TÜRKİYE`DE YENİ BİR ALAN: `ENGELLİLİK SOSYOLOJİSİ` VE

advertisement
Sosyoloji Konferansları
No: 52 (2015-2) / 319-341
DOI: 10.18368/IU/sk.21828
TÜRKİYE’DE YENİ BİR ALAN:
‘ENGELLİLİK SOSYOLOJİSİ’ VE GELİŞİMİ
Esra BURCU*
Özet
Engellilik, biyolojik özelliğinden dolayı toplum tarafından engeli olan bireyin göz ardı
edilmesi ya da çok az göz önünde bulundurulması ile inşa edilen ve bir sosyal baskıyı
yansıtan durumdur. Bu noktada ‘engellilik sosyolojisi’ engelli bireyi sosyal ve kültürel
bağlamı içinde ‘sosyal baskı’ kavramı üzerinden ele alır. Bu çalışmada Batı’da hak
ettiği önemin farkına varıldığı Türkiye’de ise bunun için küçümsenmeyecek çabaların
sergilendiği ‘engellilik sosyolojisi’ alanının karşılaştırılmalı gelişimi verilmiştir. Bu gelişim
anlatılırken ‘engellilik sosyolojisinin’, engel durumunun değil ‘engellenmişliğin’ ya da
‘sosyal engellenmenin’ ortadan kaldırılması yönünde bir çabası olduğu vurgulanmıştır.
Engelli bireyin yaşamının her alanındaki her türlü ayrımcılığın ve dışarıda bırakılmanın
önüne geçilmesinde şüphesiz sosyolojik bilginin ışığında geliştirilecek politikalar
önemlidir. ‘Engellilik sosyolojisi’ dışlanmaya, izolasyona, ayrımcılığa uğramaya,
ötekileştirilmeye ve marjinalleştirilmeye karşı sistemli mücadelelerin geliştirilmesinde
ve sadece engelli bireyleri değil toplumdaki tüm dezavantajlı grupları anlamada ve
açıklamada önemli bir destek alanıdır.
Anahtar Sözcükler: Engellilik, sosyal engellenme, engellilik sosyolojisi, engelliliğin
sosyal söylemi.
NEW RESEARCH AREA IN TURKEY:
‘SOCIOLOGY OF DISABILITY’ AND IT’S PROGRESS
Abstract
Disability is a situation that represents the social pressure constructed through society’s
ignorance or less consideration of people with disabilities because of their biological
characteristics. At this point, ‘sociology of disability’ discusses people with disabilities
through the ‘social pressure’ concept in its social and cultural context. This study aims to
compare the development of sociology of disability in the western world (well-developed
countries) where the field has been given the importance that it deserves and Turkey where
there have been significant efforts to achieve the same. During this comparison, the study
states that ‘sociology of disability’ has an effort to resolve ‘social prevention’ not the
disability itself. Policies based on social knowledge are critically important in preventing
all sorts of discrimination and social exclusion in disabled individual’s life. ‘Sociology
of disability’ is a support area in developing systematic campaigns against exclusion,
isolation, discrimination, marginalization and othering and in understanding not only the
people with disabilities but all the disadvantaged groups in society.
Keywords: Disability, social prevention, sociology of disability, social discourse of disability.
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü.
İletişim: [email protected]
*
320
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Giriş
Bilindiği gibi sosyoloji isminin verildiği dönem olan 18. yy’ın çok daha
ötesine kadar köklerini uzatan ve bugün tartıştığı birçok alanı yüzyıllar
öncesine dayandıran bir bilimdir. Sosyolojinin ilgilendiği çeşitli konular ve
bu konuların kuramsal ve araştırmalara dayalı gelişiminde Batının önderliğini
farketmemek mümkün değildir. Bu noktada engellilik sosyolojisinin de
günyüzüne çıkmasında ve hala sosyolojinin önemli bir alt alanı olarak ele
alınmasında başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin rolü önemli
gözükmektedir.
Engellilik sosyolojisine ilişkin önemli girişimlerin 1970’lerde İngiltere’de
başladığı bilinmektedir. İngiltere’de öncelikle tıbbi bir bakış açısıyla ele
alınan engellilik konusu kısa bir süre sonra tıbbi bakış açısını eleştiren
sosyal yönüyle de tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle engelli bireylerin
niceliksel artışları dikkatin bu konuya yönelmesini sağlarken bu yönelim
diğer Avrupa ülkelerinde de engellilik konusundaki tartışmaları ön plana
çıkarmıştır.
Engelli bireylerin kendi güçlerinin devreye girdiği, diğer bir ifadeyle,
sorunlarının tespitinde, dillendirilmesinde ve çözümlerin üretilmesinde
engelli bireylerin kendilerinin söz sahibi olduğu örgütlenmeler İngiltere’de
şekillenmiştir. Bu noktada ülkede engelli bireylerin birarada seslerini
duyurdukları önemli organizasyonlar kendini göstermiştir. Bunlardan biri
ve hatta en önemlisi olarak kabul edileni 1981 yılında kurulan BCODP
(British Council of Organisations of Disabled People) organizasyonudur.
Bu organizasyon zamanla İngiltere’de yerel ve ulusal çeşitli alt birlikler
şeklinde yaygınlık göstermiştir. Barnes (1998: 65-67) (akt. Burcu, 2007a:
61-66)’in de belirttiği gibi, İngiltere’de bu organizasyonu oluşturan
engellilik hareketlerinin temeli BDA (British Deaf Association) ve NLB
(National League of the Blind) adlı topluluklarla 1960’larda atılmıştır.
Bu yıllarda oluşan bu yapılanmalar şüphesiz hem İngiltere’de hem de diğer
Avrupa ülkelerinde engellilik hareketlerinin başlamasına ve gelişimine
ön ayak olmuşlardır. Örneğin, 1965 yılında DIG (Disablement Income
Group) adlı bir gruba dahil olan iki engelli kadının (Megan Bosson ve
Berit Moore) engellilik haklarına yönelik çabaları yoksulluk ve sakatlık
arasındaki politik zinciri ilk kez vurgulaması açısından önemli kabul
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
321
edilmektedir (Oliver, 1996) (akt. Burcu, 2015). Yine 1972’de kurulan
DA (Disability Alliance) engellilik konusunda hem engelli bireyleri hem
de engelli olmayan bireyleri aynı organizasyon çatısı altında ilk olarak
biraraya getirmiştir. Bu şekildeki sivil toplum kuruluşlarının oluşumuna
paralel olarak çeşitli politik kampanyalar ve gösteriler de söz konusu
olmuştur (Burcu, 2015).
Aslında İngiltere’deki tüm bu hareketlilik engelli bireylerin dışlanmalarıyla
sistematik mücadelelerini içeren politikaların oluşumuna önayak olmuştur.
Diğer taraftan bu hareketlilik sadece engelli bireylerin politik mücadeleleri
olmamış, aynı zamanda devletin sınıf, cinsiyet, yaş, ırk farketmeksizin
engelli vatandaşlarının sosyal ve ekonomik hayatlarını sürdürmesine
ilişkin politikalar geliştirmesinde de etkili olmuştur. Konuyla ilgili birçok
araştırmacı (Barnes, 1998; Doyle, 1995; Gooding, 1994; Hasler, 1993;
Oliver, 1996) bu şekilde ortaya çıkan gelişimin diğer bir ifadeyle engelli
bireylerin politikleşmesinin altında engelliliğe sosyal modelle bakılmasının
yattığını kabul etmektedirler (Burcu, 2007a: 61-66).
