AÇIK EKONOMİDE KLASİK MODEL ve BAZI EK SONUÇLAR

advertisement
Makro İktisat
1
N.K.Ekinci, 2015
7. ÜNİTE: AÇIK EKONOMİDE KLASİK MODEL ve BAZI EK SONUÇLAR
7.1 Mal ve Varlık Piyasalarında Eşanlı Denge: Toplam Talep
Öncelikle ileriki bölümlerde sıkça kullanacağımız bir analitik aleti geliştirelim. Bir ekonomide
toplam talep C+I+G+X–M olarak tanımlanır ve bizim burada elde edeceğimiz “toplam talep”
eğrisinin bununla ilgisi sadece dolaylıdır. Şimdiye kadar mal piyasası denge koşulunu IS eğrisi
üzerinde, varlık piyasaları denge koşulunu da LM ve ΔR = 0 eğrileri üzerinde gösterdik. Toplam talep
denilen eğri mal ve varlık piyasalarında eşanlı dengeyi tek eğri üzerinde göstermek için geliştirilen
bir alettir ve “talep” ile ilgisi de yoktur. Ama bir galat-ı meşhur örneği olarak ve eğrinin P–Y
düzleminde gösteriliyor olması nedeniyle öyle bilinir. Açık ekonomide mal ve varlık piyasalarında
eşanlı denge Şekil 7.1’de tekrarlanmıştır.
i
LM1
LMo
Ek
Ei*+ θ
A●
E2
E1
Eo
ΔR = 0
IS1
Y2
Y1 Yk
Yo
ISo
Y
Şekil 7.1 Mal ve Varlık Piyasalarında Eşanlı Denge
Şimdi, bildiğimiz gibi Eo dengesinin pozisyonu maliye politikası değişkenlerine, nominal para
arzına, nominal kura ve fiyatlar genel düzeyine P ve harcama kalemlerini etkileyen diğer değişkenlere
bağlıdır. Eo dengesinde mal ve varlık (yurtiçi ve dışı) piyasaları dengededir ve biz bu dengeyi P-Y
düzleminde göstermek istiyoruz. Bunu da dengenin pozisyonunu belirleyen P’yi değiştirerek
yapıyoruz.
Kapalı Ekonomi AD Eğrisi
Şekil 7.1’de Eo dengesinde P = Po düzeyindedir. Şimdi fiyat düzeyinin artarak P1 düzeyine
geldiğini düşünelim. P artarsa Ms/P düştüğü, yani parasal daralma olduğu, için LM eğrisi sola LM1
konumuna kayar. Kapalı ekonomide Ek dengesine gelinir ve gelir düşer. Dolayısı ile mal ve varlık
piyasalarının eşanlı dengesini sağlayan P ve Y arasında negatif bir ilişki vardır. Eo dengesinde Yo ve
Po ikilisi; Ek dengesinde Yk ve P1 ikilisi P–Y düzleminde (Şekil 7.2) negatif eğimli AD = toplam talep
eğrisi üzerinde gösterilmiştir. AD eğrisi üzerinde her nokta Eo ve Ek gibi IS–LM eğrilerinin bir
kesimine karşı gelir ve bu nedenle de
Makro İktisat

2
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
AD eğrisi mal ve varlık piyasalarında eşanlı dengeyi sağlayan P–Y ikililerinin geometrik yeridir.
Negatif eğimlidir çünkü P arttığında parasal (reel) daralma olur ve parasal aktarım mekanizması
yoluyla yatırımlar (ya da genel olarak faize duyarlı harcamalar) ve gelir düşer.
P
Ek
P1
Eo
Po
ADo
Yk
Y
Yo
Şekil 7.2 Kapalı Ekonomi AD Eğrisi
Bölüm 5.1 ve 5.2’de gördüğümüz gibi parasal genişleme (MS artıyor) LM eğrisini; genişlemeci
maliye politikası (G artıyor ya da vergiler düşürülüyor) ve otonom harcama artışları ise IS eğrisi sağa
kaydırır. IS ve/veya LM eğrileri sağa kaydığında aynı P düzeyinde gelir artar. Dolayısı ile
 Genişlemeci para ve maliye politikaları AD eğrisini sağa kaydırır.
Açık Ekonomi AD Eğrisi
P
P1
E2
E1
Eo
Po
AD, Esnek Kur Rejimi
AD, Sabit Kur Rejimi
Y2
Y1
Yo
Y
Şekil 7.3 Açık Ekonomi AD Eğrisi
Açık ekonomide P arttığında kapalı ekonomide olduğu gibi LM eğrisi LM1 konumuna gelir. Ama
aynı zamanda q = SP$/P düşer, yani reel değerlenme olur. Marshall-Lerner koşulu sağlanıyorsa net
Makro İktisat
3
N.K.Ekinci, 2015
ihracat düşer IS eğrisi de sola IS1 konumuna kayar. Şekil 7.1’deki gösterime göre ekonomi A
noktasına gelir ve sermaye girişi olur.
 Sabit kur rejimi ve tam sermaye serbestisi altında bu girişler MB’nin rezervlerini ve para arzını
arttırır, LM eğrisi sağa kayar ve ekonomi E1 dengesine gelir.
 Esnek kur rejimi ve tam sermaye serbestisi altında bu girişler nominal kuru düşürür, reel
değerlenme daha fazla olur ve IS eğrisi sola kaymaya devam ederek ekonomi E2 dengesine gelir.
