Şiir kitapları , genellikle en az sözcükle en çok şey anlatma sanatı olarak tanımlanır ancak güzel sanatların bir kolu olarak şiirde, düz anlatımın yanında belli biçimsel kurallara uyma, sözcük seçimi, iç ve dış uyumun yanında estetik bir kaygı da söz konusudur. Öğrencilere ulus, yurt ve insanlık sevgisinin kazandırılmasında, iyiden güzelden yana bir tutum takınılmasında, ana dilini sevdirme ve onu bilinçle kullanma konusunda şiir düz yazıya göre daha etkileyici bir araçtır. Çocuklar gelişimlerinin her döneminde şiir okuma ve ezberleme etkinliklerini severek yerine getirirler. Şiirlerde yer alan ölçü, uyak ve durak gibi nitelikler, çocukta doğuştan var olan ritim-uyum duygusunun gelişmesini sağlar. Bu nedenle şiir çocuğun eğitiminde vazgeçilmeyecek bir öğedir. İçerik yönüyle şiir türleri: Şiirler genellikle epik, lirik, didaktik, pastoral, dramatik ve satirik olmak üzere altı başlık hâlinde incelenir. Ancak bir şiir bu türlerden birinin niteliklerine sahip olabileceği gibi, ikisinin üçünün niteliklerine de sahip olabilir. Lirik denilebilecek bir şiirde pastoral nitelikler, dramatik bölümler bir arada bulunulabilir. LİRİK ŞİİR EPİK ŞİİR DİDAKTİK ŞİİR PASTORAL ŞİİR DRAMATİK ŞİİR SATİRİK ŞİİR olarak 6 bölüme ayrılmaktadır. Okutulacak ya da ezberletilecek çocuk şiirlerinin seçiminde öğretmenlere çok iş düşmektedir. İyi bir öğretmenin, öğrencilere okutacağı şiirleri seçerken onların ilgilerini, cinsiyetlerini, sınıf ve yaşlarını topluca değerlendirebilmesi gerekir. Bu konuda yapılacak bir yanlışlık, onarılması güç davranış bozukluklarına neden olabilir. Örneğin; bir çocuk dize uzunluğu ve sayısı çocuğun düzeyinin çok üstünde olan bir şiiri, topluluk önünde okurken şaşıran öğrencinin düşeceği ruhsal durum göz önüne alındığında konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Böyle bir öğrencide şiir ve şiir okumaya karşı olumsuz bir tepki gelişeceği gibi, topluluk önüne çıkmaktan korkma gibi bir fobi de oluşacaktır. Öğrenci öğretmenin bu işi severek yapması gerekir. Kişi sevmediği, istemediği bir davranışı, ne denli uğraşsa da başkalarına benimsetmekte başarılı olamaz. Bu nedenle öğretmenin şiiri örnek olarak okurken duygulu biçimde okuması gerekir. Böylece okuyuşuyla, duyma, tonlama, vurgulama sözcükleri söyleyişiyle öğrencilerini özendirmeli, onları şiir okuma ve ezberleme konusunda cesaretlendirmelidir. Şiir okuma ve ezberleme çalışmasına geçilmeden önce bir çözümleme çalışması yapılmalı, bilinmeyen sözcük ve deyimler kullanıldığı dizeden yola çıkılarak açıklanmalıdır. Şiirin yalnızca ezberlemekle değil gerektiğinde yüzünden de bakarak okunabileceği öğrencilere belirtilmelidir. Amacın ezberlemek olduğu unutulmamalıdır. Ezberleme güçlüğü çekenler de şiir okumaya karşı bu yolla güdülenmelidir. Şiir ses değişimlerinde, el, kol ve yüz hareketlerinde abartıya yer verilmeden okunmalıdır. Sesin, beden dilinin şiirin işlediği duyguyla ters düşmemesi gerekir. Söyleyişin doğal konuşmayla olan uyumuna ve işlenilen duyguları yansıtır nitelikte olmasına özen gösterilmelidir. Örneğin; oğluna kavuşan bir annenin “ oğlum benim, hoş geldin “ derken sergilediği doğallığın şiir okuma sırasında da yansıtılması gerekecektir. Öğrencilerin okuyuş ve söyleyiş