Avrupa’da özellikle İngiltere’de yaşanan bu gelişmeleri özellikle kuramsal
temelde 1970’lerin başında Amerika’da da görmek mümkündür. Amerikalı
engelli gençlerin girişimleri dikkat çekmiş ve engellilik araştırmaları
sosyo-politik bir yaklaşım çerçevesinde şekillenmiştir. Amerika’da
1980’li yıllarda, engellilik konusuna o güne kadar ihmal edildiği
söylenen tarihsel perspektifte bakılmaya başlanmıştır. Örneğin, Stone
(1996) Weber’in bürokrasi görüşünün etkisi altında, kapitalist büyümeye
bürokratikleşme ve rasyonelleşmenin eşlik ettiğini belirterek, İngiltere ve
Amerika’daki engellilik konusundaki gelişmelerin, aslında ‘iş dağılımını
/ işi paylaşmayı, mal üretimi ve dağıtımını’ kapsayan kompleks sistemin
toplumsal işlevleri boyutunda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Stone (1996) bu kompleks kapitalist sistemde herkesin bir işi yapabilme
yeterliliğinin olmamasının, iş ve ihtiyacın dengelenmesinde kaynakların
dağılımı problemini beraberinde getirdiğini belirtmiştir. Ona göre,
engellilik konusunda ortaya çıkan bu probleme ‘bireysel sorumluluk’ ve
‘önleme’ bağlamında yeni vurgularla çözüm üretilebilir. Yine Wolfensberg
(1989), Amerika’da ve batı toplumlarında son dönem yaşantıların kısa bir
tarihsel analizini yapmıştır. Wolfensberg (1989)’e göre, engelliliğin sosyal
inşası ve bağımlılık, hizmet endüstrisinin olağanüstü büyümesinin gizli bir
fonksiyonudur ki, bu hizmet 1945’lerin sonundan itibaren rehabilitasyon
322
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
ve yasal uzmanlaşmalar şeklinde kendini göstermiştir. Ona göre, insanlığa
yönelik hizmet endüstrisinin gizil işlevi, diğerlerine göre daha az güvenli
bir ortamda olanların (engelli bireyler gibi) bağımlılığını yaratmak ve bunu
sürdürmektir. Aslında bu tür insanların durumlarını iyileştirmeden çok,
bir ‘pazar’ yaratma asıl amaçtır. Wolfensberg (1989)’in bu yaklaşımını
benimseyen diğer bir sosyolog da Albrecht (1992)’dir. O, The Disability
Business adlı çalışmasında, engelliliğe ‘tıbbi şartlarla’, ‘politik ve azınlık
grup mantığıyla’ ve ‘sosyal sapma odağı’ ile bakmanın yerine artık
engelliliğe bir ‘iş / görev’ (disability business) olarak bakılması gerektiğini
önermiştir. Antropolojik ve tarihsel materyallerden faydalanan Albrecht
(1992), ‘ekolojik çevre’ kavramını kullanarak, fiziksel, bio-fiziksel ve
kültürel çevrenin sakatlık / bozukluklara yönelik sosyal tepkileri ne şekilde
belirledikleri ve etkiledikleri üzerinde durmuştur (akt. Burcu, 2007a: 6166).
Gelişen insan hizmet sektörünün hakim olmaya ve önemli bir pazar
oluşturmaya başladığı endüstrileşen modern Amerikan toplumunda,
engellilik hareketleri özellikle Amerikalı engelli bireylerin hakları
yönünde politikleşmiş ve bir çok araştırmacı tarafından bu durum
engellilikten rehabilitasyona dönüş olarak nitelendirilmiştir. Amerika’da
toplumun ekonomik ve sosyal geleceğine ilişkin olarak engelliliğin
yeniden tanımlanmasına ve böylece gelecek için sorun yaratabilecek riskli
durumların önüne geçilebileceğine inanan sosyologlar, çözüm olarak
engelliliğin ‘kişisel yeniden tanımlanmasına’ ve engelliliğin ‘hemen herkes
tarafından kabul edilen sosyal tanımına’ doğru bir sosyal inşalaştırılmaya
ihtiyaç olduğunu belirtmişlerdir. Bugün engelliliğin ve engellilik
kültürünün engelli bireylerin bakış açısıyla yeniden şekillendirilmesi
yönünde ciddi organize adımlar söz konusudur (Burcu, 2015).
Belirtilmelidir ki, İngiltere öncülüğünde yayılan engellilik konusunun
organizasyonel şekilde gündeme gelmesi aslında hem Avrupa’da hem de
Amerika’da bu konuya olan akademik duyarlılıkla pekiştirilmiştir. Bu
örgütlenmeler gelişigüzel deneme yanılmalarla değil bilimsel topluluğun
da katkılarıyla şekillenmiştir. Bu bağlamda engellilik konusunun öncelikle
tıbbi bakış etkisiyle tartışılması zamanla sosyal yönüyle de tartışılmasına
zemin hazırlamıştır. Zira Batıdaki bu örgütlü gündeme geliş, engellilik
olgusunu sadece tıbbi yönüyle araştıran çalışmalarla değil engelliliği
sosyal faktörlerle gören sosyal bilimsel bir yaklaşımla güç bulmuştur.
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
323
Belirtilen Batı kaynaklı gelişmelerin yanı sıra gelişmemiş ya da gelişmekte
olan ülkelerde de hala tıbbi söylemin hakimiyetiyle engellilik konusunun ele
alındığını söylemek hatalı olmamaktadır. Bu noktada Türkiye’deki duruma
bakıldığında ise, özellikle AB süreciyle birlikte engellilik konusunda
sosyal söylemin benimsenmeye başlandığını belirtmek mümkündür.
Bugün engellilik konusundaki mücadeleye dayalı gelişmeler devam
etmektedir. Bu bilimsel destekli mücadelelerde eksik kalan ve sorunların
hala canlı olduğu birçok husus vardır. Bu noktada engelli bireylerin
özellikle bir sosyal baskı altında kaldıkları ve onların ayrımcılıkla,
ötekileştirilmeleriyle, marjinalleştirilmeleriyle ve dışlanmalarıyla ilgili
olarak sistemsel düzenlemelerin gereklililiğini savunan ‘engellililik
sosyolojisi’nin bakış açısı önem kazanmıştır. Batıda bu bağlamda engellilik
sosyolojisi kuramsal, kavramsal ve metodolojik yönleriyle kendine bir
yer bulurken, engellilik konusu sosyal yönüyle Türkiye’de de yeni yeni
sosyolojik araştırmalara konu olmaktadır. Diğer taraftan Türkiye için
engellilik konusunun ya da engelli bireylerin sadece araştırmalara konu
olmasının ötesinde durumun sosyolojik bakış açısından ele alınmasında
önemli bir gecikme yaşandığı söylenebilir. Buna rağmen özellikle 1990’lı
yılların sonundan itibaren Türkiye’de de engellilik konusu ‘engellilik
sosyolojisinin’ kavramları, kuramsal yaklaşımı ve metodolojisiyle ele
alınarak gündeme getirilmiştir.
Tüm belirtilenlerin ışığında bu çalışmada genel olarak ‘engellilik
sosyolojisi’nin Batıdaki gelişimine paralel olarak Türkiye’deki durumu
sunulmak istenmektedir. Özellikle engellilik tartışmalarında tıbbi
söyleme bir alternatif olarak gelişen sosyal söylemin etkili politikalar
üretilmesindeki rolü düşünüldüğünde sosyolojik bilgi üretiminin önemini
göz ardı etmek mümkün değildir. Bu çerçevede çalışmada, engellilik
sosyolojisi araştırmalarının sosyal söylemin etkisini artırmadaki önemi
vurgulanmak istenirken konunun Türkiye’de ne zaman, nasıl ve ne
şekilde gelişim gösterdiğine ilişkin de temel bazı fikirler uyandırılmak
amaçlanmıştır. Diğer taraftan dünyanın neresinde olursa olsun engelli
bireylerin ya da engellenmiş bireylerin sosyal yaşamdaki deneyimleri
üzerinden yaşadıkları sorunları, ötekileştirilmeleri, marjinalleştirilmeleri,
dışlanmaları, hariç bırakılmaları, hakları ve sorumlulukları noktasında
‘engellilik sosyolojisinin’ sosyal baskı ile mücadeledeki rolü vurgulanmak
istenmiştir.
324
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Sosyal Söylemiyle Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi
Dünyada ne kadar engeli birey yaşadığı ve bunların engellilik türüne
ilişkin net dağılımlarını yansıtan veriler gerçek rakamın daha altını
göstermektedir. Hemen her toplumda istatistiklere tam olarak yansımamış
ya da kaynakların göstermediği / gizli tutulan / gözardı edilmiş birçok
engelli insan yaşamaktadır. Barnes (1998:65)’in tahminiyle Avrupa’da 50
milyon civarında ve dünyada ise yaklaşık olarak 500 milyon insan engelli
olarak yaşamaktadır.
Engelli nüfusun daha çok gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde
yoğunluk gösterdiği kanısının aksine literatüre ve istatistiklere bakıldığında,
gelişmiş ülkelerde de engelli nüfusun fazlalığı dikkat çekmektedir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişen durum aslında engelliliğin
nedenleri, sosyo-demografik farklılıkları, sorunları ve sorunlara ilişkin
getirilen çözüm uygulamalarında kendini göstermektedir (Burcu, 2015).
