ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İmtiyaz Sahibi: Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. F. Hülya KURBAN Reklam ve Tanıtım Müdürü: Derya BATMAZ ÜNEY Yayın Kurulu Doç. Dr. M. Vedat KOCA Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Op. Dr. Ali Fuat PAKER Uzm. Dr. Ali Sait ÇAL Op. Dr. Bektaş Kemal ASLAN Op. Dr. Bülent AYMELEK Uzm. Dr. Caner YILDIZ Op. Dr. Deniz GÜLERYÜZ ÇAKMAK Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Op. Dr. Gürsu ÖZER Uzm. Dr. Harun YILMAZ Uzm. Dr. İhsan MAĞUNACI Op. Dr. Meftun ALİCAN Op. Dr. Murat CERAN Uzm. Dr. Mustafa ERCAN Op. Dr. Mustafa SEZEN Op. Dr. Osman Okan YAMAN Uzm. Dr. Önder BEKAR Op. Dr. Ruhi SAYAR Uzm. Dr. Seyfi KAMBEROĞLU Op. Dr. S. Sinan KEJANLIOĞLU Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Op. Dr. Uğur Barış ÖZKAL Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Uzm. Dr. Zuhal DALKILIÇ EŞMEN Dr. Göksel DORA Dr. Hüseyin YILDIZ Dr. Sabir ZEYVER Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Dt. Funda DÖNMEZ Yrd. Doç. Dr. Taner KAYA Mesul Müdür / Başhekim Değerli Okurlarımız, özel bursa anadolu hastanesinden hepinize merhaba ! Dergimizin yeni sayısı ile tekrar birlikteyiz. Her yeni sayımız sizlere farklı bilgiler sunma, değişik konuları sizlerle paylaşma ve yeniden buluşma heyecanını yaşatıyor bizlere. Umarım sizler de aynı heyecanı paylaşıyorsunuzdur. Bu sayımızda sağlıklı olmanın en önemli unsurlarından biri olan beslenme konusuna değiniyoruz. Okul çağında beslenme, gebelikte beslenme ve diyabetik beslenme konulu yazılarımızla sizleri bilgilendireceğiz. Ayrıca bel kaymaları, diz ağrıları, varisler, saç dökülmeleri ve daha farklı birçok konuda sizlere sayfalarımızda yol gösterici olacağız. SAYI : 6 YIL: 2 EYLÜL - ARALIK 2012 Yazışma Adresi : Özel Bursa Anadolu Hastanesi İzmir Yolu No:105 Nilüfer / BURSA Tel: (0224) 451 09 09 Fax: (0224) 451 53 00 E-mail: [email protected] www.bursaanadoluhastanesi.com Görsel Tasarım ve Baskıya Hazırlık: AERONORM Advanced Creativity FSM Bulvarı Gazi Sk. Özkaya Apt. No: 8/1 Nilüfer / Bursa Tel: (0224) 242 22 88 E-mail: [email protected] www.aeronorm.com Baskı : Renkvizyon Matbaa Reklam Tanıtım Hizmetleri Anadolu Mah. Karlıdağ Cad. No: 32 Yıldırım/Bursa Tel: (0224) 251 04 14 Fax: (0224) 251 04 15 E-mail: [email protected] www.renkvizyon.com.tr Eylül ayı bizim için oldukça üzücü başladı. Çok değerli hekimlerimizden Op. Dr. Vural AKKOÇ’ un ani ve zamansız vefatı hepimizi derinden sarstı. Onu son yolculuğuna uğurlarken Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları olarak gözyaşlarımıza engel olamadık. Ailesi ve yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz. Onun için hazırladığımız özel sayfada kendisini saygıyla anıyoruz. Gelecek sayılarda da buluşmak dileğiyle esen kalın, Allah’a emanet olun... ya a K r e n Ta ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kasık Fıtığı (Inguinal Hernia) kanalından geçmeyenler) % 25 • Femoral Herni % 6 ve diğerleri. Kasık fıtıklarının yüzde 85’i erkeklerde görülür. Nedeni de erkeklerde testislerin kadın yumurtaları olan Over’in aksine karın dışında bulunması ve dışarı çıkarken izlediği yolun herhangi bir dönemde zayıflayıp fıtıklaşabilmesidir. Op. Dr. Ruhi SAYAR Genel Cerrahi Uzmanı Fıtık (hernia), karın duvarının zayıf noktalarından oluşur. Kasık (inguinal) bölgesi özellikle erkeklerde klinik açıdan oldukça önemli bir bölgedir, çünkü testisin karın boşluğu ile bağlantısının sağlandığı ve fıtık (herniasyon) için potansiyel bir bölgedir. Kasık fıtıkları en sık yapılan genel cerrahi ameliyatlarından biridir. Kasık fıtığının belirtileri nelerdir? Genelde hastalar kasık bölgesinde şişlik (özellikle öksürmeyle ıkınma ve hapşırmalarda artan) ağrı şikâyeti ile başvururlar. Şişlik genelde hastalar tarafından saptanır ve elleriyle şişliği geri itebilirler. Kasık fıtığı neden meydana gelir? Kasık fıtıkları konjenital (doğumsal ) veya edinseldir. Konjenital olanlarda doğuştan potansiyel bir herni kesesi vardır. Bu kese tüm karın içerisini döşeyen karın zarının bir parçasıdır. Bu zarda oluşan gevşeme, yıllar sonra veya doğumdan sonra fıtık olarak kendini gösterir. Kasık fıtığının edinsel nedenleri arasında ise karın içi basıncını artıran her türlü olay, geçirilmiş ameliyatlar, şişmanlık, tümörler, karındaki asit toplanmalarını, ağır yük kaldırmalar, prostat hastalıkları, kronik öksürük nedeni olabilecek bronşit ve astım sayılabilir. Tek tedavi yöntemi ameliyat mıdır? Maalesef kasık fıtıklarının tek tedavisi cerrahidir. Kasık bağı, korse vb. gibi yöntemler sadece geçici rahatlamaya yönelik çabalardır. Fıtıklaşan doku çeşitli yöntemlerle tamir edilerek sağlamlaştırılmaktadır. Ameliyat teknikleri nelerdir? Fıtıklar için yapılan ameliyatlar iki ana başlık altında toplanabilir. • Klasik cerrahi yöntemleri • Laparoskopik cerrahi girişimleri Klasik cerrahi yöntem; “kasık bölgesine yapılan insizyonla, fıtıklaşan bölümün bulunup karın içine reddedilmesi ve üstünün bazı cerrahi tekniklerle yama kullanılarak sağlamlaştırılması” şeklinde gerçekleştirilmektedir. Laporoskopi ise karın duvarında belirli bölgelerde açılan ufak deliklerden girilerek, bazı aletler yardımıyla fıtık bulunan bölgeye yama yapılmasıdır. Ameliyatların avantaj ve dezavantajları nelerdir? Kasık fıtıkları, mutlaka cerrahi olarak tedavi edilmesi gereken hastalıklardır. Klasik cerrahi yöntemler, eğer lokal anestezi altında yapılırsa, hasta o gece evine gönderilebilir. Laparoskopik ameliyat sonrasında da hasta, kesi yerinin küçük olmasından dolayı az ağrı hissettiği gibi işine de erken döner. Her iki yöntem arasında çok büyük farklar yoktur. Hastanın ve cerrahın ortaklaşa vereceği kararla yöntem seçilir. Kasık fıtığı, ameliyattan sonra tekrarlar mı? Kasık fıtığı ameliyatlarından sonra hastalığın tekrar nüksetmesi ihtimali yüzde 1 ile 10 arasında değişir. Bu da, genellikle cerrahın deneyimine, kullanılan yöntemin hasta için doğruluğu gibi nedenlere bağlıdır. Son yıllarda kullanılan yama teknolojisi ile nüks oranları %1’lerin altına inmiştir. Fıtık olmamak için nelere dikkat etmek gerekir? Fıtık olmamak için; aşırı ağır yük kaldırılmamalı, karın içi basıncını artırıcı olaylardan uzak durulmalı, aşırı kilo alıp verilmemeli, sigara kullanılmamalı, sebze meyve ağırlıklı gıdalarla beslenilmeli, kabızlık ve uzun süreli akciğer hastalıklarıyla mücadele edilmeli. Çocuklarda fıtık olur mu? Bebeklerde ve çocuklarda kasık fıtığı sık görülür. Bu yaş gurubunda da fıtığın tedavisi ameliyattır. Görülme sıklığı açısından kadın ve erkek arasında fark var mı? Kasık fıtıkları genelde üçe ayrılır: • İndirekt inguinalherni (kasık kordon kanalından geçerek oluşanlar) % 50 • Direkt İnguinalHerni (kasık kordon 3 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 4 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 5 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Araştırma, Onkoloji, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon, Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastanelerini barındıran), Çekirge Devlet Hastanesi, 200 yataklı Nilüfer Devlet Hastanesi, 50 ünitli Nilüfer Ağız Diş Sağlığı Merkezi, 150 yataklı Şevket Yılmaz Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Kalp Merkezi, Bursa Tipi 112 Acil Yardım İstasyon Projesi (Hamitler ve Beşevler istasyon inşaatları tamamlanmıştır). İlçeler: 50 yataklı Orhaneli Devlet Hastanesi inşaatı tamamlanmış ve hizmet vermeye başlamıştır. 300 yataklı İnegöl Devlet Hastanesi, 40 ünitlik İnegöl Ağız Diş Sağlığı Merkezi, 200 yataklı Mustafa Kemalpaşa Devlet Hastanesi, 100 yataklı Mudanya Devlet Hastanesi, 150 yataklı Karacabey Devlet Hastanesi, 25 yataklı Keles Entegre İlçe Hastanesi’nin inşaatlarına başlanmış ve hepsinde hızla yapım çalışmaları devam etmektedir. 75 yataklı Orhangazi Devlet Hastanesi ve 60 yataklı İznik Devlet Hastanesi projeleri tamamlanmış ve ihaleye çıkılması beklenmektedir. Gemlik Devlet Hastanesi ve Yenişehir Devlet Hastanesi Sağlık Bakanlığı 2012 yatırım planına alınmış olup arsa çalışmaları devam etmektedir. Bursa İl Sağlık Müdürü Sayın Dr. Özcan AKAN ile Röportaj Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Öncelikle bizi kabul ettiğiniz ve görüşme imkanı tanıdığınız için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? 1967 Gümüşhane, Kelkit ilçesinde doğdum. İlkokul, orta ve liseyi Kelkit’te bitirdim. 1992 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1994-95 yılları arasında Almanya’da ‘Sağlıkta Kriz Yönetimi Eğitimi’ aldım. 2009’da MBA İşletme Yüksek Lisansımı tamamladım. 1992 yılından itibaren 2004 yılına kadar Sağlık Grup Başkanlığı, 112 Şube Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundum. 2004-2005 yılları arasında Belediye Sağlık İşleri Müdürlüğü görevinde bulundum. 2005 yılından itibaren çeşitli hastanelerde yöneticilik yaptım. Ekim 2009 tarihinden itibaren de Bursa İl Sağlık Müdürü olarak görevime devam etmekteyim. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Kurum olarak vizyonunuzu geliştirmek için yürütmekte olduğunuz ve hedeflediğiniz projeler hakkında bilgi verir misiniz? İlimizin il merkezi ve ilçelerine planladığımız ve inşaatına başlamış olduğumuz yatırımlar: İl Merkezi: 200 yataklı Dörtçelik Ruh Sağlığı Hastanesi ihale değerlendirme çalışmaları devam etmektedir. 1500 yataklı Bursa Entegre Sağlık Kampüsü (Bir Bölge Eğitim Ve 6 İl Sağlık Müdürlüğü, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Kamu Hastaneleri Birliği Ortak Hizmet Binası ile Yıldırım Devlet Hastanesi projemiz de planladığımız yatırımlar arasında yer almaktadır. Sosyal Projelerimiz: Sağlık Müdürlüğü bünyesinde, Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sağlık Turizmi Koordinatörlüğü’ne bağlı çalışacak olan Sağlık Turizmi Birimi kurulmuştur. Birim, ilimizdeki tüm sağlık turizmi faaliyetleri ve çalışmalarını yürütmekte ve Bakanlığımız ile koordinasyonu sağlamaktadır. Hedefimiz; Bursa’nın Medikal, Termal ve Yaşlı Turizminde marka il olmasını sağlamaktır. AMATEM (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi) Bursa Devlet Hastanesi’ne entegre olan bu merkez 01.03.2010 tarihinde poliklinik hizmeti vermeye başlamıştır. Daha sonra da 48 yataklı merkez haline dönüştürülmüştür. Bugün bu haliyle Türkiye’de kapasite olarak ikinci, fiziki şartlar itibariyle de Türkiye’nin en iyi AMATEM’i olarak hizmetlerini sürdürmektedir. Hizmete başladığı günden bugüne kadar, yaklaşık bir yıllık süreçte 4.600 kişiye sağlık hizmeti sunulmuştur. Çekirge Devlet Hastanesi ve Gemlik Devlet Hastanesi’nde olmak üzere 2 Toplum Ruh Sağlığı Merkezi kurulmuştur. Sağlık Bakanlığı tarafından 3 yeni hastaneye daha Toplum Ruh Sağlığı Merkezi kurulması uygun görülmüş olup çalışmalar devam etmektedir. Amacımız, ağır ruhsal bozukluğu bulunan hastalara psikososyal destek vermek, takip ve tedavi disiplinlerini takip etmek ve gerektiğinde evde sağlık hizmetlerine entegre edilebilmektedir. ÇİM ( Çocuk İzlem Merkezi ), çocukların cinsel saldırılara karşı korunması ve istismara uğrayan çocukların ikincil örselenmesini asgariye indirmek amacıyla Bursa Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde açılmıştır. İlköğretim okullarında ağız diş sağlığı konusunda bilinçlendirme amacıyla diş sağlığı eğitimi ve tarama programı yapılmıştır. Bu kapsamda 300.000 öğrencinin ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ diş taraması yapılarak tarama projesi tamamlanmıştır. Cezaevlerine Yönelik Sağlık Eğitimi Projesi kapsamında ilimizde bulunan cezaevlerindeki çalışanlara ve mahkumlara eğitimler verilmektedir. Proje kapsamında mahkumların sağlıkla ilgili koşullarını düzeltmeye yönelik, hijyen, ilkyardım, sigaranın zararları, bulaşıcı hastalıklar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda eğitimler verilmektedir. Karbonmonoksit zehirlenme vakalarında Bursa’nın Türkiye’de ilk sıralarda yer alması Karbonmonoksit Zehirlenmelerini Önleme Projesinin çıkış noktası olmuştur. Proje kapsamında yapılan tüm etkinliklerimiz meyvelerini vermeye başlamıştır. 2010 yılında 1.185 olan zehirlenme vaka sayısı 2011 yılında 950’ye gerilemiştir. 