2013, s. 81) şeklinde tanımlar. Pankowski’ye göre ise nefret söylemi, bir kişi veya grubun ırkı, cinsiyeti, yaşı, etnisitesi, milliyeti, dini, cinsel yönelimi, cinsel kimliği, engelliliği, ahlaki ya da politik görüşleri, sosyoekonomik sınıfı, mesleği ya da görünüşü, zihinsel kapasitesi gibi durumlardaki bir özelliği yüzünden onları küçük düşürmeye, yıldırmaya çalışan ya da onlara karşı şiddeti veya önyargıyı kışkırtan söylemlerdir (Pankowski akt. Yılmaz, 2013, s. 37). Tanımlardan da anlaşılacağı üzere cinsel ayrımcılık, din, dil, ırk, milliyetçilik, siyasi görüş vb. birçok birbirinden farklı anlayışlar nefret söylemine kaynaklık eder (Özulu, 2015, s. 19). Nefret söylemine karşı geliştirilen düzenlemeler; belli bir gruba hakaret etmeyi ve nefreti kışkırtmayı; bir kişinin ya da bir ulusun onuruna hakaret etmeyi; belli bir tarihsel olayın reddini yasaklamak (Ataman, 2012, s. 68) şeklinde üç kategoride toplanır. ‘Nefret söylemi’ kavramı çok sayıda durumu kapsamaktadır (Weber, 2009, s. 4): Irkçılıktan oluşan nefretin ya da kişilerin, grupların belirli bir ırka ait oldukları için onlara yönelik nefretin kışkırtılması; Dinsel ve inançsal nedenlerle nefretin kışkırtılması; İnanlar ve inanmayanlar arasındaki farklar nedeniyle nefretin kışkırtılması; Avrupa Konseyi’nin Bakanlar Komitesi’nin ‘nefret söylemi’ üzerine Tavsiye Kararı’nda kullanılan “saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik şeklinde ifadesini 97 bulan” tanıma göre hoşgörüsüzlüğe dayalı başka her türlü nefret türlerinin kışkırtılmasıdır. SİYASET VE NEFRET SÖYLEMİ Söylemi üretenler genelde güç sahipleridir. Foucault’ya göre söylem her şart altında iktidarla örtüşür ve iktidarsız söylem bulunmamaktadır. Van Dijk ise, söylemi kontrol edilerek gücü kontrol edilebilir. Söylem sadece vatandaşların davranışlarını kontrol altında tutmaz, onların zihinlerini de etkiler, ele geçirir (Koncavar, 2013, s. 676). Yani insanların davranışlarını, aklılarını kontrol etmenin garanti yolu; bilgiyi, ideolojiyi, eğilimleri kontrol etmektir. Siyaset perdesinden söyleme bakıldığı zaman bu yolla hedefteki kişilerin zihinlerini, nasıl ve ne düşüneceklerini, olaylar karşısında edindikleri tutumları, bilgilerini, düşünce ve ideolojilerini belirleme ve denetleme olanağına sahip olurlar. Van Dijk’e göre; Söylemi kontrol eden zihinleri de dolaylı olarak kontrol eder. İktidarlar direk olarak özgürlüklere ya da eylemlere müdahalenin yanı sıra zihinleri söylem etkisi ile denetler. Siyasetteki sözcüler parti liderlerinin kullandıkları dilin önemi, söz kadar söylenin sözlerinde önemli olduğu düşünüldüğünde ön plana çıkmaktadır. Liderlerin söylemleri siyasi partilerle özdeşleşmektedir. Karizmatik bir liderin parti tabanına etkisi düşünüldüğünde, parti liderlerin söylemlerinde kullandıkları dil, siyasetin dilini yansıtmaktadır (Özulu, 2014, s. 21). Bu nedenlerle siyasi liderlerin konuşmaların içeriklerinde nefret oluşturacak önyargı, hoşgörüsüzlük, taraf tutma, ayrımcılık, yabancı korkusu ya da düşmanlığı, cinsiyetçilik, homofobi vb. söylemleri nefret söylemine temel oluşturacaktır. Bu söylemlerle nefret söyleminin parti tabanına yayılması toplumda nefretin geniş yer bulmasına sebep olur. Politikacılar konuşmalarında ihtilaflara, anlaşmazlıklara neden olabilecek söy- 98 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ lemlerden kaçınmaları gerekmektedir. Siyasi partiler görüşlerini halkın önünde savunma hakları vardır. Bu hakkı kullanan siyasi partiler, can sıkıcı, aşağılayıcı söylem ve davranış içinde bulunmamalıdırlar. Bu söylemler, davranışlar barışçıl sosyal ortamı zedelemenin yanı sıra demokratik kurumlara da güveni sarsar (İnceoğlu, 2013, s. 84). Siyasetçi ve gazetecilerin nefret içerikli söylemlere başvurulmaması, yayılmamasında öncülük yapmamaları önem taşımamaktadır (Karan, 2013, s. 120). Bu tür nefret söylemlerinin özellikle siyasetçiler tarafından dillendirilmemesine özen gösterilmelidir. Nefret söylemi genelde tüm siyasetçilerin kendilerini; ‘haklı, doğru ve iyi’ göstermek için kullandığı bir yoldur. Bu söylemle rakiplerinin ‘haksız, kötü ve yanlış’ olduğunu vurgulamaktadır ve bu farklarla kendilerinin ‘üstünlüklerini, kalitelerini ve haklılıklarını’ ortaya koyarlar (Özulu, 2015, s. 39) Siyasetçiler bazen muhalif grupları sindirmek bazen de kendi taraflarını kenetlemek için psikolojik savaş yürütmeyi tercih ederler. Bu savaşta silah ‘nefret söylemi’dir. AİHM’deki genel bir ifade ile; “politikacı için kabul edilebilir olan eleştirinin sınırları, herhangi bir birey için olduğundan daha geniştir. Politikacı, herhangi bir bireyden farklı olarak, kullandığı her kelimeyi ve yaptığı her davranışı hem gazetecilerin hem de genel anlamda kamuoyunun yakın denetimine zorunlu ve gönüllü olarak açmıştır ve bu nedenle çok daha büyük bir hoşgörü göstermek zorundadır. ” Nefret söylemi kapsamında sadece siyasilerin toplumu eğitme, örnek olma gibi durumlar yeterli değildir. Medya araçları, bireyler veya toplulukları kapsayacak şekilde nefret söylemini engelleme ve yaptırım uygulama hedefi ile yasal düzenlemeler yapılması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. NEFRET SÖYLEMİ KAVRAM- LARI Nefret söyleminin temelinde bulunan kavramlar; önyargı, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük, aşağılama, ırkçılık, milliyetçilik, düşmanlık, hakaret, cinsiyetçilik’dir. Nefret