Bu duruma dikkat çeken Helander (1995) ve Barnes (1998), gelişmiş
ülkelerdeki engelli nüfusun büyük bir oranının yaşlı nüfus olduğunu,
sosyal, ekonomik, teknolojik gelişmelere paralel olarak insana yönelik
tıbbi müdahalelerin ömrü uzatan etkilere sahip olduğunu belirtmişlerdir.
Teknolojik gelişmeler ve tıp biliminin ilerlemesi geçmişten bugüne tıbbi
söylemin engelli bireyleri ve yaşadıklarını anlamada ve açıklamada esas
nokta olarak görülmesine neden olmuştur. Oysaki özellikle 1970’lerden
bu yana engellilik sadece tıp gözlüğü ile görülmemesi gereken bir durum
olarak algılanmış ve engelliliğin sosyal yönüyle ele alınması gereken bir
olgu olduğu düşüncesi ağırlık kazanmıştır.
Engelliğe ilişkin tıbbi açıklamalar geleneksel bireyci tıbbi model (traditional
individualistic medical model) olarak adlandırılmaktadır. Bu modelde
hastalık ve sakatlık tıbbi olarak açıklanır ve engelli bireylerin sosyal
hareketleriyle ilgilenmek yerine onların hastalık ve sakatlık durumlarını
iyileştirmeye ya da rehabilite etmeye önem verilir. Tıbbi ya da geleneksel
bireyci tıbbi söylem engelli bireylerin sosyal yaşamlarında karşı karşıya
kaldıkları sosyal baskı kavramıyla ilgilenmemekte ve engelli bireylerin
sosyal, kültürel ve çevresel engellenmelerine odaklanmamaktadır.
Dolayısıyla tıbbi söylemde engel durumunun toplumsal sonuçlarıyla
ilgilenilmemiş ve engelli bireylerin sosyal hareketleri, politikleşmeleri
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
325
ve örgütlenmeleri de gözardı edilmiştir. Tıbbi söylemde engelli beden,
‘normal bedenin’ dışında bir anotomiye sahip olan bedendir ve normal
bedenin işleyişinin dışındadır. Önemli olan engel durumunu iyileştirerek
ya da rehabilite ederek ‘normale’ dönüştürebilmektir ki tıbbın ve toplumun
başarısı adeta bununla belirlenmektedir.
Yukarıda kısaca bahsedilen tıbbi söylemin kabulleri zamanla ‘toplumda
engelli birey olma’nın sosyal konumunu ihmal ettiği için eleştirilmiş
ve engellilik sosyal yönüyle güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu durum da
konuya ilişkin sosyal açıklamaları ve özellikle konunun sosyolojisini
ön plana çıkararak engellilik konusunda sosyal söylemi tıbbi söylemin
karşısında ağırlıklı bir noktaya getirmiştir.
Belirtilmelidir ki, bugün birçok sosyolog her iki söylemin ortak ve birbirini
destekleyen yönlerini gözardı etmemek gerektiğinden hareket etmektedir.
Buna göre engel durumunun tıbbi bir gerçeklik olarak kabul edilmesini göz
önünde tutarak, engeli olan bireyin sosyal ve kültürel olarak engellenmeleri
noktasına odaklanmak gerektiğini kabul etmektedirler.
Sosyal söylemde engellilik, aktivite sınırlılığının yarattığı avantajsız
durumu yaşayan bireylerin çağdaş sosyal organizasyonlar tarafından göz
ardı edilmesi ya da çok az dikkate değer görülmesiyle, bu insanların sosyal
hayatın içine girmelerinde, sosyal aktivitelerini sürdürmelerinde gerekli
katılımlardan uzak tutulması durumudur (Barnes, 1998: 73). Sosyal söylem
engelliliği onun sosyal içeriğine yerleştirmektedir. Odak belirli fiziksel
ve zihinsel kapasiteli insanlar ile onların sosyal çevreleri arasında ilişki
ağları üzerinedir. Bu kabül söylemin bir model olarak tanımlanmasına yol
açmaktadır. Buna göre tıbbi modelin alternatifi olarak sosyal model engelli
olmanın sosyal anlamı ve açıklamasıyla ilgilenir.
Sosyal söylem içinde engellilik, engelsizlik yönelimli ve engelsizliğin
hükmettiği çevreler tarafından yaratılan sosyal bir inşa olarak tasvir
edilir. Sosyal model doğrusal nedenselliği reddetmektedir. Bu modele
göre, her ne kadar bozukluk bedenle ve zihinle birleşmiş olan nesnel bir
gerçekliğe sahip olsa da, engellilik daha çok toplumun engelli kişilerin
ihtiyaçlarını hesaplamadaki başarısızlığı ile ilişkilidir (Burcu, 2015). Buna
göre engellilik sadece engel üzerinde odaklanılarak değil, engelli birey ve
çevre etkileşimi göz önünde bulundurularak açıklanmaya çalışılmalıdır.
326
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Önemli olan engelli bireyin engelinin bir sonucu olarak izole edilipedilmediğini ve engele yönelik sosyal tutumların engelli bireyin kimliğini
nasıl etkilediğini görebilmektir.
Sosyal söylem, engelliliği toplumsal olarak üretilen bir kategori ve bedenin
dışındaki bir dizi ilişkili deneyim olarak anlamaya çalışır. Dolayısıyla
engellilik toplumda yaşayarak dönüşen bedendir. Engelli birey toplumun
tanımladığı tutum ve normlar yoluyla engellileştirilmektedir. Bugün
engelliliği sosyal söylem ile ele alan açıklamalar, engellilik durumunun
bireyi temsil eden tek bir özellik olmadığını ve bireyin kimliğinin birçok
önemli belirleyicilerinden biri olduğunu kabul ederek sosyal faktörlerle
birlikte bireyi ele alır. Diğer taraftan maalesef hala birçok toplumda
engelliliğin belirginliğini aşırı önemseme eğilimi devam etmekle birlikte,
engellilik durumunun hemen tüm sorunların kaynağı ve nedeni olduğu
otomatik bir biçimde varsayılır (Burcu, 2015).
Belirtilen sosyal söylemi benimseyen engellilik sosyolojisinin kökleri
Thomsan (1997)’ın da belirttiği gibi Aristo’ya dayandırılabilir. Thomsan
(1997: 279) (akt. Burcu, 2015) özellikle engellilik ve kadın arasındaki
ilişkiyi sosyolojik olarak tartışırken, bu ilişkisinin temelinin ilk olarak
Aristo’nun bedensel farklılıkların tipik ve sapmışın hiyerarşisine
dönüşmesini açıklayan Hayvan Nesilleri (Generations of Animals) adlı
eserinde yansıttığını belirtmektedir. Thomsan (1997)’ın aktarımıyla,
Aristo’nun ‘ebeveynlerinin izinden gitmeyen türün genel izlediği doğal
yoldan ayrıldığı için ucube halde olduğunu’ ifade ettiğini vurgulaması
Aristo’nun böyle bir türün derin bir sapma oluşturduğu ‘ucubelik’ fikri ile
birlikte, görünüşte genel bir türe ulaşabilmek ve onu tanımlayabilmek için
idealizmi maddesellik / bedensellik üzerinde tasarladığını göstermektedir.
Aristo kadının ‘bozulmuş erkeklik’ olduğunu ya da ‘sakatlanmış erkeklik’
olduğunu belirterek kadın ve engellilik arasındaki bağı pekiştirmektedir.
Kadın bedeni-engellilik ilişkisi üzerinde durduğu noktalardan biri olarak
Thomsan (1997: 280)’ın dikkat çektiği bir diğer husus da Aristo’nun bütün
bedensel farklılıkların ölçüldüğü, farklı türemiş, aşağılık ya da yetersiz
bulunduğu bedensel çeşitlemelere karşı normatif bir ‘genel tür’ kavramı
geliştirmesidir. Thomsan (1997: 280)’a göre Aristo’nun geliştirdiği bu
tanımlama kadını yalnız, sonraları ‘eksik erkek’ düşüncesine dönüşen
‘sakatlanmış erkek’ fikriyle ele almakla kalmaz, kendi sınıflamalarına
dayanarak bazı bedenlere ‘tamlık’ bazı bedenlere ise ‘eksiklik’ tanıyan bir
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
327
değerler hiyerarşisi çerçevesinde fiziksel farklılıkları da düzenlemektedir.
