Sosyoloji Konferansları No: 52 (2015-2) / 319-341 DOI: 10.18368/IU/sk.21828 TÜRKİYE’DE YENİ BİR ALAN: ‘ENGELLİLİK SOSYOLOJİSİ’ VE GELİŞİMİ Esra BURCU* Özet Engellilik, biyolojik özelliğinden dolayı toplum tarafından engeli olan bireyin göz ardı edilmesi ya da çok az göz önünde bulundurulması ile inşa edilen ve bir sosyal baskıyı yansıtan durumdur. Bu noktada ‘engellilik sosyolojisi’ engelli bireyi sosyal ve kültürel bağlamı içinde ‘sosyal baskı’ kavramı üzerinden ele alır. Bu çalışmada Batı’da hak ettiği önemin farkına varıldığı Türkiye’de ise bunun için küçümsenmeyecek çabaların sergilendiği ‘engellilik sosyolojisi’ alanının karşılaştırılmalı gelişimi verilmiştir. Bu gelişim anlatılırken ‘engellilik sosyolojisinin’, engel durumunun değil ‘engellenmişliğin’ ya da ‘sosyal engellenmenin’ ortadan kaldırılması yönünde bir çabası olduğu vurgulanmıştır. Engelli bireyin yaşamının her alanındaki her türlü ayrımcılığın ve dışarıda bırakılmanın önüne geçilmesinde şüphesiz sosyolojik bilginin ışığında geliştirilecek politikalar önemlidir. ‘Engellilik sosyolojisi’ dışlanmaya, izolasyona, ayrımcılığa uğramaya, ötekileştirilmeye ve marjinalleştirilmeye karşı sistemli mücadelelerin geliştirilmesinde ve sadece engelli bireyleri değil toplumdaki tüm dezavantajlı grupları anlamada ve açıklamada önemli bir destek alanıdır. Anahtar Sözcükler: Engellilik, sosyal engellenme, engellilik sosyolojisi, engelliliğin sosyal söylemi. NEW RESEARCH AREA IN TURKEY: ‘SOCIOLOGY OF DISABILITY’ AND IT’S PROGRESS Abstract Disability is a situation that represents the social pressure constructed through society’s ignorance or less consideration of people with disabilities because of their biological characteristics. At this point, ‘sociology of disability’ discusses people with disabilities through the ‘social pressure’ concept in its social and cultural context. This study aims to compare the development of sociology of disability in the western world (well-developed countries) where the field has been given the importance that it deserves and Turkey where there have been significant efforts to achieve the same. During this comparison, the study states that ‘sociology of disability’ has an effort to resolve ‘social prevention’ not the disability itself. Policies based on social knowledge are critically important in preventing all sorts of discrimination and social exclusion in disabled individual’s life. ‘Sociology of disability’ is a support area in developing systematic campaigns against exclusion, isolation, discrimination, marginalization and othering and in understanding not only the people with disabilities but all the disadvantaged groups in society. Keywords: Disability, social prevention, sociology of disability, social discourse of disability. Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü. İletişim: [email protected] * 320 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Giriş Bilindiği gibi sosyoloji isminin verildiği dönem olan 18. yy’ın çok daha ötesine kadar köklerini uzatan ve bugün tartıştığı birçok alanı yüzyıllar öncesine dayandıran bir bilimdir. Sosyolojinin ilgilendiği çeşitli konular ve bu konuların kuramsal ve araştırmalara dayalı gelişiminde Batının önderliğini farketmemek mümkün değildir. Bu noktada engellilik sosyolojisinin de günyüzüne çıkmasında ve hala sosyolojinin önemli bir alt alanı olarak ele alınmasında başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin rolü önemli gözükmektedir. Engellilik sosyolojisine ilişkin önemli girişimlerin 1970’lerde İngiltere’de başladığı bilinmektedir. İngiltere’de öncelikle tıbbi bir bakış açısıyla ele alınan engellilik konusu kısa bir süre sonra tıbbi bakış açısını eleştiren sosyal yönüyle de tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle engelli bireylerin niceliksel artışları dikkatin bu konuya yönelmesini sağlarken bu yönelim diğer Avrupa ülkelerinde de engellilik konusundaki tartışmaları ön plana çıkarmıştır. Engelli bireylerin kendi güçlerinin devreye girdiği, diğer bir ifadeyle, sorunlarının tespitinde, dillendirilmesinde ve çözümlerin üretilmesinde engelli bireylerin kendilerinin söz sahibi olduğu örgütlenmeler İngiltere’de şekillenmiştir. Bu noktada ülkede engelli bireylerin birarada seslerini duyurdukları önemli organizasyonlar kendini göstermiştir. Bunlardan biri ve hatta en önemlisi olarak kabul edileni 1981 yılında kurulan BCODP (British Council of Organisations of Disabled People) organizasyonudur. Bu organizasyon zamanla İngiltere’de yerel ve ulusal çeşitli alt birlikler şeklinde yaygınlık göstermiştir. Barnes (1998: 65-67) (akt. Burcu, 2007a: 61-66)’in de belirttiği gibi, İngiltere’de bu organizasyonu oluşturan engellilik hareketlerinin temeli BDA (British Deaf Association) ve NLB (National League of the Blind) adlı topluluklarla 1960’larda atılmıştır. Bu yıllarda oluşan bu yapılanmalar şüphesiz hem İngiltere’de hem de diğer Avrupa ülkelerinde engellilik hareketlerinin başlamasına ve gelişimine ön ayak olmuşlardır. Örneğin, 1965 yılında DIG (Disablement Income Group) adlı bir gruba dahil olan iki engelli kadının (Megan Bosson ve Berit Moore) engellilik haklarına yönelik çabaları yoksulluk ve sakatlık arasındaki politik zinciri ilk kez vurgulaması açısından önemli kabul Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 321 edilmektedir (Oliver, 1996) (akt. Burcu, 2015). Yine 1972’de kurulan DA (Disability Alliance) engellilik konusunda hem engelli bireyleri hem de engelli olmayan bireyleri aynı organizasyon çatısı altında ilk olarak biraraya getirmiştir. Bu şekildeki sivil toplum kuruluşlarının oluşumuna paralel olarak çeşitli politik kampanyalar ve gösteriler de söz konusu olmuştur (Burcu, 2015). Aslında İngiltere’deki tüm bu hareketlilik engelli bireylerin dışlanmalarıyla sistematik mücadelelerini içeren politikaların oluşumuna önayak olmuştur. Diğer taraftan bu hareketlilik sadece engelli bireylerin politik mücadeleleri olmamış, aynı zamanda devletin sınıf, cinsiyet, yaş, ırk farketmeksizin engelli vatandaşlarının sosyal ve ekonomik hayatlarını sürdürmesine ilişkin politikalar geliştirmesinde de etkili olmuştur. Konuyla ilgili birçok araştırmacı (Barnes, 1998; Doyle, 1995; Gooding, 1994; Hasler, 1993; Oliver, 1996) bu şekilde ortaya çıkan gelişimin diğer bir ifadeyle engelli bireylerin politikleşmesinin altında engelliliğe sosyal modelle bakılmasının yattığını kabul etmektedirler (Burcu, 2007a: 61-66). Avrupa’da özellikle İngiltere’de yaşanan bu gelişmeleri özellikle kuramsal temelde 1970’lerin başında Amerika’da da görmek mümkündür. Amerikalı engelli gençlerin girişimleri dikkat çekmiş ve engellilik araştırmaları sosyo-politik bir yaklaşım çerçevesinde şekillenmiştir. Amerika’da 1980’li yıllarda, engellilik konusuna o güne kadar ihmal edildiği söylenen tarihsel perspektifte bakılmaya başlanmıştır. Örneğin, Stone (1996) Weber’in bürokrasi görüşünün etkisi altında, kapitalist büyümeye bürokratikleşme ve rasyonelleşmenin eşlik ettiğini belirterek, İngiltere ve Amerika’daki engellilik konusundaki gelişmelerin, aslında ‘iş dağılımını / işi