söylemine neden olarak sayılan bu kavramların bulunması, adaletsizliklere, barışa sekte vurmaya, başkalarının haklarını gasp etmeye neden olmaktadır. Önyargı, nefret söylemini ve sonrasında ortaya çıkan nefret suçunu oluşturan kavramlardan biridir. . En kısa tanımı ile önyargı, bir tutumdur. Bireyin, gurubun ya da toplumun yeteri kadar bilgi sahibi olmadığı veya edindiği bilgilerin yanlış olduğu durumlarda başkalarına karşı takındıkları olumlu-olumsuz tutumdur (Erdoğan, 2013, s. 3). Ayrımcılık, en basit şekli ile ‘adil olmayan davranış’ anlamına gelmektedir. Bir gruba karşı sahip olunan olumsuz tutumların sebebiyle, o gruba dâhil olan üye ya da üyelerine karşı ortaya çıkan olumsuz davranışlardır. Nefret söyleminin temel unsurlarından biri olan ayrımcılık, nedensiz bir şekilde bir kamu yararı ya da mantıklı bir gerekçe ortada bulunmaksızın, bir kişiye, kişi ile yanlı durumda ve koşuldaki kişilerden daha farklı davranılmasıdır. Biz ve ötekiler arasında yapılan bir ayrımdır. Bu ayrım yalnızca geride bıraktığımız yüzyılda bile, hiçbir neden olmaksızın milyonlarca insana acı çekmelerine sebep olmuştur (Yılmaz, 2013, s. 35). İnsanlık tarihi ayrımcılığın yol açtığı büyük felaketlerle doludur. Aşağılama, sözlükte (Türkçe Sözlük, 2009, s. 135); “değerinden düşük gösterme, küçültücü davranışlarda bulunma, hor görme” tanımı şu şekilde yapılmıştır. Aşağılamanın kanunda şekli ve vasıtası ile ilgili bir sınırlama getirilmemiştir. Aşağılama, sözlü ifade, mimikler, jestler, işaretler, yazılı, grafik şekilleriyle gerçekleşebilir. Açık ve net şekilde işlenen aşağılama, fiilin hiciv ve mizahi şekilde yöneltilmektedir. Soru sorma, şüphe belirtisi de uygulamanın Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… bir şeklidir. Basın veya yayın yolu kullanılabilir. Ne ile uygulandığından daha çok kanunlarla korunan değerleri küçük veya gülünç duruma düşürücü mahiyette bulunmasıdır (Kol, 2011, s. 65). Irkçılık, 16. yüzyıldan günümüze kadar konuşulan ve araştırmalara konu olmuştur. Farklı ırktan oldukları ileri sürülen birey veya gruplara karşı aşağılama, haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakmaktır. Günümüzde sınırlı da olsa ırkçılık devam etmektedir. Sözlükte Irkçılık (Ayverdi, 2008, s. 1340); “kendi ırkını başka ırklardan üstün sayan ve başka ırklarla karışmasından çekinen, ırkı, bir milleti meydana getiren temel unsur kabul eden görüş” şeklinde tanımlanmıştır. Belirli bir ırkın başka bir ırktan üstün ya da aşağı olduğuna, özelliklerine doğuştan sahip olduğuna, ona hükmetme hakkı bulunduğu inancıdır (Yücel, 2011, s. 19). Milliyetçiliği, Frederich Manheim (akt. Krliç); Devlet Milliyetçiliği ve Etnik Milliyetçiliği şeklinde 2'ye ayırmıştır. Halkın, dil, din, kan bağı, etnik köken olarak farklılıkları olsa bile tek bir çatı altında siyasi olarak toplanması durumu Devlet Milliyetçiliği’dir. Milli unsurları ortak kan bağı, dil ve ülke olan milliyetçilik tipi, Etnik Milliyetçiliği’dir. Uluslarda zaman içersinde oluşan ve şekillenen milliyetçilik, zamanla diğer ulus bilincini azaltmış, sömürgelerin oluşmasına neden olmuştur. Cinsiyetçilik, “erkeği ve kadını bir hiyerarşi içinde belirli rollerle tanımlar. Kadının ekonomi, sosyal ve politika gibi birçok alandan dışlanması, adından uzaklaşma ve erkeğin üstünlüğünün abartılması olarak ele alınır ve erkeği norm olarak yapılandırır (ayrımcılığa karşı notlar, ilef)”. Toplumda kadınlara ve erkeklere yüklenen roller, davranış biçimleri, düşünce kalıpları da cinsiyetçilik kapsamına girer. Kadının yeri mutfaktır, erkekler ağlamaz gibi söylemler bu kapsamdadır. Hoşgörüsüzlük, farklılıkları zenginlik olarak görmeyip, bu durumları olumlu 99 şekilde değerlendirmek yerine kırıcı, nefret içeren, kutuplaştıran ve ayrıştıran bir üslup kullanılması, hoşgörüsüzlük olarak tanımlanmaktadır. Hoşgörüsüzlüğün ortaya çıkışı, kişinin dahil olduğu grubuna ait inanç ya da yaşam biçiminin diğer kişi ve gruplardan üstün olduğu düşüncesidir. Temelinde kişilerin insan olarak değerlerinin reddedilmesi yatar (Kaymakcan, 2011, s. 116). Nefret söylemi, hoşgörüsüzlükten kaynaklanmaktadır. Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ile bağlantılı olan bir kavramdır. Genellikle ırkçılığın bir bileşeni olarak ele alınmakta ve şu şekilde tanımlanmaktadır (Yılmaz, 2008, s. 27); “bir kişinin yabancı olarak algılandığı diğer kişi ya da gruplardan korkması ya da uzak durmasını tanımlayan muğlak bir psikolojik kavramdır. ” Çoğunlukla bilinmeyen durumlara karşı oluşturulan korku ve tedirginliğin bulunduğu durumlardır. Önyargıları da pekiştiren bu unsurlar sonucu ortaya çıkan bir kavramdır. Hakaret, bir sınıflandırmadır. Hakaret ile kişi, karşısındaki kişinin sosyal ve bireysel kimliğine zarar verecek şekilde aşağılayıcı, küçültücü, onur kırıcı nitelikler yakıştırmasıdır (Demircan, 1994, s. 270). Aşağılayıcı bir kavramla kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak bir söz ile nitelendirmek sınıflandırmaktır. Böyle bir söze genelde ‘aşağılama’ özelde ise ‘niteleme’ anlamları yüklenmiştir. Hakaret iki yolla edilir (Demircan, 1994, s. 270). Bunlardan biri, önceden belirlenmiş geleneksel, törensel bir olayın yerine getirilmemesi şeklindedir, yasalara dava konusu olamaz ama toplum normlarına terstir. Diğeri ise, kişinin haklarına aşağılayıcı bir söz ya da davranış ile saldırmaktır. NEFRET SÖYLEMİ ÇEŞİTLERİ Nefret söylemi; ayrımcılık, aşağılama, milliyetçilik, düşmanlık, hakaret, önyargı, cinsiyetçilik gibi alt kavramların sadece birinin gerçekleşmesi ile ortaya çıkabileceği gibi birçoğunun bir arada kullanıl- 100 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ ması ile de ortaya çıkabilmektedir. Nefret söyleminin çeşitlerini şöyle sıralamaktadır (Binark ve Çomu, 2012. Erişim tarihi: 12. 