23 DİTİB 12. Güzel Hutbe Okuma Yarışması 07 Finali Gelsenkirchen-Erle DİTİB Merkez Ulu Camii'nde Yapıldı Arif Ünal BİRLİK 90/YEŞİLLER KRV Eyalet Milletvekili Nürnberg Caddeleri Hadis-i Şeriflerle Süslendi ENERGY Enerji İçeceği Damaklara Serin Bir Tat Göçmenler CDU ve SOL Partiye Güçlü Bir Mesaj Verdi 10 HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sayı/Nr.: 69 • Yıl/Jahre: 9 • Haziran / Juni 2012 / Receb 1433 Sipariş İçin: 0179-9705472 E-Mail: [email protected] Avrupa’daki Kitapçýnýz OKUSAN Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD ve Hediyelik Eþyalar Tel: 06142-793 0770-71 Fax: 06142-793 0772 Mobil: 0157-83555560 [email protected] www.okusan.eu Neslimiz ve Anadili 18 16-17 09 IGMG Hacc'da İnsanımızın Tercihi Olduğu Gibi Umre'de de HASENE'nin Pakistan'da Yoğun Şekilde Tercihi Oldu Yaptırdığı Okul Hizmete Girdi İslamî Riyaset ve Önemi Dr. Yusuf IŞIK Ebuzer Üzerinden Kimlik Arayışı 05 Mahmut AŞKAR 11 Almanya’da Çok Dilliliğin ve Anadilde Eğitimin Hukuki Çerçevesi Mustafa YENEROĞLU Safahat’tan “Kocakarı İle Ömer” 19 Selma ÖZTÜRK Küçük Enes Vize Duvarını Geçemedi Müslim-Gayri Müslim Birlikteliği Özlenen Gençlik ve İlişkileri 27 Zekiye TOPATAN 20 Ahmet ÖZDEN Hacarabın Serüvenleri 56 21 M. Salih AYDIN 29 Bahnhofstr. 50 · 63129 Obertshausen · Tel: 0176-60986543 [email protected] · www.ziyafet.de Islamische Gemeinschaft Millî Görüş Hadsch-Umra Reisen GmbH Boschstr. 61-65 . D-50171 Kerpen Tel: 02237-9746-0 Fax: 02237-656-319 /IgmgHacUmre www.igmghacumre.com [email protected] HAYAT Sevgili dostlar! İnsanları ve toplumları birarada tutan ve nesillerin devamını sağlayan önemli değerler vardır. İnsan sadece maddi bir varlık değil aynı zamanda yaratılış fıtratı gereği manevi, ruhi özellikleri de olan bir varlıktır. İnsan bu özelliklerini yaşadığı sürece insan olma vasfını devam ettirir ve tabiki toplumlar da bundan etkilenir. Toplumları ayakta tutan da özel değerler vardır. Bu özel birleştirici değerler boşverilirse ve erozyona uğratılırsa toplumda bozulmalar başlar ve hayat belli bir zaman sonra yaşanmaz bir hal alır. Her toplumun kendine has özellikleri ve kutsalları mevcuttur. Doğu toplumlarının daha çok manevi boyuttaki özellikleri Batı toplumlarına göre biraz daha belirleyici bir niteliktedir. Yaklaşık 10 sene önce YazarMütefekkir Muhammed Esed (Leopold Weiss)in 1924 senesinde kaleme aldığı ki o zamanlar daha İslamiyeti seçmemiş genç bir Yahudi iken (Unromantische Morgenland) Romantik Olmayan Doğu kitabına denk gelmiştim. O zamanlar Leopold Weiss Doğu toplumlarını biraz da önyargıyla eleştiriyordu. Müslüman olduktan sonra Muhammed Esed bu düşüncesinin tam tersi düşünmeye başladı. Bu örneği niye verdim; maalesef tarihte de pek çok zaman örneklerini gördüğümüz şekilde birbirlerini tanımayan toplumlar birbirlerine sürekli önyargı ile yaklaşmışlar bu zaman zaman katliamlara varan bir duruma bile gelmiştir. Bir de buna menfaat şebekelerinin kasıtlı kışkırtmaları da eklenince tarihte pek çoğumuzun da bildiği istenmeyen olaylara şahit olunmuştur. Karşımızdaki insanı dili, dini, rengi ne olursa olsun; ayrı bir değer, ayrı bir ırk, ayrı bir düşünce olarak kabul edip farklılıklarına ve kendine has değerlerine saygı duymazsak o zaman toplumda karmaşa daim olur. Beğenmediğiniz bir insanı veya toplumu kendi değer yargılarınıza uymuyor diye eleştirmeye ve hakir görmeye başlarsanız karşınızdaki de aynı şekilde size davranmaya başladı mı karmaşanın önü alınamaz. Bu girizgahı niye yaptık. İçerisinde bulunduğumuz toplum kozmopolit ve göçmen kökenlilerin yoğunlukta olduğu bir toplumdur. Öyle olunca da her gurubun kendine has hayat tarzları, kendine has milli ve manevi özellikleri olmakta. Maalesef yine bu toplumda bazıları bu hayat tarzlarını ve milli manevi özellikleri gözardı ederek sözde entegrasyon adı altında (ki bize göre kesinlikle iyi niyetli bir yaklaşım içerisinde değiller) asimilasyon politikaları gütmeye çalışmaktadırlar. Değişik dil, din, kültürler içerisinde bulunduğumuz topluma Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 03 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal Sinan AKTÜRK [email protected] Bizi Biz Yapan Değerler renk katmaktadır. Masalesef bazıları renk körü oldukları için toplumu siyah veya beyaz olarak sınıflandırmaya çalışmaktadırlar. 50 senelik göç tarihinde bu noktada en çok muzdarip olan toplum herhalde Almanya`daki Türk toplumudur. İlk zamanlar hiç bir meselede sorun görünmezken zamanla bu toplumda kalıcı olacağımız anlaşılınca basit meseleler bahane edilerek sorunlar çıkartılmaya başlandı. Hele de 90`lı yıllarda buralarda kalıcı olacağımız iyice anlaşılınca basit meselelerin yerini temel insani hak ve özgürlüklere karşı bazen resmi olarak da tavırlar ve sıkıntılar almaya başladı. En temel dini taleplerden tutun da yetişen neslin dil ve kültür talepleri absürt bahanelerle görmezden gelinmeye başladı. 90`lı yıllardan başlayan bir trentle özellikle İslami hassasiyet ile bağlantılı ihtiyaçlar engellenmeye başlandı. Örnek şoksuz İslami kesim noktasında hala bir yerlerden inatla engellemeler çıkartılmaktadır. Asslar`da kasaplık yapan Rüstem Altınküpe en yüksek mahkemede bile kazandığı haklarını yerel bazı kötü niyetli politikacılar yüzünden kullanamamaktadır. Ve maalesef tam da kurban zamanlarına denk gelecek şekilde bürokratik engellemelerle karşılaşmaktadır. Başörtüsü meselesinde devlet memurlarının bu hakları pekçok yerde ellerinden alınmış, okullarda çocuklarımızın pek çok hassasiyeti bazı art niyetli idareciler tarafından dikkate alınmadığı gibi okul hayatına zarar verecek kararlar ile istismar edilmektedir. Yine anadil dersi konusunda yapılan tüm çalışmalara yine bu tür art niyetli idareciler engeller çıkartmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz sıkıntılar ortak noktalarımız. Bu işin karşı taraf diye nitelendireceğimiz kesiminin çıkardığı engelleri bu şekilde özetledikten sonra bir de işin bu tarafında yani bizim tarafımızdaki ve maalesef kendi elimizle çıkarttığımz engelleri de konuşalım diyoruz. Belli bir zaman maalesef çok dikkate almadığımız nesillerimizin eğitimleri zamanla büyük sorunlara gebe duruma gelmiştir. Birinci neslin burada kalmayı pek düşünmediği ve ailelerini uzunca bir süre buraya getirmediğini dikkate alırsak ilk zamanlar sorunlarımız çok az sayıda idi. Ama aileler buraya gelip yerleşince ve nesiller çoğalınca sorunlarda o orantıda çoğalmaya başladı. Artık öyle bir hale gelindi ki evde bulunan anne baba ile evlatlar birbirlerini anlamaz hale geldiler. Anne baba Almancayı az biliyor. Evlatlar Türkçeyi az biliyor. Zamanla karmaşık bir dil ortaya çıkınca artık kuş dili anlaşılır oldu. Anne baba ile evlatlar arasında yaşanan bu sıkıntı birbirlerini anlayamama noktasında bayağı büyük bir vaziyet aldı. Bir de buna pek çok ailede yaşanan anne ve babanın çocukların okulları ile alakalı olarak ilgisiz olmaları da eklenince aradaki bağlantılar kopmaya başladı. Belki bizler çocuklarımızın en iyi şekilde okumasını istiyoruz ama bu sadece istemekle olmuyor. Gereken tüm fedakarlıkları yapmakla oluyor. Çocuklarımızın derslerindeki eksiklikleri gerektiğinde ek dersler almalarını sağlayarak yani özel öğretmenler tutarak gidermemiz gerektiğinde maalesef ihmal ediyoruz ve okulladaki başarılarını biraz da biz engelliyoruz. Evde çocuklarımızla Türkçe konuşmuyoruz. Konuşsak bile çocuklara örnek şekilde düzgün bir Türkçe konuşmuyoruz. İki arada bir derede kalan çocuklar ne Almancalarını iyi öğrenebiliyorlar ne de anadilleri olan Türkçelerini öğrenebiliyorlar. editörden Burada bizim tavsiyemiz çocuklarımıza her türlü desteği vererek anadillerini öğrenmeleri noktasında onlara yardımcı olmamızdır. Bunun için de elimizdeki tüm imkanları seferber etmeliyiz. Eve, arabaya yapacağımız yatırımı geleceğimizin teminati çocuklarımıza yapmalıyız. Sadece Türkçe konuşmakla kalmayıp Türkçe kitap, dergi, gazeteleri evimize sokarak onların da bunlardan istifade etmelerini sağlamalıyız. Tatil zamanları imkan dahilinde Türkiye`ye göndermeli ve mümkünse oralardaki kurslardan istifade etmelerini sağlamalıyız. Unutmayalım biz neslimize sahip çıkmazsak birileri sahip çıkar ve bakmışsınız ki 2-3 nesil sonra buralardaki neslimiz kaybolmuş olacaktır. Buradan sivil derneklere de bir tavsiyemiz olacak. İmkanları iyi kullanarak camilerde ve lokallerde haftanın belli günleri dini eğitimle beraber Türkçe dil dersleri konması noktasında biraz imkanları zorlamak gerekir diye düşünüyoruz. Çocuklar sadece okullarda çok az bir zamanda gördükleri seçmeli Türkçe dersi yanında buralarda da kendilerini eğitmeliler diye düşünüyoruz. Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. Impressum / Künye HAYAT Aylık Ücretsiz Gazete Haziran - Juni 2012 Receb 1433 Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayın Kurulu Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin, Selma Öztürk, Mahmut Aşkar, Cengiz Şahbaz, M. Salih Aydın, Ayşe Akgün, Sinan Aktürk, İskender Güngör, Aydın Ersoy Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Sunprint GmbH Offenbach Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 04 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Üç Aylar ve Dini Günler Kültür ve Kimliğimizin Bir Parçasıdır Üç Aylar’ın Başlaması Vesilesiyle ATİB Genel Başkanı İhsan Öner’in Mesajı slam Toplumu Millî Görüş Genel Başkanı Kemal Ergün Üç Aylar’ın başlangıcı ve Regaip Kandili münasebetiyle bütün Müslümanları tebrik ederek, dinî bayramlar ve günlerin İslam kültürünün ve kimliğinin bir parçası olduğuna dikkat çekti. Ergün ayrıca şunları ifade etti: “İslam geleneğinde ‘Üç Aylar’ diye adlandırılan kamerî takvimin yedinci, sekizinci ve dokuzuncu ayları olan Receb, Şaban ve Ramazan aylarına son derece önem verilir. Müslümanlar bu ayları adeta iple çeker ve bu zaman dilimini değerlendirmek için azami gayret gösterirler. Mübarek Üç Ayların Müslüman toplumlardaki bu özel yeri şüphesiz ‘onbir ayın sultanı’ olarak anılan Ramazan’ın manevi gücü ve önemi dolayısıyladır. Receb ve Şaban ayının, diğer aylar arasında özel öneme sahip olmalarının sebebi, kuşkusuz Ramazan’dan önce gelmeleri ve bir nevi Ramazan’a hazırlık dönemi olmalarıdır. Bu nedenle Receb ve Şaban aylarını gerektiği gibi değerlendirmek ziyadesiyle önemlidir ve bu çabalar Ramazan ayı için yaptığımız hazırlıklarımızın bir parçası sayılmalır. Zira Resulullah Efendimiz (sav), Ramazan ayı dışında en fazla Receb ve Şaban aylarında oruç tutmuş ve, ‘Allah’ım, bize Receb ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır’ diye dua etmiştir. Üç Aylar, Ramazan ayı, bayramlar ve dinî gün ve geceler bilhassa Avrupa’da yaşamakta olan Müslümanlar için son derece önemli bir yere sahiptir. Zira bu gün ve geceler, dinî ve kültürel geleneklerimizi nesilden nesile aktarabilmemiz ve dinî hassasiyetlerimizi zinde tutabilmemiz için yeri doldurulamaz birer vasıtadır. Dolayısıyla bu gün ve geceler Avrupa ülkelerinde oluşturulan ve sürdürülen İslam kültürünün ve kimliğinin de bir parçasıdır. Bu durumun farkında olarak, camilerimizde yapılan mevcut programların yanı sıra farklı, daha cazip ve kapsamlı çalışma ve ibadetler yapılması hepimiz için elzemdir. Hiç şüphesiz, İslam bir inanç, ibadet ve istikamet dinidir. Bilhassa önümüzdeki bu aylarda, Ramazan ayına zihnen ve fiilen hazırlanmak suretiyle, yapmakta olduğumuz ve yapacağımız ibadetlerimizle maneviyatımızı güçlendirmek ve istikametimizi muhafaza ederek çalışmalarımızı sürdürmek dinimizin bir gereğidir. Bu aylarda, özellikle de Regaip Kandili’nde, Müslümanların ve tüm dünyanın geleceğinin hayırlı olması için, ibadet ve faaliyetlerimizin Allah’ın rızasına uygun ve makbul olması için dua etmeyi hatırımızdan çıkarmayalım.” Aziz Müslümanlar, Değerli Kardeşlerim, İslam’ın ‘Kutlu Mevsim’i olarak bilinen, mübarek Üç Aylar’ı, Recep ayının girmesiyle birlikte idrak etmeğe başlıyoruz. Giderek maddeleşen bir dünyada, hangi dinden veya milliyetten olursa olsun, insanların manevi huzur bulabilmeleri için kendilerine, yani insanlık değerlerine, yaratılışın gayesine dönüş yapmaları gerekir. Receb ayıyla başlayan ve Şaban’dan sonra içinde Kadir Gecesi’nin bulunduğu Ramazan ayıyla doruk noktasına ulaşan, bu kutlu zaman dilimini vesile kılarak cemiyetlerimiz daha hareketli, mabedlerimiz daha canlı ve kalabalık olmalıdır. Gerek fert ve gerekse toplum olarak her iki dünyamızın da selameti ve saadeti için yapılan her türlü ibadet ve hayırlı iş, farklı inançlara mensup insanlar için de örnek olabilecek ve örnek alınabilecek hizmetler olduğu gözardı edilmemelidir. Bu vesileyle, idrak etmeğe başladığımız Üç Aylar’ın bütün müslümanlara, dünya insanlığına ve siz değerli Batı Avrupa Göçmen Türkleri kardeşlerime huzur, barış ve sağlık getirmesini Yüce Rabb’imden niyaz ediyorum. İ IGMG Haiger Cemiyetinde Yöresel Yemek Yarışması GMG Haiger Şubesinde Kadınlar Teşkilatınin düzenlediği ve yoğun bir katılımın gerçekleştiği, Yöresel Yemek Yarışması çok güzel görüntülerin oluşmasına vesile oldu. Birbirinden güzel yöresel lezzetlerin yarıştığı programda derecelerin belirlenmesi oldukça zor oldu. Programa katılan hanımlar kendi yörelerine has yemekleri ellerinden geldiğince güzel şekilde sunmaya çalıştılar. Yapılan değerlendirme sonucu: “Birinci Nevin Yıldız; Yemeği İçli I Köfte, İkinci Adile Koşmaz Yemeği Düğün Pilavı, Üçüncü Songül Murat Yemeği Güveç Pilav” oldu. Jüri heyeti: Handan Yazıcı, Günay Koşmaz , Nazlı Danışman`dan oluştu. Ayrıca Naile Atsız Hocahanımın sunduğu serminer “Kur`an ve Sünnet Işığında Örnek İnsan” katılımcıların beğenisini topladı. Yarışmacılar yapılan değerlendirmeden sonra çeşitli hediyelerle ödüllendirildiler. Irkçı Pro NRW’nin Cami Önlerindeki Karikatür Provokasyonu Görmezden Gelinmeli! slam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, ırkçı Pro NRW’nin cami önlerindeki karikatür gösterisi ile ilgili olarak, ‘‘Tüm Müslümanları sakin olmaya ve provokatörleri görmezden gelmeye davet ediyoruz.” açıklamasında bulundu. Üçüncü ayrıca şunları ifade etti: ‘‘Irkçı parti Pro NRW seçim kampanyası için cami önlerine indi. Peygamberimizi sergilediğini iddia ettikleri karikatürler ile cami önlerinde gösteri yapıyorlar. Bu tür provokasyonların hangi amaca hizmet ettiği ortadadır. Pro NRW kamuoyunun dikkatini üzerine çekmek ve sonuçta seçimler için çıkar temin etmek arzusundadır. Bu tür durumlarda ne kadar çok olay çıkarsa, medyanın ilgisi de o denli artmaktadır, tıpkı Solingen örneğinde yaşandığı gibi. Bizler bu oyunun bir parçası olmayacağız. Bu nedenle tüm Müslümanları sakin olmaya, provokatörleri görmezden gelmeye davet ediyoruz. Aksi yöndeki davranışlar Pro NRW’nin amaçlarına hizmet edecek ve Müslümanları zor duruma düşürecektir. IGMG cemiyetlerine de bu yönde bilgi verilmiştir ve cemiyetlerimiz ırkçıların hedeflerine ulaşmalarına alet olmayacaklardır. Provokatörlere verilecek en iyi cevap da bu olacaktır. Ancak şu durumda güvenlik güçlerine de büyük bir görev düşmektedir. Düşünce ve toplantı hürriyeti anayasanın teminatı altındadır, fakat ırkçıların provokasyon amaçlı eylemleri polis tarafından mümkün olduğunca engellenmelidir. Olay yerlerinde mağdur olabilecek Müslümanların hassasiyetlerine sağduyu ile yaklaşılması, kuşkusuz ki istenmeyen olayların yaşanmasını engellemeye yardımcı olacaktır. İ HAYAT înî bilgileri bize açıklayan, Kitab-ı Mübîn’i bize gönderen, işlerin yürütülmesinde bizlere hükümler koyan, helâl ve haramı açıklayan Allah’a sonsuz hamd ve senâlar olsun. O’nun dünyada hüküm olarak koyduğu prensiplerle yaratılmışların hakları kesin olarak tesbit edilmiş, hukukun kuralları bunlarla sabit olmuş, insanlık için takdir ettiği şeylerin en güzelleri ile hükmetmiş ve hükümleri kuvvetlendirmiştir. O’na, takdir ettiği ve bizlere bıraktığı şeyler için hamdolsun. Allah’ın emirlerini açıklayan, bunlarla hakkı öğreten ve ayakta tutan Resûlü Muhammed (s.a.v)’e, âline, aile fertlerine ve eshabına salât ve selâm olsun. Allah’ın hükümleri, işlerin yürütülmesi için en uygun olanıdır. İlâhî hükümlerin bütün işlerle kaynaşması, insanların siyasetle ve yönetim işleriyle meşgul olmalarına rağmen bu hükümlerden uzaklaşmalarını ve yüz çevirmelerini önler. Hukukçulara, İlâhî hükümlerdeki hukukî yolların bilinmesi, onlardan istifade, yerine getirilmesi gerekli olanların yerine getirilmesi için, kazâ işlerinin çözümünde, adaletin tevziinde hakkaniyet ve insaf esaslarının araştırılması, bu esaslara uyulması için gerekli olan işlerin irdelenmesi elzem olan konulardır. Bundan böyle şübhesiz ki, Allah gönderdiği dinden idarî hükümlerin, kaidelerin çıkması uygun olan görüşte fikirlerin birliği için Hz. Peygamberin şerefli bir ümmeti olan müslümanlara kudretini açıkladı, güzellikleri saydı, kendi hoşnutluğunun nerede olduğunu gösterdi. O’nun kuralları, siyasî ve idarî işlerin yürütülmesi, İslâm Toplumunun her türlü ihtiyaçları için yeterlidir. Riyaset, bu hükümlerin yürütülmesi için devletin temel müessesesidir. Toplumun uyacağı kaidelerin tatbiki ancak onun yani, İslâmî Riyasetin başta bulunmasıyla mümkündür. İslâmî Riyaset, umumun işlerini tesbitte, yürütmede, toplumun yararına olan işleri yapmada bu kurallara başvurur ve ancak onlarla yürütebilir. İslâmî Riyasetin tesbiti hayatî öneme haizdir. İslâmî Riyaset, merdiven aralığında ve kapalı kapılar ardında üç-beş dalkavuk tarafından tesbit edilemez. Tesbit edildiği sınırlı çevrelere duyurulmuş bile olsa hiç bir meşrûiyyeti yoktur ve bâtıldır. Ehlü’l hal ve’l- Aktın buna sükûtu günahı ve vebali mucibtir. İslâmî Riyaset tesbitinde olmazsa olmaz üç şart vardır. Bunlar; Şûra, Seçim ve Biat’tır. Bu şartlar tahakkuk ettirilmediği takdirde kişilerin kendi kendilerini Riyaset Makamında vehmetmesi gayri meşrûdur ve bâtıldır yani yok hükmündedir. Böyle bir gayri meşrû oldu bittiye konuşarak veya susarak tasvipkâr tutum ve davranışlar içinde bulunanlar ağır vebal altında olurlar. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur; -“Benden sonra bir kısım idareciler sizi idare edecektir. İyiler iyilikleriyle, kötüler de kötülükleriyle sizi idare edecektir. Hakka uygun olan her hususta onlara itaat edin ve dinleyin. İyilik ederlerse bu, hem sizin için hem de onlar için iyi- D Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 05 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Dr. Yusuf IŞIK [email protected] İslamî Riyaset ve Önemi dir. Kötülüklerde bulunurlarsa sizin lehinize, onların ise aleyhinedir.” Diğer taraftan bilge insanlar da şu tesbiti yapmaktadırlar; -“İnsanların cahilleri idareci olduğunda, insanlar kötülüklerden, anarşiden kurtulamıyacağı gibi sürur ve rahatlığı da bulamıyacaklardır.” Örnek olması bakımından tarihin derinliklerine giderek, kadim Osmanlı Devletinin oluşumunda cereyan eden Riyaset olayına ve Reis adayına yapılan nasihatlara bir göz gezdirelim. Kim bilir, birileri belki örnek alır da kendilerine çekidüzen verirler. Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasından sonra, Anadolu`da bir çok beylikler oluşmuştur. Bu beyliklerden en küçüğü de Osmanlı Beyliğidir. Ertuğrul Bey’in yönetiminde kuruluş çalışmaları başlatılmış, Ertuğrul Gâzî’nin ölümünden sonra başa geçen oğlu Osman Bey de kendi ismiyle anılan Osmanlı Devletini resmen kurmuştur. İşte Osmanlının bu kuruluş yıllarında yaşamış İslâm Âlimi Şeyh Edebali fikirleriyle Osmanlının varoluş felsefesinin oluşmasına büyük katkı koymuştur. Şeyh Edebali’nin düşünce ve fikirleri adeta Osmanlı Devlet Felsefesi’ni oluşturmuş, özellikle devleti yönetenlere verdiği öğütlerle de günümüzde bile bu öğütlerin ne kadar geçerli olduğu ve öneminden hiç bir şey kaybetmediği görülmektedir. İşte Şeyh Edebali’nin Osman Gâzî’ye verdiği öğütlerden bir demet; Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik ve yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana... Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek ve şekillendirmek sana... Ey Oğul ! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah-ü Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın, uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşların kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız, tıkanıklığı temizlemeliyiz. Ey Oğul ! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz, ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. Ey Oğul! İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say!.. Bil ki, bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur çöllere dönersin. Açık sözlü ol!.. Her sözü üstüne alma!.. Gördün, söyleme; bildin deme!.. Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!.. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, gözü pek, kahraman) derler. Ey Oğul! En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendi nefsidir. Dost ise, nefsini tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin oğulları ve kardeşleriyle dosya bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke, sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar... İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca lâflamaya başlar. Lâf, dedi-koduya dönüşür. Dedi-kodu başlayınca da gayri iflâh etmez. Dost, düşman olur; düşman canavar kesilir!.. Ey Oğul! Kişinin gücü günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem ve kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey, memleketten öte değildir. Bir savaş yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya dinlenmeye hakkımız yok. Çünki, zaman yok, süre az!.. Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi başkasına danışmaz, yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi, dâvânın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez, görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma. Unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın. Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın!.. ŞEYH EDEBALİ’DEN ALTIN SÖZLER - Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün. - Saygısızla dost olma: Usûl bilmez, âdab bimez, sınır bilmez; üzülürsün. - Aç gözlüyle dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün. - Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün. - Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahvâl bilmez, gönül bilmez; üzülürsün. - Ukalâ ile dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün. - Nâmertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün. - İlim bil, irfan bil, söz bil. - İkram bil, kural bil, doyum bil. - Usûl bil, âdâb bil, sınır bil. - Yol bil, yordam bil. - Hal bil, ahvâl bil, gönül bil. - Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma. - Mert ol, yürekli ol. - Kimsenin umudunu kırma. - Sen seni bil, ömrünce bu yeter sana!.. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir OSYAL GÜVENLİK UZMANI ERHAN NACAR HAZİRAN AYININ SONUNA KADAR YURTDIŞI BORÇLANMASI YAPARAK EMEKLİ OLACAKLARIN 30 HAZİRAN 2012 GÜNÜNE KADAR BORÇLANMA YAPMALARI VE BUNUN İÇİN TÜRKİYE`YE GİTMELERINE GEREK OLMADIĞINI AÇIKLADI… YURTDIŞI BORÇLANMASINA ZAM GELİYOR! TÜRKİYE`DEN EMEKLİ OLMAK İSTEYEN EV HANIMLARININ BİR AN ÖNCE SOSYAL GÜVENLİK KURUMLARINDAN ADLARINA DOSYA AÇMALARINI VE TARAFINA GELEN YURTDIŞI BORÇLANMA BEDELİNİN EN AZ ASGARİ ÖDEMESİNİ YAPARAK AÇMIŞ OLDUĞU DOSYANIN KABULÜNÜ SAĞLADIĞI GİBİ ERKEN EMEKLİ OLABİLMEK İÇİN DE BÜYÜK BİR AVANTAJ ELDE ETMİŞ OLUR! SORU: Merhaba Erhan bey, benim adım Nimet D. Almanya`da 1982 yılından beri çalışıyorum. 1999 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile eşimle beraber Alman vatandaşlığına geçtik. 2005 yılında mavi kart kimliği aldık. 48 yaşındayım, mavi kart ile borçlanma yapabilir miyim? Buradaki konsolosluk yapamayacağımı söylüyor. Kayseri`deki SGK da S ➤ 06 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Erhan NACAR www.ilkedanismanlik.com TÜRKİYE’DEN EMEKLİ OLMAK İÇİN ACELE EDİN! EV HANIMLARINA MÜJDE! TÜRKİYE’DE İLERİ TARİHLERDE YURTDIŞI BORÇLANMA YAPARAK EMEKLİ OLMA İMKANI KALKABİLİR! aynı şekilde borçlanma yapamayacağımı söylüyor. Fakat bazı televizyon kanallarından ve sizin yazılarınızdan mavi kartlıların emekli olabileceğini öğrendik. Bizi bu konuda aydınlatırsanız memnun oluruz, başarılarınızın devamını diliyoruz. CEVAP: Sayın okurum Nimet ha- nım. Yurtdışı emeklilik işlemleri hakkında uzun yıllardır Ankara`da İlke Danışmanlık ofisimizi eşim Kübra Nacar ile işletmekteyiz. Mavi kartlıların Türkiye`den borçlanma yapmaları için iş mahkemelerine açılan davalar bünyemizdeki avukatlar aracılığı ile kazanılmış olup, mavi dosya kartlıların emekli olabileceğine dair Yargıtay kararları mevcuttur. Sosyal güvenlik kurumuna yapılan mavi kartlıların emeklilik müracaatları red cevabı ile sonuçlanmaktadır. Yukarıda açıkladığım gibi açılan davalar emsal kararlarla birlikte kazanılmaktadır. Ve başvuru yaptığınız tarihteki günlük borçlanma miktarı tarafınıza mahkemece bildirilmektedir. Siz oldukça zaman kaybetmişsiniz bir an önce müracaat yapmanız gerekmektedir. İlke Danışmanlık firmamızdaki sosyal güvenlik uzmanları ve avukatları sizlere yardımcı olacaktır. Ankara iletişim: 0090 312 435 000 7 Almanya gsm: 0151-470 254 07 www.ilkedanismanlik.com TÜRKİYE`DE İLERİ TARİHLERDE YURTDIŞI BORÇLANMA YAPARAK EMEKLİ OLMA İMKANI KALKABİLİR! Dünyada sadece yurtdışı borçlanması yaparak emekli eden tek ülke güzel ülkemiz Türkiye. Dolayısıyla benim, şahsi görüşüm çok kısa zamanda yurtdışı borçlanma yaparak emeklilik imkanına son verilecek. Siz sadece kendinizi değil 18 yaşını doldurmuş her gencin yurtdışı borçlanma kalkmadan Türkiye`den dosya açmalarının onların yararına olacağını düşünüyorum. Hanau İslam Cemiyetinde Geleneksel Kermes anau İslam Cemiyeti’nin geleneksel haline gelen ve bu yıl 3. defa Brüder-Grimm Okulu’nun alanında gerçekleştirilen kermese yoğun ilgi vardı. Dört gün olarak organize edilen kermes IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz ve Hanau İslam Cemiyeti Başkanı Yılmaz Yavuz’un kurdaleyı kesmeleri ile halka açıldı. Açılış Kur`an-ı Keriminin Muhammed Taşçı tarafından okunduğu proğram, saat 14:00 itibariyle başlamış oldu. 4 gün boyunca Türk mutfağından H çok çeşitler sunuldu. Türklerin yanı sıra Almanların ve yabancıların da yoğun ilgi gösterdiği kermeste, çocuklara da çeşitli oyun imkanları sunuldu. Proğrama ilahileriyle zenginlik katan‚ Hak Kardeşler de katılımcılara güzel vakit geçirmelerini sağladılar. Proğramın en yoğun bölümünü çekilişler oluşturdu. 3 Umre’nin yanı sıra, 1 Türkiye bileti, LCD televizyonu, Receiver gibi hediyeler dağıtıldı. Konuşmacılar arasında IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal KAÇMAZ, Türkiyemiz’den sanatçı Yaşar ALPTEKİN, Hilal TV Hanımefendi Proğram sunucusu Saliha ERDİM, Hanau Büyükşehir Belediye Başkanı Claus KAMİNSKY ve Hanau İslam Cemiyeti Başkanı Yılmaz YAVUZ da bulundu. Hanau İslam Cemiyeti öğrencileri tarafından hazırlanan hat yazıları açık artırma ile vatandaşlara satıldı. Büyük beğeni kazanan ve kız öğrenciler tarafından sunulan İstiklal Marşı’nın ardından şiirler de sunuldu. Çeşitli yarışmalarla zenginleştirilen proğramda yine çok çeşitli standlar açıldı. Kitap standının yanı sıra, Cemiyet tanıtım standı, Gençlik Teşkilatı standı ve satış standla- rı oluşturuldu. Kermes kapanış ve teşekkür konuşması ile sona erdi. Hanau İslam Cemiyeti Başkan Yardımcısı Hakkı Taşçı tarafından gerçekleştirilen kapanış ve teşekkür konuşmasında: “Bu hayırlı çalışmamızda hizmet veren, yardımcı olan bütün kardeşlerimize ve maddi-manevi destek olan siz değerli katılımcılarımıza teşekkür ederiz. İnşallah Ramazan’da Hanau Belediyesi önünde yapacağımız Ramazan Çadırı Proğramımıza sizleri şimdiden davet eder, bu kermesimize göstermiş olduğunuz yoğun ilgi ve alakayı yine göstermenizi bekleriz” dedi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 07 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Arif Ünal BİRLİK 90/YEŞİLLER KRV Eyalet Milletvekili Göçmenler CDU ve SOL Partiye Güçlü Bir Mesaj Verdi on yapılan KRV Eyalet seçimlerinde ikinci defa milletvekilliği mazbatasını alan Dr. Arif Ünal beyi bir proğram açılışında başarısı ve seçilmesi dolayısıyla kutladık. Arif bey de gazetemize seçim sonuçlarını değerlendirdi. “Öncelikle basınımızın ve göçmenlerimizin desteğine teşekkür ederek başlamak istiyorum. KRV Eyalet seçimlerinin sonuçları hem bu eyalet hem de federal politika açısından çok önemli degişime yolaçacak diye düşünüyorum. Çünkü bu eyalette yeşil SPD hükümetinin kurulmasıyla birlikte eyaletler konseyi dediğimiz yerde çoğunluk sağlanmış oluyor. Bir de bu eyaleti kazanan genellikle federal seçimleri de kazanıyor. Bu anlamda çok önemli bir başarıydı. Her şeyden evvel bu başarıda Yeşillerin aldığı oyların korsanlara rağmen millet vekilliğini 23`den 29 artırmasında göçmen kökenli vatandaşların çok önemli rolü olduğunu düşünüyorum. Onun için bizleri destekleyen tüm seçmenlere çok çok teşekkür ediyorum. Çünkü iki yıllık azınlık hükümetinin yaptıklarının S onaylandığı ve sürekli eleştirmeyi kendisine iş edinmiş olan, olumlu olsun olumsuz olsun sadece eleştirmekle yetinen partilere güzel bir ders verdiğini düşünüyorum. Gerek CDU`ya gerek Sol partiye bu anlamda seçmenler güzel bir ders verdiler. O bakımdan göçmen kökenli hele hele Türk kökenli insanları bu bakımdan kutluyorum ve te- şekkürlerimi iletiyorum. Peki Arif bey seçim öncesi hep bu seçimlerin 2013 için belirli olacağını söylemiştiniz. Sonuçlar hem Arif Ünal açısından hem de bağlı bulunduğunuz siyasi partiniz açısından sizi memnun etti mi? Birincisi bizim aldığımız geri dönüşler çok olumluydu. Her gittiğimiz Aytaç Avrupa Großmarkt Marktstr. 10 . 50968 Köln Tel.: 0221-3797985 Fax: 0221-3797986 Mobil: 0177-6529370 Depo Market Et Reyonu Vogesenstr. 1 . 50739 Köln Depo Market Et Reyonu Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf Depo Market Et Reyonu Marktstr. 247 . 47798 Krefeld Depo Market Et Reyonu Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund Mobil: 0177-6529370 YENi YENi YENi YENi Depo Market Et Reyonu Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR) Mobil: 0177-6529370 seçim toplantısında mükemmel bir sevgiyle karşılandık. Herkes azınlık hükümetinin yaptığı çalışmalardan çok memnundu. Bunun bir adım ileriye götürülmesini hep istiyorlardı. Bu anlamda halkımız şunu dedi aslında. Tamam siz bazı şeyleri çok güzel başlattınız bunu sonuna kadar götürebilmeniz için size 5 yıllığına bu yetkiyi veriyoruz dediler. O bakımdan yapılan çalışmaların bir onayı olarak görüyorum. Arif bey kişisel oylarınızı artırarak seçimden çıktınız bekliyor muydunuz? KRV Eyalet çapından baştan üçüncü bölge benim bölgem. Biliyorsunuz bizim orda 14`leri geçmiyordu, şu an 24`lere ulaştık. Ve CDU 14`lere indi. Onları bile geride bırakarak ikinci parti durumuna geldik. Korsanlara rağmen kendi seçim bölgemde oylarımı artırarak çıkmam tabiki beni kişisel olarak da sevindiriyor. Orda da benim göçmen kökenli seçmenlerimin desteğini gördüğüme inanıyorum. Onun için ne kadar teşekkür etsem azdır diyorum. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 08 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber IGMG HESSEN GENÇLİĞİ YATILI EĞİTİMDE BULUŞTU GMG Hessen Bölge Gençliği tarafından, Hohe Fahrt am Edersee /Vöhl de düzenlenen yatılı eğitim seminerine yaklaşık yüz genç katıldı. Başta futbol olmak üzere, masa tenisi, langırt ve satranç dışında birçok sportif ve sosyal aktivitelerin düzenlenmesi ile başlayan program, güzel manzarada, mangal keyfi ile devam etti. Daha sonra kılınan akşam namazının ardından, seminer salonuna geçildi. Açılış Kur’an-ı Kerimi ile başlayan I seminer bölümü, IGMG Hessen Bölgesi Gençlik Teşkilatı Başkanı Ahmet Sertkaya’nın açılış konuşması ile devam etti. Gündemin ilk dersi için söz alan K.Shadeh almanca olarak ‘Avrupa`daki müslüman genç’ konulu bir ders verdi. Programa iştirak eden IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz gençlere “İman ve İslam” konulu bir ders verdi. Daha sonra kılınan yatsı namazının ardından, kamp ateşi etrafında toplanan gençler söyledikleri şiir, ilahi ve sohbetlerle geceye renk kattı. Programın ikinci günü cemaatle kılınan sabah namazı ile başladı. Daha sonra istirahat ve kahvaltı bölümüne geçildi. Kahvaltıdan sonra günün hatibi IGMG Fetva Kurulu üyesi ve Avusturya Müftüsü Mustafa Mullaoğlu hoca- efendi bir ders verdi. Mullaoğlu dersinde, İnsanın yaradılış ve dünyaya inmesi esnasında Allah-u Teala`ya verdiği sözler ile alakalı bir bir sunum yaptı. Son olarak da insanın imtihanı kazanması için, İslamca inanması, İslamca yaşaması ve İslamca düşünmesi gerektiğine vurgu yaptı. Daha sonra yapılan değerlendirmenin ardından, kapanış Kur’an-ı Kerimi ve öğlen yemeği ile birlikte program sona erdi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 09 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Küçük Enes Vize Duvarını Geçemedi vrupa ülkelerinin Türk vatandaşlarına uygulamış olduğu vize skandallarının sonu gelmiyor. Almanya`da Ulusoy ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Kadriye Ulusoy Kayabaşı eğitimini ve mesleğini bitirdikten sonra Türkiye`de yaşayan polis memuru Muhammet Kayabaşı ile evlendi. Kadriye Ulusoy yaşamını hem Türkiye`de hem de Almanyadaki ikamet adresi kendi evlerinde devam ettirmeye başladı. 2 yıl önce hamile kalınca çocuğunu Almanya`da dünyaya getirmek için buraya geldi. Her şey olumlu devam ederken doğumuna 20 gün kala çocuğunu “ölü olarak kayıp ettim” diyor Kadriye Ulusoy Kayabaşı. Ve Türkiye`ye tekrar döndüm. Ancak bazı aralıklarla buraya geliyor ve gidiyordum. Bu arada ikinci çocuğumu Türkiye`de dünyaya getirdikten sonra çocuğumu kısa süreli olarak Türkiye`de bırakıp buraya geldim ve sonra tekrar döndüm. Ben hem Türkiye`de hem de Almanya`da yaşadığım için sürekli gelip gidiyordum. Ancak çocuğum çok küçük olduğu için A Müsiad Stuttgart Heilbronn’lu İşadamları ile Toplantıda Buluştu tuttgart Bölgesinde başarılı bir şekilde faliyetlerine devam eden Müsiad Stuttgart, Heilbronn’da çalışmalarına devam eden esnaf ve işadamlarımızla ticari ve sosyal alanlarda yapılması gereken konular ve çalışmaları konu alan bir toplantıda bir araya geldiler. Müsiad Stuttgart Başkanı M. Ali Bulut ve bazı yönetim kurulu üyeleri aynı zamanda Heilbronn’da faaliyet gösteren işadamlarımızın hazır bulunduğu toplantıda, Heilbronn`lu işadamlarımız Müsiad Stuttgart’ın çalışmaları hakkında bilgiler aldılar. Müsiad Stuttgart’ın yaptığı ve yapacağı çalışmaların değerlendirildiği toplantı Heilbronn’lu iş adamlarımız ve esnaflamız tarafından ilgiyle takip edildi. Karşılıklı fikir ve tavsiyelerin paylaşıldığı toplantı yaklaşık üç saat sürdü. S IGMG Hessen Gençlik Teşkilatında Nöbet Değişimi her zaman yalnız bırakamıyordum ve sonunda onunla birlikte Almanya`ya gelmeyi istedim. Pasaport işlemlerim sırasında oradaki resmi yetkililer çocuğa vize almam gerektiğini söylediler ve ben de Ankaradaki Alman Konsolosluğuna 1,5 yaşındaki oğlum Enes Kayabaşı için müracat ettim. 6 hafta sonra pasaportla birlikte ret cevabı gelince şoke oldum. 1,5 yaşındaki kendi çocuğuma neden vize vermediklerini anlamak mümkün değil. Onların yazılı olarak bana bildirdikleri gerekçe benim oturma iznim olmadığı. Halbu- ki benim oturma iznim 06.2013 yılına kadar var şayet olmasa ben nasıl Almanya`ya gelip gidebilirim. Bu kadar ucuz ve uydurma bahane olur mu? 1,5 yaşındaki çocuk annesiz yasar mi? Bunlarda nasıl bir anlayış var bilmiyorum. Sonra ben turist değilim ve yıllardir bu ülkede yaşıyorum,. Hani insan hakları vardı, hani insanların seyahat özgürlüğü kısıtlanamazdı. Ben burada Türk resmi makamlardan yardım bekliyorum. Stuttgart Başkonsolosluğumuzun buna bir çare bulacağına inanıyorum” dedi. eçtiğimiz günlerde IGMG Freiburg Bölge Başkanlığına getirilen Ahmet Ölmez’den boşalan IGMG Hessen Bölge Gençlik Teşkilatı Başkanlığına, yine bu bölgede Bölge Gençlik Teşkilatı Eğitim Başkanı olan Ahmet Sertkaya yapılan istişareler sonucu bu göreve getirildi. IGMG Hessen Bölgesi Darmstadt şubesinin Merkez camii konferans salonunda düzenlenen devir teslim töreninde, IGMG Genclik Teşkilatı Başkanı Mesut Gülbahar, IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz, IGMG Freiburg Bölge Başkanı Ahmet Ölmez, IGMG Hessen Bölge Gençlik BYK`sı ve Hessen Bölgesi Şube Gençlik Teşkilatı başkanları katılımcılar arasındaydı. Açılış Kur’an-ı Kerimi ile başlanan programda, IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz bir selamlama konuşması yaptı. Daha sonra söz alan IGMG Gençlik Teşkilatı Başkanı Mesut Gülbahar; gelişen güncel olaylar ile alakalı bir konuşma yaptıktan sonra, yapılan istişareler sonucunda IGMG Hessen Bölge Gençlik Teşkilatı Başkanlığına Ahmet Sertkaya`nın getirildiğini açıkladı. Bir önceki başkan Ahmet Ölmez`e yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı teşekkür etti ve yeni başkana da başarılar diledi. Daha sonra sırasıyla Ahmet Ölmez söz aldı ve yeni Bölge Gençlik Teşkilatı Başkanına başarılar diledi. Kendisine güvendiğini, desteklerinin devam edeceğini söyledi. IGMG Hessen Bölge Gençlik Teşkilatı Başkanı Ahmet Sertkaya da, kendisine güvenenlere teşekkür etti ve herkesten dua ve destek beklediğini söyledi. Karşılıklı hediyeleşmelerin ardından, verilen ikram ile program sona erdi. G HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 10 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Hutbeyi Güzel Okumak İçin Yarıştılar in Hizmetleri Müşavirliği ve DİTİB işbirliği ile organize edilen Almanya 12. Güzel Hutbe Okuma Yarışması Finali Gelsenkirchen-Erle DİTİB Merkez Ulu Camii’nde yapıldı. Yarışmaya, DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Ali Dere, Düsseldorf Din Hizmetleri Ataşesi Dr. İlhami Ayrancı, Münster Din Hizmetleri Ataşesi Suat Altunkuş, DİTİB Münster Eyalet Birliği Başkanı Erol Kesici, din görevlileri, dernek yöneticileri, öğrenci velileri ile çok sayıda davetli katıldı. Yarışma, Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Suat Altunkuş’un yaptığı açılış konuşması ile başladı. Güzel Hutbe okuma alanında bu yıl bölgelerinde birinci olan 13 gencimiz, konusu kardeşlik olan hutbe metnini içtenlikle seslendirdi. Yarışma jürisinin yaptığı değerlendirme sonucunda Almanya finalinde birinciliği Münster Bölgesi’nden Sinan Kamalı alırken, ikinciliği Düsseldorf Bölgesi’nden Furkan Aktay, üçüncülüğü ise Münih Bölgesi’nden Hasan Hüseyin Fırın elde etti. Her biri aynı gayret ve heyecan D içinde sunum yapan diğer yarışmacılar arasında her hangi bir başarı sıralaması ilan edilmedi. Yarışmanın ardından bir konuşma yapan DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. Ali Dere; Nisan ayı içerisinde idrak ettiğimiz ve kutladığımız Peygamber Efendimizin bize rahmet mesajıyla gelişini, bir kutlu doğum yıl dönümünü, ele aldığımız “kardeşlik hukuku” konusu etrafında birçok bölgemizdeki etkinliklerde ele aldık. Fakat “kardeşlik hukuku” gençlerimizin dilinden ve gönlünden dökülen böylesine veciz ve etkili bir hutbeler kadar içten, manidar ve etkili dile gelmedi. Onların yetişmesinde emeği geçen ebeveyn ve hocalarını ayrıca kutluyorum. Burada hutbe okuyan gençlerimizi dinlerken, onların arapça ayet ve dualarda, Türkçe metinde ve Almanca kısımlarda, üç farklı dilin telaffuzlarını hatasız kullandıklarını gördük, genç arkadaşlarımızın anadili kullanımındaki başararıları ve Almancayı aksansız konuşmaları bize gerçekten geleceğin nerede olduğunu, iki dilliğin ne kadar kaçınılmaz olduğunu bir kez daha gösterdi. Bizler elbette içinde yaşadığımız topluma katılacağız, toplumla paylaşacağız ama, bu katılım ve paylaşımlarımız sadece madde ile alakalı ve maddi düzeyde değil, bilakis maneviyat, ilkeler ve değerler düzleminde de olacaktır. Kısacası