2012 için hedefimiz bu sayıyı daha da düşürmektir. Müdürlüğümüz tarafından başlatılıp Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne Devredilen Projelerimiz: Evde Sağlık Hizmetleri uygulaması 14 Eylül 2010 tarihinde başlatılmıştır. Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği nüfusun binde bir buçuğu olan hedef hasta potansiyelini aşmıştır. “Mutlu Anneler, Sağlıklı Bebekler için Doğuma Hazırlık Eğitimine Bekliyoruz” sloganı ile bilinçli anne ve babalarla anne-bebek ölümlerinin önüne geçilerek sağlıklı toplum oluşturma hedefini amaçlayan Bursa Sağlık Müdürlüğü, 2 No.lu AÇS/AP Eğitim Merkezi’nde Doğuma Hazırlık Eğitimlerine devam etmektedir. Doğuma Hazırlık Eğitim sınıfı ülkemizde kamusal alanda açılan ilk Doğuma Hazırlık Eğitim sınıfı olma özelliği taşımaktadır. Obezite çalışmaları kapsamında ilimizdeki okul kantinlerinde çocuklarımızın sağlıksız beslenmesine neden olabilecek kolalı ve gazlı içeceklerin, yüksek oranda ticari şeker ve trans yağ içeren yiyeceklerin, besleyici değeri olmayan gıda ve içeceklerin kesinlikle satılmaması için ilk adım atılarak, eğitimler verilmiştir. Tütünle Mücadele kapsamında 31 Mayıs 2012 “Dünya Tütünsüz Günü”nde sigarayı bırakan ilk 15 kişiye Müdürlüğümüz tarafından plaket verilmiştir. Aile hekimlerine yönelik Uludağ Üniversitesi ve Müdürlüğümüz işbirliği ile sigara bırakma tedavisinde hekim yaklaşımı konulu eğitim, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Uludağ Üniversitesi ve Müdürlüğümüz işbirliği ile aile hekimlerine sigarayı bırakma tedavisi eğitimi verilmiştir. Çocuklarımıza el yıkamanın doğru öğretilerek, alışkanlık edinilmesi gereğinden yola çıkarak, Bursa Sağlık Müdürlüğü Çevre Sağlığı Şubesi koordinatörlüğünde, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Toplum Gönüllüleri işbirliğiyle yürütülen “El Ele Verelim Mikropları Yenelim” projesi kapsamında toplam 35.000 öğrenciye interaktif el yıkama eğitimleri verilmiştir. İnsan beyninin geliştiği gebelik ve 0-5 yaş döneminde çocuğun ruhsal, sosyal, bedensel gelişimini desteklemek amacıyla Çocuğun Psikososyal Gelişimini Destekleme Programı (ÇPGD) geliştirilmiştir. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Geçmiş yıllarla bugünü karşılaştırdığınızda ilimizde ne gibi gelişmeler oldu? Sağlık Bakanlığı’nın Sağlıkta Dönüşüm uygulamaları tüm Türkiye’de olduğu gibi ilimizde de birçok iyileştirmeyi beraberinde getirdi. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde; 01.10.2009 tarihinde ilimizde Aile Hekimliğine geçildi. Sosyal Projeler kapsamında AMATEM, Evde Sağlık Hizmetleri, ÇİM , ÇPGD, Cezaevlerine yönelik Sağlık Eğitimi Projesi, Obeziteye yönelik çalışmalar, Tütünle Mücadeleye Yönelik Çalışmalar da yaptığımız çalışmalardan öne çıkanlardır. İkinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde; Sağlık Bakanlığı’nın bölgelendirme kriterlerine göre oluşturulan 29 bölgenin 19. su olan Bursa ili kendisine bağlı illerle beraber ortalama 5.000.000 nüfusa hizmet vermektedir. Böyle olunca hizmet verdiği nüfusa yetecek üst düzey sağlık hizmetini sunmak için 2. basamakta hizmet ve kalite standartlarını artırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirildi. Tüm ilçelerimizde ekonomik ömrünü doldurmuş olan hastanelerimizin yerine yeni ve çağdaş hastaneler yapılması konusunda ciddi adımlar atıldı. Eski hastaneler yeniden düzenlendi, yeni hastanelerinde 2023 vizyonuna göre olası nüfus ve büyüme hızına göre sağlık planlaması yapıldı. 15 adet sağlık yatırımı başladı. 6 tanesi fiilen ihale aşamasında. Hastanelerimizin acillerinde düzenlemeler yapıldı, koşulları iyileştirildi. Hastanelerimizin yoğun bakım yatak sayılarında artış, mevcutlarda düzenlemeler yapıldı. İlimizde Doğu ile Batı olmak üzere iki grup travma merkezi oluşturuldu. Güçlendirilmiş ilçe hastaneleri planlaması yapıldı. Hastanelerimiz hekim seçme hakkı getirildi. Özellikli yan dal branşları dışında MHRS den randevu süreleri kısaldı. MHRS’ de önde gelen iller arasına girdik. Kamu Özel entegrasyonu etkin biçimde sağlandı. Özel hastanelerin kamu hizmetine katkıları konusundaki koordinasyon başarılı şekilde yürütülüyor. Bursa 112 Acil Sağlık Hizmetleri en iyi hizmet veren iller arasında yer aldı. 112 Acil Sağlık Hizmetleri ile ilgili olarak 112 Acil Sağlık Hizmetleri İstasyon sayımız 36’dan 49’a çıkarılmıştır. UMKE çalışmaları yönünden parmakla gösterilen duruma geldi. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Sağlık hizmetlerinde kalite standartlarının oluşturulmasıyla ilgili görüşleriniz nelerdir? Her zaman daha iyisini gerçekleştirme adına, Bakanlığımız çalışmaları sürekli değişim ve yenilenme sürecinden geçmektedir. Sağlık Bakanlığı’nın 2003 yılında kamuoyuna ilan ettiği Sağlıkta Dönüşüm Programının ana hedeflerinden biri de sağlık hizmeti sunulan kurumlarda kaliteli sağlık hizmetini sağlamak üzere Bakanlığımız rehberliğinde kalite ve akreditasyon çalışmalarının başlatılması ve hayata geçirilmesi idi. Bu kapsamda öncelikle kamu hastanelerinden başlamak üzere bir dizi çalışma başlatıldı. Bu çalışmaların ana eksenini, 2005 yılından bu yana kamu hastanelerinin hizmet kalitesinin değerlendirilmesi amacıyla kullanılan ve her yıl yeni 7 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ stratejik hedeflere, ihtiyaçlara, uluslararası gelişmelere ve sahadan gelen geri bildirimlere göre sürekli geliştirilen “Kamu Hastaneleri Hizmet Kalite Standartları” oluşturmuştur. Bu standartlar kapsamında ilimizde Kamu, özel ve üniversite hastanesi olmak üzere tüm hastanelerimizi kapsayan bu standart set, sağlık çalışanlarına uygulamalarında doğru işi doğru zamanda ve doğru bir şekilde yapmalarını sağlamış, yapılan bu çalışmalar bundan sonra yapılacak değerlendirmelerin ve bu değerlendirmelere ait süreçlerin sistemi daha olumlu etkileyecek bir aşamaya geldiğini göstermiştir. Ayrıca kalitenin ana felsefesinde yatan sürekli iyileşme/ iyileştirme anlayışından hareketle her zaman daha ideal bir sistem olmakla birlikte önemli olan mevcut şartlar içinde ideal olan bir değerlendirme sisteminin kurulmasıdır. Bu ana felsefe göz önünde bulundurulduğunda yapılan bu değerlendirmelerin ve süreçte izlenen yolun ideal olduğunu söyleyebiliriz ancak bununla da yetinmeyip sistemin her zaman gelişime açık olduğu da aşikârdır. Hasta ve çalışan güvenliğinin merkezinde olan bu çalışmalar ve ortaya konan bu standartlar, birçok ülkenin ulusal anlamda hayata geçirdiği kalite sistemlerinde olduğu gibi, ülkemizde de kurulacak olan ulusal kalite sisteminin temeli olan önemli bir çalışmadır. Ayrıca bu standartlardan hareketle hazırlanan uygulamaya yönelik rehberler hem ulusal kalite sisteminin gelişimine hem de kurumlarımıza çalışmalarında önemli katkılar sağlayacaktır. Standartlar, akreditasyonun temelini oluşturmaktadır. “Standart, bir otorite, gelenek veya ortak anlayış tarafından belirlenmiş ve takip edilmesi gereken bir model veya örnek olarak tanımlanabilir.” Öte yandan, yine standart, belirli bir amacın gerçekleştirilebilmesi için gerekli ve yeterli nitelik düzeyi olarak da tanımlanabilir. Standartlara uygunluk olarak tanımlanan kalite ise, dünyada değişen dinamikler çerçevesinde giderek ön plana çıkan kavramlardan biridir. Kalite artık modern toplum olmanın bir göstergesi durumundadır. 8 Son söz olarak sağlık hizmetlerinin sunumunda artık bir marka olan “HKS” hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların güvenliği ve memnuniyeti açısından büyük öneme sahiptir. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Bursa İl Sağlık Müdürlüğü olarak kalite konusunda yaptığınız çalışmalar nelerdir? 2011 yılında yayınlanan “Sağlıkta Performans ve Kalite Yönergesi” halen kamu ve özel kurum kuruluşlarda, uygulanmaktadır. Yönergeye göre kurumlarımız,112 Komuta Kontrol Merkezimiz ve Acil Sağlık İstasyonlarımız yılda iki defa Hizmet Kalite Standartları, Hasta ve Çalışan Güvenliği Standartları ile de değerlendirilmektedir. Bu sayede Hasta ve Çalışan Güvenliğinin daha etkin hale geldiği net olarak gözlenmektedir. Yine yılda iki defa performans göstergelerine göre “Kurumsal Performans Katsayısı” belirlenerek performans göstergelerine göre durum değerlendirmesi yapılmaktadır. Kurumlarımız “Hizmet Kalite Standartlarına” ve performans göstergelerine uygun olarak sürekli gelişme sağlamaktadırlar. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kalite ve Akreditasyon Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan Hizmet Kalite Standartlarının Kamu Hastanelerinde ve Ağız Diş Sağlığı Merkezlerinde uygulanması ve periyodik olarak denetlenmesi ülkemizdeki Sağlık Sisteminin iyileştirilmesi noktasında büyük önem arz etmektedir. Hizmet Kalite Standartlarının yürürlüğe girmesi kamu hastanelerindeki uygulama başarılarından dolayı, Özel hastaneler de Hizmet Kalite Standartlarına göre değerlendirilmekte, sınıflandırma ve SGK geri ödemeleri bu değerlendirme sonuçlarına göre belirlenmektedir. Ayrıca müdürlüğümüzden hizmet alan vatandaşlarımızın ve hizmet veren personelimizin istek ve şikayetlerinin iletilmesi için kurulmuş olan şikayet kutularımızdan çıkan talepler değerlendirilmekte, hizmet alan ve verenlerin memnuniyetlerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bakanlığımızca belirlenen yönetmelik ve genelgeler doğrultusunda Kamu Hizmet Standartlarının uygulanması ve periyodik olarak değerlendirilmesi, İl Performans ve Kalite Koordinatörümüz başkanlığında ildeki tüm Kalite Direktörlerimiz ile periyodik olarak üç ayda bir yapılan Öz Değerlendirme toplantıları, direktörlerin görüş ve önerileri, HKS çerçevesinde yapılan eğitimler, ilimiz ve ülkemizdeki Sağlık Sisteminin iyileştirilmesi noktasında büyük önem arz etmektedir. Özürlü Kişilere Yönelik Sağlık ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ hizmetlerinin Sunumuna ilişkin Bürokrasi ve İdari Basitleştirme Genelgesi (2011/37) doğrultusunda çalışmalar başlatılmış ve müdürlüğümüze ait binaların değerlendirmesi yapılmıştır. Ayrıca bu kapsamda kamu hizmet standart ve envanterleri oluşturulmuş diğer iller tarafından da örnek alınmıştır. Sağlıkta kalite çalışmaları tüm hizmetleri kapsayan yenilik ve değişime açık bir süreçtir. Teknolojide ve diğer alanlarda meydana gelen gelişmelere ayak uydurmaktadır. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Bursa, sağlık turizmi açısından ne gibi potansiyellere sahiptir ve sizler bu konuda hangi çalışmaları yapmaktasınız? Sağlık Turizmi dinamik yapıya sahip bir o kadar da katma değeri yüksek bir turizm çeşididir. Bursa’nın medikal - termal potansiyeli, tarihi, iklimi, kültürel zenginlikleri ve doğasını göz önüne aldığımızda sağlık turizminde yeni hedefler koyulması kaçınılmazdır. İlimize gelecek olan yabancı hastalar için kaliteli, konforlu, güvenilir ve hızlı hizmet sunmayı planlamamamız ve hedef ülkelerin kültürüne, diline, inancına, ekonomik yapısına ve gastronomisine uygun programlamalar yapmalıyız. Son yıllarda yapılan sağlık ve termal yatırımlarıyla ilimiz sağlık üssü ve termal başkent olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bursa, 3 tanesi JCI akredite hastane olmak üzere 35 hastane (21 kamu hastanesi, 14 özel hastane), 13 tıp merkezi, 15 dal merkezi, 16 poliklinik, 2.250 hekim ve 11.500 kişilik sağlık ordusu ile sağlık hizmeti sunumunu yapmaktadır. Bursa özellikle Tüp Bebek, Göz, Estetik Cerrahi, Diş, Kalp Damar Cerrahisi, Ortopedi, Beyin Cerrahisi, Organ Transplantasyonları alanlarında iddiası olan bir merkez konumundadır. 2011 yılında hastanelerimize 1.200 yabancı hasta başvuru yapmış ve hizmet almıştır. Bu hastaların % 92’si turistin sağlığı kapsamında gelen hastalardır. Sağlık Turizmi kapsamında hedefimiz, planlı tedavi alması için gelen sağlık turistleri olmalıdır. Bursa’nın jeotermal kuşakta yer alması ve termal kaynaklarının güçlü olması Termal Turizm açısından büyük bir avantajdır. 