paylaşmayı, mal üretimi ve dağıtımını’ kapsayan kompleks sistemin toplumsal işlevleri boyutunda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Stone (1996) bu kompleks kapitalist sistemde herkesin bir işi yapabilme yeterliliğinin olmamasının, iş ve ihtiyacın dengelenmesinde kaynakların dağılımı problemini beraberinde getirdiğini belirtmiştir. Ona göre, engellilik konusunda ortaya çıkan bu probleme ‘bireysel sorumluluk’ ve ‘önleme’ bağlamında yeni vurgularla çözüm üretilebilir. Yine Wolfensberg (1989), Amerika’da ve batı toplumlarında son dönem yaşantıların kısa bir tarihsel analizini yapmıştır. Wolfensberg (1989)’e göre, engelliliğin sosyal inşası ve bağımlılık, hizmet endüstrisinin olağanüstü büyümesinin gizli bir fonksiyonudur ki, bu hizmet 1945’lerin sonundan itibaren rehabilitasyon 322 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU ve yasal uzmanlaşmalar şeklinde kendini göstermiştir. Ona göre, insanlığa yönelik hizmet endüstrisinin gizil işlevi, diğerlerine göre daha az güvenli bir ortamda olanların (engelli bireyler gibi) bağımlılığını yaratmak ve bunu sürdürmektir. Aslında bu tür insanların durumlarını iyileştirmeden çok, bir ‘pazar’ yaratma asıl amaçtır. Wolfensberg (1989)’in bu yaklaşımını benimseyen diğer bir sosyolog da Albrecht (1992)’dir. O, The Disability Business adlı çalışmasında, engelliliğe ‘tıbbi şartlarla’, ‘politik ve azınlık grup mantığıyla’ ve ‘sosyal sapma odağı’ ile bakmanın yerine artık engelliliğe bir ‘iş / görev’ (disability business) olarak bakılması gerektiğini önermiştir. Antropolojik ve tarihsel materyallerden faydalanan Albrecht (1992), ‘ekolojik çevre’ kavramını kullanarak, fiziksel, bio-fiziksel ve kültürel çevrenin sakatlık / bozukluklara yönelik sosyal tepkileri ne şekilde belirledikleri ve etkiledikleri üzerinde durmuştur (akt. Burcu, 2007a: 6166). Gelişen insan hizmet sektörünün hakim olmaya ve önemli bir pazar oluşturmaya başladığı endüstrileşen modern Amerikan toplumunda, engellilik hareketleri özellikle Amerikalı engelli bireylerin hakları yönünde politikleşmiş ve bir çok araştırmacı tarafından bu durum engellilikten rehabilitasyona dönüş olarak nitelendirilmiştir. Amerika’da toplumun ekonomik ve sosyal geleceğine ilişkin olarak engelliliğin yeniden tanımlanmasına ve böylece gelecek için sorun yaratabilecek riskli durumların önüne geçilebileceğine inanan sosyologlar, çözüm olarak engelliliğin ‘kişisel yeniden tanımlanmasına’ ve engelliliğin ‘hemen herkes tarafından kabul edilen sosyal tanımına’ doğru bir sosyal inşalaştırılmaya ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Bugün engelliliğin ve engellilik kültürünün engelli bireylerin bakış açısıyla yeniden şekillendirilmesi yönünde ciddi organize adımlar söz konusudur (Burcu, 2015). Belirtilmelidir ki, İngiltere öncülüğünde yayılan engellilik konusunun organizasyonel şekilde gündeme gelmesi aslında hem Avrupa’da hem de Amerika’da bu konuya olan akademik duyarlılıkla pekiştirilmiştir. Bu örgütlenmeler gelişigüzel deneme yanılmalarla değil bilimsel topluluğun da katkılarıyla şekillenmiştir. Bu bağlamda engellilik konusunun öncelikle tıbbi bakış etkisiyle tartışılması zamanla sosyal yönüyle de tartışılmasına zemin hazırlamıştır. Zira Batıdaki bu örgütlü gündeme geliş, engellilik olgusunu sadece tıbbi yönüyle araştıran çalışmalarla değil engelliliği sosyal faktörlerle gören sosyal bilimsel bir yaklaşımla güç bulmuştur. Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 323 Belirtilen Batı kaynaklı gelişmelerin yanı sıra gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde de hala tıbbi söylemin hakimiyetiyle engellilik konusunun ele alındığını söylemek hatalı olmamaktadır. Bu noktada Türkiye’deki duruma bakıldığında ise, özellikle AB süreciyle birlikte engellilik konusunda sosyal söylemin benimsenmeye başlandığını belirtmek mümkündür. Bugün engellilik konusundaki mücadeleye dayalı gelişmeler devam etmektedir. Bu bilimsel destekli mücadelelerde eksik kalan ve sorunların hala canlı olduğu birçok husus vardır. Bu noktada engelli bireylerin özellikle bir sosyal baskı altında kaldıkları ve onların ayrımcılıkla, ötekileştirilmeleriyle, marjinalleştirilmeleriyle ve dışlanmalarıyla ilgili olarak sistemsel düzenlemelerin gereklililiğini savunan ‘engellililik sosyolojisi’nin bakış açısı önem kazanmıştır. Batıda bu bağlamda engellilik sosyolojisi kuramsal, kavramsal ve metodolojik yönleriyle kendine bir yer bulurken, engellilik konusu sosyal yönüyle Türkiye’de de yeni yeni sosyolojik araştırmalara konu olmaktadır. Diğer taraftan Türkiye için engellilik konusunun ya da engelli bireylerin sadece araştırmalara konu olmasının ötesinde durumun sosyolojik bakış açısından ele alınmasında önemli bir gecikme yaşandığı söylenebilir. Buna rağmen özellikle 1990’lı yılların sonundan itibaren Türkiye’de de engellilik konusu ‘engellilik sosyolojisinin’ kavramları, kuramsal yaklaşımı ve metodolojisiyle ele alınarak gündeme getirilmiştir. Tüm belirtilenlerin ışığında bu çalışmada genel olarak ‘engellilik sosyolojisi’nin Batıdaki gelişimine paralel olarak Türkiye’deki durumu sunulmak istenmektedir. Özellikle engellilik tartışmalarında tıbbi söyleme bir alternatif olarak gelişen sosyal söylemin etkili politikalar üretilmesindeki rolü düşünüldüğünde sosyolojik bilgi üretiminin önemini göz ardı etmek mümkün değildir. Bu çerçevede çalışmada, engellilik sosyolojisi araştırmalarının sosyal söylemin etkisini artırmadaki önemi vurgulanmak istenirken konunun Türkiye’de ne zaman, nasıl ve ne şekilde gelişim gösterdiğine ilişkin de temel bazı fikirler uyandırılmak amaçlanmıştır. Diğer taraftan dünyanın neresinde olursa olsun engelli bireylerin ya da engellenmiş bireylerin sosyal yaşamdaki deneyimleri üzerinden yaşadıkları sorunları, ötekileştirilmeleri, marjinalleştirilmeleri, dışlanmaları, hariç bırakılmaları, hakları ve sorumlulukları noktasında ‘engellilik sosyolojisinin’ sosyal baskı ile mücadeledeki rolü vurgulanmak istenmiştir. 324 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Sosyal Söylemiyle Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi Dünyada ne kadar engeli birey yaşadığı ve bunların engellilik türüne ilişkin net dağılımlarını yansıtan veriler gerçek rakamın daha altını göstermektedir. Hemen her toplumda istatistiklere tam olarak yansımamış ya da kaynakların göstermediği / gizli tutulan / gözardı edilmiş birçok engelli insan yaşamaktadır. Barnes (1998:65)’in tahminiyle Avrupa’da 50 milyon civarında ve dünyada ise yaklaşık olarak 500 milyon insan engelli olarak yaşamaktadır. Engelli nüfusun daha çok gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yoğunluk gösterdiği kanısının aksine literatüre ve istatistiklere bakıldığında, gelişmiş ülkelerde de engelli nüfusun fazlalığı dikkat çekmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişen durum aslında engelliliğin nedenleri, sosyo-demografik farklılıkları, sorunları ve sorunlara ilişkin getirilen çözüm uygulamalarında kendini göstermektedir (Burcu, 2015). Bu duruma dikkat çeken Helander (1995) ve Barnes (1998), gelişmiş ülkelerdeki engelli nüfusun büyük