Asya-Avrupa 4. sayõ

advertisement
‹
ran Üzerine Düflünceler ve
Gözlemler
Nam›k Kemal ZEYBEK*
Nükleer faaliyetlere yeniden bafllamas› üzerine küresel hegemonlar var
gücüyle ‹ran’›n üzerine abanm›fllard›r. Bu ba¤lamda Bat›’l› güçler baflta diplomasi olmak üzere her yönden ‹ran’› k›skaç içine alma faaliyetlerine h›z vermifllerdir. Daha önce Gürcistan, Ukrayna, Afganistan ve Irak’ta çeflitli gerekçeler ileri sürülerek gerçeklefltirilen “demokratiklefltirme” ve “özgürlefltirme” modeli, ‹ran’a uygulanmaya çal›fl›lmaktad›r. Ancak bu modeller ‹ran
için bir veya iki derece küçük gelmektedir.
‹ran, etraf›nda gittikçe daralan bu k›skaç karfl›s›nda olup biteni anlamak
ve anlamland›rmak için çeflitli toplant›lar düzenlemektedir. Bu çerçevede
‹ran’da düzenlenmifl olan uluslararas› bir toplant›ya kat›larak olup bitenleri
orada izleyip de¤erlendiren Nam›k Kemal Zeybek’in düflünce ve gözlemlerinin özeti dergimizin sütunlar› aras›na tafl›nm›flt›r.
‹ran’daki geliflmeler gerçekte dünyadaki geliflmelerin uzant›lar›d›r. Bu çerçevede Nam›k Kemal Zeybek’in içten ve nefis üslubu ile çeflitli mahfillerde ifade etti¤i görüfller ‹ran’› tan›mayanlara tan›tmada ve olaylar› anlamada yol
gösterici olacakt›r. ‹ran’›, yani dünyadaki ikinci büyük Türk nüfusunu bar›nd›ran bu ülkenin, kal›plar, yönlendirmeler ve önyarg›lardan s›yr›larak anlafl›labilmesi biraz da Nam›k Kemal Zeybek’in gözüyle olaylara bakmaya ba¤l›d›r.
Dünya’da Neler Oluyor
‹fllerin temelinde Dünya Tarihinin üçüncü büyük dönüflümü var.
Toplay›c›l›k ve avc›l›ktan, tar›m ve hayvanc›l›¤a geçifl birinci büyük dönüflümdür. Binlerce y›l insanl›k tarihini bu yeni ekonomi belirledi.
Sanayi devrimi, buhar gücünün ulafl›ma ve üretime uygulanmas› ile bafllad› ve teknolojik devrimle tamamland›. Üç yüz y›ll›k dönem sanayileflmifl toplumlar›n tar›m ve hayvanc›l›k toplumlar› üzerinde üstünlük kurmas›n›n tarihi oldu.
1955’lerde bafllad›¤› kabul edilen yeni ça¤, bilgisayarlar›n hayata hâkim olmalar›yla bafllad›. Ad›na bilgi ça¤› denildi. Bilgi hem eriflilmesi kolay hem de en de¤erli mal haline gelmiflti.
*
4
Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Baflkan›
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
‹ran Üzerine Düflünceler ve Gözlemler
Bilgi ça¤›na, önce sanayi ötesi ça¤ denildi. J.J. Servan Shreiber “Amerika Meydan Okuyor” adl› kitab›nda bunu anlat›r.
Sonra Alfin Tofler’in Üçüncü Dalga, Gelecek Korkusu, Uyumlu fiirket adl› kitaplar› geldi.
Art›k Bilgi Ça¤› deniliyordu.
John Neisbitt, Peter Druker gibi yazarlar bu ça¤› irdelediler.
‹nsanl›k yepyeni bir ça¤a giriyordu ve hayat tümüyle de¤iflecekti.
‹yimser yorumlar yap›l›yordu... Ferdin de¤eri, kültürlerin önemi art›yordu... Dinlere ve
maneviyata dönüfl bafllam›flt›... Kad›nlar hayatta daha çok yer alacaklard›, çünkü bilgisayar›n bafl›nda daha baflar›l› idiler... Bürokrasiler yerini çal›flma gruplar›na b›rak›yordu... Ve art›k çok büyük ticari flirketler de¤il, küçük ve orta boy iflletmeler gelece¤in ak›lc› iflletme büyüklükleri olacakt›... Dev flirketler parçalara ayr›larak küçük ve orta çapl› olacaklard›... Çünkü böylesi daha kârl› daha verimli idi... Yeniça¤›n ekonomik kanunlar› böyle diyordu...
‹flte büyük karmafla buradan ç›kt›... Dev flirketler birlefltiler ve büyük bir güç durumuna
geçtiler... Daha önce var olan dayan›flma merkezlerini de kullanarak “Dünya Devleti” kurdular... Merkezi ABD olan bu “Dünya Devleti” önce ABD’yi denetim alt›na ald›. Baflkan Bush ile
bu denetim tamamland›... Dünya Bankas›’n›n bafl›na Rumsfeld’in getirilmesi ise ifli pekifltirdi.
Enerji ve silah holdinglerinin öncülü¤ündeki bu dünya gücünün birinci görevi elbette
dünyan›n enerji kaynaklar›n› denetim alt›na almak, silah flirketlerine Pazar oluflturmakt›.
Ötekiler de unutulamazd›...
‹flin özeti yeni dünya düzeni denilenlerin arkas›nda dev flirketlere dünyan›n kaynaklar›n› istedikleri gibi kullanmak ve üretilen mallara bütün dünyay› uygun Pazar yapmak planlar› vard›r.
Bunun için bütün direnifl noktalar›n› k›rmak amaçlan›yor... Dinleraras› diyaloglarla ve
baflka çal›flmalarla dinleri direnemez duruma getirerek yumuflatmak, milli devletleri güçsüzlefltirmek, milli ordular› zay›flatmak, güçlenmelerini önlemek için her yol deneniyor...
Benzetmek gerekirse ben bu oluflumu ahtapota benzetiyorum.
Dev bir ahtapot... Sekiz kolu var...
Kollardan birisi globalizm ideolojisi... Globalizm bir ideoloji haline getirildi ve dünya ayd›nlar›n›n önüne sürülerek düflünce alan›nda direnifl k›r›lma¤a çal›fl›l›yor.
Yeni liberalizm ekonomik doktrininde, bütün ülkelerin yabanc› sermaye ad› alt›nda global kapitalin talan›na aç›lmas› isteniliyor. Özellefltirme bir dogma haline getirildi. ‹flsizlikten,
yoksulluktan çevre kirlenmesinden söz etmek yok... Gerçekte ilkel kapitalizm yeni liberalizm ad› alt›nda pazarlan›yor.
Evangelizm dini, Siyonizm ile H›ristiyanl›¤› ba¤daflt›rd›. H›ristiyan Siyonistler denilen ve
kendilerinin ‹srail o¤ullar›ndan olmad›¤›na üzülen insanlar oluflturuldu. “‹sa gökten inip yeni
‹srail’i kuracak, büyük savafl Armagedon olacak, bin y›ll›k dünya devleti kurulacak” inanc›yla
beslenen bu din, yetifltirilen yüz binlerce paral› uzmanlarla bütün dünyaya yay›l›yor. Daha
flimdiden Ortal›k Asya’daki Müslümanlar›n yüzde beflinin H›ristiyan oldu¤unu söylersek konunun önemi ortaya ç›kar. Ne yaz›k ki Türkiye’de de bu boyutta olmasa da ayn› tehlike vard›r. Büyük flehirlerin birinde yüzden fazla H›ristiyan misyonerin Müslümanl›ktan sapm›fl kifliler oldu¤unu söylemek durumu belirtir. Sözün buras›nda akl›ma bir Afrikal› ayd›n›n sözleri geliyor: Avrupal›lar bize geldiklerinde koltuklar›n›n alt›nda ‹ncilleri bizim de alt›n madenlerimiz
vard›. fiimdi ‹nciller bizim koltuklar›m›z›n alt›nda, alt›nlar›m›z›n üstünde onlar oturuyor.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
5
Nam›k Kemal ZEYBEK
IMF Uluslararas› Para Fonu, Dünya Bankas› ve Dünya Ticaret Teflkilat› ahtapotun öteki
üç kolu. Girdikleri ülkeleri global kapitalizmin amaçlar›na uygun duruma getiriyorlar.
Yedinci kol dünya bas›n ve yay›n›nda kurulan denetimdir. Birçok gazete, televizyon ve
sinema flirketi do¤rudan kendilerinindir. Birço¤unda da denetim kurmufllard›r.
Bir ülkede yöneticiler global kapitalin ç›karlar›na ayk›r› davrand›lar m› hemen harekete
geçirilir ve ortam renkli devrime haz›rlan›r. Sözde insani amaçlarla girmifl olan gönüllü kurulufllar ortam› haz›rlarlar. Klasikleflmifl tekni¤e göre yap›lan bir seçim belirlenir. Seçimde
desteklenen karfl›t aday kazan›rsa konu çözülmüfltür. Kazanamazsa B plan› haz›rd›r. “Seçimde hile yap›ld›” propagandas› ile önce kaybedenlerin yak›nlar› sonra di¤er muhalif halk
harekete geçirilir. Yeterli bütçe haz›rd›r. Kumanyalar ve günlük ödentiler temin edilir. Ve
renkli devrim amac›na ulafl›r...
Bu yedi kol ile giremedikleri ülkeler için sekizinci kol haz›r beklemektedir. Pentagon ve
denetim alt›ndaki NATO... Önce dünya kamuoyu yo¤un propagandalarla haz›rlan›r, bu
konuda akla gelen gelmeyen her yol denenir, sonra da hedef ülkeye askerler girer... Arkas›ndan hemen, bankalar ve misyonerler sonra ifladamlar›...
Bütün bu olan bitenlerin ad›na “Tek Kutuplu Dünya” denilir... Kullan›lan gücün de bugünün süper gücü olan ABD oldu¤u bir gerçek...
Peki ne yapmal›?
Önümüzde iki yol var... Durup beklemek... S›ra bize gelinceye kadar, vur patlas›n çal
oynas›n e¤lenmek... Sonra... Ne olacaksa olur...
‹kinci yol birleflmek ve direnmektir. ‹nsanl›¤›n karfl›s›ndaki bu güç durdurulmal›d›r. Durdurulabilir. Yeter ki bilinçle karfl› güç oluflturulsun... Global kapitalizm kendi içinde büyük
çeliflkilerle dolu ve ciddi bir direnifle dayanamayacak durumdad›r. Teslimiyet onu güçlendirerek, direniflin da¤›lmas›n› sa¤layacakt›r.
Direnifl ABD’yi de bu ahtapotun elinden kurtaracak ve tabii s›n›rlar›na çekilmesini sa¤layacakt›r.
Yine de gerçek yeni dünya düzeninde birden fazla alanlar oluflacakt›r. Dünya dengesini bulacakt›r.
Benim y›llardan beri yazarak ve konuflarak yapt›¤›m teklif “Slav, Türk ve Fars” kültür
alanlar›n›n oluflturaca¤› ortak bar›fl ve iflbirli¤i alan›n›n hem global kapitalizmin sald›r›lar›n›
cayd›racak ve hem de kal›c› bir hayat alan› oluflturaca¤› görüflüdür.
Elimizde ECO vard›r. ECO gelifltirilmeli ve derinlefltirilmelidir. Rusya ile yap›lacak iflbirli¤i ve Asya’n›n derinliklerinde ve Avrupa’n›n ortalar›nda bulunacak baflka iflbirli¤i alanlar› ile
dünyan›n dengesi ve bar›fl sa¤lanabilir, diyorum.
Her fleyden önce de milletlerimiz ‹slam ümmetinin ve insanl›¤›n hayr›na dualar etmeli
diyorum.
Global Kapitalizmin Yeni Hedefi ‹ran m›?
Global kapitalizmin güdümündeki Amerika’n›n dünya hâkimiyeti seçim konuflmalar›nda
bile birinci tart›flma konusuydu. Bush ile Kery’nin bu konuda ayr›m› yoktu. Tart›flma “ben
daha iyi yapar›m, sen beceremezsin” anlam›ndayd›. Global kapitalizmin dünya hâkimiyetinde “Avrasya’ya hâkim olan dünyaya hâkim olur” görüflü geçerli... Avrasya’ya hâkimiyet için
de baflka bir gücün oluflmas› engellenmeli... Büyük Satranç Tahtas› adl› kitab›nda Brezezinsky bunu aç›kça yaz›yordu. Baflka bir güç kim olabilir? Rusya, ‹ran, Türkiye...
6
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
‹ran Üzerine Düflünceler ve Gözlemler
Global kapitalizmin dünya hâkimiyeti bütün insanl›k için felâketlerin en büyü¤ü olacakt›r. “Demokrasi” ad› alt›nda en kat› diktatörlük ile insanl›k kölelefltirilecek ve yeryüzü yaflan›l›r yer olma niteli¤ini yitirecektir. Bunun böyle oldu¤una inanmayanlar Irak’ta olan bitenlere iyi bakmal›d›rlar. Yoksulluktan, iflsizlikten, çevreden söz etmenin “devre d›fl›” kald›¤› bir
dünya... Milletlerin devletlerinin güçsüzlefltirildi¤i, küçültüldü¤ü ve direnifllerin k›r›ld›¤› bir
dünya... Her yeri kaplayan bir yoz kültürün, bütün kültür zenginliklerini ve derinlikleri yok
etti¤i bir dünya... Atmosferin kirletildi¤i ve dünyan›n tabiat›n› koruma niteli¤inin azald›¤› bir
dünya... Bütün yer alt› kaynaklar›n›n talan edildi¤i ve insanlar›n sat›n alma makineleri durumuna düflürüldü¤ü bir dünya... ‹flte global kapitalizmin dünya hakimiyetinin getirecekleri...
Yine ahtapot
Yine söylüyorum... Ahtapot sekiz kolu ile insanl›¤›n üstüne aban›yor. IMF, Dünya Bankas›, Dünya Ticaret Örgütü, Globalizm ideolojisi, yeni liberalizm doktrini, evangelist siyonist misyonerlik, medya gücü ve silahl› güçler ile...
‹nsanl›k buna karfl› direnmelidir. Direnifl için iflbirlikleri gerçeklefltirilmelidir. Amerika’n›n
karanl›k yüzüne karfl› ayd›nl›k yüzü de direnifl cephesine al›nmal›d›r.
Ve ‹ran
fi‹MD‹LERDE global kapitalizmin dünya hakimiyetinin en önemli ve öncelikli projesi
‹ran’d›r. ‹ran’a yönelik sald›r› h›zlanm›flt›r. Irak’ta hakimiyet kuruldu¤unda Irak’›n güçlerini
de kullanarak ‹ran’a sald›r›laca¤› görünüp durmaktad›r. Bu arada gazetelerimize kadar ulaflan ve Türkiye kamuoyunu haz›rlamaya dönük haberler okuyoruz: “Alman Haber Ajans›
DDP’ye göre, CIA Baflkan› Peter Goss, geçen haftaki Ankara ziyaretinde, Baflbakan’dan 2006
y›l›nda ‹ran’›n nükleer tesislerine düzenlenecek bir hava sald›r›s› için destek istedi¤i...”
Haberler böyle ve yorumlarla sürüp gidiyor.
Global kapitalizmin güçleri ‹ran’a sald›racak ve Türkiye yard›m edecek öyle mi? Hay›r!
Bu olmayacak! Türkiye’nin hiçbir yetkilisi akl›n› kaç›rmam›fl ve yürek bölgesine fleytan yerleflmemiflse böyle bir fley yapamaz. Neden mi?
‹ran halk›n›n yar›s› Türk’tür... Etkilenmediniz mi? Peki öyleyse ‹ran’›n tamam› Müslüman’d›r. Allah’›n birli¤ine, Muhammed Aleyhisselâm’›n Allah’›n elçisi oldu¤una, Kur’an’›n
hak kitap oldu¤una inan›rlar. Müslüman bir halk›n üzerine at›lacak bombalara yard›m eden
bir Türkiye tarihe nas›l geçer dersiniz? Böyle bir ifle âlet olan yetkililer acaba kendilerini hâlâ mümin sayabilirler mi?
Etkilenmediniz mi?
Peki öyleyse... ‹ran’›n da global kapitalizmin eline geçmesi durumunda Türkiye’nin bütünlü¤ünü ve hatta varl›¤›n› koruyabilecek misiniz? Hatta belki sizin için en önemlisi olabilir. O de¤erli koltuklar›n›z› koruyabilecek misiniz?
Diyorum ki: “Sak›n ha! Sak›n›n! Gidip gelenlere ne söz verin, ne de yüreklendirin! Tam
tersine onlar› uyar›n! Çünkü bu onlar için de iyi olmaz... Sizin için de...”
‹ran’da Olan Biten Tart›fl›l›yor
Geçenlerde ‹ran’›n baflflehri Tahran’da uluslararas› bir toplant› yap›ld›. Ortal›k Asya, Kafkaslar ve çevresindeki meseleler konufluldu... Bölgedeki geliflmeler... Etkileflimler... Stratejilerin karfl›laflmas›...
Geliflmelerin temelinde ne var? Olan biten ifllerin sebepleri ne? Baflka ülkelerde de tekrarlan›r m›? Bölgeyle ilgili düflünceler... Geliflmelerin altyap›s›... Siyaset, iktisat, toplum ve
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
7
Nam›k Kemal ZEYBEK
kültür yap›lar›n›n etkileri... D›fl güçlerin etkisi... Uluslararas› örgüler... Gönüllü kurulufllar...
Bölgede güvenlik ve durakl›l›k için ne yapmal›? Bütünleflmek ve bütünleflmenin gelece¤i...
Hazar Denizi bölgesinde neler oluyor?
‹flte bunlard› toplant›n›n konular›... ‹ran’dan, Ortal›k Asya’dan, Rusya’dan, Japonya’dan,
Azerbaycan’dan, Gürcistan’dan, Ermenistan’dan, Avrupa ülkelerinden bilim ve siyaset adamlar› kat›ld›lar... Görüfllerini aç›k ve serbestçe söylediler... Ne müdahale oldu ne de k›s›tlama...
Toplant›y› düzenleyenler en karfl› düflünceleri bile tebessümle dinlediler... En sert sözleri bile yumuflakça cevapland›rd›lar...
Söz gelimi, toplant›y› açan ‹ran D›fliflleri Bakan›’na bir üniversite ö¤retim üyesi “Soyut
sözler söylüyorsunuz, somut sözler ve ifller gerek... ‹ran’›n bu konularda siyaseti ne olmal›
ve ne yap›yorsunuz” diye soru yöneltti... Bakan, somut olarak neler yapt›klar›n› birer birer
sayd› ve soruya teflekkür etti...
Amerika kar›flt›rs›n...
Gürcistan’dan gelen ve renkli devrimin kadrosundan oldu¤u anlafl›lan kifli, renkli devrimlerinde d›fl kar›flman›n olmad›¤›n› anlatmakla bafllay›p, Amerika’n›n kar›flmas›n› savunma noktas›na gelirken, ev sahiplerimizin yüzlerine bakt›m. Hafifçe tebessüm ediyorlard›.
Renkli devrimci, Amerikan kar›flmas›n› savunduktan sonra, Rusya’n›n ifllerine kar›flmas›n›
elefltirmeye bafllay›nca sadece gülümsemeler daha belirli duruma geldi. Gürcistanl› renkli
diyordu ki: Amerika kar›flt›rs›n ama Rusya kar›flmas›n...
Türkiye’den delege yok muydu? Vard› elbette... Çok de¤erli Büyükelçimiz Bozkurt Aran
ve büyükelçilik görevlileri toplant›dayd›lar...
Konuflan?
Konuflan da vard›... Bu yaz›y› yazan...
Türkiye sevgisi
‹ran’›n Türkiye’ye gösterdi¤i sayg›y› ifade etti¤i için söylemeliyim... D›fliflleri Bakan›’ndan sonra ilk söz bana verildi. En çok alk›fl› Türkiye temsilcisi ald›... Konuflmam ‹ran televizyonlar›nda ve radyolar›nda defalarca yay›nland›...
Bütün bunlar›n Türkiye’ye verilen önemden kaynakland›¤›n› söylemeliyim ki övündü¤üm
san›lmas›n... Benim yerimde Türkiye’den gelen kim olsa ayn› sayg›y› görürdü... Evet, dostlar›m... ‹ran’dan size iletmek istedi¤im ilk haber bu.. ‹ran’da her kademede Türkiye’ye dönük
büyük bir sevgi ve sayg› gördüm. ‹ranl›lar Türkiye’yi seviyorlar... Birader olarak görüyorlar.
Dahas›... Gördü¤üm üç flehirde Tahran’da, Meflhed’de ve Tebriz’de dükkânlar mallar›n› övmek için Türk mal› diye büyük büyük yaz›yorlar... Türk mal› olmak kalitenin, yâni keyfiyetin, yâni niteli¤in göstergesi...
‹ran’› selaml›yorum ve Türkiye’yi kutluyorum.
‹ranla ‹liflkilerin Dünü ve Bugünü
‹ran’da dört gün geçirdim... Kendimi ülkemde gibi hissettim... Türkçe her yerde geçerliydi... Burada sadece Türkçe konuflarak yaflamak mümkündü. Ve birçok yerli Türk de
sadece Türkçe ile yafl›yordu. Bizim Abbas Bey´in annesi Farsça bilmiyordu... Öte yandan
Farsça’ya biraz kula¤›m›z al›fl›nca da ne söylediklerini afla¤› yukar› anlayabiliyorduk... Telefonda de¤erli A¤abey, soylu ve seçkin insan Rasim Cinisli’ye gözlemlerimi anlat›yorum.
Kendisinin de ayn› düflüncede oldu¤unu söylüyor ve ekliyor: “ ‹ran’da çok dostlar›m
8
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
‹ran Üzerine Düflünceler ve Gözlemler
var... Birisi ile olan dostlu¤um bambaflka... Ganife Bey ile saatlerce sohbet ederiz. O
Türkçe bilmez, ben Farsça... Ama birbirimizi anlar›z... Her bayramda ve kutlu gecelerde mutlaka birbirimizi arar›z...” Türkçe’ye girmifl çok say›da Farsça söz ve Farsça’ya
girmifl çok say›da Türkçe söz sayesinde... Bu arada “saye”nin de Farsça oldu¤unu söyleyelim.
‹ran, Büyük Selçuklular yurdudur. ‹ran, ‹lhanl›lar, Safeviler, Avflarlar ve Kaçarlar´›n as›rlarca yönetti¤i bir ülkedir. Selçuklular, Safeviler, Avflarlar, Kaçarlar’›n Türk oldu¤u malumdur. ‹lhanl›lar da çok Türk de¤il miydi dersiniz...
‹ran’a karfl›t duygular tafl›may› Türkçülük sananlara ve birilerinin oyununa gelip ‹ran karfl›t› olmay› Atatürkçülük sananlara hat›rlatmak istedi¤im gerçekler var: Atatürk, Türkiye
Cumhuriyeti´ni kurdu... Türkçülük iflin temeli idi... Cumhuriyetçilik ve laiklik önemli ilkeler...
‹ran’da fiahl›k ve din devleti vard›... Evet...Evet... Çoklar›n›n sand›¤› gibi R›za fiahlar
döneminde ‹ran laik falan de¤ildi... Anayasaya göre, “‹ran Devleti ‹slam Devleti” idi ve
“Hanedan›n görevi ‹slam yay›lmas›na hizmet” idi... Yasalar ‹slam Hukuku yasalar› idi... Elbette Caferi f›kh› üzere...
Bütün bu gerçeklere karfl›l›k Atatürk’ün en yak›n iliflki kurdu¤u devlet ‹ran idi... Bu ifle
ne dersiniz Atatürk’ü sadece “laiklikle” anlayan ve öteki ilkeleri yok sayan laikçiler...
Ve Sadabat
Atatürk, ‹ran, Irak ve Afganistan ile Sadabat Pakt›’n› kurarken yanl›fl m› yap›yordu? Üçü
de din devleti olan üç ülke ile... Hay›r Ata’n›n yolu ak›l ve bilim yoluydu... Ülkelerin rejimlerinin onlar›n iç iflleri oldu¤unu biliyordu. Türkiye’nin yararlar› neyi gerektiriyorsa onu yap›yordu... Türkiye’nin yararlar› ise do¤uda Sadabat Pakt›’n›, bat›da Balkan Pakt›’n› gerektiriyordu...
Ata’n›n fiah üzerindeki etkisi çok yüksekti ve “Mustafa Kemal A¤abey” derdi... Türkiye’de yap›lan bir uçak fiah’a hediye edilmiflti... fiah’›n hat›r›na “Özsoy Operas›” bestelenmifl ve fiah’›n bir gezisinde kendisine izlettirilmiflti...
fiimdi
Evet flimdi bir devrim gerçeklefltirmifl ve cumhuriyet kurmufl ‹ran var... ‹ran ‹slam
Cumhuriyeti...
Devrimin ilk dönemlerinde ola¤an olan afl›r›l›klar gitmifl ve dengelerine ulaflm›fl bir ülke... Geliflme ve ça¤dafllaflma yolunda ilerliyor... Demokrasi hedef ve çok yol al›nm›fl...
‹ran’da sokaklarda devrim muhaf›zlar›na, askere ve hatta polise rastlamad›m dersem
durum daha iyi anlafl›l›r.
‹ran’la ticaretimiz h›zla gelifliyor ama daha da geliflmeli... ‹fladamlar›m›z için ‹ran aç›k bir
ülke...
1.651.000 km kare topra¤› ve 70 milyon nüfusu ile dost ve kardefl ‹ran ile baflkalar›n›n
kara ve gri propagandalar›na aldanmadan en yo¤un iliflkiler içinde olmal›y›z, diyorum...
Ve diyorum ki ECO’yu canland›rmal›y›z.... Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, K›rg›zistan bir kanat... ‹ran, Tacikistan, Afganistan bir kanat... Ve Pakistan
Türk ve Fars dil ve kültürlerinin ortak ülkesi...
Ne duruyoruz... Baflkalar›n›n bizi yönlendirmesini mi?
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
9
Nam›k Kemal ZEYBEK
‹ran Dü¤ümü
Tercüman’›n birinci yapra¤›nda bir haber bafll›¤›: “Kritik ziyaretler... Ankara bu ay
ABD ve ‹ngiltere’den iki a¤›r konuk a¤›rlayacak... ‹ki D›fliflleri Bakan› Rice ve Strow’un
çantas›nda da ‹ran var.”
Haberi okumay› sürdürüyoruz... “Alman ve ‹srail bas›n›n›n, ABD’nin 2006 y›l›nda ‹ran’›
vuraca¤›n› ve bunun için Türkiye’den destek istedi¤ini yazd›¤› bir döneme rastlayan ziyaretler büyük önem tafl›yor. CIA ve FBI baflkanlar›n›n ard›ndan Ocak ya da fiubat ay›nda ABD D›fliflleri Bakan›’n› a¤›rlayacak olan Ankara’ya ilgi her geçen gün art›yor.”
“ABD ‹ran’› vuracak ve Türkiye destek verecek.” Bu olabilir mi? Olmal› m›? Böyle bir
fley nas›l düflünülür? Hele Irak’ta art›k bu Bush Amerika’s›n›n iç yüzü oldu¤u gibi ortaya ç›km›flken... Derken...
Hürriyet’e bak›yorum o da birinci yapraktan baflka bir haber vermifl: “Putin’e verilen ‹ran sözü” bafll›k... “CIA ve FBI bu yüzden geldi” alt bafll›k... “Hürriyet’e konuflan baz› ABD’li istihbarat uzmanlar› Erdo¤an’›n bu sözü, geçen y›l Putin’le görüflürken verdi¤ini iddia ettiler.”
Do¤ru olmas›n› dilerim de...
Do¤ruysa ne ilginç de¤il mi?
ABD’nin ‹ran’a yapaca¤› sald›r›da Türkiye’nin ABD’ye yard›m etmemesi için Rusya’ya
söz verilmifl oluyor..
Sonra Cumhuriyet’i al›yorum ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’un sözlerini
okuyorum: “Burada Türk hükümetiyle yapt›¤›m görüflmelerden anl›yorum, biz bu iki
ülkeyle ilgili ne istiyorsak, Türk hükümeti de ayn› fleyi istiyor. ‹ran’›n nükleer güce sahip olmas›n› engellemeliyiz.
Büyükelçi yine demifl ki: “Kitle imha silahlar› istemiyoruz. ‹ran’›n nükleer güce sahip olmas› Türkiye için de sorundur.
Öyle mi bay Wilson? Peki öyle olsun... Siz dersiniz de biz tersini düflünebilir miyiz? Nas›l olsa stratejik dost ve müttefik de¤il miyiz?
Türkiye’yi bu kadar düflünmeniz de göz yaflart›c›... ‹sterseniz bay Wilson, bafllam›flken
bu sohbeti sürdürelim. ‹srail’in de nükleer güce sahip olmas› Türkiye için sorundur. Hatta
sizin sahip olman›z da... Hatta dünyada nükleer gücün varl›¤› sadece Türkiye için de¤il, bütün insanl›k için sorundur. Bafllam›flken flu sorunu kökünden çözmeye ne dersiniz?
‹ran’›n Manevi Derinli¤ine Seyahat
‹ran’da rehberimiz ve tercüman›m›z Doç. Dr. Abbas Karaa¤açl›... Tebriz Türklerinden...
Türkiye’de okumufl, doktora yapm›fl ve Türkiye’den evlenmifl... fiu anda Ahmet Yesevi Üniversitesi´nde Uluslararas› ‹liflkiler Bölüm Baflkan›... Tahran’da, Tebriz’de, Meshet’de akrabalar› var, dostlar› var... ‹tibar› yüksek...
Tebriz’e mutlaka gitmeliydik... Meshet’le ‹sfahan aras›nda seçim yapmam›z gerekiyordu... Süremiz k›sayd›... ‹sfahan yaflayan bir “müze flehir” olsa da Meshet’de ‹mam R›za’n›n
türbesi vard› ve oraya uçtuk...
Meshet’e uçmak kolay olmad›... Uçaklar doluydu ve yer bulmak çetindi... Dostlar dü¤ümü çözdüler... Meshet yolunday›z...
Meshet’in üzerinde uçma¤a bafllad›¤›m›zda akflam olmak üzereydi... P›r›l p›r›l yanan
›fl›klardan ‹mam R›za Türbesi´nin üzerinde oldu¤umu anlad›m... Türbenin alt›n kubbesi ve
minareleri parl›yordu.
10
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
‹ran Üzerine Düflünceler ve Gözlemler
Türbe
‹mam R›za Türbesi´ni okuyarak ve dinleyerek anlamak olacak ifllerden de¤il... Ancak görenler anlayabilir. On yedi hektar kapal› alan üzerinde birbiriyle uyumlu, ama parça parça
binalar... Türbe, mescitler, d›fl iliflkiler salonu ve odalar, odalar, odalar... Ve binlerce insan,
her yerde namaz k›lanlar, kabir odas›n›n çevresinde sel gibi akanlar... Ellerinde yeflil bayraklarla yol gösteren görevliler olmasa, burada kaybolmak iflten bile de¤il... Türbe çevresindeki insanlar›n ruhani durumunu anlatmak nas›l olur bilemiyorum... Tekbirler, salavatlar ve manevi heyecanla hayk›ranlar... Çoluk çocuklar›yla aileler...
Türbe yirmi dört saat aç›k ve her dakikas›n›n böyle oldu¤u söyleniyor.
Peki kim ‹mam R›za?
On iki imam›n sekizincisi... Musa Kaz›m’›n o¤lu, Muhammed Cevat’›n babas›... Ötekiler mi? ‹flte adlar›: Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bekir, Cafer-i Sad›k,
Musa Kaz›m, Ali R›za, Muhammed Cevat, Ali Naki, Hasan Askeri, Muhammed Mehdi...
On iki imam›n de¤eri üzerinde fiiiler ve Sünniler aras›nda ayr›l›k yoktur. fiiiler on ikinci
imam›n ölmedi¤ine ve ahir zamanda ortaya ç›kaca¤›na, Sünniler ise ço¤unlukla öldü¤üne
inan›rlar...
Sünni, fiii, Alevi
Yani, Sünniler ve fiiiler aras›ndaki ayr›m ayr›nt›lardad›r. ‹slam’›n temel konular›nda arada ayr›l›k yoktur. Ayr›mlar ise içtihat meselesidir. ‹çtihad›nda yan›lana da, yan›lmayana da
sevap vard›r.
Belirtmeliyim ki fiiilerde, Sünnilere karfl› bir taassup yoktur. “Sünni kardefllerimiz” diye söz eder ve ayr› görüfller belirtirler.
“fiii” yandafl demektir ve Hazreti Ali yandafl› olmak demektir... Sünnilerden Hazreti Ali
yandafl› olmayan var m›d›r.
Hilafe ve imamet konular›ndaki görüfl ayr›l›¤› ise dinin esas› ile ilgili de¤ildir.
Diyorum ki; Sünniler, fiiiler ve Aleviler birbirinin din kardeflidirler... Aradaki ayr› görüfllerde de hikmetler ve rahmet vard›r. Yeter ki ayr› görüflte olanlara da sevgi, sayg› ve hoflgörü ile yaklafl›ls›n...
Allah’›n varl›¤› ve birli¤i, Muhammed Aleyhisselam’›n Allah’›n elçisi ve Kur’an’›n Allah’tan gelen bir kitap oldu¤unda Sünni, fiii ve Alevi bütün Müslümanlar anlafl›rlar... Ötesi ayr›nt›d›r... Müminler birbirinin kardeflidir, hangi mezhepten olurlarsa olsunlar...
Meshet’de bir de Kalenderi dervifllerinin dergâh›n› ziyaret ettik... Kendimizi bir AleviBektafli dergâh›na girdik sand›k... Zikir ve sema yapt›klar› yere “cemhane” diyorlar... Bilindi¤i gibi hane, ev demek...
Kalenderiler, Bektaflileri biliyorlar... Hac› Bektafl Veli’yi de büyük pirlerden say›yorlar...
“Buradan gitti” diyorlar... Evet oradan geldi... Meflhet yak›nlar›ndaki “Niflabur”dan... Horasan’dan... Meshet, Horasan eyaletinin merkezi...
Sakal› ve saç› uzun ve ak-pak mürflidin okudu¤u kaside ile küçük bir cem yap›ld›... Saz
yerine def çal›n›yor... Defin h›zlanmas› canlar› yak›yor ve semah bafll›yor. Türkiye’den Bektafli semah›, Mevlevi semas› ve Kalenderi semas› birbirine kar›fl›yor...
Ötesi... Canlara selam...
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
11
Y
eni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir
Türk Hamlesi
Özcan YEN‹ÇER‹*
Toplum, do¤a, kültür ve tarih aras›nda kurulan iliflkinin kalitesi milletlerin arz üzerindeki yerlerini belirler. Bu ba¤lamda jeopolitik, gelifltirilecek her türden d›fl iliflkide bilimsel ve
vazgeçilmez bir unsur hüviyetinde görülebilir. Milli, evrensel ya da bölgesel olarak üretilecek her politikan›n dayand›¤› co¤rafi bir zemin mutlaka vard›r. Zeminsiz binan›n durumu
ne ise jeopolitik ve tarihi dayana¤› olmayan bir stratejinin durumu da odur.
Baz› düflünürler; her konumun orada oturan insan topluluklar›n› “güçlü veya zay›f” k›lmak hususunda eflit olmad›¤›n› ileri sürerler. Eflatun “Kanunlar” adl› eserinde stratejik konumun felsefi faaliyete bile etki etti¤ini söyler. ‹bn-i Haldun bütün dünyan›n yedi iklime ayr›ld›¤›n› ve her iklimin kendine has bir insan toplulu¤u oldu¤unu belirtir. Le Play ise, co¤rafi faktörün aile ve ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisinin büyük oldu¤unu ileri sürmektedir. Ancak bu önem hiçbir zaman co¤rafi bir determinizm tuza¤›na düflecek kadar da
abart›lmamal›d›r.
Bilinmelidir ki, herhangi bir stratejinin üzerinde konumland›¤› zemin ne denli sa¤lam,
sahip oldu¤u kaynaklar ne kadar güçlü olursa olsun e¤er arkas›nda ciddi bir irade yoksa
baflar›l› olma flans› da yoktur. Demek ki, bir stratejinin isabetli, ak›lc› ve tutarl› olmas› baflar›l› olmas› için tek bafl›na yeterli de¤ildir. Çünkü baflar›yla hedef, iç/d›fl faktör uyumu ve irade aras›nda hayati bir iliflki vard›r. Stratejide top yekün bir baflar› hem inanç katsay›s›na
hem de imkânlar› yönlendirenlerin basiret yetene¤ine ba¤l›d›r. Bu ba¤lamda do¤al olarak
sahip olunan temel imkânlar›n güçlü/zay›f, olumlu/olumsuz ya da etkili/etkisiz olmas›n› bu
verileri de¤erlendiren insan kapasitesi tayin eder. Tarihin, co¤rafyan›n ve kültürün sa¤lad›¤› imkân ya da risk hesaba kat›lmadan pefline düflülen stratejilerin felaket getirece¤ini de
söylemeye bile gerek yoktur.
Tarih Stratejik Yan›lg›y› Kald›rmaz
Strateji, sözlükte “önceden belirlenen bir amaca ulaflmak için izlenen yol” ya da “bir ulusun veya uluslar toplulu¤unun, bar›fl ve savaflta belirlenen politikalara yön vermek amac›yla
politik, ekonomik, psikolojik ve askeri güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanat›” anlamlar›nda tan›mlan›r. Stratejide temel olan istikamettir yani yönün do¤ru tayinidir. Yönü do¤ru olan
*
12
Prof. Dr., AYSAM Baflkan›
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
bir strateji için at›lan ad›mlar yanl›fl bile olsa sonucu belirleyici etki yapmaz. Ancak unutulmamas› gereken hususlar›n bafl›nda da stratejilerin operasyonel aflamalar›nda duygular› kullanmas›n›n gerekli oldu¤u fakat stratejilerin tümüyle duygular›n üzerine infla edilemeyece¤i gerçe¤idir. Yap›lan abart›l› de¤erlendirmeler, kesin ve dokunulmaz oldu¤u san›lan kan›lar stratejik yan›lg›lar›n bafll›ca nedenidir. Her fleyin de¤iflken ve herhangi bir fleye karfl› hiçbir fleyin ve
kimsenin sigortal› olmad›¤› sosyal olaylarda, deterministik yaklafl›m geçerli de¤ildir.
Her fleyin sürekli kuruldu¤u ve bir o kadar h›zla da öldü¤ü bir ça¤da uluslar›n bu h›za
uyum sa¤layamamalar›n sonuçlar›n› düflünmek bile korkutucudur. Özellikle Türkiye’nin,
Osmanl›’n›n da¤›lmas› deneyimini yaflad›ktan sonra ça¤› ve geliflmeleri arkadan izlemek ya
da bir gafleti yeniden tecrübe etmek gibi bir hakk› yoktur. Görünen o ki, Türkiye’de ülkenin ve milletin kaderini belirleme mevkiinde olan yönetim eliti bu durumun çok da fark›nda de¤il. Hâlbuki arz üzerinde hegemonya peflinde koflan küresel güçlerin stratejik repertuar›nda Türkiye yönelik de¤erlendirmelerin ne kadar genifl bir yer tuttu¤u da bilinmektedir. Üzüntüyle belirtmek zorunday›z ki, Türkiye üzerine yabanc›lar, Türkiyeli strateji yap›c›lardan daha çok ve daha derinlemesine çal›flmalar yapmaktad›rlar. Türkiye’nin kendisine
özgü, kendi ç›karlar›n› esas alan ve kendisini merkeze koyan ciddi hiçbir stratejik haz›rl›¤›n›n olmamas› üzerinde durulmas› gereken bir handikapt›r.
Di¤er yandan Türkiye siyasetini yönlendiren baz› endeksli ya da konjonktürel stratejiler
Türkiye gibi bir ülkenin üzerinde durmamas› gereken geçici fenomenlerdir. Türkiye’yi, Türk
kültürünü ve bütünüyle Türk Dünyas›n› AB ya da ABD’nin geçici hedeflerinin arac› olarak
ela alarak stratejik bir irdelemeye konu etmek de ayr› bir basiretsizlik örne¤idir. AB’nin stratejik bir güç haline gelmesinde Türkiye’nin önemini ya da ABD’nin Büyük Ortado¤u Projesi hedefi için Türkiye’nin yapmas› gerekenleri düflünmek ya da tart›flmak bile Türk milletine hakarettir.
Uluslararas› iliflkiler ba¤lam›nda Türkiye’yi jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik ve jeokültürel yönden vazgeçilmez bir ülke olarak görmek de bafll› bafl›na bir dogmad›r. “Bat›
ya da ABD Türkiye’den vazgeçemez”, “Türkiye’ye ra¤men ABD, Irak’ta operasyon yapamaz”, “Türkiyesiz AB olmaz”, “Türkiye olmadan Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti yaflayamaz” vb. onlarca paradigma temelinden sakatt›r. Çok aç›k bir biçimde görülmüfltür ki,
Türkiye’nin uluslararas› olaylarla ilgili olarak konumunu belirleme durumunda olanlar ço¤u zaman bunu yetersiz, basmakal›p ve yüzeysel veriler üzerinden yapmaktad›r. “Türkiyesiz olmaz” paradigmas›na karfl› “Hem Türkiyesiz hem de Türkiye’ye ra¤men olur” gerçe¤i
ile ülkeyi yönetenler birçok olayda karfl› karfl›ya gelmifllerdir. Bu bak›mdan Türkiye’nin ortaya koymas› gereken stratejik hedef ve iliflkilerde temel vazgeçilmezleri hariç di¤er sonuçlar›n “ucu aç›k”, “alternatifli” ve “hareketli” bir zemine oturmas› gerekir. Böyle bir zeminde Türk stratejisinden bahsedebilmek için öncelikle bir Türk merkezlikten, Türk ç›kar›ndan,
Türk basiretinden, Türk tezinden ve Türk hamlesinden bahsetmek gerekir. Bunun için de
takip edilecek yoldan önce, o yolun sonunda, toplumun ulaflmas› muhtemel hedefinin ne
oldu¤unun kesine yak›n bir biçimde tahmin edilmesi gerekir. Do¤ru olmas› flart olan ad›mlar de¤il dönülen istikametlerdir. Kullan›lan araçlar, yöntemler ve yollar yaban olabilir ama
var›lacak amaçlar milli; elde edilecek sonuçlar ise Türkiye ç›kar›na endeksli olmal›d›r.
AB ile (sözde!) “müzakere” yürütmek için milli egemenlik ya da milli birlikten taviz vermek, K›br›s’ta bar›fl› Türkiye’nin ç›kar› aleyhinde talep etmek ya da Irak’ta ABD’nin bask›s›yla “k›rm›z› çizgi”lerin çi¤nenmesine göz yummak vb. tarihin affedece¤i yan›lg›lar de¤ildir. Tarih stratejik yan›lg›y› hem kald›rmaz hem de affetmez!
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
13
Özcan YEN‹ÇER‹
Küresel Merkezlerin Türkiye Üzerine Yapt›klar› Stratejik Analizler
Türkiye’nin içeriden görünümü ile d›flar›dan alg›lan›fl› aras›ndaki aç›kl›k çok büyüktür.
Bu bak›mdan Türkiye’nin stratejik konumuna yönelik olarak gerçekçi bir de¤erlendirme yapabilmek için yaln›zca co¤rafyan›n bütün unsurlar›yla aktiflefltirilmesini hesaba katmak yetmez ayn› zamanda tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik trendin de uluslararas› iliflkiler çerçevesinde iyi okunmas› gereklidir. Onun için öncelik Türkiye’nin bölge/k›ta ve küre temelinde jeostratejik ve jeopolitik pozisyonunu küresel güçlerce nas›l görüldü¤ünü irdelemek gerekir.
SSCB’nin da¤›lmas› sonras›nda kürenin tek hâkim gücü haline gelen Amerika 21. yüzy›l› bütün boyutlar›yla ABD yüzy›l› haline getirebilmek için stratejik yeteneklerini top yekün
seferber etmifltir. Bu ba¤lamda 11 Eylül sald›r›lar›n›n ard›ndan ABD baflkan› dünyay› “teröristlerden yana ve ABD’den yana olmak üzere” ikiye ay›rd›klar›n› bütün dünya uluslar›n›n
surat›na tükürür gibi ifade etmiflti. ABD’de bu amaçla yap›lan entelektüel a¤›rl›kl› çal›flmalar›n say› ve yo¤unlu¤u say›lamayacak kadar fazlad›r. 1991 sonras› ortaya konan bu çal›flmalar›n sat›r aralar›nda ayn› zamanda yabanc› ç›karlar için Türkiye’nin nas›l görüldü¤ü yaz›l›d›r. Öncelikle Dünyan›n rakipsiz küresel gücü Amerika’dan Türkiye’nin stratejik önem ve
trendinin nas›l görüldü¤ü ya da Türkiye’ye nas›l bir rol biçildi¤ine iliflkin çal›flmalar› k›saca
hat›rlamakta yarar vard›r.
Brezezinski’nin Stratejik Mihver De¤erlendirmesi
Brezezinski Türkiye’yi ve bir bütün olarak Avrasya k›tas›n› Amerika ç›kar ve egemenli¤i
yönünde de¤erlendirdi¤i “Büyük Satranç Tahtas›” adl› eserinde “stratejik mihver” olarak
de¤erlendirerek flu de¤erlendirmeyi yapar: “Türkiye ve ‹ran, Rus gücünün çekilmesinden
faydalanarak, Hazar Denizi-Orta Asya bölgesinde bir ölçüde etki kurmak çabas› içindedirler. Bu nedenden dolay› jeostratejik oyuncular olarak görülebilirler. Ne var ki, her iki ülke
de ciddi iç sorunlarla karfl› karfl›yad›r ve güç da¤›l›m›ndaki büyük çapl› bölgesel de¤ifliklikleri etkileme güçleri s›n›rl›d›r. Onlar ayn› zamanda rakiptirler ve birbirlerinin etkisini olumsuzlama e¤ilimindedirler…. Ne var ki hem Türkiye hem de ‹ran birinci derecede önemli jeopolitik mihverlerdir. Türkiye Karadeniz bölgesinde istikrar› sa¤lamakta, Akdeniz’e geçifli
kontrol etmekte, Rusya’y› Kafkasya’da denetlemekte, hâla ‹slami kökten dincili¤e bir panzehir sunmakta ve güneydeki dayanak noktas› olarak NATO’ya hizmet etmektedir. ‹stikrars›z bir Türkiye, olas›l›kla güney Balkanlar’da daha fazla fliddetin ortaya ç›kmas›na neden
olur; di¤er yandan da Kafkasya’daki yeni ba¤›ms›zl›klar›n› kazanm›fl devletler üzerinde Rus
kontrolünün yeniden sa¤lanmas›na yol açar…. Jeostratejik oyuncularla jeopolitik mihverlerin yukar›daki listeleri ne süreklidir ne de sabittir. Zaman-zaman baz› devletlerin eklenmesi ya da ç›kar›lmas› gerekebilir”1. Brzezinski, Amerikan ç›karlar› yönünden Türkiye’ye yönelik olarak tarihin sundu¤u f›rsat, imkân ile kaynaklar› de¤erlendirerek, Türkiye’nin bu imkanlardan yararlanabilmesinin yolunun Bat› yanl›s› politikalar› sürdürmekle yak›ndan iliflkili oldu¤unu söylemektedir. Brzezinski’nin Türkiye’nin jeopolitik mihverli¤ini üzerinde yaflad›¤› co¤rafyadan dolay› kazand›¤›n›, ancak bunun NATO’yla ilgili sorumluluklar›n› üstlenmesi, Bat›’ya yönelik tehditlere karfl› kalkan olmas› halinde mümkün olaca¤›n› ifade etmektedir. Türkiye’nin hayati ç›karlar› do¤rultusunda tek bafl›na hareket etmesi halinde mihverlik konumunun de¤iflece¤ini söylemektedir. Aç›kças› Brezezinski, Türkiye’nin mihverli¤ini
ABD ya da Bat› ile kay›ts›z flarts›z iflbirli¤ine ba¤lamaktad›r. Bu tespitin ne kadar gerçekçi
oldu¤u “1 Mart tezkeresi”nin reddedilmesi üzerine ABD’nin tak›nd›¤› tav›r ortaya ç›karm›fl14
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
t›r. Süleymaniye olaylar›, Telefar’in bombalanmas›, Kerkük’ün istila, iflgal ve ya¤malanmas› ile Kandil Da¤›nda Türkiye’ye karfl› üstlenmifl terörist gruplar›n ABD’nin korumas›na muhatap olmas› Brzezinski’nin söylediklerinin ne anlama geldi¤ini gösteren iflaretlerdir.
Di¤er yandan Brzezinski, Türkiye’nin imparatorluk sonras› kimli¤ini arad›¤›n› ifade etmektedir. Brzezinski’yi göre Türkiye’de Modernistler, Türkiye’yi Bat›’ya; ‹slamc›lar, Orta
Do¤u’ya ve ‹slam Alemine; Milliyetçiler, Hazar havzas› ve Orta Asya’ya yönlendirmeye
çal›flmaktad›rlar. Bu görüfllerin her biri farkl› bir jeopolitik eksen ortaya koymaktad›r. Bu
farkl›l›k Türkiye’nin bölgesel rolünü belirsizlefltirmektedir2 tespitini de yapmaktad›r. Brzezinski’ye göre Türkiye’nin jeopolitik eksen olarak tek bir yönü olmal› o da ABD’nin ç›karlar›n› öncelemelidir. Böylece Türkiye’nin belirsiz jeopolitik ekseni çok daha belirli hale gelecektir.
Kuflkusuz modernist, ‹slamc› ve Türk Milliyetçilerini tamamen izole ve tek yönlü hedefler bak›m›ndan de¤erlendirilmesi do¤ru bir tespit de¤ildir. Örne¤in Türk Milliyetçileri Türkiye’yi Hazar ya da Orta Asya’ya do¤ru de¤il Türkiye’nin kal›c›, çok yönlü ve temel ç›karlar› do¤rultusunda yönlendirilmesini savunabilece¤i de düflünülebilir. Bu ba¤lamda sözgelimi Türk milliyetçileri Türkiye’nin Bat›, Orta Do¤u ve Türk Dünyas›yla ilgili ç›karlar›n› ayn›
konsept içinde görürler. Biri için di¤erlerini feda etmek gibi ak›ld›fl› bir tutum içinde de olmayabilirler. Hazar ve Orta Asya’n›n Türklü¤ün hem tarih ve hayat alan› olmas› hem de
stratejik anlamda gelecek vaat etti¤i için bu bölgeye özel bir ilgi duyabilirler. Bu durumu
tek yönlü bir izolasyon olarak de¤erlendirmek akla ayk›r› bir durumu seslendirmek anlam›na gelir.
Fuller’in Türkiye Analizi
Graham Fuller, Türkiye’nin jeopolitik yerine iliflkin de¤erlendirmesinde tarihi miras esas
al›r. Türkiye ve AB iliflkilerini bir anlamda tarihin gölgesi alt›nda irdeler. Gerçekte de Avrupa’n›n Türkiye’nin müttefikli¤ine ihtiyaç duydu¤u zamanlarda Türklerin Avrupal›l›¤› konusundaki alg›s› farkl›, bu ihtiyac› hissetmedi¤i zamanlarda ise çok daha farkl›d›r. SSCB’nin
Avrupa üzerindeki bask›s›n›n ortadan kalkmas›yla Avrupa’daki antitürk bilinç alt› da iyice
ortaya ç›km›flt›r. Fuller de Avrupa’n›n Türkiye’ye yaklafl›m›n›n konjonktürel oldu¤unu ve
gerçekte geleneksel olarak Avrupa’n›n “Türk gücü ve nüfuzunu” s›n›rlamakla u¤raflt›¤› tespiti yaparak flunlar› yazar: “Türk seçkinlerinin Türkiye’nin Avrupa ifllerine uzun zamand›r kat›lmas› ve hatta Avrupa sisteminin bir parças› olarak üstlendi¤i rol konusundaki görüflleri,
mevcut Avrupa yaklafl›m›nda çok zay›f bir flekilde yans›mas›n› bulmufltur. Türkiye’nin Avrupa’daki tarihsel kat›l›m› konusunda hayli geliflmifl bir anlay›fla sahip Avrupal›lar Balkanlarda
yer almaktad›r ve burada (Türkiye yönünden) dahi deneyimler olumsuz bir miras b›rakm›flt›r. Türkiye’nin Balkanlardaki Rusya ve daha sonra da Sovyet h›rslar›n›n engelleme yönündeki son derece önemli rolü hariç, geleneksel olarak Avrupa, Türkiye’nin Do¤u ve Bat› aras›ndaki stratejik köprü vazifesinden ziyade k›tada Türk gücü ve nüfuzunu engellemeye çal›flmakla meflgul olmufltur”3. “Yar›m yüzy›ll›k Sovyet gücünün s›n›rlama mecburiyetinin ortadan kalkmas› ile birlikte, Avrupa’n›n Türkiye’nin stratejik mevcudiyetine iliflkin ç›karlar›n›n pek ço¤u ortadan kalkm›flt›r”4. “Türklerin tarihlerinde her iki bölgede de h›rsl› bir flekilde yer alm›fl olmalar›n›n bir sonucu olarak ne Avrupa’y› ne de Orta Do¤u’yu tam olarak anlam›fl olmamalar› nedeniyle köprü kavram›n› inand›r›c› bulmamaktad›rlar” 5. Bugün bile
Türk siyasetini yönetenler “geleneksel olarak Avrupa’n›n Türk gücü ve nüfuzunu engellemeye çal›flmakla meflgul oldu¤unun” fark›nda de¤ildir.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
15
Özcan YEN‹ÇER‹
Fuller, SSCB’nin da¤›lmas›yla ortaya ç›kan Türk Dünyas›na yönelik tespiti de flöyledir:
“Tamamen yeni bir “Türki dünyan›n” ortaya ç›k›fl› dünyada büyük bir flaflk›nl›k yaratm›flt›r.
Balkanlardan Türkiye, ‹ran ve Orta Asya’ya, Rusya’n›n ortas›ndaki Tataristan ve Bat› Sibirya’ya, Bat› Çin’in içlerinden Mo¤olistan s›n›r›na uzanan ve 150 milyon kifliyi kapsayan devasa bir Türki zincir a盤a ç›km›flt›r. Bunlar›n hemen hepsinde ortak bir Türklük duygusu
yayg›n bir biçimde paylafl›lmaktad›r”6. Büyük bir potansiyel olarak ortaya ç›kan Türk dünyas›n›n varl›¤› flafl›rtm›flt›r. Bu co¤rafyada yaflayan halklar aras›nda orta vadede kurulacak
bilinçli bir iflbirli¤i ise rüyalar› kaç›racak kadar etkin olabilece¤i düflünülüyordu. Neyse ki
düflünüldü¤ü gibi olmayacak ve Türkiye asr›n sundu¤u Türk Dünyas› f›rsat›n› heba edecektir. Böylece Türkiye’nin, Türk Cumhuriyetlerine yönelik olarak gerçekçi olmayan, sistemsiz
ve el yordam›yla yürüttü¤ü iliflkiler hem Rusya’n›n hem de Bat›’n›n rahatlamas›n› sa¤layacakt›r.
Huntington’un Türkiye için Öngördü¤ü Misyon
Huntington, SSCB’nin çekilmesiyle küre üzerinde ideolojik anlamda düflmans›z ve rakipsiz kalan ABD’ye yeni düflman olarak ‹slam/Konfüçyüsyen medeniyetini önermektedir.
Bu konsept ba¤lam›nda Türkiye ve Türk Dünyas›yla ilgili stratejik de¤erlendirmelerde de
bulunmaktad›r. Huntington’›n “medeniyet” ba¤lam›nda ele ald›¤› ve Türkiye’ye yönelik
yapt›¤› stratejik de¤erlendirme flöyledir: “Türkiye’nin yirminci asr›n sonlar›ndaki liderleri,
Atatürk gelene¤ini takip etmekte ve Türkiye’yi modern, seküler, bat›l› milli devlet olarak tan›mlamaktad›rlar. NATO’da Körfez Savafl›nda Türkiye’yi Bat› ile ittifaka soktular. AT’ye üyelik için müracaat ettiler. Mamafih Türk toplumundaki baz› unsurlar ayn› zamanda ‹slami bir
silkinifli desteklemifl ve Türkiye’nin esas itibariyle Müslüman bir Ortado¤u ülkesi oldu¤unu
ileri sürmüfllerdir. Ayr›ca Türkiye’nin seçkinleri Türkiye’yi bat›l› bir toplum olarak tan›mlarken, Bat›’n›n seçkinleri Türkiye’nin böyle oldu¤unu kabule yanaflm›yorlar. Türkiye AT’nin
bir üyesi olmayacakt›r. Gerçek sebebi Turgut Özal’›n dedi¤i gibidir. “Biz Müslüman’›z, onlar (ise) H›ristiyan’d›r ve (fakat) bunu dile getiremiyorlar. Mekke’yi reddettikten ve ard›ndan Brüksel taraf›ndan reddedildikten sonra nereye bakar Türkiye? Cevap, Taflkent olabilir, Sovyetler Birli¤inin zevali Türkiye’yi Yunanistan s›n›rlar›ndan Çin’e kadar yedi ülkeyi ihata eden ve yeniden hayat bulan bir Türkiye medeniyetinin lideri olma f›rsat›n› veriyor. Bat› taraf›ndan teflvik edilen Türkiye bu yeni kimli¤i benli¤ine kaz›mak için hareketli cabalar
sarf ediyor”7.
Türkiye üzerine de¤erlendirme yapanlar›n dikkati çekecek biçimde ilk yapt›¤› fley, Türkiye’nin nereye bakaca¤›na ya da bakmas› laz›m geldi¤ine yönelik bir yönlendirme yapmakt›r. Bir anlamda küresel mihraklar hep bir yerlere bakan ve bir yerlere endeksli Türkiye’yi öngörmekle kalmamakta ayn› zamanda özlemektedirler. Türkiye’nin bir yerlere bakan
de¤il bir yerler taraf›ndan kendisine bak›lan bir ülke oldu¤unu düflünmek elbette onlar›n
de¤il, Türk münevverlerinin iflidir. Türkiye’nin Asya’ya ya da Avrupa’ya de¤il öncelikle kendisine bakmas› laz›m geldi¤i de her nas›lsa hep göz ard› edilir. Türk ayd›n›, Türkiye’nin bafll› bafl›na bir medeniyet merkezi oldu¤unu dahi hat›rlamaz haldedir. Hunt›ngton’un Türkiye’nin baflka bir medeniyet oldu¤u yolundaki iddias› do¤rudur ama onu genel olarak “do¤u” kategorisi içinde de¤erlendirmesi ayr›ca tart›flmaya muhtaçt›r.
Hunt›ngton, ABD ve ‹srail’in nas›l bir Türkiye Arzulad›¤›n› da flöyle aç›klar: “Refaha ulaflm›fl, demokratik ve hoflgörülü bir Türkiye bütün bölge için bir ›fl›k gibidir. ‹ç savafl durumunda olan, etnik ve dini nefretle çalkalanan veya s›n›r ötesi müdahale h›rs›n› bar›nd›ran
16
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
bir Türkiye ise Amerika’n›n menfaatlerini zedeleyece¤i gibi NATO yanl›s› statejistlerden ‹srail’in dostlar›na kadar herkesi endiflelendirir”8. Hunt›gton’un bu sözleri ilginç oldu¤u kadar da düflündürücüdür.
Yine Hunt›ngton’un Türkiye’nin AB’yle olan iliflkilerinde de dahil oldu¤u medeniyetin
negatif rolüne dikkat çekmesi de ilginçtir. Her kültürün kendi mecras›nda akt›¤›, her türün
kendi türüne meyyal oldu¤u hilkat yasas› oldu¤u kadar uluslararas› iliflkilerin de bu do¤rultuda geliflti¤i tarihin ö¤retti¤i gerçekler aras›ndad›r. Kültürleri farkl› olanlar›n birlikteliklerini ç›karlar tayin eder. Ç›karlara endekslenmifl birlikteliklerin ise gelece¤ini konjonktür tayin
eder. E¤er böyle olmasayd› so¤uk savafl›n “Bat›l› Türkiye”sinin bir anda “Bat›l› olmayan
Türkiye” haline gelmesi mümkün olmazd›! Gerçe¤in bu yönünü dikkate alarak Hunt›ngton’un yapt›¤› flu de¤erlendirmenin ne denli isabetli oldu¤unu yaflanan ve yaflanacak olgular kan›tlamaya yeterlidir. Hunt›ngton; “‹ran, Pakistan, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan,
K›rg›zistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan ve Afganistan gibi Arap olmayan on
Müslüman ülkeyi bir araya getiren Ekonomik ‹flbirli¤i Teflkilat›’n›n temelini de Kültür ve din
teflkil ediyor. Esas olarak 1960’larda Türkiye, Pakistan ve ‹ran taraf›ndan kurulan bu teflkilat›n muhtelif liderleri, Avrupa Toplulu¤u’na kabul edilme flanslar›n›n olmad›¤›n› kavramal›d›r”9.
Aleksandr Dugin’e Göre Jeopolitik Yönden Türkiye
Dugin’in SSCB’nin çöküflü s›ras›nda kaleme ald›¤› “Rus Jeopoliti¤i” adl› eserdeki görüfllerinin Türkiye ile ilgili k›sm›n› sonradan de¤ifltirmifltir. Ancak sözü edilen kitapta Türkiye ile
ilgili olarak ileri sürülen görüfller gerçek “Rus-Ortodoks” düflüncesinin bilinç alt›n› oluflturdu¤unu da göz ard› etmemek gerekir. Asl›nda Dugin’in ilk görüflleri sonradan rafine ederek de¤ifltirdi¤i görüfllerinden daha gerçekçi ve tutarl›d›r. Bu yüzden Dugin’in Türkiye’nin
stratejik konumuna iliflkin “Rus Jeopoliti¤i” adl› kitaptaki görüflleri her zaman ciddiye al›nmal›d›r. Dug›n’in ileri sürdü¤ü görüfller Kafkasya’da yak›n zamanda meydana gelen olaylar› aç›klar niteliktedir. O’nun Kafkasya, ‹ran, Rusya ve Türkiye üzerine yapt›¤› de¤erlendirme aynen flöyledir: “Türkiye’den Azerbaycan’a ve Orta Asya’ya giden yolun Ermenistan ve
Karaba¤’dan geçmesi nedeniyle Ermeniler son derece stratejik önemdeki topraklarda bulunmaktad›rlar. Erivan otomatik olarak Moskova-Tahran ekseninde bu iki ülkeyi birbirine
eklemleyen ve Türkiye’yi k›ta içi mekanlar›ndan koparan önemli stratejik bir halka haline gelmektedir (….) Azerbaycan Türk yanl›s› eylemini sürdürdü¤ü takdirde bu ülke ‹ranRusya ve Ermenistan taraf›ndan parçalanabilir. Ayn› durum Atlantikçi Türkiye ve Avrasyac›
Rusya’n›n jeopolitik ç›karlar›n›n çat›flmas›yla istikrars›z ve çat›flma bölgeleri olarak kalacak
olan Kafkasya’n›n di¤er bölgeleri Çeçenistan, Abhazya, Da¤›stan vs. için de geçerlidir. Buraya ‹ran jeopolitik hatt›n›n dahil edilmesi, Atlantikçili¤in Türkiye ve Rusya’daki “nüfuz
ajanlar›”nca Kafkaslardaki çat›flmalara “‹slam ve Ortodoksluk” aras›ndaki çarp›flma görünümü verme çabas›n›n anlam›n› derhal kaybedecek, bar›fl ve huzuru yeniden tesis edecektir10.
Ermenistan’›n Karaba¤ ile birlikte Azerbaycan topraklar›n›n %20’sini Rusya’n›n yard›m›,
‹ran’›n da deste¤i ile ele geçirmesinin hizmet etti¤i stratejik hedefin ne oldu¤unu Dugin,
yukar›daki sat›rlarda aç›kça ortaya koymaktad›r. O, dolayl› da olsa Azerbaycan’da yap›lanlar›n “Türkiye’nin Azerbaycan’a ve Orta Asya’ya giden yolunun” kesilmesi ve “Türkiye’yi k›ta için mekanlar›ndan kopar›lmas›” gibi önemli bir stratejiye hizmet etti¤ini söylemektedir.
‹lerleyen aflamalarda Dugin daha da aç›k konuflur: “Ta bafl›ndan beri buradaki en önemli
husus, Türkiye’nin bu bölgeye yönelik her tür nüfuz edinme giriflimininin engellenAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
17
Özcan YEN‹ÇER‹
mesi, Atlantikçi Türkiye’nin bafl›n›n alt›ndan ç›kan ve eski “Sovyet” Orta Asyas›’n›n salt enlemsel jeopolitik geliflmesini öne süren, Hint-Avrupac› Kuzeye (Rusya) ve Hint-Avrupac› Güneye (‹ran, Afganistan, Pakistan, Hindistan) z›t olan her türlü “Turanc›” entegrasyon projelere set çekilmesidir. Turanc› bir entegrasyon, jeopolitik Avrasyac›l›¤›n karfl›-tezidir….