Ayrıca Aristo bu ayrımın normatif olduğunu iddia ederek ayrıcalıklı konumu
saklarken sapmış olanın işaretlenmesi şeklindeki söylemsel uygulamaları
kabul eder. Tüm bu Aristo’ya dayalı kök açıklamalar Thomsan (1997:
280)’a göre belki de cinsiyet, ırk ve engellilik tartışmalarında sıkça geçen
mantığın kaynağında yatan işleyişi ifade etmektedir. Buna göre erkek,
beyaz ve engelli olmayanın üstünlüğü doğallaştırılmakta, kadın, siyah ve
engellilerin görünüşteki sapmışlığı tartışmasız ve belirsiz kalmaktadır.
Zira Aristo’nun bu bildirisi kadınlar sosyal kategorisini şekillendirdiği
gibi engelli kategorisini de bedensel işlevler ve biçimlenmenin önemi
kapsamında öne çıkarmaktadır.
Görüldüğü gibi oldukça derinlerde izleri görülen engelliliğin sosyolojik
tartışmaları, ana sosyolojik akımlar tarafından ele alınıp irdelenen bir konu
olmuştur. Engellilik sosyolojisinin kuramları en genel olarak engelliliği
‘refah devleti, bağımsız yaşam, sosyal baskı, etiketlenme, dışlanma,
ayrımcılık, işlevsel olma, güç, engelliliğin meşrulaşması, sosyal inşa’
gibi kavramlar odağında incelemişlerdir. Engellilik sosyolojisinin ana
akım kuramlarına kısaca bakıldığında, herbirinin engelliliği ve engelli
birey olmayı sosyal bağlam içinde tartıştığı ve herbirinin de kendine özgü
çözümlemeleri benimsediği dikkat çekicidir.
Buna göre yapısal-işlevselci yaklaşımda engellilik ve engelli birey daha
makro bir duruş ile kurumlar, değerler, işlevler, statüler, roller, görev ve
sorumluluklar açısından ele alınır. Bu yaklaşımda, engelli olmayanların
bakış açısında engelli bireylerin olumsuz konumlandırılması sosyal
düzenlemelerle açıklanmaya çalışılır. Bu bağlamda engelli olmayan
çoğunluğun hakim değerleriyle şekillenen aile, eğitim, meslek gibi
alanlarda engelli bireylere yönelik sosyal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
Çatışmacı yaklaşımda engelli bireyler ve sorunlar tartışılırken maddi
ögeler önemli görülmüştür. Çatışmacı yaklaşımda engellilik yapı ve
kurumsal engellemeler, güç ilişkileri, kaynaklar ve eşitsizlikler üzerinde
durularak tartışılmaktadır. Çatışmacı yaklaşımda engelli bireylerin
‘özgürlüğü ya da bağımsızlığı’ problemi ana odak olarak ele alınmıştır.
Bu yaklaşımda engelli insanın üzerindeki baskının doğası ve bu baskının
orijini anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre üretim sürecindeki
328
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
anlamlı rolü ile tüm engelli bireyler toplumda kabul görebilir. Zira engelli
bireylerin üretim sürecine katılmamaları yabancılaşmaya neden olur.
Sembolik etkileşimci yaklaşımda bireyde konumlanan engellilik
kavramsallaştırması yerini engelliliğin birey, engel durumu ve çevre
arasındaki etkileşimi üzerinde durmaya bırakmıştır. Bu yaklaşımda artık
sosyologlar engelliliği deneyimleyen bireylerin bu durumlarına sosyal ve
kültürel açıdan nasıl anlamlar yüklendiği ile ilgili açıklamalar getirmeye
odaklanmaktadırlar. Sosyologlar sembolik etkileşimci yaklaşım içinde
hastalık ve engellilik analizinde hem hastalığa / engele yönelik toplumsal
tepkilerin özellikleriyle hem de bireyler için ortaya çıkan sonuçlarla
ilgilenmişlerdir.
Engellilik araştırmalarında önemli bir yaklaşım olan sosyal inşacı
yaklaşımda engellilik tanımlamaları ile engellilik varsayımlarının nasıl
şekillendiği üzerinde durulur. Sosyal inşacı yaklaşımda özellikle engellilik
varsayımlarının ortak duygu, düşünce ve pratikler ve uzmanlar aracılığıyla
nasıl inşa edildiği önemlidir.
Postmodern dünyanın hakim özellikleri olarak gözüken ‘bireycilik’ ve
‘çoğulculuk’ postmodern yaklaşımda engellilik söylemi içinde kaygı ile
karşılanır. Çoğulculuk çeşitliliğin ortak varoluşudur ve yaşam biçimlerinin
birbiriyle bağımlı bağlamının çeşitliliğidir. Buna karşın bireycilik kültürel
rollerin farklılığını ve çoğulluğunu yansıtır. Bu roller büyük oranda
bireyler üzerinde zorlayıcıdır. Postmodern yaklaşıma göre engellilik ve
sosyoloji ilişkisinde postmodernist soru, ‘bireyler üzerindeki baskının
açıklanmasının ve devamlılığının sağlanmasından çok, birinin diğerinden
daha üstün görülmesinin saptanmasının mümkünsüzlüğünde’ vücut bulur.
Feminist yaklaşım ise engelli kadınlarla ve engelli kadın bedeniyle
ilgilenmiştir. Feminist yaklaşımda engellik konusuna odaklanılmasının
en önemli nedeni engeli bulunan kadınların engelli olmayan kadınlara
göre daha farklı sorunları deneyimlemeleridir. Feminist yaklaşıma göre
engellilik, bedenin sosyal olarak inşa edilmiş olduğunu göstermektedir.
Sosyal tutumlar ve kurumlar beden gerçekliğinin belirlenmesinde biyolojik
olgulardan çok daha fazla etkilidir. Bu bağlamda feminist yaklaşımda
temsilin bedeni yönettiği noktasında kadın bedeninin nasıl inşa edildiği ve
bu süreçteki sosyal baskıları üzerinde durulmuştur (Burcu, 2015).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
329
Tüm bu belirtilenlerin ışığında engellilik sosyolojisi, engelliliği ve engeli
olan bireyi toplumsal düzen içinde ele alır ve bu düzen içinde engeli
olan birey ile toplum arasındaki güç ilişkilerini değerlendirir. Engellilik
sosyolojisi engelli insanlara yetki vermeyi ve onları önemsemeyi kapsar.
Engelli insanlar dışlandıkları ancak içinde problemlerle de karşı karşıya
kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve entelektüel dünyanın parçasıdırlar.
Sosyolojinin ürettiği bilimsel bilgi bu dışlanmayı doğrulamakta ve bu
dışlanmanın desteklendiği bilgisini sunmaktadır. Engellilik alanındaki
yeni sosyolojik bilgi objektif ve güvenilir olarak engelli bireylere yönelik
baskının anlaşılmasını yeni noktalarıyla tartışmasını, baskılanmanın
yarattığı durumları yeniden değerlendirmeyi ve engelli insanların gerçek
tarihsel hareketliliğini incelemeyi hedeflemiştir (Abberley, 1998: 93, akt.
Burcu, 2015).
Türkiye’de Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi
Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi, öncelikle ve özellikle Batı
dünyasında, tüm gerçekliği tıp penceresinden görüp, engelliliği ‘normal
insan’ biyolojisine aykırı (organ yokluğu-işleveksikliği/yokluğu) durumlar
olarak gören tıbbi söylem daha sonra yerini engellilik hareketlerinin
ve organizasyonlarının politik temelde faaliyete geçmesi ile yakından
ilgilenen ve bu dinamizmin temeline engelli bireylerin sosyal ve kültürel
engellemelerle sistematik mücadelesini koyan sosyal söyleme bırakmıştır
(Burcu, 2015). Bu bağlamda Türkiye’de engellilik sosyolojisinin gelişim
sürecinde engellilik politikaları oluşturma çabalarının ve engelliliğe ilişkin
kurumsallaşma hareketlerinin itekleyici gücü etkin gözükmekle birlikte,
konuya farklı disiplinlerde bilimsel verilerle destek veren çalışmaların
varlığı da göz ardı edilmemelidir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, bu
akademik çalışmaların tıbbi söylem ağırlığından sosyal söylem ağırlığına
kayması ve özellikle sosyolojik perspektifte ele alınması oldukça yenidir.
