T.C. ÇUKUROVA ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABĠLĠM DALI ERĠTROSĠT AFEREZĠ GEREKTĠREN ORAK HÜCRE ANEMĠLĠ HASTALARDA T HÜCRE (T-HELPER/T-SUPRESÖR VE DOĞAL ÖLDÜRÜCÜ HÜCRE) DÜZEYLERĠ Biyolog Ferda TEKĠNTURHAN YÜKSEK LĠSANS TEZĠ DANIġMANI Prof. Dr. Yurdanur KILINÇ Tez No:............ Adana-2009 KABUL VE ONAY SAYFASI Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Hematoloji Yüksek Lisans programı çerçevesinde yürütülmüĢ olan „„Eritrosit Aferezi Gerektiren Orak Hücre Anemili Olgularda T Hücre Düzeyleri‟‟ adlı çalıĢma, aĢağıdaki jüri tarafından Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir. Tez Savunma Tarihi: 04 / 09 / 2009 Ġmza Prof. Dr. Yurdanur KILINÇ Çukurova Üniversitesi Jüri BaĢkanı Ġmza Ġmza Prof. Dr. Bülent ANTMEN Doç. Dr. Birol GÜVENÇ Çukurova Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Jüri Üyesi Jüri Üyesi Yukarıdaki tez, Yönetim kurulunun …………………..tarih ve ………….sayılı kararı ile kabul edilmiĢtir. Prof. Dr. Halil KASAP Enstitü Müdürü ii TEġEKKÜR Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Hematoloji Yüksek Lisans Programı‟na baĢladığım ilk günden itibaren bana güvenen, hematoloji bilgi ve birikimiyle kiĢisel geliĢimimde çok önemli katkıları olan ve beni sürekli destekleyen tez danıĢmanım sayın Prof. Dr. Yurdanur KILINÇ‟a sonsuz teĢekkürlerimi sunarım. Yüksek Lisans eğitimim süresince bilimsel ve sosyal katkılarını esirgemeyen, her zaman bana destek olan sayın Prof. Dr. Bülent ANTMEN‟e, Prof. Dr. Mustafa Yılmaz‟a ve Doç. Dr. Ġlgen ġAġMAZ‟a ayrı ayrı teĢekkür ederim. Gerek Yüksek Lisans eğitimimde gerekse Hemaferez Ünitesi‟ndeki çalıĢmalarımda hep yanımda olan, yardım ve desteğini hiç esirgemeyen hocam ve birim amirim sayın Doç. Dr. Birol Güvenç‟e çok teĢekkür ederim. Tezimin istatistiksel analizini gerçekleĢtiren ve farklı bakıĢ açısıyla ufkumu geniĢleten sevgili hocam Prof. Dr. Refik BURGUT‟a teĢekkür ederim. Tez çalıĢmalarım boyunca katkı ve desteklerini esirgemeyen, baĢta Yüksek HemĢire Seda TÜRGÜT ve Hemaferez Ünitesi‟ndeki tüm ekip arkadaĢlarıma, Uzm. Dr. Fatih ERBEY ve Uzm. Dr. Adem KIDIK‟a ayrı ayrı çok teĢekkür ederim. Tezimin hazırlanması aĢamasında çok değerli katkılarda bulunan ve beni sürekli destekleyerek motive olmamı sağlayan Öğr.Gör. Dr. ġule MENZĠLETOĞLU YILDIZ‟a çok özel teĢekkürlerimi sunarım. Merkez Laboratuarı Ġmmünoloji Bölümü‟nden, Uzm. Salih ÇETĠNER‟e, Teknisyen Sonat SARI‟ya ve Teknisyen Nevin TÜRKAN‟a, yardımları için çok teĢekkür ederim. Beni yetiĢtiren, bana sonsuz emek veren ve hep güvenen aileme sevgi ve Ģükranlarımı sunuyorum. Biyolog Ferda TEKĠNTURHAN Adana / 2009 iii ĠÇĠNDEKĠLER Kabul ve Onay ii TEġEKKÜR iii ĠÇĠNDEKĠLER iv ġEKĠLLER DĠZĠNĠ viii TABLOLAR DĠZĠNĠ ix SĠMGELER VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ x ÖZET xi ABSTRACT xii 1. GĠRĠġ VE AMAÇ 1 2. GENEL BĠLGĠ 3 2.1. ORAK HÜCRE ANEMĠSĠ 3 2.1.1. TERMĠNOLOJĠ 3 2.1.2. PREVALANS 4 2.1.3. PATOGENEZ 6 2.1.3.1 VAZOOKLÜZYON 7 2.1.3.2 DEHĠDRATASYON 7 2.1.3.2.1 KCL KOTRANSPORTU 8 2.1.3.2.2 GARDOS KANALI 8 2.1.3.2.3 DEOKSĠJENASYONA BAĞIMLI KATYON AKIMI 8 2.1.3.2.4 OKSĠDAYON VE MEKANĠK STRES BAĞIMLI KATYON AKIMLARI 8 2.1.3.3 ARTMIġ ORAK HÜCRE ADEZYONU 8 2.1.3.4 ENFLAMATUVAR DURUM VE REPERFÜZYON HASARI 9 2.1.3.5 DĠĞER 9 2.1.4 KLĠNĠK 9 2.1.4.1 AĞRILI KRĠZ 10 2.1.4.2 HEMATOLOJĠK KRĠZLER 10 2.1.4.2.1 HEMOLĠTĠK KRĠZ 10 2.1.4.2.2 APLASTĠK KRĠZ 11 2.1.4.2.3 MEGALOBLASTĠK KRĠZ 11 2.1.4.2.4 SPLENĠK SEKESTRASYON KRĠZĠ 11 2.1.4.3 AKUT GÖĞÜS SENDROMU 11 2.1.4.4 PRĠAPĠZM 12 2.1.4.5 SANTRAL SĠNĠR SĠSTEMĠ ĠLE ĠLGĠLĠ OLAYLAR 12 2.1.4.6 ENFEKSĠYONLAR 13 iv 2.1.4.7 BÜYÜME VE GELĠġME 13 2.1.4.8 KEMĠK VE EKLEM HASTALIĞI 13 2.1.4.9 KARDĠYOVASKÜLER SĠSTEM 14 2.1.4.10 HEPATOBĠLĠYER ve GASTROĠNTESTĠNAL SĠSTEM 14 2.1.4.11 BÖBREK 15 2.1.4.12 BACAK ÜLSERĠ 15 2.1.4.13 GÖZ 15 2.1.5 TANI 16 2.1.5.1 PRENATAL TANI 16 2.1.6 LABORATUVAR BULGULARI 17 2.1.7 TEDAVĠ 19 2.1.7.1 KORUYUCU ÖNLEMLER 19 2.1.7.2 KOMPLĠKASYONLARIN TEDAVĠSĠ 20 2.1.7.2.1 AĞRILI KRĠZ 20 2.1.7.2.2 SPLENĠK SEKESTRASYON KRĠZĠ 20 2.1.7.2.3 BACAK ÜLSERĠ 20 2.1.7.2.4 RETĠNAL BOZUKLUKLAR 20 2.1.7.2.5 GEBELĠK 21 2.1.7.2.6 ġELASYON TEDAVĠSĠ 21 2.1.7.3 SPESĠFĠK TEAVĠLER 22 2.1.7.3.1 HĠDROKSĠÜRE 22 2.1.7.3.2 HEMATOPOĠETĠK KÖK HÜCRE NAKLĠ 23 2.1.7.3.3 DĠĞER TEDAVĠ YAKLAġIMLARI 23 2.1.7.4 KAN TRANSFÜZYONU 2.2 ERĠTROSĠT AFEREZĠ (TERAPÖTĠK ERĠTROSĠT DEĞĠġĠMĠ) 2.2.1 ERĠTROSĠT AFEREZĠ ENDĠKASYONLARI 2.2.1.1. AKUT GÖĞÜS SENDROMU 2.2.1.1.1 AKUT GÖĞÜS SENDROMUNDA ERĠTROSĠT AFEREZĠ 2.2.1.2 SEREBROVASKÜLER OLAYLAR VE ĠNME 2.2.1.2.1 ĠNMEDE ERĠTROSĠT AFEREZĠ 2.2.1.3 PRĠAPĠZM 24 26 27 28 28 28 29 30 2.2.1.3.1 PRĠAPĠZMDE ERĠTROSĠT AFEREZĠ 30 2.2.1.3.2 PRĠAPĠZM VE ASPEN SENDROMU 31 2.2.1.4 OHA‟DA AKUT GEBELĠK SORUNLARI 31 2.2.1.4.1 AKUT GEBELĠK SORUNLARINDA ERĠTROSĠT AFEREZĠ 2.2.1.5 AKUT AĞRILI KRĠZ 31 32 2.2.1.5.1 AKUT AĞRILI KRĠZDE TEDAVĠ YAKLAġIMI 32 2.2.1.5.2 AKUT AĞRILI KRĠZDE ERĠTROSĠT AFEREZĠ 32 2.2.1.6 MAJÖR CERRAHĠ GĠRĠġĠM ÖNCESĠ ERĠTROSĠT AFEREZĠ v 33 2.2.2 ERĠTROSĠT AFEREZĠNDE KAN ÜRÜNÜ ÖZELLĠKLERĠ 33 2.2.3 ERĠTROSĠT AFEREZĠ ĠÇĠN DAMAR YOLU SAĞLANMASI 34 2.2.4 ERĠTROSĠT AFEREZĠNDE HACĠM DEĞĠġĠKLĠKLERĠ 35 2.2.5 ERĠTROSĠT AFEREZĠ YAPILAN HASTALARDA TAKĠP 35 2.2.6 ERĠTROSĠT AFEREZĠ ĠLġKĠLĠ KOMPLĠKASYONLAR 36 2.3 ĠMMÜNĠTE VE T HÜCRE FONKSĠYONLARI 37 2.3.1 ĠMMÜNĠTENĠN TĠPLERĠ 37 2.3.2 LENFOĠD ORGANLAR 39 2.3.3 LENFOĠD HÜCRELER 39 2.3.3.1 T LENFOSĠTLER 41 2.3.3.1.1 CD4 YÜZEY MARKER HÜCRELERĠ (T HELPER/ĠNDÜKTÖR) 43 2.3.3.1.2 CD8 YÜZEY MARKER HÜCRELERĠ (T SĠTOTOKSĠK) 44 2.3.3.1.3 SÜPRESÖR T HÜCRELERĠ 44 2.3.3.1.4 BELLEK T HÜCRELERĠ 45 2.3.3.1.5 DOĞAL ÖLDÜRÜCÜ HÜCRELER (NK HÜCRELERĠ) 45 2.3.4 ORAK HÜCRE ANEMĠSĠNDE ĠMMÜN SĠSTEM 46 2.4 T HÜCRE DÜZEYLERĠNĠN AKIM SĠTOMETRĠK YÖNTEMLE BELĠRLENMESĠ 47 2.4.1 AKIM SĠTOMETRĠ CĠHAZLARININ ÇALIġMA PRENSĠBĠ 47 2.4.2 T HÜCRE DÜZEYLERĠNĠN AKIM SĠTOMETRĠ ĠLE ANALĠZĠ 49 2.4.2.1 LENFOSĠTLER 50 2.4.2.2 ÖRNEK ÖZELLĠKLERĠ VE TAġINMASI 50 2.4.2.3 ÖRNEKLERĠN HAZIRLANMASI 51 2.4.2.4 LENFOSĠT YÜZEY ANTĠJENLERĠ 51 2.4.2.5 ĠġARETLEME (GATĠNG) 52 3. GEREÇ VE YÖNTEM 54 3.1 GEREÇLER 54 3.1.1 CĠHAZLAR 54 3.1.2 MONOKLONAL ANTĠKORLAR 54 3.2 HASTA KARAKTERĠSTĠĞĠ 55 3.3 HEMATOLOJĠK VE BĠYOKĠMYASAL ÖLÇÜMLER 56 3.4 AKIM SĠTOMETRĠK ANALĠZ 57 3.4.1 YÖNTEM 58 3.5 ERĠTROSĠT AFEREZĠ 58 3.6 ĠSTATĠSTĠKSEL ANALĠZ 61 4. BULGULAR 62 4.1 HASTA DEMOGRAFĠK BULGULARI 62 4.2 ĠġLEM BULGULARI 66 vi 4.3 HEMATOLOJĠK BULGULAR 68 4.4 KAN KĠMYASIYLA ĠLGĠLĠ BULGULAR 72 4.5 ĠMMÜNOLOJĠK (AKIM SĠTOMETRĠK) BULGULAR 76 5. TARTIġMA 80 6. SONUÇ VE ÖNERĠLER 90 7. KAYNAKLAR 92 EKLER 105 EK - 1 Terapötik Eritrosit DeğiĢimi (Eritrosit Aferezi) Bilgi/Onam Formu 105 EK - 2 Talep/Konsültasyon Formu 106 ÖZGEÇMĠġ 107 vii ġEKĠLLER DĠZĠNĠ ġekil 1. Hemoglobin S’in aminoasit diziliminde baz değiĢimi 3 ġekil 2. Hemoglobin S’in coğrafik dağılımı 5 ġekil 3. Normal hemoglobin ve polimerize olmuĢ hemoglobin molekülü 6 ġekil 4. Hemoglobin elektroforezinde HbSS örneği 17 ġekil 5. Orak hücre anemisinde periferik yayma örneği 18 ġekil 6. Hümoral ve hücresel immünite 38 ġekil 7. T lenfositlerin geliĢimi 42 ġekil 8. Akım sitometrinin çalıĢma prensibi 48 ġekil 9. Akım sitometride T lenfosit alt gruplarının analizi 52 ġekil 10. ÇalıĢmaya alınan hastalarda cinsiyet dağılımı 62 ġekil 11. ÇalıĢma grubunda yaĢ dağılımı 63 ġekil 12. Hasta grubunun son üç aya ait kan transfüzyonu hikâyesi 64 ġekil 13. Hastalarda kan grubu dağılımı 65 ġekil 14. ÇalıĢma hastalarında eritrosit aferezi endikasyonları 65 ġekil 15. Hasta grubunun toplam eritrosit hacmi ve değiĢtirilen eritrosit hacmi 66 ġekil 16. ÇalıĢmada kullanılan eritrosit süspansiyonu sayısı 67 ġekil 17. Damar yolu tipleri 67 ġekil 18. Aferez iĢleminden önce ve sonra beyaz küre sayısı 69 ġekil 19. Aferez iĢleminden önce ve sonra lenfosit sayısı 69 ġekil 20. Aferez iĢleminden önce ve sonra granülosit sayısı 70 ġekil 21. Aferez iĢleminden önce ve sonra hematokrit düzeyi 70 ġekil 22. Aferez iĢleminden önce ve sonra trombosit sayısı 71 ġekil 23. Aferez iĢleminden önce ve sonra hemoglobin S konsantrasyonu 71 ġekil 24. Serum potasyum düzeyindeki değiĢim 73 ġekil 25. Fibrinojen düzeyindeki değiĢim 73 ġekil 26. Ġndirekt bilirubin düzeyindeki değiĢim 74 ġekil 27. Aferez iĢleminin serum ALT düzeyi üzerine etkisi 74 ġekil 28. Aferez iĢleminin serum ferritin düzeyi üzerine etkisi 75 ġekil 29. Aferez iĢleminden önce ve sonra Ġmmünglobulin G seviyesi 75 ġekil 30. Aferez iĢleminden önce ve sonra Ġmmünglobulin M seviyesi 76 ġekil 31. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD3 ekspresyonu 77 ġekil 32. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD4 ekspresyonu 77 ġekil 33. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD8 ekspresyonu 78 ġekil 34. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD38 ekspresyonu 78 ġekil 35. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD45 ekspresyonu 79 ġekil 36. Aferez iĢleminden önce ve sonra CD56 ekspresyonu 79 viii TABLOLAR DĠZĠNĠ Tablo 1. OHA’da tedavi modaliteleri 24 Tablo 2. OHA’da transfüzyon endikasyonları 25 Tablo 3. Çocuklarda toplam kan hacminin hesaplanması 27 Tablo 4. Eritrosit değiĢimi endikasyonları (ASFA kriterleri) 27 Tablo 5. Çocuk hastalarda aferez iĢlemi için kullanılan SVK boyutları 34 Tablo 6. ÇalıĢmada kullanılan cihazlar 54 Tablo 7. ÇalıĢmada kullanılan monoklonal antikorlar 54 Tablo 8. ÇalıĢma grubunda eritrosit aferezi endikasyonları 55 Tablo 9. Hasta demografik özellikleri 55 Tablo 10. Hematolojik ve biyokimyasal parametreler 57 Tablo 11. Gilcher’in “ BeĢler Kuralı” 59 Tablo 12. Pediatrik hastalarda toplam kan hacminin hesaplanması 59 Tablo 13. Eritrosit aferezi iĢlem bulguları 60 Tablo 14. Hasta demografik bilgileri 63 Tablo 15. Eritrosit aferezi iĢlem bulguları 68 Tablo 16. Hastalara ait hematolojik bulgular 68 Tablo 17. Kan kimyasıyla ilgili bulgular 72 Tablo 18. ÇalıĢmamıza ait akım sitometrik sonuçlar 76 ix SĠMGELER VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ ACD-A Asit sitrat dekstroz-formül A ALT Alanin aminotransferaz APC Antijen sunan hücre aPTT Aktive parsiyel tromboplastin testi AST Aspartat aminotransferaz BUN Kan üre azotu CD Cluster of Differentiaton Cl Klor CVS Koryon villus örnekleme FITC Fluorescein isothiocyanate G6PD Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz HbA Majör hemoglobin HbS Hemoglobin S HbF Fetal hemoglobin Hct Hematokrit HKHN Hematopoietik kök hücre nakli HPLC High performance liquide chromatography IgG Ġmmünglobulin G IgA Ġmmünglobulin A IgM Ġmmünglobulin M INR Uluslar arası normalleĢtirme oranı ISCs Irreversible sickled cells K Potasyum LDH Laktik dehidrogenaz MALT Mukozal bağlantılı lenfoid dokular MHC Büyük doku uyumu kompleksi Na Soyum NK hücreleri Doğal öldürücü hücreler OHA Orak hücre anemisi OHH Orak hücre hastalığı PE Phycoerythrin PCR Polimeraz zincir reaksiyonu TCR T hücre reseptörleri TIBC Toplam demir bağlama kapasitesi VCAM-1 Vascular cell adhesion molecule-1 VLA-4 Very-late activation-antigen-4 x ÖZET Eritrosit Aferezi Gerektiren Orak Hücre Anemili Hastalarda T Hücre (T-Helper/T-Supresör ve Doğal Öldürücü Hücre) Düzeyleri Orak hücre anemisi (OHA); kronik hemolitik anemi ve küçük damarlarda tıkanmalar sonucunda geliĢen akut/kronik doku nekrozu ve organ disfonksiyonu ile karakterize, otozomal resesif geçiĢli bir hemoglobinopatidir. Orak hücre anemili hastalarda, özellikle çocuklarda, immün fonksiyon bozukluğu ve fonsiyonel aspleni nedeniyle enfeksiyonlara eğilim artmıĢtır ve ağır enfeksiyonlar vazooklüzif krizler için uygun bir ortam oluĢturmaktadır. Eritrosit aferezi, oraklaĢmaya bağlı komplikasyonların tedavisinde ve önlenmesinde yararlı bulunmuĢtur. Bununla birlikte, immün bozukluğu olan orak hücre anemili olgularda T lenfositlerin rolü ve eritrosit aferezinin T hücre alt grupları üzerine etkisi henüz tam olarak tanımlanmamıĢtır. ÇalıĢmamızda, eritrosit aferezi uygulamasının T hücre düzeyleri üzerine etkisini belirlemek amacıyla, 39 OHA’lı hastada aferez öncesinde ve sonrasında T lenfosit iĢaretleyicileri ile akım sitometrik analiz yapıldı. CD3(+) T lenfositler, CD4(+) yardımcı T hücreler, CD8(+) sitotoksik T lenfositler ve NK hücrelerin oranı aferez öncesinde sırasıyla %21,36±14,54, %15,86±11,41, %10,13±7,24 ve %5,40±2,88 olarak belirlenmiĢtir. Eritrosit aferezi sonrasında yapılan ölçümlerde, CD3(+) T lenfositler %36,23±16,10 (p<0,001), CD4(+) yardımcı T hücreler %21,32±10,08 (p=0,002), CD8(+) sitotoksik T lenfositlerin %14,70±8,20 (p<0,001) ve NK hücrelerin %9,69±5,97 (p<0,001) düzeylerine yükseldiği bulunmuĢtur. Eritrosit aferezi yapılan OHA’lı olgularda T hücre düzeylerinin anlamlı Ģekilde arttığı gözlenmiĢtir. Bu artıĢın temel nedeni ve klinik önemi, daha geniĢ bir hasta grubunda ve klinik bir çalıĢmada değerlendirilmelidir. Anahtar Sözcükler: Akım sitometri, eritrosit aferezi, orak hücre anemisi, T hücre alt grupları, transfüzyon xi ABSTRACT The Levels of T Cells (T-Helper/T-Suppressor and Natural Killer Cells) in Patients with Sickle Cell Anemia Who Undergo Erythrocytapheresis Sickle cell anemia (SCA) is an autosomal recessive hemoglobinopathy characterized by hemolytic anemia, intermittent occlusion of small vessels leading to acute and chronic tissue ischemia, and organ dysfunction. Patients with SCA, particularly children, have an increased susceptibility to infections due to immune function impairment and functional asplenia, and severe infections can trigger vasoocclusive crises in these patients. Despite the fact that erythrocytapheresis has been shown to be beneficial in the treatment and prevention of complications related to sickling processes, neither the effect of erythrocytapheresis on the level of T cell subsets nor the role of lymphocytes in the immunocompromised state in SCA has been fully defined. In this study, flow cytometric analyses were performed in SCA patients before and after erythrocytapheresis to assess the influence of apheresis procedure on the levels of T cell subsets. Before apheresis, the percentage of CD3(+) T cells, CD4(+) helper/inducer cells, CD8(+) cytotoxic T cells and NK cells were %21,36±14,54, %15,86±11,41, %10,13±7,24 and %5,40±2,88 respectively. An increase in postapheresis counts was detected in all parameters. The mean percentage of CD3(+) T cells, CD4(+) helper/inducer cells, CD8(+) cytotoxic T cells and NK cells obtained after procedure was %36,23±16,10 (p<0,001), %21,32±10,08 (p=0,002), %14,70±8,20 (p<0,001) and %9,69±5,97 (p<0,001) respectively. There were statistically significant increases on the levels of T cells in patients with SCA who underwent erythrocytapheresis. We have suggested that the main cause and the clinical significance of this increase needs to be further investigated in a clinical study with higher number of cases. Key words: Erythrocytapheresis, flow cytometry, sickle cell anemia, T cell subpopulations, transfusion xii 1. GĠRĠġ VE AMAÇ Hemoglobin S; normal hemoglobinin β zincirinin 6. pozisyonunda yer alan glutamik asit (glu) yerine valin (val) geçmesiyle oluĢan anormal bir hemoglobindir. Yapısındaki bu değiĢiklik, hemoglobinin moleküler özelliğinde ve çözünürlüğünde büyük farklılığa yol açar. Hb S içeren eritrositler, oksijen parsiyel basıncının az olduğu ortamda orak Ģeklini alır. OraklaĢma bozukluklarının ağır Ģekli homozigot Hb S hastalığı olup orak hücre anemisi adı verilmektedir. OraklaĢma, doku perfüzyon bozukluğuna, iskemiye, kronik organ hasarı ve sonuçta organ disfonksiyonuna kadar giden değiĢikliklere yol açar. Eritrositlerin sürekli hemolizi, anemi, enfeksiyonlar, vazooklüzyon, tromboz ve kronik organ hasarları, orak hücre anemisinde morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde arttırır. Hastalığın merkezi Afrika olmakla birlikte göçlerle tüm dünyaya yayılmıĢtır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık görülen hemoglobinopatilerden birisidir. Türkiye genelinde görülme sıklığı %0,37-0,6 arasında iken, özellikle Çukurova bölgesinde ve farklı etnik kökenlerde bu oran %3-44 arasında bildirilmiĢtir. Dolayısıyla ülkemizde halen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. OHA‟lı hastalarda immün fonksiyon bozukluğu vardır. Kronik hemoliz nedeniyle, retiküloendotelyal sistem (RES) hipoksisi ve RES fonksiyonlarının inaktivasyonu enfeksiyona eğilimi arttırır. Fokal vasküler hasar nedeniyle oluĢan doku nekrozu, Salmonella gibi enterik mikroorganizmaların giriĢini arttırır. Dalaktaki enfarkt ve fibrozis ağır bakteriyal enfeksiyon ile iliĢkilidir. Enfeksiyonlardan korunmada ateĢli hastalara erken müdahale, penisilin profilaksisi ve baĢta pnömokok olmak üzere aĢılar önemli yer tutmaktadır. Transfüzyon, OHA‟nın akut ve kronik komplikasyonlarının tedavisinde önemli bir seçenektir ve kullanımı giderek artmaktadır. Doğru olarak uygulanan transfüzyon, OHA‟lı hastalarda yaĢam süresini uzatmakta ve organ hasarı geliĢimini önlemektedir. OHA‟da transfüzyon endikasyonları; sekestrasyon krizleri, serebrovasküler olaylar, aplastik kriz, akut göğüs sendromu, Ģiddetli ağrılı krizler, akut gebelik olayları, ağır enfeksiyonlar, priapizm ve cerrahi operasyona hazırlık olarak sayılabilir. OHA‟nın akut ve kronik komplikasyonlarının tedavisinde, basit transfüzyonla karĢılaĢtırıldığında eritrosit aferezinin önemli avantajları vardır: Aferezle kan değiĢimi, 1 oraklaĢmıĢ eritrositleri normal hücrelerle değiĢtirerek viskozite artıĢına ve volüm yüklenmesine yol açmadan, Hb S düzeyini etkili ve hızlı bir Ģekilde düĢürmekte, perfüzyonu düzeltmekte ve oksijen taĢıma kapasitesini arttırmaktadır. Aynı zamanda, basit transfüzyona bağlı demir yüklenmesi riskini de azaltmaktadır. Dalak disfonksiyonu ve RES inaktivasyonu gibi nedenlerle, OHA‟lı hastalarda T hücre aracılı immünitenin bozulduğu yönünde güçlü kanıtlar mevcuttur. Her ne kadar literatürde, OHA‟lı olgularda T hücre düzeylerine iliĢkin bazı çalıĢmalar bulunsa da, eritrosit aferezi uygulamalarının bu hücrelerin düzeyi üzerine etkisini inceleyen bir çalıĢma bulunmamaktadır. Bu çalıĢmada eritrosit aferezi iĢleminin, OHA‟lı hastaların T hücre alt grupları üzerine etkisi akım sitometrik yöntemle araĢtırıldı. 2 2. GENEL BĠLGĠ 2.1 Orak Hücre Anemisi Orak hücre anemisi (OHA); genel karakteristikleri arasında kronik hemolitik anemi ve tekrarlayan ağrılı krizlerin sayılabileceği, Afrika‟da çok önceden beri bilinmesine rağmen ilk kez 1910 yılında Dr. James Derrick tarafından yayınlandıktan sonra literatüre girmiĢ kalıtsal bir hastalıktır1. 2.1.1 Terminoloji Hemoglobin S (Hb S); normal hemoglobinin (Hb) zincirinin 6. pozisyonunda yer alan glutamik asit (glu) yerine valin (val) geçmesiyle oluĢan anormal bir hemoglobindir (ġekil 1). Yapısal formülü 2 2 6glu-val , 2 2 s veya yazılabilir. ġekil 1: Hemoglobin S‟in aminoasit diziliminde baz değiĢimi2 3 2 2 6val Ģeklinde Orak Hücre Hastalığı (OHH), Hb S üretimiyle giden tüm durumları kapsayan genel bir terimdir. Bu grup içinde sayılan hastalıklar arasında; orak hücre taĢıyıcılığı (Sickle cell trait), Hb SS, Sickle- o talasemi, Sickle- + talasemi, Hb SC, Hb SD, Hb SO Arab, Hb SE, Hb S/Lepore sayılabilir. OHA, bu hastalığın homozigot formudur3. S hemoglobinini taĢıyan eritrositler, düĢük oksijenli ortamda polimerize olarak eritrositin orak Ģeklini almasına neden olur. Bu hemoglobini homozigot veya heterozigot durumda veya diğer hemoglobinlerle kombine olarak taĢıyan kiĢilerde görülen semptomların oluĢturduğu tabloya “oraklaĢma sendromları” adı verilir4. Hb S‟i homozigot durumda taĢıyan hastalar için orak hücre anemisi terimi kullanılır5. 2.1.2 Prevalans Hb S, özellikle Afrika‟da sık bulunur. Hastalığın “Falciparum Malaria” (Plasmodium falciparum) enfeksiyonuna karĢı korunmak amacıyla, bir mutasyon olarak ortaya çıktığına dair güçlü kanıtlar mevcuttur6. Özellikle köle olarak Amerika kıtasına götürülen Afrika kökenlilerle ve daha sonra hastalığın yaygın olarak görüldüğü bölgelerden olan göçlerle Amerika‟ya taĢınmıĢtır. Bu ülkedeki “Afro-Amerikan” yeni doğanlarda taĢıyıcılık oranı %8-10 gibi yüksek bir rakama ulaĢmaktadır7. Ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz kuĢağında, Orta Doğu ülkelerinde ve Hindistan‟da da oldukça sık görülür (ġekil 2)8. Ülkemizde hemoglobinopatiler ile ilgili ilk çalıĢmalar, 1950‟li yıllarda, M. Aksoy tarafından Çukurova bölgesinde yaĢayan Eti Türklerinde yapılmıĢtır9. Türkiye genelinde Hb S sıklığı %0,03 olduğu halde, Adana, Mersin ve Hatay gibi güney illerimizde sıklık %15-36 gibi yüksek bir değere ulaĢabilmektedir10,11,12,13. 4 ġekil 2: Hemoglobin S‟in coğrafik dağılımı8 5 2.1.3 Patogenez Hb S, oksijenli ortamda görevini normal olarak yapabilir. Ancak deoksijenasyonda, bu tek amino asit değiĢikliği hidrofobik etkileĢime yol açarak polimerizasyona sebep olur ve taktoid denen formun ortaya çıkmasına neden olur (ġekil 3). Bu polimerizasyon eritrositin Ģeklini bozarak onun “muz” ya da “ orak” Ģekline dönüĢmesine neden olur. Hastalığın “Orak Hücre” olarak adlandırılmasının nedeni eritrositlerin bu ilginç Ģeklidir. ġekil 3: Normal hemoglobin ve polimerize olmuĢ hemoglobin molekülü14 6 Eğer ortam erken safhada yeterince oksijenlenirse, eritrositler tekrar eski Ģekillerine kavuĢur. Ancak bir süre sonra bu Ģekil bozukluğu kalıcı hale gelir ve bu hücreler “Geri dönüĢümsüz oraklaĢmıĢ hücre” veya “Irreversible sickled cells (ISCs)” olarak adlandırılır6. Hastalığın patogenezinde oraklaĢma ve vazooklüzyon kilit rol oynar. OHA‟daki klinik belirtilerin çoğunluğu kan akıĢkanlığının azalması ile ilgilidir. Kanın akıĢkanlığının azalması, eritrosit zarının katılığı, hemoglobinin polimerizasyonu ve hücre içi hemoglobin düzeyinin artıĢı gibi etmenlerle artmaktadır. OraklaĢmıĢ hücrenin damar endoteline yapıĢkanlığının artması, dokuların perfüzyonunda azalmaya yol açar. Bu durgunluk dokuda oksijen doygunluğunun düĢmesine ve daha sonra oraklaĢmaya yol açan kısır döngünün devamına neden olur. Sonuçta dalak, kemik iliği ve plasentada doku enfarktları ve fibroz görülür. Orak hücre anemisinde eritrositlerin yaklaĢık 2/3‟ü makrofajlar tarafından dolaĢımdan uzaklaĢtırılır. Total hücre yıkımının 1/3‟ü damar içinde olmaktadır. OraklaĢmanın düzelmesi sırasında mikroflamanların dökülmesi veya kapiller damarlardan oraklaĢmıĢ hücrelerin geçiĢi sırasında hemoliz gerçekleĢir15. 2.1.3.1 Vazooklüzyon OHA‟nın fizyopatolojisinde rol oynayan en önemli faktördür ve oklüzyon hem mikro hem de makro dolaĢımda olabilir. Vazooklüzyonda, orak hücre polimerizasyonu, sellüler dehidratasyon, eritrosit deformabilitesi, mekanik frajilite ve geri dönüĢümsüz oraklaĢmıĢ hücreler gibi intrinsik faktörlerin yanı sıra, kan viskozitesi, beyaz kürelere, endotele, hemostatik ve vasküler nedenlere bağlı ekstrinsik mekanizmalar da önemli rol oynar16,17,18. 2.1.3.2 Dehidratasyon: Dehidratasyon, OHA‟da oraklaĢma fenomeninin en önemli nedenlerinden biridir. Hb S, dehidratasyon esnasında rölatif olarak artar ve çok küçük artıĢlar bile polimerizasyonda 20-40 kat artıĢa yol açar. OHA‟da artmıĢ olan dehidratasyondan, membran transport sistemlerinin anormalleĢmesi sorumlu olabilir 19,20. 7 2.1.3.2.1 KCL Kotransportu: Bu sistemle eritrositler, potasyum (K+), Klor (Cl-) ve bunları izleyen su kaybıyla gerektiğinde volüm regülasyonunu sağlar. Ancak sistemin anormal aktivasyonu dehidratasyona yol açar. OHA‟da KCL kotransportu aktivitesi artmıĢ olarak bulunmuĢtur 21,22. 2.1.3.2.2 Gardos Kanalı: Bu kanalları ilk kez 1950‟li yıllarda Macar bilim adamı Dr. George Gardos tanımlanmıĢtır23, bu nedenle “Gardos” kanalları olarak bilinmektedir. Bu kanalların en büyük özelliği, intrasellüler kalsiyum (Ca+2) miktarının artmasıyla hücre dıĢına büyük miktarda K+ çıkıĢına yol açmalarıdır. ArtmıĢ Gardos kanalı aktivitesi OHA‟da en önemli dehidratasyon nedenidir. 2.1.3.2.3 Deoksijenasyona Bağımlı Katyon Akımı: Deoksijenasyona uğrayan eritrositlerde K+ kaybı ve Sodyum (Na+) kazanımı olmaktadır. Deoksijenasyona bağımlı katyon akımı konusundaki çalıĢmalar sürmekle birlikte, oraklaĢma sırasında oluĢan Hb S çıkıntılarının eritrosit iskeletinde yaptığı değiĢikliklerin patogenezde rol oynadığı ileri sürülmektedir24. 