Böylesi bir “Turanc›l›k”, gerek Rus Devleti’ne, gerekse Rus etnisitesine bir bafllang›ç teflkil
eden Ormanla Steplerin ›rksal ve jeopolik ittifak›n› bozmaya ayarl›d›r. Turanc›l›k ‹ran ve Afganistan konusunda ise, ‹slam dünyas›n›n dini birli¤ini bölük pörçük etmektedir. Buradan
hareketle, heartland, Türkiye’ye “Panturanizm” tafl›y›c›lar›na karfl› sert bir pozisyonel
jeopolitik savafl ilan etmelidir. Bu savaflta Rusya’n›n bafll›ca müttefiki, ‹slamc› Ari ‹ran olacakt›r”…. Tüm Türk mekan›nda yerel özerk kültürel e¤ilimleri ayr›flt›rmak ve klanlar, boylar, “uluslar” vs. aras›nda geçimsizli¤i fliddetlendirmek için elden gelen yap›lmal›d›r. Bu
bölgenin her yan›ndaki yöreler, bölgeler, sanayi kompleksleri, ekonomik çevrimler, stratejik tesisler, Türk havzas› d›fl›ndaki topraklarda, ya da kat› boylamsal istikamette çepeçevre
kuflat›lmaya çal›fl›lmal›d›r”11.
Dugin’in Türkiye için öngördü¤ü karfl› stratejisinin daha özeti fludur: “Türkiye’nin bu
bölgeye (yani Azerbaycan ve Merkezi Asya’ya) yönelik her tür nüfuz edinme girifliminin engellenmesi”, “Her türlü “Turanc›” entegrasyon projelere set çekilmesi”, “Türkiye’ye “Panturanizm” tafl›y›c›lar›na karfl› sert bir pozisyonel jeopolitik savafl ilan edilmesi”, “Tüm Türk
mekan›nda yerel özerk kültürel e¤ilmeleri ayr›flt›rmak ve klanlar, boylar, “uluslar” vs. aras›nda geçimsizli¤i fliddetlendirmek için elden gelen yap›lmal›d›r”, “Türk havzas› çepeçevre
kuflat›lmaya çal›fl›lmal›d›r”. Bu Türkiye ile ilgili olarak “do¤u sorunu” ortaya at›ld›¤› günden
beri sürdürülen öncelikle Türkiye’yi Anadolu’ya hapsetme ve süreç içerisinde de parçalama
stratejisinin Rus versiyonudur.
Ancak haks›zl›k da yapmamak gerekir: Dugin, daha sonralar› bu kitapta ileri sürdü¤ü
görüfllerin “jeopolitik savunma konumu”nun gereklerinden do¤du¤unu söyleyecektir12.
Dugin, Türkiye’nin kendisi taraf›ndan “bölünecek ülke” olarak kabul edilmesinin zaman›n
flartlar›n›n hesaba kat›lmas›yla ancak anlafl›labilece¤ini söyler. O, bu görüfllerini ileri sürdü¤ü kitab›n “yaz›ld›¤› zamandan Türkçe’ye çevrildi¤i zamana kadar 10 y›l geçti¤ini ve baz›
önemli durumlar›n bu ba¤lamda büyük ölçüde de¤iflti¤ini” söyleyerek Türkiye’nin yeni pozisyonunu de¤erlendirmesine neden olan geliflmeleri flöyle aç›klar:
1. ABD’nin d›fl politikas›n›n aç›k k›sm›nda Rusya art›k Atlantikçili¤in bafl düflman› de¤ildir, öyleyse Kafkaslarda, Orta Asya’da ve do¤rudan do¤ruya Rusya Federasyonu topraklar›nda Türkiye’nin Rus karfl›t› ifllevi de güncelli¤ini yitirmifltir”.
2. Gerek Türkiye’de, gerekse “Sovyet Sonras› Alan”da Pantürkist projelere olan ilginin
aniden kaybolmas› söz konusudur.
3. ‹ki Kutuplu Dünya’n›n ortadan kalkmas›ndan sonraki koflullarda ciddi olarak Pantürk
devletini kurmaya Türkiye’nin güçleri de¤il, bütün Atlantikçi toplulu¤un güçleri de yetersiz kal›r.
4. Pantürkist bütünleflme saf teorik bir model olarak bile Ankara taraf›ndan terkedilmifltir ve böylece Rus-Türk iliflkilerinin olumlu yönde geliflmesinin önündeki bir önemli engel
ortadan kalkm›flt›r.
5. Üstelik, ilk aflamada, 80’lerin sonunda ve 90’lar›n bafl›nda Türkiye, tüm Türkler ve
BDT’nin Türk devletleri için çok cazip bir alternatifti. Ama Rusya’da ve bu Türk devletlerinde piyasa ekonomisi gelifltikçe ve Bat› ülkeleri ile iliflkiler geniflledikçe bu çekicilik önemli
derecede kaybolmufltur.
18
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
6. Gayet sert bir diplomasi yöntemi uygulayan güçlü bir ulusal devlet olan Türkiye, zay›f ve tereddütlü Sovyet sonras› ülkeleri için (özellikle ba¤›ms›zl›¤›n ilk floku geçtikten sonra) fazla ciddi bir seçim olmufltur. Bu ülkelerin ço¤u için Türkiye, önemli bir ortak olarak
kalm›flt›r, ama hiçbir yerde gerçek bir çekim merkezi rolünü oynamam›flt›r.
7. ABD, “Sovyet Sonras› Alan”da Türkiye projelerinin desteklenmesinden vazgeçmifltir
ve art›k do¤rudan do¤ruya, haz›rlad›¤› nüfuz ajanlar› flebekesi arac›l›¤›yla hareket etmeyi
tercih etmifltir”.
Bütün bu geliflmelerin yan› s›ra Henry Kissenger’in belirtti¤i gibi bölgeyle ilgili olarak
“hakim jeopolitik hamlenin” Rusya taraf›ndan yap›lmas›n›n sa¤lad›¤› rahatl›k da vard›r. Kissenger: “Nüfusunun ço¤unlu¤u Müslüman olan Orta Asya Cumhuriyetleri’nde ‹ran ve Türkiye rollerini art›rmak peflindedirler. Fakat hakim jeopolitik hamle, eskiden Moskova taraf›ndan kontrol edilen bütün topraklarda üstünlü¤ü sa¤lamak için Rusya taraf›ndan yap›lm›flt›r”13. Dugin, aç›kça SSCB da¤›ld›¤›nda Avrasya’daki boflluktan yararlanan Türkiye’nin
ABD’nin yönlendirmesiyle “Pantürk bir devlet kurma” amac›yla hareket etti¤ini düflünerek
karfl› görüfl olarak “Türkiye’nin bölünerek” etkisizlefltirilmesi gerekti¤ini ifade etti¤i anlafl›lmaktad›r. SSCB’den ba¤›ms›zl›¤›n› kazanan Türk cumhuriyetlerin ilk y›llar›ndaki Türkiye’ye
yönelik e¤ilimleri ve Türkiye’yi cazibe merkezi ve model olarak görmeleri Rus bilinçalt›n› etkilemifl! Son zamanlarda bölgeye akan küresel ölçekteki finansal, dinsel ve siyasal güçlerin
faaliyetlerini gören Dugin, Türkiye’nin bölge için bir tehdit, cazibe merkezi ya da etkin faktör olmaktan ç›kt›¤›n› görerek görüfllerini de¤ifltirmek lüzumunu hissetmifltir.
Dugin ve Brzezinski/Hunt›ngton Türkiye ile ‹lgili Olarak Esasta
Ayn› fieyi Söyler
Brzezinski’nin Türkiye’nin jeopolitik mihverli¤inin daha çok co¤rafyayla ilgili oldu¤unu,
Türkiye’nin jeopolitik mihverli¤inin NATO’yla ilgili sorumluluklar›n› üstlenmesi, Bat›’ya yönelik tehditlere karfl› kalkan olmas› halinde mümkün olaca¤›n› ifade etmektedir. Aksi takdirde örne¤in; Türkiye’nin kendi hayati ç›karlar› do¤rultusunda hareket etmesi halinde
mihverlik konumunun de¤iflece¤ini söylemektedir. Aç›kças› Brzezinski, Türkiye’nin mihverli¤ini ABD ya da Bat› ile kay›ts›z flarts›z iflbirli¤inden geçti¤ini söylemektedir. Hunt›ngton’da
ayn› olguyu farkl› cümlelerle ifade eder: “‹ç savafl durumunda olan, etnik ve dini nefretle
çalkalanan veya s›n›r ötesi müdahale h›rs›n› bar›nd›ran bir Türkiye ise Amerika’n›n menfaatlerini zedeleyece¤i gibi NATO yanl›s› statejistlerden ‹srail’in dostlar›na kadar herkesi endiflelendirir”. Aç›kças› Hunt›ngton, Türkiye’nin ABD/AB/‹srail taraf›ndan kendisi için öngörülen rolü oynamas› gerekti¤inden söz eder ve kendi gerek ve gerçeklerinden do¤an “s›n›r ötesi müdahale” ya da di¤er ç›karlar› için harekete geçmesi halinde Amerikan ve Bat›
ç›karlar›n›n zedelenece¤ini söyler.
Hunt›ngton Türkiye’yi “Konfücyüsyen/‹slam” ekseni içinde “Do¤u” medeniyetinin unsuru olarak de¤erlendirir, Dugin ise Hunt›ngton’un Do¤u dedi¤ini Avrasyac›l›k olarak nitelendirmektedir. Özde bir farkl›l›k yoktur. Aleksandr Dugin ‹stanbul’daki NATO zirvesi s›ras›nda sokaklarda meydana gelen olaylar›, “Avrasyac›l›¤›n giderek Türk politikas›n›n temel
bir bilefleni olmaya bafllad›¤›n›n kan›t› olarak” görür. Bunun ise ona göre, Rusya’n›n, BDT
ülkelerinin, Avrupa’n›n ve ‹slam dünyas›n›n bugünden itibaren Türkiye’ye yeni bir gözle
bakmas› gerekti¤i anlam›na gelmesi gerekti¤ini söyler. Dugin’e göre Türkiye, bugünden
itibaren yepyeni bir fleydir! Türkiye Atlantikçili¤e karfl› durarak Avrasyac› bir konuma gelmesi durumunda jeopolitik yönden bölgesel bir güç merkezi haline gelecektir! Aksi takdirAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
19
Özcan YEN‹ÇER‹
de Türkiye “bölünecek”, etkisizlefltirilecek, önü kesilecek, Anadolu’ya hapsedilecek ve etnik
terörle u¤raflmak zorunda kalacakt›r.
Dugin, Avrasyac› bir Türkiye’nin bölgede uygulayaca¤› yeni strateji 4 eksen ve 4 do¤rultu olarak ifade eder. Bunlar: “Ankara-Moskova, Ankara-Tahran, Ankara-Brüksel, AnkaraRiyad. Bu durumda Ankara, iki büyük jeopolitik bütünleflme projesinde beflinci (ve merkez!) eleman olacakt›r…Türkiye, Atlantikçili¤in cephe kalesi de¤il, bölgesel güç merkezleri
sisteminde kendi ç›karlar›n› koruyan ba¤›ms›z bir oyuncu olacaksa, bu ülke, güçlü Avrasya
Stratejik ‹ttifak›n›n kurulmas›nda çok büyük, belki de bafll›ca rolü oynayabilecektir….Türkiye, tabii ki, önceden kendi ulusal ç›karlar› konusunda koflullar› ortaya koyarak, Moskova ve
Tahran ile birlikte, tüm haklara sahip bir taraf olarak Avrasya bütünleflmesine kat›l›r. Türkiye ile Rusya aras›nda iliflkiler sürekli olarak iyileflir”.
Brzez›nski ile Dugin’in Türkiye’ye yönelik yaklafl›mlar› aras›nda özde bir fark yoktur. Her
ikisi de Türkiye’nin jeopolitik anlamda bir “nesne” ya da “kadavra” olarak Atlantikçi ya da
Avrasyac› gerekleri uysal bir biçimde yerine getirmesi halinde “jeopolik mihver” ya da “bölgesel güç merkezi” olaca¤›ndan söz etmektedirler. Atlantikçi ya da Avrasyac›l›¤›n kurallar›na göre Türkiye’nin, oynayaca¤› oyunu, oyunu koyanlar›n kurallar›na göre oynamas› istenirken oyunun kurallar›n› bizzat Türkiye’nin koymaya kalkmas›n›n tehlikeleri de aba alt›ndan sopa göstererek ortaya konulmaktad›rlar. Ancak böylece Türkiye’nin bir güç haline
gelebilece¤i ifade ediliyor.
Türkiye ile ilgili olarak yabanc›lar taraf›ndan yap›lan stratejik de¤erlendirme ve analizlerde isabetli bir çok hususa de¤inilmifl olsa da ço¤u kez yabanc› stratejistler Türkiye’yi oldu¤u
gibi de¤il, düflündükleri ya da tasarlad›klar› gibi de¤erlendirmektedirler. As›l olan birilerinin
Türkiye’ye “küreselleflen” daha do¤rusu büyük güçler taraf›ndan “istimlâk” edilen bir dünyada nas›l bir yer öngördü¤ü de¤il, Türkiye’nin kendisine nas›l bir gelecek arad›¤› ile ilgilidir. Kuflkusuz Türkiye’nin kendisi için uygun gördü¤ü tek strateji “AB’ye ya girece¤iz ya girece¤iz baflka yolu yok” türünden cehalet, gaflet ve bilgisizlik kokan bir strateji de¤ildir. Türkiye, bütün gelece¤ini bir süre sonra flu veya bu sebep yüzünden da¤›lmas› mümkün olan
bir birli¤e ba¤layamaz. Türkiye özgün tarihinin, ilginç co¤rafyas›n›n ve muhteflem kültürünün kendisine yükledi¤i sorumluluktan kaç›namaz. Bir kültür ak›ls›zca bütün gelece¤ini bir
seçenek üzerine bina edemez. Ölmeye mukadder müttefiklere kader ba¤lamak akl› selim bir
tutum de¤ildir. Asl›nda Türkiye’nin konumu tek boyutlulu¤u imkâns›z k›lmaktad›r. Çünkü
Türkiye; Bat›d›r, Do¤udur; ayn› zamanda kuzeydir, güneydir; Türk Dünyas›n›n en önemli ülkesidir; Osmanl› Devletinin mirasç›s›d›r, NATO’nun da ‹slam Konferans›n›n da üyesidir,
AB’ye umutsuzca da olsa tam üyelik için baflvuran bir ülkedir; Avrupa’n›n hem içinde hem
d›fl›ndad›r. Asya’dad›r, Rusya’dad›r; kültürler ve co¤rafyalar aras› hem engeldir hem de köprüdür, resmen Atlantikçi fiilen de Avrasyac›d›r. Ancak Türkiye, ayn› zamanda ne odur ne de
budur bafll› bafl›na kendisidir ve kendisi olmaya da mahkûmdur.
Bu kadar özgün, bu denli farkl› olan bir ülkenin stratejisinin de kendisine özgü olma
mecburiyeti vard›r. Hatta bu tür bir ülkenin aç›k stratejisi ile mahremiyet içeren stratejisi
aras›nda da büyük fark olmas› gerekir. Herkesin bilmesi gereken stratejisi farkl›, baz› kurum
ve kurulufllar›n bilmesi gerekenler daha farkl› hiç kimsenin bilmemesi gerekenler ise daha
da farkl› olmal›d›r. Bu yüzden Türkiye’nin “Yeni Bir Türk Stratejisi”ne dayal› yeni bir hamleye ihtiyac› oldu¤u düflünülmelidir. Yer ve zaman darl›¤›, sorunlar›n büyüklü¤ü, geliflmelerin h›z›, problemlerin karmafl›kl›¤› ya da iktidarlar›n teslimiyetçili¤i böyle bir çal›flma için
engel teflkil etmemelidir!
20
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
A¤yar›n görüfllerini analiz ederken fiems’in Mevlana’ya söyledi¤i “Niceye dek o dedi,
bu dedi diyeceksin! Niceye dek baflkalar›n›n sözünü diyeceksin! Zaman› gelmedi mi
söyle art›k kendi sözünü!” ikaz› ince bir s›z› gibi zihnin k›vr›mlar› aras›nda yerini bulurken
akli prensiplere sad›k kalarak analizimize devam edelim. Olgunun duygusall›k boyutunu bir
yana b›rakarak ak›lc› ve gerçekçi bir çerçeveden duruma ele almak gerekmektedir. Öncelikle belirtmemiz gereken husus bugünün Türkiye’sinin ya da Türk Dünyas›n›n küresel oyunun kurallar›n› koyacak ekonomik, kültürel ve stratejik bir konumda olmad›¤›d›r. Baflkalar›
taraf›ndan konulmufl kurallarla oyunu oynamak yaflanan zaman›n gerçe¤idir. Küresel dünyada oyununun kurallar›n› Bat› ad›na bazen ‹ngiltere bazen de Amerika gibi ülkeler koyuyor. Günümüzde güç kimin elindeyse din de dil de onun elindedir. Bu nedenle ahlaki, insani ve hukuki bir zemine büyük güçler çok önem vermektedir. ‹flte bu gerçek Henry Kissenger’e “Amerika’n›n D›fl Politikaya ‹htiyac› Var m›?” diye kitap yazd›r›yor.
Bu veriler ›fl›¤›nda küresel güç iliflkilerini dikkate alarak bir Türk stratejisinden söz ederken
öncelikle Bat›l› idrakin Türkü nas›l anlad›¤›n›n iyi anlafl›lmas› flartt›r. Rakipleri, kendini ve flartlar› tan›mak stratejik istikameti tayin eden temel göstergelerdir. Tutarl› bir strateji için Türkiye’nin potansiyelinin politik ve stratejik yerinin fark›nda olmak kadar rekabet edilen güçlerin niyetleri ve hedefleri hakk›nda bilgi sahibi olmak da gereklidir. Bu nedenle Türkiye’ye yönelik yaban stratejilerinin sabit ya da de¤iflken parametreleri öncelikle ortaya konulmal›d›r.
Türkiye’ye Yönelik Stratejilerin De¤iflkenlik Gösteren Parametreleri
Küresel güçlerin Türkiye ile iliflkilerinde uygulad›klar› strateji birisi de¤iflken di¤eri sabit
iki parametreden beslenir. De¤iflken boyut; uluslararas› konjonktür ve güç iliflkilerine ba¤l› olarak zaman içinde farkl›l›k arz eder. Bat›l› ülkelerin Türkiye’ye yönelik olarak ortaya koyduklar› stratejileri -uluslararas› güç iliflkilerine zorunlu k›ld›¤› zamanlarda- bir ucunda “dost”
ya da “stratejik müttefik” di¤er ucunda “düflman” ya da “hedef ülke” olarak görülen bir
sarkaç aras›nda gidip gelmektedir. 19. Yüzy›l›n Rusya’s›n›n Bo¤azlar ve Ortado¤u’ya sarkma stratejisi izledi¤i dönemde Bat›l› devletler (‹ngiltere/ Fransa’n›n) ve bat›l› bas›n için Türkiye iflbirli¤i yap›lmas› gerekli dost, kahraman, müttefik ve Avrupal› bir ülkedir. Bu dönemlerde Bat› bas›n ve siyaset adamlar› Türkleri över, ne kadar kahraman olduklar›ndan söz
eder ve yüceltirler. Rusya, Bat›n›n ç›karlar›n› tehdide devam etti¤i sürece Türkiye s›n›rlar›
Avrupal› ülkeler taraf›ndan antlaflmalarla koruma alt›na al›nan bir Avrupa ülkesidir. Yine
SSCB’nin XX. Yüzy›lda Bat›l› güçler aleyhine ideolojik ve politik yay›lma yetene¤i göstermesi s›ras›nda Bat›l› devletler Türkiye’ye Nato üyesi, Bat›n›n müttefiki ve bir Avrupal› ülke olarak bütün olumlu vas›flar› yüklerler. Tehdit ortadan kalk›nca uluslararas› konjonktüre ba¤l›
olarak Türkiye’ye yönelik Bat›l› güçlerin de¤erlendirmelerinde de de¤iflim bafllar. Bu ba¤lamda Türkiye’ye karfl› Bat›n›n tavr› de¤iflken, kaypak ve iki yüzlü görünmekle beraber gerçekte reel politi¤in dayatt›¤› bir durumdur. Tamamen ak›lc› ilkelerden beslenen Avrupa ya
da ABD stratejileri, küresel ç›karlar›n›n tehdit edilmesine endeksli ve konjonktürel bir yaklafl›m içinde hareket ederler. Elbette konjonktür uygun oldu¤unda ve ‹ngiltere ç›karlar›na
hizmet etti¤inde Baflbakan Lloyd George rahatl›kla “Türkiye sahneden siliniyor diye üzülecek de¤iliz” der.
Türkiye’ye Yönelik Stratejilerin De¤iflmez Parametreleri
Avrupa-Osmanl› iliflkilerine bir bütün olarak bak›ld›¤›nda Bat›n›n; Türk’e, Türk Milletine
ve Türkiye’ye karfl› yaklafl›m›n›n genel anlamda olumsuz oldu¤u görülür. Sebebi ne olursa
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
21
Özcan YEN‹ÇER‹
olsun Türk kavram›n›n bat›l›lar›n bilinç alt›na ifllemifl co¤rafi olarak do¤ulu, kültür olarak
Müslüman, tarihi olarak düflman ve ç›kar olarak karfl›t bir anlam› vard›r. Bat›l› emperyal
güçler tarihi süreç içerisinde “barbar” vasf›n› yükledikleri toplumlar olan Aztek, ‹nka, Maya, K›z›lderili, Afrikal› yerlilere karfl› hangi tavr› tak›nm›fllarsa Türklere karfl› da benzer davran›fllar içinde olmufllard›r. Genel olarak Bat›, Türkleri “Asyal› Barbarlar” olarak de¤erlendirmektedir. Bu anlamda Türkiye’ye karfl› tarihi süreç içinde hem Avrupal› güçler hem de onlarla rekabet halinde olan Ruslar taraf›ndan yap›lan de¤erlendirmeler flafl›rtacak kadar bir
birine benzemektedir.
Bunu tarihi birkaç örnekle hat›rlamakta yarar vard›r: Klemenso, Damat Ferit’in yüzüne
1919’larda flöyle der: “Biliyoruz, tarih çeflitli defalar Türk muvaffak›yetleri ayn› zamanda birçok Türk nikbetleri ile doludur. Nerede Türk hâkimiyeti varsa, orada refah-›
maddiye ve seviye-i medeniye düflmüfltür. Türk harpte kazand›¤›n›, sulhta feyizlendirmek kabiliyetini gösterememifltir. Türk muvaffakiyeti, akvam-› ecanibi hâkimiyet
alt›na almas›ndan, felaketleri ise akvam›n bu boyunduruktan kurtulmak istemesinden
do¤mufltur”14.
‹ngiltere, Fransa, ‹talya, Amerika, ‘Yunanistan, Japonya ve S›rbistan Devletlerinin 23 Haziran 1919 günlü Osmanl› Devleti’ne karfl› yay›nlad›klar› ortak bildirileri: “Türk milleti, yabanc› soylar› yönetme yetisinden yoksundur, Tarih boyunca hangi ülke Türklerin eline geçtiyse o ülke maddi ve kültürel gerili¤e gömülmüfl, hangi ülke Türklerin elinden
kurtulduysa o ülke maddi ve kültürel bak›mdan yükselmifltir. Tarihi boyunca Türkler,
ellerine geçirdikleri ülkeleri gelifltirmemifl, y›km›flt›r, Çünkü Türklerde gelifltirme yetisi yoktur, yaln›z y›kmay› bilirler. Türkler bozuk ahlakl›, entrikac› bir ulusturlar. Bu gerekçeyle, topraklar›n› parçalayacak ve Türkleri biz yönetece¤iz”15. Zaman›n Birleflik
Devlet yöneticilerinin de Türkler konusundaki görüflleri de çok benzerdir. Wilson’un Türkiye’ye yönelik olarak ortaya att›¤› prensipler de bu görüfllerin sonucudur. Zaman›nda Amerikal› bir diplomat, Sevr’in meflrutiyetini savunmak için flunlar› söyleyebilmiflti: “Cinayet,
Kur’an taraf›ndan Muhammet dininin bir parças› olarak kabul edildi¤i sürece, Müslümanlar›n H›ristiyanlar› ya da Yahudileri idare etmesine izin verilmemelidir”. Onlar›n
bütün amac› Türk ‹mparatorlu¤u’nun idaresi alt›nda yaflayan ›rklar›n bask›dan ve kötü muameleden kurtar›lmas›yd›. Özelde Türkler ve genelde ise Müslümanlar “do¤ufltan ahlaks›zd›” ve “onlara ac›mamak” gerekliydi.
Rusya’n›n Türkiye’ye yönelik politik ve düflünsel yaklafl›m›n da benzer nitelikler tafl›d›¤›
bilinmektedir. Öncelikle Ruslar tarihi emelleri üzerinde Türkiye’nin en büyük barikat oldu¤unu düflünmüfllerdir. Bunu bir Rus Profesörün flu görüflü özetler niteliktedir. “Akdeniz’e,
s›cak denizlere ç›kmak, bir Rus hükümeti için geçici bir hedef de¤ildir, olamaz. Bu esasl›
problemi onun karfl›s›na her an ç›karan co¤rafi flartlard›r. Bo¤azlara sahip olmayan bir Rusya evinin anahtar›na sahip de¤il, demektir”16. Yine Rus filozofu Danilevski’nin “Fazla yafllanm›fl ve can çekiflen uygarl›klara coup de grace indiren, olumsuz (y›k›c›) halklar ve kabileler” sayarken Mo¤ollar, Hunlar ve Türkleri saymas› rastlant› de¤ildir17. Ona göre Türklerin rolü can çekiflen, yafllanm›fl uygarl›klara kamç› indirmek yahut da etnografik malzeme
olarak baflkalar›n›n amaçlar›na yaramakt›r.
Bu görüfller günümüz AB ya da Rus Stratejisini yönlendiren temel parametreler olmaya
devam etmektedir. Türkiye’nin AB’ye girmek için yapmaya çal›flt›¤› müzakerelerde dayat›lan flartlar bu tarihi, fikri ve siyasi damarlardan beslenmektedir. ABD’nin K›br›s ve Irak’tan
Türkiye’yi uzak tutma stratejileri de bu tarihi bilinç alt› taraf›ndan yönlendirilmektedir.
22
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
Bat›da Türkiye’ye Yönelik Stratejileri Yöneten Tarihi Bellek
Türkiye’de erki gelinde tutan güç odaklar› ülkenin milli, dini ve tarihi de¤erlerinden taviz verdi¤i oranda bat›l› olaca¤›n› ve bat›l›lar taraf›ndan kabul görece¤ini savunmaktad›r.
Kuflkusuz Bat› homojen ve tek düze bir olgu de¤ildir. Türkler için iyi niyet besleyen bat›l›lardan söz etmek de mümkündür. Ancak Bat›l›lar›n tamam› Türklerin yurt tutma ve var olma mücadelesinde Bizans/Ortodoks/Grek kültürüyle karfl› karfl›ya geldi¤inde Türkiye karfl›
pozisyon almaktad›rlar. Bu sorunu Türklerin yok saymas› ya da görmezlikten gelmesi yetmemektedir. ‹yi alg›lamak gerek Bat›’n›n bilinçalt› tarihten ibarettir ve Bat›n›n Türkiye ile
iliflkilerini de bu bilinçalt› yönetmektedir. Bu bilinç alt› anlafl›ld›¤›nda K›br›s/Ege ve AB müzakere sürecindeki dayatmalar›n nedenleri de anlafl›lm›fl olur.
Bat›l› bellekte Türk’e ac›mak yoktur: “Hasta Adam” döneminden So¤uk Savafl dönemindeki ‘has adam’a kadar Bat›l›n›n Türklere bak›fl›nda konjonktürün dayatt›¤› zorunluluklar hariç hiçbir de¤iflme olmam›flt›r. Osmanl›’dan Türkiye Cumhuriyetine kadar bat›n›n
Türklere karfl› iki yüzlü, riyakâr ve aldat›c› bir politik tav›r tak›nd›¤› görülmektedir. Bat›l›lar›n kendi kaynaklar›ndan bir iki al›nt› bu yarg›lar› kan›tlamaya yeterlidir. Bat›l bir tarihçi olan
George Finlay’›n “Romal›lar›n Fethinden Bugüne Kadar Yunanistan Tarihi, MÖ 146 - MS
1864, Oxford: Clarenden Press, 1877” adl› eserden bir al›nt›y› afla¤›ya al›yoruz. “Birkaç dakika içinde tüm Yunan ordusu surlara do¤ru h›zla ilerledi. Daha önceden kap›lar y›k›lm›fl ve
surlar›n baz› yerlerinden t›rmananlar olmufltu. Bu kanl› savafl›n tarihinde bile efli benzeri görülmemifl bir müddet zulüm ile ortal›¤› savafl, ölüm görüntüleri kaplad› ve hemen ard›ndan ya¤malama bafllad›. ‹nsanlar›n, efl say›daki hemcinslerinin oluflturdu¤u bir toplulu¤a
bu olayda uygulad›klar› gaddarl›¤›n efli menendi az görülmüfltür... Kad›nlara ve çocuklara
öldürmeden önce iflkence yap›ld›. Yunanl›lar flehrin mülkiyetini ele geçirdikten 48 saat sonra her yafltan cinsiyetten ama esas olarak kad›n ve çocuk tam iki bin kifliyi zorla bir araya
toplay›p, hepsini en yak›n çukura götürdüler, orada herkesi öldürdüler.”
Avrupa’da Mora’l› Osmanl›lara ac›yan olmad›. ‹ngiliz ve Frans›z yazarlar Türk’ler taraf›ndan yap›ld›¤›na inand›klar› her katliama çok fliddetli ve abart›l› biçimde yer vermifllerdir.
Türkler taraf›ndan yap›lan her öldürme olay› ‹ngiliz Parlamenterlerce fliddetle k›nan›yordu.
Mora’da dökülen kanlara ise hemen herkes kula¤›n› t›kad›. H›ristiyanlar›n öldürülmesi günah olarak kabul edilirken, Müslümanlar›n öldürülmesi, Osmanl›lara karfl› büyük H›ristiyan
yükseliflinin kaç›n›lmaz bir yan ürünü olarak görülüyordu. Baz›lar› içinse kahramanl›kt›18.
MacGahan’›n ifade etti¤i biçimde söylersek bu derece Türklere ve Müslümanlara karfl› yönelen nefretin temelinde bat›l›lar›n “Türklerin ve genel anlamda Müslümanlar›n do¤ufltan ahlaks›z oldu¤u” inanc›nda olmalar›d›r. Her ne kadar Türklere yönelik sald›r›lar “Tarihi nefret” teorisi ile aç›klanmaya çal›fl›lsa da bu duygular›n yan›nda jeopolitik unsurlar›n daha önemli bir yer tuttu¤unu söyleyebiliriz. E¤er siz kültür olarak, kimlik olarak varsan›z siyasi olarak olmaman›z o kadar önemli de¤ildir. Zira er veya geç kültür siyaset üretir. Bu bak›mdan nüfus çok önemli bir tehdit ve tehlikedir.
Türklerin Anadolu ve Avrupa’daki hâkimiyeti hiç bir zaman bat›l›lar taraf›ndan kabul
edilmemifltir. Onlar bu çok önemli toprak, deniz ve hava kaynaklar›n›n “Kâfir Türkler”in
elinde bulunmas›n› hazmedememifllerdir. Hele hele Bizans’›n muhteflem baflkentinin, patrikhane’nin, Ayasofya’n›n Türklerin elinde olmas› kabul edilemez bir fleydir. Mesela Papa 2.
Pius “Türklerin ‹stanbul’da olmas› demek, Avrupa’da hatta evimizin içinde kendi mülkümüzde olmas› demektir” fleklinde konuflmufltur. ‹talyan flairi Ludov›co Ariosto, “Bitli
Türklerin Dünyan›n en güzide yeri olan ‹stanbul’u iflgal etmesini lanetle and›¤› bilinAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
23
Özcan YEN‹ÇER‹
mektedir”19. Ruslar ve Bat›l› ortaklar› Osmanl› döneminde ‘Ortodoks’lar üzerinde koruyuculuk yap›yorlard›. O dönemde s›k-s›k H›ristiyan tebay› bahane ederek Türkiye’nin iç ifllerine müdahale etmeleri bundand›.
Di¤er yandan Türklere karfl› uygulanan bat› politikalar› sürekli iki yüzlü ve çifte standartl› olmufltur. Gelecekte böyle olmas› beklenmelidir. Bat›l›lar için Türk’ler istenmeyen komflulard›r. Onlar, Türkleri “zorunlu fena” olarak gördüklerinden zaman- zaman iflbirli¤i ve
bar›fl ortam› içinde birlikte yaflama laflar› etmektedirler. Gerçek niyetleri ve amaçlar› tarihte sakl›d›r. Bugün bu flartlar aynen devam etmektedir. Çok tipik bir örnek olmas› sebebiyle 1912 Balkan Savafl›na k›saca de¤inmekte yarar vard›r. S›rp, Bulgar, Yunan ve Karada¤’›n
Efendileri olan Osmanl›lara sald›rmas›yla bu savafl bafllar. Bu sald›r› s›ras›nda Avrupa devletlerinin gerçek karakteri ve niyetleri çok iyi anlafl›l›yor. Avrupa Devletleri “dört küçük devletin Osmanl› Kuvvetleri karfl›s›nda yenilgisini kesin olarak gördü¤ünden; kim kazan›rsa kazans›n, hiç bir toprak de¤iflikli¤ine raz› olmayacaklar›n› aç›klarlar. Böylece Balkan Devletlerinin toprak bütünlü¤ünü garanti alt›na alm›fl oluyorlard›. Osmanl› Devleti yenilince verilen bu sözler derhal unutulur.
Yine bat›l› devletlerin zamanla verdikleri sözler ve taahhütlerin kuvvet karfl›s›nda ya da Türklerle ilgili konularda nas›l de¤iflti¤inin bir örne¤ini Kutsal ‹ttifak ad›yla an›lan toplant›larda al›nan kararlara karfl› olan tav›rlar›ndan anlamak mümkündür. Kutsal ‹ttifak “‹ngiltere, Rusya,
Prusya ve Avusturya” aras›nda yap›l›yor. Krallara, monarflik yönetimlere karfl› vuku bulacak isyan Avrupa’n›n neresinde ç›karsa ittifaka kat›lan ülkeler onu ortak hareketle bast›racaklard›r.
Halbuki ittifaka kat›lan ülkeler; Türklere karfl› isyan eden Yunanl› asilere karfl› koymak bir
yana onlar› desteklemifllerdir. Bu tutum iki yüzlü bir mant›¤›n tipik görüntüsüdür.
Günümüzde de bu çifte standart örne¤ini Avrupa Gümrük Birli¤i ile yeniden yaflad›k.
Avrupa ülkeleri ile yap›lan Ankara anlaflmas› gere¤i, iflgücünün serbest dolafl›m hakk› karara ba¤lanm›flt›r. Gümrük Birli¤i anlaflmas› s›ras›nda bu alt›na imza att›klar› konudan söz edilince Avrupal› delegeler “Ankara anlaflmas›n›n mant›¤›n› gündeme getirirseniz bu bizim
gençlik hatam›zd›.” deriz diyebilmifllerdir20.
Tanzimat fermanlar›, Islahat fermanlar›, Meflrutiyetler, Teflkilat-› esasiyelerin hepsi bat›y› memnun etmek amac›na yönelik uygulamalard›. Bugün benzer ›slahat istekleri AB müzakere süreci içerisinde ve Avrupa Konseyi’nde karar alt›na al›nmaktad›r. Sorun; bu kadar
haçl› seferi, askeri hareket, oryantalist gayret ve kaynak kayb›na ra¤men Anadolu co¤rafyas›ndan Türklerin sökülüp at›lamamas›d›r. Halbuki Jirnowski’nin sözleriyle “Türkler Orta
Asya’ya aittir. Oraya döndürülmelidir”.
Tam üye olmak için müracaat edilen ve her talebine tabi olunan AB ya da genel olarak
Bat›’n›n Türkiye’ye bak›fl› bu argüman üzerine oturmaktad›r.
Yeni Bir Türk Stratejisi için Belirleyici Parametreler
1.Türkiye’nin F›rsatlar› (Avantajlar›): Farkl›l›¤›, Baflkal›¤› ve Kendine
Özgülü¤ü
Türkiye’yi, farkl›l›¤›n›, baflkal›¤›n› ve kendine özgülü¤ünü anlamak demek; iflin bafl›nda
belirlenecek stratejinin yüzde ellilik bir isabet kaydetmek demektir. Onun için co¤rafi, tarihi, de¤erler ve uyum yönünden istisnai say›lacak özelliklere sahip olan Türkiye’nin bu farkl›l›¤›n› k›saca özetlemekte yarar vard›r.
24
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
a. Co¤rafi farkl›l›k:
Genel manada Tarihin hiçbir döneminde Türk topluluklar› elinde tuttu¤u bir co¤rafya
parças› ile yetinmemifl kendisini s›n›rland›racak bir biçimde belirli bir alanda konsantre ve
izole bir biçimde yaflamam›flt›r. Türk topluluklar›- uzun süre ayn› yerde bulunan baz› kitleler hariç- büyük ölçüde Avrasya k›tas›n›n her yan›na da¤›lm›fl durumdad›r. Türkler dünyan›n bilinen en eski k›tas› olan Avrasya co¤rafyas›n›n her fleye ra¤men temel belirleyici halklar›ndand›rlar. Tarih boyunca Avrasya co¤rafyas› üzerinde hak iddia eden uluslar sürekli bir
biçimde Türk halklar›n direnifliyle karfl› karfl›ya kalm›fllard›r. Türkiye soy, din, ekonomi, ideoloji, dil ve tarihi idealleri bak›m›ndan birbirinden farkl› çok say›da ülkeyle s›n›rd›r. Türkiye’nin s›n›r oldu¤u her ülkeyle tarihten gelen “alacak-verecek” sorunu vard›r. Çok komflusu, çok ihtilaf›, çok farkl›l›¤› olmas› ülkemizin en önemli jeopoliti¤idir. Türkiye’nin hiç bir
komflusu yoktur ki di¤erinin topra¤›nda gözü olmas›n. Bütün komflu ülkelerin ortak özelli¤i de hepsinin Türkiye topraklar› üzerinde hak iddia etmeleridir.
Türkiye’nin bulundu¤u co¤rafya dikkatlice incelenirse Türkiye’nin komflusu olan bütün
ülkelerin hemen-hemen hepsinde Türk ve Müslüman topluluklar›n yo¤unlu¤u dikkat çeker. Bu topluluklar bazen s›n›r›m›z yak›n›nda, bazen de bizimle nüfuz mücadelesi vermekte olan ülkelerin s›n›r›na yak›n bölgelerdedir. Bu topluluklar› stratejik olarak de¤erlendirdi¤inde bir d›fl bir de iç güvenlik çemberi olufltu¤unu görürüz. D›fl güvenlik çemberi Bosna’dan bafllay›p Çeçenistan üzerinden Orta Asya’ya kadar uzanmaktad›r. ‹ç güvenlik çemberi ise Bat› Trakya, Bulgaristan, Dobruca, Gagavuz, K›r›m Türkleri, Abhazya, Acaristan
Müslümanlar›, Bat› Azerbaycan, Kuzey Irak, Halep, Kuzey K›br›s Türk Cumhuriyeti olarak
flekillenmektedir.
D›fl Güvenlik çemberleri Türkiye ile Avrupa ve Rusya aras›nda tampon bölge, iç güvenlik çemberleri ise komflularla arada tampon bölge ifllevi görmektedir. Osmanl› ‹mparatorlu¤unu iyice analiz etti¤imizde de d›fl güvenlik çemberi konusunda benzer bir politika izlendi¤ini görürüz. Güney ve Do¤u s›n›rlar›m›zda ise buradaki ülkelerden çok ‹ngiltere,
Fransa gibi bat›l› emperyalist güçlerin bu çemberi k›rarak Türkiye’yi yok etmeye çal›flt›klar›
görülür.
Strateji uzmanlar›na göre Türkiye için nihai güvenlik hatt› ise üç taraf›n› çevreleyen denizlerle Kafkasya ve Güneydo¤u Anadolu’nun sarp da¤lar›d›r. 19. yüzy›l›n bafllar›ndan itibaren önce d›fl güvenlik çemberi, ard›ndan da iç güvenlik çemberi afl›l›nca iflgal ordular›
Anadolu’ya ulaflabildi.
Yaklafl›k bin y›ll›k Türk hâkimiyeti alt›nda olan Anadolu, Askeri, ekonomik, siyasi ve sosyokültürel yönden (Sui generis) nev-i flahs›na münhas›r bir co¤rafya parças›d›r. Ön Asya
Türklü¤ünün üzerinde yaflad›¤› co¤rafya tam anlam›yla kavimler mezarl›¤›d›r. Türkler, Ön
Asya’da daha önceki kavimleri k›skand›racak kadar uzun bir süre tutunabilmifllerdir.
b. Tarihi farkl›l›k:
Türkler, dünya üzerinde çok az millete nasip olan köklü bir tarihi sahiptirler. Türklerin tarihi bir millet olmalar› bir çok f›rsat› ve imkân› bünyesinde tafl›d›¤› kadar say›s›z tehdit ve tehlikeyi de içerisinde bar›nd›rmaktad›r. Türklerin Avrupa hedefli ve Ön Asya merkezli olarak
kurdu¤u son iki büyük devlet olan Selçuklu ve Osmanl› devletleri kendi ölçe¤inde evrensel
bir iddia ve tez sahibiydiler. Fuller’in de ifade etti¤i gibi Türklere nazaran bölgenin di¤er tarihi halklar› uzun süre egemenliklerini yitirmifl olmalar› yüzünden kendilerini daha çok “kurban edilmifllik” duygusuna kapt›rm›fllard›r. “Türkiye’nin bölgede uzun bir egemenlik tarihi
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
25
Özcan YEN‹ÇER‹
vard›r: Türkler dünya tarihi sahnesine ilk ç›k›fllar›ndan beri fetihçi ve birçok bölgede imparatorluk kuran bir ulustur. Di¤er yandan son bin y›lda Farslar ve Araplar genellikle Türkler veya Bat›l› emperyalist ülkelerin egemenli¤i alt›nda yöneten de¤il yönetilenler olmufllard›r”21.
Türklerin Anadolu mihverli olarak meydana getirdi¤i Türk ‹slam üslubu sonuçta bir merhamet, adalet ve insaf medeniyeti yaratm›flt›r. Günümüzün küresel güçlerinin “ideolojinin”,
“insan›n›n” ya da “tarihin” sonuna geldi¤ini ilan etmesinin nedeni dayatt›klar› medeniyetlerinin alternatifinin olmad›¤›n› belleklere kaz›tmak içindir. Do¤ayla, insanla ve ahlakla daha
bar›fl›k bir medeniyet küresel sömürgecilerin bütün tezlerini alt üst edebilecektir.
Asl›nda bunu Auguste Comte 19. yüzy›lda görmüfltü. O, Mustafa Reflit Pafla’ya yazd›¤› bir mektupta, dünyan›n yüzy›llardan beri Asya ve Avrupa olmak üzere birbirine z›t iki
âleme ayr›lm›fl oldu¤unu, bundan böyle bu ayr›l›¤›n devam edemeyece¤ini, tarih ve co¤rafi bak›m›ndan Türkiye’yi bu iki medeniyet aras›nda bir sentez yapabilecek tek ülke olarak
görüyor, giriflilecek teflebbüsün bu yönde olmas›n› tavsiye ediyordu. Bir yanda as›rlar boyunca içinde yaflan›lm›fl ihtiflaml› bir mazi, öte yanda ise eserleri göz kamaflt›ran bir bat›
medeniyeti vard›. Bunlardan ne birincisi oldu¤u gibi devam ettirebilir, ne o birdenbire ve
tamamen b›rak›larak, ikincisine intibak edilebilirdi. fiinasi’nin veciz bir biçimde ifade etti¤i
fleyde fluydu: “Asya’n›n akl-› piranesi ile Avrupa’n›n bikr-i fikrini tezviç etmek..”
Düflünce ve tefekkürü yaln›zca kabloya irca ederek dünyay› sard›¤›n› sanmak en büyük
yan›lg›d›r. Günümüz toplumlar›; bütün milletlerin ve k›talar›n aralar›nda kurduklar› bir çeflit ortak hayatla karfl› karfl›yad›r. Ak›l ile yürek aras›ndaki ba¤› koparak insan›, kendi ürettiklerinin elinde rehin durumuna düflürerek yabanc›laflt›ran Bat› medeniyetine karfl› do¤udan
yükselecek bütünsel bir stratejinin tam anlam›yla insani bir dirilifli sa¤layabilecektir. Bunu
da Comte’un dedi¤i gibi ancak Türkler yapabilir.
Di¤er yandan Türk geni kendisini tehdit eden Cin, Slav, Bulgar, Macar, Grek vb. bir çok
toplum genlerini de harmanlam›flt›r. Napolyon’a izafeten söylenen “Rus’u kaz›y›n alt›ndan
Tatar ç›kar” sözü etnolojik bir gerçe¤i anlat›r. “Tarih Türkiye topraklar›n›n cihan çap›nda
bir gücün çekirde¤ini, merkez bölgesini oluflturmaya müsait mevki ve imkânlara sahip oldu¤unu Do¤u Roma, Selçuklu ve Osmanl› örnekleriyle net bir biçimde göstermektedir”22.
c. De¤er ve deneyim farkl›l›¤›:
Di¤er yandan Türkiye; ‹slamiyet ile H›ristiyanl›¤›n, Do¤u kültürü ile Bat› kültürünün, Asya ile Avrupa’n›n, tek partili sistemlerle çok partili sistemlerin; serbest pazar ekonomisi ile
kontrollü, devletçi sistemlerin s›n›r›ndad›r ve bu durumun s›k›nt›lar›n› derinden hissetmektedir23. Türk milleti büyük ço¤unlukla ‹slam dinine mensuptur. Ahlaki, insani, kültürel ve
manevi de¤erler yönünden Bat›’n›n emperyal geçmifli ve bu geçmiflin tortusuyla kamufle
edilmifl de¤erleriyle ba¤daflmaz bir yerde bulunmaktad›r. Fuller; “Türki halklar›n geleneksel olarak gittikleri hemen her yeri tart›flmas›z biçimde egemenli¤i alt›na alan, 1500 y›ll›k
bir dönem içinde do¤udan bat›ya do¤ru göç ederek Çin, Mo¤olistan, Orta Asya, Rusya,
‹ran ve Anadolu’nun büyük k›sm›n› kontrolü alt›na alan çeflitli gruplardan oluflan “savaflç›”
bir halk” oldu¤undan söz eder. “Türkler uzun y›llar boyuncu imparatorluk becerilerini biriktirmifltir; hükmetmeye, devlet idaresine ve jeopolitikaya al›flk›nd›rlar. Bu uzun tarihsel deneyim onlara belli bir “çekim” gücü, Araplar ve Farslar gibi asl›nda zengin ve sofistike medeniyetler gelifltirmifl, ancak tarihlerinde uzun dönemler boyunca baflka halklar›n egemenli¤i alt›na girmifl olan di¤er bir çok Orta Do¤u halk›na nazaran ayr› bir kendine güven duygusu sa¤lam›flt›r”.
26
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
Türkiye’yi bir kal›ba sokmak, bir kavramla aç›klamak ya da bir boyutla de¤erlendirmeye kalkmak büyük bir kültürü dar bir bak›fl aç›s›yla de¤erlendirmeye kalk›flmak anlam›na
gelir. Türkiye her fleyin içinde bir fleyi, bir fleyin içinde de her fleyi kapsayacak kadar zengin sosyal, ekonomik, kültürel, co¤rafi ve tarihi de¤erler bar›nd›r›r. Türkiye bir bireye neyi
anlamak istiyorsa onu anlayacak, neyi ç›kartmak istiyorsa da onu ç›kartacak sonuçlar› verecek kadar zengin bir kültüre sahiptir. Türkiye bu ba¤lamda hem do¤udur hem de bat›.
Türkiye’ye yönelik olarak da Dugin flu de¤erlendirmeyi yapmaktad›r: Türkiye, Bat›ya giden, ama derinli¤inde Do¤u kalan Do¤u’dur. Türkiye, alttan alta Do¤u’ya giden ve Do¤u
de¤erleriyle ergitilip kaynaflt›r›lm›fl Bat›’d›r. Ça¤dafl Türkiye (ça¤dafl Rusya gibi) Avrasya ‹mparatorlu¤u enkazlar› üzerinde kurulmufltur. Türklerin kökleri, k›tan›n s›n›rs›z enginliklerindedir, ama hareketin do¤rultusu Bat›ya yönelmifltir. Yani Türkiye, as›l Avrasya’d›r; halklar›
ve devletleri yeni bir tarihsel olaya ergitip dönüfltüren güçlü tarihsel ve siyasal iradenin somutlaflmas›d›r. Türklerin içindeki Bat›l› ve Do¤ulu do¤alar›, ayr›lmaz bir flekilde birleflmifltir. Bu sentezin ekseni ise, özü itibar›yla Avrasyal› bir devlet olan Ulusal Türk Devleti’dir”.
d.Ekonomik ve Kültürel Bütünlük Yönünden Farkl›l›¤›:
Türkiye, Dünya hâkimiyeti aç›s›ndan ya birinci derece olan kara parçalar› aras›ndad›r, ya
da hemen bu özelli¤i tafl›yan bölgelere komfludur. Bu sebepledir ki Anadolu de¤iflik dönemlerde büyük güçlerin nüfuz mücadelelerine sahne olmufltur.
Anadolu ve bo¤azlar tarih boyunca ticaretin kavflak yolu olmufltur. Anadolu’ya hâkim
olanlar dünya ticaretinin büyük bölümünü de kontrol alt›nda tutmufllard›r. Tarihi “‹pek Yolu” Anadolu üzerinden Asya ile Avrupa’y› ticari yönden birlefltirmifltir24. Anadolu ticaret yollar› aç›s›ndan Kuzey-Güney trafi¤i üzerinde bulunmaktad›r. 20. Asr›n bafllar›ndan bu yana
Komünist rejimle yönetilen SSCB da¤›lm›fl, Anadolu’nun kuzeyinde Türkiye ve Dünya ile
ekonomik sistem yönünden eskiye oranla daha yo¤un ekonomik iliflkiler kurma potansiyeli olan devletler ortaya ç›km›flt›r. Bakir ekonomik kayna¤› ve potansiyeli bulunan Karadeniz
ülkeleri bo¤azlar yoluyla Akdeniz’e aç›labilecektir. Bu kuzey güney trafi¤i Türkiye’nin kontrolü alt›ndad›r.
Üzerinde yaflad›¤›m›z topraklar Dünya aç›s›ndan son derece önemli olan ekonomik havza ve alanlarla do¤rudan iliflki kurabilecek konumdad›r. Körfez ve ‹ran petrollerine komfluyuz. Büyük ekonomik güç olan Rusya ile Akdeniz havzas› aras›nda yer almaktay›z. Avrupa
birli¤i ile Ortado¤u iliflkisi büyük ölçüde Türkiye üzerinden kurulabilecektir.
Ekonomik yönden Türkiye’yi komflular› ile ayn› hinterland içinde ele al›p de¤erlendirmek gerek. Türkiye Karadeniz’den Hint Okyanusu’na kadar dayanan bir kara parças› içinde sanayi için gerekli maddelere sahip olan yegane ülkedir. Di¤erleri; Irak, Suriye, Ürdün,
Arabistan, Yemen, Kuveyt, Bahreyn, hatta M›s›r; petrol, pamuk ve bu¤day d›fl›ndaki maddelerden mahrumdur. Bu bölge, Türkiye de dahil oldu¤u takdirde, dünya ekonomi politi¤ine yön veren befl stratejik maddeye maliktir. Bunlar; demir, kömür, bu¤day, pamuk ve
petroldür.
Bu bölge, ekonomik bir bütündür. Zira tabii imkânlar birbirine z›t de¤il, tamamlay›c›d›r. Bu bölge co¤rafi bir bütündür. Asya-Afrika-Avrupa aras›nda cereyan eden, iktisadi, ticari, askeri yollar buradan geçer, üç k›tay› birbirine ba¤lar ve ay›r›r.
Bu bölge manevi bir bütündür. Bölge insanlar›n›n kah›r ekseriyeti ‹slam dinindendir.
1400 senedir ayn› k›bleye günde befl vakit beraber yönelir.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
27
Özcan YEN‹ÇER‹
Bu bölge, tarihi bir bütündür. 400 sene ayn› bayra¤›n alt›nda, müflterek kaderi paylaflm›fllard›r. Sanayileflen Türkiye bu bölge milletlerinin muhtaç oldu¤u sanayi mamullerini en
ucuz yoldan temin edecektir. Mesafe bak›m›ndan hiçbir devlet bu bölgede bizimle rekabete giriflemez25
Dünyan›n gelecekteki en stratejik maddesi olacak olan su kaynaklar›n›n damarlar› Anadolu’dad›r. Ortado¤u Ülkelerinin tamam›n›n gelecekte Türkiye’den do¤an suya ihtiyaç duyacaklar› bir gerçektir.
2.Türkiye’nin Tehditleri (Dezavantajlar›):
Sürekli olarak göz ard› edilen bir gerçe¤in alt›n› çizmek durumunday›z: Günümüzde
süregitmekte olan istikrars›zl›¤›n, krizlerin ve kanl› mücadelelerin dikkat çeken özelli¤i,
olaylar›n daha çok Kafkaslar, Balkanlar ve Ortado¤u bölgesinde yo¤unlaflm›fl olmas›d›r.
Dünyay› sarsan krizlerin hemen-hemen tamam›n›n geçti¤i yerler Osmanl› ‹mparatorlu¤unun topraklar›d›r. Son y›llardaki krizlere bir inceleyin: Bosna-Hersek, “Azerbaycan-Ermenistan”, “Kuveyt”, “‹ran-Irak”,”Libya”,”M›s›r-Lübnan-Filistin-‹srail”,”Yunanistan-Makedonya” “Türkiye-K›br›s-Yunanistan”, bütün bu bölgelerin flu veya bu ölçüde eski Türk
Egemenli¤inin hüküm sürdü¤ü yörelerdir. Türkiye dünya jeopoliti¤inin tam› tam›na oda¤›nda bulunmaktad›r. Osmanl› miras›ndan en mütevazi pay› Türkiye’nin almas›na karfl›n;
ald›¤› ile yetinen ve mevcut statükoyu benimseyen Türkiye’den baflka hiç bir komflu ülke
yoktur. Örne¤in; Yunanistan neredeyse Türkiye’nin topraklar›n›n yar›s› üzerinde aç›k-aç›k
hak iddia ederken, Türkiye’nin komflular›n›n topraklar›nda gözü olmad›¤›n› sürekli tekrarlay›p durmaktad›r. Ermenistan ve Suriye’nin Türk topraklar› üzerinde bilinen iddialar›n›
Türkiye kös dinlemektedir.
a.Yabanc› Din ve Ülkülerin Türkiye’ye Yöneltti¤i Tehditler:
Geçmiflte Anadolu co¤rafyas›nda yaflam›fl ya da gelecekte evrensel etkinlik ve toplumsal refah içinde yaflamay› ülkü edinen milletlerin Türkiye üzerinde önemli hesaplar› vard›r.
Çeflitli milletlerin milli ülkülerinin ya da tarihi amaçlar›n›n çok iyi bilinmesi jeopoliti¤in yöneltti¤i tehditleri anlamakta bize önemli veriler sa¤layacakt›r.
Türkiye üzerinde hesab› olan ülkelere flu veya bu ölçüde de¤inmifltik. Ancak milletlerin
milli ve dini ideallerinin Türkiye’ye yöneltti¤i tehditleri de k›sac› özetlemek yararl› olacakt›r. Müslümanl›k, çok stratejik bir co¤rafyaya sahip olmak ve zengin bir tarih gibi üç önemli özelli¤imizi flans m› yoksa talihsizlik olarak m› alaca¤›z önce bunu ortaya koymak gereklidir. Türkiye’ye yönelen her y›k›c›, bölücü ve emperyalist sald›r›n›n alt›nda ya din ya tarih
ya da ekonomik faktörler yatmaktad›r. Rahatl›kla flunu söylemek mümkündür: E¤er Türk’lerin yaflad›klar› yer, mensup olduklar› dinleri ve sahip olduklar› tarihi deneyimleri farkl› olsayd› bu kadar tehdit ve sald›r›ya da muhatap olmazlard›. Bu anlamda Türk Milletini tehdit eden di¤er uluslar›n dini ve milli ülküleri k›saca aç›klamakta yarar vard›r.
H›ristiyanl›ktan Kaynaklanan Tehditler: H›ristiyan uluslar›n dini ülküleri yaklafl›k bin
y›ld›r bütün H›ristiyan topluluklar›n gözlerini ‹stanbul ve Anadolu co¤rafyas› üzerine çevrilmesine sebep olmufltur. Bu ülkülerin do¤al sonucu olarak Müslüman Türkler üzerine yap›lan haçl› seferleri önce dini sonra da ekonomik, askeri ve siyasi amaçlar için yap›lm›flt›r.
Türk’lere karfl› savaflmak üzere H›ristiyan müminleri k›flk›rtan, tahrik eden ve asker toplayanlar: Papa, papaz, piskopos ve rahipler olmufltur. H›ristiyanlar›n en kutsal mabetlerinden
olan Ayasofya ‹stanbul’dad›r. Meryem Anan›n mezar› Türkiye’dedir. Noel Babalar› Dem28
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
re’dedir. Anadolu’da büyük bir titizlikle muhafaza etti¤imiz yüzlerce Bizans eseri, an›tlar› ve
kiliseleri Ortodoks’lar›n yüreklerini yakmaktad›r!..
Türkiye yüzy›llard›r Slav-Ortodoks tehdidi alt›nda kalm›flt›r. Bugün bu tehdit yeniden
formüle edilmifltir. Dimitri Obolenski taraf›ndan 1980’li y›llarda ortaya at›lan “Bizantine
Commonwealth” terimi Bizans-Slav kökenli cemaatlerin ya da kavimlerin 6. yüzy›ldan 16.
yüzy›la kadar süren yaklafl›k bin y›ll›k dönemlerinde kurduklar› dinsel birli¤i simgelemek
amac›yla kullan›lmaktad›r.26 Bu kavram› Bizans’a siyasi bak›mdan yar›m ya da tam ba¤›ml›
Ortodoks uluslar›n toplulu¤u olarak aç›klayabiliriz. Bu toplulu¤u baflta Rusya, Belarusya,
Ukrayna, S›rbistan, Yunanistan, Bulgarlar, Romenler, Moldavya olmak üzere yaklafl›k irili
ufakl› 25 Ortodoks topluluk oluflturmufltur.
H›ristiyanl›¤›n ilk 1000 y›ll›k dönemine Katolikler “Christendum” derler. Bu dönem H›ristiyanl›k aleminin en üst yetkili tek kilisesinin, Roman Katolik Kilisesi oldu¤u fikrini esas
al›r. Bu bin y›ll›k dönemde kilisenin egemen oldu¤u ya da H›ristiyan kurumlar›nca yöneltilmifl bütün topraklar Christendum’dur. Bugünkü Avrupa Birli¤i kavram› yine Avrupa Parlamento’sunun Katolik parlamenterlerine göre bu Christendum’un yeniden inflas› anlam›nda kullan›lmaktad›r.27
Christendum idealini gerçeklefltirmeye katk›dan baflka hiçbir amac› olmayan Fener Rum
Patri¤i kendisini “Ekümen” olarak kabul edilmesini istemektedir. Bu konuda ABD Baflkan›
Bill Clinton’dan, Richarde Halbrok’a; eski Yunan Kral›ndan eski KGB baflkan› Sergei Stepashin’e kadar bir çok kifli Türk yetkilileri “kilisenin ba¤›ms›zlaflt›r›lmas›” için büyük bir k›skaç
içine alm›flt›r. Fener Rum Patrikhane’si “devlet içinde devlet” olmak amac›yla ola¤an üstü
gayretler sarf etmektedir. Bütün bu tarihi altyap› ve deneyimler bir slav-ortodoks ülküsünün Türkiye üzerinde her zaman hesaplar yapt›¤›n› ortaya koymaktad›r.
Türkiye’nin AB, ile olan iliflkilerinin önündeki en büyük faktör; Avrupa Birli¤i’nin bir H›ristiyan ‹mparatorlu¤u kimli¤inde olmas›d›r. H›ristiyanl›k AB üyelerinin hemen- hemen tamam›nda bir din olman›n ötesinde, sinemad›r, filmdir, sanatt›r, folklordur, hukuktur, edebiyatt›r, mimaridir, gelenektir ve tarihtir.
Türk kültür çevresi ile Avrupa Kültür çevresi aras›ndaki en önemli farkl›laflma inanç sisteminde, dinde görülüyor. Avrupa daima bu fark› düflünüyor ve gündeme getiriyor. H›ristiyanl›k bütün görüntüyü kurtarma gayretlerine karfl›n Avrupal›n›n neredeyse geneti¤i haline gelmifltir. H›ristiyanl›k, Avrupa’da kiflilerin düflünce yap›lar›nda, günlük hayatlar›nda
canl› olarak yaflamaktad›r. Bu inanc›n kiflilerin davran›fllar› üzerinde etkili olaca¤› kuflkusuzdur. AB de H›ristiyanl›k unsuru gün geçtikçe a¤›rl›k kazanmakta, bir H›ristiyan kulübü olma
yönünde geliflme göstermektedir. Bir bak›fl aç›s› ile AB, “Avrupa H›ristiyan ‹mparatorlu¤u”
görüntüsü vermeye bafllam›flt›r.28 H›ristiyanl›¤› Avrupa’n›n kültüründen, sanat›ndan, mimarisinden, edebiyat›ndan, siyasetinden vb. ç›kar›rsan›z; ortada ilkel Viking’ler, Vandal’lar kal›r. Avrupa’n›n gerçe¤i budur. H›ristiyanl›k Avrupa’n›n bilinçalt›d›r ve her zaman Türk
aleyhtar› düflüncelerin yeflerdi¤i bir kaynakt›r.
Siyonizm’den kaynaklanan tehditler: Yahudilerin “Arz-› Mevut” ülküleri Türkiye topraklar›n›n büyük bir k›sm›n› da içine almaktad›r. Onlar Türkiye’nin üzerinde kuruldu¤u topraklar›n büyük bir k›sm›n›n Tanr› taraf›ndan Yahudilere vaat edilmifl topraklar oldu¤una
inanmaktad›rlar. Di¤er kutsal topraklarla birlikte F›rat ve Dicle aras›nda yer alan Türk topraklar›n›n da Tanr› taraf›ndan Yahudi’lere vaat edilmifl topraklar oldu¤u Siyonistlerce zaman-zaman telaffuz edilmifltir. Yahudiler iki bin befl yüz y›ll›k devletlerini kurma ideallerini
gerçeklefltirme imkân›na kavufltuktan sonra, büyük ‹srail’i içten içe düflünmeye bafllam›fllarAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
29
Özcan YEN‹ÇER‹
d›r. ‹srail’in üst düzey yöneticilerinden baz›lar› ilgi alanlar›n›n Ankara’ya kadar uzand›¤›n›
söyleyebilmifltir.
Di¤er yandan Yahudi devleti olan ‹srail’in etkinlik kurmaya çal›flt›¤› topraklarda yaflayan
toplumlarla Türkler aras›nda kültür ve tarih ortakl›¤› vard›r. Yahudi’lerin ‹slam’a duyduklar› nefret, Müslüman olan Türk halk›n› da kapsamaktad›r. Bu bak›mdan Yahudi’lerin hedeflerinin odaklar›nda bulunan ülkelerin en önemlilerinden birisinin Türkiye oldu¤u hiç bir zaman göz ard› edilmeyecek bir konudur.
b. Megalo ‹dea’dan Kaynaklanan Tehditler
Yunanistan’›n Türkiye’den yüz elli bini Ege ve Marmara’da, altm›fl bini Karadeniz’de olmak üzere iki yüz on bin kilometre karelik bir toprak talebi vard›r. Bu küçük devletin de hedefi Büyük Yunanistan’› kurmakt›r. Megalo-idea’s› budur. Ancak Yunanistan’›n yay›lma ve
büyüme amac›nda oldukça büyük mesafeler kat etti¤ini de burada aç›klamak zorunday›z.
Yunanistan 1826 y›l›nda yirmi üç bin kilometre karelik bir toprak üzerinde kurulmufl iken
bugün 131900 kilometre karelik bir topra¤a sahip bulunmaktad›r. Yunanistan sürekli yay›lm›fl ve genifllemifltir.29
Türkiye’nin d›fl politikas› Misak-› Milli’ye ya da “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine; Yunanistan’›n d›fl politikas› Megalo ‹dea’ya dayan›r. Yunanistan büyük düflüncesini gerçeklefltirmek için her türden propaganda ve tedhifli bir araç olarak kullanabilmektedir. Yunanistan ile Türkiye aras›ndaki bütün sorunlar›n arkas›nda Yunanistan’›n emperyal ideolojisi olan
Megali ‹dea düflüncesi vard›r. O halde bu Megalo ‹dea’y› k›saca aç›klamak yararl› olacakt›r. Megalo ‹dea’n›n Türklerin ‹stanbul’u ele geçirmesinden sonra ortaya at›ld›¤› söylenir.
Ço¤unluk, Megalo ‹dea’n›n Yunanistan ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›ktan sonra bu memleketi büyütmek için ortaya at›ld›¤› görüflündedir. Megalo ‹dea’n›n babas› say›lan Baflbakan Jean
Kollettis, 15 Ocak 1844’de yapt›¤› bir konuflmada: “Yunanistan Krall›¤› Yunanistan de¤ildir, sadece Yunanistan’›n en küçük, en fakir parças›d›r. Yunanl› yaln›z krall›kta oturan de¤il, Yanya, ve Selanik’te, Serez veya Edirne, ‹stanbul veya Trabzon’da, Girit veya Sisam’da
veya Yunan tarihine veya ›rk›na ait olmufl herhangi bir memlekette oturand›r... Ba¤›ms›zl›k kahramanlar› yaln›z krall›¤›n, küçük Yunanistan Krall›¤›’n›n de¤il, Yunan dünyas›n›n,
Hermo’dan Matapan’a Trabzon’dan Adana’ya kadar bütün eyaletlerin insanlar›d›r. Yunanl›¤›n iki büyük merkezi vard›r: Atina ve ‹stanbul. Atina krall›¤›n merkezidir. Bütün Yunanl›lar›n emeli, güzel flehir ‹stanbul büyük merkezdedir.” Kolletis’e göre küçük krall›k bütün
Yunan dünyas›n› kaplamal›d›r. Edirne ve Trabzon’dan, güneyde Matapan burnu ve Adana’ya kadar olan bölge Yunand›r ve merkez ‹stanbul’dur.