bizler, içinde yaşadığımız Alman toplumuna vermemiz gereken sadece bir iş ve emek gücü değil, aynı zamanda sunabileceğimiz bir değerler, ahlaki düşünüş ve insani yaklaşım derinliğimizin olduğunun farkında olmalıyız. Bizleri, hutbelerinde genç ağızlardan dinlediğimiz kardeşlik çağrısını, dinimizin bütün insanlığı kuşatan insan olma sorumluluğunu, bugün, yarın ve gelecekte bütün bir dünyada savunan, sahip çıkan ve kardeşler olarak birlikte kalan örnek bir topluluk kılmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyor, gençlerimizi muhabbetle selamlıyor ve bir kez daha gönülden tebrik ediyorum.” dedi. Almanya 12. Güzel Hutbe Okuma Yarışması Finali, dereceye giren yarışmacılara, belge ve ödüllerin takdim edilmesiyle sona erdi. HAYAT “İsyan ediyorum, o halde varım” (Albert Camus) Kalem ehli bir dost ile sohbetimizde; neredeyse bütün yazılarını okuyorum, hepsinde bir Batı eleştirisi var, dedi. Batı hayat tarzı ve düşünce sistematiğinin ablukaya aldığı dünyamda, Batı’ya göre epeyce farklı medeniyet değerlerine sahip birisi olarak, bana biçilen bu dar kalıplara girmemek ve bu ablukayı mutlaka kırmak için çırpınıyorum. Bu mücadele, bazılarınınki gibi refleksif değildir! Topyekün reddiye de değil, kabul de değil... Bir görüşü eleştirerek kabullenmek de mümkün, reddetmek de... Kaldı ki, inanan bir insan olarak, ülkemizde giderek kendinden söz ettiren “yeni muhafazakârlık” anlayışının “iflah olmaz” eleştiricilerinden olduğuma inanıyorum. Ancak eleştirici bir gözle bakılırsa, fikirlerin doğrusuna ulaşılır. Bir taraftan kendi yanlışlarımızı düzeltir, boşluklarımızı doldururken, diğer taraftan da Batı’lı düşünceyle kozları paylaşmak; zorla giydirilen bu “deli gömleği”ni parçalamak boynumuzun borcudur. Batan Batı’yı görebilmek... Bu fikrî mücadele verilirken, içeride doğru anlaşılmaz veya kendimizi anlatamazsak, dışarıya karşı verilen entellektüel savaşı kaybederiz. Yine gençliğimizi aynı siyasî hareket içinde geçirdiğimiz bir arkadaşımla dünyanın gidişatı üzerine karşılıklı düşüncelerimizi paylaşırken; hem kapitalist dünya düzeninden şikâyetçi, hem de bundan başka çıkış yolu veya seçeneğimizin olmadığını bana izah etmeğe çalışıyordu. Dünyaya bu noktadan bakanların kafalarında, biraz törpülenmiş, bize göre terbiyelenmiş, bir tür “Müslüman-Türk Kapitalizmi” yer edinmiştir. Böylesi birine, mevcutun dışında bir dünya (-düzeni) tasavvur edemeyenlere, hele Komünizm’in çöküşünden sonra, Kapitalizm’siz bir dünyayı anlatmanın ne kadar zor olduğunu fark ettim. Hem anlatmadaki bu acziyetimi bertaraf etmek, hem de parmak bastığımız konuların, aslında şuuraltı bir Batı karşıtlığı değil, bizzat Batılı düşünürlerin uzun zamandan beri seslendirdikleri iflah olmaz sorunlar olduğunu ve bizim de bundan dersler çıkarmamız gerektiğini izah edebilmek için aşağıda onlardan da alıntılar yaptık. Ülkemizin ileri gelen aydınlarının birçoğu dahi, kendimizle ilgili düşünce ortaya koyarken, Batı refe- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 11 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Mahmut AŞKAR [email protected] Ebuzer Üzerinden Kimlik Arayışı Toplumu ayakta tutan kurumların yıkılması veya itibar kaybetmesiyle, kavramların içinin boşaltılması, asli manasını yitirmesi, yani yazarın tabiriyle, evsiz-barksız kalması, diğer taraftan inanç temeli üzerine ayakta duran toplumun altındaki dinî zeminin kaydırılması, bizim için ibretlik sonuçlardır. Bütün bunları kaybede kaybede bugünlere gelen Batı’nın, niçin müslümanlar üzerinden kimlik arayışına girdiklerini daha iyi anlamak mümkün. ranslı ve endeksli olmaktan kendilerini kurtaramıyorlar. Nitekim Taha Akyol bile bugünlerde kendinden söz ettiren, “Antikapitalist Müslümanlar” la ilgili yazısında, “Ekonomik kalkınmanın benzer aşamasında Batı’da da ‘Hıristiyan sosyalizmi’ denilen akımlar ortaya çıkmıştı” kıyaslamasın- dan sonra, “Zaten Marksist sosyalistler de, ‘antikapitalist Müslümanlar’ da önemsenmesi gereken eleştiriler yapıyorlar ama piyasa ekonomisine alternatif bir sistem ortaya koyamıyorlar” diyerek makalesini noktalamış. (Taha Akyol, Solcu Müslüman?, Hürriyet; 8.5.12). En azından Batı düşünce dosya dünyasının ileri gelenleri, global kapitalizmin bu tehlikeli gidişatını frenlemek veya ona alternatif yeni bir sistem geliştirebilme mücadelesi içindeyken, bizim aydınlarımız da bu saatten sonra gözlerini onlara dikeceklerine, hâlâ çareyi Batılı düşünürden bekleyeceklerine, kendileri kafa komforunu biraz zorlasalar, hem kendimize hem de bütün insanlığa bizim medeniyet hazinemizden sunabilecekleri hayırlı hizmetleri olur. Batı aydınının çaresizliğini, “Dinin kurtarıcılığı, politikanın ütopyası, hümanizmin idealistliği, bunların hepsi tarih oldu” diye anlatıyor Norbert Boltz, müthiş bir tesbitte, hatta itirafta daha bulunuyor: “Kurumların çökmesiyle birlikte değerler evsizbarksız kaldı (Die Sinngesellschaft)”. Meselâ aile müessesesinin yıkımıyla, ailevî değerler de sokağa atılmış oldu. Yine kiliselerin itibar kaybetmesiyle, dini değerler ve kavramların içi boşaltıldı, insanlar kiliseden uzaklaşmaya başladılar. Batı toplumlarındaki değerler erozyonunun sebebini Marion Graefin Dönhoff; “Bizim toplumumuzun temeli olan dini çekip aldılar (Die Sinngesellschaft)” diye en özlü şekilde izah etmiş. Almanya’nın olduğu kadar Batı dünyasının da yaşayan büyük düşünürlerinden Jürgen Habermas; “Sınır tanımayan kapitalizmi siyasî anlamda frenlemeden dünya toplumunda yaşanan korkunç katmanlaşmaya çare bulmak olanaksızdır (Bölünmüş Batı, s.21)” diyor. Kapitalizmi siyasî anlamda frenlemek için, siyasete yön veren, siyasî söylemi anlamlı ve uygulanabilir kılan bir alternatif görüş ortaya koyabilmek lazım. Batı’dan böylesi bir görüş beklemek ise, bugünlerde ve yarınlarda beyhudelik olur artık... Çöküşte kimlik keşfi... Toplumu ayakta tutan kurumların yıkılması veya itibar kaybetmesiyle, kavramların içinin boşaltılması, aslı manasını yitirmesi, yani yazarın tabiriyle, evsiz-barksız kalması, diğer taraftan inanç temeli üzerine ayakta duran toplumun altındaki dinî zeminin kaydırılması, bizim için ibretlik sonuçlardır. Bütün bunları kaybede kaybede bugünlere gelen Batı’nın, niçin müslümanlar üzerinden kimlik arayışına girdiklerini daha iyi anlamak mümkün. Batı, tıkanmışlığına yeniden kimlik keşfiyle çıkış yolu ararken, Müslüman -Doğu’nun, yetişmiş in- HAYAT san potensiyeli ve tarihi birikimiyle, din eksenli medeniyet kimliğini yeniden tanımlayabilecek ülke olan Türkiye’de de entellektüel seviyede arayışlar, dinî referanslar üzerinde yürütülmektedir. Osmanlı’nın çöküşünü, “Osmanlılık”ın durduramayacağını anlayınca, Osmanlı kimliğini bir kenara bırakıp, Türklük kimliğine sarıldık. Cumhuriyet Türkiyesi’nin, milli-manevi değerlerimiz ve gerçeklerimizden kopuk, biraz Sosyalizm, biraz da Faşizm karışımı, “Tek Tip Türk Yaratma” projesine tepkinin neticesinde, MüslümanTürk kimliği keşfedildi. Bir müddet sonra da, bu kimlikten, “Milliyetçi” ve “İslamcı” hareketler doğdu. Sovyetler Birliği ve peyklerindeki komünist sistemin çökmesinden sonra siyasi milliyetçilik eski cazibesini kaybetti. Buna karşılık, Batı’nın İslam’ı düşman ilan etmesinden sonra, din eksenli ideolojiler palazlanmaya başladı. Bu sefer kendi kimliğimizi, İslam’la yoğrulmuş medeniyet değerleri, tarih anlayışı ve hayata bakış çerçevesinde aradık ve tarif ettik. Bu yolu seçenler, birçok badirelerden sonra, bugünkü iktidar partisini kuranlar ve oylarıyla iktidara taşıyanlardır. İnanç eksenli veya ideolojik bir ru- Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 12 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 ha sahip siyasi hareketler iktidar olsalar bile, kendi misyonları ve formasyonlarından uzaklaşmaya başlayınca, hayal kırıklığı yaşayan fikirdaş ve yoldaşlarının belli bir kısmını zamanla kaybederler. Baskının, yasakların ve düşmanlık derecesinde rakiplerin olmadığı bir sosyo-politik ortamda etnik kimlik kadar ideolojik kimlik de yerini muğlak, konjöktürel bir siyasi kimliğe bırakır. Özellikle iktidar nimetlerinden istifade eden kesimin üzerine çöken rehavet, aslında çöküşün başlangıcıdır. İşte tam da bu esnada, yani Jock Young’un da dediği gibi; topluluğun çöküşü esnasında kimlik keşfedilir. (Zygmunt Bauman, Gemeinschaften) Sürgündekiler ve Ebuzer... “Topluluğun çöküşü”nden, maddi olarak değil, değerler bazında erozyon ve inanç bazında manipülasyon anlaşıldığında; Türkiye’de zaman içinde sosyo-politik bir zemin ve çerçeve kazanacağına inandığım, din anlayışı ve akımının da doğuşu kolayca anlaşılabilir. Nobel Barış Ödüllü Dr. Şirin Nebadi’yi dinliyorum: İran’da bir müslüman, İslâm’ın, “dinde zorlama yoktur” hükmüne rağmen, Hıristiyanlığı seçtiğinden dolayı idama mahkûm edildi. Aynı zamanda Amerikalı hıristiyan bir din adamı da, müslümanları protesto için kilisede Kur`an-ı Kerim yaktı. Bu sefer de müslümanlar rencide edildi. Ebadi, her ikisinin de yanlış ve tehlike olduğunun altını çiziyor. Haftalık bir Alman gazetesiyle yaptığı söyleşide Ceyazirli Yazar Boualem Sansal (2011 Alman Kitapçılar Barış Ödülü sahibi) Mısır’la ilgili şunları söylüyor: “Gazeteciler ve entellektüeller tutuklanıyor. Eşcinseller, Kıptiler, Yahudiler takip ediliyor, başörtüsü bağlamayan kadınlar dövülüyor veya saçları tutup çekiliyor. Kızların okula gitmeleri yasaklanıyor ve yakın zamanda bir kadınla erkeğin el ele vermeleri de yasaklanacak”. Aynı yazar; Tunus’ta da tesettürlü olmayan kadınlara tükürülmekte, İslâmcılar üniversitelerde kadın ve erkekleri ayırmak istiyorlar ve Tunis Üniversitesi kadın rektörünü üniversiteden attırdılar, dedikten sonra, “Dindar bir devlette demokrasi olmaz” iddiasında bulunuyor. (Arabellion am Abgrund, Die Zeit,3.4.12) Batı’nın ödüllendirdiği her Müslüman-Doğu’lu bizim gözümüzde “hain” olabilir mi? Şirin Ebadi’yi dinlerken bir taraftan da bu soruya cevap aradım. Cezayirli Köln’deki 19 Mayıs Etkinlikleri İlgi Gördü 9 Mayıs Atatürkü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle T.C. Köln Konsolosluğu öncülüğünde sivil vakıf ve dernekler katkılarıyla bir salon proğramı düzenlendi. Alman ve Türk İstiklal marşlarıyla açılan proğram Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa`nın açılış konuşmasıyla start aldı. Gurbetci vatandaşlarımızın yoğun ilgi gösterdiği proğramda sanattan siyasete iş çevrelerinden basın mensublarına kadar kalabalık bir topluluk milli bayramda bir araya geldiler. AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk, Yeşiller Partisi KRV Eyaleti 2 Dönem Milletvekili (Grüne) Arif Ünal, Solingenden yakınlarının çoğunu yangında kaybeden Mevlüde Genç, Köln Konsolosluğu Çalışma Ateşesi Tahsin Özdemir ve Din Ateşesi Yekeriya Bül- 1 bül, Köln Anadolu Üniversitesi Rektörü Atilla Doğan, IGMG Köln Bölgesi adına Zihni Edis, UETD Bayram Keskin, Alevi Dernekleri adına Yüksel Söylemez, Hacı Bektaş Vakfı Başkanı (mimar) Hasan Cengiz, Almanya Manisalılar Derneği Başkanı Gazeteci Yazar Ali Gültekin, başta olmak üzere oldukca kalabalık resmi ve sivil erkan toplantıda hazır bulundular. M. Kemal Basa yaptığı açılış konuşmasında dernek ve kurumların yaptığı desteğe teşekkür etti. 10. yıl nutkunun klasik bir marş olmadığının altını çizerek verilen bağımsızlık mücadelesini kürsüden aktardı. Proğram sırasıyla Yurdun Sesi Kültür Topluluğunun Atatürk`ün sevdiği türkü ve şarkılarını solo ve koroyla seslendirdi. Sahneye sırasıyla halk oyunları, Kafkas ekipleri, Karadeniz oyunları ve diğer gösterileriyle devam etti. dosya yazar Boualem Sansal’ı okurken de aynı soruya kendimce cevap bulmaya çalıştım: İddialarının yarısı doğru olsa bile, yine de korkunç... Din adına yapılan her türlü baskı ve zulümler, maruz kalan insanlar kadar dinin kendisine de aynı derecede hakaret ve ihanettir! Ülkeme dönüyorum: Büyükleriyle birlikte bir televizyon proğramına katılan genç adam; “Şam Valisi Muaviye’nin tesirinde kalarak, 3. Halife’nin Rebeze Çölü’ne sürgüne gönderdiği Ebuzer geri dönüyor artık” deyince, belki de son 2025 seneden beri ilk defa bu derece heyencanlanmış olmalıyım ki, önceden hiç görmediğim ve tanımadığım birisini oturduğum yerden ayağa kalkarak, alkışladım, alkışladım... Genç adamın bir tarafında Muhafazakâr-gelenekçi müslüman tiplemesinin önde gelen isimlerinden birisi, Prof. Nevzat Yalçıntaş, diğer tarafında ise, “Gelmiş geçmiş en büyük muhafazakâr Ebu Cehil’dir” diyen, Yazar İhsan Eliaçık oturuyordu. Sürgündeki Ülküdaşım Ebuzer geri dönüyordu: Ebuzer’in dönüşüyle nice yad ellere sürülenler de geri döneceklerdi... 19 Mayıs Üniversiteliler Turnuvası ürk Üniversiteliler ve Akademisyenler Derneği TürkÜniD Köln Spor Okulunda T.C. Köln Başkonsolosuğu himayesinde Kuzey Ren Vestfalya’da (KRV) eyaletinde üniversitelerde ve yüksek okullarda okuyan öğrenciler arasında ‘Atatürk’ü Anma ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’ turnuvası düzenledi. Yaklaşık 120 kişinin katıldığı futbol ve basketbol karşılaşmalarına ise şu takımlar katıldılar: Köln Üniversitesi, TürkÜniD e.V., Köln Fachhochschule 1, Köln Fachhochschule 2, Köln Fachhochschule – Gummersbach, StudyCoach , Wuppertal Türk Üniversiteliler Derneği TSVW, RWTH Aachen Üniversitesi ve Almanya Genç Türkler Ocağı. İSTİKLAL MARŞI VE 19 MAYIS İstiklal Marşı ile açılış konuşmasını yapan Türk Üniversiteliler Derneği Başkanı Levent Taşkıran 19 Mayıs Gençlik ve Spor bayramının tarihi önemine dikkat çekerek, cumhuriyetin kuruluşunu Türk gençliği olarak yaşatmayı kendilerine görev olarak gördüklerinin altını çizerek takımlara başarılar diledi. Çekişmeli ve yoğun geçen progama ayrıca muzik ve festival şeklinde geçti. Turnuvaya daha sonra Göztepe ve Ordusporun eski teknik direktörü Dr. Hıdır Akbaş, DİTİB Eğitim Müdürü Işık Uğurlu ve DİTİB Gençlik ve Spor Sorumlusu Nevzat Coşkun katıldı. Çekişmeli geçen müsabakaların galibi ve finali Study Coach takımını 2:1 ile yenerek 19 Mayıs kupasını TürkÜNiD kaldırmayı başarırken, ikinciliği ise StudyCoach takımı elde etti. Kazanan takımlara ise DİTİB Eğitim Müdürü Işık Uğurlu kupaları vererek gençlere teşekkür etti. T HAYAT il kültürün aynasıdır ve toplumun sürekliliği ile kültürün yeniden üretimini sağlamada en temel kurumlardan biridir. Dil yoksa bir kavramlar sistemi ve düşünce de yoktur. Düşüncenin belirleyicisi dil, dilin belirleyicisi ise toplumdur. İnsan gerçekliğe dili kullanmaksızın adapte olamaz. Reel dünya büyük ölçüde bilinçsiz bir biçimde dil alışkanlıkları üzerine inşa edilir.1 Bir çocuk için dil, çocuğu egosundan uzaklaştırıp, onun sosyal bir kişi olmasını sağlayan, kendisini kontrol ve takip ettirebilen, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını ifade etmesini adım adım geliştiren ve kendini güvende hissetmesine yardımcı olan bir davranış türüdür.2 Dil çocuğun kendisini anlatabilmesini sağlar ve ona birey olma yolundaki ilk adımını attırır. Dünyaya geldiğinde hiçbir şey bilmeyen çocuk anadiliyle kimlik kazanır, kültür edinir ve toplumsallaşır. Ayrıca, anadili aracılığıyla ilk toplumsal kuralları kavrar, çevresi ile ilişki kurar. Bu noktada anadiline ve anadili eğitimini verecek kişilere büyük bir görev düşer. Zira çocuğun tüm gelişimi dil gelişimiyle doğrudan bağlantılıdır.3 Bütün bunların yanı sıra geçmiş kuşaklar gündelik hayatın yeniden üretiminde yaşam deneyimlerini yeni kuşaklara dil aracılığıyla aktarır. Dil bir toplumun değer yargılarını, duyarlılıklarını, önceliklerini ve farklılıklarını özünde taşır... Anadili, insanın içinde doğup büyüdüğü aile ve toplum çevresinde, doğumundan 6 yaşına gelinceye kadar öğrendiği, kendini ifade edebildiği, duygu ve düşüncelerini aktarabildiği dildir: Anadili eğitimi çocuk 6 yaşına gelene kadar büyük ölçüde tamamlanmaktadır ve bu yaştan sonra, öğrenilen bu dilin gelişmesi ile ilgilenilmektedir.4 Yurtdışında çok dilli ortamlarda yetişen bir çocuğun kimliğini koruyabilmesi, sağlıklı düşünme, doğru anlama, toplum içinde karşı karşıya geldiği çeşitli durumlara uyum sağlayabilme yeteneklerinin gelişmesi için ana dili ayrı bir anlam ve önem taşımaktadır.5 Son yıllarda yapılan araştırmalar da ortaya koymaktadır ki; ana dili çocuğun kimlik ve zihin gelişiminde önemli bir rol oynar ve ilk önce öğrenilen ana dili, ikinci dilin edinilmesine de belirleyici bir zemin, bir alt yapı oluşturur. Bu bakımdan ikinci dil olarak öğrenilen dilin yanında çocuğun birinci dilinin de desteklenmesi gerekir. Bu görüş beyin üzerinde yapılan araştırmalarla da desteklenmektedir. Araştırmalarda elde edilen bulgulara göre, birinci D Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 13 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Ömer ÖKSÜZ [email protected] Dilin Önemi ve Anadili Olarak Avrupa’da Türkçe dilin edinilmesinde beyindeki nöronlar (sinir hücreleri) arasında bir takım ilişki ağları kurulduğu ve bunların daha sonra artık değişmediği, diğer tüm öğrenme süreçlerinin bu ağlar üzerinden gerçekleştiği (yani ikinci dil ve diğer öğrenme süreçleri) ve bunlar üzerine kurulduğu belirtilmektedir. Durum böyle olunca, birinci dildeki gelişim süreçlerinin ihmal edilmek hatta bastırılmak suretiyle tehlikeye atılmamasının gerektiği savunulmaktadır.6 Çocuğun dilsel ve zihinsel gelişimi ve başarısı için öneminin yanı sıra, Avrupa’daki Türkiye kökenli insanların toplumsal yapısının analiz edilmesinin en önemli araçlarından biri de konuşulan dildir. Ve bugün itibariyle, Türkçe Batı Avrupa’da birçok ülkede 5 milyonu aşkın insan tarafından konuşulan en büyük azınlık dilidir. Aynı şekilde, batı Avrupa vatandaşları arasında en çok kullanılan ortak dil İngilizceden sonra Türkçedir, ancak bununla birlikte anadile (Türkçeye) olan hakimiyetin birinci kuşaktan üçüncü kuşağa gelinceye kadarki süreçte kaybolmaya başlaması (ki, ilk kuşakta Almanca bilenlerin sayısı çok az iken, üçüncü kuşakta Türkçe bilenler gittikçe azalmaktadır), Türkiyeli göçmenlerin kültürel kimliğinin yaşatılması ve yeniden üretilmesi için bir tehdit unsuru olmaktadır. Zira dildeki dönüşüm, aslında toplumun kültürel yapısının dönüşümüdür.7 Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın anadili olarak kullandığı Türkçe, vatandaşlarımızın çoğunlukla kırsal kesimden göç etmiş olmaları ve Türkiye’de konuşulan Türkçenin geçirdiği gelişimi izleyememeleri gibi nedenlerden dolayı standart bir dil olmayıp; her bir vatandaşımızın geldiği yörenin genel karakteristik yapısını yansıtır.8 Ve bunun yanı sıra, sosyal ve kültürel açıdan fakir, nispeten kapalı bir çevrede, tekdüze yaşama bağlı olarak Türkçenin iletişim dili olarak yete- dosya rince ve etkin olarak kullanılamaması yeni kuşakların kurallara uygun bir Türkçe öğrenebilmesini engellemektedir. Ayrıca, Avrupa’da yetişen Türkiyeli göçmen çocuklarının büyük bir kısmının aile içinde sağlıklı dilsel etkileşim olanağı bulamaması konunun üzerinde durulması gereken bir başka boyutudur. Çocuklar ev dışında, içinde bulundukları toplumun dilini konuşmakta, anadillerini ise sadece ev içinde, ebeveyn (ve akrabaları) ile temel iletişim gereksinimleri çerçevesinde, son derece asgari bir seviyede kullanmaktadırlar. Ve çocuklarla yetişkinler arasındaki iletişim, buyurgan ve daha çok temel gereksinimleri karşılamaya yönelik bir özellik göstermektedir. Dolayısıyla, kapalı bir çevrede, kısır bir döngü içinde sürdürülen tekdüze yaşama bağlı olarak, Türkçenin de iletişim dili olarak yeterli oranda kullanılmaması nedeniyle yeni yetişen kuşakların yeterli kalitede Türkçe öğrenmesi engellenmektedir. Ve bunun sonucunda yarı dillilik gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalınmaktadır. Yarı dillilik ise ancak dilsizlik olarak tanımlanabilir. 