05. 2015): Siyasal düşünceyi ya da düşüncenin takipçilerini hedef alan söylem, ‘Siyasal Nefret Söylemi’dir. Bu durum bazen tüm düşünceyi hedef alırken, bazen de bir siyasi parti veya grubu hedef alır. Aşağılama amacı ile temel cinsiyetçi ifadelerin kullanmasıyla kadının ikincileştirilmesi ile ortaya çıkan, ‘Kadınlara Yönelik Nefret Söylemi’dir. Temel olarak ırkçılıktan da beslenen, yabancılara, göçmenlere, etnik grupları hedef alan söylem, ‘Yabancılara ve Göçmenlere Yönelik Nefret Söylemi’dir. Toplumda farklı gurupları düşman olarak hedef alıp, tehdit ve korku unsuru olarak tanımlamaktadır. Farklı cinsel kimlikleri sapkın, iğrenç olarak tanımlayan, geyleri, lezbiyenleri, biseksüelleri, travesti ve transseksüelleri hedef alan söylem, ‘Cinsel Kimlik Temelli Nefret Söylemi’dir. Toplum içindeki farklı din veya mezheplere yönelik oluşturan söylem, ‘İnanç ve Mezhep Temelli Nefret Söylemi’dir. Dünyada da örnekleri olduğu gibi ülkemizde de Müslümanlığın dışındaki dinlere karşı söylemlerin yanı sıra, Sünni mezhebi dışındaki mezheplere karşı söylemlerinde hedef alınmasıdır. Kişilerin doğuştan ya da daha sonradan sahip olduğu fiziksel, zihinsel hastalıklara yönelik ortaya konan söylem, ‘Engellilere ve çeşitli Hastalıklara yönelik Nefret Söylemi’dir. PARTİ LİDERLERİNİN KONUŞMALARINDAN ÖRNEKLER Adalet ve Kalkınma Partisi AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Mart 2014 günü Malatya’da Belediye meydanında dile getirdiği “Çünkü CHP’nin iktidarı yoksulluk demektir, yolsuzluk demektir, yasaklar demektir. Hep bunları yaşadık. Ve bunlar o tek partili dönemlerinde demokrasiye yol vermediler. İşte biz milletimizin desteğiyle gümbür gümbür geldik. Tek derdimiz var; Hakk’ın ve halkın rızasını kazanmak. Bu aziz millet bize, Allah sizlerden razı olsun desin, inanın bize bu yeter, bundan daha büyüğüne gerek yok. ” sözleri ile rakip partinin olumsuzluklarını dile getirmiştir. Ama bu bir rakibin diğerini kötüleme şekli olduğundan nefret söylemi bulunmamaktadır. Kampanya sürecinin siyasal arenadaki doğal yollarından biri olarak görülmektedir. 15 Mart 2014 günü Adana mitinginde dile getirdiği “Biz de laf yok, icraat var. Biz icraatla geliyoruz, lafla değil, 12 yıl hep icraat icraat icraat, bunu zaten Adana’mızda da gösterdik, uygulamalarımızda gösterdik.” ve “Kardeşlerim, biz bunlardan nasıl bir Türkiye aldık? Hatırlıyorsunuz, bunlardan devraldığımız Türkiye’de IMF’ye borç neydi? 23,5 milyar dolar. Kim ödedi? Biz ödedik. Bunun cevabını veremiyorlar. Yalanla kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Borçlanan sizsiniz, ödeyen biz” sözlerini söyleyen Erdoğan, biz iyiyiz onlar kötü, onlar sadece konuşuyor bir şey üretmiyor diyerek rakiplerini aşağılıyor. Konuşmanın devamında; “vatanını seven, milliyetçi, ama öyle kafatası milliyetçisi değil ha, laf milliyetçisi de değil, eser milliyetçisi eser, vatansever gerçek anlamda, değerlerine bağlı, aynı zamanda demokrat bir şehirdir.” Sözleri ile de kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan kişileri suçlayıcı bir tavırla önyargılı bir davranış sergilenmiştir. “Kafatası” kelimesi ile Adana’daki en ciddi rakiplerinden birini Hitler tarzı ırkçılıkla itham etmekte, aynı zamanda “içi boş” olmakla ve hamasetle eleştirerek milliyetçi kesimi seçmenler gözünde mahkûm etmeye çalışmakta. Dinleyici gruba da bu sözleri ile bu önyargıyı aktarmaktadır. 13 Mart Mersin mitinginde dile getirdiği şu sözlerle “Ve kalkıp Tayyip Erdoğan’a gençleri tahrik etme gibi bir iftira atma, dürüst ol. Eğer böyle bir iftira varsa Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… bunun başında siz varsınız. AK Parti gençliği sokaklarda değil, bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmayacak. Bakınız, AK Parti gençliğinin elinde molotof yok, taş yok, sopa yok, AK Parti gençliğinin elinde tablet bilgisayar var, AK Parti gençliğinin elinde kalem var, kitap var; farkımız bu, farkımız bu. Ama Kılıçdaroğlu’nun böyle bir derdi yok, aynı şekilde Bahçeli’nin böyle bir derdi yok, BDP’nin zaten hiç böyle bir derdi yok. Çünkü o bölücü terör örgütünün riyasetinde, onun verdiği destekle siyaset yapıyor. Yoksa kendi gayretleriyle falan değil, tehdide dayalı, gerilime dayalı bir siyaset.” sözleri ile Erdoğan tüm rakip partilerin toplumu geren, toplum huzurunu hedef alan ve iç çatışmayı kışkırtırcı bir eylem içinde olduklarını iddia ediyor. Bu sözleri ile yaşanan toplumsal olayların, karışıklıkların fayda sağladıklarını ifade ediyor. Ve partiler üzerinde önyargı oluşturuyor. Erdoğan, 21 Mart 2014 gününde Rize’de gerçekleştirdiği mitingde gündeme atıfta bulunarak bir cemaatin liderine sözlerine atıfta bulanarak rakip partilerin bu cemaat veya grupla anlaştığına vurgu yaptığı şu sözleri söylemektedir; “Bir ceketim var, başka bir şeyim yok, diyor. Nasıl bir ceketse bu, içine CHP sığıyor, içine MHP sığıyor, içine holdingler sığıyor, şirketler sığıyor, ananaslar sığıyor, tespihler sığıyor, rafineriler, türlü türlü fitneler