İslam`da İşçi ve İşveren Münasebetleri

advertisement
KAYITLI İSTİHDAMIN TEŞVİKİ-II HİBE PROGRAMI
TRH1.3.PREII/P-03/238
“Gelişmişlik düzeyiniz
sosyal bünyenizin
gücü kadardır.”
İSLAM’DA
İŞÇİ
İŞVEREN
MÜNASEBETLERİ
İSLAM’DA
İŞÇİ
İŞVEREN
MÜNASEBETLERİ
İş Dünyası
kayıtsız
kalmıyor
İş Dünyası
kayıtsız
AB Proje Ofisi:
SDÜ Yeni İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kat: 5 - ISPARTA
Tel : 0 534 781 00 40 / 0 246 2110515-2110516
www.isdunyasikayitsizkalmiyor.com
info@isdunyasikayitsizkalmiyor
isdunyasikayitsizkalmiyor
idkk_sdu_itso
Tasarım: Hakan Mahmut Neğiş
kalmıyor
İslamiyet, işçi-işveren ilişkilerini tam bir dengede tutmuş,
iki tarafında hakkını tanıyan, birini diğerine tercih etmeyen hükümler getirmiştir.
İslam’da İşçi İşveren Münasebetleri
Hayatta her birimizin bir meşgalesi vardır. Kimimiz amir, kimimiz memur, kimimiz işçi,
kimimiz işveren. Aslında özü itibariyle her birimiz, diğerlerimizin hayatlarına bir emekle, bir
fedakârlıkla dokunuyoruz. Kimi kardeşlerimiz, sokaklarımızı, okullarımızı, camilerimizi
temizliyor. Kimi kardeşlerimiz, ekmeğimizi, yiyeceğimizi, giyeceğimizi üretiyor. Kimi kardeşlerimiz, canı pahasına güvenliğimizi, huzurumuzu temin ediyor. Ancak, gündelik hayatımızın
akışı içinde çoğu kez bize emeğiyle hizmet eden kardeşlerimizi unutur, ihmal ederiz, bazen
hiç görmeyiz. Oysa bize düşen, hayatımıza katkı sağlayan, bize hayatı kolaylaştıran her
kardeşimizin hem onurunu, hem emeğini saygın ve kutsal kabul ederek onların hak ve hukukuna riayet etmektir. Zira işimiz, toplumsal hayattaki konumumuz her ne olursa olsun her
insanın, insanlık onuru, haysiyeti aynıdır. Nitekim Allah Rasulü, bir hizmet dalında çalışan
kişinin onu çalıştıran kişi üzerinde bazı hakları olduğunu ve bu hakların temininde onu çalıştıranın mesuliyeti olduğunu şu hadisleri ile vurgulamıştır: “Hizmet edenleriniz, sizin kardeşlerinizdir. Allah, onları sizin himayenize vermiştir. Kimin yanında bir kardeşi çalışıyorsa ona
yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Hizmet edenlerinize takatlerini aşan yük yüklemeyin. Eğer onlara ağır işler yüklerseniz bizzat kendiniz onlara yardım edin.’” (Buhârî, İman, 22)
Hz. Peygamber’in himayesinde çalışan kişilere olan muamelesini göstermesi adına on yıl
hizmetinde çalışmış olan Enes’in şu sözleri oldukça manidardır: “Allah Resûlü, beni bir kez
olsun azarlamadı, kalbimi kırmadı. ‘Niçin böyle yapmadın?’ ya da, ‘Şöyle yapsaydın ya!’ gibi
sözler dahi söylemedi. Bana karşı sürekli ‘evladım’, ‘yavrucuğum’ gibi gönül alıcı, sevgi dolu
ifadeler kullandı.” (Buhârî, Edeb, 39; Müslim, Âdâb, 31) Hizmetinde çalışan kişilerin haysiyet
ve onuruna dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Hz. Peygamber, işçiye emeğinin karşılığını
alın teri kurumadan önce verilmesini de isteyerek, bu kişilerin maddi konularda istismar
edilmemelerinin önemine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla işçinin emeği karşılığında elde etmiş
olduğu hakların tam olarak îfâ edilmesi işveren üzerinde bir sorumluluktur. Gerek hak ettiği
ücretin verilmemesi, gerek çalışma koşullarının işçinin takatini aşacak durumda olması,
gerekse kanunun tanıdığı sosyal, sağlık vb. güvencelerin ihmal edilmesi işçi namına bir kul
hakkı olduğu aşikardır. Bunun yanında kamuya ait sorumlulukların ihlali durumu söz konusu
ise kamu hakkının da tahakkuk edeceği bilinmelidir.