9 Ve yarı dillilik veya dilsizlik bireyin ruhsal dünyasını ve sonrasında tüm eğitim hayatını etkileyecek olumsuz sonuçların habercisi olarak değerlendirilmektedir (nitekim, çocukların ergen oldukça ebeveynleri ve kendi yaşıtı diğer çocuklar ile arasındaki dilsel boşluk, duygusal bir boşluğa dönüşür ve çocuklar ebeveynlerine ve okula çok hızlı bir biçimde yabancılaşabilirler). Doğuştan itibaren aile çevresinde öğrendiği anadilinde değil de sadece ikinci dilde desteklenen öğrencilerin büyük bölümü okul derslerinin kendileri için tüm okul hayatı boyunca çok ağır olduğunu bildirmektedirler. Modern dönemde, eğitim sürecinde öğrencilerde “kendine güven” ve “kendinden emin” olma duygularının geliştirilmesi hedeflenmektedir. Uygulanan metotlar sonucunda, göçmen öğrencilerde ise bunun yerine “aşağılık” duygusu gelişmekte, bu da onların genel olarak öğrenmelerini güçleştirmektedir. 10 Batı Avrupa’da yaşanılan ülkenin dili ve anadili olarak Türkçe öğrenimi ise çok karmaşık bir meseledir. Her şeyden önce yıllar boyunca anadili öğretimi yasaları sürekli olarak değişmiştir. İkinci olarak da anadili öğretimi konusunda Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir uyuşma söz konusu değildir. Belirsizlik ve tutarsızlık anadili eğitimiyle ilgili politikaları tanımlamaktadır. Bununla birlikte, kaba hatlarıyla özetlendiğinde HAYAT Batı Avrupa’da Türkçe, ya yabancı dil olarak ya da anadili olarak öğretilmektedir. 11 Daha önce de ifade edildiği gibi, Avrupa genelinde, anadili eğitimi ile ilgili çok farklı uygulamalar bulunmaktadır. Örneğin İsveç, 1976 yılında Ev Dili Reformu’nu gerçekleştirmiştir. Bu reform göçmen çocukların ikinci dil olarak İsveç eğitimine katılmalarını zorunlu kılmakla birlikte, isterlerse kendi dillerinde eğitim hakkına sahip olduklarını yasal olarak kabul etmiştir. Bu bakımdan İsveç, kültür politikası ve iki dilli eğitim açısından kıta Avrupa’sından farklı bir yapı göstermektedir. İsveç eğitim sistemi, evde konuşulan dili eğitimde de geçerli dil olarak kabul etmekte ve en az 5 kişilik bir grup oluştuğunda anadili eğitimi vermeyi belediyelere bir yükümlülük olarak şart koşmaktadır. Ve son yıllara ait verilere göre İsveç’te, Türkçe anadili eğitimine katılan çocukların sayısı toplam Türkiyeli göçmen çocukların nüfusunun %60’ını oluşturmaktadır. Göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir başka ülke olan Fransa, kültürel alanda göçmen örgütlerin sosyal ve kültürel etkinliklerini desteklemenin yanında mütevazi oranda anadili eğitimine de müsaade etmektedir. Bununla birlikte, Fransa Anayasasının 2. maddesine göre Fransızca 1992 yılından bu yana tek resmi dildir. Fransa, anayasal nedenlerle, çeşitli kültürlere ve farklı anadillere sahip olan vatandaşlarını azınlık olarak tanımamaktadır, ki bu Fransa’nın azınlıklarla ilgili değişmeyen politikasıdır. Bunlar bölge kültürleri ve dilleri çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle anayasal engellelerin aşılması amaçlanmaktadır. Ancak kendi iç mevzuatında yerel kültürlerin korunması için düzenlemeye gitmiş ve bölgesel dil olarak kabul ettiği (Korsika, Bask dili gibi) bir takım dilleri okulların müfredatına konulmasını benimsemiştir.12 İsveç’ten farklı olarak Fransa’da anadili eğitimi göçmen grupların kendi ülkelerinin konsoloslukları tarafından organize edilmektedir. Ve son verilere göre, 400 binin üzerinde Türkiyeli göçmenin yaşadığı Fransa’da, ilk ve orta öğretim düzeyinde 20 bini aşkın Türkiyeli öğrenci kendi konsolosluklarının düzenlediği bu eğitime katılmaktadır. Göçmenlerin anadili konusunda belirsizlik ve karmaşanın sürdüğü bir diğer batı Avrupa ülkesi olan Hollanda’da anadili eğitimiyle ilgili 70’li yıllardan bu yana zikzaklı bir politika izlenmiştir. Hollanda, başlangıçta anadili eğitimi konusunda Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 14 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 en az İsveç kadar istekli ve olumlu bir tavır sergilerken, sonraki yıllarda bu eğitimi “kırparak” neticede tümden kaldırma yoluna gitmiştir: 2004 yılında Yaşayan Yabancı Diller Eğitimi olarak adlandırılan anadili eğitimi tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bu eğitimin kaldırılmasına gerekçe olarak söz konusu eğitimin ve öğretmenlerin kalitesizliği yanında bütünleşme önünde bir engel olduğu belirtilmiştir. Ancak hükümetin bu eğitimi tasarruf politikaları çerçevesinde kaldırmış olması manidardır. Bu eğitimin kaldırılmasıyla binlerce yabancı kökenli çocuk anadillerini öğrenmekten mahrum bırakılırken, yüzlerce öğretmen de işsiz kalmıştır.13 Özetle, Hollanda’da son durum, konunun uzmanlarından Guus Extra ve Ludo Verhoeven’in belirttiği gibi14: “Hollanda’daki yaygın kanı etnik azınlıkların anadillerini öğrenmeyerek sadece Hollandaca konuşmaları yönündedir; ve göçmen çocukları anadillerini öğrenmek yerine tüm zaman ve enerjilerini Hollandaca öğrenmeye vakfetmelidir. Bu anlayışta çok dillilik bir zenginlik/kaynak olarak değil, bir problem olarak görülmektedir.” Yaklaşık 700 bin Türkiye kökenli öğrencinin bulunduğu Almanya’da ise genel olarak dışlayıcı bir etnokültürel ulusçuluk hakim durumdadır. Bu hakim görüş, aynı zamanda devlet politikasıdır ve göçmenlerin dil ve dinleri başta olmak üzere kültürel değerlerini “tehdit” olarak görmektedir. Bu nedenle Almanya, uyum ve entegrasyon için göçmenlerin ana dillerini sistemli ve düzenli olarak konuşmalarını ve öğrenmelerini desteklememekte, zaman içinde azalarak ortadan kalkmasını umarak, buna zemin hazırlamaktadır.15 2005’te yürürlüğe giren Göç Yasası’nı çıkarıncaya kadar göç ülkesi olduğunu kabul etmeyen Almanya, yaklaşık 50 yıldır birlikte yaşadığı göçmenleri “yabancı statüsüne tabi tutmuştur/tutmaktadır. Türkler ve diğer yabancılar “Alman ulusunun birliğini bozar” inancıyla dışlanmaktadır.16 Çok kültürlülüğe hala mesafeli duran Almanya, yıllardır aynı topraklarda birlikte yaşadığı Türkiye kökenlilerin ana dillerini resmi okullarda öğrenme ve geliştirmelerinin önünü dolaylı olarak kesmektedir. Almanya Türk Toplumu Başkanı Kenan Kolat’ın ifadesiyle, “Alman okul sistemi diğer dilleri ve kültürleri temelden reddetmekte ve küçümsemektedir. Asıl sorun saygı eksiklği, yok sayma, kabul etmemedir.17 Bu genel devlet politikasının yanı sıra göçmenlerin anadili eğitimine olumlu/ılımlı (yerel) yaklaşımlar da yok değildir. Örneğin; Kuzey-Ren Vestfalya Eyaletinde “misafir işçi” çocuklarının anadili eğitimine yönelik ilk düzenlemeler 60’lı yılllarda yapılmıştır. O yıllarda çocukların ülkelerine döndüklerinde uyum sorunu yaşamamaları düşüncesiyle açılan anadili ve kültür dersleri, zaman içersinde yeni amaçlara hizmet edecek biçimde yeniden yapılandırılmıştır. Bugün Kuzey-Ren Vestfalya’da aralarında Türkçenin de bulunduğu 18 ayrı dilde anadili dersi verilmektedir. Türkçe orta dereceli okulların ilk kademesinde ikinci yabancı dil olarak seçilebilmekte, ikinci kademesinde lise bitirme sınavlarında seçilebilecek dersler arasında yer almaktadır. Özetle, her ne kadar haftada iki saatle sınırlı tutulsa da, KuzeyRen-Vestfalya Eyaletinde genel tutumdan farklı olarak ılımlı bir dil politikası izlenmekte, Almanya’daki diğer eyaletlere örnek olabilecek nitelikte uygulamalara yer verilmektedir. Türkçe’ye Almanya’da (ve Avrupa genelinde) hak ettiği değerin verilmesi Türkçe’nin kurumsallaşmasından geçmektedir. Bunun için ise Türkçe için uzun vadeli planlar yapan kurumlar oluşturulmalıdır.18 Almanya özelinde, Türkçe’nin kurumsallaşmasına katkı sağlayacak bir örnek olarak Duisburg-Essen Üniversitesi Turkistik Bölümü gösterilebilir. Bu bölümde 1995 yılından bu yana Almanya için Türkçe öğretmenleri yetiştirilmekte, mezunlar kendi ana dillerini Almanya’da, “ana dili” dersi olarak öğretmektedir. Almanya’da en fazla konuşulan ikinci dil olan Türkçe’nin anaokulundan üniversiteye kadar, eğitim müfredatının her aşamasında ana dili olarak yer alması, Avrupa’da yaşayan Türkiyelilerin fiziksel varlıkları kadar dillerini de kalıcı kılacaktır. Türkçe’nin Batı Avrupa dilleri arasında kurallı, düzgün ve canlı bir biçimde varlığını sürdürebilmesi için, Almanya ve Türkiye devletlerinin etkili bir program uygulaması, sivil toplum kuruluşları, aileler ve genç kuşakların da ana dillerine gereken hassasiyeti göstermeleri önem taşımaktadır. Özetle, farklı Avrupa ülkelerinde farklı anadili eğitimi uygulamaları vardır. İngiltere gibi ülkelerde anadili eğitimi, ilgili toplumla yerel yönetim arasında çözülmesi gereken bir konu iken, İsveç, Hollanda ve Danimarka gibi ülkelerde sorumluluk eğitimle ilgili mercilere aittir. Almanya (bazı eyaletleri hariç), Fransa ve Belçika gibi ülkelerde ise anadili dosya eğitimi sorumluluğu göçmelerin geldiği ülkeye aittir. Bununla birlikte, bütün bu ülkelerde, yani Avrupa genelinde anadili eğitimi derslerinin kalitesi genellikle düşük olduğu için her geçen gün anadili derslerine talep azalmaktadır. Takdir edileceği üzere, Türkçe’nin öğretimi özel bir uzmanlık alanıdır. Türkçe öğretmenleri de tıpkı Almanca, Fransızca ve İngilizce öğretmenleri gibi yabancı dil öğretmeni olarak yetiştirilmelidirler. Her şeyden önce bu öğretmenler anadilleri hakkında temel dilbilimsel bilgilere sahip olmalıdır. Anadilinin Türkçe olması veya sadece Türk dili ve edebiyatı bölümünden mezun olmak Türkçe’yi öğretmeye yetmez. Bir diğer önemli konu da; Türkçe’yi ikinci dil ortamında öğretecek öğretmenlerin anadili edinimi ve ikinci dil edinimi konusunda yüksek lisans düzeyinde programlarını takip etmesi gerekliliğidir. En önemlisi de; bu öğretmenlerin tercihen çalıştıkları ülkenin dilinde iletişimsel yeterliliğe sahip olmaları gerekmektedir.19 1 Hüseyin Arslan, Epistemik Cemaat, Paradigma Yayınları 2 Yavuzer 1987, s. 46 3 Hilal Polat, Okul Döneminde Anadilin Önemi (http://www.atib.org) 4 Erkan Türkoğlu, Türkçe’nin Geleceği Paneli, DİTİB. 5 Prof. Dr. Mustafa Çakır, Sosyal Bilimler Dergisi 2002-2003 6 Prof. Dr. Cemal Yıldız. Kaynak: http://dobam.eu/downloads/cytuerkcev2.pdf 7 Yusuf Adıgüzel, Almanya Türkleri’nde Dil Din Kimlik, Şehir Yayınları 8 Prof. Dr. Mustafa Çakır, Sosyal Bilimler Dergisi 2002-2003 9 Prof. Dr. Mustafa Çakır, Almanya’daki Çok Kültürlü Ortamlarda Türkçenin Ana dili olarak Kullanımı. 10 Prof. Dr. Cemal Yıldız. Kaynak: http://dobam.eu/downloads/cytuerkcev2.pdf 11 Kutlay Yağmur, Batı Avrupa’da Türkçe Öğretiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri 12 Süleyman Terzioğlu, Uluslararası Hukukta Azınlıklar ve Anadilde Eğitim Hakkı. 2007 13 Yard. Doç. Dr. Kadir Canatan, Türkoloji Araştırmaları 14 Extra & Verhoeven, 1993: 22-23. 15 Yusuf Adıgüzel, age. 16 Talip Küçükcan, Almanya’da Türkler, Kimlik Arayışları ve İslam... Orion Kitabevi 17 Tolga Korkut, Almanya’da Ana Dili Eğitimi Erdoğan’ın bildiği gibi değil, tebliği. 18 Türkoğlu, Türkçe’nin Geleceği Paneli 19 Kutlay Yağmur, Batı Avrupa’da Türkçe Öğretiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 15 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber IGMG Hessen’de 40 Hadis Ezberleme ve Hutbe Yarışması GMG Hessen Bölgesi İrşad Başkanlığı tarafından her sene mutad olarak gerçekleştirilen 40 Hadis Ezberleme ve Hutbe Yarışmaları bu sene de yapıldı. Bu sene gerçekleştirilen yarışma Giessen`de yapıldı. IGMG Hessen Bölgesine bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren cemiyetlerin iki kategoride yarışmacı gönderdiği programa ilgi oldukça güzeldi. IGMG Giessen Buhara Camii müştemilatında yapılan yarışma açılış Kur`an-ı Kerimi ile başladı. İlk olarak 40 Hadis Ezberleme yarışmasına geçildi. Bu dalda katılım sağlayan yarışmacılara daha önceden ezberlemeleri için verilen “Arapça-Türkçe 40 Hadis”ten yarışmanın jüri heyeti tarafından rastgele seçilenler soruldu. Bu dalda yarışmaya 11 kişi katıldı. Rüsselsheim Kerem I Karyağdı, Giesen Ahmet Safa Erol, Kassel Fatih Tutulmaz, Lollar Muhammed Çam, Wetzlar Enes Değer, Hanau Abdussamed Temel, Offenbach Abdullah Baykal, Alzenau Alim Kemaloğlu, Haiger Talha Atçeken, Darmstadt Süleyman Derin, Elsenfeld Muhammed Sargın Yapılan değerlendirmede 1. Rüsselsheim Kerem Karyağdı 500 puan 2. Giesen Ahmet Safa Erol 493,75 puan 3. Kassel Fatih Tutulmaz 493 puan 4. Lollar Muhammed Cam 492,5 puan oldular. Daha sonra Hutbe dalındaki yarışmaya geçildi. Bu yarışmaya da 10 kişi katıldı. Talebeler minbere çıkarak hutbelerini sundular. Kelsterbach Veysel Panco, Ahmet Hulusi Büyükakyüz Rodgau, Osman Yıldız Giessen, Yasin Yapar Pfungstadt, Ömer Faruk Çağlayan, Enes Yılmaz Elsenfeld, Mu- hammed Aksoy Darmstadt, Kerem Yılmaz Haiger, Utku Kaya Limburg, Yunus Candan Offenbach. Yine yapılan değerlendirmede 1. Kelsterbach Veysel Panco 485 puan. 2. Ahmet Hulusi Büyükakyüz Rodgau 439 puan. 3. Osman Yıldız Giessen 435 puan oldular. IGMG Hessen Bölge İrşad Başkanı Şerif Aslan bir selamlama ve değerlendirme konuşması yaptı. Aslan konuşmasında: “Katılım sağlayan tüm cemiyetlerimize kalbi teşekkürlerimi sunuyorum. Her iki dalda da katılım sağlayan cemiyetlerimizi ayrıca tebrik etmek istiyorum. Bizler IGMG olarak cemiyetlerimizde yapılan eğitimlerin neticelerini bu tür yarışmalarda daha net olarak görmekteyiz. Allah`a şükürler olsun ki Almanya gibi bir yerde Efendimiz (s.a.v)in hadislerini hem Arapça hem Türkçe olarak ezberleyen evlatlarımız yarışmalar yapmaktalar. Ayrıca artık elhamdülillah camilerimizde hutbe okuyabilecek evlatlarımızın sayısı oldukça fazla ve bunlar yarışmalara bile katılmaktalar. Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Bize göre bu yarışmalara katılan her evladımız birincidir” dedi. Daha sonra yarışmalarda derecelere giren talebelerin hediyeleri takdim edildi. Son olarak yine IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz bir selamlama ve değerlendirme konuşması yaptı. IGMG Hessen Bölge İrşad Başkanı Şerif Aslan yarışmacılara takdim edilen hediyelerin sponsorlarına da teşekkür etti. Kapanış Kur’an-ı Kerim’inin ardından program sona erdi. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 16 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber IGMG Hacc’da İnsanımızın Tercihi Olduğu G Tahir bey söyleşimize geçmeden önce kendinizi bize tanıtır mısınız. Öncelikle bu imkanı sağlayıp bizlere yer verdiğinizden dolayı teşekkür ediyorum. Bendeniz aslen Anadolumuzun bağrından, Ardahan vilayetinden kopup gelen bir işci ailesi çocuğuyum. Almanya`nın Köln kentinde yaşıyorum ilk ve orta eğitimimi Köln´de tamamladıktan sonra, Mısır El-Ezher‘de eğitimimi tamamladım. Teşkilatımızın çeşitli kademelerinde görevlerde bulundum. Köln Bölge Gençlik Teşkilatlanma Başkanlığından sonra IGMG Genel Merkez Hac – Umre başkanlığında çalışmaya başladım, yaklaşık 11 yıldır çalıştığım bu birimde sonra 3 yıldan beri IGMG Hac & Umre GmbH’da çalışarak Birim başkanlığını yürütmekteyim. IGMG Hac Umre ve Seyahat Başkanlığı hakkında bilgi verir misiniz? 2009 yılından itibaren GmbH statüsünde hizmete devam eden IGMG Hac Umre ve Seyahat şirketi 4 yıldır çalışmalarına ilk günkü aşk ve heyecanla devam etmektedir. Her yıl binlerce kişiyi kutsal beldelere kavuşturan kuruluşumuz, insanımızın rahat huzurlu bir o kadar da doya doya ibadetlerini yapmalarına vesile olmaktadır. 33 Bölge ve 12 ayrı ülkede bölge düzeyinde temsilciliği bulunan kuruluşumuz, uluslararası hava taşımacılığı kuruluşu olan IATA üyesi olup, hizmetlerini birinci sınıf bir seyahat şirketi olarak icra etmektedir. 39 Yıllık tecrübeden sonra IGMG e.V Hac-Umre organizesini HadschUmra Reisen GmbH’ya devretti. 4 yıldır şirket olarak başarlı hizmetler sunduk, insanımızın teveccühünü kazandık tercih edilir durumdayız. Tecrübeli ekibimizle hizmetleri sunuyoruz. Bu marka; tamamen bu organizede görev alanların ortak emeği olup, bütün kardeşlerimizin özverili çalışması, gayretleri, yaptıkları hizmetleri ibadet aşkıyla yapmaları, çalışmalarına ruh ve heyecan katmalarıyla gerçekleşmiştir. Dolayısıyla bütün kardeşlerimize sizler aracılığı ile teşekkür ediyor, hayatta olmayanlara da Allah`tan rahmet diliyoruz. Umre programlarınız yılın hangi aylarında başlıyor. IGMG Hac - Umre Seyahat şirketi olarak ‘‘Gönüllerin Yolculuğu” sloganı ile başlatmış olduğumuz 2012 Umre sezonuna Nisan ayı paketleri ile başladık. Yılda 4 ayrı umre programı ve 20 farklı paket seçeneği ile insanımıza geniş bir yelpaze sunmaktayız. Bu bağlamda hazırlamış olduğumuz çok dilli umre broşürleri, görsel afişler, Tv reklamları, web sayfası ve sosyal medyanın tüm imkanlarını tanıtım unsurları olarak kullandık. İsteyen kişiler online olarak da umre kayıt işlemlerini yaptırabilmekteler. Geride bıraktığımız Nisan umresi dışında Mayıs ayında Bahar umresi, Temmuz ayında Yaz umresi ve Ramazan umresi seçenekleri yıl içerisinde sunulmaktadır. Umreye giden umrecilerimiz dönüşlerinde Türkiye‘de kalıp tatillerini geçirdikten sonra, aynı biletle ülkelerine dönebilmektedirler. Bu şekilde hem umre hem tatil imkanı elde etmiş oluyorlar. Yoğun bir ilginin olduğu Nisan Umresi Programında 5000‘in üzerinde bir katılım oldu. Bu talebi neye bağlıyorsunuz? Sizinde belirttiğiniz gibi bu yıl Nisan Umresinde 5200 kadar umrecimizi mübarek beldelere kavuşturduk elhamdülillah. Bu her açıdan sevindirici bir manzara. Her açıdan diyorum, çünkü! bu kadar büyük bir topluluğun mübarek beldeleri görmek ve orada ibadetleri özünden yaşayabilmek arzusunda olmaları, özellikle de Avrupa`da yaşayan insanımız açısından elbetteki sevindirici bir tablodur. Öte yandan bu kişilerin önemli bir ibadet olan Umre ibadetini yapmak üzere, Şirket olarak bizi tercih etmeleri büyük bir teveccühtür. Bu bizleri daha çok motive ediyor, çalışmalarımızı bereketli kılıyor. Bunların yanında üniversite öğrencileri ve 25 yaş altı gençlerimizi teşvik etme amaçlı özel fiyatlar belirledik. Ayrıca gençlere rehberlik edecek kadroyu yine kendilerinden olan ağabeyler ve ablalardan oluşturmaya çalıştık. Hizmet kalitemizi artırdık, farklı seçenekler sunduk. İşinin ehli, hitabeti kuvvetli Kafile ve Grup başkanlarıyla kafileleri oluşturduk. Tüm bunlar umreye katılım sayısını hiç şüphesiz olumlu yönde etkilemiştir. Bu yıl ilk defa çocuklar unutulmadı ve kreş hizmeti sunuldu. Bu hizmetten biraz bahseder misiniz? Nisan Umresinde dikkatimizi çeken başka bir durum da, umreye çocuklu ailelerin katılma istekleri oldu. Bu doğrultuda çocuklara yönelik kreş hizmeti hazırlıklarına başladık ve elhamdülillah çok da başarılı bir şekilde gerçekleşti. Bu hizmette Milli Görüş Eğitim Başkanlığı Ana Sınıfı sorumlusu görevlilerimizden Meryem Özmen öncülüğünde oluşturulan bir ekip görev aldı. Hem Mekke`de hem de Medine`de bir kreşten daha fazlası sergilenerek bu hizmet ailelere sunulmuş oldu. Çocuklara burada bu beldede olmalarının nedeni ve yapılan ibadetler, çocukça bir yaklaşımla oyunlar, eğlenceli çalışmalar eşliğinde öğretildi. Çocukarla birlikte toplu tavaflar yapıldı. Ailelerle birlikte geziler yapıldı. Bu hizmetin çok faydalı olduğunu belirten aileler memnuniyetlerini döndükten sonra merkez ofisimizi arayarak belirtmişlerdir. Umrede çocuk olmak! Orada şahit oldunuz, yaşadınız. Çocuklarla tavaf yapmak nasıl bir duygu? Uzun yıllardır hem umreye hem de hacca gidiyorum, çocuklarla birlikte hiç toplu tavaf yapmamıştık, bu sene nasip oldu. İnanılmaz bir duygu. Onların lebbeyk deyişleri, masumane yaptıkları dualar, ihramları küçücük bedenlerinde taşımaları, hepsi görülmeye değerdi. Aileler bu ibadetten çocuklarını mahrum bırakmasınlar. Bu tür tatilleri çocukları ile birlikte umre yaparak oralarda değerlendirsinler. Nisan Umresinin diğer bir adı da ‘‘Gençlik Umresi” diyorsunuz. Gençlerin Nisan umresine katılımı yoğun oluyor mu? Zaten çalışmalarımızda öncelikli hedef gençlerimizin oraları ziyaret etmeleri ve ibadetleri merkezinde hem bedenen hem de ruhen o mekanları teneffüs ederek gerçekleştirmeleridir. Nisan umresinde umrecilerimizin %55‘ni gençler oluşturmuş ve bu oran her geçen yıl artış eyilimindedir. Bu manada hem Gençlik Teşkilatımız hem de Kadınlar Gençlik Teşkilatımızın konuyla alakalı özverili çalışmalarının, gençlerin umreye teşviki açısından çok önemli olduğunu bilmekteyiz. Bu bağlamda Gençlik Teşkilatımızı hazırlamış olduğu ‘‘Umre Günlüğü” adında, umreye özel bir günlük hazırlayarak, gençlerin oradaki hatıralarını bir ömür boyu canlı tutmaları ve her güne bir dua ve zikirlerle yapılan ibadetlerini pekiştirmeleri adına çok faydalı olmuştur. Yine gençlerimiz için Abiler ve Ablalar tayin edilerek rehberlik hizmetleri verilmiştir. Bizler gençlerimizin bir çoğunun döndükten sonra ailesine çevresine ve bulundukları şehirlerdeki insanlarına daha faydalı olduklarını müşahede ediyoruz. Umre ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara giden insanlarımıza ne gibi hizmetleriniz oluyor. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 17 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Gibi Umre’de de Yoğun Şekilde Tercihi Oldu dı da nçleolu- utsal gibi Öncelikle Umreye gitmek üzere karar vermiş olan kişilere yönelik rehberlik hizmetleri burada yaşadıkları şehirlerden başlıyor. Umre öncesi yapılan seminerlerde umreciler gerekli bilgi donanımlarını alıyor ve yolculuğa hazırlanıyorlar. Merkez ofisimiz aracılığı ile umrecilerimizin vizeleri alınıyor tüm resmi işlemleri, uçak biletleri de dahil olmak üzere bitiriliyor. Yine Hac ve Umre organizasyonumuz tarafından hazırlanmış olan malzemeleri eşyalar da tüm umrecilerimize takdim ediliyor. Kutsal topraklara intikallerde orada bulunan hava alanı görevlileri tarafından karşılanıp otellerine götürülen umreciler, Peygamber diyarına gelmiş olmanın nişanesi olarak ‘‘O”nu temsilen güllerle, hurma ve Zemzem ile karşılanıyorlar. Umrecilerimiz en güzel bir şekilde ağırlanıyor. Rehber hocalarımız eşliğinde tavaf ve ziyaret hizmetleri veriliyor. Sabah ve akşam yemekleri hizmetlerimiz içerisinde. Mekke-Medine arası transfer ve toplu ziyaretleri de yine en rahat bir şekilde umrecilerimize sağlıyoruz. Sağlık elbetteki çok önemli, ancak sağlıklı bir kişi ibadetlerini rahat bir şekilde yapabilir. Bu anlamda oluşturduğumuz sağlık ekipleri hem Mekke’de, Hem de Medine’de 24 saat boyunca umrecilerimize hizmet vermektedirler. Yine İrşad faaliyetleri de bu organizenin önemli bir ayağı. Yapılan irşad çalışmaları umrecilerin takdirini kazanmış, gerçek manada şuurlu bireyler oluşmasına katkı sağlanmıştır. Bu manada bir çok kez Kabe İmamları konuk edilmiş, yine dünyaca ünlü hafızlar eşliğinde Kur`anı Kerim ziyafetleri sunulmuştur. Otellerimizin yeni ve temiz olmasına, semt olarak insanımızın bir arada ve rahat hareket edebileceği yerlerde olmasına özen gösteriyoruz. Nisan Umresine gidemeyen okuyucularımız için yıl içinde başka umre seçenekleriniz var mı? Elbette Umre ibadeti yapmak isteyen kişiler için onlara uygun bir Umre seçeneğimiz mutlaka var. Nisan ayında gidemeyen veya kontenjanların dolmasından dolayı yazılamayan kişiler Bahar Umresine kayıtlarını yaparak gidebilirler. Şubelerimizdeki Hac ve Umre sorumlularımız aracılığı ile Bahar Umresi, Yaz Umresi ve Ramazan Umresi kayıtlarımız hızla devam etmektedir. Konuyla alakalı detaylı bilgi ve tarihlere web sayfamızdan ulaşabilirler. www.igmghacumre.com Ayrıca merkez ofisimizi de arayabilirler. Bu yıl da Türkiye`den kafilelerinize dahil olan umreciler oldu. Özellikle Türkiye‘deki tanıdıkları ile umreye gitmek isteyenler için ne tavsiye edersiniz. Her geçen gün hizmetlerine bir yenisini ekleyen IGMG Hac Umre şirketimiz, Milli Görüş Hac kalitesini Türkiye`de bulunan insanımıza sunmak üzere Türkiye`de bir şirket kurmuştur. 2010 yılında çalışmalarına başlayan Hennes Tour adındaki şirketimiz bu yıl umre seferleri ile Türkiye‘de sektörel bazda ses getirmiş ve yurttaşlarımızın takdirini kazanmıştır. Hennes Tour‘un Türkiye‘den gerek Hac, gerekse Umre için kayıtları devam etmektedir. Arzu eden Avrupa`da yaşayan vatandaşlarımız Türkiye‘deki yakınları ile birlikte Hennes Tour vasıtasıyla Umre yapabilir. Aynı kafileye dahil olabilirler. Böylesi büyük ve çok kısa bir sürede gerçekleşen bu organizede kaç kişilik bir ekip hizmet veriyor. Nisan Umre Organizemizde 220 kişilik görevli kadrosu hizmet vermiştir. Kafile ve Grup başkanlarından tutun da hizmet görevlilerine, sağlık ekibinden tutun da irşad ekibine tüm görevli arkadaşlar adeta zaman kavramını ortadan kaldırarak hizmet etmektedirler. Tüm bunlar Allah‘ın misafirlerini daha iyi ağırlayabilmek dolayısı ile ‘‘O”nun rızasını kazanabilmek için yapılıyor. Sizlerin vasıtasıyla bu hizmette emeği geçenlere buradan tekrar şükranlarımı sunmak istiyorum. Umreciler mübarek topraklara kavuştuklarında nasıl bir atmosferle karşılaşıyorlar? Onların duygularına tercüman olmak adına ne söylemek istersiniz. Yunus Emre`nin dizelerinde ifade ettiği gibi: “Arayı Arayı Bulsam İzini İzinin Tozuna Sürsem Yüzümü’’. Bu aşk ve heyecanla kutsal mekanlara gelmiş olan umrecilerimiz Kabetullahı veya Kubbe-i Hadra’yı gördüklerinde çok yoğun bir duygu seline kapılıyorlar, bir ömür boyu oraları görme arzusunda olan insanımız bugüne kadar neden daha erken gelmemişim diye de hayıflanmaktan kendisini alamıyor. Yaşanan duyguları hem umreye katılan insanımız hem de yakınlarına göstermek amacıyla bir hatıra video CD`si hazırlanmaktatır. Bu CD`deki görüntüler ifadeleri daha iyi açıklayacaktır. Öteden beri söylenen bir söz vardır: “Bu duygular anlatılmaz, yaşanır!’’ biz de öyle diyoruz o anları yaşamak gerek. Umrecilerin burada bulunan eş ve dostlarına gösterecekleri, hatıra amaçlı bir CD hazırlığından bahsetmiştiniz. Bu CD’leri umrecilere gönderecek misiniz? Evet! Umre boyunca kafilelerle birlikte olan bir profesyonel kameraman ekibimiz oldu. Orada umrecilerimizle birlikte bir görüntü demeti hazırlandı. İnşallah tüm umrecilerimize evlerine postayla gönderilecek. Umre ibadetini yapan insanımızın tabii olarak tebrik ve eleştirileri oluyordur. Bu manada geri dönüşümler nasıl oluyor. Yapılan tavsiye ve eleştirileri değerlendiriyor musunuz? İnsanımız bu ibadeti yapmak için bir ücret ödüyor. Dolayısı ile verilen hizmetlerin vaadedildiği gibi en iyi şekilde sunulması en doğal hakları. Ancak buna rağmen elde olmayan sebeplerden kaynaklanan gelişmelerde oluyor. Organizasyon olarak bu olumsuzlukları minimize etmek ve hizmeti en iyi bir şekilde insanımıza sunmak çalışmalarımızın temelini oluşturuyor. Hem Umre hem de Hac dönüşü istisnasız tüm umrecilere mektupla birer anket formu gönderiliyor. Bu sayede insanımızın dilek, temenni görüş ve düşüncelerini alıyoruz. Daha sonra bir komisyon tarafından değerlendirilen bu anketler ışığında organizasyonda yapılanmalar ve hizmet kalitesini arttırıcı tedbirler alınıyor. Ancak, geri gelen anketler incelendiğinde büyük bir çoğunluğun tebrik, teşekkür ve yapıcı teklifler içerdiğini müşahade etmekteyiz. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Son cümlelerinizi alabilir miyim. Ben de bu imkanı sağlayıp sayfalarınızda bize yer verdiğinizden dolayı teşekkür ediyor, şahsınız nezdinde selamlarımı iletiyorum. Okuyucularımıza tavsiyemiz, hayırlı işlerde olduğu gibi Hac veya Umre yapma niyeti olan okuyucularımızın da bir an önce kayıtlarını yapmaları. Bizlere telefonla ulaşabilir, tüm sorularına cevap alabilirler. Ayrıca web sayfamızdan da detaylı bilgileri edinebilirler. Allah`a emanet olunuz. IGMG Hac-Umre Reisen GmbH Tel: 00 49 22 37 97 460 www.igmghacumre.com www.hennestour.com HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 18 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber HASENE’nin Pakistan’da Yaptırdığı Okul Hizmete Girdi GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene tarafından Pakistan’ın Charsadda şehrinde yaptırılan okul törenle hizmete girdi. 370 bin avroya mâlolan okulu İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) finanse etti. Bir yıl içerisinde tamamlanan okulda 600 öğrenci eğitim görecek. Okulun açılış törenine IGMG Sosyal Yardım Derneği Başkanı Zeki Toprak, IGMG Onursal Başkanı Yavuz Çelik Karahan, Partner kurum READ Foundation Başkanı I Muhammed Feyyaz Khan ve Charsadda şehrinin yöneticileri katıldı. Okulun geçen sene Mayıs ayında temelinin atıldığını ve bir sene içerisinde hizmete girdiğini söyleyen Hasene Başkanı Zeki Toprak şunları kaydetti: “2010 yılında Pakistan’da yaşanan sel felaketinin ardından bölgeye kalıcı bir eser kazandırmak için okul projesini başlattık. Geçen sene Mayıs ayında temelini attığımız okulu, bir sene gibi kısa bir süre içerisinde tamamla- yarak hizmete açtık. İsmini “SSchool of excellence Hasene” koyduğumuz okulda yaşları 6 ila 15 yaş arası 600 öğrenci eğitim alacak. Bu öğrencilerin çoğunluğu, 2010 yılında yaşanan sel felaketinden dolayı annesini, babasını kaybetmiş yetim çocuklardan oluşuyor. Yaptırdığımız okulu, İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) finanse etti. IGMG Sosyal Yardım Derneği olarak bizler ayrıca, okulun masa, sandalye, tahta gibi araç gereçlerini, bilgisayar odaları ve laboratuvarları için gerekli donanımını sağladık. Bunun yanında okulda eğitim verecek öğretmenlerin de bir yıllık maaşlarını biz karşılayacağız. İçerisinde yetim çocukların okuyacağı böyle bir okulun yapımındaki katkılarından dolayı İslam Toplum Milli Görüş (IGMG)’e ve tüm hayırsever bağışçılarımıza teşekkür ediyorum. ” HASENE Kilis’teki Suriyeli Mültecilere 57,3 Tonluk Yardımda Bulundu uriye’de yaşanan karışıklığın ardından Türkiye’ye sığınan mültecilerin sayısı 40 bini aşmış durumda. Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis’teki çadırkent ve konteynerkentlere yerleştirililen Suriyeli mültecilere yardımlar, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yöneti- S mi Başkanlığı (AFAD) tarafından koordine edilerek ulaştırılıyor. IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene, geçtiğimiz günlerde Kilis’teki mülteci kampında 1.910 mülteci aileye her biri 30 kiloluk toplam 57,3 tonluk temel gıda maddesi dağıttı. AFAD Yönetimi Başkanlığı izni ve yönlen- dirmesi ile gerçekleştirilen dağıtıma IGMG Sosyal Yardım Derneği Hasene Başkan Yardımcısı Mustafa Uyanık ve derneğin Türkiye temsilcisi İbrahim Kırak katıldı. Hasene derneğinin yaptığı yardımlardan dolayı teşekkür eden Kilis Valisi Yusuf Odabaş, “Kampta 4.500 okul çağında çocuk var. Bunlara yönelik giyecek, çanta, kırtasiye malzemesi gibi yardımların yapılması da ihmal edilmemelidir. Yine çocuklar için oyun alanlarının oluşturulması, onların bu süreçten etkilenmelerini azaltacaktır.” diyerek yardım çağrısında bulundu. ATİB’de Yeni Dönem Görev Dağılımı Yapıldı TİB 26. Dönem 1. Genel Yönetim Kurulu Toplantısı’nın açış konuşmasında, Genel Başkan İhsan Öner, “Önümüzdeki faaliyet döneminde herşeyden önce eğitimli insan yetişmesine ağırlık vereceğiz ve kuruluşlar dışında kalan Türk azınlığın her ferdini de, daha fazla eğitim için teşvik edeceğiz. Birlikte yaşadığımız çoğulcu toplumla ortak sorunlarımızın çözümü için daha aktif bir yol takip ederken, Türkiye ve Almanya’nın yetkili mercilerinde hayati önem arz eden sorunlarımız için diğer kuruluşlarımızla birlikte hareket etmeği hedefliyoruz” dedi. Daha sonra kendisinin başkanlığında A yapılan ilk GYK toplantısında, geniş kapsamlı istişareler sonucunda yeni dönem için isimleri belirlediklerini ifade eden İhsan Öner, aşağıdaki şekilde görev dağılımı yapıldığı ilan etti: Genel Başkan: İhsan Öner, Genel Başkan Yardımcıları: Tibyan Taşkın, Yakup Tufan ve Hatice Sever, Genel Sekreter: Mahmut Aşkar, Genel Sekreter Yardımcıları: Mustafa Çağrı Öner ve Rüvey- de Öztürk, Muhasebe: Ramazan Çakır ve Abdullah Uzun, Gençlik Kolları Genel Başkanı: Oğuzhan Erkmen, Kız Kolları Genel Başkanı: Nurhan Aksoy, Belçika Temsilciliği: ATİB Belçika Federasyonu Gen.Bşk. Cihat Zorlu, Hollanda Temsilciliği: Nurettin Demir, Güven Çini, Fransa Temsilciliği: Yusuf Gülman, ATİB Yüksek Öğrenim Gençliği (AYÖG) Başkanı: Gülden Bayrak, Baden-Württemberg Bölge Başkanı: Abdülcelil Akyüz, Hessen ve Rheinland Pfalz Bölge Başkanı: Şaban Duran, Kuzey Ren Vestfalya Bölge Başkanı: Harun Kılıç, Bavyera Bölge Başkanı: Ahmet Tanyıldız, Kuzey Almanya Bölge Başkanı: İbrahim Tüfekçi. HAYAT il hakkı her şeyden önce, aynı dili konuşan, en azından anlayan insanlar arasındaki iletişimi korur. Ancak dil sadece anlık yatay iletişimi mümkün kılmaz, aynı zamanda tarihi sürecin kültür taşıyıcısıdır. Milletlerin tarih ve kültürleri kullandıkları dilde kayda alınmıştır, yani dil bir yönüyle hafızadır. İnsan dünyayı anadilinin penceresinden görür, ana dilinin kavramlarıyla evreni biçimlendirir. Dolayısıyla insanın benliğini, bireysel bilincini, kimliğini ve kişiliğini belirleyen temel bir unsurdur anadili. Bu nedenle kişinin anadiliyle ilgili ayrımcılığa maruz kalması, sadece benliğinin özünü vurmamakta, aynı zamanda kültürü, kökeni ve ortak dil toplumuyla irtibatını da koparmaktadır. Bu açıdan dil hakkı insanın onurunu, kimliğini, kişinin manevi varlığını ve onunla birlikte mensup olduğu dil toplumunu da korumaktadır. Dil hakkı aynı zamanda iletişim haklarının kullanımının da temel şartıdır. Düşünceyi ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, sanat özgürlüğü ve din özgürlüğü gibi temel hakların ortak gayesi, bireyin kişiliğini serbestçe geliştirmesi ve bu doğrultuda toplumla iletişim kurabilmesidir. Bununla birlikte Almanya Anayasası’nda dil haklarına ilişkin bir düzenleme yer almamıştır. Anayasal dogma’ya göre dil hakkı insan onurunun ve kişisel gelişim özgürlüğünün gereği olarak koruma altındadır (Art. 2 I iVm Art. 1 I GG). Bu özgürlük hakkının öneminin altı, ayırım yasağıyla da çizilmiştir. Anayasanın 3. maddesine göre hiç kimse cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz (Art. 3 III 1 GG). Anayasadaki dil tabiriyle tabii ki anadili kastedilmektedir. Anayasadaki temel haklar sübjektif bireysel haklardır. Her ne kadar anayasa azınlıkların korunmasıyla ilgili bir ilke ihtiva etmese de, bireyin korunmuş olması, etnik azınlığın kimliğine saygıyı da içerir. Alman Anayasa metninde resmi dilin Almanca olduğuna dair herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Zira Almanya’nın dilsel bütünlüğü ve tekliği itibariyle pozitif bir tanıma ihtiyaç duyulmamıştır. Buna mukabil Almancanın resmi dil olarak kamu makamları arasında ve idari makamlarla vatandaşlar arasındaki iletişim dili olduğu mülkilik prensibi gereği kabul edilmiş anayasa hukukudur. Almanca devlet ve toplum dili olarak, bireyin Almanya’nın Hukuk ve Kültür Birliğine uyum sağlamasının aracı olarak teşvik edilmektedir. Anayasa mahkemesinin içtihadına göre toplum dilinin muhafazası ve kullanımının teşviki bir anayasal kültür görevidir. Bu- D Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 19 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Mustafa YENEROĞLU [email protected] Almanya’da Çok Dilliliğin ve Anadilde Eğitimin Hukuki Çerçevesi na mukabil diğer dillere mensup kişilerin kendi dillerini muhafaza etmesi ilkesinin, bireysel özgürlük hakları (Art. 2 I; 5 I, 6, 3 III GG) bağlamında yeterince korunmuş olduğu kabul edilmektedir. Genel kanaate göre, dil birliği, başka anadile mensup kişileri tercih ettikleri yaşam merkezinin bir parçası olarak Almanca dilini öğrenmelerini gerekli kılar. Kişisel gelişim hakkı devlet tarafından belirlenmiş dil standardına imkan tanımamakla birlikte, Alman ulusunun genel menfaati ve Almanca dilinin korunması gerekçesiyle yabancıların uyum sağlaması gerektiği belirtilmektedir. Bu açıdan yerli olmayan, yani göçle Almanya’ya yerleşen yabancıların topluma eklemlenme (Anpassungs-Assimilationspflicht) zorunlulukları olduğu görüşü hakimdir. Dolayısıyla alokton azınlıkların dilleri özel koruma ve teşvike tabi değildir. Bunun asıl sebebi azınlıkların dillerinin uluslararası hukukun azınlık tanımı kapsamında değerlendirilmemelerinde yatmaktadır. Uluslararası belgelerde ise anadilden bahsedilmekle birlikte anadilin tanımı yapılmamakta, anadili neyin oluşturduğu açıklanmamaktadır. Devletler azınlık dili politikasını oluştururlarken uluslararası normları dikkate alsalar dahi, kullanılan dilin ağız, şive, lehçe, bölge dili, azınlık dili veya ulusal dil olup olmadığına dair üzerinde mutabakat sağlanan ölçütlerle tanımlama yapılmadığından kendilerine ayrım konusunda geniş bir takdir yetkisi alanı bırakılmıştır. Sadece bölgesel dil ve azınlık dili kavramları, resmi dil ve bir dilin lehçesinin ne ol- duğuna ilişkin tanımlama yapılmaksızın, Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartında tanımlanmıştır. Şartın 1. maddesine göre, bölgesel diller veya azınlık dilleri, bir devletin toprakları içinde bu devletin çoğunluk nüfusundan sayıca daha az bir grup oluşturan vatandaşları tarafından geleneksel olarak kullanılan ve devletin resmi dil(ler)inden farklı olan diller olup, devletin resmi dilinin lehçeleri ve göçmen dillerinin lehçeleri kapsam dışındadır. Bu doğrultuda Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı ve Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’ye taraf bir ülke olarak Almanya yaptığı bildirimlerde ülkede yaşayan birtakım azınlıkların bulunduğunu ve taraf olduğu sözleşmeleri bu gruplara uygulayacağını bildirmiştir. Almanya, Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nın onaylamış ve onaya ek olarak yaptığı 16 Eylül 1998 tarihli bildirimde şu hususları belirtmiştir: “Federal Almanya Cumhuriyeti Bölgesel veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı’nın anlamı çerçevesinde Danca, Yukarı Sorbca (Upper Sorbian), Aşağı Sorbca (Lower Sorbian), Kuzey Frizonca (North Frisian) ve Sater Friesce (Sater Frisian) dilleri ile Roman dilini azınlık dilleri olarak; Aşağı Alman dilini (Low Germen language) bölgesel dil olarak kabul eder.” Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’yi onaylayan Almanya, yaptığı 10 Eylül 1997 tarihli bildirimde ise şu hususları belirtmiştir: “Çerçeve Sözleşme ulusal azınlıklar kavramının tanımını içer- dosya memektedir. Bu nedenle, Sözleşme hükümlerinin onaydan sonra uygulanacağı grupları belirlemek Sözleşmeye taraf devletlerin kendilerine kalmıştır. Federal Almanya Cumhuriyeti’ndeki ulusal azınlıklar Alman vatandaşı Danlar ve Alman vatandaşı Sorb halkının üyeleridir. Çerçeve Sözleşme, geleneksel olarak Almanya’da oturan etnik grup üyeleri olan Alman vatandaşı Friesler ve Alman vatandaşı Romanlara da uygulanacaktır.” Adı geçen azınlık gruplardan Danlar 50.000, Kuzey Friesler 50.000, Doğu Friesler 100.000, bunlardan Frizonca’yı konuşan 1.500, Sorblar 70.000 kişidir. Yerli azınlılardan Danların 53 okulu ve 63 kreşi bulunmaktadır. Frieslerin okullarında Frizonca ders verilmektedir. Bu azınlıkların tamamı eyalet anayasalarında özel olarak zikredilip, milli kültürlerinin, dillerinin ve dini inançlarının korunup teşvik edilmesini devletin sorumluluğuna vermektedir. Almanya bu ‘yerli azınlıkları’ kendi ‘ulusal’ kimliği veya hakim kültürü için hiçbir zaman tehdit olarak görmediği için gayet hoşgörülü davranıp, varlıklarını ve kültürel kimliklerini koruyup teşvik etmektedir. Bireysel ve grup hakları ihtiva eden azınlık statüsü devlet tarafından olası asimilasyon politikasına karşı en önemli korumadır. Diğer tarafta, ülkeye sonradan göç etmiş azınlıkları uluslararası hukuka göre koruyucu azınlık statüsü kapsamı dışında tutup, kalıcı göçmenin üzerinde asimilasyon baskısının sürdürülmesi gerektiği belirtilip, aksi takdirde çok kültürlü bir toplum tasavvuruyla Almanya’nın ‘ulusal devlet’ niteliğinin zedeleneceği sıkca belirtilip bu şekilde anayasanın içinin boşaltılmasının yasak olduğu vurgulanmaktadır. 