sığıyor.” Barış ve Demokrasi Partisi 24 Mart 2014 günü Siirt mitinginde konuşan BDP lideri Demirtaş, burada alıntılanan ve diğer açıklamalarının geneline sinmiş ağır bir ayrımcı tavırla pek çok yerde nefret suçu işlemekten çekinmemektedir. Partisinin siyaseti ile paralel olarak bir “Kürdistan” sınırları çizmek öncelikli hedefidir. Demirtaş’ın konuşmalarında öncelikli amacı, ilerde olası bir özerlik/bağımsızlık ilanı için bölgede altyapının sağlanabilmesinden ibarettir. Daha sonrasında Kürtler dışındaki tüm diğer unsurların Kürdistan dışına ötelenmesi, kendi Kürtlük anlayışı 101 dışındaki tüm potansiyel muhalefetin sindirilmesi ve o bölgede hayat hakkı tanınmaması gerekmektedir. Bu amaçla ilintili olarak da, kendileri dışındaki en önemli rakipleri olan AK Parti’nin dindar bölge halkının gözünde imajını kötülemek başlıca çabalarındandır. Bunun için ‘AK Parti eşittir yolsuzluk’ ve ‘AK Parti eşittir dine saygısızlık’ algısı üzerinde özellikle çalışmaktadır. Dolayısıyla Demirtaş’ın muhalefet etmek için kullandığı yolsuzluk, dine saygısızlık, insan hakları vb. argümanları, partisinin bölgeye dair politikalarından ayırarak düşünmek mümkün değildir. “Ey Başbakan, bak senin muhtar bile yapmıyorlardı, biz Siirtliler seni başbakan yaptık. Ama sen kadir-kıymet bilmedin. Sen gidip her yerde ben Siirt’in eniştesiyim, Kürtler benim canım ciğerim ama Siirtlinin ciğerini söktün ciğerini. İşte BDP’ye verdiğiniz her oy Tayyip Erdoğan’a bir mesajdır. ‘O geçmişte verdiğiniz her oy sana haram olsun’ demektir. ‘Sen bunları hak etmiyordun, hak etmiyorsun’ demektir. “Demirtaş burada, kendilerini ev sahibi, diğerlerinin tamamını, ‘geçici olarak Kürdistan’da bulunmuş/işgal etmiş zorbalar’ olduğu imajını yerleştirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla ‘Biz Siirtliler’ derken seçmenle sıradan bir duygudaşlık değil, “bölgenin partisi ve ev sahibi” olduğu vurgusunu yapmakta, ‘Siirtlinin ciğerini söktün’ derken partisinin BDP politikalarına paralel hareket etmemekle ve ihanetle suçlamakta, “haram olsun” derken de Siirt’ten ve bölgeden gitmesi gereken zamanın geldiği algısı yerleştirmeye çalışmaktadır. Erdoğan’ın sözleri ile yaptıkları arasında fark olduğunu, hizmet noktasında ayrımcılık yaptığını vurgulamaktadır. Ayrımcılıkla Erdoğan’ı suçlayan Demirtaş, kendisini dinleyen Siirt halkında, Erdoğan’a karşı suçlayıcı bir söylemle hitap ederek, önyargı ve nefret oluşturmaktadır. Siirt’te karşı bir düşman üretmekte ve düşmana karşı tavır oluşturmaya çalışmaktadır. 102 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ Aynı mitingde Demirtaş, dini argümanları, değerleri de söz konusu yaparak, 17 Aralık operasyonu sonrası iddialara adı karşın Bakan’ı da hedefine almaktadır. “Ve buradan Bakan çıkardınız, biliyorsunuz, Bakan. Şimdi Ankara’ya gitmiş, Kuran ayetleriyle Bakara süresine makara diyip, dalga geçen Bakan var ya, işte BDP’ye vereceğimiz her oy, ‘kardeşim sen bizi kandıramazsın, sen ne Allah’ı kandırabilirsin, ne bu halkı kandırabilirsin’ demektir. ” Bakana yönelik bu sözleri ile Allah’ı ve Siirt halkını kandırmakla suçlamakta ve bu duruma düşmemeleri için kendilerini kaçınılmaz alternatif olarak göstermektedir. 16 Mart 2015 Mersin mitinginde Demirtaş’ın ifade ettiği şu sözler, “Senin İsrail devletinden hiçbir farkın yok. Senin kınadığın İsrail zihniyetinden farkın yok. İsrail devleti de Filistinli çocukları öldürdüğünde İsrail başbakanı çıkıp, ‘ama onlar teröristi’, diyor. ‘Onlar puşi bağlamıştı, onlar taş atıyordu’ diyor. İşte İsrail zihniyeti, İşte AKP zihniyeti. Arasında hiçbir fark yok. Arasında hiçbir görüş ayrılığı yok maalesef.” sözleri ile Demirtaş, başta Erdoğan olmak üzere, AK Parti’yi ve onu destekleyen zihniyetin hepsini İsrail’le benzetiyor. Erdoğan’ın İsrail gibi savunmasız halkı bombalayan, öldüren bir katil olduğunu ima ediyor. Bu şekilde halkın gözünde Erdoğan’ı, dolaylı yoldan AK Parti’ye destek verenleri itibarsızlaştırarak, hakaret ediyor. 11 Mart 2014 günü Ağrı’da konuşan Demirtaş, “30 Mart’ta. Sadece belediye başkanı seçmiyoruz. Zulmü ile zalimliği ile tekçiliği ile ırkçılığı ile bir anlaşılışı, köhnemiş bir zihniyeti tarihin çöplüğüne atmaya hazırlanıyoruz.” sözleri ile BDP lideri, ırkçılığın, zulmün, zalimliğin sebebi olarak iktidarı göstermekte, onları hedefe koyarak onlar kurtulma yollu olarak meşru olan seçimleri göstermekte ama bunu yaparken hakaret etmektedir. Devamındaki şu sözleri, “200 kişi bir araya gelince bu işyeri Kürtlerindir deyip yakmaya kalkıyorlar, utanın ya. Kürtler sizi tükürüğünde boğarda, büyüklüklerinden yapmıyorlar, büyüklüklerinden. Büyüklüklerinden yapmıyorlar, bunu anlayın ya. Korktuklarından değil.” sözleri ile Demirtaş, halkı ikiye bölmekte Kürtler ve Türkler olarak ayrımcılık yaparak, isterlerse Türkleri, Kürtlerin tükürüğü ile boğabileceğinden tehdit etmektedir. Kürtlere karşı, Türkleri kışkırtmaktadır. 