Megalo ‹dea’y› gerçeklefltirmek için geçmiflte K›r›m Savafl›’ndan, Balkan Savafl›’ndan, Birinci ve ‹kinci Dünya Savafl›ndan yararlan›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Megalo ‹dea’›n gerçekleflmesi
için Yunan Medeniyeti övülmüfl, Türklerin barbarl›¤›n›n propagandas› yap›lm›flt›r.
Bu politika de¤iflen Yunan yönetimlerine ra¤men de¤iflmeyen tek hedef olarak kalm›flt›r. Yunanl›lar bu hayallerini nesilden nesile aktararak bugüne kadar gelmifllerdir. Bütün Yunanl›lar›n faflisti, komünisti, papaz›, dinsizi, ayd›n› gazetecisi, ak›ll›s›, aptal› Megalo ‹dea denildi¤inde tek vücut tek yürek haline gelmektedirler. Bundan befl y›l önce Yunanistan Panhelenik Sosyalist Hareketi lideri Andreas Papandreu “K›br›s’›n Yunan Adas›, Ege’nin Yunan
Gölü” oldu¤unu iddia etmiflti.
30
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
c. Emperyalizm, Yeni Emperyalizm ve Küreselleflmeden Kaynaklanan Tehditler
Dünya’n›n patronu olan ABD evren üzerindeki stratejik kaynaklar› kendi emelleri do¤rultusunda aktif tutmak zorundad›r. Üretebilmek ve üretti¤ini satabilmek için Amerika buna mecburdur. Sanayinin aktivitesi ile Körfez’deki petrol kaynaklar›n›n Amerikan fiirketleri
taraf›ndan rahatça kullan›labilmesi aras›nda do¤rusal bir iliflki vard›r. Amerika dünyan›n su
yollar›n›, bo¤azlar› ve aç›k denizleri evrensel ekonomik menfaatleri aç›s›ndan denetim alt›nda tutmak zorundad›r. Türkiye Amerikan›n emellerini gerçeklefltirmede göz ard› edemeyece¤i derecede önemli bir jeostratejik bir önem tafl›r.
Dünya üzerinde hâkimiyet iddias›nda olan bir ülkenin hedef alaca¤› en önemli stratejik
co¤rafyalardan birisi de Türkiye’nin üzerinde bulundu¤u co¤rafyad›r. ‹flte bu anlamda
Amerika Uluslarötesi flirketleri vas›tas›yla emperyalist tutkular›n› gerçeklefltirebilmek için
Türkiye’yi siyaseten, ekonomik ve sosyal yönden yak›ndan izlemek durumundad›r. Amerika Ortado¤u’nun ve Kafkaslar›n petrolünü Türkiye olmadan rahatça denetim alt›nda tutamaz. ‹srail’in siyasi etkinli¤i ve varl›¤›n›n sürdürebilmesi Türkiye’nin siyasi tavr› ile yak›ndan
iliflkilidir. Amerika’n›n dünyay› sömürme ifltah› Türkiye üzerinde çeflitli oyunlar oynamas›na
sebep olmaktad›r. Türkiye’de vuku bulan kriz, kaos, kar›fl›kl›k ve darbelerin Amerikan faktörü göz önüne al›nmadan yap›lacak analizleri eksik olacakt›r.
1992 y›l›nda Pentagon taraf›ndan haz›rlanm›fl Amiral Jerimah raporunda Almanya’n›n
bölgesel hegemonyalar kurmaya giriflmek yoluyla dünyadaki istikrar› bozabilece¤i endifleleri ifade edilmifltir. Zira bölgesinin ve daha genifl bir halkan›n umut vaat eden gücü Türkiye’nin istikrar›n› önce ekonomik olarak, daha sonra da siyasi ve nihayet sosyal birlik olarak bozabilmenin en ucuz, en verimli ve en kestirme yolu, Türkiye’yi kendi içinden, istikrars›z ve terör ihraç eden ülkelerle birlikte bafla ç›kmas›n› gerektirecek bir faktörle rahats›z
etmektir. Bu da bugün için PKK’d›r fleklinde yazmaktad›r30.
Türkiye dünya üzerinde etkin oldu¤u oranda ‹ngiltere ile karfl› karfl›ya gelmifltir ve gelecektir. ‹ngilizler tarihte Türk’lerin üzerinde etkin oldu¤u topraklar› ya Türk’lerle iflbirli¤i yaparak ya
da savaflarak kullanmaya kalk›flm›fllard›r. Dünya’y› ‹ngiltere’ye ve pazarlara ba¤layan su yollar›n›, kanallar›, hammadde deposu sömürgeleri ve insan kaynaklar›n› sürekli olarak ‹ngiltere
do¤rudan ya da dolayl› olarak denetimi alt›nda tutmufltur ve tutmaya çal›flacakt›r. Orta Asya,
Ortado¤u, M›s›r, Süveyfl, ‹stanbul-Çanakkale, Cebel-i Tar›k, K›br›s, Hindistan ve Basra ‹ngiltere
ile Türkiye’yi karfl› karfl›ya getiren co¤rafi kaderdir. Dünyadaki bir buçuk milyar Müslüman üzerindeki etkinlik kurmak için ‹ngiltere Türkiye’yi adeta saf d›fl› etmeye çal›flmaktad›r. ‹ngiltere ‹slam’›n hamili¤ini de kimseye kapt›rmak niyetinde de¤ildir. Hem Türk Avrasya’s›, hem ‹slam Ortado¤u’su hem de bo¤azlar co¤rafyas› ‹ngiltere’nin tarihi emellerinin merkezinde yer al›r.
‹ngilizler ekonomik sömürücülüklerinden daha da baflar›l› olarak sürdürdükleri kültürel
ve sosyal emperyalizmleri sayesinde Türkçeyi Türkiye’de köfleye s›k›flt›rm›fllard›r.
“Türkiye’nin jeostratejik Rolü” adl› araflt›rmada aynen flunlar ifade edilmifltir. Uzmanlar
Türkiye’nin bat›l› standart kriterler çerçevesinde yarg›land›¤›, hâlbuki Avrupa Birli¤i yetkili
organlar›nca Türkiye’nin asl›nda bat›l› bir ülke olmad›¤› kabul edilmektedir ve Türkiye’nin
AB’ye üyelik durumunun geciktirilmesinin alt›nda “H›ristiyan Birli¤i Kulübü”nde Müslüman
bir ülkenin yerinin olmay›fl›n›n yatt›¤› vurgulanmakla birlikte, ayn› araflt›rmada Türkiye’nin
Türkçe konuflan ülkeler, ‹slam âlemi ve komflu ülkeleri ile olabilecek iliflkileri kastedilerek,
Türkiye elinde dünyan›n gelece¤inin önemli bir parças›n› tutuyorsa, o zaman Avrupa da
elinde Türkiye’nin gelece¤inin önemli bir parças›n› tutuyor olmal› denerek, Türkiye’nin ihmal edilemeyece¤i aç›klanmaktad›r. 31
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
31
Özcan YEN‹ÇER‹
Avrupa Birli¤i tart›flmalar›yla ilgili olarak bir bat›l› bilim adam› flöyle söylemektedir. Genifllemifl Avrupa’n›n gerçekleflmesi Türkiye’nin de Avrupa’da kalmas›n› sa¤layacakt›r. Türkiye’yi Avrupa’n›n bir parças› olarak tutmak Türkiye, Orta Asya ve Ortado¤u için büyük anlam ve öneme sahiptir. Gelecekte tarihi biçimlendirecek az say›da olaydan biri, Türkiye’nin
Avrupa e¤ilimli politikas›n›n bir yönünü bulmakt›r32.
Bir Türk stratejisi bütün bu emelleri dikkate alarak belirlenmek durumundad›r. Tek- tek
emperyal ülkelerle olan iliflkiler ya da AB/ABD’nin stratejilerine yön veren temel olgular anlafl›lmadan dünyada meydana gelen olaylar›n analiz etmek mümkün olmayacakt›r.
Türkiye’nin Stratejik Öncelikleri
Türkiye’nin temel stratejisi bölge/k›ta/küre ba¤lam›nda ve aflamal› olarak birinci s›n›f etkin bir ülke olmaya odaklanmal›d›r. Türkiye tarihinden, co¤rafyas›ndan, ekonomisinden ve
kültüründen getirdi¤i güçle küre üzerinde kendisine uygun yeri kendisi tayin ederek güçlü ülkelerle ba¤›ms›z ve eflit flartlarda iliflki kuran tarihi bir millet olarak varl›¤›n› sürdürecek
flartlar› yaratmal›d›r. Türkiye’nin tarihsiz ve kültürsüz topluluklar gibi güdülme karfl›l›¤›nda;
varl›¤›n› sürdürme imkân›na sahip olma iradesizli¤ini kabul etmesi söz konusu olamaz.
Türklerin dili, dini, tarihi, co¤rafyas›, kültür ve nüfuslar› ikinci s›n›f bir millet muamelesi görmeye müsait de¤ildir. “Ya istiklal ya ölüm” paradigmas›yla var olabilmifl bir halk›n birinci
önceli¤i ba¤›ms›zl›¤›n› ve egemenli¤ini korumak olmal›d›r. Türkiye, Türk Dünyas›nda yaln›z olmad›¤›n›n daha do¤rusu jeokültürel gücünün de fark›na varmal› ve Ön Asya co¤rafyas›ndan de¤il Türk Dünyas›ndan dünyaya bakmaya ö¤renmelidir. Yine Türkiye’yi yönetenler Türk Dünyas›n› bir mecburiyet, mahkumiyet sorunu olarak de¤il bir hakimiyet sorunu kendi kaderine ve kaynaklar›na hakimiyet sorunu olarak düflünmelidirler.
Bu nedenle Türkiye’nin hal› haz›rda öncelikle orta büyüklükte bir bölge gücü oldu¤unun fark›na varmas› ard›ndan da bir süre önce Wolfgant Günter Lerch’in makalesinin bafll›¤› olan “Bölgesel Süper Güç” haline gelmesi ve daha sonra da küresel bir oyuncu olarak
dünya milletleri aras›ndaki yerini almas› gerekir.
Bu ba¤lamda Türkiye’nin, Türk Dünyas›ndaki konumunun, potansiyelinin ve yeni ortaya ç›kan imkânlar›n sa¤l›kl› bir envanterinin yap›lmas› gereklidir. Türkçe, Türk kültürü, Osmanl›, Selçuklu ve SSCB bakiyesinin yeni durumunun en ince ayr›nt›s›na kadar irdelenmesi gereklidir.
Tarihin, co¤rafyan›n ve kültürün Türkiye’ye sa¤lad›¤› avantajlar kadar yükledi¤i sorumluluklar ve tetikledi¤i düflmanl›klar›n envanteri de en ince ayr›nt›s›na kadar ortaya konulmal›d›r. Shils; her toplumun bir merkezi oldu¤u, toplumun özünde ise bir merkez kuflak
bulundu¤unu söylemektedir. Bu merkezi kuflak toplumun üzerinde yer ald›¤› ekolojik bölgede yaflayanlar› etkilemektedir. Merkez ya da merkezi kuflak, de¤er ve inanç alanlar›ndan
oluflan bir fenomendir. O, toplumu yöneten inançlar, semboller ve de¤erler düzenin merkezidir; merkezdir, çünkü daha fazla küçültülemeyen ve nihai birim olma özelli¤ine sahip
bir ünitedir. Merkezi kuflak kutsal›n do¤as›na sahiptir. Karfl› reformasyon ilkesine göre de
“hâkimiyet kimin hâkimiyeti ise din de onun dinidir33.
Türkiye merkezlilik: Türk Dünyas›n›n tarihi, co¤rafi, psikolojik, sosyal ve kültürel flartlar yönden en müsait ülkesi Türkiye’dir. Türkiye, Türk Dünyas›n› sürükleyecek flartlar› örgütleme, kurumsal ba¤lant›lar› kurma, yönlendirmeyi yapma ve gerekli alt yap›y› haz›rlamada merkezi bir rol oynayacak tarihi birikim ve deneyime sahiptir. En uygun olan› Türk
Dünyas›n›n Türkiye merkezli olarak düflünülmesidir. Türkiye’nin hem Osmanl› hem de Selçuklu miras› için merkezi bir konum arz etmesi bunu zorunlu k›lmaktad›r.
32
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
Türkiye hem gerekleri hem de gerçekleri ile stratejik mihver olabilecek konumdad›r. Bilindi¤i gibi gerçekler ile gerekler aras›ndaki iliflkinin yo¤unlu¤u baflar›n›n anahtar›d›r. Baflar›y› üreten stratejilerin üzerine oturtuldu¤u tarihi, siyasi, kültürel, ekonomik ve co¤rafi temellerin sa¤laml›¤›d›r. Türkiye bu yönü itibar›yla da müsait bir konumda bulunmaktad›r.
Yeni bir Türk Stratejisi her fleyden önce en üst seviyede yap›lm›fl f›rsat, tehdit, imkân ve
ortam analizlerine ihtiyaç gösterir. Osmanl› Selçuklunun, Türkiye ise hem Osmanl› hem de
Selçuklu Devletinin devam›d›r. Selçuklu ve Osmanl› Co¤rafyas› tarihin ilk dönemlerinden
bu yana dünyan›n en önemli güç merkezlerinden birisi oldu¤u bilinmektedir. Türkiye’ye ve
Türk milletine yönelik olarak onca strateji ortaya koyanlar bu gerçe¤in fark›nda olanlard›r.
Y›llard›r Türkiye’nin yönetiminde etkin olanlar dünyaya siyasi co¤rafya merkezli olarak bakm›fllard›r. Vizyon ve misyonu Türkiye co¤rafyas›yla s›n›rl› olanlar›n uygulad›klar› “mevcudu
muhafaza” stratejisi ülkenin bütünlü¤ünü ve varl›¤›n› da tehlikeye atm›flt›r. Bak›n›z Bat› bin
y›l önce kaybetti¤i Anadolu; Yunanistan ise 553 y›l önce kaybettikleri ‹stanbul üzerinde hala hesaplar yaparken Türkiye seksen, doksan y›l önce kaybetti¤i Girit, Selanik; elli befl y›l
önce kaybetti¤i 12 Adalar üzerinde söz söylemeyi bile yanl›fl bulmaktad›r. ‹srail iki bin befl
yüz y›ll›k, ‹spanya sekiz yüz y›ll›k ideallerin ürünüdür. Türkiye iddia ve ideallerini stratejik
mahremiyet içine sokarak ya da alenen komflular›n›n yapt›¤› kadar nesillerini iddia ve ideal sahibi yaparak istikbal ve istiklalini garanti alt›na alabilir.
Bu anlamda yeni bir Türk Stratejisi bir yandan “dün/bugün/yar›n” gerçe¤i üzerine otururken di¤er yandan da “k›sa/orta/uzunvade”yi esas alacak süreçleri kapsayacak derinlikte
olmal›d›r.
Türk milleti, gerek XX. Yüzy›l›n ilk çeyre¤inde da¤›lan Osmanl› ‹mparatorlu¤u ve gerekse son çeyre¤inde çözülen SSCB’nin terekesinden almas› gereken pay› alamam›fllard›r. Her
iki imparatorlu¤un b›rakt›¤› boflluk da bugün için doldurulmufl de¤ildir. Türkiye’ye Misak› Milli’nin s›n›rlar›n› dahi çok görenler bunun bedelini a¤›r bir biçimde ödemeliler. Hâlbuki Anadolu merkezli olarak kurulan bugünkü Türkiye, Osmanl› Devletinin miras›n›n b›rakt›¤› bofllu¤u süreç içerisinde mevcut flartlar dolays›yla dolduramam›flt›r. Atatürk’ten sonra
Türkiye’yi yönetenler ülkenin hinterland›n› belirlemede de s›k›nt› çektiklerinden Türkiye’nin
d›flar›da b›rakt›¤› miras›n›n tart›fl›lmas› yerine ülkenin üzerinde kuruldu¤u topraklar tart›fl›lmaktad›r.
Türklü¤ün Bat› Mihverinin ‹nflas›: Ön Asya Devletler Birli¤i
Türklü¤ün bat› mihveri yak›ndan uza¤a esas al›narak süratle infla edilmelidir. Bu mihver ilk etapta Türkiye, Azerbaycan ve KKTC aras›nda kurulmal›d›r. Çok özel iliflkileri içeren
bu entegrasyon ikinci etapta ‹ran ve Suriye’yi içine alacak flekilde düflünülmeli daha sonrada konjonktüre ba¤l› olarak Irak sisteme dahil edilmesi düflünülmelidir. Bilindi¤i gibi Türkiye kendilerini “bir millet iki devlet” olarak tarif eden Azerbaycan’la komfludur. Her anlamda benzerlik içinde bulunan bu iki devlet kendi aras›nda birincil iliflkilerin geçerli oldu¤u bir
bütünleflmeye do¤ru süratle gitmelidir. Bir araya gelmek için tarihi, co¤rafi, kültürel, sosyal ve ekonomik her türlü imkâna sahip olan bu iki ülkenin aras›nda oluflturulacak bir bütünleflme bölgedeki bütün dengeleri de¤ifltirecek potansiyeli bünyesinde tafl›maktad›r.
Türkiye ve Azerbaycan ekonomik ve jeopolitik yönden birbirlerini tamamlayan iki ülkedir.
Azerbaycan’›n ihtiyaç duydu¤u teknoloji, mal/ hizmet vb. Türkiye’de vard›r, Türkiye’nin ihtiyaç duydu¤u enerji ve di¤er hammadde kaynaklar› da Azerbaycan’da vard›r. Birbirini tamamlayan iki ekonomi, ayn› tarih, kültür, sanat, folklor ve gelene¤e sahip olan TürkiAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
33
Özcan YEN‹ÇER‹
ye/KKTC ve Azerbaycan’› birbirine ayr›lmaz ba¤larla ba¤layacak kurumlar derhal teflekkül
ettirilmelidir. Bugün itibariyle Türkiye ile Azerbaycan aras›ndaki iliflkiler olmas› gereken en
alt seviyesinde sürdürülmektedir. Türkiye bu iliflkilerin gelifltirilmesi, ilerletilmesi ve sonuçta tam bir entegrasyona gidilebilmesi için gerekli alt yap›y› haz›rlamal›d›r. Böyle bir durumda ancak Türkiye büyük bir enerji santral›na dönüflebilir. Bu durum Türkiye’ye Türk petrolünü ve Türkmen Do¤algaz›n› kullanma imkân› sa¤lar. Azerbaycan ile iliflkiler Türkiye’nin
ba¤›ms›zl›¤› ve kalk›nmas›n› sa¤lad›¤› kadar Merkezi Asya’n›n kap›lar›n› da açar.
Bunun için Türkiye’nin öncelikle komflular›yla AB ya da ABD endeksli iliflkiler kurma gelene¤ini bozmas› gerekmektedir. Bu ba¤lamda da Türkiye’nin öteden beri izledi¤i “komfluya düflman, düflmana komflu” stratejisini terk ederek her anlamda komflu oldu¤u kardefl
Azerbaycan Cumhuriyeti ile oldu¤u kadar ‹ran’la da süratle ortak kurumlar oluflturmal›d›r.
Türkiye, nüfusunun önemli bir k›sm›n›n Türk as›ll›, tamam›na yak›n›n da Müslüman olan
bir ülke olan ‹ran ve Irak ile de ikincil iliflkilerin esas oldu¤u bir bütünleflme içine girmelidir. Atatürk’ün öncülü¤ünü yapt›¤› Sadabat Pakt› Türkiye, Irak, Afganistan’› içine ald›¤›n›
hat›rlamak gerek. Birbirisiyle komflu olan ülkelere siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik ç›karlar›n›n boyutlar› gösterildi¤inde bu entegrasyonun kendili¤inden h›z kazanaca¤› görülecektir. Sözü edilen ülkelerin aralar›nda ciddi hiçbir ç›kar çeliflkisi yoktur. Bu konuda en zor
halka olarak nitelendirilebilecek ‹ran’›n bile bu tür bir birlikteli¤e olumsuz bakmayaca¤›n›n
iflaretleri vard›r.
‹ran ile güçlü iliflkiler kurmak san›ld›¤› gibi zor olmayacakt›r. Nitekim Türkiye’nin
AB/ABD ile olan iliflkileri yüzünden ‹ran’a karfl› gelifltirdi¤i olumsuz yaklafl›ma ra¤men “‹ran,
Nükleer Reaktörlerinin Türkiye Taraf›ndan Denetlenmesini” önermektedir. M›s›r’da yay›nlanan El Wafd gazetesinin “‹ran, Nükleer Reaktörlerinin Türkiye Taraf›ndan Denetlenmesini Öneriyor” bafll›kl› haberinde, ‹ran’›n Ankara Büyükelçisi Firuz Devlet Abadi’nin,
‹ran’›n nükleer reaktörlerinin denetlenmesi için Türkiye’nin müfettifller göndermesini önerdi¤i, Büyükelçinin bas›na yapt›¤› aç›klamada, ‹ran’›n nükleer dosyas› ile ilgili gerginli¤in
bertaraf edilmesinde Türkiye’nin önemli rol oynayabilece¤ini söyledi¤i, Baflbakan Yard›mc›s› ve D›fliflleri Bakan› Abdullah Gül’ün Tahran ziyareti s›ras›nda bu önerinin ele al›nabilece¤ini ve iki ülkenin, ‹ran nükleer dosyas›na iliflkin gerginliklerin giderilmesinde yard›mlaflt›¤›n› belirten Abadi’nin, Gül’ün, Türkiye topraklar›ndan ‹ran’a karfl› sald›r›lar düzenlenmesine asla izin vermeyece¤ini vurgulayan aç›klamas›n› da memnuniyetle karfl›lad›klar›n› belirterek, Ankara’n›n, bar›flç› amaçlarla nükleer teknolojisini gelifltirme hakk›n› savunan
‹ran’›n tutumunun bilincinde oldu¤unu kaydetti¤i aktar›lmaktad›r.
Ön Asya Devletler Birli¤i; Türkiye, Azerbaycan ve KKTC aras›nda birincil iliflkiler çerçevesinde kurulmal› ard›ndan da di¤er komflu devletler bu birli¤e ikincil iliflkilerle ba¤lanmal›d›r.
Türklü¤ün Do¤u Mihveri: Orta Asya Devletler Birli¤i
Sovyet sonras› merkezi Asya’da meydana gelen bofllu¤un doldurulmas› yolunda baflta
ABD olmak üzere, Çin, AB, Pakistan, Türkiye, Hindistan, ‹ran, Rusya Federasyonu ve di¤er
bölgesel güçler büyük bir gayret içine girmifllerdir. Orta Asya’n›n kaderi uzun y›llard›r bölgedeki Cin, Rus, ‹ngiltere vb. büyük güçler taraf›ndan belirlenmifltir. Bu nedenle SSCB çöktü¤ünde Orta Asya ülkelerinin önündeki paradoksu Graham Fuller flöyle ifade etmiflti:
“Bunlar tercihlerini ne yönde kullanacaklar ve kiminle bir gelecek düflünecekler? Rusya ile mi, Asya ile mi, Müslüman Dünyas›yla m›, yoksa Türk dünyas›yla m› beraber olacaklar? Bu sorular›n cevaplar› kuflkusuz do¤rudan etnik yap›larla da ilgili bir konudur.
34
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
Bu devletlerin kar›fl›k etnik yap›lara sahip olmalar› hatta öyle ki etnik bak›mdan iç içe
girmifl olmalar› potansiyel bir çat›flma nedeni olarak de¤erlendirilmektedir”34.
Ancak Fuller’in hiç hesaba katmad›¤› bir geliflme olmufl Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri öncelikle kendi aralar›nda bir birleflmeyi tart›flmaya bafllam›fllard›r. Kardefl Kazakistan Cumhuriyeti, Orta Asya Devletler Birli¤i ad› alt›nda Türklü¤ün do¤u mihverini kurmak
üzere harekete geçmifltir. Çeflitli nedenlerle Kazakistan Cumhurbaflkan› Nazarbayev’in bu
giriflimi yavafl ilerlemektedir. Ancak konu sosyal ve kültürel zeminlerde tart›fl›lmaya devam
etmektedir.
Nazarbayev’in Orta Asya Devletler Birli¤i’ni kurmay› teklifinde dikkati çeken yönler var.
O diyor ki, “XV. Yüzy›lda ‹pek Yolunun önemini kaybetmesiyle Orta Asya gerilemifltir. Ba¤›ms›zl›klar›n kazan›lmas›yla Orta Asya zengin petrol, gaz, maden ve tar›m ürünleriyle dünya ekonomisi için tekrar önemli hale gelmifltir”. Bu ba¤lamda bölgedeki yer alt› ve yer üstü zenginlik kaynaklar› küresel güçlerin küresel ifltahlar›n› tahrik edecek boyutta olmas›;
SSCB sonras› oluflan bofllu¤un yeterince doldurulamamas›; yaflan›lan sosyal, ekonomik, siyasal, idari, ekolojik ve demokratik sorunlar bölge ülkeleri aras›nda ciddi bir iflbirli¤ini zorunlu k›lmaktad›r. Bu durumda bölge ülkeleri “Hammadde sa¤lay›c›s› konumunda kalarak
emperyal bir devletin gelmesini beklemek veya ciddi bir birlik oluflturmak” gibi iki seçenekle karfl› karfl›ya oldu¤una dikkat çekmektedir.
Orta Asya Devletler Birli¤inin ilk halkas›n› demografik, ekolojik, ekonomik, tarihi ve co¤rafi yönden iç içe olan üç Türk Cumhuriyeti K›rg›zistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan meydana gelmesi düflünülmüfltür. Teklif di¤er cumhuriyetlere aç›k b›rak›lm›flt›r. Bu ba¤lamda
Türkmenistan, Tacikistan ve Afganistan’›n da süreç içerisinde Orta Asya Devletler Birli¤ine
üye olmas› düflünülebilir.
Türkiye, Türkler ‹çin Ancak ‹kinci Ergenekon Olabilir
Lozan’›n çizdi¤i s›n›rlar ancak Ankara’n›n gücü ile iliflkilendirilerek aç›klan›labilir. Lozan
ile mümkün olabilen topraklar kurtar›lm›flt›r. Bu yüzden de Türkiye, kültürünün ve co¤rafyas›n›n do¤al s›n›rlar›na ulaflamam›flt›r. Milyonlarca Türk, mal varl›klar› ile birlikte Türkiye
s›n›rlar›n›n ötesinde kalm›flt›r. Lozan’da Türkiye’nin karfl›s›nda bir blok olarak duran güçler
Türkiye’yi kontrol alt›nda tutacak biçimde s›n›rlar›n çizilmesini sa¤lam›fllard›r. Onun için
Türkiye hem enerji yataklar›ndan hem de do¤al s›n›rlardan uzak tutulmufltur. Bu durum
Türkiye’nin s›n›rlar›n›n dört kritik k›skaç alt›nda kalmas›na neden olmufltur. Bunlar: Balkanlar, Kafkaslar, Irak, K›br›s ve Ege’dir.
Balkanlar, Avrupa’daki Türk miras›yla do¤rudan iliflki kurman›n, Kafkaslar, Merkezi Asya
ve Türk Dünyas› ile olan ba¤lant› sa¤laman›n; Irak; Orta Do¤u’ya sarkman›n; Ege ve 12
Adalar Türkiye’nin nefes almas›n› ve d›fl dünyaya do¤rudan aç›lmas›n› engelleyen barikatlard›r. Türkiye bu yönü itibar›yla efsanedeki Ergenekon’a benzemektedir. Dört yandan k›skaç alt›ndad›r. Ancak küreselleflmenin sa¤lad›¤› imkânlarla bu k›skaçlar›n çözülmesi ve afl›lmas› eskisi kadar güç olmayacakt›r.
1934 y›l›nda imzalanan Balkan Antant› ile Atatürk bir numaral› k›skac› k›rarak bir yandan yükselen ‹talyan/Alman sald›rganl›¤›na karfl› birlik içinde hareket edilmesini sa¤lam›fl
ve ülke Balkanlardan gelecek tehditlere karfl› güvence alt›na al›nm›flt›r. Sadabat Pakt› ile de
ülkenin do¤usu güvence alt›na al›nm›flt›r. Ancak bu iki anlaflman›n simgesel bir anlam› da
vard›r. Balkan Antant› ile Osmanl› miras›, Sadabat Pakt› ile de Selçuklu miras› ile ba¤lant›
kurulmak amaçlanm›flt›r.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
35
Özcan YEN‹ÇER‹
Uygulanacak strateji ak›lc›l›k, makullük, mümkünlük, basiret ve cüret kavramlar› ile zenginlefltirilerek, Atatürk’ün gösterdi¤i yol takip edilmelidir.
Bu ba¤lamda yeni bir Türk Stratejisi Türklü¤ün aflamal› bir biçimde do¤u ve bat› mihverleri biçiminde örgütlenmesini zorunlu k›lmaktad›r. Süreç içerisinde bu iki birlik üst mekanizmalarla entegre olmal›d›r. Her fley konjonktür, imkan, flartlarla ilgili oldu¤u kadar siyasi iradeyle de yak›ndan iliflkilidir.
Sonuç
Ak›l ile gönlün, do¤a ile insan›n, teknoloji ile do¤an›n çeliflkisi ancak sentezci ve bütünsel bir yaklafl›mla afl›labilir. Dünya küresel güçler taraf›ndan istimlâk edilirken Türkiye’nin
gölgesi de Türk Dünyas› üzerine düflmelidir.
Bu ba¤lamda Türkiye, dünyan›n yeniden yap›lanmas› sürecinde kendisine ikinci veya üçüncü s›n›f bir yer aramamal›d›r. Türkiye Cumhuriyeti Devleti birinci s›n›f bir devlet olman›n flartlar›na ve sorumluluklar›na kendini haz›rlamal›d›r. Buna mahkûmdur. Bu mahkûmiyet Türk milletinin Avrasya k›tas› boyunca yay›lm›fl olmas›n›n yan›nda, jeopolitik ve jeostratejik durumundan da kaynaklanmaktad›r. Türk Milleti’nin üzerinde yaflad›¤› jeopolitik ikinci s›n›f bir devletin
istiklal ve istikbalini muhafaza etmesini imkâns›z k›lmaktad›r. Türk topluluklar›n›n üzerinde yaflad›¤› hinterlanddaki tarihi geçmifli, düflmanl›klar›n süreklilik arz etmesine sebep olmaktad›r.
Sahip olduklar›n›n de¤erini bilemeyenlerin de¤ersiz kalmas› do¤an›n temel yasas›d›r.
Atas›ndan kendisine miras kalan antikan›n de¤erini bilmeyen evlat onu nas›l haraç mezat elinden ç›kar›rsa, üzerinde yaflad›¤› topra¤›n stratejik ve politik de¤erini bilmeyen nesiller de onu korumada gafil davranabilirler. Üzerinde yaflad›¤›m›z topraklar›n antik de¤eri
arz›n hiç bir yerindeki topraklarla mukayase kabul edecek durumda de¤ildir. Türk milleti
bu topraklar üzerinde ebed-müddet yaflamak durumundaysa tarihin kendisine yöneltti¤i
tehditleri ve f›rsatlar› büyük bir yetkinlikle karfl›layacak stratejileri uygulayabilecek fluurda
kadrolar yetifltirmelidir.
Kaynakçalar
1. Zb›gniew Brzez›nsk›, Büyük Satranç Tahtas›, Sabah Yay›n›, 2. Bask›, ‹stanbul, 1998. S.45/46.
2. Y›lmaz Tezkan, Jeopolitikten Milli Güvenli¤e, Ülke Kitaplar›, ‹stanbul, 2005. s.,66.
3. Ian O. Lesser/Graham Fuller, Balkanlar’dan Bat› Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yay›n›,
‹stanbul, 2000, S.128.
4. Ian O. Lesser/Graham Fuller, A.g.e.s. 129.
5. Ian O. Lesser/Graham Fuller, A.g.e.s., 129.
6. Graham Fuller, “Sonuçlar: Dünyada Türkiye’nin Artan Rolü”, Balkanlar’dan Bat› Çin’e Türkiye’nin Yeni
Jeopolitik Konumu, Alfa Yay›n›, ‹stanbul, 2000, S.,210.
7. Samuel P. Hungt›ngton, Medeniyetler Çat›flmas›, Vadi Yay›n›, 2. Bask›, Ankara, 1997. S.36.
8. Robert S. Chase, Hill E.B ve S. Kennedy, “Pivotal States and US Strategy”, Foreign Affairs, Ocak-fiubat
1996, s.47-48.
9. Samuel P. Hungt›ngton, A.g.e.s.,22.
10. Aleksandr Dug›n, Rus Jeopoliti¤i Avrasyac› Yaklafl›m, Çev; Vügar ‹manov, Küre Yay›n›, ‹stanbul, 2003. s,78.
11. Aleksandr Dug›n, A.g.e.s.,182.
12. Bu görüfller 4/5 Aral›k 2004 tarihinde Ankara’da Gazi Üniversitesince düzenlenen ‘Uluslararas› Avrasya
Sempozyumu’nda Aleksandr Dugin’in sundu¤u: “Rusya ile Türkiye’nin yolu Avrasya’da kesiflti” adl› tebli¤de ifade edilmifltir.
13. Henry K›ssenger, Diplomasi, Çev, ‹brahim H. Kurt, Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, Ankara, May›s-1998,
s.775.
14. Tahsin Ünal, Türk Siyasi Tarih, Emel Yay›nlar›, Ankara, 1978, s.,500.
15. Osman Olcay, Sevr Andlaflmas›na Do¤ru, Çeflitli Konferans ve Toplant›lar›n Tutanaklar› ve Bunlara
‹liflkin Belgeler, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay›n›, Ankara, 1980, XXVI. S.599.
36
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Yeni Bir Türk Stratejisi ve Yeni Bir Türk Hamlesi
16. Agah Oktay Güner, Rusya’n›n Panslavizm ‹deolojisi ve Türk Dünyas›, Yeni Türkiye Dergisi, 3. say›, sayfa;
157.
17. P›t›r›m A. Sorokin, Bir Bunal›m Ça¤›nda Toplum Felsefeleri, Çev: Mete Tuncay, ‹stanbul, 1997. S.81.
18. Misha Glenny, The Newyork Review’de yay›nlanan yaz›s›ndan al›nt›. Radikal ‹ki Dergisi, 20 Ekim 1996, fiiddet ve Celal Bafll›kl› Yaz›.
19. Kemal Ç‹CEK, Türkiye”nin Avrupa Birli¤ine Al›nmas›nda din bir faktör olabilir mi?, Yeni Türkiye Dergisi,
3. say›, Sayfa;231.
20. Yahya Sezai TEZEL, Mülakat, Türkiye Günlü¤ü Dergisi, fiubat 1995, sayfa;14.
21. Graham E. Fuller, “Türkiye’nin Yeni Do¤u Politikas›”, Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, ‹stanbul,
2000. S.63.
22. Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i, ‹stanbul, 2000. s.,43.
23. ‹brahim GÜNER, Türkiye’nin Jeopolitik Konumuyla ‹lgili Bir De¤erlendirme, Akademik Araflt›rmalar Dergisi, Y›l 1, Say› 1, Yaz 1996, S.,69-80.
24. Alparslan TÜRKEfi, Türkiye ve Çok Yönlü ‹liflkilerin Önemi, Yeni Türkiye Dergisi, 3. Say›, Sayfa 58,
25. Dündar Tafler, Mesele, 3. Bask› Töre-Devlet Yay›n›, Ankara,1975,s.26.
26. Aytuç ALTINDAL, Türkler ve Ortodokslar, Yeni Türkiye Dergisi, 3. Say›, sayfa; 460.
27. Aytuç ALTINDAL, A.g.m.460.
28. Suat ‹LHAN, Türkiye’nin ve Türk Dünyas›n›n Jeopoliti¤i, TKAE Yay›n› No; 134. Ankara, 1993, s.,125.
29. H. DO⁄ANAY, “Türkiye’nin Co¤rafi Konumu ve Bundan Kaynaklanan D›fl Tehditler” Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Dergisi, ‹stanbul, 1989, s.59
30. Erkan YARAR, Birleflmifl Almanya Üzerine Düflünceler, Yeni Türkiye Dergisi, 3. Say›, S., 243.
31. Ali ÇOfiKUN, “Gümrük Birli¤i, AB, Avrupa”, Yeni Türkiye Dergisi, say› 3, sayfa:168.
32. Oral SANDER, “Bölgesel ‹flbirli¤i, Avrupa ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergis 3. say›, sayfa;216.
33. Edward A. SH_LS, “Centre and Perphery”, The Logic of Personal Knowledge- Essays Presented to Michael
Polany_..., Eds. Paul Ignotus antd John Polanyi on His Sevetieth Birthady 11 th March 1961, Eds.; Ignotus,
Polany_ ve di_erleri, ss.117.
34. Graham Fuller, “Central Asia: The Quest for Identy”, Current History, Vol. 93, No;582 (April 1994),
S.,145-146.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
37
K
azakistan Cumhurbaflkanl›¤› Seçimi
Olcas SULEYMENOV*
-2005 y›l› sizin aç›n›zdan çok yo¤un geçti¤ini biliyoruz. Say›n Süleymanov, siz esasen UNESKO’da çal›flmaktas›n›z. Kazakistan’da ise demokratik geliflme komisyonunun iflleriyle yazarl›k faaliyetlerinizi sürdürmektesiniz. Bu arada Cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinde toplumsal denetleme komisyonunda görev alm›flt›n›z. Sizce bu komisyon
gerçekten gerekli miydi? 1500 civar›nda yabanc› denetleyici ve di¤er siyasi partilerin
denetleyicileri ile yap›lan denetimin Kazakistan tarihinde hiçbir zaman olmad›¤› kadar güçlü bir denetimi gerçeklefltirdi¤ini söyleyebilir miyiz?
-Olcas Suleymenov, Denetimin fazlas› olmaz. Komisyon ülke çap›nda tan›nan sayg›n
isimlerden oluflturulmufltur. Komisyonun görevi seçime ifltirak eden bütün adaylar›n kanunlara göre hareket etmesini denetlemekti. Bu basit bir hedef olarak görünebilir, fakat
gerçekte çok zordur. Örne¤in kas›m ay› içinde Carmahan Tuyakbay’›n seçim kampanyas›n› yürüten komiteden baz› flah›slar gelip Kazakistan – 1 televizyon kanal› ve Egemen Kazakistan gazetelerinin, cumhurbaflkan› aday› Tuyakbay’a devlet medyas›ndan yararlanma f›rsat›n› tan›mad›¤›na iliflkin flikâyette bulundular. Komisyon bu duruma derhal müdahale
ederek Tuyakbay’›n söz konusu yay›n organlar›ndan yararlanmas›n› sa¤lad›. Komisyona yap›lan baflvurular› ve flikâyetlerin hiçbiri cevaps›z b›rak›lmad›. Böyle bir çal›flma olmasayd›
OBCE denetleyicilerinin flikâyetleri çok daha fazla olurdu. Bu kurumun denetleyicileri seçim
bölgelerinin %92’de seçim OBCE standartlar›na uygun geçti¤ini, sadece seçim bölgelerinin %8’de ihlallerin oldu¤unu tespit ettiler. Bu çok kötü bir gösterge de¤ildir. Bu bölgelerden Cumhurbaflkan› %91 oy ald›.
- Böyle bir sonuç bekliyor muydunuz?
-Olcas Suleymenov, Nazarbayev’in kazanaca¤›ndan emindim. Bir y›l önce muhalefet
liderleriyle görüfltü¤ümde önümüzdeki seçimde Nazarbayev’la mevcut adaylardan kimsenin yar›flamayaca¤›n› söylemifltim. Ringe a¤›r kategorideki profesyonel siyasetçiyle amatör
diyebilecek hafif birisi ç›karsa sonucun nas›l olaca¤› bellidir. Bu seçim bana öyle göründü.
Belki muhalefet lideri kazanmak için de¤il de deneyim olsun diye ç›km›flt›r, demokrasinin
geliflmesi için, muhalefet ile iktidar ars›ndaki legal iliflkinin demokrasi zemininde oluflmas›*
38
Kazakistan’da yap›lan Cumhurbaflkanl›¤› Seçimi ile ilgili olarak ünlü bilim, devlet ve fikir adam› Olcas Suleymanov’la 20.12.2005 Tarihinde ‹zvestya Gazetesinden Lyudmila Varflavskaya’n›n yapt›¤› söyleflidir.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kazakistan Cumhurbaflkanl›¤› Seçimi
n› sa¤lamak çok önemlidir. Siyasi mücadele k›sa mesafeli yar›flma de¤ildir, uzun mesafeli
bir maratondur. Özellikle Avrasya’n›n Asya k›sm›nda bu ifl böyledir. Belirtilmesi gereken bir
husus, halk, “kim kazan›rsa kazans›n Kazakistan kaybetmesin” ilkesini benimsemifl gibidir. Bizim durumumuzda “ya olur ya olmaz” anlay›fl› toplumsal zeminde sa¤l›kl› bir durufl
de¤ildir.
-Muhalefetin taktik anlay›fl›n› nas›l de¤erlendiriyorsunuz?
-Olcas Suleymenov, muhalefet partileri birli¤i, devrime göre hesaplar›n› yapm›flt›r. Nazarbayev ise “evrimi” benimsemifl gözükmüfltür. Kim halk›n isteklerine göre hareket etmifl
ise o kazanm›flt›r. Halk h›zland›r›lm›fl “evrim” geliflmesine oy verdi. Muhalefetin Ukrayna
veya Gürcü versiyonlar›na göre yapt›¤› hesaplar fiyaskoya u¤rad›.
-Niçin bunlar Kazakistan’da geçersiz kald›?
-Olcas Suleymenov, Bütün bunlar muhalefetin hesaplar› iyi yapamad›¤›n›n göstergesidir. Gürcistan’da halk refah düzeyinin çok düflük oldu¤undan dolay› çaresiz bir flekilde
soka¤a döküldü. Kazakistan’da ekonomik durum çok daha baflkad›r. Vatandafllar çok iyi
biliyorlar, Kazakistan’›n refah düzeyi BDT ülkelerinde en iyilerdendir. Rakamlar›n d›fl›nda
durumun farkl› oldu¤unu di¤er ülkelerden gelen iflçiler göstermektedir. Cumhurbaflkan›n›n fiubattaki Halka Seslenifli ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel aç›dan geliflmesine ivme kazand›rd›. 2005 fiubat’a kadar sadece uzmanlar Kazakistan’›n BDT ülkeleri hatta Rusya’y› bile reformlar aç›s›ndan geride b›rakt›¤›n› biliyorlard›, Halka Sesleniflten sonra her
fley somut olarak belirlendi. Bu zamanlamas› çok iyi yap›lm›fl bir ç›k›flt›. Devrim daha çok
fakir ülkelerde gerçekleflen bir olgudur. Bizim ülkede durumun farkl› oldu¤unu herkes kabul etmektedir. Esas kitle de¤iflimin Gürcü versiyonunu desteklemedi. Halk Nazarbayev’in
2030 geliflme stratejisini ve bu stratejini destekleyen fiubat program›n› daha uygun buldu. ‹ktidar›n bu ç›k›fl›ndan sonra muhalefet çok net ve iyi haz›rlanan bir ç›k›fl yapmal›yd›.
Muhalefet, fiubat Seslenifli’nden ve Gürcü tecrübesinden do¤ru bir sonuç ç›karamad›. Bu
ilk hata idi. ‹kinci olarak Ukrayna versiyonundan do¤ru sonuç ç›karamad›. Ukrayna’da
meydana gelenler Gürcistan’daki gibi halk›n sosyal tabakalar›ndaki çat›flma de¤ildi, daha
çok etnik nitelikteki olaylard›. Ukraynaca konuflan ve tar›ma dayal› bat› ile sanayi bölgelerini oluflturan Rusça konuflan do¤u aras›nda uzun y›llard›r yaflanan gizli mücadele ilk kez
bu boyutlarda çat›flmaya neden oldu. Bizim muhalefet tart›flmas›z bir flekilde tar›ma dayal› Bat›’n›n milli devrim anlay›fl›n› benimsedi¤i anlafl›lm›flt›r. ‹flte bundan dolay› Kazakistan’daki Rusça konuflan kitlenin deste¤ini kaybettiler. Bunlar ise seçime kat›lanlar›n
%50’ni oluflturan önemli bir halk kitlesidir. Bunlar çok uluslu ülkemizde huzur ve istikrar›n dengesini kaybetmemesi için emin bir flekilde muhalefete karfl› oy verdiler. Halk›n Rusça konuflan k›sm› %100 yüz olarak Nazarbayev’a oy verdi¤inden eminim. On befl y›ld›r
ülkemiz Nazarbayev önderli¤inde, etnik çat›flmalara f›rsat vermeden dengeli bir politika
yürütmektedir. Muhalefet ise bu iflin hassasiyetini tam olarak anlayamad›. Kazak dilinin
gelece¤i konusunda çok iddial› fleyler konufltu, oysa bu gerek Ukrayna’da gerekse Kazakistan’da dikkat edilmesi gereken hassas bir konudur. Bütün bunlar muhalefetin 4 Aral›kta a¤›r bir darbe almas›na neden olan hususlard›r. Böylece Tiflis’teki “gül devrimi”, Kiev’deki “turuncu devrim” Kazakistan muhalefeti taraf›ndan do¤ru alg›lanamamas› ülkemizin yine yedi y›l için vizyon de¤ifltirmeyece¤ini garantilemifl oldu. Son olarak co¤rafya
aç›dan bize en yak›n renkli devrimin yafland›¤› ülke K›rg›zistan oldu. Bu da Kazakistan için
ac› bir ders oldu. Seçim öncesi K›rg›zistan’daki devrim s›ras›nda yaflanan olaylar› gösteren
belgeseller Nazarbayev’a ekstradan oy getirdi.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
39
Olcas SULEYMENOV
-Unutulmufl bir konuya gelelim, “Bir kiflinin tarihteki yeri nedir”, bu anlamda ülkemizde Cumhurbaflkan›n›n ismi s›k an›lmaktad›r, 4 Aral›k’tan sonra. Ço¤u görüfller seçim sonuçlar›na Nazarbayev’in program› de¤il ismi daha çok etki yapt›¤›n› iddia etmektedirler.
-Olcas Suleymenov, Her fleyden önce program etkili oldu. Burada önemli olan bu iflte.
Nazarbayev’›n program› çoktan uygulamadad›r. Bunlar flehirlerde, köylerdeki de¤iflimler,
yükselen maafl ve emeklilik maafllar›, ço¤alan özel arabalar, de¤iflen sokaklar, bütün bunlar
seçmeni etkileyen esas faktörlerdir. Cumhurbaflkan›n› halk iyi bilir. Vaat ettiklerini yapaca¤›n› da biliyorlar. Buna karfl› muhalefet ne yapabilirdi? Vaat ettikleri “S›k› düzen oluflturmak”,
“büyük holdingleri devlet mülkiyetine geri almak” bunlard›r. Elbette seçim otobiyografi yar›flmas› k›sm›n› da içine al›yordur. Nazarbayev Kazakistan’daki Temirtau sanayi inflaatlar›na
ça¤›r›lan on bin komsomoldan biridir. Birkaç aydan sonra bunlar›n say›lar› daha da azald›.
Ozbekali Canibekov’un dedi¤i gibi di¤erleri parti yöneticili¤ine kayd›lar ve köylere da¤›ld›lar. Dokuz sene metalürji fabrikas›n›n s›cak madenlerine çal›flmak her fleyden evvel enternasyonal okulu okumakt›r. Bu ise insan› siyasi aç›dan erdemlefltiren bir süreçtir. 90 y›llar›n bafl›na ço¤u ülkelerin bafl›nda bu tip liderler yoktu. Dolay›s›yla o ülkelerde etnik savafllardan
dolay› kan su gibi akt›. Kazakistan’da da bu tip oyunlar oynanmak istendi. Bu tip tehlikelerden bizi kurtaran halk›n ve yönetimin güçlü bir enternasyonal bilincidir. Bu flimdi de geçerlidir. Çok uluslu ülkenin yönetimi yaflayan uluslar›n a¤›rl›¤› oran›na göre paylafl›lmal›d›r ve
bunlar Kazaklar, Ruslar, Yahudiler veya Uygurlar v.s. olabilir ve art›k bütün bunlar Kazakistan’l›lard›r. Nazarbayev daha gençken çok uluslu ortamda yetiflti ve gerçek bir Kazakistan’l›
olabildi. Bundan dolay› bütün Kazakistan Nazarbayev’a oy verdi. Bu seçim her fleyden önce Kazakistan’daki bütün halk› bir araya getirdi ve birlik oluflturdu.
-Gerçekten ülkemizin ba¤›ms›zl›¤›n› ald›¤› on dört y›l içerisinde yaflanan olaylardan en önemlisi bu seçim midir? Sizce son y›llarda yaflananlar içinde ülkemiz için en
önemli olay nedir?
-Olcas Suleymenov, Çok fley var. Sadece baz›lar›n› söyleyece¤im. Kazakistan tarihinde ilk kez uluslararas› anlaflmalarla kendi s›n›rlar›n› resmi olarak belirledi. Yani bu, devlet
oluflturman›n ilk ve esas unsurudur. ‹kinci olarak, Sovyet döneminde anlam›n› kaybetmifl
özel mülkiyet müessesesinin oluflturulmas›d›r. Bu çok hassas bir süreçti. Devlet mülkiyetinin önceli¤i hala devlet memurlar›n›n bilincinden silinmedi. Fakat toplumsal fluurda önemli de¤iflimler yaflanmakta. Mahkemeler mülkiyet meselelerinde yeni kanunlarla karar vermekte. ‹flte neden ekonomi geliflti derseniz cevap. Vergiler bütçeye gitmeye bafllad›. Yavaflta olsa Kazakistan hukuk devletine dönüflmekte. Örnek veriyim. Kazakistan’a son geliflimde on y›ld›r görüflmedi¤im eski arkadafllar›mla görüfltüm. 1994 y›l›nda Kaj›geldin hükümeti At›rau’l›k “‹nter-Kaspi Anonim fiirketine ait Kenbay petrol yata¤›n› zorla devlet mülkiyetine alm›flt›. fiirket aç›k bozk›rda yol, boru hatt›, 240 kilometre elektrik yapt›rm›flt› ve
milyonlarca dolar harcama yapt›. Birden bire flirketin merkezine özel polis kuvvetleri operasyon düzenleyip flirketin tüm çal›flanlar›n› ç›kar›p anonim flirketi “Embaneft” flirketine teslim eder. Bütün bunlar s›rf “‹nter-Kaspi flirketi yönetim kurulunda muhalefet partilerinden
baz› flah›slar oldu¤u için böyle yap›lm›fl. Bu olay› flimdiki durumda bir düflünelim. ‹ktidar
gerçekten muhalefetin ekonomik bask›s› sonucu ihtimal do¤abilecek sosyal kutuplaflmadan sak›narak önlem alm›flt›r, çünkü o dönemler ola¤anüstü askeri dönemleri and›r›yordu.
Orta Asya ve Kafkaslardaki savafllar bitmeden Çeçenistan savafl› bafllam›flt› ve Özbekistan’da muhalefet üyelerini tutuklamaya kalk›flm›flt›.. Allaha flükür, bizde öyle ac›lar yaflan40
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kazakistan Cumhurbaflkanl›¤› Seçimi
mad›. O dönemki muhalefet partileri çoktan yok olmufltur. Ülkede durum kökten de¤iflti.
‹nter-Kaspi flirketi eski zararlar› için mahkemeye tazminat davas› bile açt›. Bir y›l zarf›nda o
flirketin avukatlar› mahkeme etraf›nda dolaflt›. Onlar bana At›rau mahkemesinin karar›n›
gösterdiler. Hepsi ‹nter-Kaspi’nin menfaatine çözülmüfl. Astana mahkemesinin ‹nter-Kaspi
flirketine eski devlet lisans›n› geri iade etme konusundaki karar› da mevcut. ‹nter-Kaspi flirketinin karfl›s›nda KazMunaygaz gibi dev flirketler bile olmufl fakat mahkeme ‹nter-Kaspi’nin hakl›l›¤›na karar vermifl. Mahkeme karar›n› Almat›’daki ciddi bir hukukçuya gösterdim, o da ülkedeki mahkemelerin ba¤›ms›z karar alabildi¤ine flafl›rd›, yani devletin güçlü
kurumlar› karfl›s›nda bir özel flirketin menfaatine karar verebiliyor. Bu hukuk devletinin oluflturulmas›nda önemli belirtilerdir. Dosyalar› inceleyen deneyimli bir hukukçu dedi ki, hakemlere yukar›dan kimsenin telefon etmedi¤i bellidir. Bu art›k iyidir. Bunlar belki seçimle
k›yaslanamaz. Seçimden sonra ne olaca¤›na bakal›m. Bence bizde piyasa’n›n mant›k ve anlay›fl› yerine oturmaktad›r, özel mülkiyet iktidar›n üç kolu ile de korunmaktad›r. 90’l› y›llarda yaflanan o büyük yolsuzluk ve kanun ihlalleri telafi edilmektedir. Emsal art›k olufltu.
Önemli olan bunlar› bütün dünyan›n bilmesidir. Ba¤›ms›z devlet demek nedir? Bu her fleyden evvel mahkemelerin iktidar›n di¤er kollar›ndan ba¤›ms›zl›¤› demektir. ‹talya’da, Fransa’da mahkeme kararlar›na gerek cumhurbaflkan›, gerek baflbakan, gerekse meclis baflkan›
da müdahale edemez. Bu durum bizde de sa¤lanabilirse, iflte o zaman d›flar›dan seçim denetlemeye insanlar veya kurumlar ak›n etmeyecek.
-Bu sene size medyada çok s›k rastlad›k, buna muhalefet bas›n› da dahildir. Baz›lar› sizin Nazarbayev’den yana tav›rlar›n›z› etkisiz k›lmak için baz› aç›klamalarda bulundular. “Az i Ya” kitab›n› gerçekte siz yazmam›fls›n›z, Nükleer denemelerin durdurulmas›na sebep olan “Semey Nevada” hareketi de¤ilmifl, Semey Oblas› (il) baflkan›ym›fl ve özellikle bir fleye ba¤›ml› oldu¤unuzdan dolay› fliirlerinizi Rusça yaz›yormuflsunuz, tarz›nda söylentiler oldu. Toparlarsak siz milliyetçi de¤ilmiflsiniz, kozmopolit birisiymiflsiniz. Bütün bunlar› duydu¤unuzda neler hissettiniz?
-Olcas Suleymenov, bu tip elefltiriler önceden de vard›. 70’li y›llarda beni “milliyetçi”,
“Türkçü” olarak suçlad›lar. Hatta Moskova’daki bir dergi beni “Siyonizm’le” itham etti.
Parti sansürü benim parti biletime “positivist” yazm›flt›, demek istedikleri galiba benim
“pasifist” olmamd›. 86 olaylar›ndan sonra beni ›rkç›l›kla, Sovyet karfl›tl›¤›yla, parti düflmanl›¤›yla suçlad›lar. Beni o kadar z›t fleylerle suçlad›lar. Fakat seçim sonras› elefltiriler birazc›k
dindi. Umar›m anlam›fllard›r niçin Nazarbayev’› destekledi¤imi, asl›nda büyükelçi olarak bu
giriflimde bulunmayabilirdim. Bana reformlar›n ilk y›llar›ndaki hükümeti ve cumhurbaflkan› çok sert tarzda elefltirdi¤imi hat›rlatt›lar. Fakat o dönemde devlet Nazarbayev’›n tabiriyle yok olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya gelmiflti. Mucizeye bak›n ülke bütün bunlar› atlatt›, di¤erleri gibi olmad›. fiimdi ilk Parlamentonun da¤›t›lmas›n›n do¤ru bir karar oldu¤u belli oldu. Milletvekilleri ülkede kanunsuzluk ve anarfli yaflan›rken Parlamentoda siyaset kavgas›
yapt›lar. Sovyet döneminden kalan kanunlar gücünü yitirdi, piyasaya uygun yeni kanunlar›n kabul edilmesi anlams›z politik kavgalar yüzünden gecikti. Parlamento da¤›t›ld›ktan
sonra Cumhurbaflkan›n›n kanun hükmündeki kararnamelerle reformlar› h›zland›rd› ve ülke
piyasa ekonomisine geçti. 10 y›l sürede ülkede çok iyi de¤iflimler yafland›. Bütün bunlar›
görüyorum ve bu vizyonu destekleyece¤im. Eski sözlerimin de yenilerinin de arkas›nday›m.
4 Aral›k gece yar›s› Nazarbayev’›n kazand›¤›n› ö¤rendi¤imde demifltim, “Nazarbayev kazand›, Kazakistan kazand›!”. Hadi böyle olsun diyelim.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
41
“D
emokrasi Adas›” Kavram›
K›rg›zistan’› Tan›ml›yor mu?
Esat ARSLAN*
“Demokrasi Adas›” Deyimi Dayat›lan Bir Süreçtir: Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›na koflut
olarak, kabilecilik ve Fergana Vadisinden kaynaklanan fundemantalist radikal ‹slami ak›mlar›n
aras›nda Fizik Profesörü Askar Akayev’in yönetimindeki K›rg›zistan’› “ demokrasi adas›” biçiminde tan›mlamak gerçekten de anlaml›yd›. Bu gerçekten böyle midir yoksa böyle mi gösterilmek istenilmektedir. Otoriter rejimlerin ortas›nda ya da Thomas Barnett ‘in ifade etti¤i gibi K›rg›zistan’›n “bütünleflmemifl boflluk”(non-integrated gap )un merkezinde nispeten demokrasimsi bir yönetime sahip olmas›, bölgenin bu flekilde tan›mlanmas›na yol açm›flt›r.
K›rg›zistan, kadife devrim rüzgârlar›n›n en son u¤rayaca¤› yer görünümündeydi. Askar Akayev’in, geleneksel Asya’ya özgü hanedanvari davran›fl biçiminin yanl›fll›¤› ortaya ç›k›nca “demokrasi adas›” imaj›n› yaratanlar neden devreye girmemifllerdi? Bilinen çevreler gerekli uyar›lar› yapmaktan neden vazgeçmifllerdi? Bilinmez. Hiç olmazsa her ülkede yeterince olan besleme
“Soros Ayd›nlar›”n›n bu ifllevi yerine getirmesi gerekirdi. Ama Akayev’in bir türlü vazgeçemedi¤i Avrusyac› (!) (Rus ve AB) aç›l›mlar› sonunun bafllang›c›n› getirmiflti. Yaflat›lmas›na onca özen
gösterilen bu imaj›n y›k›lmas›na iflte bu yüzden yeflil ›fl›k yak›ld›. Bu imaj› y›kan sadece Askar Akayev miydi? Bu imaj› bizzat kendisi mi y›km›flt›? Dört büyüklerin Çin, Rusya ABD ve AB’nin bu
demokrasi adas› imaj›n›n zedelenmesinde hiç mi suçlar› yoktu? Kuflkusuz onlar›n kendi aralar›nda yapm›fl olduklar› güç gösterisi ve hepsinden önemlisi yerleflik Rusya etmeninin bu bölgede
etkinli¤ini hiç yitirmemesi bu co¤rafyadaki göreceli “Demokrasi Adas›”n›n sonunu haz›rlad›. 24
Mart 2005 tarihinde Askar Akayev’e karfl› yap›lan hareket, planlanm›fl görüntüsünden uzakt›,
ama beklenilen bir hareketti. Gerçekten de “24 Mart Lale Devrimi”nin ard›ndan alt› ay geçtikten sonra, Askar Akayev’in durumu ve perde arkas›nda f›s›lt› biçiminde anlat›lan flayialar, Asya
gazetelerinde tart›fl›lmaktad›r. Biflkek mahreçli “Eurasia Daily Monitor” (Avrasya Günlük ‹zlencesi) 1 Kas›m 2005 tarihinde Akayev’in ülkeden kaç›fl›n› afla¤›daki biçimde irdelemektedir:
“Biflkek ile Pekin’in iliflkileri canlanabilir ya da birbirine karfl› durum alabilir, ancak burada kimin kime karfl› oldu¤u belli de¤ildir. Akayev rejiminin neredeyse bir gecede düflüflü Pekin yönetiminin güvenini aç›k seçik sarsm›flt›r. Gözlemcilerin Rus ç›karlar›na aç›k bir karfl› koyma olarak yorumlamalar›na karfl› hiçbir Rus etkisiyle karfl›laflmad›¤› olgusu Biflkek’teki devrimin oluflumu konusunda Çin’i rahats›z etmektedir. fianghay ‹flbirli¤i Örgütü (fi‹Ö) bak›m›ndan Lale Dev*
42
Doç.Dr., Ça¤ Üniversitesi Uluslararas› ‹liflkiler Ö¤retim Üyesi
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
“Demokrasi Adas›” Kavram› K›rg›zistan’› Tan›ml›yor mu?
riminin önemine gelince, bunda da bir çok kayg› ve endifleler bulunmaktad›r. Görünüfle bak›l›rsa, Akayev, fi‹Ö ve Pekin’e de¤il, Avrupa Birli¤i ve Moskova’ya dan›flt›ktan sonra ülkesinden
kaçm›flt›r. ‹lginç olan, Akayev’in ayr›l›fl› hakk›nda bir çok flayialar selinin bulundu¤udur.”1
Bu gazete yorumu, bugünkü K›rg›z yönetimi taraf›ndan fi‹Ö ve Çin’e karfl› bir günah ç›karma eylemi olarak da de¤erlendirilebilir. Demokrasi görüntüsü ad› alt›nda dayat›lan bir süreç içerisinde yap›lan “Lale Devrimi”nin asgari demokrasi kriterlerinin uza¤›nda oldu¤u bölgede yaflayanlar ve bölgeyi bilenler taraf›ndan aç›k seçik bir flekilde ifade edilmektedir. K›rg›z-Türk Manas
Üniversitesinin 10. y›l kutlama etkinlikleri kapsam›nda Biflkek’te gördü¤ümüz ve “görünen köye k›lavuz gerekmez” yaklafl›m›n›n da bundan farkl› olmad›¤›n› göstermektedir. K›rg›zistan’da
yaflam zordur, kofluflturan sokaktaki insan için, K›rg›z Türkü için, köklerinden kopart›l›p getirilenler, kökleriyle bir flekilde irtibat› kesilenler için, has›l› emekçi için, emekli için zordur…Peki Sovyetler Birli¤i döneminde her türlü gereksinimleri giderilen yafll› emekliler için yaflam nas›ld›r? Hele ki ‘sosyalizmden vahfli kapitalizme geçifl’ yapan K›rg›zistan ortam›nda aileleri taraf›ndan da
terk edilen Rus emeklileri için yaflam, bir ölüm kal›m mücadelesine dönüflmüfltür. Onlar, sistemin beklenilen o ac›l› transformasyonunda gerçekten yaflamda kalabilme mücadelesi vermektedirler. Biflkek sokaklar› bat›da al›flagelen görünümleri verip, zenginleflirken bunlar› yaflamak,
onlar için bir eziyet halini alm›flt›r.
Ç›plak Gözle Görünen Sorunlar
Rus Emeklilerin Ölüm Kal›m Savafl› : ABD’nin altm›fll› y›llarda Ortado¤u ve Orta Asya’ya
yönelik baflar›s›z bar›fl gönüllüsü deneyiminin ard›ndan, Ruslar›n Afganistan iflgali sonras› genifllemesine karfl›l›k seksenli y›llarda yeflil kuflak kuram› aç›l›m›n›n “Il›ml› ‹slam” profilinde Türkistan
co¤rafyas›nda Hoca efendi okullar› ABD marifetiyle bir 盤 gibi büyütülmüfltü. Bu aç›l›ma karfl›
Süleyman Demirel’in Cumhurbaflkanl›¤› döneminde devlet eliyle biçimlendirilen K›rg›z-Türk
Manas Üniversitesinin 10-11 Kas›m 2005 tarihinde 10. y›l kutlama etkinlikleri kapsam›nda Biflkek’te flahit oldu¤umuz yafll› Rus emeklilerin ölüm kal›m savafl› b›rak›lm›fll›¤›n, terkedilmiflli¤in
ac›s›n› gözler önüne sermektedir.