bir oranının yaşlı nüfus olduğunu, sosyal, ekonomik, teknolojik gelişmelere paralel olarak insana yönelik tıbbi müdahalelerin ömrü uzatan etkilere sahip olduğunu belirtmişlerdir. Teknolojik gelişmeler ve tıp biliminin ilerlemesi geçmişten bugüne tıbbi söylemin engelli bireyleri ve yaşadıklarını anlamada ve açıklamada esas nokta olarak görülmesine neden olmuştur. Oysaki özellikle 1970’lerden bu yana engellilik sadece tıp gözlüğü ile görülmemesi gereken bir durum olarak algılanmış ve engelliliğin sosyal yönüyle ele alınması gereken bir olgu olduğu düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Engelliğe ilişkin tıbbi açıklamalar geleneksel bireyci tıbbi model (traditional individualistic medical model) olarak adlandırılmaktadır. Bu modelde hastalık ve sakatlık tıbbi olarak açıklanır ve engelli bireylerin sosyal hareketleriyle ilgilenmek yerine onların hastalık ve sakatlık durumlarını iyileştirmeye ya da rehabilite etmeye önem verilir. Tıbbi ya da geleneksel bireyci tıbbi söylem engelli bireylerin sosyal yaşamlarında karşı karşıya kaldıkları sosyal baskı kavramıyla ilgilenmemekte ve engelli bireylerin sosyal, kültürel ve çevresel engellenmelerine odaklanmamaktadır. Dolayısıyla tıbbi söylemde engel durumunun toplumsal sonuçlarıyla ilgilenilmemiş ve engelli bireylerin sosyal hareketleri, politikleşmeleri Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 325 ve örgütlenmeleri de gözardı edilmiştir. Tıbbi söylemde engelli beden, ‘normal bedenin’ dışında bir anotomiye sahip olan bedendir ve normal bedenin işleyişinin dışındadır. Önemli olan engel durumunu iyileştirerek ya da rehabilite ederek ‘normale’ dönüştürebilmektir ki tıbbın ve toplumun başarısı adeta bununla belirlenmektedir. Yukarıda kısaca bahsedilen tıbbi söylemin kabulleri zamanla ‘toplumda engelli birey olma’nın sosyal konumunu ihmal ettiği için eleştirilmiş ve engellilik sosyal yönüyle güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu durum da konuya ilişkin sosyal açıklamaları ve özellikle konunun sosyolojisini ön plana çıkararak engellilik konusunda sosyal söylemi tıbbi söylemin karşısında ağırlıklı bir noktaya getirmiştir. Belirtilmelidir ki, bugün birçok sosyolog her iki söylemin ortak ve birbirini destekleyen yönlerini gözardı etmemek gerektiğinden hareket etmektedir. Buna göre engel durumunun tıbbi bir gerçeklik olarak kabul edilmesini göz önünde tutarak, engeli olan bireyin sosyal ve kültürel olarak engellenmeleri noktasına odaklanmak gerektiğini kabul etmektedirler. Sosyal söylemde engellilik, aktivite sınırlılığının yarattığı avantajsız durumu yaşayan bireylerin çağdaş sosyal organizasyonlar tarafından göz ardı edilmesi ya da çok az dikkate değer görülmesiyle, bu insanların sosyal hayatın içine girmelerinde, sosyal aktivitelerini sürdürmelerinde gerekli katılımlardan uzak tutulması durumudur (Barnes, 1998: 73). Sosyal söylem engelliliği onun sosyal içeriğine yerleştirmektedir. Odak belirli fiziksel ve zihinsel kapasiteli insanlar ile onların sosyal çevreleri arasında ilişki ağları üzerinedir. Bu kabül söylemin bir model olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. Buna göre tıbbi modelin alternatifi olarak sosyal model engelli olmanın sosyal anlamı ve açıklamasıyla ilgilenir. Sosyal söylem içinde engellilik, engelsizlik yönelimli ve engelsizliğin hükmettiği çevreler tarafından yaratılan sosyal bir inşa olarak tasvir edilir. Sosyal model doğrusal nedenselliği reddetmektedir. Bu modele göre, her ne kadar bozukluk bedenle ve zihinle birleşmiş olan nesnel bir gerçekliğe sahip olsa da, engellilik daha çok toplumun engelli kişilerin ihtiyaçlarını hesaplamadaki başarısızlığı ile ilişkilidir (Burcu, 2015). Buna göre engellilik sadece engel üzerinde odaklanılarak değil, engelli birey ve çevre etkileşimi göz önünde bulundurularak açıklanmaya çalışılmalıdır. 326 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Önemli olan engelli bireyin engelinin bir sonucu olarak izole edilipedilmediğini ve engele yönelik sosyal tutumların engelli bireyin kimliğini nasıl etkilediğini görebilmektir. Sosyal söylem, engelliliği toplumsal olarak üretilen bir kategori ve bedenin dışındaki bir dizi ilişkili deneyim olarak anlamaya çalışır. Dolayısıyla engellilik toplumda yaşayarak dönüşen bedendir. Engelli birey toplumun tanımladığı tutum ve normlar yoluyla engellileştirilmektedir. Bugün engelliliği sosyal söylem ile ele alan açıklamalar, engellilik durumunun bireyi temsil eden tek bir özellik olmadığını ve bireyin kimliğinin birçok önemli belirleyicilerinden biri olduğunu kabul ederek sosyal faktörlerle birlikte bireyi ele alır. Diğer taraftan maalesef hala birçok toplumda engelliliğin belirginliğini aşırı önemseme eğilimi devam etmekle birlikte, engellilik durumunun hemen tüm sorunların kaynağı ve nedeni olduğu otomatik bir biçimde varsayılır (Burcu, 2015). Belirtilen sosyal söylemi benimseyen engellilik sosyolojisinin kökleri Thomsan (1997)’ın da belirttiği gibi Aristo’ya dayandırılabilir. Thomsan (1997: 279) (akt. Burcu, 2015) özellikle engellilik ve kadın arasındaki ilişkiyi sosyolojik olarak tartışırken, bu ilişkisinin temelinin ilk olarak Aristo’nun bedensel farklılıkların tipik ve sapmışın hiyerarşisine dönüşmesini açıklayan Hayvan Nesilleri (Generations of Animals) adlı eserinde yansıttığını belirtmektedir. Thomsan (1997)’ın aktarımıyla, Aristo’nun ‘ebeveynlerinin izinden gitmeyen türün genel izlediği doğal yoldan ayrıldığı için ucube halde olduğunu’ ifade ettiğini vurgulaması Aristo’nun böyle bir türün derin bir sapma oluşturduğu ‘ucubelik’ fikri ile birlikte, görünüşte genel bir türe ulaşabilmek ve onu tanımlayabilmek için idealizmi maddesellik / bedensellik üzerinde tasarladığını göstermektedir. Aristo kadının ‘bozulmuş erkeklik’ olduğunu ya da ‘sakatlanmış erkeklik’ olduğunu belirterek kadın ve engellilik arasındaki bağı pekiştirmektedir. Kadın bedeni-engellilik ilişkisi üzerinde durduğu noktalardan biri olarak Thomsan (1997: 280)’ın dikkat çektiği bir diğer husus da Aristo’nun bütün bedensel farklılıkların ölçüldüğü, farklı türemiş, aşağılık ya da yetersiz bulunduğu bedensel çeşitlemelere karşı normatif bir ‘genel tür’ kavramı geliştirmesidir. Thomsan (1997: 280)’a göre Aristo’nun geliştirdiği bu tanımlama kadını yalnız, sonraları ‘eksik erkek’ düşüncesine dönüşen ‘sakatlanmış erkek’ fikriyle ele almakla kalmaz, kendi sınıflamalarına dayanarak bazı bedenlere ‘tamlık’ bazı bedenlere ise ‘eksiklik’ tanıyan bir Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 327 değerler hiyerarşisi çerçevesinde fiziksel farklılıkları da düzenlemektedir. Ayrıca Aristo bu ayrımın normatif olduğunu iddia ederek ayrıcalıklı konumu saklarken sapmış olanın işaretlenmesi şeklindeki söylemsel uygulamaları kabul eder. Tüm bu Aristo’ya dayalı kök açıklamalar Thomsan (1997: 280)’a göre belki de cinsiyet, ırk ve engellilik tartışmalarında sıkça geçen mantığın kaynağında yatan işleyişi ifade etmektedir. Buna göre erkek, beyaz ve engelli olmayanın üstünlüğü doğallaştırılmakta, kadın, siyah ve engellilerin görünüşteki sapmışlığı tartışmasız ve belirsiz