26 Mart 2014 günü Bingöl mitinginde konuşan Demirtaş’ın şu sözleri, “Şimdi kaç kuruşluk oldukları ortaya çıktı. Bunların aslında paraya taptıkları ortaya çıktı. Mala, mülke taptıkları ortaya çıktı. Ayan, beyan artık teşhir oldular. Hiçbir zaman, halkın değerlerine saygı duymadıkları, halkın değerlerine saygı duymayacakları zaten belliydi.” sözlerinde kullandığı ‘kaç kuruşluk oldukları’, ‘paraya taptıkları’, ‘mala-mülke taptıkları’ ile kanıtlanmamış suçlar üzerinden hakaret etmekte, partiyi ve yetkililerini itibarsızlaştırma amacı ile hakaret etmektedir. Seçmende oluşacak yargı ile zedelenme amacı gütmektedir.. Cumhuriyet ve Halk Partisi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu genel konuşmasında 17 Aralık operasyonu olarak gündeme gelen iddiaları dillendiriyor ve başta Erdoğan ve adı geçen AK Partili bakanları olmak üzere dolaylı yoldan tüm AK Parti yetkililerini hırsızlık, yolsuzluk gibi konularla miting alanlarında gündemi haline getiriyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu, yolsuzluklarla ilgili sözleri ile yargı yerine geçerek soruşturulan Erdoğan’ı ve partisini suçlu ilan ediyor. Bu suçtan yola çıkarak, AK Parti'ye oy vermeleri halinde tüm AK Partilileri suçlu ilan ediyor. Yani, belli bir kesimin (tartışmalı da olsa) suçundan dolayı, tüm AK Partililerin imajı ile oynayarak onları suçlu ilan etmiş oluyor. Toplumun gözünde AK Partili olmayı suçlu, haramı desteklemek, haram yemek gibi dini değer yargıları ile eşdeğer haline getirerek, topluma AK Partilileri hedef gösteriyor. Sonuç olarak laiklerin dindarlara ve AK Partililere karşı önyargılarını, kinlerini Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… besleyerek, nefret ortamından siyasi çıkar umuyor. Öte yandan, AKP'lileri suçlu konuma iterek AKP'lilerin hiç bir görüşüne dikkat edilmemesi, toplum nazarında itibarlarının yok sayılması sözlerinin temel içeriklerinden bir diğer kısım. Kılıçdaroğlu, sözleriyle AK Partililere toplum içinde yönelebilecek şiddet ortamını da kürsüden desteklemiş oluyor. Kılıçdaroğlu, İzmir’de partisince İzmir Gündoğdu Meydanı'nda 22 Mart 2014 günü düzenlenen mitingde şu sözleri ile “Baharda hanımlar temizlik yaparlar. Baharda çocuklarımızı alır parklara gideriz. Baharda ağaçlar çiçek açarlar, rengârenk çiçeklerdir onlar. Baktığımız zaman hayatı görürüz, hayatın güzelliklerini görürüz, bütün güzellikleri baharda görürüz. 30 Mart'ın da bir bahar günü. Yine baharda yine sandığa gideceğiz, hanımlar süpürgeyi alın haramilerin iktidarını süpürün. Söz mü? Süpürecek miyiz?” sözleri ile Kılıçdaroğlu, Adana konuşmasında olduğu gibi cinsiyetçilik yapmıştır. 30 Mart’ı bir bahar temizliğine benzeten Kılıçdaroğlu, temizlik yapmanın sadece kadınlara yüklenen bir rol haline getirerek cinsiyetçilik yapmıştır. Seçimleri estetik biçimde ifade etmeye çalışan Kılıçdaroğlu, kadın olmayı ev hanımlığıyla, ev hanımlarını da “elinde süpürge olan kadın” imajı ile özdeşleştirerek cinsiyetçi bakış açısını ortaya koymuş, iktidarı da “süpürülmesi gereken pislik” benzetmesi yaparak eleştiri sınırlarını zorlamıştır. Aynı mitingin devamında söylediği; “Acaba İzmir'i alabilir miyiz' diye size birini gönderdiler, milyon Ali. Bin ali değil, bin desek adam milyonlarla oynuyor. Milyon Ali arkasına almış ihale verdiği müteahhitleri, ihale verdiği mütahitleri, o da bir havuz oluşturmuş, 'İzmir havuzu', İzmir’i nasıl satın alabilirim diye ev ev parfüm dağıtıyor. ” sözleri ile rakip partinin adayına hakaret etmekte, suçlamaktadır. Kılıçdaroğlu, buradaki açıklamalarıyla rakip parti adayını ve devletle iş yapan müte- 103 ahhitleri yolsuzluk yapmakla suçlamakta, isminden yola çıkarak yaptığı kelime oyunları ile aşağılamaya çalışmaktadır. Partinin bir diğer temsilcisi olan içişleri bakanını da şu sözlerle “Diyor ki, 'Beni Milli İstihbarat Teşkilatı takip ediyor mu?' o da araştırıyor. 'Seni takip etmiyor' diyor. 'Sana bir şey olmaz, sana bir şey olursa ben önüne yatarım' diyor. İçişleri Bakanı bu. AKP'nin İçişleri Bakanı. Devletin sırlarını satan bir adam. ” devlete ihanet etmekle suçlamaktadır. 27 Mart 2014 günü Adana mitinginde Kılıçdaroğlu, “Haramilerin iktidarını yıkıp, halkın iktidarını kuracağız” veya “Meydanlarda halk 'Hırsız Recep Tayyip Erdoğan' diye slogan atıyor, ben de başçalan diyorum. Allah aşkına, hırsızlık yapmadı mı?” sözleri ve “Onun hırsız olduğunu, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediğini, kul hakkı yediğini tüm dünya biliyor, ben de biliyorum, Adana da biliyor” veya “Düne kadar bu adam, Başbakanlık koltuğunda oturan kişi. Adam dedim ama adam değil biliyorsunuz. Kul hakkı yiyene adam denir mi?” sözleri ile gündemde yer alan ama kanıtlanmamış iddiaları kullanarak, hırsız, başçalan, kulyetim hakkı yiyen şeklinde suçlamalarda bulunmuştur. Bu suçlamalarla hem rakip partinin liderini aşağılamış, önyargılı davranarak, hakarette bulunmuştur. 9 Mart 2014 günü Mersin mitingindeki şu sözleri; “Bu başçalan arada bir şu işreti (Rabia işareti) yapar biliyorsunuz. Bu işaret aslında rabia’nın değil, 4 bakan 1 başçalan. İşaret bu; 4 bakan 1 başçalan.” sözleri ile halk tarafından kabul görmüş ve dayanışma simgesi olan bir işareti kullanarak, bir grubun değer verdiği bir simgeyi, hatta ülke arasında bağ oluşturmuş bir halk direniş simgesini kullanarak hakaret için kullanmaktadır. Devamında “Her şeyin ilki CHP ile başlar. Demokrasi de CHP ile başlar. Kadın erkek eşitliği de CHP ile başlar. Yolsuzlukla mücadele CHP ile başlar. O nedenle ilklerin partisiyiz biz. Düzgün in- 104 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ sanların partisiyiz biz. Özgür insanların partisiyiz biz. Halkın varlık içinde yaşamasını isteyen bir partiyiz. Elbette ki Atatürk’ün partisiyiz biz.” sözleri ile CHP lideri Kılıçdaroğlu burada iktidarı eleştirmek için sürekli kullandığı “başçalan” ifadesini güçlendirmek için