2.1.3.2.4 Oksidasyon Bağımlı ve Mekanik Stres Bağımlı Katyon Akımları: Eritrositlerin membranında oksidatif hasar sonucu oluĢan serbest radikaller, K+ permeabilitesini artırmaktadır. OHA‟da böyle bir etki, oksidatif hasarın derecesine bağlı olarak eritrositlerde ciddi dehidratasyona yol açabilir25. 2.1.3.3 ArtmıĢ Orak Hücre Adezyonu: OHA‟da orak hücrelerin vasküler endotele adezyonu artmıĢtır26. Orak hücrelerde very-late activation-antigen-4 (VLA-4/α4β1) ve CD36 olmak üzere iki adezyon molekülü saptanmıĢtır27. Özellikle α4β1 endotel hücreleri, vasküler adezyon molekülü 8 (Vascular Cell Adhesion Molecule / VCAM-1) ile etkileĢerek artmıĢ olan adezyonda önemli rol oynar28,29. 2.1.3.4 Enflamatuvar durum ve reperfüzyon hasarı: En son çalıĢmalar OHA‟da ortaya çıkan enflamatuvar durumun ve reperfüzyon hasarının hastalığın fizyopatolojisinde önemli rol oynadığını göstermektedir. OHA‟da görülen yüksek beyaz küre sayısının kronik enflamatuvar durumdan sorumlu olduğu düĢünülmektedir16. 2.1.3.5 Diğer: Bu temel mekanizmaların yanı sıra; genetik haplotiplendirme, Hb F düzeyi, hastalığa baĢka bir hemoglobinopatinin eĢlik edip etmediği, sıcaklık, enfeksiyon, pH, Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD) enzim eksikliğinin birlikte oluĢu, vasküler staz, emosyonel durum gibi faktörler de hastalığın klinik seyrinde önemli rol oynar30. 2.1.4 Klinik OHA‟lı bireyler yaĢamlarının ilk altı ayında fetal hemoglobin (Hb F) nedeniyle genelde asemptomatiktir. Altıncı aydan itibaren Hb F‟in azalması ve Hb S‟in artmasıyla semptomlar baĢlar31. Çocuklarda el ve ayakların küçük kemiklerinde oluĢan vazooklüzyona bağlı, elin dorsalinde ve ayakta non-eritematöz ĢiĢlik ve ağrı ile kendini gösteren, ateĢ ve lökositozun olağan olduğu el-ayak sendromu genelde ilk baĢvuru nedenidir. OHA‟nın en klasik bulguları kronik hemolitik anemi ve iskemik doku hasarına yol açan vazooklüzyondur32. Tüm organlar oraklaĢmıĢ eritrositlerle oluĢan vazooklüzyon nedeniyle yüksek risk altındadır. Bunlar arasında dalak, böbrek ve kemik iliği gibi kan akımının nispeten yavaĢ olduğu, düĢük pH ve azalmıĢ oksijen basıncı olan organlar ilk plandadır33. Bununla birlikte göz, femur baĢı gibi bölgelerde de ciddi doku hasarları olabilmektedir. Hastaların kliniğe baĢvurmaları akut yakınmalarla olabileceği 9 gibi kronik doku hasarlanmasına da bağlı olabilir. OHA‟ya özgü bazı klinik durumlar aĢağıda kısaca özetlenmiĢtir. 2.1.4.1 Ağrılı kriz “Ağrılı kriz ” veya “vazooklüziv kriz” olarak da adlandırılan bu terim, iskelet sistemi, göğüs ve karın gibi etkilenen sistemlerin tekrarlayan ağrılı atakları için kullanılır. OHA‟nın en karakteristik özelliğidir. Klinik bulgular ani olarak baĢlar ve oraklaĢmıĢ hücrelerin direkt olarak mikro ya da makro dolaĢımda yaptığı tıkanıklık ve bunun sonucunda görülen doku hipoksisi hatta nekrozu nedeniyle oluĢur. EriĢkinlerde görülme oranı yılda yaklaĢık %0,8 civarındadır34. Çocuklarda krizlerden önce sıklıkla bir enfeksiyon vardır. Dehidratasyon ve asidoz diğer nedenlerdir. EriĢkinlerde ağrılı krizlerin nedeni çoğu kez tespit edilemez. Enfeksiyon, asidoz, soğuk, aĢırı sıcak, dehidratasyon, alkol, menstruasyon hatta anksiyete, depresyon, stres gibi emosyonel durumlar dahi provoke edebilir. Mezenterik damarların tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkan tablo bazen akut batın tablosunu taklit edebilir. Bu nedenle ayırıcı tanıda dikkatli olunmalıdır. Ağrılı dönem ortalama 4 – 6 gün, nadiren haftalar sürer. 2.1.4.2 Hematolojik krizler Hastanın hematolojik tablosundaki ani değiĢiklikleri kapsar. Ani görülen anemi ile karakterizedir. Tanı konulup tedavi edilmezse hemoglobin hızla düĢerek kalp yetmezliğine ve saatler içinde ölüme neden olabilmektedir. 2.1.4.2.1 Hemolitik kriz: OHA‟da eritrosit yaĢam süresi kısalmıĢtır ve buna bağlı olarak kronik hemolitik anemi vardır. Ancak bazı durumlarda “hiperhemolitik” durum söz konusudur. Bu tablo daha çok, herediter sferositoz ve mikoplazma enfeksiyonları ile iliĢkilendirilmektedir35,36. Hastalarda ani olarak sarılığın artması, retikülositin artması ve hemoglobinin hızla düĢmesi ile karakterize hemolitik kriz görülebilir. G6PD enzim eksikliği, hemolitik krizlerde neden olarak her zaman akılda tutulmalıdır. 10 2.1.4.2.2 Aplastik kriz Hematolojik krizler arasında en sık karĢılaĢılan ve en ciddi komplikasyonlardan bir tanesidir. Hastalarda ani olarak ortaya çıkan hematopoez inhibisyonu söz konusudur. Dolayısıyla hastaların kliniğinde hemoglobin ile retikülositin düĢmesi ve kemik iliğinde prekürsör yapımında azalma söz konusudur. Bu konuda yapılan çalıĢmalar, en önemli nedenin “Parvovirus B19” olduğunu göstermiĢtir37. Bu virüs eritroid prekürsörler üzerinde direkt sitotoksik etki gösterir. Kemik iliğinin, sürekli stimülasyon nedeniyle stres altına girmesi bir diğer mekanizmadır. Beyaz küre ve trombosit sayısı genelde normaldir, ancak tüm seriler etkilenebilir38. 2.1.4.2.3 Megaloblastik kriz Sıklıkla, folat eksikliğine bağlı olarak eritropoezin durmasından kaynaklanır39. OHA‟lı hastalarda, kronik hemolitik anemi nedeniyle folat düzeyinde hafif bir eksiklik görülür. Hastalık veya alkole bağlı olarak alımın yetersiz olması, vejetaryen beslenme tarzı, hızlı büyüme ve gebelik gibi ihtiyacın arttığı durumlarda megaloblastik kriz riski artabilir. 2.1.4.2.4 Splenik sekestrasyon krizi Bu komplikasyon, genelde 5 aylık-2 yaĢ arasındaki küçük çocuklarda görülür. Eritrositlerin dalakta sekestrasyonuna bağlı olarak geliĢen ani hemoglobin azalması (en az 2g/dL), devam eden retikülositoz, hipovolemi ve splenomegali ile karakterizedir40. GeniĢ kan volümünün dalakta sekestrasyonuna bağlı olarak hipovolemik Ģok ve saatler içerisinde ölüm görülebilir. YaklaĢık %50 olguda kriz tekrarlayıcıdır. 2.1.4.3 Akut Göğüs Sendromu Akut göğüs sendromu; ateĢ, göğüs ağrısı, taĢikardi, takipne, lökositoz ve pulmoner infiltrasyon ile karakterize olup, OHA‟da önemli morbidite ve mortalite nedenidir41,42. Günümüzde hipoksemi, öksürük, nefes darlığı, hıĢırtılı solunum ve titreme de bu tabloya eklenmektedir. En son görüĢ ise infiltrasyonların ”yeni” olması gerektiğidir43. 11 Pulmoner yağ embolilerinin OHA‟da normalden daha fazla olduğu artık bilinmektedir. Bir diğer önemli bulguysa, serum sekretuvar fosfolipaz A2 (sAPLA2) seviyesindeki yükselmedir. Risk faktörleri arasında yüksek beyaz küre sayısı, yüksek hemoglobin düzeyi, ateĢ, yaĢ, kalça infarktı, gebelik, aseptik nekroz, analzejikler, akut anemik olaylar, soğuk hava ve genotip sayılabilir. Örneğin, Hb SS için bu risk Hb S-β+ talasemiye göre çok daha yüksektir. 2.1.4.4 Priapizm Ġstemsiz ağrılı ereksiyon olup OHA‟lı erkeklerin yaklaĢık üçte ikisini etkiler. 513, 21-29 yaĢ gruplarında görülme sıklığı tepe değerine ulaĢır. Tekrarlayan ataklar fibrozise ve dolayısıyla impotansa yol açabilir. Hb F oranının düĢük olduğu, retikülosit ve trombosit sayısının fazla olduğu hastalarda daha sık görülmektedir44. Akut ataklar halinde olmasının yanı sıra kronik olarak da etki yaparak fibrozis sonucu impotansa yol açar. Akut atak sırasında öncelikle Hb S oranını düĢürmek amacıyla kan transfüzyonu yapılabilir. Yanıt alınamayan hastalarda cerrahi giriĢim gerekebilir45. 2.1.4.5 Santral sinir sistemi ile ilgili olaylar OHA‟da en sık görülen ve en ciddi komplikasyonlardan biridir. Hem çocuklar hem de eriĢkinler akut santral sinir sistemi (SSS) olayları için yüksek risk altındadır. Transkranial doppler tekniklerinin geliĢmesi, tanının erken konulmasına yardımcı olmaktadır. Majör serebral damarların oklüzyonu, intraserebral veya subaraknoid hemoraji en sık karĢılaĢılan olaylardır. “Moya moya” olarak adlandırılan mikroanevrizmalara rastlanabilir46. Serebrovasküler olaylar arasında, serebral tromboz %70‟lik oranla ilk sırada yer alır. Akut SSS ile ilgili olaylarda mortalite yaklaĢık %20 olup üç yıl içinde tekrarlanma olasılığı %70‟tir. Özellikle çocuklarda kan transfüzyonlarının yapılması inme ataklarının engellenmesinde faydalı olur47. Hastalarda, hemipareziden komaya dek uzanan bir tablo olabilir. Böyle bir bulgu saptandığı zaman bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MRI) gibi analizler acil olarak yapılmalıdır. Serebral tromboz nörolojik bulgular içinde oldukça önemli bir 12 yer tutmaktadır. Tablo akut olarak ortaya çıkabileceği gibi, kronik hasar sonucu yavaĢ da oluĢabilir. 2.1.4.6 Enfeksiyonlar Ağır enfeksiyonlar OHA‟da önemli morbitide ve mortalite nedenidir. Akut enfeksiyonlar, OHA‟lı hastalarda hospitalizasyonun en sık nedenlerinden birisidir ve özellikle 3 yaĢ ve altındaki çocuklarda fatal seyirli olabilir. En sık karĢılaĢılan mikroorganizmalar Streptococcus pneumonia ve Haemophilus influenzae gibi kapsüllü mikroorganizmalardır. S. Pneumonia, çocuklarda görülen septisemi ve menenjitin en sık sebebidir48. OHA‟lı hastalarda dalakta otosplenektomi söz konusudur. Bu yüzden ortaya çıkan splenik disfonksiyon sonucu kapsüllü mikroorganizmalara direncin düĢmesi, enfeksiyonlara direncin azalmasının en önemli nedenidir. YaĢ ilerledikçe, anaerobik ve enterik mikroorganizmalar enfeksiyon nedenleri olarak karĢımıza çıkar. Escherichia coli, eriĢkin hastalarda üriner sistem enfeksiyonlarında sıkça görülür49. Osteomyelit her yaĢta görülür; Salmonella typhimurium ve Staphylococcus aureus en sık neden olan patojenlerdir50. 2.1.4.7 Büyüme ve geliĢme OraklaĢma (sickling) sendromu büyüme ve geliĢmeyi etkiler. Kilo, boya göre daha fazla etkilenir ve cinsiyet farkı yoktur. Puberte gecikir, menarĢ normal popülasyona göre biraz daha geç görülür. EriĢkin döneminde boy normal veya normale yakın iken, kilo bakımından geri kalırlar51. 2.1.4.8 Kemik ve eklem hastalığı Aseptik nekroz, OHA‟nın en önemli komplikasyonlarından biridir ve en sık formu femur baĢı aseptik nekrozudur. Ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açar. Hematokritin ve kan viskozitesinin yüksek oluĢu riski artırır. Ortalama eritrosit hacmi (OEH-MCV) ve serum aspartat aminotransferaz (AST) enzimi seviyeleri avasküler nekroz ile negatif korelasyon gösterir52. Bu nedenle yürüme güçlüğü ile gelen her 13 hastada bu komplikasyondan Ģüphelenmeli ve gerekli filmleri çektirilmelidir. Hastalar uzun vadede protez ihtiyacı duyabilir. Periost reaksiyonu da ağrılı kriz sırasında görülen bir diğer önemli komplikasyondur. Bu durumda hastalar çok Ģiddetli ağrı yakınmasıyla baĢvururlar. Radyoloji görüntüleri tipiktir53. Osteomyelit ise en ciddi bulgulardan bir tanesi olup etiyolojisinde genelde Salmonella gibi mikroorganizmalar rol oynar. ArtmıĢ kemik iliği aktivitesine bağlı olarak, yassı kemiklerde medulla geniĢlemesi, trabeküla ve korteks incelmesi, osteoporoz tipiktir. Bazı hastalarda osteonekroza rastlanabilir. Artralji, eklem ĢiĢliği ve efüzyon OHA‟da görülebilen bulgulardandır. 2.1.4.9 Kardiyovasküler sistem OHA‟da spesifik bir kardiomiyopatinin olduğuna dair çok önemli kanıtlar mevcut değildir. Asıl problem hastalığın kronik hemolitik bir anemi olmasından ve mikro düzeydeki vazooklüzyondan kaynaklanmaktadır. OHA‟da kardiyovasküler sistem, kronik anemi, küçük pulmoner damarların oklüzyonu ve miyokardiyal hemosiderozisin etkisinde kalır54. Kronik hemolitik anemiyi kompanse etmek için oluĢturulan yüksek kalp debisi kardiyomegaliye neden olur. Pulmoner arter oklüzyonu, sağ ventrikülde hipertrofi ve yetmezliğe yol açabilir55. Tekrarlayan kan transfüzyonlarının bir komplikasyonu olan sekonder hemosiderozis (miyokardiyal), tedaviye dirençli kalp yetmezliğine ve değiĢik aritmilere neden olabilir. 2.1.4.10 Hepatobiliyer ve gastrointestinal sistem Kronik hiperbilirubinemi, safra kesesi taĢları, kolelithiasis ve hepatomegali OHA‟da sık görülen bulgulardandır. Hastaların üçte ikisinde hepatomegali ve %75‟inde safra kesesi taĢları vardır. Safra kesesinde bilirubin taĢları sıktır, yaĢ ile birlikte artar. Prevalans direkt olarak hemolizin Ģiddeti ile doğru iliĢkilidir. Tüm hastaların yaklaĢık %70‟inde görülür. OHA‟da görülen intrahepatik kolestaz nadir ancak ciddi bir komplikasyondur56. Karaciğerde yapılan histolojik incelemede sinüzoidlerde orak hücre birikimi, kupffer hücrelerinde eritrofagositoz, çeĢitli derecelerde periportal fibrozis ve 14 hemosiderin pigmenti görülür. Karaciğerin akut geniĢlemesi, orak hücrelerin sekestrasyonuna bağlı olabileceği gibi hepatik ven trombozundan da kaynaklanabilir57. Kan transfüzyonuna bağlı viral hepatitler ve sekonder hemokromatozis, karaciğer ile ilgili diğer önemli komplikasyonlardır. 2.1.4.11 Böbrek OHA; hipostenüriden kronik böbrek yetmezliğine kadar birçok renal bozukluk ile iliĢkili olabilir. Çünkü böbrek, asidik ve hiperozmolar ortamıyla oraklaĢma için ideal bir ortamdır. Tübüler disfonksiyon, atrofi, interstisyel nefrit, papiller nekroz, pyelonefrit, nefrotik sendrom olası komplikasyonlardır58. Ġdrarın konsantre edilmesinde problem olduğu için izostenüri vardır. Hastalarda hematüri görüldüğü zaman renal papiller infarkttan Ģüphelenilmeli ve iyi bir inceleme yapılmalıdır. Böbrek fonksiyonları, diffüz glomerüler ve tübüler fibrozis ile ilerleyici bir biçimde bozulur. Hastaların yaklaĢık %4‟ünde nefrotik sendrom görülür ve bunların yaklaĢık yarısından fazlasında kronik yetmezlik izlenir. Hipostenüri ve poliüri, 5 yaĢ üzerindeki çocuklarda karakteristik bir bulgudur33,59. 2.1.4.12 Bacak ülseri Spontan veya küçük travmalar neticesinde iç ve/veya dıĢ malleol çevresinde olmak üzere alt ekstremite distalinde bacak ülserleri ortaya çıkar. Malleol bölgesini besleyen damarlarda kan akımı yavaĢ olduğundan travmaya dirençsizdir. Sekonder enfeksiyon kolaylıkla bu bölgeye yerleĢebilir, sık tekrarlar ve geç iyileĢir. Hastaların yaklaĢık %5-10‟unda görülür. Erkek hastalar ile yaĢlılarda daha sık, α-gen delesyonu olan hastalarda ve yüksek Hb F oranı olan hastalarda daha az görülür60. 2.1.4.13 Göz Retinal damarlarda oraklaĢmıĢ eritrositlerin neden olduğu obstrüksiyon ve kanın göllenmesi sonucu bir çok oküler lezyon geliĢebilir. Retina içine olan kanamalar fazla miktarda olursa, görme bozukluklarına neden olabilir. Retinanın vazooklüzif sendromları, proliferatif ve proliferatif 15 olmayan değiĢikliklerden sorumludur. Proliferatif değiĢiklikler, sıklıkla neovaskülarizasyon ve arteriovenöz anevrizma ile sonuçlanır61. 2.1.5 Tanı OHA‟nın tanısının konulması oldukça kolaydır. Çocukluk döneminde genelde el-ayak sendromuyla baĢvurabilirler. EriĢkinde ise anamnez daha önemlidir. Öyküde; etnik köken, ailede baĢka hastaların olması, tekrarlayan krizler, halsizlik, yorgunluk, safra kesesi taĢlarının, tekrarlayan enfeksiyonların ve kan transfüzyonlarının olması OHA‟yı düĢündürmelidir. Tam kan sayımında retikülosit yüksekliği ile giden aneminin olması, periferik kanda ise orak hücrelerin görülmesi hastalık için tipiktir. ġüpheli olgularda oraklaĢma testi yapılmalıdır. Hemoglobin elektroforezinde Hb S bandının görülmesi tipiktir (ġekil 4) 62. Aile taraması ile tanı güçlendirilir. 2.1.5.1 Prenatal Tanı Hemoglobinopatilerde ilk prenatal tanı 1974 yılında yapılmıĢ ve bu hastalıkların sık görüldüğü ülkelerde süratle uygulamaya girmiĢtir. Prenatal tanıda önceleri in vitro hemoglobin sentezi kullanılmıĢ, 1981 yılından itibaren DNA incelemesi ile tanı konulmaya baĢlanmıĢ, 1986 yılından sonra otomatik PCR tekniğinin devreye girmesi ile DNA yöntemleri ile prenatal tanı in vitro hemoglobin sentezinin yerini almıĢtır63,64. Ülkemizde prenatal tanı, in vitro hemoglobin sentezi tekniği ile 1981 yılında baĢlamıĢ ve 1989 yılında da DNA yöntemlerine geçilmiĢtir. Moleküler bir tanı tekniği olan polimeraz zincir reaksiyonu (Polymerase Chain Reaction - PCR) özellikle Chorion Villus Sampling (CVS) ile birlikte prenatal tanıda kullanılarak, gebelik esnasında çocuğun homozigot olup olmadığı konusunda bilgi vermektedir64,65. 16 ġekil 4: Hemoglobin elektroforezinde Hb SS örneği62 2.1.6 Laboratuvar Bulguları66 Orta ve ağır derecede normokrom normositik anemi görülebilir. Ortalama hemoglobin değeri 7,5 g/dL olmakla beraber 5,5 – 9,5 g/dL arasında değiĢmektedir. Periferik yaymada; oraklaĢmıĢ eritrositler, ovalositler, puro Ģeklinde hücreler ve target hücreleri görülür. Eritrositozun artması nedeniyle normoblastlarda artıĢ ve polikromatofili olabilir. Retikülosit %8-12 arasında olup dalak fonksiyon yetersizliği nedeniyle Howell-Jolly ve pappenheimer cisimcikleri görülebilir (ġekil 3)67. 17 ġekil 5: Orak hücre anemisinde periferik yayma örneği67 Eritrosit yapımı artmıĢ, ömrü kısalmıĢtır. Kronik hemoliz nedeniyle, serum indirekt bilirubin düzeyi artar, haptoglobin düzeyi düĢer. Granülositlerin dolaĢıma geçmesiyle beyaz kürelerde artıĢ olur (genellikle 12.000 – 15.000/mm3). Lökosit alkalen fosfataz, enfeksiyonda yükselirken vazookluzif krizlerde normal bulunur. Trombositler, dalakta göllenmenin olmaması nedeniyle 6-7 kat artabilir. Mega trombositlerdeki artıĢ özellikle kemik iliği infarktlarında belirginleĢir. Vazookluzif krizlerde, toplam trombosit sayısı ve megakaryositler azalmaktadır. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESR); anemi, hiperfibrinojemi ve aktif enflamasyonda bile düĢük bulunur. Çünkü oraklaĢmıĢ eritrositler rulo formasyonu oluĢturamaz. Serum laktik dehidrogenaz (LDH), hemolizin arttığı durumlarda ve vazookluzif ataklarda yüksek bulunur. Serum alkalen fosfataz, semptomatik krizlerde yüksek ölçülebilir. Hemoglobin elektroforezinde Hb SS örneği görülür; kompansatris Hb S azalmasına paralel olarak bir miktar Hb F artıĢı söz konusudur. 18 2.1.7 Tedavi Hastalıktan korunmanın yolu; genetik danıĢma, taĢıyıcıların ortaya çıkarılması ve doğum öncesi tanıdır. Tarama programları ile özellikle evlilik öncesi olmak üzere kitle taramalarında, basit elektroforetik ve kromatografik tetkikler ile kolaylıkla tanı konabilmektedir. TaĢıyıcıların tespitinde tam kan sayımı, HbA2 ölçümü, hemoglobin elektroforezi ve high performance liquid chromatography (HPLC) yöntemleri kullanılmaktadır68. TaĢıyıcılığı tespit edilen bireylerde DNA analiz yöntemleri ile moleküler düzeyde tanı konulmaktadır69. Hastalığın tedavisindeki temel prensip koruyucu hekimlik ve semptomların giderilmesidir. Hastaların tedavisinde temel amaç ise, ciddi komplikasyonların önlenmesidir70. Tedavi baĢlıca, koruyucu tedavi, komplikasyonların tedavisi ve spesifik tedaviler olarak üçe ayrılabilir. Kan transfüzyonu OHA tedavisinde önemli bir yer iĢgal etmektedir ve burada ayrı bir baĢlık olarak ele alınacaktır. 2.1.7.1 Koruyucu Önlemler OHA‟da günümüz koĢullarında kesin bir tedavi yoktur. Bu nedenle tedavideki asıl amaç komplikasyonların önlenmesidir. Koruyucu önlemlerin en baĢında da risk grubu içerisindeki hastaların eğitimi gelir. Hasta ve hasta yakınlarına, hastalık ve komplikasyonları hakkında bilgi verilmeli ve eğitilmelidir. AteĢ, dehidratasyon, asidoz, hipoksemi ve soğuk gibi vazooklüziv krizleri agreve eden durumlar hasta yakınlarına uygun bir dille anlatılmalı ve önlem almaları sağlanmalıdır. Hastalığın kronik yapısı göz önüne alınarak gerekirse psikiyatrik destek istenilmelidir. Penisilin profilaksisi ve aĢılar (pnömokok ve H. influenzae) ile enfeksiyonlar önlenmeye çalıĢılmalıdır71. Koruyucu önlemler ve ateĢli hastalara erken müdahale, menenjit ve mortaliteyi önemli ölçüde azaltmaktadır. Hastalarda hepatit markerleri bakılarak mümkünse hepatit aĢıları yapılmalıdır. Özellikle ateĢli hastalık döneminde, izostenürik idrar ve insensibl kayıplar göz önünde bulundurularak hastaların bol miktarda su içmeleri temin edilmeli, gerekirse parenteral gönderilmelidir. Ek olarak, destek amacıyla folik asit ve çinko preparatı düzenli olarak verilebilir. 19 2.1.7.2 Komplikasyonların Tedavisi 2.1.7.2.1 Ağrılı kriz Hastalara oral ya da intravenöz yol ile yeterli sıvı verilmeli, soğuktan korunmalıdır. Vazooklüziv krize yol açan bir faktör tespit edilirse buna yönelik tedavi planlanmalıdır. Bu amaçla hastanın ayrıntılı fizik muayenesi yapılmalı, özelikle kulak, burun, boğaz ve akciğer çok dikkatli incelenmelidir. Ġdrar sedimi bakılması, gözden kaçan bir idrar yolu enfeksiyonu açısından önemlidir. Hastanın ateĢi varsa tüm kültürleri alınmalıdır. Hipoksemi varsa oksijen verilmelidir. Asidoz varsa intravenöz sodyum bikarbonat verilmelidir. Ağrıların kontrol altına alınması için, öncelikle narkotik olmayan analjezikler denenmelidir. Narkotik ajanlar faydalı olmakla birlikte bunlara bağımlılık olabileceği unutulmamalıdır. Bazı hastalarda morfine bağlı solunum arresti olabilir. Bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır. 2.1.7.2.2 Splenik sekestrasyon krizi Genellikle küçük çocuklarda görülür. Dalağın ani büyümesi, aĢırı hassasiyeti ve hipovolemik Ģok ile karakterizedir. Sıvı tedavisi ve kan transfüzyonu ile birlikte hastanın acil olarak splenektomiye alınması gerekebilir. 2.1.7.2.3 Bacak ülseri Akut dönemlerde bacak elevasyonu, yatak istirahatı ve pansuman gibi lokal uygulamalar yapılmalıdır. Ülserler çoğu zaman enfekte olur, bu dönemde sistemik olarak uygun antibiyotik tedavisi baĢlanmalıdır. Uzun süre iyileĢmeyen ve hızlı ilerleyen bacak ülserlerinde kan transfüzyonu ve deri grefti uygulanabilir. 2.1.7.2.4 Retinal bozukluklar Yeni damar oluĢumu ve anevrizma, retinada hemorajilere ve körlüğe yol açabilir72. Nifedipin, retinal ve konjoktival perfüzyonu olumlu yönde etkileyebilir. Uygun vakalarda lazer ile fotokoagülasyon ve kriyokoagülasyon tedavisi uygulanır. 20 2.1.7.2.5 Gebelik Gebelik; OHA‟lı kadınlar, fetus ve yeni doğanlar için potansiyel olarak ciddi riskler içermektedir. Gebelik süresince tıbbi gözetim ve yakın takipten yoksun olan kadınlarda mortalite oranı %20‟lere, bebeklerinde %50‟lere kadar çıkabilmektedir73,74. Normal gebelerde plazma volümü artar ve hemoglobin konsantrasyonu hemodilüsyona bağlı olarak düĢer. OHA‟lı gebelerde, hemoglobindeki anormallik, normalde 120 gün olan eritrosit ömrünü 20 güne kadar düĢürür. Kısa eritrosit ömrü retikülositlerde artıĢa (%7-12) ve hemoglobin seviyelerinde düĢüĢe (7-9 g/dL) neden olur. OHA‟lı gebede ağrı krizleri (vazooklüzyon) daha çok üçüncü trimesterde gözlenir. Splenik sekestrasyon krizleri, preeklampsi, pulmoner emboli ve pnömoni, serebrovasküler olaylar, hepatit, safra yolları taĢları ve üriner enfeksiyon gibi komplikasyonlar artmıĢtır75. Gebelikte artan hiperkoagülasyon ve staza bağlı olarak alt ekstremitelerde ülsere lezyonlar ve ağrı kriz odakları bulunabilir. Özellikle üriner enfeksiyonlar, asemptomatik bakteriüri ve piyelonefrit sıklıkla bulunur76. Hastalar her Ģeyden önce gebeliğin komplikasyonları hakkında bilgilendirilmeli ve uyarılmalıdır. Vazooklüziv olaylar ve bunun neticesinde plasental yetmezlik ve erken doğum gibi komplikasyonları önlemek için, gebeliğin son dönemlerinde transfüzyon tedavisi gerekebilir. 2.1.7.2.6 ġelasyon tedavisi Transfüzyona bağlı demir birikimine yönelik Ģelasyon tedavileri, ilk olarak desferal (desferoksamin) ile 1970‟li yıllarda uygulanmaya baĢlanmıĢtır77. 1977‟de desferalin devamlı infüzyon Ģeklinde verilmesi gündeme gelmiĢ ve 1980‟li yıllardan sonra ülkemizde desferal tedavisi uygulamaları devreye girmiĢtir. Demir Ģelatör tedavisindeki uyum problemleri, oral demir Ģelatörlerinin geliĢtirilerek kullanıma girmesiyle büyük ölçüde çözülmüĢ ve Ģelasyon tedavisinde önemli aĢamalar kaydedilmiĢtir. Son yıllarda, oral Ģelatörler ile ilgili olarak, ülkemizin de katıldığı, çok önemli ortak çalıĢmalar gerçekleĢtirilmiĢ ve bu çalıĢmalar halen devam etmektedir78. 21 Desferoksamin mesilat, OHA‟da demir birikimini engellemek amacıyla kullanılan bir Ģelatör ajandır. Nadir de olsa yan etkileri olarak alerjik deri reaksiyonları, anafilaktik reaksiyonlar, uygulama bölgesinde tahriĢ, görme ve iĢitme bozuklukları gastrointestinal rahatsızlıklar, bacaklarda kramplar, karaciğer ve böbrek fonksiyon bozuklukları, trombositopeni, kardiovasküler bozukluklar ve nörolojik bozukluklar görülebilir79. Deferiprone molekülü (1,2-dimethyl-3-hydroxypyrid-4-one) ise oral olarak kullanılabilen bir demir Ģelatörüdür. Günde üç defa 25 mg/Kg vücut ağırlığı dozda, toplam 75 mg/Kg vücut ağırlığı olacak Ģekilde oral yolla alınır. Yan etkileri Desferoksamin ile benzerdir. Oral kullanılabilmesi hasta uyumu açısından önemlidir78. 