kalmaktadır. Zira Aristo’nun bu bildirisi kadınlar sosyal kategorisini şekillendirdiği gibi engelli kategorisini de bedensel işlevler ve biçimlenmenin önemi kapsamında öne çıkarmaktadır. Görüldüğü gibi oldukça derinlerde izleri görülen engelliliğin sosyolojik tartışmaları, ana sosyolojik akımlar tarafından ele alınıp irdelenen bir konu olmuştur. Engellilik sosyolojisinin kuramları en genel olarak engelliliği ‘refah devleti, bağımsız yaşam, sosyal baskı, etiketlenme, dışlanma, ayrımcılık, işlevsel olma, güç, engelliliğin meşrulaşması, sosyal inşa’ gibi kavramlar odağında incelemişlerdir. Engellilik sosyolojisinin ana akım kuramlarına kısaca bakıldığında, herbirinin engelliliği ve engelli birey olmayı sosyal bağlam içinde tartıştığı ve herbirinin de kendine özgü çözümlemeleri benimsediği dikkat çekicidir. Buna göre yapısal-işlevselci yaklaşımda engellilik ve engelli birey daha makro bir duruş ile kurumlar, değerler, işlevler, statüler, roller, görev ve sorumluluklar açısından ele alınır. Bu yaklaşımda, engelli olmayanların bakış açısında engelli bireylerin olumsuz konumlandırılması sosyal düzenlemelerle açıklanmaya çalışılır. Bu bağlamda engelli olmayan çoğunluğun hakim değerleriyle şekillenen aile, eğitim, meslek gibi alanlarda engelli bireylere yönelik sosyal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Çatışmacı yaklaşımda engelli bireyler ve sorunlar tartışılırken maddi ögeler önemli görülmüştür. Çatışmacı yaklaşımda engellilik yapı ve kurumsal engellemeler, güç ilişkileri, kaynaklar ve eşitsizlikler üzerinde durularak tartışılmaktadır. Çatışmacı yaklaşımda engelli bireylerin ‘özgürlüğü ya da bağımsızlığı’ problemi ana odak olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşımda engelli insanın üzerindeki baskının doğası ve bu baskının orijini anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre üretim sürecindeki 328 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU anlamlı rolü ile tüm engelli bireyler toplumda kabul görebilir. Zira engelli bireylerin üretim sürecine katılmamaları yabancılaşmaya neden olur. Sembolik etkileşimci yaklaşımda bireyde konumlanan engellilik kavramsallaştırması yerini engelliliğin birey, engel durumu ve çevre arasındaki etkileşimi üzerinde durmaya bırakmıştır. Bu yaklaşımda artık sosyologlar engelliliği deneyimleyen bireylerin bu durumlarına sosyal ve kültürel açıdan nasıl anlamlar yüklendiği ile ilgili açıklamalar getirmeye odaklanmaktadırlar. Sosyologlar sembolik etkileşimci yaklaşım içinde hastalık ve engellilik analizinde hem hastalığa / engele yönelik toplumsal tepkilerin özellikleriyle hem de bireyler için ortaya çıkan sonuçlarla ilgilenmişlerdir. Engellilik araştırmalarında önemli bir yaklaşım olan sosyal inşacı yaklaşımda engellilik tanımlamaları ile engellilik varsayımlarının nasıl şekillendiği üzerinde durulur. Sosyal inşacı yaklaşımda özellikle engellilik varsayımlarının ortak duygu, düşünce ve pratikler ve uzmanlar aracılığıyla nasıl inşa edildiği önemlidir. Postmodern dünyanın hakim özellikleri olarak gözüken ‘bireycilik’ ve ‘çoğulculuk’ postmodern yaklaşımda engellilik söylemi içinde kaygı ile karşılanır. Çoğulculuk çeşitliliğin ortak varoluşudur ve yaşam biçimlerinin birbiriyle bağımlı bağlamının çeşitliliğidir. Buna karşın bireycilik kültürel rollerin farklılığını ve çoğulluğunu yansıtır. Bu roller büyük oranda bireyler üzerinde zorlayıcıdır. Postmodern yaklaşıma göre engellilik ve sosyoloji ilişkisinde postmodernist soru, ‘bireyler üzerindeki baskının açıklanmasının ve devamlılığının sağlanmasından çok, birinin diğerinden daha üstün görülmesinin saptanmasının mümkünsüzlüğünde’ vücut bulur. Feminist yaklaşım ise engelli kadınlarla ve engelli kadın bedeniyle ilgilenmiştir. Feminist yaklaşımda engellik konusuna odaklanılmasının en önemli nedeni engeli bulunan kadınların engelli olmayan kadınlara göre daha farklı sorunları deneyimlemeleridir. Feminist yaklaşıma göre engellilik, bedenin sosyal olarak inşa edilmiş olduğunu göstermektedir. Sosyal tutumlar ve kurumlar beden gerçekliğinin belirlenmesinde biyolojik olgulardan çok daha fazla etkilidir. Bu bağlamda feminist yaklaşımda temsilin bedeni yönettiği noktasında kadın bedeninin nasıl inşa edildiği ve bu süreçteki sosyal baskıları üzerinde durulmuştur (Burcu, 2015). Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 329 Tüm bu belirtilenlerin ışığında engellilik sosyolojisi, engelliliği ve engeli olan bireyi toplumsal düzen içinde ele alır ve bu düzen içinde engeli olan birey ile toplum arasındaki güç ilişkilerini değerlendirir. Engellilik sosyolojisi engelli insanlara yetki vermeyi ve onları önemsemeyi kapsar. Engelli insanlar dışlandıkları ancak içinde problemlerle de karşı karşıya kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve entelektüel dünyanın parçasıdırlar. Sosyolojinin ürettiği bilimsel bilgi bu dışlanmayı doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği bilgisini sunmaktadır. Engellilik alanındaki yeni sosyolojik bilgi objektif ve güvenilir olarak engelli bireylere yönelik baskının anlaşılmasını yeni noktalarıyla tartışmasını, baskılanmanın yarattığı durumları yeniden değerlendirmeyi ve engelli insanların gerçek tarihsel hareketliliğini incelemeyi hedeflemiştir (Abberley, 1998: 93, akt. Burcu, 2015). Türkiye’de Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi, öncelikle ve özellikle Batı dünyasında, tüm gerçekliği tıp penceresinden görüp, engelliliği ‘normal insan’ biyolojisine aykırı (organ yokluğu-işleveksikliği/yokluğu) durumlar olarak gören tıbbi söylem daha sonra yerini engellilik hareketlerinin ve organizasyonlarının politik temelde faaliyete geçmesi ile yakından ilgilenen ve bu dinamizmin temeline engelli bireylerin sosyal ve kültürel engellemelerle sistematik mücadelesini koyan sosyal söyleme bırakmıştır (Burcu, 2015). Bu bağlamda Türkiye’de engellilik sosyolojisinin gelişim sürecinde engellilik politikaları oluşturma çabalarının ve engelliliğe ilişkin kurumsallaşma hareketlerinin itekleyici gücü etkin gözükmekle birlikte, konuya farklı disiplinlerde bilimsel verilerle destek veren çalışmaların varlığı da göz ardı edilmemelidir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, bu akademik çalışmaların tıbbi söylem ağırlığından sosyal söylem ağırlığına kayması ve özellikle sosyolojik perspektifte ele alınması oldukça yenidir. Diğer taraftan Türkiye için Batıda olduğu gibi doğrudan engelli bireylerin içinde yer aldığı ve mücadelelerini kendi söylemleri içinde şekillendirdiği bir toplumsal hareketin / engellililk hareketinin olduğunu söylemek maalesef hatalı olur. Belirtilmelidir ki, 2000’li yıllardan itibaren engelli bireylerin kendi seslerini duyurarak ihtiyaçlarını ve çözüm önerilerini ifade eden organizasyonları yavaş yavaş kendini göstermektedir. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarının ve resmi desteklerin rolü önemli gözükmektedir. 