Dolayısı ile başlangıçta Eo dengesinde Po fiyat düzeyine, diğer değişkenlerin değeri veri iken, Yo
gelir düzeyi karşı gelir ve varlık piyasaları da dengededir. Bu denge Şekil 7.2’de P–Y düzleminde
(Po, Yo) değerlerine karşı gelen Eo noktasında gösterilmiştir. Fiyat düzeyi P1 düzeyine artınca her iki
kur rejiminde de yeni dengede gelir düzeyi düşer, ama esnek kur rejiminde daha fazla düşer. Çünkü
sabit kur rejiminde parasal genişleme vardır (Şekil 7.1’de gösterilmeyen nihai LM eğrisi E 1
dengesinden geçer). Yani P–Y düzleminde (P1, Y1) değerlerine kur rejimine göre E1 ya da E2 karşı
gelir. Eo ve E1 dengeleri sabit kur rejimine; Eo ve E2 dengeleri esnek kur rejimine aittir ve her ikisi de
negatif eğimli AD eğrisi üzerindedir (P artınca, Y düşer) ve bu eğri açık ekonomi toplam talep eğrisi
olarak bilinir. Şekil 7.2’de görüldüğü gibi esnek kur rejimi ile AD eğrisi daha yatıktır.
 AD eğrisi mal ve varlık piyasalarında eşanlı dengeyi sağlayan P–Y ikililerinin geometrik yeridir.
Açık ekonomide negatif eğimlidir çünkü P arttığında reel değerlenme olur, net ihracat ve talep
düştüğü için çoğaltan etkisi ile gelir düşer. Esnek kur rejiminde eğri daha yatık olur.
Kapalı ekonomi AD eğrisi ile açık ekonomi AD eğrilerinden hangisinin daha yatık olacağını
bilemeyiz. Kapalı ekonomi AD eğrisi Bölüm 5.3’te açıklanan parasal aktarım mekanizması ile faiz
kanalıyla negatif eğimlidir. Bu eğim para talebinin faiz esnekliği azalıp, yatırım talep esnekliğinin
faiz esnekliği arttıkça artar. Tam sermaye serbestisi ile yurtiçi faiz yurtdışı faiz (+ risk primi) ile
belirlendiği için ve kalıcı olarak bundan farklılaşamayacağı için faiz kanalı çok etkili değildir. Bunun
yerine P artışının aktarımı reel kur etkisi ile olur. Net ihracat reel kura ne kadar çok duyarlıysa açık
ekonomi AD’nin eğimi o kadar fazla olur.
IS ve LM eğrilerini sağa (sola) kaydıran her değişiklik AD eğrisini sağa (sola) kaydırır:
 Sabit Kur Rejiminde: Genişlemeci maliye politikası ve devalüasyon AD eğrisini sağa kaydırır.
Genişlemeci para politikası başlangıçta AD eğrisini sağa kaydırsa da sonradan yol açtığı rezerv
kaybı nedeniyle para arzı düşer, AD başlangıç konumuna döner.
 Esnek Kur Rejiminde: Genişlemeci para politikası AD eğrisini sağa kaydırır. Maliye politikası
başlangıçta AD eğrisini sağa kaydırsa da sonradan net ihracatın dışlanması nedeniyle bu etki
ortadan kalkar, AD başlangıç konumuna döner.
7.2 Klasik Varsayımlarla Mundell-Fleming Modeli
Toplam talep eğrisi mal ve varlık piyasalarında dengeleri gösterir. Ekonominin bu dengelerden
hangisinde olacağını belirleyebilmek için P ve Y arasında ikinci bir ilişki getirmek gerekir. Bu ilişki
de genellikle toplam arz (AS) eğrisi olarak bilinen ve ekonomide üretilecek olan çıktı ile fiyat düzeyi
arsında bir ilişkidir. Klasik model de arz işgücü piyasasında denge istihdam düzeyine karşı gelen Y*
düzeyidir (Şekil 2.3). Dolayısı ile klasik toplam arz eğrisi Y* düzeyinde dik olur. Şekil 7.3’te klasik
arz eğrisi ve dışsal değişkenleri belirli değerlerine karşı gelen ADo eğrisi gösterilmiştir.
Makro İktisat
4
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
P
AS
Po
ADo
Y
Y*
Şekil 7.3 Klasik AS–AD Modeli
Veri AD ve AS eğrileri ile bu model denge fiyat düzeyini belirler. Zaten bildiğimiz gibi işgücü
piyasası dengesini etkilemeyen hiçbir değişiklik denge gelir düzeyini etkilemeyecektir. Dolayısı ile
AD eğrisini sağa kaydıran tüm değişiklikler son tahlilde sadece fiyat düzeyini arttıracaktır. AS-AD
modeli ile diğer değişkenlerin (faiz, nominal ve reel kur v.b) nasıl belirlendiğini görmek mümkün
değildir. Bunları görebilmek için klasik varsayımlarla IS–LM modeline dönüyoruz.
Uzun Dönem Denge
r
r
LM*
r$
Eo
ΔR = 0
ΔR = 0
Eo
IS*
IS*(Go, q*)
Y
Y*
Y*
Y
(a)
(b)
Şekil 7.4 Klasik varsayımlarla Mundell-Fleming Modeli
Şekil 7.4’ün (a) panelinde mal piyasası dengesi gösterilmiştir. Bu gösterimde ülke risk primini
ihmal ediyoruz. Uzun dönem dengede faiz paritesini reel faizler üzerinden r = r$ olarak ifade
edebiliriz ve Şekil 7.4’te uzun dönemde ΔR = 0 denge koşulu veri olan r$ düzeyinde gösterilmiştir.
Bu konu Kutu 7.1’de açıklanmıştır. Şimdi, IS üstünde
Y = C(Y) + I(r) + G + NX(Y, q)
denklemini sağlanır. Uzun dönemde Y = Y* ve r = r$ olduğuna göre bu denklem
Y* = C(Y*) + I(r$) + G + NX(Y*, q*)
Makro İktisat
5
N.K.Ekinci, 2015
olacak şekilde reel kurun uzun dönem denge değerini belirler. Reel kurun bu değeri ile ISo(Go, q*)
eğrisi Eo uzun dönem dengesinden geçer.