2.1.7.3 Spesifik Tedaviler 2.1.7.3.1 Hidroksiüre (HU) Orak hücre anemisi tedavisinde en belirgin ilerleme, Ģiddetli belirtileri olan hastalarda hidroksiürenin tedavide kullanılmasıdır. Hidroksiüre (l0-30 mg/Kg/gün) fetal hemoglobini (Hb F) arttırır. Eritrositin kendi hidrasyonu, damar duvar yapıĢkanlığı, granülosit ve retikülosit sayıları üzerine yararlı etkileri olduğu gösterilmiĢtir. Lökosit sayısının 5.000-8.000/mm3 arasında tutulması için hidroksiüre dozunun ayarlanması gereklidir. Lökositler ve retikülositler orak hücre krizi oluĢumunda patogenezde büyük rol oynarlar, hidroksiüre tedavisi ile baskılamanın önemli yararları gösterilmiĢtir80. Hidroksiüre siklüs spesifik sitotoksik bir ajandır. Ribonükleotid redüktazı inhibe eder. Hb F miktarını nasıl artırdığı tam olarak bilinmemektedir. Olası mekanizmalar arasında Hb F içeren retikülositlerin ortama salınması sayılabilir81. Oral alınabilmesi bir avantaj olmakla birlikte, kan değerlerinin yakından takibinin gerekmesi ve bazı hastalarda yanıt alınamaması bir dezavantajdır. Yapılan çalıĢmalar, hidroksiürenin ağrılı krizleri, pulmoner olayları, transfüzyon ihtiyacını ve hastanede yatma süresini azalttığını ancak plaseboya göre ölüm, inme ve hepatik sekestrasyonu azaltmadığını göstermiĢtir82. Hayvan modellerinde kanser yapıcı etkisi bildirilmiĢse de, insanlarda bu etkiyi rastlanmamıĢtır16. 22 gösterdiğine dair bir bulguya 2.1.7.3.2 Hematopoietik Kök Hücre Nakli OHA‟da ilk hematopoietik kök hücre nakli (HKHN) uygulaması, 1984‟te akut myeloblastik anemisi olan OHA‟lı bir olguda uygulanmıĢ ve her iki hastalıkta da tam kür elde edilmiĢtir83. 1990‟lı yılların baĢında Amerika, Belçika ve Fransa‟da yapılan nakillerde ve uzun süreli takiplerinde baĢarılı sonuçların alınmasıyla birlikte daha yaygın olarak uygulanmaya baĢlanmıĢtır84-86 . Günümüzde, hematopoietik kök hücre nakli, OHA‟lı hastalarda hemoglobin sentezinin normalleĢmesini sağlayabilecek potansiyele sahip tek tedavi yöntemidir. Fakat etkinliği ve güvenilirliği, özellikle organ hasarı geliĢmemiĢ ve çok sınırlı sayıda transfüzyon almıĢ çocuklara, HLA tam uyumlu vericilerden yapılan nakillerde gösterilmiĢtir. Ayrıca, HKHN yapılan OHA‟lı hastaların uzun süreli izlemlerinde, hastalıkları ile ilgili ortaya çıkabilecek komplikasyonlara ek olarak HKHN‟ye bağlı yan etkilerin de olabileceği akılda tutulmalı ve hastaların bu komplikasyonlar açısından düzenli takip edilerek uygun yaklaĢımların benimsenmesi gereklidir. Bu nedenle, HKHN endikasyonu kararı verilmesinde çok dikkatli olunmalı ve yaygın kabul gören ölçütlere göre karar verilmelidir. HLA identik donör bulmadaki güçlük, son yıllarda, merkezleri diğer alternatiflere itmiĢ ve özellikle kordon kanı ile yapılan nakiller gündeme gelmiĢtir. OHA‟lı bir kız çocuğuna uygulanan kordon kanı kaynaklı kök hücre nakli tam engrafman ile sonuçlanmıĢ ve hemoglobin elektroforezi dahil tüm hematolojik tablosu düzelmiĢtir87. 2.1.7.3.2 Diğer Tedavi YaklaĢımları OHA‟da gen tedavisi yöntemleri halen deneysel ve araĢtırma safhasındadır. Bununla birlikte günümüzde halen hiçbir güvenli tedavi yolu yoktur. Eritrosit hidrasyonunu veya vasküler adezyonu engelleyen klotrimazol gibi blokan ajanlar hidroksiüre tedavisine ek olarak verilebilir. Bu alandaki çalıĢmalar sürmektedir. Tablo 1‟de OHA‟da kullanılan deneysel tedaviler kısaca özetlenmiĢtir 23 Tablo 1: OHA‟da tedavi modaliteleri88,89 Kategori Dehidratasyonun engellenmesi Mekanizma Gardos kanal inhibisyonu KCC inhibisyonu Klorür kanal blokerleri Antiadezyon Endotelyal adezyon PAF- bağımlı adezyon Anti-WBC adezyon Endotelyal aktivasyon Hb F arttırılması Ribonükleotid redüktaz Histon deasetilaz DNA hipometilasyon Stres eritropoezis Membran Fe Ģelasyonu Glutatyon metabolizması N-Asetil sistein Trombini azaltma Platelet aktivasyonu engelleme Antioksidatif tedavi Antitrombotik tedavi OraklaĢmayı önleyen yöntemler Vazodilatasyon Adezyonu azaltma Polimerizasyon Antiadezyon Anti-inflamasyon ArtmıĢ akım Ġlaçlar Clotrimazol ICA-17403 Mg Pidolate NS 1602 NS 3623 RGD Pepdit Antiadezyon antikorlar Anti-VWF Anti-integrin reseptörleri Sülfosalazin Hidroksiüre Kısa zincirli yağ asitleri 2-Deoksi-5-Azaktidin Eritropoetin Deferipron Glutamin Asenokumarol, Heparin N3 Yağ asitleri Nitrik Oksit Arginin Flocor 2.1.7.4 Kan transfüzyonu Transfüzyon tedavisinde amaç; derin anemide eritrosit replasmanı yapmak, HbA içeren eritrositlerin verilmesi ile dolaĢımdaki Hb S oranını düĢürerek viskoziteyi azaltmak, oksijen taĢıma kapasitesini arttırmak ve orak hücrelere bağlı olarak geliĢebilecek vasküler hasarı engellemektir90. Transfüzyon için endikasyon iyi konulmalı ve verilecek kanda hepatit markerleri gibi parametreler dikkatle çalıĢılmalıdır. Eritrosit transfüzyonu, anormal eritrositleri dilüe etmek suretiyle oraklaĢmayı azaltır ve geçici olarak hasta eritrosit yapımını inhibe eder. Normal eritrositler kan viskozitesini azaltır. Kronik transfüzyon tedavisi OHA‟nın çeĢitli komplikasyonlarını önlemesine rağmen, viral hepatit, hemokromatozis ve alloimmünizasyon gibi yaĢam kalitesini ve süresini etkileyen komplikasyonlara neden olabilmekte ve bu riskler kullanımını kısıtlamaktadır91. Basit kan transfüzyonu, hastanın hemoglobini 5 g/dL‟nin altına düĢtüğü durumlarda veya ani hemoglobin düĢüĢlerinde yapılmalıdır. Bunlar aplastik kriz, 24 splenik ve hepatik sekestrasyon krizleri, kanama ve kalp yetmezliğinin geliĢtiği durumlardır92. Kısmi eritrosit değiĢimi, Hb S içeren eritrositleri Hb A içeren eritrositlerle değiĢtirerek dokuların oksijenlenmesini artırmak ve oraklaĢmayı azaltmak amacıyla yapılır. Kronik kan transfüzyonu, bazı komplikasyon durumlarında uygulanır. Örneğin, serebrovasküler olay geçiren kiĢilere 2-5 yıl süreyle kan transfüzyonu yapılarak Hb S oranı %30‟un altında tutulmaya çalıĢılır (Tablo 2). Basit transfüzyon ile Hb S oranını azaltmak ve oksijen taĢıma kapasitesini yükseltmek mümkünse de, kan viskozitesindeki ani artıĢa bağlı komplikasyonlara ve demir yüklemesine neden olabileceği unutulmamalıdır93. Eğer temel hedef, dolaĢımdaki Hb S konsantrasyonunu bir miktar düĢürerek oksijen taĢıma kapasitesini arttırmak ise, basit transfüzyon tercih edilebilir. Viskozite artıĢına neden olmadan oraklaĢmıĢ eritrositlerin oranını akut olarak azaltmak ve oksijen taĢıma kapasitesini arttırmak hedefleniyorsa, eritrosit değiĢimi planlanmalıdır. Bazalde hemoglobin düzeyi 10 g/dL ve üzerinde olan ve akut transfüzyon ihtiyacı olan hastalarda ise eritrosit değiĢimi öncelikli olarak düĢünülmelidir94. Tablo 2 : OHA‟da transfüzyon endikasyonları5 Transfüzyon Tipi Endikasyon Basit transfüzyon Semptomatik anemi Aplastik kriz Splenik/Hepatik sekestrasyon ġiddetli kalp yetmezliği Hepatik sekestrasyon Akut Göğüs Sendromu Ġnme ve diğer SSS komplikasyonları Priapizm Akut gebelik sorunları Rekürren Ģiddetli ağrılı kriz ġiddetli enfeksiyon Preoperatif (Major/Elektif cerrahi) Kontrast madde kullanımı Ġnme sonrası Kronik renal, akciğer veya kardiyak sorunlar Gebelikte profilaktik Rekürren Ģiddetli ağrılı kriz Ayak ülserleri DüĢük yaĢam standardı Exchange transfüzyon (Eritrosit değiĢimi) Kronik transfüzyon tedavisi 25 2.2 ERĠTROSĠT AFEREZĠ (TERAPÖTĠK ERĠTROSĠT DEĞĠġĠMĠ) Hastaya ait anormal eritrositlerin seçici olarak uzaklaĢtırılması ve yerine sağlıklı donörlerden elde edilen eritrositlerin verilmesi iĢlemidir. GeçmiĢte sıklıkla manuel olarak uygulanan bu yöntem; zaman alıcı olması, intravasküler hacimde değiĢikliğe yol açması ve hedeflenen Hb S düzeyine ulaĢmak için birden çok iĢleme gereksinim duyulması gibi nedenlerle, günümüzde yerini geliĢmiĢ cihazlarla gerçekleĢtirilen otomatize tekniklere bırakmıĢtır95. Günümüz aferez cihazlarının çoğu, eritrosit aferezi uygulamaları için özel olarak tasarlanmıĢ programlara sahiptir. Hastanın cinsiyeti, boyu, vücut ağırlığı ve hematokrit (Hct) değeri cihaza girildiğinde, sistem toplam kan hacmini ve toplam eritrosit hacmini otomatik olarak hesaplamaktadır. Ayrıca, spesifik bir iĢlem planlamak için; talep edilen çıkıĢ Hct değerini, kullanılacak eritrositlerin ortalama Hct‟ni ve Hb S konsantrasyonunun hangi oranda azaltılacağını sisteme girmek gereklidir. Bu bilgiler doğrultusunda cihaz, değiĢtirilmesi gereken eritrosit hacmini ve hedeflenen sonuçlara ulaĢmak için ihtiyaç duyulan eritrosit miktarını hesaplar ve kullanıcıya bildirir. Eritrosit aferezinde temel hedef, viskoziteyi arttırmadan anemiyi düzeltmek, kısa süre içerisinde dolaĢımdaki Hb S oranını %30‟un altına indirmek ve dokulardaki perfüzyon hasarını gidermektir. ĠĢlemde, hastanın toplam eritrosit hacminin bir katı kadar değiĢim yapılması sonucunda, Hb S içeren eritrositler yaklaĢık %65 oranında uzaklaĢtırılmıĢ olur. Diğer bir deyiĢle, iĢlem öncesi Hb S düzeyi %100 olarak belirlenen bir hastada, dolaĢımdaki eritrosit hacminin bir katı oranında değiĢim yapılması durumunda, iĢlem sonu Hb S konsantrasyonu yaklaĢık %35‟e inecektir. Eritrosit hacminin 1,5 katı kadar değiĢim sonrasında Hb S oranı %30‟un altına düĢecek ve 2 katı kadar değiĢim yapılması durumunda ise anormal eritrositler yaklaĢık %90 oranında uzaklaĢtırılacaktır96. Otomatize afarez cihazları, toplam kan hacmini hesaplamak için, modifiye edilmiĢ Nadler Formülü’ nü kullanmaktadır. Bu formül eriĢkinler için tasarlandığından, çocuk hastalarda toplam kan hacmi manuel olarak hesaplanıp sisteme girilmelidir (Tablo 3). 26 Tablo 3: Çocuklarda toplam kan hacminin hesaplanması97 YaĢ TKH (mL/Kg) Prematüre Yenidoğan 89-105 Miadında Yenidoğan 82-86 Süt-oyun çocuğu 73-82 ≥ 3 yaĢ 70 ≥ 15 yaĢ 65-70 2.2.1 Eritrosit Aferezi Endikasyonları Amerikan Aferez Derneği (American Society for Apheresis / ASFA), eritrosit aferezi dahil tüm terapötik aferez endikasyonlarını revize ederek 2007 yılında yeniden yayınlamıĢtır (Tablo 4)98. Tablo 4: Eritrosit değiĢimi endikasyonları (ASFA kriterleri) Hastalık Endikasyon Kategorisi Orak hücre anemisi YaĢamı ve organları tehdit eden komplikasyonlar* I Ġnme profilaksisi II Transfüzyona bağlı demir birikimini önleme II Malarya (ġiddetli) II Babezyöz (ġiddetli) II * YaĢamı ve organları tehdit eden ciddi komplikasyonlar: a) Akut göğüs sendromu b) Akut iskemik inme c) Ağır enfeksiyonlar / Sepsis d) Çoklu organ yetmezliği e) Rekürren Ģiddetli ağrılı kriz f) Priapizm g) Gebelikte akut komplikasyonlar 27 2.2.1.1 Akut Göğüs Sendromu Akut göğüs sendromu; çocuklarda ortalama %1, eriĢkilerde ise %4‟lük mortalite oranı ile seyreden, orak hücre anemisinin en ciddi komplikasyonlarından biridir. Klinik ve/veya radyografik olarak tespit edilen, yeni ve ilerleyici pulmoner infiltrasyon, yüksek ateĢ, göğüs ağrısı, öksürük ve takipne ile karakterize bir tablodur. Etiyolojisi genellikle multifaktöriyeldir. Çocuklarda daha çok enfeksiyon kaynaklı, eriĢkinlerde ise yağ embolizmine bağlı pulmoner vazooklüzyon sorumlu tutulmaktadır99. Klinik seyir oldukça değiĢkendir ve çoğu zaman öngörülemez. Çocuk ve eriĢkin hastalar arasında önemli farklılıklar söz konusudur. Akut göğüs sendromu, çocuk hastalarda daha hafif seyrederken, eriĢkinlerde, Ģiddetli hipoksi, uzamıĢ hospitalizasyon ve artmıĢ ölüm oranı ile oldukça ağır bir yol izler. Tekrarlayan epizodlar, kronik akciğer hastalığı ve hatta erken ölüme neden olabilir. Optimal tedavi yaklaĢımı; uygun hidrasyon, antibiyotikler, analjezikler, destek oksijen tedavisi ve basit transfüzyon ya da eritrosit aferezidir100. 2.2.1.1.1 Akut Göğüs Sendromu’nda Eritrosit Aferezi Amerika‟da, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ÇalıĢma Grubu, diffüz bilateral pulmoner infiltrasyon, Ģiddetli hipoksi ve hızlı progresyon durumunda, eritrosit aferezi yapılmasını önermektedir101. Aferez iĢlemi, Hb S konsantrasyonu %30‟un altına düĢecek ve hemoglobin düzeyi 10 g/dL‟nin altında olacak Ģekilde planlanmalı, kan bankasında bulunan en taze kanlar ile mümkün olan en kısa sürede gerçekleĢtirilmelidir. Eritrosit aferezi ile arteriyel oksijen satürasyonunun dramatik bir Ģekilde düzeldiği, hastaların hızla stabil hale geldiği gösterilmiĢtir. Ancak infiltrasyonların kaybolması bazen günler alabilmektedir102. 2.2.1.2 Serebrovasküler Olaylar ve Ġnme Orak hücre anemisinin en ağır komplikasyonları santral sinir sistemi iliĢkili olanlardır. Ġnsidansı, %0,6 hasta/yıl olarak saptanmıĢtır. Çocuk hastaların ortalama %57‟si iskemik inme atağı ile karĢılaĢmaktadır. Ġlk inme atağına bağlı mortalite oranı, yaklaĢık %2 olarak belirlenmiĢtir ve hastaların %60‟ından fazlası tümüyle 28 iyileĢebilmektedir. Ancak, Hb S düzeyi %30‟un altında korunamayan hastaların %70‟i en geç 3 yıl içerisinde bir diğer serebrovasküler krizle karĢılaĢmaktadır5,47. Ġskemik inme ya da geçici iskemik ataklar, çoğunlukla internal karotik arterin distal segmentleri, daha az sıklıkla da serebral arterlerin proksimal orta ya da anterior segmentlerinin tutulumunu içeren intrakraniyal arteriyopatiye sekonder olarak geliĢmektedir. Arteriyel değiĢiklikler; Transkranyal Doppler Ultrasonografisi veya manyetik rezonans anjiografisi ile belirlenebilir. Anormal transkranyal doppler ölçümleri olan OHA‟lı olgularda, inme riski yaklaĢık %45 olarak belirlenmiĢtir46. Ġnme tek baĢına izole bir olay olabileceği gibi, pnömoninin ilerlemesiyle, aplastik krizde, viral hastalıklarda, ağrılı krizlerde, priapizm ve dehidratasyon sonucu da oluĢabilir. Stroku hazırlayan nedenlerin baĢında, intrakraniyal arterlerin stenozu veya obstrüksiyonu gelmektedir. Ġnfarktlar sonucu; hemiparezi, konuĢma defektleri, fokal nöbetler ve yürüme bozuklukları en sık görülen semptomlardır103. 2.2.1.2.1 Ġnmede Eritrosit Aferezi Altta yatan neden ne olursa olsun (enfarktüs, hemoraji, hipoksi ya da geçici iskemi), akut serebrovasküler olaylar, eritrosit aferezi için kesin endikasyondur. Mümkünse, tanı konduktan sonraki ilk 6 saat içinde gerçekleĢtirilmelidir. Amaç, Hb S içeren eritrositleri uzaklaĢtırarak kan viskozitesini azaltmak, perfüzyonu düzelterek akut oraklaĢmayı minimalize etmektir104,105. Eritrosit aferezinin serebral anjiografi öncesinde yapılması önerilmektedir. Böylelikle, intravenöz yoldan verilen hiperozmolar kontrast maddenin neden olabileceği akut oraklaĢmanın engelleneceği düĢünülmektedir. Tedavi edilmemiĢ hastalarda mortalite oranı yaklaĢık %20 kadardır ve %70‟inden fazlasında kalıcı motor bozukluk ile belirgin mental algılama bozuklukları görülür47. Eritrosit aferezi yapılan hastalarda motor fonksiyonlarda belirgin düzelme görülür. Ancak, ilk aferez iĢleminden sonra, kronik transfüzyon programı uygulanmalıdır. Hb S konsantrasyonunun %30‟un altında korunması inme riskini %10‟un altına düĢürmektedir. Kronik transfüzyon programına alınan hastalarda; inme riskinin, gizli enfarktların, ağrıların, akut göğüs sendromu sıklığının ve hemolizin 29 azaldığı, büyümenin düzeldiği gösterilmiĢtir. Buna karĢılık, programa alınmayan hastalarda bozukluk ilerleyicidir106. 2.2.1.3 Priapizm EriĢkin erkeklerin ortalama %40‟nın, preadolesan erkeklerin ise %6‟sının karĢılaĢtığı bir diğer önemli komplikasyondur. Ağrılı ve istenmeyen, sürekli ereksiyon hali ile karakterize bir tablodur. Puberte sonrası sık görülür, korpus spongiosum ve her iki korpus kavernosumun tutulumu söz konusudur. Tekrarlama olasılığı %50‟dir. Ġskemik priapizmde, oraklaĢmıĢ hücrelere bağlı olarak kavernöz dokudan dıĢarı venöz drenaj bloke olmuĢtur44. Epizodlar ortalama 2-4 saat kadar sürer. Bazıları, bu sürenin sonunda kendiliğinden düzelir. Buna karĢılık, uzamıĢ epizodlar, müdahale edilmediğinde, geri dönüĢümsüz iskemik hasar ve impotens ile sonuçlanır. Priapizmde baĢlangıç tedavisi, genellikle hidrasyon, idrarın alkalileĢtirilmesi, analjezik ve diğer bir çok farmakolojik ajanın uygulanması ile basit transfüzyon olarak sayılabilir. Tablonun devam etmesi durumunda, çok gecikmeden eritrosit aferezi önerilmektedir. Bunları takiben, korpus kavernosum‟un aspirasyon ve irrigasyon ile boĢaltılması söz konusu olabilir44,45. Tüm giriĢimlere rağmen yanıt alınamaz ise, cerrahi giriĢim ve Ģant takılması gerekir. Sıklıkla ciddi komplikasyonlara neden olan bu operasyon, genellikle baĢarısız olmaktadır. 2.2.1.3.1 Priapizm’de Eritrosit Aferezi Hem uzamıĢ priapizm hem de cerrahi müdahale impotansa neden olabileceğinden, baĢlangıç tedavisinin hemen ardından yanıt alınamıyorsa, eritrosit aferezi planlanmalıdır107. ĠĢlemde temel hedef, hemoglobin düzeyini 10 g/dL civarında korumak ve Hb S düzeyini %30‟un altına düĢürmektir. Ancak, bu konuda yapılmıĢ randomize kontrollü bir çalıĢma henüz yoktur ve daha çok olgu sunumu Ģeklindeki yayınlarda sonuçlar birbiriyle çeliĢmektedir108,109. 30 2.2.1.3.2 Priapizm ve ASPEN Sendromu ASPEN Sendromu (Association of sickle cell disease, priapism, exchange transfusion and neurologic events); priapizmli hastalarda transfüzyon sonrası ortaya çıkan, baĢ ağrısı, konvülziyon, mental durum değiĢikliği, fokal bozukluklar ve inme ile karakterize nörolojik komplikasyonlar olarak tanımlanmaktadır110. Eritrosit değiĢimi sonrası, korpus kavernosum‟dan serbest kalan oraklaĢmamıĢ eritrositlerin ya da vazoaktif maddelerin dolaĢıma karıĢması ve Hct‟i ani bir Ģekilde %36‟nın üzerine çıkarması sorumlu tutulmaktadır. Hct düzeyindeki ani artıĢın hiperviskoziteye, serbest kalan vazoaktif maddelerin de serebral hipoksiye neden olduğu düĢünülmektedir. 2.2.1.4 OHA’da Akut Gebelik Sorunları OHA‟lı hastalarda gebelik, yüksek morbidite ve mortalite riski taĢımaktadır. Gebelik toksemisi, intra-uterin büyüme bozuklukları, preeklamsi, düĢük veya erken doğum, bebek ve anne için tehlike oluĢturan olası komplikasyonlardır. Ek olarak, ağrılı krizler, akut splenik/hepatik sekestrasyon, derin anemi, akut göğüs sendromu, üriner sistem enfeksiyonları ve diğer bir çok OHA iliĢkili komplikasyon görülme sıklığı, gebelikte önemli ölçüde artmaktadır111. 2.2.1.4.1 Akut Gebelik Sorunlarında Eritrosit Aferezi Gebelik sırasında ortaya çıkan komplikasyonların tedavisinde, basit transfüzyon ya da eritrosit aferezi önemli bir yer tutmaktadır. Yüksek riskli hastalarda, gebeliğin 28. haftası ve hatta daha erken dönemlerden baĢlayarak, profilaktik transfüzyon tedavisi öneren merkezler vardır. Fakat, profilaktik transfüzyon yaklaĢımı, içerdiği önemli riskler nedeniyle tartıĢmalıdır. Randomize bir çalıĢmada, profilaktik transfüzyonlar ile hastaların hemoglobin düzeyi 10-11 g/dL civarında, Hb S oranı %35‟in altında korunmuĢtur. Bu hastalarda, baĢta ağrılı krizler olmak üzere, tüm komplikasyonların insidansında azalma rapor edilmiĢtir112. 31 2.2.1.5 Akut Ağrılı Kriz Akut ağrı atakları sıklıkla vazookluziv krizler sırasında ortaya çıkar ve OHA‟nın en sık komplikasyonudur. Ġrreversibl oraklaĢmıĢ hücrelerin damarı tıkaması, doku harabiyeti ve nekroz ile sonuçlanır. AzalmıĢ kan akımı bölgesel hipoksi ile asidoza ve sonuçta iskemik harabiyete yol açar. Genelde 4-6 günde düzelir, bazen haftalarca sürebilir. AteĢ, enfeksiyon, asidoz, dehidratasyon ve soğuğa maruz kalma ağrılı krizi hızlandırabilir. Bazı hastalarda ise ağrılı kriz, anksiyete ve stres tarafından tetiklenmektedir113. 2.2.1.5.1 Akut Ağrılı Kriz’de Tedavi YaklaĢımı Hidrasyon, ağrılı krizlerin baĢlangıç tedavisinde en önemli faktördür. Evde oral tedavi baĢarısız olursa hastanede uygulanmalıdır. Ağrıların kontrol altına alınması için, öncelikle narkotik olmayan analjezikler denenmelidir. Yeterli yanıtın alınamaması durumunda non steroid antienflamatuar ajanlar, daha ciddi ve dirençli ağrılarda narkotik ilaçlar verilebilir. Hafif ağrılarda kodein, aspirin veya asetaminofen, orta Ģiddette ağrılarda peroral oxycodone, meperidin, Ģiddetli ve tekrarlayan ağrılarda intravenöz morfin, meperidin verilebilir. AteĢ, toksik tablo, eklem ĢiĢliği, pulmoner veya nörolojik semptomları olan hastalar hemen hastaneye yatırılmalıdır. Ġntravenöz sıvı tedavisi ve parenteral narkotikler verilir. 3-4 saatte rahatlar ise oral narkotikler verilir, ağrı kontrol edilirse oral analjezik verilerek eve gönderilir. Ağrı ısrar eder ise hastaneye yatırılır; hipoksi var ise oksijen, asidoz var ise sodyum karbonat verilir. Gerekirse basit transfüzyon veya eritrosit aferezi yapılır. 2.2.1.5.2 Akut Ağrılı Kriz’de Eritrosit Aferezi Akut ağrılı krizin tedavisinde, basit transfüzyon yeterince etkili bulunmamıĢtır114. Morbidite ile seyreden, rekürren Ģiddetli ağrılı krizlerde, kronik transfüzyon tedavisi veya eritrosit aferezi önerilmektedir115. Eritrosit aferezi, sık tekrarlayan ve Ģiddetli ağrılı atakların tedavisinde oldukça etkili bulunmuĢtur. Ancak, 32 transfüzyon iliĢkili riskler taĢıdığından, ağrılı krizlerin önlenmesinde hidroksiüre tedavisi günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır116. 2.2.1.6 Majör Cerrahi GiriĢim Öncesi Eritrosit Aferezi OHA‟li hastalarda majör cerrahi giriĢimler ve anestezi uygulamaları, baĢta akut göğüs sendromu olmak üzere, böbrek yetmezliği, inme ve ağrılı kriz olasılığını önemli oranda arttırmaktadır117. Anestezinin neden olduğu hipoksi, dehidratasyon ve elektrolit bozuklukları, oraklaĢmayı ve bununla iliĢkili akut krizleri tetikler. Hastaların yakın takibi ve anestezi uygulamalarındaki geliĢmeler, komplikasyon görülme sıklığını azaltmıĢ olmakla beraber, halen preoperatif eritrosit değiĢimi kuvvetle önerilmektedir. Özellikle, cerrahi giriĢim öncesi hepatik, kardiyak, renal ve/veya nörolojik problemleri olan hastalarda, eritrosit aferezi mutlaka planlanmalıdır. Benzer Ģekilde, yapılacak operasyonun türü de (kardiyopulmoner by-pass, serebral ve retinal giriĢimler) dikkate alınmalıdır. Yüksek risk grubuna giren hastalarda, eritrosit aferezi ameliyattan kısa bir süre önce gerçekleĢtirilmeli, iĢlem, hematokrit değeri %30 civarında ve Hb S konsantrasyonu %30‟un altında olacak Ģekilde planlanmalıdır117. 2.2.2 Eritrosit Aferezi’nde Kan Ürünü Özellikleri OHA‟lı hastalarda uygulanan eritrosit değiĢimi iĢlemlerinde kullanılacak kan ürünleri, belirli kurallar dikkate alınarak hazırlatılmalıdır. Dikkat edilecek noktalar aĢağıda sıralanmıĢtır118. Febril non-hemolitik transfüzyon reaksiyonu ve HLA immünizasyon riskini azaltmak amacıyla, mutlaka lökositi azaltılmıĢ kan ürünü talep edilmelidir. Plazma proteinlerine karĢı aĢırı duyarlılığı olduğu bilinen hastalarda, plazmanın %99‟nun uzaklaĢtırıldığı “YıkanmıĢ eritrosit süspansiyonu” tercih edilmelidir. Donörler, orak hücre taĢıyıcılığı açısından test edilmeli ve oraklaĢma testi negatif olan kanlar kullanılmalıdır. Mümkünse, 5-7 güne kadar olan taze eritrosit süspansiyonları tercih edilmelidir. Burada amaç; transfüze edilen eritrositlerin dolaĢımda kalma 33 süresini uzatmaktır. Ek olarak, taze eritrosit süspansiyonları 2,3- Difosfogliserat‟tan zengindir ve bu durum oksijenin dokularda serbest bırakılmasını kolaylaĢtırmaktadır. Rh ve Kell sistemlerine ait antijenler eritrosit yüzeyinde son derece güçlü ifade edilir ve en hızlı antikor geliĢtiren sistemlerdir. Bu nedenle, daha önce hiç transfüzyon almamıĢ ya da çok az almıĢ hastalarda, ABO‟ya ek olarak Rh ve Kell uygun kan ürünü hazırlatılmalıdır. Hastada, geçmiĢ transfüzyonlara bağlı olarak eritrosit alloantikorları oluĢmuĢ ise, mümkün olduğunca bu spesifik antikorlara karĢı antijen içermeyen kan ürünleri talep edilmelidir. 