Genelde ABD askerlerinin bir ülkeye yayg›n bir flekilde yerleflme¤e bafllad›ktan sonra rastlan›lan sorunlar, K›rg›zistan’› ve özellikle de baflkent Biflkek’i de her taraftan çevrelemifl durumdad›r. Uzakdo¤u’da, Pasifik’te ABD askerlerinin bast›¤› her co¤rafyada yerli halka al›flt›r›lan belki de gece yaflam›n›n alabildi¤ine renkli ve bir lüks hayat haline dönüflümüdür. Bir
tarafta, gecede kifli bafl›na 150 Dolar harcanan Biflkek, di¤er tarafta ayda 10-12 dolarla geçinmek zorunda kalan ço¤u 70 yafl üzerindeki emekli Rus kad›nlar›n›n çaresizli¤i… Umars›zl›k, çaresizlik adeta yüzlerine kaz›nm›flt›r, ac› yaflam›n zorlu¤u karfl›s›nda çekilen eziyet yüzlerden okunmaktad›r. Aile ba¤lar› güçlü olmayan, terk edilen, kendilerinin ya da ebeveynlerinin göçerek ikinci vatan olarak geldikleri K›rg›zistan onlara dar gelmektedir. Gidecekleri
yerleri yoktur yafll› babuflkalar, çaresiz ölümün bir an evvel gelmesini beklemektedirler… K›rg›z insan›nda, o da k›rsal kesimde aile ba¤lar› güçlü oldu¤undan yafll›lar aile içerisinde iyi
bak›larak, emeklilik dönemlerini mutlu bir biçimde geçirebilmektedirler, ancak Rus kad›nlar› hem bu çevrenin insan› olmad›klar›ndan, hem de özellikle de çocuklar› taraf›ndan erken
yafllarda terk edildiklerinden, gittikçe a¤›rlaflan yaflam koflullar›n› karfl›lamakta oldukça güçlükle karfl›laflmaktad›rlar. Vahfli Kapitalizmin de¤iflim rüzgârlar› onlar›n yaflam niteli¤ini iyi
yönde de¤ifltirmedi¤i gibi, iyice yoksullu¤a itmifltir. Sovyetler Birli¤inin da¤›lmas›ndan sonra, liberal yaflam gere¤i bir türlü sata sata bitirilemeyen eflyalar, so¤ukta bekleflirken önlerindeki gazete k⤛d› örtülü tezgâhlar›n›n üzerinde görülmektedir. Art›k sonuna gelindi¤i aç›k
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
43
Esat ARSLAN
seçik anlafl›lmaktad›r. K›r›k çatallar bile görülmektedir, bu sat›fl tezgâhlar üzerlerinde. Satacaklar›n› umduklar›, sat›lmas› mümkün olmayan o zamana kadar kendilerine efllik etmifl olan
eflyalar, art›k ekmek al›nmas›na bile yetmemektedir. Sadaka niyetine sat›n al›nd›¤› da zaman, zaman görülmektedir. Vahfli kapitalizm bu yard›mlaflma ritüeline de son vermifltir. ‹nsanlar altta kalan›n can› ç›ks›n yaklafl›m›na katk›da bulunur biçiminde davran›fl sergilemektedirler. Meydana gelen uçurumlar ve insani de¤erlerin büyük ölçüde yitirilmesi, dar gelirli
emeklileri iyiden iyiye vurmufltur. Gecede kifli bafl›na 150 Dolar harcanan Biflkek sokaklar›n›
çöp y›¤›nlar› doldururken, yaflam çarp›kl›¤› alabildi¤ine büyümektedir. Di¤er bir sorun da
20’li yafllar›n alt›ndaki hamilelik oran›n›n gittikçe artm›fl olmas›d›r.
Çöp Sorunu: K›rg›zistan’›n en büyük sorunlar›ndan birisi de hiç kuflku yok ki, çöp sorunudur. ‹nan›lmas› güç ama bu genelleme do¤rudur. Belediye Baflkanl›¤› görevini de ayn› zamanda yürüten Biflkek Valisi Astanbek Nogoev gerçekten de en büyük sorunlar›n›n çöp oldu¤unu ifade etmekten çekinmemektedir. Yerel yönetimlerden sorumlu Vali, Pendik Belediye Baflkan› Erol Kaya’n›n baflkanl›¤›n› yapt›¤› Türk Dünyas› Belediyeleri Birli¤inden 5 Belediye Baflkan› ve 5 milletvekili AK Partisi Genel Baflkan Yard›mc›s› Nihat Ergün baflkanl›¤›nda
Kas›m ay›nda K›rg›zistan’› ziyaret eden heyete ayn› yarg›s›n› ifade etmifl, çöp sorununun halledilmesi konusunda kendilerinden yard›m talep etmifltir.2 Yerel yönetimlerin, baflta gelen
görevleri aras›nda insan›n yaflam koflullar›n› iyilefltirmesi ve insana yaflayabilece¤i hijyenik bir
ortam sa¤lanmas› gelmektedir. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, çöp sorunu halledilmesi gerçekten
büyük bir önem arz etmektedir. Zaten kenti dolafl›ld›¤›nda bu sorunun en yetkili a¤›zdan
ifade edilmesinin nedenleri gayet aç›k bir flekilde anlafl›lmaktad›r. Yap›lan görüflmelerde
Pendik Belediye Baflkan› Erol Kaya K›rg›zistan’›n Biflkek Belediyesi ve ilçe belediyeleriyle deneyimlerini paylaflacaklar›n› ifade ederek ortak projeler üreteceklerini söylemifltir.
Bir Önemli Sorun “20 Yafl Öncesi Hamilelik ve Babas›z Çocuk Sorunu”: Bu sorun
yetkili a¤›zlardan az oldu¤u ifade edilmesine karfl›n, sorun art›k gazetelerde aç›k bir flekilde tart›fl›lma¤a bafllan›lm›flt›r. Azatl›k Radyosundan haberci Aida Kas›maliyeva Biflkek’te ‹ngilizce olarak yay›nlanan ve ülke çap›nda da¤›lan Biflkek Observer gazetesinde konunun
önemini “20 Yafl Alt› Hamilelikteki Yükselifl, Ald›rmazl›k Ay›plan›yor” bafll›¤› alt›nda alan çal›flmas› fleklinde tart›flmaktad›r. Yazar konunun önemini afla¤›daki biçimde özetlemektedir:
“15 yafl›ndaki Myskal, güneydeki Ofl kentinde e¤itim almak için K›rg›zistan’›n k›rsal kesiminden ayr›ld›. Ofl kentindeki yeni yaflam› onu coflkunlu¤a itmiflti. Saat 6 ‘dan sonra k›zlar›n d›flar› ç›kmas›n›n bile yasakland›¤› köyündeki k›s›tlanan özgürlü¤e geçifl, ilk günlerde nas›l da yald›zl› gelmiflti onun için. Kimseye hesap vermeden, toplumun bask›c› oto kontrol sisteminden kurtulmak onu bir anda y›ld›zlar›n aras›na ç›karm›flt›. Myskal hafta sonlar›n› yeni
arkadafllar›yla e¤lenceli bir biçimde geçirme¤e bafllad›. Ailesini ziyareti s›ras›nda kendisiyle
birlikte kalan halas›na bunlar› anlatm›flt›. Ofl’a gidiflinden 6 ay sonra Myskal’in ayn› zamanda bir erkek arkadafl› da olmufltu. Say›s› gittikçe kabaran 20 yafl alt›ndaki hamilelik kervan›na o da kat›ld›. Çocu¤un babas› çabucak ortadan kayboldu. Bir anda köyündeki tek düzeli¤e karfl› ama hiçbir zaman yaflamad›¤› ac›lar› da beraberinde getirmiflti. Müstakbel çocu¤unun babas› Rusya’ya gitti ve bir daha da dönmedi. O da istenmeyen bir çocukla bir bafl›na
kalan di¤er bir çok genç K›rg›z k›z› gibi, kürtaj yapt›rma¤a karar verdi. Annesi Burul “Myskal
neden bunu yapt›¤›n›, yani niçin hamile kald›¤›n› bilmiyorum.” dedikten sonra, “ Köyde çok
sert kurallar geçerlidir. Belki de herkesin özgür bir biçimde davrand›¤› kente gitti¤i için olmufltur. Myskal ald›r›fl etmedi, seksin ne oldu¤unu hiç bilmemesine karfl›n ilk onu ta yüre¤inden yaralam›flt›. Hiç al›fl›k olmad›¤› insan iliflkilerinin kötü yüzünü görmüfltü.
44
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
“Demokrasi Adas›” Kavram› K›rg›zistan’› Tan›ml›yor mu?
Sa¤l›k Bakan› kürtaj say›s›ndaki art›fl›n her y›l azald›¤›n›, örne¤in 1999’dan bu yana üçte bir düfltü¤ünü ›srarla belirtmesine karfl›n gerçek rakamlar rahats›z edici boyuta ulaflm›flt›r. Her on kad›ndan biri, en az›ndan yaflam›nda bir kez kürtaja teflebbüs etmektedir. Uzmanlar her y›l istenmeyen hamileliklerinin kaçta kaç›n›n arzu üzerine gerçeklefltirilen kürtaj
ameliyatlar›yla uygun bir flekilde çözümlenip çözümlendi¤ini bilememektedirler. Bu kürtaj
ameliyatlar› 10-20 ABD dolar›na mal olmaktad›r.(…) Bu ameliyatlarla iç içe bulunan Kubancybek Askuliev, 20 yafl›n alt›ndaki hamilelik ve kürtaj ameliyatlar›n› güvenli seks ve gebelikten korunmadaki bilgi eksikli¤ine ba¤lamaktad›r. “Onlar›n hepsi çok genç ve evli olmad›klar›ndan kürtaj› istiyorlar ve hemen-hemen onlar›n hepsi zor yaflam koflullar› içerisinde bulunuyorlar. Bu genç insanlar her gün bize geliyorlar. Son zamanlarda k›rsal kesimden
gelenler de bilgisiz olduklar›ndan bu e¤ilim artm›fl bulunmaktad›r. Ancak, hamileli¤ini ilk
evrelerde bize gelmesi zorunludur.”
20 Yafl Öncesi Hamilelik ve Babas›z Çocuk Sorunu bat›n›n dayatt›¤› demokratikleflme ve
liberalleflmeye geçifl döneminin ve Bat› uygarl›¤›n›n bir baflka çarp›c› iz b›rakan yans›mas›d›r. Bat› uygarl›¤›, maalesef AIDS’i de getirmifltir. Yafll› entelektüellerle konufluldu¤unda SB
dönemindeki bu sorunun önlenmesindeki yaklafl›mlar adeta özlemle anlat›lmaktad›r. Ö¤retmenlerin asla konuflmad›¤› ya da söz aç›ld›¤›nda yüzlerinin k›zard›¤› okullarda seks e¤itimi ciddi olarak düflünülmektedir. Ancak, K›rg›zistan’›n ombudsman’› ve eski Cumhurbaflkan› aday› Tursunbay Bakiruulu okullardaki seks e¤itimine karfl› olanlar›n sesidir. Kendisiyle yap›lan bir görüflmede, “Çocuklara okullarda böyle fleyler anlat›lmamal›d›r.” dedikten
sonra, “Benim neslim flimdiki nesil gibi bafltan ç›km›fl, ahlak› bozulmufl bir kuflak de¤ildir.
Neden okullarda seksi konuflal›m?” fleklindeki önyarg›l› yaklafl›m›n› da sürdürmektedir. K›rg›zistan yönetimi bu konuda köklü bir de¤iflikli¤e gitmezden önce bu tür yaklafl›mlar›n
özellikle k›rsal kesimde egemen oldu¤u sav›n› hiç bir zaman göz ard› etmemelidir.
Bölgedeki Rus Az›nl›¤› ve fiimdiki Durumu: Rusya’n›n K›rg›zistan üzerinde siyasi ve
ekonomik olarak etki kurmas›n›n önemli bir arac› ülkedeki Rus az›nl›kt›r. K›rg›zistan, Kazakistan’la beraber Orta Asya’da en fazla Rus az›nl›¤a sahip olan devlettir. Ruslar K›rg›zistan
nüfusunun %15 -20 civar›nda bir bölümünü oluflturmaktad›rlar. K›rg›zcan›n resmi dil olmas›yla bafllayan Rus az›nl›¤› sorunlar›, Ruslara karfl› halk›n gerilimini de beraberinde getirmifl kendilerini bir bafl›na hisseden Rus az›nl›¤›n›n bu sefer göçü gündeme gelmifltir. Hal
böyle olunca, K›rg›zistan, Rus az›nl›¤›n K›rg›zistan ekonomisindeki önemli yeri ve giriflimcili¤i temsil etmeleri nedeniyle adeta burjuvazisinden yoksun bir ülke konumuna gelmifltir.
Bu göçün ya da Rusya ya dönüfl hareketinin K›rg›zistan ekonomisine etkisi büyük olmufltur. Göç ile birlikte ülkeden kaç›r›lan sermayenin K›rg›zistan’a maliyeti de yüksek olmufltur.
Bir anda ifl yapamaz duruma gelen K›rg›zistan bu nedenle 25 May›s 2000’de ç›kar›lan bir
yasa ile Rusçay› K›rg›zca ile birlikte resmi dil olarak kabul etmek zorunda kalm›flt›r.3 Bu olay
Rus az›nl›¤›n K›rg›zistan için ne kadar önemli oldu¤unun ve Moskova’n›n gerekti¤inde bu
az›nl›¤› Biflkek’e karfl› kullanabilece¤inin belirtisidir. Her iki halde de dört büyükler taraf›ndan asl›nda K›rg›zistan’a karfl› uygulanma¤a çal›fl›lan do¤rudan do¤ruya kapitalizmin hem
de vahfli kapitalizmin ac›mas›z kurallar›d›r.
Sorunlar›n Gizlenmesinde Hala Askar Akayev Hedef: Kendisi ülke d›fl›nda olsa bile,
Askar Akayev ülke gündemindeki yerini koruma¤a devam etmektedir. Gün geçmemektedir ki K›rg›z gazetelerinde devrik baflkan Askar Akayev hakk›nda yeni bir fley ortaya at›lmam›fl olsun. ”Kamuoyunu Bilinçlendirme” ad› alt›nda tüm bu yap›lanlar Askar Akayev’in kirli çamafl›rlar›n› ortaya ç›karma çabalar› m›d›r? bilinmez ama olay sadece bir yönden de ele
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
45
Esat ARSLAN
al›nmamaktad›r. Ayr›ca, devlete yak›n gazeteler, Akayev’in Moskova’daki yeni yaflam›na
uyumunda bile yeni yönetimin yard›mc› olaca¤›n› yazarak, toplumun ne kadar adil bir yönetimle idare edildi¤i izlenimini vermekten, kendilerini alamamaktad›rlar. Genellikle K›rg›z
gazetelerinin birinci sayfalar›n› da ondan ve ailesinden haberler verme¤e özel itina göstermeleri buradan kaynaklanmaktad›r. Asl›nda yap›lma¤a çal›fl›lan Akayev’i kullanmak suretiyle yönetimin kendi yerinin perçinlenmesinden baflka bir fley de¤ildir. Ancak bilinen bir gerçek vard›r ki hükümetin yaklafl›m› son derece profesyonelcedir. Aç›l›mlar›n topluma yans›t›lmas› Akayev-Gate gibi ABD patentli oldu¤u da gizlenmemektedir. ABD’nin ünlü iç istihbarat örgütü FBI da Akayev hakk›ndaki bilgi birikimlerini gönüllülük esas›na göre K›rg›z yönetimine, kamuoyuna ve Akayev’in mal varl›¤› ön araflt›rma kuruluna aktarmaktan kendini alamamaktad›r.4 20 Ekim 2005 tarihinde, Biflkek’te bir bas›n toplant›s› yapan Avukat Edward Liberman, FBI ‘›n Eski Baflkan Akayev ve ailesinin mal varl›¤› hakk›nda ön araflt›rma
yapan kurula bilgi verdi¤ini aç›klam›flt›r. Bu cümleden, Manas Havaalan› ve Aalam Havaalan› Hizmet fiirketinin ABNA Amro Bank, Citibank ve yaklafl›k 175 örgütle iliflkide bulunan
Newyork flubeleri vas›tas›yla para kaç›rma ifline kar›flm›fl olabilece¤i dile getirilmifltir. Kirli
para ile Askar Akayev ve ailesi özellikle yan yana getirilme¤e çal›fl›lmaktad›r. Türkiye’deki
mal varl›¤›n›n olup olmad›¤› için Türkiye’ye kadar merkezden görevlendirilmifl yetkililer
gönderilmifltir. Bir yandan Akayev’in ülke içerisindeki karizmatik imaj› zedelenme¤e çal›fl›l›rken, di¤er yandan son derece profesyonel bir yaklafl›mla demokratik davran›ld›¤› da gösterilme¤e çal›fl›lmaktad›r. Bu aç›l›mlar›n tematik olgusu, Askar Akayev’in kiflili¤inde bölgede Ruslar›n politikalar›n›n kötü gösterme gayretkeflli¤i de oldu¤u söylenebilir. Asl›nda Ruslar Askar Akayev’in tasfiye edilmesi hareketi s›ras›nda sessiz kalarak, bu konuda bir diyet de
ödemifller, ABD’ne bir ölçüde yard›m bile etmifllerdir.
24 Mart’ta iktidar› zorunlu olarak b›rakmak mecburiyetinde kalan K›rg›zistan Devlet
Baflkan› Askar Akayev flimdilerde Moskova Üniversitesinde profesör olarak çal›flmaktad›r. O
da flimdi Rusya Federasyonunda ifl bulan 300.000 K›rg›z Türkünden baflka biri de¤ildir. Bizdeki “Almanc›” yaklafl›m›na benzer biçimde o da “Rusçu”dur. Rusya Federasyonu Sovyetler Birli¤i dönemindeki gibi iflsizli¤in bir büyük sorun oldu¤u K›rg›zistan’da hiç olmazsa
flimdilik bo¤az toklu¤una çal›flmak zorunda olduklar› Rusya Federasyonunda iflsizli¤i mas
eden bir ülke konumundad›r. Ruslar›n sahip olmas› ile Moskova Üniversitesinde profesör
olarak ifl bulan Asker Akayev için K›rg›zistan’›n Moskova Büyükelçili¤i taraf›ndan “Kendisiyle temas halinde de¤iliz, ancak kendisi bizi arar ve bizden bir yard›m talep ederse biz ona
yard›m edece¤iz” fleklinde bir aç›klama gelmesi geçmiflin demokrasi adas› k›r›nt›lar› ile özdefllefltirilebilir5. Biraz sanc›l› olsa da görevi b›rakmak zorunda kalan Askar Akayev, Moskova’da hiçbir flekilde devrik bir devlet baflkan› statüsünü tafl›mad›¤› gibi, bir baflka ilginç olan
durum ise, arkas›nda devlet deste¤inin bulunmas› ya da bu görüntünün sergilenmesi dolay›s›yla ülkedeki yandafllar›na bir tak›m olumlu iletilerin yap›lm›fl olmas›d›r. Belki de hemen
hemen her vesileyle aralar›ndan su s›zmad›¤›, birlikte hareket ettikleri izlenimi verme¤e çaba gösteren Cumhurbaflkan› Kurmanbek Bakiyev ile Baflbakan Feliks Kulov’un hala endiflelerinin giderilmifl olmamas› da buna etki etti¤i düflünülebilir.
Sovyetler Birli¤i döneminin sonlar›na do¤ru 1990 y›l›nda K›rg›zistan’da cumhurbaflkanl›¤› seçimleri yap›lm›fl ve eski bir Fizik profesörü Askar Akayev Cumhurbaflkan› olarak seçilmiflti. Sovyetler Birli¤inin da¤›lmas›na koflut olarak 30 A¤ustos 1991 ‘de ba¤›ms›zl›¤›n› ilan
eden K›rg›zistan’da, iktidar›n› yeni dönemde de tekrardan perçinlemek ve güçlendirmek isteyen Askar Akayev, 12 Ekim 1991’de Cumhurbaflkanl›¤› seçimine gitmifl ve oylar›n
%95’ini alarak Cumhurbaflkan› seçilmifltir. Yeni dönem kendisiyle birlikte aç›lm›flt›. Akayev
46
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
“Demokrasi Adas›” Kavram› K›rg›zistan’› Tan›ml›yor mu?
2000 y›l›nda da üçüncü kez Cumhurbaflkan› seçilmiflti. 1990 y›l›nda seçilmesini Sovyetler
Birli¤i yönetimi alt›nda olundu¤u gerekçesiyle, anayasan›n bir kiflinin ikiden fazla cumhurbaflkan› seçilmesini engelleyen hükmü kapsam›nda görmemifltir. Fizik profesörü, klasik müzik ve resme düflkün Akayev, sonunu getiren hata, 27 fiubat 2005’teki seçimlerde k›z› Bermet ve o¤lu Aydar’› vekil seçtirebilmek için rakiplerini diskalifiye etmekle yapm›flt›r. Askar
Akayev’in baflka önemli hatalar›ndan birisi ise; yerleflik çarfl›, pazar esnaf›n› karfl›s›na almas› olmufltur. Tanzim Sat›fl ma¤azalar› niteli¤indeki “Narodni”leri kendi kontrolüne al›p, yeralt› ve güvenlik güçleriyle do¤rudan ilintisi olan çarfl›, pazar esnaf›n›n yerleflik kar sistemine karfl› bir hareket bafllatmas›, onun için de dönüflü olmayan yoldaki sonun bafllang›c› olmufltur. Ayr›ca her Asya lideri gibi, ‘Hanedanl›k’ sevdas›na da kap›lan Akayev tam organize olmam›fl muhalefetin Ofl ve Celalabad’da bafllat›p, üç günde Biflkek’e tafl›d›klar› gösterilere direnmeden 24 Mart’ta ülkeyi terk etmek zorunda kalm›flt›r. Üzüntüyle belirtmek gerekir ki, bu davran›fl biçimi Biflkek’in devrim’in gururunu yaflamadan, kontrolden ç›km›fl asilerce ya¤malanmas›n› da beraberinde getirmifltir. Burada ç›kan iki önemli sonuçtan birisi,
Asya co¤rafyas›nda çarfl› pazar esnaf›n› arkan›za almadan her hangi bir fleyin yap›lamayaca¤› realitesi ile tam tersi çarfl› pazar esnaf›na karfl› gelifltirilecek her hangi bir güç gösterisinin yapanlar›n sonunu getirece¤i gerçe¤inin s›nanmas› olmufltur. ‹kincisi ise, bunun demokrasi adas›na yarafl›r bir demokratik devrim de¤il, aksine taban› iyi belirlenememifl, iktidar›n el de¤ifltirmesini amaçlayan beceriksiz bir darbe giriflimi olmas›d›r.
Kuflkusuz Akayev’in demokrasinin gelifltirilmesine yönelik bu olumlu ad›mlar›n aksi yönündeki politikalar› K›rg›zistan’›n demokrasi imaj›na gölge düflürmüfl ve otoriter rejime geri dönüfl yönünde bir izlenim uyand›rm›flt›r. Yönetim ve ba¤›ms›z bas›n aras›nda sürtüflmeler yaflanmas›, iki gazetenin kapat›lmas› Nisan 2000’de yap›lan parlamento seçimleri s›ras›nda yaflanan yolsuzluklar, Ekim 2000’de yap›lan Cumhurbaflkanl›¤› seçimlerinde Akayev’in anayasay› ihlal ederek üçüncü kez aday olmas›, ayr›ca en büyük rakipleri Feliks Kulov ve Topçubek Tursunaliyev’in de¤iflik nedenlerle seçimlere kat›lmas›n›n engellenmesi bu
izlenimi destekleyen geliflmeler olarak K›rg›zistan demokrasi tarihinde yerini alm›flt›r.
Ancak Bakiyev ve Kulov politikalar›n›n uygulanmas› bak›m›ndan aralar›nda bir fark olmad›¤›n› her vesileyle dile getiren yeni yönetim, anayasa, yasa de¤iflikli¤i yapmadan hatta seçimlerine gölge düflen Akayev döneminde seçilmifl parlamentoyu d›fllamadan görevlerine devam etmesi zedelenen demokrasi imaj›n› tamir edilmesi hedefine yönelik oldu¤u
de¤erlendirilebilir. Cumhurbaflkan› Bakiyev yapm›fl oldu¤u bir bas›n toplant›s›nda eski rejim taraf›ndan her y›l bakanlar›n yar›s› de¤iflirken, flimdilerde befl y›l için ayn› hükümet ile
çal›flaca¤›n› ifade etmesi6 olay› bir baflka cephesini sergilemektedir. Bu bir anlamda eski rejimin yanl›fll›¤›n› kamuoyuna s›k-s›k an›msat›larak, rejimin istikrar› için böyle bir de¤iflikli¤e
baflvurmayacaklar› demokrasinin bir gere¤i söylemine getirme çabalar› olarak da görülmelidir. Halkla iliflkiler disiplininin bütün veçheleri bat›daki örneklerine rastlan›r tarzda kesintisiz bir biçimde kullan›lmaktad›r.
K›rg›zistan’›n Ekonomik Bak›mdan Vazgeçilmezli¤i: K›rg›zistan ekonomik bak›mdan
neden bat›n›n bu kadar fazla ilgisini çekmektedir? Ya da bir baflka deyiflle K›rg›zistan ekonomik bak›mdan vazgeçilmezli¤i nereden kaynaklanmaktad›r? Hiç kuflkusuz, bu soruya verilecek yan›t, onun do¤al yap›s›ndan kaynaklanmakta oldu¤u gerçe¤idir. Bunun nedeni ise
aç›kt›r. Hiç de geri b›rak›lamayacak yönü ise, K›rg›zistan’›n alt›n ve su rezervleri bak›m›ndan dünya ve bölge içerisindeki tart›fl›lamayacak konumudur. Dünyan›n on büyük alt›n
üreticisinden biri olan K›rg›zistan, zengin su kaynaklar›yla da bölgede önemli bir güce saAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
47
Esat ARSLAN
hiptir. Ama K›rg›zistan’› as›l önemli k›lan jeopolitik bak›m›ndan eski dünya adas›n›n kalpgah (heartland)’›nda bulunma niteli¤idir Liberal ekonomiye sahip demokratik bir K›rg›zistan bölgenin istikrar› için önemli oldu¤u gibi, bu yap›s›yla hem Bat›l› güçlerin hem de
Çin’in bölgeye nüfuzu için önemli bir konumdad›r. K›rg›zistan’›n istikrars›zl›¤a terk edilmesinin her fleyden önce Rusya’n›n ifline yarayaca¤› tart›flma götürmez bir gerçektir. 11 Eylül
sald›r›lar›ndan sonra ve de Özbekistan’dan ABD askerlerini ç›k›fl›ndan sonra K›rg›zistan
ABD’nin Orta Asya’da boy gösterebilece¤i bir kale durumuna gelebilece¤i etkisi de bu konumu güçlendirmektedir. Nitekim ABD’nin askeri ve d›fliflleri görevlilerinin bir seri gidifl geliflleri ve yerinde incelemelerinden sonra, nihayet 13 Ekim 2005 tarihinde ABD D›fliflleri Bakan› s›n›rs›z hava sahas› kullan›m› konusunda K›rg›zistan’la bir antlaflma imzalama¤a muvaffak olmufltur7. K›rg›zistan bu antlaflmaya özel önem verdi¤ini ABD D›fliflleri Bakan› Rice
ve Cumhurbaflkan› Bakiyev’in birlikte yapt›klar› bas›n konferans›nda aç›klam›fllard›r. Aç›lacak olan üs do¤rudan ABD’nin resmi bir üssüdür ve ABD her y›l bu üs karfl›l›¤›nda K›rg›zistan’a 40-50 milyon dolar ödemeyi taahhüt etmifltir. Bu antlaflman›n d›fl dünya versiyonu
olarak da Afganistan yak›nlar›nda terörizmle savafl ve insani programlar fleklinde bir k›l›f haz›rlanm›flt›r. Ocak 2006 tarihinde Özbekistan’dan K2 diye bilinen Karshi-Hanabad’› terk
edecek ABD birlikleri ve savafl uçaklar›n›n yeni üssü Biflkek havaalan› olacakt›r. Unutulmamas› gereken ise, Biflkek’in 20 mil kadar d›fl›nda da bir baflka üssün Ruslar taraf›ndan kullan›lmakta oldu¤u gerçe¤idir. Bu antlaflma ile so¤uk savafltan bu yana Ruslar ve Amerikal›lar eski dünya adas›n›n kalpgah›nda bu kadar yak›n temas haline gelmemifllerdi. Gerçi 11
Eylül sald›r›s›ndan sonra Biflkek’te 1.000 kiflilik bir kuvvet bulunmufltu ama, o zamanki destekler mahiyette bulunufl, flimdilerde geçmiflin iki süper gücünü has›m durumuna getirmifltir. Bu karfl› karfl›ya gelifl, yak›n gelecekte K›rg›zistan hava sahas›nda “it dalafl›” da dahil olmak üzere belirgin angajman kurallar›n›n geçerli olaca¤› olaylar›n da habercisi olma konumunu korumaktad›r. Aral›k ay›nda Biflkek havaalan›nda ç›kan büyük yang›n bu aç›dan ele
al›narak de¤erlendirilmelidir. Biflkek’in bu koalisyon içerisinde yer almas› ve topraklar›n›
ABD askerlerine açmas› ise özellikle Moskova ve Pekin’i tedirgin etmektedir. ‹flte bu yüzden
K›rg›zistan Orta Asya’da sahip oldu¤u jeopolitik ve kalpgahda bulunmas› nedeniyle jeostratejik dinamizmi nedeniyle mevcut küresel güçler için büyük bir önem arz etmektedir.
Sonuç
Biflkek mahreçli “Eurasia Daily Monitor”(Avrasya Günlük ‹zlencesi) 2 Kas›m 2005 tarihinde
aç›kça belirtti¤i gibi Biflkek’teki olaylar, kesintisiz Moskova’n›n tam gözetimi alt›na girmifl
bulunmaktad›r. Kalpgahta yeniden dirilen fi‹Ö üyesi Rusya’n›n Askar Akayev döneminin özlemini çekmekte oldu¤u bilinen bir gerçektir. RF, bir çok bak›mlardan Bakiyev’in iktidara geliflinden önceki durumdan daha kötü bir durumdad›r. Bakiyev – Kulov ikilisi ise Washington’dan
daha çok para koparabilmenin pefline düflmüfl, istemleri s›rça köflkte yürüme¤e mecbur b›rak›lan fil konumundad›r. S›rça köflkte gezinen bu fil her aya¤›n› kald›rma¤a kalkt›¤›nda Çin ve
RF’nunu tedirgin etme¤e devam etmektedir. Bu gerçekten de, AB’nin flimdilerde sesi duyulmasa da b›ça¤›n keskin ucunda üç büyüklerle dans etmek, yada ‹smet Pafla’n›n dedi¤i gibi üç ay›
ile yata¤a girme¤e özdefl bir durumu dikte ettirmektedir. Ancak K›rg›zistan’da sahneye konulan çevresel iliflkilerin dayan›lamaz bask›s› dünya ve bölgesel politikalar›n çaprafl›kl›¤›n›n bir
yans›mas›d›r. ‹flte flimdi Bakiyev ve Kulov ikilisinden beklenilen, at cambazl›¤› gibi tetikleyici ç›k›fllar›ndan çok, ak›lc› ç›k›fllar›na bölgede her zamankinden fazla gereksinim duyulmakta oldu¤udur.
48
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
“Demokrasi Adas›” Kavram› K›rg›zistan’› Tan›ml›yor mu?
Kaynakçalar
1. “Akayev apparently fled at advice of Moscow, EU (Görünüfle bak›l›rsa, Akayev, Avrupa Birli¤i ve Moskova’n›n
tavsiyesiyle ülkeden kaçt›),The Bishkek Observer, City Edition, 10 Kas›m 2005, s.3
2. Mustafa Kaya, ”Türk Dünyas› Belediyeleri K›rg›zistan’a Ç›kartma Yapt›”, Sabah Gazetesi, 29 Kas›m 2005,
s. 14.
3. E.Soltan, “Rusya ve K›rg›zistan:Asimetrik ‹liflkilerin Süreklili¤i”, Avrasya Dosyas›,C. 7. Sa.4, K›fl 2001-02, ss.
194-95
4. “New Twist to Akayev’s Investigations”(Akayev’in Soruflturmas›nda Yeni Bulgular) , The Bishkek Observer
City Edition, s.1
5. The B›shkek Observer, 10 Kas›m 2005, s.1
6. a.g.e.s.1
7. The Bishkek Observer, 20 Ekim 2005, City Edition, s.1 (Ayn› yaz› Washington Post’ta da yay›nlanm›flt›r.)
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
49
T
ürk Dünyas›n›n Gündeminde
Tart›fl›lan Sorunlar
Remzi KILIÇ*
Özet
Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›yla ba¤›ms›zl›¤›na kavuflan Türk dünyas›nda kurulan Türk Cumhuriyetleri, bu devletler ve di¤er Türk topluluklar› ile bölgede bulunan devletler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
bu ülkeler ile iliflkileri hangi düzeyde, ortaya ç›kan sorunlar ve çözümleri, bu u¤urda yap›lan çal›flmalar, gündeme gelen görüfller,
öneriler hakk›nda yap›lan de¤erlendirmelere yer verilmifltir. Türk
Dünyas›nda, kültürel, sosyal, bilimsel ve siyasî aç›dan çeflitli alanlarda yap›lan faaliyetler ve geliflmeler irdelenmifltir.
Girifl
Sovyetler Birli¤i’nin 1990-1991 y›llar›nda da¤›lma sürecine girmesiyle birlikte, di¤er
topluluklar gibi, Türk topluluklar› da ba¤›ms›zl›klar›n› ilan etmifllerdir. Baflta, Kazakistan
Cumhuriyeti olmak üzere, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve K›rg›zistan Türk
Cumhuriyetleri ve birçok muhtar ve özerk Türk topluluklar› ortaya ç›km›flt›r. Bu Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklar›n›n ba¤›ms›zl›klar›na kavuflmalar›, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk halk› taraf›ndan son derece olumlu karfl›lanm›flt›r.
Bilhassa, Türk devlet adamlar› ve Türk milliyetçileri, Türk dünyas›ndaki ba¤›ms›zl›k geliflmelerini ve soydafl topluluklar›n kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini öteden beri arzu etmekteydiler. Gazi Mustafa Kemal’in Türk dünyas› hakk›nda beyan ve iflaret etti¤i hususlar, Türkiye’de ve Türk dünyas›nda Türk milliyetçileri taraf›ndan bilinmekteydi. Türk milliyetçileri, hem
Türkiye Cumhuriyeti devleti her türlü emperyalizmden uzak, ba¤›ms›z millî bir devlet olarak
yaflamal›d›r, hem de Sovyet-Rusya’daki soydafllar›m›z baflta olmak üzere, bütün dünya Türkleri hür ve ba¤›ms›z bir flekilde varl›¤›n› sürdürmelidir, anlay›fl› içerisinde hareket etmifllerdir.
Ancak, dünyan›n en büyük kara devleti olan Sovyet-Rusya, 1970-1980 y›llar›na gelindi¤inde; k›talar aras› güdümlü füzeleri, z›rhl› mekanize ordular›, nükleer silah depolar›, hava
*
50
Doç. Dr., Ni¤de Üniversitesi E¤itim Fakültesi, Yeniça¤ ve Yak›nça¤ Tarihi Ö¤retim Üyesi.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Türk Dünyas›n›n Gündeminde Tart›fl›lan Sorunlar
filolar›, her denize bayrak gönderen donanmalar› ile süper bir askeri gücü temsil etmekteydi1. Sovyet-Rusya hegemonyas› alt›nda tuttu¤u baflta Türkler olmak üzere, bütün unsurlar› veya çeflitli halklar›, her konuda kontrol ya da bask› alt›nda bulunduruyordu. Nitekim
Sovyet Sosyalist rejimi ancak yetmifl y›l kadar devam edebilmifltir. Sovyet-Rusya Gorbaçov
ile birlikte uygulamaya koydu¤u “prestroika ve glastnost” politikas›yla da¤›lma sürecini yaflam›flt›r. Tabi ki, bu hadiseler durup dururken ve kolayca kendili¤inden gerçekleflmemifltir.
Bu hadiselerin pek çok iç ve d›fl sebepleri vard›r.
Ruslar, “Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u” ad› alt›nda, yine de güç ve hâkimiyetlerini ortaya koymufl, ça¤›n flartlar›na uygun olarak Türk Cumhuriyetleri baflta olmak üzere, SovyetRusya’dan ayr›lan di¤er topluluk ve halklar› örgütleme baflar›s›n› göstermifllerdir. Ruslar,
Rusya Federasyonu ad› alt›nda kurduklar› devlet ile hala Avrasya’n›n en büyük topraklar›na
sahip, yaklafl›k olarak 165 milyon nüfuslu, nükleer gücü olan, birçok do¤al kaynaklara hükmeden bir devlettir. Ruslar›n ayr›ca yüzy›llar› aflan, farkl› milletleri kendi sömürge faaliyetleri ile kontrol alt›nda tutabilme deneyimleri de göz ard› edilmemelidir.
Türk dünyas› ile ilgili olarak, Türkiye’de ve Türkistan sahas›nda kurulan cumhuriyetlerin
bilgeleri baflta olmak üzere, Türk dünyas›n›n her taraf›ndan Türk ayd›nlar›, düflünürleri, bilim insanlar›, siyasetçileri ve e¤itimcileri, son çeyrek as›r içerisinde, Türklü¤e dair binlerce
kitap, makale, araflt›rma, dil çal›flmalar›, projeler yapm›fl ve yazm›fllard›r. Siyaset adamlar›,
akademisyenler, gençlik teflkilatlar›, ifl adamlar› ve e¤itimciler, birçok toplant›lar, kurultaylar, konferanslar, sempozyumlar yaparak, yaklafl›k 250 milyon Türkçe konuflan insan›n,
Türk halklar›n›n dost ve kardeflli¤ini art›rmay› amaçlam›fllard›r.
Türk milleti bir büyük ç›nard›r ve ulu bir köktür. Türkler, milletler ailesinin üstün ve yüce olan flerefli bir üyesidir. Türk daima muktedirdir. Türk ‹l’li (devletli), Töre’li (kanunlu ve
nizaml›) olmufltur. Altay da¤lar›ndan Tuna boylar›na kadar tarih kaynaklar›, insanl›k tarihi
boyunca Türk’ü yazm›flt›r. fiair; “Nerde benim Ural Altay da¤lar›m, sabah olur akflam olur a¤lar›m” derken Türk yurtlar›na, Türk’ün adetâ tapulu olan vatan co¤rafyas›na vurgu yapmakta ve hasretini dile getirmektedir.
“Ben do¤uda bir kavim yaratt›m, ad›n› Türk koydum, onlar yer yüzünün adaletini ve töresini (nizam›n›) sa¤lar, benim dostlar›m› dost, düflmanlar›m› düflman bilirler” sözü, hadisi kutsi olarak zikredilir. Türk milleti dünyan›n adalet k›l›c› ve terazisidir. Türkler, milletler siyasetinin dengesini sa¤lamaktad›rlar. Yüce Tanr› Türk’ü hep baflta yaratm›flt›r. “Türk dilini
ö¤renin, zira onlar›n hâkimiyetleri uzun olacakt›r” ifadesi, hadis olarak Kaflgarl› Mahmut’un
kitab›n›n bafl›nda yer al›r. Bu hususlar Türk evlatlar›nca iyi bilinmeli ve asla unutulmamal›d›r.
Türkler milletler mücadelesinde, mazlum milletlere, düflkün ve yoksul halklara, tarihleri
boyunca kol kanat germifl, onlar› korumufl, asla köle muamelesi yapmam›flt›r. Bu gibi nedenler ile Türklük ulu ç›nar› hiç y›k›lmam›fl, hep var ola gelmifltir. Türk ayd›nlar› ve bilgeleri, Türk milletinin evlatlar›na daima yol göstericilik, rehberlik yapm›fllard›r. Türk tarihi boyunca kurmufl oldu¤u devletli yap› içerisinde, birçok halk› duldas›nda bar›nd›rm›fl, felakete u¤rayanlar› bünyesinde korumufltur.
Sovyet-Rusya’n›n da¤›lma hadisesinden çok daha evvel, Atatürk’ten itibaren, Türkiye’de
Türklük fluuru ve Türk milliyetçili¤i çok kuvvetli ve güçlü tutulmufltur. Bunun fevkalade güzel sonuçlar› art›k al›nmaktad›r. Bugün özellikle Türk milliyetçileri, neden üzerlerine ölü
topra¤› serpilmifl gibi, çok ciddi geliflmeler karfl›s›nda sesiz ya da sakin, hatta ço¤u zaman
duyars›z kalmaktad›rlar? Bir zamanlar u¤runda ölümüne mücadele yap›lan, hürriyetleri saAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
51
Remzi KILIÇ
vunulan Türk topluluklar› hürriyetlerini ve ba¤›ms›zl›klar›n› kazand›lar. Bu süreçte Türk ayd›nlar› daha duyarl› ve sorumlu hareket etmelidir.
Sovyetler Birli¤i henüz da¤›lmadan önce 1990 y›l›ndan itibaren, Kayseri Erciyes’te
Türk Dünyas› Zafer Kurultay› bafllat›lm›flt›r. Her y›l Türk dünyas›n›n dört bir yan›ndan
temsilciler ve davetliler kat›lmaktad›r. Bu çeflit faaliyetler, Türk Sivil Toplum kurulufllar›
taraf›ndan daha da gelifltirilmelidir. Erciyes Türk Dünyas› Zafer Kurultaylar›na, ba¤›ms›z
Türk Cumhuriyetleri’nden olabildi¤ince kat›l›m sa¤lanmal›d›r. Türk dünyas› temsilcilerini burada bayraklar› alt›nda görmek ve Türklü¤ü burada kaynaflt›rmak, dostlu¤a ve kardeflli¤e yönelik ça¤r›lar› sürdürmek, kal›c› hale getirilmelidir. Bunlar resmî boyutu olmayan, dostluk ve kardeflli¤i sa¤layan kültürel etkinliklerdir. Niçin Türk milliyetçileri, Türk
dünyas›na yönelik, e¤itim, ekonomik ve ticari iflbirli¤i, kalk›nma ve geliflme, kültürel faaliyetler alan›nda zay›f ve etkisiz kalmaktad›rlar? Bunlar üzerinde düflünülmesi gereken
ve cevap arayan sorulard›r.
Baflta Kazakistan, K›rg›zistan, Azerbaycan ve Türkmenistan olmak üzere, buralarda Türklük ve Türkiye ad›na u¤raflan, Nam›k Kemal Zeybek, Ümit Özda¤, Özcan Yeniçeri, Mümin
Köksoy, Mustafa Erdem gibi flahsiyetlerin d›fl›nda çok az say›da insan›m›z sosyal ve kültürel konularda faaliyet göstermektedir. Özellikle Kazakistan’da Kazakistan-Türkiye Ahmet
Yesevî Üniversitesi ve K›rg›zistan’da K›rg›zistan-Türkiye Manas Üniversitesi gibi önemli ilmî
merkezler ve buralarda çal›flan fedakâr Türk akademisyenleri faaliyet ve Türklü¤e hizmetleri bak›m›ndan tebrik etmek gerekir. Türk dünyas›na yönelik faaliyetler genel anlamda yetersizdir.
Türk Birli¤i’ne Do¤ru Gündemdeki Sorunlar:
Bugün Ba¤›ms›z Türk Cumhuriyetleri’nin karfl›laflt›klar› baz› önemli sorunlar vard›r. Bunlar›n
bafll›calar: Siyâsî, Askerî, Ekonomik, Kültürel, Dinî, E¤itim, Kalk›nma, ‹flbirli¤i, Çevre sorunlar›
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu sorunlar›n yan›nda birçok tâli konular da bulunmaktad›r. Bütün bunlar› tart›flmam›z içerisinde birlikte de¤erlendirmek ve iç içe girmifl konular› bir arada
sunmak istiyoruz.
Türk Devletleri Birli¤i oluflumu için, önce bu anlay›fl›n ak›l ve mant›k yoluyla kabul edilebilecek somut deliller ve fikrî alt yap› ile ortaya konulmas› gerekir. Bu ba¤lamda verilecek
örnekler ve uygulanacak projeler çok önemlidir. Bu konuda birçok Türk akademisyen ve
araflt›rmac› eser ve makaleler yazm›fllard›r2. Ayr›ca, Türk Dünyas› Araflt›rmalar› Vakf›, T‹KA,
T‹SAV, AYSAM, ASAM, TUSAM gibi merkezler, Bilig, Bilge, Türk Yurdu, 2023, Asya Avrupa
Dergisi, Siyaset ve Toplum, Türkiye’de ve Türk dünyas›nda etkin faaliyetleri ile yararl› olan
kurulufllar ve yay›nlard›r.
Bugün Amerika k›tas›nda, Amerika Birleflik Devletleri yaklafl›k olarak 9.315.000 km
kare yüzölçümü üzerinde 300 milyon nüfusla dünyan›n en büyük ekonomik ve siyasi
gücü olarak bulunmaktad›r. Amerika Birleflik Devletleri 52 eyaletten oluflmufl, dünya
ekonomisinin %33’ünü elinde bulunduran küresel bir güçtür. Avrupa k›tas›nda, Avrupa
Birli¤i yaklafl›k olarak 9.500.000 km kare yüzölçümü üzerinde 455 milyon nüfusla dünyan›n ikinci büyük ekonomik ve siyasi gücüdür. Avrupa Birli¤i elli y›ld›r kurulmakta olan
bugün itibariyle 25 üye ülkeden oluflan ve dünya ekonomisinin % 28’ini elinde tutan
küresel bir güçtür. Avrupa Birli¤i üyesi ülkeler, Amerika Birleflik Devletleri gibi, tek ekonomi, tek para birimi, tek ordu, tek meclis, tek hukuk vs. olma yolunda yo¤un çaba içerisindedir.
52
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Türk Dünyas›n›n Gündeminde Tart›fl›lan Sorunlar
Öte tarafta Çin Halk Cumhuriyeti, yaklafl›k olarak 9.516.000 km kare yüzölçümü üzerinde 1 milyar 450 milyon nüfusu ile Asya’da Türklü¤ü ve insanl›¤› tehdit eden bir siyasi ve
ekonomik güç durumundad›r. Asya’da her üç insandan biri, dünyada her befl insandan biri Çinlidir. Yine Asya’da Hindistan yaklafl›k 4.500.000 km kare yüzölçümü ve 1 milyar 200
milyon nüfusu ile önemli bir bölgesel ekonomik ve siyasi güç durumundad›r. Bunlar›n d›fl›nda Arap dünyas› 2. dünya savafl›ndan sonra ‹ngilizler baflta olmak üzere bat›l›lar taraf›ndan sömürge için dahi kurulmufl ve desteklenmifl olsalar bile, gelinen noktada Arap Birli¤i’ni kurmufllard›r ve Arap Birli¤i’ne üye elli civar›nda Arap devleti bulunmaktad›r.
Bütün bu geliflmeler dünyam›zda ortada iken, yer yüzünün en eski milletlerinden olan
ve en çok devlet kurmufl bulunan, en kudretli ordular ve genifl sahalara hükmeden devletler ile yüzy›llar boyuca ba¤›ms›zl›¤›n› hiç kaybetmeyen Türk milleti, niçin XXI. yüzy›lda bir
Türk Birli¤i kuramas›n? Tanr› da¤lar›ndan Tuna boylar›na kadar on milyonlarca km karelik
sahalarda yaflayan ve 250 milyon nüfusu bulan Türkler, yer alt› ve yer üstü zenginlikleri ile
enerji kaynaklar›, yetiflmifl insan güçleri, tarihi birikimleri, jeopolitik ve jeostratejik konumlar› ve kurulmufl ba¤›ms›z Türk Cumhuriyetleri ile gecikmifl olan Türk Birli¤i’ni derhal gerçeklefltirmelidir. Ad›; Türk Birli¤i, Türk Devletleri Toplulu¤u, Asya Türk Devletleri, Türk Dünyas› Devletleri, Asya Devletleri Birli¤i, Avrasya Türk Devletleri vb. olabilir. Ad› ne olursa, nas›l uygun görülürse, fark etmez öyle olsun, ama mutlaka bir Türk Devletleri Birli¤i kurulmal›d›r. Bu hususta Türk milleti her zaman öncüler, bilgeler, önderler ç›karm›flt›r. ‹flbirli¤ine ve
güç birli¤ine her hususta haz›r olmal›y›z.
18 fiubat 2005 tarihinde Kazakistan Cumhurbaflkan› Nursultan Nazarbayev’in; “Bizim
ekonomik ç›karlar›m›z, tarihi-kültürel köklerimiz, ekolojik sorunlar›m›z, d›fl tehditlerimiz ortakt›r. Yeni bir imparatorluk bekleyemeyiz. Dünya ekonomisine sonuna kadar hammadde
sa¤layan ülke olmak konumundan ç›kmak için Orta Asya Bölgesinin somut entegrasyon
sürecini bafllatmam›z gerekir. Ancak bu flekilde bölgemiz dünyada itibar ve sayg›n bir konum elde edebilir. Ancak bu flekilde kendi güvenli¤imizi temin edebiliriz. Köktencilik ve terörizm ile etkin bir flekilde mücadele edebiliriz. Kazakistan, Özbekistan ve K›rg›zistan aras›nda Orta Asya Devletler Birli¤i’ni kurmay› teklif ediyorum. S›k› ekonomik entegrasyonu
bafllatmal›y›z. Ortak Pazar ve ortak para birimine do¤ru ilerlemeliyiz”3, görüfl ve teklifini
olumlu bulmaktay›z. Bu düflünce Türkistan’da bulunan Türk topluluklar› ve Türk devletleri
aç›s›ndan oldu¤u kadar Türkiye için de son derece önemlidir.
“Tek ekonomik saha kurmaya yönelik Özbekistan, Kazakistan ve K›rg›zistan aras›ndaki,
Orta Asya üçlü ittifak›n oluflmas› sürecine Nazarbayev büyük katk› sa¤lam›flt›r. 1994’te
Ruble bölgesinin kald›r›lmas›ndan sonra ilk önce Kazakistan ve Özbekistan’da tek bir ekonomik bölge yaratma çabas›na giriflildi ve 10 Ocak 1994’te iki ülke aras›nda gümrük s›n›rlar›n›n kald›r›lmas›na iliflkin anlaflma imzaland›. Daha sonra bu anlaflmaya K›rg›zistan’da kat›ld›. K›rg›zistan’›n Çolpan Ata kentinde bir araya gelen Kazakistan, Özbekistan ve K›rg›zistan devlet baflkanlar› ülkeleri aras›nda ekonomik iflbirli¤inin sa¤lamlaflt›r›lmas› amac›yla
“üçlü ittifak” olarak adland›r›lan aralar›nda tek ekonomik bölge kurulmas›na iliflkin anlaflmay› imzalad›lar. Bütün bunlar küresel anlamda Avrasya Birli¤i’ne, bölgesel anlamda da
Orta Asya Devletler Birli¤i’ne giden yolun aflamalar›d›r”4.
Nazarbayev’in bu görüflü dünya siyasetini ve tarihini çok iyi bilen bir lider oldu¤unu
göstermektedir. Burada Özbekistan gerçe¤ine dikkat etmek gerekir. Çünkü Özbekistan 26
milyon nüfusu, Aral Gölü’ne dökülen Ceyhun ve Seyhun nehirleri aras›nda, Arap kaynaklar›n›n Maveraünnehir diye adland›rd›klar›, Bat› Türkistan sahas›nda hem tarihi bak›mdan
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
53
Remzi KILIÇ
çok önemli ve stratejik, hem de co¤rafyas› bak›m›ndan verimli bir bölgede bulunmaktad›r.
Ulu¤ Türkistan’›n kalbi durumundad›r. Tarihte birçok Türk devleti bu bölgeden ç›km›flt›r.
Özbekistan’›n Türk dünyas›ndaki tarihî ve jeopoltik önemi unutulmamal›d›r.
Ayr›ca Türkmenistan, Kazakistan ve K›rg›zistan topraklar›, Türk tarihinin ve Türk ad›
ve kültürünün binlerce y›ldan beri do¤du¤u, geliflti¤i ve yay›l›p, beslendi¤i merkezlerdir.
Azerbaycan Cumhuriyeti ise XX. asr›n bafl›ndan itibaren Türklük düflüncesinin Türk dünyas›nda en güçlü oldu¤u merkezdir. Azerbaycan M.Ö. VII. as›rda Saka-‹skit hakan› Alper
Tunga’dan bu tarafa Türklükle meskûn stratejik bir bölgedir. Bugün Türkistan topraklar›n›n önemli bir sahas› da hala Çinlilerin iflgalinde bulunan Do¤u Türkistan’d›r. Bütün bir
Türk dünyas›n›n her türlü imkânlar›n› ve zengin kaynaklar›n› say›p dökmeye gerek yoktur.
Türkistan ve Kafkasya co¤rafyas›nda Sovyetlerin da¤›lmas›ndan sonra eski Sovyet alan›
diyebilece¤imiz saha, bölgesel ve bölge d›fl› güçlerin aktif rekabet alan›na dönüflmüfltür.
“‹lk küresel imparatorluk” kurman›n peflinde olan ABD, bölgesel güçleri s›n›rland›rma ve
engelleme çabas› içerisindedir. ABD’nin bölgesel güçlerle çekiflti¤i bölgelerden biri olan
Orta Asya, kritik bir dönemden geçmektedir. Afganistan operasyonu bahanesiyle Orta Asya’ya yerleflen ABD, ülkelerin iç siyasetinde otoriter rejimlerin oluflturdu¤u statükoyu bozmakta ve çalkant›lara sebep olmaktad›r.
Eski Sovyet co¤rafyas›nda bir tarafta ABD’nin destekledi¤i GUAM (Gürcistan, Ukrayna,
Azerbaycan, Moldova), di¤er taraftan Avrasya Ekonomik Toplulu¤u (Rusya, Beyaz Rusya,
Kazakistan, K›rg›zistan, Tacikistan) ve Kolektif Güvenlik Anlaflmas› Teflkilat›’n›n (Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, K›rg›zistan, Tacikistan) bulundu¤u bloklaflma süreci keskinleflirken, denge politikas›n› yürütmeye çal›flanlar tek-tek seçimini yapmaya zorlanmaktad›r. Bu durumda Özbekistan Rusya’ya yaklafl›rken, Türkmenistan “ba¤lant›s›z” konumunu
terk mi edecektir?
Bir tarafta ise Orta Asya’da etkinli¤ini korumaya çal›flan Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaflmas› Teflkilat›’n› (KGAT) ve fianghay ‹flbirli¤i Örgütü’nü (fi‹Ö) kullanmaktad›r. fi‹Ö ayn› zamanda Çin’in Orta Asya politikas› aç›s›ndan önemli bir örgüttür. fi‹Ö, ABD’nin demokrasi ihraç faaliyetlerine ve Orta Asya’daki askeri varl›¤›na Rusya ve Çin’in tepkilerini dile getirdikleri bir platform haline gelmifltir. 5 Temmuz 2005 tarihinde yap›lan fianghay ‹flbirli¤i Örgütü zirvesinde imzalanan deklarasyon Avrasya ülkelerinin, bölgelerinde hegamon
istemediklerinin aç›k beyanlar›yla doludur. Deklarasyonda, ABD’nin K›rg›zistan ve Özbekistan’dan ne zaman askerlerini çekece¤ine dair bir cevap vermesi talep edilmifltir5. Kazakistan, Rusya Federasyonu, Ukrayna ve Belarusya 7 May›s 2003 tarihinde aralar›nda serbest ekonomik organizasyonun kurulmas› konusunda görüfl birli¤ine vard›lar. Rus Gasprom flirketi, Kazakistan’›n petrol ve do¤algaz flirketi ile anlaflarak, 21 Temmuz 2003’de Orta Asya do¤algaz›n›n Avrupa pazarlar›na etkin bir flekilde ulaflt›r›lmas› için iflbirli¤i karar›
ald›6.
Önemli jeopolitik konuma ve zengin do¤al kaynaklara sahip olan Orta Asya ülkeleri aç›s›ndan, kendilerini bölge d›fl› güçlere karfl› korumalar›n›n ve genel olarak güvenliklerini sa¤lamalar›n›n en etkin yolu bir birlik oluflturmalar›ndan geçmektedir. Orta Asya Birli¤i bu aç›dan ele al›nmal›d›r. Halbuki, Orta Asya birlikteli¤i hep AB örne¤inden yola ç›k›larak yap›lmaktad›r. Uzmanlara göre, Orta Asya’da entegrasyonun yolu ortak pazardan geçmektedir.
fiüphesiz bir birlik için ekonomik entegrasyon flartt›r. Bir di¤er acil ihtiyaç ise güvenliktir.
Orta Asya güvenli¤inin sa¤lanmas› aç›s›ndan Türkistan co¤rafyas›n›n bir bütün olarak ele
54
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Türk Dünyas›n›n Gündeminde Tart›fl›lan Sorunlar
al›nmas› gerekmektedir. Bu aç›dan Orta Asya devletlerinin Afganistan’daki Türklerle, Rusya’n›n Kazakistan’a s›n›r bölgelerinde yaflayan bütün Türklerle, Tataristan ve Baflkurdistan
cumhuriyetleriyle, Orta Asya ile Çin’in s›n›r oldu¤u bölgede bulunan Do¤u Türkistan Türkleriyle baflta kültür alan›nda olmak üzere iliflkileri gelifltirmeleri gerekmektedir.
Do¤u Türkistan ve Orta Asya devletleri aras›ndaki iflbirli¤i çok mühimdir. Ancak Uygur
Türkleri ile Orta Asya Türklerinin iliflkilerine Çin’in izin vermeyece¤i bilinmelidir. Buna karfl› Türklerin kader birli¤i fikrî bilincini yaymak gerekir. Türk Birli¤i sürecinde öne ç›kar›lmas› gereken önemli bir unsur da Türk kimli¤idir. fiüphesiz ortak kimlik konusunda Türkistan
co¤rafyas›nda çok güçlü bir potansiyel bulunmaktad›r. Ancak bu potansiyelin harekete geçirilmesi için planl› ve koordineli çabalar gerekmektedir7.
Avrasya halklar› aras›nda XX. yüzy›lda Avrupa’da yaflanan savafllara benzer savafllar olmam›flt›r. Mesela Türkler ile Ruslar en son 1917’de savaflm›fllard›r. Türkiye ile ‹ran 350 y›ld›r birbirleriyle bar›fl içinde yaflamaktad›r. Ruslar›n di¤er Avrasya halklar› üzerinde kurdu¤u
kolonyalist imparatorluk çökeli on dört y›l olmufltur. Bu zaman içerisinde Moskova ile Orta Asya’n›n baflkentleri aras›nda karfl›l›kl› eflitli¤e dayal› bir iliflki modeli kurulmas› için gereken ön flartlar oluflmufltur. Bölge halklar›n›n etkin bir ekonomik iflbirli¤ini gerçeklefltirmeleri için oluflturulmufl olan Karadeniz Ekonomik ‹flbirli¤i ve ECO kurulufllar› geniflletilip, birlefltirilerek, bir Avrasya örgütüne k›sa zamanda dönüfltürülebilir. Bunun için gereken ise sadece siyasi iradedir8. Bu geliflmeleri sa¤layacak alt yap›n›n var oldu¤unu düflünmekteyiz.
Bafllam›fl olan iliflkiler art›r›larak gelifltirilmelidir. Bütün bir Karadeniz’in kuzeyi, güneyi, bat›s› ve do¤usu öteden beri Türklü¤ün hakimiyeti alt›nda kalm›fl ve Türk kültürünü en kuvvetli temsil eden yerlerdir.
Hazar Havzas› Sorunlar›:
Tarihi süreç içerisinde, sömürgeciler egemenlikleri alt›na ald›klar› toplumlar›, imha etmektense kendilerine benzeterek onlar› amaçlar› do¤rultusunda kullanman›n, daha ekonomik bir yöntem oldu¤unu fark etmifllerdir. Güçlü ve baflar›l› olan egemenler, farkl› dil, din
ve soy mensuplar›n› kendilerine benzeterek, yada kendi kimliklerini sömürgelerine benzeterek türdeflli¤i tehdit eden ö¤eleri ortadan kald›rmay› düflünmüfllerdir. Bunun baflar›s›n›n
da asimile konusunda izlenecek yöntemle ilgili oldu¤unu keflfetmifllerdir.
Millet, kültür ve co¤rafya olarak Türk dünyas› ve Türk milleti, asimilasyonun ve totalitarizmin en zalim uygulamalar› ile karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Türk soylu topluluklara Çinliler ve
Ruslar taraf›ndan uygulanan asimilasyonun yüzlerce y›ll›k bir geçmifli vard›r. Bilindi¤i gibi,
gerek Çarl›k Rusya’s› gerekse K›z›l Bolflevikler büyük bir kararl›l›kla di¤er mahkum uluslara
oldu¤u gibi, Türk soylu topluluklara da asimilasyon için her türlü fliddeti ve kaba yöntemi
kullanm›fllard›r9.
Art›k dünya flartlar› de¤iflmifl, geliflmeler Türklerin lehine sonuçlar do¤urmaktad›r. Ça¤›m›z›n son derece önemli kaynaklar› aras›nda yer alan petrol, do¤algaz gibi zenginlikler Hazar havzas›nda, yani Türk yurtlar›nda yo¤un miktarda bulunmaktad›r. Avrasya merkezli
enerji mücadelesinde Rusya, ABD ve Çin baflta gelmek üzere, AB ülkelerinin flirketleri bölgeye komflu ülkeler olan ‹ran, Pakistan, Türkiye gibi ülkeler, Hazar havzas› enerji kaynaklar› için
büyük bir rekabet içerisindedir. Enerji ihracat›yla Orta Asya ve Kafkasya’ya gelecek olan zenginlik, burada kurulmufl olan devletlerin egemenliklerini korumalar›n›n yan› s›ra, siyasi ve
ekonomik istikrara da yard›mc› olacakt›r. Ancak geliflmeler, Rusya’n›n Hazar havzas›n›n ekonomik kaynaklar› üzerinde gerçek kontrolü sa¤lamay› hedefledi¤ini aç›kça göstermektedir10.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
55
Remzi KILIÇ
ABD yönetimi, bölgenin zengin enerji kaynaklar›n›n Bat›’ya güvenli bir flekilde aktar›lmas›n› istemekte ve kaynaklar üzerinde Amerika’n›n kontrolünü sa¤layacak bir politika izlemektedir. Bu amac›n ekonomik olmas›n›n ötesinde stratejik yönü de vard›r. Amerika
enerji kaynaklar› üzerindeki Rus hâkimiyetinin kalkmas›n› isterken, kendisi bu kaynaklara sahip olmak istemektedir. Yine Amerika, Çin’in ve ‹ran’›n bölgedeki nüfuzunu azaltmak için
çal›flmaktad›r. Türkiye ise, bölgedeki enerji siyasetinde Orta Asya ve Kafkaslara yönelik, belirlenmifl ve gerçekçi politikalar takip etmelidir. Türkiye, teknik, ekonomik ve jeopolitik
alanlardaki baflar›l› çal›flmalar›yla enerji pazar› ve transit bir ülke olmak konumunu gelifltirmeli hatta bunu aflmal›d›r11.
Petrol ve do¤algaz XXI. yüzy›l›n etkili enerji kayna¤› olmaya devam ederken, Hazar Bölgesi, Ortado¤u petrollerinden ve Sibirya Bölgesi’nden sonra üçüncü en büyük petrol yataklar›na sahip olmakla birlikte, güçlü devletlerin ve dev flirketlerin mücadele sahas› olacakt›r. Hazar havzas› enerji kaynaklar› dünya petrol ve do¤algaz ihtiyaçlar›n›n önemli bir bölümünü sa¤layacakt›r. Dolay›s›yla bölgemiz önümüzdeki dönemde daha çok rekabet, hâkimiyet ve mücadele alan› olmaya devam edecektir.
E¤er, Hazar havzas›nda yani Kafkaslarda ve Orta Asya’da, yüzy›llarca egemen olmufl
Türklerin, bölge devletlerinin dayan›flmalar› ile yeniden etkin olmalar› sa¤lanamazsa, emperyalizm Hazar havzas›na girecektir. Ç›kabilecek üçüncü dünya savafl›n› durdurman›n yolu, Hazar havzas›nda Türk devletlerinin emperyalizmin sald›r›s›na karfl› ortak hareket etmeleri ve bölgesel birlik oluflturmalar›d›r. Merkezî Devletler Birli¤i ad› alt›nda oluflturulacak
bölgesel birlik dünyan›n merkezinde otorite ve düzen sa¤lamal›d›r.
Günümüzde küresel emperyalizm, dünya egemenli¤i do¤rultusunda bat›dan do¤uya
yöneldi¤inde, Ortado¤u üzerinden Hazar havzas›na ç›kmay› hedeflemektedir. Türkiye
Cumhuriyeti’ni Hazar havzas›na giriflin kap›s› ve üssü haline getirmeye çal›flmaktad›r. Bölgede iki büyük devlet olan Türkiye ve ‹ran’›n rejim farkl›l›¤› ve alt mezhepçilik k›flk›rt›larak,
karfl› kafl›ya getirilip birbirleriyle savaflmalar› istenmektedir. Küresel emperyalizmin Hazar
havzas› plan›, Türkiye’nin bütün do¤u bölgelerini cephe konumuna getirmektedir. Güneydo¤u’da Kürdistan, Do¤u Anadolu’da Büyük Ermenistan, Do¤u Karadeniz’de ise, Pontus
Rum devletleri kurularak, bu cephe bölgede küresel H›ristiyan emperyalizminin önü aç›lmak istenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin s›n›rlar› içinde yer alan bu üç bölge, küresel
emperyalizmin patronlar›n›n ç›karlar› için cephe yap›lmakta ve bütün Türkiye ile beraber
Türk milleti bir emperyal savafl u¤runa harcanmak istenmektedir12.
ABD ve AB emperyalizmi haz›rlad›klar› Hazar havzas› savafl› plan› içerisinde, bütün Türkiye’yi askeri üs haline getirmeyi amaçlamaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti, e¤er f›rsat verilirse
küresel emperyalizm yüzünden top yekûn yok olma tehlikesi ile karfl› karfl›ya kalabilir. Hazar havzas›n›n komflusu olan Türk devleti yaklaflmakta olan bu tehlikeye karfl› önlem almak
zorundad›r. Aksi takdirde Türkiye’nin bir devlet olarak devam edebilmesi mümkün olmayacakt›r.