18 tane kaplıca işletme belgeli tesisin bulunması ve bu tesislerdeki suların birçok hastalığı tedavi etmesi de termal açıdan Bursa’nın potansiyelini göstermektedir. Yeni açılacak termal tesisler, SPAWellness merkezleri ve nitelikli otellerde bu potansiyeli arttıracaktır. Müdürlüğümüz bünyesinde 2010 yılında Sağlık Bakanlığı Sağlık Turizmi Daire Bakanlığı’na entegre çalışan Sağlık Turizmi Birimi kurmuş bulunmaktayız. Birimimiz; • Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı arasındaki iletişimi sağlamak, • Sağlık turizmiyle ilgili gelişmeleri takip etmek ve ildeki sağlık turizmi çalışmalarına katkı sağlamak, • Yurtdışı hastaları şikayetlerini değerlendirmek ve Sağlık Bakanlığı’na bildirmek, • İstatistik ve envanter çalışmalarını yürütmek, • Sağlık turizmine hizmet verecek sağlık kurumlarının müracaatlarını Sağlık Bakanlığı’na göndermek, • Sağlık hizmeti veren kurumların bilgi ve belgelerin kaydını tutmak, Sağlık Bakanlığı’nın 2011 yılında başlattığı çalışmalara istinaden Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Yurt Dışı Hasta Birimi oluşturulmuş ve birimde yabancı dil bilen hekim ve sağlık personeli görevlendirilmiştir. Gerek termal gerekse medikal tedaviler için gelecek olan sağlık turistlerinin ilimizin ekonomisine, istihdamına ve tanıtımına çok ciddi katkısı olacağına inanıyorum. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; 2009 yılı Ekim ayında başlayan Aile Hekimliği Uygulaması amacına ulaştı mı? Bursa ilinde 01.10.2009 tarihi itibarı ile aile hekimliği uygulamasına 152 aile sağlığı merkezinde 734 pozisyon ile başlanmıştır. Aile hekimliği hakkındaki pilot kanuna istinaden İlimiz ülke genelinde 35 . il olarak uygulamaya geçmiştir. 2009 yılındaki ilk geçişi takiben sahada çalışmalar devam etmiş ve bugün itibarı ile 176 aile sağlığı merkezinde 735 birim ile birinci basamak sağlık hizmeti verilmektedir. İlimizde Ekim 2012 itibari; • Aile Hekimlerine Kayıtlı Toplam Nüfus: 2,693,892 • Aile Hekimi Başına Düşen Ortalama Nüfus: 3,665dir. • 186 Aile hekimimiz toplam 201.381 vatandaşımıza gezici sağlık hizmeti sunmaktadır. 2009 yılından günümüze kadar gelinen süreçte aşı oranlarında, anne ve bebek ölümlerinde oldukça iyi noktalara gelinmiştir. 2011 yılında yapılan birinci basamak sağlık hizmetlerinden memnuniyeti ölçmek adına yapılan anketlerde ilimizde memnuniyet oranı %85 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında Bursa ilinde aile hekimliği uygulamasının amacına ulaşmış olduğu söylenebilir. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Yoğun bir iş temponuz var. Bu iş temponuzda sağlığınıza dikkat ediyor musunuz? Dikkat etmeye çalışıyorum. Yoğun iş temposundan fırsat buldukça yürüyüş yapmaya çalışıyorum. Beslenmeme dikkat etmeye çalışıyorum. Sigara kullanmıyorum. Özel Bursa Anadolu Hastanesi; Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı? Bursa ili Türkiye’nin 4. büyük ili konumundadır. Sağlık hizmetlerinde gerek bölgesel olarak, gerekse mevcut nüfusun en iyi hizmeti almaya layık olduğunu düşünüyoruz. Hedefimiz Bursa ilinin Ticaret, Sanayi ve Tekstilde olduğu gibi sağlık alanında da önde gelen iller arasında olması. Bugün itibariyle Bursa ilinde yakalamış olduğumuz kamu ve özel sektör işbirliğinde kaliteli, sürekli, kolay ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin artarak devamını diliyorum. Röportaj : Derya BATMAZ ÜNEY 9 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Böbrek Taşları Oldukça sık görülen bir hastalıktır. Erkeklerin %10-15’inde kadınların ortalama %5’inde görülür. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkar ve erkeklerin 2/3’ünde ortalama 8-10 yılda tekrarlar. Uzm. Ecz. Enver SARAÇOĞLU Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı Böbrek taşları genellikle metabolizmanın normal ürünlerinden oluşmaktadır ve bu normal metabolizma ürünleri glomerular filtratta çoğunlukla maksimum erirlilik noktasına yakın bir konsantrasyonda bulunmaktadır. İdrar oluşumunda meydana gelen küçük değişiklikler, bu yapı taşlarının kristaller veya taşlar halinde böbrek içinde çökemesine neden olabilir ve zaman içinde büyüyerek böbrek taşını meydana getirir. Taşlar yer değiştirerek veya idrar kanalından hareket ederek vücuttan atılabilir. Bu durum genellikle şiddetli tipik böbrek ağrısına yol açar. Taş Oluşumunu Kolaylaştıran Nedenler ve Risk Faktörleri • Böbrek işlevleri normalken su içiminin uzun süre kısıtlanması veya aşırı su kaybına bağlı olarak idrar hacminin azalması. • Taşı oluşturan metabolizma ürününün anormal derecede yüksek miktarda ıtrah edilmesi. Bu olay söz konusu maddenin glomerül filtrattaki konsantrasyonunun artışına veya tübililer tarafından maddenin filtrattan normal şekilde geri emilmeyişine bağlıdır. • İdrar ph’sındaki değişiklikler çeşitli tuzların çökelmesini teşvik eder. • İdrar akımının tıkanmasına bağlı idrarın durağanlaşması. • Normalde idrarda kalsiyum oksalat kristallerinin oluşmasını önleyen bir takım maddelerin (inhibitörlerin) bazı olgularda idrarda bulunmayışı sonucu tekrarlayan taş oluşumlarına neden olabildiği ileri sürülmektedir. • İdrar yolları enfeksiyonları. • Böbrekteki yapısal bozukluklar ve böbrek hastalıkları. • Beslenme alışkanlıkları. • Genetik faktörler ve metabolik hastalıklar. • Bağırsak hastalıkları ve ameliyatları. İdrar Taşlarının Tipleri • Kalsiyum taşları : (Kalsiyum oksalatKalsiyum fosfat) Böbrek taşlarının %70-90’ından sorumludur. Kalsiyumun çökelmesini Hiperkalsüri teşvik eder ve taşın tipi, idrarın ph’sı ve oksalat veya fosfatın ortamda bulunup bulunmadığına bağlıdır. Böbrek taşı bulunan tüm olgularda öncelikle kanda kalsiyum düzeyinin saptanması ve takibi gerekir. Böbreklerde kalsiyum taşı bulunan kişilerin birçoğunda plazma kalsiyum 10 düzeyi normaldir. Bu olgularda günlük kalsiyum ıtrah miktarının saptanması yararlı olabilir. Kalsiyum taşı oluşan hastaların % 40’ında sebebi bilinmeyen ailevi kalsiyum metabolizma bozukluğu vardır. Kalsiyumun kemiklerden salınmasının artışı hiperkalsüri ve ender olarak hiperkalsemiye neden olur. Oksalat ıtrahındaki herhangi bir artışta erirliği son derece düşük olan kalsiyum oksalat oluşumuna neden olur. Bu artmış oksalatın kaynağı diyet olabilir. A ve D vitaminlerinin çok yüksek miktarda alınması et, tavuk, balık gibi yiyeceklerin aşırı tüketimi de sebep olabilir. Kalsiyum kapsayan taşlar genellikle sert ve beyazdır. Fosfat içeren taşlar toprak renginde, oksalat taşları esmer veya siyahımsı dut manzarasında sert taşlardır. Kalsiyum taşlarının tedavisi nedene bağlıdır. Kalsiyum ıtrahı aşağıdaki önlemlerle azaltılmalıdır. • Nedeninin (özellikle hiperkalseminin) tedavisi. • Bu mümkün olmadığında diyetle kalsiyum alınmasının azaltılması ve kalsiyum emiliminin oral fosfat kullanılması ile azaltılmaya çalışılması. • Böbrek yetmezliği yoksa hastaya bol miktarda su içirilmesi. • Ürik asit taşları : Tüm böbrek taşlarının % 10 kadarını oluşturur. İnsanda Pürin metabolizmasının son ürünü Ürik asittir. Pürinler (adenin-guanin) her iki tip nükleik asidin (DNA-RNA) yapı taşlarıdır. Pürinler alınan nükleik asitlerin (temel olarak hücrelerden zengin et) yıkılmasından türetilir veya sentez edilir. Ürik asitte vücutta pürinlerce zengin bu proteinlerin yıkımı sonucu oluşur ve idrarla atılır. Bazı kişilerde böbreklerde ve eklem yerlerinde birikebilir. Eklem yerlerinde birikmesiyle GUT hastalığı, böbreklerde birikmesiyle ürik asit taşları oluşur. Ürik asidin çökelmesini asit idrar kolaylaştırır. Ürik asit taşlarının oluşmasında yüksek ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ proteinli (özellikle et ürünleri) diyetlerin yanında, genetik faktörlerde rol oynamaktadır. Ürik asit taşları genellikle küçük, sarımsıkahverengi, sert ve pürtüklü görünümdedir. Boynuz biçiminde taşlar oluşturacak kadar büyüyebilir. Tedavisi • Pürin alımının azaltılması (Pürinden fakir diyet) • Böbrek işlevleri normalse ürat atılımının artırılması için ürikozürik ilaçların kullanılması. • Ürik asit üretiminin ksantin oksidaz enzimini inhibe eden ilaçlarla azaltılması. Sistin taşları : Ender rastlanan taşlardır. Sistin sinir, kas ve bazı dokuların yapı taşı olan amino asitlerden birisidir. Normalde idrardaki sistin miktarı bunun erimesine yetecek miktardadır. Doğumsal bir kusur olan sistirüri de sistinin geri emilmesinde kalıtımsal bir anormalliğin bulunması sonucu idrarla aşırı miktarda atılmasıdır. Sistinüride kullanılan tedavinin amacı bol miktarda sıvı vererek idrar sistin konsantrasyonunu azaltarak taş oluşumunun önlenmesidir. Sistin, idrarda az eridiği için idrarın alkalileştirilmesi de sistinin erirliliğini artırır. Tedavinin ilkeleri ürik asit taşlarına uygulanan ilkelerin aynısıdır. Ksantin taşları : Son derece ender rastlanır. Doğumsal bir hata olup, karaciğerde pürinlerin yıkılmasını sağlayan ksantin oksidaz denen enzimin eksikliğiyle ksantinüri oluşur. Ksantinin idrardaki artışı ksantin taşlarının oluşumuna yol açabilir. Enfeksiyon taşları : Tüm taşların % 15-20’sini oluşturur. İdrardaki ürenin bakteriler tarafından bozulması sonucu asidikleşen idrarda oluşan amonyak ve magnezyumun kristalleşmesi enfeksiyon taşlarına neden olur. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla rastlanmaktadır. Böbrek Taşlarından Korunma Yolları Taş oluşumunda beslenme alışkanlıklarının rolü büyüktür. Beslenme düzenine dikkat ederek taş oluşumunu önlemek mümkündür. • Her gün bol miktarda sıvı almak (2.5 lt/gün) • Kola, gazoz gibi asitli içecekleri tüketmemek, çay-kahve tüketimini azaltmak. • Süt ve süt ürünlerini makul ölçüde kullanmak. • Bol lifli besinler tercih etmek ve tuz tüketimi azaltıltmak. • Özellikle taş hastalığı olanlar alkollü içecekler, kuru bakliyat, ıspanak, karnıbahar, sakatat ve et tüketimini kısıtlamak. • Yüksek oksalat içeren besinleri (çay, çikolata, kuru incir, fındık, maydanoz, çilek, böğürtlen, pancar, soya v.b.) aşırı tüketmemek. • Bol hareket ve egzersiz yapıp, stresten uzak durmak. 11 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bel Kaymaları Op. Dr. Osman Okan YAMAN Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Lomber spondilolistezis, yani bel omurların (vertebraların) birbiri üstünde kaymasıdır. Bir omurganın diğeri üzerinde öne veya arkaya kayması çok sık olarak hastalarımızda görülmektedir. Kayma doğumsal, romatizmal nedenlerle ve en sık da travma sonucu omurga eklemlerinde bozulma veya kırılma ile oluşur. 12 Doğumsal olanlarda meydana gelen bel kaymaları daha çok çocuk ve gençlerde görülmektedir. En fazla kaymanın (derecesi bakımından) görüldüğü gruptur. Tıpta displastik tip olarak değerlendirilmektedir. Postür ve yürüyüş sıkıntıları belirgindir. Genetik özelliği olan ve en sık görülen bel kayması tıpta istmik tip olarak adlandırılmaktadır. 