Diğer taraftan Türkiye için Batıda olduğu gibi doğrudan engelli bireylerin
içinde yer aldığı ve mücadelelerini kendi söylemleri içinde şekillendirdiği
bir toplumsal hareketin / engellililk hareketinin olduğunu söylemek
maalesef hatalı olur. Belirtilmelidir ki, 2000’li yıllardan itibaren engelli
bireylerin kendi seslerini duyurarak ihtiyaçlarını ve çözüm önerilerini
ifade eden organizasyonları yavaş yavaş kendini göstermektedir. Bu
noktada sivil toplum kuruluşlarının ve resmi desteklerin rolü önemli
gözükmektedir.
330
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Şüphesiz engelli bireyleri anlamada, sorun tespitinde, çözüm önerileri
geliştirilmesinde ve dolayısıyla eldeki bilgilerle politikalar üretilmesinde
temel olarak engelli bireylere ilişkin mümkün olduğunca tam istatistikî
bilgilere ihtiyaç vardır. Bugün birçok gelişmiş ülke ve özellikle Avrupa
Birliği ülkeleri mevcut engelli vatandaşlarına ilişkin sürekli güncellenen
ve evreni yansıtan istatistiki veri tabanına sahiptir. Türkiye’de engelliliğe
ilişkin devlet politikalarının şekillenmesi Cumhuriyet yıllarından itibaren
ele alınmaya başlansa da bugün önemli bir eksiklik henüz engelli
vatandaşları birçok yönüyle yansıtan istatistiki veri tabanının yetersizliğidir.
Türkiye’deki engelli nüfusun betimsel özelliklerine ilişkin veriler 2000’li
yıllardan itibaren resmi kayıtlar altına alınmaya başlanmıştır. Bunun ilk
örneği 2000 yılında gerçekleştirilen Genel Nüfus Sayımı’dır.
2000 Genel Nüfus Sayımı’nda elde edilen veriler engelli nüfusun
demografik niteliklerini içermektedir. Engelli nüfusa ilişkin veri ve bilgi
eksikliğini gidermek amacıyla Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı (yeni yapılanmasıyla
Başbakanlık Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü) işbirliği ile
gerçekleştirilen ve Türkiye’de yaşayan engelli nüfusun niteliklerine
ilişkin ilk kapsamlı çalışma Türkiye Özürlüler Araştırması (2002)’dır.
Bu araştırmada, Türkiye’de yaşayan engelli bireylerin sayısı, sosyodemografik yapıları, sosyo-ekonomik yapıları, beklentileri, engel türleri,
engel nedenleri ve bölgesel farklılıkları tespit edilmiştir. Araştırma,
Türkiye’deki tüm engelli bireyleri temsil eden, ülkenin 7 coğrafi bölge
ve yerleşim yeri tahminlerini verecek şekilde, 2.117.001 engelli birey
ile gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de engelli nüfusun sosyo-demografik
özellikleri, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve Türkiye Özürlüler Araştırması
(2002) sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, 2000 yılında Türkiye
nüfusu içerisinde engelli nüfusun oranı %3.12’dir. Bu oranın %1.83’ünü
engelli erkekler %1.29’unu da engelli kadınlar oluşturmaktadır. Kadın
ve erkek engelli nüfusu arasında çok büyük bir fark gözükmemektedir.
Engelli nüfusun çoğunluğu gençtir. Kentte yaşayanlar daha fazladır.
Eğitim düzeyleri düşüktür. Çoğunluğu evlidir ve istihdam edilme oranları
oldukça düşüktür (Burcu, 2015).
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde imzalanan Cenevre Sözleşmesi
(Kasım 1923) ile engelli bireylere ilişkin politikalar uluslararası nitelikte
şekillendirilmeye çalışılmış, özellikle çocuk hakları bağlamında engelli
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
331
çocuklardan söz edilmiştir (I.Özürlüler Şurası, 1999). Türkiye’de 1950’li
yıllarda özel eğitim açısından çeşitli çalışmalar yapılmış, böyle bir çalışma
o güne kadar Sağlık Bakanlığı’nca şekillendirilen özel eğitim hizmetlerinin
sadece sağlıkla ilgili bir konu olmaktan çıkmasına ve eğitim yönüyle
ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Müfredat ve ilgili mevzuat 1983 ve
1997 yılında yeniden düzenlenmiştir (Coşansu Yalazan, 2002). Bu yıllarda
engellilerin organizasyonları açısından önemli bir gelişme de Altı Nokta
Körler Derneği’nin kurulmasıdır. Bu derneğin en önemli etkisinin, engelli
bireylere ilişkin hükümleri anayasaya koydurmayı başarması ve konuya
ilişkin diğer sivil toplum örgütlerinin kurulmasına ön ayak olmasıdır
(I.Özürlüler Şurası, 1999).
Cumhuriyet dönemiyle başlangıcı yapılan ve 1950’lerde hem
devlet kurumlarınca farklı alanlarda ele alınan, hem de sivil toplum
kuruluşlarınca önemsenmeye başlanan engelli bireyler, 1960’lı yıllardan
itibaren toplumsal konumları noktasında dikkat çekmeye başlamışlardır.
1970’li yıllarda engelli bireylerin ekonomik durumları bağlamında iş
yaşamına katılmaları ve mesleki donanımlarının sağlanabilmesi yönünde
politikalar üretilmeye başlanmıştır. 1976 yılında işsiz engelli bireyleri ve
65 yaş üzerindeki yaşlıları belirli bir gelire kavuşturan 2022 sayılı yasa
çıkartılmıştır. 1980’li yıllarda ise, engelli bireylere ilişkin politikaların
yapılandırılması Anayasa ve Kalkınma Planlarında yer almaya başlamıştır.
Diğer taraftan ‘engellilik’ tanımlamaları da bu yıllarda şekillenmeye
başlamıştır. 1983 yılında yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu ile ‘engellilik’ tanımı yapılmış ve bedensel,
zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belli oranda fonksiyon kaybına neden
olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu normal yaşamın gereklerine
uyamama durumunda olup, korunmaya, bakıma, yardıma ve yetiştirilmeye
muhtaç kişi, engelli olarak tanımlanmıştır (I.Özürlüler Şurası, 1999).
1990’lı yılların ortalarında Türkiye’de engelli bireylerin sorunlarına ilişkin
araştırmaların gerçekleştirilmesi, stratejilerin belirlenmesi ve politikaların
üretilmesi yönünde kurumsallaşmalara gidilmiş, engelli bireylere ilişkin
Kanun Hükmünde Kararnameleri derinleştirilmiş, Başbakanlığa bağlı
Özürlüler İdaresi Başkanlığı (1997) kurulmuştur. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı bünyesinde ise ulusal politika belirlenmesine yardımcı
olmak üzere Özürlüler Yüksek Kurulu bulunmakta ve Özürlüler Şurası
düzenlenmektedir. Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın
kuruluşu ile 1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen ‘I.Özürlüler
332
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Şurası’ nın temel kararları arasında engelliler kanununun çıkarılması yer
almıştır. Bunu 2005 yılında ikincisi, 2007 yılında üçüncüsü, 2009 yılında
dördüncüsü ve 2011 yılında da beşincisi takip etmiştir. Başbakanlık
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 yılında kapatılarak bu kuruma
ait sorumluluklar Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne
devredilmiştir. Bu kurum 2011 yılından itibaren engelli bireylere ve
yaşlılara ilişkin çalışmalar sürdürmektedir. Bu kurumun amacı dünyada
değişen koşullara göre engelli bireylere yönelik çeşitli politikalar, normlar
ve standartların ülkemizde de engellilik konusunun değerlendirilmesinde
ve politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu düşünülerek engelli
bireylere ilişkin hizmetlerin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesini
temin etmektir (www. eyh.gov.tr) (Burcu, 2015).
2000’li yıllarda ise Aysoy (2004: 76-77)’un da belirttiği gibi, engellilik
konusunda yeni bir politika aracı olarak nitelendirilen yeni biçimlendirilmiş
kanunlar üzerinde çalışılmış / çalışılmakta, bu bağlamda insan hakları ve
ayrımcılık merkezli temalarıyla engellilik olgusuna yeni bir yaklaşım
getirilmektedir. 2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği
sürecine girme girişimleriyle-Türkiye’de engelli bireylere ilişkin olarak
geliştirilen politikalar daha ciddi kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır.
Engellilik konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve
uzun vadede gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal hakları
insan hakları çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu
çerçevede sivil inisiyatife, engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir
gelişme çizgisinde yer verilmeye başlanmıştır. Bu durum en çok engelli
odaklı sosyal hizmetlerde kendini göstermekte ve akademik çalışmalara
hız kazandırmaktadır (Burcu, 2015).