yanlışlarıyla alay edilmemeli, bunların gerektiği biçimde, onları kırmadan düzeltilmesi yoluna gidilmelidir. Şiir topluluk karşısında okunmadan önce, öğretmen denetiminde sesli olarak gerektiği ölçüde okunmalı, söyleyiş, vurgulama ve tonlama açısından eksiklikler giderilmelidir. Şiir ezbere okunduğunda dinleyenler üzerinde daha etkili olur. Özellikle duygularla davranışların uyuşması daha doğal, daha uyumlu olur. Ancak ezbere okunmadığı zaman da öğrenci şiire kapanıp kalmamalı, özellikle dize sonlarında gözler dinleyicilere çevrilerek onlarla iletişim kurulmalı, sayfa çevrilirken şiirin akışının kesilmemesi için gereken özen gösterilmelidir. Şiirin sonlarına doğru duygu yoğunluğu eritilmemeli, şiirin bitişi tonlama ve vurgulamayla dinleyenlere hissettirilmelidir. Tekerlemelerin genel tanımını yaparsak “ Masalların başında veya söz arasında kelimelerin benzerliğinden de yararlanılarak söylenilen evvel zaman içinde kalbur saman içinde gibilerinden yarı anlamlı yarı anlamsız sözlere “ denir. Bunların dışında bir de “çocuk tekerlemeleri“ vardır. Çocukların çoğunlukla oyun oynarken söyledikleri tekerlemeler basit, sürrealist(gerçeküstü) şiircikler demektir. Her birinin kendine göre ayrı bir ahengi bulunan tekerlemeler, çocukların kendi aralarından doğma oldukları için çocuk dünyasının izlerini taşırlar. Masal motifleri ve kelimeleri, hayal zikzaklar tekerlemelerin başlıca özelliklerinden birkaçıdır. OYUN DIŞI TEKERLEMELERİ OYUN TEKERLEMELER SAYIŞMA TEKERLEMELERİ Çocuk masalları, ulusların henüz yazılı edebiyat dönemine geçmedikleri yazı öncesi dönemden bu yana var olan, kişileri ve olayları olağanüstü nitelikler taşıyan bir edebiyat ürünüdür. Sözlü edebiyat dönemlerinde ağızdan ağıza, kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaygınlaşan masal, yazılı edebiyat döneminde yazı aracılılığıyla daha güçlü bir yazınsal tür olarak varlığını korumuştur. Geniş bir hayal ürünü olan masallarda yer yer gerçeğe uygun olaylara ve kişilere de rastlanılabilir. Kahramanlar genellikle; padişah, kral, vezir, şehzade, fakir kızı, delikanlı cüce, dev, peri kızı, cin, ejderha gibi varlıklardır. Ayrıca kimi nitelikleriyle insana benzeyen ama yine de olağanüstü niteliklere sahip olan kahramanlara da rastlamak olasıdır. Örneğin, halkın içinden çıkan zeki ve hazır cevap Keloğlan böyle bir karakterdir. Bilmeceler çocukların söz dağarcığını ve hayal gücünü geliştirerek, bir şeyin adını vermeden özelliklerini söyleyerek, tahmini içeren yaratıcı dil etkinlikleri olarak tanımlanmaktadır. Üç yaşından sonra çocukların ilgisini çekmeye başlayan ve halk edebiyatı ürünü olan bilmeceler çocuklar için sözcüklerle üretilmiş bir oyun aracı niteliği taşımaktadır. Bilmeceler çocukların bildiği bir şeye farklı anlamlar yüklemesine yardımcı olan, sebep-sonuç ilişkisi kurduran, yaratıcı düşünme yetisine sahip, parçabütün ilişkisi, akıl yürütme ve eleştirel düşünme becerilerine yardımcı olur. Çocukların yaş ve gelişim düzeylerine uygun olması, Çocukların bildiği kelimelerden oluşmasına, Çocukların günlük yaşamı ve yakın çevresi ile ilgili olmasına, Çocukların belleğinde kalıcı özellikler taşımasına, Basit ve kısa olmasına, Yanıtının tek olmasına Argo kelime içermemesine dikkat edilmelidir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 1989 yılında Birleşmiş Milletler tarafından, 0-18 yaş arasındaki tüm çocukların devlet, toplum, yetişkinler veya akranları tarafından zarar görmesini engellemek üzere oluşturuldu. 