YOZGAT VE ÇEVRESİNİN DİNİ HAYATINA TESİR EDEN KANAAT ÖNDERLERİNDEN ŞEYHZADE AHMET EFENDİ Şeyhzade Ahmed Efendi Than From Opinion Leaders Effects in Life of Religion of Yozgat Selim ÖZARSLAN1 Özet XV. yüzyıldan itibaren Oğuzlar’ın Bozok koluna mensup Türkmenler, bugünkü Yozgat’ın bulunduğu bölgeye gelerek yerleşmişler ve kendi isimlerini buraya vermişlerdir. O tarihten Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Bozok olarak anılan Yozgat toprakları birçok âlim, ârif ve bürokrat yetiştirmiş, Anadolu’nun ortasında bulunan şirin bir ilimizdir. Âlimler, Kur’ân-ı Kerim’de buyurulduğu gibi kulları içinde Allah’tan gereğince korkan kimselerdir. Bir hadis de Allah Resulü, “rütbelerin en yükseği ilim rütbesidir” buyurarak âlimlerin sahip olduğu ilmi payenin ne derece üstün değer olduğunu vurgulamıştır. Çünkü âlimler imanla birleşen ilimleriyle Allah’ı bilen, O’na tazimde bulunarak saygı besleyen mümtaz şahsiyetlerdir. Bu yönleriyle âlimler içinde bulundukları şehir halkının imanlı, bilgili, ahlaklı ve faziletli kimseler olarak yetişmesine rehberlik ederek onların dünya ve ahiret saadetine ulaşmalarında öncü kişiliklerdir. Yozgat topraklarının yetiştirdiği topluma kanaat önderliği yapan âlim, ârif ve fâzıl zatların başında Şeyhzade Ahmed Efendi adıyla tanınan Ahmet Şevki Ergin Hoca Efendi (1906-2002) ve onun dedesi Terkiyâ mahlaslı Yozgatlı Büyük Hacı Ahmed Efendi (ö.1896) gelmektedir. Osmanlı devletinin son yıllarında Yozgat’ta ve İstanbul’da çeşitli Medrese ve Sultaniyelerde tahsil gören Şeyhzade Ahmet Efendi, zamanla dini ilimlerde vukufiyet kazanmış, dedesinden beri aşina olduğu dini iç tecrübeyle kavrama olarak tarif edebileceğimiz tasavvufta da derinleşmiş ve Yozgat, Alaca ve Çorum halkını maddi ve manevi yönden aydınlatan bir Mürşid haline gelmiştir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin dini ve dini gerçekleri insanlara ulaştırma metodu, Kur’an’ın salık verdiği kavl-i leyyin/ yumuşak söz, iyi öğüt ve güzel sözdür. Çocukluk yıllarımda adını duyduğum ve aile büyüklerimin dini irşatlarından istifade ettiğini hatırladığım Şeyhzade Ahmet Efendi hakkında bu tebliği hazırlamak benim için ayrı bir huzur vesilesidir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin kendisine atfedilen İslam dininin inanç esaslarını konu alan akaid ve kelam ilmi ile ilişkin bir eserine ulaşamadıysak da kendisine mektuplarla yöneltilen inanca ilişkin kimi sorulara verdiği cevabı mektuplarında, halka yaptığı dini konuşma ve hutbelerinden onun Ehl-i Sünnet inanç ve itikadına sahip bir âlim ve arif zat olduğunu söylememiz mümkündür. Abstract One of The Influential Religious Leaders in Yozgat: Şeyhzade Ahmet Efendi The Turkmen, the member of Bozok branch of Oguz dating from 15th century, settled in the region called Yozgat today and indicated it by their names. Yozgat is a pleasant province located in the center of Anatolia that is named as Bozok since the foundation of the Republic and several scholars, intellectuals and bureaucrats are educated here. Scholars are the ones who have the fear of Allah as mentioned in the Quran. The messenger of Allah highlighted the value of the wisdom of the scholars in one of the hadiths by mentioning “The highest rank is the rank of wisdom”. So, scholars are the distinguished people who show their honorary respect to Allah and believe in Allah with their faithful wisdoms. On that sense, they are the pioneers who teach the local people to be faithful, moral and virtuous and help them to reach the happiness of the world and the hereafter. The most two important religious leaders in Yozgat are Şevki Ergin Hodja Effendi, known as Şeyhzade Ahmet Effendi ( 1906-2002), and his grandfather Great Hadji Ahmet Effendi (d.1896), with the pen-name Terkiya. In the last years of Ottoman Empire, Seyhzade Ahmet Effendi, who educated in various Prof. Dr. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm ABD Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected] 1 621 Madrasas and Sultaniyyas in Yozgat and İstanbul, became knowledgeable in Islamic Sciences over time and being familiar with Sufism, described as internal religious experience, he became a mentor illuminating the material and spiritual aspects of people in Yozgat, Alaca and Çorum. Seyhzade Ahmet Effendi conveyed religious truths by qawl-I leyyin/gentle words, good words and good advice, as recommended by Quran. It conduces a great peace for me to prepare this paper about Seyhzade Ahmet Effendi, whom I’ve heard of and remembered from my family’s religious ceremonies in my childhood. Although we don’t have any works of him related to the doctrine and the kalam of the principle beliefs of Islam, we can conclude from his religious speeches, khutbahes and replies that he is an intellectual and a scholar who has Ehli-Sunna belief and faith. 1. Giriş XV. yüzyıldan itibaren Oğuzların Bozok koluna mensup Türkmenler, bugünkü Yozgat’ın bulunduğu bölgeye gelerek yerleşmişler ve kendi isimlerini buraya vermişlerdir. O tarihten Cumhuriyetin kuruluşuna kadar Bozok olarak anılan Yozgat toprakları birçok âlim, ârif ve bürokrat yetiştirmiş, Anadolu’nun ortasında bulunan şirin bir ilimizdir.2 Âlimler, Kur’ân-ı Kerim’de buyurulduğu gibi kulları içinde Allah’tan gereğince korkan kimselerdir.3 Bir hadiste Allah Resulü, “rütbelerin en yükseği ilim rütbesidir” buyurarak âlimlerin sahip olduğu ilmi payenin ne derece üstün değer olduğunu vurgulamıştır. Çünkü âlimler imanla birleşen ilimleriyle Allah’ı bilen, O’na tazimde bulunarak saygı besleyen mümtaz şahsiyetlerdir. Bu yönleriyle âlimler içinde bulundukları şehir halkının imanlı, bilgili, ahlaklı ve faziletli kimseler olarak yetişmesine rehberlik ederek onların dünya ve ahiret saadetine uluşmalarında öncü kişiliklerdir. Yozgat topraklarının yetiştirdiği topluma kanaat önderliği yapan âlim, ârif ve fâzıl zatların başında Şeyhzade Ahmed Efendi adıyla tanınan Ahmet Şevki Ergin Hoca Efendi (1906-2002) ve onun dedesi Terkî veya Terkiyâ mahlaslı Yozgatlı Büyük Hacı Ahmed Efendi (ö.1896) gelmektedir. Osmanlı devletinin son yıllarında Yozgat’ta ve İstanbul’da çeşitli Medrese ve Sultaniyelerde tahsil gören Şeyhzade Ahmet Efendi, zamanla dini ilimlerde vukufiyet kazanmış, dedesinden beri aşina olduğu dini iç tecrübeyle kavrama olarak tarif edebileceğimiz tasavvufta da derinleşmiş ve Yozgat, Alaca ve Çorum halkını maddi ve manevi yönden aydınlatan bir Mürşid haline gelmiştir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin dini ve dini gerçekleri insanlara ulaştırma metodu, Kur’an’ın salık verdiği kavl-i leyyin/ yumuşak söz, iyi öğüt ve güzel sözdür. Çocukluk yıllarımda adını duyduğum ve aile büyüklerimin dini irşatlarından istifade ettiğini hatırladığım Şeyhzade Ahmet Efendi hakkında bu tebliği hazırlamak benim için ayrı bir huzur vesilesidir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin kendisine atfedilen İslam dininin inanç esaslarını konu alan akaid ve kelam ilmi ile ilişkin bir eserine ulaşamadıysak da kendisine mektuplarla yöneltilen inanca ilişkin kimi sorulara verdiği cevabı mektuplarında, halka yaptığı dini konuşma ve hutbelerinden onun Ehl-i Sünnet inanç ve itikadına sahip bir âlim ve arif zat olduğunu söylememiz mümkündür. 2- Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi (ö.1896) Halvetî- Şabânî şeyhi olan bu zat, XVII. yüzyılın sonlarında Yozgat’ın doğusundaki Çalatlı köyüne yerleşip orayı yurt edinen bir Türkmen aşiretindendir. Hacı Ahmet Efendi babası Derviş Süleyman Efendi’nin ailesiyle birlikte Yozgat’a yerleşmesinin akabinde Yozgat merkezde dünyaya gelmiştir. Kur’an-ı Kerim ve dini ilimleri aile ortamında babasından öğrenmiştir. Devrindeki medrese tahsilini Yozgat’ta yapan Ahmet Efendi bu yıllarda daha genç yaşta iken tasavvufa ilgi duymaya başlamıştır. Çankırı Çerkeş’e giderek Şâbâniyye tarikatının Çerkeşiyye kolunun kurucusu Çerkeşli Pir-i Sânî Şeyh Mustafa Efendi’ye intisap etmiş, onun yanında seyrü sülûkünü tamamladıktan sonra Anadolu’yu dolaşmış, Suriye, İran ve Irak’a gitmiş, Bağdat’ta Şeyh Abdülkadir-i Geylânî Türbesi’nde halvete girmiş, bir süre itikafta kalarak çile doldurmuştur. Taş, Necati Fahri, Milli Mücadele Döneminde Yozgat, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s.1 Fâtır, 35/28. 