25-35 yaş arasında daha çok gençler görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre daha sıktır. Yineleyen küçük travmalar ve kırıklar sonrası oluşabileceği belirtilmiştir. Küçük dereceli kaymalar ile karşımıza çıkmaktadır. kayması bulunabilir. Ancak bu bel ağrısı bu kaymadan değil de bir bel fıtığı ya da dar kanal nedenli de olabilir. Bu nedenle dikkatli bir inceleme gerekmektedir. Yinede bel kayması olan hastalarda en sık görülen yakınma bel ağrısıdır. Şiddetli bel ağrısı, ayaklarda uyuşukluk kuvvetsizlik, yürüme zorluğu, yürüme mesafesinin azalması, yürüme esnasında ayaklarda boşalma hissi ve sık düşme ile tanı konur. Halk arasında kireçlenme, kemik erimesi ve yaşlılık sonu oluştuğu ifade edilen bel kayması tipi dejeneratif tip olarak adlandırılmaktadır. Olaya çoğunlukla ciddi dar kanal durumu da eşlik etmektedir. Genellikle kadınlarda ve orta yaşı geçmişlerde görülmektedir. İleri derecede kaymalara sıklıkla bu grupta rastlanılmaz. Kilo vermek, korse, kemik erimesi tedavisinin en etkili olduğu kayma tipidir. Şiddetli travmalar sonucu görülen travmatik bel kayması olarak adlandırılan bir grup daha vardır. Bel ağrısı ile karşımıza gelen hastaların %5-15’inde herhangi bir derecede bel Bel kaymaları derece derece olarak ayrıştırılmaktadır. Birinci derece en hafif evredir. Hastalar çoğunlukla sadece ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ bel ağrısından yakınmaktadırlar. İkinci evrede bel kayması daha da ilerlemiştir. Bel ağrısına ek olarak belde şekil ve duruş bozuklukları da ortaya çıkmaya başlamıştır. Kaymanın ilerlemesi ile üçüncü ve dördüncü evreye ulaşılır. Artık bu evrede olay daha ciddileşmiştir. Bel fıtığı bulguları, bacak ağrıları ve hatta idrar gaita kaçırma ile her iki bacakta güçsüzlük dahi oluşabilmektedir. Tanıda yapılan muayene, hareketli bel röntgenleri, tomografi ve MRI ile sinirlerdeki sıkışıklık beslenme bozukluğu ve eşlik eden hastalıklar konusunda bilgi sahibi olunur. Tedavide amaç bu bölgenin sabitlenmesi kaymanın engellenmesidir. Cerrahi olan ve olamayan iki yol vardır. Cerrahi olmayan yöntem daha çok yakınmaları olmayan ya da az olan ya da ileri derecede kaymanın olmadığı olgularda uygulanmaktadır. Kaymayı önlemek için hareket kısıtlamak esastır. Korse kullanımı bunun için bir yoldur. Hastanın kilo vermesi, egzersiz (bel ve karın kaslarını güçlendirmek amacı ile), ağrı kesici (analjezik ve non steroid antienflamatuvar ilaçlar) kullanması da buna yardımcı olmaktadır. çok gençlerde ve ilerlememiş olgularda uygulanırken, ikinci yol daha ilerlemiş olgularda tercih edilmektedir. İlk yöntemde başarısız sonuç alınan hastalarda cerrahi yöntem uygulanmaktadır. Ayrıca ileri derecede kayması ve şiddetli yakınmaları olan hastalarda seçkin bir tedavi yöntemidir. Yine birinci ve ikinci derece kayması olan, hiçbir yakınması olmayan nörolojik defisit (kuvvet kaybı vs.) gelişmeyen hastalar cerrahiye adaydır. Cerrahi teknik sadece kaymadan dolayı oluşmuş basıyı kaldırmaya yönelik olabildiği gibi, buna ilave olarak, malzeme kullanarak bölgeyi stabil hale getirmek şeklinde de olabilir. Birinci yöntem daha Son cerrahi teknikler sayesinde küçük cerrahi sahadan operasyonu mümkündür. Minimal invaziv yöntemler denen teknik sayesinde hastalar aynı gün ayağa kalkıp yürüyebilir hale gelmektedir. 13 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Burun Estetiği İle Hayatınızı Yeniden Şekillendirin (Rinoplasti) Ameliyatımı Kime Yaptırmalıyım? Op. Dr. Murat CERAN Kulak Burun Boğaz Uzmanı Rinoplasti olarak isimlendirilen bu cerrahi işlemde amaç burun şekil bozukluğunu düzeltmektir. Burun içinde nefes almaya engel oluşturan kemik eğrilikleri (deviasyon) ameliyatı ile birlikte yapılması mümkündür. Çoğunlukla burun küçültmek olarak bilinen rinoplasti de bazen burunu büyütmekte amaçlanır. Bu ameliyatı KBB (kulak, burun, boğaz) uzmanı mı yoksa plastik cerrah mı yapmalı? Burun estetik ameliyatı yüz estetiği (Fasial Plastik) branşının bir ameliyatıdır. Amerikan Yüz Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Cemiyeti üyelerinin (American Academy of Facial Plastic and Reconstructive Surgery) %60’ını KBB uzmanları oluşturmaktadır. Kulak burun boğaz uzmanı bir baş boyun cerrahıdır. Temel eğitiminde burun cerrahisi olan tek branş KBB uzmanlığıdır. Fasial plastik cerrahi KBB uzmanlığının bir yan dalı olarak bütün dünyada hızla yaygınlaşmaktadır. Fasial plastik cerrahi ile ilgilenen bir KBB uzmanı bu sorunuzu en ideal biçimde çözümleyecektir. Ancak hekiminizi seçme konusunda en doğru kararı yine siz vereceksiniz. Ameliyat Öncesi Görüşme Doktorunuzla görüşmeden önce burnunuzla ilgili tüm problemlerinizi belirlemeniz faydalı olacaktır. Nefes almanız, burun akıntısı olup olmadığı, geniz ardına akıntı ve baş ağrısı olup olmadığını belirlemeniz bu ameliyatla birlikte bu problemlerin çözümünü mümkün hale getirecektir. Burun şekil sorunlarınızı ve nelerin düzeltilip nelerin düzeltilemeyeceğini doktorunuzla mutlaka tartışın. Ameliyat sonrası beklentilerinizin olabilirliği doktorunuz tarafından ifade edilecektir. Ameliyat sonrası hayal kırıklığından kurtulmanın yolu bu dönemi iyi değerlendirmek ile mümkündür. Bu ameliyatta doktorunuzla birlikte davranmanız hem sizi hem doktorunuzu rahatlatacaktır. Yardımlaşma tüm ameliyat döneminizi zevkli bir uğraşı haline dönüştürecektir Farklı beklentiler daha yolun başında doktorunuzla sizi karşı karşıya getirecektir. Sizin için çok büyük kusurlar cerrahi olarak basit bir işlemle düzeltilebilirken çok küçük bir ayrıntı bazen zor bir cerrahi ile ancak 14 düzeltilebilmektedir. En iyi, iyinin düşmanı olarak hatırlanmalıdır. Ameliyatın Amacı Nedir? Burun estetiğinde amaç yüzünüze en uygun burunu yapmaktır. Bu cerrahi işlem şüphesiz mevcut kumaşla yapılacaktır Yani sizin cildinizin kalınlığı, mevcut kıkırdakların inceliği ve formu yara iyileşmeniz ve daha önce geçirdiğiniz burun ameliyatları başarı oranını belirler. Amaç yüzünüze ilgisiz bir burun yapmak değildir. Bu nedenle tek başına en güzel burunu yapmak sorunları çözmeyecektir. Yüzünüze en uygun burunu yapmak en başarılı sonuç olarak kabul edilir. Burunun bazı yerleri küçültülürken bazı yerlerinin büyültülmesi ile yüzde iyi görünen burun sağlanmaya çalışılır. Burun deliklerinin aşırı görünmediği, diri, kemik çatının kaybedilmediği ve ameliyatlı olduğu izleniminin saklanması önemlidir. Ameliyat ve Sonrası Burun estetik ameliyatları dünyada en çok yapılan estetik amaçlı ameliyatlardır. Ameliyat süresi 1-1.5 saati aşmamaktadır. Ancak özel durumlarda bu süre daha uzun ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ olabilmektedir. Ameliyat sonrası morluk ve şişlik eskiden uygulanan cerrahi tekniklere göre çok daha az oranda görülmektedir. Burun içinde bir gün kalacak tampon ya da nefes almanıza engel olmayacak özel bir sünger ve burun dışını saran minik bir alçı ile uyanacaksınız. Ameliyat sonrası genellikle korkulduğu gibi ağrılı geçmemektedir. Basit ağrı kesicilerle bu dönem oldukça rahat geçecektir. Bir gün sonra burun içi boşaltılacak, nefes almanız normale dönecektir. Aşırı sıcak olmayan bir mekanda başınız hafif yukarda yada oturur durumda istirahat etmeniz önerilir. Burun ameliyatlarından sonra her rastladığınız insan size farklı yorumlar yapacaktır. Bu zevklerin değişik olması yanı sıra eski burnunuzun iyi bilinmemesi ile ilgilidir. Burnunuz ile ilgili yorumu bu konunun uzmanları bile ancak eski burunu göz önüne alarak yapabilmektedir. Zaman içinde burnunuzla ilgili değişiklikleri doktorunuzla birlikte takip etmeniz en uygun yol olacaktır. Burun estetiği sonrası dikkat edilecek hususlar; • Burun üzerindeki alçı 7-10 gün arasında kalacaktır. Islanmaması gerekmektedir. Terleme ile bu alçının gevşeyeceğini düşünerek aşırı sıcak yerlerde bulunmamanız gerekmektedir. • Dişlerinizi ilk 10 gün çok dikkatli fırçalamanız gerekmektedir. Özellikle ön dişlerinizi fırçalarken dikkat etmeniz gerekecektir. Fırçanızın yumuşak olması önemlidir. • Ameliyat sonrası aşırı fiziksel aktiviteden uzak durun. • Burnunuzdaki sargılar kalkıncaya kadar banyo yapmayın ve buharlı ortamda bulunmayın. • Bir hafta boyunca aşırı yüz hareketleri ve gülmekten kaçının. • Ameliyatı takip eden 20 gün boyunca boğazlı kazak veya dar boyunlu giysiler giyinmeyin. • Yüzünüze ve burnunuza 3 hafta süreyle sert bir şekilde dokunmayınız. • Operasyonu takip eden 6 hafta boyunca aşırı güneş ışığından uzak durunuz. Aşırı sıcak burnunuzda şişmeye neden olacaktır. • Burun ameliyatlarından sonra gözaltlarında ve yüzde şişme olabilmektedir. Eski ameliyat tekniklerine göre bu duruma çok daha az oranda rastlanmaktadır. Bu şişlikler 1-2 hafta içinde geçecektir. • Doktorunuzun verdiği ilaçlar dışında ilaç almayın. • Ameliyat sonrası 5 gün kontak lens takmayın. • 16 hafta boyunca her türlü gözlük kullanmayın daha sonraki dönemde hafif bir çerçeve kullanın. • Burnunuz açıldıktan sonra burun cildini sıvı sabun veya özel losyonlarla temizleyin. Bantlarınız alındıktan sonra makyaj yapabilirsiniz. Daha fazla bilgi için uzman doktorunuz ile görüşün... 15 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Dental İmplantlar Dental implant uygulaması için en önemli kriter; belirlenen implantın çapı ve boyuna uygun kemik genişliği ve derinliğinin olmasıdır. Kemik kalitesi de önemlidir. Dt. A. Funda DÖNMEZ Diş Hekimi İmplant, kelime anlamı olarak tedavi, estetik ve fonksiyonu sağlamak amacıyla canlı dokulara yerleştirilen cansız maddelerdir. Dental implantlar, kaybedilen dişlerin yerine, çene kemiğinde açılan yuvaya yerleştirilen, titanyumdan üretilmiş vidalardır. Titanyum doku dostu ve güvenilir bir materyaldir. Amaç kaybedilmiş dişlerin fonksiyon ve estetiğin geri kazanılmasıdır. Alt ve üst tam ve kısmi dişsizlik vakalarında ve tek diş eksikliği vakalarında lokal anestezi ile uygulanabilen güvenilir bir sistemdir. 16 göre daha başarılı estetik ve fonksiyon sağlamak mümkün olabilir. Bu nedenle tedaviye başlanmadan önce üst yapıya (protez) karar verilmelidir. Sistemik hastalıklar (diyabet, tansiyon) açısından hasta incelenmelidir. Alkol ve sigara bağımlılığı implant tedavisini olumsuz etkiler. Ağız bakımı önemlidir, implant tedavisi sonrası ağız bakımı daha da önem kazanır. Hastanın genel sağlık durumu iyi olduğunda, yaş sınırlaması yoktur. Ancak kızlarda 16-17, erkeklerde 17-18 yaşında kemik gelişimi tamamlandığında güvenle uygulanabilir. Hastanın genel sağlık durumu, uygulanacak implant sayısı ve radyolojik incelemelere göre tedavi planlaması yapılmalıdır. Hastanın implant tedavisinden beklentisi önemlidir, ancak bazı durumlarda hareketli protezlere Hastanın genel sağlık durumuna ve yerleştirilecek implant sayısına göre lokal anestezi ile her çene için 2 veya 3 operasyonla, genel anestezi ile tek operasyonla implant uygulaması yapılabilir. Kullanılacak implantın çapı ve boyuna uygun yuva açıldıktan ve implant çene kemiğine yerleştirildikten sonra, implant ile sağlıklı kemik dokusu arasında doğrudan yapısal ve fonksiyonel birleşmenin (osseointegrasyon) sağlanması beklenir. Bu süreç 2-3 ay arasında değişir. Bu süre sonrası radyolojik incelemelerle implantın kemiğe tutumuna bakılır, gerekirse hekim ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ tarafından bekleme süreci uzatılabilir. Osseointegrasyon sürecinin ardından sabit veya hareketli protez uygulamaları ile tedavi sonlandırılır. İmplant tedavisi, diş çekiminden hemen sonra da uygulanabilir. Ancak çekilen dişin boyu ve çapı, dişin kayıp nedeni (enfeksiyon, travma) immediate implant uygulaması açısından önemlidir. Özellikle ön bölge tek diş kayıpları için immadiate implant uygulaması ve bunu takiben geçici veya sürekli kuron yapılması, hastanın psikolojik sağlığı ve estetiği açısından önem kazanmaktadır. özellikle alt çenede kullanan hastalardır. Alt ve üst çenede uygulanacak 2’şer adet, toplamda 4 adet implant ile hastaların hareketli protezleri özel bağlantı parçaları ile sabitlenebilir. Böyle hastaların protezlerinin istem dışı (öksürme-hapşırma) ağızlarından çıkması veya fonksiyon esnasında hareket etmesi önlenmiş olur. İmplantların ömrü hastaya bağlıdır. Düzenli ağız bakımını yapan, sigara ve alkol kullanımı az olan veya hiç olmayan, düzenli olarak kontrollerine giden hastalarda implant başarısı %98’dir. İmplantların gelişimi başarı oranını yükseltmiştir. İmplant tedavisi diş hekimliğinde hasta ve hekim açısından yüz güldürücü bir tedavi sistemidir. Genel uygulama, diş çekimlerinden sonra en az 3 ay beklenmesi, sonra implantların yerleştirilmesi, 2-3 ay sonra da protetik tedavinin tamamlanması yönündedir. İmplant tedavisi; ağızdaki orijinal dişlerin zarar görmemesi, fonksiyon ve estetiğin doğala en yakın tamamlanması, güvenilir ve uzun ömürlü olması, çene kemiğinin erimesini önlemesi açısından en avantajlı tedavidir. Ancak implant tedavisinin diğer tedavilere göre daha maliyetli olması dezavantajıdır. Ağız bakımı açısından, implant tedavisi ve diğer tedaviler arasında çok farklılık yoktur. Genel sağlığımız için doğal dişlerimize de, yapay dişlerimize de implantlarımıza da aynı özeni göstermeliyiz. İmplant tedavisinden en çok memnun olan hastalar, uzun süre hareketli tam protezleri 17 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Diyabette Beslenme olabilir. Et hariç tüm yiyeceklerde şeker vardır, diyette önemli olan şeker yememek değildir, çünkü şeker en önemli enerji kaynağımızdır, önemli olan bazı şekerleri yememektir.