dolaylı denebilecek bir yöntem kullanmakta, herkesçe kabul edilen olumlu kavramların tekeli CHP’deymişçesine yaparak diğerlerini bunların tersi oldukları imasında bulunmaktadır. CHP’lileri “düzgün ve özgür insanların partisi” olarak ilan ederek diğerlerinin “düzgün ve özgür olmadıkları” imasında bulunmaktadırlar. Kılıçdaroğlu, 11 Mart 2014 günü Sinop mitinginde diğer mitinglerden farklı olarak Türkiye’nin, iktidar partisinin dış ilişkiler üzerinden diğer ülkelerle yaptığı çalışmaları ya da tepkileri eleştiriyor. Hatta bunlar için Erdoğan’ı suçluyor ve bu çalışmaların haksız olduğunu anlatıyor. Mısır’da ölen bir genç kız için ağlamadan önce ülkesindekiler için ağlaması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu konuşmasının bir kısmında şu sözleri sarf ediyor; “400'e yakın köyün suyu yok. Bu da resmi verilerin ortaya koyduğu bir başka gerçek. Bu başçalan gittiği Amerika'da 'ben Kızılderililere su getireceğim' diye dünyanın parasını verdirdi. Sonra biz de dedik, merak ettik, 'koskoca Amerika, bu Kızılderililerin suyu nasıl olmaz'. İnternete girdik, baktık. O Kızılderililerin bırak suyunu, adamların barajı var. Büyük paralar ödüyor, Sinop'un 400 köyünde su yok. O suyu olmayan 400 köyün çoğunda da CHP'ye oy çıkmıyor yeteri kadar. Bu çelişkiyi gidermemiz gerekiyor, bu haksızlığı gidermemiz gerekiyor.” Kılıçdaroğlu, hükümetin dış politikası üzerinden ülke insanına hizmet etmediklerini bunun suçlusu olarak ta kendilerine oy vermeyen yerel halk olduğunu söylemektedir. Hükümetin bu ayrımcı davranışı ile AK Parti’nin itibarı zedelenmekte ve halkın gözünde suçlu, sorumsuz ilan edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi MHP lideri Bahçeli, miting konuşmalarının genelinde ülkenin bölünmesi, ayrımlaştırılması üzerinde durmaktadır. Bu söylemlerinden bazıları: “…etnik çatışmaları tırmandırıyor, mezhep çatışmaları ile Türkiye’yi ayrıştırıyorsunuz. Ve bugün Türkiye, aziz vatandaşlarım bölünmenin eşiğine gelmiştir. PKK’a siyasallaştırılmış, cesaretlendirilmiş, 2014 yılın özerklik yılı olarak ilan etmiştir. ” veya “Bunlar Oslo’dan cesaretlendirilerek, İmralı’da beslenerek Ankara’da şekillenerek, Kandil’de sonuçlandırarak Türkiye’yi bölmeye çalışan hainler yolcusudur. Bunların içersinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile PKK’nın açık işbirliği vardır. ” Bahçeli’nin bu sözlerinde AK Parti ve Erdoğan’ın terörle uzlaşmanın da ötesinde, terörle işbirliği ve giderek Kandille özdeşleştirme düzeyine çıkarma çabaları açık şekilde görülmektedir. Türkiye’nin bölünmesinin önündeki tek engel olarak MHP’yi işaret eden Bahçeli, geri kalanları ve özellikle AK Parti’yi Türkiye’yi hızla bölünmeye götürecek sürecin sorumlusu olarak ilan etmektedir. Terör örgütünün geldiği aşamaları özellikle abartarak seçmenlerin korkularıyla oynanmakta, öte yandan başlıca sorumlu olarak tek başına AK Parti ve destekleyenleri gösterilmektedir. Halka, ülkelerinin bölüneceği düşüncesini aşılayan Bahçeli, bunun sorumlusu olarak AK parti, politikaları ve lideri Erdoğan’ı göstererek hedefe koymakta ve suçlamaktadır. 25 Mart 2014 günü Adana’da Bahçeli şu sözleri ile; “İlkokulda cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana bir ant içiyor. Türküm, doğruyum, çalışkanım, diyor. Kötü bir şey mi söylüyor. Türküm demekte utanılacak ne var? Çalışkanım demek… Bunlar güzel şeyler değil mi? Ama şimdi bunları yasakladınız. Niye yasaklıyorsun, Sayın Recep Tayyip Erdoğan? 7 ve 11 yaş grubunda insanlarımızın andını niye ortadan kaldırıyorsun. Ne desin yani? Bilal gibi mi konuşsun? Hırsızım, çalışkanım, soy- Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… guncuyum mu desin? Ne istiyorsun sen bu millet evlatlarından? Onun için MHP iktidarında tekrar andımızı okullarda okutmazsak namerdim. ” Sözleri ile andımız tartışmalarını yeniden gündeme getiren MHP lideri Bahçeli, bunun varlığının bir ayrımcılık olduğunu değil de, kaldırılmasının bir suç olduğunu vurgulamakta ve 17 Aralık operasyonun kanıtlanmamış suçlarına gönderme yaparak hakaret etmektedir. Ayrıca, Andımız’ın kaldırılması eleştirilirken Erdoğan’ın oğlunun zekâ ve ahlakının düşüklüğü alaysı bir dille alınmakta. Ve devamında söylediği şu sözleri ile ‘yüzkarası’ sözü ile AK parti ve yetkililerine hakaret etmektedir; “Recep Tayyip Erdoğan’ın zihniyetini iktidar döneminin arka bahçesini ve nelerin ne şekilde oluştuğunu ortaya koyan bir önemli olay gerçekleşmiştir. Bu 17 Aralık 2013 Türkiye için, özellikle de AKP için bir yüzkarasıdır. Milletimiz için ise kara bir gündü. ” MHP lideri Bahçeli, 24 Mart 2014 günü Mersin mitingindeki konuşmasının genelinde ülkenin bölünmesi, ayrımlaştırılması üzerinde durmaktadır. Bu söylemlerinden bazıları: “…etnik çatışmaları tırmandırıyor, mezhep çatışmaları ile Türkiye’yi ayrıştırıyorsunuz. Ve bugün Türkiye, aziz vatandaşlarım bölünmenin eşiğine gelmiştir. PKK’a siyasallaştırılmış, cesaretlendirilmiş, 2014 yılın özerklik yılı olarak ilan etmiştir.” veya “Bunlar Oslo’dan cesaretlendirilerek, İmralı’da beslenerek Ankara’da şekillenerek, Kandil’de sonuçlandırarak Türkiye’yi bölmeye çalışan hainler yolcusudur. Bunların içersinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile PKK’nın açık işbirliği vardır.” Bahçeli’nin bu sözlerinde AK Parti ve Erdoğan’ın terörle uzlaşmanın da ötesinde, terörle işbirliği ve giderek Kandille özdeşleştirme düzeyine çıkarma çabaları açık şekilde görülmektedir. Türkiye’nin bölünmesinin önündeki tek engel olarak MHP’yi işaret eden Bahçeli, geri kalanları ve özellikle AK Parti’yi Türkiye’yi hızla bölünmeye götürecek sürecin sorumlusu olarak ilan 105 etmektedir. Terör örgütünün geldiği aşamaları özellikle abartarak seçmenlerin korkularıyla oynanmakta, öte yandan başlıca sorumlu olarak tek başına AK Parti ve destekleyenleri gösterilmektedir. Halka, ülkelerinin bölüneceği düşüncesini aşılayan Bahçeli, bunun sorumlusu olarak AK parti, politikaları ve lideri Erdoğan’ı göstererek hedefe koymakta ve suçlamaktadır. 