Türklerin yüzy›llarca yönettikleri Hazar havzas›nda, büyük bir çöküfl yaflamalar› ve küçük
devletlere bölünerek üstünlüklerini kaybetmeleri planlanmaktad›r. Oysa, Kazakistan, K›rg›zistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Özbekistan, Baflkurdistan ve Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri, hep Türk devletleri olmalar›na ra¤men, Hazar havzas›nda küçük devletler halinde
kendi geleceklerini kurtarmaya çal›flmaktad›rlar. Emperyalizm, böl ve yönet ilkesi do¤rultusunda, Hazar havzas›n›n büyük Türk nüfusunu küçük devletlere bölerek, bu bölgedeki Türk
egemenli¤ini k›rmay› amaçlam›flt›r13.
56
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Türk Dünyas›n›n Gündeminde Tart›fl›lan Sorunlar
Sovyet-Rusya’n›n y›k›lm›fl siyasi sisteminin enkazlar› üzerinde, bölge bar›fl›na katk› sa¤layacak, sa¤l›kl› ve kal›c› bir siyasi yap›n›n oluflturulmas›, gerçekten çok zor gözükmektedir.
Bu zorluklar›n afl›labilmesi için azimli, bilgili, tecrübeli, ak›ll› ve cesur yöneticilere ihtiyaç
vard›r. Bu kazan›mlar ise Hazar bölgesi Türk devletlerinin hemen hepsinde mevcuttur. Fakat ortak noktalarda ve paydalarda buluflmal›d›rlar.
Ancak, ba¤›ms›z Türk Cumhuriyetleri’nin tam ba¤›ms›zl›klar› için kendi millî ordular›n›
kurmalar›, yurtlar›n›n savunmas›n› ve güvenli¤ini gerekti¤inde bu ordular ile sa¤lamalar›
flartt›r. Güçlü ve millî bir ordu devletler baz›nda her zaman cayd›r›c› bir güçtür. Azerbaycan Cumhuriyeti kendi millî ordusunu kurmufltur. Orta Asya bölgesindeki öteki Türk Cumhuriyetleri de Azerbaycan gibi kendi millî ordular›n› sa¤l›kl› ve modern bir biçimde kurmal›d›rlar14.
Eski Sovyetler Birli¤i, Türk ülkelerindeki zenginlikleri, kendi ç›karlar› do¤rultusunda y›llard›r sömürmüfllerdir. Gerçekten Türk dünyas›n›n yerleflti¤i alanlar›n % 75’i bugün Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u topraklar› içerisinde yer almakta ve bu genifl sahalar çok zengin do¤al kaynaklara sahip bulunmaktad›r. Baflkurdistan ve Tataristan petrol kuyular› ile doludur.
Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u’nda bulunana petrolün % 40 bu iki özerk Türk cumhuriyetinden % 10’uda di¤er Türk Cumhuriyetleri’nden ç›kmaktad›r.
Yine ayn› flekilde eski Sovyetler Birli¤i’nin bak›r, krom, uranyum, kurflun, çinko, fosfor, alt›n vb. önemli madenlerinin üretiminin büyük bir k›sm›, Türk Cumhuriyetleri’nden
karfl›lanmaktad›r. Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u içerisinde, en fazla do¤algaz yine Türk
Cumhuriyetleri’nden ç›kar›lmaktad›r. Türkmenistan bölgedeki en zengin do¤algaz yataklar›na sahiptir. Türkistan co¤rafyas›n›n her taraf›nda do¤algaz bulunmaktad›r. Türkistan’›n toplam do¤algaz rezervinin 21 trilyon metre küp oldu¤u tahmin edilmektedir15.
Türk devletlerinin maden veya di¤er hammadde yönünden zengin olmalar› sorunlar› çözememektedir.
Bat›l› ülkeler ve baflta Amerika Birleflik Devletleri, Türk Cumhuriyetleri’nde nüfuz kazanmak için onlara yard›m elini uzatmaktan geri durmad›lar. Yani bir koyup üç alma mant›¤›ndan hareket ederek bunda da baflar›l› oldular denebilir. Özellikle Kazakistan’›n do¤al
kaynaklar› ba¤›ms›zl›¤›n ilk y›llar›ndan itibaren yabanc›lar›n dikkatini çekmifltir. ‹lk anlaflma
1992 y›l›n›n fiubat ay›nda Bat› Kazakistan’da petrol aranmas› ve gelifltirilmesi ile ilgili olarak Frans›z ELF-Aquitaine flirketi ile imzaland›. Dev Tengiz Petrol sahas›n›n gelifltirilmesiyle
ilgili Chevron anlaflmas›n› British Petrol ve ‹talyan Agip firmas›yla imzalanan mukaveleler
izledi. Avrupa’dan her zaman bir ad›m önde olma özelli¤ine sahip ABD, 1993’te Kazakistan ile “en fazla gözetilen ülke statüsü kazand›ran” bir anlaflmay› imzalad›. Bunu arkas›ndan K›rg›zistan ve Özbekistan ile yap›lan mutabakatlar takip etmifltir16. Tarih milletler aras›
iliflkilerde asla boflluk olmad›¤›n› göstermektedir.
Herkes her fleyden önce Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk Cumhuriyetleri’nin sorunlar›n›n, büyük bir k›sm›n›n maziden miras al›nan sorunlar oldu¤unu bilmelidir. Önceleri y›llarca Rus çarlar›n›n yönetiminde kalan Türk halklar›, Bolflevik devrimi ile birlikte komünist diktatoryan›n pençesine düflmüfllerdir. Çarl›k Rusya devrinde Slavlaflt›rma ve H›ristiyanlaflt›rma
tecrübesini yaflayan halklar, daha sonra komünist ve ateist baflka bir tecrübe daha yaflam›fllard›r. Dünyada daha önce bir örne¤i ve uygulamas› olmayan komünist ideoloji, Rus uygulamas› ile Türk halklar›n›n üzerine bir kâbus gibi çökmüfltür17. Tabi ki, gelinen nokta bugün çok daha önemlidir. Türk halklar› hürriyetler bak›m›ndan iyi bir vaziyettedir. Ancak nas›l bir geçmiflten gelindi¤inin bilinmesi de göz önünde tutulmal›d›r.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
57
Remzi KILIÇ
Orta Asya’da gündemde olan bir di¤er hususta inanç konusudur. SSCB’nin da¤›lmas›yla oluflan ço¤unlu¤u Müslüman nüfuslu Orta Asya ve Kafkasya ülkelerinde H›ristiyanl›k propagandas› yapmak, Bat› ve ABD ile iflbirli¤ine uygun psikolojik zemin haz›rlamak
için büyük bir mali finansman ile misyonerlik faaliyetleri bölgede görülmektedir. Baflta
ABD olmak üzere Almanya, Fransa ve ‹ngiltere faaliyetlerini “devlet-vak›f-kilise” iflbirli¤i
içerisinde yürütmekte ve özellikle de 1992’nin bafl›ndan bugüne kadar yürütülen faaliyetler 1995 y›l› ile birlikte h›z kazanm›flt›r. Türk Cumhuriyetleri’nde misyonerler, ço¤unlukla baflka kimlikler alt›nda faaliyetlerini devam ettirmekte ve psikolojik seviyede bölge
halk›n› Bat› ve ABD ile iliflki kurmaya haz›r hale getirmeye çal›flmaktad›r. Bir misal olmas› bak›m›ndan sadece Özbekistan’da yedi ayr› misyonerlik teflkilat›na ba¤l› 63 cemaatte
kay›tl› Protestan say›s› on bin civar›ndad›r. Yap›lan faaliyet sadece dinî propaganda de¤il, asl›nda bir devletin bir bölgeye nüfuz edebilmesi için yap›lmas› gereken psikolojik
propagandad›r18.
Günümüzde Aral Gölü’nün kurtar›lmas› çok önemli bir ekolojik çevre sorunu olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Aral’a yak›n bulunan; Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi, devletler buraya dökülen ve bu gölü sa¤l›k aç›s›ndan yaflanamaz hale getiren at›klar›, zehirli ve zararl› maddeleri temizlemek, buray› ar›nd›rmak için ortak projeler gelifltirmelidir. Hatta ekonomik aç›dan Aral Gölü çevre temizlik projesi di¤er bölge ülkeleri taraf›ndan da desteklenmelidir.
Sonuç
Türk milletinin farkl› flubelerinin tarih boyunca çok büyük co¤rafyalarda, da¤›n›k ve ayr› yönetimler alt›nda yaflam›fl olmas›n›n onlar›n aralar›nda sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik iflbirli¤i yap›lamayaca¤› anlam›na gelmez. Türklük dünyay› bir bütün olarak de¤erlendirmek durumundad›r. Siyasî oluflumlar hedefsiz, plans›z bir parça k›s›m politikas› ya da
dost ve düflman politikas› de¤il, menfaat esaslar› üzerine otururlar.
Türklerin kültürel kökleri bak›m›ndan; Ahmet Yesevî, Manas, Köro¤lu, Nasreddin Hoca,
Korkut Ata, O¤uz Han, Ali fiir Nevaî, Yusuf Has Hâcip, Kaflgarl› Mahmut, Bilge Ka¤an vb.
flahsiyetler, hem Ulu¤ Türkistan’›n hem de Ön Asya Türklü¤ü’nün de¤erleri oldu¤u sürece, bu topluluklar›n çeflitli alanlarda birlik oluflturmalar› gayet do¤al ve kolay olacakt›r. Zira onlar› birlefltiren ana damarlar canl› ve yaflamaktad›r19.
fiüphesiz Türk Dünyas› bir fenomendir. Hem de öyle bir fenomendir ki, hiçbir Türk siyasetçisi, yöneticisi, bilim ve kültür adam› bunu görmezlikten gelemez. Türk Dünyas› mevcut durumla, hali haz›rdaki kavramlarla, yada yak›n geçmiflteki korku ve kayg›larla yönetilemeyecek kadar önemlidir. O bak›mdan Türk Dünyas› için stratejik bir bak›fl aç›s› gelifltirmek gerekir. Uzun vadeli, mevcut iç ve d›fl siyasal geliflmeleri ve etkileflmeleri dikkate alan,
geneli kapsayan ve gelece¤e yönelen bir yaklafl›m olmal›d›r20.
Sovyetlerin çökmesinin Avrasya’da b›rakt›¤› otorite bofllu¤u, küresel güçlerin nerede bitece¤i belli olmayan büyük bir mücadeleyi bafllatmalar›na neden olmufltur. Brzezinsk’inin
“Avrasya’ya egemen olan dünyaya egemen olur” sözü, mücadelenin ne denli stratejik oldu¤unu göstermektedir. Küreselleflme sayesinde baflta Ortado¤u ve Orta Asya olmak üzere, yer yüzündeki bütün kaynaklar› büyük ölçüde denetim alt›na alan Amerika merkezli bir
dünya meydana gelmifltir. Orta Asya Türk devletlerinin Türkiye’ye olan teveccüh ve beklentileri, bölge üzerinde hesab› olan ülkelerin, Türkiye’ye yönelik olarak yeni stratejiler üretmelerine neden olmufltur. Bu nedenledir ki, so¤uk savafl döneminde hiç gündeme gelme58
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Türk Dünyas›n›n Gündeminde Tart›fl›lan Sorunlar
yen birçok giriflim, bask› ve siyasi provokasyon Türkiye aleyhine son zamanlarda büyük bir
ustal›kla tezgahlanmaktad›r21.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk dünyas› içerisinde bulunan Türk devletlerinin yönetim kadrolar›na, asker ve bürokratlar›na, sivil halk topluluklar›na karfl›, bugüne kadar sürdürdü¤ü
dost ve kardefl siyasetini sürdürmeye devam etmelidir. Asya Türk Cumhuriyetleri ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin teknolojik gücünden, yetiflmifl insan gücünden, demokrasi deneyimlerinden yararlanabilir. E¤itim ve ö¤retim Türk Birli¤i için her kademede titizlikle sürdürülmelidir. Bunun yan› s›ra, ticarî ve ekonomik iflbirli¤i, karfl›l›kl› ithalat ve ihracat iliflkileri gelifltirilerek, Türk ifl dünyas› taraf›ndan art›r›lmal›d›r.
Avrupa ve Balkanlar’da, Suriye’de, Çin’de, Irak’ta, velhas›l bütün dünyadaki Türk topluluklar›n›n sorunlar›, uluslararas› platformlarda gündemde tutulmal›d›r. Türklerin sorunlar›
dünya kamuoyunda öne tafl›nmal›d›r22. Bu cümleden olarak Türkçe, Birleflmifl Milletler teflkilat› taraf›ndan, en büyük dünya dillerden biri olarak kabul edilmelidir. Burada ifade edilen Türk Milleti’ne ait sorunlar›n çözümü, münasebetlerin sa¤l›kl› planl› ve kal›c› olmas›,
bütün Türklerin temel insan hak ve özgürlüklerinden yararlanmas› ve dünya bar›fl›na katk›
için Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “D›fl Türkler Bakanl›¤›” kurmas› kaç›n›lmaz flartt›r.
Kaynakçalar
1. Muzaffer Özda¤, Türk Dünyas› ve Do¤u Türkistan Jeopoliti¤i Üzerine, Do¤u Türkistan Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul, 2000, s. 176.
2. Özcan Yeniçeri, “Türk Dünyas›n›n Bafll›ca Sorunlar›”, Yeniden Türkleflmek, Nobel Yay›n Da¤›t›m, Ankara,
2001, ss. 309-330; Ça¤r› Kürflat Yüce, Türk Dünyas› Temel Meseleler ve Çözüm Önerileri, Tutibay Yay›nlar›,
Anakara, 2001.
3. Özcan Yeniçeri, “Aysam’dan Bak›fl”, Asya Avrupa/ Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi, S. 3,
Ankara, Temmuz 2005, s. 2.
4. Yeniçeri, “Orta Asya’da Kazakistan Merkezli olarak Oynanan Satranç”, Ayn› Dergi, s. 16.
5. Anar Somuncuo¤lu, “Yeni Geliflmeler Ifl›¤›nda Orta Asya Güvenli¤i”, Türk Yurdu, C. 25, S. 216, Ankara,
A¤ustos 2005, s. 10.
6. Yakup Deliömero¤lu, “11 Eylül Öncesi ve Sonras›nda Avrasya”, Türk Yurdu, C. 25, S. 216, Ankara, A¤ustos
2005, s. 22.
7. Somuncuo¤lu, A.g. mk., s. 12-13.
8. Ümit Özda¤, “Türkiye’nin Türk Dünyas› Politikas›n›n Teorik Çerçevesi”, Asya Avrupa/ Uluslararas› ‹liflkiler ve
Stratejik Araflt›rmalar Dergisi, S. 1, Ankara, Aral›k 2004, s. 24.
9. Özcan Yeniçeri, AB-ABD-ÇUfi K›skac›nda Türkiye, Tutibay Yay›nlar›, Ankara, 2003, s. 57-58.
10. Ça¤r› Kürflat Yüce, SSCB’nin Da¤›lmas›ndan sonra Kafkasya ve Orta Asya Enerji Kaynaklar› Üzerindeki Mücadele, (Yay›mlanmam›fl Yüksek Lisans Tezi), Ni¤de, 2005, s. 312.
11. Yüce, A.g.e., s. 313.
12. An›l Çeçen, “Hazar Devleti’nden Hazar Havzas›’na”, 2023, S. 53, Ankara,15 Eylül 2005, s. 11.
13. Çeçen, A.g.mk., ayn› yer.
14. Yüce, Türk Dünyas› Temel Meseleler ve Çözüm Önerileri, s. 84.
15. Yüce, A.g.e., s. 85-86 .
16. Saadettin Gömeç, Türk Cumhuriyetleri ve Topluluklar› Tarihi, Akça¤ Yay›nlar›, 2. Bask›, Ankara, 2003, s. 96.
17. Yeniçeri, Yeniden Türkleflmek, s. 312.
18. ‹dris Bal, “ABD’nin Orta Asya Politikas›”, Siyaset ve Toplum, S.2, Ankara, Bahar 2005, s. 45.
19. Yeniçeri, AB-ABD-ÇUfi K›skac›nda Türkiye, s. 390-391.
20. Yeniçeri, A.g.e., ayn› yer.
21. Yeniçeri, A.g.e., s. 75.
22. Yüce, Türk Dünyas› Temel Meseleler…,s. 98.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
59
K
üreselleflme Karfl›s›nda Türk
Devrimi ve Avrasya
An›l ÇEÇEN*
Sovyetler Birli¤i’nin çöküflü ile gündeme gelen küreselleflme süreci dünyan›n iki kutuplu yap›dan tek merkezli bir yap›ya yönelmesini de beraberinde getirmifltir. Amerika Birleflik
Devletleri’nin dünyan›n en büyük süper gücü olarak merkezinde yer ald›¤› ve yönlendirdi¤i küreselleflme süreci bir anlamda da Amerikan tipi yaflam tarz› ile siyasal ve sosyal modelin bütün dünya ülkelerine empoze edilmesini getirmifltir. Avrupa ülkeleri gibi dünyan›n di¤er bölgelerinde bulunan bütün ülkeler, küreselleflme ad›na Amerikan tipi yaflam tarz› ve
de¤erler sistemi ile karfl›lafl›nca uzunca bir süre bocalamak durumunda kalm›fllard›r. Hiç al›fl›k olmad›klar› de¤erler, yaflam biçimleri siyasal ya da sosyal modeller küreselleflme ad›na
sürekli olarak medya araçlar› ile empoze edilme¤e bafllay›nca, uzunca bir süre flaflk›nl›k görülmüfl ve bu dönem geçince de bu kez, yerleflik kültürel ve siyasal yap›lar ile küreselleflme
sürecinin gündeme getirdi¤i modeller aras›nda çat›flma dönemine girilmifltir.
On y›ll›k geçifl sürecinin tamamlanmas› ile beraber, yerleflik yap›larla küreselleflme modelleri aras›ndaki farkl›l›klar ve çat›flmalar giderek netlik kazanm›flt›r. Ça¤›m›z›n süper gücü ABD gelecekte de ayn› konumda ayakta kalabilmek için ve kendisinin merkezde yer ald›¤› tek bir dünya düzeni kurabilmek için her yönü ile yeni bir modeli küreselleflme ad›na
dünya ülkelerine empoze etmektedir. Bu yenidünya düzeni denilen yap›lanman›n
ABD’nin üstünlü¤ü ve tek süper güç olarak dünyan›n merkezinde yer almas›n› gelecekte
de sa¤lama alacak ve belirli bir zaman dilimi içinde kurumsallaflt›racak bir giriflim oldu¤u
art›k iyice ortaya ç›km›flt›r. Bu nedenle, Avrupa ülkelerinin böylesine bir sürece biraz daha mesafeli durduklar›n›, yüzy›llardan bu yana uzun bir zaman süreci içinde oluflan Avrupa uygarl›¤›n› ve buna ba¤l› olarak geliflen kültürel yap›lar›n› korumak için çaba gösterdiklerini izlemek mümkündür. Amerikan tipi yaflam tarz› Avrupal›lara ters geldi¤i gibi,
Amerika Birleflik Devletleri’nin devlet ve siyasal yap›s› da Avrupa ülkelerinin sahip oldu¤undan çok farkl› özellikleri bar›nd›rmaktad›r. Bat› uygarl›¤› denilince akla gelen Amerika
ve Avrupa ortakl›¤›n›n asl›nda birbirinden çok farkl› yap›lar bar›nd›rd›¤›, küreselleflme süreci ile anlafl›lm›flt›r. Sosyalist sisteme, karfl› hür dünya beraberli¤i içinde gözden kaçan
farkl›l›klar, postsovyet dönemde iyice ortaya ç›kma¤a bafllam›fl ve bu nedenle de yeni-yeni sorunlar gündeme gelmifltir.
*
60
Prof.Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Küreselleflme Karfl›s›nda Türk Devrimi ve Avrasya
Türkiye Cumhuriyeti, yirminci yüzy›l›n bafllar›nda meydana ç›kt›¤› zaman, dünyan›n
merkezi Avrupa k›tas› idi. Avrupa’n›n eski sömürgeci devletleri dünya düzeyindeki sömürge imparatorluklar›n› sürdürüyorlar ve kendi aralar›nda rekabet içine giriyorlard›. Bu durum
ikinci dünya savafl› sonras›na kadar devam etti. ‹kinci dünya savafl› sonucunda ABD savafl›n
galibi olunca, eski sömürge imparatorluklar› tasfiye sürecine girdi ve Avrupa dünyan›n
merkezi olmaktan ç›kt›. Kendilerine ba¤l› olana sömürge imparatorluklar› arac›l›¤› ile kendi yaflam biçimlerini vs kendi uygarl›klar›n›n dayand›¤› temel de¤erleri dünyan›n çeflitli bölgelerine tafl›yan Avrupa ülkeleri yirminci yüzy›l›n ilk yar›lar›nda, Avrupa türü bir modernleflmeyi gündeme getirmifllerdir. ‹ngiliz, Frans›z ve ‹spanyol sömürgelerinde, bu ülkelere ba¤›ml› yeni modernleflme süreçleri, sömürge ordular›n›n denetiminde gerçeklefltirilmifltir.
Asya, Afrika ve Latin Amerika’n›n sömürgelerinde Avrupa’ya ba¤›ml› yeni yap›lanmalar yirminci yüzy›l›n ilk yar›lar›nda görülmüfltür. Sömürge devletlerinde ba¤›ml› ve sömürgeci uygarl›klar birbirini izliyordu.
Tam bu aflamada, ortaya ç›kan Anadolu kurtulufl hareketi, Mustafa Kemal’in önderli¤inde bu sömürgeci sürece karfl› ç›k›yor ve Türk ulusunun sömürge düzeni alt›na sokulmas›na
hay›r diyordu. 600 y›ll›k bir imparatorlu¤un kal›nt›lar› üzerine tüm Avrupa emperyalistleri
sömürgeci bir düzen kurmak üzere ordular› ile girince, Anadolu ve Rumeli’nin yerli halk›
buna isyan ediyor ve uzun süren bir kurtulufl savafl›ndan sonra ba¤›ms›z bir yeni devlet düzeni kuruluyordu. Emperyalist güçlere karfl› baflar› ile yürütülen ba¤›ms›zl›k savafl›ndan sonra, devlet kuruldu¤u aflamada art›k yeni bir mücadele gündeme geliyordu. O da, ba¤›ms›z Türkiye Cumhuriyetinin uluslar ailesinin onurlu bir üyesi yapmak idi. Böylesine kutsal bir
amaca eriflmek için de, askeri savafl›n yan› s›ra, yeni bir kültür savafl›na gereksinme duyuluyordu. ‹mparatorluk art›¤› çökmüfl bir toplumdan, ça¤dafl bir cumhuriyetin yepyeni bir
toplumunun temellendirilmesi için, bir uygarl›k savafl›na ve sosyal alanda devrimlere gerek
bulunuyordu. ‹flte Atatürk bu amaçla, cumhurbaflkanl›¤›n›n on befl y›ll›k döneminde önemli sosyal ve kültürel at›l›mlara öncülük etti ve k›sa zamanda Türkiye’nin Avrupal› bir ülke ortam›na kavuflmas›na yard›mc› oldu. Böylece, Avrupa’n›n d›fl›nda olmas›na ra¤men, Türkiye Cumhuriyeti bat›l› bir ülke olma flans›n› elde etti ve bunun yard›m› ile de daha sonralar› Bat› blo¤u içerisinde yerini ald›.
Kemalist devrimin ülkemize getirmifl oldu¤u ayd›nlanma olgusu, böylesine önemli bir
sonucun k›sa zamanda elde edilmesinde önemli oranda katk› sa¤lad›. Ç›k›fl noktas› olarak
Frans›z devriminin getirdi¤i ayd›nlanma olgusunu esas alan Kemalist yönetim k›sa zamanda Türkiye’de bir ayd›nlanma devrimini gerçeklefltirdi. Ça¤dafl Latin harflerinin kabulünden, k›yafet devriminden yeni üniversiteler kurulmas›na, e¤itim devriminden kültürel alanda yeni ad›mlar at›lmas›na, müzik devriminden klasik eserlerin çevrilmesine, Halkevleri’nden Köy Enstitüleri’nin aç›lmas›na kadar bir çok önemli ad›m on y›ll›k bir süreç içerisinde at›lm›flt›r. Birbirini izleyen toplumsal ve kültürel devrimlerle, ülkemizde yepyeni bir ayd›nlanma ça¤› bafllat›lm›fl, Türk toplumu orta ça¤ uykusundan silkinerek ça¤dafl uygarl›¤›n
havas›n› teneffüs etmeye bafllam›flt›r.
Türk ayd›nlanma devrimi, o dönemde Avrupa dünyan›n merkezi oldu¤u için daha çok
Avrupa’n›n temsil etti¤i Bat› kültürünün Türk dünyas›na yans›mas›d›r. Türkiye yapm›fl oldu¤u ayd›nlanma devrimi ile ça¤dafl bat› kültürünü Türk ve ‹slam dünyas›na getirmifl oluyordu. Bu kültür, daha çok bir ulus yaratmay› hedefleyen ve ulusal toplumu oluflturarak
ulusal devletin toplumsal aç›dan temellendirmesine giden yolu açmaya çal›fl›yordu. Mustafa Kemal yeni kurdu¤u devletin ad›n› Türkiye Cumhuriyeti koyarken bir ulusun ad› ile haAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
61
An›l ÇEÇEN
reket ediyor ve ulusal devlet kurdu¤unu bütün dünyaya ilan ediyordu. O dönemde var
olan birçok farkl› devlet modellerinden hiçbirisine iltifat etmeyerek ulus devlet konusunda
›srar etmesi, daha sonraki dönemlerde de ulusal kültürün oluflumuna, bunun ça¤dafllaflt›rmas›na giden yolu aç›yordu. Ulus devletin kuruluflu ile beraber, yepyeni bir ulusal toplum
yarat›l›yor ve bu amaçla da ça¤dafl bir ayd›nlanma devrimi gerçeklefltirilerek istenen amaç
elde edilmeye çal›fl›l›yordu. Atatürk döneminde bafllayan uluslaflma süreci 20.yy’›n önemli
bir k›sm›nda devam ediyor ve so¤uk savafl y›llar›nda Türkiye’nin bafll›ca u¤rafl alan› olarak
öne ç›k›yordu.
So¤uk savafl sonras› dönemde gündeme gelen küreselleflme olgusu tafl›d›¤› de¤erler
aç›s›ndan Mustafa Kemal’in ayd›nlanma devrimi ile çeliflmektedir. Avrupal› düflünürlerin
yeni ortaça¤ yaratmakla suçlad›¤› küreselleflme olgusu, ulus devlet ve ulusal toplumu d›fllayarak alt kimliklere ve yerel kültürel yap›lara öncelik vermektedir. Ortaça¤›n karanl›k bin
y›l›nda görülen cemaat tipi yaflam biçimini savunan küreselleflme olgusu tafl›d›¤› de¤erler
aç›s›ndan modernizme ters düflmektedir. Bu nedenle de küreselleflmeciler kendilerine postmodernizm ad› alt›nda yeni bir felsefe bulmufllard›r. Postmodernizm bir ak›m olarak ele
al›nd›¤›nda tümüyle modernizmin reddi oldu¤u görülmektedir. Bu aç›dan ça¤dafl uygarl›¤› hedefleyen Türk ayd›nlanma devriminin savundu¤u ilkelere tümüyle z›t düfltü¤ü söylenebilir. Postmodernizm ulus devletlerin y›k›lmas›n›, parçalanmas›n› ve giderek da¤›lmas›n›
kolaylaflt›ran bir düflünce biçimidir. Da¤›lma ile beraber ortaça¤daki cemaat türü yaflam
kendili¤inden gündeme gelmektedir. Türkiye’nin yaflad›¤› Kemalist Devrim olgusu aç›s›ndan postmodernizm ve küreselleflme ters ve olumsuz geliflmelerdir.
Türk ayd›nlanma devriminin Türkiye’ye getirdi¤i ça¤dafllaflma süreci normal koflullarda
bütün Türk ve ‹slam dünyas› için ilk örnek ve emsal uygulamad›r. Bu yönü ile Kemalist devrimin bir sorumlulu¤u vard›r. Kendi yap›s›n› koruyabilirse örnek olmaya devam edecektir,
koruyamazsa bu tür bir örnek Türk ve ‹slam dünyas› için ortadan kalkacakt›r. Böyle bir geliflme olursa o zaman ‹slam dünyas›n›n ve Türk dünyas›n›n kendi iç dinamikleri bu dünya
toplumlar›n›n gelece¤i aç›s›ndan öne geçecek ve egemen e¤ilimler olarak belirleyici duruma geleceklerdir. Kemalist ayd›nlanma devriminin dayand›¤› laiklik anlay›fl› Türk ve ‹slam
dünyas›nda görülemeyecektir. Gene bu devrimin getirmifl oldu¤u ulusall›k anlay›fl› ile ça¤dafl cumhuriyet rejimlerinin Türk ya da ‹slam dünyas›nda kendisini gösterebilmesini bekleyebilmek son derece zor olacakt›r. Alt› ana ilkenin yaratt›¤› ulusal ve ça¤dafl sentezin bir
model olarak Avrasya ya da Asya ülkelerinin gelece¤inde bir alternatif olarak gündeme gelebilmesi de son derece zorlaflacakt›r.
Küreselleflme, tüm eski de¤erleri ve yap›lar› d›fllayarak yepyeni bir dünyaya yönelirken
Türk ayd›nlanmas›n›n yaratt›¤› Türkiye Cumhuriyeti modelini de geride b›rakmaktad›r. Türkiye için de, alt kimlikler cemaat tipi yaflamlar, yerel yönetimlere dayanan devlet biçimleri
sürekli olarak gündeme getirilmektedir. Türk dünyas›, üçüncü bin y›la girerken tam bir ikilem içerisine sürüklenmifltir. Ya 20. yüzy›l›n ça¤dafl ayd›nlanma modeli ile Türk dünyas›
üçüncü bin y›lda kendi gelece¤ini arayacakt›r. Ya da küreselleflme süreci bir silindir gibi her
fleyi ezip geçti¤i gibi Kemalist Türkiye’yi de ezip geçecek, her fleyi çökerttikten sonra kendi istedi¤i siyasal ve sosyal düzeni kuracakt›r. Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten Türkler kadar, di¤er Türk devletlerini yöneten ayn› soydan gelen insanlar bu ortak gelece¤i ve sorunu düflünmek zorundad›rlar. Üçüncü bin y›lda dünyan›n nereye gitti¤i belirlenmeden, baflta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere di¤er Türk devletlerinin de ne yapaca¤› tam olarak belirlenemeyecektir. Yeniden yap›lanma süreci içinde, Türk ayd›nlanmas›n›n ayakta kalabil62
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Küreselleflme Karfl›s›nda Türk Devrimi ve Avrasya
mesi ve di¤er Türk Cumhuriyetleri için örnek olma özelli¤ini koruyabilmesi giderek zorlaflmaktad›r, çünkü ekonomik alandaki yeniden yap›lanma giriflimleri beraberinde kültürel ve
sosyal etkilerini de getirmektedir. Bu kadar yo¤un bir de¤iflim süreci içinde Türk dünyas›n›n kültürel kimli¤inin korunmas› öncelik tafl›maktad›r. Kimli¤ini yitiren toplumlar›n ayakta kalamad›klar›n› tarihin derslerinden görmek mümkündür. Türk dünyas› kültürel kimli¤ini koruyarak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yaflam›fl oldu¤u ayd›nlanma devriminden esinlenerek gelece¤ini ararsa, daha etkin olabilece¤i bir alternatif ç›k›fl› gündeme getirmifl olur.
Aksi takdirde ya geriye dönüflü ya da kimlik bunal›m›na sürüklenifli ya da da¤›l›p gitme gibi olumsuz süreçleri yeniden gündemde görmek söz konusu olabilecektir. Bu gibi olumsuz
geliflmelere izin verilmemelidir.
21.yy’a girerken dünyada büyük bir de¤iflim süreci yaflanmaktad›r. Sovyetler Birli¤i’nin
y›k›lmas›yla Adriyatik’ten Çin seddine kadar olan genifl bir alanda önemli bir siyasal boflluk
do¤mufltur. Amerikan siyasal bilimcisi Brzezinski “Dünyan›n gelece¤inde bir otorite bofllu¤u
alan› do¤mufltur” demifltir. Siyasal bilim aç›s›ndan geçerlilik kazanan bu görüfl do¤rultusunda, otorite bofllu¤u ç›kan alanda yeni, s›cak olaylar gündeme gelmifltir. Sovyetlerden sonra Balkanlar’da Yugoslavya Federasyonu da da¤›lm›flt›r. ‹ki federasyonun da¤›lmas›yla beraber, Slovenya’dan Tacikistan’a kadar olan alanda yirmi civar›nda ba¤›ms›z devlet dünya
arenas›nda ulusal egemenlikleri ile boy göstermifllerdir. Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar, Orta Do¤u ve Orta Asya olmak üzere bafll›ca befl ayr› bölgedeki ba¤›ms›z devletlerin hemenhemen büyük ço¤unlu¤u Türkiye’ye komflu ya da akraba bir konuma sahiptir. Bu nedenle, bu devletlerin ortaya ç›k›fllar› kadar varl›klar›n› sürdürmeleri ve gelecek yüzy›lda ba¤›ms›z bir yap›lanma içinde olmalar› Türkiye Cumhuriyeti’nin gelece¤i aç›s›ndan son derece
önem tafl›maktad›r. Avrupa’n›n ortalar›ndan Asya’n›n ortalar›na kadar olan bölgeye, co¤rafya biliminde Avrasya k›tas› ad› verilmektedir. Avrupa’n›n do¤usu ile Asya’n›n bat›s›n›n
kesiflti¤i yerde, yani Avrasya k›tas›n›n merkezinde ise Türkiye Cumhuriyeti yer almaktad›r.
Yeni bir yüzy›lda Asya k›tas›n›n öne ç›kt›¤›n› ve bu nedenle de Avrasya bölgesinin önem kazand›¤›n› görüyoruz. Avrasya k›tas› bir anlamda 21. yüzy›l›n kilit bölgesi olarak anlam kazanmaktad›r. Türkiye ile beraber Rusya’n›n da yer ald›¤› bu bölge, Türk kamuoyunda çok
yeni bir kavram olan Avrasya kavram› çerçevesinde flimdilerde tart›fl›lmaya bafllanm›flt›r.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin modelini ülkemizin kurtar›c›s› Mustafa Kemal Atatürk 20.
yüzy›l›n bafllar›nda oluflturmufltur. Kurtulufl Savafl› sonras› dünya konjonktüründe Avrupa
merkezli bir siyasal yap›lanma oldu¤u için, Mustafa Kemal; Türk devletinin temellerini atarken, Avrupa’da geçerli olan üniter ulus devlet modelini benimsemifltir. Siyasal rejim olarak
demokratik cumhuriyet uygulamas›na geçmifltir. Mustafa Kemal, devlet kurarken ve cumhuriyet ilan ederken o dönemde varolan hiçbir siyasal rejimi taklit ya da kopya etmemifltir.
Bat› tipi kapitalizm, Sovyet tipi sosyalizm ve Alman tipi faflizmden çok uzak kalan Kemalist
rejim, bir anlamda var olan siyasal rejim modellerinin ötesinde yeni bir model oluflturman›n
yollar›n› aram›flt›r. Kendisine yabanc› bir gazetecinin sordu¤u soru üzerine, Türk rejiminin
yeryüzünde varolan hiçbir rejime benzemedi¤ini, mutlaka bir rejime benzetilmek gerekiyorsa buna da “biz bize benzeriz” biçiminde bir tan›mlama ile cevap vermifltir. Bir anlamda,
Atatürk bu cevab› ile, Türkiye’nin Avrupa’n›n ya da dünyan›n herhangi bir yerindeki baflka
devletlere benzetilemeyece¤ini, çünkü farkl› koflullarda kurulan bir devlet oldu¤unu ve bu
modeli getiren koflullar›n bölgesel özelliklere göre ele al›nmas› gerekti¤ini vurguluyordu.
Atatürk devlet ve siyasal rejimi kurduktan sonra, bunlar›n belirli ilkelere özgün bir model olarak oturtulabilmesi için, Türk devriminin kendi yolunu da ayr› bir siyasal bütünlük
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
63
An›l ÇEÇEN
içerisinde ortaya koymas› gerekiyordu. Bu amaçla Mustafa Kemal alt› ilkeyi bir özgün yol
olarak ortaya koymufl ayr›ca, tam ba¤›ms›zl›k, ulusal kalk›nma ve ça¤dafllaflma ilkelerini
amaç maddeleri olarak Türk toplumunun düflüncesine sunmufltur. Atatürk’ün alt› okunu
oluflturan ilkeleri cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik, halkç›l›k, devrimcilik ve devletçiliktir.
Bu ilkeler Türkiye Cumhuriyeti’nin Kemalist yap›s›n›n simgeleridir. Alt› temel ilke ve üç
amaç maddesi ile Atatürk Cumhuriyeti modelini yaratan ve Türkiye’de baflar›yla uygulanan
Atatürk ilkeleri, bütünsel bir model olarak ayn› zamanda di¤er Avrasya ülkeleri için de örnek oluflturmaktad›r. Bat› Avrupa’dan ve Asya’n›n di¤er bölgelerinden farkl› bir yap›ya sahip olan Avrasya ülkelerinin ço¤unda Türkiye benzeri siyasal koflullar bulunmaktad›r. Avrasya ülkelerinin yedisi Türk’tür. Ayr›ca Türklerin yaflad›¤› birçok bölge bulunmaktad›r. Bu
yönü ile Anadolu Türklerinin uygulad›¤› ça¤dafl milliyetçilik ak›m› ya da bu paralelde Türkçülük yaklafl›m› Avrasya ülkeleri için geçerli olabilir. Ayr›ca, birçok Avrasya ülkesi Müslüman
halk topluluklar› bar›nd›rmaktad›r. Bu yönü ile de, Atatürk’ün laiklik ilkesi bunlar için geçerlilik kazanabilir.
Eski sosyalist devletler ya da Sovyet Cumhuriyetleri için, Atatürk’ün Frans›z devriminden
gelen cumhuriyetçilik anlay›fl› simgesel anlam kazanabilir. Sosyalizmin yetmifl y›l boyunca
egemen oldu¤u bu alanda, halkç›l›k, devrimcilik ve devletçilik uygulamalar› Sovyet modelinin d›fl›na ç›kar›labilir ve Atatürk’ün Türkiye’de uygulad›¤› do¤rultuda yeni bir Kemalist
yaklafl›m Avrasya bölgesi ülkelerinde geçerlilik kazanabilir. Kemalizm’in halkç›l›¤› ve devletçili¤i, devrimci yaklafl›mlarla beraberce komflumuz olan ülkelerde Türkiye’deki gibi etkin
olarak uygulamaya aktar›labilir. Günümüzde bat› emperyalizminin ulusal devletleri ortadan
kald›rmaya dönük giriflimleri karfl›s›nda, yeni Sovyet emperyalizminden kurtulan Avrasya
devletlerinin küreselleflmenin boyunduru¤una sürüklenmemeleri için güçlü devletçi uygulamalara, yoksul halk kitlelerini ayakla tutacak halkç› ve devrimci giriflimlere acilen gereksinimleri bulunmaktad›r. Sosyalist sistemin çökmesinden sonra, bu ülkelerin h›zla aç›k pazar
ekonomileri ile sömürgeleflme k›skac›na düflürülmeleri gerçe¤i karfl›s›nda, Kemalist modelin bu bölge için zaman›m›zda da geçerlili¤ini korudu¤u görülmektedir. Zay›f ve güçsüz
Avrasya ülkelerinde, Atatürk’ün karma ekonomi ve güçlü devletçilik yöntemleri ile kalk›nma modeli uygulamaya ihtiyaç bulunmaktad›r.
Dünyan›n birçok bölgesinde bölgesel birlikler oluflturulmas›na do¤ru ad›m at›l›rken,
Avrasya ülkelerinin de bir araya gelerek Avrasya Birli¤i ad› alt›nda bir büyük bölgesel birli¤e yönelmelerinde, dünya dengeleri aç›s›ndan büyük yarar bulunmaktad›r. Türkiye Cumhuriyeti ve Avrasya’n›n Türk kökenli halklar›n›n bir araya gelmesiyle, ciddi bir Avrasya yap›lanmas› gerçekleflebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk modeli ile böylesine bir birli¤e öncülük edecek ve Atatürk ilkeleri do¤rultusunda Avrasyalaflma sürecinin sonuca ulaflmas› için çaba gösterecektir. Gelecekte Atatürk ve Avrasya kavramlar› beraberce an›lacaklard›r. ‹ki kutuplu dünyadan uzaklaflt›kça, üç kutuplu bir siyasal olufluma do¤ru dünyam›z
sürüklenmektedir. Bir tarafta Avrupa ülkelerinin birleflmesiyle bir k›ta devleti olarak Avrupa
Birli¤i gündeme gelirken, Amerika Birleflik Devletleri de giderek tüm Amerika k›tas›n› ve okyanusundaki ada devletlerini içine alacak biçimde yeni bir Okyanusya devleti oluflturabilmenin aray›fl›ndad›r. Di¤er tüm k›talardan daha büyük olan Asya k›tas›n›n tümüyle bir k›tasal olufluma yönelmesi çok zor görünmektedir. Özellikle bat›y› temsil eden Avrupa ve
Amerika aç›s›ndan Asya’n›n tümüyle bir k›tasal oluflum içine girmesi sak›ncal› görülmekte
ve Asya k›tas›n›n di¤er k›talardan farkl› olarak bölünmesi hesaplanmaktad›r. K›talararas› yar›flta dünyan›n en geri bölgesi olan Afrika’n›n devre d›fl› kald›¤› bir durumda, Asya k›tas› do¤uyu, Avrupa ile Amerika’da bat›y› temsil etmektedirler. Di¤er k›talara oranla çok büyük bir
64
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Küreselleflme Karfl›s›nda Türk Devrimi ve Avrasya
geniflli¤e sahip olan Asya k›tas› günümüzde zaten ikili bir olufluma do¤ru sürüklenmektedir. Bir tarafta Asya’n›n do¤usu Çin ve Japonya öncülü¤ünde fiarkasya denilen olguyu yaflamaktad›r. Di¤er taraftan da Asya’n›n bat›s›nda yer alan ve daha çok Asya ve Avrupa aras›nda kalan bölgede bir arada bulunan ülkelerin oluflturdu¤u Avrasya yap›lanmas› bulunmaktad›r. Bat› kendisini merkez ald›¤›nda, do¤uyu Yak›ndo¤u ve Uzakdo¤u olarak ikiye
ay›rmaktad›r. ‹ste bat›l›lar›n Yak›ndo¤u dedikleri Asya ve Avrupa aras›nda kalan alan›n yeni ad› Avrasya’d›r.
ABD kendi ilkeleri ve ç›karlar› do¤rultusunda önce NAFTA, yani Kuzey Amerika Ekonomik Toplulu¤u’nu olufltururken, gelece¤e dönük olarak da Amerikan Devletler Toplulu¤u
ile Okyanusya projelerini gelifltirmektedir. Do¤u Asya’daki yönlendirme ise bu yörenin önde gelen iki ülkesi Çin ve Japonya taraf›ndan yap›lmaktad›r. Tarihin en eski dönemlerinden
gelen bu iki köklü devlet, sahip olduklar› siyasal ve ekonomik sistemler do¤rultusunda kendi bölgesindeki yap›lanmalarda önü çekmekteler ve Uzak Do¤u’nun di¤er ülkelerinin geliflme ve kalk›nma süreçlerine model ülke olarak yön göstermeye çal›flmaktad›rlar. Asya Pasifik Ekonomik ‹flbirli¤i yap›lanmas› ile beraber Do¤u Asya’n›n, bütünleflmifl bir siyasal yap›
ile 21. yüzy›lda dünya platformuna ç›kaca¤› flimdiden söylenebilir. Amerika’n›n kuraca¤›
Okyanusya’n›n karfl›s›nda daha farkl› bir siyasal yap›ya sahip olan fiarkasya Birli¤i, Uzak Do¤u ülkelerinin yeni yap›lanma ve örgütlenme biçimi olacakt›r.
Avrupa k›tas› ise, yüzy›llar›n tortusu olarak günümüze uzanan Avrupa kültürünün dayand›¤› ilkeler do¤rultusunda bir entegrasyon süreci yaflamaktad›r. Özellikle Kara Avrupa’s›n› ‹ngiltere ve Anglosakson dünyas›ndan ay›ran sosyal de¤erlerin daha da öne ç›kt›¤› yeni bir Avrupa gündeme gelmektedir. ABD’nin neo-liberal bireycili¤ine karfl› Avrupa, yüzy›llar›n birikimi olan sosyal yap›s› ile sosyal devlet modelini koruyarak, k›tasal bütünleflmeye demokratik ve sosyal bir hukuk devleti ülkesi olma statüsünü koruyarak hareket etmektedir. Avrupa ile Asya aras›nda yer alan Avrasya k›tas›n›n yeni oluflumu ise
flimdilik belirsiz görünmektedir. Özellikle, bölge d›fl› büyük ülkeler ve bu bölgenin eski
patronu Rusya kendi ç›karlar› do¤rultusunda bir Avrasya süreci oluflturmaya çaba göstermektedir. So¤uk savafl döneminde sosyalist modeli tüm Avrasya ülkelerine zorla dayatan
Sovyetler Birli¤i modeli çökünce, Rusya Federasyonu bu bölge için Ba¤›ms›z Devletler
Toplulu¤u ad› alt›nda yeni bir model gelifltirmeye çaba göstermifl, ama baflar›l› olamam›flt›r. Yeni bir siyasal yap›lanmaya zorlan›nca Avrasya ülkeleri buna itiraz etmifller ve
Rusya’n›n baflar›s›zl›¤›, yak›n çevre politikas›n› gündeme getirmifltir. Rusya taraf›ndan
gündeme getirilen Avrasya politikas›, eski sosyalist ülkelerde Rusya’n›n ç›karlar›n›n bulundu¤unu ve bu yeni politika ile eski ç›karlar›n savunulmas›na devam edilece¤ini dünya kamuoyuna duyurmufl ve di¤er Avrasya yap›lanmas› modellerini devre d›fl› b›rakmak
istemifltir. Aradan geçen on y›ll›k süre içinde Rusya’n›n yeni yaklafl›mlar›n›n gerçekçi olmad›¤› ve Avrasya ülkelerinin kendi sorunlar›n› çözüme kavuflturmada ba¤›ms›z bir gelece¤e yöneldikleri gözlemlenmifltir.
Her büyük ülkenin ve k›tasal oluflumun kendine göre Avrasya modeli bulunmaktad›r
Rusya Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u ya da yak›n çevre ad› alt›nda bu ülkeleri kendi denetimi alt›nda tutmak isterken, giderek do¤uya aç›lan Avrupa Birli¤i de Avrasya ülkelerini kendisine eyalet olarak ba¤lama çabas› içindedir. Balkan, Kafkas ve Orta Do¤u ülkeleri ile beraber daha sonra Orta Asya ülkelerinin bile Avrupa’n›n kontrolünde oldu¤u bir Avrasya
oluflturma çabas› içine girdi¤i görülmektedir. ‹kinci Dünya Savafl› s›ras›nda Do¤u Türkistan’› iflgal eden Çin’in giderek Bat› Türkistan’a da girmeye yöneldi¤ini, böylece Avrasya’n›n
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
65
An›l ÇEÇEN
bat› taraf›ndan denetimini önlemeye çal›flt›¤› görülmektedir. Rusya’n›n ç›kt›¤› ülkelere
Çin’in girmesi gene do¤u modeli ile bu ülkelerin karfl› karfl›ya kalmas›na neden olacakt›r.
Ça¤dafl demokrasinin ötesindeki bir otoriter rejim ile, Avrasya ülkelerinin yeniden yap›lanmas› bu ülkeleri gene eskisi gibi d›fl dünyaya kapal› bir duruma sürükleyecektir. Bu nedenle, bölgenin so¤uk savafl döneminde sosyalist olmayan tek ülkesi olarak Türkiye’nin devreye girerek kendi modelini bu ülkelerin önüne sunmas› gerekmektedir. Avrasya’da sosyalizmin yerini alabilecek tek model, Kemalizm’dir. Türkiye Cumhuriyetini bugünkü ça¤dafl
kimli¤i ile ortaya ç›karan Atatürk modeli, Türkiye için oldu¤u gibi tüm Avrasya ülkeleri için
de bir modeldir; çünkü Türkiye de bir Avrasya ülkesidir. Balkanlar, Kafkasya, Orta Do¤u ve
Orta Asya ülkeleri bir bütün olarak Avrasya kavram› çerçevesinde ele al›nd›¤›nda, ne tam
Asya ülkesi özelli¤i ne de tam Avrupa ülkesi özelli¤i gösterirler. Asya ve Avrupa özelliklerinin d›fl›nda, bir ayr› bölge olarak ortaya ç›kan Avrasya’n›n da kendine özgü özellikleri bulunmaktad›r. ‹flte bu özelliklere sahip olan Türkiye’de Atatürk modeli nas›l bu yüzy›l›n bafllar›nda baflar›l› olmuflsa, yeni bir yüzy›lda di¤er Avrasya ülkelerinde de benzeri bir baflar›l›
uygulama gündeme gelebilecektir.
Sosyalist sistem Avrasya alan›nda ortadan çekilince, eski Sovyet Federasyonu ile Yugoslavya Federasyonu’na ba¤l› olan devletler ba¤›ms›zl›klar›n› kazanm›fllard›r. Bu devletlerin adlar›na ve yap›lar›na bakt›¤›m›zda genel olarak hepsinin ülkedeki ço¤unluk nüfusun ulusal karakterine uygun olarak ulusal devlet biçiminde örgütlendikleri belli olmaktad›r. Bir ulus devlet için öncelikli olgu ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmak ve temsil etti¤i ulusun
ulusal inisiyatifini, dünya platformuna tafl›makt›r. Bu aflamada tüm Avrasya ülkeleri için
Mustafa Kemal’in yürüttü¤ü ulusal ba¤›ms›zl›k mücadelesi bafll›ca örne¤i oluflturmaktad›r Atatürk’ün önce silahl› daha sonra da silahs›z olarak yürüttü¤ü ulusal kurtulufl savafl›
ve politikas›, Avrasya’n›n yeni ulusal devletlerine yön göstermektedir. Her türlü emperyalizme ve bölge d›fl› ülkelerinden gelebilecek tüm tehditlere karfl›, Mustafa Kemal’in
tam ba¤›ms›zl›kç›, antiemperyalist politikas› öncülük yapmaktad›r. Bu aflamada Mustafa
Kemal yaln›zca Türk ulusunun de¤il, yeni ba¤›ms›zl›¤›na kavuflmufl olan Avrasya uluslar›n›n da genel anlamda ulusal önderi konumuna gelmektedir. Atatürk, ulusal kurtuluflun
oldu¤u kadar ulus olma bilincinin de önderi olmufltur. ‹mparatorluktan arda kalan bir
bölgede yaflayan insan topluluklar›ndan yeni ve ça¤dafl bir ulus yaratman›n kavgas›n›
vermifltir. Ulusal s›n›rlar içinde yaflayan herkesin, hiç bir kan ya da etnik veya kültürel ayr›ma gidilmeden bir ulusun bireyleri say›lmas› yeni bir durumdur. O döneme kadar Avrupa ülkelerinde görülen kat› milliyetçilik anlay›fl›n›n ötesinde toprak esas›na dayanan
yani üzerinde yaflan›lan ortak ülkeyi temel alan bir milliyetçilik anlay›fl› ile Misak› Milli s›n›rlan üzerinde, ulus devletin dayand›¤› ulusal temelin d›fl›nda kalan ya da kendini baflka bir etnik grup kabul eden sosyal yap›lara karfl›, Atatürk’ün uygulad›¤› yumuflak milliyetçilik olumlu bir örnek meydana getirmektedir. Balkanlar, Kafkaslar, Orta Do¤u ve Orta Asya’n›n Sovyetler sonras›nda patlayan barut f›ç›s› alanlar›na dönüfltü¤ü göz önüne
al›n›rsa, emperyalizmin bu bölgede böl ve yönet ilkesi do¤rultusunda yeni etnik kar›fl›kl›klar ç›kartma giriflimleri ancak Atatürk’ün ülke ya da yurt milliyetçili¤i denilen yurtsever
bir tutumla ›rkç› ve etnik çat›flmalar›n önlenebilece¤i söylenebilir. Atatürk ulusçulu¤u, iç
yap›da bar›fl› sa¤layan ça¤dafl yaklafl›m› ile, Avrasya’n›n yeni ba¤›ms›z uluslar› için olumlu bir örnek oluflturmaktad›r. Yurt esas›na dayanan ulusal egemenlik Atatürk modelinin
temel tafllar›ndan birisidir. Böylesine bir yaklafl›m ba¤naz ›rkç›l›ktan uzak oldu¤u gibi, siyasal anlamda karfl› koymalara neden olmayacak ça¤dafl bir tutumun da göstergesi olacakt›r. Ulusal egemenlik ilkesi, Kemalizm’de ulusal kalk›nmay› da beraberinde getirmek66
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Küreselleflme Karfl›s›nda Türk Devrimi ve Avrasya
tedir. Yeni ba¤›ms›zl›¤›na kavuflmufl olan bir ulusun, dünya uluslar ailesi içinde hak etti¤i yeri alabilmesi için, ulusal kalk›nma sürecinin öncelikle tamamlanmas› gerekmektedir.
Atatürk’ün cumhurbaflkanl›¤› yapt›¤› 15 y›ll›kta, sahip oldu¤u ulusal egemenlik konusunu, yeni yarat›lan ulusun kalk›nma yar›fl›nda kullanmas› da, Avrasya ülkeleri aç›s›ndan örnek al›nmas› gereken bir politik tav›rd›r. Kalk›nma yar›fl›nda bir yerlere gelemeyen uluslar›n, uluslararas› alandaki yar›fl› yitirmeleri ve giderek önemsiz bir konuma sürüklenmeleri kaç›n›lmazd›r. Atatürk’ün ana amac› olan tam ba¤›ms›z ve ulusal anlamda kalk›nm›fl
bir ulus devlet yaratma düflüncesi, günümüzün ba¤›ms›z Avrasya devletleri aç›s›ndan öncelikle ele al›nmas› gereken bir hedef olmal›d›r.
Mustafa Kemal do¤u ve bat› aras›nda, dünyan›n merkezinde yer alan bir ülkenin kurucusu olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekte tam ba¤›ms›z bir yap›da yaflayabilmesi
için kendine özgü bir sentez yaratm›fl, Frans›z Devrimi kaynakl› olan üç ilke, yani cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik ile, Rus Devrimi kaynakl› devrimcilik, devletçilik ve halkç›l›k
ilkeleri Mustafa Kemal’in ulusal potas›nda bir araya getirilmifl ve tüm Avrasya ülkeleri ile,
benzer konumda olan üçüncü dünya ülkeleri için Kemalizm ad› alt›nda yeni bir model
oluflturulmufltur. Türkiye Cumhuriyeti bu model sayesinde her türlü emperyalizmin pençesinden kurtularak ba¤›ms›z bir devlet olarak yaflama flans›n› elde etmifl ve h›zl› bir kalk›nma sürecinden sonra Avrasya bölgesinin en fazla kalk›nan ve sanayileflen ülkesi konumuna gelmifltir. Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir süreçten sonra, kendine yak›n durumda olan komflular› ile bütünleflen bir bölgeselleflme sürecini gündeme getirmek ve bu
alanda yön göstererek bafl› çekmek durumundad›r. Cumhuriyet rejiminin kurulmas› ile
oluflturulacak ulus devlet, milliyetçilik ilkesi do¤rultusunda ulusal ç›karlar› koruyacak, ulusal egemenli¤i kullanarak ça¤dafl uygarl›¤a ulaflma do¤rultusunda ayd›nlanma devrimini
gerçeklefltirecektir. Laiklik ise, din ve devlet ifllerinin birbirinden ayr›lmas› ile uygulama
alan›na konulacakt›r. Devletçilik, devrimcilik ve halkç›l›k ilkeleri ise, d›fl dünyaya aç›lma ile
gündeme gelen emperyalist bask› ve iliflkilere karfl›, devleti güçlendiren, halk ve devlet bütünleflmesini sa¤layan, sürekli yap›lacak toplumsal ve siyasal devrimlerle kendini yenileyecek olan devlet ve toplum yap›s›n›n güçlenmesini sa¤layacak prensiplerdir. Avrasya ülkelerinin yetmifl y›la yak›n sosyalist rejim alt›nda yaflad›klar› göz önüne al›n›rsa bu ilkelerin
bölge için geçerli oldu¤u görülecektir. Mustafa Kemal ça¤dafl uygarl›¤› temsil eden bat›ya aç›lmay› temel bir ilke olarak benimsemifl ama bat›n›n sömürgeci gelene¤i nedeniyle,
ileride sömürge durumuna düflmemek için devletçilik, halkç›l›k ve devrimcilik ilkelerini benimsemifltir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin, ne Sovyet ‹mparatorlu¤unun bir uydusu,
ne de bat› emperyalizminin bir sömürgesi olmas›na izin vermifltir. Türkiye Cumhuriyeti,
Atatürk’ten gelen kimli¤i ile ve O’nun prensipleri ile, hem yan› bafl›ndaki dev olan Sovyetler Birli¤ine karfl› ba¤›ms›zl›¤›n› korumufl, hem de bat›n›n emperyalist ülkeleri ile mesafeli iliflkilere girmifltir.
21. yy’da ba¤›ms›z ve onurlu bir büyük devlet olarak Atatürk modeli ile ayakta kalan
Türkiye Cumhuriyeti, kurucusunun ana ilkeleri ve modeli ile 21. yy’da da varl›¤›n› sürdürecek ve sosyalizmin model olarak geri çekildi¤i Avrasya bölgesinde Kemalizm’in yeni
geliflme ve bütünleflme modeli olarak devreye girmesini sa¤layacakt›r. Avrasyalaflma süreci her türlü bölge d›fl› ülkenin emperyalist giriflimine karfl›, bölgenin merkez ülkesinin
denenmifl ve baflar›ya ulaflm›fl olan modeli ile yani Atatürk modeli ile tan›mlanacakt›r.
Atatürk modeli ile tamamlanacak Avrasyalaflma süreci, yeni dünya düzenine istikrar kazand›racak, ve bölgesel güçlerin çekilmesine karfl› denge sa¤layarak dünya bar›fl›na yard›mc› olacakt›r.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
67
I
rak’›n Anayasal Yap›s›nda
Türkmenlerin Yeri
Habib HÜRMÜZLÜ *
Irak Türkmenlerinin dram› Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤unun
çökmesi ve ‹ngilizlerin Irak’› iflgal etmesiyle bafllam›flt›r. Bilindi¤i üzere ‹ngilizler, Irak’›n kuzey bölgesini oluflturan Musul vilayetini Türkiye’den kopar›p o zamanlar yeni kurulmakta
olan Irak devletine ilhak edilmesi için elden geleni yapt›lar ve bunda baflar›l› oldular. Misak› Milli s›n›rlar› içine dahil olan Musul vilayeti (fiimdiki: Kerkük, Musul, Erbil, Süleymaniye, Duhok) sorununa Lozan Bar›fl Konferans› müzakereleri süresince bir çözüm getirilemedi. Taraflar (Türkiye ve ‹ngiltere) tutumlar›nda ›srar edince bu konudaki müzakereler ask›ya al›nd›.
Bar›fl Konferans› 24 Temmuz 1923 tarihinde imzaland›. Bar›fl Konferans›’n›n 3. maddesinin
2. f›kras›nda Türkiye – Irak s›n›r›n›n 9 ay içerisinde Türkiye ile ‹ngiltere aras›nda tespit edilece¤i hükmü getirildi. Yap›lan Haliç Konferans› (19 May›s 1924) ve Milletler Cemiyeti’nin konuyu ele almas› Türkiye lehine bir sonuç getirmedi ve bunun sonucunda Musul vilayeti Türkiye’den kopar›l›p yeni kurulmufl olan Irak Devleti’nin s›n›rlar› içine ilhak edildi. Ne var ki 5
Haziran 1926’da Türkiye, ‹ngiltere ve Irak aras›nda imzalanan S›n›r ve ‹yi Komfluluk Anlaflmas›’nda Irak’taki Türklerin varl›¤›n› ve haklar›n› koruyabilecek hiçbir hüküm yer almam›flt›r1.
Büyük Türk dünyas›n›n bir parças› olan Irak Türklerinin (Türkmenlerin) varl›¤›, bölgede
ayakta durmalar›, hem ‹ngilizler hem de yeni kurulan Irak devleti için istenmeyen bir faktör idi. Dolay›s›yla, önce ‹ngilizler direkt olarak ve sonra ‹ngiliz manda rejiminin kalkmas›yla ba¤›ms›z bir devlet olarak ortaya ç›kan Irak devleti bu Türk varl›¤›n› sindirmek, bask› alt›na almak ve siyasi hayattan uzaklaflt›rmak yolunda sistematik ve bilinçli hareket etmifllerdir. Asl›nda Irak Türkmenlerine karfl› güdülen bu tutum ve yürütülen bu politika hiç de¤iflmemifl ve günümüze kadar devam etmifltir. Bu politikalar›n çarp›c› örneklerini Irak devletinin anayasal yap›s›n› ele alarak burada vermeye çal›flaca¤›z.
‹ngiliz iflgal güçleri daha Irak’›n Türkiye’yle s›n›r› yasal bir çerçeveye oturtulmadan önce bile Irak Türklerine karfl› sindirme hareketine çok ac› bir flekilde bafllam›flt›r. 1924 y›l›n›n
May›s ay›nda ‹ngilizlerin kurmufl oldu¤u Livi paral› asker ordusu Kerkük’te korkunç bir katliam uygulayarak yüzlerce Türkmen insan›n›n öldürülmesine ya da yaralanmas›na ve büyük maddi zararlar verilmesine neden olmufltur. Elbette ki bu katliam›n amac› Türkmen
toplumunun merkezi olan Kerkük flehrinde halk› topluca cezaland›rmak ve sindirmek idi.
*
68
Türkmen hukukçu ve Global Strateji Dergisi Baflyazar›
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Irak’›n Anayasal Yap›s›nda Türkmenlerin Yeri
Irak’ta ilk anayasa 21 Mart 1925 tarihinde yürürlü¤e girdi. Bu anayasa Irak vatandafllar›n›n din, dil ve milliyet fark› gözetilmeksizin yasalar önünde eflit olduklar›n› vurgulamakta
idi. O y›llarda Irak Türkmenleri aç›s›ndan yasama baz›nda olumlu bir geliflme kaydedilmiflti ki o da Yerel Diller Kanunu’nun ç›kmas› idi2. Bu yasa Türkmenlere ve Kürtlere okullarda
çocuklar›na kendi dilleriyle e¤itim verme ve mahkemelerde duruflmalar›n kendi dilleriyle
yap›lmas›na olanak tan›makta idi. Bu yasadan yararlanarak baflta Kerkük, Erbil ve Kifri olmak üzere tüm Türkmen bölgelerinde Türkçe e¤itim verilmesi devam ettirilmifltir.
‹kinci olumlu bir geliflme ise Irak devletinin 1932 y›l›nda ilan etmifl oldu¤u deklarasyon
idi. Irak devleti taraf›ndan ç›kar›lan ve tüm yasalar›n üstünde bir yasal güçte oldu¤u ilan
edilen bu deklarasyon, yeni kurulmufl olan Irak Devleti’nin ba¤›ms›zl›¤›na kavuflmas›n›n ve
Milletler Cemiyeti’ne üye olmas›n›n ön flart› olarak Milletler Cemiyeti’nin talebi üzerine yay›mlanm›flt›3.
Bu deklarasyonda Irak devleti bu ülkede yaflayan tüm halklar ve tüm az›nl›klar için hayat hakk› tan›n›r ve temel özgürlüklere riayet edilmesine din, dil, ›rk fark› gözetilmeksizin
ba¤l› olaca¤›na ve bu ilkeleri uygulayaca¤›na dair taahhütte bulunmufltur. Deklarasyonda
ad› geçen, beyan edilen ilkelere göre Irak Türkmenlerine mahkeme duruflmalar›nda Türkçe dilini kullanmak ve Türkmen bölgelerindeki okullarda Türkçe e¤itim yapmak ve almak
hakk› tan›nm›flt›r.
Ancak bu hükümler sadece yaz›l› metinlerde kalm›fl ve Türkmenlere tan›nan bu haklar
gerçek hayatta de¤iflik hükümetler taraf›ndan elden al›nm›flt›r. Yerel Diller Kanunu’nun yürürlü¤e girmesi üzerine daha bir y›l geçmeden Kerkük d›fl›ndaki Türkmen bölgelerin okullar›nda Türkçe e¤itim kald›r›lm›fl, Kerkük’te ise yabanc› bir dil olarak haftada bir ders fleklinde uygulanm›fl ve 1937 y›l›nda bu ders de kald›r›lm›flt›r.
1958 y›l›n›n 14 Temmuz gününde gerçekleflen darbeyle kraliyet rejimi devrildi ve cumhuriyet ilan edildi. Askeri darbenin komutanlar› 1925 Anayasas›n› iptal etmifl ve yerine yeni bir anayasa ilan etmiflti. Her ne kadar bu anayasada vatandafllar›n yasalar önünde hak
ve yükümlülükler bak›m›ndan eflit olduklar›, aralar›nda cins, as›l, din, dil veya inanç fark›
gözetilmeksizin hiçbir ayr›m yap›lamayaca¤› vurgulanm›fl ise de bu anayasa halk›; asli unsurlar ve az›nl›klar olarak iki kategoriye ay›ran bir hüküm içererek çeliflkili bir tutum arz etmifl oldu. Anayasa, “Araplar ve Kürtler Irak’›n ortak sahipleridirler ve bunlar›n milli haklar›
garanti alt›na al›n›r”, fleklinde bir madde içererek di¤er halk ve kesimleri hiçe saym›flt›r. O
topraklar üzerinde bin y›l› aflk›n bir sürede alt› devlet ve beylik kurmufl, bölgenin kültür ve
uygarl›¤›na üstün hizmetler sunmufl olan Türkmen halk›n›n varl›¤› göz ard› edilmifl ve yok
say›lm›flt›r. Özellikle cumhuriyet döneminin ilk y›llar›nda bununla da kal›nmam›fl, o günkü
iktidar Türkmenlere karfl› her türlü bask› ve zulmü uygulam›fl ve nihayet 1959 y›l›n›n ortalar›nda (14 Temmuz 1959) Kerkük flehrinde özellikle Türkmenlerin ayd›n kesimine yönelik
korkunç bir katliam›n gerçekleflmesine zemin haz›rlam›flt›r.