2.2.3 Eritrosit Aferezi Ġçin Damar Yolu Sağlanması BaĢarılı bir aferez uygulaması için ilk ve en önemli koĢul yeterli kan akımının sağlanmasıdır. YerleĢtirilmesi ve kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek riskler nedeniyle, santral venöz kateter (SVK) tercih edilmemelidir. Uygun ve yeterli geniĢlikte olması durumunda periferik venler kullanılmalıdır. AlıĢ için 16-19 gauge, dönüĢ içinse 18-20 gauge çapta intraket veya fistül takılmalı, tercihen antekübital yerleĢimli damarlar kullanılmalıdır119. Çocuk hastalarda, aferez için gerekli akımı sağlayacak çapta ve/veya sayıda damar yolu bulunmayabilir. Mevcut damar yolu afereze uygun gibi görünse de, damar kısa sürede kollabe olarak yeterli akımı sağlamayabilir. Yinelenen aferez iĢlemlerinde, uygun damar yolu sağlanamayabilir. Bu durumlarda, zorunlu olarak SVK takılır (Tablo 5). Tercihen geniĢ ve çift lümenli, geçici hemodiyaliz kateterleri yerleĢtirilmelidir. Hickman kateteri, periferik yerleĢimli santral venöz kateterler (PICC) ve venöz portlar ile yeterli kan akımı sağlanamadığından aferez iĢlemlerinde kullanılmaya uygun değildir. Ancak, zorunlu durumlarda geri dönüĢ hattı olarak kullanılabilir120. Tablo 5: Çocuk hastalarda, aferez iĢlemi için kullanılan SVK boyutları120 Hasta <10 Kg SVK Çapı (French) 6,5-7 10-20 Kg 8-9 20-50 Kg 9-10 >50 Kg 11,5-13,5 34 2.2.4 Eritrosit Aferezi ĠĢlemlerinde Hacim DeğiĢiklikleri Ekstrakorporeal hacim; aferez iĢlemi sırasında, vücut dıĢında bulunan toplam kan hacmini ifade eder. Aralıklı akımla çalıĢan aferez cihazlarında daha fazladır. Toplam kan hacmi eriĢkinlere göre daha düĢük olan çocuk hastalarda, aralıklı akım tekniğiyle çalıĢan sistemler tercih edilmemelidir. Herhangi bir aferez uygulamasında vücudun dıĢında bulunan kan miktarı, toplam kan hacminin %15‟inden fazla olmamalıdır. Ekstrakorporeal hacim, toplam kan hacminin geçici kaybı anlamına gelir. Toplam kan (hacim) kaybı en fazla %15‟e kadar tolere edilebilir (%30‟u geçen kayıplarda Ģok tablosu). Altta yatan hastalık ve hastanın dolaĢımdaki eritrosit kütlesi bilinmelidir. Hastanın klinik durumuna göre tolere edilebilecek azalma farklılık gösterir. Kardiyovasküler hastalık, pulmoner yetmezlik veya organ iskemisi riski olanlarda tolerans azalır121. Özellikle, ağırlığı 40 Kg‟ın altında olan çocuk hastalarda sürekli akım aferezi ile çalıĢan sistemler kullanılmalı, iĢlemden önce hematokrit, basit transfüzyon ile %20‟nin üzerine çıkarılmalıdır. Ekstrakorporeal dolaĢımdaki kan miktarı, klinik durumu iyi olan hastalarda, toplam kan hacminin %15‟ini, hemodinamik bozukluğu olan pediatrik hastalarda %12‟sini aĢıyor ise eritrosit priming yapılmalıdır. 2.2.5 Eritrosit Aferezi Yapılan Hastalarda Takip ĠĢlemin etkinliğini belirlemek amacıyla; iĢlem öncesi ve sonrasında, tam kan sayımı ve hemoglobin elektroforezi çalıĢtırılmalıdır. ĠĢlemlerde, fazla miktarda sitrat içeren kan ürünleri kullanıldığından, iyonize kalsiyum düzeyi takibi çok önemlidir. Ek olarak, serum elektrolit düzeyleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, koagülasyon parametreleri ve gerekliyse kan gazları izlenmelidir. Aferez iĢlemi boyunca hastalar takip edilmeli, ateĢ, nabız, kan basıncı ve oksijen satürasyonu düzenli olarak izlenerek kayıt altına alınmalıdır. 35 2.2.6 Eritrosit Aferezi ile ĠliĢkili Komplikasyonlar Eritrosit gözlenebilir 122 aferezi sırasında, transfüzyon iliĢkili tüm komplikasyonlar . Daha evvelden reaksiyon öyküsü olan hastalarda, asetaminofen veya difenhidramin ile premedikasyon yapılarak febril non-hemolitik ya da alerjik reaksiyonlar engellenebilir. Kullanılan kan ürünleri yüksek miktarda sitrat içerdiğinden, sitrat iliĢkili yan etkiler (bulantı/kusma, abdominal kramp, perioral parestezi, kas krampları ve daha nadir olarak tetani) ortaya çıkabilir. ĠĢlem boyunca, intravenöz yoldan yavaĢ ve sürekli kalsiyum glukonat infüzyonu ile bu semptomlar etkili bir Ģekilde giderilmektedir. Özellikle santral venöz kateter kullanılan hastalarda, damar yolu iliĢkili komplikasyon riski artmaktadır. GiriĢ yerinde kanama, hematom, tromboz, enfeksiyon ve vasküler perforasyon oluĢabilir. Fazla miktarda kan ürünü kullanıldığından viral geçiĢ riski artmaktadır. Bu nedenle, iĢlem öncesi ve 3-6 ay sonra viral markerların takibi yapılmalıdır. Çok miktarda kan ürünü kısa bir süre içerisinde transfüze edildiğinden, hastanın toplam kan hacmi ve eritrosit hacminde oluĢabilecek değiĢikliklere (volüm kayması) izin verilmemeli, hasta sürekli ve yakından izlenmeli ve hematokrit değeri belirli aralıklarla ölçülerek viskozite artıĢı engellenmelidir. Hastalar, geç hemolitik reaksiyonlar açısından izlenmeli, özellikle alloimmünize hastalarda yapılan iĢlemlerde antijen negatif kan ürünü tercih edilmeli ve olası komplikasyonlar ile ilgili olarak hasta ve/veya ailesi bilgilendirilmelidir123. 36 2.3 ĠMMÜNĠTE VE T HÜCRE FONKSĠYONLARI 2.3.1 Ġmmünitenin Tipleri Ġmmün sistem, doğal ve kazanılmıĢ olarak ayrılan iki kısımda incelenebilen bir savunma sistemidir. Bu iki sistem birbiriyle çok hassas bir denge içerisinde ve yardımlaĢma ile çalıĢarak konağı patojenlere karĢı korumaktadır 124. Doğal immünite, bir patojenle karĢılaĢınca ilk cevabı doğumdan itibaren oluĢturabilen, genetik olarak belirlenmiĢ immün özellikleri içeren ve konağın kendisine ait olan ve olmayan antijenik yapıyı tanıma kapasitesine sahip olan savunma sistemi olup belirli bir patojen için seçicilik göstermez ve birey bazı mikroorganizmaları tanıma ve yok etme özelliklerine doğuĢtan itibaren sahiptir. Doğal immün sistem, hücreleri ve çeĢitli molekülleri içerir. Hücresel elemanlar polimorfonükleer lökositler (PNL), monosit, makrofaj, eozinofil, mast hücreleri ve bazofiller, çözünür faktörler ise sitokinler, akut faz reaktanları ve özellikle en önemli faktörlerden biri olan kompleman sisteminden oluĢur. Organizmanın enfeksiyonlarla mücadelesinde hem evrimsel olarak eski hem de oldukça evrensel olan doğal immün sistem, spesifik immüniteyle kıyaslandığında patojenleri tanıyan reseptörler açısından daha kısıtlı bir repertuara sahiptir. Doğal direnç mekanizmaları; anatomik ve fizyolojik bariyerler, kimyasal ve biyolojik faktörler, dalağın fonksiyonu, yaĢ, beslenme, ateĢ ve akut faz reaktanları, ırk ve genetik etki, bakteriyel interferans ve interferon, infeksiyonlara doğal duyarsızlık, tolerans, fagositler ve doğal öldürücü (NK) hücreler, fagositoz ve enflamasyondur125. KazanılmıĢ immünite ise, belirli bir antijene özgün olup, antijenle tekrarlayan karĢılaĢmalarda daha hızlı ve güçlü cevap oluĢturma gibi üstünlüklere sahiptir. Bu olaya antikor ve T lenfositleri aracılık eder ve sorumlu hücreler özgül bir antijen için uzun vadeli belleğe sahiptir. Bu savunma, organizmanın patojene primer veya sekonder yanıtına göre hümoral veya hücresel düzeyde olabilir (ġekil 6). Hücre aracılı (selüler) yanıt esas olarak T lenfositlerden kurulu iken, antikor aracılı (hümoral) bağıĢıklık B lenfositlerden ve plazma hücrelerinden kuruludur126. 37 ġekil 6: Hümoral ve hücresel immünite127 38 KazanılmıĢ immünite, iki Ģekilde sağlanır. Aktif immünizasyon, hastalık etkeninin doğrudan alınması (doğal infeksiyon) veya bu etkenin zararsız hale getirilmesinden sonra konağa verilmesiyle (aĢılama) kazanılır. Pasif immünizasyon ise anneden bebeğe geçen bağıĢıklık dıĢında, belirli bir antijene karĢı hiperimmün kılınmıĢ baĢka konaktan alınan immün serumun veya immünoglobülinlerin korunmak istenilen kiĢiye verilmesiyle kazandırılır128. 2.3.2 Lenfoid Organlar Lenfoid organlar santral ve periferik olmak üzere ikiye ayrılır. Santral (primer) organlar, yeni lenfositlerin antijene bağımlı olmaksızın otonom olarak yapıldıkları ve immün tepki oluĢturma yeteneği kazandıkları yerlerdir. Ġnsanda santral lenfoid organlar kemik iliği ve timustur. Periferik (sekonder) lenfoid dokular ise, lenfositlerin antijenik uyaranlarla reaksiyona girdikleri yerler olup dalak ve lenf nodülleri gibi sistemik lenfoid organlar ile gastrointestinal sistem, respiratuvar sistem, genitoüriner sistem, konjonktiva gibi mukozal yüzeylerle iliĢkili hep beraber mukozal immün sistemi yapacak Ģekilde, mukozal bağlantılı lenfoid dokular (MALT)‟dan oluĢur129. Tüm lenfoid organların yapısı benzer olup kapsüle ve bağ doku uzantıları ile lobüllere bölünmüĢlerdir. Perfüzyon tek bir arterden, drenaj ise venler ve lenfatikler yardımı ile sağlanır. Parankim dokusu, korteks (periferik zon) ile medulla (santral zon)‟dan oluĢur. Mukozal lenfoid dokularda ise lenfositler, dağınık agregatlar halinde (diffüz lenfoid doku) veya germinal merkezler içeren sekonder foliküller (organize lenfoid doku) Ģeklinde bulunabilirler129. 2.3.3 Lenfoid Hücreler Ġmmün sistemin fonksiyonları, tüm vücuda dağılmıĢ olmakla birlikte esas olarak timus, lenf nodülleri ve dalakta bulunan hücrelerin oluĢturdukları lenforetiküler sistem tarafından yürütülür. Bu sistemin en önemli komponenti olan lenfoid hücreler, lenfositler ve plazma hücrelerinden oluĢmaktadır. Plazma hücreleri, antijen veya yabancı cisimlere karĢı reaksiyon oluĢturan protein yapıdaki antikorların üretiminden 39 sorumlu iken, lenfositlerin antijene özgün tepki gösterme ve sonuçta bazı hücresel ürünler oluĢturma yeteneği vardır130. Gebeliğin 8. haftasında hepato-spleno-timik evrede, hemapoietik kök hücrelerinin vitellus kesesinden karaciğer ve dalağa göç etmesiyle granülopoez, lenfositopoez ve monositopoez baĢlar. Bu dönemde timusta da lenfosit yapımı baĢlamıĢtır. Ġntrauterin 3. ayda oluĢmaya baĢlayan kemik iliğinde ise 4. aydan sonra bütün kök hücrelerinin geliĢmesi ile hematopoez etkin duruma geçer. Doğumdan sonraki yaĢam süresince organizmadaki lenfosit yapımı, esas itibarı ile lenf nodüllerinde olmak üzere lenfoid dokulardaki lenfositlerin çoğalması ile sağlanır. Ancak bu yapım, normal lenfosit sayısını karĢılamaya yetmediğinden, kök hücrelerinin farklılaĢması ile kemik iliğinden de dolaĢıma lenfosit verilir. EriĢkinde bir günde dolaĢıma verilen lenfosit sayısı yaklaĢık 109‟dur124. Morfolojik olarak birbirine çok benzemekle beraber, birbirinden bağımsız olarak geliĢen, görevleri ve antijen yapıları birbirinden farklı iki ana lenfosit grubu mevcuttur. Lenfosit klonları, santral lenfoid dokuları oluĢturan fötal karaciğer, kemik iliği ve timusta iki ayrı doğrultuda fonksiyonel farklılaĢmaya uğrarlar. KuĢlarda son barsaktaki kloakada yer almıĢ bir lenfoid organ olan Bursa Fabricius‟a bağımlı geliĢme göstererek hümoral (antikora dayalı) immüniteyi oluĢturan lenfositlere B lenfositleri; timusa bağımlı geliĢme göstererek hücresel immüniteyi oluĢturan lenfositlere de T lenfositleri denmektedir. Bursa‟nın memelilerdeki karĢılığının fötal karaciğer ve eriĢkin kemik iliği olduğu kabul edilmektedir. Her iki lenfosit grubu da uyarıldığında morfolojik değiĢiklikler gösterir ve bölünmeye baĢlar. T hücreleri özgün antijenleri tanıma özelliğine sahip blast formuna bürünürken, B lenfositleri antikor oluĢturmak üzere plazma hücrelerine dönüĢürler124. Üçüncü bir lenfosit grubu olarak kabul edilen doğal öldürücü (NK) hücreler veya null cell olarak adlandırılan grup ise, bazı T hücre belirteçleri taĢıdıkları halde olgunlaĢma için timustan geçmeyen, doğal konak savunmasında önemli bir rol oynayan büyük sitoplazmik granüllü lenfositlerdir. Lenfoid kök hücrelerinden farklılaĢan T, B ve NK hücrelerinin aksine lenfoid sistemin diğer elemanları olan monositler, makrofajlar ve granülositler myeloid öncüllerinden geliĢir124. 40 2.3.3.1 T Lenfositler T hücreleri, doğrudan antikora bağımlı olmayan, hücrelerin yönettiği ve katıldığı kazanılmıĢ immuniteden sorumlu hücrelerdir. Bu hücreler pek çok değiĢik tipte immunolojik reaksiyon yürütürler. Bunlar arasında pek çok virüs, bakteri ve mantara karĢı olan immün reaksiyonlar, kontakt alerji, greft ve tümör reddi ve bazı otoimmün hastalıklar sayılabilir. T hücreleri timusta geliĢir. Kemik iliğinden gelen kök hücreleri, timus korteksine girerler ve geliĢen hücreler (timosit) medullaya doğru hareket ederken, timus hormonları (timozin, timulin, timopoietin) ile birlikte, timus stroması tarafından yönlendirilerek bir seri reaksiyon sonrası, immünolojik olarak yeterli T hücrelerine farklılaĢır. BaĢlangıçta yüzey antijen reseptörleri ve antijenleri bulunmayan bu kök hücreleri, bu farklılaĢma sırasında onları karakterize eden ve CD olarak ifade edilen, glikoprotein tabiatında birtakım yüzey antijenleri (iĢaretleyicileri) kazanır131. Önceleri T hücrelerinin yüzey antijenleri, bunlara karĢı oluĢturulmuĢ monoklonal antikorları kullanarak sıra numarasına konulmuĢ OKT ile iĢaretlendirilmekteyken daha sonra bu değiĢtirilerek “Cluster of Differentiation” sözcüklerinin baĢ harflerinden oluĢan, numaralandırılmıĢ CD ifadesi kullanılmaya baĢlanmıĢtır. CD 1 = OKT 6 Kortikal T lenfositi yüzey reseptörü CD 2 = OKT 11 T hücre aktivasyonu ve rozet testi için eritrosit reseptörü, T hücrelerinin ortak yüzey reseptörü CD 3 = OKT 3 T hücrelerinin ortak yüzey reseptörü CD 4 = OKT 4 T helper hücresinin spesifik yüzey reseptörü CD 8 = OKT 8 T supresör/sitotoksik hücrenin spesifik yüzey reseptörü BaĢlangıçta CD4 ve CD8‟i hiç ifade etmeyen (çift eksi) kök hücreleri, timus korteksinden medullasına hareketleri sırasında, önce hem CD4 hem de CD8 ifade etmek üzere (çift artı) farklılaĢıp daha sonra ya CD4 veya CD8‟i ifade etmek üzere geliĢir (ġekil 7). 41 ġekil 7: T lenfositlerin geliĢimi132 Timositler, timik medullaya girince iki ayrı populasyon oluĢturacak Ģekilde geliĢme gösterir. Çift artı bir hücre sınıf II MHC proteinlerine sahip bir hücre ile temas ederse bir CD4(+) hücreye farklılaĢacak, fakat sınıf I MHC proteinine sahip bir hücre ile temas ederse bir CD8(+) hücreye farklılaĢacaktır. Sonunda, medullada CD2 (T11), CD3 (T3) ve CD5 (T1) markerlerini ortak taĢıyan, fakat birinde ayrıca CD4 (T4), diğerinde ise CD8 (T8) yüzey markerlerinin yer aldığı iki ayrı T subpopulasyonu oluĢur. Timusta, timus eğitimi adı verilen iki tane çok önemli süreç gerçekleĢir. T hücrelerinin etkin bir bağıĢıklık yanıtı verebilmesi için bu iki niteliğin her ikisi de gerekir131. 1) “Kendi” proteinleri için antijen reseptörleri olan CD4 ve CD8 hücreler, apoptoz denilen programlanmıĢ hücre ölümü olayı ile öldürülür (oba elenmesi). Eksi seçim denen bu olay, yani özüne tepkici hücrelerin giderilmesi, bireyin kendi öz proteinlerine karĢı tolerans kazanması, yani kendisine ait olanı tanıması ile sonuçlanır ve bu yolla otoimmün reaksiyonlar önlenmiĢ olur. 2) Canlının kendine ait MHC proteinleri ile tepki vermeyen antijen reseptörlerine sahip CD4 ve CD8 hücreler de öldürülür. Bu ise canlının kendine ait MHC proteinleri ile reaksiyona giren T hücreleri yönünden bir artı seçim ile sonuçlanır. 42 BağıĢık yanıtın oluĢmasında, antijenin T hücrelere sunulması kadar, hücrenin bunu tanıması da önemlidir. Bu aĢamada da T lenfositlerin üzerinde yer alan T hücre reseptörleri (TCR) özel bir önem kazanmaktadır. Her T hücresinin kendi yüzeyinde bir antijene özgün T hücre reseptörü bulunmakta olup etkinleĢtirilmiĢ T hücreleri o antijen için özgül çok sayıda hücre vermek üzere büyük bir oba geliĢimi gösterir. Antijen-TCR iliĢkisinin kurulabilmesi için kabaca antijen sunan hücre (APC), bunun yüzeyinde yer alan büyük doku uyumu kompleksi (MHC), peptid yapısında bir antijen, CD4 veya CD8 molekülü ve TCR olmalıdır. Yine insanda T hücrelerinin çoğunun yüzeyinde koyun alyuvarlarına karĢı reseptörler bulunmakta olup bu hücreler koyun alyuvarları ile “rozet” oluĢumu gösterebilir ve bu bulgu karma bir hücre toplumunda T hücrelerini tanıtıcı bir araç olarak kullanılmaktadır126. T hücreleri düzenleyici ve efektör olarak adlandırılmıĢ iki ana gruba ayrılabilen önemli birçok iĢleve sahiptir. Bunların düzenleyici iĢlevleri esas olarak, interlökinleri üreten CD4 (T-helper) hücreler aracılığı ile sağlanırken efektör iĢlevleri esas olarak virüsle enfekte hücreleri, tümör hücrelerini ve allogreftleri öldüren CD8 (sitotoksik) T hücreleri tarafından gerçekleĢtirilir126. 2.3.3.1.1 CD4 yüzey marker hücreleri (T-Helper / Ġndüktör) T hücre grubunun %65‟ini oluĢtururlar ve timus medullası, tonsiller ve kanda baskındırlar. Bu hücreler, özellikle IL2 (T hücre büyüme faktörü) olmak üzere ürettikleri çeĢitli sitokinler vasıtası ile CD8 T hücrelerinin, etkinleĢmiĢ sitotoksik T ve süpresör T hücrelerine dönüĢmesine yardım eder. Yine makrofajların gecikmiĢ aĢırı duyarlılık etkilerine yardım ederek diğer T hücrelerinin, monosit, makrofaj ve diğer bazı hücrelerin proliferasyonunu ve farklılaĢmasını sağlayan ve sitokin denen çözünür maddeler oluĢturur129. T hücresine bağımlı yanıtta bütün antikor sınıfları (IgG, IgM, IgA, v.b.) üretilirken T hücresinden bağımsız yanıtta esas olarak IgM oluĢur. T hücresi tarafından üretilen IL4 (B hücre geliĢme faktörü) ve IL5 (B hücre farklılaĢma faktörü), üretilen ilk immünglobulin sınıfı olan IgM yerine IgG, IgA, IgE gibi diğer sınıfların üretilmesi için sınıf anahtarını çevirmektedir. Bu durum, sınıfın açılıp kapatılmasında yardımcı T lenfositleri tarafından üretilen lenfokinlerin gerektiğini gösterir129. 43 CD4(+) T helper hücreler, iĢlevsel özelliklerine göre iki temel gruba ayrılır. Th1 hücreler IL-2, IL-12 ve IFN-γ gibi sitokinler sentezlemekte, sitolitik aktivite göstebilmekte, B hücrelerini IgG, IgM, IgA sentezlemesi yönünde uyarmakta ve daha çok hücre aracılı gecikmiĢ tip immün reaksiyonlarda görev almaktadır. Öte yandan Th2 lenfositler daha çok IL-4, IL-5, IL-10 ve IL-13 salgılama yolu ile hücresel aracılı reaksiyonun baskılanmasında rol oynarlar fakat antikor aracılı immün cevapta ve alerjik reaksiyonlarda yer alırlar, sitolitik değildir, diğer Ig‟lerin yanı sıra Ig E sentezini de aktive eder129. 2.3.3.1.2 CD8 yüzey marker hücreleri (T-Sitotoksik) Sitotoksik T lenfositleri, insan kemik iliği ve barsak lenfoid dokusunda baskın olup periferdeki T hücrelerinin yaklaĢık %35‟ini oluĢturur. Bu hücreler, virus, bakteri ve parazit ile enfekte hücreler, tümör hücreleri, doku ve organ transplant hücreleri gibi organizmaya zararlı veya yabancı hücrelere doğrudan saldırıp öldürerek sitotoksik iĢlev görür. Allogreft reaksiyonlarında yer alır131. Virüsle enfekte hücrelere verilen yanıtta, CD8 lenfositlerin enfekte hücrelerin yüzeyindeki hem viral antijenleri hem de sınıf I MHC molekülleri tanıması zorunludur. Virüsle enfekte hücreyi öldürmesi için sitotoksik T hücresinin bir yardımcı T hücresinden gelen ve virüse özgül sitotoksik T hücresinin etkinleĢmesini sağlayan, IL 2 gibi bir sitokin uyarısını alması da zorunludur. EtkinleĢmiĢ sitotoksik T hücreleri enfekte hücreyi öldürmek üzere perforin ve granzim adlı parçalayıcı (litik) enzimler salgılarlar ve enfekte hücreyi öldürdükten sonra kendileri bir harabiyete uğramadan aynı virüsle enfekte diğer hücreleri öldürmeyi sürdürebilirler. Bu hücrelerin serbest virüs üzerine hiçbir etkisi bulunmamakta olup bunlar sadece virüsle enfekte hücreleri öldürür125. Sitotoksik T hücrelerinde immunoglobulin için Fc reseptörü bulunmaz, bu nedenle antikor bağımlı hücresel sitotoksisite göstermez. 2.3.3.1.3 Süpresör T hücreleri Süpresör (baskılayıcı) veya regülatör (düzenleyici) T hücreleri, sitotoksik ve T helper hücre etkinliğini baskılayarak immün reaksiyonların aĢırıya kaçmasına izin 44 vermez, geç duyarlılık reaksiyonlarını ve antikor yapımını inhibe eder. Bu hücreler, immün toleransın sürdürülmesinde ve böylece aĢırı immün tepkinin ve belki de otoimmünitenin önlenmesinde önemli rol oynar129. 2.3.3.1.4 Bellek T hücreleri Bellek T hücreleri, adlarının da iĢaret ettiği gibi, özgül bir antijen ile ilk karĢılaĢmadan yıllar sonra tekrar karĢılaĢıldığında buna ani ve Ģiddetli yanıt verilmesini sağlayarak konak savunmasına katkıda bulunur. Bellek hücreleri yıllarca yaĢar veya kendi kendine üreme yeteneğine sahiptir. EtkinleĢtirilmiĢ bellek hücreleri, ilk kez etkinleĢen T hücrelerine göre daha küçük miktarda antijen ile etkinleĢip çok daha büyük miktarda interlökin üretirler ve çok sayıda bellek hücresi üretildiğinden ikincil yanıt primer yanıta göre çok daha büyük olur129. Sonuç olarak, T hücrelerinin fonksiyonel farklılaĢması sonucu, hücre esasına dayanan immün olaylarda yer alan regülatör (T helper ve T süpresor) lenfositlerle, efektör (geç aĢırı duyarlılık ve sitotoksik etki yapan) T lenfositleri ayrılabilir. Ġmmün denge için CD4/CD8 (indüktör-helper/sitotoksik-supresor) oranı büyük önem taĢır. Çünkü bu hücreler birbirlerinin fonksiyonlarını negatif geribildirimlerle kontrol ederek immün cevabın optimal düzeyde sürdürülmesini sağlarlar. Sayı ve etkinlikleri arasında bir dengesizlik olması durumunda, hücresel bağıĢıklık mekanizmaları büyük ölçüde bozulur. Ġmmün denge için CD4/CD8=1,7-2 olmalıdır. Oranın küçülmesi immün yetersizliğe yol açar125. 2.3.3.1.5 Doğal Öldürücü Hücreler (NK hücreleri) Doğal öldürücü (NK) hücreler, kemik iliği kökenli, büyük granüllü lenfosit morfolojisindeki hücrelerdir. Doğal immunitenin elamanı olan NK hücreleri esas olarak kan, dalak ve peritoniyal sıvıda bulunur. Fenotipik olarak CD3-CD16+CD56± NK hücreleri, spontan olarak litik aktivite gösteren, yüzey immunoglobulin ekspresyonu negatif, non-adherent ve non-fagositik hücrelerdir124. Antikor veya antijenik stimulasyona gerek duymaksızın hedef hücreleri öldürme yeteneğindedirler. Non-spesifik olarak mitojenler ve IFN-γ, IL-2, IL-12, IL-15, IL-18 45 ile aktive olurlar. Virüsle enfekte hücrelerin yok edilmesinde ilk yanıt veren hücreler NK hücreleridir. NK hücrelerinin enfekte ve non-enfekte hücreleri birbirinden nasıl ayırdığı kesin açıklanmamakla birlikte, lizis mekanizmasında hücre yüzey reseptörlerinin rol oynadığı görüĢü yaygındır126. Eksprese ettikleri yüzey molekülleri (CD56, CD16) ile NK hücrelerini akım sitometride saptamak mümkündür. NK hücrelerinin sitotoksik etkisini saptamada kullanılan Cr51 salınımı yanında, floresan iĢaretli hedef hücrelerle efektör hücrelerin inkübasyonu sonucu oluĢan lizis yine akım sitometride saptanabilmektedir125. 2.3.4 Orak Hücre Anemisi’nde Ġmmün Sistem Hb SS fenotipine sahip orak hücre anemili hastalarda immün fonksiyon bozukluğu vardır. Kronik hemoliz nedeniyle, retiküloendotelyal sistem (RES) hipoksisi ve RES fonksiyonlarının inaktivasyonu enfeksiyona eğilimi arttırır. Fokal vasküler hasar nedeniyle olan doku nekrozu, enterik mikroorganizmaların (Salmonella gibi) giriĢini arttırır133. Dalaktaki enfarkt ve fibrozis ağır bakteriyal enfeksiyon ile iliĢkilidir. Çoğu mikroorganizmaya immün yanıt normaldir. Aplastik krize neden olan Parvovirus B 19‟a karĢı normal yanıt vardır37. Menenjit ve sepsis riski artmıĢtır. En sık enfeksiyon etkeni olarak Streptokokus pnömonia karĢımıza çıkar. Ġkinci dekadda gram negatif enterik mikroorganizma sıklığı artar. Salmonella enfeksiyonları sıklıkla osteomyelitle sonuçlanır. Ġzlemde polivalan pnömokok aĢısı, meningokok ve influenza aĢısı yapılmalıdır. Enfeksiyonlar OHA‟lı hastalarda en sık morbidite ve mortalite nedenleri arasında yer almaktadır. Splenik infakta bağlı olarak genellikle 2-4 yaĢlarında splenik fonksiyon bozukluğu geliĢmekte ve bunun sonucunda H. influenza, S. pnömonia gibi kapsüllü mikroorganizmalarla enfeksiyon riski artmaktadır. Ayrıca enfeksiyonlara karĢı IgG ve IgM cevabının bozulması, alternatif kompleman yolundaki defektler ve makrofajların opsonizasyon ve fagositoz yeteneklerindeki bozukluklar, OHA‟lı hastalarda artmıĢ enfeksiyon riskinin diğer nedenlerini oluĢturmaktadır134,135. 46 2.4 T HÜCRE DÜZEYLERĠNĠN AKIM SĠTOMETRĠK YÖNTEMLE BELĠRLENMESĠ Akım sitometri, hücre veya partiküllerin akmakta olan bir akıĢkanın içindeyken karakteristiklerinin ölçülmesidir. Akım sitometrisi ile bir süspansiyon halindeki hücre ya da partiküller, lazer ıĢığı ile aydınlatılmakta olan bir bölmeden geçirilir; hücrelerin ıĢığın önünden geçerken verdikleri sinyaller toplanarak analiz edilir. OluĢan sinyallerin kaynağı, hücrenin büyüklük, granülarite gibi fiziksel özellikleri olabildiği gibi, hücreye bağlanan çeĢitli florokromlar da olabilir. Böylece hücre ya da partikülün immunfenotipi, DNA içeriği, enzim aktiviteleri, hücre membran potansiyeli, canlılığı gibi çeĢitli özellikleri hakkında bilgi toplanabilir136. 