 Tam sermaye serbestisi altında Klasik modelde gelir tam istihdam düzeyinde iken reel kurun
uzun dönem denge düzeyi mal piyasasını dengeye getirecek şekilde belirlenir. Kamu açığında bir
artış uzun dönemde reel kuru net ihracatı birebir dışlayacak şekilde değerlendirir.
Çünkü mal piyasası dengesinde (S – I) + (G – T) + NX = 0 olmalıdır ve Y* ve r$ sabit kaldığı
sürece (S – I) sabittir. O halde (G – T) + NX de sabit kalmalıdır. Dolayısı ile G artarsa (ya da vergiler
düşürülürse) NX aynı miktarda düşmelidir ve bu da ancak reel değerlenme ile olur. Bu sonuç
tamamen uzun dönem bir çözümlemedir ve kur rejiminden bağımsızdır.
Öte yandan varlık piyasaları denge koşulları
M/P = L(Y, i)
i = i$ + Ed
olduğuna göre uzun dönemde Ed = 0 ve Y = Y* olduğunda varlık piyasaları dengesinde
M/P = L(Y*, i$)
olacak şekilde reel para stokunun ne olması gerektiği belirlenir. Yani M/P Şekil 7.4’ün (b) panelinde
LM* eğrisi Eo dengesinden geçecek şekilde değer almalıdır. Kapalı ekonomide olduğu gibi (Bölüm
5.4) uzun dönemde reel para stoku içseldir. Ama şimdi bu koşuldan neyi belirleyebileceğimiz kur
rejimine bağlıdır.
Kutu 7.1 Reel Faiz Parite Koşulu
Elimizde nominal faizle ilgili iki koşul var:
i = i$ + Ed
(faiz parite koşulu)
i = r + Eπ
(yurtiçi nominal reel faiz ilişkisi, Eπ = beklenen enflasyon oranı)
Öte yandan
i$ = r$ + Eπf
(Eπf = yurtdışı beklenen enflasyon oranı)
olmak üzere yurtdışı nominal reel faiz ilişkisi de geçerlidir. Bu son iki ilişkiyi faiz parite koşulunda
yerine koyarsak,
r + Eπ = r$ + Eπ* + Ed
r = r$ + (Eπ – Eπ*) + Ed (reel faiz parite koşulu)
elde ederiz. Yurtiçi reel faiz, yurtdışı reel faize, yurtiçi ve dışı beklenen enflasyon oranları farkı ile
yerli paranın beklenen nominal değer kaybının eklenmesi ile bulunur. Buna göre yurtiçi enflasyon
yurtdışından fazlaysa, yurtiçi reel faiz de daha yüksek olur. Ülkenin parasının değer kaybedeceği
bekleniyorsa (Ed > 0) reel faiz daha yüksek olur.
Şimdi, Klasik model uzun dönem denge durumlarını tasvir eder. Tam sermaye serbestisi
şartlarında uzun dönemde
Eπ = Eπ*= 0
Ed = ESt+1/St – 1 = 0
koşulları sağlanmalıdır. İlkinin anlamı uzun dönemde yurtiçi ve yurtdışı enflasyon oranları aynıdır
(ya da farkları sabittir, biz de kolaylık olsun diye farkı sıfır varsayıyoruz). Aksi halde yurtiçi
enflasyon oranının yurtdışı orana nispetle sürekli arttığı (ya da azaldığı) bir durum söz konusu olur ki
buna denge diyemeyiz. İkinci koşulsa uzun dönem dengede nominal kurun beklenen değer kaybının
Makro İktisat
6
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
sıfır olduğudur (ya da sabittir, biz de kolaylık olsun diye sıfırda sabit varsayıyoruz). Aksi halde
yurtiçi paranın artan oranlarda değer kaybedeceği ya da kazanacağı beklentisi ile dengeden söz
edemeyiz. İşte bu koşullarla uzun dönemde r = r$ diyebiliriz.
7.2.1 Klasik Modelde Esnek Kur Rejimi
Kur rejiminden bağımsız olarak modeli tüm reel değişkenlerini (Y*, N*, (W/P)*, q*, r* = r $)
belirlemiş durumdayız. Belirlenmesi gerek bir reel değişken (M/P) ve üç nominal değişken kalır: W,
P, S. Esnek kur rejimi ile merkez bankası para arzını kontrol edebileceği için M dışsaldır ve M/P =
L(Y*, i$) koşulu kapalı ekonomide olduğu gibi hem reel para arzını hem de fiyat düzeyini belirler:
P = M/L(Y*, i$).
Kapalı ekonomi klasik modelde olduğu gibi fiyat düzeyi uzun dönemde parasal genişleme ile aynı
oranda değişir. Fiyat düzeyi verilince nominal ücret = (W/P)*P olarak belirlenir. Buna göre kur denge
değerini bildiğimiz reel kurun tanımı kullanılarak hesaplanır. q* = SPf/P olduğuna göre
S = q*P/Pf
olur. P’nin değerini bildiğimize göre S bu denklemle belirlenmiş olur. Uzun dönemde q* veri
olduğuna göre P artarsa S de aynı oranda artar.
 Parasal genişleme uzun dönemde bütün nominal değişkenleri (P, S ve W) aynı oranda arttırır.