Bu iktidar›n yeni bir askeri darbe sonucunda çökmesi ve Irak’ta yeni bir dönemin bafllam›fl olmas› Türkmenlere karfl› olan bu tutumu hiç de de¤ifltirmemifltir. Nitekim yeni iktidar›n ifl bafl›na gelmesinden (14 fiubat 1963) az bir süre sonra ç›karm›fl oldu¤u yeni anayasada bir önceki anayasaya benzer hükümler yer alm›fl ve Araplarla Kürtlerin milli haklar›n›n garanti alt›na al›nd›¤›n› hükme ba¤layarak yine Türkmenlerin ve az›nl›k statüsünde
olan toplumlar›n varl›¤›n› tan›mam›flt›r.
1968 y›l›nda Baas Partisi – yine bir askeri darbe yoluyla – iktidara gelince yeni bir anayasa ilan etmifltir. Bu yeni anayasa da bir önceki anayasa gibi “Irak halk›, Arap ve KürtlerAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
69
Habib HÜRMÜZLÜ
den oluflur” fleklindeki ifadeyi yenileyerek Türkmen halk›n› ve az›nl›klar› yok saymay› ye¤lemifltir. Ancak Baas rejimi iki sene sonra (1970) ç›karm›fl oldu¤u yeni bir anayasayla temel
hak ve özgürlükleri ve devletin vatandafllara karfl› eflit davranma zorunlu¤u ilkesini hiçe sayarak vatandafllar› aç›k ve net bir flekilde iki kategoriye ay›rm›flt›r: 1 – Esasi (Ana) milletler
ki buna Araplar ve Kürtler girmekte idi. 2 – Az›nl›klar. ‹lgili maddede: “Irak halk› iki ana milletten oluflur, bunlar Arap milleti ve Kürt milletidir. Bu anayasa Kürt halk›n›n milli haklar›n›
ve Irak’›n bütünlü¤ü çerçevesi içerisinde az›nl›klar›n meflru haklar›n› tan›r”, fleklinde hüküm
getirmifl; ancak bu ‘’Meflru Haklar’’›n mahiyetinin hangi ba¤lamda olaca¤›na dair en ufak
bir iflaret vermemifltir.
Baas rejimi ifl bafl›na gelince Kürt gruplarla müzakerelere giriflmifltir. Rejim, bu gruplar›n bir Türkmen flehri olan Kerkük flehri üzerindeki emellerine s›cak bakmamakta idi. Rejim
Kerkük petrollerini elden ç›karmamak için Kerkük’ü Kürtlere vermemekte kararl› idi. Bu yüzden rejim Kürt gruplar› üzerinde siyasi bask› teflkil edebilecek Türkmen kozunu oynamaya
bafllayarak Türkmen halk›na kültürel haklar tan›nmas›n› içeren bir yasa ç›kar›r4
Rejim hiçbir zaman Irak Türkmenlerini ve onlar›n haklar›n› tan›ma niyetinde de¤ildi. Bu
yüzden, 1970 y›l›nda tan›nm›fl olan ve zaten k›s›tl› olan bu haklar çok geçmeden teker teker geri al›nd› veya uygulamada yarars›z bir hale getirildi. Kültürel haklar›n tan›nmas›n›n
akabininde Türkmen bölgelerinde Türkmence (Türkçe) e¤itim vermeye bafllayan ve say›s›
sadece Kerkük flehrinde 120 olan ilkokullar teker teker Arapça e¤itim vermeye döndü. Tan›nm›fl olan di¤er haklar›n uygulamas› da Baas yanl›s› kiflilere tevdi edilerek Türkmen halk›na hizmet yerine birer Baas Partisi propaganda arac› haline getirilmifl oldu.
Baas rejimi bununla kalmay›p uluslararas› anlaflmalara ayk›r› bir flekilde hareket ederek,
Türkmen halk›n› planl› ve programl› olarak asimile etmeye çal›flt›. Uygulanan asimilasyon
programlar› çerçevesinde Türkmenlere Türkmen bölgelerinde tafl›nmaz mal sat›n alma yasa¤›, bu bölgelerde devlet dairelerinde memuriyet yapma yasa¤› getirilmesinin yan› s›ra
Türkçe e¤itim ve yay›n yasa¤› da getirildi. Türkmenlere ait arsa ve binalar yok pahas›na istimlak edilerek güneyden getirilip Türkmen bölgelerine iskan ettirilen binlerce Arap ailelerine peflkefl edilmifltir. Türkmenlere milliyet de¤ifltirme ve kendilerini nüfus kay›tlar›nda
Arap göstermeleri zorunlu¤u getirilmesi, uygulanan asimilasyon politikas›n›n en ac› ve en
kat› örne¤ini teflkil etmifltir5.
Saddam rejiminin 9 Nisan 2003 tarihinde ABD ve çok uluslu güçler eliyle devrilmesi ve
Irak’›n iflgal edilmesi bir anayasal boflluk yaratm›flt›r. Bir y›la yak›n bir süreyle Irak ABD’nin
atam›fl oldu¤u siyasi ve askeri görevliler taraf›ndan yönetildi. Bir süre sonra, üyeleri yine
Amerika taraf›ndan atanan Irakl› siyasetçilerden oluflan bir ‘yönetim meclisi’ taraf›ndan sözde yönetilmeye baflland›. 8 Mart 2004 tarihinde ise “Geçici Dönem ‹çin Irak Devleti Yönetim Kanunu” ad› alt›nda geçici bir anayasa ilan edildi.
Geçici anayasa Irak’›n yönetim fleklini kökten de¤ifltirerek üniter bir devlet olan Irak’› Federal devlet haline getirdi ve ilk defa olarak “Kürdistan Bölgesi” ad› alt›nda Kürt Federe
devletini tan›m›fl oldu. Geçici anayasa ayn› zamanda Irak tarihinde ilk defa olarak bu ülkede sadece Araplar ve Kürtler de¤il, di¤er halklar›n da var oldu¤unu tan›yarak: “Irak de¤iflik
milletlerden oluflur”, fleklinde bir hükme yer verdi (M – 7 B). Ancak bu anayasa kendi içinde çeliflkiye düflerek Irak halklar›n› iki kategoriye ay›r›p Arap ve Kürt halklar›na esasl› halklar tan›m›fl, di¤er halklara ise k›s›tl› ve ikinci derecede haklar vermifltir6.
Her ne kadar bu Anayasa federal sistemin as›l, ›rk, etnik farklar, milliyet veya mezhep esaslar› üzerine de¤il; co¤rafi ve tarihi esaslar üzerine kuruldu¤unu beyan etmiflse de, 53’üncü
70
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Irak’›n Anayasal Yap›s›nda Türkmenlerin Yeri
maddesinde (Kürdistan) isimli bir bölgeyi tan›m›flt›r. “Kürdistan” sözcü¤ü bir ›rk veya belirli
bir etnik grubu tan›mlamaktad›r. Bunun bir sonucu olarak da anayasal mant›¤›na uyarak
“Türkmenistan”,“Arabistan” gibi bölgeler ya da “fiii” bölge veya “Sünni” bölge gibi federal
bölgeler ya da buna benzer etnik veya mezhepsel kavramlar alt›nda bölgeler kurabilir.
Geçici anayasa Arapça ve Kürtçe dillerini Irak’›n resmi dili olarak tan›mlam›fl; Ancak
“Irakl›lar, çocuklar›na ana dilleriyle e¤itim verebilirler”, fleklinde bir cümle de eklemifltir.
Anayasa bu dillere örnek vererek “Türkmence, Süryanice ve Ermenice” diye bir cümle eklemifltir. fiüphesiz ki bu tan›mlama Irak Türkmen halk›n› küçümseme ve nüfuslar› Türkmen
nüfusunun onda birini bile bulmayan di¤er etnik gruplarla birlikte mutalaa ederek bir az›nl›k statüsünde addetmifltir ki böyle bir ad›m›n daha önce arz etmifl oldu¤umuz gibi tüm
uluslararas› antlaflmalara ayk›r› düflmekte oldu¤u aflikard›r.
Geçici Anayasa, 53. maddesinin d f›kras›nda Irak Türkmenlerini ilgilendiren baflka bir
hüküm de içermifltir. Bu f›kra flöyledir: “Bu anayasa, Türkmenler, Kildo Asuriler ve di¤er vatandafllar›n idari, kültürel ve siyasi haklar›n› garanti alt›na al›r”. Tabi ki bu haklar›n mahiyeti, kapsam›, iflleyifli ve hayata geçirilmesi, ancak ç›kar›lmas› gereken bir yasayla belirlenebilirdi. Böyle bir yasan›n bu anayasan›n yürürlükte oldu¤u süre içinde ç›kar›lmas›, do¤al olarak, mümkün de¤ildi. Ka¤›t üzerinde verilmifl bir hak olarak kalm›fl ise de eski anayasalara
göre Türkmenlerin anayasal haklar›n› tan›mak bak›m›ndan önemli ve ileri bir ad›m oldu¤u
kesindir. Netekim, kal›c› anayasada da ayni haklardan söz edilmifltir. ‘Haklar verilmez, al›n›r’ ilkesinden hareket ederek Türkmen toplumunun bu haklar›n uygulamaya geçmesi için
mücadele vermesinin elzem oldu¤u unutulmamal›d›r.
Ancak Türkmen toplumunu candan sarsabilen bir maddenin Geçici Anayasa’da yer alm›fl olmas›, Türkmenlerin merkezi konumunda olan Kerkük’ün Kürdistan ad› verilen bölgeye ilhak edilmesine zemin haz›rlam›fl oldu¤u da aç›kt›r.
Geçici anayasan›n yürürlü¤e girmesinden yaklafl›k 1.5 y›l sonra Irak Ulusal Cemiyeti
(Geçici Parlamento) daimi anayasa tasla¤›n› onaylay›p (12 A¤ustos 2005) referanduma
sunmaya karar verdi. Referandum da bu onaylamadan 3 gün sonra yap›ld› (15 A¤ustos
2005) ve referandumun halk taraf›ndan kabul edildi¤i ilan edildi. Kal›c› anayasan›n haz›rlanmas› çok çekiflmeli geçmifl ve birçok maddesi de¤iflik kitlelerin bask›s›yla tekrar tekrar
de¤ifltirilmifltir. Yap›lan referandumda ve akabinde yap›lan milletvekili seçiminde (15 Aral›k 2005) türlü hileler, yolsuzluklar ve ihlallerin yap›lm›fl oldu¤u Irak sath›nda ve uluslararas› mehfillerde bile dile getirildi ve elefltirildi. Buna ra¤men Yüksek Seçim Kurulu sonuçlarda ufak tefek de¤ifliklikler yaparak seçimden 35 gün sonra sonuçlar› ilan etti. Kesin sonuçlar ise ancak 12 fiubat tarihinde ilan edilebildi. Hiçbir ak›l ve mant›¤a s›¤mayacak flekilde
3.5 milyon Türkmen’den Irak Türkmen Cephesi listesine 81.000 oy ç›kt›¤› ve bu flekilde
parlamentoya sadece 1 milletvekili gönderebildi¤i ilan edildi. Bunun yan› s›ra Musul vilayetinde ‹slami Parti listesinden 1, fiii ‹ttifak› listesinden 4 Türkmen milletvekili parlamentoya gönderilebildi. Türkmenleri ümitsizli¤e düflüren bu sonucun nedeni hem Türkmen toplumunun içinde hem de d›fl faktörlerde aranabilir.
Konunun siyasi taraf›n› bir yana b›rak›p burada konumuz olan Daimi Anayasa’n›n Irak
Türkmenlerine karfl› tutumundan bahsetmek isteriz.
Geçici Anayasan›n Türkmenlerin haklar›n› çi¤nedi¤ini ve Türkmen halk›n›n Irak’›n üçüncü asli unsuru oldu¤unu görmezlikten geldi¤ini belirtmifltik. Kal›c› anayasa da Türkmenlere karfl› ayn› do¤rultuda hareket etmifl ve hatta Türkmenlerin gelece¤i ve bekas›n› tehdit
edecek boyutta daha kat› ve tehlikeli hükümler içermifltir.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
71
Habib HÜRMÜZLÜ
fiöyle ki: Geçici Anayasa Ba¤dat ve Kerkük flehrinin kurulabilecek herhangi bir federe
bölgeye kat›lmas›na imkan vermemekte idi. Bu hususu düzenleyen 53. maddenin c f›kras›
flu flekilde idi: “Ba¤dat ve Kerkük hariç, say›lar› üçü geçmemek kaydiyle Kürdistan bölgesinin d›fl›ndaki vilayetler aralar›nda federal bölgeler kurabilirler”. Bu f›kra, hem aslen 3 vilayetten oluflan Kürdistan federe bölgesine baflka vilayetin kat›lmas›na engel oluyor, hem de
bizzat Kerkük flehrinin baflka bir vilayet ya da vilayetlerle federe bölge oluflturmas›na imkan vermemekte idi. Kal›c› anayasa bu istisnay› ortadan kald›rarak Kerkük flehrinin Kürdistan federe bölgesine kat›lmas›na imkan vermifl ve bunun hukuki zeminini haz›rlam›flt›r.
Anayasan›n 119. maddesi: ‘Say›lar› üçü geçmemek kaydiyle’ ibaresini kald›rarak yerine “Bir
veya birden fazla vilayet, aralar›nda federe bölge teflkil edebilirler” fleklinde hüküm koymufltur. Bunun yan› s›ra, 124. maddenin 3. f›kras› da: “Baflkent hiçbir federe bölgeye kat›lamaz” fleklinde hüküm içermifltir. Bu iki f›kray› bir arada mutalaa etti¤imizde, Kerkük vilayeti için konulan istisna ortadan kald›r›larak bu vilayetin Kürdistan bölgesine ilhak edilmesine zemin haz›rlanm›fl oldu¤u aç›kça görülür.
Anayasan›n 140. maddesinin ikinci bendi de yukar›da arz edilen ve yarat›lmas› istenen
durumu daha da pekifltirmektedir. Bu bend: “Geçici Anayasadaki 58. maddenin uygulanmas›na devam edilir. Kerkük ve di¤er çekiflmeli bölgelerde: Normallefltirme, say›m ve referandum ifllemleri en geç 31 Aral›k 2007 tarihine kadar tamamlan›r”, fleklinde hüküm getirerek Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhak edilmesi için hukuki zemini haz›rlam›flt›r.
Hukuki durumun yan› s›ra, bölgedeki uygulamalar da bir fiili durum yarat›p Türkmen
flehri Kerkük’ü Kürt bölgesine katma planlar›n›n göstergeleri fleklinde ortaya ç›kmaktad›r. Kerkük flehrine Erbil, Süleymaniye ve Duhok’tan ve hatta ‹ran, Türkiye ve Suriye’den binlerce Kürt kökenli aile Kerkük’e getirtilip flehirde onlara yeni yerleflim birimleri kurarak iskan ettirilmekte ve bunlara sanki Kerkük do¤umlu imifl gibi nüfus kay›tlar›na geçirip sahte nüfus cüzdanlar› ç›kar›lmaktad›r. Kerkük flehri ve di¤er Türkmen yerleflim birimlerine Kürt kökenli ve KDP veya KYP üyeleri olan vali, kaymakam, belediye
baflkan›, polis ve emniyet müdürleri atanm›flt›r. Kürt peflmerge güçleri efrad› Kerkük’te
emniyet güçleri ve polis efrad› olarak ifl bafl›na gelmifltir. Yap›lan seçimlerde türlü hile
ve yolsuzluklara baflvurularak Kerkük’te Kürt nüfusunun ço¤unlukta oldu¤u imaj› verilmektedir. Türkmen halk›n› ekonomik yönden zafiyete u¤ratmak, halk› sindirip köfleye
s›k›flt›rmak gibi çabalar da Kerkük’ü Kürdistan bölgesine ilhak etme ve bu sayede Kerkük petrollerinin üzerine konma projesinin birer önemli ad›mlar› olarak mütalaa edilmelidir. Seçimlerde Türkmen bölgelerinde yap›lan hile ve yolsuzluklar›n amac› Türkmenlerin parlamentoya daha çok say›da milletvekili sokmas›n›n engellenmesi de¤il; as›l amaç
özellikle Türkmenlerin Kerkük’te nüfuslar›n›n gerçekten az oldu¤unu gösterip Kerkük
flehrini bir Kürt flehri olarak göstermektir. fiehirde bir yandan türlü hile ve entrikalara
baflvurularak Türkmen say›s›n› az göstermek, di¤er yandan yüz binlerce Kürt kökenli insanlar› Kerkük’e yerlefltirmek ve seçim gününde on binlerce insan› Kerkük’e tafl›y›p seçimlere kat›lmalar›n› sa¤lamak Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhak›n› sa¤lama projesinin birer parças› oldu¤u ayan beyan gözler önündedir ve bu yabanc› gözlemcilerin bile teyit
etti¤i bir gerçektir.
Kal›c› anayasa Irak’›n de¤iflik milletler, dinler ve mezheplerden oluflan bir ülke oldu¤u
gerçe¤ini tespit etmifltir.7 Ancak yine Geçici Anayasan›n izinde yürüyerek Irak halklar›n› iki
kategoriye ay›r›p Arap ve Kürt halklar›na esasl› haklar tan›nm›fl, di¤er halklara ise k›s›tl› ve
ikinci derecede haklar verilmifltir. Bu anayasa Türkmen haklar›na 3 yerde de¤inmifltir:
72
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Irak’›n Anayasal Yap›s›nda Türkmenlerin Yeri
A – 4. maddenin (Birinci) f›kras›nda resmi e¤itim kurumlar›nda “Türkmence” e¤itim verilmesi hakk› tan›nm›flt›r.
B – Ayni maddenin (Dördüncü) f›kras›nda Türkmenlerin yo¤un olduklar› idari birimlerde “Türkmence Dili”nin Arapça ve Kürtçenin yan› s›ra resmi dil oldu¤unu belirtilmifltir.
C – 125. madde: Türkmenlerin idari, siyasi, kültürel ve e¤itim haklar›n›n garanti alt›na
al›nd›¤›n› hükme ba¤lam›flt›r.
Ne var ki, bu haklardan bahseden her üç madde Türkmenler, Süryaniler, Ermeniler, ve
Kildanilerle efllefltirilerek bahsedilmifltir ki bu, anayasan›n Türkmenlerin az›nl›k statüsünde
olduklar› görüflünü aksettirmektedir. Oysa ki Irak Türklerinin nüfusunun, Irak’ta yaflayan Ermeniler, Süryaniler, Kildaniler, Yezidiler ve di¤er az›nl›klar›n toplam nüfusundan daha fazla oldu¤u nüfus say›mlar›nda ortaya ç›km›flt›r. Yaklafl›k 3 milyon nüfusuyla Irak nüfusunun
% 13’ünü oluflturan ve Irak’›n 3. asli unsuru olan Türkmen halk›n›n anayasada ad› konmam›fl bir flekilde sadece bir az›nl›k olarak gösterilmesi Türkmenlere yap›lan haks›zl›klar›n bafl›nda gelmektedir. Ayr›ca ka¤›t üzerinde verilen bu haklar›n uygulamaya geçmesi için birkaç yasan›n ç›km›fl olmas› gerekti¤ini, anayasada buna benzer durumlar›n, yani o hususlar›n uygulanmas› için kanun ç›kar›lmas› gereken en az 40 konunun oldu¤unu göz önüne ald›¤›m›zda Türkmenlere tan›nan haklar›n uygulamaya geçmesinin y›llar alaca¤› flimdiden
gözükmektedir. Kal›c› anayasan›n haz›rlanmas› s›ras›nda Sünni Arap parti ve oluflumlar›n
federal sistem dahil anayasaya geçirilmesi istenen birçok konuya fliddetle itiraz etmeleri sonucunda bu konular›n de¤ifltirilmesi için bir aç›k kap› b›rak›larak anayasa tasla¤›n›n önce
anayasa haz›rl›k komisyonundan ve sonra parlamentodan geçmesi mümkün olmufltur.
Bu konuyu düzenleyen Anayasan›n 142. maddesi yeni parlamentonun toplanmas›ndan
hemen sonra uygulanmaya geçecek, maddenin ön gördü¤ü anayasada gereken de¤iflikliklerin yap›lmas› için komisyon kurulacak ve anayasada de¤ifliklikler yap›lmas› söz konusu
olacakt›r. Bu mekanizman›n nas›l yürüyece¤ini flimdiden kestirmek mümkün de¤ildir; ancak kan›m›za göre anayasada köklü de¤ifliklikler yap›lmayacakt›r.
Bugün Irak gibi bir co¤rafyada gücü olan taraf hakk›n› ve hatta hakk›ndan kat kat fazlas›n› alabiliyor. Güçsüz ise meflru haklar›n› elde edemiyor. Bu gerçe¤e göre Türkmen halk›n›n da ne derecede birlik ve beraberli¤e ihtiyaçlar› oldu¤u ve ne derecede güçlü bir toplum haline gelmeleri için çaba harcamalar›n›n elzem oldu¤u bir gerçektir.
Kaynakçalar
1. Bkz. Suphi Saatçi, Tarihi Geliflim ‹çinde Irak’ta Türk Varl›¤›, ‹stanbul 1996, s.125-180
2. 1931 y›l›nda ç›km›fl olan 74 say›l› kanun.
3. Deklarasyonun orijinal bir metni ‹ngiliz D›fliflleri Bakanl›¤›n›n arflivinde (Ortado¤u – 127 numaras›yla) sakl›d›r. Deklarasyonun tam metni için bkz: Suphi Saatçi, age s.197 – 204.
4. Bu haklar Türkmenlere kanun hükmünde olan Devrim Komuta Konseyi’nin 24 Ocak 1970 tarihli ve 89 Numaral› karar› gere¤ince verilmifltir. Haklar›n içeri¤i hususunda bkz: Kardefllik dergisi, Say› : 10, Y›l: 9, fiubat
1970, s. 21. Detaylar için bkz: Erflat Hürmüzlü, Türkmenler ve Irak , Kerkük Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul 2003,
s. 61 -65.
5. Bkz: Habib Hürmüzlü, Irak’›n Hukuki Yap›s›nda Türkmenlerin Yeri, Irak Dosyas›, Cilt: 2, ‹stanbul 2003,
s.127 - 134
6. Bkz: Hasan Tunç, Geçmifl Dönem için Irak Devleti Yönetim Yasas›n›n Yaratt›¤› Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Global Strateji Dergisi, Say›:1, Y›l:1, 2005, s.21-29.
7. Anayasan›n 3. maddesi.
& 21. Yüzy›l Türkiye Enstitüsü Koordinatörü
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
73
3
Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB
‹liflkileri
Ümit ÖZDA⁄*
Jean Hamilton: Zehirli gaz kullanmak Cenevre Anlaflmas›na göre insanl›k suçudur.
Churchill: Türklere karfl› kullanabilirsiniz. Çünkü Türkler insan neslinden say›lmaz.
3 Ekim 2005, AB ile tam üyelik görüflmelerinin “sözde” bafllamas›, “yeni bir zafer”, Avrupa’n›n yeniden fethi, Türk halk›na yeni bir viraj olarak sunuldu. Türk halk› Avrupa Birli¤i
ile iliflkiler sürecinde kaç›nc› zaferi kazand›¤›n› dahi unuttu. 3 Ekim’de Türk halk›n›n sevinmeye ikna edilmeye çal›fl›ld›¤› fley 17 Aral›k 2004’de AB’nin 25 üyesinin Türkiye’ye gerçeklefltirmeye söz verdi¤i fley de¤il mi zaten? AB ülkelerinin yalan söylemek için ellerinden geleni yapt›ktan sonra nihayet yine yalan söylememelerine mi bu kadar seviniyoruz? Neresinden bakarsak bakal›m, tarihçilerin yüz sene sonra incelediklerinde flaflk›nl›¤a düflecekleri,
Türk milletinin moral de¤erlerini ve yüksek menfaatlerini tehdit eden stratejik bir k›skac›n
içerisine s›k› s›k›ya yerlefltiriliyor.
3 Ekim 2005’de yaflanan “planlanm›fl” gerilimden sonra 15-25 sene sürecek ve sonucunda ülkemizin bütün talepleri yerine getirdikten sonra bile tam üye olup olmayaca¤›n›n
belli olmad›¤› Türkiye-AB müzakere sürecinin bafllamas› için ilk ad›m at›lm›flt›r.Ancak yukar›da alt›n› çizdi¤imiz gibi 3 Ekim 2005’de AB ile Türkiye aras›nda AKP Hükümetinin ve bas›n organlar›n›n sundu¤u gibi müzakereler de¤il, sadece tarama süreci bafllam›flt›r.
AB, Türkiye’nin etkilemedi¤i bir süreçte AB üyeleri taraf›ndan haz›rlanan Müzakere Çerçeve Belgesi ile Türkiye-AB müzakere sürecini bafllatmak için Türkiye’nin K›br›s ile ilgili Ek
Protokolü imzalamas›n› flart koflmaktad›r. Di¤er bir ifade ile TBMM’de yap›lacak oylama sonucunda Ek Protokolün imzalanmas› reddedilirse, Türkiye-AB tam üyelik görüflmeleri bafllamayacakt›r. ‹flte 3 Ekim 2005’de elde edilen sonuç budur.
S›ras› ile “Gümrük Birli¤i”, “AB Uyum Paketleri” ve “17 Aral›k 2004”den sonra “3 Ekim
2005” te de “Nihayet Avrupal› olduk” bafll›klar› atan yaz›l› bas›n ve kendi halk›na karfl› psikolojik savafl arac› haline gelen televizyonlar, Türk halk›na yönelik olarak gerçekleri perdelemeye yönelik bir yay›n süreci bafllatm›fllard›r. Hale devam eden bu süreçte, televizyonlar*
74
21. Yüzy›l Türkiye Enstitüsü Koordinatörü
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
da AB’ci lobinin tek tarafl› beyin y›kama faaliyeti bafllam›flt›r. AB’ye ilkesel olarak karfl› olanlar› de¤il, “bu flartlar” a¤›r diyenlerin bile “ultra demokrat AB’ciler” taraf›ndan, “üçüncü
dünyac›”, “statükocu”, “izolasyoncu”, “faflist”, “ahmak” veya “derin ve karanl›k iliflkiler yuma¤›” olmakla suçland›¤›, “AB faflizmi süreci” güçlenerek devam etmifltir. Halen ülkemizde demokrasi ad›na a¤›r bir anti-demokratik atmosfer hakimdir. Televizyonlar›n büyük bölümü komünizm döneminde SSCB’de yay›n yapan televizyon ve radyolar›n ruh hali ile yay›n yapmaktad›rlar1.
AB lobisinin önde gelen mensubu olan bir gazeteci AB sürecine zarar verebilecek haberlerin “sansür edilmesini” talep ederken, AB fatihi olarak sunulan demokrasi önderi Baflbakan Erdo¤an kendisi gibi düflünmeyenlerden bahsederken, “Bunlar›n dünyadan haberi
yok”, “Dar kafal›lar”, Fosilleflmifl zihniyet”, Sermaye ›rkç›lar›”, “Bunlar iki koyunu güdemezler”, “Bunlar›n okur yazarl›klar› da yok”, “Bize içerideki düflmanl›klar yeter”, “Bu zihniyet
sadece çöp üretir” ve “Bunlar marjinaller” gibi kavramlar kullanmaktad›r2. Anlafl›lan AB sürecinde ülkemize demokrasi gelmektedir.
Tarihsel Arka Plan:3 Ekim 2005’e gelifl sürecinde Türk kamuoyuna yönelik olarak katlan›lmas› zor bir çok taciz yapan Avrupal›lar son tacizlerini, 3 Ekim 2005’den hemen birkaç
gün önce gerçeklefltirmifllerdir. ‹ngiliz parlamenter ve Türkiye-AB parlamentolar aras› komisyon efl baflkan›, “Türkiye’nin AB’ye girmek için Atatürk resimlerini devlet dairelerinden
indirmesi gerekti¤i”, “federal devlet modelini benimsemesinin gerekli oldu¤unu” ileri sürmüfltür. Bir baflka AB yetkilisi, “Orhan Pamuk’u yarg›layan Türkiye’nin AB üyesi olmak için
yeterli olamayaca¤›n›” iddia etmifltir. Bu haberler, 3 Ekim öncesinde AB-Türkiye iliflkileri ile
ilgili ç›kan birkaç haberden sadece göze çarpanlard›r. Bütün bunlar›n nedeni nedir? ABTürkiye iliflkilerindeki en temel belirleyici etken nedir?
Türkiye-AB iliflkileri 1000 hatta Atilla ile bafllat›r ise 1500 senelik tarihsel bir arka plan ve
bu arka plan›n psikolojik yükü olmadan anlafl›lamaz. Bat›, Türkleri bütün insanl›k tarihi boyunca kendisini yenen tek güç olarak görmektedir. Üstelik bat›l› anlay›fla göre Türkler, Bat›y›, Bat›n›n gidip onlar› kendi co¤rafyas›nda bulmas› neticesinde Türklere ait co¤rafyada
yenmemifllerdir. Aksine, Türkler Bat›y› kendi co¤rafyalar› olan Asya’n›n içlerinden kalkarak
gelmifl ve Bat›y›, Bat›ya ait co¤rafyalarda 1071’den 1774’e kadar geçen zaman içinde 703
sene boyunca yenmifllerdir.
Bat› için Türkiye tarihinin derinliklerinde yatan bir korkudur ve ad› “Do¤u Sorunu” olan
psikolojik bir sorundur. Onun için Bat›n›n küstahl›klar›n›n gerisinde korku ve afla¤›l›k duygusu vard›r. Türklerin Bat›n›n sahip oldu¤u korku ve afla¤›l›k duygusu ile yaflamas› mümkündür. Ancak bizim için sorun bizi yönetenlerin zavall›l›¤› ve Bat› karfl›s›nda içine girdikleri afla¤›l›k duygusudur. 3 Ekim öncesi oldu¤u gibi ve sonras›n›n belirleyicisi de bu korku
olacakt›r. Ancak 3 Ekim 2005’› do¤ru anlayabilmek için 17 Aral›k 2004 öncesi ve sonras›n›
do¤ru de¤erlendirmek gerekmektedir.
17 Aral›k 2004 Öncesine Bir Bak›fl: Türkiye’nin hayati menfaatlerini tehdit eden AB’nin
talepleri 17 Aral›k 2004 öncesinde AB yetkilileri de¤iflik zaman ve yöntemlerle Türkiye’nin
önüne yeni flartlar getirmifllerdir. Türk siyasal seçkinlerinin çok büyük bir bölümünün ak›lc› de¤erlendirmeden uzak olan “AB tutkusu” içinde oldu¤unu anlayan Brüksel, bu zaaf› sürekli istismar etmifltir. AB Komisyon üyelerinden Frans›z Komiser Türkiye’den 17 Aral›k
2004 öncesinde “sözde “Ermeni Soyk›r›m›n›” tan›mas›n› istemifltir. Rum ve Yunan Komiserler ise 17 Aral›k öncesinde Türkiye’nin Rum kesimini tan›mas›n›, KKTC’de konufllanm›fl
askerlerimizi çekmesini gündeme getirmifllerdi. Almanlar ve Frans›zlar Türklerin serbest doAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
75
Ümit ÖZDA⁄
lafl›m haklar›n›n engellenmesini talep etmekte idi. Keza, Hatay gündeme getirilmifl, Türkiye-Suriye sorununun çözülmesi talep edilmifltir.
AB’nin Türkiye’ye yönelik sald›rgan, d›fllay›c›, afla¤›lay›c› ve çifte standartl› politikalar›
kendisini yaflam›n her alan›nda ortaya koyuyor. Türkiye’de bir süre önce gerçekleflen ve örgüt üyesi kad›nlar›n düzenledi¤i izinsiz gösteri yürüyüflüne müdahale eden polise yönelik
olarak Avrupa Parlamentosu dahil bir çok AB kuruluflundan sert elefltiriler gelmiflti. fiimdi
benzer olaylar Fransa ve Almanya’da gerçekleflti. Alman ve Frans›z polisi hem de çok daha
sert bir flekilde sadece lise ve üniversite ö¤rencilerine müdahale etti.
Türkiye’de baz› akl› bafl›nda insanlar hakl› olarak AB’nin Fransa ve Almanya’ya karfl› da
ayni tavr› almas›n› beklediler. AB’den gelen cevap ise çok ö¤retici ve bir o kadar afla¤›lay›c› oldu. AB, “Türkiye’nin imaj› farkl›” yorumunu yaparak, Almanya ve Fransa’n›n elefltirilmeyece¤ini ortaya koydu. Haysiyetli bir d›fl politikaya sahip bir ülke sadece bu cevap üzerine AB ile bütün iliflkilerini keserdi.
Yeni Az›nl›klar: Bunlardan daha da vahimi ve 2004 AB ‹lerleme Raporu’nda yer alan
husus, Lozan’da tan›nan az›nl›klar›n d›fl›nda az›nl›klar›n üretilmesi ile ilgili talep olmufltu.
‹lerleme Raporu’nda flöyle denilmektedir:” Türk yetkililere göre 1923 Lozan Anlaflmas› alt›nda Türkiye’de az›nl›klar yaln›zca üç gayri müslim topluluktan oluflmaktad›r. Ancak, Türkiye’de Kürtlerin de aralar›nda bulundu¤u öteki topluluklar›nda kültürel ve dinsel kimliklerini muhafaza etme haklar›n›n, ayni flekilde uluslararas› hukuk çerçevesine düfltü¤ünü düflünüyoruz.”
AB, 17 Aral›k öncesine de¤in uluslararas› hukukta az›nl›k tan›m› almad›¤›ndan hareket
ederek ve Kopenhag Kriterlerinin sadece bireysel haklar verdi¤ini öne sürerek, Türkiye’nin
Kopenhag Kriterlerini kabul etmesi durumunda ortada bir sorun kalmayaca¤›n› ileri sürmüfltü. Ancak, 17 Aral›k öncesinde AB’nin etnik az›nl›k politika ve talepleri gelifltirmeye
bafllad›¤› aç›k bir hale gelmifltir.
Türkiye ‹çin Referandum: 1999’da Türkiye’ye önerilen di¤er aday üyelerle tam eflitlik
ilkesinin bir di¤er ihlali ise Fransa’n›n Türkiye’nin tam üyeli¤inin oylamas›n›n Frans›z halk›na bir referandum ile sunulmas› karar›n› almas› olmufltur. Frans›zlar›n bu karar› daha sonra AB Komisyon Baflkan› olan ‹spanyol Jose Manuel Borroso taraf›ndan da desteklendi ve
asl›nda bütün AB üyesi ülkelerin Türkiye için referandum yap›lmas› gerekti¤i ileri sürüldü.
Oysa, Frans›z Hükümetinin Türkiye ile AB çerçevesinde masaya otururken Frans›z halk›ndan yetki alm›fl olmas› gerekir.
Nüfuz Ajanlar›: AB’nin Türkiye’ye yönelik, çifte standartl› dayal›, ahde vefa ilkesini çi¤neyen, ahlaken kabul edilemez politikalar› sürerken, en elim ve vahim geliflme Türkiye’deki AB’ci lobinin bilinen adamlar›, di¤er bir ifade ile ülkemizde sürmekte olan AB faflizminin
Goebbels’leri Türkiye için ileri sürülen flartlar›n ya di¤er tam üye adaylar› içinde ileri sürüldü¤ünü iddia etmifl ya da “tabii ki Türkiye için özel flartlar ileri sürülecekti, Türkiye farkl› bir
ülke” diyerek, AB’nin ahlaki suçlar›n› Türk kamuoyu önünde do¤rudan veya dolayl› nüfuz
ajanlar› olarak aklamaya çal›flm›fllard›r.
Kürdistan: 17 Aral›k öncesinde Türkiye-AB iliflkileri sadece Türkiye’ye yönelik yeni flartlar
ile s›n›rl› kalmam›fl, ülkemize hakaret, taciz boyutuna ulaflan ve afla¤›lama içeren Brüksel kaynakl› psikolojik operasyonlar da yaflanm›flt›r. AB Komisyon Baflkan›, “Ankara’dan Kürdistan’a
geçece¤ini” söylemifl, buna ra¤men bu zat TBMM’de konuflturulmufl ve alk›fllanm›flt›r. Bu
zat ülkesine döndükten sonra, “‹nsanlar istedikleri devletle birleflmek veya ba¤›ms›z
devlet istediklerini söylemeliler” demifltir.17 Aral›k 2004’e bu koflullar alt›nda ulafl›lm›flt›r.
76
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
17 Aral›k 2004: Psikolojik Operasyon: 17 Aral›k 2004 televizyonlarda Türk kamuoyuna yönelik olarak gerçekleri saklama, perdeleme ve kamuoyunu yanl›fl noktaya yönlendirme hedefini içeren dezenformasyon süreci olarak gerçekleflmifltir. K›br›s, sorun olarak ön
plana çekilmifl, dikkatler K›br›s üzerinde yo¤unlaflt›r›l›rken esas noktalar üzerinde hiç durulmam›flt›r. Faflist tek kanal anlay›fl› ile yap›lan televizyon yay›n› ve AB lobicilerinin bildik yorumlar› art›k bas›n içindeki namuslu ve vatansever bütün vicdanlar› aya¤a kald›rm›fl durumdad›r.
17 Aral›k sonras›nda Türkiye-AB iliflkileri yeni bir zemine oturmufltur. Bas›nda yap›lan
yanl›fl bilgilendirmeye ra¤men iliflkilerin “gerçek yeni zeminini” afla¤›daki gibi özetlemek
mümkündür. Tam üyelik müzakerelerinin Türkiye’nin çifte standart uygulamas›na maruz
kald›¤›n› gösteren temel göstergeleri flunlard›r.
1) Görüflmelerin ucu aç›kt›r, hem ne zaman bitece¤i belli de¤ildir hem nas›l, yani tam
üyelikle bitip bitmeyece¤i belli de¤ildir. Bu cümleyi takip eden ilk cümlede “müzakerelerin tam üyelikle sonuçlanmayaca¤› durumda” denilerek, “aç›k-uçlulu¤un çifte anlam›na
vurgu yap›lmaktad›r. ‹lk paragraf›n üçüncü maddesinde AB ile Türkiye aras›nda tam üyeli¤in gerçekleflmemesi durumunda, “Türkiye’nin AB’ye sa¤lam ba¤larla ba¤lanaca¤›” kaydedilmektedir. Neden Türkiye daha bafltan kendisine on-on befl sene yalan söyleyerek, tam
üyelik müzakereleri yapan ve sonuçta kendisini tam üye kabul etmeyen bir kurulufla sonunda tam üyelik d›fl›nda sa¤lam ba¤larla ba¤lanmay› kabul etsin. AKP Hükümeti bunu kabul
etmifltir.
2) AKP Hükümeti sürekli görüflmelerin “do¤as› gere¤i” ucunun aç›k oldu¤unu ileri sürmektedir. Bunun do¤ru olmas› için di¤er adaya ülkelere de ucu aç›k bir üyelik sürecinin uygulanmas› gerekmekteydi. Oysa, di¤er adaya ülkeler, müzakereler sonunda tam üye olacaklar›n› bildikleri gibi hangi tarihte tam üyeliklerinin gerçekleflece¤ini biliyorlard›. “Ucu
aç›k” süreç kavram› ilk kez Türkiye’ye uygulanmaktad›r ve bunu Türk halk›na görüflmelerin
do¤as› gere¤i diye “satmaya çal›flanlar” yalan söylemektedirler.
3) Görüflmelerin “tam üyelik” ile bitece¤i kesin de¤ildir. Gerçi, metne, “özel statü” kavram› girmemifltir ama görüflmelerin tam üyelik ile sonuçlanmamas› durumunda Türkiye’nin iste¤i ile bir baflka iliflki biçimi kurulaca¤› aç›klanm›flt›r. Tam üye olmak isteyen bir
ülkenin normal flartlarda tam üyelik d›fl›nda bir modeli talep edece¤ini düflünmek akla ayk›r›d›r. Bu maddede ilk kez Türkiye’ye uygulanm›flt›r.
4) Müzakere sürecinde de Türkiye’ye di¤er adaya ülkelere uygulanmayan farkl› bir uygulama yoluna gidilmifltir. Di¤er aday ülkeler müzakereler bafllad›¤›nda bir kez “Hükümetleraras› Konferans” toplanmakta, daha sonra teknik görüflmeler Avrupa Komisyonu taraf›ndan yürütülmektedir. Oysa Türkiye ile görüflmeler s›ras›nda Hükümetleraras› Konferans her
müzakere bafll›¤› için ayr›-ayr› görüflecektir. Bu aflamada AB üyesi her ülke Türkiye’nin görüflülen dosyan›n gerçeklefltirildi¤ine dair onay verecektir. Aksi takdirde görüflmeler kesilecektir. Bu süreç Türkiye’yi bask› alt›na almak ve flantaj uygulamak için dayat›lm›fl özel bir
uygulamad›r.
5) Di¤er aday ülkeler sadece 31 müzakere bafll›¤› çerçevesinde müzakereleri yürütürken
Türkiye için say› 35 bafll›¤a ç›kar›lm›flt›r.
6) Tam üyeli¤in ruhuna kesinlikle ayk›r› olarak Türkiye Cumhuriyeti yurttafllar›n›n serbest dolafl›m hakk›na sürekli olarak k›s›tlama getirilmifltir. Burada bir kelime oyunu yap›larak “AB üyeleri gerekli gördü¤ü sürece” denilmifl, böylece k›s›tlaman›n daimi oldu¤u intiba› ortadan kald›r›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Öte yandan Birlik yurttafllar› Türkiye’de serbest doAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
77
Ümit ÖZDA⁄
lafl›m hakk›na sahip olacaklard›r. Bu kabul edilmesi imkâns›z flart› dahi Türk halk›na “AB bir
gün Türk ifl gücünü kendisi isteyecek” diyerek pazarlayan AB lobicilerine rastlanmaktad›r3.
7) Türkiye’ye di¤er aday ülkelere yap›lan yap›sal fonlar ile ilgili mali yard›mlar yap›lmayacakt›r. Türkiye’ye gelecek on y›lda yap›lacak olan mali yard›m 5.5 milyar Euro ile s›n›rl›d›r.
AKP Hükümeti ve bas›n birlikte bir gerçek alg›lamas› operasyonu yaparak geliflmeleri
Türk halk›na oldu¤u gibi de¤il ama görünmesini istedikleri gibi göstermeye çal›flt›lar. 17
Aral›k Belgesi ortaya büyük bir zafer gibi konuldu ve 17 Aral›k Ankara’da düzenlenen AKP
mitingi ile televizyonlardan naklen yay›nlanarak kutland›. Ancak k›sa bir süre sonra Türk D›fl
‹flleri Bakanl›¤› AB’ye bir nota vermek zorunda kald›. 17 Aral›k 2004’ü ve sonras›n› anlamak
için 3 Ekim 2005’den sonra Kas›m 2005 içinde yay›nlanacak olan Kat›l›m Ortakl›¤› Belgesi
üzerinde büyük etki yapaca¤› belli olan AB’nin haz›rlad›¤› Türkiye 2004 ‹lerleme Raporu’nun incelenmesi gerekmektedir.
2004 Türkiye ‹lerleme Raporu: AB 2004 ‹lerleme Raporu’nda Türkiye’yi bir çok ac›dan AB standartlar›n›n gerisinde kalmakla suçlayan bir belgedir. Ancak burada üzerinde
en fazla durulmas› gereken husus belgenin ön plana ç›kard›¤› Türkiye’nin etnik yap›s›na
yönelik taleplerdir. AB, Türkiye’de az›nl›k olarak niteledi¤i Kürtlerin say›s›n›n 15 ile 20 milyon aras›nda oldu¤unu, Alevilerin ise Türk kimli¤i d›fl›na itilerek, 12 ile 20 milyon aras›nda oldu¤unu ileri sürmektedir. Çerkezler 3 milyon, Boflnaklar 1 milyon, Romanlar 500 bin
olarak nitelendirilmektedir. Hristiyan az›nl›klar›n ise 100 bin civar›nda oldu¤u ileri sürülmektedir.
Baz›lar›, Rapordaki az›nl›k kavram›n›n önemli olmad›¤›n›, Avrupal›lar ile bizim az›nl›k anlay›fllar›m›z›n farkl› oldu¤unu ileri sürerek konuyu önemsiz göstermektedir. Oysa bir sosyoloji kitab› de¤il uluslararas› iliflkiler belgesi olan Rapordaki az›nl›k kavram› BM’in temel ald›¤› tan›ma yak›nd›r. Yani “az›nl›k, say›sal olarak bir devletin nüfusunun geri kalan›na göre
az olan, egemen olmayan konumda bulunan, üyeleri etnik, dinsel ya da dilsel aç›dan nüfusun geri kalan›ndan ayr›lan özellikler tafl›yan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da
dillerini korumak amac›yla üstü örtülü bir dayan›flma duygusu gösteren bir gruptur.”
Bu aç›dan bak›ld›¤›nda Türkiye’de “Sünni Türkler”,egemenli¤i gasp etmifl, di¤er etnik
gruplar› egemenlik d›fl›na itmifllerdir. Sünni Türkler, az›nl›kta bulunmalar›na ra¤men devleti kontrolünde tutarak haks›z yere egemenli¤i gasp etmifl gösterilmektedirler. Böylece
sunni Türkleri “Yugoslavya’n›n S›rplar›” veya “Irak’›n Sünni Araplar” konumuna oturtulmaktad›r.
AB, az›nl›k olarak tan›mlad›¤› gruplarla ilgili olarak haklar talep etmektedir. Hangi gruplar›n az›nl›k olarak tan›naca¤› konusu tamamen AG‹T’in Helsinki Bildirisine (1975) göre
devletlerin karar alan›na b›rak›lmas›na ra¤men AB Türkiye’ye bu hakk›n tan›nmamaktad›r.
Kopenhag Kriterlerinin kabul edilmesinin grup haklar› de¤il, bireysel haklar do¤uraca¤›n›
söyleyen AB flimdi devletler ve anayasa hukuku taraf›ndan tan›nan az›nl›k gruplar›n›n kabul edilmesini talep etmektedir. Bireysel hak ve özgürlükler alan› afl›larak az›nl›klar›n grup
haklar› alan›na girilmifltir.
AB Türkiye Raportörü M. Oostlander’in haz›rlad›¤› ve Mart 2004’de kabul edilen raporda Türkiye’nin yeni bir anayasay› yürürlü¤e sokmas› ile Lozan Anlaflmas›nda tan›nan az›nl›klarla ilgili düzenlenmenin de¤iflece¤ini ve Ankara’n›n Lozan’›n ilgili maddelerinin minimalist yorumundan vazgeçece¤ini kaydetmifltir. Oostlander’in neden bu kadar kesin konufltu¤u belli de¤ildir.
78
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
Keza AB daha önce hiçbir ülkeden talep etmedi¤i “BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleflmesi”ne Türkiye’nin koydu¤u çekinceleri kald›rmas›n› talep etmifltir. Fransa gibi AB üyelerinin imzalamay› reddetti¤i “Ulusal Az›nl›klar›n Korunmas› Çerçeve Sözleflmesini” Türkiye’nin kabul etmesi talep edilmektedir. AB’nin Türkiye’den az›nl›k olarak kabul etmesini
istedi¤i gruplar›n ço¤unlu¤u oluflturmas› gibi sakat bir yaklafl›m›n yan›nda az›nl›k olarak kabul etti¤i Kürtlerin “kendi kaderini tayin hakk›n›” Avrupa Parlamentosunun kabul etmektedir.
BM 2625 say›l› karar› ile kendi kaderini tayin hakk›n›, “Hükümeti, halk›n›n tümünü temsil eden ülkelerin toprak bütünlü¤ü ve siyasi birli¤ini bozucu hiçbir eylem yap›lamaz” denilerek s›n›rland›r›lm›flt›r. AP, 15 Aral›k 1994 tarihli karar›nda “Türk hükümetinin ülkenin tamam›n› temsil etmedi¤i karar›n› alarak Kürt halk›n›n kendi kaderini tayin hakk› oldu¤unu
kabul” etmifltir. Oysa bütün Türk halk› gibi Kürtçe konuflan yurttafllar›m›zda ‹stiklal Harbi
ve Lozan Anlaflmas› ile kendi kaderlerini tayin hakk›n› kullanm›fllard›r ve bir halk her elli senede bir kaderini tayin hakk› kullanmaz. Bu bir kez yap›lan bir eylemdir.
AP, 2004’de ise Öcalan’›n tekrar yarg›lanmas›n›, “Az›nl›k Partilerinin” %10’luk seçim
baraj›ndan muaf tutulmalar›n› ve Kürtçenin Kürtlerin yo¤unlukta oldu¤u bölgelerde ikinci
resmi dil olmas›n› talep etmifltir. “Az›nl›k partileri” için baraj›n düflürülmesi talebi Avrupa
Komisyonu ‹lerleme Raporunda da tekrar edilmifltir. Kopenhag Kriterleri öne sürülerek etnik dillerde televizyon yay›n› gündeme getirildi¤inde, bu yay›nlar›n sadece, TRT’de ve haftada 30 dakika süre ile gerçeklefltirilece¤i söylenmiflti. Ancak flimdi yeni giriflimlerin gerçeklefltirildi¤ini görüyoruz. 16 Eylül 2004 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan flu haber önümüzdeki süreçte olacaklar› anlatm›flt›r.
“Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), anadilde yay›n yönetmeli¤i kapsam›nda, baflvuru yapan 4 yerel yay›n kurulufluna ‘yönetmelikle öngörülen yükümlülükleri yerine getirin’ mesaj› gönderdi. Dün toplanan RTÜK, Diyarbak›r, Aktüel Radyo ve Televizyon (ART),
Batman Ça¤r› TV, Diyarbak›r Söz TV ve Diyarbak›r Gün TV’den gelen talepleri ele ald›. Üst
kurul, kurulufllar›n yükümlülüklerini yerine getirmelerine ve gerekli belgeleri RTÜK’e iletmelerine karar Verdi. RTÜK, izin konusunu karara ba¤lamak için tekrar toplanacak.”
Bu haberden de anlafl›ld›¤› gibi, Türkiye’nin etniklefltirilmesi projesi h›zla yürümektedir.
Yerel televizyonlar›n Kürtçe yay›na bafllamas› ile birlikte, özellikle Güneydo¤u Anadolu’da
Türkçe ö¤renimi h›zla gerilemeye bafllayacakt›r. Haftada 30 dakika etnik dilde yay›n flimdi
kontrolü hemen-hemen mümkün olmayan 24 saat yay›na do¤ru h›zla ilerlemektedir.
Kopenhag Kriterlerine uyaca¤›z diye etnik dil ve lehçelerde televizyon yay›n› yapmaya
bafllayan Türkiye flimdi yeni bir geliflme ile karfl› karfl›ya b›rak›lmaya haz›rlanmaktad›r diye
yazm›flt›m “Almanya bir süre sonra Almanya’da yaflayan Kürtlere Kürtçe e¤itim imkan›n›
Alman okullar›nda sa¤layacakt›r. Almanya’n›n bu imkân› sa¤lamas›ndan sonra BM Kürtçeye “yaflayan etnik dil” statüsü verecektir. Bunu takiben AB bizden Kürtçeyi e¤itim dili yapmam›z talebinde bulunacakt›r. Aral›k 2004’de 15 sene sonra (belki) AB’ye tam üye olaca¤› umudu (belki) verilecek olan Türkiye’de AB’ci çevreler, “AB’ye girdik” naralar› ile “sözde Ermeni soyk›r›m›n›n” kabul edilmesinden “Kürtçenin e¤itim dili” yap›lmas›na kadar birçok sürecin zarar›n›n olmad›¤› televizyon ve gazete köflelerinden bize satmaya bafllayacaklard›r”.
AB-Türkiye Komiseri Verheugen, Türkiye ziyareti s›ras›nda Güneydo¤u Anadolu’da
PKK’n›n gerçeklefltirdi¤i terörü görmemezlikten gelerek, terörün durmas› için daha fazla
kültürel ve kimlik hakk› verilmesi gerekti¤ini ifade edilmifltir. Verheugen, Türkiye’den bölAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
79
Ümit ÖZDA⁄
ge için bir kalk›nma plan› gerçeklefltirmesini istemifl ve Türkiye bu plan› gerçeklefltirir ise
AB’nin çok ciddi fonlar sa¤layaca¤›n› ifade etmifltir.
Verhuegen, “Köye Dönüfl Projesi”ne de AB’nin verdi¤i önemden bahsederek, 1990’l›
y›llarda PKK veya güvenlik güçleri taraf›ndan köylerinden uzaklaflt›r›lan köylülerin köylerine dönmesine destek vermifltir. Her ne sebep ile olur ise olsun köyden kente göç, sosyolojik anlamda ileri bir aflamaya geçifli temsil eder. Tersine göç tarih içinde talidir ve tali olacakt›r. AB’nin sosyolojik bir geliflme sürecinin karfl›s›nda yer almas› sadece “bu insanlar köylerinde oturmak istiyorlar onlara yard›mc› olal›m” fleklindeki saf ve iyi niyetli bir yaklafl›mdan kaynaklanamaz. AB, köye yerleflim plan›n›, ilerde bafllayacak bir terör sürecinde
PKK’n›n k›rsalda bafllataca¤› teröre sosyal zemin oluflturmak için talep etmektedir.
Bu talebin di¤er bir nedeni, köylerinden ayr›lan insanlar›n Bat›da büyük kentlere yerleflmelerinin Güneydo¤u Anadolu’da “Kürt homojenli¤ini” ortadan kald›rmas›ndan duyulan
endifledir. AB’nin Türkiye’ye önümüzdeki dönemde ‹ngiltere, Belçika ve ‹spanya’y› çözüm
örne¤i olarak göstermesi bugün ki geliflmeler ›fl›¤›nda flafl›rt›c› kabul edilmemelidir.
Özetle Türkiye, 3 Ekim 2005 öncesinde orta ve uzun vade de kendisini etnik bir travmaya do¤ru sürükleyecek bir yap›y› oluflturmak isteyen bir sürecin içindeydi.
AB’nin 3 Ekim 2005’de Ç›kard›¤› Engellerin Stratejik ve Taktik Boyutu: 3 Ekim öncesinde ç›kan bütün zorluklara ra¤men AB’nin Türkiye ile müzakerelere bafllayaca¤› yüzde yüze yak›n bir kesinlik tafl›maktayd›. Çünkü, AB, 1999 Helsinki sonras›nda Türk iç ve d›fl politikas›nda sa¤lad›¤› mutlak hakimiyetin fark›ndayd›. AB’ye hiçbir maliyeti olmayan ancak getirisi büyük olan bu kontrolün terk edilmesi akla ayk›r› görülmekteydi. AB’nin aç›k bir “hay›r”
demesi ile Türkiye üzerindeki kontrolü sona erecek ve uluslararas› itibar› a¤›r yara alacakt›.4
‹ngiliz gazetesi Guardian, Türkiye-AB iliflkilerini izah etmek için, “ABD’nin Irak’ta iflgal ederek
yapt›¤› biz Türkiye’de tam üyelik süreci ile gerçeklefltiriyoruz” diyerek aç›klamaktad›r5. Üstelik, AB taraf›ndan bu flekilde d›fllanma neticesinde Türkiye’nin yeterince zay›flamadan Anadolu’da “Bat› karfl›t›” bir güç olarak toparlanmas› ihtimali Avrupa Birli¤i’ni ürkütmekteydi.
AB’nin siyasi ve hukuki kararlar›n›n menfaatleri karfl›s›nda ne kadar çürümüfl oldu¤u, 3
Ekim 2005’de bir kez daha ortaya ç›km›flt›r. Avusturya’n›n Türkiye’ye karfl› H›rvatistan ile
müzakerelerin bafllamas› talebinin önündeki en büyük engel olan H›rvatistan’›n savafl suçlusu bir generalin yakalanmas› konusunda AB ile iflbirli¤i yapmamas›yd›. Konu ile ilgili olarak mahkeme bafl savc›s› Carla del Ponte H›rvatistan’› iflbirli¤ine yanaflmamakla suçlayan
bir rapor vermiflti. Ancak 3 Ekim 2005 günü Carla del Ponte görüflünü de¤ifltirerek “H›rvatistan’›n mahkeme ile yak›n iflbirli¤i içinde” oldu¤unu bildiren ikinci bir rapor haz›rlam›flt›r.
Bu hususun alt›n› çizmemizin nedeni gelecek 15 y›l içinde müzakere süreci içinde bulunaca¤›m›z yap›n›n siyasi ve hukuki hiçbir karar›n›n alt›nda ahlaki bir endiflenin olmad›¤›n›
göstermektedir.
AB ile 3 Ekim öncesinde yaflad›¤›m›z krizin niteli¤ini do¤ru tespit etmez isek gelecekle
ilgili yapaca¤›m›z çözümlemeler do¤ru olmaz. Yaflanan ve afl›ld›¤› ileri sürülen krizin iki boyutu vard›r. Bu iki boyuttan birisi stratejik boyutu ve bu anlamda AB-Türkiye iliflkilerinin özü ile ilgilidir. Kendi hakk›nda federasyon mu yani yoksa konfederasyon mu olaca¤›
karar›n› vermemifl ve içinde iki kanad›n yo¤un bir mücadele verdi¤i bir AB’nin Türkiye’ye
tam üyelik sözü vermesi mümkün de¤ildir.
Stratejik boyuttaki muhalefete Fransa ve Hollanda’da Avrupa Birli¤i Anayasas› için yap›lan referandumda “hay›r” ç›kmas› çok önemli yeni bir boyut eklemifltir. Fransa’da Avrupa
federasyonunu yani bir süper güç olmay› hedefleyen “Avrupa Birleflik Devletlerini” savu80
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
nan Cumhurbaflkan› ve Frans›z Hükümeti, referandumda “hay›r” ç›kmas›nda Türkiye ile 3
Ekim’de bafllayacak görüflmelerin etkisi oldu¤unu düflünmüfl ve “referandumu tekrarlatmak” üzere kurduklar› siyasetlerinde Türkiye’ye karfl› aç›k ve kapal› muhalefete bafllam›fllard›r. Baz› yazarlara göre “hay›r” diyenlerin %40’› Türkiye’nin tam üyeli¤ine karfl› olduklar›
için Anayasaya “hay›r” dediler6. Avusturya, bu stratejik krizi kendi menfaatleri do¤rultusunda de¤erlendirmek için ön plana ç›km›fl, arkas›nda federasyoncu-Türkiye karfl›t› cephenin
deste¤ini hissetmifltir.
3 Ekim öncesinde Türkiye’ye muhalefetin taktik boyutunu ise “3 Ekim’de bafllayacak
olan/bafllayaca¤›na inan›lan tarama süreci” oluflturmufltur. 3 Ekim’de müzakereler bafllayacak deniliyor ise de bafllayacak olan sadece baflka aday ülkelerde 3-4 ay, Türkiye söz konusu olunca iki sene sürecek olan tarama sürecidir. Bu aflamada yap›lan muhalefet görüflmeleri durdurmaktan çok Türkiye’nin tam üyeli¤inin önüne yeni flartlar ekleyerek gelece¤e
yönelik daha güçlü engeller oluflturmakt›r.
AB içinde muhalefeti gerçeklefltiren Avusturya’n›n muhalefeti sadece 2 Ekim 2005’de
yap›lan seçimlerle ilgili bir iç seçim manevras›na ba¤lamamak gerekir. ‹ktidardaki Muhafazakarlar›n bu politikas›n› muhalefetteki sosyal demokratlarda desteklediklerini aç›klam›fllard›r. Tarihsel olarak Türkiye’ye karfl› en tepkili ülkelerin bafl›nda Avusturya’n›n gelmesi hiçte
flafl›rt›c› de¤il7.
Avusturya’n›n Türkiye’ye yönelik muhalefetinin sadece H›rvatistan ile ilgili oldu¤unu
düflünmek yanl›fl olur. Baz› üye ülkeler ad›na Avusturya’n›n temsilci olarak oluflturdu¤u taktik krizin nedeni ise asl›nda Türkiye ile taramay›/müzakereyi durdurmak olmam›flt›r. Mesele öne ç›kar›ld›¤› gibi müzakere çerçeve belgesine Türkiye ile müzakerelerin özel statü ile
bitebilece¤ini yazd›rmak hiç de¤il.
17 Aral›k 2004’de imzalanan belgenin birinci maddesi ile Türkiye tam üyelik sürecinin
önünün zaman ve görüflmelerin sonucu aç›s›ndan aç›k olaca¤›n› ve tam üyeli¤in gerçekleflmemesi durumunda da Türkiye’nin Birli¤e güçlü bafllarla ba¤l› olaca¤›n› kabul ederek,
kesin belirginlefltirmemekle birlikte özel statünün önünü açm›flt›r. 17 Aral›k 2004 belgesine göre y›llarca sürecek müzakerelerin sonucu koca bir hiçte olabilir.
Bu anlamda 3 Ekim 2005 öncesinde ortal›kta dolaflan imtiyazl› ortakl›k/özel statü veya
flartl› üyelik hatta önce savunma, adalet ve iç ifllerinin halledilerek di¤er konular›n zamana
yay›lmas›n› öngören “aflamal› bütünleflme” yaklafl›m› gibi kavramlar Türkiye üzerinde oluflturulmaya çal›fl›lan psikolojik bask›n›n bir parças›d›r.
AB içindeki Türkiye karfl›t› grup 3 Ekim öncesinde Avusturya arac›l›¤› ile ç›kard›¤› taktik
krizle dikkatleri baflka yöne çekerken, müzakere çerçeve belgesine iliflkileri orta ve uzun vade de zorlaflt›racak yeni flartlar ekletme oyunu sergilemifltir. 1999’dan bu yana AB’nin yay›nlad›¤› ‹lerleme Raporlar› ve nihayet 17 Aral›k belgesi ile yeni flartlar›n eklendi¤i düflünüldü¤ünde AB’nin bu ahlak ve ilke d›fl› oyunu hiçte yeni de¤ildir. 1999’da Türkiye’ye di¤er
üye ülkeler ile ayni flartlara sahip olaca¤› sözü verildi¤i halde o günden buyana sürekli yeni flartlar gündeme getirilmektedir.
Bu çerçevede Türk kamuoyunun dikkatleri ‹mtiyazl› Ortakl›¤a yöneltilirken, ortaya
“AB’nin Türkiye’yi hazmetmesi” flart› getirilmifl ve Türkiye’ye kabul ettirilmifltir. Esasen,
Kopenhag Kriterleri belgesinde bu hususun alt› çizilmifltir. Yani bir ülke Kopenhag Kriterlerini yerine getirse de AB tam üyeli¤i güvence alt›na al›nmamaktad›r. Ancak burada köklü
bir fark vard›r. Türkiye, tam üyelik müzakereleri sona erdi¤i zaman Kriterleri yani ön flartlar› yerine getirmifl olman›n d›fl›nda tam üyelik sürecini tamamlam›fl yani bütün flartlar› taAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
81
Ümit ÖZDA⁄
mamlam›fl bir ülke olacakt›r. Bu anlamda “AB’nin Türkiye’yi hazmetmesi” Türkiye’nin
önüne konulmufl yeni bir flartt›r.
3 Ekim sonras› ile ilgili olarak ise k›sa vade de Türkiye’nin önüne konulacak olan hususlar› afla¤›daki gibi s›ralayabiliriz.
1) KKTC’nin yok olmas›na yol açacak, Güney K›br›s Rum Kesiminin müzakereler bitmeden siyasi olarak tan›nmas›,
2) 2006 y›l›nda GKRK’ne Türk liman ve havaalanlar›n›n aç›lmas›8 ve NATO’ya girmesine veto koyma hakk›ndan vazgeçmesi gibi flartlar sadece girifl niteli¤i tafl›maktad›r. Büyük
Britanya taraf›ndan “Konsey’in Onay›” ile verilen ve bir kelime oyunundan baflka bir fley
ifade etmeyen AB Belgesinin Helsinki’den sonra Finlandiya Baflbakan› Lipponen’in K›br›s ve
Ege’nin flart olmayaca¤›na dair 57. Hükümete verdi¤i mektupdan daha fazla de¤er tafl›mad›¤› k›sa zaman içinde görülecektir.
3) Sözde Ermeni soyk›r›m›n›n kabulü, (Bu noktada Avrupa Parlamentosu’nun ald›¤› soyk›r›m karar›n› küçümsemek yanl›flt›r. Çünkü çerçeve belgesinin 8. maddesine göre AP kararlar› ve deklarasyonlar› Türkiye için ba¤lay›c› nitelik tafl›maktad›r. Unutulmamal›d›r ki,
K›br›s meselesinde de AP’nin kararlar› ilk çerçeveyi çizmifl daha sonra K›br›s AB tam üyeli¤inin temel flartlar›ndan birisi haline gelmifltir.)