193 ülke tarafından kabul edilerek uygulanmaya başlayan ve temelde çocukların; ’’YAŞAMA,GELİŞME,KORUNMA,BARINMA,KATILIM’’ haklarını garanti altına almayı hedefleyen bir belge niteliği taşımaktadır. Çocuklar bu sözleşmede, 54 madde ile belirlenen haklarına, yetişkinlerin sunduğu kaynaklar, fırsatlar ve gerçekleştirdiği düzenlemeler ile ulaşabilmektedir. Çocuğun espri yapabilme ve yapılan espriyi anlayabilme kapasitesi; genetik özellikleri, yetiştirilme şekli ve eğitim düzeyi ile belirlenen karakterinin önemli bir özelliğidir. Mizah, hem zekânın bir ürünü hem de bu zekânın gelişmesine yardımcı bir unsurdur. Gülme pozitif bir iletişim yoludur. Direkt anneye yapılan özel ve anlamlı gülümsemenin yaklaşık üç aylıkken görülmeye başlandığı, sekiz haftalığa kadar sosyal gülümsemenin genel olarak insan yüzleri ve seslerini tanıma ile olduğu, 8 aylıktan sonra, bebeğin gülüşünün ebeveynlerini tanıdığını yansıtacak şekilde daha seçici olduğu, uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. İlk kahkahalar dört aylıkken gıdıklanmaya cevaben görülür. Çocuklarda mizah duygusunun oluşması, 2 yaşından itibaren hayal kurma ve yaratıcılık becerilerinin gelişmesiyle birlikte başlar. Mizah; saçma ve uyumsuz düşünce, olay ve durumların zihin tarafından keşfedilme tecrübesidir. McGhee’ye (1971) göre çocukların mizah gelişimi, Piaget’in bilişsel gelişimiyle paralellik gösterir. McGheee mizaha yatkın bebeklerin ve çocukların; sıcak, onaylayıcı ve koruyucu annelere sahip olduklarını ve çatışmadan uzak olduklarını ifade etmiştir. Komedyenlerin yaşam öyküleri de bu bulguları desteklemektedir. Mizah ve espri duygusu; hayattan keyif almayı sağlayan, bu nedenle de sahip olunması gereken bir yaşam becerisidir. Çocukların doğal olarak sahip oldukları mizah becerisinin şekillendirilmesi ve güçlendirilmesi için anne-baba desteği çok önemlidir. Beraber gülebilmek iyi bir iletişim şeklidir. İyi bir mizah anlayışı da çocuğun daha zeki, daha mutlu ve zorluklarla baş edebilir olmasını sağlar. Genelde mizah anlayışını, yeşil gözler gibi genetik olduğunu düşünürüz. Aslında şaka anlayışı doğuştan gelmez, yıllar içinde geliştirilir. İyi bir mizah anlayışı, çocuğun sadece duygusal ve sosyal gelişim hızını artırmaz. Birçok araştırmaya göre, daha çok gülen çocuklar daha sağlıklı olurlar. Okul öncesi eğitiminin çocuklar için çok özel bir yeri vardır. Çocuk ilk kez aile çevresinden ayrı olarak dış dünya ile tanışır. Bir anlamda kendi başına hayatı çözmek, karşılaştıkları problemlerle başa çıkmak, toplumsal bir varlık olarak kendi kişiliğini oluşturmak durumunda kaldığı bir arenanın içindedir. Kurum bunları sevgi dolu bir ortamda, aynı zamanda da sınırları belli bir program çerçevesinde çocuğa dayatmadan, hissettirmeden vermek zorundadır. Başka bir değişle çocuk bu kazanımları kendi keşfediyormuş gibi hissederek, zevk duyarak edinme durumundadır. Okul öncesi eğitiminde ‘Sanatla Eğitim’ dediğimiz, öğrenmede sanattan yararlanma- bu noktada karşımıza çıkıyor. Okul