2 3 622 Nefis terbiyesine önem vererek ruhî kemâlâta ermiş, Bağdat ziyaretinden sonra Müslüman cinnîlerden de müridleri olduğu belirtilmiştir.4 Bu uzun ve yorucu ilim ve feyz yolculuğunun peşinden Bağdat’ta gördüğü bir rüya sonucu Hacca gidip oradan Medine’ye uğrayıp Rasulullah’ın Ravza-i Mübarekelerini ziyaret ederek Çerkeşî Mustafa Efendi’nin halifesi olarak tekrar Yozgat’a dönmüş ve Yozgat’ta evinin bitişiğinde “Halvetî Tekkesi” kurarak burada Yozgat halkını ve yöresini irşad etmeye başlamıştır. Şeyh Hacı Ahmed Efendi, hayatı boyunca üç kez hacca gitmiştir. Hac ziyaretinin üçüncüsünü yalnız başına yaya olarak ve yanına hiçbir yiyecek almadan gerçekleştirmiştir. 125 yılı bulan uzun bir ömür sürmesinde iyi bir yüzücü, at binici, güreşçi, gürz sallayıp kılıç kullanmakta usta bir sporcu oluşunun etkili olduğu belirtilmektedir. 5 3- Şeyhzade Ahmet Şevki Ergin (1906-2002): Şeyhzade Ahmet Efendi diye tanınan bu kanaat önderi zat, Yozgatlı Hacı Ahmet Efendi (ö.1896)’nin beşinci oğlu Abdullah Arif Efendi’den torunudur. Baba tarafından âlim ve zahid bir aileye mensup olan Ahmet Şevki Efendi, anne tarafından da müderris ve münevver bir aileye sahiptir. Annesi Hafıza Hanım, müderris ve şeyh Mehmet Ali Efendi’nin kızıdır.6 Şeyhzade Ahmet Efendi, Yozgat’ta başladığı mahalle mektebinden sonra Yozgat Sultanisi’ne ve Demirli Medrese’de açılan Daru’l-Hilafe Medresesi’ne kaydolmuşsa da bu okulların kapatılması sonucu tahsilini devam ettirmek için İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştır. İstanbul’da eğitim ve öğrenim hayatına devam ederken bu okullarında kapatılması sonucu İstanbul’da yeni açılan İmam Hatip Okulu’nun son sınıfına kaydolmuştur. Ancak burada okurken yakalandığı ağır bir hastalık sonucu okulu bitirmeden tasdikname alarak memleketi Yozgat’a dönmek zorunda kalmıştır. İstanbul’da iken Fatih müderrislerinden Gümülcineli Mustafa Efendi gibi âlim ve zahit kişilerden istifade ile ilmini ve zühdünü geliştirmeye çalışmıştır. 1925’de Yozgat’ın Karga/ Yeşilova köyünde vekil öğretmen olarak başladığı memuriyet hayatına, Milli Eğitim’in çeşitli görevlerinde 40 yılı aşkın bir süre (47 yıl) hizmet ettikten sonra 1971’de emekli olarak son vermiştir.7 1942-1987 yıllarında dedesinin camisinde fahrî olarak İmam-Hatiplik görevini üstlenen Şeyhzâde Ahmed Efendi, memuriyetinin ilk yıllarında Dedikhasanlı Müderris Şakir Efendi8’ye intisap etmiş onun vefatının ardından Yozgat Müftüsü Şeyh Mehmet Hulusi Efendi9’nin tavsiyesiyle İstanbul – Ayazma Camii İmam Hatibi Mustafa Hulusi Efendi ile tanışmış, bir müddet kendisinden istifade ile övgü ve takdirlerine nail olmuştur. Tasavvuf ilminde derinleşmeye başlayan Şeyhzade Ahmet Efendi, kendilerine intisap ettiği arif ve zahit kimselerden aldığı bilgi, tecrübe ve yetki ile Halvetî, Kadirî ve Nakşî Ergin, Ali Şakir, Gönül Ufkunda Bir Şeyh Bir Şeyhzade, İstanbul, 2013, 49-50. Ergin, Gönül Ufkunda Bir Şeyh Bir Şeyhzade, 51, 60. 6 Ergin, Ali Şakir, “Tasavvuf ve Tarikatlar”, Yozgatlı Şeyhzade Ahmed Efendi- 10. Yıl Armağanı-, İstanbul-2012, s.116-121; Ergin, Gönül Ufkunda Bir Şeyh Bir Şeyhzade, 67. 7 Ergin, Gönül Ufkunda Bir Şeyh Bir Şeyhzade, 70-138. 8 Gedikhasanlı Müderris Şakir Efendi, aslen Kayserili olduğu halde Yozgat’a gelerek Dedikhasanlı Köyü’ne yerleşen âlim bir zat olan Hoca Ali Efendi’nin oğlu olup 1853’de Dedikhasanlı Köyü’nde doğmuştur. Bkz. Kapusuzoğlu, S. Burhaneddin, Şeyhu’l-Ulemâ Şakir Efendi İrfan Ufkunda Bir Şahika, 1. Baskı, Ankara, 2011, s. 39. 