4) Sald›rgan bir devlet olan ve komflu Azerbaycan’›n topraklar›n›n % 20’sini iflgal alt›nda tutan Ermenistan ile s›n›rlar›n aç›lmas›,
5) Kürtçe’nin e¤itim dili haline gelmesi,
6) Kürtlerin, Zazalar›n, Araplar›n, az›nl›k statüsüne sahip olmayan hristiyanlar›n, Alevilerin az›nl›k statüsüne sahip olmas›,
7) AB Müktesabat›nda yer almayan ›rk temelli az›nl›k tan›mlamalar›ndan hareket ederek, Türkiye’ye federal devlet veya bölgesel özerklik statüsünün dayat›lmas›,
8) Dicle ve F›rat nehirlerinin içinde ‹srail’in de temsilcisinin bulundu¤u bir heyet taraf›ndan yönetilmesi,
9) Ege Denizinde Türk-Yunan ihtilaf›n›n çözülmesi,
10) Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 11. maddesi Türkiye’nin daha önce imzalad›¤› uluslararas› anlaflmalar›n AB müktesebat›na uydurulmas›n› istemektedir. Bu madde Türkiye’nin
özellikle KKTC ile imzalad›¤› bütün anlaflmalar› ortadan kald›rmaktad›r. Çünkü Türkiye’nin
KKTC ile imzalad›¤› anlaflmalar do¤al olarak AB müktesebat›na ayk›r›d›r.
Bütün bunlar›n s›ra ile gündeme gelmesi ile beraber Birlik ile Türkiye aras›ndaki iliflkiler büyük bir gerilime girecektir. AKP Hükümeti ile bas›n›n kurmufl oldu¤u ittifak her ne
kadar Türk halk›na yönelik bir perdeleme çal›flmas› gerçekleflirse de kaç›n›lmaz olarak geliflmeler kamuoyuna s›zacakt›r. AKP’li eski D›fl ‹fllerine Bakan› ve TBMM AB-Türkiye ‹liflkileri Komisyon Baflkan› Yaflar Yak›fl, AKP’nin gelecek program› ile ilgili ipucu verecek flekilde
“Rum gemileri ve uçaklar›na Türk liman ve havaalanlar›n›n aç›lmas›n›n dünyan›n sonu olmad›¤›” de¤erlendirmesini yapm›flt›r. Özetle, AKP, Türkiye’yi bir bilinmeze sürüklemektedir. Bu noktada olaylar› bütünlü¤ü içinde görebilmek için geriye do¤ru bir bak›fl gerekmektedir.
3 Ekim 2005 Sonras›: 3 Ekim neyin müjdecisi, niye bu kadar seviniyoruz acaba diye
kendi kendimize sordu¤umuz zaman mesele Milliyet gazetesinden ald›¤›m›z cevap, “1)
Çöp da¤lar›na son, 2) E¤lence yerlerinde yüksek sese s›n›rland›rma, 3) At›k sular›n temiz82
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
lenme zorunlulu¤u, 4) G›dalar›n pakete girece¤i, 5) Çiftçi kad›nlar›n sigortalanaca¤›,
6) Taksi ve dolmufllara makyaj yap›laca¤› (Milliyet, 5 Ekim 05) 7) Örgütlenme özgürlü¤ü geliflecek, 8) Hava ve su daha temiz olacak, 9) Aç›kta yiyecek sat›lmayacak, 10)
Otoyollar daha dayan›kl› olacak, 11) Yükler demiryoluyla tafl›nacak, 12) Yollara akustik duvar çekilecek, 13) Yabanc› dil e¤itimi geliflecek, 14) Kay›t d›fl› ekonomi dönemi
bitecek, 15) Köyler cazip hale gelecek (Hürriyet, 5 Ekim 06)
‹flte Türkiye’nin en fazla satan iki gazetesinin AB tam üyeli¤inin Türkiye’ye hediye edece¤ini düflündü¤ü ve ön plana ç›kard›¤› hususlar bunlard›r. Bunlar›n gerçekleflmesinin için
Türkiye’nin AB tam üyesi olmas›n›n gerekip gerekmedi¤i sorusu bile sorulmam›flt›r. D›fl ‹flleri Bakan› Abdullah Gül’ün yorumu ise Türkiye’nin art›k çok daha öngörülebilir bir ülke haline geldi¤idir. Bir yazar bunu “istikrar ve refah” olarak yorumlamaktad›r. Oysa öngörülebilir olman›n ilk özelli¤i istikrar ve refah de¤il, “kontrol edilebilirliktir.”
3 Ekim tarihi otuz sene sonra incelendi¤inde Türkiye’nin asl›nda 17 Aral›k 2004’de sona eren tam üyelik maceras›n›n sona eriflinin çok boyutlu olarak teyit edildi¤i tarihtir. Tam
üyelik sürecinin sona ermesinin a盤a kavuflmas› ile birlikte, önümüzdeki günlerde/aylarda
ve y›llarda AB’nin Türkiye’ye karfl› yaflama geçirece¤i sald›rgan tav›r, ülkemize “istikrar ve
refah” de¤il, aksine huzursuzluk getirecektir.9 Müzakerelerde ç›kacak büyük engellerin yarataca¤› siyasal ve toplumsal huzursuzluklar, AB Müzakere Sürecinden beklenen h›zl› ve
sürdürülebilir ekonomik kalk›nma hayalini tamamen ortadan kald›racakt›r.
AB ile Müzakere sürecinde AB’nin Türkiye’den yapmas›n› istedi¤i yap›sal dönüflümler
için gereken paran›n y›lda 30 milyar Avro oldu¤unu Avrupa Komisyonu hesaplam›flt›r.10 Bu
paran›n AB kaynaklar›ndan Türkiye’ye aktar›lmayaca¤› ve Türkiye taraf›ndan bulunmas› gerekti¤i ortadad›r. Türkiye gibi yüksek borçlu bir ülkede bu sadece yeni huzursuzluklar anlam›na gelecektir.
Baz›lar›n›n sand›¤› gibi AB tam üyelik görüflmelerinin bafllamas› ile birlikte Türkiye’ye
büyük ölçüde yabanc› yat›r›m gelmeyecektir. Benzer bir beklenti Gümrük Birli¤i süreci öncesindeki tart›flmalarda da ortaya at›lm›fl ve bofl oldu¤u anlafl›lm›flt›r. ‹flgücünün pahal›,
enerjinin pahal›, bürokratik yap›lanman›n ise yat›r›m› güçlefltirdi¤i bir ülke oldu¤u Türkiye’de Türk ifladamlar›n›n Balkan ülkelerine kaçt›¤› düflünülür ise d›flar›ndan sermaye yat›r›m›n›n gelece¤ini beklemek bir hayal gibi görünmektedir.
AB tam üyelik sürecinin beklenin aksine huzur de¤il huzursuzluk getirece¤i flimdiden
anlafl›lmaktad›r. Çünkü, AB, 3 Ekim 2005 sonras›nda hemen yeni taleplerle zemin yoklanmas›na baflland›. Frans›z politikac›lar›, Avrupa Komisyonu’na verdikleri öneri ile ‹stanbul ve
Çanakkale Bo¤azlar›’n›n kurulacak bir Bo¤az Kurumu arac›l›¤› ile AB ve Türkiye taraf›ndan
ortak kontrolünü önerdiler. Ayni önergede Türkiye ve AB’nin göç ak›mlar›n› ve Türkiye’nin
s›n›rlar›n› beraber kontrol etmesi gündeme getirilmifltir. Önerge, Türkiye’nin Kafkaslar, Orta Do¤u ve Karadeniz bölgesinde önemli bir istikrar unsuru olarak bloklardan ve AB’den
özerk olmas› gerekti¤ini, AB ile özel d›fl ve savunma politikas› ba¤lar› oluflturulmal›d›r denilmektedir. Böylece, AB, hem Türkiye’yi savunmas›nda kullanacak hem de yükü paylaflmak zorunda kalmayacakt›r.
Ek Protokolün TBMM’de Onaylanmas›: Kas›m 2005’de AB, Türkiye’nin önüne geçti¤imiz y›llarda haz›rlad›¤› ilerleme raporlar›na dayanarak yeni Kat›l›m Ortakl›¤› Belgesi’ni koyacakt›r. Son müzakereler ve sadece 2004 ‹lerleme Raporu göz önüne al›nd›¤›nda Türkiye’nin önüne sadece gelecek befl y›l içinde gelecek talepleri afla¤›daki bafll›klar alt›nda s›ralamak mümkündür. Esasen Müzakerelerin bafllamas› için imzalanmas› gereken Ek Protokol
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
83
Ümit ÖZDA⁄
ile birlikte, AB’nin Rum Kesiminin K›br›s Cumhuriyeti olarak tan›ma talebi kabul edilmifl olacakt›r.
Üstelik AKP Hükümeti büyük bir ihtimal ile AB’nin iste¤i çerçevesinde Ek Protokolu imzalarken yay›nlad›¤› ve Rum kesimini K›br›s Cumhuriyeti olarak kabul etmedi¤ini belirten
deklarasyonu TBMM’nin onay›na sunmayacak veya Ek Protokol ve deklarasyon TBMM’de
ayr›-ayr› onaylanacakt›r. Öte yandan Avrupa Parlamentosu Ek Protokolü e¤er TBMM Ek
Protokolü AKP Hükümetinin yay›nlad›¤› deklarasyonu onaylamadan onaylar ise kabul edece¤ini aç›klad›11.
Ek Protokolün TBMM taraf›ndan onaylanmas› meselesi bile bafll› bafl›na Türkiye’ye karfl› kurulmufl bir tuzak niteli¤ini tafl›maktad›r. 1963 tarihli Ankara Anlaflmas›’n›n bir parças›
olan Ek Protokolün TBMM taraf›ndan onaylanmas›na gerek yoktur. Sadece Resmi Gazetede de yay›nlanarak yürürlü¤e girmesi gereken Ek Protokol TBMM’e de onaylat›larak, Anayasa’n›n yeni 90. maddesi gere¤i uluslararas› anlaflmalar›n iç hukuka üstünlü¤ü çerçevesine oturtularak bir baflka iktidar taraf›ndan iptali mümkün olmaktan ç›kar›laca¤› gibi, Hükümetin yapt›¤› deklarasyon da uluslararas› bir anlaflman›n üzerinde olamayaca¤› için geçersiz olacak.12
Sonunda üye olup olmayaca¤› belli olmayan bir sürecin içine itilen Türkiye’den Avrupa
Birli¤i önümüzdeki 15 y›ll›k süreç içinde Türkiye’nin geri ad›m atmas› mümkün olmayan
ad›mlar atmas›n› istemektedir. Yani Türkiye kendisinden istenen bütün flartlar› yerine getirecektir. Bu çerçevede örne¤in bütün hukuk sistemini de¤ifltiren, Ermenistan s›n›r›n› aflan,
sözde soyk›r›m› kabul eden, K›br›s Rum kesimini tan›yan, KKTC’nin yok olmas›na ses ç›karmayan, Türkiye’nin politik-idari düzenini üniter devlet yap›s› d›fl›na iten bunu kabul eden,
NATO’da Rumlarla ortak olan ve daha bir çok geri dönülmez konuda ad›m atan bir Türkiye’ye sonunda “kusura bakmay›n, biz sizi hazmedemeyece¤iz” dendi¤inde bu ülkenin nas›l bir tepki vermesi beklenmektedir.
Ara De¤erlendirme: AB yetkililerinin mesela “Türk dostu” Alman flansölye Schröder’in
“Türkiye’ye kap›y› aç›k tutmak ulusal ç›karlar›m›z aç›s›ndan gereklidir. Türkiye’yi tam uzaklaflt›rarak baflkalar›n›n kuca¤›na, bize karfl› kullan›lmaz üzere düflmesini engelleyelim, tam
üyeli¤inin de bir felaket oldu¤unu unutmayal›m” derken, tam üyelik masallar›n› AB’nin
Türkiye’ye att›¤› kaz›klar› Türk halk›na affettirecek bir tarzda anlatan eski büyükelçiler, gazeteciler ve akademisyenler içlerine nas›l s›¤d›r›yorlar?
Bu vatana karfl› duyduklar› sevgi bu kadar m› az? Yoksa hayatta sürekli yan›lanlar s›n›f›na m› giriyorlar? Öyle ya AB’cilerin % 90’›n›n eski sosyalistler oldu¤u ve sosyalizm konusunda ne kadar yan›lm›fl olduklar›n› düflününce bu sefer hakl› olmalar› için hiçbir gerekçe
bulam›yorum. Ve tarih kendisini ak›l› zannedip sürekli yan›lan ahmaklar› affetmiyor.
Türkiye’yi afla¤›layan bu bak›fl›n Türkiye politikas› ise do¤al olarak düflmancad›r. AB’nin
Türkiye düflman› çizgisini, Avrupa Birlikçi Baflbakan, “AB’nin Türkiye’de Kürt milliyetçili¤ini tahrik etti¤ini” aç›klayarak, ortaya koymaktad›r. Genelkurmay Baflkan› Org. Özkök de
Harp Akademilerinde yapt›¤› konuflmada “AB’nin Türkiye Anayasas›’n›n 3. maddesini ortadan kald›rarak, federal bir devleti hedefledi¤ini, bunun Türkiye’de bir iç savafla yol açaca¤›n›” ortaya koymaktad›r.
Herhalde bizim sahip olmad›¤›m›z belge ve bilgilere sahip olan Baflbakan ve Genelkurmay Baflkan›, durumun ne kadar vahim oldu¤unu görmüfller ki, AB’nin politikalar›n› aç›k
bir flekilde aç›k bir dille elefltirmeye bafllad›lar. Hale cereyan eden sözde Ermeni soyk›r›m›
tart›flmalar›n›n arkas›nda da Avrupa Birli¤inin izini görmemek mümkün de¤il. Özetle, art›k
84
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
bu halka yalan söylemeyelim. Onurlu veya onursuz, AB tam üyelik politikas›nda ›srar etmek, Türkiye’yi bir ifl savafla sürüklüyor.
Türk halk› her geçen gün bir az daha fazla bunun fark›na var›yor. Türk milliyetçilerinin görevi, Türk halk›na yönelik AB adl› beyin y›kama faaliyetinin sonuçlar›n› ortadan
kald›racak ve onlara do¤ruyu anlatacak bir karfl› propaganda ve bilgilendirme faaliyetinin alt›na imza atmakt›r. “Halk önce AB karfl›t› olsun, biz ondan sonra AB karfl›t› oluruz”
fleklinde bir yaklafl›m›n do¤ru ve ahlaki olmad›¤›, Türk milliyetçili¤ine yaraflmad›¤› ortadad›r.
AB politikas›n›n “devlet politikas›” olmas› gibi bir bahanenin arkas›na da s›¤›namay›z.
Devlet politikas› olsa ne olur? Bu devlet hiç mi yanl›fl yapm›yor? Devlet politikas› olsa da
yanl›fl olmasa da yanl›fl. Asl›nda bu devlet bafltan afla¤› yanl›flt›r.Çünkü, devletin kurucu ideolojisi olan Türk milliyetçili¤i 1944’de devletten ç›kar›lm›flt›r. Bu tarihten sonra yap›lan hiçbir fleyden gelifltirilen hiçbir politikadan Türk milliyetçileri ve Türk milliyetçili¤i ideolojisi sorumlu tutulamaz.
Türk milletinin bugün ki durumundan ço¤u zaman zaten yanl›fl devlet politikalar› sorumlu olmufltur. E¤er bu devlet politikalar›na meydan okumay›p, onlar› de¤ifltirmeyecek
isek neden Türk milliyetçilerinin bir siyasal partisi olsun ki? Nas›l olsa birileri devlet politikalar›n› uyguluyor zaten? Art›k, “âmâlar›n” arkas›na s›¤›nma dönemi sona ermelidir. Ülkemiz, AB bölücülü¤ü taraf›ndan bir felakete sürükleniyor. MHP, bölünmenin onurlusu olmad›¤›n› anlamak ve halka anlatmak zorundad›r.
MHP, aç›k, keskin ve sert bir “AB tam üyeli¤ine hay›r” politikas› ile Türk halk›n›n gerçek
özlemini olan “ba¤›ms›z ve zengin Türkiye modelinin” temsilcisi olmal›d›r. Halk›n flu anda
%35’i “Türkiye’nin AB tam üyesi olmas›n› ister misiniz?” sorusuna “HAYIR” demektedir.
Halk›n % 82’si “Ermeni soyk›r›m›n› tan›ma pahas›na AB tam üyeli¤i ister misiniz?” sorusuna “HAYIR istemeyiz” demektedir13.
Türkiye’de “her fleye ra¤men AB tam üyeli¤i” diyen taban % 10’u geçmez. MHP,
bu gerçe¤i görerek, Türk halk›na sokulmak istedi¤i çemberden d›flar›ya yolu göstererek öncü olmal›d›r. Ülkücü Hareket, Türklü¤ü Ergenekon’dan ç›karan Bozkurt gibi, 21.
yüzy›l›n bafl›nda stratejik bir k›skaç içine al›nm›fl olan Türk milletini bu k›skaçtan d›flar› ç›karacak at›l›m› gerçeklefltirmelidir. Türk milliyetçileri, Ülkücü Hareket, MHP’nin bu
tavr› karfl›s›nda büyük bir inanç, coflku ve kararl›l›kla partilerini arkas›nda yer alacaklard›r.
“AB Tam Üyeli¤i” sürecine aç›k bir flekilde “Hay›r” demek, AB ile iliflkileri sona erdirmek
veya iliflkileri mevcut ve ba¤›ms›z bir ülkenin kabul etmesinin mümkün olmad›¤› Gümrük
Birli¤i modeli üzerinde b›rakmak mümkün de¤ildir. Bu noktada Türk milliyetçileri, AB ile
iliflkiler konusunda ortaya yeni bir model koymal›d›rlar.
AB-Türkiye ‹liflkilerinde Yeni Model: Serbest Ticaret Bölgesi: Türkiye bu tavizleri sonu belli olmayan bir süreç ad›na gerçeklefltirirken Türk iç politikas›nda da AB düflmanl›¤›
gittikçe yo¤unlaflacakt›r. Görüflme sürecinde ortaya ç›kacak zorluklar, AB’ye karfl› bugün
manipule ile bast›r›lmaya çal›fl›lan toplumsal zeminin genifllemesine ve radikalleflmesine
neden olacakt›r.
AB’nin 1999’da Türkiye’ye aday adayl›¤› önermifl olmas› Türkiye’nin tam üyeli¤ine duyulan arzu ve inançtan de¤il, Birli¤in Türkiye’nin iç ve d›fl politikas› üzerinde hakimiyet kurma arzusundan kaynaklanm›flt›r. 17 Aral›k dahil olmak üzere görüflme sürecinde karfl›lafl›Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
85
Ümit ÖZDA⁄
lan uygulamalarda Ankara’n›n zaman-zaman “çifte standart” diyerek yumuflatt›¤› “ahlaksal zeminden yoksunluk” sürecini kan›tlamaktad›r.
Yaflanan süreç, AB’nin Türkiye’nin iç ve d›fl politikas›n› mümkün olan en uç noktaya
kadar kullan›p Ankara’y› b›kt›rarak geri çekilmeye zorlama veya Türkiye üzerinde tam denetim iste¤inden de¤il, Türkiye’nin ç›lg›nca bir tutkuya dönüflmüfl olan tam üyelik iste¤inden da kaynaklanmaktad›r. Ancak, Türkiye’nin yaklafl›m› ne kadar yanl›fl ise AB’nin
mevcut samimiyetten uzak yaklafl›m› da o kadar tehlikelidir. Her fleyi yapmas›na ra¤men AB tam üyesi olamayan bir Türkiye kendisini ihanete u¤ram›fl hissederek sadece Avrupa Birli¤i’nin de¤il AB’nin temsil etti¤i herfleyin düflman› olacakt›r. Bu Türkiye ile Avrupa aras›nda Lozan ile gerçekleflen bar›fl›n zihinlerde sona ermesi anlam›na
gelebilir.
Bu sürecin durdurularak Türkiye ile AB aras›ndaki iliflkilerin h›zla sa¤l›kl› bir zemine oturtulmas› için her iki taraf›nda flimdiye kadar oldu¤undan daha ak›ll› ve dürüst bir iliflki modeli üzerinde çal›flmaya bafllamalar› gerekmektedir. AB-Türkiye iliflkilerinin sadece tam
üyelik modeli çerçevesinde oluflabilece¤ini düflünmek büyük bir hatad›r. Aksine böyle
bir modelin sadece Türkiye ve AB üzerinde de¤il, bütün bir Orta Do¤u ve Avrasya üzerinde olumsuz etkileri olacakt›r.
Türkiye’nin AB üyeli¤i kaç›n›lmaz olarak Türkiye’nin komflular›ndan bafllayarak büyük
bir co¤rafyada ergeç AB tam üyeli¤i arzusunu uyand›racakt›r. AB yanl›fl bir alg›lama ile
“demokrasi-insan haklar›-serbest piyasa ekonomisi ve modernleflme” dörtlüsünü gerçeklefltirmenin tek arac› olarak görünecektir. Oysa bu do¤ru de¤ildir.
Türkiye’de modernleflme Avrupa Birli¤i sürecinden ba¤›ms›zd›r ve AB tam üyeli¤i d›fl›nda da gerçekleflen bir projedir. Türkiye’nin AB tam üyeli¤i d›fl›nda “demokrasi-insan
haklar›-serbest piyasa ekonomisi ve modernleflme” süreçlerini gerçeklefltirmesi, AB ve Bat›’n›n geri kalan k›sm› ile sa¤l›kl› iliflkiler içinde olmas› Orta Do¤u ve Avrasya’da önemli bir
do¤ru örnek oluflturacakt›r. Modernleflmenin AB tam üyeli¤i d›fl›nda da gerçekleflti¤inin
görülmesi ile uygarl›klar aras› iletiflim ve etkileflim çok daha etkili bir temel üzerine oturacakt›r.
Tam üyelik d›fl›nda, Türkiye ile AB aras›nda sa¤l›kl› bir iliflki modelini serbest ticaret bölgesi modeli çerçevesinde oluflturmak mümkündür. Böylece, kendi gelece¤i hakk›nda bir karar verememifl olan AB’nin üzerinden Türkiye’nin manevi a¤›rl›¤› kalkm›fl olacakt›r. Brüksel, bugün izledi¤i yanl›fl politikalar ile Türkiye’yi b›kt›rma ve vazgeçirme ad›na Türkiye’de kendisine düflman bir halk ve devlet oluflturmaktan sürecini durdurur.
Tam üyelik sürecinin durmas› ve serbest ticaret anlaflmas›na geçilmesi ile birlikte AB’nin
K›br›s, Ege, az›nl›klar gibi flartlar öne sürmek hakk› kalmayaca¤› gibi Türkiye’nin AB tam
üyeli¤i için AB’ye Ulusal Program’da taahhüt etti¤i yükümlülüklerden ar›nm›fl olacakt›r. Ankara, Ulusal Program› tekrar gözden geçirerek tadilat yapmal›, milli dinamiklerden kaynaklanan bir yeniden yap›lanma süreci için yaflama geçirilmelidir.
Serbest ticaret bölgesi anlaflmas›n›n gerçeklefltirilmesi için mevcut Gümrük Birli¤i
anlaflmas›n›n tam üyelik sürecinin iptal edilmesi gerekmektedir. Türkiye, AB ile serbest
ticaret bölgesi modeli çerçevesinde iliflkilerini yeniden flekillendirilirken Birlik ile Türkiye aras›ndaki iliflkilerin özel niteli¤i gözönüne al›narak Türkiye’ye baz› ayr›cal›klar sa¤lanmas› gerekmektedir. Türkiye, AB ile Serbest Ticaret Bölgesi oluflturacak olmas›na ra¤men, 2004 ve
2008’de tam üye olacak olan ülkelerin faydaland›¤› mali katk›lar›n ciddi bir bölümünden
86
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
3 Ekim ve Sonras›nda Türkiye-AB ‹liflkileri
faydalanmal›d›r. Türkiye, Birli¤in Komisyonlar›nda temsil edilmelidir. Türkiye ile AB aras›nda özel bir komisyon kurulmal› ve Birli¤in D›fl ‹liflkiler ve Savunma konular›ndaki çal›flmalar›n› Türkiye ile koordine etmesi sa¤lanmal›d›r. Yeni model, hem Birlik-Türkiye iliflkilerine
hem bölgeye hem küreye çok olumlu katk›larda bulunacakt›r.
Sonuç
Cumhuriyetimiz, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun 19. yüzy›l› ile karfl›laflt›rabilece¤imiz bir
dönemden en uzun on y›l›ndan geçmektedir. AKP baflta olmak üzere Türk siyasal seçkinlerinin “y›lan karfl›s›nda hipnotize olmufl tavflan” ruh hali ile devleti yönetmeleri ülkemizi
büyük bir felaketin s›n›r›na getirmifl durumdad›r. ‹çinden geçti¤imiz günlerde AKP’nin teslimiyetçi ve federasyoncu zihniyetinin medya ile yo¤un bir iflbirli¤i halinde an›lan felaket
sürecini sürdürmekte kararl› oldu¤u görülmektedir. TBMM içindeki ve d›fl›ndaki muhalefet
etkisizdir. Bu durumda Türk halk› çaresiz görünmektedir.
Bu noktada aksiyoner Türk milliyetçisi ayd›n ve kurumlara büyük görev düflmektedir.
Varl›klar› ile milli tepkinin öncüsü ve milli duruflun temsilcisi olmas› gerekenler, aksine milli tepkinin t›kac› haline gelirler ise Türk milliyetçilerine düflen görev bir yandan onlar› harekete geçmeye itmek ama harekete geçmelerini beklemeden harekete geçerek onlar›n tepkisizliklerini aflarak milli görevi üstlenmek olmal›d›r.
Türk milliyetçisi ayd›nlar›n, Türk milletine, bu aziz soyun tarihine, kültürüne, varl›¤›na
ve Cumhuriyeti kuranlara karfl› üstlerine düflen görevi tekrar hat›rlayarak, içlerindeki k›rg›nl›¤› bir yana atarak, k›zg›nl›klar›n› milli bir uyan›fl›n ilk yak›t› haline getirmelidirler.Bu çerçevede bulunduklar› il, ilçe, kurum, kuruluflta sözde Ermeni soyk›r›m›ndan Dicle ve F›rat’›n
kontrolünün AB’ye terk edilmesine kadar gündeme getirilen bütün AB taleplerine karfl› yo¤un bir ayd›nlar› ve halk› bilgilendirme çal›flmas› yapmal›d›rlar.
Tek parti rejiminin ve faflist bir televizyon-gazete yay›nc›l›¤›n›n hâkim oldu¤u bir ülkede milliyetçi ayd›n ve kitleler bir fleyi de¤ifltirebilirler mi? Sovyet yönetimi alt›nda daha da
zor koflullarda mücadele eden rahmetli Elçibey veya Mustafa Cemilo¤lu gibi isimleri örnek
alman›n zaruri oldu¤u günlerden geçmekteyiz. Verdi¤imiz mücadelenin zor oldu¤unu biliyorum ancak ne kadar zor olursa olsun, milli haysiyet ad›na verilmesi gereken bir mücadeledir bu.
Kaynakçalar
1. AB’nin kendisi de AB üyesi ulus-devletlerle karfl›laflt›r›ld›¤› zaman anti-demokratik bir yap›lanmad›r. Avrupa
Dostlar Derne¤i Genel Sekreteri Giles, Merrit International Herald Tribune adl› gazetede yazd›¤› makalede
flöyle demektedir. “Avrupa ülkelerinin büyük bölümünde seçmenlere b›rak›lamayacak kadar önemli meseleler var; idam cezas› bunlardan biri, Türkiye’nin AB üyeli¤i ise bir di¤eri. Her iki konunda da ana siyasi
partiler aras›nda s›k› bir konsensus var; halbuki bu konular› seçmenlere dan›flsalar, onlar yanl›fl karar verebilir.”International Herald Tribune, 9 Ekim 2005
2. Hasan Pulur, “Haberlerden esinlenerek”, 19 Ekim 2005, Milliyet
3. Semih ‹diz, “AB Türk ‹flgücünü Kendisi ‹steyecek”, Milliyet, 10 Ekim 2005
4. Le Figaro, 14 Ekim 2005, Douglas Alexander, “AB daha güçlü olacak”
5. Üstelik müzakere sürecinin bafllamas›, AB için Türkiye’yi baflta tar›m olmak üzere büyük bir Pazar haline
getirmifltir. Gümrük Birli¤i’nin d›fl›nda tutulan tar›m ve hizmetler sektörüne AB üreticileri müzakereler sürecinde girecektir. Le Monde 14 Ekim 2005, Jean Antoine Giansily “3 Ekim karar›n›n olumlu yanlar›”
6. bkz. Nilgün Cerraho¤lu, Cumhuriyet, 4 Haziran 2005
7. Bir yandan Avusturya-Macaristan imparatorlu¤unun miras› üzerinde bir milliyetler ve dinler hoflgörüsü gerçeklefltirmifl olan Viyana öte yandan bilinç alt›nda kendisini yüzlerce y›l tehdit eden 157 y›l ara ile baflkenti
Viyana’y› iki kez muhasara eden Türk ordusunu unutamam›fl olabilir. Öyle ki, Viyana belediyesinde 19, yüzy›l›n ortalar›na kadar görevi bir kuleden güneye bakarak Türk ordusunun gelip gelmedi¤ini haber vermek
olan bir görevli vard›.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
87
Ümit ÖZDA⁄
8. Eski AB Genel Sekreteri Büyükelçi Murat Sungar, AKP’nin havaalanlar› ve limanlar› 2006 y›l› içinde açmaya
haz›rland›¤›n› ima etmektedir. Bkz. Cumhuriyet, 10 Ekim 2005
9. AB sürecinin bafl mimarlar›ndan olan ‹smail Cem dahi 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesinin Türkiye ile AB
aras›nda oldu¤u gibi Türkiye içinde de sorunlar ç›karmaya aday oldu¤unun alt›n› çizmektedir. Cumhuriyet,
18 Ekim 2005
10. Jorg Reckmann, “Geniflleme nereye?”, Frankfurter Rundschau, 5 Ekim 2005
11. AB komiseri Rehn, 7 Ekim 2005’de TBMM’nin Ek Protokol ile birlikte deklarasyonu da kabul etmesi halinde
müzakerelerin bafllamayaca¤›n› aç›klam›flt›r.
12. Sadi Somuncuo¤lu, “K›br›s’ta maskeler düflsün”, Yeni Ça¤ 19 Ekim 2005
13. Türkiye’deki AB faflizminin yaratmak istedi¤i sahte AB heyecan› konusunda Avrupa’da da baz› tereddütlerin
bafllad›¤› anlafl›l›yor. Bir Alman gazetesinde “seçkinlere ve kamuoyu yoklamalar›na inan›lacak olursa, Türkler bu zorlu¤u gö¤üs germeye haz›r” diyerek Türkiye’deki durumla ilgili flüphe dile getiriliyor.Gerold Büchner, “AB’nin de¤iflmesi laz›m”, Berliner Zeitung, 5 Ekim 2005
88
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
K
imlik Tart›flmalar› Üzerine
Cemalettin TAfiKIRAN*
Türkiye’de son günlerde yo¤un bir kimlik tart›flmas› yaflan›yor. Özellikle baz› akademisyen ve medya mensuplar›nca sürekli ve ›srarl› olarak kimlik konusunun gündemde tutulmas› için ciddi gayretler görüyoruz. Türkiye’nin gündemine birden bire sokulan bu tart›flmalar› birkaç bak›mdan son derece zararl› buluyoruz. Öncelikle ülkemizdeki kimlik tart›flmalar›n›, Avrupa Birli¤i’nin toplumumuzdaki “alt kimlik” gruplar›n› küreselleflme ba¤lam›nda ön plana ç›kararak ülkenin üniter yap›s›n›, birlik ve bütünlü¤ünü parçalama gayretlerinin bir aflamas› olarak görüyor ve de¤erlendiriyoruz. Bu tür tart›flmalar, Avrupa Birli¤i’nin “Kat›l›m Otakl›¤› Belgesi” ile Türkiye’ye dayatt›¤› sözde alt kimlikleri, bölgeselleflme
ve küçük kültürel farkl›l›klar› büyütüp derinlefltirerek kendi kaderlerini tayin noktas›na getirme giriflimlerine hizmet ediyor.
Kimlik tart›flmalar›n›n ikinci olarak söyleyebilece¤imiz bir di¤er sak›ncas› da Amerika Birleflik Devletleri’nin Irak’›n kuzeyinde oluflturdu¤u Federal yap› ile ülkemizde görülen Kimlik tart›flmalar›n›n birbirleriyle ilgili görünmesidir. ABD ilerde ba¤›ms›z bir yap›ya dönüflece¤i kesin gibi gözüken Kuzey Irak’taki Federal oluflumu daha sa¤lam temellere oturtarak
bölgedeki menfaatlerini sürdürebilmek için uzun vadeli hamlelere devam etmekte ve Türkiye’nin daha önce çizdi¤i “K›rm›z› Çizgilerini” ortadan kald›r›p kendince yeni oluflumun
önünü açmaya çal›flmaktad›r.
Bu tart›flmalar›n önemli bir di¤er sak›ncas› da toplumumuzu bölücü fikir ve düflüncelere al›flt›rmaya yönelik bir çaba olarak ortaya ç›kmas›d›r. Bu tür tart›flmalarla bölücüler kendi amaçlar› do¤rultusunda kazan›mlar elde etmekte ve daha önce sözünü bile edemeyecekleri Anayasay› de¤ifltirerek Federal bir sisteme geçmek gibi isteklerini rahatça tart›fl›p ifade edecekleri bir zemin bulmaktad›rlar.
Ayr›ca son kimlik tart›flmalar›, Türk kimli¤i ile asla bir problemi olmayan vatandafllar›m›z›n baz›lar›n›n kafalar›nda yanl›fl soru iflaretlerinin do¤mas›na sebep olmakta, en az›ndan
bu tür vatandafllar›m›z› fazlas›yla üzmektedir.
K›saca s›ralamaya çal›flt›¤›m›z bu sak›ncalar karfl›s›nda, ülkesinin birlik ve beraberli¤ine yönelik tehlikeleri bertaraf etmek ilk görevi olmas› gereken siyasi iradenin, yapt›k*
Prof.Dr., K›r›kkale Üniversitesi ‹‹BF Dekan›
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
89
Cemalettin TAfiKIRAN
lar›, yaflad›klar› ve söyledikleriyle bu tür tart›flmalara da ortam haz›rlamamas› gerekir.
Ancak son günlerde bu tart›flmalar› yo¤un olarak izliyoruz. Ve flu içinde bulundu¤umuz
ortamda kimlik konusunda bir belirsizlik ve bulan›kl›k yarat›lmaya çal›fl›ld›¤›n› ve bu tart›flmalar›n adeta bir psikolojik harp yöntemi olarak kullan›ld›¤›n› görüyoruz. Biz de bu
konudaki düflüncelerimizi, tart›flmalardaki görüfller çerçevesinde k›saca belirtmek istedik.
Bilindi¤i gibi, fiemdinli’de meydana gelen terör olaylar› üzerine bölgeye giden Baflbakan’›n burada halka hitap ederken, onlar› yat›flt›rmak amac›yla söyledi¤i “…Türk Türk’üm,
Kürt Kürt’üm, Laz Laz›m, Boflnak Boflnak’›m diyecek. Ama hepsini birlefltiren üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤›d›r…. Türk, Kürt, Çerkez, Laz, akl›n›za ne gelirse hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤› üst kimli¤i alt›nda bir ve beraber olaca¤›z. Alt kimliklere sayg›
duyaca¤›z. Ancak hepsinin bir üst kimli¤i var. Nedir o? Türkiye Cumhuriyeti vatandafl›y›z…”1.
Baflbakan›n yapt›¤› bu konuflma, önceleri gergin bir ortamda, belli mihraklarca k›flk›rt›lan bölge insan›n› yat›flt›rmaya yönelik bir konuflma olarak de¤erlendirildi. Baflbakan’›n, Anayasadaki ifadenin son k›sm›n›, yani vatandafll›k ba¤›m›z›n ortak ad›n›n Türklük oldu¤unu orada, o ortamda ifade etmekten bu hassas dönemde imtina etti¤i düflünüldü. Ancak Baflbakan’›n daha sonra yapt›¤› aç›klamalar bu düflüncelerin benzerlerinin
ayn› biçimde baflka zeminlerde de ortaya koydu¤u görüldü. Baflbakan daha sonra yapt›¤› aç›klama da diyordu ki “…Türkiye bir mozaiktir… Mozai¤i oluflturan farkl› farkl› unsurlar vard›r. Bu mozai¤in birinin kenara at›lmas› durumunda o zenginlik yakalanamaz…” 2.
Baflbakan›n bu “mozaikçi” yaklafl›m› ve Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤›n› üst kimlik
olarak tekrar vurgulayarak nitelendirmesi öncelikle siyasi muhalefetin tepkisiyle gündeme
geldi. Siyasi muhalefet “…Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤›n›n bir üst kimlik olmad›¤›n›,
sadece bir hukuki kimlik oldu¤unu, bunun “ Türk milleti ” yerine ikame edilemeyece¤ini,
“Türk milleti” demenin kimsenin etnik kimli¤ine tecavüz olmad›¤›n›, bu flekildeki yaklafl›mlar›n “ Türk milleti ” kavram›n› içine sindiremeyenlerin, “ Türk milleti ” demekten kaç›nanlar›n bir davran›fl› oldu¤u…” 3 fieklinde aç›klamalar yapt›.
Siyasi tart›flmalar üzerine AKP iktidar›na destek veren bas›n ve medya kurulufllar›nda
hemen Baflbakan’›n aç›klamalar›n› destekleyen, hatta daha da ileri noktalara tafl›yan yaz›lar, yorumlar görülmeye baflland›. Herkes kendi bilgisi ve görüflü çerçevesinde konuyu aç›klamaya çal›fl›yor ve görüfllerini do¤rular nitelikte örnekler vererek Türkiye’nin nas›l bir mozaik (?) oldu¤unu ve “ Türklük”’ün bir üst kimlik olamayaca¤›n› ispata çal›fl›yorlard›.
Baflbakan’a destek verenlerin genel yaklafl›m›n› flu flekilde özetlenebilir: Osmanl› Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde Türklerle Kürtleri bir arada tutan dine dayal› birlefltirici unsur art›k afl›nm›fl ve tek yol olmaktan ç›km›flt›r. Art›k Müslümanl›k bu iki toplumu bir
arada tutmaya yeterli olamamaktad›r, eksik kalmaktad›r. Günümüzde daha laik ve daha
ça¤dafl bir üst kimlik zorunlu hale gelmifltir. Bu da “ Türkiyeliliktir”4. Anayasa’n›n 66. maddesindeki “Türk devletine vatandafll›k ba¤› ile ba¤l› olan herkes Türk’tür.” ‹fadesi de art›k
yeterli de¤ildir. Zira Türklük üst kimli¤ine Kürt vatandafllar›m›z itiraz ediyorlar. Türklük yerine “Türkiyelilik” öneriyorlar. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti vatandafll›¤› üst kimlik olabilir. Hala Türklü¤ü üst kimlik olarak dayat›rsan›z ülkede büyük s›k›nt›lar yaflan›r, etnik kavgalar görülür.
90
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar› Üzerine
Bunlar ve bunlara benzer aç›klamalarla ortam›n iyice bulan›klaflmas› üzerine baz› liberaller ve bölücüler daha da ileri giderek daha net ifadeler kullanmaya bafllad›lar. Onlar da
flöyle diyorlard›: Kürtlere yap›lan afla¤›lamaya ve etnik ay›r›mc›l›¤a art›k son verilsin. Her fleyi yeniden yap›land›ral›m. Anayasay› da yenileyelim. Önümüzde Irak gibi örnekler var.
Anayasada Türk ibaresiyle birlikte Kürt ibaresi de yer als›n. Kürtlük de bir üst kimlik olarak
Anayasaya girsin. Bunun için de Türkiye federal bir yap›ya dönüfltürülsün. Ayr›lmak isteyen
yok. Federal bir yap› hepimizi kucaklar5. Art›k bu ülkede Kürt as›ll› olmak hesaba dahil olmamal›. Kürt as›ll› Kürt’e dönüflmeli6. Kürt as›ll›n›n Kürt’e dönüflmesi de ancak federal bir
sistemde olabilir.
Görüldü¤ü gibi, üst kimlik–alt kimlik tart›flmalar› Milliyetçi kesimin bölünmeme konusundaki hassasiyetlerini ortaya ç›kar›rken, bir kesimin de destekçileriyle birlikte, bölücülük
fikirlerini biraz daha cesurca ortaya koymalar›na zemin haz›rlad›. Art›k bölücülük meselesi
federal bir sistemin tart›fl›ld›¤› zemine tafl›nm›flt›. Hatta baz›lar› daha da ileri giderek, Türkiye Cumhuriyeti vatandafl› oldu¤u halde Barzani’ye “Baflbakan›m”, Irak’›n kuzeyindeki
bayra¤a da “bayra¤›m” diyecek kadar ifli ileri götürdüler7 .
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, 1. Dünya Savafl› sonunda yok olan Osmanl› ‹mparatorlu¤u
üzerine kurulmufltu. Y›k›lan ‹mparatorluktan kurtar›labilen Anadolu yeni devletin yurdu oldu. Anadolu’nun o y›llarda çok büyük bir ço¤unlu¤u Türk’tü. Ama Türklerle beraber Anadolu’da yaflayan ve kendilerine Kürt, Laz, Çerkez denilen gruplar da vard›. Anadolu’da yaflayan bütün bu sayd›klar›m›z, yeni devleti kurarken 23 Nisan 1920’de açt›klar› meclise önce Büyük Millet Meclisi dediler. Çok k›sa bir süre sonra da Meclisin ad›n› koyarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi dediler. Ve hiç kimseden bir itiraz gelmedi. Bu Meclisin arkas›nda duran halk ve o halk›n milletvekilleri bütün Milli Mücadeleyi Türk Milleti ad›na yürüttüler. Yeni devletin kimli¤i de Türk Milleti oldu.
‹mparatorluk döneminde de, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da, kendi istek
ve iradeleriyle Anadolu’ya gelerek yerleflen topluluklar oldu. Bu topluluklar kendilerini buraya ait hissettikleri için yaflad›klar› yerlerden göç ederek buraya geldiler. Ve Anadolu’daki hiç kimse de bunlar Kürt mü, Çerkez mi, Laz m› diye sormad› ve sormay› akl›ndan bile
geçirmedi. Çünkü yeni devlet bir ‹mparatorluktan geliyordu ve asla ›rk ve ›rkç›l›k üzerine
infla edilmemiflti. Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkemiz için yapt›¤› tarif bu anlay›fl›n en güzel örne¤idir. Atatürk diyor ki : “ Türkiye Cumhuriyeti devletini
kuran Türk halk›na Türk milleti denir.” Yani, Milli Mücadeleyi yürüten, bu devleti kuran
ve burada yaflama istek ve iradesi gösteren herkes bu milletin asli unsurudur. Atatürk bu
durumu daha aç›k bir biçimde flu flekilde ifade etmifltir : “Vanl›, Diyarbak›rl›, Erzurumlu, Trakya’l›, Makedonyal›...hep bir milletin evlatlar›, hep bir cevherin damarlar›d›r.”
Türkiye Cumhuriyeti kültür anlay›fl› üzerine kurulmufl, asla ›rk ve ›rkç›l›k temelinde kurulmam›flt›r. Anayasa’daki tan›m da bu gerçe¤i aç›k bir biçimde ifade eder: “Türk devletine
vatandafll›k ba¤› ile ba¤l› olan herkes Türk’tür.” Türklük Milli Mücadele s›ras›nda da,
Cumhuriyetin kuruluflu s›ras›nda da bu halk›n üst kimli¤i olmufltur. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Anayasam›zdaki tan›m sadece ka¤›t üzerinde de kalmam›fl, hayata da geçirilmifltir. Kürt as›ll› olup da Türkiye Cumhuriyetinde Cumhurbaflkanl›k, Baflbakanl›k, Bakanl›k,
yaparak devletin en üst makamlar›na gelmifl insanlar çoktur. Asl›nda bizler böyle bir araflt›rmay› bile gereksiz buluruz. Baz› temelsiz iddialara cevap vermek için bunlar› söylemek
zorunda kald›¤›m›z› belirtelim. Sadece devlet adamlar›m›za de¤il, sanatç›lar›m›za, Türkiye’nin her yerine da¤›lm›fl ifl adamlar›m›za bakal›m, Millet Meclisimize bakal›m, say›lamaAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
91
Cemalettin TAfiKIRAN
yacak kadar çok Kürt as›ll› vatandafl›m›z› görebiliriz. Buradan da hemen anlafl›lmaktad›r ki
Türkiye’de asla bir etnik ay›r›mc›l›k söz konusu de¤ildir. Bu siyasi olarak da sosyolojik olarak da böyledir.
Bilindi¤i gibi sosyolojik olarak bir yerde etnik ay›r›mc›l›ktan, bir etnik problemden bahsedebilmek için 3 temel ay›r›m›n olmas› gerekiyor.
1- Herhangi bir etnik grup kas›tl› olarak baz› okullara al›nmayacak, baz› okullarda e¤itim hakk›ndan mahrum edilecek.
2- Söz konusu etnik grup özellikle devlet görevlerinde ifl verilirken ay›r›mc›l›k yap›lacak,
ifle al›nmayacak.
3- Söz konusu etnik grubun, kendi yaflad›¤› bölgenin d›fl›nda yerleflmesine ve yaflamas›na izin verilmeyecek.
Bu sosyolojik kriterlere bakan herkes Türkiye’de asla böyle bir ay›r›m›n söz konusu olmad›¤›n› hemen görecektir. Peki o zaman flimdiye kadar bölgenin çeflitli yerlerinde gerçeklefltirilen bölgesel baflkald›r›lar› nas›l aç›klayaca¤›z? Bu isyanlar›n sebebi nedir? Bir ay›r›m
söz konusu de¤ilse bu insanlar niçin isyan ediyorlar?
Türk tarihi ile biraz ilgilenenler hemen anlayacaklard›r ki bu isyanlar›n temeli “d›fl mihraklar”d›r. Türkiye’ye karfl› emperyal emeller besleyen d›fl güçler her zaman birlikte yaflayan gruplar aras›ndaki küçük kültürel ve bölgesel farkl›l›klar› büyütmek ve onlar› kullanmak
istemifllerdir. Bölgedeki isyanlar›n a¤›rl›kl› sebebi “d›fl mihraklar”›n k›flk›rtmalar›d›r. Bu k›flk›rtmalar bölgede zaman-zaman sa¤ – sol, zaman-zaman alevi – Sünni, zaman-zaman da
Türk – Kürt olarak gerçeklefltirilmeye çal›fl›lm›flt›r. Elbette her devirde ve her bölgede bölücülük faaliyetlerinden kendilerine ç›kar sa¤layanlar vard›r ve hep olacakt›r. Bu tür insanlar
Kürtler aras›nda da olmufltur, Türkler aras›nda da olmufltur. Yani, flu kadar isyan oldu, hala da baz› fleyler oluyor. O halde bir etnik ay›r›m söz konusudur demek yanl›flt›r ve bu millete yap›lacak en büyük haks›zl›kt›r.
Baz›lar› da flunlar› ileri sürmektedirler: Etnik mesele sonuçta bir hissetme meselesidir.
E¤er baz› insanlar kendilerini farkl› hissediyorlarsa ve “ Türküm ” demiyorlarsa demesinler. Bundan ne ç›kar? “ Türkiyeliyim” diyorsa öyle söylesinler. Bu bütün tart›flmay› bitirir.
Mant›kl› gibi görünse de bu düflünce ne yenidir ve ne de do¤rudur. Yeni de¤ildir,
çünkü 1856 Islahat ferman› sonras› Osmanl› devleti de buna benzer bir anlay›flla “Osmanl›l›k” düflüncesi üzerine bir siyasi birlik çabas› içine girmifltir. Hatta bu uygulama, o
dönemin çok dinli ve çok dilli yap›s›nda oldukça gerçekçi bir çözüm gibi gözükmüfltür.
Ancak 1900’lü y›llara gelindi¤inde görülmüfltür ki “Osmanl›l›k” sadece “Türklü¤ü”
önemsizlefltirmeye çabalamaktan baflka bir ifle yaramam›flt›r8 “Osmanl›l›k” “Türklük”
kavram›n› zay›flat›p geriletti¤i gibi devletin y›k›l›fl›n› da durduramam›flt›r. Osmanl› devletindeki hiç bir ayr›l›kç› grup, “Osmanl›l›k” u¤runa ayr›l›kç› istek ve emellerinden vazgeçmemifllerdir
Ayr›ca bizler 1970’li y›llarda “Türküm” demekten kaç›nan bölücülerin, Türk düflmanlar›n›n kulland›¤› terimin “Türkiyelilik” oldu¤unu çok iyi biliyoruz. Ve bu tan›m›n da “Türk”
ve “Türklük” kavramlar›n›n içini boflaltmaya yönelik bir ad›m oldu¤unu da biliyoruz. “Türkiyelilik” tan›m› bize birlefltiricilikten daha çok bölücülü¤ü ça¤r›flt›r›yor.
“Türkiyelilik” kavram› do¤ru da de¤ildir. Çünkü co¤rafi bir temelden hareket ediyor
ve bir kimlik tan›m› olarak tam bir anlam ifade etmiyor. Kald› ki, “Türkiyelilik” kavram›n92
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar› Üzerine
dan sadece toprak olarak bir anlam ç›karmak da tart›fl›lacak bir konudur. Çünkü vatan
olarak kabul edilen toprak parças› asl›nda üzerinde yaflayanlarla bir anlam ifade eder.
Mesela atalar›m›z Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmeselerdi biz bugün Anadolu’ya de¤il
Orta Asya’da bir yere belki Türkiye diyecektik. Atalar›m›z mesela topluca Balkanlar’da olsalard› belki de Türkiye oras› olacakt›. Demek istedi¤imiz flu: Türkiyelilik kavram› asl›nda
Türklük kavram›n› da içerir. Anadolu’da Türkler oldu¤u için buras› Türkiye. Bir co¤rafyay› benimsemek ve o co¤rafyada yaflayan hâkim unsuru benimsememek kolay aç›klanabilir bir durum de¤ildir. Nas›l oluyor da Fransa’da yaflayan ‹ngiliz as›ll› Breton’a, Arap
as›ll› Kuzey Afrikal›ya, Kelt’e, Vietnaml›’ya, Zenci’ye kimlik olarak Frans›z diyoruz da Türkiye’de yaflayanlara Türk diyemiyoruz, Türkiyeli diyoruz? Bu iyi niyetle aç›klanabilecek bir
yaklafl›m de¤ildir.
“Türkiyelilik” bilinçli ve kas›tl› olarak “Türklük” kavram›n› y›pratarak ülkenin siyasi ve
co¤rafi bütünlü¤ünü bölmeye çal›flan bölücülerin uzun süredir yapmaya çal›flt›klar› bir faaliyettir. Ayr›ca “Türkiyeliyim” demek de özellikle kimlik meselesini kafl›yan bölücülerin tatmin olaca¤› bir durum da de¤ildir. Nitekim böyle düflünenlerden biri olan Kemal Burkay
bu tan›ma flu flekilde itiraz ediyor:
“…Türkiye sözcü¤ü de etnik ad› yans›tm›yor mu? Öte yandan buras› neden Türkiye?
Ne zamandan beri? Bizim ülkemiz Kürdistan’a ne oldu? Haritadan silindi mi?...”9. Görülüyor ki Türkiyelilik de bölücüleri tatmin etmeyecektir ve arkadan kesinlikle yeni istekler gelecektir.
Nitekim baflka istekler geliyor da. Biz her ne kadar görmezden ve duymazdan gelmeye çal›flsak da baz› bölücü istekler yüksek sesle hem bölücüler hem de onlara destek
verenlerce dile getirilmeye baflland› bile. Bu isteklerden biri Anayasay› de¤ifltirme ve Türkiye’ye federal bir sistem önermedir. Diyorlar ki “Kürt as›l› milletvekili, bakan, bürokrat
olmas› yetmez. Bunlar kendilerine Kürt milletvekili, Kürt bakan, Kürt bürokrat diyebilmeliler. Bunun için de Anayasa de¤ifltirilmeli ve oraya “Türkiye Türklerden ve Kürtlerden
oluflur” anlam›na gelecek, federal yap›ya geçifli sa¤layacak ifadeler konulmal›d›r10.” Bu
ifadeleri duyduktan sonra bilmiyorum baflka bir fley söylemeye gerek var m›? Bu istekler
ülkeyi parçalama, üniter Türkiye Cumhuriyetini y›kma ve yerine federal bir sistem getirme istekleridir. Bölücülüktür. Affedilmemesi ve ciddi olarak mücadele edilmesi gereken
bir tav›rd›r.
Ayr›ca yanl›flt›r da. Bu iddialar› ileri sürenlerin kafalar›nda ve ifadelerinde Türkiye’de yaflayan Kürtlerin say›s›n›n 15 - 20 milyon oldu¤u gibi abart›l› ve Kürt nüfusu çok fazla gösterme temayülü var. Bu ifade her türlü bilimsel dayanaktan yoksun, propaganda amaçl› bir
ifadedir. Hiç bir bilimsel temele dayanmayan bu ifade kayna¤›n›, yaz›m›z›n bafl›nda aç›klad›¤›m›z nedenler için çaba gösteren AB’nin 6 Ekim 2004 tarihli ‹lerleme Raporudur11. Bilindi¤i gibi Türkiye’de insanlar›n hangi etnik kökenden geldi¤i sorularak yap›lan nüfus say›m›
1965’te olmufltur. 1965 seçimlerinde kendisinin Kürt kökeninden geldi¤inin say›s› yaklafl›k
2,3 milyondur12.
Bu rakam› projeksiyonla bu gün 7-8 milyon olarak söyleyebiliriz. Araflt›rmac› Ali Tayyar Önder’in yapt›¤› bir etnik da¤›l›m araflt›rmas›nda ABD’deki dünya dilleri kuruluflunun
(Languages of the World) raporu esas al›narak Türkiye’deki Kürtlerin say›s› flu flekilde veriliyor:
Kürtler % 8.36, yani 5 milyon 852 bindir13. Bütün bu gerçekler ortadayken nas›l olacakta nüfusun ancak % 9-10’unu bulan bir grupla Federal bir yap›ya gidilecektir ? Bu yanl›flAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
93
Cemalettin TAfiKIRAN
t›r. Bu meselenin bir baflka temel yanl›fl› daha vard›r. O da Türkiye’deki bütün Kürt as›ll›lar›n bir federal sistemin istedi¤i ve hepsinin etnik ayr›mc›l›¤› kabullendi¤i fleklindeki bir yaklafl›md›r. Bu da son derece yanl›flt›r. Elbette ki son zamanlarda özellikle PKK endiflesiyle bölgede bölücülere bir e¤ilim var gibi gözükmektedir. Ancak biz inan›yoruz ki, Kürt kardefllerimizin çok büyük bir k›sm›n›n Türk üst kimli¤i ile bir problemi yoktur. Kendi hallerine ve
kendi kanaatlerine b›rak›lsalar, binlerce y›ld›r birlikte yaflad›klar›n›, mezhep birli¤ine kadar
varan inanç birli¤ine sahip olduklar›n›; evlenme, do¤um, ölüm ve di¤er kültür motiflerinin
bölgesel farkl›l›klar d›fl›nda büyük oranda ayn› oldu¤unu, bölgenin geri kalm›fll›¤›n›n Anadolu’nun genel ihmalinin ve co¤rafik flartlar›n›n zorlu¤unun bir sonucu oldu¤unu bildiklerini ve Türklerle birlikte Türk üst kimli¤i ile yaflamaktan rahats›z olmad›klar›n› göstereceklerdir.
Bölücülerin ›srarla sar›ld›klar› dil meselesi göründü¤ü gibi hiç de¤ildir. Elbette bölgede Türkçe’den farkl› bir konuflma vard›r. Türkler de bu konuflmay› anlamamaktad›r. Ancak hemen belirtelim ki kendilerine Kürt diyenler bile aralar›nda o kadar farkl› bir biçimde konuflmaktad›rlar ki, birbirlerini ancak tercüman arac›l›¤› ile anlayabilmektedir. Burada Kürtçe bir dil midir de¤il midir tart›flmas›na girmiyorum. Sadece kendilerine Kürt diyenlerin bile birbirlerini anlamad›klar›n›, bölgede konuflulan dili anlamaman›n sadece
Türklere ve Kürtlere özgü olmad›¤›n›, Anadolu’da ve Anadolu d›fl›nda kendisine Kürt diyenlerin bile birbirlerini anlamad›klar›n› belirtmek ve sadece dil meselesini Türkler ve
Kürtler aras›nda bir ay›r›c› unsur olarak ileri sürmenin yanl›fll›¤›n› belirtmek istiyorum. Ayr›ca günümüzde ne etnik kökenin ne de konuflulan dilin her durumda kimlik belirleyici
unsur olmad›klar› da aç›kt›r.
Son olarak masum bir istek gibi görünmekle birlikte çok tehlikeli gördü¤üm bir durumu da belirtmekte yarar vard›r. Kendilerine “Liberal” ad›n› veren ve yaz›p söyledikleriyle
milli de¤erleri y›pratmaya yönelik faaliyetlerde bulunan baz› flah›slar›n masumane ve tehlikesiz gibi görünen isteklerine dikkat etmek zorunday›z. Bunlar diyorlar ki; Biz Kürt de¤iliz ancak, bir kürdün ben kürdüm demesi ve anayasada Kürt ad›n›n Türk ad›yla birlikte
geçmesi bizi rahats›z etmez. Bu bir hissetme meselesidir. Kürtler kendilerini öyle rahat hissedeceklerse buna karfl› ç›kman›n anlam› ve gere¤i yoktur. Bir veya birçok kiflinin Kürt as›ll› olarak devlette bürokraside veya ifl hayat›nda önemli yerlere gelmesi art›k onlar için çok
fley ifade etmiyor. Onlar kendilerini daha garantili bir durumda görmek istiyorlar. B›rakal›m nas›l isterlerse öyle yap›ls›n bu insanlar› zorla Türk yapman›n, Türk sayman›n ne anlam› var.
Hemen söyleyelim ki Türklerin Kürtleri Türk yapma gibi hiç de bilimsel olmayan ve
mümkün olmayan bir çabas› ve iste¤i yoktur. Dünyada zaten yeteri kadar Türk vard›r. Say›lar› 300 – 350 milyonu bulan Türk varl›¤›na, 8-10 milyon insan›n daha kat›lmas› veya
kat›lmamas› pek bir fleyi de¤ifltirmez. Ayr›ca hiç kimse sonradan bir baflka ›rka kat›lamaz
ve istese de ondan ç›kamaz. Sonuç da bu bir hissetme meselesidir. Birey kendini hangi
gruba dahil hissediyorsa elbette o grubun içinde say›lmal›d›r. Ancak bu görüflleri savunanlara flu soru sorulmal› ve mutlaka cevab› al›nmal›d›r: - ‹lerde, bugün federal yap›y› isteyen bölücüler, “Federal yap›y› denedik, yürütemedik. Biz ayr› bir devlet istiyoruz” derlerse ne yapaca¤›z ?
94
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar› Üzerine
Kaynakçalar
1. Gözcü Gazetesi,23.11.2005.
2. a.g.gazete, 23.11.2005.
3. a.g.gazete, 23.11.2005.
4. H.Uluengin, Hürriyet Gazetesi, 10.12.2005.
5. O.Gönensin, Vatan Gazetesi,6.12.2005.
6. - Ö.‹nce, Hürriyet Gazetesi,10.12.2005.
7. - Teke tek prog., Atv,15.12.2005.
8. Özcan Yeniçeri, Küreselleflme karfl›s›nda Milliyetçilik ve Kimlik, Ank.2005,s.205.
9. Ö. ‹nce, Hürriyet Gazetesi,3.12.2005.
10. Teke tek prog., Atv,15.12.2005.
11. Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yap›s›, Ankara,2005,s.59 (Say› Ali Tayyar Önder’in Türkiye’nin Etnik
Yap›s› adl› bilimsel çal›flmas› bu konudaki her türlü yanl›fll›¤› ve bulan›kl›¤› giderecek niteliktedir).
12. Ali Tayyar Önder, A.g.e.s.,24.
13. Ali Tayyar Önder, A.g.e.s.,40.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
95
K
imlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
Özcan YEN‹ÇER‹*
Kimlik üzerine tart›flanlar var olan bir kimli¤i yeniden keflif mi etmeye çal›flmaktad›rlar,
yoksa yeni bir kimlik üretimi gibi beyhude bir hastal›¤a m› tutulmufllard›r? Soruyu bafl›nda
soral›m, kimlik tart›flmas› bir keflif midir yoksa infla m›d›r? Kimli¤in istimlâki ile yurtsuz, soysuz, sopsuz, özsüz, köksüz, tarihsiz, de¤ersiz, ilkesiz ve ilgisiz bir “melekler ›rk›” yaratmak
mümkün müdür? Bir biçimi reddetmek ama baflka bir biçime de bürünememek toplumlar›n yaflamlar›nda nas›l bir metafor yarat›r? Zaman içinde bir tak›m kudret elitleri ellerine
geçirdikleri güç arac›l›¤›yla “bizi”, “öteki” olarak alg›latmay› baflarabilirler mi? ‹nsanlar atalar›ndan daha çok zaman›n çocuklar› oldu¤unu söyleyerek kimlik sorunlar›n› çözebilirler
mi? Bu sorulara ciddi cevaplar verebilmek için öncelikle ve özellikle Türkiye’deki kimlik
tart›flmalar›n›n hangi ihtiyaçtan kaynakland›¤›n› bilmek gerekir. Acaba kimlik tart›flmalar›n›
bafllatanlar yeni antropolojik, etnolojik ya da sosyolojik verilere ulaflt›lar da bu bilimsel veriler çerçevesinde aç›l›mlar›n› genifl kitlelerle paylaflmak gere¤ini mi duydular?
Bafl›ndan söylemek gerekirse kimlik ile ilgili tart›flmalar›n küresel dayatmalardan kaynaklanmakta oldu¤u aç›kt›r. “Kimiz”, “neyiz”, “nereden geldik”, “nereye gidiyoruz” sorular› eskiden
beri sorulmufl ve bu sorulara uygun cevaplar da zaman›nda verilmifltir. Durup dururken kitlelerde zihinsel kaos yaratacak biçimde eski sorulara yeni cevaplar vermeye kalk›flmak iyi niyetli
gayretler olarak görülemez. Bilindi¤i gibi Türkiye’nin Avrupa Birli¤i ile her flart alt›nda inad›na
sürdürdü¤ü iliflkiler her iki taraf içinde kabul edilemez olgular› gündeme tafl›maktad›r. Bu
ba¤lamda AB’den az›nl›klar konusunda gelen dayatmalar ile kimlik tart›flmalar› efl zamanl› ve
efl güdümlü bir biçimde gündeme tafl›nmas› manidard›r. Bunlar Türkiye’nin millet dokusunun
damar damar, lif lif çözme giriflimleri olarak görülmektedir. Mevcut hassasiyetleri kullanmay›
düflünen y›k›c› ve bölücüler mevcut ortamdan kendilerine milli bir kimlik ve milli bir devlet
ç›karmak hevesi içinde zihinleri buland›rma görevi üstlenmifl olabilirler.
Kimlik ile Ç›kar ‹liflki
Milli ç›kar ile milli bilinç, milli bilinç ile de milli kimlik aras›nda büyük bir iliflki vard›r.
Kimlkleri fethetmeyi amaçlayanlar bu nedenle ifle kavramlardan bafllarlar. Bilindi¤i gibi
kavramlar, idealleri eyleme dönüfltürmede önemli rol oynarlar. Bunun fark›na varan güçler
*
96
Prof.Dr., AYSAM Baflkan›
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
ç›kar, bilinç ve kimliklerin milli alg› biçimlerini küresel yararlar üretecek flekilde dönüfltürmeye çal›fl›rlar. Bu güçler toplumlar› kendi emellerine hizmet ettirmek ya da eylemlerine
meflruiyet kazand›rmak için sömürdükleri ülke insanlar›n›n zihinlerini sömürücülerin lehine
olacak flekilde yeniden infla ederler. ‹nfla edilen kimlik, infla edilen ç›kar demektir.
Huntington da bu gerçe¤i; “ulusal ç›karlar ulusal kimlikten do¤ar” diyerek aç›klar.
Toplumlar ç›karlar›n›n neler oldu¤unu da ancak kim olduklar›n›n fark›na vard›klar›nda
bilebilirler. Kim oldu¤unu söyleyenler ayn› zamanda ne oldu¤unu, neye inand›¤›n›, neyi
sevip neden nefret etti¤ini ve ne istedi¤ini de söylemifl olurlar. Bu yüzden Küresel
kozmokratlar her fleyden daha çok kimliklerle ilgilenir.
Do¤al olarak da kim olduklar› konusunda kafalar› kar›flt›r›lan toplumlar; fark›nda olarak
ya da olmadan düflman yarar›n› kendi yararlar›n›n önüne koyabilirler. Bu yüzden
Huntington hakl› olarak ‘ç›karlar›n›z›n neler oldu¤una karar vermeden önce kim
oldu¤unuzu bilmek zorundas›n›z’ der. Kimliklerle oynayanlar›n bu olgunun ne anlama
geldi¤ini çok iyi bildikleri anlafl›lmaktad›r.