Nominal kuru belirleyen denklemi düzenlenmesi bizi döviz kuruna parasalcı yaklaşım denilen
çerçeveye getirir. Önce, Pf = Mf/Lf(Yf, if) olmak üzere yabancı fiyat düzeyinin de yurtiçi fiyat gibi
belirlendiğini düşünüyoruz. Fiyat düzeyleri için bulduğumuz ifadeleri yerine koyarsak:
𝑀/𝑀 𝑓
𝑆 = 𝑞∗
𝐿(𝑌, 𝑖)/𝐿𝑓 (𝑌𝑓 , 𝑖 𝑓 )
elde ederiz. Bu modelin öngörüleri şöyle sıralanabilir:
1. M/Mf artarsa, yani yurtiçi para arzı yurtdışı para arzına göre artarsa kur artar,
2. Yurtiçi para talebi yurtdışı para talebine göre artarsa kur düşer.
3. Denge reel kuru artarsa nominal kur artar.
Döviz kuruna parasalcı yaklaşım çoğunlukla farklı biçimde ifade edilir. Buna göre reel kur SAGP
= Satın Alma Gücü Paritesi olarak tanımlanır. SGP ilişkisinin, mutlak SAGP olarak bilinen, uç
yorumuna göre eğer ülkeler arası navlun ve ticareti ilgilendiren maliyetler ihmal edilebilirse ticarete
konu olan bir malın fiyatı iki ülkede aynı para cinsinden aynı olmalıdır. Bu önermeye “tek fiyat
yasası” da denir. Dolayısı yurtiçi ve yurtdışı mallar tam ikame varsayılır ve fiyatları aynı olmalıdır.
Bunu sağlayacak olan da kurdur. Çünkü bu teorinin arka planında bizim klasik model dediğimiz
model vardır ve bu modele göre yurtiçinde ve dışında fiyatlar göreli para arzları ile belirlenir. Bu
nedenle SGP teorisi bizim burada açıkladığımız denkleme ulaşır. Sonuç aynı olmakla beraber önemli
bir fark vardır. Bizim başlangıç noktamız reel kurun denge değerini, savunması pek kolay olmayan
tek fiyat teorisi ile değil, uzun dönemde mal piyasasını dengeye getirecek göreli fiyat olarak
açıklamaktır.
Bu model ampirik çalışmalarda çok denenmiş ve genel olarak da pek başarılı olamamış bir
modeldir. Aslında nominal kurla ilgili ampirik uygulamalar genellikle başarılı olamamıştır. Bunun
nedeni döviz kurunun bir varlık fiyatı olmasıdır ve varlık taleplerini belirleyen beklenen getirilerden
bağımsız olamaz Bunu göstermek için önce kolaylık açısından sıkça yapıldığı gibi
Makro İktisat
7
N.K.Ekinci, 2015
L(Y, i) = Yαe–λi
varsayarsak lnL(Y, i) = αlnY – λi ve lnLf(Yf, i$) = αlnY* – λi$ olur (yuriçi ve yurtdışı para talebi
parametrelerinin aynı olduğunu varsaydık). Şimdi kur denkleminin logaritmasını alıp bu tanımları
kullanırsak:
lnS = lnq + (lnM – lnMf) – α(lnY – lnYf) + λ(i – i$)
elde ederiz. Bu denklemin yorumu daha anlamlıdır. Bir kere bu denklem kurun düzeyine değil,
değişimlerine ilişkindir (logaritmik değişim yüzde değişimdir). Bu biçimiyle SAGP teorisi göreli
SAGP olarak bilinir: ticarete konu olan malların fiyatları aynı oranda değişir. Fiyat değişmeleri de
para arzı ve gelir değişmelerine bağlıdır. Buna göre para arzı daha hızlı büyüyen ülkenin parası değer
kaybeder. Geliri hızlı büyüyen ülkenin parası değer kazanır.
Daha da önemlisi tam sermaye serbestisi altında kısa dönem dinamiklerde i = i$ + Ed olduğuna
göre denklemi
lnS = lnq + (lnM – lnMf) + (αY – α*Yf) + Ed
olarak yazabiliriz. Buna göre kur kendi beklenen değer kaybına/kazancına bağlıdır. İşte bu nedenle
esnek kur rejiminde statik bekleyişlerle döviz kuruna parasalcı yaklaşım döviz kuru dinamiklerini
göremez.
Dornbusch Modeli
Döviz kurunun varlık fiyatı özelliğini statik bekleyiş varsayımı kur için gevşeten Dornbusch
modeli ile görebiliriz. Bekleyişler statik değilse, cari kurdaki değişmelerin kur üzerindeki etkisini
görmezden gelemeyiz ve Ed artık sıfır değildir. Öyleyse varlık piyasaları denge koşulu
M/P = L(Y*, i)
i = i$ + Ed
olur. Dornbusch modelinde bekleyişler statik olmadığı gibi güçlü bir varsayım olan “tam öngörü”
varsayımı da yapılır. Yani ekonomideki birimler modelin çözümü ve ortaya çıkacak değişiklikleri
tam olarak bilir.
Modelin kalan bölümü (Şekil 7.4) ve uzun dönem denge çözümü de Ed = 0 olmak üzere aynıdır.
Beklenen değer kaybının uzun dönemde sıfır olması uzun dönem çözüm kavramının bir parçasıdır.
Burada söz konusu olan Ed’nin kısa dönemde varlık piyasası dengesinde sıfır olmayabileceğidir.
Baştan beri varsaydığımız gibi varlık piyasaları her an dengede olmalıdır ve bunu sağlayacak olan da
varlık fiyatlarındaki anlık değişmelerdir. Şimdi, modelde bir yurtiçi parasal genişleme olduğunu
varsayalım. Modelin uzun dönem çözümünde P = M/L(Y*, i$) olduğu için bütün nominal değişkenler
ve bu arada fiyat düzeyi ve nominal kur nominal para arzı artışı ile aynı oranda artar. Yani para uzun
dönemde yansızdır.
 Tam öngörü varsayımıyla ekonomideki tüm karar birimleri parasal genişleme sonrasında uzun
dönemde nominal kurun parasal genişleme ile aynı oranda artacağını bilir.
Makro İktisat
8
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
i
LMo
LM1
Eo
i$
ΔR = 0
ISo
A
Y
Y1
Y*
Şekil 7.5 Klasik Modelde Esnek Kur Rejimi ile Parasal Genişleme
Genişlemeci para politikasının başlangıç etkileri Şekil 7.5’te gösterilmiştir. Parasal genişleme
olduğunda daha önceleri de belirtildiği gibi ekonomi A noktasına gelir. Varlık piyasalarında intibak
hızı anlıktır ve bu intibak gerçekleştiğinde para arzındaki artış henüz mal piyasasına ve fiyatlara
sirayet etmemiştir. A noktasında yurtiçi para politikası dengededir ama varlık piyasaları değildir.