9 1888’de Yozgat’ta dünyaya gelen Şeyh Mehmet Hulusi Efendi, ilk mektep ve orta tahsilini Yozgat Demirli Medrese ve Yozgat İdadî-i Mülkiye’sinde yaptıktan sonra Kayseri’ye gidip meşhur âlim Osman Hilmi Efendi’den (ö 1912) icazet alır. İstanbul’da yapılan Ruûs imtihanını kazanarak Dersiam olarak Beyazıt Camiinde Müderrisliğe başlar. Bu görevine devam ederken Erbilli Mehmed Esad Efendi’ye Kelamî Dergah’ında intisap eder ve zamanla onun halifelerinden olur. Dersiamlığı esnasında Medresetü’l-Kuzat’a devam ederse de Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla okulu tamamlayamadan askere alınır. Askerlik dönüşü 1918’de tekrar Dersiamlığa başlarsa da Yozgat Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’nin ölümüyle boşalan Yozgat Müftülüğü’ne 19 Mart 1919’ da atanır. Müftülüğün yanı sıra Yozgat’taki medreselerde de müderrislik ve yöneticilik yapar. 1919’da başkanlığında Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyet-i kurulur. Dürrizade Fetvası’na karşı Ankara Fetvası’nı benimser. Bu faaliyetleriyle tanınan Müftü Efendi, Milli Mücadele’yi yapan Büyük Millet Meclisi’ne Yozgat mebusu olarak seçilir. Meclisin çeşitli komisyonlarında çalışan Mehmet Hulusi Efendi, bu görevi esnasında Hilal-i Ahmer, Tenvir-i İrşad vb. yardım cemiyetlerinde de çalışır. 14 Mart 1921 tarihinde bu görevinden istifa ederek Yozgat Müftülüğüne yeniden atanır. Müftülükle birlikte ders verme faaliyetlerine 1950 yılına kadar devam eder, 1950’den emekli olduğu Haziran 1959 yılına kadar Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatında Dini Eserleri İnceleme Komisyonunda çalışır. Emeklilik günlerini Yozgat’a dönerek yine okuma ve okutmayla vaaz ve nasihatle değerlendirir. Hacca giderken uğradığı meşhur Şam Ümeyye Camiinde Arapça bir vaaz verir. Arap halk bundan etkilenerek Türkiye’ye olan hayranlıklarını yeniden tazelemiş olurlar. İlim, irfan ve irşadla dolu ömrünü 22 Kasım 1964’te Yozgat’ta tamamlar ve rahmet-i Rahman’a kavuşur. Bkz. Ergin, Ali Şakir, Mehmet Hulusi Akyol, DİA, İstanbul, 1989, c. II, 303-304; Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları I, DİBY., Ankara, 1997, 70 c. II, 58-59; Kapusuzoğlu, S. Burhaneddin, Şeyhu’l-Ulemâ Şakir Efendi İrfan Ufkunda Bir Şahika, 93-103. 4 5 623 tarikatlarında kâmil bir mürşit olmuştur. Halvetîlik ve Kadirîlik’te görevi dedesinden devam eden kolun son temsilcisi olan Damatzâde Necip Efendi’den, Nakşilik’te ise Erbilli Esad Efendi’nin halifelerinden Ayazma Camii İmam-Hatibi Mustafa Hulusi Efendi’den devralmıştır. Yozgat’ın ve çevre il ve ilçelerin manevi lider ve önderlerinden olan Şeyhzade Ahmet Efendi, 07 Ocak 2002 tarihinde 96 yaşında Yozgat’taki evinde daima zikir ve ibadette bulunduğu Rabbü’l-Âlemi’ne ruhunu teslim etmiştir. 4- Şeyhzade Ahmet Efendi’nin Dini Anlatma Metodu Şeyhzade Ahmet Efendi’nin dini ve dini gerçekleri insanlara ulaştırma metodu, Kur’an’ın salık verdiği İslam’a davet yöntemiydi. İslâm’ın diğer bir deyişle Kur’ân’ın tebliğ ve dâvet metodu yumuşaklık, iyi öğüt ve güzel sözdür. Yüce Allah, Kur’ân’ı Kerim’in çeşitli sûrelerinde peygamberlerinden insanlara yumuşaklıkla ve güzel öğütle yaklaşmalarını istemektedir: “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” 10 ىَشْخَي ْوأَ ُرَّكذََتَي ُهَّلَعَل اًنّي َِل اًلْوَق هَُل اَلوُقَف “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna, hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde tartış, mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilindir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.”11 َ سَحْلا ِة ْ ب ُمَل عْدا ُ س ىَلِإ ِ يِه ي ّ َعأ َ َوهُ َك َ ْن ِ بَر ِلي ِ ّ ب َك ِ ظعِْوَمْلاَو ِةَمْكحِْلا ِ تَّلا ِ ض ْنَم َ ع َّل َ ب َ ب ْمهُْلِداَجَو ِةَن َ بَر َّنِإ ُن َ َ سْحأ ْ ب ُمَل س َ َنيِد ِ عأ َ َوهَُو ِهِلي ِ تْهُمْلا َ ب “Ey Muhammed! Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğüt vericisin. Sen onlara zor kullanacak değilsin. “12 “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”13 Şeyhzade Ahmet Efendi de bu Kur’anî emri kendisine düstur edinerek Allah’ın dinini, ilahi emir ve yasakları insanlara bildirirken gayet yumuşak ve tatlı bir dil kullanırdı. Vaaz ve sohbetlerini âyet ve hadislerle zenginleştirir, hiçbir zaman bağırarak konuşmaz, kızmaz, telaşlı yürümez ve koşmazdı. Kızmak onun lügatinde yoktu. “Kızmak yasaktır. Öfkeyi yenmek esastır.” “Ya kızmayacaksınız, ya da kızdığınızı belli etmeyeceksiniz” derdi. Günlük yaşantısındaki sade görünümü, düzgün ve temiz giyimi, güler yüzü, tatlı dili, sakin yürüyüşü, samimi, nazik ve kibar davranışlarıyla insanların takdir ve beğenilerini kazanmış, onlar tarafından mürşit edinilmiş Allah dostu bir zattı. 5- Şeyhzade Ahmet Efendi’nin Vecizeleri Şeyhzade Ahmet Efendi, dini tebliğ ve irşad görevini yalnızca Yozgat merkezde yapmıyor, Alaca ve Çorum merkezde de halkı inanç ve amel konularında aydınlatmaya çalışmıştır. Alaca meydandaki Eski Camii’de bulunan her yıl Kadir Gecesi öncesi salavatlarla ziyarete açılan Sakal-ı Şerif’i Şeyhzade Ahmet Efendi, Alaca’ya getiriyor, Merkez camiinde kılınan öğle namazından sonra – Cemaat, bu gün en bahtiyar anımı yaşıyorum. Size büyük bir hediye getirdim, diyerek başındaki takkenin altında saklı bulunan Sakal-ı Şerif’i çıkararak Alaca halkına hediye etmiştir. Sakal-ı Şeriflerin hikayesine gelince, geçmişte Yozgat’ta Tâ hâ, 20/44. Nahl, 16/125. 12 Ğaşiye, 88/21-22. 13 Âl-i İmrân, 3/104. 10 11 624 hakimlik yapan şahsın elinde Sakal-ı Şerif’ten iki adet olduğu biliniyormuş. Hakim emekli olmuş, İstanbul’a yerleşerek orada vefat edince Sakal-ı Şerifler Hakim’in kızına geçmiş. Şeyhzade Ahmet Efendi, Sakal-ı Şerif’lerin nerede olduğunu araştırınca Hakim’in kızının İstanbul’da lokanta işleten birisiyle evli olduğunu ve hangi semtte ikamet ettiklerini öğrenmiş. Sakalları bulmak üzere İstanbul’a gitmiş, Üsküdar’dan geçerken Aziz Mahmut Hudâyi’nin türbesini ziyaret edip dua ettikten sonra Hakim’in damadının lokantasını bulmuş, kendisini tanıttıktan sonra geliş sebebini açıklayınca adam: Aradan çok zaman geçti, nerede kaldığını bilmiyorum, ama bir hanıma soralım, diyerek misafiri arabasıyla evine götürmüş. Hanımına Sakal-ı Şerif’i sorunca hanımı ne olacak demiş. Yozgat’tan Şeyhzade Ahmet Efendi geldi o istiyor deyince kadın: Tabii duruyor! Esas sahibi gelmiş, diyerek mübarek Sakal-ı Şerif’i getirip ona vermiş. Sakal-ı Şerif’i sevinçle alan Ş. Ahmet Efendi, tekrar Aziz Mahmut Hudâyî ‘yi ziyaret edip duasını yapmış. O gece Aziz Mahmut Hudâyî’yi rüyasında görüyor. Ona elindeki incecik mendili uzatıp “ Aldığın Sakal-ı Şerifleri bunun içine sar” deyince bunların gerçek Sakal-ı Şerif olduğuna daha kesin kanaat getirmiş. Yozgat’a dönen Ş. Ahmed Efendi, bir süre sonra Sakal-ı Şeriflerden birisini alıp Alaca’ya getirmiştir.14 “Hiç kimseyi hor görmeden herkesi hoş görmek esastır.” “İlim ibadet içindir, ibadet de Allah içindir.” “İlimsiz kemal olmaz, kem aletle de kemalât olmaz” “Kerâhetle keramet bir arada olmaz” “İnsanın mükerrem oluşundan, domuzun da kerahetinden dolayı organları kullanılmaz”, “İnsan dini İslam dini, İslâm dini insan dinidir.” dediği müntesipleri tarafından nakledilmektedir.15 Gördüğü bir rüyada davet edildiği bir düğüne giderken yolda hatiften duyduğu bir ses ona şu ifadeyi fısıldamış: “İnsan olmak, ne müşkülmüş ne müşkülmüş ne müşkül.” Ahmet İnan Soyer’in 1985’te bir sohbet esnasında kendisine Yunus Emre’nin şiirlerini seyrü sülûk’u esnasında mı yahut vuslata erdikten sonra mı yazdığını sorunca Şeyhzade Ahmet Efendi, “Evladım, sen çeşme, çay, dere ve ırmak sularının kendi mecralarında akarken sesini hiç işitmiyor musun? Ahmet İnan: İşitiyorum efendim. Peki, bu suların deryaya ulaştıktan sonra da seslerini işitiyor mu sun? Ahmet İnan: Hayır Efendim dedi. Bunun üzerine Şeyhzade Ahmet Efendi, demek ki evladım Yunus Emre bu şiirlerini vuslata erdikten sonra değil, seyrü sülûkü esnasında söylemiştir. Çünkü vuslata erdikten sonra tamamen sükût hasıl olur.” dedi. 16 İbrahim Kan, Şeyhzade Ahmet Efendi’nin yanında bulunduğu sırada 25 yaşlarında bir genç farklı bir kıyafetle Hoca Efendiyi ziyarete gelir, hal hatır sual edildikten sonra gencin giydiği farklı kıyafet Ahmet Efendi’nin dikkatini çektiğinden onu uyarıcı mahiyette şu tavsiyede bulunur: “Evladım, herkes nasıl giyiniyorsa sen de öyle giyin, dikkat çekici olma. Unutma ki umuma muhalefet kuvve-i hatadandır” dediğini aktardı. 