Bilgi, İrfan ve Hikmet - Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi

advertisement
Recep Tayyip Erdoğan*
Kadim medeniyetimizde toplumları
tasnif etmenin ana ölçülerinden biri bilgi ve
ilimdir. Kadı Said Endülisî, bin yıl önce milletleri, “bilgiyi üretenler” ve “üretmeyenler”,
yani tüketenler olarak ikiye ayırmıştır. Yüzyıllar boyunca İslam âlemi, dünyanın bilinen
en eski üniversitelerine ev sahipliği yapmış;
ilmin, irfanın, bilginin, araştırmanın, eğitimin merkezi olmuştur. Horasan’dan Buhara’ya, Timbuktu’dan Kurtuba’ya, Şam’dan
İstanbul’a birçok şehrimiz, bilgi ve hikmetin peşinde koşanlar için en önemli uğrak
noktaları arasında yer almıştır. Bu şehirler,
astronomiden matematiğe, tıptan mühendisliğe, tasavvuftan fıkha kadar hemen her
alanda, dönemlerini aşan buluşlara, fikirlere
ve tartışmalara ev sahipliği yapmıştır. Peygamberimizin (S.A.V)’İlim müminin yitik
malıdır, nerede bulursa alır’ hadisini kendilerine düstur edinen Müslümanlar, dünyanın
en ücra köşelerine ilim tahsili için seyahat
etmişledir. Dünya bilim tarihinde kalıcı izler
bırakan Hârizmi, Fârâbî, İbn-î Sînâ, Birûnî,
İbn-i Rüşd, İbn-i Batuta, İbn-i Haldun, Ali
Kuşçu, Akşemseddin, Pîrî Reis, İbn-i Sina
gibi birçok âlim ve ilim insanı işte bu iştiyakın, bitmek-tükenmek bilmeyen ilim aşkının
ürünüdür.
Bilginin üretim kaynağının İslam dünyası olduğu dönem, aynı zamanda Müslümanların dünya siyasetinde en güçlü oldukları dönemdir. İlim ve bilgi merkezlerinin
özellikle Rönesans ile beraber Batı’ya doğru
kaymasıyla, İslam âlemi ve batı dünyası arasında güç skalasının değişime uğraması eş zamanlıdır. Müslümanlar bilgi ve ilmin merkezi
olmaktan uzaklaştıkça, siyasal ağırlıklarını da
kaybetmişlerdir. Yöneten konumundan yönetilen, yönlendirilen, hatta sömürülen duruma
düşmelerinin en büyük sebebi, bilgiyi üreten
değil sadece tüketen konuma evirilmeleridir.
Medreselerin gerilemesi, ilim membalarının
kuruması ile İslam ülkelerinin dermansız kalması aynı zamanda olmuştur.
Son 200 yıl içinde dünyanın geçirdiği
değişim, insanlık tarihi boyunca yaşanan en
keskin süreçlerden biri kabul edilmektedir.
Geride bıraktığımız iki asırda, bilimsel araştırmalar, icatlar, teknolojik yenilikler özellikle
de savaşlar, insanlık tarihinin istikametinde
büyük kırılmalar yaşatmıştır. Nitekim bazı
tarım araçları tamamen unutulurken, elektrik, otomobil, telefon, bilgisayar gibi yeni
buluşlar, hayatımızın vaz geçilmezleri arasına
girmiştir. Küreselleşmenin yaygınlaşmasıyla
birlikte bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler, ekonomik ve sosyal hayatın her alanını, toplumun tüm kesimlerini etkisi altına
almıştır.
Bugün insanlık olarak bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı, bilginin yaygınlaştığı bir
dönemde yaşıyoruz. İnternet, televizyon, radyo, cep telefonları, uydu teknolojileri sayesinde saniyeler içerisinde bir bilgi, tüm dünyaya
yayılabiliyor. Elbette bilginin önündeki sınırların kalkması, başlı başına çok önemli bir
kazanımdır. Ancak yeni durumun sorunsuz,
sıkıntısız olmadığını da tespit etmemiz gerekiyor. Her imkân, aynı zamanda bir imtihandır. Öğretmen-öğrenci ilişkisinin azaldığı,
bilginin hiçbir süzgeç olmadan kolayca muhatabını bulabildiği, hiçbir koruyucu kalkanın olmadığı bu yeniçağ, kendi bünyesinde
(*) Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı.
1
YENİ TÜRKİYE 88/2016
Bilgi, İrfan ve Hikmet
birçok riski de barındırmaktadır. Yalan-yanlış
bilgiler, manipülatif haberler, eksik ve tarafgir değerlendirmeler, bir “tıkla” milyonlarca
insana ulaşabilmektedir.