Statik bekleyişlerle bu durumu sorgulamadık. Ama şimdi A noktasında
iA = i$ + Ed
koşulu sağlanmalıdır, çünkü varlık piyasaları her an dengede olmalıdır. A noktasına i A < i$ olduğuna
göre Ed < 0, yani kurun değer kazanacağı bekleniyor olmalıdır. Ama herkes kurun uzun dönemde
değer kaybedeceğini biliyor. Nihayette değer kaybedeceği bilinen kurun, bu an için değer
kazanacağının beklenmesi ancak anlık değer kaybının uzun dönem değer kaybından büyük olması ile
açıklanabilir.
Kur
faiz
SA
i$
S1
So
iA
to
t1
zaman
to
t1
zaman
Şekil 7.6 Dornbusch Sıçrama Sonucu
Şekil 7.6’da varlık fiyatlarının zaman içindeki hareketleri gösterilmiştir. Parasal genişlemenin
olduğu to anında faiz iA düzeyine düşer. Nominal kur ise SA düzeyine sıçrar. Şekilde So parasal
genişleme öncesi denge kuru; S1 ise artan para arzı ile aynı oranda artacak olan yeni uzun dönem
denge kurudur. Kur A noktasında
Ed = (S1 – SA)/SA = iA – i$
ya da
𝑆
𝑆𝐴 = 1+𝑖 1−𝑖
𝐴
$
Makro İktisat
9
N.K.Ekinci, 2015
olacak şekilde belirlenir ve varlık piyasaları dengededir. Faiz düşüşü ne kadar fazlaysa (para talebinin
faiz esnekliği ne kadar düşükse) kur sıçraması o kadar fazla olur.
A noktasında güçlü bir talep fazlası oluşur: hem faiz düşmüştür hem de henüz etkilenmemiş olan
başlangıç fiyatları ile kurda reel değer kaybı oluşmuştur. Talep fazlası ile fiyatlar arttıkça LM geri
kaymaya başlar ve ekonomi yeni uzun dönem dengeye başlangıç dengesi olan Eo’da döner. Bu arada
fiyatlar, kur ve nominal ücret para arzı ile aynı oranda artmış olur. LM eğrisi geriye kaymaya
başlayınca varlık piyasalarında faiz artmaya, kur da beklendiği gibi düşmeye başlar ve bir t1 anında
intibak tamamlanmış olur. İntibakın ne kadar süreceği mal piyasasındaki intibak hızına bağlıdır.
7.2.2 Klasik Modelde Sabit Kur Rejimi
Sabit kur rejimi altında MB sadece iç varlıklarını kontrol edebilir ve nominal para arzı içseldir.
Böyle olunca M/P = L(Y*, i$) denkleminde hem M hem P bilinmezdir. Dolayısı ile P’yi denge
değerini bildiğimiz reel kurun tanımı kullanılarak hesaplayacağız. q* = SPf/P olduğuna ve kur da
sabit olduğuna göre
P* = SPf/q*
olur. Yani yurtiçi fiyat tamamen yurtdışı fiyatlarca belirlenir. Bunu kullanarak
M* = L(Y*, i$)P* = L(Y*, i$)SPf/q*
olmak üzere para arzının denge değerini buluruz. Para arzının bu şekilde belirlenmesi de bizi
ödemeler dengesine parasalcı yaklaşım denilen çerçeveye getirir. Şöyle ki para arzının denge
değerini belirleyen değişkenler aynı kaldığı sürece ΔM* = 0 olur. Para arzı ile rezerv para arasında
kararlı bir M = mmH (mm = para çoğaltanı) ilişkisi varsa ΔH* = 0 olur. Yani merkez bankasının
yükümlülükleri toplamı olan rezerv para da uzun dönem dengede değişmez. Öte yandan rezerv para
merkez bankasının net iç ve dış varlıkları toplamıdır. Öyleyse
ΔH = ΔNİV + ΔR = 0
ve
ΔR = –ΔNİV
olur. Yani bir ekonomide ödemeler dengesi açık veriyorsa (ΔR < 0) bu ekonomide iç varlık
genişlemesi olmalıdır. Şimdi bu sonucu basit Mundell-Fleming modelinden zaten biliyoruz. Ama
parasalcı yaklaşım başka bir şey demektedir: parasal genişleme olmadan ödemeler dengesi açığı
olamaz. şimdi, merkez bankasının iç varlıklar arttığında para arzı artar. Veri para talebi ile para
piyasasında arz fazlası oluşur. Keynesyen dünyada para piyasasında arz fazlası stok bir fazladır ve
diğer bir stok olan tahvil piyasasında talep fazlasına karşı gelir. Bu talebi yaratan da zaten APİ
piyasasında merkez bankasıdır. Faiz düşer ve parasal aktarım mekanizmasıyla mal piyasasında talep
artar. Parasalcı yaklaşım tam da bu noktada farklılaşır ve para piyasasındaki stok arz fazlasını akım
bir değişken olan mal piyasasında talep fazlası ile doğrudan eşleştirir. Çünkü yaklaşıma göre merkez
bankasının iç varlıkları ya bankacılık kesimine ya da kamu kesimine kredi vermek anlamına gelir.
Örneğin (eskiden olduğu gibi) kamu kesimi merkez bankasına doğrudan tahvil sattığında elde ettiği
fonları harcar ve mal piyasasında doğrudan talep fazlası yaratır. Bu durumda
ΔR = –ΔNİV = –ΔG
Makro İktisat
10
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
olur. Yok eğer bankacılık kesimine kredi verilirse, bankaların rezervleri artar. Bankalar artan
rezervlerini sattıklarında kredi vermiş olurlar, ekonomideki kredi hacmi artar ki bu artışın karşılığı da
artan özel kesim harcamaları olur.