17 Yine başka bir defasında İbrahim Kan, Şeyhzade Ahmet Efendi’nin yanında bulunduğu bir esnada (1983’de) Siirtli Türkiye Elektrik Kurumu’nda Müteahhit kontrolünde işçi olarak çalışan genç Hoca Efendiyi ziyarete gelerek İran İslam Cumhuriyeti’nin hakiki bir İslam Cumhuriyeti olup olmadığını sordu. Ahmet Efendi ne yapacaksın evladım. Sen kendi işine gücüne bak diye cevap verince, genç: Eğer hakiki bir İslam Cumhuriyeti ise İran’a gitmeyi düşünüyorum” dedi. Bunun üzerine Şeyhzade Ahmet Efendi, evladım İran’ın hakiki bir İslam Cumhuriyeti olup olmadığını Cennet mekan Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerini görüp Komisyon, Geçmişten Geleceğe Alaca, Yozgat, 2002, s. 262-263. Bağlılarından İbrahim KAN, (1983-1986 yılları arasında Yozgat’ta öğretmenlik yaptığı dönemde kendisiyle tanışmış ve fırsat buldukça Şeyhzade Ahmet Efendi’yle görüşmüştür. Yozgat’tan ayrıldıktan sonrada gönül irtibatını sürdürmüş mektupla bilgi alış verişinde bulunmuştur.) , 1953 Pertek- Pınarlar doğumlu, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Mezunu (1975), Fırat Ünv. İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi. 16 Bağlılarından İbrahim KAN, 18.1.2016, saat: 12: 20. 17 İbrahim Kan, 18. 1. 2016, Saat: 12:15. 14 15 625 sormak lazım, takdir edersin ki o da mümkün değil, ancak gidip gitmemek senin bileceğin bir şey” dedi. 18 Yine bir gün İbrahim Kan, Şeyhzade Ahmet Efendi ile beraber iken huzuruna bir genç gelerek bir sorusunun olduğunu ifade ile Hac farizasını yerine getiren ülkemizdeki Müslümanların ayrıca umreye de gittiklerini hâlbuki umreye gitmeyip bu ibadet için harcadıkları paraları, okuyan öğrencilere ve ayrıca fakir ve yoksul insanlarımıza vermeleri daha doğru olmaz mı diye sorunca Şeyhzade Ahmet Efendi: Evladım sen nereden geliyor nereye gidiyorsun diye soruya soruyla karşılık verdi. Bunun üzerine o genç: Ankara’dan gelip Sivas’a gittiğini beyan edince, Hoca Efendi: Hayrola Sivas’ta ne işin var diye karşılık verdi. Genç ise nişanlı olduğunu ve Sivas’a nişanlısını görmeye gittiğini söyleyince Ahmet Efendi: Nişanlını daha önce hiç görmemiş miydin evladım, genç ise görmüştüm efendim deyince bunun üzerine Ahmet Efendi: Pekâla madem ki görmüştün, niçin tekrar görme ihtiyacı duydun şeklinde cevap vermiştir. Bunun üzerine gencin, “ben istediğim cevabı aldım efendim” diyerek teşekkür ettiğini nakletti.19 Şeyhzade Ahmet Efendi’nin bağlılarından İbrahim Kan’ın kendisine yazdığı mektubuna cevaben yazdığı 02.03.1988 tarihli mektupta şu ifadelere yer vermektedir: Tedbir ile kim vasıl olur murada El-Kudretü tüessirü fevka’l-irade Cenab-ı Hak sevdiği kulunun arzusunu, hikmetine mukaarın olursa kabul buyurur, eğer ilm-i ezeliye istenilen şey mukarin (yakın) olmazsa başka şekilde nimetler, ihsan ve lütuf vesilesi olur. Meselâ: Bizi rahatsız edecek maddi ve manevi hastalıklar, üzüntülerle boş meşguliyetlerimizi hayra çevirir. Her müminin arzu ettiği şey için Cenab-ı Hakk’a yalvarması, temennisi gereklidir. Hak kulundan intikamın yine abd-i (kulu) ile alır, Bilmeyen İlm-i Ledünnî anı (onu) kul yaptı sanır. 29.12.1987 tarihli mektubun da ise şunları ifade etmektedir: Hak tecelli eyleyince her işi âsan (kolay) eder. 18 19 İbrahim Kan, 18. 1. 2016, Saat: 13:15. İbrahim Kan, 18. 1. 2016, Saat: 14:15. 