2.4.1. Akım Sitometri Cihazlarının ÇalıĢma Prensibi Her bir hücre veya partikül lazer demetinin içinden geçerken saptırılan lazer ıĢığı ve hücreler tarafından yayınlanan floresan ıĢığı bir araya getirilip, optik filtreler ve aynalar tarafından farklı dalga boylarına göre ayrılarak, analog sinyallere dönüĢtürülürler. Bu sinyaller dijitalleĢtirilerek, histogramlar olarak ekrana aktarılır. Histogram, ölçülen parametrelerin frekans dağılımlarının görsel sunumudur136. Ölçüm sırasında hücreler canlı veya sabit olmalıdır, ayrıca sıvı içinde hücreler tek tek askıda olmalıdır. Hücreleri içeren süspansiyon sürekli bir akıĢla lazer ısını içinden geçmelidir. Her bir hücre lazer ıĢığının bir kısmını saptırır ve aynı zamanda lazer tarafından uyarıldıklarından yani ekstra enerji yüklenmiĢ olduğundan, floresan ıĢığı yayarlar137. Sitometri her bir hücre için aynı anda birçok parametre ölçer: a) Hücre çapı ile yaklaĢık orantılı olarak düĢük acıda ileri saçılma yoğunluğu, b) Hücre içindeki granül yapı sayısı ile yaklaĢık orantılı olarak ortogonal (90°) saçılma yoğunluğu, c) Birçok dalga boyundaki floresan yoğunluğu. Floresan yoğunluğu her bir hücre için eĢ zamanlı olarak birçok farklı dalga boylarında ölçülür. Floresan probları, hücrelerin spesifik bileĢenlerinin sayılarını rapor etmek için kullanılır. Floresan antikorlar daha çok spesifik yüzey reseptörleri 47 yoğunluklarının rapor edilmesinde kullanılır ve böylece geçiĢ genleri ifade eden hücreler de dahil olmak üzere farklılaĢmıĢ hücre tiplerinin alt popülasyonları da belirlenir. Bunlar floresan hale getirilerek, virüslerin veya hormonların yüzey reseptörleri ile bağı ölçülebilir. Hücreler arası bileĢenler ile toplam DNA/ hücre (hücre çevrimleri analizlerine izin verecek Ģekilde), yeni sentez edilmiĢ DNA, DNA veya mRNA oluĢturan özel nükleotid flamentoz aktin ve antikor elde edilebilecek herhangi bir yapıyı kapsayacak Ģekilde floresan problar ile veriler toplanabilir138. Akım sitometri aynı zamanda hücreler arası serbest kalsiyum, zar potansiyeli, pH veya serbest yağ asitlerindeki hızlı değiĢiklikleri de izleyebilir. Akım sitometriler; akıĢkanlar, lazer optikler, elektronik dedektörler, analog dijital çevrimciler ve bilgisayarları içerir (ġekil 8). Optik kısım lazer ıĢığı yayar ve ıĢını birkaç hücre çapının oluĢturduğu demet üzerine odaklar139. ġekil 8: Akım sitometrinin çalıĢma prensibi140 48 Akım sitometresindeki analizler için hücrelerin sıvı içinde süspansiyon halinde bulunması gerektiğinden, kan hücreleri akım sitometride en çok incelenen hücreler olmuĢtur. Solid dokular ise hücreler disaggrege edilip hücre süspansiyonu hazırlanarak akım sitometrik analizde kullanılmaktadır. Hücreler yüzeylerindeki veya hücre içindeki proteinlere özgün antikorlarla inkübe edilerek antijenlere bağlanmaları sağlanır. Her spesifik antikor Fluorescein isothiocyanate (FITC), Phycoerythrin (PE), Peridinin chlorphyll protein (PerCP), Allophycocyanin (APC) gibi floresan boyalarla iĢaretlenmiĢtir. Böylece belirli antijene sahip hücrelerin lazer ıĢını ile karĢılaĢtığında verdiği floresan sinyalleri değerlendirerek o hücrenin hangi spesifik antijeni taĢıdığı belirlenebilir141. Florokrom seçimi yapılırken, verilerin toplanacağı cihazın özellikleri yanı sıra, antijenin hücrede ne miktarda bulunduğu ve hücre içindeki yerleĢimi öncelikle önem taĢır. Az miktarda bulunan antijenleri boyamak için phycoerythrin (PE) gibi daha parlak florokromların seçilmesi önerilirken; hücre içi antijenlerin iĢaretlenmesi için florokrom olarak molekül ağırlığı en az olan fluorescein isothiocyanate (FITC) tercih edilir. 2.4.2 T Hücre Düzeylerinin Akım Sitometri ile Analizi Ġmmünfenotipleme, 1970‟li yıllarda monoklonal antikor teknolojilerinin geliĢtirilmesi sonrasında, tıbbın birçok alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ġmmünfenotipleme, floresan boyalarla görünür hale gelen hücre yüzeyi ve hücre içi belirteçlerin saptanması yöntemidir. Özgül antikorlarla kullanılarak antijenik yapıların varlığı ya da yokluğu saptanmaktadır142. 1970‟li yıllarda mikroskopla immünfenotipleme yapılmakta iken, immünolojide ve akım sitometri sistemlerindeki geliĢmeler ve yazılım programlarının hızla aĢama kaydetmesi sayesinde, günümüzde çok renkli immünfenotipleme analizlerinin kısa sürede yapılabilmesi mümkündür. Ġmmünfenotipleme, tanı, prognoz öngörüsü ve takip aĢamalarında klinisyene yararlı bilgiler sağlayan ve yönlendirici olan bir yöntemdir. 49 2.4.2.1 Lenfositler Ġmmün sistemin temel hücre gruplarından olan lenfositler kandaki çekirdekli hücrelerin ortalama %25‟ini oluĢtururlar. YaĢa göre farklı oranlarda saptanmaktadırlar. Boyutça küçük lenfositler 7-10 µm çapında çekirdekleri daha koyu renkle boyanan hücreler iken daha büyük boyutlu, LGL (Large Granular Lymphocyte) olanlar 10-12 µm çapında, sitoplazmaları daha geniĢ ve granüllü hücrelerdir143. Çevre kanında dolaĢan lenfosit alt gruplarını kabaca T, B ve NK (Doğal öldürücü) hücreler olarak sınıflandırabiliriz. Kanda dolaĢan lenfositlerin ortalama %80‟ini T hücre, %10‟unu B hücre geri kalan %10‟unu ise NK hücreler oluĢturmaktadır. Bu oranlar hücrelerin alındığı dokuya göre değiĢebilmektedir; timusta hücrelerin nerede ise %90‟ı T hücre iken, dalak ve lenf nodunda %30-40 oranında T hücre görülmekte, B hücreler daha baskın oranda (%60-70) izlenmektedir143. 2.4.2.2 Örnek Özellikleri ve TaĢınması Çevre kanı, kemik iliği aspirasyon örnekleri, beyin omur ilik sıvısı, periton sıvısı, solid doku örneklerinden (lenf nodu vb.) lenfosit immünfenotiplemesi yapılabilmektedir. Her türlü immünfenotipleme için örnek alımı ve laboratuara ulaĢtırılmasında dikkat edilmesi gereken kurallar bu örnekler için de geçerlidir. Çevre kanı, kemik iliği örnekleri heparin veya EDTA‟lı tüplere alınabilirler. Bu tüpler oda ısısında saklandıklarında ortalama 24 saate dek örneklerde belirgin değiĢikliğe yol açmamaktadırlar. Hücrelerin herhangi bir reaktif ile fiks edilmesi; frajil hücrelerin kaybı, antijen ekspresyonunun azalması ve otofloresansın artması gibi istenmeyen etkilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. PıhtılaĢmıĢ, içinde aggregatlar olan örneklerden hücrelerin aggregatlara yapıĢmıĢ olması nedeni ile immünfenotipleme yapılmamalıdır. 24 saat sonrasında ölü hücrelerin artması, hücre membranında oluĢan değiĢiklikler nedeni ile granülosit popülasyonu azalırken lenfosit popülasyonu net sınırlarla izlenemez hale gelmektedir144. Tüm immünfenotipleme örneklerinin oda sıcaklığında (20-25 C) taĢınması gereklidir. Daha soğuk ya da daha sıcak ortamlarda örnek transportu hücre 50 membranında değiĢikliklere yol açarak antijenlerin saptanma oranlarını etkilemektedir. Ġmmünfenotipleme örnekleri buzdolabında saklanmamalıdır. 2.4.2.3 Örneklerin Hazırlanması Örnek hazırlama ve yıkama aĢamalarında kullanılan tüm solüsyonların steril bidistile su ile hazırlanması, pH değerlerinin her gün ölçülerek 7,2-7,4 değerinde tutulması, tüm solüsyonların 0,2 mikronluk laboratuar tipi filtrelerden geçilerek kullanılması önemlidir. Ġmmünfenotipleme örneklerinin hazırlanmasında çevre kanı ve kemik iliği aspirasyonu örnekleri için tam kan lizis uygulaması standart hale gelmiĢ bulunmaktadır. Mononükleer hücre süspansiyonu hazırlayarak çalıĢmak bazı hücrelerin yüzeyinden antijenik bağlanma bölgesinin kopmasına (CD8, CD56 vb.) hücrelerin bir bölümünün kaybedilmesine yol açtığı için, giderek daha az kullanılan bir yöntem haline gelmiĢtir. Tüm akım sitometri analizlerinde olduğu gibi, lenfosit immünfenotipleme örneklerinde de hücre sayısının bilinmesi ve hazırlık aĢamasında <10.000 hücre/µl olacak Ģekilde hücre konsantrasyonunun ayarlanması gerekir144. Kalibrasyonu iyi yapılmıĢ, günlük kalite kontrolleri düzenli olarak yapılan bir kan sayım sistemi ile kan sayımı yapılması hem konsantrasyonun ayarlanması hem de iĢaretli alandaki hücre oranının karĢılaĢtırılabilmesi için veri sağlayacaktır. Günümüzde daha çok direkt boyama yöntemleri kullanılarak örnek hazırlanmaktadır. 2.4.2.4 Lenfosit Yüzey Antijenleri (ġekil 9) I. T Hücreler Pan T hücre: CD3, CD2, CD7, CD5 T hücre Alt Grubu: CD4 (T helper/indüktör), CD8 (T sitotoksik/ supressor) ĠĢlevsel Yüzey Belirteçleri: CD28, CD38, CD45RA, CD45RO, CD62L Aktivasyon Belirteçleri: CD25, CD40L, CD69, CD71, HLA-DR 51 II. B Hücreler Pan B Hücreler: CD19, CD20, yüzey immunoglobulinler B hücre Alt Grubu: CD5, CD21 ĠĢlevsel yüzey belirteçleri: CD27, CD40 Aktivasyon belirteçleri: CD23, CD25 III. NK (Doğal Öldürücü) Hücreler Pan NK hücresi: CD16, CD56 NK Alt Grubu: CD2, CD8, CD57 ġekil 9: Akım sitometride T lenfosit alt gruplarının analizi145 2.4.2.5 ĠĢaretleme (Gating) Lenfosit popülasyonuna ölü hücreler, çekirdekli eritrositler ve dev trombositlerin karıĢması ile hücre kontaminasyonu geliĢebilir. Saf lenfosit popülasyonu üzerinde 52 analiz yapabilmek için CD45/CD14 (CD45=Pan Lökosit belirteci; CD14= Olgun Monosit belirteci) iĢaretlemesi ile kontrol uygulamak özellikle yeni baĢlayanlar için çok yararlıdır. Lenfositler CD45/SC grafiklerinde daha az granüler ve CD45parlak olmaları ile diğer hücrelerden ayırt edilebilirler. Kan sayımında saptanan lenfosit yüzde oranının en az %90 oranında iĢaretleme alanı içinde olması beklenir. Eğer bu oran sağlanamıyorsa, örnek hazırlama ile ilgili sorunlar yaĢanmıĢ kabul edilerek yeniden örnek hazırlama yoluna gidilmelidir. Bazı lenfoma ve AIDS olgularında hücrelerin aĢırı frajilitesi nedeni ile bu oran sağlanamayabilir, bu örneklerde vorteksleme daha düĢük hızlarda yapılmalı, santrifüjleme ve yıkamalarda daha dikkatli olunmalıdır146. Retikülositoz, kanın aĢırı egsersiz sonrasında alınması, gün içi değiĢiklikler, örnek taĢıma ve saklama koĢulları lenfositler üzerine etki yaptığından analiz kalitesini de etkilemektedir. Kortikosteroidlerin kullanımı lenfosit marjinasyonunu arttırır ve CD4 pozitifliği bu kiĢilerde daha düĢük düzeyde izlenebilir, bu olgunun hastalığa bağlı bir değiĢim olmayabileceği değerlendirilmede göz önünde bulundurulmalıdır147. 53 3. GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. Gereçler 3.1.1. Cihazlar Tablo 6: ÇalıĢmada kullanılan cihazlar Cihazın Adı Modeli Markası Akım Sitometri FACSCalibur Becton Dickinson Hücre AyrıĢtırma Cihazı Caridian BCT Cobe Spectra Kan Sayım Cihazı Mythic 18 Orphee Normal terazi PCB Kern KarıĢtırıcı (Vorteks) NM110 Nüve Masa üstü Santrifüj Digtor 20R Ortho Otomatik Pipet 10-100 µL Brand Kan Isıtma cihazı Warmflo Tyco 3.1.2. Monoklonal Antikorlar Tablo 7: ÇalıĢmada kullanılan monoklonal antikorlar Monoklonal Antikor Florokrom Markası anti-CD3 FITC BD Biosciences anti-CD4 FITC BD Biosciences anti-CD8 PE BD Biosciences anti-CD11b PE BD Biosciences anti-CD20 FITC BD Biosciences anti-CD25 PE BD Biosciences anti-CD38 FITC BD Biosciences anti-CD56 PE BD Biosciences anti-CD45 FITC BD Biosciences anti-HLA-DR PE BD Biosciences 54 3.2. Hasta Karakteristiği Kasım 2008 – Haziran 2009 tarihleri arasında, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi EriĢkin Hematoloji Bilim Dalı ve Çocuk Hematoloji Bilim Dalı tarafından orak hücre anemisi tanısıyla izlenen ve akut komplikasyonlar nedeniyle eritrosit aferezi endikasyonu belirlenen 39 hasta çalıĢmaya dâhil edildi. Eritrosit aferezi endikasyonları Tablo 8‟de verilmiĢtir. Tablo 8: ÇalıĢma grubunda eritrosit aferezi endikasyonları Hasta / ĠĢlem Sayısı Endikasyon Ağrılı Kriz 19 Preoperatif 7 Serebrovasküler Olay 5 Gebelik+Derin Anemi 3 Akut Göğüs Sendromu 2 Priapizm 1 Hepatik Sekestrasyon 1 Bacak Ülseri 1 Toplam 39 Bu çalıĢmada; 21‟i kadın, 18‟i erkek olmak üzere toplam 39 hastada yapılan eritrosit aferezi iĢlemleri analiz edildi. Hastaların 15‟i pediatrik, 24‟ü ise eriĢkin yaĢ grubundaydı. Hastaların median yaĢı 23,0 (4–56 yıl), ortalama vücut ağırlığı 53,46±18,76 Kg ve hasta baĢına toplam kan hacmi ortalama 3606,10±1139,89 mL olarak belirlendi (Tablo 9). ÇalıĢmaya alınan hastaların tamamı HIV virüsü açısından seronegatifti. Tablo 9: Hasta demografik özellikleri Cinsiyet (Kadın/Erkek) 21K / 18E YaĢ (Yıl) 24,23±12,72 Çocuk/EriĢkin 15 Çocuk / 24 EriĢkin Boy (cm) 158,10±18,36 Vücut Ağırlığı (Kg) 53,46±18,76 Toplam Kan Hacmi (mL) 3606,10±1139,89 Toplam Eritrosit Hacmi (mL) 862,221±345,31 55 ĠĢlemlerden önce, hastalara ve/veya hasta 18 yaĢından küçük ise yasal vasilerine iĢlemle ilgili bilgi verildi. Terapötik Eritrosit DeğiĢimi Bilgi/Onam Formu, vasiye ve mümkün olduğunda hastaya imzalatıldı (Ek-1). 3.3. Hematolojik ve Biyokimyasal Ölçümler Tüm hastalardan biyokimyasal tetkikler için venöz kan örnekleri alındı. ÇalıĢmaya alınan hastalardan, eritrosit aferezi iĢlemi öncesi ve sonrasında; tam kan sayımı, periferik yayma, hemoglobin elektroforezi, uluslar arası normalleĢtirme oranı (INR), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), fibrinojen, kan üre azotu (BUN), kreatinin, sodyum, potasyum, alanin aminotransferaz (ALT), serum demiri, total demir bağlama kapasitesi (TIBC), ferritin, Ġmmunglobulin G (IgG), IgA, IgM, total ve direkt bilirubin, total kalsiyum düzeyleri çalıĢıldı. Transferrin saturasyonu = Serum demiri / Total demir bağlama kapasitesi (TIBC) formülüyle hesaplandı. Benzer Ģekilde, indirekt bilirubin düzeyini belirlemek için de; Ġndirekt Bilirubin = Total Bilirubin – Direkt Bilirubin formülü kullanıldı. 56 Tablo 10: Hematolojik ve biyokimyasal parametreler Test / Parametre Cihaz Yöntem Hemoglobin Interlab ISO648 Selüloz asetat stripleri (pH 8,6) elektroforezi SABIA Agaroz jel elektroforezi (pH 7,4) Tam kan sayımı ABBOT 3600 Coulter LH 750 Analyzer Elektriksel impedans ve lazer akım yöntemi Sodyum Roche Modüler DPP Ġndirekt iyon selektif elektrot (ISE) yöntemi Potasyum Roche Modüler DPP Ġndirekt iyon selektif elektrot (ISE) yöntemi BUN Roche Modüler DPP Üreaz kolorimetrik yöntem Kreatinin Roche Modüler DPP Kinetik Jeffe kolorimetrik yöntem ALT (SGPT) Roche Modüler DPP Enzimatik kolorimetrik yöntem Total Bilirubin Roche Modüler DPP Kolorimetrik Test (Diazo yöntemi) Direkt Bilirubin Roche Modüler DPP Kolorimetrik Test (Diazo yöntemi) Total Kalsiyum Roche Modüler DPP Kolorimetrik Test Demir Roche Modüler DPP Kolorimetrik Test Ferritin Roche Modüler E 170 Elektrokemiluminesans yöntemi Fibrinojen Trinity Biotech MDA II Liyofilize sığır trombini ile fibrin oluĢumu INR Trinity Biotech MDA II aPTT Trinity Biotech MDA II IgG Roche COBAS Ġntegra 800 340 nm / Türbidimetrik IgA Roche COBAS Ġntegra 800 340 nm / Türbidimetrik IgM Roche COBAS Ġntegra 800 340 nm / Türbidimetrik Liyofilize insan doku kültürü tromboplastini ile pıhtı reaksiyonu Aktivatörlü Fosfolipid ve Kalsiyum Klorür ile pıhtı reaksiyonu 3.4 Akım Sitometrik Analiz OHA‟lı olgularda eritrosit aferezi uygulamasının T hücre düzeyleri üzerine etkisini incelemek amacıyla, özgün yüzey iĢaretleyicileri kullanılarak akım sitometrik analiz yapıldı. Bu amaçla; flouresceinisothiocyanate (FITC) ile konjuge edilmiĢ antiCD3, anti-CD4, anti-CD20, anti-CD38 ve anti-CD45 ile Phycoerythrin (PE) ile konjuge edilmiĢ anti-CD8, anti-CD11b, anti-CD25, anti-CD56 ve anti-HLA-DR (Becton Dickinson, San Jose, CA, USA) monoklonal antikorları ve FACSCalibur (Becton Dickinson, San Jose, CA, USA) akım sitometri cihazı kullanıldı. 57 Hastalardan yaklaĢık 1 mL kadar kan alındı, EDTA içeren tüplere aktarıldı ve hafifçe alt üst edilerek olası bir pıhtılaĢma engellendi. Kan örnekleri bekletilmeden laboratuara gönderildi ve en fazla 2 saat içerisinde çalıĢtırıldı. 3.4.1 Yöntem Akım sitometri uygulaması için kullanılan yöntem aĢağıda basamaklar halinde sıralanmıĢtır. I. 10 adet 12x75 mm‟lik özel test tüpü alındı, hastanın ve ilgili monoklonal antikorun adı yazılarak etiketlendi. II. Her tüpe uygun antikordan 10-20 µL pipetlendi ve üzerine hastaya ait tam kandan 100 µL ilave edildi. III. Bu karıĢımı içeren tüp hafifçe vortekslendi ve 30 dakika, karanlıkta ve oda sıcaklığında (20-25 oC) inkübe edildi. IV. Ġnkübasyon süresinin sonunda, ortamdaki eritrositleri parçalamak amacıyla tüplere 2 mL FACS Lysing solüsyonu eklendi. V. Hafifçe vortekslendi, yeniden 10 dakika, karanlıkta ve oda sıcaklığında inkübe edildi. VI. Bu sürenin bitiminde, tüpler 300xg‟de 5 dakika santrifüj edildi. OluĢan süpernatan dikkatlice uzaklaĢtırıldı. VII. Tüplere 2 mL yıkama solüsyonu (%0,1 sodyum azid içeren fosfat tamponu) eklenerek 200xg‟de 5 dakika santrifüj edildi. VIII. Yıkma sonrası oluĢan süpernatan uzaklaĢtırıldı. Her tüpe 0,5 mL %1‟lik paraformaldehit solüsyonu ilave edilerek hücreler tespit edildi ve en geç 2 saat içerisinde FACSCalibur akım sitometrisinde analiz edildi. 3.5 Eritrosit Aferezi Tüm eritrosit aferezi uygulamaları, Ç.Ü.T.F. Balcalı Hastanesi Hemaferez, Kök Hücre ve Kriyoprezervasyon Ünitesi tarafından gerçekleĢtirildi. Mobilize olabilen hastalar Hemaferez Ünitesi‟nde, yataklı servislerde takip edilen hastalar ilgili klinikte iĢleme alındı. 58 Eritrosit aferezi uygulamaları, sürekli akım tekniğiyle çalıĢan Cobe Spectra (Caridian BCT, Lakewood, CO, USA) hücre ayrıĢtırma cihazları ile gerçekleĢtirildi. Antikoagülan olarak, Asit Sitrat Dekstroz-Formül A (ACD-A) kullanıldı. ĠĢlemlerde, yerine koyma sıvısı olarak lökositi uzaklaĢtırılmıĢ ve oraklaĢma testi negatif eritrosit süspansiyonları kullanıldı. Aferez iĢlemi için, hastaların periferik venleri kontrol edildi; uygun olanlarda 16-18 gauge çapında intraket/fistül kullanılarak damar yolu açıldı. Periferik venleri uygun olmayanlara ise, çift lümenli 7-12 French hemodiyaliz kateteri takıldı. 21 uygulama periferik venler ve 18 uygulama santral venöz kateter aracılığıyla gerçekleĢtirildi. Her iĢlemden önce, ilgili kliniğin hekiminden, iĢleme özgü “Talep Formu”nu doldurması talep edildi (Ek-2). Hastanın toplam kan hacmi, toplam eritrosit hacmi, değiĢtirilecek eritrosit miktarı ve kullanılacak eritrosit süspansiyonu ünite sayısı, bu formdaki bilgiler doğrultusunda hesaplandı. EriĢkin hastalarda toplam kan hacminin hesaplanmasında, Gilcher‟in “BeĢler Kuralı” kullanıldı (Tablo 11). Tablo 11: Gilcher‟in “BeĢler Kuralı” Cinsiyet (EriĢkin Hasta) YaklaĢık Toplam Kan Hacmi (mL/Kg) 15 yaĢ ve üzeri ġiĢman Zayıf Normal Kaslı Erkek 60 65 70 75 Kadın 55 60 65 70 Çocuk hastaların toplam kan hacmi, aĢağıdaki tabloda verilen katsayılar doğrultusunda belirlendi. Tablo 12: Pediatrik hastalarda toplam kan hacminin hesaplanması YaĢ Grubu YaklaĢık Toplam Kan Hacmi Açıklama 0 – 6 ay (Prematüre) 100 mL / Kg Erken doğum 0 – 6 ay (Normal) 85 mL / Kg Miadında doğum 6 ay – 3 yaĢ (3 yaĢına kadar) 80 mL / Kg 3 yaĢ dâhil değil 3 yaĢ – 14 yaĢ 70 mL / Kg 3 ve 14 yaĢ dâhil 59 Hastaların dolaĢımdaki toplam eritrosit hacmi (TEH); Toplam Kan Hacmi x % Hematokrit formülüyle belirlendi. DeğiĢtirilecek eritrosit hacmi, hastanın iĢlem öncesi ve hedeflenen HbS düzeyi dikkate alınarak hesaplandı. ĠĢlem öncesi HbS değeri bilinmeyen hastalarda, son 3 ay içerisindeki transfüzyon öyküsüne göre karar verildi. ĠĢlemlerde, hastaların toplam eritrosit hacminin ortalama 1,80±0,66 katı kadar değiĢim yapıldı ve ortalama 7,33±2,44 ünite eritrosit süspansiyonu kullanıldı. Ortalama iĢlenen kan hacmi ve değiĢtirilen eritrosit hacmi, sırasıyla 5702,90±2288,64 mL ve 1436,05±539,28 mL olarak belirlendi. ĠĢlemler ortalama 129,87±34,50 dakikada tamamlandı (Tablo 13). Tablo 13: Eritrosit aferezi iĢlem bulguları Parametre Ort±SD ĠĢlenen Kan Hacmi (mL) 5702,90±2288,64 DeğiĢtirilen Eritrosit Hacmi (mL) 1436,05±539,28 Hedef Hematokrit (%) 26,85±1,98 Kullanılan Eritrosit Miktarı (Ünite) 7,33±2,44 Kullanılan Replasman Miktarı (mL) 2582,64±991,46 Kullanılan Replasman Hematokriti (%) 55,13±1,88 Kullanılan Antikoagülan Miktarı (mL) 449,05±176,49 Tam Kan AkıĢ Hızı (mL/dk) 44,35±11,51 Vasküler GiriĢ (SVK/PV) 18 SVK / 21 PV Ġzovolemik Hemodilüsyon 14/39 (%35,9) ĠĢlem Süresi (dakika) 129,87±34,50 SVK: Santral venöz kateter, PV: Periferik ven ĠĢlem sırasında oluĢabilecek komplikasyonlar açısından, tüm hastalar iĢlemi gerçekleĢtiren aferez görevlisi ve klinik doktoru tarafından yakın takibe alındı. Hastalar monitörize edilerek iĢlem boyunca ateĢ, tansiyon, nabız ve solunum sayısı takibi yapıldı. ĠĢlem sırasında hastalarda gözlenen tüm yan etkiler (parestezi, hipotansiyon, hipertansiyon, bulantı, üĢüme-titreme, ateĢ, karın ağrısı, ürtiker, baĢ ağrısı, çarpıntı, 60 anksiyete, flushing, dispne, anafilaksi), vasküler giriĢ problemleri ve teknik problemler iĢlem kayıt formlarına kaydedildi. Eritrosit süspansiyonu içerisindeki sitrata bağlı olarak geliĢebilecek hipokalsemik reaksiyonları önlemek amacıyla, tüm hastalara, kalsiyum düzeylerine ve kullanılan eritrosit miktarına göre, intavenöz olarak ve yavaĢ infüzyon Ģeklinde %10‟luk kalsiyum glukonat verildi. Hastalara yapılacak toplam iĢlem sayısı, hastaların klinik ve laboratuar yanıtına göre belirlendi. Bu amaçla, tam kan sayımı ve HbS düzeyi ile klinik bulgular iĢlemlerden sonra takip edildi. 3.6 Ġstatistiksel Analiz Ġstatistiksel verilerin analizinde, “SPSS for Windows” paket programının 17,0 numaralı sürümü kullanıldı. Verilerin normal dağılıma uygunluğu test edilerek normal dağılım gösteren sürekli değiĢkenlerin analizinde t testi, normal dağılım göstermeyen sürekli değiĢkenlerin analizinde ise Kruskall Wallis testi kullanıldı. Sonuçlar ortalama±standart sapma (Ort±SS), medyan (min-max), n (hasta sayısı) ve yüzde (%) olarak ifade edildi. Analiz sonuçlarına göre p değerinin <0,05 olduğu durumlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. 61 4. BULGULAR Bu çalıĢmada, Kasım 2008 – Haziran 2009 tarihleri arasında, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi EriĢkin Hematoloji Bilim Dalı ve Çocuk Hematoloji Bilim Dalı tarafından orak hücre anemisi tanısıyla takip edilen ve akut komplikasyonlar nedeniyle Hemaferez, Kök Hücre ve Kriyoprezervasyon Ünitesi‟nde eritrosit aferezi iĢlemi yapılan 39 hastaya ait veriler analiz edildi. 4.1 Hasta Demografik Bulguları ÇalıĢmaya alınan 39 hastanın 21‟i kadın ve 18‟si erkekti (ġekil 10). ġekil 10: ÇalıĢmaya alınan hastalarda cinsiyet dağılımı YaĢ grubuna göre yapılan analiz sonucunda 15 hasta (%38,5) pediatrik, 24 hasta (%61,5) eriĢkin gruba dâhil edildi. Hastaların median yaĢı 23,0 (4-56) olarak belirlendi (ġekil 11). 62 ġekil 11: ÇalıĢma grubunda yaĢ dağılımı Pediatrik ve eriĢkin grup olarak ayırmaksızın hasta bulguları incelendiğinde; ortalama vücut ağırlığı 53,46±18,76 Kg, ortalama toplam kan hacmi 3606,10±1139,89 mL ve ortalama toplam eritrosit hacmi 862,221±345,31 mL olarak saptandı (Tablo 14). Tablo 14: Hasta demografik bilgileri Cinsiyet 21K / 18E YaĢ 24,23±12,72 Çocuk/EriĢkin 15 Çocuk / 24 EriĢkin Boy (cm) 158,10±18,36 Vücut Ağırlığı (Kg) 53,46±18,76 Toplam Kan Hacmi (mL) 3606,10±1139,89 Toplam Eritrosit Hacmi (mL) 862,221±345,31 Transfüzyon Öyküsü (Son 3 Ay) 12/39 (%30,8) G6PD Enzim Eksikliği 2/39 (%5,1) Otosplenektomi 2/39 (%5,1) 63 Son üç aya ait kan transfüzyonu öyküsü açısından veriler değerlendirildiğinde, 12 hastanın (%30,8) geçen 3 ay içerisinde kan transfüzyonu aldığı, 23 hastanın (%59,0) ise almadığı belirlendi (ġekil 12). Dört hastaya ait bilgiye ulaĢılamadı (%10,2). ġekil 12: Hasta grubunun son üç aya ait kan transfüzyonu hikayesi Hasta kan grupları dağılımı; %48,7 0Rh(+) (19 hasta), %28,2 ARh(+) (11 hasta), %10,3 BRh(+) (4 hasta), %7,7 ABRh(+) (3 hasta), %2,6 ARh(-) (1 hasta) ve %2,6 BRh(-) (1 hasta) idi (ġekil 13). Hastaların ikisinde (%5,1) glukoz-6-fosfat dehidrogenaz (G6PD) enzim eksikliği ve yine iki hastada (%5,1) OHA‟ya bağlı fonksiyonel otosplenektomi olduğu belirlendi. Eritrosit aferezi endikasyonları; 19 hastada akut ağrılı kriz (%48,7), 7 hastada cerrahi operasyon öncesi HbS düzeyini düĢürmek (Preoperatif, %17,9), 5 hastada akut serebrovasküler olay veya stroke profilaksisi (%12,8), 3 hastada ani geliĢen anemi ile seyreden gebelik (%7,7), 2 hastada akut göğüs sendromu (%5,1), birer hastada priapizm (%2,6), bacak ülseri (%2,6) ve hepatik sekestrasyon krizi (%2,6) olarak saptandı (ġekil 14). 64 Kan Grupları 100 90 80 70 60 48,7 50 40 28,2 30 20 10,3 7,7 10 2,6 2,6 ARh- BRh- 0 ARh+ ORh+ BRh+ ABRh+ ġekil 13: Hastalarda kan grubu dağılımı Hepatik sekestrasyon; 2,6 Bacak ülseri; 2,6 Endikasyon Priapizm; 2,6 Akut göğüs sendromu; 5,1 Gebelik; 7,7 SVO; 12,8 Preoperatif; 17,9 Ağrılı kriz; 48,7 0 10 20 30 40 50 60 70 80 % ġekil 14: ÇalıĢma hastalarında eritrosit aferezi endikasyonları 65 90 100 4.2 ĠĢlem Bulguları Eritrosit aferezi iĢlemleri, devamlı akım prensibiyle çalıĢan Cobe Spectra (Caridian BCT, Lakewood, CO, USA) hücre ayrıĢtırma cihazları ile gerçekleĢtirildi. ĠĢlemlerde, hastaların toplam eritrosit hacminin ortalama 1,80±0,66 katı kadar değiĢim yapıldı ve bu amaçla ortalama 1436,05±539,28 mL eritrosit değiĢtirildi (ġekil 15). ġekil15: Hasta grubunun toplam eritrosit hacmi ve değiĢtirilen eritrosit hacmi ĠĢlem baĢına kullanılan eritrosit süspansiyonu sayısı ortalama 7,33±2,44 ünite (ġekil 16), yerine koyma solüsyonu hacmi ortalama 2582,64±991,46 mL olarak belirlendi. Antikoagülan olarak ortalama 449,05±176,49 mL asit sitrat dekstroz-formül A (ACD-A) kullanıldı. Kan ürünü olarak; 28 iĢlemde (%71,8) lökositi uzaklaĢtırılmıĢ, taze eritrosit süspansiyonları, 11 uygulamada (%28,2) ise lökositi uzaklaĢtırılmıĢ ve ıĢınlanmıĢ eritrosit süspansiyonları tercih edildi. Orak hücre taĢıyıcılığını tespit etmek amacıyla, uygulamalar öncesinde verici kanlarından oraklaĢma testi çalıĢtırıldı. Damar yolu, 21 iĢlemde (%53,8) periferik venlere takılan 16-18 gauge intraket/fistüllerle, 18 iĢlemde (%46,2) çift lümenli, 8-12 French hemodiyaliz kateterleri 66 (17 iĢlemde femoral, 1 iĢlemde subklaviyen kateter) ile sağlandı (ġekil 17). Kan ısıtma cihazı 32 uygulamada (%82,1) kullanıldı. ġekil 16: ÇalıĢmada kullanılan eritrosit süspansiyonu sayısı ġekil 17: Damar yolu tipleri 67 ĠĢlem sırasında düzenli aralıklarla hematokrit takibi yapıldı ve hematokrit değerinin hedefin üzerinde ölçüldüğü 14 olguda (%35,9) %0,9‟luk serum fizyolojik ile izovolemik hemodilüsyon (ĠHD) yapıldı. Ortalama iĢlem süresi 129,87±34,50 dakika olarak belirlendi (Tablo 15). Tablo 15: Eritrosit aferezi iĢlem bulguları Parametre Sonuç (Ort.