Bu yaklaşım özellikle sabit kur rejimlerinin uyguladığı yıllarda IMF programlarının temelini
oluşturmuştur, hala da etkilidir. 1970-80’li yıllarda IMF yardımına başvuran bir ülkenin tipik
problemi artık sürdürülemez duruma gelen cari işlemler dengesi açığıdır. Ödemeler dengesine
parasalcı yaklaşıma göre bunun arka planında aşırı bir kredi genişlemesi olmalıdır. Tipik bir IMF
programı da zaten ilk iş olarak merkez bankasının iç varlık genişlemesine sınır getirmektir. IMF
jargonunda bu sınırlara uyulması performans, yani programa uyulduğunun, kriteridir. Eğer iç varlık
genişlemesi başlangıçta kamu açıklarının finansmanı için oluyorsa bu sınırlamaya uyulması ancak
kamu açıklarının da kontrol altına alınmasını gerektirir. IMF programları tipik olarak parasal
sınırlamalara ek olarak kamu harcamalarına da sınırlama getirir. Ödemeler dengesi intibakını
hızlandırmak için IMF programları genellikle devalüasyon da içerir.
7.3 İthal Girdiler ve Mundell-Fleming Modeli
Bu bölümde aşağıdaki arz fonksiyonu ile çalışacağız:
P = (1 + μ)(Wa + SPff)
Burada μ = mark-up oranı, a = üretimde birim işgücü girdisi, f = üretimde birim ithal girdi kullanımı
ve daha önce olduğu gibi W = nominal ücret, , S = nominal kur, Pf = ithal girdinin yurtdışı fiyatıdır.
Buna göre fiyat birim maliyet üzerinden mark-up ile belirlenir. Böylece ekonominin arz eğrisi Şekil
5.x1’deki gibi olacaktır.
p
AS
(1 + μ)(Wa + fSPf)
Y
Y*
Şekil 7.7 Keynesyen Bir Arz Fonksiyonu
Dolayısı ile tam istihdam üretim düzeyine (Y*) ulaşılmadığı sürece firmalar sabit bir maliyetle her
talebi AS eğrisi üzerinde karşılayacaktır. Bu tür arz fonksiyonlarına Keynesyen denmesinin nedeni de
budur.
 AS eğrisi W ve S artarsa yukarıya kayar, fiyatı artan girdinin birim maliyetteki payı ne kadar
çoksa kayma o kadar çok olur.
Standart Keynesyen varsayımla ücret dışsal varsayılacaktır:
W = Wo
Makro İktisat
11
N.K.Ekinci, 2015
Bu fiyat tanımıyla reel kur
𝑆𝑃 𝑓
𝑆𝑃 𝑓
𝑃𝑓
=
=
𝑃
𝑎𝑊 + 𝑓𝑆 𝑎 (𝑊 ) + 𝑓
𝑆
olur. Bu ifadenin paydası yurtiçi fiyatın dolar cinsinden ifadesidir. Buna göre S arttığında (nominal
değer kaybı) q ancak dolar cinsinden ücret (W/S) düşerse artar. Biz nominal ücreti veri aldığımıza
göre nominal kur artışı reel kurda değer kaybı yaratır, bu kayıp ücretin birim maliyetteki payı ile
orantılıdır. Öte yandan nominal kur artışları yurtiçi fiyatı arttırdığına göre reel ücret, W/P, düşecektir.
𝑞=
Sabit Kur Rejiminde Devalüasyon
Şekil 7.8’de ADo toplam talep eğrisi ile başlangıç denge geliri Yo olsun. Bu dengede işsizliğe ek
olarak ticaret açığı verilmekte olduğunu da varsayalım. Dolayısı ile sabit kur rejiminde etkili olan
maliye politikası ile işsizlik giderilse bile ticaret açığı daha fazla olacaktır. Bu durumda devalüasyon
daha etkilidir, çünkü devalüasyonun etkisi zaten ticaret dengesini düzelterek (net ihracatı arttırarak)
ortaya çıkar. Devalüasyon yapıldığında gerekli esneklik koşullarının sağlandığı varsayımıyla AD
eğrisi sağa kayar. AD1 talep eğrisi q1 = S1Pf/Po reel kuruna karşı gelir. Modelin arz tarafı olmasaydı
Bölüm 6. olduğu gibi hem gelir Y1 düzeyine artacak hem de net ihracat da artacaktır.