626 Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder. Takdir-i Hudâ kuvve-i bazu ile dönmez Bir şem’a (mumlu fitil) ki Hak yandıra hiçbir veçhile sönmez. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin bu mektubunda ifade ettiği insan fiilleriyle ilişkin görüşlerinden yola çıkarak onun kader anlayışının Ehl-i Sünnet kelam ekolünün kader anlayışıyla örtüştüğünü söyleyebiliriz. Zira Kaza ve Kadere inanmak, Allah’ın sıfatlarından ilim, irade, kudret ve tekvine inanmak demektir. Kaza ve kadere iman, Allah Teala’ya imana dahildir.20 Allah’ın bu nitelikleriyle ilişkin olarak kaza ve kadere inanmak demek, iyi, kötü, hayır ve şer, canlı ve cansız, acı ve tatlı, faydalı ve zararlı her ne varsa bunların tamamının Allah’ın bilmesi, irade etmesi yani dilemesi, kudreti/ güç yetirmesi, takdiri ve yaratmasıyla olduğuna, kısacası Allah’ın dışında başka bir yaratıcı olmadığına inanmak demektir. 21 20 21 Bilmen, Muvazzah İlmi Kelam, 293. Özarslan, Selim, İslam İnanç Esasları/Akaid Esasları(Temel Dini Bilgiler), Nobel Yayınları, Ankara, 2013, 148. 627 Şeyhzade Ahmet Efendi, 15.07.1986 tarihli İbrahim Kan’a yazdığı cevabı mektubunda Hz. Osman’ın İslam’da en fazla zayii olan dediği on şeyi şöyle sıralamaktadır: 1- Kendisinden bir şey sorulmayan âlim 2. Amel edilmeyen ilim 3. Kabul edilmeyen doğru görüş 4. Kullanılmayan silah 5. İçinde namaz kılınmayan mescid 6. Okunmayan Mushaf 7. Harcanmayan para 8. Binilmeyen vasıta 9. Dünyayı arzulayan kimsenin içindeki ilim ve zühd. 10. Sefere hazırlanmayan uzun ömür. 628 Şeyhzade Ahmed Efendi, Hz. Ebu Bekir’den ümmeti Muhammed’e düstur edinecekleri ilkeleri de şöyle belirtmiştir: Sadakatda devamlı olmakla beraber kalbinde kanaat bulunması. Sabrında kamil ve şükründe daim olması Zühd ile sırdaş, Fakir ile yoldaş olması Az yemeye rağbet ve tefekkürle meşgul olması Hüzünlü ve rakik bir kalple yaradandan korkması Tevazuu elden bırakmadan devamlı çalışması Halim selim olup vicdanının emrini tutması 8- Menfaatlı ilim ile beraber hilim ile daim bulunması Aklın kemaline ve imanın kuvvetlenmesine gayret etmesi 10. Haya ve edep ile kendini müzeyyen kılması. Şeyhzade Ahmed Efendi, 3. 12. 1988 tarihli cevabı bir mektubunda da Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)in bütün yaratıkların üstünde olduğunu, buna gerekçe olarak da Yüce Allah’ın O’nu ve ruhunu kendi nurundan yarattığını ifade etmektedir. Bu sebeple de Muhammed ümmeti, izini /yolunu takip ettikleri sürece diğer peygamberlerin ümmetinden üstündür. Yine ona göre Peygamberimizin ashabı, arkadaşları, diğer peygamberlerin ashabından, mensupları/ ümmeti da mensuplarından/ ümmetlerinden üstündür. Hz. Muhammed (s.av)’in veya ruhunun, Allah’ın nurundan yaratıldığına dair Kur’anî bir nas bulunmadığından Kelam bilginleri böyle bir anlayışa ihtiyatla yaklaşmışlardır. Ancak Kur’an’da Yüce Allah, insanı çamurdan yarattıktan sonra ona ruhundan üfürdüğünü bildirmektedir.22 Kur’an-ı Kerim de kendisinden Rabbin Meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın.” Sâd, 38/71-72. 22“ 629 beşer bir elçi olarak söz etmektedir: “Ben, sadece beşer bir elçiyim”23; “De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Şu var ki) bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahyolunuyor...”24 Peygamberlerin üstünlüğü meselesi ise İslam düşüncesinde tartışılan bir konu olmuştur. Bu tartışma peygamberlerin birbirleriyle ve meleklerden üstünlüğü hususlarında gerçekleşmiştir. Allah’ın seçim, tayin ve göndermesiyle peygamberlik görevlerini yerine getiren Allah elçileri, peygamber olma bakımından eşit ama her biri kendi konumu itibariyle bir üstünlük, özel bir fazilet, ayrı bir rütbe sahibidirler. Elçilerden Hz. Musa, Allah ile konuşma üstünlüğü ve faziletine sahipken, Hz. İsa’ya açık mucizeler verilmiş, ayrıca Ruhu’lKudüs’le desteklenmiştir. Hz. Muhammed ise sahib-i derecat olarak son elçidir, Makam-ı Mahmud’un sahibidir. Sidre-i Münteha’ya, varlıkların ilminin son bulduğu noktaya yükselmiş,25 âlemlere rahmet olduğu bildirilmiştir: “Resulüm! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107.) Bu gerçeğe yani peygamberlerin birbirlerinden üstün kılındıklarına, aralarında farklılıkların bulunduğuna bizzat yüce Kur’an temas etmektedir: “İşte o peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah, onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa›ya açık mucizeler verdik ve onu Rûhu’l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar.” (Bakara, 2/253) Peygamberimiz Hz. Muhammed’in bütün yaratıklara ve diğer peygamberlere üstün oluşu yüklendiği görev ve mesajın evrensel oluşu ve son elçi oluşuyla gerekçelendirilebilir: “Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”26 “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur...”27 Ondan sonra insanlığı aydınlatmak üzere peygamber gelmeyecektir. Her peygamberin özelliğini ortaya koyan değişik faziletin sahibi oldukları bilinen bir gerçek olmakla birlikte onların her birinin peygamberlikte ve gerçeği tebliğ etmekte bir oldukları da başka bir gerçektir.28 Peygamberlerin meleklerden üstün olup olmadığı tartışmasında da peygamberlerin üstünlüğünü kabul eden Ehl-i Sünnet kelam bilginleri bu görüşlerini, insanlardan olan peygamberlerin Allah’ın emirlerine boyun eğişlerinin zorunlu olmayıp iradeye bağlı oluşu, meleklerin Allah’a kulluklarının ise zorunlu olup iradelerine bağlı olmayışına dayandırmışlardır. Ehl-i Sünnet kelamcıları, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de insan için halife unvanını kullanışını da insanı meleklere karşı yüceltme olarak değerlendirmiş ve peygamberlerin meleklerden üstün oldukları kanaatine ulaşmışlardır. Ehl-i Sünnet bilginleri şu ayetin de görüşlerini desteklediğini bildirmişlerdir: “Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”29 Çünkü melekler de âlem kavramının içerisinde olduğundan peygamberler meleklerden üstündür. Buna göre insanlardan olan peygamberler özellikle resuller büyük meleklerden, büyük melekler de peygamber olmayan insanlardan, müminler de diğer meleklerden, melekler de inançsız, münafık, müşrik kimselerden üstündürler.30 İsra, 17/93. Kehf, 18/110; Fussilet, 41/6. 25 Necm, 53/ 14. 26 Sebe, 34/28. 27 Ahzâb, 33/40. 28 Özarslan, İslam İnanç Esasları/Akaid Esasları, 110-111. 29 Al-i İmran, 3/33 30 Bilmen, Muvazzah İlmi Kelam, 290; Özarslan, İslam İnanç Esasları/Akaid Esasları, 71-72. 23 24 630 Sonuç Yozgat topraklarının yetiştirdiği topluma kanaat önderliği yapan âlim, ârif ve fâzıl zatların başında Şeyhzade Ahmed Efendi adıyla tanınan Ahmet Şevki Ergin Hoca Efendi (1906-2002) ve onun dedesi Terkî veya Terkiyâ mahlaslı Yozgatlı Büyük Hacı Ahmed Efendi (ö.1896) gelmektedir. Osmanlı devletinin son yıllarında Yozgat’ta ve İstanbul’da çeşitli Medrese ve Sultaniyelerde tahsil gören Şeyhzade Ahmet Efendi, zamanla dini ilimlerde vukufiyet kazanmış, dedesinden beri aşina olduğu dini iç tecrübeyle kavrama olarak tarif edebileceğimiz tasavvufta da derinleşmiş ve Yozgat, Alaca ve Çorum halkını maddi ve manevi yönden aydınlatan bir Mürşid haline gelmiştir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin dini ve dini gerçekleri insanlara ulaştırma metodu, Kur’an’ın salık verdiği kavl-i leyyin/ yumuşak söz, iyi öğüt ve güzel sözle yaklaşımdır. Çocukluk yıllarımda adını duyduğum ve aile büyüklerimin dini irşatlarından istifade ettiğini hatırladığım Şeyhzade Ahmet Efendi hakkında bu tebliği hazırlamak benim için ayrı bir huzur vesilesidir. Şeyhzade Ahmet Efendi’nin kendisine atfedilen İslam dininin inanç esaslarını konu alan akaid ve kelam ilmi ile ilişkin bir eserine yaptığımız bu araştırma sonucunda ulaşamadıysak da kendisine mektuplarla yöneltilen inanca ilişkin kimi sorulara verdiği cevabı mektuplarında, halka yaptığı dini konuşma ve hutbelerinden onun Ehl-i Sünnet inanç ve itikadına sahip bir âlim ve arif zat olduğunu söylememiz mümkündür. 631