(Kesme şeker ve üzüm.) Yiyeceklerdeki besin öğeleri ve kan şekerine olan etkilerinin bilinmesi sağlıklı diyet düzenleme yönünden önemlidir. Uzm. Dr. Önder BEKAR İç Hastalıkları Uzmanı Şeker düşürücü hapların veya insülinin yanlışlıkla veya doktorunuzun önerisi dışında fazla miktarda kullanılması kan şekerini düşürebilir. İnsülini şırıngaya dikkatle çekmemek, iyi görememe sonucu fazla insülin yapmak kan şekerini düşürebilir. Bazen ilaçlar normal alınmasına rağmen, yemek öğünleri atlanırsa veya unutulup yemekler vaktinde yenmezse alınan ilaçların etkisi ile kan şekeri düşebilir. Ara öğünlerin ihmal edilmesi hipoglisemiye adeta zemin hazırlar. Unutulan ara öğün sonrası hipoglisemi belirtileri ortaya çıkar. 18 Besin Öğeleri • Karbonhidratlar • Proteinler • Yağlar • Mineraller ve vitaminlerdir. bir madde besinlerdeki liflerdir. Lifler barsakta şekerin emilimini yavaşlatırlar. Lifi fazlaca içeren yiyecekler siyah ekmek, (çavdar, yulaf, kepekli ekmek, kepekli makarna) kepekli tahıl ürünleri ve taze sebzeler ve meyvelerdir. Unutmayın, çok yemek ve diyette izin verilmeyenleri yemek, kan şekerinin çok yükselmesi demektir. Karbonhidratlar sağlıklı besin seçiminde kan şekerine olan etkisi yönünden en önemli yiyeceklerdir. Karbonhidratlar basit ve bileşik yapıda bulunur. Bileşik olanlar en çok nişastada ve nişasta içeren besinlerde örneğin; patates, pirinç ve unlu gıdalarda (makarna, ekmek...) bulunur. Diyabet Diyeti Diyabette diyet; • Hastanın diyabetinin tipine yani Tip I veya Tip II oluşuna, • Yaşına • Kilosuna • Yüksek tansiyon, damar sertliği gibi durumların olup olmamasına, • Kullanılan ilaçlara göre düzenlenmelidir. Basit şekerler yani daha kolay emilen şekerler ise kesme şeker, süt, meyve, bal, reçel, marmelat, çikolata, biradadır. Üzüm, incir muz gibi meyveler şekerden oldukça zengin olduğundan ve basit şekerleri içerdiğinden diyabet diyetinde kısıtlı olarak yer alırlar. Basit şekerli yiyecekler süratle barsaklardan emildiği için kan şekerini çabucak yükseltirler. Tip II şekeri olanlarda vücudun insülin yapımı ve gıdalardan emilen şekere insülin cevabı yavaşlamış olduğu için yükselen bu şekeri hemen düşüremez. Sonuç olarak basit şeker içeren yiyecekler diyabet diyetinde iyice kısıtlanmalıdır. Son yıllarda diyabet diyeti oldukça esnek, serbest ve kişisel özelliklere göre düzenlenmektedir. Diyet açlık demek değildir, sık sık ve az az yenerek kan şekeri dengede tutulmaya çalışılır uzun süre aç kalmak ya da diyette önerilenden daha fazla yemek, kan şekerini yükseltir. Sık sık acıkmak şeker düşüklüğüne bağlı olabileceği gibi yüksek şekere de bağlı Nişasta ve bileşik yapıda şeker içerenler ise bağırsakta önce basit şekere yani glikoza parçalanıp emilecekleri için emilimleri yavaş olur. Kan şekerini daha yavaş yükseltirler. O halde bu tür yiyecekleri diyabetikler yiyebilirler. Bunlar taze sebzeler, bazı meyveler ve baklagillerdir. Kan şekerinin çabuk ve çok yükselmesini önleyen yani iyi yönde yardım eden diğer Proteinler vücudun yapı taşıdır. Ette, balıkta ve tavukta, peynirde, kuru baklagillerde bulunur. Et, kan şekerini doğrudan yükseltmez ama 2 yönden dikkate alınmalıdır. Son araştırmalar, fazla proteinin böbreklerde aşırı çalışmaya neden olabildiğini ve diyabete bağlı böbrek bozukluğunu hızlandırabileceğini gösterilmiştir. Ayrıca, fazla miktarda (örneğin günde vücut ağırlığının kilogramı için 2.2 gramdan fazla) yenen et, etin enerji kaynağı olarak kullanılamamasına sonuç olarak da vücutta yıkım olaylarının artmasına neden olur. Yağlar doğrudan yağ olarak, margarin, tereyağı ve sıvı yağlarda; yiyeceklerde ise etlerde, süt ve süt ürünlerinde bulunur. Yağlar çok kalorilidir. 1 gramı 9 kalori verir. Şişmanlarda diyetteki yağ miktarı mutlaka kısıtlanmalıdır. Katı ve hayvansal yağlar içerdikleri kolesterol fazlası nedeni ile damar sertliğini arttırdıklarından tüketilmesi önerilmez. Yağlar, kan şekerini yükseltmez ama şişmanlığı arttırdığı için diyabet tedavisini zorlaştırırlar. Salatalara ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ az miktarda bitkisel yağ ve limon konabilir. Yiyecekleri pişirmek de yağ içeriği yönünden önemlidir. Besinleri kızartırken yağ kullanıldığından, diyette serbest miktarda yenebilen yiyeceklerin bile kalori içeriği artar. Bunun yerine haşlama, fırında pişirme, buğulama tercih edilmelidir. Süt değişimi : Süt ve süt ürünleri bu grupta yer alır. 1 su bardağı süt (yaklaşık 250 gram) 1 su bardağı yoğurdun kalorisine eşdeğerdir, yaklaşık 150 kaloridir ve 1 süt değişim birimidir. Yağı alınmış süt ve yoğurdun kalorisi daha azdır. Sebze değişimi : Yeşil yapraklı sebzeler, kuşkonmaz, domates, salatalık, turp bu grupta yer alır. Kıvırcık salata, marul, salatalık, kırmızı turp serbest olarak yenebilir. Orta boy bir domates,10 adet sivri biber, 1 sebze birimidir. 1 sebze birimi Et değişimi: Et grubunun kalori içeriği içindeki yağ miktarına bağlıdır. 30 gramlık yağsız et örneğin 1 köfte, 1 birim ete eşdeğerdir, 70 kalori içerir. Bunun yerine aynı miktar tavuk, balık, yağsız biftek, 40 gram peynir, balık, yağsız 1 dilim salam veya 1 sosis yiyebilirsiniz. 30 kalori vermektedir. Sebzeler çiğ ya da pişmiş olarak yenebilir, etli olarak pişirilirse ayrıca yağ konmamalıdır, içindeki et miktarına göre et değişim listesinden azaltma yapılmalıdır. Ekmek değişimi: Ekmek, unlu diğer yiyecekler (galeta, bisküvi, tarhana, makarna, şehriye), pirinç bulgur, patates, mısır bu grupta yer alır. 30 gram’lık 1 dilim ekmek 15 g karbonhidrat ve 80 kalori içerir ve bir ekmek değişim birimidir. Bunun yerine küçük patates veya 4 adet Meyve değişimi : Taze meyveler C vitamini ve posadan zengindir. Muz, kayısı, portakal, elma potasyumdan zengindir. Meyvelerdeki bu posa, bağırsaklardan şekerin emilimini yavaşlattığından kan şekerini çabuk yükselmesini önler, yağların da emilimini azalttığından, kan yağlarının kraker (diyet etimek) veya 1 kase sebze çorbası veya 1 kase tarhana çorbası veya 2 -3 yemek kaşığı pirinç pilavı veya 3 kaşık makarna veya 1 su bardağı yağsız patlamış mısır yiyebilirsiniz. yükselmesini önler. 1 meyve değişim biriminde 15 gram karbonhidrat ve 60 kalori bulunur. Meyvelerin anlatılan iyi etkilerinden yararlanabilmek için meyve suyu yerine çiğ olarak kabuğu ile yenmeleri gereklidir. Meyvelerdeki şeker oranı fazla Tuz alımında kısıtlama, eğer diyabetlide şişmanlık, böbrek bozukluğu veya yüksek tansiyon yoksa pek gerekmez. Hangi diyabetlilerde kan şekeri düşer? Sadece diyetle tedavi olanlarda kan şekeri düşmez. Kan şekeri düşüklüğünün en sık rastlanan nedeni, şeker düşürücü ilaçların yanlış, hatalı, kontrolsüz kullanımı veya bu ilaçlarla yemek öğünleri ve bedensel faaliyetler arasındaki dengenin sağlanamamasıdır. Örneklerle görelim. Bazen haplar ve yemek öğünleri ile bir sorun olmamasına karşın normalden fazla hareket yapmak da şekeri düşürür. Örneğin yürümek, alışveriş yapmak, yük taşımak, uzun yolda otomobil kullanmak, normal dışı ev işleri, ev temizliği kan şekerinizi düşürebilir. Böyle durumlarda önceden ilacınızı azaltmalı veya ek yiyecek yemelisiniz. Bazı ilaçlar, şeker düşürücü ilaçlarınızın etkisini arttırarak kan şekerini düşürebilir. Bu nedenle şeker düşürücü ilaçlarınızdan başka ilaç kullanmanız gerekiyorsa mutlaka doktorunuza sorun ve diyabetli olduğunuzu bildirin. Bu ilaçlar arasında aspirin ve bazı antibiotikler önemlidir. Alkol alınması ile de kan şekeri düşebilir, akşam alkol alımı ile gece yarısı ve sabaha doğru kan şekeri düşebilir. Günlük beslenme planı nasıl yapılır? Günlük beslenme planınızda yer alan yiyecekleri 6 grupta topluyoruz. Bunların dengeli beslenme planındaki miktarı önemlidir. Besinlerin gruplanması yiyeceklerin değişim listeleri şeklinde değişik ve esnek olarak kullanılabilmesine yardımcı olur. Örneğin her değişim grubundaki yiyeceklerden eşdeğer birimi kadar yenebilir. Örneğin süt grubundan 1 bardak süt yerine 1bardak yoğurt yenebilir. Benzer şekilde et grubundan 1 birim olan 1 köfte yerine 1 küçük boy pirzola veya 1 yumurta veya 1 sosis yenebilir. Besin grupları ve pratikte kullanılan birim ölçüleri şöyledir: • • • • • • Ekmek ve nişasta grubu Et ve kuru baklagiller grubu Süt grubu Sebze grubu Meyve grubu Yağ grubu 19 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ olmamakla beraber sınırsız yenmeleri de önerilmez. Küçük boy elma, portakal, armut, 1 dilim karpuz verilebilir. Üzüm, incir, muz gibi meyvelerdeki şeker oranı oldukça fazla olduğundan ve basit şeker olduğundan bu meyveler oldukça kısıtlı olarak yenmelidir. ilaçlar alkolle beraber alındığında vücutta yaygın kızarıklık, özellikle yüz bölgesinde yanma hissi ve çarpıntı belirtilerine yol açabilmektedir, ayrıca kan şekerini gereğinden fazla düşürerek düşük şeker belirtilerinin de ortaya çıkmasına neden olabilir. Bunların yanında, taze sebzeler hem içerdikleri kalorinin az oluşu hem D vitamin ve lif yönünden zengin olduğundan serbest yenilebilir. Yapay Tatlandırıcılar Çay şekerinin diyabetlinin diyetinde iyice kısıtlanmasından sonra şeker tadı veren maddeler kullanılmaya başlanmıştır. Bunlara tatlandırıcı denir ve 2 grupta toplanır. Yağ değişimi : 1 gram yağ 9 kalori vermektedir. Tereyağı, margarin, krema, mayonez, tüm sıvı yağlar, zeytin bu grupta yer alır. 1 yağ değişimi 45 kalori sağlar. 1 tatlı kaşığı yağ 1 birimdir. Beslenme planında yağlar 2 yönden önem taşır: • Yağlar kalorijen olduğu için kilo azaltmaya yönelik diyetlerde her tür yağ azaltılmalı, derisiz tavuk eti, balık eti gibi yağsız etler, yağı azaltılmış süt, az yağlı peynir tercih edilmelidir. • Yağlardaki doymamış yağ asidi miktarı damar sertliği oluşumunu engellediğinden diyette yeterli oranda yer almalıdır. • Yağlar • Mineraller ve vitaminlerdir. Zeytinyağı, ay çiçek yağı gibi bitkisel yağlar doymamış yağ asitlerini içerdiği için kan kolesterolünü yükseltmezler. Tereyağı, et yağı, margarinler ise doymuş yağ asitlerini taşıdığı için damar sertliği yönünden önemli olan kolesterol ve trigliseritleri yükseltirler. Diyabet tiplerine göre diyet özellikleri tip I iseniz, insülin kullanıyorsanız bilmeniz gereken önemli nokta yemek öğünleri ile insülin yapma zamanlarını ayarlamaktır. Çocuklarda ve büyüme yaşındaki hastalarda kalori kısıtlaması önemli değildir. Çocuğun yaşına ve günlük ihtiyacına göre düzenlenmelidir. Eğer şekeriniz 40 yaşından sonra ortaya çıkmışsa ve şişmansanız mutlaka kilo vermelisiniz. Yağlardan, özellikle katı ve hayvansal kaynaklı yağlardan kaçınmalı, alkolden iyice uzaklaşmalısınız. Sıvı Yağlar bileşim yönünden faydalı olmasına rağmen kalori yönünden katı yağlarla aynıdır. Alkol ise 1 gramı 7 kalori içerdiğinden şekerlerden ve proteinlerden daha fazla kalorilidir. Ayrıca bazı şeker düşürücü 20 • Kalorili tatlandırıcılar : Bunların enerji değeri vardır. Fazla miktarda alındıklarında kan şekerini yükseltirler. Bunlardan meyve şekeri (fruktoz) balda ve meyvede bulunur. Kek, pasta yapımında kullanılan tatlandırıcılar fruktozdur. Sorbitol de tatlandırıcı olarak kullanılır. Sorbitol ısıya dayanıklıdır, pişirilmekle tadı kaybolmaz veya acılaşmaz, ayrıca, kıvam arttırıcı özellikleri olduğundan reçel, marmelat gibi tatlıların ve çikletlerin yapımı için uygundur. Ancak fazla alındığında (günde 50-60 g üzeri) ishal yapabilmektedir. • Kalori içermeyen tatlandırıcılar : Bunlar, günlük kullanılan miktarlarda kalorijen değildirler. Sakarin, Sıklamat, Aspartam bu gruptadır. Sakarin, çay şekerinden 300 kat daha tatlıdır. Ağızda metalik bir tat bırakmaktadır. Yemeklerle birlikte pişirildiğinde bu acı tat artar. Sakarin günlük kullanımdaki dozları ile (örneğin 15-20 tablet) emniyetle kullanılabilir. Aspartam bir aminoasittir. Şekerden 180 kat daha tatlıdır. Günlük dozlarda (15-20 tablet) zararlı yan etkisi yoktur. Diyet kola ve çikletlerin tatlandırılmasında kullanılmaktadır. Ağızda metalik tat bırakmaz. Fenilketonüri denen doğumsal hastalığın varlığında kullanılmamalıdır. Tatlandırıcılarla ilgili önemli bir nokta da enerji veren tatlandırıcılarla (fruktoz, sorbitol) yapılmış bal, reçel, çikolata gibi yiyeceklerin masum olmadığının bilinmesidir. Diyabetliler için yapıldığı bildirilen bu ürünler sınırsız olarak tüketilmemelidir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Gözyaşı Kanalı Gebelikte Beslenme Hastalıkları Op. Dr. Deniz Güleryüz ÇAKMAK Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Çoğu kadın bebeğinin gelişimi için doğru ve dengeli beslenemediğini düşünür. Hatta ilk aylarında kilo alamayan gebeler endişelenebilirler. Aslında tüm bu endişeler çoğu zaman gereksizdir. Çünkü bulantı ve kusmalar ile iştahsızlık problemleri ilk aylarda kilo almayı doğal olarak engelleyebilir. Hamile olduğunu yeni öğrenen kadınların pek çoğunda, en çok ilgi çeken konulardan birisi beslenme şeklinin nasıl olması gerektiğidir. Unutulmamalıdır ki bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve dengeli beslenmesiyle orantılıdır. Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve yaşı, hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek, annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için gerekeni seçip alarak beslenir. Normal bir gebelik sürecinde annenin kendi gereksinimine ek olarak tükettiklerinin bebeğe aktarılması sütün hijyenik ve iyi pastörize olmasına da özen gösterin. Proteinler Gebelikte artan protein gereksinimi karşılamak için kırmızı ve beyaz et, süt ve süt ürünleri, yumurta, balık, kuru baklagiller (fasulye, mercimek, barbunya..) gibi proteinden zengin besinler önerilir. Hayvansal gıdalardaki yağ mümkün ölçüde alınarak, etin yağsız şekilde tüketilmesi önerilir. Ayrıca balıkta proteinden başka bulunan omega 3 ve omega 6 yağ asitleri de bebeğin zekâ gelişimi üzerine olumlu etkili maddelerdir. Tüketilen balık taze ve iyi pişirilmiş olmalıdır. için annenin yaklaşık 10-12 kg alması yeterlidir. Bu artışı sağlayabilmek için gebelik öncesine göre bir gebe ek olarak günlük 20 gr. protein, 15-20 mg. demir, 500 mg. kalsiyum ve ortalama 300 kalorilik enerji alması gereklidir. Gebelikte sıklıkla tüketilmesi gereken besin öğelerine göz atalım. Kalsiyum Kalsiyum, bebeğinizin gebeliğin 8. haftasından itibaren oluşmaya başlayan kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir mineraldir. Gebelikte, normalde gerek duyduğunuz miktarın iki katı kadar kalsiyum gereklidir. Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır. Kalsiyum açısından zengin besinler peynir, süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerdir. Ancak süt ürünlerinin yağ açısından da zengin olduğundan dolayı yağı alınmış süt ve yoğurdu tercih etmeniz daha doğru olacaktır. Brucella, tifo benzeri hastalıklardan korunabilmek için tükettiğiniz peynirin ve Demir Gebelikte demirden zengin gıdaların tüketilmesi ve özellikle de 4 - 4.5 aylardan sonra folik asitli demir ilaçlarının kullanımı önemlidir. Çünkü özellikle bu aylardan sonra demir eksikliğine bağlı olarak kansızlık ortaya çıkabilir. Aşırı derecede kansızlığı olan kişilerde demir haplarına gebeliğin erken dönemlerinde de başlanabilir. Ancak bu durumda zaten ilk aylarda sık olarak görülen bulantı, kusma ve mide şikâyetlerinde artış olabileceğinden tedaviye başlangıç süresi bir kaç hafta ertelenebilir. Gebelerde demir eksikliği halsizlik, bitkinlik, nefes darlığı, uykuya meyillilik ve çarpıntı gibi şikâyetler oluşturabileceği gibi gebelikle ilgili olarak da erken doğum, bebeğin rahim içinde gelişememesi, ölü doğum ve düşük gibi komplikasyonlara zemin hazırlar. Ayrıca ileri derecede kansız bir gebe doğum sonrası lohusalık döneminde de sıkıntı çeker. Demir eksikliğini en aza indirebilmek için kan yapıcı; pekmez, kuru üzüm, kırmızı et, yumurta ve kuru baklagillerden zengin gıdaların tüketilmesine önem verilmelidir. Ayrıca C vitamininden zengin 21 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ meyve ve sebzeler de barsaklardan demir emilimini arttıracaklardır. Demir hapları kesinlikle sütle birlikte içilmemelidir. Çünkü süt, demirin emilimini azaltarak etkisizleştirmektedir. Lifli Gıdalar (Posalı gıdalar) Günlük beslenmenizin büyük bir bölümünü oluşturması gereken lifli (posalı) yiyecekler, gebelikte sık görülen kabızlığın ve bağırsak tembelliğinin önlenmesinde çok yararlıdır. Genellikle tüm sebze ve meyveler lif açısından zengindir. Her gün bolca yiyebilirsiniz. Kepekli besinler de lif içerir, ancak diğer bazı besinlerin bağırsaklardan emilimini azalttığından aşırı tüketilmemelidir. Lifli gıdalar en sık olarak kepekli ekmek, yulaf ezmesi, barbunya, kepekli makarnalar, kayısı, kuru üzüm, bezelye, pırasa, esmer pirinç, ahududu, kuruyemişte bol miktarda vardır. C Vitamini C vitamini demirin bağırsaklardan emiliminde, vücudun hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı bağışıklık direncinin arttırılmasında ve metabolizmamızdaki pek çok biyokimyasal süreç için gerekli bir vitamindir. C vitamini portakal, limon, kırmızı ve yeşil biber, domates, çilek, greyfurt, karnı bahar, lahana, brüksel lahanası gibi pek çok taze meyve ve sebzelerde bulunur. Vücutta depolanmadığı için her gün belli bir miktar alınmalıdır. Uzun süre saklanan ve pişirilen besinlerde C vitamininin çoğu kaybolur. Besinleri tazeyken tüketmeli, iyi yıkanmış sebzeleri çiğ ya da az haşlayarak yemelisiniz. Folik Asit Bebeğin merkezi sinir sisteminin gelişmesi için özellikle gebeliğin ilk haftalardan itibaren folik asit alınması çok önemlidir. Vücutta depolanmadığı ve gebelik süresince normalden fazlasına gerek duyulduğu için her gün alınmalıdır. Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır, ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır. En çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnı bahar, kepekli ekmekte mevcuttur. Doğal gıdalar gebenin folik asit açığını tam olarak kapatamayacağından ötürü gebeliğin ilk haftalarından itibaren hap olarak dışarıdan alınması uygun olacaktır. Gebelerde folik asit eksikliğine bağlı bebeklerde “nöral tüp defektleri” adı altında toplanan bir takım anormalliklerin ortaya çıkabileceği gösterilmiştir. Daha önceden folik asit eksikliği saptanmış veya nöral tüp defekt anomalili bebek doğurmuş kadınlar, gebe kalmayı düşündükleri tarihin en az 3 ay öncesinden itibaren folik asit alımına başlamalıdırlar. 22 Gebelikte Sıvı Alımı Gebelik süresince bol miktarda su ve sıvı alımı sizin ve gebeliğiniz açısından son derecede yararlıdır. Özellikle bol su tüketimi idrar yolu enfeksiyonu, bebeğin sıvısının normalden az oluşu, erken doğum eylemi, solunum yolu enfeksiyonları, kabızlık, ishal gibi pek çok durumda koruyucu veya tedavi edici olabilir. Gebelikte çay, kahve, kolalı içecekler ve kakao önerilmez. Çay içerdiği ‘tein’ maddesiyle demir eksikliğine yol açarken, diğer maddeler ‘kafein’ içerdiğinden ötürü bebek üzerine olumsuz etkide olabileceğinden dolayı önerilmemektedir. Maden suyu (soda) içilmesinin ise hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Tamamen doğal ve hiçbir katkı maddesi içermeyen nane, limon, adaçayı, ıhlamur, kuşburnu, papatya gibi bitki çayları da gebelikte içilebilir. Ancak, “sinameki çayı” nın içimi konusunda bazı endişeler vardır. O yüzden bu bitkisel çayın gebelik sırasında tüketilmesi önerilmemektedir. Alkol, gebelikte kullanıldığında bebekte ‘fetal alkol sendromu’ olarak tanımlanıp, zekâ geriliği ve bir takım yapısal anormalliklerle kendini gösteren problemlere yol açtığından ötürü kesinlikle zararlıdır. Gebelikte gereksiz kalori tüketimini de kısıtlamak gereklidir. Unutulmamalıdır ki, önemli olan annenin karnının yağ bağlaması değil içerideki bebeğin sağlıklı ve uygun gelişimidir. Bu yüzden kek, bisküvi, reçel ve meşrubat gibi temel besin öğelerinden yoksun şekerli yiyecek-içeceklerden mümkün olduğunca kaçınmak gereklidir. Ayrıca yağlı kızartmalar yerine haşlama türü gıdalar tercih edilmelidir. Aşırı tuz tüketiminden de kaçınmak uygundur. Özellikle son aylarda aşırı tuzlu yeme ile vücutta ödem artabilir, tansiyon yükselebilir ve kendinizi daha rahatsız hissedebilirsiniz. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Beslenme İçin İpuçları Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar halinde olmalıdır. Ne uzun süre aç kalın, ne de yediğinizde tıka basa midenizi doldurun. Aldığınız gıdaların taze olmasına dikkat edin. Konserve, beklemiş gıdalar ve içinde katkı maddeleri bulunarak saklanan gıdalar yerine taze ve doğal maddeleri tüketmeye özen gösterin. Gebeliğin ilk aylarında yapılan “toxoplasma testleri” sonucunda vücudunuz bu parazitle önceden hiç karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız şarttır. Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde ortaya çıkarsa bebekte ölümcül veya sakatlıklara yol açan problemlere neden olabilir. Toxoplasma özellikle iyi yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi pişmemiş çiğ etlerden geçer. Yediğiniz gıdalarda “çeşitliliğe” önem verin. Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali almanız mümkün olacaktır. Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine yönelin. Unutmayın ki önemli olan sizin kilo almanız değil bebeğin içeride yeterli şekilde beslenebilmesidir. Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması gereken iki madde folik asit ve demirdir. Bunlar harici vitamin veya mineral alımı da önemlidir. Sentetik multi vitamin hapları, dengeli beslenemeyen gebelerde destekleyici olarak verilebilse de doğal gıdaların hiçbir zaman yerini tutmayacaktır. şikâyeti varsa bol su içerek, kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek, her öğünde sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz. Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine koymak içindir. Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir veya çökelek de tüketebilirsiniz. Süt ve süt ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin. Yemeklerde iyotlu tuz kullanınız. Yüksek tansiyon varsa yemekleri az tuzlu pişirin. Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grisini rahatlık sağlayabilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı ve kusmalardan kendinizi korumak için bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları tercih edin. Mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun. Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin. Günde en az 8-10 bardak su için. Yaz aylarında bu miktar 15 bardağa kadar çıkılabilir. Özellikle ileri aylarda kabızlık Gebelik diyet yapmak için uygun bir zaman değildir. Hamilelikte belli miktarda kilo alımı şarttır. Zayıf bir bünyeye sahipseniz daha fazla, kilolu bir bünyeniz varsa daha az kilo almanız uygun olacaktır. 23 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Diz Ağrıları Op. Dr. Fatih Volkan TERCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ön diz ağrısı genelde, patellofemoral ekleme (diz kapağı ile uyluk kemiği arasındaki eklem) bağlı ağrıyı çağrıştırsa da, patellofemoral eklemi de kapsamak üzere, diz eklemi etrafındaki yumuşak dokular ve dizin ön kısmına yansıyan ağrılardan oluşmaktadır. Kondromalazi patella (chondromalacia patella) da genellikle ön diz ağrısını işaret eder, fakat ön diz ağrısı sadece kıkırdak doku bozukluğuna bağlı değildir. 