23 Mart 2014 gün Iğdır mitingindeki şu sözleri ile; “Devletin imkanları ile TOKİ ile, taşınmış elemanlarla, halkı aldatmaya ve kandırmaya çıkıyor, bunlar diyor aslı yoktur. Bunlar iktidarı çekemeyenlerin işidir. Çok hizmetler sunuyoruz, bunları kabul etmeyenler bunu yapıyor. Bizi kıskanıyorlar, bunlar komplodur, diyor.” Sözleri ile devamlı miting alanlarını doldurmaları ile övünen AK Parti’nin katılımcılarının para ile ya da kendi elemanları olduğunu vurgulamaktadır. BU şekilde hem partiye gönül vermişleri, destekleyenleri suçlamakta hem de partinin kendisini kandırma, para ile adam tutma imaları ile suçlamaktadır. Osmaniye, 25 Mart 2014 günü yaptığı mitingdeki şu sözleri; “…bu bir kanser gibidir, vücudu kısa surede sarar, toplumsal huzursuzluğun kaynağı, toplumsal hastalığın başı yolsuzluk ve rüşvettir. Yolsuzluk ve rüşvet toplumu çürütür. Türkiye cumhuriyeti devletini çökertir. Bunu anlamak için özel bir araştırmaya gerek yok. İşte Tunus’a bakınız. 27 yıldan buyana Bin Ali, ülkeyi yönetiyor. Ne ile kaçtı ülkesinden, yolsuzluk ve rüşvetten dolayı kaçtı. Yakalansaydı belki de linç edilecek hali vardı. Mısır’a baktığınız vakit, 33 yıldan bu yana Mısır’ı yöneten ihtilal ile gelmiş, ihtilal ile giden Hüsnü Mübarek’i yolsuzluk ve rüşvetle müebbet hapse mahkûm olmuştur. Suriye’yi görüyorsunuz, karma karışık. Libya’yı görüyorsunuz. Tam 1968’den bu yana Libya’nın devlet başkanı olan Kaddafi halk tarafından linç edildi. Ukrayna’yı görüyorsunuz, 12 gün içinde bir gece muhalefet ile iktidarın unsurlarının çatışması ile 86 106 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ kişi hayatını kaybetti,. Halk birden hareketlendi devlet başkanlığının sarayını bastı ve Rusya, onu oradan alıp zor kaçırdı. Şuan Rusya’da bulunuyor.” sözleri ile 17 Aralık operasyonuna vurgu yapan Bahçeli bu sefer diğer ülkelerden örnekler vererek Erdoğan’a ve AK partiye karşı tahrik etmektedir. Seçmene de yolsuzluk, rüşvet durumlarında ülkesinden kaçan, hapse mahkum olan, halk tarafından linç edilen, iç savaş çıkan ülke ve ülke liderlerinden örnekler veren Bahçeli, kanıtlanmamış bir iddiaya dayanarak Erdoğan’ı, parti yetkililerini suçlu bulmaktadır. SONUÇ Türkiye sınırları içindeki yerel yönetimleri belirlemek amacı ile 30 Mart 2014 tarihinde Mahalli İdareler Genel Seçimleri gerçekleştirilmiştir. Seçim atmosferine günler öncesinden giren tüm partiler, seçim kampanyalarının bir adımı olarak açık hava konuşmalarına başvurmuş; partilerin hepsi uzun ve yoğun bir çalışma ile Türkiye’nin farklı illerinde, ilçelerinde seçmenlerle buluşmuştur. Seçim döneminde yapılan mitinglerin gündemini ağırlıklı olarak Gülen hareketi ve AK Parti arasındaki gerilim belirlemiştir. 17 Aralık’taki kimi bakanları kapsayan geniş çaplı bir yolsuzluk operasyonu düzenlenmiştir. Operasyonla beraber AK Parti yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık vb. suçlamaları altında kalmış, gündem bununla yoğunlaşmıştır. Partilerce düzenlenen açık hava konuşmalarında konuşan liderlerin hepsi konuşmaların genelinde kapsayıcı bir dil kullanmış, hepsinin konuşma temasını Türkiye’nin seçim öncesinde başlayan tartışmalar oluşturmuştur. Genel olarak partileri ve konuşmalarını değerlendirecek olursak, kurumsal olarak kampanya çalışmalarında devamlılık ve miting konuşmalarına ulaşılabilirliğe en dikkat eden parti, AK Parti ve CHP’dir. MHP ve BDP’nin konuşmalarını ne kurumsal ne de sosyal ortamlarda paylaşmak için özel bir çalışma yapmadığı gözlemlenmiş- tir. Liderlerin yaptığı konuşmalarda çokça ‘siyasal katılım’ vurgulanmaktadır. Tüm parti liderleri seçmenlerini sandığa çağırmakta ve oy kullanmanın önemini vurgulamaktadırlar. Konuşmaların genel içeriklerine bakacak olursak, parti liderlerinin işsizlik, yoksulluk ana gündem konularından bazılarıdır. Sağlık, eğitim, ulaşım hizmetleri, barınma hakkı konularına da genel olarak tüm partiler değinmektedir. Özellikle muhalefet partilerinin konuşmalarındaki ana gündem maddesi ise, yolsuzluktur. Muhalefet partileri, CHP, MHP ve BDP direk/dolaylı yoldan, alaycı bir üslupla ya da suçlayarak sıklıkla yolsuzluk konusunu gündeme taşımışlardır. Aynı şekilde iktidar partisi AK Parti’de muhalefet kadar yolsuzluktan bahsetmekte, genelde savunma şeklinde konuşmalarında yer almaktadır. 