Öncesi Eğitim Programındaki İlkelere baktığımızda eğitimin planlı-programlı olması ve bunun da işlenişinde çocuklardaki yaratıcılığın geliştirilmesi, yaparak-yaşayarak öğrenmelerinin sağlanması kesin olarak dile getirilmiştir. Okul Öncesi Eğitimi, çocuğun bütünsel gelişimini destekleyici, etkinlikler üzerine kuruludur. Görsel sanat eğitimi de estetik ve yaratıcılığın gelişimini desteklemek ilkelerinin içinde çocuklara yaptırılan bir takım etkinlikler olarak karşımıza çıkar. Ne yazık ki birçok kez de, öğretilmek istenen konuya endeksli olarak estetik boyutu göz ardı edilerek uygulanır. * Çocuklar görsel olgunluğa ulaşırlar, * Farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varırlar, * Renkleri, biçimleri ve dokuları tanırlar, * Görsel bellekleri gelişir, * Oranlar arasında ilişki kurmayı öğrenirler, * Yaptıklarıyla gerçek yaşam arasında bağlantı kurmayı öğrenirler, * El-göz-beyin koordinasyonları gelişir, * Alet kullanmayı öğrenirler. * Malzemeyi hangi amaçla kullanmaları gerektiğini öğrenirler, * Giderek malzemeye belli anlamlar yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirir. * Karşılaştırma yapmayı öğrenirler. * Seçmeyi karar vermeyi denerler. * Dikkat süreleri uzar. * Sosyal ve duygusal alanda ilerlemeler olur. * Hayal gücünü kullanmayı öğrenir. * Kendi yapabilirliklerini tanımaya başlar. Çocukların sanatsal gelişimi, onların bedensel, duygusal, sosyal ve düşünsel gelişimleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.Çocukların gelişim özellikleri dikkate alındığında, onların sanatsal gelişim evreleri, bulundukları yaşlardaki durumlarına göre beşe ayrılır. 1. Karalama Dönemi (2 - 4 Yaş) 2. Şema Öncesi Dönem (4 – 7 Yaş) 3. Şematik Dönem (7- 9Yaş) 4. Gerçekçilik (Gruplaşma) Dönemi (9 - 12 Yaş) 5. Mantık (Görünürde doğalcılık) Dönemi (12 -14 Yaş) Liderlik yeteneği, aileler ve eğitimciler arasında gözlem yapma anlamında en çok farklılık gösteren yeteneklerden biridir. Özellikle sosyal anlamda yeterince desteklenmemiş, koruyucu aile yaklaşımının sergilendiği ortamlarda büyüyen, etrafındaki yetişkinler tarafından istekleri her zaman karşılık bulan çocuklar evde son derece rahat bir görüntü sergilerken (çünkü aile içi ortamlarda her şey onlar için kolay hale getiriliyor), aile dışına, kendi yaşıtlarının arasına çıktıkları anda tam tersi içe kapalı, kendim ifade etme zorluğu yaşayan, arkadaşlarına bağımlı çocuklar olarak davranabiliyorlar. Sonuçta da anne baba, evde bir lider gibi gördüğü çocuğu ile ilgili okuldaki gözlemleri duyduğunda şaşırıyor. Liderlik becerisi, bir sosyal zeka yeteneği olarak kendini göstermesine rağmen, bilinçli ortamlarda desteklendiğinde geliştirilebilir bir özelliktir. Duygusal zekası güçlü olan insanlar, farklı liderlik becerilerine sahiptir. Çocuklarımızın gelecekte, gerektiğinde liderlik becerilerini etkili bir şekilde kullanabilecekleri şekilde, bu yönlerinin gelişimine destek vermeliyiz. Hemen hepimiz biliriz ki liderlik, insanlarda aranan, değerli bir yetenektir. Fakat bizler liderlik kavramı hakkında çoğu zaman aynı şeyleri anlayıp, aynı şeyleri konuşamayız. Liderlik, kişide en çok bulunması istenen, bununla birlikte anlam olarak üzerinde en çok tartışılan kavram ve konulardan biridir.