24 Ön diz ağrısının klinik belirtileri; • Ağrı : Dizin ön tarafında künt ve batıcı tarzda bir ağrıdır, zaman zaman ani ve keskin ağrı olarak kendini gösterebilir. Dizin 90 derece bükülü pozisyonunda bir süre sabit kalması (oturma pozisyonu), devamlı çömelip doğrulmak, merdiven inip çıkma ile ağrı artar. Uzun süre oturduktan sonra ayağa kalkmakla ağrı ortaya çıkar ya da artar. Hastalar diz çöküp, doğrulurken dizlerinden sesler geldiğini ve buna bazen ağrının eşlik ettiğini belirtirler. • Kıtırtı sesi : Her kıtırtı sesi ön diz ağrısına sebep olmaz. • Boşalma : Dize yük binerken yapılan dizi bükme ve düzeltme hareketi, örneğin merdiven veya yokuş inip çıkma sırasında kuadriseps kasının ani gevşemesi ile dizde boşalma hissi olur. Çapraz bağ veya menisküs patolojilerdeki boşalma dönme hareketlerinde olurken, bunda tek planlı hareket sırasında boşalma görülür, ana sebep kuadrisep-hamstring kaslarının nöromüsküler kontrol dengesinin bir sebepe bağlı olarak kaybedilmesidir. • Kilitlenme : Kilitlenme şikayeti patella veya troklear bölgedeki kıkırdak bozukluklarına bağlı olabilir ve genelde bu his daha çok takılma şeklinde kendini belli eder. • Şişlik : Kıkırdak lezyonlarına bağlı olarak dizde aralıklarla şişlikler oluşabilir. Ön diz ağrısı nedenleri; Retinaküler ağrı : Patellofemoral dizilim bozukluğu olan hastalar genelde ön diz ağrısından şikâyet ederler. Yapılan artroskopik değerlendirmelerde görülen eklem yüzeyi kıkırdak sorunları önceleri ağrıyı açıklamakta kullanılsa da, daha sonra kıkırdak lezyonları ile ağrı arasında bir bağlantı olmadığı araştırıcılar tarafından ortaya konmuştur. Sinovial plika : Dizin iç tarafında medialde parapatellar bölgedeki plika ön diz ağrısı sebebi olabilir. Germe ve lokal tedavilere cevap verse de semptomatik plikanın kesin tedavisi artroskopik eksizyondur. Şikâyetlere sebep veren plikanın daha önemli başka bir sorunun göstergesi olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Kalın ve meniskoid görünümde olan ve dizi bükme ve düzeltme sırasında uyluk kemiğinin eklem yüzeyinde bozulmaya sebep olan bir plikanın çıkartılması gerektiği, diğerlerinin ise cerrahi dışı yöntemlerle tedavi edilmesi gerekir. Patellar tendinit ( koşucu dizi) : Patellanın (diz kapağı kemiği) alt ucunda patellar tendonda hassasiyet özellikle zıplamayı gerektiren sporlarda sık görülür. Cerrahi dışındaki tedavi bazen yetersiz kalabilir. Cerrahi dışı tedavide egzersiz programı modifikasyonu, iğne ile mekanik yolla revaskülarizasyon ve hidrokortizon iontoforezi etkili olabilir. Kuadriseps germeleri ve egzersizleri faydalıdır. Tekrarlayan tendon içi enjeksiyonlardan kaçınılmalıdır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Prepatellar bursitler Semptomları benzemekle birlikte diz üzeri çömelerek iş yapan kişilerde olur ve diz kapağı önü şiş görünümdedir. Akut dönemde şiş, ağrılı ve kızarık olabilir. Dizlik, aktivite modifikasyonu, NSAI veya steroid enjeksiyonuna cevap vermeyen tekrarlayan bursitlerde cerrahi eksizyon düşünülmelidir. ile dizin içinde diz kapağının altındaki bölgedeki yağ dokusu zedelenebilir. Özellikle dizin aşırı düzleşmesine neden olan durumlardaki dizlerde sık görülür. Parmakla üzerine bastırdığımızda oluşan hassasiyete bazı durumlarda sertlik eşlik edebilir. Tedavide germe egzersizleri, kortikosteroid enjeksiyonu ve artroskopik eksizyon kullanılmaktadır. Retropatellar Bursitler Tibial tüberkül ile patellar tendon arası bursanın inflamasyonu diz ekstansiyonda ve kuadriseps gevşek iken bu bölgedeki hassasiyet ile belirlenir, kuadriseps kasılı konumda ise tendon bursanın palpasyonunu engeller. Kortikosteroid enjeksiyonu veya konservatif takip tedavinin başlıca ilkelerini oluşturur. Pes Anserinus Bursiti Her ne kadar daha çok dizin iç tarafındaki kompartman problemleri ile karışsa da ağrısı öne yayılabilir. Esas problem dizin ön iç tarafında şişlik ve basmakla ağrıdır. Fat Pad Sendromu Doğrudan meydana gelen travmalar Dikkatli bir fizik muayene ile tanı konması gerekirse ileri tetkiklere gidilmesi uygundur. Çapraz Bağ Problemleri Çapraz bağ lezyonlarında kuadriseps zayıflığı, dizin bükülü kullanılması ve rotasyonel instabilite sebebi ile ön diz ağrısı oluşabilir. Patolojik ön-arka translasyon, patellofemoral sürtünmeyi arttırır ve ön diz ağrısını provoke eder. Ön çapraz bağ yırtıkları ve ameliyatları sonrası uygulanan erken hareket patellofemoral dejenerasyonu azaltır ve ağrı riskini sıfırlar. Koşucu Dizi (iliotibial band sendromu) Aşırı kullanmaya bağlı olabilecek irritasyonlarda patellofemoral eklem de etkilenebilir. Özellikle hafif dizilim bozukluğu olan kişilerde daha sık görülür. Tıbbi tedaviye iyi cevap verir. Menisküs Problemleri Bazı menisküs patolojisi olan hastaların ağrı kaynağı sorulduğunda dizin ön kısmını gösterdikleri unutulmamalıdır. Yansıyan Ağrılar Kalça, sakroiliak eklem ve omurga sorunları da dize yansıyan ağrıya sebep olabilir. 25 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İşitme Cihazları İşitmenin tamamen kaybolduğu durumlarda işitme cihazı fayda vermez. Op. Dr. Bülent AYMELEK Kulak Burun Boğaz Uzmanı İşitme cihazları nasıl çalışır? İşitme cihazının başlıca 3 parçası bulunmaktadır. • Mikrofon : Dışarıdan aldığı ses enerjisini elektriksel sinyale çeviren kısımdır. • Amplifikatör : Mikrofonun oluşturduğu elektriksel sinyalin şiddetini işitme kaybına göre ayarlayarak arttıran kısımdır. • Hoparlör : Şiddeti yükseltilen elektriksel sinyali ses enerjisine dönüştürür. İşitme cihazı, işitme kaybı yaşayan kişilerin mevcut duyma yeteneğini yükseltmek için, dışarıdan gelen sesleri, gürültüyü bastırıp konuşma seviyesini yükselterek kulağın duymasına yardımcı olan elektronik aletlerdir. Başlıca kulak seviyesinde kullanılanlar ve gövdeye bağlı olanlar olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Kulak seviyesindeki cihazlar kemik yolu ile iletim sağlayan cihazlar ve hava yolu ile iletim sağlayan cihazlar olarak iki tip olup hava yolu cihazlar kulak arkası, kulak içi ya da kulak kanalı içi olarak üç farklı tipte kullanılmaktadır. Vücut tipi cihazlar genel olarak ses şiddetini daha fazla artırma özelliğine sahip olup ileri derecedeki işitme kayıplarında tercih edilmektedir. 26 Kulak Arkası İşitme Cihazları Kanaliçi işitme cihazları : Her iki kulağa aynı anda uygulanan cihazlara bi-aural işitme cihazları denir. Her iki kulakta cihaz kullanmanın tek kulakta kullanıma göre başlıca avantajları: • Sesin her iki kulakta ayni şiddette duyulduğu dengeli işitme sağlamaları • Sesin geliş yönünü algılamayı sağlamaları • Gürültülü ortamda sesi anlama oranını artırmaları • Sesin şiddetini daha fazla artırma kapasitesidir. İşitme Cihazı Çeşitleri : İşitme cihazları genel olarak analog ve dijital olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır. Dijital işitme cihazları teknolojik olarak daha avantajlıdırlar. İşitme cihazları takılan yere göre de kulak arkası, kulak içi, kanal içi, gözlük tipi, cep tipi gibi çeşitlere ayrılırlar. Kulak arkasındaki kemik içine bir ameliyatla yerleştirilerek kullanılan (Koklear implant) işitme cihazları da vardır. İşitme cihazı kişinin işitme kaybının derecesine ve tipine göre farklılık göstermektedir. İşitme testi (odyometri) yapıldıktan sonra Kulak Burun Boğaz K.B.B. Uzman Doktorunuzun gerekli gördüğü durumda, işitme merkezlerine giderek uygun olan işitme cihazının, işitme uzmanı (odyometrist - odyolog) tarafından kulağınıza işitme cihazlarının denemesi ve uygulaması yapılacaktır. İşitme cihazı hangi durumlarda kullanılır? Kişide mevcut işitme kaybının ilaç veya ameliyatla düzelme ihtimalinin olmadığı ya da düzelme ihtimali olsa bile özellikle ameliyatların riskli bulunması durumunda işitme cihazı kullanılır. Genellikle iç kulakla ilgili (sensörinöral - sinirsel) işitme kayıplarında kullanılır, ancak bazen orta kulak problemlerinde de kullanılırlar. İşitme cihazını hangi kulağa takmak gerekir? Sadece bir kulakta işitme kaybı olduğu durumlarda zaten o kulağa işitme cihazı takılması gerekir. Ancak 2 kulak birden işitme kaybı yaşıyorsa cihazın hangi kulağa takılacağına duyulan sesi anlama yüzdesine bakarak karar verilir. Ancak tek taraflı işitmenin arttırılması sesin yönünün ayırt edilmesi açısından zararı olabilir. O nedenle her iki kulağa cihaz takılması daha faydalıdır. İşitme cihazı nasıl seçilir? İşitme cihazına karar verirken, işitme kaybının türüne ve kullanacak kişiye göre belirli ölçütler göz önünde tutulur. İşitme kaybının derecesi, işitme kaybının hangi frekanslarda olduğu, konuşmayı anlama derecesi, kulaktaki hastalığın ne olduğu ve hastanın tercihi önemlidir. İşitme Cihazlarının Ortak Özellikleri: • İşitme cihazları, işitme kayıplı kulağa normale çok yakın (CD) kalitesinde bir ses iletir. • İşitme cihazları az veya çok ileri derecede işitme kaybı olanlar içinde uygun bir cihazdır. • Dışarıdan gelen sesleri işitme kayıplı olan kulağın ihtiyacı olan ses seviyelerine göre, saniyede yaklaşık 40 milyon aritmetik hesaplama ile işlem yaparak, kulağın ihtiyacı olan sesleri kulağa iletir. • Bu özelliği sayesinde, konuşma ve gürültüyü ayırarak kullanıcının gürültülü mekânlardaki konuşmaları ön plana çıkartır ve anlamayı kolaylaştırır. • Kanal içi işitme cihazları pil dâhil 1,5–2 gramdır. • İşitme cihazlarının içinde 83000 transistorden oluşan bir mikroçip mevcuttur. • İşitme cihazının tasarımı sayesinde telefon ve cep telefonu ile rahat konuşulabilir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ İşitme kaybının tipi ve derecesi cihazdan görülen faydayı etkilemektedir. İşitme kaybı olan kişilerde işitme seviyesinde azalmanın yani sıra işitmeyi anlama kapasitesinde de azalma oluşur. İletim tipi kaybı olan hastalarda işitmeyi anlama yeteneği azalmaz ve bu grup hastalar cihazdan azami fayda görürler. Sinir tipi kaybı olan kişilerde anlama kapasitesi de azaldığı için sesler cihazla yükseltilerek duyurulsa bile işitileni anlamak her zaman mümkün olmayabilir. İşitme Cihazı Kulağı Tembelleştirir mi? İşitme cihazlarının kulağı tembelleştirmesi ya da mevcut hastalığın ilerlemesine sebep olması gibi bir durum söz konusu değildir. İşitme cihazı kullanıldığı süre içerisinde ise anlamada yarar sağladığı ve iç saçlı hücreleri aktive ettiği saptanmıştır. İşitme Cihazına Alışmak İçin Ne Yapacağım? İşitme cihazına alışma kullanıcının yaşına, işitme kaybının derecesine, süresine ve işitme cihazını kabullenme isteğine bağlı olarak kişiden kişiye değişir. Cihaza alışma pratik, sabır ve zaman ister, fakat sonuç olumludur. Bu alışma süresinde hasta rahatsız olursa cihazı çıkarıp 1–2 saat ara vermelidir. Her gün bir gün öncekinden biraz daha fazla süreyle işitme cihazını kullanılması önerilir. İşitme cihazına tam olarak alışmak için 1–1,5 ay yeterlidir. Unutulmaması gereken işitme cihazı sadece konuşmayı değil, çevredeki tüm sesleri hastaya duyuracaktır. Zaman içinde unutulmuş olan bu sesler ilk günlerde hastayı rahatsız edebilir. Alışma sürecinde genel olarak şunlara dikkat edilebilir: seslere alışılmaya çalışılmalı • Hasta duyduğu sesin kaynağını bulmaya, anlamaya çalışmalı (trafik sesi mi?, süpürge sesi mi? Kapı sesi mi?) • Hastaya televizyondan haberleri izleyip takip etmesi önerilir. 1. Hafta: 2. Haftadan sonra: • Hasta işitme cihazını günde en az 5 saat takabilir. • 3–4 kişilik konuşma gruplarında işitme cihazını kullanmaya başlayabilir. • Hastadan ayırt etmekte zorlandığı kelimelerin listesi istenir (örneğin HastanePostane, Taş-Yaş, Kuş-Koş gibi). Hastadan bu listeyi bir yakınına okutması (ilk önce dudaklara bakarak daha sonra gözlerini kapatarak) ve tekrar etmesi istenir. • Artık dışarı çıkıp tabiattaki sesleri dinlemelidir. • Hastadan konuşmalar sırasında anlamadığı bir şey olursa, karşıdaki kişiden söylediği kelimeyi tekrarlamasını istenir. • İkinci haftada artık işitme cihazı tiyatro, sinema, kahvehane gibi kalabalık ortamlarda kullanabilir. • Hasta kalabalık ortamlarda mümkün olduğunca bir kişiyle konuşmaya çalışmalıdır. • Artık hasta işitme cihazını daimi takabilir. • İşitme cihazı ilk bir hafta sadece evde kullanılmalı. • İşitme cihazını takıp, rahat duyulabilecek şekilde ayarlanmalı. • Evde dolaşıp, değişik sesler dinlenmeli (Gazete hışırtısı, hapşırma, öksürme, saat, telefon zili, kapı sesi gibi) • Kullanıcı kendini sinirli veya yorgun hissederse işitme cihazını kapatıp kullanıma ara vermeli. Bir müddet sonra işitme cihazı tekrar takılmalı. • Kullanıcı yüksek sesle gazete veya kitap okuyup kendi sesini kontrol etmeli. • Sadece bir kişi ile konuşup, konuşanın yüzüne bakarak ve sonra da bakmadan konuşulanı anlamaya çalışılmalı. (başlangıçta konuşan kişinin yüzüne bakmak dudak hareketlerini takip etmek anlamayı kolaylaştırır.) • Evde günlük işler yapılırken işitme cihazı takılıp, değişik sesler dinlenmeli (kapı çarpması, su kaynaması, çamaşır makinesi, elektrikli süpürge, sokak gürültüsü gibi) ve bu 27 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Okul Çağında Beslenme kazanmaktadır. Bu dönemde sağlıklı beslenme sağlanamazsa büyümede yavaşlama görülür ve çeşitli sağlık sorunlarına zemin hazırlanır. Bu dönemde besin alımında bazı güçlükler yaşanabilir. Bunu çok iyi ayarlamak ailelere ve öğretmenlere düşmektedir. Bu dönemdeki güçlükleri şöyle sıralayabiliriz. • Okula gidiş geliş zamanları iyi Uzm. Dr. A. Orhan DENGİZ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Okul çağı, çocuğun çevresi ile iletişiminin arttığı, birçok alışkanlığın kazanıldığı ve ailesinden ilk kez ciddi bir şekilde ayrıldığı bir dönemdir. Bu çağda eğitim ve çevresel