1974 tarihli aktif iki dillilikle ilgili Avrupa Topluluğu Üyeleri anlaşması, 1977 tarihli ve 3. ülkelerden gelip çalışanların çocuklarının okul eğitimi ile ilgili Avrupa Konseyi talimatnamesi, 1992 tarihinde Almanya’da da yürürlülüğe giren Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi‘ne rağmen, Almanya Kültür Bakanları Konferansı 70’li yıllardaki kararları doğrultusunda göçmen çocuklarının misafir olarak görülmesi ve ülkelerine döndüklerinde uyum zorluğu çekmemeleri için anadili eğitimi verilmesi kararı zamanla ve nihai olarak 25 Mayıs 2000 kararıyla kaldırılıp 24 Mayıs 2002 kararıyla yeni bir düzenlemeyle değiştirilmiştir. Ve neticede, artık geri dönüş söz konusu olmadığı için Almanya’da almancadan sonra en fazla konuşulan türkce anadili eğitiminin de artık gereksiz olduğu savı doğrultusunda politika belirlenip, uyumu engeller gerekçesiyle korunmamaktadır. HAYAT ugün siyasal, dinî ve toplumsal platformlarda tartışılan ve önümüzdeki uzun yıllar boyunca da tartışılacağa benzeyen konulardan biri Almanya’daki (Alman toplumundaki) Müslim - gayri Müslim birlikteliği ve ilişkisidir kuşkusuz. Son dönemlerde ortaya çıkan neonazi cinayetlerine dair haberler, bu tartışmaları körüklediği gibi toplumun (yerli-yabancı) her iki kesiminde de korkuların tekrar su yüzüne çıkmasına sebep oldu. Aşırı sağcı Neonazi kişi ya da grupların ne kadar sistematik bir şekilde bu cinayetleri planlamış olduğu gerçeği, göçmen kökenli insanları olduğu kadar, Almanları da ürküttü ve durumun ciddiyetini farketmelerini sağladı. Bütün bu gelişmelerle birlikte, özellikle medya vasıtasıyla İslam ve Müslümanların şiddet ve terör ile anılması, anılmaya çalışılması islamofobik popülizmi körüklemeye devam etmekte. Bütün bu gelişmeler ve son dönemde yaşadıklarımız ve mevcut durum bizi kötümser bir tutum takınmaya itmeli midir? Yoksa gelecekte her şeyin biraz daha farklı, biraz daha olumlu seyredeceğine dair ümitvar olabilir miyiz? Örneğin, Köln’ün orta yerinde yükselen, Avrupa’nın en büyük camilerinden biri olacak olan Merkez Camii, toplumsal iletişim ve bir arada yaşama kültürünün geliştirilmesi noktasında her iki kesim için de umut verici adımlardan biri olarak görülebilir mi? Daha önemlisi, bu olumlu ya da olumsuz gelişmeler genel olarak, kollektiv manada ne anlama geliyor, Müslim - gayri Müslim birlikteliği açısından ne ifade ediyor? Bütün bu sorular Ortadoğu uzmanı Prof. Dr. Udo Steinbach’ın da, Köln’de düzenlenen bir seminerde cevaplarını aradığı sorulardan bazılarıydı. Konuşmasında birçok konuya değinen Steinbach, Müslim - gayri Müslim ilişkilerini daha çok dinî ve sosyal açıdan ele aldı. Konu ya da konuların siyasi boyutuna ise pek değinmek istemeyen Steinbach, Köln’de inşa edilen Merkez Camii’ni Müslüman, Hristiyan, Yahudi ya da hiçbir dine mensup olmayan Alman vatandaşlarının birlikte yaşayabileceklerinin bir kanıtı olarak gördüğünü özellikle vurguladı. Yine de hiçbir şeyin olduğundan daha güzel gösterilmemesi gerektiğinin altını çizerek, Batı ve İslam dünyası arasındaki ilişkilerde büyük şüphelerin hakim olduğuna ve belki de uzun müddet bu şüphelerin giderilemeyeceğine işaret etti. Nijerya’da, Irak’ta, Pakistan’da ve İslam cografyasındaki birçok ülkede Hristiyanlara karşı düzenlenen saldırıların bu şüpheleri biraz daha arttırdığını ve bu durumun Avrupa’nın İslam’a bakışını negatif düzeyde etkilediğini vurgulayan Steinbach, bununla birlikte, genel olarak Hristiyanlara uygulanan şiddetin Almanya’da Müslümanlara karşı uygulanan şiddetin(?) yanında hafif kaldığını belirtti. Ve Prof. Dr. Tarık Ramazan’ın gayri Müslim vatandaşların camilere karşı tutumlarında “ben bir güvensizlik hissediyorum” cümlesine de değinerek, bu problemlerin sosyal, siyasal ve dinsel boyutları olduğunun altını çizdi. Peki bu şüpheci yaklaşımın ana sebepleri günümüzde yaşanan hadiselerden mi kaynaklanıyor sadece? Yoksa göz önünde olan olayların ‘‘arkasına saklanan’’ ve bulunduğu yerde aydınlığa kavuşturulmayı bekleyen etkenler de var mı? Steinbach’a B Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 20 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Zekiye TOPATAN [email protected] Müslim-Gayri Müslim Birlikteliği ve İlişkileri Prof. Dr. Udo Steinbach’ın Konferansına Dair Birkaç Not göre, bu soruların cevaplarının bulanabilmesi için Almanların (Alman Devletinin ve toplumunun) kendi tarihlerini inceleyip, bu toplumun ‘‘yerlileri’’ olarak kendilerini de muhasebeye çekmeleri gerekmektedir. Örneğin, Alman devleti ilk göçmenlerin eğitim seviyelerinin genelde düşük olduğunu bildiği halde, bu ve benzer sorunlara karşı herhangi bir göç politikası uygulamamıştır. Göçmenlerin Alman dilini konuş(a)maması bile o dönem zarfı içerisinde herhangi bir rahatsızlık uyandırmamış, yani göçmenler bir anlamda kendi hallerine bırakılmışlardır. Uygulanan tek göç politikası, tabiri caizse, “işlerini yapsınlar da, gerisi önemli değil” tarzında bir uygulamadır. Bu durumu özetleyici bir örnek ile, Steinbach iki sene önce kendisine Türk Hava Yolları Köln Şubesi müdürlerinden birinin söylediği, “Bizi uzun yıllar ihmal ettiler,” cümlesini çok yerinde bulduğunu sözlerine ekledi, ayrıca tüm bu yaşananların arka planını bildiğimizde bugün dinî ve kültürel boyutta algıladığımız ve tartıştığımız birçok göç sorununun aslında sosyal boyutları ihmalden kaynaklanan problemler olduğunu göreceğimizi savundu. Steinbach’a göre, artık kamuoyunda İslam o kadar çok tartışılıyor ki, Müslüm gayri Müslim birlikteliği ile ilgili her sorun ve güçlüğün nedeni sosyal değil dinî boyutta bulunmaya çalışılıyor. Ve bu durum çok yalnış ve belki de geri dönüşü olmayan bir strateji. Zira, sorunların birçoğunun az önce de ifade edildiği gibi, geçmişte ihmal edilen meselelerin sosyal boyutunda gizli olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu tartışmalarda göz ardı edilen iki temel gerçeğe de değinen Steinbach, “bu iki temel gerçeği algılamak, sorunların önüne geçebilmek için büyük bir adım olacaktır” ifadesini kullandı. Birinci temel gerçek, tarihsel boyutu unutarak hareket etmektir. İslam dini de, diğer dinler gibi tarihinden bu yana Afrika’dan Endonezya’ya uzanan coğrafî açılımın yanı sıra, teolojik, felsefî, tıbbî, mimarî ve siyasî bakımdan oldukça gelişmiş ve hala da gelişmekte olan bir dindir. Burada var olan paradoksal gerçek, bu gelişimin yanı sıra bazı İslam ülkelerinde bir “daralma” politikasının uygulatılmaya çalışılmasıdır. Burada daralmadan kasıt, İslam’ı bir ideoloji olarak istismar etmek, şiddet ve öldürme eylemleri için İslam’ı bir rehber olarak suistimal etmek anlamı taşımaktadır. Konuşmasının bir diğer bölümüne, “İslam’ın Lenin’i kim?” şeklinde bilinçli olarak provokatif bir soru ile başlayan Steinbach, ‘‘19. yüzyılda zihinsel rotasyonla kendini Marksizm ideolojisinin öncü ve yol göstericisi olarak görüyordu Lenin,’’ tespitinde bulundu: ‘‘Bazı İslam ülkelerinde de tek doğru İslam öncüsü ve yol göstericisi olarak kendilerini gören ve din adına sadece gayri Müslimleri değil Müslümanları da öldürme hakkına sahip olduğunu düşünen insanların varlığı, Avrupa’daki İslam imajını oldukça kötü etkilemektedir. Çünkü Avrupa’da yapılan en büyük yalnış, bu yaşanan siddet olaylarının akabinde, ‘işte İslam bu’ tarzında düşünmek ve yapılan yalnışların bilançosunu İslam dininin kendisine çıkarmaya çalışmaktır.’’ Steinbach ihmal edilen ikinci temel gerçeğin, özellikle son 3-4 yıldır “İslam eleştirisi” adı altında yapılanlar olduğunu savundu ve, “Bireyleri veya örgütleri değil, insanlardan soyutlanmış bir İslam eleştirisi yapıyoruz” diyerek bunun ne anlama geldiğinin bilincinde olunması gerektiğinin altını çizdi. Örneğin, Sarrazin gibi ya da Sarrazin konumunda kişilerin, tüm bir kitlenin aynı şekilde düşündüğünü zannedip, herkesi aynı kefeye koyması gibi bir hataya düşmemesi gerektiğini vurgulayan Steinbach, ‘‘insanların bireysel olarak hareket edip, bireysel bir şekilde dinlerini yaşadıklarının, yapılan her bireysel hatanın bu insanların dinlerine mal edilmemesi gerektiğinin göz ardı edilmemesi zo- dosya runludur,’’ ifadelerinde bulundu. Ona göre, bu tarz yaklaşımların önyargı ile dolu olduğu ve geleceğe yönelik bir köstek oluşturacağı unutulmamalıdır. Böylece yapılan bir şiddet eyleminde, kişiyi bir dinin üyesi olarak değil de, bireysel olarak kınamak ve yargılamak daha doğru olacaktır. Bu iki temel gerçeği göz önünde bulundurarak hareket etmek, birçok sapkın görüşün de önüne geçecektir. Steinbach devamla: Unutulmamalıdır ki; Anders Behring Breivik’in 1500 sayfalık manifestosu, ‘‘A European Declaration of Independence’’da Avrupa için tehdit sayılan üç nefret ideolojisinin arasında İslam da belirtilmektedir. İslam’ın Avrupa’ya karşı bir tehdit unsuru olarak görülmesi ve İslam’a karşı savunmaya geçilmesi gerektiğini düşünen Breivik’in bu iki temel gerçeği göz ardı ettiğini(?) belirtti. Tüm bu faktörlerin dışında, Müslümanların da Müslim - gayri Müslim ilişkilerinin gelişimi için, dikkat etmeleri gereken birçok hususun olduğunu aktaran Steinbach, bunlardan ilkinin ilahiyatçıların var güçleriyle İslam’ı şiddetle eş tutma ideolojisine karşı durmaları olduğunu söyledi. İlahiyatçıların yeni koşulların ışığı altında, yeni yorumlar getirmeleri gerektiğini savunan Steinbach, bunun için İslam’ı kültürel enkazlardan kurtarmanın, gerçek İslam’ın ne olduğunu daha net göstermelerinde yardımcı olacağını ifade etti. Bu bağlamda Ayetullah Hosseini Ghaemmaghami’nin, “Avrupalı İslam veya Avrupa’da İslam” başlıklı kitabına işaret ederek, İslam’ın başka ülkelerden getirilmeyip, Avrupa’nın koordinatlarına, anayasasına ve değerlerine göre şekillendirilmesi/yorumlanması gerektiğinin altını çizdi. “Hiçbir ülke kendi toplumunun yanında paralel oluşan başka bir toplumu kabul etmez” diyen Steinbach, Şeriat’ın her Müslümanın özelinde olmazsa olmaz bir koşul olduğunu, fakat Şeriat kanunlarının insanın bireysel yaşantısına indirgenmesi gerektiği yorumunda bulundu. Böylelikle İslam dünyası ve Avrupa’nın birlikte aynı değerleri önemsedikleri ve paylaştıkları bir temel nokta üzerinde buluşmalarının kolaylaşacağını aktardı. Bu konuların Almanya’da gündeme geç gelmeye başlamasının sebebinin, henüz sadece 10 seneden beri Almanya’nın kendisini bir göç ülkesi olarak kabul etmesine bağlayan Steinbach, buna rağmen son yıllarda güzel gelişmeler olduğunun da altını çizdi. Artık birçok şehirde Müslümanların varlığının tezahürü olarak camiiler inşa edildiğini ve bunun artık birçok şeyin değişeceğinin bir işareti olduğunu belirtti. Steinbach, bunun en büyük etkeninin Müslüman ve gayri Müslimlerin artık birbirleri hakkında konuşmak yerine, birbirleriyle konuşmalarından kaynaklandığını ifade etti. Tübingen, Frankfurt, Münster ve Nürnberg şehirlerinde kurulan İslam Bilim Enstitütülerini de bu temel yapının oluşmasının başlangıcı olarak nitelendirdi. Steinbach’ın konuşmasında özellikle altını çizdiği bir diğer nokta farklı dinleri barındıran bir birliktelik için evrensel bir oluşuma ihtiyaç duyulması ve bu oluşum için her iki kesimin de fedakarlık yapmaları gerektiği idi. Biz de, tartışmalı kimi yorumlarına rağmen, Steinbach’ın altını çizdiği noktaların önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz. HAYAT arih boyunca bütün devlet, ideoloji ve izmlerin hepsi gençlik üzerinde hesap yapmışlar ve yapmaya devam edeceklerdir. Her toplum, emel ve arzusunu, gaye ve hedefini gerçekleştirmek için temel taşı olarak kullanacağı gençliğe ihtiyaç duymaktadır. Müsbetmenfi yapılacak her harekette gençlik ana unsurdur. Kanlı ihtilal ve devrimlerde de gençlik devrededir. Islah ve ihya hareketlerinde de gençlik işin merkezindedir. Biz bu yazımızda müslüman gençlikle ilgili bir-kaç hususu ifade etmeye çalışacağız. Öncelikle şunu ifade edelim ki; İslam gençliğe ziyadesiyle önem ve değer vermiştir. Bu değer verme başka sistem, ideoloji ve izmlerde olduğu gibi onları ‘’kulllanma’’ şeklinde değil onları koruma ve kollama anlayışı ve amacı dahilindedir. Onları çevrenin, nefislerinin ve en büyük düşman olan şeytanın şerrinden, kötülüklerinden ve tuzaklarından koruma şeklindedir. Onlara asılsız ve sahte şeyler vadetme yerine şahsiyet, onur ve izzetlerini muhafaza ve karşılığında Cennetle ödüllendirilme vadedilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v): “Cenab-ı Hakk kendisine ibadet ederek büyüyen genci, hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arşının gölgesinde gölgelendireceğini’’ müjdelemektedir. Kendi elleriyle yaptıkları şeylere tapanlar izzet ve onurlarını nasıl koruyabilirler? Nefis ve şehvetlerinin, dolayısıyle şeytanın kölesi ve oyuncağı olmuş kişilerin şahsiyet ve şereflerinden bahsedilebilir mi? İşte İslam, müntesibi olan gençleri ve haddizatında (esasında/aslında) bütün gençleri ve herkesi yukarıda ifade edilen durumlardan korumak ve kurtarmak istemiştir. İslam`ın ve insanlığın Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) gençleri canı gibi sevmiş ve gözü gibi korumuştur. Onlara o güne kadar hiç kimsenin vermediği değer ve kıymeti vermiş ve onları bağrına basmıştır. Onları fırsat buldukça övmüş ve bu övme kuru bir övgüden ibaret kalmamış, onlara gereken önem ve değeri de vermiştir. Bu değerin ifadesi/isbatı olarak onlara genç yaşlarda çok önemli görevler vermiştir. Kur’anı yazma şerefiyle görevlendirilenler gençlerdendi. Müezzinlik gibi önemli ve tarihi görev genç ve köle olan Bilal’indi. İslam Tarihinin ilk öğretmeni ve tebliğcisi ve aynı zamanda sancaktarı Mus’ab b. Umeyr genç bir sahabi idi. Usame b. Zeyd koca bir ordunun başına komutan olarak tayin edildiğinde 20 yaşlarında genç bir delikanlı idi. Genç yaşta İslamı kabul eden Zübeyr b. Avvam’ı Hz. Peygamber kendisine T Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 21 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Ahmet ÖZDEN [email protected] Özlenen Gençlik yardımcı olarak tayin ediyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) İslam ümmetine gençler hakkında tavsiyelerde bulunmuş ve onlarla ilgili hassasiyetini şu şekilde ifade etmişlerdir. “Gençler hakkında sizlere hayrı tavsiye ederim. Zira onların kalpleri çok incedir. Allah (c.c) beni kolaylık dini üzere gönderdi. Yaşlılar bana karşı geldi, gençler beni destekledi’’ buyurdular. Bu tavsiyenin içinde şahsiyetli gençliğe sahip çıkma ve onları koruma düşüncesi de vardır. Hz. Peygamber gençliğe hiçbir zaman öfkelenip kızmamış ve onların kalblerini incitmemiştir. On yılı aşkın bir zaman Resulullah’ın hizmetinde bulunan Enes b. Malik, Efendimizin bir defacık da olsa kendisine kızmadığını, şunu niçin böyle yaptın? ya da bunu niçin şöyle yapmadın? diyerek azarlamadığını söyler. Çocuklara ve gençlere bir şey söylediği vakit onları severek ve ey oğulcuğum, ey yavrucuğum gibi samimi ifadelerle hitab ederdi. Bir örnek olması açısından bunlardan birkaçını sunmak istiyoruz. Enes b. Mâlik Resülullah’ın (s.a.v) kendisine şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Ey oğulcuğum! Gücün yettiği kadar kalbinde kimseye karşı kötü bir şey olmaksızın sabahlamaya ve gecelemeye çalış.” “Ey oğulcuğum! Bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi ihya eder, yaşatırsa beni sevmiş olur; kim de beni severse, Cennette benimle beraber bulunur.” (Tirmizi, edeb: 63) “Ey oğul! Evine girdiğin zaman evdekilere selam ver. Verdiğin bu selâm hem sana, hem de ailene bereket getirir.“ (Tirmizi, istîzan:10 ) Abdullah b. Abbas rivayet ediyor: Birgün Resülullah`ın (s.a.v) terkisinde (binitinin arkasında) bulunuyordum. “Ey yavrucuğum, sana bazı şeyler öğreteyim” dedi ve şöyle buyurdu: “Sen Allah’ın emir ve yasaklarını koru ki, Allah da seni korusun.” “Allah’ın emir ve yasaklarına riayet et ki, Onun yardım ve inayetini devamlı yanında hazır bulasın.” “Bir şey isteyeceğin zaman Allah’tan iste. Bir yardım dileyeceğin zaman Allah’tan yardım dile.” “Şunu da iyi bil ki: Bir hususta yardım etmek maksadıyla bütün millet biraraya gelse Allah’ın senin için takdir etmiş olduğundan öte bir yardımda bulunamazlar.” “Sana zarar vermek maksadıyla hepsi biraraya gelseler, yine Allah’ın senin hakkında takdir ettiğinden öte bir zarar veremezler.” “Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurumuştur. Meydana gelecek her şey önceden tesbit ve takdir edilmiştir.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame: 5) Kur’ân’da da bu mânâdaki öğütler peygamberlerin oğullarına nasihati şeklindedir. Bu peygamberlerin başında Hz. İbrahim ve Hz. Yakup gelmektedir. Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı nasihat ise son derece dikkat çekicidir. Bilindiği gibi ilk iki peygamberin oğulları kendileri gibi birer peygamberdi. Dolayısıyla bu öğütlerin bir kısmı peygamber babadan, peygamber oğula olmaktadır ki, çok hayati bir mahiyet arz etmektedir. Hz. İbrahim ve Hz. Yakub’un oğullarına öğütleri: “İbrahim ve Yakup kendi oğullarına ‘Ey evlatlarım’ diye tavsiyede bulunmuştu. ‘Allah sizin için bu dini seçti. Siz de sebat edin ve ancak Müslüman olarak ruhunuzu teslim edin. (Bakara: 132) (Hz.Yakub) Ey oğullarım! Gidin özel köşe de Yusuf’u ve kardeşini iyice araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. (Yusuf: 87) Lokman, oğluna öğüt vererek: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür” demişti. (Lokman: 13) (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti: “Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. (Lokman: 16) “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman:17) Çağımızın Müslüman Gencinde Olması Gereken Özellikler: 1. Sahih ve sağlam bir itikada sahip olmalı. 2. Beş vakit namaz kılmalı. 3. İslam, Kur’an, Sünnet yegane ölçüsü olmalı. 4. Büyüklerine saygılı, küçüklerine şefkatli olmalı. 5. Adaletli ve insaflı olmalı. 6. Hayatının her safhasında ölçülü, ifrat ve tefritten uzak, (Sevgide ve buğzda) itidalli olmalı. 7. Hizipçilik militanlığı ve holiganlığı yapmamalı. 8. Haram lokma yememeli. 9. Az konuşup, çok iş yapmalı. 10. Paraya, menfaate, lükse, konfora, aşırı tüketime, israfa düşkün olmamalı. 11. Sanat ve estetik boyutu güçlü ve ince ruhlu olmalı. 12. Şehir ve medeniyet terbiyesine, görgüsüne, nezaketine sahip olmalı. Başka bir deyimle bedevî/kaba müslüman olmamalı, medenî müslüman olmalı 13. Okuyan, düşünen ve ilim ehli olmalıdır. 14. İhlaslı ve samimi ve sabırlı olmalı. 15. Ümmet şuuruna sahip olmalıdır. Bu vasıfları taşıma gayreti göstermeyen bir gencin boyundan büyük laflar etmesinin fazla bir önemi ve değeri olmaz. Ziya Paşa derki: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Sevgili genç okurlarımızın Ord. Prof Dr. Ali Fuat Başgil merhumun “Gençlerle Başbaşa” isimli eserini okumalarını hararetle tavsiye ederim. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 22 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Wuppertal Eyüp Sultan’da İlk Cuma Namazı ve Açılış Töreni GMG Düsseldorf Bölgesi Wuppertal Şubesi Eyüp Sultan Camii Schwarzbacherstr. 168a adresinde açıldı. İlk Cuma Namazı kılındı. Gazetemize konuşan Eyüp Sultan Camii Başkanı Celal Akgün: “Burayı iki yıl önce aldık. Toplam yüzölçümü 650 metre kare 550 kapalı alan 25 arabalık Tief Garaj var. İmkanlarımız dahilinde Mescit bölümü bitti. Lokal bölümümüz de var. Hocamızın lojmanı tamam. Erkekler WC hazır. Mescit bölümünü açtık. Mali imkanlarımız şu an biraz sıkıntılı. Burada faaliyetlerimize devam edeceğiz. Buralar bugünlere geldi. Bize Allah böyle bir yer nasip etti yapılacak daha çok işimiz var. Burada belki Müslümanlardan biri çı- I kar bize yardım eder diye ümit ediyoruz. Villisch Cami İmamı Ahmet Taşcı’nın kıldırdığı ilk Cuma Namazında Müezzinliği Tezcan Altan yaptı. Cami İmamı Cemiyet Başkanı Celal Beyi tebrik ediyorum başkanımızı yalnız bırakmayın müminlere hatırlatın burada bulunsunlar gelsinler. Cemiyet Başkanı Celal Akgün de konuştu. “Camimize üye olalım lütfen. İnşaatımıza devam ediyoruz. Eğitim ve Nachhilfe başlayacak hanımlara ev sohbetleri burada olacak ve insanımıza hizmetlerimiz devam edecek” dedi. Açılış Programı IGMG Düsseldorf Bölgesinden Ahmet Turan Koçyiğit’in okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başladı. Programa IGMG İrşad Başkan Yardımcısı Hulusi Ünye, IGMG Düsseldorf Bölge Başkanı Yaşar Erim, IGMG Düsseldorf Bölgesi yönetiminden Erdoğan Ok, Ahmet Turan Koçyiğit, Solingen Cemiyet Başkanı, Velbert Cemiyet Başkanı, Metman Cemiyet Başkanı, Wuppertal Yunus Emre Camii Cemiyet Başkanı, Düsseldorf Bölgesi yönetimi ve şube başkanları ile çok sayıda davetli ve vatandaşımız katıldı. Ali Harun Balkaya`nın sunduğu programda Cemiyet Başkanı Celal Akgün bir selamlama konuşması yaptı. Başkan Akgün: “Camimizin bütün Wuppertal halkına ve bütün insanlığa hayırlı ve ugurlu olmasını diliyorum” dedi. İslam Toplumu Milli Görüş Düsseldorf Bölge Başkanı Yaşar Erim: “Cemiyeti tebrik ederek canla başla çalışan Wuppertal-Oberbarmen Cem. Bşk. Celal Akgün çalışma ekibi ve cemaatimizin gayretleri sonucunda bu güzel mekanı satın almak suretiyle açtılar. Emeği geçenlerden Allah razı olsun” dedi Genel Merkez İrşad Başkan Yardımcısı Hulisi Ünye cami açmanın faydaları ve sevabı hakkında bilgiler vererek teşekkür etti. Programda hayırsever vatandaşların bağışladıkları adak kurbanlarından da misafirlere ikramlar vardı. IGMG Köln Bölgesi Öğrencileri Bilgide Yarıştı GMG Köln Bölge şubelerinde öğrenim gören gençler 2011-2012 Öğretim yılında öğrendiklerinin finalini geçtiğimiz günlerde taçlandırdılar. 