330 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Şüphesiz engelli bireyleri anlamada, sorun tespitinde, çözüm önerileri geliştirilmesinde ve dolayısıyla eldeki bilgilerle politikalar üretilmesinde temel olarak engelli bireylere ilişkin mümkün olduğunca tam istatistikî bilgilere ihtiyaç vardır. Bugün birçok gelişmiş ülke ve özellikle Avrupa Birliği ülkeleri mevcut engelli vatandaşlarına ilişkin sürekli güncellenen ve evreni yansıtan istatistiki veri tabanına sahiptir. Türkiye’de engelliliğe ilişkin devlet politikalarının şekillenmesi Cumhuriyet yıllarından itibaren ele alınmaya başlansa da bugün önemli bir eksiklik henüz engelli vatandaşları birçok yönüyle yansıtan istatistiki veri tabanının yetersizliğidir. Türkiye’deki engelli nüfusun betimsel özelliklerine ilişkin veriler 2000’li yıllardan itibaren resmi kayıtlar altına alınmaya başlanmıştır. Bunun ilk örneği 2000 yılında gerçekleştirilen Genel Nüfus Sayımı’dır. 2000 Genel Nüfus Sayımı’nda elde edilen veriler engelli nüfusun demografik niteliklerini içermektedir. Engelli nüfusa ilişkin veri ve bilgi eksikliğini gidermek amacıyla Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı (yeni yapılanmasıyla Başbakanlık Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü) işbirliği ile gerçekleştirilen ve Türkiye’de yaşayan engelli nüfusun niteliklerine ilişkin ilk kapsamlı çalışma Türkiye Özürlüler Araştırması (2002)’dır. Bu araştırmada, Türkiye’de yaşayan engelli bireylerin sayısı, sosyodemografik yapıları, sosyo-ekonomik yapıları, beklentileri, engel türleri, engel nedenleri ve bölgesel farklılıkları tespit edilmiştir. Araştırma, Türkiye’deki tüm engelli bireyleri temsil eden, ülkenin 7 coğrafi bölge ve yerleşim yeri tahminlerini verecek şekilde, 2.117.001 engelli birey ile gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de engelli nüfusun sosyo-demografik özellikleri, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve Türkiye Özürlüler Araştırması (2002) sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, 2000 yılında Türkiye nüfusu içerisinde engelli nüfusun oranı %3.12’dir. Bu oranın %1.83’ünü engelli erkekler %1.29’unu da engelli kadınlar oluşturmaktadır. Kadın ve erkek engelli nüfusu arasında çok büyük bir fark gözükmemektedir. Engelli nüfusun çoğunluğu gençtir. Kentte yaşayanlar daha fazladır. Eğitim düzeyleri düşüktür. Çoğunluğu evlidir ve istihdam edilme oranları oldukça düşüktür (Burcu, 2015). Türkiye’de Cumhuriyet döneminde imzalanan Cenevre Sözleşmesi (Kasım 1923) ile engelli bireylere ilişkin politikalar uluslararası nitelikte şekillendirilmeye çalışılmış, özellikle çocuk hakları bağlamında engelli Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 331 çocuklardan söz edilmiştir (I.Özürlüler Şurası, 1999). Türkiye’de 1950’li yıllarda özel eğitim açısından çeşitli çalışmalar yapılmış, böyle bir çalışma o güne kadar Sağlık Bakanlığı’nca şekillendirilen özel eğitim hizmetlerinin sadece sağlıkla ilgili bir konu olmaktan çıkmasına ve eğitim yönüyle ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Müfredat ve ilgili mevzuat 1983 ve 1997 yılında yeniden düzenlenmiştir (Coşansu Yalazan, 2002). Bu yıllarda engellilerin organizasyonları açısından önemli bir gelişme de Altı Nokta Körler Derneği’nin kurulmasıdır. Bu derneğin en önemli etkisinin, engelli bireylere ilişkin hükümleri anayasaya koydurmayı başarması ve konuya ilişkin diğer sivil toplum örgütlerinin kurulmasına ön ayak olmasıdır (I.Özürlüler Şurası, 1999). Cumhuriyet dönemiyle başlangıcı yapılan ve 1950’lerde hem devlet kurumlarınca farklı alanlarda ele alınan, hem de sivil toplum kuruluşlarınca önemsenmeye başlanan engelli bireyler, 1960’lı yıllardan itibaren toplumsal konumları noktasında dikkat çekmeye başlamışlardır. 1970’li yıllarda engelli bireylerin ekonomik durumları bağlamında iş yaşamına katılmaları ve mesleki donanımlarının sağlanabilmesi yönünde politikalar üretilmeye başlanmıştır. 1976 yılında işsiz engelli bireyleri ve 65 yaş üzerindeki yaşlıları belirli bir gelire kavuşturan 2022 sayılı yasa çıkartılmıştır. 1980’li yıllarda ise, engelli bireylere ilişkin politikaların yapılandırılması Anayasa ve Kalkınma Planlarında yer almaya başlamıştır. Diğer taraftan ‘engellilik’ tanımlamaları da bu yıllarda şekillenmeye başlamıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile ‘engellilik’ tanımı yapılmış ve bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belli oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olup, korunmaya, bakıma, yardıma ve yetiştirilmeye muhtaç kişi, engelli olarak tanımlanmıştır (I.Özürlüler Şurası, 1999). 1990’lı yılların ortalarında Türkiye’de engelli bireylerin sorunlarına ilişkin araştırmaların gerçekleştirilmesi, stratejilerin belirlenmesi ve politikaların üretilmesi yönünde kurumsallaşmalara gidilmiş, engelli bireylere ilişkin Kanun Hükmünde Kararnameleri derinleştirilmiş, Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı (1997) kurulmuştur. Özürlüler İdaresi Başkanlığı bünyesinde ise ulusal politika belirlenmesine yardımcı olmak üzere Özürlüler Yüksek Kurulu bulunmakta ve Özürlüler Şurası düzenlenmektedir. Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kuruluşu ile 1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen ‘I.Özürlüler 332 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Şurası’ nın temel kararları arasında engelliler kanununun çıkarılması yer almıştır. Bunu 2005 yılında ikincisi, 2007 yılında üçüncüsü, 2009 yılında dördüncüsü ve 2011 yılında da beşincisi takip etmiştir. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 yılında kapatılarak bu kuruma ait sorumluluklar Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Bu kurum 2011 yılından itibaren engelli bireylere ve yaşlılara ilişkin çalışmalar sürdürmektedir. Bu kurumun amacı dünyada değişen koşullara göre engelli bireylere yönelik çeşitli politikalar, normlar ve standartların ülkemizde de engellilik konusunun değerlendirilmesinde ve politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu düşünülerek engelli bireylere ilişkin hizmetlerin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmektir (www. eyh.gov.tr) (Burcu, 2015). 2000’li yıllarda ise Aysoy (2004: 76-77)’un da belirttiği gibi, engellilik konusunda yeni bir politika aracı olarak nitelendirilen yeni biçimlendirilmiş kanunlar üzerinde çalışılmış / çalışılmakta, bu bağlamda insan hakları ve ayrımcılık merkezli temalarıyla engellilik olgusuna yeni bir yaklaşım getirilmektedir. 2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine girme girişimleriyle-Türkiye’de engelli bireylere ilişkin olarak geliştirilen politikalar daha ciddi kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır. Engellilik konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve uzun vadede gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal hakları insan hakları çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu çerçevede sivil inisiyatife, engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir gelişme çizgisinde yer verilmeye başlanmıştır. Bu durum en çok engelli odaklı sosyal hizmetlerde kendini göstermekte ve akademik çalışmalara hız kazandırmaktadır (Burcu, 2015). Belirtilen gelişmeler Türkiye’de yavaş yavaş da olsa engelli bireylerin sorunlarına sadece tıbbi modelde değil sosyal modelde de bakıldığını göstermektedir. Ancak daha önce de vurgulandığı gibi, Türkiye’de engellilerin kendi sosyal hareketliliği ile sosyal engellere karşı olan sistematik mücadeleleri batı örneklerinde olduğu gibi etkin değildir. Diğer taraftan Türkiye’de görünen önemli bir eksiklik de engelliliğin toplumsal boyutunu tartışmada sosyolojik veri tabanı oluşturabilecek kuramsal ve amprik araştırmaların / çalışmaların yetersizliğidir (Burcu, 2007a: 76). Önemli olan Türkiye’de bu alandaki yetersiz yapılanmanın farkına varılarak bunun giderilmesi yönünde çalışmalara hız verilmesidir (Burcu, 2015). Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 333 Türkiye’de yukarıda özetlenmeye çalışılan engellilik konusundaki yapılanmalar engellilik konusunun doğrudan sosyal faktörleri kapsayan bir alan olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede engellilik konusunun sosyal bilimlerle özellikle de sosyolojinin kavramları, kuramları ve metodolojisi ile desteklenmesi gerekmektedir. Burcu (2015)’nun da belirttiği gibi, engellilik sosyolojisi, sosyolojinin bir alt alanı olarak son 40 yılda kendini gösterirken, Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren engelli bireyler sosyolojik araştırmalara dayalı olarak tartışılmaya ve incelenmeye başlanmıştır (Burcu, 2015). Bu çerçevede Türkiye’de özellikle sosyolojik açıdan konuyu ele alan çalışmaların hem geç başladığı hem de yetersiz olduğu söylenebilir. Ancak belirtilmelidir ki, 1990’lı yılların sonundan itibaren Türkiye’de E. Burcu’nun engelli bireyler konusunda yaptığı araştırmalar (Burcu, 2001, 2002, 2004a, 2004b, 2005, 2006a, 2006b, 2007a, 2007b, 2008, 2010, 2011a, 2011b, 2013) sosyolojinin bir alt uzmanlık alanı olarak ‘engellilik sosyolojisi’ne dikkati çekmiştir. Ayrıca Burcu’nun engellik konusunun sosyolojik yönüyle incelenmesini kavramsal, kuramsal ve yöntemsel olarak ele alan ‘Engellilik Sosyolojisi’ dersinin lisans ve lisansüstü düzeylerde üniversite programlarında yer alması konusunda da öncülük ettiği söylenebilir. Diğer taraftan günümüzde genç sosyologlar giderek engellilik konusunun sosyolojik yönüyle incelenmesine ilgi duymaya başlamışlardır. 2000’li yıllardan itibaren konuya ilişkin lisans düzeyinde (Der, 2013; Güldüren, 2014; Gündüz, 2003; Kaya, 2014; Kamanlıoğlu, 2003; Üzer, 2013; Yılmaz, 2013) lisansüstü düzeyde akademik tez çalışmalarının (Kamanlıoğlu, 2002; Dalbay, 2009; Erdil, 2010; Polat, 2011; Evren, 2012; Aydın, 2013) ve çeşitli akademik makalelerin (Polat, 2010; Güllü, 2010; Eroğlu, 2013; Meşe, 2013; 2014) sayılarının artmaya başladığı görülmektedir (Burcu, 2015). Diğer taraftan farklı disiplinlerin çatısı altında engellilik alanında yapılmış birçok çalışma da bulunmaktadır.1 Türkiye’de tıp alanında (Ünsaldı, 1990; Tufan, 2003) engellilik çalışmaları yoğun olmakla birlikte, özellikle sosyal bilimler alanında çeşitli disiplinlerde önemli çalışmalar yer almaktadır. Engellilik konusunda farklı disiplinler ve sosyoloji alanında yapılmış akademik çalışmaları ve projeleri kapsayan çalışmalar hakkında fikir edinmek için www.engelsiz. hacettepe.edu.tr sayfasından Burcu, Üzer ve Yılmaz (2013)’ın derleme çalışmasına bakılabilir. 1 334 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Sosyal hizmetler alanında Acar (2001), Arıkan (2001, 2002), Cankurtaran Öntaş (2001), Çamur, Duyan ve Karataş (2005), Işıkhan (2001), İkizoğlu (2001, 2005), Karataş (2001, 2002)’ın, eğitim alanında Girgin (2003), İrdem (2001), Kargın, Akçamete ve Baydık (2001), Kuz (2001), Mutluoğlu (2001), Uğurlu (2001) ve Yalçın (2002)’ın ve psikoloji alanında Karancı (1997)’nın çalışmalarını örnek vermek mümkündür. Sonuç Yerine 2011 Dünya Engellilik Raporu engelliliğin düşük gelirli ülkelerde yüksek gelirli ülkelere göre daha yaygın olduğunu belirtirken, özellikle kadınlarda ve yaşlı insanlarda engelliliğin daha yoğun olduğunu raporlamıştır. Ayrıca bu raporda düşük gelire sahip olan, çalışma yaşamının dışında kalan veya daha düşük eğitsel vasıflara sahip olan insanların daha yüksek engellilik riski taşıdığı da belirtilmiştir. Rapor sonuçları ülkeler arasında farklılıklara rağmen engellilik gerçeğinin hemen tüm toplumlar için geçerli olduğunu göstermektedir. Burada konunun ciddi bir bilimsel perspektiften ele alınması sorumluluğu ön plana çıkmakta ve bu sorumluluk çerçevesinde farklı disiplinlerde araştırmalar yapmanın ve yapılan araştırma sonuçlarının politikalar ve startejiler geliştirmede ön ayak olmasının altını çizmek gerekmektedir. Şüphesiz bu sorumluluk altında geliştirilecek çalışmalarda sosyal bilimlerin özellikle sosyolojinin ağırlıklı etkisini unutmamak gerekir. Türkiye için engelli bireylerin durumunun dolayısıyla engellilik gerçekliğinin sosyolojik yönüyle incelenmesinin, Türkiye’deki engelli bireylerin sistemli mücadelelerinde ve haklarını ön plana çıkararak ayrımcı ya da dışarıda bırakan bakış açısından sıyrılmada önemli etkisi olacaktır. Sosyolojik araştırmalar engeli olan ve olmayanları biraraya getiren politikalar üretilmesi için önemli ve gereklidir. Böylece Burcu (2006b: 73-76)’nun da belirttiği gibi, ‘engelli bireye karşı ya da engelliliğe karşı güçlü’ olmaktan öte ‘engelli (!) topluma karşı olma ya da toplumun engelliliğine karşı güçlü olmak’ çabası pekiştirilecektir. Burada önemli olan Türkiye’de bu alandaki ‘yetersiz’ yapılanmanın farkına varılması ve bunun giderilmesi yönünde çalışmalara hız kazandırılmasıdır. 2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine girme girişimleriyle-Türkiye’de engelli bireylere ilişkin olarak geliştirilen Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 335 politikalar daha ciddi kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır. Engellilik konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve uzun vadede gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal hakları ‘insan hakları’ çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu çerçevede sivil inisiyatife, engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir gelişme çizgisinde yer alınmaya başlanmıştır. Bu durum en çok engelli odaklı sosyal hizmetlerde kendini göstermekte ve akademik çalışmalara hız kazandırmaktadır (Burcu, 2006b: 75-76). Bu noktada Türkiye’de engellilik sosyolojisi çalışmaları da kendini göstermeye başlamış ve akademik bir ilgiyle özellikle üniversitelerin programlarına alınmaya başlanmıştır. Türkiye’de ciddi bir nüfus oranına sahip olan engelli bireylerin (yaklaşık nüfusun %12’si kabul ediliyor) haklarına, sorunlarına ve çözüm stratejilerine ilişkin önemli adımlar sosyal söylemin benimsenmesiyle sağlamlaşacaktır. Bu noktada engellilik olgusuna sosyolojik perspektifle bakmak önemlidir. Engellilik konusunda olanı olduğu gibi yansıtan ve bu yansımalar üzerine açıklamalar ve çözümler getiren sosyal bilimlerin desteğine özellikle sosyolojinin desteğine ihtiyaç vardır. Engellilik sosyolojisi, engeli olan bireyin toplumsal yaşama katılımında, çevresel ve sosyal engeller / engellemeler üzerinde durur. Engellilik sosyolojisi engel durumu ile engellenme arasındaki farkı analiz eder ve insanlar arasında beden ve zihne