±SD) ĠĢlenen Kan Hacmi (mL) 5702,90±2288,64 DeğiĢtirilen Eritrosit Hacmi (mL) 1436,05±539,28 Hedef Hematokrit (%) 26,85±1,98 Kullanılan Eritrosit Miktarı (Ünite) 7,33±2,44 Kullanılan Replasman Hematokriti (%) 55,13±1,88 Kullanılan Antikoagülan Miktarı (mL) 449,05±176,49 44,35±11,51 Tam Kan AkıĢ Hızı (mL/dk) Ġzovolemik Hemodilüsyon 14/39 (%35,9) ĠĢlem Süresi (dakika) 129,87±34,50 4.3. Hematolojik Bulgular Tam kan sayımı ve hemoglobin S düzeyi ile iliĢkili bulgular Tablo 16‟da verilmiĢtir. Tablo 16: Hastalara ait hematolojik bulgular Aferez Öncesi (Ort.±SD) 13290±5833 Aferez Sonrası (Ort.±SD) 8822±3333 Lenfosit (mm ) 3728±1896 2520±1097 <0,001 Lenfosit (%) 30,66±11,53 32,73±11,83 0,243 Monosit (mm ) 1293±658 918±495 0,005 Monosit (%) 10,97±4,93 11,48±5,30 0,439 Granülosit (mm3) 7170±3578 4562±2090 0,001 Granülosit (%) 58,25±13,26 55,59±13,66 0,144 Hemoglobin (g/dL) 7,94±1,11 8,87±0,86 <0,001 Hematokrit (%) 23,32±3,70 26,95±2,61 <0,001 Trombosit (mm3) 485.230±262.026 202.950±100.792 <0,001 Hemoglobin S (%) 82,83±13,33 25,04±13,69 <0,001 Parametre Beyaz Küre (mm3) 3 3 68 p değeri <0,001 ġekil 18: Aferez iĢleminden önce ve sonra beyaz küre sayısı ġekil 19: Aferez iĢleminden önce ve sonra lenfosit sayısı 69 ġekil 20: Aferez iĢleminden önce ve sonra granülosit sayısı ġekil 21: Aferez iĢleminden önce ve sonra hematokrit düzeyi 70 ġekil 22: Aferez iĢleminden önce ve sonra trombosit sayısı ġekil 23: Aferez iĢleminden önce ve sonra hemoglobin S konsantrasyonu 71 4.4 Kan Kimyasıyla Ġlgili Bulgular Kan kimyasına iliĢkin bulgular Tablo 17‟de özetlenmiĢtir. Tablo 17: Kan Kimyasıyla Ġlgili Bulgular Aferez Öncesi (Ort.±SD) 139,44±4,79 Aferez Sonrası (Ort.±SD) 139,65±4,33 Potasyum (mmol/L) 4,59±0,56 4,06±0,43 <0,001 Total Kalsiyum (mg/dL) 9,32±0,67 9,12±0,78 0,028 INR (INR) 1,23±0,28 1,30±0,38 0,030 aPTT (sn) 28,37±7,84 26,85±5,33 0,204 422,28±191,73 305,48±145,90 <0,001 BUN (mg/dL) 9,17±5,19 9,14±6,53 0,276 Kreatinin (mg/dL) 0,49±0,28 0,48±0,27 0,455 29,75±26,63 23,31±17,95 0,001 Total Bilirubin (mg/dL) 3,25±3,05 2,51±2,68 <0,001 Ġndirekt Bilirubin (mg/dL) 1,91±1,19 1,54±1,08 0,002 Serum Demiri (µg/dL) 78,74±42,08 71,11±29,66 0,421 TIBC (µg/dL) 278,46±91,14 250,88±70,54 0,032 29,9±14,0 31,0±18,0 0,732 Ferritin (ng/mL) 724,39±938,69 451,14±515,40 <0,001 IgG (mg/dL) 1527,89±479,14 1192,34±413,37 <0,001 IgA (mg/dL) 330,48±186,18 260,82±156,21 <0,001 IgM (mg/dL) 103,62±50,45 74,98±31,74 <0,001 Parametre Sodyum (mmol/L) Fibrinojen (mg/dL) SGPT (U/L) Transferrin Saturasyonu (%) 72 p değeri 0,599 ġekil 24: Serum potasyum düzeyindeki değiĢim ġekil 25: Fibrinojen düzeyindeki değiĢim 73 ġekil 26: Ġndirekt bilirubin düzeyindeki değiĢim ġekil 27: Aferez iĢleminin serum ALT düzeyi üzerine etkisi 74 ġekil 28: Aferez iĢleminin ferritin düzeyi üzerine etkisi ġekil 29: Aferez iĢleminden önce ve sonra Ġmmünglobulin G seviyesi 75 ġekil 30: Aferez iĢleminden önce ve sonra Ġmmünglobulin M seviyesi 4.5 Ġmmünolojik (Akım Sitometrik) Bulgular Tablo 18: ÇalıĢmamıza ait akım sitometrik sonuçlar CD3 (%) Aferez Öncesi (Ort.±SD) 21,36±14,54 Aferez Sonrası (Ort.±SD) 36,23±16,10 CD4 (%) 15,86±11,41 21,32±10,08 0,002 CD8 (%) 10,13±7,24 14,70±8,20 <0,001 CD4/CD8 Oranı 1,70±0,65 1,62±0,67 0,770 CD11b (%) 5,69±3,84 9,66±6,91 <0,001 CD20 (%) 10,22±7,42 13,51±9,27 0,026 CD25 (IL-2R) (%) 8,06±5,14 10,78±6,86 0,020 CD38 (%) 15,58±11,57 22,11±13,24 <0,001 CD45 (%) 40,30±22,34 57,59±24,26 <0,001 CD56 (%) 5,40±2,88 9,69±5,97 <0,001 16,62±11,45 20,06±10,35 0,006 Parametre HLA-DR (%) 76 p değeri <0,001 ġekil 31: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD3 ekspresyonu ġekil 32: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD4 ekspresyonu 77 ġekil 33: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD8 ekspresyonu ġekil 34: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD38 ekspresyonu 78 ġekil 35: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD45 ekspresyonu ġekil 36: Aferez iĢleminden önce ve sonra CD56 ekspresyonu 79 5. TARTIġMA Orak hücre anemisi, tüm dünyada en sık görülen hemoglobinopatilerden birisidir ve halen ülkemizde önemli bir halk sağlığı problemi olarak kabul edilmektedir148,149. OHA; anormal hemoglobin üretimi, hemolitik anemi ve mikro dolaĢımda tıkaçlar ile karakterize, kalıtsal bir hastalıktır. Hastalığın patogenezinde oraklaĢma ve vazooklüzyon kilit rol oynar. OraklaĢma, doku perfüzyon bozukluğuna, iskemiye, kronik organ hasarı ve sonuçta organ disfonksiyonuna kadar giden değiĢikliklere yol açar5. Eritrositlerin sürekli hemolizi, anemi, enfeksiyonlar, vazooklüzyon, tromboz ve kronik organ hasarları OHA‟da morbidite ve mortaliteyi önemli öçlüde arttırır. Tüm bu nedenlerle, OHA‟lı hastalarda yaĢam beklentisi 50 yılın altındadır150. OHA‟lı hastalarda, altıncı ayla 5 yaĢ arasında fonksiyonel aspleni geliĢtirdikleri için immün fonksiyon bozukluğu vardır. Bu nedenle, pnömokok, hemofilus influenza, meningokok ve salmonella gibi hayatı tehdit eden enfeksiyonlara direnç azalmıĢtır151. Koruyucu önlemler ve ateĢli hastalara erken müdahale, menenjit ve mortaliteyi önemli ölçüde azaltmaktadır. Enfeksiyonlardan korunmada penisilin profilaksisi ve aĢılar (Pnömokok, H. influenzae, hepatit B) kuvvetle önerilmektedir71. Transfüzyon, OHA‟nın akut ve kronik komplikasyonlarının tedavisinde önemli bir seçenektir. Transfüzyon tedavileri, kan ve doku oksijenlenmesini düzeltir, Hb S içeren eritrositleri dilüe ederek oraklaĢma eğilimini azaltır ve Hb S içeren eritrosit üretimini geçici olarak baskılar. Doğru olarak uygulanan transfüzyon, OHA‟lı hastalarda yaĢam süresini uzatmakta ve organ hasarı geliĢimini önlemektedir92,152. OHA‟da transfüzyon endikasyonları; sekestrasyon krizleri, serebrovasküler olaylar, aplastik kriz, akut göğüs sendromu, Ģiddetli ağrılı krizler, akut gebelik olayları, ağır enfeksiyonlar, priapizm ve cerrahi operasyona hazırlık olarak sayılabilir5,108. Eritrosit aferezi, OHA‟nın akut ve kronik komplikasyonlarının tedavisinde oldukça baĢarılı bulunmuĢtur 101,104,105,112,115 . Eritrosit afereziyle, viskozite artıĢına ve volüm yüklenmesine yol açmadan, yaklaĢık 2-3 saat içerisinde dolaĢımdaki Hb S oranını %30‟un altına indirmek mümkün olmaktadır. Aynı zamanda, basit transfüzyona bağlı demir yüklenmesi riskini de azaltmaktadır94. Transfüzyon almayan OHA‟lı hastalarda kan viskozitesinin, benzer hemoglobin düzeyine sahip sağlıklı bireylere oranla önemli ölçüde arttığı bilinmektedir. 80 Deoksijenasyonda, oraklaĢmıĢ eritrositler viskozitenin yaklaĢık 10 kat artmasına neden olmaktadır. ArtmıĢ viskozite, oraklaĢma fenomeninin en önemli nedenlerindendir ve OHA‟nın klinik bulgularından sorumlu olduğu düĢünülmektedir153. Eritrosit aferezi, oraklaĢmıĢ eritrositleri normal hücrelerle değiĢtirerek Hb S düzeyini etkili bir Ģekilde düĢürmekte, perfüzyonu düzeltmekte ve oksijen taĢıma kapasitesini arttırmaktadır154. ÇalıĢmamızda, aferez öncesi ortalama hematokrit düzeyi %23,32±3,70 ve talep edilen hedef hematokrit ortalama %26,85±1,98 olarak belirlenmiĢtir. ĠĢlemden sonra ölçülen hematokrit düzeyi ortalama %26,95±2,61‟dir ve hematokrit düzeyinde ortalama %3,63±3,77 artıĢ sağlanmıĢtır (p<0,001). Bu sonuç, iĢlemlerden önce talep edilen hedef hematokrit ortalaması ile uyumlu bulunmuĢtur. Aferez sonrası hematokrit düzeyi %30‟un üzerinde ölçülen iki hasta (%32,5 ve %32,8) incelendiğinde, bu hastalarda aferez uygulamasının preoperatif olarak yapıldığı ve bu nedenle çıkıĢ hematokritinin sırasıyla %30 ve %31 olarak talep edildiği görülmüĢtür. Hemoglobin S düzeyi incelendiğinde, iĢlem baĢına ortalama %57,79 (Aralık; %52,02-%63,57) oranında bir azalma sağlandığı görülmüĢtür. Aferez öncesi ortalama % 82,83±13,33 olan Hb S oranı, aferez sonrasında %25,04±13,69 olarak ölçülmüĢtür (p<0,001). Hb S oranı %30‟un altına indirildiğinde, polimerizasyon ve taktoid cisim oluĢumu engellenmekte, dolayısıyla oraklaĢmanın önüne geçilerek doku perfüzyonu normale döndürülmekte ve organ hasarı önlenmektedir. ÇalıĢmamızda, dolaĢımdaki Hb S içeren eritrositler, aferez uygulamasıyla etkili ve baĢarılı bir Ģekilde uzaklaĢtırılarak HbA içeren verici eritrositleri ile değiĢtirilmiĢtir. Elde ettiğimiz sonuçlar literatür ile uyumlu bulunmuĢtur95,155-157. Lawson ve ark., IBM 2997 ve Cobe Spectra cihazları ile 21 hastada yapılan 66 eritrosit aferezi iĢlemini rapor ettikleri çalıĢmada, hematokritte ortalama %7 artıĢ bildirmiĢtir. Aynı çalıĢmada, aferez iĢlemi sonrasında, hastaların Hb A düzeyinde ortalama %69,8 yükselme olduğu bildirilmiĢtir. Hastaların %74‟ünde, Hb S konsantrasyonu %30‟un altına düĢürülebilmiĢtir95. Kozanoğlu ve ark.‟nın 83 hastada uygulanan 196 eritrosit aferezi iĢlemini bildirdiği çalıĢmada, tüm endikasyon gruplarında hematokrit düzeyinde ortalama %2,52 artıĢ ve Hb S oranında yaklaĢık %49,8 azalma rapor edilmiĢtir155. 81 Cabibbo ve ark., tarafından gerçekleĢtirilen bir çalıĢmada, OHA‟lı 20 hasta kronik transfüzyon programına alınmıĢ, 7 hastaya manuel eritrosit değiĢimi, 13 hastaya toplam 206 seans eritrosit aferezi iĢlemi yapılmıĢtır. Aferez sonrası hemoglobin veya hematokrit düzeyleri ile ilgili bilgi verilmeyen bu çalıĢmada, iĢlemlerin tamamında Hb S düzeyinin %30‟un altına düĢürüldüğü bildirilmiĢtir156. Janes ve ark., 1997‟de yayınlanan çalıĢmalarında, 15 hastada uygulanan eritrosit aferezi verilerini bildirmiĢtir. Bu çalıĢmada, eritrosit değiĢimi üç farklı aĢamada gerçekleĢtirilmiĢ; ilk aĢamada, aferez cihazıyla uzaklaĢtırılan hasta eritrositi yerine %4,5 konsantrasyonda albümin solüsyonu verilmiĢ, ardından klasik eritrosit aferezi iĢlemi uygulanmıĢ ve son aĢamada, hemoglobin değeri düĢük bulunan hastalarda basit transfüzyon yapılmıĢtır. AraĢtırmacılar, iĢlemlerin tümünde Hb S düzeyinde ortalama %71,6±12,3 azalma ve hemoglobinde %15 artıĢ bildirmiĢtir157. Eritrosit aferezinde, uzaklaĢtırılan eritrosit miktarı kadar yerine koyma solüsyonu da hastaya eĢzamanlı olarak gönderildiğinden genel olarak hastanın sıvı dengesi etkilenmez. Bununla beraber, bir miktar plazmanın da eritrositlerle beraber uzaklaĢtırılmasına bağlı olarak plazma proteinlerinin seviyesi az ya da çok değiĢim gösterir158. Literatürde, eritrosit aferezi iĢleminin biyokimyasal parametreler üzerine etkisini bu geniĢlikte inceleyen çalıĢma bulunmamaktadır. ÇalıĢmamızda elde ettiğimiz verilere göre; eritrosit aferezi iĢlemine bağlı olarak, sodyum, aPTT, BUN, kreatinin, serum demiri ve transferin saturayonu düzeylerinde saptanan değiĢiklik istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır (p>0,05). Bununla beraber, potasyum, fibrinojen, alanin aminotransferaz (ALT), total ve indirekt bilirubin, ferritin ve immünglobulin düzeylerindeki azalmalar istatistiksel açıdan belirgin öneme sahip gibi görünmektedir (p<0,001). Total kalsiyum, INR ve TIBC değerleri de aferez iĢlemine bağlı olarak anlamlı Ģekilde değiĢmiĢtir (p<0,05). Potasyum, en büyük intrasellüler katyondur (150 mEq/L). Eritrosit içi konsantrasyonu plazmadan yaklaĢık 23 kat daha fazladır. Elektrolit ve asit-baz dengesinin değerlendirilmesi ve böbrek fonksiyonlarının takibinde kullanılır. AzalmıĢ renal atılım, hemolize bağlı aĢırı hücresel salınım veya beklemiĢ kanın transfüze edilmesi gibi durumlarda potasyum seviyesi yükselmektedir159. 82 OHA‟da KCL kotransportu ve Gardos kanalı aktivitesi artmıĢtır21,22. Geri dönüĢümsüz oraklaĢmıĢ hücrelerde intraselüler kalsiyum (Ca+2) düzeyi yaklaĢık 4 kat artmıĢtır. Serbest kalsiyumdaki artıĢ, Gardos kanalının ve ardından KCL kotransport sisteminin aktivasyonuna yol açarak hücre dıĢına büyük miktarda K+ çıkıĢına neden olmaktadır19. Bu mekanizmaların da OHA‟lı hastalarda serum potasyum düzeyinin artıĢında rol oynayabileceği düĢünülmektedir. Ayrıca, oraklaĢmıĢ eritrositlerin mekanik strese karĢı duyarlılığı artmıĢtır ve bu durum normal eritrositlere oranla çok daha kısa sürede hemoliz olmalarına neden olmaktadır. ArtmıĢ hemoliz ve buna bağlı hücre dıĢına potasyum çıkıĢı, OHA‟da serum potasyum düzeyinin artmasına neden olabilir. Hasta grubumuzda, aferez öncesi potasyum düzeyi 4,59±0,56 mmol/L olarak saptanmıĢtır. ĠĢlem sonrasında ortalama 0,53±0,59 mmol/L azalarak 4,06±0,43 mmol/L olarak ölçülmüĢtür (p<0,001). Serum potasyum seviyesindeki azalmanın, oraklaĢmıĢ eritrositlerin uzaklaĢtırılması ve yerine HbA içeren normal eritrositlerin verilmesine bağlı olabileceği düĢünülmüĢtür. OraklaĢmıĢ hücrelerin dolaĢımdaki oranının düĢmesiyle, hücre dıĢına potasyum salımının, buna bağlı olarak potasyumun serumdaki seviyesinin azalmıĢ olabileceği sonucuna varılmıĢtır. Fibrinojen enzim aktivasyonu ile fibrine dönüĢen bir kompleks proteindir. Fibrin yaygın kan pıhtısı için trombositlerle birlikte fibrin ağı oluĢturur. Bundan dolayı koagülasyon proteini olarak önemlidir. Akut faz proteini olan fibrinojen kronik enflamatuvar durumlarda artar159. OHA‟da, oklüzyonlara bağlı vasküler endotelyal hasar dolayısıyla koagülasyon anormallikleri söz konusudur160,161. Yapılan birçok çalıĢmada fibrinojen, krizsiz dönemdeki OHA‟lı hastalarda normal kontrollere göre yüksek bulunmuĢtur162,163. Özellikle vazookluzif krizle gelen hastalarda yapılan çalıĢmalar, kriz dönemlerinde fibrinojen seviyelerinde, hiperviskoziteye neden olacak ölçüde belirgin bir artıĢ olduğunu göstermiĢtir164,165. Hiperfibrinojeminin, tam kan viskozitesinin artmasına neden olarak vasküler kan akımında yavaĢlamaya ve sonuçta vazooklüzyona yol açabileceği ileri sürülmüĢtür165,166. Bu çalıĢmada, eritrosit aferezi öncesi ortalama fibrinojen düzeyi hafifçe artmıĢ olarak (422,28±191,73 mg/dL) belirlenmiĢtir. Aferez iĢleminden sonra yapılan analizlerde, fibrinojen ortalama 116,80±75,33 mg/dL azalarak 305,48±145,90 mg/dL olarak ölçülmüĢtür (p<0,001). Eritosit aferezi uygulamalarında, hastaya ait anormal 83 eritrositlerin uzaklaĢtırılması sırasında bir miktar plazmanın da atıldığını göz önüne aldığımızda, diğer plazma proteinleriyle beraber fibrinojenin de azalması olağan bulunmuĢtur. Krizdeki hastalarda, viskozitede rol oynayan ajanların seviyelerinin azalması klinik açıdan yararlı olabilir. Ancak bunun ayrı bir klinik çalıĢmada incelenmesi gereklidir. Alanin aminotransferaz (ALT / SGPT) vücutta birçok organ ve dokuda yaygın olarak bulunan sitoplazmik bir enzimdir. ALT, öncelikle karaciğer ve böbreklerde bulunup, kalp ve iskelet kasında daha az miktarda mevcuttur. Serum ALT düzeyi, viral, toksit ve iskemik hepatitlerde normalin on katı kadar artabilmektedir167. Hepatomegali OHA‟da sık görülen bulgulardandır. Genellikle bir yaĢ civarında baĢlar ve değiĢik Ģiddette yaĢam boyu devam eder. Karaciğerin akut geniĢlemesi, orak hücrelerin sekestrasyonuna bağlı olabileceği gibi hepatik ven trombozundan da kaynaklanabilir. Ġntrahepatik oraklaĢma (Hepatik sekestrasyon), ağır hiperbilirubinemi, karaciğer enzim seviyelerinde artıĢ ve akut kolesistite benzer ağrılı semptomlara yol açar57. Krizde olmayan OHA‟lı hastalarda yapılan bir çalıĢmada, hastaların %95‟inde ALT düzeyinin 100 IU/L‟nin altında olduğu, karaciğerin boyutu ile ALT enzim seviyeleri arasında yakın bir iliĢki bulunduğu, karaciğerin boyutu arttıkça bu enzimin serum düzeyinin de yükseldiği gösterilmiĢtir168. ÇalıĢmamızda, eritrosit aferezi iĢleminin serum ALT düzeyini belirgin Ģekilde düĢürdüğü gözlenmiĢtir. BaĢlangıç ALT düzeyi ortalama 29,75±26,63 IU/L iken aferez sonrası bu enzimin ortalama seviyesi 23,31±17,95 IU/L olarak belirlenmiĢtir (p=0,001). Bu sonucun, oraklaĢmıĢ eritrositlerin etkin olarak dolaĢımdan uzaklaĢtırılması sonucunda, karaciğerde perfüzyonun ve hipoksinin düzelmesine bağlı olabileceği düĢünülmüĢtür. OHA‟da, kronik hemolize bağlı olarak bilirubin düzeyleri artmıĢtır66. Bu artıĢın krizli dönemlerde daha belirgin olduğu bildirilmiĢtir. Ballas ve ark.‟nın 2006 yılında yaptığı bir çalıĢmada total bilirubin düzeyi krizde olmayan hasta grubunda 2.7 ± 1.37 mg/dL, ağrılı krizle baĢvuran hastalarda 8.0 ± 11.14 m/dL olarak rapor edilmiĢtir. Aynı çalıĢmada direkt bilirubin seviyeleri, krizli ve krizde olmayan hasta gruplarında sırasıyla 0.78 ± 0.49 mg/dL ve 3.2 ± 5.59 mg/dL olarak bildirilmiĢtir169. 84 ÇalıĢmamızda, eritrosit aferezinden önce 3,25±3,05 mg/dL olarak ölçülen total bilirubin düzeyi, iĢlemden sonra ortalama 0,74±0,82 mg/dL azalmıĢ ve ortalama değer 2,51±2,68 mg/dL Ģeklinde belirlenmiĢtir (p<0,001). Benzer Ģekilde, indirekt bilirubin düzeyi de aferez iĢleminden önce ve sonra hesaplanmıĢ, 1,91±1,19 mg/dL olan iĢlem öncesi değer aferez sonrasında 1,54±1,08 mg/dL olarak saptanmıĢtır (p=0,002). Bu sonuçlar, aferez iĢlemi sonrasında karaciğer perfüzyonunun ve fonksiyonlarının kısmen düzeldiğini ve buna bağlı olarak hemoliz olayının yavaĢlamıĢ olabileceğini düĢündürmüĢtür. Ferritin, demirin depolanmasında rol oynayan yüksek moleküler ağırlıklı bir proteindir. Serum ferritin seviyesi, sıklıkla vücutta bulunan demirin depo durumunu yansıttığı için, klinisyenler tarafından demir eksikliği veya aĢırı demir yüklenmesini değerlendirmek amacıyla istenir170. OHA‟lı hastalarda inefektif eritropoezin daha az görülmesi nedeniyle, tekrarlayan transfüzyonlar olmadan demir birikimi genellikle geliĢmez. Bununla beraber, OHA‟lı hastalarda transfüzyon tedavileri giderek artan oranlarda kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Vücutta biriken demirin atılımını sağlayacak fizyolojik bir mekanizma olmadığından, tekrarlayan transfüzyonlar sonucunda vücut demir yükünün artması ve diğer transfüzyonel hemosiderozis durumlarında olduğu gibi karaciğer, kalp ve endokrin organlarda demir birikmesi riski söz konusudur171,172. Serebrovasküler olay veya diğer nedenlerle kronik transfüzyon programına alınan OHA‟lı hastalarda, demir birikimi riski nedeniyle basit transfüzyon yerine eritrosit aferezi önerilmektedir173,174. Singer ve ark., serebrovasküler olay öyküsü nedeniyle ya da inme profilaksisi amacıyla 8 hastaya ortalama 9 ay boyunca aylık olarak eritrosit aferezi uygulamıĢtır. Aylık kan örnekleri, hastaların krizde olmadıkları dönemde alınmıĢ ve ferritin düzeyleri takip edilmiĢtir. Tüm hastalarda, ferritin seviyesinde ortalama %26,2 azalma belirlenmiĢ, bu oran Ģelasyon tedavisine devam eden beĢ hastada %32,3 olarak bildirilmiĢtir175. Adams ve ark., tarafından yapılan bir baĢka çalıĢmada, 16 ay boyunca eritrosit aferezi programına alınmıĢ 10 pediatrik hastanın verileri retrospektif olarak analiz edilmiĢ, Ģelasyon tedavisine eĢzamanlı olarak devam eden hastalarda serum ferritin 85 düzeyi belirgin Ģekilde düĢerken Ģelasyon yapılmayan hastalarda stabil kaldığı veya hafifçe azaldığı rapor edilmiĢtir176. ÇalıĢma grubumuzda serum ferritin seviyesi, eritrosit aferezi öncesinde ortalama 724,39±938,69 ng/mL, aferez sonrasında ise ortalama 451,14±515,40 ng/mL olarak ölçülmüĢtür (p<0,001). Aferez iĢlemi, ferritin düzeyinde ortalama 273,25±517,72 ng/mL (ortalama %37,7) azalmaya neden olmuĢtur. Bu çalıĢmada ferritin düzeyinin daha etkin bir Ģekilde azaldığı gözlemlenmiĢ, bunun muhtemel nedeninin, hasta grubumuzun kronik transfüzyon programında olmaması ve aferez teknolojisiyle metodolojisindeki geliĢmeler olabileceği sonucuna varılmıĢtır. Serum immunglobulin düzeyleri OHA‟lı hastalarda normal veya artmıĢ olarak bulunmuĢtur177-179. Kazeem AA., OHA‟lı hastalarda IgG ve IgM düzeylerinin yüksek olduğunu, akut vazookluzif krizlerde özellikle IgM‟deki artıĢın belirgin hale geldiğini bildirmiĢtir180. Dieye ve ark., orak hücrenin homozigot ve heterozigot formları ile sağlıklı kontroller arasında yaptıkları karĢılaĢtırmada, homozigot bireylerde IgA‟da %50 ve IgG‟de %47 artıĢ bildirmiĢtir. IgM düzeyinde farklılık bulunamamıĢtır181. De Ceulaer ve ark.‟nın yaptığı çalıĢmada, 63 OHA‟lı çocuğun immunglobulin ve kompleman düzeyleri iki yaĢına kadar aralıklı olarak ölçülmüĢ, iki yaĢ civarında IgA seviyeleri yüksek bulunurken IgG ve IgM seviyelerinin değiĢkenlik gösterdiği bildirilmiĢtir182. ÇalıĢmamızda, aferez iĢlemi öncesinde ölçülen IgG, IgA ve IgM düzeyleri referans aralıklarda olup sırasıyla 1527,89±479,14 mg/dL, 330,48±186,18 mg/dL ve 103,62±50,45 mg/dL‟dir. Buna karĢılık, eritrosit aferezini takiben yapılan ölçümlerde, IgG 1192,34±413,37 mg/dL (p<0,001), IgA 260,82±156,21 mg/dL (p<0,001) ve IgM 74,98±31,74 mg/dL (p<0,001) seviyelerine düĢmüĢtür. Ġmmunglobulin düzeylerindeki azalmanın, olasılıkla plazmanın deplesyonuna bağlı olabileceği düĢünülmüĢtür. OHA‟lı hastalarda vasküler endotelyal hasar ve artmıĢ adezyon nedeniyle olgun nötrofillerin dolaĢımdaki artıĢına bağlı olarak lökositoz görülür. Boggs ve ark., OHA‟lı hastalardaki kronik lökositozun, depo havuzundan dolaĢıma geçen nötrofillerden kaynaklandığını göstermiĢtir183. Krizsiz dönemde ortalama lökosit sayısı 12.000-15.000/mm3 olup 6.000 ila 20.000/mm3 aralığında bildirilmiĢtir184. Vazookluzif krizlerde ve enfeksiyonlarda, hem 86 toplam hem de segmente lökositler artmakta, bakteriyel enfeksiyonlarda ise band ve diğer segmente olmayan lökosit sayısı 1x109/L‟ye kadar yükselmektedir. Conran ve ark., hidroksiüre tedavisi almayan ve son 3 ay içerisinde transfüzyon yapılmamıĢ 36 OHA‟lı hastada yaptıkları çalıĢmada, lökosit sayısının kontrol grubuna göre anlamlı Ģekilde yüksek olduğunu rapor etmiĢtir (p<0,001). AraĢtırmacılar, aynı hasta grubunda plazmada GM-CSF düzeyinin de sağlıklı kontrollere oranla yüksek olduğunu ve yüksek lökosit sayısı ile plazma GM-CSF düzeyi arasında pozitif bir korelasyon olduğunu ileri sürmüĢtür185. Awogu AU., krizde olmayan 200 OHA hastası ile aynı yaĢ ve cinsiyet grubundan sağlıklı bireyler ile karĢılaĢtırmıĢ, ortalama lökosit sayısı hasta grubunda 12.4±3.0x 09/L, kontrol grubunda 5.2±1.9x109/L olarak bildirmiĢtir (p<0,001)186. ÇalıĢma grubumuzda, eritrosit aferezinden önce ortalama lökosit sayısı yüksek bulunmuĢtur (13290±5833/mm3). Bununla beraber, aferezden sonra lökosit sayısı ortalama 4470±4592/mm3 azalarak 8822±3333/mm3‟e düĢmüĢtür (p<0,001). Literatür incelendiğinde, sonuçlarımızın benzer çalıĢmalarla uyumlu olduğu görülmüĢtür187. Liem ve ark.‟nın, akut göğüs sendromunda eritrosit aferezi iĢleminin plazmadaki enflamatuar mediatörler üzerine etkisini inceledikleri çalıĢmada, aferez öncesi lökosit sayısı ortalama 24.6±8.7x103/mm3 iken, aferezden sonra 10.8±2.87x103/mm3 olarak ölçülmüĢtür (p<0,001). Bununla beraber, aferez iĢleminden 24 saat yaptıkları ölçümlerde lökosit sayısının bazal değere yakın bir düzeye yükseldiğini rapor etmiĢlerdir187. Homozigot orak hücre anemili olgularda T hücre alt gruplarına iliĢkin birçok çalıĢma olmakla beraber, sonuçlar birbiriyle çeliĢmektedir188-193. Adedeji, 14 OHA‟lı hastada yaptığı analizde, CD8(+) sitotoksik T lenfositlerin OHA‟lı olgularda kontrol grubuna göre anlamlı biçimde yüksek olduğunu, buna karĢılık CD3(+) T lenfositler ile CD4(+) T helper hücrelerin anlamlı Ģekilde düĢük olduğunu bildirmiĢtir. ÇalıĢmada, lenfosit sayısı açısından OHA‟lı bireyler ile kontrol grubu arasında bir fark bulunmamıĢtır. CD4/CD8 oranının ise bozulduğu rapor edilmiĢtir188. Ballester ve ark., 23 eriĢkin OHA‟lı hastada lenfosit alt gruplarını değerlendirmiĢtir. Bu çalıĢmada, lenfosit sayısı OHA‟lı olgularda belirgin Ģekilde yüksek bulunmuĢ, buna karĢılık T lenfositler ile CD4(+) T hücrelerin sayısı kontrol grubundan farklılık göstermemiĢtir. CD8(+) sitotoksik T hücre grubu ise OHA‟lı 87 bireylerde anlamlı Ģekilde yüksek bulunmuĢtur. Ek olarak, OHA‟lı hastalarda CD4/CD8 oranının önemli ölçüde azaldığı bildirilmiĢtir. AraĢtırmacılar, kan transfüzyonu alan OHA‟lı hastalarda CD4(+) hücrelerin ve CD4/CD8 oranının daha yüksek olarak bulunduğunu rapor etmiĢtir189. Bir diğer çalıĢmada Wang ve ark., kronik transfüzyon alan 10 OHA‟lı olgu ile düzenli transfüzyon yapılmayan 21 OHA‟lı hastada yaptıkları karĢılaĢtırmalı analizin sonuçlarını bildirmiĢtir. Buna göre, CD4/CD8 oranı her iki grupta da normal sınırlarda bulunmuĢ, CD3(+), CD4(+) ve CD8(+) T hücre oranları her iki grupta da düĢük olarak bildirilmiĢtir190. Lenfosit alt gruplarını inceleyen bir baĢka çalıĢmada Donadi ve ark., OHA‟lı olgular ile splenektomili hastaları karĢılaĢtırmıĢ, toplam lenfosit sayısı ve T hücre alt gruplarının OHA‟lı olgularda arttığını, splenektomili olgularda ise bu bulgulara rastlanmadığını rapor etmiĢtir. AraĢtırmacı bu sonuçlara dayanarak, dalak disfonksiyonunun, OHA‟lı olgularda gözlenen lenfosit anormalliklerinin tek nedeni olamayacağı sonucuna varmıĢtır191. Koffi ve ark.