Belirtilen gelişmeler Türkiye’de yavaş yavaş da olsa engelli bireylerin
sorunlarına sadece tıbbi modelde değil sosyal modelde de bakıldığını
göstermektedir. Ancak daha önce de vurgulandığı gibi, Türkiye’de
engellilerin kendi sosyal hareketliliği ile sosyal engellere karşı olan
sistematik mücadeleleri batı örneklerinde olduğu gibi etkin değildir. Diğer
taraftan Türkiye’de görünen önemli bir eksiklik de engelliliğin toplumsal
boyutunu tartışmada sosyolojik veri tabanı oluşturabilecek kuramsal
ve amprik araştırmaların / çalışmaların yetersizliğidir (Burcu, 2007a:
76). Önemli olan Türkiye’de bu alandaki yetersiz yapılanmanın farkına
varılarak bunun giderilmesi yönünde çalışmalara hız verilmesidir (Burcu,
2015).
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
333
Türkiye’de yukarıda özetlenmeye çalışılan engellilik konusundaki
yapılanmalar engellilik konusunun doğrudan sosyal faktörleri kapsayan bir
alan olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede engellilik konusunun sosyal
bilimlerle özellikle de sosyolojinin kavramları, kuramları ve metodolojisi
ile desteklenmesi gerekmektedir. Burcu (2015)’nun da belirttiği gibi,
engellilik sosyolojisi, sosyolojinin bir alt alanı olarak son 40 yılda kendini
gösterirken, Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren engelli bireyler
sosyolojik araştırmalara dayalı olarak tartışılmaya ve incelenmeye
başlanmıştır (Burcu, 2015).
Bu çerçevede Türkiye’de özellikle sosyolojik açıdan konuyu ele alan
çalışmaların hem geç başladığı hem de yetersiz olduğu söylenebilir.
Ancak belirtilmelidir ki, 1990’lı yılların sonundan itibaren Türkiye’de E.
Burcu’nun engelli bireyler konusunda yaptığı araştırmalar (Burcu, 2001,
2002, 2004a, 2004b, 2005, 2006a, 2006b, 2007a, 2007b, 2008, 2010,
2011a, 2011b, 2013) sosyolojinin bir alt uzmanlık alanı olarak ‘engellilik
sosyolojisi’ne dikkati çekmiştir. Ayrıca Burcu’nun engellik konusunun
sosyolojik yönüyle incelenmesini kavramsal, kuramsal ve yöntemsel
olarak ele alan ‘Engellilik Sosyolojisi’ dersinin lisans ve lisansüstü
düzeylerde üniversite programlarında yer alması konusunda da öncülük
ettiği söylenebilir. Diğer taraftan günümüzde genç sosyologlar giderek
engellilik konusunun sosyolojik yönüyle incelenmesine ilgi duymaya
başlamışlardır. 2000’li yıllardan itibaren konuya ilişkin lisans düzeyinde
(Der, 2013; Güldüren, 2014; Gündüz, 2003; Kaya, 2014; Kamanlıoğlu,
2003; Üzer, 2013; Yılmaz, 2013) lisansüstü düzeyde akademik tez
çalışmalarının (Kamanlıoğlu, 2002; Dalbay, 2009; Erdil, 2010; Polat,
2011; Evren, 2012; Aydın, 2013) ve çeşitli akademik makalelerin (Polat,
2010; Güllü, 2010; Eroğlu, 2013; Meşe, 2013; 2014) sayılarının artmaya
başladığı görülmektedir (Burcu, 2015).
Diğer taraftan farklı disiplinlerin çatısı altında engellilik alanında yapılmış
birçok çalışma da bulunmaktadır.1 Türkiye’de tıp alanında (Ünsaldı, 1990;
Tufan, 2003) engellilik çalışmaları yoğun olmakla birlikte, özellikle sosyal
bilimler alanında çeşitli disiplinlerde önemli çalışmalar yer almaktadır.
Engellilik konusunda farklı disiplinler ve sosyoloji alanında yapılmış akademik
çalışmaları ve projeleri kapsayan çalışmalar hakkında fikir edinmek için www.engelsiz.
hacettepe.edu.tr sayfasından Burcu, Üzer ve Yılmaz (2013)’ın derleme çalışmasına
bakılabilir.
1
334
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Sosyal hizmetler alanında Acar (2001), Arıkan (2001, 2002), Cankurtaran
Öntaş (2001), Çamur, Duyan ve Karataş (2005), Işıkhan (2001), İkizoğlu
(2001, 2005), Karataş (2001, 2002)’ın, eğitim alanında Girgin (2003),
İrdem (2001), Kargın, Akçamete ve Baydık (2001), Kuz (2001),
Mutluoğlu (2001), Uğurlu (2001) ve Yalçın (2002)’ın ve psikoloji alanında
Karancı (1997)’nın çalışmalarını örnek vermek mümkündür.
Sonuç Yerine
2011 Dünya Engellilik Raporu engelliliğin düşük gelirli ülkelerde yüksek
gelirli ülkelere göre daha yaygın olduğunu belirtirken, özellikle kadınlarda
ve yaşlı insanlarda engelliliğin daha yoğun olduğunu raporlamıştır. Ayrıca
bu raporda düşük gelire sahip olan, çalışma yaşamının dışında kalan veya
daha düşük eğitsel vasıflara sahip olan insanların daha yüksek engellilik
riski taşıdığı da belirtilmiştir. Rapor sonuçları ülkeler arasında farklılıklara
rağmen engellilik gerçeğinin hemen tüm toplumlar için geçerli olduğunu
göstermektedir. Burada konunun ciddi bir bilimsel perspektiften ele
alınması sorumluluğu ön plana çıkmakta ve bu sorumluluk çerçevesinde
farklı disiplinlerde araştırmalar yapmanın ve yapılan araştırma sonuçlarının
politikalar ve startejiler geliştirmede ön ayak olmasının altını çizmek
gerekmektedir. Şüphesiz bu sorumluluk altında geliştirilecek çalışmalarda
sosyal bilimlerin özellikle sosyolojinin ağırlıklı etkisini unutmamak
gerekir.
Türkiye için engelli bireylerin durumunun dolayısıyla engellilik
gerçekliğinin sosyolojik yönüyle incelenmesinin, Türkiye’deki engelli
bireylerin sistemli mücadelelerinde ve haklarını ön plana çıkararak
ayrımcı ya da dışarıda bırakan bakış açısından sıyrılmada önemli etkisi
olacaktır. Sosyolojik araştırmalar engeli olan ve olmayanları biraraya
getiren politikalar üretilmesi için önemli ve gereklidir. Böylece Burcu
(2006b: 73-76)’nun da belirttiği gibi, ‘engelli bireye karşı ya da engelliliğe
karşı güçlü’ olmaktan öte ‘engelli (!) topluma karşı olma ya da toplumun
engelliliğine karşı güçlü olmak’ çabası pekiştirilecektir. Burada önemli
olan Türkiye’de bu alandaki ‘yetersiz’ yapılanmanın farkına varılması ve
bunun giderilmesi yönünde çalışmalara hız kazandırılmasıdır.
2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine girme
girişimleriyle-Türkiye’de engelli bireylere ilişkin olarak geliştirilen
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
335
politikalar daha ciddi kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır. Engellilik
konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve uzun vadede
gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal hakları ‘insan hakları’
çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu çerçevede
sivil inisiyatife, engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir gelişme
çizgisinde yer alınmaya başlanmıştır. Bu durum en çok engelli odaklı
sosyal hizmetlerde kendini göstermekte ve akademik çalışmalara hız
kazandırmaktadır (Burcu, 2006b: 75-76). Bu noktada Türkiye’de engellilik
sosyolojisi çalışmaları da kendini göstermeye başlamış ve akademik bir
ilgiyle özellikle üniversitelerin programlarına alınmaya başlanmıştır.
Türkiye’de ciddi bir nüfus oranına sahip olan engelli bireylerin (yaklaşık
nüfusun %12’si kabul ediliyor) haklarına, sorunlarına ve çözüm
stratejilerine ilişkin önemli adımlar sosyal söylemin benimsenmesiyle
sağlamlaşacaktır. Bu noktada engellilik olgusuna sosyolojik perspektifle
bakmak önemlidir. Engellilik konusunda olanı olduğu gibi yansıtan ve
bu yansımalar üzerine açıklamalar ve çözümler getiren sosyal bilimlerin
desteğine özellikle sosyolojinin desteğine ihtiyaç vardır.