9-10 yaş gurubu ve 11-12 yaş gurubu olarak 2 bölümde yapılan yarışmada gençler yöneltilen 28 sorunun cevabını bulmaya çalıştılar. Proğram Bölge Eğitim Başkanlığı ve Kadın Kolları Başkanlığınca ortaklaşa düzenlendi. Yarışma proğramı 2012 Köln Kur`an okuma birincisi Sefer Furkan Ahmedoğlu`nun okuduğu Kur`an tilavetiyle başladı. IGMG Köln Bölge Başkanı Mehmet Dal hoca açılış konuşmasında heyecanlı olan çocukların heyecanını yatıştırmak için onlara moral vererek “şubeniz adına buraya katılmanız bir kere sizin birinci olduğunuzu kanıtlamış’’ dedi. Küçükler katagorisinin jüri üyeleri İrfan Bakşiş Komisyon başkanlığında Kazım Bey ve Ahmet Çakılcı oldu. Yapılan yarışmanın sonunda birincili- I ği Bonn`dan Esra Çakır, ikinciliği Bölge Eğitim Merkezinden Eslem Sude Yeneroğlu, üçüncülüğü Siegen`den Emre Çilingir yarışmacı arkadaşlarından bir adım önde bitirdiler. Verilen molanın ardından Siegen ve Cohrweiler şubeleri çocukları ilahi ve şiir okudular. Yarışmanın ikinci bölümü Bölge Eğitim Başkanının kısa sunumu ardından start aldı. İrfan Bakşiş Dr. Fatih Koyuncu ve Yahya Altın Jüri üyeliğinde yarışan gençler yarışmanın sonunda merakla sonuca kilitlendiler. Yarışmanın değerlendirme çalışması bölümünde Köln Bölge Aile danışmanı Eğitimci Şaban Yarar hoca katılımcılara bir seminer verdi. Yarışmanın ikinci bölümdeki sıralamada şöyle oldu. Birinci Troidorf şubesinden Enes Köylüoğlu ikinci Stolberg`den Abdurrahman Yazıcı, üçüncü ise Ehrenfeld`den Talha Öz oldu. Yarışma sonunda SELAM Gmbh katkılarıyla tüm çocuklara Selam ürünlerinden oluşan hediye paketi verildi. Proğramın diğer sponsorluğunu Mim Komdan Mehmet Cambaz, Ahmed Budak ve Murat Yarmadelen beylerin şirketleri üstlendiler. Selam Gmbh müdürü Halil Ayan yaptığı kısa selamlama konuşmasında: “bu tip hayırlı yarışmalarda her zaman destek olmaya hazır olduklarını tekrar beyan etti. Ayrıca yarışmada dereceye giren çocuklar para ödülü sahibi oldular. IGMG Köln Bölgesi konferans salonunda yapılan yarışmaya çocukların velilerinin yanı sıra oldukça kalabalık izleyici gurubu sonuna kadar yarışmayı takip etti. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 23 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Nürnberg Caddeleri Hadis-i Şeriflerle Süslendi “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” “Der beste Mensch ist derjenige, der den Menschen nützlich ist.” Hz. Muhammed’in (s.a.v) bu sözü Nürnberg sokaklarını 10 gün boyunca süsledi. İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Nürnberg´te bir ilki daha gerçekleştirmiş olmanın hazzını yaşıyor. Nürnberg´in merkezi yerlerinde 11 adet büyük panolarda afişlemesi yapılan Hadis-i Şerifler Nürnberg sokaklarını süsledi. IGMG Kuzey Bavyera Bölge Başkanı Orhan Sarı: “Uzun bir süreden beri Avrupa basınında yer alan haberlerle İslam ile özleştirilmeye çalışılan bir çok olumsuz davranışlar birçok Avrupalı`nın iç dünyasında İslam´a ve Hz. Muhammed (sav)´e karşı yanlış düşün- celer oluştuğu olgusundan yola çıkarak Peygamber Efendimizin bu Hadisi Şerif´ini Nürnberg kamuoyu ile paylaşmayı uygun bulduk. Bu çalışmalarımız Eski Bölge Başkanımız Bilal De- miroğlu zamanında başlatılmış ve bizler tarafından sürdürülmektedir. Yüce Allahımızdan bizlere bu çalışmaların ışığında, daha iyi ve güzel hizmetlerde bulunmayı ve toplumun yararına olan çalışmalarda öncü olmayı nasip etmesi niyazında bulunuyoruz” dedi. IGMG Kuzey Bavreya Bölge Başkanı Orhan Sarı devamla: “MİLLİ GÖRÜŞ teşkilatımız son günlerde müslümanlara karşı yükselen islamafobi`den dolayı, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet (s.a.v)´in örnek yaşantısından hepimize yol gösterecek olan “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” Hadisi Şerif´ini kendimize rehber edinip, geçmişte olduğu gibi, gelecek günlerde de, yeni programlara öncülük ederek güzel ve sürpriz çalışmalarımızı gerçekleştireceğiz inşaallah. Bu vesileyle daha önceki Bölge Başkanımız Bilal Demiroğlu beye de yaptığı hizmetlerinden dolayı teşekkür eder bundan sonra çalışmalarında başarılar dilerim” dedi. Lahn Dillkreis Landratı Hr. Wölfgang Schuster Haiger Milli Görüşü Ziyaret Etti eçtiğimiz günlerde Lahn Dillkreis Landratı Hr. Wölfgang Schuster, SPD Parti sözcüsü Hr. Karlheinz Pfaff, AVO Hr. Nabi Demirkan, Yeminli Tercüman Mehmet Emin Özbek, çok sayıda komşu cemiyet başkanı ve cemaati Ausländerbeirat ve Haiger Camii cemaatı bu yararlı geçen toplantıda hazır bulundular. Cuma Namazına müteakip yapılan ziyarette göçmenlerle ilgili konular masaya yatırıldı ve üzerinde müzakereler yapıldı. Dilek ve temenniler yetkililere sunuldu. Masaya yatırılan konular şu dört konu üzerinde yoğunlaştı. a-Okullarda Türkçe ana dili eğitimi b-Okullarda İslam din dersinin müfredata konması (diğer gruplara tanınan hakkın tanınması) c-Şoksuz helal kesim müsaadesi d-Vatadaşlığa geçişin daha şeffaflaştırılması ve başörtülü hanımların sorunsuz iş yeri bulmaları. Haiger ve çevresindeki cemaatin yoğun ilgi gösterdiği ziyaret Landrat Hr. Schuster`in tekrar seçilmesi dileklerinde bulunularak son buldu. G Bahnhofstr. 50 · 63129 Obertshausen · Tel: 0176-60986543 [email protected] · www.ziyafet.de Kur`an-ı Kerim Tilaveti Çekilişler ve Hediyeler Araştırmacı-Yazar IGMG Genel Sekreteri IGMG Hessen Bölge Başkanı Ezgileriyle Abdullah YILDIZ Oğuz ÜÇÜNCÜ Bilal KAÇMAZ ALPER Satış Standları İllüzyonist Offenbach Mevlana Çocuklar İçin Ebru Sanatçısı Michael STERN Mehteran Ekibi Hüpfburg Orhan ERDOĞAN Ana Sınıflarının SUNUMU İlahiler ve Ezgiler Seçkin Hatipler Leziz Türk Mutfağı Bölge Merkezi Binası Gutenbergstr. 9 . 65428 Rüsselsheim İrtibat Tel: 0177-3140063 . 0177-9120992 Eğlence Gülmece Güldürmece Katkılarından Dolayı Tüm Sponsorlarımıza Teşekkürler HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 25 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 haber Dünya Göz Frankfurt: “Gözünüz Bize Emanet” vrupa’nın en büyük özel göz hastaneler zinciri olan ve JCI, ISO ve TÜV belgelerine sahip Dünya Göz Grubu’na bağlı Dünya Göz Frankfurt, katarakt, keratakonus ve lazer tedavi yöntemleri konusunda bilgilendirme toplantısı düzenledi. Toplantıya konuşmacı olarak Dr. Fazıl Peru A ve İstanbul Etiler Dünya Göz Hastanesi’nden Dr. Ayhan Pulur katıldı. Frankfurt’un en prestijli bölgelerinden Schaumainkai Caddesi’nde yer alan merkez, hizmet kalitesi ve özel olarak dizayn edilen odaları ile 5 yıldızlı otel konforuyla Avrupalılara en gelişmiş lazer tek- nolojisiyle hizmet veriyor. Dr. Fazıl Peru, “Göz hastalıklarının doğru teşhis ve tedavisini gerçekleştirecek branşlaşmış kadrosu, göze özel tasarlanmış ameliyathaneleri ile her türlü göz cerrahilerinin yapıldığı büyük bir merkez olan Frankfurt Dünya Göz hastanesinde hem özel hem de devlet sigortası sahibi Alman halkı ve Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşları hizmet alabilirler. Dünya Göz Frankfurt, Hepa filtreli iklimlendirme sistemleriyle havadaki tüm mikrop ve bakterilerden arındırılmış ameliyathaneler, en üst düzeyde hijyen ve sterilizasyon sağlayan ekipmanlarla donatılmıştır” dedi. Dr. Ayhan Pulur da, “İlaç ve gözlükle katarakt hastalığının tedavisi mümkün değildir. Katarakt, doğuştan da olabilir ancak en sık yaşa bağlı olarak ortaya çıkar. Oluşmuş bir kataraktın tek tedavisi ameliyattır. Ameliyat şeffaflığını kaybetmiş olan göz merceğinin alınarak yerine yeni bir göz merceğinin yerleştirilmesi sistemine dayanmaktadır. Hastalığın belirtileri, çift görme, şekilsiz veya bulanık görme, renklerin zor veya soluk algılanması (özellikle mavi), akşamları görmede zorluk yaşanması veya gece körlüğü, parlak ışıkların etrafında hare ya da kamaşma, Kontakt lens veya gözlük numaralarının sık sık değişmesi, derinlik hissinin kaybıdır. Dolayısı ile bahsettiğim konularda şikayetçi olanlar bir an önce merkezimize gelerek tedavi yaptırmalıdırlar. Bunun yanı sıra gözün en önde yerleşimli saydam tabakasının yani korneanın, ilerleyici incelme ve sivrileşmesiyle görülen hastalığa keratakonus denir. 20-40 yaş arasında ilerleme gösterip 40 yaştan sonra durağan döneme girer. İlerleyen miyop ve astigmat, kornea incelmesi ve sivrileşmesi ile belirti vermeye başlayan keratokonus hastalığına, çok özel tetkiklerle erken dönemde teşhis konulabilir. Devamlı değişen gözlük numaraları, ilerleyen miyop ve astigmat, gözlüğe rağmen düşük görme düzeyi keratakonusun belirtileridir. Uzun dönem alerjik konjunktivit, gözleri sürekli ovalama, aile bireylerinde keratokonus görülmesi gibi nedenler de dikkate alınmalıdır” dedi. Frankfurt Dünya Göz Hastanesi’nde lazere uygun olduğu belirlenen kişilerde uygulanan son teknoloji Intralase (bıçaksız) lazer teknolojisi ile görme kalitesinde yüzde yüze varan başarılı sonuçlar elde edildiğini kaydeden Dr. Fazıl Peru da, “Gözlerinizi Dünya Göz’e rahatlıkla emanet edebilirsiniz. Merkezimizde lazer ameliyatı olmak isteyen kişilerin sadece yüzde 50’sinin gözleri tedaviye uygun bulunmaktadır. Gelin, siz de lazere uygun olup olmadığınızı, göz muayenenizin yanı sıra yapılacak ücretsiz lazer tetkikleriyle, 50 binin üzerinde lazer vaka tecrübesi bulunan hekimlerimizle görüşerek öğrenin” diye konuştu. COCUKCA . . Hazırlayan: DAVUT ŞAHİN / [email protected] HOCA NASREDDİN’İN BİRİ BİR GÜN Şeyyad Hamza adında, arif, kamil bir veli vardı. Bir gün Nasreddin Hoca’ya: “Be hey hoca, bu alemde maskaralıktan başka ne kazancın var? Bilmediğimiz bir hünerin varsa hemen göster. Bir meziyetin varsa ondan biz de yararlandır” der. Hoca Efendi de ona: “Senin ne gibi bir hünerin var? İnsanlara ne yolda yararlı olmaktasın?” diye sorar. Şeyyad der ki: “Benim hünerim çoktur. Derecemin yüksekliğini ise sınırı hiç yoktur. Her gece bu dünya aleminden geçerim. Birinci kat göğün sınırına kadar uçarım. Göklerdeki makamlarda dolaşırken kendinden geçerim. Göklerdeki makamlarda dolaşırken, kendimden geçerim. Kainatın sırlarını seyrederim” der. Nasreddin Hoca gülümseyerek şöyle der: “Hoca, hoca! Hiç o sıralarda yüzüne gayet yumuşak, yelpaze gibi bir şey dokunur mu?” Şeyyat Hamza, gayet rahat: “Evet, Hoca Efendi evet…” deyince Nasreddin Hoca taşı gediğine koyar: “İşte o bizim uzun kulağın kuyruğudur.” BUGÜN NE DUA EDELİM EY ALLAH’IM; Şu geçici dünyayı en büyük kaygımız ve ilmimizin son hedefi kılma. Bize dini ve dünyevi musibetler verme. Günahlarımız yüzünden, bize merhamet etmeyecekleri başımıza musallat etme. Bize rızık ver. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. BULMACA 2 3 4 Ben de Padişahım! ri çıkıp padişahı selamladıktan sonra, “Padişahım! Benim açıyor, sararıp bitkiler, çiçek bir şikayetim var”dökülmüş deyince, Sultan, “Söylenasıl de tedbir edeveriyor. Ölmüş de yeniden diriliyorlar lim. Haklıysan haksızı cezalandıralım” dedi. O sanki. adam da Bu bize bir şey hatırlatıyor mu? şöyle anlattı: Hepinize mutluKerim Hıdırellez’ler. “Padisahım! Ağa denen eşkıya bana zulmetti. Gözlerinizdeki sönmesin, Malımı, mülkümünur alıp hiç çoluk çocuğumlaAllah’a sokaklara attı. emanet olun! Memleketin varlıklı ailelerinden iken, bir lokmaya muhtaç oldum.” Padişah şahitleri dinledikten sonra, Kerim Ağa’yı ge- tirtti ve ona sordu: “Ağa! Hakkında şikayet var. Mazlumları soyar, mallarını alarak sokaklara atarmışsın. Doğru mudur?” Ağa özür dileyeceği yerde, ileri geri konuşmaya başladı: “Ben yeniçeriyim” diye diklendi. Bunun üzerin padişah hiddetle yerinden kalkıp adamın yakasından tutarak: “Bre densiz! Sen yeniçeri isen, ben de padişahım!” dedi. Ağa cezalandırılıp haklıya hakkı teslim edildi. MAYIS AYININ 6’SINDA HIZIR GÜNLERİ İLE YAZ BAŞLAR VE 186 GÜN SÜREREK 7 KASIM’DA SONAR ERER O BİZİM UZUN KULAĞI KUYRUĞUDUR 1 BİZDEN SİZE SEVGİLİ çocuklar; Osmanlı günü padişahlarından Sultan İbrahim, cömert ve Hıdırellez gelince hepimiz neşeleniriz. merhametli biri idi.kapalı kalman acısını Kış boyu evde Fakirlere çok ihsanları vardı. Hazine gelirlerin düzçıkarırız. gün toplanıp, yerli yerince harcar, maaşların gecikmeden Kırlara çıkarız, ağaçlara iyice bakarız. Kışın ödenmesinehale dikkatgelmiş ederdi.olan Tebdil/i kıyafetle (kılık değişkupkuru dallar nasıl yaprak tirmek) şehirde dolaşır, halkın ihtiyaçlarını yerinde gözetlerdi. Bir defasında padişah Edirne’de iken halktan biri ile- 5 H IDRELLEZ Mİ, IZIR-İLYAS MI? HAZRET-İ Musa(a.s.) zamanında hükümdarın birinin temiz niyetli bir oğlu kendini dine verir, dinî hayat yaşayıp hizmetlerle hayatını değerlendirmek ister. Hükümdar oğlunun kendini dinî hizmetlere vakfetmesi, çevrenin irşadına yönelmesi Rabb’imizin de hoşuna gider. Ona kerametler ihsan eder. Bu sebeple bu genç irşat için gezerken uğradığı çorak araziler yeşillenmeye başlar. Kupkuru çöllerin yemyeşil hale gelişi, oradan hükümdarın oğlunun geçtiğini göstermiş olur. Arapça’da yeşilin bir adı da “hazr” olduğundan, çorak yerlerin yeşillendiğini gören halk, “Buradan Hızır geçmiştir” diyerek Hızır ismi şöhret bulmaya başlar. Bir ara bu genç, zamanın peygamberi İlyas (a.s.) ile de buluşur. Böylece İlyas (a.s.) buluştuğu güne halk Hızır– İlyas buluşma günü olarak isim verir. Sonraları bu isim halk dilinde Hıdırellez şekline dönüşür. Böylelikle Hızır ile İlyas da Hıdırellez olup çıkar.. Hızır’ın aslında geçtiği yerleri yeşillendiren bir veli mi, yoksa ayrıca bir de peygamber mi olduğu konusunda çeşitli rivayetler vardır. Fakat gerçek olan odur ki, velilerin hayatını yaşamakta olan Hızır aleyhisselam, beş çeşit hayat derecesinin ikinci derecesinde yaşamaktadır. Bu derecedeki hayat bizim gibi maddi şartlarla bağlı değildir. Bir anda birçok yerlerde farklı görüntülerle bulunabilir. Bu yüzden halk arasında da “Hızır aleyhisselam erişmiştir imdadına.” diye de söylentiler yayılmaktadır.. Bazen Hızır makamına çıkıp da Hızır’dan ders alan velilerin de olduğu, bunların Hızır gibi darda kalanların imdadına koştuğu, bu yüzden de onların da Hızır’ın kendisi sanıldığı anlaşılmaktadır. Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat’ında bu konudaki soru cevapta, “Hızır aleyhisselam hayattadır, ancak onun hayatı ikinci derecede hayat olduğundan birçok alimler hayatta olmadığını düşünmektedir.” şeklinde bilgi vardır. Hızır–İlyas buluşma günü olarak bildiğimiz altı mayıs Hıdırellez bayramına bu bilgi ve ilgi bakılırsa herhalde gerçeğe daha yakın bir bakışla bakılma ve kutlama söz konusu olur. Bugüne ait ateş yakılıp üzerinden atlanılması, oyuncak evler yapıp gerçeğine kavuşulacağının düşünülmesi,.. gibi âdetler, halkın iyilik temennilerinden ibaret arzulardan sayılır. DÜŞÜNCE DÜNYASI KÖTÜ DUYGULAR NEREDE KULLANILIR? İNSANA sınırsız duygular verilmiş. Sevgi, şefkat ve fedakarlık gibi iyi olanların yanında kin, düşmanlık ve kıskançlık, çekememezlik gibi kötü olan duygular da var. Bize verilen duyguların hiçbiri yok edemeyiz. Bastırmaya çalıştığımız üstesinden gelemeyiz. Fakat onları sınırlandırmamız veya iyi yöne yönlendirmemiz mümkün. Kötü duyguları iyi yönde kullanmak nasıl olur, görelim. Kin ve düşmanlığımızı Allah’ın düşmanlarına yöneltiriz. 1 2 3 4 5 FARK BULMACA SOLDAN SAĞA: 1- Bir binek hayvanı. (Tersi) Tok olmayan. 2- (Tersi) Bir namaz vakti. 3- Depremde hasar gören bir ilimiz. 4- Tartmak için kullanılan bir isim. 5- Bağışlama. Yemek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Acı duyduğumuzda söylediğimiz kelime. Uzaklık işareti. 2- Kabe’nin etrafında dönmeye verilen ad. 3- (Tersi) Allah’ın bir ismi. 4- Bir okul eşyamız. 5- Asmaktan emir. Başına “K” gelirse bir mevsim olur. Elbet onları sevemeyiz. Öyleyse mü’min kardeşlerimizin küçük kusurlarını görüp düşman olmak yerine inanmayanlara düşman olalım. Allah düşmanlarına kin duyalım, kardeşimizi, arkadaşımızı kıskanırsak hem kendimize, hem de onlara kötülük etmiş oluruz. Kıskanmaya değil de imrenmeye çalışalım. Onlar gibi olmaya onlar gibi başarı kazanmaya gayret gösterelim. İyilikte yarışalım. Sınıftaki çalışkan bir arkadaşımız kıskanmak yerine onun gibi olmaya çaba gösterelim. “Keşke ben de onu gibi olabilsem” diyelim. Onun çalışmasını kendimize örnek alalım. İnat duygusunu da, boş, anlamsız kullanmak gerekmez. Boş şeylerde inat edersek, sonunda hatalı olduğumuzu anlarız. Ama iş işten geçer. İnadı, hak ve doğru bildiğimiz yolda kullanmalıyız. Çalışmada, vaktimizi boşa geçirmede, kötü alışkanlıklarımızı terk etmede inat etmeliyiz. Kötü duygularımızı iyi yolda kullanırsak biz karlı çıkarız. Soldan Sağa: 1.At, çA. 2.habaS, 3.Van, 4.Tartı. 5.Af, Aş. Yukarıdan Aşağıya: 1.Ah, aT. 2.Tavaf. 3.baR, 4.Çanta, 5.As, ış. HAYAT ehmed Akif Ersoy’un Safahat’ının Birinci Kitabında “Kocakarı ile Ömer” adlı bir şiiri yer alır. Bu şiirinde Akif Hz. Ömer (r.a.)’ın halifelik devrinde yaşanan bir olayı anlatır. Kendisini Üstad-ı necibim diye tarif ettiği Namık Kemal’ın oğlu Ali Ekrem beye ithaf etmiş olduğu bu şiirindeki vak’ayı muhakkak bir zaman bir yerde duymuşuzdur ve bize yabancı gelmeyen bir vak’adır belki de. Fakat bilinen bu olayı bir de Akif ’in kaleminden, Akif ’in satırlarıyla, onun vezin ve kafiyeleriyle okumak tamamen farklı bir duygudur. 170 mısradan ibaret olan bu kısa olmayan şiirinin bazı kısımlarını ele alalım. Umarım ki, bu yazımı okuduktan sonra, Akif ’in bu şiirini henüz tanımayanların veya tanıyıp da tamamını okumayanların içlerinde bir merak oluşur ve Akif ’in “Kocakarı ile Ömer” şiirinin tümünü okurlar. Hz. Ömer (r.a.) malum İslam tarihinde dört büyük halifenin (Hulefa-i Raşidin) ikinci halifesidir. Hz. Ebu Bekir’den sonra hilafet gömleğini giyinmiştir ve bu görevini şehid oluncaya kadar da hakkıyla yerine getirmeye çalışmıştır. “Adalet mülkün temelidir.” diyen Hz. Ömer şecaatı, cesareti ve heybetinden ziyade, bir de adaletiyle bilinen bir insandır. İlle de adalet diyen Hz. Ömer, müslüman olduktan sonraki hayatında hiç bir haksızlığa tahammül edememiştir. Halife olduktan sonra, devlet reisi konumunda kendisi üzerinde çok ağır ve korkunç bir devlet mesuliyeti hissetmiştir. Bulunmuş olduğu bu makamın hakkını verememek korkusuyla büyük çabalar sarfedip gecesini ve gündüzünü bunun için harcamıştır. Elinden gelse her yere koşup yetişmek, bütün sıkıntıları kendisinden bilip onları yoketmek ister Hz. Ömer. Medine ve çevresindeki asayişi korumak için geceleri bile, halk uyurken Medine sokaklarını gezer ve etrafı yoklar, ortalığın düzende olduğundan emin olmak için. Ve işin ilginç tarafı halife olarak bizzat kendisi üstlenir bütün bu işleri, başkalarını haberi olmadan. Bütün bunları halife olmasına rağmen değil de, halife olduğu için yapar. Başkasına bırakmaz devlet işlerini, çünkü bu öncelikle onun işidir. Ömer’in işidir, asayişi korumak ve halkına güven vermek. Kendi karakterinde de Hz. Ömer’i hatırlatan unsurlar bulunan Mehmed Akif Ersoy işte “Kocakarı ile Ömer” adlı bu şiirinde büyük halifenin hayatındaki bir meşhur olayı anlatır. Olayın kısa şekli şöyle. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında bir çadırda yaşayan yaşlı ve fakir bir dul M Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 27 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Selma ÖZTÜRK [email protected] Safahat’tan “Kocakarı İle Ömer” kadın üç torununu doyuramaz haldedir. Yine gecelerden bir gece Hz. Ömer Medine halkı uykudayken sokakları gezmeye ve kontrol etmeye çıkar. Halife kadının durumundan bihaberdir ve tevafuk eseri bu gece yolda Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbas bin Abdulmuttalip’e rastlar ve onunla gece Medine sokaklarında gezerken, çadırdan gelen sesleri duyarak oraya gider. Boş kazanda aş pişiren kadının ve torunlarının durumunu farkeden Hz. Ömer önce üzülür – zira halife olarak kendisinin bu kadından sorumlu olduğunu bilir- ardından hemen eve dönüp bir çuval unu kendi sırtında taşıyarak kadının yanına döner ve orada kendi elleriyle ateşi yakan Hz. Ömer açlıktan ağlayıp bağıran çocukların karnını doyurur ve ancak o anda rahata kavuşur... Olay kısaca böyle. Şimdi de vak’ayı Mehmed Akif Ersoy’un kaleminden ele alalım. Şiirinde Akif bu olayı Hz. Abbas’ın dilinden anlatır, yani bu olayı anlatan şahıs Hz. Abbas’tır ve şöyle başlar: Yok ya Abbas’ı bilmeyen, kimdi?... O sahabiyi dinleyin, şimdi: “Bir karanlık geceydi pek de ayaz...” İbni Hattab’ı görmek üzre biraz, Çıktım evden ki yollar ıpsız. Yolcu bir benmişim meğer yalnız! Aradan geçmemişti çok da zaman. Az ilerden yavaşça oldu iyan, Zulmetin sinesinde ukte gibi, Ansızın bir müheykel a’rabi! ... Yani Peygamber Efendimiz’in amcası Hz. Abbas soğuk ve karanlık bir gecede Medine’de Hz. Ömer’i görmek için evden çıkar. Issız yollarda kendisinden başka kimse olmadığını tahmin eden Hz. Abbas o anda heykel gibi bir çöl arabını görür ve bu yabancıyla selamlaştıktan sonra o kişinin Hz. Ömer olduğunu farkeder Bir de baktım, Ömer değil mi imiş! - Ya Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş? -Şu mahallatı devre çıkmıştım... Gel beraber benimle, üç beş adım. Derken Hz. Ömer Hz. Abbas ile Medine sokaklarını dolaşmaya başlarlar. Duruyor her evin önünde Ömer, Dinliyor bi-haber içerdekiler. Geçmedik en harab bir yapıyı, Yokladık sağlı sollu her kapıyı. Geldik artık Medine haricinde; Bir çadır gördü, durdu kaldı yine Medine’de her evi ve her kapıyı yokladıktan sonra, şehir dışı mahallelere gelirler ve orada bir çadır ilişir halifenin gözüne. Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın. “Açız! Açız! diye feryad eden çocuklarının; Karıştırıp duruyorken pişen nevalesini; Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini: -Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek... Fakat ne hal ise bir türlü pişmiyordu yemek! Meğerse pişen aş değil de su imiş ve zavallı çaresiz kadın torunlarını avutmak için içindekinin yemek olduğunu diyesiymiş. Bu hali gören Hz. Ömer kadına sorar ve aralarında şöyle bir muhabbet geçer... -Bu yavrular niçin ey teyze, ağlıyor, söyle? -Bugün ikinci gün, aç kaldılar... özel köşe -O halde, neden biraz yemek koymuyorsun? -Yemek mi? Çömleği sen tirid mi zannediyorsun? İçinde sade su var; Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar! Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın. -Peki! Senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın... Tek erkeğin de mi yok? -Hepsi öldü... Kimsem yok. -Senin midir bu küçükler? -Torunlarım. -Ne de çok! Devam ederken sohbete Hz. Ömer kadına neden halifeye gidip yardım istemediğini sorar ve beynin vurulmuş gibi bir cevap alır kadından. -Adam amire gidip söylemez mi halini? -Ah! Emir’e, öyle mi? Kahretsin ankarip Allah! Yakında rayet-i ikbali ser-nigun olsun... Ömer, belasını dünyada isterim bulsun. -Ne yaptı teyze, Ömer, böyle inkisar edecek? -Ya ben yetim avuturken, Emir uyur mu gerek? Burası gerçekten ürpertici bir an. Yaşlı kadın önündeki şahsın Hz. Ömer olduğunu bilmeden ona beddua ediyor ve suçluyor. En kısa zamanda mutluluk bayrağının yerlerde sürünsünmesini istiyor. Hz. Ömer ise aciz bir halde kendisi adı Emir’i savunmaya çalışsa da nafile... -Zavallının işi çok, zaman bulup gelemez; Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez. -Niçin hilafeti vaktiyle eylemiş kabul? Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbul? ... -Yetimin ahını yağmur duası zannetme! O sayha ra’d-ı kazadır gönderir ademe! Yani kadın burada Hz. Ömer’e giyaben bedduasında bu yavruların ağıtlarının gök gürültüsüne dönüşüp Allah’ın gazabı şeklinde kendisine geri döneceğini söylüyor. Hz. Ömer perişan, pişman, gücenmiş ve bitkin bir halde Hz. Abbas ile sabaha karşı oradan ayrılırlar ve eve dönerler. Orada halife bir çuval un bulur, derhal sırtına yükler ve acilen geri dönmeye yol alır. Hz. Abbas orada ona: HAYAT -Ben götüreyim... Verir misin çuvalı? -Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın: Vebali kendine aiddir İbn-i Hattab’ın. Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin? Yarın, huzur-i İlahi’de, kimseler Ömer’in Şerik-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile; Evet, hilafeti yüklenmiyeydi vaktiyle. Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu! ... Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 28 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den... Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu barı sırtına sen? O anda Hz. Ömer’in hem yüreğindeki yükü, hem de sırtındaki yükü ağır. Uzak mı yol? Daha çok mu var? -Ancak üç beş adım. Mecali kalmamış artık zavallının... Baktım... Ve çadıra varır varmaz Hz. Ömer dinlenmeye bile vakit bulamıyor, çünkü ocak sönmek üzere olduğunu farkediyor Hemen çakılları çömlekten indirip attı; Uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı. Oturmak istedi, lakin belaya bak ki: Ocak, Hemen sönüp gidecek... -Teyze, yok mu hiç yakacak? Sonunda Hz. Ömer yere yatıp üfleye üfleye ateşi yakar, sırtında taşıyıp getirdiği un ile yemeği pişirir ve kendi elleriyle kablara yetimlerin yemeklerini paylaştırır ve yedirir. Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek? Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyerek! Ve kadına -Yarın Emaret’e gel teyze, öğleyin beni bul; Emir’e söyleriz, elbette hayr olur me’mul. Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık, haber Biz de çıktık veda edip artık. Ertesi gün ise Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın. -Galiba teyze, uykusuz kaldın! İşte bağlanmak üzredir nafakan, Alacaksın her ay gelip buradan. -Şimdi affeyledin, değil mi beni? -Böyle göster fakat adaletini. Diyerek kadın oradan ayrılıyor. Şiir böylece sona eriyor. Bu ve bunun gibi nice emsallerde, Hz. Ömer’in adaletini ve kişisel mes’uliyetini görebiliyoruz. Ayrıca Mehmed Akif Ersoy’un kaleminden okumak ayrı bir zevktir. Allah Hz. Ömer gibi hükmetmeyi ve davranmayı ve Akif gibi düşünüp yazan şairlerin yetişmesini nasip etsin! Leverkusen’de ATiB Büyük Kurultay Şöleni Coşkulu Geçti TİB, Köln yakınlarındaki Leverkusen şehrinin en büyük kapalı spor salona olan SmidtArena’da, 20. Büyük Kurultay Şöleni’ni gerçekleştirdi. Kurultay şölenine Azerbaycan’dan, Türkiye’den ve başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinden ATİB’liler ve ATİB Dostları katıldılar. T.C. Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa, Azerbaycan Parlemantosu Milletvekili Ganire Paşayeva, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, ATİB Kurucu Genel Başkanı M. Serdar Çelebi, Avrupa Türk Kültür Dernekleri Birliği (ATB) Genel Başkanı Erol Yazıcıoğlu ve Yardımcıları, Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) Dönem Sözcüsü Ali Kızılkaya, Almanya Müslümanları Merkez Konseyi Başkanı Aiman Mazyek, UETD Genel Başkanı Hasan Özdoğan, Avrupa Türk Caferiler Birliği (ATCB) Genel Başkanı Mehmet Irmak, ve İslam Toplumu Milli Görüş, İslam Kültür Merkezleri Birliği gibi daha birçok çatı kuruluşun üst düzeyde temsil edildiği, ATİB 20. Büyük Kurultay Şöleni’ne binlerce Avrupalı Türk katıldı. Kur`an-ı Kerim ve ardından önce Türk, daha sonra da Alman İstiklal Marşlarının okunmasından sonra kurultay proğramı başlamış oldu. Gerçekten yoğun bir proğramın yükünü hafifletmek için, daha misafirler sa- A londaki yerlerini almaya başlarken ATİB bünyesindeki bazı derneklerin folklor ekipleri ve müzik grupları maharetlerini sahnede göstermeğe başlamışlardı. Evsahibi sıfatıyla Kuzey Ren Vestfalya Bölge Başkanı Tibyan Taşkın’ın, davetlileri selamlamasından sonra görevi devredecek olan Genel Başkan Selahattin Saygın mikrofona davet edildi. Son dört yılda ATİB Genel Başkanı olarak hizmet ederken, teşkilatın her kadamesindeki ATİB’lilerden, birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarından ve kardeş kuruluşların temsilcilerinden gördüğü destekten dolayı memnuniyetini dile getirdi. Selahattin Saygın, konuşmasını tamamladıktan sonra, proğramın takdimini yapan GYK Üyesi Harun Kılıç, Saygın’ın sahnede kalmasını rica ederken, akabinde görevi devralan ATİB Genel Başkanı İhsan Öner’i, açış konuşması yapmak üzere kürsüye davet etti. Görevi devreden Selahattin Saygın’ın, sembolik olarak ATİB’in Altın Anahtarı’nı görevi devralan İhsan Öner’e takdim etmesi ve yeni seçilmiş Genel Başkanı sıfatıyla Öner’in de, Selahattin Saygın’a bir buket çiçek takdim ederek uğurlaması, salonu dolduran binlerce ATİB’linin takdirini topladı. Genel Başkan İhsan Öner’in, Batı Avrupa Türklerinin öncelikli meselelerini açış konuşmasında teker teker dile getirdi. ATİB Genel Başkanı Öner, göçün 50. yılının kısa bir muhasebesini yaparak devam ettiği konuşmasında, Almanya ve Türkiye hükümetlerinin Göçmen Türklerin meselelerine yeterince ilgi göstermediklerini, yeni nesillerin kültürel kimliğimizden giderek uzaklaştırıldıklarını dile getirdi. Ozan Yusuf Polatoğlu’nun, geleneksel “kurultay şiiri” büyük coşkuyla salondakilerden karşılık buldu. Ozan’ın 35. Sanat Yılı münasebetiyle, kendisine ATİB Eski Genel Başkanı Selahattin Saygın tarafından, Türk kültürüne hizmetlerinden dolayı bir plaket sunuldu. ATİB Genel Merkez Heyeti de, Selahattin Saygın’a ve görevi bırakan Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Çubukçu’ya ATİB’deki kesintisiz ve her kademedeki hizmetlerinden dolayı birer teşekkür plaketi takdim etti. Kurultaya iştirak eden T.C. Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve sivil kitle kuruluşlarının temsilcileri yaptıkları kısa selamlama konuşmalarından sonra en çok dikkatleri çeken ve salondakilerin sık sık alkışlarla karşılık verdikleri misafir konuşmacı, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva Hanımefendi oldu. Daha sonra ATİB Kurucu Genel Başkanı M. Serdar Çelebi, proğramın yoğunluğundan dolayı konuşmasını kısa tutacağını belirtti. Türkiye ve Avrupa arasında bir ufuk turu yapan Çelebi, Türkiye ve dünyadaki bazı gelişmeleri değerlendirdi, isim vermeden belli ülkeşer tarafından sahnelenen oyunlara dikkat çekti. Ve bu topraklarda kültürel varlığı koruyabilmenin, “teşkilatlı, zengin ve eğitimli toplum” dan geçtiğinin altını çizdi. Kurultayın şölen bölümü biribinden maharetli sanatçılar geçidine dönüştü: ATİB camiasının gözbebeği iki sanatçısı, Ozan Yusuf Polatoğlu ve Ozan Fedai’nin birlikte sahne almalarından sonra, okuduğu ilahileriyle kendisini severek dinleyenlerin beklentilerini yerine getiren Abdurrahman Önül seyircinin karşısına geçti. Özellikle gençlerin sabırsızlıkla beklediği Uğur Işılak sahneye çıkınca herkes salondaki yerlerini aldılar. Eğlence bölümünü baştan sona kadar büyük bir ustalıkla götüren Serdar Tuncer, bazen okuduğu şiirlerle, bazen de anlattığı fıkralarla seyirciyi hem sahneye kilitlemesini başarıyor, hem de kontrol altında tutabildiğini gösteriyordu. En son sahneye çıkan, Türk Halk Müziğinin Usta Sanatçısı Esat Kabaklı, okuduğu Türküler ve marşlarla bir döneme damgasını vurmuş kuşağın temsilcilerine unutulmaz bir gece yaşattı. HAYAT nce ALLAH'ın selamı rahmeti, bereketi, hidayeti, mağfireti ebedi ve daima müslümanların üzerine olsun. O’nun Elçisi Nebisi ve Peygamberi olan Muhammet Mustafa (s.a.v) Efendimize ehline, aline ashabına selam olsun. Onların kutlu yolundan yürüyenlere, vahyin getirdiğini anlayıp vahdete koşanlara selam olsun... RABB'ül alemin olan yüce Mevlamıza ne kadar hamd etsek azdır. Sevgili Kardeşlerim! Bugün istedimki! Sizlerle dertleşelim. Çünkü! Bugünlerde huzurlu olmadığımı hissettim. Yüreğimde, yine hasret rüzgarları esiyor. Gözlerimde yaş, içimde fırtınalar kopuyor. Hasretin o içimdeki ızdırabı sanki beni yakıyor. Dünyadaki bütün olumsuzlukların sonunda güzel şeyler olacak gibi yüreğimde de umutlar beliriyor. Hüzünle sevinç arasında sıkışıp kaldım. Hakkımızda ne hayırlı olduğunu bilemeyiz. Sebebine gelince! Bugünlerde en çok düşündüğüm konu insan gerçekleri bildiği halde niçin inat ederek o gerçekleri kabul etmez. Nefsinin kurbanı olarak şeytanın isteklerine boyun eğer. Bilmediği konularda niçin ahkam çeker. Kardeşim dediği insanları nasıl öldürür? Ne hakla? Neye dayanarak? Rabbim bizi doğruları kabul eden eğrilerden kaçan kullarından eylesin. Ömrümüzden günler, dakikalar, saniyeler, saliyeler hatta saliseler eksilirken bizimde vaktimiz eksilip durur. Nasıl desem, nasıl anlatsam bilemiyorum. Hergün yatağımıza yatarken o günün hesabını yaptık mı? Kârda mıyız, zararda mıyız? Kendi nefsimizi ne kadar kontrol edebilirsek, o kadar az hata yaparız. Tabiki RABB'ül aleminin yardımı olduğu müddetçe. Haydi diyorum sevgili kardeşlerim bu günden sonra nefis muhasebesi yapmadan yatağımıza yatmayalım. Diyeceksiniz ki, bunları bizlere zaten hep hatırlatıp duruyorsun. Kardeşlerim sizleri bir Müslüman olarak çok seviyorum. İstiyorum ki ahirette hepimiz komşu olalım. Bir Müslümanın ayağına taş dokunsa etkileniyorum. Çünkü! Kendimi vücudumdaki organlarımdan birine zarar gelmiş gibi hissediyorum. Bak yine hatıralarım sanki sislenerek gözümün önüne geldi. Her gün olan olaylarla birlikte beni kederlendirdi. Sanki her günün hüznü, acı, gözyaşı, çile, ızdırap ve hırsı bitmiyor. Her gün insanlar birbirini yerken, en akıllı yaratık olan insan. En vahşi olan yine insan. Güzel düşlere bile fırsat bırakmıyor. Zaman denen müddet akıp gidiyor. Şöyle diyorum! Küçücük dünyamda yalnızlık denizine dalıp hatıralarımı Ö Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 29 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 M. Salih AYDIN [email protected] Hacarabın Serüvenleri 56 canlandırsam. Kesinti yapmadan hesabın çarpmasını, bölmesini, çıkarmasını ve toplamasını yaparak gecelerimde yeniden RABB’ime iltica ederek duygulansam. Ah kardeşlerim herhalde hiçbir zaman böyle bir fırsatım olmayacak. Şu dünyaya dün geldik, bugün yaşıyoruz, yarın ne olacak bilemiyorum. Çünkü yarını RABB'imden başka kimse bilemez. Bu dünyada ardından dua gibi tasadduk gibi devam eden güzel şeyler bırakmak istiyorsan. İnsanları sabırla dinlemeyi ve yanlışların varsa yanlışlarını fakat karşındaki yanlış ise onunda kalbini kırmadan yaklaşmak. Arkanda seni sevenlerin olmasını kim istemez. Her hareketimiz kontrol ediliyorken. Şöyle düşünsek! her taraf kameralarla donatılmış bütün zamanın gözetleniyor. İşte yaşamımızı ona göre ayarlasak diyorum. Bu hisle ve duygu ile yaşamımızı devam etmeyi öğrenirsek. Dilimize, gözümüze ve arımıza sahip olursak. Hayatımızı bir nebze düzene sokarız diye düşünüyorum. Diyerek! Başka bir konuya geçiyorum. Sizlere soruyorum vefa nedir? Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefa; “ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.” (Mevlana Celaleddin Rûmi) Mevlana öyle demiş ama vefanın ne olduğunu bütün uğraşıma rağmen çevremdeki insanlara bile bir türlü anlatamadım. Üstelik kuru gürültü yaparak beni dinlemediler bile. Onlar ne anlatırsa ben dinliyorum. Dinlemeyi öğrensinler diye ama nafile. Konudan konuya geçiyorum. İşte yine aklıma geldi. İyiki bu kağıdı kalemi bulmuşlar. En azından bu sahifeler beni dinliyor. Sahifelerin olması büyük bir nimet. Senelerdir dertlerimi bu sahifelere yazarak dertlerime hamal ediyorum. İnsanlar dünyanın hızlı temposuna ayak uydurmaya çalışırken kıymetli ömürlerini de kıymetsiz şeylerle tüketme peşinde. Kimsenin nasihat dinleyecek kulağı örnek alacağı idraki yok. Bu halleri düşünürken geceleri ağlıyorum ve dışarı bakıyorum. Onlarla birlikte diri diri gömüldüğümü anımsıyorum. Sizlere hangi yaramı anlatayım diye düşünürken. Gecenin ve gündüzün RABB'i olan ALLAH`ı (c.c.) hatırlıyorum. O zaman içime bir sıcaklık ve rahatlık geliyor. RABB'im sana şükürler olsun diyorum. Artık insanlar olarak hep yalnızları oynuyoruz. İnsanlar arasındaki güven problemi derya gibi büyürken adaletli olanlar bitmek üzere. Vahdetin kapısından kimileri geçmez iken kendi doğrularının ama gerçekte yanlışların peşinden süratle gitmekteyiz. Vahdetin tam ortasına çomak sokarak birbirimizden ayrışmaktayız. Her gurup, hizip kendine göre cennette yer edinmekte sanki adeta parsellemekte. İslam dini hiçbir zaman kimi isimlere veya hanedanlara gelmemiştir. İslam dini insanlara bir uyarı ve ikazdan başka bir şey değildir. Anlayabilirsek! Yaptıklarımızın bir de hesabını vereceğimizi unutmayalım. İslam`ın yaşama biçimini nasıl algıladığımız değil İslamı hayatıma nasıl daha iyi uygularım olmalıdır. Dedikse de herkes olmuş allame ilmi delilleri önceden hazırlanmış. (Kendilerine göre şartlanmışlar) Kulaklar mühürlenmiş gözler görmek istediğini diller istediği şekilde konuşuyor. Artık insanlar kendiliğinden oluşacak güzelliklerin vakti zamanını beklemekte. Bütün bu düşüncelerimi kağıda döktükten sonra. Hicranla dolan yüreğimdeki özel köşe acı biraz dindimi bilemem! Tarumar olmuş kubbede üç beş kırıntı kalmışsa eğer bırakın gitsin şu yaralı yüreğim.. Dertlerimizden biride birbirimizi çok az görebilme veya ziyaretlerimiz. Evet birbirlerimizi hiç ziyaret etmiyoruz. Yine diyorum ki hepimiz yalnızları oynuyoruz. Herhalde hayatın en zor günlerini geçiriyoruz. Gelecekte acaba nasıl olacak? Artık dertleşecek dostlarımızda kalmadı. Ne imanı ne vahdeti düşünüyoruz. Herkes kendi gurubunu ön plana alıp İslam kardeşliğini bir tarafa bırakmış. Kimin cennete kimin cehenneme gideceğini hesaplıyoruz. Elimizde bir kantar tartıp duruyoruz. Benim şeyhim, benim mezhebim, benim partim, benim, benim derken bencilleşip gidiyoruz. Eee dert çok dertlenen yok. Gurur tepede bir türlü Şeytan ve nefs Ademoğlunu rahat bırakmıyor. Hep aynı teraneler aynı lakırdılar. Kardeşiz biz kardeş. Desem de kimse duymuyor be kardeşlerim. Eh sevgili kardeşlerim hoş beş edelim dedik nerelere geldik. Dert çok olunca hangisinden başlayacağımızı şaşırdık. İstedik ki kardeş olduğumuzu unutmayalım. Paylaştıkça dertlerimizi azaltalım. Diyerek sözlerime son veriyorum… Hacarabın futbol gösterisi hastahanede bitti Gelelim Hacarabın futbol işlerine. Hacarap iki haftalık izine gidince ve ilk durağı Alanya olur. Seneler önce Alanya`da geçen bir olay aklıma geldi. Sizinle bu olayı paylaşayım istedim. Alanya Mahmutlar`da Hacarabın hanımı tarafından akrabaların bir halı sahası var. Gençler halı sahada idman yapıyorlar. Hacarap da gençliğinde biraz topun peşinde koşmuş olduğundan ayağında terlikler olduğu halde dayanamaz sahaya girer ve: - Gençler topu buraya gönderin der. Gençler topu Hacaraba gönderirler, güya aklı sıra kendini gösterecek. Topun üzerine ayağına basar ayağıyla topu geri çeker ve tam topa vuracak bir de ne görsün başparmak kırılmış. Tabii, soluğu hastahanede alır. Hastahanedekiler Hacarab`a: - Be amcam senin top ile ne işin vardı. Hacarap da: - Eee ne de olsa eski futbolculardandık. Demekki biz futbolu değil futbol bizi bırakmış deyince herkes gülüşür. Sevgili dostlar sizleri ALLAH’a emanet ediyorum. Haydi şimdilik hoşça kalın. Selam ve dua ile. HAYAT Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ➤ 30 ➤ Haziran · Juni 2012 · Receb 1433 bulmaca