p
AD2
p1 = z(Wa + fPfS1)
po = z(Wa + fPfSo)
AS1
Eo
ASo
AD1
ADo
Yo
Y2
Y1
Y*
Y
Şekil 7.8 Keynesyen Bir Arz Fonksiyonu ile Devalüasyon (z = (1 + μ))
Ancak şimdi devalüasyon kuru So düzeyinden S1 düzeyine çıkarır ve AS eğrisi yukarıya AS1
konumuna kayar. Yurtiçi fiyat artar çünkü birim maliyet ithal girdi maliyeti içermektedir. Ama
yurtiçi fiyat artınca reel kur da q2 = S1Pf/P1 düzeyine geriler. AD2 talep eğrisi bu q2 reel kuruna karşı
gelir. Böylece nihai dengede gelir Y2 düzeyine artar. Dolayısı ile yurtiçi fiyatların ithal girdi yoluyla
kura bağlı olması devalüasyon politikasının etkinliğini azaltır. J-eğrisi etkisi de hesaba katılınca
varsayılan şartlarda devalüasyon cazip bir politika olmaktan çıkar. Hatta devalüasyon daraltıcı bile
olabilir. Önce ithal girdi kullanımın gelir ve üretim arasında yarattığı farka bakmak gerekiyor. Q
ekonomide üretim olmak üzere nominal gelir:
Yn = PQ = (1 + μ)(Wa + Sf)Q = WaQ + μ(Wa + Sf)Q + SfQ
Makro İktisat
12
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
olur. SfQ terimi toplam ara girdi maliyetidir ve
Yn – SfQ = PQ – SfQ = WaQ + μ(Wa + Sf)Q = ücret geliri + kâr geliri
olur (sol taraf katma değer tanımıdır). Dolayısı ile bu ekonomide toplam reel faktör geliri
Y = (PQ – SfQ)/P = Q – qQ = (1 – q)Q
olur. Yani reel devalüasyon geliri düşürür. Burada qQ ithal ara girdinin yurtiçi mal karşılığıdır. Öte
yandan
Q = C + I + G + X – MC
olmalıdır. Burada MC ara girdi olmayan ithalattır ve yurtiçi malla rekabet eden mallar olması
nedeniyle rakip ithalat olarak da bilinir. Öyleyse
Y = Q – qQ = C + I + G + X – MC – qQ = C + I + G + X – M
olur ki burada M = toplam ithalattır. Yani standart milli gelir özdeşliği açısından bir fark oluşmaz
ama ara girdi maliyetini arttıran değişmeler her üretim düzeyinde geliri düşürür. Gelirin buradaki
anlamıyla düşmesi aynı üretim düzeyinde harcama gücünün daha az olmasıdır. Örneğin petrol
fiyatlarının artması Türkiye gibi petrol ithalatçısı ülkelerde her üretim düzeyinde geliri düşürür.
Şimdi, (vergileri ihmal ederek) tüketim gelirin fonksiyonu olduğuna göre C = cY dersek
devalüasyon olduğunda aynı üretim düzeyinde Y ve tüketim düşer. Bu toplam talebi azaltıcı etki
yapar ve AD eğrisini sola kaydırır. Burada gelir düşüşünün emek gelirleri (WaQ/P) açısından daha
fazla olacağını da söyleyebiliriz. Dolayısı ile emek gelirlerinden harcama eğilimi daha yüksekse
tüketim ve talep düşüşü daha fazla olur. Zaten devalüasyon politikasına özellikle işçi örgütleri
tarafından karşı olunmasının nedeni de budur.
p
AD2
p1
po
E1
AS1
ASo
Eo
AD1
AD3
ADo
Yo
Y2
Y1
Y*
Y
Şekil 7.9 Keynesyen Bir Arz Fonksiyonu ile Daraltıcı
Devalüasyon
Şekil 7.9’te genişlemeci olmayan ya da daraltıcı bir devalüasyonun oluşma koşulları
gösterilmiştir. Buna göre birim maliyette ithal girdi payı yüksektir ve AS eğrisinin yukarı kayışı daha
fazladır. AD2 daha önce olduğu gibi q2 = S1Pf/P1 reel kuruna karşı gelir. Kırık çizgiyle gösterilen AD3
de q2 kuruna karşı gelir ama reel gelir düşüşünün yarattığı talep azalması nedeniyle daha soldadır.
Şekildeki gösterime göre nihai E1 dengesinde gelir başlangıç düzeyi ile yaklaşık aynı kalmıştır ve
devalüasyonun tek etkisi net ihracatı arttırmak olmuştur. Tasarruf yatırım dengesi açısından bakarsak,
kamu dengesinin değişmediği varsayımıyla, yeni dengede net ihracatın artmış olması için tasarruf
Makro İktisat
13
N.K.Ekinci, 2015
yatırım farkı artmış olmalıdır (Δ(X – M) = Δ(S – I) > 0). Ama gelir ve faiz artmadığına göre yatırım
aynıdır ve tasarruf tamamen gelirin düşmesi ve gelir dağılımının ücret gelirleri aleyhine bozulması
nedeniyle olmalıdır. Bu zoraki tasarruf olarak bilinen olgunun bir örneğidir. E1 dengesinde reel
devalüasyona rağmen gelir aynı kaldığına göre üretim artmış olmalıdır. Ama artan üretim ihracata
gitmektedir ve bunun karşılığı da artan üretime rağmen artmayan yurtiçi harcamadır. Artan üretime
rağmen yaşam standardı artmaz. Eğer devalüasyonun yurtiçi harcama daraltıcı etkisi çok güçlüyse
AD3 aha sola kayarak devalüasyon gelirin düşmesiyle de sonuçlanabilir. Dolayısı ile devalüasyonun
daraltıcı (ya da genişlemeci olmayan) etkisi bir yandan ithal girdilerin birim maliyet içindeki payına
bağlıdır. Bu pay yüksekse aynı devalüasyon düzeyinde reel devalüasyon daha küçük olur, aynı üretim
düzeyinde gelir ve reel ücret düşüşü daha fazla olur.
Esnek kur rejiminde parasal genişleme devalüasyon ile aynı mekanizmayla çalıştığına göre parasal
genişleme aynı nedenlerle genişlemeci olmayabilir (ya da daraltıcı olabilir). Tabii parasal
genişlemenin geçiş döneminde düşük faiz nedeni ile yaratacağı nispi canlanma daraltıcı etkiyi (varsa)
bir süre gizleyecektir.
7.4 Eksik Sermaye Serbestisi
Tam sermaye serbestisinde yurtiçi ve dışı varlıkların tam ikame mallar olduklarını dolayısı ile
fiyatlarının aynı olması gerektiğini söyledik. Bu şartlarda ödemeler dengesi denge koşulu ΔR = 0
eğrisi (Şekil 7.10) i–Y düzleminde yatay bir doğrudur. Çünkü i = i$ olduğunda gerekli olan her
miktarda sermaye girişi olacaktır. Doğru üzerinde sağa gittikçe net ihracat arttığı için daha fazla
sermaye girişi olmaktadır. Ama eğer iki varlık tam ikame değillerse fiyatları aynı olmaz. Bölüm
6.2’de olduğu gibi sermaye girişlerini faiz farklarının artan fonksiyonu olarak tanımlayabiliriz:
F = F(i – (Ei* + θ)), F′ > 0.