ilişkin bio-fiziksel farklılıkların, zaman içinde / belki de hemen toplumun bu insanların ihtiyaçlarını karşılamadaki başarısızlığı sonucu ‘engelliliğe’ dönüşümünü önemle vurgular (Burcu, 2015). Şu bir gerçektir ki, Barnes (1998) (akt. Burcu, 2015)’in de belirttiği gibi, ‘sakatlık’ önemlidir; ancak insan bedeninin görünen yönlerine odaklanarak geliştirilen politikalar ve stratejiler şüphesiz onları ‘beceriksiz’, ‘yetersiz’ bağlamda tanımlamanın / görmenin bir göstergesidir. Son dönemde artık engellilik sosyolojisi araştırmalarında sergilenmeye başlandığı gibi -ki Türkiye’deki engellilik sosyolojisi araştırmalarında da benzer bir çaba bulunmaktadır-, engellilik söylemi ‘engelli insanlara önem verilme ve onlara yetki verilme’ noktasında ağırlık kazanmaya başlamıştır. Yeni engellilik çalışmalarında, engelli insanlar dışlandıkları ancak içinde problemlerle de karşı karşıya kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve entelektüel dünyanın parçası olarak görülmektedirler. Sosyolojinin ürettiği bilimsel bilgi bu dışlamayı doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği 336 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU ve hala devam ettiği bilgisini sunmaktadır. Engellilik alanındaki yeni sosyolojik bilgi, engelli bireylere yönelik ‘baskının’ anlaşılmasını yeni noktalarıyla tartışılmasını ve baskılanmanın yarattığı durumların objektif ve güvenilir şekilde yeniden değerlendirilmesini kapsamaktadır (Burcu, 2015). Engellilik, engeli olan insanı göz ardı eden ya da çok az göz önünde bulunduran ve bu insanları ‘normal’ faaliyetlerinden dışlayan bir toplumun neden olduğu dezavantajlı kısıtlayıcı durumdur. Dolayısıyla engellilik ırkçılık, cinsiyetçilik gibi bir ayrımcılığı ifade eder ve bir sosyal baskının varlığını gösterir (Morris, 2001). Engellilik sosyolojisi engelli bireyin sosyal ilişkilerini ‘sosyal baskı’ kavramı üzerinden ele alırken, bu durumu engelli bireylerin toplumda ‘normalleştirilme’ çabasıyla birlikte tarihsel görmeye çalışır. Bu süreci incelerken engellilik sosyolojisi ya dışarıda bırakılan ya da ‘normalliği’ beceremeyen olarak göz ardı edilen engelli bireyin sosyal ve kültürel konumu ve tanımlanmasıyla ilgilenir (Burcu, 2015). Son olarak Batıda hakettiği önemin farkına varıldığı, Türkiye’de ise bunun için küçümsenmeyecek çabaların sergilendiği ‘engellilik sosyolojisi’ alanının ‘engel durumunun’ değil, ‘engellenmişliğin’ ya da ‘sosyal engellenmenin’ ortadan kaldırılmasını hedeflediğini bir kez daha belirtmek gerekmektedir. Engelli bireyin yaşamının her alanındaki her türlü ayrımcılığın ve dışarıda bırakılmanın önüne geçilmesinde şüphesiz sosyolojik bilginin ışığında geliştirilecek politikalar yer almaktadır. Engellilik sosyolojisi Türkiye’de engelli bireylerin vatandaş olarak hak ve sorumluluklarını yeniden tartışmak gerekliliğini bilimsel veriler ışığında gündeme getirmekte ve engelli bireylerin hakları üzerinden gerçekleştirilecek her tür yapılanmada konunun asıl aktörleri olan ‘engelli bireylerin’ aktif rolünü ön plana çıkarmaktadır. Engellilik sosyolojisi dışlanmaya, izolasyona, ayrımcılığa uğramaya, ötekileştirilmeye ve marjinalleştirilmeye karşı sistemli mücadelelelerin geliştirilmesinde ve sadece engelli bireyleri değil, toplumdaki diğer tüm dezavantajlı grupları anlamada ve açıklamada önemli bir destek alanıdır. Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 337 KAYNAKÇA Abberley, P. (1998), The Spectre at the Feast: Disabled People and Social Theory, in. The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare (ed.), New York: Cassell Pub. Acar, H. (2001), Özürlülük Araştırmalarında Yeni Bir Yaklaşım ve Niteliksel Bir Araştırma Tasarımı, (içinde) Görme Engelliler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu. Albrecht, G. L. (1992), The Disability Business. London: Sage Pub. Aydın, H. (2013), Etiketli Bedenler: Sakatlık Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme, Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Aysoy, M. (2004), Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası. İstanbul: Açı Yay. Banks, M. H. ve P. R. Jackson (1982), Unemployment and the Risk of Minor Psychiatric Disorder in Young People, Psychological Medicine, 12: 789-798. Arıkan, Ç. (2001), Türkiye’de Görme Özürlü Kadınlar: Sorunlar, Beklentiler, Çözüm Önerileri, Ankara: Körler Federasyonu Yayını No: 3. Arıkan, Ç. (2002), Aile ve Özürlülük: Görme Özürlüler Derneği’ne Üye Özürlü Aileler Üzerine Bir Araştırma, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 1(1): 45-60. Barnes, C. (1998), The Social Model of Disability: A Sociological Phenomenon Ignored by Sociologists?, in. The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare (ed.), New York: Cassell Pub. Burcu, E. (2001), Gençlik ve İntihar İlişkisi Çerçevesinde Özürlü Olma: Bir Grup Özürlü Üniversite Öğrencisinin İntihar Hakkındaki Düşünceleri, Polis Bilimleri Dergisi, 3 (3-4):13-38. Burcu, E. (2002), Üniversitede Okuyan Özürlü Öğrencilerin Sorunları: Hacettepe Beytepe Kampüsü Öğrencileri Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 19(1): 83-103. Burcu, E. (2004a), Görme Özürlü Öğrencilerin Eğitimlerine İlişkin Düşünceleri ve Sorunları: Ankara Örneği, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 4 (2): 23-47. Burcu, E. ve M. Çetin (2004b), Özürlülüğe İlişkin Düşüncelerin Homojenleştirme Analizi ile İncelenmesi: Ankara Örneği, 4. İstatistik Günleri Sempozyumu Bildiri Özet Kitabı içinde (Poster Bildiri). 338 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU Burcu, E. (2005), Görme Özürlü Çocukların Geleceğe İlişkin Düşüncelerinde Ailelerinin Sosyo-Ekonomik Düzeyinin Önemi: Ankara Örneği, Sosyoloji Konferansları, Otuzbirinci Kitap, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’a Armağan, Yayın No: 4600, 37-54. Burcu, E. (2006a), Türkiye’de Özürlü Bireylerin Köken Ailelerinin (Anne-Baba Ailelerinin) Yapısal Özelliklerinin Sosyolojik Betimlemesi, Öz-Veri, Aralık, 2(3):783805. Burcu, E. (2006b), Özürlülük Kimliği ve Etiketlemenin Kişisel ve Sosyal Söylemleri, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23(2):61-83. Burcu, E. (2007a), Türkiye’de Özürlü Birey Olma: Temel Sosyolojik Özellikleri ve Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay. Burcu, E., Kamanlıoğlu, M. ve B. Şahin (2008), Özürlü Bireylerin Eş Seçiminde Yaşadıkları Sorunların Cinsiyete Göre Karşılaştırılması, Woman 2000, VII(1):3-30. Burcu, E. (2010), “Engellilik Modelleri Üzerine”, (içinde) Hüseyin Yalçın’a Armağan: Sosyoloji Yazıları 3, N. Güngör Ergan, E. Burcu, B. Şahin (editörler), Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay., 69-81. Burcu, E. (2011a), Türkiye’de Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamalar: Ankara Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Haziran, 28(1):37-54. Burcu, E. (2011b), Engelli Bireyi Anlamak İçin, Popüler Bilim Dergisi, 208: 62-67. Burcu, E. (2013), Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler, Gençlik Araştırmaları Dergisi, yıl:1, 1(2):32-45. Burcu, E. (2015), Engellilik Sosyolojisi, Ankara: Anı Yayıncılık Cankurtaran Öntaş, Ö. (2001), Özürlülük ve Aile Politikaları, (içinde) İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan, K. Karataş (editör), Ankara: H. Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayınları. Coşansu Yalazan, İ. (2002), An Overview of Services for People With Disabilities in Turkey, Access Press Online, 13(52). Çamur Duyan, G. ve K. Karataş (2005), Güçlendirme Bakış Açısında Engelli Kadınlar ve Sosyal Hizmet, Engelli Kadınların Sorunları ve Çözümleri Sempozyumu, Kocaeli, 29-30 Nisan 2005. Dalbay, S. R. (2009), Özürlü Yakınlarının Özürlülere Yönelik Sosyal Politikalara İlişkin Bilgi, Beklenti ve Memnuniyet Dereceleri (Isparta Örneği), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Darke, P. A. (1994), The Elephant Man (David Lynch, EMI Films, 1980): An Analysis from a Disabled Perspectives, Disability and Society, 9(3): 327-342. Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 339 David, D.,ve R. Brannon, (1976), The Male Sex Role, in. The Forty-Nine Percent Majority, D. David ve R. Brannon (eds.), Reading MA: Addison-Wesley. Der, M. (2013), Zihinsel Engelli Çocuğa Sahip Ailelerin Zihinsel Engellilikle İlgili Bilinç Düzeyi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi. Doyle, B. J. (1995), Disability, Discrimination and Equal Opportunities: A Comparative Study of the Employment Rights of Disabled Persons, London: Mansell Publishing Ltd. Erdil, M. (2010), Türkiye ve Polonya’daki Engelli Ailelerinin Sosyal Sorunlarının Sosyolojik Olarak Karşılaştırılması (Fenilketonüri Engelli Grubunda), Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Eroğlu, S. E. (2013), Engelli Çalışanların Sosyal Hayatları ve Çalışma Şartlarının Karşılaştırılması: İtalyan ve Türk Örneklemleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 4(13):172-187. Evren, C. (2012), Assessing the Disabled, Making “the State”/ Sakatları Ölçmek, “Devleti” Yapmak, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Gooding, C. (1994), Disabling Laws, Enabling Acts: Disability Rights in Britain and America, London: Pluto Press. Güldüren, G. (2014), Otizmli Bireylerde Aile, Sosyal Çevre ve Spor, Hacettepe Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamaış Lisans Tezi. Güllü, İ. (2010), Özürlü Üniversite Gençliğinin Toplumsallaşma Süreçleri Üzerine Bir Araştırma-Erciyes Üniversitesi Örneği, Toplum Bilimleri, Temmuz-Aralık, 4(8):193213. Gündüz, G. (2003), Özürlü Çocukların Aile Yapılarının Özellikleri ve Yaşadıkları Bazı Sorunlar, HacettepeÜniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi. Hasler, F. (1993), Developments in the Disabled People’s Movement, in. Disabling Barriers-Enabling Environments, J. Swain et al. (eds.), London: Sage Pub. Helander, B. (1995), Disability as Incurable Illness: Health, Process, and Personhood in Southern Somalia, in. Disability And Culture, B. Ingstad and S. R. White (eds.), Berkeley: University of California Pres. http://www.who.int, (2011), Dünya Engellilik Raporu, WHO Press. Işıkhan, V. (2001), Özürlü Kadınların İstihdam Sorunları, (içinde) Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu Yayınları. 340 Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi Esra BURCU İkizoğlu, M. (2001), Yoksulluk ve Özürlülük İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 1(2):83-94. İkizoğlu, M. (2005), Özürlü, Özürlü Ailesi ve Toplum İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 5(1):47-60. Kamanlıoğlu, M. (2003), Özürlü Öğrencilerin Öğretmen ve Arkadaş İlişkileri ve Yaşadıkları Bazı Sorunları, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi. Kamanlıoğlu, M. (2007), Feminist Perspektifte Özürlü Kadına Bakışın Sosyolojik Değerlendirmesi Üzerine Kuramsal Bir Çalışma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Karataş, K. (2001), Özürlülerin İstihdamı ve Çalışma Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar, Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu Yayınları. Karataş, K. (2002), Özürlülere Yönelik Ayrımcılık ve Ayrımcılıkla Savaşım, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 2(1):1-10. Kaya, G. (2014), Zihinsel Engelli Çocuğun Bulunduğu Ailelerde Kardeşlik İlişkisi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi. Meşe, İ. (2013), Engellenmiş Annelik: Zihinsel Engelli Çocukların Anneleri, Electronic Turkish Studies, 8(12): 841-858. Meşe, İ. (2014), Damgalanmanın “Köşeye Sıkıştırdığı” Kadınlar: Zihinsel Engelli Çocukların Anneleri, Journal of International Social Research, 7(31): 544-550. Morris, J. (2001), Impairment and Disability: Constructing an Ethics of Care That Promotes Human Rights, Hypatia, 16(4): 1-16. Mutluoğlu, L. (2001), Örgün Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimi İçerisinde Özürlülerin Mesleki Eğitimi, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. Oliver, M. (1996), Understanding Disability: From Theory to Practice, Basingstoke: Macmillan. Polat, Ç. S. (2010), Engelliliğin Atasözü ve Deyimlere Yansımasının Sosyolojik Analizi, Öz-Veri, 7(1):1593-1604. Polat, Ç. S. (2011), Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamaların Başka Dilde Aşk Filmi Üzerinden İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341 341 Stone, E. (1996), A Law to Protect, a Law to Prevent: Contextualising Disability Legislation in China, Disability And Society, 11(4): 469-84. T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu (2000), Genel Nüfus Sayımı. http://www. die.gov.tr/nufus_sayimi.htm T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (1999), I. Özürlüler Şurası –Çağdaş Toplum Yaşam ve Özürlüler Ön Komisyon Raporları, 29 Kasım-02 Aralık 1999, Ankara: Takav Matbaacılık ve Yayıncılık. T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (2002), Türkiye Özürlüler Araştırması, Ankara. Thomsan R. G. (1997), Feminist Theory, the Body, and the Disabled Figure, in. The Disability Studies Reader, L. J. Davis (ed.), New York-London: Routladge, 279-292. Tufan, İ. (2003), Otistik Çocuk Dahi mi Engelli mi?, İstanbul: İletişim Yayıncılık. Uğurlu, B. (2001), Özel Eğitimde Aile Katılımını Etkileyen Etmenler, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. Ünsaldı, T. (1990), Ortopedik Özürlüler: Tanımları ve Sivas’ta Görülme Oranları, Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları. Üzer, D. (2013), Türkiye’deki İşitme Engelli Bireylerin Yaşadığı / Karşılaştığı Sorunlar: Antalya Örneği, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi. Wolfensberg, W. (1989), Normalization, Toronto, National Institute of Mental Retardation, Washington, DC. President’s Committee on Mental Retardation, 175-177. www.eyh.gov.tr, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Yalçın, B. (2002), Zihinsel Özürlü Çocukların Eğitiminde Bilgisayar Destekli Eğitimin Kullanımı Hakkında Özel Eğitim Okulu Yöneticileri ve Öğretmenlerinin Düşüncelerinin İncelenmesi, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürller İdaresi Başkanlığı. Yılmaz, A. (2013), Engelli Yaşlının Huzurevi Çalışanlarıyla İlişkisinin İstismar Ekseninde İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.