Engellilik sosyolojisi, engeli olan bireyin toplumsal yaşama katılımında,
çevresel ve sosyal engeller / engellemeler üzerinde durur. Engellilik
sosyolojisi engel durumu ile engellenme arasındaki farkı analiz eder ve
insanlar arasında beden ve zihne ilişkin bio-fiziksel farklılıkların, zaman
içinde / belki de hemen toplumun bu insanların ihtiyaçlarını karşılamadaki
başarısızlığı sonucu ‘engelliliğe’ dönüşümünü önemle vurgular (Burcu,
2015). Şu bir gerçektir ki, Barnes (1998) (akt. Burcu, 2015)’in de belirttiği
gibi, ‘sakatlık’ önemlidir; ancak insan bedeninin görünen yönlerine
odaklanarak geliştirilen politikalar ve stratejiler şüphesiz onları ‘beceriksiz’,
‘yetersiz’ bağlamda tanımlamanın / görmenin bir göstergesidir.
Son dönemde artık engellilik sosyolojisi araştırmalarında sergilenmeye
başlandığı gibi -ki Türkiye’deki engellilik sosyolojisi araştırmalarında da
benzer bir çaba bulunmaktadır-, engellilik söylemi ‘engelli insanlara önem
verilme ve onlara yetki verilme’ noktasında ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Yeni engellilik çalışmalarında, engelli insanlar dışlandıkları ancak içinde
problemlerle de karşı karşıya kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve
entelektüel dünyanın parçası olarak görülmektedirler. Sosyolojinin ürettiği
bilimsel bilgi bu dışlamayı doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği
336
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
ve hala devam ettiği bilgisini sunmaktadır. Engellilik alanındaki yeni
sosyolojik bilgi, engelli bireylere yönelik ‘baskının’ anlaşılmasını yeni
noktalarıyla tartışılmasını ve baskılanmanın yarattığı durumların objektif
ve güvenilir şekilde yeniden değerlendirilmesini kapsamaktadır (Burcu,
2015).
Engellilik, engeli olan insanı göz ardı eden ya da çok az göz önünde
bulunduran ve bu insanları ‘normal’ faaliyetlerinden dışlayan bir toplumun
neden olduğu dezavantajlı kısıtlayıcı durumdur. Dolayısıyla engellilik
ırkçılık, cinsiyetçilik gibi bir ayrımcılığı ifade eder ve bir sosyal baskının
varlığını gösterir (Morris, 2001). Engellilik sosyolojisi engelli bireyin
sosyal ilişkilerini ‘sosyal baskı’ kavramı üzerinden ele alırken, bu durumu
engelli bireylerin toplumda ‘normalleştirilme’ çabasıyla birlikte tarihsel
görmeye çalışır. Bu süreci incelerken engellilik sosyolojisi ya dışarıda
bırakılan ya da ‘normalliği’ beceremeyen olarak göz ardı edilen engelli
bireyin sosyal ve kültürel konumu ve tanımlanmasıyla ilgilenir (Burcu,
2015).
Son olarak Batıda hakettiği önemin farkına varıldığı, Türkiye’de
ise bunun için küçümsenmeyecek çabaların sergilendiği ‘engellilik
sosyolojisi’ alanının ‘engel durumunun’ değil, ‘engellenmişliğin’ ya da
‘sosyal engellenmenin’ ortadan kaldırılmasını hedeflediğini bir kez daha
belirtmek gerekmektedir. Engelli bireyin yaşamının her alanındaki her
türlü ayrımcılığın ve dışarıda bırakılmanın önüne geçilmesinde şüphesiz
sosyolojik bilginin ışığında geliştirilecek politikalar yer almaktadır.
Engellilik sosyolojisi Türkiye’de engelli bireylerin vatandaş olarak
hak ve sorumluluklarını yeniden tartışmak gerekliliğini bilimsel veriler
ışığında gündeme getirmekte ve engelli bireylerin hakları üzerinden
gerçekleştirilecek her tür yapılanmada konunun asıl aktörleri olan ‘engelli
bireylerin’ aktif rolünü ön plana çıkarmaktadır. Engellilik sosyolojisi
dışlanmaya, izolasyona, ayrımcılığa uğramaya, ötekileştirilmeye ve
marjinalleştirilmeye karşı sistemli mücadelelelerin geliştirilmesinde ve
sadece engelli bireyleri değil, toplumdaki diğer tüm dezavantajlı grupları
anlamada ve açıklamada önemli bir destek alanıdır.
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
337
KAYNAKÇA
Abberley, P. (1998), The Spectre at the Feast: Disabled People and Social Theory, in.
The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare (ed.), New York:
Cassell Pub.
Acar, H. (2001), Özürlülük Araştırmalarında Yeni Bir Yaklaşım ve Niteliksel Bir
Araştırma Tasarımı, (içinde) Görme Engelliler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni
Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart
2000, Ankara: Körler Federasyonu.
Albrecht, G. L. (1992), The Disability Business. London: Sage Pub.
Aydın, H. (2013), Etiketli Bedenler: Sakatlık Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme,
Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Aysoy, M. (2004), Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası. İstanbul: Açı Yay.
Banks, M. H. ve P. R. Jackson (1982), Unemployment and the Risk of Minor Psychiatric
Disorder in Young People, Psychological Medicine, 12: 789-798.
Arıkan, Ç. (2001), Türkiye’de Görme Özürlü Kadınlar: Sorunlar, Beklentiler, Çözüm
Önerileri, Ankara: Körler Federasyonu Yayını No: 3.
Arıkan, Ç. (2002), Aile ve Özürlülük: Görme Özürlüler Derneği’ne Üye Özürlü Aileler
Üzerine Bir Araştırma, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 1(1): 45-60.
Barnes, C. (1998), The Social Model of Disability: A Sociological Phenomenon Ignored
by Sociologists?, in. The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare
(ed.), New York: Cassell Pub.
Burcu, E. (2001), Gençlik ve İntihar İlişkisi Çerçevesinde Özürlü Olma: Bir Grup Özürlü
Üniversite Öğrencisinin İntihar Hakkındaki Düşünceleri, Polis Bilimleri Dergisi, 3
(3-4):13-38.
Burcu, E. (2002), Üniversitede Okuyan Özürlü Öğrencilerin Sorunları: Hacettepe
Beytepe Kampüsü Öğrencileri Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisi, 19(1): 83-103.
Burcu, E. (2004a), Görme Özürlü Öğrencilerin Eğitimlerine İlişkin Düşünceleri ve
Sorunları: Ankara Örneği, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 4 (2): 23-47.
Burcu, E. ve M. Çetin (2004b), Özürlülüğe İlişkin Düşüncelerin Homojenleştirme Analizi
ile İncelenmesi: Ankara Örneği, 4. İstatistik Günleri Sempozyumu Bildiri Özet Kitabı
içinde (Poster Bildiri).
338
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
Burcu, E. (2005), Görme Özürlü Çocukların Geleceğe İlişkin Düşüncelerinde Ailelerinin
Sosyo-Ekonomik Düzeyinin Önemi: Ankara Örneği, Sosyoloji Konferansları,
Otuzbirinci Kitap, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’a Armağan, Yayın No: 4600, 37-54.
Burcu, E. (2006a), Türkiye’de Özürlü Bireylerin Köken Ailelerinin (Anne-Baba
Ailelerinin) Yapısal Özelliklerinin Sosyolojik Betimlemesi, Öz-Veri, Aralık, 2(3):783805.
Burcu, E. (2006b), Özürlülük Kimliği ve Etiketlemenin Kişisel ve Sosyal Söylemleri,
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23(2):61-83.
Burcu, E. (2007a), Türkiye’de Özürlü Birey Olma: Temel Sosyolojik Özellikleri ve
Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay.
Burcu, E., Kamanlıoğlu, M. ve B. Şahin (2008), Özürlü Bireylerin Eş Seçiminde
Yaşadıkları Sorunların Cinsiyete Göre Karşılaştırılması, Woman 2000, VII(1):3-30.
Burcu, E. (2010), “Engellilik Modelleri Üzerine”, (içinde) Hüseyin Yalçın’a Armağan:
Sosyoloji Yazıları 3, N. Güngör Ergan, E. Burcu, B. Şahin (editörler), Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Yay., 69-81.
Burcu, E. (2011a), Türkiye’de Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamalar: Ankara
Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Haziran, 28(1):37-54.