Ama artık i = i$ olduğunda gerekli olan her miktarda sermaye girişi olacaktır diyemeyiz. Şimdi,
ödemeler dengesi denge koşulu (cari açığın net ihracata eşit olduğunu varsayarak)
(X$ – M$) + F = –ΔR = 0
olduğunu biliyoruz. Gelir artarsa ithalat artacağı için cari açık daha fazla olur. Ekonominin rezerv
kaybetmemesi için daha fazla sermaye girişi olmalıdır. Ama sermaye girişi yurtiçi faizin artan
fonksiyonudur. Öyleyse ödemeler dengesi eğrisi i–Y düzleminde artan eğimlidir.
i
Sermaye Girişi
∆R = 0
B
A
Sermaye Çıkışı
Y
Şekil 7.10 Ödemeler Dengesi Eğrisi
Makro İktisat
14
Açık Ekonomide Ek Sonuçlar
Şekil 7.10’te bu durum gösterilmiştir. ΔR eğrisi üzerinde A noktasında gelir ve ithalat düşük
olduğu için cari açık azdır (ya da fazla vardır). Dolayısı ile sermaye girişlerine ihtiyaç çok azdır ya da
yoktur ve yurtiçi faiz düşüktür. Ama B gibi bir noktada gelir, ithalat ve cari açık yüksektir. Ekonomi
fazla sermaye girişi cezp etmelidir ve faiz de daha yüksek olmalıdır. Daha önce olduğu gibi ΔR
eğrisinin altında sermaye çıkışı, üstünde sermaye girişi olacaktır. Burada yeni olan bir durum vardır.
 Reel kur değer kaybettiğinde dolar bazında net ihracat ve cari açık iyileşir sermaye girişlerine
olan ihtiyaç azalır. Bu da ΔR eğrisinin sağa/aşağıya kayması demektir.
Eksik sermaye serbestisi varsayımıyla Mundell-Fleming modeli Şekil 7.11’te gösterilmiştir.
Ekonomi başlangıçta Eo dengesindedir. Şekildeki gösterime göre (kırık çizgiyle gösterilen) ΔR eğrisi
LM eğrisinden daha yatıktır. Bunun tersi de olabilirdi. Sabit kur rejimi varsayalım ve genişlemeci
maliye politikasının etkilerine bakalım. Genişlemeci maliye politikası IS eğrisini IS 1 konumuna sağa
kaydırır ve kısa dönemde denge kapalı ekonomide olduğu gibi A noktasına gelinir. Ama A
noktasında yurtiçi faiz daha yüksektir ve yurtiçi varlıklar caziptir ve sermaye girişi artar (Şekil 7.10).
Bu da döviz piyasasında arz fazlası demektir. Bunun kur üzerinde baskı yaratmaması için MB döviz
alır, rezerv para ve para arzı artar, LM sağa/aşağıya kayar. Bu süreç yurtiçi faiz ΔR eğrisinin
gerektirdiğinden fazla oldukça sürer ve ekonomi E1 dengesine kadar gelir. Gelir artmıştır ve diğer
etkiler de Tablo 6.3’teki gibidir. Burada fark gelir artışının tam sermaye serbestisine göre daha az
olması ve faizin artmış olmasıdır. Çünkü yurtiçi faizin artışının yatırımları dışlama etkisi olacaktır.
Ama gene de kapalı ekonomiye göre maliye politikası daha etkindir (kapalı ekonomi dengesi aynı
politika ile A noktasında olurdu).
i
LMo
ΔR = 0
A
Eo
E1
LM1
IS1
ISo
Yo
Y1
Y
Şekil 7.11 Sabit Kur Rejiminde Genişlemeci Maliye Politikası
Detaylarını şekil üzerinde göstermeyi okuyucuya bırakarak ΔR eğrisinin LM eğrinden daha dik
olması durumunda maliye politikasının etkinliğinin kapalı ekonomiye göre daha az olacağını
belirtelim. Çünkü bu durumda genişleme sonrası A dengesi ΔR eğrisinin altında kalır ve sermaye
çıkışı olur. Sermaye çıkışı para arzını daraltacağı için faiz artışı ve dışlama etkisi çok daha güçlü
olacaktır.
Makro İktisat
15
N.K.Ekinci, 2015
i
LMo
LM1
ΔRo = 0
ΔR1 = 0
ET
Eo
E1
A
ISo
Yo
Y1
IS1
Y
Şekil 7.12 Esnek Kur Rejiminde Genişlemeci Para Politikası
Son olarak ΔR eğrisinin LM eğrinden daha yatık olduğu varsayımı ile esnek kur rejiminde
genişlemeci para politikası Şekil 7.12’de Ekonomi başlangıçta Eo dengesindedir. MB açık piyasa
işlemleri yoluyla piyasadan tahvil almaya başlayınca yurtiçi para piyasası LM1 eğrisi üstünde A
noktasında dengeye gelir. Yurtiçi varlıkların cazibesi azalmıştır ve sermaye çıkışı olur (Şekil 7.10).
esnek kur rejiminde döviz piyasasına MB müdahalesi olmadığı için kurda nominal ve reel değer
kaybı oluşur. Gerekli esneklik koşulları sağlanıyorsa net ihracat artar, IS eğrisi sağa kaymaya başlar.
Ama ΔR eğrisi de sağa/aşağıya kaymaya başlar. Bu durum yurtiçi faiz yurtdışı faizden düşük kaldığı
sürece sürer ve ekonomi E1 dengesine gelir. Sonuçlar Tablo 6.7’de olduğu gibidir. Gelir kesinlikle
artar ama faize ne olacağı belirsizdir.
Download