17 Aralık ve yolsuzluk iddialarını parti liderlerinin konuşmalarında direk kullanmanın yanı sıra imalı sözler göndermelerde bulunmaktadır. Özellikle ‘ayakkabı kutusu’ iması muhalefet partilerinin konuşmalarında alaycı üslubun kilit kelimesi durumundadır. Seçkisel örneksel metodu ile seçilmiş ve ele alınmış konuşmalarının genelinde tüm partilerin seçim kampanyalarında oy toplama amacı ile belirledikleri söylemlerde rakipleri için hakaret ve aşağılama kavramlarına başvurdukları görülmektedir. Ayrıca MHP ve BDP’nin milliyetçilik ve ırkçılık yaptığı, CHP’nin ise bilinçsiz cinsiyetçilik yaptığı da söylenebilir. Çalışmada incelenen parti liderlerinin söylemlerinde seçim kazanmak için başvurdukları bu yol nefret suçu teşkil edecek kadar keskin ve net şekilde değildir. Parti liderleri genel olarak direk olarak belli bir guruba ya da kişiye tavır takınmış durumda değildirler. Dört parti lideri de konuşmalarında genel olarak kapsayıcı bir dil kullanmış, hangi partiyi eleştirirse eleştirsinler onu destekleyen seçmeni ayrı tuttuklarını ifade etmişlerdir. Seçim Kampanyalarında Nefret Söylemi: 2014 Yerel Seçim Kampanyalarında Parti Liderlerinin Açık Hava… Seçim kampanyalarında, ‘Nefret söylemi var mı, yok mu?’ sorusunun cevabı olarak, konuşmalarda bilinçli olmasa da liderler tarafından nefret söyleminde bulunulmuş ama bunlardan hiçbiri nefret suçu oluşturacak kadar bariz bir şekilde ifade edilmemiş sonucuna ulaşılmıştır. Partilerin nefret söylemine başvurma sıklığı, genelde iktidar partisine yönelik olarak, onu karalayıp seçmenin oy tutumunu değiştirme amacı ile fazlası ile hakaret edilmesi şeklinde bulunmaktadır. KAYNAKÇA Aktaş, H. (2004). Bir Siyasal İletişim Aracı Olarak İnternet, Konya: Tablet Kitabevi. Aygül, E “Facebook’ta Nefret Söyleminin Üretilmesi Ve Dolaşıma Sokulması”, Tuğrul Çomu (Edi.), Yeni Medyada Nefret Söylemi, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2010, 95-140. Ayverdi, İ. (2008), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Yayınevi. Aziz, A. (2007). Siyasal Kampanyalar, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Binark, M. “Nefret Söyleminin Yeni Medya Ortamında Dolaşıma Girmesi Ve Türetilmesi”, Tuğrul Çomu (Edi.), Yeni Medyada Nefret Söylemi, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2010, 11-53. Bongrand, M. (1992). Politikada Pazarlama, F. Ersoy (çev.), İstanbul: İletişim Yayınları. Çınar, M. "Habercilik Ve Nefret Söylemi", Mahmut Çınar (Ed.). Medya Ve Nefret Söylemi; KavramlarMecralar-Tartışmalar. İstanbul: Hrant Dink Vakıf Yayınları, 2013, 137-152. Demircan, Ö. (1994). İletişim Açısından Hakaret ve Küfür, Dilbilim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4, 264-274. Erdoğan, M. (2013). Seçim Sistemleri İle Siyasi Partiler Arasındaki İlişkiler, 107 Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi SBE. İnceoğlu, Y. ve Sözeri, C. (2012), “Nefret Suçlarında Medya Sorumluluğu: Ya Sev Ya Terk Et Ya Da…”, Yasemin İnceoğlu (Edi.), Nefret Söylemi Ve/Veya Nefret Suçları, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Karan, U. “Nefret Söylemi Ve Yakından İlişkili İdğer Kavramlar: Ayrımcılık, Nefret Suçu Ve Hakaret”, Mahmut Çınar (Ed.) Medya Ve Nefret Söylemi; Kavramlar-MecralarTartışmalar. İstanbul: Hrant Dink Vakıf Yayınları, 2013, 95-129. Kaymakcan, R. “Hoşgörü ve Eğitimi”, Dem Dergi, Yıl:2 Sayı:6 (2011) Kol, H. (2011). İfade Özgürlüğü Perspektifinden Türk Milletini, Türkiye cumhuriyetini, Devletini, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama. Yayınlanmış Yüksek Lisans tezi. Ankara: Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü. Koncavar, A., Hate speech in new media, academic journal of interdisciplinary studies, c:2, s:8(2013), 675-682. Krliç, M. (2007), Milliyetçilik Ve Etnik Milliyetçilik, Sırbistan Ve Karadağ Örneği, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi SBE. Mcquail, D. ve Sven, W. (1997). Kitle İletişim Modelleri. K. Yumlu (çev.), Ankara: İmge Kitabevi. Mutlu, E. (1998), İletişim Sözlüğü, Ankara: Ark Yayınları. Özulu, S. (2014), “Nefret Söyleminin Engellenmesinde Siyaset Kurumu”, Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi C:4 S:7, 15-29. Özulu, S.(2015) “Nefret Dili ve Siyaset”, Mahmut Akpınar (Ed.), “Nefret Söylemi ve Siyaset”, İstanbul: Ufuk Yayınları, 2015, 17-89. 108 Ali Murat KIRIK & Gülüzar SÖNMEZ Şahan, S. (2013). Seçim Kampanyalarında Profesyonelleşme: Türkiye’de Seçim Kampanya Uzmanları Ve Lider Danışmanları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE Tan, A. (2002). İlke ve Uygulamalarıyla Politik Pazarlama, İstanbul: Papatya Yayınları. Taşcıoğlu, R. (2007). Seçim Kampanyalarındaki Dönüşüm: Amerikanlaşma Bağlamında 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Genç Parti Seçim Kampanyası, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE. Türk, H.S. (2006). Seçim, Seçim Sistemleri Ve Anayasal Tercih", Anayasa Yargısı. Erişim Tarihi: 01.04.2015. Http://Www.Anayasa.Gov.Tr/Files/ Pdf/Anayasa_Yargisi/Anyarg23/Tu rk.Pdf Uztuğ, F. (1999). Siyasal Marka: Seçim Kampanyaları Ve Aday İmajı, Ankara: Mediacat Yayınları. Uztuğ, F. (2004). Siyasal İletişim Yöntemi, İstanbul: Mediacat Yayıncılık. Weber, A.(2009). Nefret Söylemi El Kitabı. M. Çulhaoğlu (Çev.). Avrupa Konseyi Yayınları. www.aljazeera.com.tr, http://www.aljazeera.com.tr/interak tif/aihmin-ifade-ozgurlugu-davalari Yılmaz, F. (2008), Avrupa’da Irkçılık ve Yabancı düşmanlığı, Ankara: USAK yayınları. Yılmaz, H.S. (2013). Siyasal Nefret Söylemi Ve Medya, Konya: Litaratürk Yayınları. Yücel, M.Ö. (2011), Televizyonlarda Terör, Irkçılık Ve Nefret İçerikli Yayınlar, Yayınlanmış Uzmanlık Tezi, Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Zübeyir, Y. (2007). Politika Oluşturma Sürecinde Basın: Orman Arazilerinin Mülkiyet Devrine İlişkin Tartışma- lar. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi SBE