‟nın 2003‟te yaptıkları çalıĢmada, krizde olmayan ve enfeksiyon bulgusu taĢımayan 50 homozigot OHA‟lı hasta ile 50 sağlıklı birey, toplam lenfosit sayısı, CD3(+), CD4(+) ve CD8(+) T hücre düzeyleri açısından karĢılaĢtırılmıĢtır. ÇalıĢmada, toplam lenfosit sayısı OHA‟lı hastalarda anlamlı ölçüde yüksek bulunmuĢ (p=0,01), benzer Ģekilde total T lenfosit [CD3(+)] ve sitotoksik T lenfosit [CD8(+)] sayısı da kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuĢtur (p<0,05). Buna karĢılık CD4(+) T helper hücre düzeyinde kontrol grubuna oranla anlamlı bir artıĢ saptanmamıĢtır (p=0,05)192. Aynı çalıĢmada araĢtırmacılar, OHA‟lı hasta grubunda T lenfosit düzeylerini dalak fonksiyonlarına göre analiz ettiklerinde, CD4(+) ve CD8(+) T lenfosit düzeylerinin dalak fonksiyonu bozuk olan hastalarda daha düĢük olduğunu bildirmiĢtir192. Kaaba ve ark.‟nın çalıĢmasında, krizsiz dönemde ve enfeksiyonu olmayan OHA‟lı hastalarda toplam T lenfosit [CD2(+)], CD4(+) T helper ve CD8(+) sitotoksik T lenfositler, kontrol grubuna göre anlamlı ölçüde düĢük bulunmuĢtur (Sırasıyla; p=0,002, p=0,019, p=0,001). AraĢtırmacılar, düĢük CD4(+) ve CD8(+) T lenfosit düzeyinin 88 sitokin üretiminde dengesizliğe ve sonuçta immün fonksiyonların bozulmasına yol açabileceğini ileri sürmüĢtür193. ÇalıĢmaya aldığımız hastalarda, beyaz küre sayısındaki artıĢa rağmen, aferez öncesi toplam lenfosit sayısı normal sınırlarda, 3728±1896/mm3 olarak bulunmuĢtur. Eritrosit aferezinden sonra yapılan ölçümlerde lenfosit sayısı, lökosit sayısındaki azalmaya bağlı olarak rölatif olarak azalmıĢ ve ortalama 2520±1097/mm3 belirlenmiĢtir (p<0,001). CD3(+) T lenfositler, CD4(+) yardımcı T hücreler ve CD8(+) sitotoksik T lenfositlerin oranı aferez öncesinde sırasıyla %21,36±14,54, %15,86±11,41 ve %10,13±7,24 olarak belirlenmiĢtir. Doğal öldürücü (NK) hücrelerin oranı ise %5,40±2,88 olarak saptanmıĢtır. Reichert ve ark., sağlıklı eriĢkin bireylerde yaptıkları çalıĢmada, T hücre grupları için referans aralıkları: CD3 (%61-85), NK (%6-29), CD4 (%28-58) ve CD8 (%19-48) olarak rapor etmiĢtir194. Pope ve ark.‟nın çalıĢmasında, 246 sağlıklı bireyde yapılan analizde referans aralıklar, CD3 için %54-85, NK için %5-23, CD4 için %32-58 ve CD8 için %19-44 olarak bildirilmiĢtir195. Bu çalıĢmalara dayanarak, hasta grubumuzda aferez öncesinde, NK hücreleri dıĢında kalan tüm T lenfosit gruplarının normal değerlerin altında olduğu ifade edilebilir. Bununla beraber, eritrosit aferezi sonrasında yapılan ölçümlerde, CD3(+) T lenfositler %36,23±16,10 (p<0,001), CD4(+) yardımcı T hücreler %21,32±10,08 (p=0,002), CD8(+) sitotoksik T lenfositlerin %14,70±8,20 (p<0,001) ve NK hücrelerin %9,69±5,97 (p<0,001) düzeylerine yükseldiği bulunmuĢtur. NK hücreleri dıĢındaki tüm değerler halen referans aralıkların altında olmakla birlikte, eritrosit aferezi uygulamasının tüm T hücre gruplarında anlamlı bir iyileĢme sağladığı sonucuna varılmıĢtır. Eritrosit aferezi iĢleminin T hücre düzeylerinde neden olduğu düzelmenin mekanizması bu çalıĢmada araĢtırılmamıĢtır. Ancak, daha geniĢ bir hasta grubunda ve dalak fonksiyonlarıyla beraber yapılacak bir klinik analizin, OHA‟lı hastalarda eritrosit aferezinin immün fonksiyonlar üzerine etkisinin analiz edilmesi açısından önemli bir çalıĢma olabileceği sonucuna varılmıĢtır. 89 6. SONUÇ VE ÖNERĠLER 1. Aferez iĢlemi öncesi %82,83±13,33 olarak belirlenen ortalama Hb S düzeyi aferezden sonra %25,04±13,69 olarak saptanmıĢtır (p<0,001). ĠĢlemlerden önce ortalama %23,32±3,70 olan hematokrit %26,95±2,61‟e yükselmiĢtir (p<0,001). Eritrosit aferezi uygulamalarında hedef, hematokrit düzeyi %30‟u aĢmaksızın Hb S düzeyinin %30‟un altına indirilmesidir. Sonuç olarak, orak hücre anemili olgularda eritrosit aferezi, viskozite artıĢına neden olmadan hemoglobin S konsantrasyonunu düĢürmede etkili bulunmuĢtur. 2. ÇalıĢmamızda, sodyum, aPTT, BUN, kreatinin, serum demiri ve transferin saturasyonunun eritrosit aferezi iĢleminden etkilenmediği gösterilmiĢtir (p>0,05). 3. Eritrosit aferezi, serum potasyum düzeyinde anlamlı bir değiĢikliğe neden olmuĢtur (p<0,001). Bu durumun, oraklaĢmıĢ eritrositlerin dolaĢımdan uzaklaĢtırılmasıyla hemolizin önlenmesi ve hücre dıĢına sızan potasyum miktarındaki azalmanın bir sonucu olabileceği düĢünülmüĢtür. 4. ÇalıĢma grubumuzda, fibrinojen düzeyleri literatüre uygun olarak hafifçe artmıĢ olarak bulundu. Eritrosit aferezinin fibrinojen düzeyinde dramatik bir azalmaya neden olduğu gözlendi (p<0,001). Fibrinojen düzeyindeki azalmanın, anormal eritrositlerle birlikte bir miktar hasta plazmasının da uzaklaĢtırılmasından kaynaklanabileceği sonucuna varıldı. 5. Eritrosit aferezi, serum ALT düzeyinin etkin bir Ģekilde azalmasına neden oldu. ĠĢlemlerden önce ortalama 29,75±26,63 IU/L olarak saptanan ALT düzeyi aferez iĢleminden sonra yapılan ölçümlerde ortalama 23,31±17,95 IU/L olarak belirlendi (p<0,001). Eritrosit afereziyle oraklaĢmıĢ eritrositlerin dolaĢımdan etkili bir Ģekilde uzaklaĢtırılmasının bir sonucu olarak karaciğer perfüzyonunun ve fonksiyonlarının düzelmiĢ olabileceği düĢünüldü. 6. Literatürdeki diğer çalıĢmalarla uyumlu olarak, hasta grubumuzda bazal ferritin düzeyi yüksek bulundu (724,39±938,69 ng/mL). Eritrosit aferezinden sonra yapılan ölçümlerde, iĢlem sonrası ferritin düzeyi ortalama %37,7 azalarak 451,14±515,40 ng/mL‟ye düĢmüĢtür (p<0,001). Eritrosit aferezi, serum ferritin düzeyini azaltmada etkili bulunmuĢtur. 90 7. Kriz döneminde veya krizde olmayan hastaları ayırmaksızın immünglobulin sonuçları incelendiğinde, bazal değerlerin referans aralıklarda olduğu ve aferez iĢlemiyle IgG, IgA ve IgM‟nin plazma konsantrasyonlarının anlamlı Ģekilde azaldığı görüldü (p<0,001). Diğer plazma proteinlerinde olduğu gibi, immunglobulinlerin de plazmanın uzaklaĢtırılmasına bağlı olarak azaldığı sonucuna varıldı. Eritrosit aferezinin bir sonucu olarak plazma proteinlerinde gözlenen azalmanın, OHA‟lı hastaların kan reolojisinde yaptığı muhtemel iyileĢmenin ayrı bir klinik çalıĢmada değerlendirilmesi gerekmektedir. 8. Hasta grubumuzda bazal lökosit sayısı normalin üzerinde tespit edildi ve bu sonuç literatürle uyumluydu. Aferez iĢleminin, beklendiği gibi lökosit sayısını yüksek etkinlikte düĢürdüğü gözlendi (p<0,001). 9. ÇalıĢmamızda, hasta grubumuzun eritrosit aferezi öncesi analizlerinde, NK hücreleri dıĢındaki T hücre düzeyleri düĢük bulundu. Bu konuda yapılmıĢ çalıĢmalar birbiriyle çeliĢmekle beraber, birçok yayın krizdeki hastalarda azalmıĢ T hücre alt gruplarına iliĢkin sonuçlar bildirmektedir. Daha ilginç olarak, eritrosit aferezinden sonra yaptığımız ölçümlerde T lenfosit alt gruplarında istatistiksel olarak anlamlı yükselme olduğunu gözlemledik (CD8(+) sitotoksik T lenfositlerinde p=0,002, diğer tüm gruplarda p<0,001). 10. Eritrosit aferezi uygulamasının, T hücre düzeylerindeki iyileĢmeyi hangi mekanizmayla gerçekleĢtirdiğini belirlemek amacıyla, daha geniĢ bir hasta grubunda, hastaların doku-organ tutulumlarına göre farklı gruplar altında sınıflandırıldığı ve özellikle dalak fonksiyonlarının da incelendiği bir çalıĢmanın yararlı olabileceği sonucuna varıldı. 91 7. KAYNAKLAR 1. Herrick JB. Peculiar elongated and sickle-shaped red blood corpuscles in a case of severe anemia. Arch Intern Med, 1910; 6:517. 2. https://tyrosine.umdnj.edu/wiki/index.php/Beta_Hemoglobin_and_Disease 3. Harmening DM. III. The Hemoglobinopathies. In: Harmening DM. Ed. Clinical Hematology and Fundamentals of Hemostasis, 3rd Ed., Philadelphia: F.A. Davis Company; 1997:173-192. 4. Kılınç Y. Anormal Hemoglobinler. Turkish Pediatr Hematol, 2008; 2(3):6-19. 5. Kılınç Y. Orak hücre anemisinde tanı ve tedavi. Talasemi ve Hemoglobinopati Önlem-TanıTedavi Kitabı, Sağlık Bakanlığı Yayınları; 2003: 90. 6. Nagel RL. Origin and dispersion of sickle gene. In: Embury SH, Hebbel RP, Mohandas N, Steinberg SH. Eds. Sickle Cell Disease: Basic Principles and Clinical Practice, New York: Raven Press Ltd;1994. 7. Motulski AG. Frequency of sickling disorders of in U.S. Blacks. N Engl J Med, 1972; 288:31. 8. http://www.unc.edu/cell/files/extensions/mystery/mystery.html#RedBloodCellsandHemoglobin 9. Aksoy M, Lekin EW, Maurant AE, Lehman H. Blood groups hemoglobins and thalasemia in Southern Turkey and Eti Turks. Brit. Med. J, 1958; 2:937. 10. Kılınç Y, Gürgey A, Kümi M, Altay Ç. Adana Bölgesi'nde doğan bebeklerde kordon kanı çalıĢması ile alfa-talassemi, Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği ve hemoglobin S sıklığının araĢtırılması. DOĞA Bilim Dergisi, 1986; 10(2):162-167. 11. Kılınç Y. Osmaniye Merkez ve Çevresi Ġlkokul ve Ortaöğrenim öğrencilerinde hemoglobinopati, talassemia ve G-6-PD eksikliği araĢtırması. I. “Tarih içinde bütün yönleriyle Osmaniye I. Simpozyum Kitabı”, 1993;145-150. 12. Kılınç Y. Tarsus ve çevresinde Okul Çağı Çocuklarda Hemoglobinopati ve talassemi sıklığı. Pediatrik Hematoloji Yandal Uzmanlık Tezi, 1993. 13. Yüregir GT, Donma O, Dikmen N, Isbir T, Cinar M. Population studies of Haemoglobin S and other variants in Çukurova, The Southern part of Turkey. Acta Haematol Jap. 1987; 50:75765. 14. http://www.carnegieinstitution.org/first_light_case/horn/lessons/sickle.html 15. Antmen AB. Orak Hücre Anemisi. Türk Ped Arşivi, 2009; 44 Özel Sayı:39-42. 16. Ballas SK. Sickle cell anemia: Progress in Pathogenesis and treatment. Drugs, 2002;62(8):11431172. 17. Bunn HF. Pathogenesis and treatment of sickle cell disease. N Eng J Med, 1997;337:762-769. 18. Wang WC, Lukens JN. Sickle cell anemia and other sickling syndromes. In: Richard Lee G, Foerster J, Lukens J, Paraskevas F, Greer JP, Rodgers GM. Eds. Wintrobe’s Clinical Hematology, Volume 1,10th Ed., Baltimore:Williams & Wilkins;1999:1346-1397. 92 19. Güvenç B. Potasyum Klorür kotransportu ve volüm düzenleyici mekanizmalar I: Normal Eritrosit. Ç.Ü.T.F. Arşiv Dergisi, 1998;7(1):36-46. 20. Güven H. Çocukluk çağı orak hücre anemili hastalarda kriz ve kriz dıĢı dönemlerde eritrosit membran katyon transportu. Çukurova Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tezi, Adana, 1995; 79. 21. Bize Ġ, Güvenç B, Robb A, Buchbinder G, Brugnara C. Serine/threonine protein phosphatases and regulation of K-Cl cotransport in human erythrocytes. Am J Physiol, 1999 Nov; 277(5 Pt 1):926-36. 22. Bize Ġ, Güvenç B, Buchbinder G, Brugnara C. Stimulation of human erythrocyte K-Cl cotransport and protein phosphatase type 2A by n-ethylmaleimide: role of intracellular Mg++. J Membr Biol, 2000; 177(2):159-68. 23. Gardos G. The function of calcium in the potassium permeability of human erythrocytes. Biochem Biophys Acta, 1958;30:653-654. 24. Joiner CH. Deoxygenation-induced cation fluxex in sickle cells: II. Inhibition by stilbene disulfonates. Blood, 1990;76:212-220. 25. Sugihara T, Rawics W, Evans EA, Hebbel RP. Lipid hydroperoxydases permit deformation dependent leak of monovalent cations from erythrocytes. Blood, 1991;77:2757-2763. 26. Hebbel RP, Boogaerts MAB, Eaton JW, Steinberg MH. Erythrocyte adherence to endothelium in sickle cell anemia: a possible determinant of disease severity. N Engl J Med, 1980; 302: 992-5. 27. Joneckis CC, Ackley RL, Orringer EP, Wayner EA, Parise LV. Integrin alpha 4 beta 1 and glycoprotein IV (CD36) are expressed on circulating reticulocytes in sickle cell anemia. Blood, 1993;82: 3548–55. 28. Swerlick RA, Eckman JR, Kumar A, Jeitler M, Wick TM. Alpha 4 beta 1-integrin expression on sickle reticulocytes: vascular cell adhesion molecule-1-dependent binding to endothelium. Blood, 1993; 82:1891–99. 29. Gee BE, Platt OS. Sickle reticulocytes adhere to VCAM-1. Blood, 1995;85: 268–74. 30. Alouch JR, Kılınç Y, Aksoy M, Yüreğir GT, Bakioğlu I, Kutlar A, Kutlar F, Huisman THJ. Sickle cell anemia among Eti-Türks: hematological, clinical and genetic observations. British J Haematol, 1986;64(1):45-49. 31. Steinberg MH, Brugnara C. Pathophysiological-based approaches to treatment of sickle cell disease. Annu Rev Med, 2003;54:89-112. 32. Kılınç Y, Kümi M, Etiz L. The rate of hemolysis during asyptomatic period in the mild and severe forms of sickle cell disease. Çukurova Üniv. Tıp Fak. Der., 1983; 8(1):38-41. 33. Karabay-Bayazıt A, Noyan A, Aldudak B, Özel A, Anarat A, Kılınç Y, ġaĢmaz Ġ, Gali E, Anarat R, and Dikmen N. Renal functions in children with sickle cell anemia. Clinical Nephrology, 2002;57:2, 127-130. 34. Platt OS, Thorington BD, Brambilla DJ. Pain in sickle cell disease: rates and risk factors. N Engl J Med, 1991;325:11–16. 35. Shulman ST, Bartlett J, Clyde WA Jr, Ayoub EM. The unusual severity of Mycoplasmal pneumonia in children with sickle-cell disease. N Engl J Med, 1972;287(4):164-7. 93 36. Maurer HS, Vida LN, Honig GR. Homozygous sickle cell disease with coexistent hereditary spherocytosis in three siblings. J Pediatr, 1972;80(2):235-42. 37. Pattison JR, Jones SE, Hodgson J, Davis LR, White JM, Stroud CE, Murtaza L. Parvovirus infections and hypoplastic crisis in sickle-cell anaemia. Lancet, 1981;21(1):664-5. 38. Kim KY, Karayalcin G, Rosner F, Aballi A. Pancytopenia in a patient with sickle cell anemia. Am J Dis Child, 1975;129(10):1195-6. 39. Alperin JB. Folic acid deficiency complicating sickle cell anemia. A study on the response to titrated doses of folic acid. Arch Intern Med, 1967;120(3):298-306. 40. Topley JM, Rogers DW, Stevens MC, Serjeant GR. Acute splenic sequestration and hypersplenism in the first five years in homozygous sickle cell disease. Arch Dis Child, 1981;56(10):765-9. 41. Charache S, Scott JC, Charache P. “Acute chest syndrome” in adults with sickle cell disease. Microbiology, treatment and prevention. Arch Intern Med, 1979;139:67-69. 42. Setty BNY, Stuart MJ, Dampier C, Brodecki D, Allen JL. Hypoxemia in sickle cell disease: biomarker modulation and relevance to pathophysiology. Lancet, 2003;362:1450–55. 43. Vichinsky EP, Styles LA, Colangelo LH, Wright EC, Castro O, Nickerson B. Acute Chest syndrome in sickle cell disease. Clinical presentation and course. Cooperative Study of Sickle Cell Disease. Blood, 1997;89:1787-92. 44. Burnett AL. Therapy insight: Priapism associated with hematologic dyscrasias. Nat Clin Pract Urol, 2005;2(9):449-56. 45. Rogers ZR. Priapism in sickle cell disease. Hematol Oncol Clin North Am, 2005;19(5):917-28. 46. Wang WC. The pathophysiology, prevention, and treatment of stroke in sickle cell disease. Curr Opin Hematol, 2007;14(3):191-7. 47. Kılınç Y, ġaĢmaz Ġ, Antmen B, Kozanoğlu H, Soyupak S, AltunbaĢak ġ. Stroke in sickle cell anemia. In: Plasmar RL. Ed. Focus on Sickle Cell Research, New York: New Biomedical Books, Nova Publishers; 2004:59-68. 48. Seeler RA, Metzger W, Mufson MA. Diplococcus pneumoniae infections in children with sickle cell anemia. Am J Dis Child, 1972;123(1):8-10. 49. Barrett-Connor E. Bacterial infection and sickle cell anemia. An analysis of 250 infections in 166 patients and a review of the literature. Medicine (Baltimore), 1971;50(2):97-112. 50. Engh CA, Hughes JL, Abrams RC, Bowerman JW. Osteomyelitis in the patient with sicklecell disease. J Bone Joint Surg Am, 1971;53(1):1-15. 51. Luban NL, Leikin SL, August GA. Growth and development in sickle cell anemia. Preliminary report. Am J Pediatr Hematol Oncol, 1982;4(1):61-5. 52. Milner PF, Kraus AP, Sebes JI, Sleeper LA, Dukes KA, Embury SH, Bellevue R, Koshy M, Moohr JW, Smith J. Sickle cell disease as a cause of osteonecrosis of the femoral head. N Engl J Med, 1991; 325 (21):1476-81. 53. Reynolds J. Radiologic manifestations of sickle cell hemoglobinopathy. JAMA, 1977; 238(3): 247-50. 94 54. Lindsay J Jr, Meshel JC, Patterson RH. The cardiovascular manifestations of sickle cell disease. Arch Intern Med, 1974; 133(4): 643-51. 55. Martin CR, Johnson CS, Cobb C, Tatter D, Haywood LJ. Myocardial infarction in sickle cell disease. J Natl Med Assoc, 1996; 88(7): 428-32. 56. Johnson CS, Omata M, Tong MJ, Simmons JF Jr, Weiner J, Tatter D. Liver involvement in sickle cell disease. Medicine (Baltimore), 1985; 64(5): 349-56. 57. Rosenblate HJ, Eisenstein R, Holmes AW. The liver in sickle cell anemia. A clinicalpathologic study. Arch Pathol, 1970; 90(3): 235-45. 58. Buckalew VM Jr, Someren A. Renal manifestations of sickle cell disease. Arch Intern Med, 1974; 133(4): 660-9. 59. SimĢek B, Bayazit AK, Ergin M, Soran M, Dursun H, Kilinc Y. Renal amyloidosis in a child with sickle cell anemia. Pediatr Nephrol. 2006; 21(6): 877-9. 60. Koshy M, Entsuah R, Koranda A, Kraus AP, Johnson R, Bellvue R, Flournoy-Gill Z, Levy P. Leg ulcers in patients with sickle cell disease. Blood, 1989;75:1403-8. 61. Armaly MF. Ocular manifestations in sickle cell disease. Arch Intern Med, 1974; 133(4): 670-9. 62. http://www.mun.ca/biology/scarr/Hemoglobin_Electrophoresis.html 63. Altay Ç, BaĢak A.N. Molecular basis and prenatal diagnosis of hemoglobinopathies. Int J Pediatr Hematol/Oncol, 1995; 2: 283-290. 64. Kılınç Y. Hemoglobinopatilerde prenatal tanı. Türkiye Klinikleri Pediatrik Bilimler Hemoglobinopatiler Özel Sayısı, 2007; 3(10):11-16. 65. Özgünen T, Evrüke C, Kadayıfçı O, Arpacı A, Yüreğir G, Kılınç Y, Arıdoğan N. Hemoglobinopatilerde Koryon Villus Örneklemesi. Perinatoloji Dergisi, 1994; 2: 225-227. 66. Kümi M, Kılınç Y, Etiz L. Hematological findings in the milder and severe forms of sickle cell disease. Çukurova Üniv. Tıp Fak. Der., 1982;7(4): 349-352. 67. http://www.healthsystem.virginia.edu/internet/hematology/images/Sickle-Cell-Disease-40xwebsite.jpg 68. Clarke GM, Higgins TN. Laboratory investigation of hemoglobinopathies and thalassemias: review and update. Clin Chem, 2000; 46(8 Pt 2):1284-90. 69. Clark BE, Thein SL. Molecular diagnosis of haemoglobin disorders. Clin Lab Haematol, 2004; 26(3):159-76. 70. Soydan E. Orak Hücreli Anemi. 3. Baskı, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003: 79-81. 71. Kibar F, Köksal F, Serin M, Kılınç Y, Akan E. Orak hücre anemili hastalarda pnömokokal kapsül polisakkarit aĢısının immünitesi. Mikrobiyoloji bülteni, 1996; 31: 29-37. 72. Aikimbaev K, Güvenç B, Canataroğlu A, Canataroğlu H, BaĢlamıĢlı F, Oğuz M. Value of duplex and color doppler ultrasonography in the evaluation of orbital vascular flow and resistance in sickle cell disease. Am J Hematol, 2001; 67(3):163-7. 73. Perkins RP. Inherited disorders of hemoglobin synthesis and pregnancy. Am J Obstet Gynecol, 1971; 111(1):120-59. 95 74. Rappaport VJ, Velazquez M, Williams K. Hemoglobinopathies in pregnancy. Obstet Gynecol Clin North Am, 2004; 31(2): 287-317. 75. Cruikshank DP. Cardiovascular, pulmonary, renal and hematologic diseases in pregnancy. In: Scott JR, DiSaia PJ, Hammond CB, Spellacy WN. Eds. Danforth's Obstetrics and Gynecology, 7th Ed., JB Philadelphia: Lippincott Company; 1994: 367-392. 76. Hakverdi AU, Yayla M, Güngören A, Sezer F, Erden AC. Gebelik ve Orak Hücreli Anemi. Perinatoloji Dergisi, 1996; 4(3): 175-177. 77. Cohen AR, Martin MB. Iron chelation therapy in sickle cell disease. Semin Hematol, 2001; 38(1 Suppl 1): 69-72. 78. Cappellini MD, Cohen A, Piga A, Bejaoui M, Perrotta S, Agaoglu L, Aydinok Y, Kattamis A, Kilinc Y, Porter J, Capra M, Galanello R, Fattoum S, Drelichman G, Magnano C, Verissimo M, Athanassiou-Metaxa M, Giardina P, Kourakli-Symeonidis A, Janka-Schaub G, Coates T, Vermylen C, Olivieri N, Thuret I, Opitz H, Ressayre-Djaffer C, Marks P, Alberti D. A phase 3 study of deferasirox (ICL670), a once-daily oral iron chelator, in patients with beta-thalassemia. Blood, 2006; 107(9): 3455-62. 79. Vichinsky E, Pakbaz Z, Onyekwere O, Porter J, Swerdlow P, Coates T, Lane P, Files B, Mueller BU, Coïc L, Forni GL, Fischer R, Marks P, Rofail D, Abetz L, Baladi JF. Patientreported outcomes of deferasirox (Exjade, ICL670) versus deferoxamine in sickle cell disease patients with transfusional hemosiderosis. Substudy of a randomized open-label phase II trial. Acta Haematol, 2008; 119(3): 133-41. 80. Kılınç Y, Antmen B, Serbest M, ġaĢmaz Ġ, Tanyeli A. Hydroxiurea for sickle cell crises in childhood. ISH-EHA Combined Haematology Congress, British Journal of Haematology, 1998; 102 (1): 175. 81. Veith R, Galanello R, Papayannopoulou T, Stamatoyannopoulos G. Stimulation of F-cell production in patients with sickle-cell anemia treated with cytarabine or hydroxyurea. N Engl J Med, 1985; 313(25): 1571-5. 82. Lanzkron S, Strouse JJ, Wilson R, Beach MC, Haywood C, Park H, Witkop C, Bass EB, Segal JB. Systematic review: Hydroxyurea for the treatment of adults with sickle cell disease. Ann Intern Med, 2008; 148(12): 939-55. 83. Johnson FL, Look AT, Gockerman J, Ruggiero MR, Dalla-Pozza L, Billings FT 3rd. Bonemarrow transplantation in a patient with sickle-cell anemia. N Engl J Med, 1984; 311(12): 780-3. 84. Vermylen C, Cornu G, Philippe M, Ninane J, Borja A, Latinne D, Ferrant A, Michaux JL, Sokal G. Bone marrow transplantation in sickle cell anaemia. Arch Dis Child, 1991; 66(10): 1195-8. 85. Bernaudin F, Souillet G, Vannier JP, Plouvier E, Lemerle S, Michel G, Bordigoni P, Lutz P, Kuentz M. Bone marrow transplantation (BMT) in 14 children with severe sickle cell disease (SCD): the French experience. GEGMO. Bone Marrow Transplant, 1993; 12 Suppl 1: 118-21. 86. Walters MC, Patience M, Leisenring W, Eckman JR, Scott JP, Mentzer WC, Davies SC, Ohene-Frempong K, Bernaudin F, Matthews DC, Storb R, Sullivan KM. Bone marrow transplantation for sickle cell disease. N Engl J Med, 1996; 335(6): 369-76. 87. Brichard B, Vermylen C, Ninane J, Cornu G. Persistence of fetal hemoglobin production after successful transplantation of cord blood stem cells in a patient with sickle cell anemia. J Pediatr, 1996; 128(2): 241-3. 96 88. Güvenç B, Ünsal Ç. Orak hücre hastalığında yeni tedavi yaklaĢımları, Ç.Ü.T.F. Arşiv Kaynak Tarama Der., 2004; 13(1): 32-37. 89. Vickinsky E. New therapies in sickle cell disease. Lancet, 2002; 360(9333):629-31. 90. Wayne AS, Kevy SV, Nathan DG. Transfusion management of sickle cell disease. Blood, 1993; 81: 1109–23. 91. Rosse WF, Gallagher D, Kinney TR, Castro O, Dosik H, Moohr J, Wang W, Levy PS. Transfusion and alloimmunization in sickle cell disease. The Cooperative Study of Sickle Cell Disease. Blood, 1990; 76(7): 1431-7. 92. Ohene-Frempong K. Indications for red cell transfusion in sickle cell disease. Sem Hematol. 2001; 38(Suppl 1): 5-13. 93. Styles LA, Vichinsky E. Effects of a long-term transfusion regimen on sickle cell-related illnesses. J Pediatr, 1994; 125: 909-11. 94. Wanko SO, Telen MJ. Transfusion management in sickle cell disease. Hematol Oncol Clin North Am. 2005;19(5): 803-26. 95. Lawson SE, Oakley S, Smith NA, Bareford D. Red cell exchange in sickle cell disease. Clin Lab Haematol, 1999; 21(2): 99-102. 96. McLeod BC. Red Cell Exchange. In: Crookston K, Eder A, King K, Kiss J, Sarode R, Winters JL. Eds. Therapeutic Apheresis: A Physician’s Handbook. 1st Ed., Bethesda: AABB; 2005: 115133. 97. Oski FA. The erythrocyte and its disorders. In: Nathan DG, Oski FA. Eds. Hematology of Infancy and Childhood, 4th Ed., Philadelphia: W.B. Saunders Co.; 1993: 28. 