Burcu, E. (2011b), Engelli Bireyi Anlamak İçin, Popüler Bilim Dergisi, 208: 62-67.
Burcu, E. (2013), Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler, Gençlik Araştırmaları Dergisi,
yıl:1, 1(2):32-45.
Burcu, E. (2015), Engellilik Sosyolojisi, Ankara: Anı Yayıncılık
Cankurtaran Öntaş, Ö. (2001), Özürlülük ve Aile Politikaları, (içinde) İnsani Gelişme ve
Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan, K. Karataş (editör), Ankara: H. Ü.
Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayınları.
Coşansu Yalazan, İ. (2002), An Overview of Services for People With Disabilities in
Turkey, Access Press Online, 13(52).
Çamur Duyan, G. ve K. Karataş (2005), Güçlendirme Bakış Açısında Engelli Kadınlar
ve Sosyal Hizmet, Engelli Kadınların Sorunları ve Çözümleri Sempozyumu, Kocaeli,
29-30 Nisan 2005.
Dalbay, S. R. (2009), Özürlü Yakınlarının Özürlülere Yönelik Sosyal Politikalara
İlişkin Bilgi, Beklenti ve Memnuniyet Dereceleri (Isparta Örneği), Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Darke, P. A. (1994), The Elephant Man (David Lynch, EMI Films, 1980): An Analysis
from a Disabled Perspectives, Disability and Society, 9(3): 327-342.
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
339
David, D.,ve R. Brannon, (1976), The Male Sex Role, in. The Forty-Nine Percent
Majority, D. David ve R. Brannon (eds.), Reading MA: Addison-Wesley.
Der, M. (2013), Zihinsel Engelli Çocuğa Sahip Ailelerin Zihinsel Engellilikle İlgili
Bilinç Düzeyi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Doyle, B. J. (1995), Disability, Discrimination and Equal Opportunities: A
Comparative Study of the Employment Rights of Disabled Persons, London: Mansell
Publishing Ltd.
Erdil, M. (2010), Türkiye ve Polonya’daki Engelli Ailelerinin Sosyal Sorunlarının
Sosyolojik Olarak Karşılaştırılması (Fenilketonüri Engelli Grubunda), Cumhuriyet
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
Eroğlu, S. E. (2013), Engelli Çalışanların Sosyal Hayatları ve Çalışma Şartlarının
Karşılaştırılması: İtalyan ve Türk Örneklemleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma,
Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 4(13):172-187.
Evren, C. (2012), Assessing the Disabled, Making “the State”/ Sakatları Ölçmek,
“Devleti” Yapmak, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim
Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Gooding, C. (1994), Disabling Laws, Enabling Acts: Disability Rights in Britain and
America, London: Pluto Press.
Güldüren, G. (2014), Otizmli Bireylerde Aile, Sosyal Çevre ve Spor, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamaış Lisans Tezi.
Güllü, İ. (2010), Özürlü Üniversite Gençliğinin Toplumsallaşma Süreçleri Üzerine Bir
Araştırma-Erciyes Üniversitesi Örneği, Toplum Bilimleri, Temmuz-Aralık, 4(8):193213.
Gündüz, G. (2003), Özürlü Çocukların Aile Yapılarının Özellikleri ve Yaşadıkları
Bazı Sorunlar, HacettepeÜniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Hasler, F. (1993), Developments in the Disabled People’s Movement, in. Disabling
Barriers-Enabling Environments, J. Swain et al. (eds.), London: Sage Pub.
Helander, B. (1995), Disability as Incurable Illness: Health, Process, and Personhood
in Southern Somalia, in. Disability And Culture, B. Ingstad and S. R. White (eds.),
Berkeley: University of California Pres.
http://www.who.int, (2011), Dünya Engellilik Raporu, WHO Press.
Işıkhan, V. (2001), Özürlü Kadınların İstihdam Sorunları, (içinde) Görme Özürlüler İçin
Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları,
K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu Yayınları.
340
Türkiye’de Yeni Bir Alan: ‘Engellilik Sosyolojisi’ ve Gelişimi
Esra BURCU
İkizoğlu, M. (2001), Yoksulluk ve Özürlülük İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi,
1(2):83-94.
İkizoğlu, M. (2005), Özürlü, Özürlü Ailesi ve Toplum İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim
Dergisi, 5(1):47-60.
Kamanlıoğlu, M. (2003), Özürlü Öğrencilerin Öğretmen ve Arkadaş İlişkileri ve
Yaşadıkları Bazı Sorunları, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış
Lisans Tezi.
Kamanlıoğlu, M. (2007), Feminist Perspektifte Özürlü Kadına Bakışın Sosyolojik
Değerlendirmesi Üzerine Kuramsal Bir Çalışma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Karataş, K. (2001), Özürlülerin İstihdamı ve Çalışma Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar,
Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları
ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu
Yayınları.
Karataş, K. (2002), Özürlülere Yönelik Ayrımcılık ve Ayrımcılıkla Savaşım, Ufkun Ötesi
Bilim Dergisi, 2(1):1-10.
Kaya, G. (2014), Zihinsel Engelli Çocuğun Bulunduğu Ailelerde Kardeşlik İlişkisi,
Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Meşe, İ. (2013), Engellenmiş Annelik: Zihinsel Engelli Çocukların Anneleri, Electronic
Turkish Studies, 8(12): 841-858.
Meşe, İ. (2014), Damgalanmanın “Köşeye Sıkıştırdığı” Kadınlar: Zihinsel Engelli
Çocukların Anneleri, Journal of International Social Research, 7(31): 544-550.
Morris, J. (2001), Impairment and Disability: Constructing an Ethics of Care That
Promotes Human Rights, Hypatia, 16(4): 1-16.
Mutluoğlu, L. (2001), Örgün Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimi İçerisinde
Özürlülerin Mesleki Eğitimi, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık
Özürlüler İdaresi Başkanlığı.
Oliver, M. (1996), Understanding Disability: From Theory to Practice, Basingstoke:
Macmillan.
Polat, Ç. S. (2010), Engelliliğin Atasözü ve Deyimlere Yansımasının Sosyolojik Analizi,
Öz-Veri, 7(1):1593-1604.
Polat, Ç. S. (2011), Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamaların Başka Dilde
Aşk Filmi Üzerinden İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Sosyoloji Konferansları, No: 52 (2015-2) / 319-341
341
Stone, E. (1996), A Law to Protect, a Law to Prevent: Contextualising Disability
Legislation in China, Disability And Society, 11(4): 469-84.
T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu (2000), Genel Nüfus Sayımı. http://www.
die.gov.tr/nufus_sayimi.htm
T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (1999), I. Özürlüler Şurası –Çağdaş
Toplum Yaşam ve Özürlüler Ön Komisyon Raporları, 29 Kasım-02 Aralık 1999,
Ankara: Takav Matbaacılık ve Yayıncılık.
T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (2002), Türkiye Özürlüler Araştırması,
Ankara.
Thomsan R. G. (1997), Feminist Theory, the Body, and the Disabled Figure, in. The
Disability Studies Reader, L. J. Davis (ed.), New York-London: Routladge, 279-292.
Tufan, İ. (2003), Otistik Çocuk Dahi mi Engelli mi?, İstanbul: İletişim Yayıncılık.
Uğurlu, B. (2001), Özel Eğitimde Aile Katılımını Etkileyen Etmenler, Yayınlanmamış
Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı.
Ünsaldı, T. (1990), Ortopedik Özürlüler: Tanımları ve Sivas’ta Görülme Oranları,
Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları.
Üzer, D. (2013), Türkiye’deki İşitme Engelli Bireylerin Yaşadığı / Karşılaştığı
Sorunlar: Antalya Örneği, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış
Lisans Tezi.
Wolfensberg, W. (1989), Normalization, Toronto, National Institute of Mental
Retardation, Washington, DC. President’s Committee on Mental Retardation, 175-177.
www.eyh.gov.tr, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Yalçın, B. (2002), Zihinsel Özürlü Çocukların Eğitiminde Bilgisayar Destekli
Eğitimin Kullanımı Hakkında Özel Eğitim Okulu Yöneticileri ve Öğretmenlerinin
Düşüncelerinin İncelenmesi, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık
Özürller İdaresi Başkanlığı.
Yılmaz, A. (2013), Engelli Yaşlının Huzurevi Çalışanlarıyla İlişkisinin İstismar
Ekseninde İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış
Lisans Tezi.
Download