İslam’ın değerlerinin üzerine bina edildiği hak kavramı, kul hakkı ve Allah hakkı olarak
sınıflandırılmış ve kamu hakkı, Allah hakkı (hukukullah) kapsamında değerlendirilmiştir.
Kamu yarar ve düzeninin gerçekleşmesi, toplumun huzurlu ve düzenli bir hayata sahip
olması bu haklara riayeti gerektirir. Toplumun her ferdinin üzerinde hak sahibi olduğu kamu
malları, topluma ait mekanlar, araç ve gereçler, gelirler, doğal kaynaklar gibi oldukça geniş bir
alana sahiptir ve bunların titizlikle korunması gerekir. Ancak toplum, ahlakî değerlere duyarsızlaştığında insanlar helal haram dengesine dikkat etmediklerinde ve hak kavramı önemini
yitirdiğinde kamu malına hıyanet kaçınılmaz hale gelmektedir.
İşçi-işveren ilişkilerini kul hakkı ve kamu hakkı açısından değerlendirecek olursak İslamiyet,
işçi-işveren ilişkilerini tam bir dengede tutmuş, iki tarafın da hakkını tanıyan, birini diğerine
tercih etmeyen hükümler getirmiştir. Dinimize göre işçi-işveren birbirine lüzumlu ve iki
tarafta birbirinin tamamlayıcısıdır. O halde iki taraf arasında karşılıklı anlayış esastır. İşveren
işçiye Allah’ın emaneti gözüyle bakmalıdır. Bir toplumda emek sermayenin-sermaye emeğin
tamamlayıcısıdır. Emek-sermaye barışı, ancak karşılıklı hukuka saygı ile sağlanabilir. Sermaye emeği gözetir, emek sermayenin hakkını verirse iş verimi artar ve iş barışı temin edilir. Bu
barış, yeni yatırımlar, yeni iş sahaları açar. İşçi-işveren münasebetlerinde esas, karşılıklı
menfaatlerin ve ihtirasların tatmini değil, karşılıklı hakların iadesi olmalıdır. İslamiyette
işveren, kendi kâr ve çıkarlarından önce, çalıştırdıklarının haklarını düşünmek zorundadır.
Özellikle onun sosyal, sağlık güvencesinin sağlanması, kanuni haklarının zayi olmaması
adına istihdamının kayıt altına alınarak gerekli sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, bu husus bireysel olarak kul hakkı ihlali olduğu gibi, bütün topluma
ait olan bir gelirin gasbı mahiyetinde kamu hakkına da taalluk etmektedir. Bununla birlikte
işyeri işçi için ekmek kapısıdır. Çalışanın geçimi bu ekmek kapısına bağlıdır. İşi yavaşlatmak,
işe ve işyerine zarar vermek, kârı ve kârlılığı azaltıcı davranışlarda bulunmak, çalışanı ağır bir
mesuliyet altına sokar. Ne mutlu karşılıklı hak ve hukuka riayet edenlere! 1
1. Bu metin, Hadislerle İslam (Diyanet İşleri Başkanlığı), c.5, s.189, Diyanet Aylık Dergi 124. Sayı ve Diyanet İşleri Başkanlığı 14.10.2016 tarihli hutbeden istifade edilerek
hazırlanmıştır.
Download