98. Szczepiorkowski ZM, Shaz BH, Bandarenko N, Winters JL. The new approach to assignment of ASFA Categories – Introduction to the fourth special issue: Clinical applications of therapeutic apheresis. J of Clin Apher, 2007; 22(3):96-105. 99. Caboot JB, Allen JL. Pulmonary complications of sickle cell disease in children. Curr Opin Pediatr, 2008; 20(3):279-87. 100. Golden C, Styles L, Vichinsky E. Acute chest syndrome and sickle cell disease. Curr Opin Hematol, 1998; 5(2):89-92. 101. Vichinsky EP, Neumayr LD, Earles AN, Williams R, Lennette ET, Dean D, Nickerson B, Orringer E, McKie V, Bellevue R, Daeschner C, Manci EA. Causes and outcomes of the acute chest syndrome in sickle cell disease. National Acute Chest Syndrome Study Group. N Engl J Med, 2000; 342(25):1855-65. 102. Melton CW, Haynes J Jr. Sickle acute lung injury: role of prevention and early aggressive intervention strategies on outcome. Clin Chest Med, 2006; 27(3):487-502. 103. Amlie-Lefond C, Sébire G, Fullerton HJ. Recent developments in childhood arterial ischaemic stroke. Lancet Neurol, 2008; 7(5):425-35. 104. Bernard TJ, Goldenberg NA, Armstrong-Wells J, Amlie-Lefond C, Fullerton HJ. Treatment of childhood arterial ischemic stroke. Ann Neurol, 2008; 63(6):679-96. 105. Kirkham FJ. Therapy insight: stroke risk and its management in patients with sickle cell disease. Nat Clin Pract Neurol, 2007; 3(5):264-78. 97 106. Platt OS. Prevention and management of stroke in sickle cell anemia. Hematology Am Soc Hematol Educ Program. 2006:48-53. 107. Kılınç Y, Hatipoğlu S, Zorludemir Ü, Yücesan S, Olcay I. Orak hücre anemisinde priapizm. Çukurova Üniv. Tıp Fak. Der., 1984; 9(1):422-424. 108. Danielson CF. The role of red blood cell exchange transfusion in the treatment and prevention of complications of sickle cell disease. Ther Apher, 2002; 6(1):24-31. 109. McCarthy LJ, Vattuone J, Weidner J, Skipworth E, Fernandez C, Jackson L, Rothenberger S, Waxman D, Miraglia C, Porcu P, Danielson CF. Do automated red cell exchanges relieve priapism in patients with sickle cell anemia? Ther Apher, 2000; 4(3):256-8. 110. Siegel JF, Rich MA, Brock WA. Association of sickle cell disease, priapism, exchange transfusion and neurological events: ASPEN syndrome. J Urol, 1993; 150(5 Pt 1):1480-2. 111. Villers MS, Jamison MG, De Castro LM, James AH. Morbidity associated with sickle cell disease in pregnancy. Am J Obstet Gynecol, 2008; 199(2):125; 1-5. 112. Lee W, Werch J, Rokey R, Pivarnik J, Miller J. Physiologic observations of pregnant women undergoing prophylactic erythrocytapheresis for sickle cell disease. Transfusion, 1991; 31(1): 59-62. 113. Ballas SK. Current issues in sickle cell pain and its management. Hematology Am Soc Hematol Educ Program. 2007:97-105. 114. Solomon LR. Treatment and prevention of pain due to vaso-occlusive crises in adults with sickle cell disease: an educational void. Blood, 2008; 111(3):997-1003. 115. Dabrow MB, Wilkins JC. Hematologic emergencies. Management of transfusion reactions and crises in sickle cell disease. Postgrad Med, 1993; 93(5):183-90. 116. Ferster A, Tahriri P, Vermylen C, Sturbois G, Corazza F, Fondu P, Devalck C, Dresse MF, Feremans W, Hunninck K, Toppet M, Philippet P, Van Geet C, Sariban E. Five years of experience with hydroxyurea in children and young adults with sickle cell disease. Blood, 2001; 97(11):3628-32. 117. Bhatt K, Cherian S, Agarwal R, Jose S, Cherian KM. Perioperative management of sickle cell disease in paediatric cardiac surgery. Anaesth Intensive Care, 2007; 35(5):792-5. 118. Sarode R, Altuntas F. Blood bank issues associated with red cell exchanges in sickle cell disease. J Clin Apher, 2006; 21(4):271-3. 119. Stegmayr B, Wikdahl AM. Access in therapeutic apheresis. Ther Apher Dial, 2003; 7(2):20914. 120. Kim HC. Therapeutic pediatric apheresis. J Clin Apher, 2000; 15(1-2):129-57. 121. Kılınç Y, Acartürk E, Kümi M. Echocardiographic findings in mild and severe forms of sickle cell anemia. Acta Paediatrica Japonica, 1993; 35:243-246. 122. Michon B, Moghrabi A, Winikoff R, Barrette S, Bernstein ML, Champagne J, David M, Duval M, Hume HA, Robitaille N, Bélisle A, Champagne MA. Complications of apheresis in children. Transfusion, 2007; 47(10):1837-42. 123. King KE, Shirey RS, Lankiewicz MW, Young-Ramsaran J, Ness PM. Delayed hemolytic transfusion reactions in sickle cell disease: simultaneous destruction of recipients' red cells. Transfusion, 1997; 37(4):376-81. 98 124. Kılıçturgay K. Ġmmünolojiye giriĢ, 2. Baskı. Bursa: GüneĢ Kitabevi; 1991; 1-150. 125. Roitt I, Brostoff J, Male D. Regulation of the immune response. Immunology. London: MosbyYear Book; 1993:9.1-9.13. 126. Lewinson W, Jawetz E. Ġmmünoloji. In: Dündar ĠH. Çeviri Editörü. Tıbbi Mikrobiyoloji ve Ġmmünoloji, 5. Baskı, Ġstanbul: BarıĢ Kitabevi/Appleton ve Lange; 1998:327-400. 127. http://arapaho.nsuok.edu/~castillo/NotesImages/Topic5NotesImage4.jpg 128. Schwarzwald H, Kline MW. Active and passive immunization in the prevention of infectious diseases. In: Stiehm ER, Ochs HD, Winkelstein JA. Eds. Immunologic Disorders in Infant&Children. 5th Ed., Philadelphia: Elsevier Saunders; 2004:1360-99. 129. Abbas AK, Lichtman AH, Pober JS. Cellular and molecular immunology. 4th Ed., London: W.B. Saunders Company, 2000. 130. Friedlaender MH. Allergy and immunology of the eye, 2nd Ed., New York: Raven Press, 1993; 1-325. 131. Arda M, Minbay A, Aydın N, Akay Ö, Ġzgür M, Diker KS. Ġmmünoloji. 1. Baskı, Ankara: Medisan Yayınevi; 1994:119-150. 132. http://people.rit.edu/~gtfsbi/imm/20081part5.htm 133. Onwubalili JK. Sickle cell disease and infection. J Infect, 1983; 7(1):2-20. 134. Chudwin DS, Korenblit AD, Kingzette M, Artrip S, Rao S. Increased activation of the alternative complement pathway in sickle cell disease. Clin Immunol Immunopathol, 1985; 37(1):93-7. 135. Bjornson AB, Lobel JS, Harr KS. Relation between serum opsonic activity for Streptococcus pneumoniae and complement function in sickle cell disease. J Infect Dis, 1985; 152(4):701-9. 136. Dunphy C.H. Applications of flow cytometry and immunohistochemistry to diagnostic Hematopathology. Arch. Pathol. Lab. Med, 2004; 128 (9):1004-1022. 137. Ormerod M. Flow Cytometry, A practical approach. 3 rd Ed., Oxford: Oxford University Press; 2000. 138. Villas BH. Flow cytometry: an overview. Cell Vis, 1998;5:56-61. 139. Rahman M. Introduction to flow cytometry. Serotec Ltd. Oxford (UK): Published by Serotec Ltd; 2006. 140. http://ib.ptb.de/8/83/832/DurchflussZytometrie/prinzip-opt-zze.jpg 141. Peterson RA, Krull DL, Butler L. Applications of laser scanning cytometry in immunohistochemistry and routine histopathology. Toxicol Pathol, 2008; 36(1):117-32. 142. Bleesing JJ, Fleisher TA. Cell function-based flow cytometry. Semin Hematol. 2001; 38(2): 169-78. 143. Rich RR. The human immune response. In: Rich RR, Fleisher TA, Shearer WT, Schroeder HW, Frew AJ, Weyand CM. Eds., Clinical Immunology, Principles and Practice. Philadelphia: Mosby Elsevier, 2008:3-17. 99 144. Landay A, Auer R, Duque R. Quality assurence and immunophenotyping of peripheral blood lymphocytes; Tentative guideline. National Committee for Clinical Laboratory Standards. 1992: Guideline No H42T. 145. http://media.wiley.com/CurrentProtocols/CY/cy0624/cy0624-fig-0002-1-full.jpg 146. Landay A, Ohlsson-Wilhelm B, Giorgi JV. Application of flow cytometry to the study of HIV infection. AIDS. 1990; 4(6):479-97. 147. Gratama JW, Kraan J, Van den Beemd R, Hooibrink B, Van Bockstaele DR, Hooijkaas H. Analysis of variation in results of flow cytometric lymphocyte immunophenotyping in a multicenter study. Cytometry. 1997; 30(4):166-77. 148. Arcasoy A, Canatan D. Dünyada ve Türkiye‟de talasemi ve hemoglobinopatiler. Ulusal Hemoglobinopati Konseyi-Sağlık Bakanlığı, 2. Baskı. Antalya-Türkiye, 2003:11-19. 149. Canatan D, Kose MR, Ustundag M, Haznedaroglu D, Ozbas S. Hemoglobinopathy Control Program in Turkey. Community Genet, 2006; 9:124-126. 150. Platt OS, Brambilla DJ, Rosse WF, Milner PF, Castro O, Steinberg MH, Klug PP. Mortality in sickle cell disease. Life expectancy and risk factors for early death. N Engl J Med. 1994; 330(23):1639-44. 151. Beutler E. Disorders of Hemoglobin. In: Fauci AS, Braunwald E, Isselbacher KJ, Wilson JD, Martin JB, Kasper DL, Hauser SL, LongoDL, Eds. Harrison’s Principles of Ġnternal Medicine. 14th Ed, USA: McGraw Hill Companies Inc, 1998:645-653. 152. National Institutes of Health; National Heart, Lung, and Blood Institute. The management of sickle cell disease. 4th ed. NIH Publication No.02-2117. Bethesda, MD: National Heart, Lung, and Blood Institute, 2002. 153. Schmalzer EA, Lee JO, Brown AK, Usami S, Chien S. Viscosity of mixtures of sickle and normal red cells at varying hematocrit levels. Implications for transfusion. Transfusion. 1987; 27(3):228-33. 154. Swerdlow PS. Red cell exchange in sickle cell disease. Hematology Am Soc Hematol Educ Program. 2006:48-53. 155. Kozanoglu I, Boga C, Ozdogu H, Sezgin N, Kizilkilic E, Kural M. Automated red cell exchange procedures in patients with sickle cell disease. Transfus Apher Sci. 2007; 36(3):30512. 156. Cabibbo S, Fidone C, Garozzo G, Antolino A, Manenti GO, Bennardello F, Licitra V, Calabrese S, Costantino F, Travali S, Distefano R, Bonomo P. Chronic red blood cell exchange to prevent clinical complications in sickle cell disease. Transfus Apher Sci. 2005; 32(3):315-21. 157. Janes SL, Pocock M, Bishop E, Bevan DH. Automated red cell exchange in sickle cell disease. Br J Haematol, 1997; 97(2):256-8. 158. Pepkowitz S. Red Cell Exchange and Other Therapeutic Alterations of Red Cell Mass. In: McLeod BC, Price TH, Weinstein R. Eds. Apheresis Principles and Practice, 2nd Ed., Bethesda, Maryland: AABB Press, 2003:411-432 159. Erbil MK. Laboratuvar Testleri ve Klinik Kullanımı. Ankara: GATA Komutanlığı Basımevi. 2007. 100 160. Rickles FR, O'Leary DS. Role of coagulation system in pathophysiology of sickle cell disease. Arch Intern Med. 1974; 133(4):635-41. 161. Karabay A. Sickle cell anemili çocuklarda doğal inhibitörler (Protein C, Protein S, AT-III). Çukurova Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tezi, Adana, 1998. 162. Famodu AA, Reid HL. Plasma fibrinogen levels in sickle cell disease. Trop Geogr Med. 1987; 39(1):36-8. 163. Buseri FI, Shokunbi WA, Jeremiah ZA. Plasma fibrinogen levels in Nigerian homozygous (Hb SS) sickle cell patients. Hemoglobin. 2007; 31(1):89-92. 164. Richardson SG, Breeze GR, Stuart J. Hyperfibrinogenaemia and hyperviscosity in sickle-cell crisis. J Clin Pathol. 1976; 29(10):890-3. 165. Awodu OA, Famodu AA, Ajayi OI, Enosolease ME, Olufemi OY, Olayemi E. Using serial haemorheological parameters to assess clinical status in sickle cell anaemia patients in vasoocclussive crisis. Clin Hemorheol Microcirc. 2009; 41(2):143-8. 166. Richardson SG, Matthews KB, Stuart J, Geddes AM, Wilcox RM. Serial changes in coagulation and viscosity during sickle-cell crisis. Br J Haematol. 1979; 41(1):95-103. 167. Giannini EG, Testa R, Savarino V. Liver enzyme alteration: a guide for clinicians. CMAJ 2005; 172:367–79. 168. Kotila T, Adedapo K, Adedapo A, Oluwasola O, Fakunle E, Brown B. Liver dysfunction in steady state sickle cell disease. Ann Hepatol. 2005 Oct-Dec;4(4):261-3. 169. Ballas SK, Marcolina MJ. Hyperhemolysis during the evolution of uncomplicated acute painful episodes in patients with sickle cell anemia. Transfusion. 2006; 46(1):105-10. 170. Finch CA, Bellotti V, Stray S, Lipschitz DA, Cook JD, Pippard MJ, Huebers HA. Plasma ferritin determination as a diagnostic tool. West J Med, 1986; 145:657-63. 171. Porter J. Concepts and goals in the management of transfusional iron overload Am. J. Hematol, 2007; 82:1136–9. 172. Harmatz P, Butensky E, Quirolo K, Williams R, Ferrell L, Moyer T, Golden D, Neumayr L, Vichinsky E. Severity of iron overload in patients with sickle cell disease receiving chronic red blood cell transfusion therapy. Blood, 2000; 96:76-79. 173. Hilliard LM, Williams BF, Lounsbury AE, Howard TH. Erythrocytapheresis limits iron accumulation in chronically transfused sickle cell patients. Am J Hematol, 1998; 59(1):28-35. 174. Kim HC, Dugan NP, Silber JH, Martin MB, Schwartz E, Ohene-Frempong K, Cohen AR. Erythrocytapheresis therapy to reduce iron overload in chronically transfused patients with sickle cell disease. Blood, 1994; 83(4): 1136-42. 175. Singer ST, Quirolo K, Nishi K, Hackney-Stephens E, Evans C, Vichinsky EP. Erythrocytapheresis for chronically transfused children with sickle cell disease: an effective method for maintaining a low hemoglobin S level and reducing iron overload. J Clin Apher, 1999; 14(3):122-5. 176. Adams DM, Schultz WH, Ware RE, Kinney TR. Erythrocytapheresis can reduce iron overload and prevent the need for chelation therapy in chronically transfused pediatric patients. J Pediatr Hematol Oncol, 1996; 18(1):46-50. 101 177. Cetiner S, Akoğlu TF, Kilinç Y, Akoğlu E, Kümi M. Immunological studies in sickle cell disease: comparison of homozygote mild and severe variants. Clin Immunol Immunopathol, 1990; 55(3):492. 178. Al-Awamy BH, Niazi GA, Al-Mouzan MI, Al-Nahdi M, Naeem MA, Sumer T. Serum immunoglobulin and complement levels in patients with sickle cell anaemia from eastern province of Saudi Arabia. Trop Geogr Med, 1988; 40(1):13-6. 179. Mohamed AO, Nilsson UR, Omar MI, Ronquist G. Lack of evidence for altered complement and immunoglobulin levels in patients with sickle cell anaemia. Scand J Clin Lab Invest, 1992; 52(4):313-6. 180. Kazeem AA. The immunological aspects of sickle cell syndrome with particular reference to circulating immune complexes. East Afr Med J, 1990; 67(11):761-9. 181. Dieye TN, Ndiaye O, Ndiaye AB, Thiam D, Fall-Seck K, Diop S, Diop BM, Fall M, Diakhaté L. Complement and serum immunoglobulins in homozygous and heterozygous sickle cell anemia in Senegal. Dakar Med, 1999; 44(2):175-9. 182. De Ceulaer K, Forbes M, Maude GH, Pagliucca A, Serjeant GR. Complement and immunoglobulin levels in early childhood in homozygous sickle cell disease. J Clin Lab Immunol, 1986; 21(1):37-41. 183. Boggs DR, Hyde F, Srodes C. An unusual pattern of neutrophil kinetics in sickle cell anemia. Blood, 1973; 41(1):59-65. 184. West MS, Wethers D, Smith J, Steinberg M. Laboratory profile of sickle cell disease: a crosssectional analysis. The Cooperative Study of Sickle Cell Disease. J Clin Epidemiol, 1992; 45(8): 893-909. 185. Conran N, Saad ST, Costa FF, Ikuta T. Leukocyte numbers correlate with plasma levels of granulocyte-macrophage colony-stimulating factor in sickle cell disease. Ann Hematol, 2007; 86(4):255-61. 186. Awogu AU. Leucocyte counts in children with sickle cell anaemia usefulness of stable state values during infections. West Afr J Med, 2000; 19(1):55-8. 187. Liem RI, O'Gorman MR, Brown DL. Effect of red cell exchange transfusion on plasma levels of inflammatory mediators in sickle cell patients with acute chest syndrome. Am J Hematol, 2004; 76(1):19-25. 188. Adedeji MO. Lymphocyte subpopulations in homozygous sickle cell anaemia. Acta Haematol, 1985;74(1):10-3. 189. Ballester OF, Abdallah JM, Prasad AS. Lymphocyte subpopulation abnormalities in sickle cell anemia: a distinctive pattern from that of AIDS. Am J Hematol, 1986; 21(1):23-7. 190. Wang W, Herrod H, Presbury G, Wilimas J. Lymphocyte phenotype and function in chronically transfused children with sickle cell disease. Am J Hematol. 1985; 20(1):31-40. 191. Donadi EA, Falcão RP. Are the changes of lymphocyte subsets in sickle cell anemia due to the loss of splenic function? Acta Haematol, 1988; 80(2):91-4. 192. Koffi KG, Sawadogo D, Meite M, Nanho DC, Tanoh ES, Attia AK, Sanogo I, Sangare A. Reduced levels of T-cell subsets CD4+ and CD8+ in homozygous sickle cell anaemia patients with splenic defects. Hematol J. 2003; 4(5):363-5. 102 193. Kaaba SA, al-Harbi SA. Reduced levels of CD2+ cells and T-cell subsets in patients with sickle cell anaemia. Immunol Lett, 1993; 37(1):77-81. 194. Reichert T, DeBruyère M, Deneys V, Tötterman T, Lydyard P, Yuksel F, Chapel H, Jewell D, Van Hove L, Linden J. Lymphocyte subset reference ranges in adult Caucasians. Clin Immunol Immunopathol. 1991; 60(2):190-208. 195. Pope V, Larsen SA, Rice RJ, Goforth SN, Parham CE, Fears MB. Flow cytometric analysis of peripheral blood lymphocyte immunophenotypes in persons infected with Treponema pallidum. Clin Diagn Lab Immunol, 1994; 1(1):121-4. 103 TERAPÖTĠK ERĠTROSĠT DEĞĠġĠMĠ BĠLGĠ / ONAM FORMU 2008-F49.R0 Terapötik Eritrosit DeğiĢimi (Tedavi amacıyla alyuvarların değiĢimi); otomatik hücre ayırım cihazı (Aferez cihazı) yardımı ile hastaya ait anormal kırmızı kan hücrelerinin vücut dıĢına alınması ve yerine sağlıklı vericilere ait kırmızı kürelerin konulması iĢlemidir. Eritrosit değiĢimi, çeĢitli hastalıklara neden olan, yapısı bozulmuĢ (anormal) eritrositlerin uzaklaĢtırılması amacıyla yapılmaktadır. Daha çok Orak Hücre Anemisi tedavisinde uygulanmaktadır. Eritrosit değiĢimi ile anormal eritrositlerin yerine sağlıklı eritrositler konularak hızlı bir Ģekilde, dokulara yeterli miktarda oksijenin taĢınması sağlanmıĢ olur. Aferez iĢlemi için iki ayrı damar yoluna ihtiyaç vardır. Hastanın her iki koluna iĢleme uygun, geniĢ çaplı iğneler yerleĢtirilir. Eğer uygun damar yolu bulunamaz ise, bir uzman doktor tarafından hastaya kateter takılır. Aferez cihazına, sadece o hasta için kullanılmak üzere, steril bir set takılır. Hasta, koluna yerleĢtirilmiĢ iğneler veya kateter aracılığıyla bu sete bağlanır. Cihaz, hastanın tam kanını setin içerisine çeker (yaklaĢık 180 mL) ve santrifüj ederek bileĢenlerine ayrıĢtırır. Anormal eritrositleri içeren kısım kandan uzaklaĢtırılır ve atık torbasına gönderilir. Geri kalan kanın hepsi, sağlıklı eritrositlerle karıĢtırılarak hastaya geri verilir. ĠĢlem sırasında, damar dıĢına alınan kanın pıhtılaĢmasını engellemek için özel bir ilaç (antikoagülan solüsyon) kullanılır. Bilgisayar kontrollü ve otomatik olarak çalıĢan aferez cihazları, iĢlem öncesi girilen çeĢitli veriler yardımıyla (hastanın cinsiyeti, boy, kilo ve hematokrit), her hastada, uzaklaĢtırılması ve yerine konması gereken kırmızı küre miktarını hesaplayabilir. ĠĢlemde kullanılan kan ürününe ve yerleĢtirilen iğnelere bağlı olarak, hastada çeĢitli yan etkiler gözlenebilir. Bunlar; iğne giriĢ yerinde ağrı ve hafif kanama, giriĢ yerinde enfeksiyon, uzun süren iĢlemlerde damar duvarında kasılma ve daralma, tıkanıklık, bulantı-kusma, tansiyon düĢüklüğü ve kullanılan eritrositlere bağlı allerjik/anaflaktik reaksiyonlar olarak sayılabilir. Diğer önemli bir komplikasyon ise, aferez iĢlemlerinde damar dıĢına alınan kanın pıhtılaĢmasını önlemek için kullanılan sıvıya bağlı olarak kandaki kalsiyum seviyesinin düĢmesidir. Bu durum; ağız çevresinde baĢlayıp tüm vücuda yayılan uyuĢma-karıncalanma, kas krampları, göğüste sıkıĢma hissi, kalpte ritim bozukluğu ve nefes darlığına neden olabilir. Ünitemizde, hastalarımız monitöre bağlanarak iĢlem boyunca yaĢamsal bulguları sürekli takip edilmektedir. Bu sırada, uzman aferez ekibimiz ve bir hekim, hastalarımızın rahatını ve güvenliğini sağlamak üzere mutlaka ünitede hazır bulunmaktadır. 104 Bana aktarılan bilgileri anladım ve soru sormama olanak tanındı. Doktorumun önerdiği tedavi yönteminin uygulanmasına, bu sırada bilincim kapalı ise ve tıbben gerek görüldüğü takdirde ek giriĢimlerde bulunulmasına, yapılan iĢleme ait verilerin kimliğim açıklanmadan bilimsel yayın ve tezlerde kullanılmasına; Ġzin veriyorum. Ġzin vermiyorum. Hasta Ad-Soyad: Adres: Tel: Tarih: Ġmza: Veli/Vasi (Yakınlık derecenizi belirtiniz.) (Hastanın 18 yaşından küçük olması veya onay verecek yeterliliğe sahip olmaması halinde) Ad-Soyad: Adres: Tel: Tarih: Ġmza: Hekim Hastamı/Hastamın yakınını hastalığının tanısı, önerdiğim tedavi yönteminin türü, uygulama biçimi, baĢarı Ģansı ve süresi, hastamın sağlığı için taĢıdığı riskler, önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığının yaratabileceği sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konusunda bilgilendirdim ve anlamasını sağladım. Ad-Soyad: Tarih: Tel: Ġmza: Tanık (Tedavi veya girişim ekibinden birisi olmamalıdır.) Ad-Soyad: Adres: Tel: Tarih: Ġmza: ÖNEMLĠ: BĠLGĠ / ONAM FORMU’NDAKĠ HER SAYFA AYRICA ĠMZALANMALIDIR. *Bu Bilgi / Onam Formu toplam 1 sayfadan (önlü-arkalı) oluşmaktadır. Ġşbu belge, 1219 sayılı kanunun 70. ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 26. maddeleri uyarınca 3 nüsha olarak düzenlenmiştir, bir nüshası hastaya/hastanın kanuni temsilcisine verilmiştir. 105 TALEP / KONSÜLTASYON FORMU 2008-F42.R1 Tarih:…….../…….../………. Hasta Adı-Soyadı YaĢ / Cinsiyet Protokol No Boy / Kilo Servis Kan Grubu Tanı / Evre Doktor Ġmza / KaĢe Talep edilen ĠĢlem: □ Plazma DeğiĢimi □ Eritrosit DeğiĢimi □ Lökaferez □ Trombositaferez □ Kaskad Filtrasyonu □ Immunoadsorbsiyon □ Periferik Kök Hücre Aferezi □ Sepsis Kolonu (CPFA) □ Yapay Karaciğer Desteği (PROMETHEUS) Açıklamalar: AĢağıdaki parametrelerin klinik tarafından güncel (24 saatlik) sonuçlar ile doldurulması rica olunur! BK: Hgb: Hct: Plt: Total Protein: Albümin: Kalsiyum: Ġyonize Ca+2: PTZ: INR: aPTT: Fibrinojen: IgG/A/M: HBsAg: anti-HCV: anti-HIV 1/2: BUN: Krea: sGOT: sGPT: TERAPÖTĠK AFEREZ ĠġLEMĠ TALEP EDEN KLĠNĠK TARAFINDAN YAPILMASI GEREKEN UYGULAMALAR: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Talep / Konsültasyon Formu (Eksik ve/veya kaĢesiz istemler kabul edilmeyecektir), ilk defa Terapötik Aferez ĠĢlemi yapılacak hastalar için kullanılmalı, takip eden seanslar için Hasta Takip Formu doldurulmalıdır. Terapötik aferez planlanan tüm hastaların, ilk uygulama öncesinde, Terapötik Aferez teknik ekibi tarafından değerlendirilmesi ve bilgilendirilerek hastadan BilgilendirilmiĢ Onam Formu alınması zorunludur. Plazma ve Eritrosit DeğiĢimi uygulamalarında kullanılmak üzere uygun replasman sıvısı (Aferez ekibi tarafından bildirilecektir). Uygun damar yolu (Aferez uygulamasının türüne, öngörülen seans sayısına ve hastanın damar yolu özelliklerine bağlı olarak Aferez ekibi tarafından değerlendirilip bildirilecektir). Toplam Kan Hacmi 2000 ml’nin ve/veya HCT değeri %20 ve altında olan hastalar için, 1 ünite filtreli (gerekliyse ıĢınlı) eritrosit süspansiyonu. Replasman türünün ve hacminin doğru hesaplanabilmesi ve olası komplikasyonların en aza indirilmesi amacıyla; Hemogram, Biyokimya ve Koagülasyon testlerinin, her aferez uygulamasından önce yeniden talep edilmesi ve sonuçların hasta dosyasına kaydedilmesi gerekmektedir. Randevu için: 3147 – 3305 (Bilgi Ġçin: [email protected]) Hafta sonu acil uygulamalar için; Dr. Birol GÜVENÇ GSM: 0533 433 06 94 Bio. Ferda TEKĠNTURHAN 106 GSM: 0535 643 25 14 ÖZGEÇMĠġ AraĢtırmacı, 28.11.1972 tarihinde Mersin‟de doğdu. Ġlköğretim ve lise öğrenimini Mersin‟de tamamladı ve 1992‟de Hacettepe Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksek Okulu Tıbbi Laboratuar Bölümü‟nden mezun oldu. 1992 ile 1996 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Pediatrik Hematoloji AraĢtırma Laboratuarı‟nda sağlık teknisyeni olarak görev yaptı. 1997 tarihinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalaı Hastanesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı‟nda göreve baĢlayan araĢtırmacı, 2004 yılında aynı üniversitenin Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü‟nden mezun olarak lisans diplomasını aldı. 2004 yılından bu yana Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Hematoloji Programında yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. AraĢtırmacı, 2005 yılından itibaren, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Hemaferez, Kök Hücre ve Kriyoprezervasyon Ünitesi‟nde Teknik Sorumlu olarak görev yapmaktadır. 20062007 yılları arasında, University of Pittsburgh Cancer Institute Hillman Cancer Center, Philadelphia, Amerika‟da bir yıl hematopoietik kök hücre çalıĢmaları üzerine araĢtırma yaptı. Ġyi düzeyde Ġngilizce ve Almanca bilmektedir. 107