Ülke ve millet olarak şüphesiz değişimin önünde durmak, değişime set çekmemiz
mümkün değildir. Ama bizim, değişimi kontrol etmek, değişimi yönlendirmek, değişimi
sağlıklı şekilde yönetmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. Burada sadece siyasetçilerin
değil, üniversitelerin, okulların, öğretmenlerin, en önemlisi de anne ve babaların sorumluluğu bulunuyor. Değişimin bir gereği
olarak, en ileri teknolojiyi çocuklarımıza,
gençlerimize sunarken, bunun altyapısını onlara sağlarken, aynı zamanda, çocuklarımızın
kendilerine, ailelerine, çevrelerine yabancılaşmalarını da engellemeli, yeni teknolojinin
esiri olmalarının önüne geçmeliyiz.
YENİ TÜRKİYE 88/2016
2
Bu anlayışla, son 14 yılda hem eğitim
altyapısının güçlendirilmesi, hem yeni teknolojilerin yaygınlaşması, hem de bu araçların
verimli ve sağlıklı kullanımının temini için
büyük adımlar attık. Bütçede aslan payını her
zaman eğitime vererek, gerek altyapı ihtiyaçlarının karşılanması gerekse kalitenin, yani
keyfiyetin geliştirilmesi için çaba harcadık.
FATİH Projesiyle, Türkiye’nin tüm okullarının eğitim alt yapısını değiştirdik. Bütün
okullara, bilgisayar, internet, akıllı tahta sağlayarak, eğitimi farklı bir boyuta taşıdık.
Yükseköğrenim konusunda 14 yılda
ülkemizde dünya standartlarını yakaladık.
2002 yılında 76 olan üniversite sayısını, 13
yılda 117 ilaveyle, 193’e çıkardık. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Fetullahçı Terör
Örgütü’ne ait 15 üniversiteyi kapattık. Bugün özgür düşüncenin gelişmesine, objektif
bilginin aktarılmasına, araştırma-geliştirmeye
hizmet eden 178 üniversitemizle geçlerimizi yarınlara çok daha iyi hazırlıyoruz. Atılan
adımlar sayesinde ülkemizde üniversitesi
olmayan şehrimiz kalmadı. Bunun yanında
üniversitelerimiz, sınırlarımızı aşarak, uluslararası birer eğitim kurumuna dönüştü. Bugün dünyanın 160 farklı ülkesinden 85 bin
öğrenci Türk üniversitelerinde yükseköğrenim görüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nden, Avustralya’dan, Avrupa’dan, Çin’den,
Afrika’dan, Kafkaslardan, Balkanlardan,
Türk Cumhuriyetlerinden gelip Türkiye’de
lisansını, yüksek lisansını, doktorasını yapan
binlerce misafir öğrenci var. YÖK kanalıyla 6
bin 165 akademisyenimizi, Milli Eğitim Bakanlığımız kanalıyla da 2 bin 646 öğrencimizi
yurt dışına gönderiyoruz.
Kadı Endülisi’nin yüzyıllar önce bilgi
konusunda yaptığı tasnif, bugün geçerliliğini,
çok daha güçlü bir şekilde muhafaza etmektedir. İlimde yeniden söz sahibi olmanın yolunun, hazırı tüketmekten, kolay olana tevessül
etmekten, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olmaktan” geçmediği açıktır. Vicdanları ve
idrakleri terbiye etmeden, sadece bireye bilgi yükleyen bir anlayış, sağlıklı nesiller yerine, marazlı fertler yetiştirir. Bilgiyi, irfan ve
hikmetle yoğurarak, eş zamanlı bir şekilde
özümsemek mecburiyetindeyiz. Medeniyetimizden ve tarihimizden aldığımız ilhamla,
Yeni Türkiye hedefini gerçekleştirmek için elbirliğiyle çalışmalıyız. Fikir çilesi çekmeden,
altın teri dökmeden, sonsuz bir tecessüsle
ilim tahsil etmeden, kütüphanelerde kitap
deryasına dalmadan da bunu başaramayız.
Şüphesiz son iki asırdır özgüveni törpülenmeye, benliği unutturulmaya çalışılan,
hikmet ve ilim pınarları kurutulan bir milleti,
yeniden tam bir özgüvene kavuşturmak, yeniden tarih sahnesinde hak ettiği yere taşımak
kolay değildir. Bu, sabır isteyen uzun soluklu
bir süreçtir. Ben bu sürecin 14 yıl önce başladığına ve gayretlerimizle çok önemli mesafe
kat ettiğine inanıyorum.
Download