Dikkat edilirse baz› ülkelerde kendi toplumlar› aleyhine örgütlenmifl ekonomik, sosyal
ve kültürel örgüt faaliyetlerinin had safhada oldu¤u görülür. Bu toplumlar›n ayd›nlar›
milli ç›karlar aleyhine düflünmeyi, neredeyse modern ve geliflmifl olman›n ölçüsü
haline getirmifllerdir. Bu ülkelerde genel olarak milli olan her fley, yaban standard› ile
de¤erlendirilir. Türkiye gibi ülkelerde yerel, milli, özgün olana düflmanl›¤›n bu kadar
çok müflteri bulmas› biraz da bu olgu ile ilgilidir. Bu yaln›z herhangi bir dile, dine ve
bölge insan›na özgü bir olgu da de¤ildir. Bir bütün olarak do¤u toplumlar› ve onlar›n
yeterince kendilerini ifade yetene¤i bulamayan ayd›nlar› kendi kavramlar›na düflmanl›k
ölçüsünde tepkilidirler. Bu yüzden bu toplumlarda ayd›nlar›n büyük bir k›sm›, içinden
ç›kt›klar› kültürü afla¤›layan, h›rpalayan, hasara u¤ratan, i¤renen, nefret eden ve
küçümseyen bir tav›r içindedir. Kuflkusuz bütün bu davran›fllar hastal›kl› bir felsefe, sosyoloji, psikoloji, etnoloji, antropoloji, tarih, dil, din, gelenek hatta co¤rafi idrakin sonucudur. Bu sonuçtan medeniyeti, insanl›¤›, demokrasiyi ve kültürü kendisinden ibaret olarak
gören Bat›’n›n siyasi ve kültürel entelejensiyas›n›n zihinsel kurgusu sorumludur.
Hermenötik, inkültürasyon ve oryantalist çal›flmalarla haz›rlanan alt yap› üzerine küresel dünyan›n dev flirketleri kapitalizmin yeni de¤erlerini boca ederler. Bu çerçevede önce
milli devletin dolays›yla milli kimli¤in kavramlar› sonra da kendisi mahkûm edilmifl olur.
Çünkü milli devleti y›kman›n yolu; milli kimli¤in y›k›m›ndan geçer. Kimliksizli¤in üretti¤i boflluklar da yeni küresel odaklar taraf›ndan doldurulurlar. Bu yüzden milli
devletin fonksiyonlar›n› flirketler ve uluslar aras› kurulufllar üstlenir. Sömürgeciler
yüzlerce y›ld›r toplumlar›n milli dirençlerini k›rmak için her türlü yöntemi
kullanm›fllard›r.
‹nsanl›¤›n önemsedi¤i hiçbir de¤er yoktur ki büyük güçlerin egemen olma amaçlar›n›n
araçlar› olarak kullan›lmam›fl olsun. ‹nsani yönden önem arz eden her de¤er arz egemenli¤i peflinde koflan güçlerin elinde hegemonya amaçlar›n› meflrulaflt›rman›n arac› olmufltur.
Halklar›n kim oldu¤una, onlar›n neye inanmalar›, neyi kabul edip neyi reddetmeleri gerekti¤ine bu güçler karar vermektedir. Bunun en kestirme yolunun da bu güçlerin halka bir
kimlik kabul ettirmeleri ya da dayatmalar›ndan geçti¤i bilinmektedir. Ivor Jennings “Biri,
halk›n kim oldu¤una karar vermeden, halk kim oldu¤una karar veremez” der.
Amac› ne olursa olsun kimlik tart›flmalar›n›n bunal›m dönemlerinin ürünü oldu¤u, tarihi bir seyir izledi¤i de bilinmektedir. Üzülerek ifade etmek gerekirse bu tart›flmalar, toplumAsya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
97
Özcan YEN‹ÇER‹
lar›n bunal›ml› zamanlar›nda, hasarl› ayd›nlar taraf›ndan ve hasarl› yönetimlerce gündeme
getirilmektedir. Öncelikle Türkiye’deki kimlik tart›flmalar›n› bunal›m zamanlar›, hasarl›
ayd›n ideolojisi ve ilkesiz yönetimler yönünden ele almak yararl› olacakt›r.
Bunal›m Dönemlerinde Kimlik Tart›flmalar›
Türkiye’de en hareketli kimlik tart›flmalar›n›n yap›ld›¤› dönemler, toplumsal bunal›m,
yabanc›laflma ve sosyal çözülmenin en ileri seviyede oldu¤u dönemlerdi. O zamanlar
“Buhranlar›m›z”, “Bozgun”, “Bafl›m›za Gelenler” vb. eserler yaz›lm›fl, “Aziz-i vakt idik/ A’da
zelil k›ld› bizi” diye a¤›tlar düzülmüfltür. Büyük kültürel, siyasi ve sosyal anaforlar kimlik ve
yabanc›laflma problemlerini de beraberinde getirir.
Geçmiflte yap›lan bu tart›flmalara konunun daha iyi anlafl›lmas› için özetin özeti olarak
de¤inmekte yarar vard›r. Tart›flman›n öncelikle birkaç simgesel ismine ve görüfllerine k›saca
de¤inelim.
Ali Suavi, ink›lâpç› fikirleri çerçevesinde ilk defa Türk tarihinin bütünlü¤ünü görmüfl ve
milli tarih anlay›fl›n›n öncüsü olmufltur. “Ulum” gazetesinin ilk say›s›ndaki “Türk” adl›
makalesinde, milli tarihin birli¤ini ve bütünlü¤ünü ifade eder. O, Türk kelimesinin bazen,
Avrupal›lar gibi, “Müslüman” manas›nda da kullan›r; dolays›yla Avrupa’ya kendisini
Osmanl›-‹slam olarak takdim eder. Ama Türklerin, Malazgirt’ten beri Anadolu’daki çeflitli
kavimleri aras›nda eridi¤ini iddia edenlere de fliddetle karfl› ç›kar1.
Ahmet Mithat, Osmanl›l›¤›n özünü koruma, Osmanl› insan›n›n modern hayatla kendi
hayat›n› ba¤laflt›rma yollar›n› göstermek için u¤raflt›. Bu fikirleri romanlar›nda iflledi.
Osmanl›lar›n, Osmanl›l›¤›n›, geleneklerini ve inançlar›n› kaybetmeden modernleflmesinin
yollar›n› bulmak, halk› gelece¤e haz›rlamak, onun kafas›n› meflgul eden en önemli sorunlardand›r2.
Gökalp, yeni hayatta, insanl›¤›, milliyet kavram›nda tecelli etmifl görür ve bunu da
tekâmüle dayand›r›r. “Yeni hayat dehri (maddesi) bir yaflay›fl de¤il, milli bir yaflay›flt›r”.
Gökalp bu yeni hayat›n inkiflaf›yla hakiki medeniyetin bafllayaca¤›n› iddia eder. Bu da “Türk
medeniyetidir. Çünkü Türk ›rk›, “iflportayla, sefahatle bozulmam›flt›r”, “Türk iradesi zay›flamam›flt›r”. Gelece¤in hâkimiyeti Türklerin olacakt›r. Gökalp’e göre, Nietzsche’nin “üstinsan” dedi¤i Türklerdir; dolays›yla yeni hayat Türklükten do¤acakt›r3. Yeri gelmiflken
belirtelim benzer bir görüfl de SSCB’nin çözülme dönemlerinde 1990’l› y›llarda Gumilev
“etnogenesis” teorisiyle ortaya atacakt›r. Gumilev’in “etnogenesis” kuram›na göre,
medeniyetlerin yükselifl ve çöküflleri yeni süperetnoslar›n (ya da süper uluslar›n) do¤mas›na
ba¤lanabilir. Bu yeni süperetnoslar, yar›-fiziksel bir enerjiyle (passionarnost)
afl›land›klar›nda belirsizli¤in içinden aniden ortaya ç›karlar, tarihi flekillendirirler ve daha
küçük uluslar› kendi politik ve kültürel alanlar›n›n içine çekerler. Süperetnoslar, herhangi
bir biyolojik organizma gibi geliflir ve ölürler. Gumilev’e göre, tötonik-Latin süperetnosu,
uzun süredir düflüfl içindedir. Halbuki Slavlar’›, Ugrik (Ural-Altay) unsurlar› ve Türkleri içine
alan büyük Rus süperetnosu ondan yar›m bin y›l daha gençtir ve onun da ortaya ç›kma
zaman› gelmek üzeredir.
Tanzimat’tan Cumhuriyete Hasarl› Ayd›n›n Kimlik Tart›flmalar›
Türk milletine yönelik olarak yap›lan haks›z isnat, iddia ve ithamlar›n san›ld›¤› gibi
ihanet ya da gaflet eseri de¤il daha çok yaral› ve yar›m dima¤lar›n ürünü oldu¤u bilinmelidir. Türkiye’de hasarl› ve ar›zal› zihinlerin geçmiflten gelece¤e uzanacak kadar büyük
98
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
bir gelene¤i oluflmufltur. Hasarl› ayd›nlarda a¤yar› yara tercih etmek bir gelenek halini
alm›flt›r. Bu tiplerin kendi toplumuna yabanc› oldu¤u kadar yabanc› toplumlara da bir o
kadar dost görünmeleri bundand›r. Onlar›n öneri, çözüm ve yaklafl›mlar› da en az kendi
zihinleri kadar hasarl›d›r. Niçin hasarl› dedi¤imizi onlar›n toplumun kurtuluflu için ortaya
koyduklar› önerilerden anlamak mümkündür. Biz burada say›lamayacak kadar çok olan
örneklerden birkaç tanesini belirtmekle yetinece¤iz.
Ünlü Prens Sabahattin’in; “Türkiye’de tar›m›n ›slah› için Anadolu’ya ‹ngiliz ›rk›ndan
çiftçi aileleri iskân etmek” gerekti¤ini ciddi ciddi ileri sürmüfltü. Baha Tevfik ise çok daha
ileri gider. Görüflleri de öyle yenilir yutulur türden de¤ildir. Baha Tevfik, Türklükten hiç
hofllanmaz. Türklerin göçebelikten kurtulamayacaklar›n› söyler; onlar›n bu sebeple iktisadi
hayatlar›n›n asla düzelmeyece¤ini iddia eder; Türklerin bundan dolay› evlenmemelerini
ister. Evlenirlerse felakettir, der. Bu münasebetle aile hayat›na hücum eder. “Tesettür”ü
medeniyet ba¤› ve ilerlemenin engeli olarak niteler. “Erkeklerle kad›nlar aras›nda tesettür
nam› alt›ndaki ayr›l›k, Çin Seddi dehflet ve kuvvetiyle dururken ne medeniyet, ne terakki,
ne ahlak ne de bahtiyarl›k bütün erkek ve kad›nlar için birer manas›z tabirden ibaret kalacakt›r”4. Baha Tevfik, dini de¤erlerle beraber ahlaki ve milli de¤erleri de y›kar. “Affetmek ve
alicenapl›k” gibi ahlaki özelliklerin bofl fleyler oldu¤unu söyler. “Sanat ve edebiyat
zararl›d›r”, “Vatan, Millet gibi sözler, tantanal› sözlerdir” der. Baha Tevfik’in tenkit
anlay›fl› da y›k›c›, insafs›z ve anarflist ruhludur. Zaten o, halk nazar›ndaki fleyleri devirerek
tenkide bafllamal› ve tenkit mutlaka “y›k›c›” olmal›d›r, düflüncesini tafl›r 14.
Abdullah Cevdet’in görüflleri Baha Tevfik’ten daha az afla¤›lay›c› de¤ildir. O, G. Le
Bon’dan ald›¤› “melezleflme” teorisi ile ilgili Tür ›rk› hakk›nda yeni bir teklifte bulunur.
Mademki ›rklar›n melezleflmesi yeni ve canl› ›rklar›n meydana gelmesine yol aç›yor;
öyleyse, uzun tarihi içinde ihtiyarlam›fl olan Türk ›rk›n›n yeni, canl› ve dahi elemanlara
yetifltirebilmesi için daha üstün bir ›rkla kar›flmas› laz›md›r. Dünyan›n en genç milleti
Amerika oldu¤una göre oradan dam›zl›klar getirerek, Türkleri melezlefltirip
gençlefltirmek mümkün olabilir6. Ona göre, “Avrupa devletlerinin sömürgelerdeki
Müslümanlar›n zulüm ve hakaret görmelerinin Müslüman olmalar›ndan de¤il, cahil
ve tembel” olmalar›ndan kaynaklanmaktad›r. Kuflkusuz bu tür düflüncelerin sa¤l›kl›, kimlikli, onurlu ve haysiyetli bir dima¤dan türemesi mümkün müdür? Ç›kt›s› sakat olan bir
organizman›n girdisinin sa¤l›kl› olma ihtimali var m›d›r?
San›ld›¤› gibi Abdullah Cevdet, Baha Tevfik, Prens Sabahattin vb. görüflleri Osmanl›’n›n
da¤›lma sürecinde ortaya at›lm›fl deli saçmalar› olarak tarihe geçmifl ve sonra da yok olmufl
de¤illerdir. Bu görüfllerin bugünkü takipçileri ciddi mesafeler kat etmifl, yönetim erkinde
kendilerine ciddi yerler bulmufl, televizyon ve bas›nda suret-i haktan görünerek Türk milletini, “aptal”, “soyk›r›mc›” ve “demokrasiye elvermez” bir halk olarak ilan etmektedirler.
Unutulmamal›d›r ki, bugün Türk toplumuna, milli kimli¤e ve de¤erlere karfl› gelifltirilen
düflünceler dünkü hasarl› gelene¤in devam›d›r. Melezleflme teorisi ile mozaikleflme
yaklafl›m› aras›nda san›ld›¤› gibi çok büyük bir fark yoktur. Türklü¤ü Türkiye’de alt kimlik
mertebesine indirgeyen zihniyetin kökleri de burada sakl›d›r.
Yönetim ve Siyasetin Hasarl› Kimli¤inin Kökenleri
Bunal›m zamanlar›nda, zihinden hasarl› ayd›nla a¤z›na kadar dolu bir ülke bir o kadar
da ilkesiz ve ülküsüz yönetimle muhatap oldu¤unda felaket için d›flar›dan düflman aramas›na gerek kalmaz. Maalesef yüzlerce y›ldan bu yana Türk toplumunun kaderi üzerinde
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
99
Özcan YEN‹ÇER‹
söz sahibi olanlar›n tutum ve tav›rlar› bu yönden sosyolojik irdelemeye muhtaçt›r. Bu
ba¤lamda Türkiye’de yönetimdeki varl›¤›n› yabanc›n›n onay›na ba¤lam›fl olan, yönetimini
üstlendi¤i topluma de¤il yaban ç›karlara sorumluluk duyan onlarca yöneticiden ve
anlay›fltan söz etmek mümkündür. Gelinen nokta dünden farks›zd›r. Dün “millet ne der?”
sorusu yerine “Düvel-i Muazzam ne der?” sorusunu soranlar, bugün “IMF/Dünya
Bankas›/ABD/AB ne der?” sorusunu sormaktad›rlar hepsi bu kadar. Kurumlar ve kavramlar
de¤iflmifl fakat zihniyet ayn› kalm›flt›r. Bu kendine güveni olmayan, d›flar›dan icazetli,
emperyal güç destekli, tepeden t›rna¤a ithal yönlendirme ve yöntemlerle hareket eden bir
zihniyettir. Bu kadro flöyle ya da böyle üzerinde söz sahibi olduklar› toplumlar›n gelece¤ini;
basiretsiz, içeriksiz, iddias›z, yabanc› emellere endeksli ve ilkesiz tutumlar›yla ipotek alt›na
sokarlar. Bu zihniyet 1838’den 2005’e kadar uzanan süreçte Kurtulufl Savafl› ve Atatürk
dönemi hariç iç ve d›fl iliflkilerde birinci derecede etkin olmufltur.
Siyaseti tabi olmak, taviz vermek, teslim olmak ve kabul etmek olarak anlayan bu zihniyet köklerini Tanzimattan al›r. Tanzimat s›ras›nda ve sonras›nda geliflen olaylar ülkede
yönetime hâkim olanlar›n zihniyetlerinin böyle bir hasar ile malul oldu¤unu göstermektedir. Türkiye’de bürokrasiye böyle bir hasarl› yönetim mant›¤›n›n yüz y›llara dayanan
hâkimiyeti bulundu¤u her türden tart›flman›n üstündedir.
Pasif, asalak, genellemeci ve taklitçi olan bu kafa için ba¤›ms›zl›k, milli kimlik ve milli egemenlik kar›n doyuran kavramlar de¤ildir. Türk milletini inkâr ya da Türk kimli¤ini ret onlar
için çok da önemli de¤ildir. Hatta ülkenin iç ifllerine kar›flmas› için yabanc›lara kendili¤inden
imkân yaratmakta bile bir yanl›fl görmezler. Bu anlay›fl dünden miras kalm›flt›r. O bak›mdan
Tanzimatla bafllayan bu gelene¤i k›sa da olsa irdelemekte yarar vard›r: Bugün Türkiye’de AB
Uyum Yasalar›n›n denetimi nas›l ki AB’nin komiserlerine b›rak›lm›fl ise dün de Tanzimat
reformlar›n›n “denetlenmesi” yabanc› devletlere b›rak›lm›flt›.
1839’un ilk reform ferman›, flu sözlerle son bulmaktayd›: “Düvel-i mütehabbe (dost
devletler) dahi bu usulün inflallahü taala ilelebet bekas›na flahit olmak üzere
Dersaadetimizde mukim bilcümle süferaya dahi resmen bildirilmesi”, “Devletler,
Tanzimat reformlar›n› ilelebet yayaca¤›na tan›k olmak üzere “onlara resmen
bildirilmesi” keyfiyetini hakl› olarak reformlar konusunda müdahale haklar› bulundu¤u
biçimde yorumlam›fllard›r.
1856 Paris Antlaflmas› ile reformlar, antlaflma metnine al›narak yabanc›lar›n Osmanl›
Devletinin iç ifllerine müdahalesi daha sa¤lam bir teminata ba¤lanacakt›r. 1878 Berlin
Anlaflmas›’yla müdahale hakk› hiç de diplomatik olmayan en haysiyet k›r›c› biçimde ifade
edilecektir: “Bab›ali bu babda ittihaz olunan tedbirleri, muayyen zamanlarda
devletlere bildirecek devletler bu tedbirlerin icras›na nezaret eyleyeceklerdir”7.
‹ktidar olmak ve saltanat sürmek için her türden uflakl›¤› sineye çekmeyi siyaset san›rlar.
Eskiden idari kariyer nüfuzlu paflalar›n himayesine girerek yap›l›rd›. Tanzimat’›n mimar›
Reflit Pafla, Osmanl› Devletinde yabanc› devletlere dayanarak kariyer yapma 盤›r›n›
açm›flt›r. Reflit Pafla, Türkiye’de uzun y›llar kalan ve kendisine “Sultanlar›n Sultan›” denilen
‹ngiliz Büyükelçisi Lord Stratford Cannig’in korumas› alt›na al›nm›flt›. Tanzimat reformlar›n›n gerçek mimar› da odur. Lord Stratford’un Türkiye Hat›ralar› adl› kitapta,
“Canning’in yard›m›yla kabul edilmifl yasalar› uygulamayan paflalar, tepe taklak olurlard›”8
diye yazmaktad›r.
Ayn› eserde Canning’in Bab›ali’deki nüfuzu flöyle anlat›l›r: “Büyükelçinin kendilerini
ziyaret edece¤ini ö¤renen naz›rlar, girecek delik ar›yorlard›. Reflit Pafla hariç,
100
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
Büyükelçinin karfl›s›nda y›lg›nl›¤a kap›lmayan kimse yoktu. Öbür devlet elçileriyle
görüflme yap›ld›¤› zaman, oyalamakta, kaytarma çareleri pekala yürüyordu; ama
Canning Bab›ali’de boy gösterdi¤i zaman, memurlar› bir korkudur al›yordu.
Veziriazam bile acele toparlan›p, arzular›n› ö¤renmek üzere telafl ve tereddütle bu
az›l› ‹ngiliz’in yan›na kofluyordu”.
Bir ‹ngiliz generalinin “Sultan demek, Lord Satratford demektir” dedi¤i kay›tl›d›r.
Canning, 1853’te yazd›¤› bir mektupta: “Osmanl› Hükümeti apans›z de¤ifliverdi.
Reflit’le Sadrazam azledildi. O saat Padiflah’a ç›kt›m, yeniden vazifeleri bafl›na getirildiler”, diye yazmaktad›r. Yine ayn› kitapta, Hariciye Naz›r› Reflit Paflan›n gözlerinden
yafllar akarak Büyükelçinin elini öptü¤ü yaz›l›d›r9.
‹nsan›n inanas› gelmiyor. Bu foto¤raf ABD askerleri Ba¤dat’a girerken onlar›n elini öpmeye çal›flan Irak’l›n›n içine düfltü¤ü sefaletten daha beter de¤il midir? ‹ngiliz Büyükelçi
tamamen yalan yazm›fl olsa bile böyle bir imaj›n inan›labilir olarak ortaya konmas›n›n ne
anlama geldi¤ini düflünmek bile tüyler ürperticidir. Kald› ki, Fuat Pafla içine düflülen bu
durumu biraz da ironik bir biçimde flöyle anlat›r: “Bir devlette iki kuvvet olur. Biri
yukar›dan, biri afla¤›dan gelir. Bizim memlekette yukar›dan gelen kuvvet cümlemizi
eziyor. Afla¤›dan ise bir kuvvet hâs›l etmeye imkân yoktur. Bunun için papuçcu
mufltas› gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtac›z. O kuvvetler de sefaretlerdir”.
Kimlikle ilgili yap›lan tart›flmalarda tarihi süreci ve gelenekleri ›skalayarak makul bir
de¤erlendirme yapmak mümkün de¤ildir. Olgular irdelenirken ayd›n›n ve yönetimlerin
rezervdeki tarihi hasarlar› göz önünde tutulmal›d›r. Bilinmelidir ki, halk baflka ona kimlik
biçenler ise bambaflka bir dil konuflmaktad›r. Bu verilerin ›fl›¤› alt›nda kimlik tart›flmalar›n›n
güncel nedenleri üzerinde yo¤unlaflabiliriz.
Günümüzde Türk Kimli¤i ile ‹lgili Tart›flmalar›n›n Esas Nedeni
Türkiye’de bafllat›lan kimlik tart›flmalar›n›n sosyolojik bir ihtiyaçtan de¤il siyasi bir amaçtan türedi¤i çok aç›kt›r. Bilindi¤i gibi Türkiye’nin izan ve idrak yoksun Avrupa’ya dahil olma
stratejisi AB’ye yamanmaya ve yaranmaya dönüflmüfl bulunmaktad›r. Bu ba¤lamda milliyet, kimlik, din ve de¤erler yönünden kraldan çok kralc›l›k yapma hevesine bir tak›m
yöneticiler kendilerini kapt›rm›fllard›r. Bu durum ›l›ml› ‹slam, kimliksiz Türkiye ve Türkiyesiz
K›br›s gibi olgular› kendili¤inden gündeme sokmufltur. Kimlik tart›flmalar› da bu ba¤lamda
h›z kazanm›flt›r. Yoksa Türk denilen millet hem kimli¤inin fark›ndad›r hem de kimli¤inden
memnundur. Türk kimli¤i Ön Asya co¤rafyas›na vurulan Türk mührüdür. Mührün
sökülmesi için öncelikle kimlik dü¤ümünün çözülmesi gereklidir. Kimlik tart›flmalar›n›n
özünde de bu vard›r. Ülkenin birli¤ini, beraberli¤ini ve bütünlü¤ünü, Türk kimli¤inin
d›fl›nda kimlikler üretip sonra da kimlikler aras› çat›flmalar üreterek bozmak temel amaçt›r.
Kimlik tart›flmalar›yla Türkiye’yi milli ve ba¤›ms›z bir devlet olarak kuran Türk kimli¤ini
dominant bir kimlik olmaktan ç›kar›p s›radan bir afliret, klan ve etnisite seviyesine indirmek
amaçlanmaktad›r. Böylece malum mihraklar afliret ve klan seviyelerindeki kimliklerin devletleflmelerine imkân sa¤layacak yolu açmaya çal›flmaktad›rlar. Bunu Taner Akçam bir
makalesinde flöyle yazar: “‹ki boyutlu bir sorun vard›r. Birincisi, ulusal kimli¤i ortak, tek
pozitif bir kimlik biçimi olarak savunmak; ‹kincisi bunu siyasi örgütlenmenin temel bir
unsuru haline getirmek. Yani siyasi toplumsal örgütlenmede bir ulusa ait olmay› esas ve
bafllang›ç noktas› almak. Bugüne kadar sürekli olarak yaflanan bir fleytan üçgenidir: Kendi
ulusal kimli¤ini ve devletini olumlu olarak tan›mlayanlar buna ait olmayanlar› d›fllamakta
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
101
Özcan YEN‹ÇER‹
ve ezmektedirler. Ezilenler, ezilmeye neden olan kollektif kimliklerine sahip ç›kmakta, onu
olumlu ve ileri olarak tan›mlamakta ve bu “ezilen iyi” kimlikleri etraf›nda devletlerini kurmak istemektedirler”10.
Türk kimli¤ini daha dar bir alana çekmeye çal›flanlar böylece “Kürt Kimli¤i”ni yer açmaya
çal›flmaktad›rlar. Bunun için akla gelen ya da gelmeyen her enstruman kullan›lmaktad›r. Her
kimlik, insan haklar›, kalk›nma ve demokrasi tart›flmas›n›n “Kürt meselesi” ile iliflkilendirilmesi bundand›r. Bu tart›flmalar›n ard›ndan gündeme tafl›nanlara bak›ld›¤›nda bunu görmek
mümkündür. Yaln›zca 25/12/2005 Tarihli Radikal Gazetesinde Ayfle Hür’ün yazd›klar›n› okununca kimlik tart›flmalar›n›n hangi amaca hizmet etti¤ini daha iyi anlamak mümkündür.
“Mustafa Kemal’in Kürt politikas›na dair pek bilinmeyen ya da bilmezden gelinen belge ise
Amasya Protokolleri (Buluflmas›, Mülakat›) diye bilinen siyasi metin (…) Haz›rlanmas› en çok
zaman alan bu protokolde Kürtlerle ilgili maddede, “Osmanl› Devleti’nin düflünülen ve
kabul edilen s›n›r›n›n (Türk ve Kürtlerin oturdu¤u araziyi kapsad›¤› ve Kürtlerin Osmanl›
toplumundan ayr›lmas›n›n imkâns›zl›¤› izah edildikten sonra bu s›n›r›n) en asgari bir talep
olarak kabul edilmesinin temini lüzumu müfltereken kabul edildi. (Bununla birlikte, Kürtlerin
geliflme serbestli¤ini sa¤layacak flekilde ›rk hukuku ve sosyal haklar bak›m›ndan desteklenmelerine, daha iyi duruma getirilmelerine izin verilmesine ve yabanc›lar taraf›ndan)
Kürtlerin ba¤›ms›zl›¤›n› gerçeklefltirme amac›n› güder gibi görünerek yap›lmakta olunan
kar›flt›r›c›l›¤›n önüne geçmek için bu hususun flimdiden Kürtlerce bilinmesi hususu uygun
görüldü...” deniyordu”. “Kürt meselesi, bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen
mevzubahis olamaz. Çünkü bildi¤iniz gibi, bizim milli hudutlar›m›z dâhilinde Kürt unsurlar
öyle yay›lm›fllard›r ki, pek s›n›rl› yerlerde yo¤undurlar. Fakat yo¤unluklar›n› kaybede ede ve
Türk unsurlar›n içine gire gire öyle bir hudut ortaya ç›km›flt›r ki, Kürtlük nam›na bir hudut
çizmek istesek Türklü¤ü ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir.” (…) Mustafa Kemal bir “Kürt
sorunu” oldu¤unu kabul ediyor, çözümü de Kürtlerin yo¤un oldu¤u bölgelere özerklik vermekte görüyordu (…) Cumhuriyet’in ilk 25 y›l›nda yaflanan 16 Kürt ayaklanmas›n›
ve devletin bunlara verdi¤i cevab› irdelemeden ortada “80 y›ll›k bir Kürt sorunu” mu, yoksa
“20 y›ll›k bir terör sorunu” mu var sorusuna cevap vermek do¤ru görünmüyor”.
Son zamanlarda PKK terör ve bölücülü¤üne meflruiyet kazand›rmaya çal›flanlar
Atatürk’ü, insan haklar›n›, demokrasiyi, kimli¤i hatta Kurtulufl Savafl›n› bile referans olarak
kullanmaya bafllam›fllard›r. Atatürk’ün kurdu¤u devlet ve koydu¤u ilkeler ortada iken hala
“Mustafa Kemal bir “Kürt sorunu” oldu¤unu kabul ediyor, çözümü de Kürtlerin yo¤un
oldu¤u bölgelere özerklik vermekte görüyordu” hükmünün baflka ne anlam› olabilir? fiunu
unutmamak gerekir ki, Atatürk bütün düflündüklerini uygulamaya koymufl Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kurucusudur.
Türk ile Kürdün aras›nda afl›lmaz duvarlar oldu¤unu, Kürt kimli¤inin, dini inançlar›n›n,
dilinin tehdit alt›nda bulundu¤unu ileri sürenlerin amac› ortadad›r. Bu ba¤lamda yap›lan
kimlik tart›flmalar› gerçekte bölücülerin hedef kitlelerinin bölücülük bilincine kavuflturulmas›na katk› sa¤lamaktad›r. “E¤er insanlar ›rklar›n›n, dinsel inançlar›n›n, dil miraslar›n›n ve
onun kültürünün fliddetle bilincinde iseler ve bunlar›n herhangi birisinin ya da hepsinin
varl›¤›n›n bu konularda farkl› olan bir grubun tehdidi alt›nda oldu¤una inand›r›lm›fl iseler,
bu iki grubun ayn› toplum içerisinde bir arada yaflamas› oldukça güçtür” 11. Kimlik
tart›flmalar› bu yönü itibar›yla iki toplumun niçin bir arada yaflamamas› gerekti¤ine gerekçe
yaratmak amac›na yöneliktir. Ayr›nt› seviyesindeki farkl›l›klar› gerekçe göstererek toplumun
bir arada bar›fl içinde yaflamas›n›n imkâns›zl›¤› kan›tlanmaya çal›fl›lmaktad›r.
102
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
Kürt/Türk bölücülü¤ü yapanlar öncelikle Köso¤lu’nun yaln›zca bir k›sm›n› ifade etti¤i
sosyolojik gerçe¤i cevaplamal›d›rlar: “e¤er ayn› kasabada birlikte büyüdü¤üm o insanlar
bizden ayr› bir dünyan›n insanlar› iseler, ayr› bir kültürün yetifltirdikleri iseler; kundaklama
biçimlerinin, befliklerinin, laylaylar›n›n okflamalar›n›n, sofra adab›n›n, yiyip içtiklerinin,
mimarilerinin, edebiyatlar›n›n, musikilerinin, velhas›l, dünyalar›n›n bizimkinden
ayr›”l›klar›n›n ortaya koymalar› laz›md›r12. Tarih, co¤rafya, inanç, ç›kar, kader, keder, mit,
efsane gibi bir milleti millet yapan hususlardaki farkl›l›klar›n neler oldu¤unu da ortaya koymalar› gereklidir. Aksi takdirde durup dururken Türk’e yeni kimlik biçmeye kalkanlar›n
teröristlerin silahla yapmad›klar›n› siyasi, kültürel, etnik ve kimlik tart›flmalar›yla yapmak
amac›nda olduklar› ortaya ç›kacakt›r.
Acaba Türk kimli¤inden memnun olmayan yok mudur? Elbette vard›r. Gündüz Aktan’›n
yazd›¤› gibi “Türk kimli¤i, bir grup Kürt ‘ayd›n› ve bölücüsü’ hariç, nüfusun çok büyük
ço¤unlu¤u taraf›ndan benimseniyor. Balkanlar ve Kafkaslardan gelen ve etnik Türk olmayanlar da bunun içinde. Kürtler Türk üstkimli¤inin tarih ve kültürden gelen özelliklerinin ço¤unu
paylafl›yor. Birileri PKK-DTP taleplerini karfl›lamak için, Türkiyelili¤i ve Türk vatandafll›¤›n›
üstkimlik yap›yor; böylece Türk kimli¤inin temeli olan Türk milliyetçili¤ine gerek kalmayaca¤›n› düflünülüyor; onun yerine dinin etnik gruplar aras›nda ba¤ ifllevi yapaca¤› düflünülüyor”. Bu ba¤lamda Türk kimli¤ini afliret, feodal ve klan de¤erlerine indirgeyebilmek için
insan›n fena halde tarih, sosyoloji, co¤rafi ve etnoloji cahili olmak gerekir.
Kendi Kafas› ile Düflünememek
Türk kavram›n› ve Türk kimli¤ini bugün karfl›lafl›lan bütün sorunlar›n kayna¤› olarak
gören bir zihniyetle Türkiye karfl› karfl›yad›r. Bilinmelidir ki, Türk kimli¤ini tart›flmaya açanlar›n zihinsel ve tarihi alt yap›s›n› kavramadan söylediklerinin ne anlama geldi¤ini aç›klamak mümkün de¤ildir. Öncelikle büyük bir medeniyetin, iddian›n ve idealin sahibi olan bir
millete kimlik tayin etme cüreti gösterenlerin nemaland›klar› bu tarihi, fikri ve psikolojik
ortam› anlamak gereklidir. Ortaya sürülen görüfller san›ld›¤› gibi tesadüflerin ya da faydal›
ahmak ideolojilerinin eseri de¤ildir. Türk kimli¤i ve milleti aleyhine ortaya konulan isnat ve
ithamlar›n beslendi¤i psikolojik, etnolojik, tarihi, ekonomik ve sosyolojik damarlar vard›r.
Özellikle Türklük aleyhtarlar›n›n besleyen bu kaynaklardan ifle bafllamak gerekir. Kimlik
konusunu irdelerken Türk kimli¤i aleyhtarl›l›¤›n› besleyen bu zihniyete de¤inmemek eksiklik olacakt›r. Bu damar›n bir boyutuna yukarda de¤inilmifltir.
Bilindi¤i gibi baz› insanlarda kendi irade, eylem ve düflünceleriyle kendi kaderlerine
egemen olamayacaklar›na dair güçlü bir inanç vard›r. Bu tür bireyler düflünce ve icraatlar›nda bitmifl, tükenmifl, kendine güveni olmayan yorgun adam iflaretleri verirler. Onlar›n
art›k kendisine, ülkesine ve dünyaya yönelik olarak ortaya koyacaklar› iddialar›, tezleri, projeleri ve davalar› kalmam›flt›r. Endeksli, ba¤›ml› ve icazetli davranmak bunlarda neredeyse
bir yaflam biçimi halini alm›flt›r. Bunlar baflkalar›n›n geliflme, kalk›nma, ilerleme ve zenginleflmesinin ancak onlar gibi davranmakla mümkün olaca¤›n› iman etmifllerdir. “Biz Adam
Olamay›z” bu tür insanlarda bafll› bafl›na bir ideolojidir. Kendi gerçeklerini, imkânlar›n›,
flartlar›n› ve yap›lar›n› dikkate almadan yabanc›lar› taklit ederek ve yabanc›laflarak adam
olunabilece¤ine inan›rlar. Bu zihniyeti, Do¤unun Bat› karfl›s›nda geri çekiliflinin meydana
getirdi¤i anafor türetmifltir.
Bu kaostur ki, her sorunda galibin ölçü ve yaklafl›m›n› temel hareket tarz› olarak al›r. Bu
ba¤lamda Bat›’ya fikri ve zihni tap›nma öyle bir boyut kazan›r ki, art›k kendisini Türkiye
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
103
Özcan YEN‹ÇER‹
ayd›n› olarak nitelendiren bir flah›s bile “as›l›rsam ‹ngiliz sicimiyle as›lmal›y›m” demeye
bafllar. Bu kendi kafas›yla düflünme al›flkanl›¤› bulunmayan, d›flar›da yükselen güçlere
endekslenmifl bir vicdan tafl›yan, konjonktürel demokrat ve insan haklar› savunucular›n›n
eylemleri de söylemleri de geçicidir.
‹flte bu gerçeklerdir ki, içinde yaflad›¤› topluma “aptal” diyeninden “katil” ve
“soyk›r›mc›” oldu¤unu iddia edenine kadar her türden ayd›n› (!) bu ülke ç›karabilmektedir. Yine bu yüzdendir ki halk›n sevmedi¤i, sürekli kuflku duydu¤u bu ayd›n tipini Bat›
kendi adam›n› korur gibi koruyup, destekleyip, alk›fllamaktad›r.
Türk Bir Alt Kimlik Olabilir mi?
Türklerin boy döneminde ya da bey yönetiminden kurtuluflunun tarihi oldukça eskidir.
Türk milleti Ön Asya co¤rafyas›nda soyu yani milleti esas alan bir siyasi bir organizasyon
olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kurmufltur. Mustafa Kemal, emperyalizme karfl›
Türk kimli¤inin mücadelesini vermifltir. Kurtulufl Savafl› da özde Türk kimli¤inin, Grek,
Ermeni, ‹ngiliz, Rus, ‹talyan vb. emperyal kimlikler karfl›s›nda yeniden Ön Asya
co¤rafyas›nda tutunma mücadelesidir.
Difliyle t›rna¤›yla Ön Asya co¤rafyas›n›n da¤›na tafl›na kimli¤ini kaz›yan bir millet ikinci
s›n›f bir statüye ikna edilebilir mi? Türk milleti milyonlarca evlad›n› flehit vererek elde etti¤i
milli kimli¤inden vaz geçebilir mi? Binlerce y›ld›r kendi kaderi üzerinde baflkalar›n›n karar
vermesine izin vermeyen bir millet öz topraklar›nda emanetçi muamelesine tabi tutulabilir
mi? Elbette hay›r!!!
Türkler kendisine özgü tarihi, kültürel, dini ve sosyal veraseti olan bir millettir.
Bulunduklar› co¤rafyaya yaln›z adlar›n› vermekle kalmam›fl yaflad›klar› topraklar› ayn›
zamanda kendi felsefe ve yaflam biçimlerine uygun bir biçime de dönüfltürmüfllerdir.
Bütün yerleflik kültürlerin sahip oldu¤u –ne onlardan fazla ne de onlardan az yaln›zca onlar
kadar- olumlu ya da olumsuz flartlar› bünyesinde tafl›maktad›r. Köklü bir tarihi olmayan
Amerika devre d›fl› tutulursa Frans›z, ‹ngiliz ya da Almanlar›n kimlik ya da di¤er konulardaki
ne kadar sorunlar› varsa Türklerin de o kadar sorunu vard›r. fiimdi soral›m Franklar,
Angilikanlar, Gotlar, Normanlar, Galyal›lar ya da Germenler ebedi olarak bugün bulunduklar› topraklar üzerinde mi yaflamaktayd›lar? Frans›z’a, ‹ngiliz’e ya da Alman’a üzerinde
yaflad›¤› co¤rafyadan ibaret bir kimlik giydirebilir misiniz? Almanyal›l›k Alman’›n,
‹ngilterelilik ‹ngiliz’in, Fransal›l›k Frans›z’›n yerini tutar m›? Bugünlerde Frans›z Frans›zl›¤›n›,
‹ngiliz ‹ngilizli¤ini, Alman Almanl›¤›n› tart›fl(t›r)mad›¤› halde Türk Türklü¤ünü niçin
tart›fl(t›r)›r? Acaba Türkün Türklü¤ü ya da Türkçenin Türkçeli¤i; Frans›z›n Frans›zl›¤›ndan ya
da Frans›zcan›n Frans›zcal›¤›ndan daha çok mu sorunludur?
Bunun cevab›n› Amin Maalouf’un yazd›klar›nda bulmak mümkündür: “Elbette bir
ülkenin kabullendi¤i bütün aidiyetler ayn› önemde olamaz, konu hiçbir fleyle örtüflmeyen
bir vitrin eflitli¤i istemek de¤il, farkl› ifade yollar›n› meflrulu¤unun vurgulamak. Dinsel
aç›dan Fransa’n›n Katolik gelene¤inin a¤›r bast›¤› bir ülke oldu¤undan hiç kuflku yok; bu
onun Protestan bir boyutu, Musevi bir boyutu, Müslüman bir boyutu ve her dine derin bir
kuflkuyla bakan “Voltaire’ci” bir boyutu kabul etmesine engel de¤il; bu boyutlardan her
biri –liste bu kadarla da kalmaz- ülkenin hayat›nda ve kimli¤ini derinden kavray›fl›nda
anlaml› bir rol oynam›flt›r ve oynamaya devam etmektedir. Bu arada Frans›z dilinin aidiyetten oluflan bir kimli¤i oldu¤u aç›kt›r; önce Latin ama ayn› derecede Germen, Kelt, sonra
Afrika’dan, Antiller’den, Arapçadan, Slavcadan gelen katk›lar ve onu mutlaka bozmas›
104
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
gerekmeyen ama zenginlefltiren daha yak›n dönemlerdeki baflka etkiler”13. Her toplumun
kendisiyle ve kimli¤iyle ilgili son derce kendine özel bir imaj› oldu¤u inkâr edilemez bir
sosyal gerçektir.
Türk Kimli¤i Türk Milliyetçili¤idir
Milli kimlik ve özgünlük olmadan tarih yapmak ya da ba¤›ms›z ve egemen devletler
kurmak mümkün olmad›¤›na göre tarihi toplumlar ayn› zamanda kimlikli toplumlard›r.
Toplumlar ilkel dönemlerine -yani henüz tarihi bir varl›k olmadan önceki- iltica ederek kimliklerini yeniden icat etmelerine her fleyden önce aidiyetleri, geçmiflleri, efsaneleri, manileri, türküleri, fliirleri, gelenekleri, töreleri ve mevcut halleri izin vermez. Yani buna “Ben bir
Türküm dinim, cinsim uludur” fliirleri, Dede Korkut’un, Köro¤lu’nun, Balasagunlu Yusufun,
Bilge Ka¤an’›n ya da Alparslan’›n çocuklar› izin verse de tarihi flehitler ile co¤rafi flahitler
izin vermez. Tarih ve do¤a dünyadaki en ac›mas›z yarg›çt›r ve kendisini inkâr edenleri affetmez.
Kimlikler yans›z de¤ildir. Kimlik aray›fl›n›n arkas›nda farkl› ve ço¤unlukla çat›flan de¤erler
vard›r. Kim oldu¤umuzu söyleyerek ayn› zamanda ne oldu¤umuzu, neye inand›¤›m›z› ve
ne istedi¤imizi de anlatmaya çal›fl›r›z14. Kimlik konusunda kafas› kar›fl›k olanlar›n neye
inand›¤›, ne oldu¤u ve ne istedi¤i konusunda kesin bir karar› yoktur. Millet, tarih, inanç,
kültür ve de¤er aidiyeti olmayanlar bu yüzden kimlik konusunu basite indirgerler.
“Doydu¤um yer vatan›m”, “ne ar›yorsan osun” ya da “ne yiyorsam oyum” gibi yüzeysel
yaklafl›mlar kimlik konusundaki bofllu¤un ürünüdürler.
Kimlikten kast edilen “milli kimlik”tir. Türk kimli¤i de do¤rudan do¤ruya Türk milliyetçili¤idir. Çünkü milliyetçilik olmadan millet olmaz. Millet olmazsa milli egemenlik,
kuvay› milliyet, vatan, misak-› milli, milli devlet yani Cumhuriyet, vatandafl olmaz. Türk milliyetçili¤i bu nedenle direkt olarak Türklükle ilgili bir gerçekliktir. Türklük ise bölgesel de¤il
evrenseldir yani dünyadaki bütün Türkleri kapsar. Türk milliyetçili¤i geçmiflin derinli¤inden
gelece¤in bilinmezli¤ine do¤ru uzan›r. Milletler ba¤›ms›zl›k, egemenlik ve var olma
mücadelelerinin enerjilerini milliyetçilik duygusundan al›rlar. Türk milliyetçili¤i gurur duyacak zaferlere, kederlenecek hezimetlere, tarihini anlatt›¤› zengin bir dile, inanc› için infla
etti¤i mabetlere ve büyük bir kültüre sahiptir.
Bir Türkün Yakutistan, Sibirya, Urumçi, Moldavya, Tuva ya da Üsküp’te yaflamas› onun
Türklü¤üne helal getirmez. Milletler ve kültürler co¤rafyalara hapis edilemez. Türk kavram›
Türkiye Co¤rafyas›na münhas›r de¤ildir. Yediyüz seksen bin kilometrelik bir elbise yirmi
milyon kilometre katrelik bir alanda etkili olmufl olan bir milletin kültürüne dar gelir.
Di¤er yandan bir Türkün Rus, Alman ya da ‹ngiliz vatandafl› olmas› da onu Türk milletinin bir unsuru olmaktan ç›karmaz. Vatandafll›k ba¤›yla ifade edilen millet tan›m›n›n tarihi de¤il daha çok hukuki, siyasi ve co¤rafi önemi vard›r. Böyle bir tan›m bir uyruk alt›nda
yaflayanlardaki aidiyet ve sadakat duygusunun yarat›lmas› için zorunluluk ve gerçekli¤in
gere¤idir. Zira kimli¤i biçimlendiren en önemli faktörlerin bafl›nda ortak tarih gelmektedir.
Benzerlikler birlefltirir, farkl›l›klar ay›r›r ama ortak tarih de ortak köken yaratmaz. Bu noktada Türk kimdir? Sorusunu öncelikle cevaplamak gerekir.
Türk; Ötüken’de Gülti¤in an›t›, Edirne’de Sinan’›n yapt›¤› Selimiye mabeti, Malazgirt’te
Alpaslan’›n giydi¤i k›yamet gömle¤i, Konya’da Mevlana Mesnevisi, Türkistan’da Yesevi’nin
Hikmeti, Viyana’da Kara Mustafa Pafla h›rs›, Eskiflehir’de Yunus’un söyledi¤i ilahi, Sirderya
kenar›nda Korkut Ata’n›n çald›¤› kopuz, Ba¤dat kap›s›nda Genç Osman’›n duydu¤u h›rs,
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
105
Özcan YEN‹ÇER‹
‹stanbul’un burçlar›nda hala dalgalanan Ulubatl› Hasan’›n ihtiras›d›r. Türk; Balasagunlu
Yusuf’ta Kutadgubilik, Altay’da yere çak›lm›fl balbal, Ulu¤ Bey’de uzaya gözünü dikmifl
rasathane, Kaflgar’da Mahmudun yazd›¤› lügattir. Hülasa Türk, Haliç önlerinde “ya o beni
ya ben onu alaca¤›m” diyen Sultan Mehmet kararl›l›¤›, Marafl’ta Sütçü ‹mam namusu,
Antepte fiahin Beyin “cesedimi çi¤netmeden Antepi çi¤netmem” and›, ‹zmir’de Yunan’a
Hasan Tahsin’in s›kt›¤› kurflun, Sar›kam›fl’ta donan doksan bin flehit, Çanakkale’de “size
taarruz de¤il, ölmeyi emrediyorum” diyen iradenin ad›d›r.
Sonuç
Türkiye’de yaflayan fikir namusuna sahip hiç kimsenin Türklük ve Türk kimli¤iyle ilgili
bir sorunu yoktur. Etnik ya da kimlikle ilgili sorunlar marjinal, yaral› ve kendisini dünya
vatandafl› sayan hasarl› bir tak›m ayd›n taraf›ndan gündeme tafl›nmaktad›r. Kursa¤›nda
yaban ekme¤i olan bu bir avuç seçilmiflin bu denli pervas›z olmas›n›n nedeni de arkalar›n›
dayad›klar› emperyal güçlerin kendilerine sa¤lad›klar› deste¤in büyüklü¤üyle yak›ndan
iliflkilidir. Üzerinde yaflan›lan dünyan›n her köflesini istimlâk etmeye karar vermifl olan
güçler yaln›z ülkelerin fiziki kaynaklar üzerinde de¤il ayn› zamanda halklar›n kimlikleri, tarihleri, zihniyetleri ve inançlar› üzerinde de büyük mesai sarf ederler. Bunu da
yabanc›laflt›rd›¤› yerlilerin elleriyle yaparlar. “Sömürgelefltirme yaln›zca insanlar› avucunun içine alarak ve onlar›n beyinlerinin bütün düflünce ve içeri¤ini boflaltarak tatmin
olmaz. Sapk›n bir mant›kla, bask› alt›ndaki halk›n geçmifli üzerinde çal›fl›r ve onu çarp›t›r,
biçimini bozar ve yok eder”15. Kimlik tart›flmalar› böyle bir stratejinin ürünü olup samimi
bir bilimsel keflif de¤il, tamamen halk›n kafas›n› kar›flt›rmaya yönelik yeni bir infla faaliyetidir.
Elbette bu büyük ülkede kendilerini “mozaik”, “k›rma”, “dönme” ya da “Bizans’›n
çocuklar›” olarak görenler de, emparyalizmin k›blegah› ile “diyalog” kurup kendilerini
ancak böylece ifade edeceklerine inanlar da ç›kacakt›r. Kiflilerin eba ecdatlar›yla daha
aç›k bir ifade ile kendi kimlikleriyle ilgili duygular› kendilerini ilgilendirir. Ancak bir milleti topyekün klan mertebesinde gösterme ihanetini kimse ifllemeye kalkmamal›d›r.
Kuflkusuz bir toplumda baz› insanlar gözlerini camii avlusunda açm›fl olabilirler. Hatta
insanlardan bir k›sm› kimliksiz ya da kimli¤inden habersiz de olabilirler. Ama bir
toplumun tamam›n›n cami avlusuna b›rak›lm›fl oldu¤unu düflünmek akla ziyan veren bir
düflünüfl biçimidir.
Bilinmelidir ki, Türkiye’de bafllat›lan kimlik tart›flmalar› Türklerin d›fl›ndaki unsurlar›n
ihtiyaçlar›n› karfl›lamaya yöneliktir. Türk kimli¤ini hiç kimsenin bir günah keçisine
dönüfltürmeye hakk› yoktur. Ancak yukar›da ifade edildi¤i gibi siyaseti, yönetimi ve ayd›n›
büyük ölçüde kimlik özürlü ve hasarl› olan bir toplumda kafalar›n kar›fl›k olmas›ndan daha
do¤al bir fley olmaz. Kendisinin kimlik özrü bulunanlar›n halk›n kimli¤i konusundaki analizleri ne ölçüde ciddiye al›naca¤› da ayr› bir tart›flma konusudur.
Bugün bir tak›m ça¤dafl de¤er ve ilkeleri ileri sürerek Türkiye özelinde on milyon kilometre karelik bir alandan yediyüz seksen bin kilometrelik bir alana s›k›flt›r›lm›fl olan Türk
Kimli¤ini daha da köfleye s›k›flt›rmaya çal›flanlar vard›r. Mostar Köprüsünü havaya uçuranlar, Mekke’deki Türk kalesini yerle bir edenler ile Türk kimli¤ini etnik bir alt kimlik statüsüne
indirgeyenlerin ayn› amaca hizmet etti¤i aç›kt›r.
106
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kimlik Tart›flmalar›n›n Arka Plan›
Kaynakçalar
1.
2.
3.
4.
Süleyman Hayri Bolay, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Düflünce Tarihi”, Türkler, 14. Cilt, S.,527.
Süleyman Hayri Bolay,A.g.m.s.,529.
Süleyman Hayri Bolay, A.g.m.s.,555.
Süleyman Hayri Bolay, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Düflünce Tarihi”, Türkler, 14. Cilt, S.,541. Felsefe-i
Ferd, 1332, s. 105.
5. Süleyman Hayri Bolay, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türk Düflünce Tarihi”, Türkler, 14. Cilt, S.,541. Tenkid
Mecmuas›, No:2, s, 5.
6. Hilmi Ziya Ülken, T.C. Düflünce Tarihi, ‹stanbul, 1966, s.,404.
7. Ersal Yavi, Bir Ülke Nas›l Bat›r›l›r, ‹zmir, 2001, s,147.
8. Ersal Yavi, A.g.e.s.,148.
9. “Lord S. Canning’in Türkiye Hat›ralar›”, ‹fl Bankas› Yay›n›, Ankara, 1959, s.,196.
10. Taner Akçam, “Ulusal Mesele Bir Kolektif Kimlik Sorunu Olarak Yaklaflmak, Birikim Dergisi, Say›: 45/46, s.,
28.
11. Leslie Lipson, Demokratik Uygarl›k, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›n›, Ankara, 1984.S.78.
12. Nevzat Köso¤lu, “Türk Kimli¤i Çevresinde” Türkiye Günlü¤ü Dergisi, Mart/Nisan 1995, Say›: 33, s.,172.
13. Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, Çev; Aysel Bora, YKY Yay›n›, ‹stanbul, 2002, s,130.
14. Jeffrey Weeks, “Farkl›l›¤›n De¤eri”, Kimlik, Sarmal Yay›n›, ‹stanbul, 1998. S.,86.
15. Sutart Hall, “Kültürel Kimlik ve Diaspora”, Kimlik, Sarmal Yay›n›, ‹stanbul, 1998. S.,175.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
107
K
azakistan’›n Avrasya Ekonomik
Toplulu¤undaki Yeri ve Önemi
Marat RYSBEKOV*
Rusya ile birlikte Avrasya Ekonomik Toplulu¤u’nun motor gücünü Kazakistan meydana
getirmektedir. Avrasya Ekonomik Toplulu¤unun üyesi olan Kazakistan’›n jeopolitik imkânlar› hem içi hem de d›fl faktörlerden etkilenmektedir. Avrasya’n›n göbe¤inde bulunan
Kazakistan, pek çok eski uygarl›¤›n ve ulafl›m rotalar›n›n kesiflti¤i noktada yer alm›fl, Avrupa
ve Asya k›talar›n›n büyük devletleri aras›nda sosyal, ekonomik ve kültürel köprü
oluflturmufltur. Tarihin belli aflamalar›nda, bugünkü Kazakistan’›n topraklar› üzerinde çeflitli
devletler var olagelmifl ve bu çok say›da devletin kültürel birikimleri modern Kazakistan
Cumhuriyetine aktar›lm›flt›r. Temellerinde bir dizi tarihsel, siyasi ve sosyal nedenlerin
yatt›¤› geçmifl y›llar›n olaylar›, Kazakistan’›n çok uluslu bir devlet olmas›na neden oldu1.
Avrupa ile Asya’n›n birleflti¤i noktada özel bir jeopolitik konuma sahip olan Kazakistan,
Rusya ile Çin’in ve Rusya ile Orta Asya devletleri aras›ndaki ba¤lay›c› devlet rolünü üstlenmektedir. Rusya ile Çin aras›nda jeostratejik konuma sahip olan Kazakistan, jeopolitik oyunlarda önemini artt›rmaktad›r. Astana’n›n resmi d›fl politikas›nda herhangi bir tarafa a¤›rl›k
vermesi, topluluktaki, hatta k›tadaki güç merkezlerinin de¤iflmesi anlam›na gelmektedir.
Böyle bir durumda kendi ba¤›ms›zl›¤›n› ve toprak bütünlü¤ünü korumak amac›yla
Kazakistan, bu iki güç aras›nda dengeleme politikas›n› yürütmektedir. Ayr›ca belirtilmesi
gerekir ki, Kazakistan’›n Rusya ile Orta Asya devletleri aras›ndaki ba¤lay›c› konuma sahip
olmas›, Rusya için Orta Do¤u ile Güney Asya devletlerine ç›k›fl anlam›na gelmektedir. Bir
yandan büyük ekonomik potansiyele, di¤er taraftan ise, Avrasya k›tas›ndaki özel co¤rafi
konuma sahip olan Kazakistan, BDT devletlerinin aras›nda önde gelen devletlerin biri
olmaktad›r.2
Rusya Federasyonu için Kazakistan, sadece Çin ile aras›ndaki ba¤lay›c› devlet ve Orta
Asya’ya girifl kap›s› olarak kalmay›p, ayn› zamanda Rusya ile birlikte Ba¤›ms›z Devletler
Toplulu¤u ve Avrasya Ekonomik Toplulu¤u gibi uluslararas› kurulufllar›n üyesi olarak bu
topluluklarda lokomotif devletlerin biri say›lmaktad›r. Ayr›ca, çok yönlü d›fl politika izleyen
Kazakistan Cumhuriyeti dünyada birçok ülkelerle ekonomik ba¤lamda iflbirli¤i yapmakta
ve böylece baflta Rusya olmak üzere ABD, Avrupa, Japonya ve Çin’in üretti¤i mallar için
yeni pazarlama alan› olmaktad›r.
*
108
Araflt›rma Görevlisi., Ahmet Yesevi Üniversitesi
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Kazakistan’›n Avrasya Ekonomik Toplulu¤undaki Yeri ve Önemi
Kazakistan için jeopolitik önem kazand›ran di¤er bir unsur ise, Avrasya k›tas›n›n
ortas›nda bulunmas› nedeniyle Kazakistan’›n jeopolitik konumu onu Kuzeyden Güneye ve
Do¤udan Bat›ya do¤al bir geçifl koridoru haline getirmektedir. Geçifl koridoru olarak
Kazakistan, Avrupa ve Asya aras›ndaki ticaretin köprüsü olma flans›na sahip olmaktad›r.
Hatta yeni “‹pek Yolu” - Avrupa-Kafkasya-Asya tafl›mac›l›k koridorunun aç›l›fl›3 ve Rusya’n›n
Iran, Pakistan ve Hindistan’la ticari iliflkilerin geniflletilmesi sayesinde Kazakistan topraklar›ndan geçen uluslararas› ticaret yolunun geliflmekte oldu¤unu ve böylece do¤al geçifl
koridoru olan Kazakistan’›n önemi artt›¤›n› söylemek mümkündür.4
Jeopolitik aç›dan Kazakistan, bölgeyi oluflturan di¤er devletlerden daha büyük önem
tafl›maktad›r. Kanaatimizce, bir dizi tarihsel geliflmeler ve co¤rafi sebeplerden Kazakistan
Avrasya’n›n oluflumunda olmazsa olmaz gibi önem tafl›maktad›r.
Kazakistan’›n sahip oldu¤u co¤rafi özelliklerine gelince, neredeyse Bat› Avrupa büyüklü¤ündeki bu cumhuriyet 2.727.300 kilometre kare5 yüzölçümüyle dünyada kapsad›¤› alan
bak›m›ndan 9 s›radad›r. Genifl bozk›rlara yay›lan bu ülke s›n›rlar›n›n toplam uzunlu¤u
12.187 km olup, do¤uda Çin ile 1.460 km, güneyde K›rg›zistan ile 980 km ve Özbekistan
ile 2.300 km, bat›da Hazar Denizi ve Türkmenistan ile 380 km, kuzeyde ise Rusya ile 6.467
km çevrilidir6.
Kazakistan’›n Asya ile Avrupa’n›n birleflti¤i yerdeki jeopolitik konumu, ekonomik ve
askeri politik ç›karlar› ve bunun yan›nda var olan potansiyeli, Kazakistan’›n ça¤dafl uluslararas› iliflkiler sistemindeki yerini çevresindeki karfl›l›kl› güvenlik, egemenlik ve toprak
bütünlü¤üne sayg› ilkelerine dayal› iyi komfluluk bölgesinin oluflmas›nda ç›kar› olan büyük
bölgesel devlet olarak belirledi7.
Günümüzde görüldü¤ü gibi, Kazakistan topraklar› baflta dünya güçlerinin (ABD, Rusya
Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ve AB) ve bölge güçlerinin (Türkiye, Pakistan, Japonya,
Kore, Hindistan), d›fl politika gündemlerinde önemli bir konu elde etmifltir. Hatta ç›karlar›n
çat›flt›¤› bir bölge olmufltur. Kazakistan’›n sahip oldu¤u çok önemli jeostratejik ve jeopolitik konumu zengin yer alt› ve yer üstü kaynaklar› büyük güçleri ilgi oda¤›na
dönüfltürmüfltür.
Uzman bilim adamlar›n›n de¤erlendirmelerine göre Kazakistan, do¤al zenginlikler
aç›s›ndan dünyada alt›nc› s›rada yer al›rken, topraklar›nda Mendeleyev tablosundaki 110
elementin 99’u bulunmaktad›r. Kazakistan, uranyum rezervleri aç›s›ndan dünyada ilk, alt›n
rezervleri aç›s›ndan ise yedinci s›ray› almaktad›r. Kazakistan 100 ton alt›n ç›karma kapasitesine sahiptir8.
Sahip oldu¤u büyük petrol kaynaklar› sayesinde Hazar-Orta Asya bölgesinin bunun
içinde ayr›ca Kazakistan’›n jeopolitik ve ekonomik önemi artmaktad›r. Günümüzde ise,
Kazakistan yaklafl›k 2 trilyon küp do¤al gaz ve 16.4 milyar varil9 petrol kaynaklar›na
sahip olarak, günlük ortalama 800 000 varil petrol ç›kartmaktad›r10. ‹flte bunun için
belki, büyük devletler bu zenginliklerden mahrum kalmamak için “yat›r›mc›-yard›mc›”
rolünde bile olsa, bölgede ve ülkede kendi varl›¤›n› sürdürmek için çaba harcamaktad›rlar.
AET ekonomik a¤›rl›kl› bir uluslararas› örgüttür. Dolay›s›yla, enerji kaynaklar konusunda düzenli dengeleme politikas›n›n ilk olarak ele al›nmas›, AET üye devletlerinin ç›karlar›n›
regüle etme mekanizmas›nda ve bu devletlerin ekonomik alan›ndaki yönünü devam
etme konusunda temel oluflturmaktad›r.
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
109
Marat RYSBEKOV
Dolay›s›yla, enerji kaynaklar›na sahip ülkeler için, bu tahmin edilebilir ve geliflmekte
olan sürüm pazar›, enerji ve di¤er tafl›mac›l›k konusunda sa¤laml›k ve geliflme anlam›na
gelmektedir. Enerji kaynaklar›na sahip olmayan ülkeler için de, enerji sa¤lama konusunda
tahmin edilebilir flartlara sahip olmak ve kurulmufl olan güzergâh sayesinde enerji fiyatlar›n›n dünya pazar›n›n fiyatlar›na nazaran indirilmesi demektir.
Bu arada belirtilmesi gerek ki, Ortak Enerji Alan›n oluflmas›nda AET temel olarak büyük
önem tafl›maktad›r. Topluluk üyeleri Rusya ve Kazakistan ise, bölgedeki ileride gelen
petrol üreticileri say›lmaktad›r. Sahip oldu¤u büyük petrol kaynaklar› sayesinde HazarOrta Asya bölgesinin bunun içinde ayr›ca Kazakistan’›n jeopolitik ve ekonomik önemi artmaktad›r.
Avrasya Ekonomik Toplulu¤u’ndaki Kazakistan’›n tafl›d›¤› önemden bahsederken, bu
oluflumun hareket noktas› Kazakistan, N. Nazarbayev ise, ön ayak oldu¤unu belirtmek
gerekir.
Topluluk içinde Kazakistan’›n önemini gösteren di¤er bir husus ise, karar alma sürecidir.
Böylece, karar alma konusunda Kazakistan 20 oy verme hakk›na sahip oldu¤unu ve AET
organlar›n›n yar›s› Rusya’da di¤er yar›s› Kazakistan’da yer ald›¤›n› belirtmek gerekir.
Söz konusu toplulu¤un motor gücünü teflkil eden lokomotif ülkeler Rusya ve
Kazakistan oldu¤u için, ikisinin biri olmad›¤› halde bu topluluk önemini kaybedecek
kanaatindeyiz. Ayn› zamanda bu iki ülkenin aras›ndaki iliflkiler de topluluk için büyük
önem tafl›maktad›r.
Toplulu¤a üye ülke, Kazakistan’›n “Baykonur” uzay üssüne sahip olmas› da
Kazakistan’›n topluluk içinde önemini artt›rmaktad›r ve hem topluluk hem de dünyan›n
bilim ve araflt›rma ç›karlar› do¤rultusunda çal›flmas› aç›s›ndan önemlidir.
Günümüzde, Kazakistan’› ümit vadeden bir pazar haline getiren jeopolitik konum,
ekonomik ve politik istikrar, kalifiye insan kaynaklar› ülkede yo¤un yat›r›mlara neden
olmaktad›r. Dolay›s›yla, Kazakistan sahip oldu¤u jeopolitik konum, ekonomik ve politik
istikrar ve en önemlisi ba¤›ms›zl›¤›n› koruyarak devam ettirmek amac›yla dünya devletleri
ile uluslararas› arenada çok yönlü bir d›fl politika izlemektedir. Ülkenin d›fl politika stratejisinde global partner olarak ABD, k›t’a partnerleri olarak Rusya ve Çin, bölgesel partnerler
olarak Orta Asya devletlerinin belirtilmesi ise, Kazakistan’›n izledi¤i d›fl politikan›n baflar›l›
ve do¤ru yönde oldu¤unu göstermektedir.
Kaynakçalar
1. “Kazakistan Cumhuriyeti Büyükelçili¤i” Dergisi, Ankara 2004), 4.
2. http://www.freenet.kz/doulatbek/book3/chapt3.htm 20.04.2005.
3. ESCATO komisyonu çal›flmalar›na göre sadece 2003 y›l›nda Avrupa-Asya yönündeki kara tafl›mac›l›¤› hacmi
12 milyon tona ulaflm›flt›r.
4. LEGVOLD Robert: Strategicheskie Perspektivy: Veduflie derjavy, Kazakhstan i Tsentralnoaziatskii uzel, SULTANOV Bulat, MUZAPAROVA Leila: Politika i ‹nteresy Velikih Derjav v Kazakhstane, (Londra 2004), 227.
5. AND‹CAN Ahat: De¤iflim Sürecinde Türk Dünyas›, ‹stanbul, Ekim 1996, s. 365.
6. “Kazakistan Cumhuriyeti Büyükelçili¤i” Dergisi, Ankara 2004, 3.
7. TOKAYEV Kas›mjomart: Diplomatia Respubliki Kazakstan, Elorda Yay›nlar›, Astana 2001, 18.
8. http://www.kho.edu.tr/yayinlar/cizgi/mart2003/05/index.htm 15.04.2005.
9. 1 varil=148 litre
10. http://www.carnegie.ru/ru/pubs/books/volume68513.htm 15.04.2005.
110
Asya Avrupa / Uluslararas› ‹liflkiler ve Stratejik Araflt›rmalar Dergisi
Download