faktörler çocuğun ruhsal gelişimini etkilerken, sağlıklı büyüme ve gelişme de sağlıklı bir beslenme ile desteklenmelidir. Hızlı büyüme ve gelişmenin başladığı, fiziksel aktivitenin de arttığı ilkokul çağında (6-12 yaş arası) çocukların beslenmesi, aile ve okul yönetimi işbirliği ile düzenlenmeli ve yönlendirilmelidir. Süt çocukluğunun dönemi olarak kabul ettiğimiz yaşamın ilk yılında beslenme büyümenin başlıca belirleyicisi iken, oyun ve okul çocukluğu dönemlerindeki beslenme, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve erişkin yaşta etkileri çıkacak olan çeşitli sağlık sorunlarının önlenmesi açısından önem ayarlanamadığı için çocuğun özellikle kahvaltı yapması güçleşebilir. • Okulda kalma süresi uzun olabilir ve çocuk uzun süre aç kalmak zorunda kalabilir. • Öğle vakti eve gelememe durumunda çocuklar kantinden besleyici değeri az kalori değeri yüksek besinlere yönelebilir. Ya da çocuk besin bulamazsa yeterli kalori alamayabilir. • Çocuk evinde yeterli beslenebilme olanağı sağlamayabilir. • Çocuğun fiziksel aktivitesi az ya da çok olabilir. Okulda hazırlanan beslenme planı çocuğa yeterli ve dengeli besin maddesi sağlamayabilir. • Çocuk okul öncesi dönemde yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı kazanmamış olabilir. Okul çağı çocukların beslenmesinde iki önemli amaç bulunmaktadır. Birincisi; öğrenme çağındaki çocuğa temel beslenme bilgilerini ve beslenme ile sağlık arasındaki ilişkileri öğretmek, sağlıklı olabilmek için yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığını kazandırabilmek. İkincisi ise; eldeki mevcut olanakları en iyi şekilde kullanarak okul çocuğunun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlamaktır. Bu amaçlara ulaşmak için şu önlemleri almak gerekmektedir: • Çocuklara çalışma, yemek yeme, oyun oynama, uyuma gibi işler için zamanını dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde kazanabilir. Bu alışkanlığı kazandırma çocukların kahvaltı yapmama gibi temel yapılması gereken beslenme görevini aksatmamayı sağlar. • Okulda çocuklara uzun kalma süresinde ara kahvaltı ile beslenme değeri yüksek öğün verilebilir ve tüketmesi için zaman sağlanabilir. • Okuldan öğle yemeği için evine gitmeyen çocuklara eksik besin alımını engelleyecek iyi bir menü okul yönetimi tarafından beslenme uzmanı kontrolünde planlanabilir veya 28 beslenme çantası hazırlanarak çocuğun yanına besin alması sağlanabilir. • Günlük yaşam aktivitelerinde yaşlarına, fiziksel aktiviteleri ve vücut cüsselerine göre ne kadar besin almasının gerektiği eğitimler vererek anlatılabilir. • Çocuğun anlayabileceği, bulabileceği, “nasıl sağlıklı besin seçilir” konusunda öğretmen, aile ve çocuk eğitilmeli, yetersiz ve dengesiz beslenen bireylerde görülen sorunlar anlatılabilir. • Okul kantinleri, çevrede besin ve içecek satışı yapan yerler denetlenebilir. Kantinlere meyve, ayran ve sağlıklı sandviçlerin satılması sağlanabilir. Günün ilk öğünü olan kahvaltı, her birey için olduğu gibi çocuklar için de en önemli öğündür. Sabah oluşan açlık, öğrenme üzerinde olumsuz etkilere sebep olmakta, konsantrasyon, problem çözme, okuma, yazma, aritmetik gibi temel öğrenme becerilerinde azalma ve güçleşmeye yol açmaktadır. Kahvaltı alışkanlığı olmayan çocuklarda performanslarında düşüklük ve yorgunluk hissi görülebilir. Düzenli kahvaltı yapmak; öğrenme, dikkat, verimlilik, yaratıcılık, gücünde artışa neden olmakta ve fiziksel dayanıklılığı olumlu etkilemektedir. Bu nedenle her çocuğun düzenli bir şekilde kahvaltı yapması sağlanmalı ve buna uygun koşullar yaratılmalıdır. Kahvaltıda çeşitlilik birinci önem verilecek kural olmalıdır. Değişik renkte sebzeler (havuç dilimi, domates, maydanoz, salatalık, taze nane vb.) taze kuru meyveler (elma, muz, armut dilimleri veya kuru kayısı, kuru incir, kuru üzüm vb.), süt ve süt ürünleri (az yağlı peynir çeşitleri, az yağlı süt), yumurta, tam buğday ekmeği, çavdar ekmeği, kepekli ekmek güne iyi bir başlangıç olacaktır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kahvaltı Yapmayı Kolaylaştıracak Öneriler Erken saatlerde aç hissetmemek yerine güne taze sıkılmış bir meyve suyu veya sütle başlayabilir, ilerleyen saatlerde acıktığınızda besleyici bir ara kahvaltı çocuğunuza verebilirsiniz. Evinizden hazırladığınız kepekli ekmek arasına peynirli sandviç gibi... Vaktin olmadığından şikâyet etmek yerine kahvaltıda yenilecek besinleri bir gece önceden hazırlayabilir veya hazırlanması kolay besinleri evinizde bulundurabilirsiniz. En güzel örneği sütle hazırlanabilecek vitamin ve minerallerden zengin kahvaltılık tahıl gevrekleridir. Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline getirdiğinizde göreceksiniz ertesi gün hemen hemen aynı saatlerde çocuğunuz acıkacak ve kahvaltı yapmayı kendisi isteyecektir. Düzenli kahvaltı yapmak için erken uyumak en iyi yöntemdir. Bu sayede bir gece önceden hazırlamaz, daha rahatça kahvaltı yapma olanağı yaratırsınız. Eğer geleneksel alışılmış kahvaltılardan çocuğunuz hoşlanmıyor ise kahvaltıyı atlamak yerine çorba, onun sevdiği besinlerden oluşturulacak karışımlarla zevkli bir kahvaltı oluşturabilirsiniz. Vücudumuz için gerekli olan 40 civarındaki Okul Çağı Çocukları İçin Örnek Menü Sabah Kahvaltı • 1 bardak süt • Ekmek • Beyaz peynir • Yumurta • Bal ya da reçel • Domates salatalık Ara Öğün • Meyve suyu • Ev yapımı sebzeli börek Öğle Yemeği • 1 kase çorba • Etli sebze yemeği • Pilav ya da makarna • Yoğurt veya cacık Ara Öğün • Taze meyve - bisküvi Akşam Yemeği • Balık, tavuk ya da et yemeği • Salata • Tatlı ya da meyve Ara Öğün • Taze meyve - süt besin öğesini sağlayan tek bir besin bulunmamaktadır. Bu besin öğelerini sağlamak için 5 temel besin grubu olan tahıl grubu, sebze-meyve grubu, süt yoğurt grubu, et - kuru baklagil - yumurta grubu ve yağ grubunun çocuklarda yeterli miktarda ve eşit olmasını sağlamalıyız. Bu nedenle sağlıklı çocuklar için beslenmede 10 kural çocukların büyüme gelişmelerine yardımcı olacaktır. • Düzenli fiziksel aktivite yaptırın • Daha fazla sebze ve meyve tükettirin • Tam taneli tahıllar tükettirin • Az yağlı besinleri tercih etmelerine özen gösterin • Güvenli şeker ve tuz alımını sağlayın • Kalsiyum gereksinimlerini karşılayın • Et, tavuk, balık, kuru baklagil ve kuru yemiş grubu gibi kaliteli proteinlere yer verin • Folik asitten zengin besinleri tüketin lif(posa)zengin beslenin • Fast-food beslenmeden kalp-damar hastalıklarının oluşum riskini hızlandırdığı için uzak durulmalıdır. şişmanlama korkusu ve kilo kontrolü yapma bahanesi ile yetersiz beslenmektedir. Öğün atlanınca fast-foodlar devreye girmektedir. Aile kahvaltının önemini çocuğa anlatırken; Yanlış Beslenmeye Bağlı Gelişen Komplikasyonlar • Fast food ve abur cuburla beslenme alışkanlığı : Günümüzde yaşantımıza bu tip beslenme alışkanlığı hızlı yaşam temposu sebebi ile doğmuş ve sonrada bir endüstri ve yaşam tarzı haline gelmiştir. Ülkemizde ilkokul yıllarına kadar bu tip beslenme inmiştir. Bu tür beslenme yüksek enerjili ve besleyici değeri olmayan bir beslenme biçimidir ve kalorinin %40-50’si yağlardan gelir. Bu tür yiyeceklerde vitamin A düzeyi ve kalsiyumu düşük ve tuz oranı (sodyumu) yüksektir. Bu tür gıdalarla beslenenler hipertansiyon, şişmanlık, gastroözefagial reflü hastalığı, inflamatuvar barsak hastalığı ve vitamin-mineral eksikliği problemlerinin karşımıza çıkacağını unutmamamız gerekir. kahvaltının ileriki yılları da olumlu etkileyecek alışkanlık olduğun, güne iyi başlangıç yapmanın iyi bir sırrı olduğu belirtilmeli, kilo kontrolünde bile atlanmaması gereken bir öğün olduğu anlatılmalıdır. Okul çağı öğrencilerinde karşımıza çıkan diğer problem öğün atlanmasıdır. En çok sabah kahvaltısı atlanmaktadır. Okula yetişme telaşı, yetersiz zaman gibi mazeretler ile bu öğün atlanmaktadır. Ayrıca kız çocukları arkadaşlarından etkilenerek • Obezite : Genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı şişmanlık bazen çocukluk ve ergenlik çağında önemli sorun olmaktadır. Aşırı yeme alışkanlığı bazen ailesel kaynaklı bir sorunla ilgili de olabilir. 29 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Tansiyon, ateroskleroz, şeker hastalığı ve kalp hastalarının görülüş sıklığı şişman olanlarda artar. Uygunsuz beslenme alışkanlığı ve sedanter yaşamda çevresel faktörler olarak obesitede rol alır. Televizyon ve bilgisayar başında geçirilen zamanın artması ve bunların karşısında yüksek enerjili ve düşük besleyici değeri olan besinlerin alınması, dersler sebebi ile çocukların evde işlere yardım etmelerinin azalması, servis ile okula kadar gitme, yürüme ve spor alışkanlıklarının olmaması şişmanlığa davetiye hazırlar. Obez çocuklar diğer çocuklar tarafından ‘’tembel, çirkin ve aptal vb.’’ sıfatlarla tarif edilmiş istenmeyen ve güvenilmeyen kişiler olarak sınıflandırılmışlardır. Obez çocukların tıbbı, diyet tedavisi gibi yaklaşımların yanında psikiyatrik açıdan da desteklenmesi gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Obez çocukları tedavi ederken diyet, egzersiz ve aileyle beraber davranış tedavisi gerekmekte tedavide ani kilo kayıplarından büyüme geriliğine yol açacak kısıtlamalardan kaçınılmalıdır. • Hiperkolesterolemi ve ateroskleroz: Aterosklerozun temelleri birçok çalışmada gösterildiği gibi çocukluk çağında atılmaktadır. Adolesan ve çocukluk çağında yapılan çalışmalar diyetteki enerjinin %30’unun yağlardan sağlanması gerektiği, total yağ miktarının en fazla 1/3’ünün satüre (doymuş yağlar) yağ asitlerinden oluşması ve günlük kolesterol alımının 300 kaloriyi geçmemesi gerektiği bildirilmiştir. Çocuklarda hiperkolesterolemi tedavisinde uygulamalarda dikkatli olunmalıdır. Düşük yağ ve düşük kolesterollü besinleri önermek 30 bir bakıma kırmızı et, yumurta, ve süt gibi besin değeri olan gıdalarda kısıtlama demektir. Bu uygulama sırasında çocuklarda vitamin ve mineral eksikliği ortaya çıkabilir. Bunlar doğal yollardan diğer besinler ile karşılanmaya çalışılmalıdır. • Raşitizim : Hızlı büyüme sırasında D vitamini sınırda olanlarda raşitizm gelişebilmektedir. yaş arasında ve erkek çocuklarda sık görülmektedir. En sık 6 yaş civarında görülmektedir. Kısa süren konsantrasyon gücü, patlayıcı tarzdaki hareketler, aşırı duyarlılık, baş ağrısı ve solunum sıkıntısı gözlenen bulgulardır. Sebep olarak genetik, besin alerjisi, ailenin karşı tutumları ve hamilelikte sigara içimi bulunmaktadır. Bu durum yağ asidi bozuklukları ve karbonhidrat bozuklukları ile ilişkili olabilir. • Anemi (kansızlık) : Düşük sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar dengesiz ve yetersiz beslendiklerinden anemi sık görülür. Ailenin kırmızı et tüketememesi veya çocuğun bu yiyeceği tüketmemesi anemiye zemin hazırlar. Bazı çocuklar ise az miktarda yeşil sebze ve meyve tüketmeleri sonucu alınan C vitamini azalır, sonuçta demirin emilimi için önemli olan vitamin azalmış olur. Örneğin, kırmızı eti sevmeyen okul çağındaki çocuklara özendirici olarak ekmek arası yeşillik ve köfte verilmelidir. • Yemek yeme ile ilgili bozuklukları : Bu bulgular en fazla adolesan yaşta bilinç altında şekillendirdikleri kişilere özenmeleri, mankenliğe ve film yıldızlarına özenme sonucu anoreksiya nervosa ve bulimia nervosa görülebilmektedir. Kendi kendine kusturmalar, ishal yapıcı ilaçlarla dışkı sayısını arttırma ve idrar söktürücü ilaç kullanıp sık idrara gitme belirtileri konusunda aileler iyi bir gözlemci olmalıdırlar. • Diyet ile ilgili olarak davranış bozuklukları: Hiperkinezi çocuklarda uzun süreli var olan motor aktivite olarak göze çarpmaktadır.1-16 Bu bilgiler ışığında, süt çocukluğu ve oyun çocukluğu döneminde olduğu gibi, çoğu kez ihmale uğrayan okul çocuğu beslenmesine de özen gösterilmesinin, çocukların standart büyüme ve gelişmelerini sağlamanın yanı sıra ileriki yıllarda sağlıklı beslenme alışkanlıklarını sürdürmeleri ve ateroksleroz, hiperkolesterolemi, tip II diyabet gibi hastalıklardan korunmalarını sağlayacağı unutulmamalıdır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Bacak Varisleri ilişkili doğuştan veya ailesel birtakım problemlerin sonucudur. Bu primer varisler genellikle büyük safenöz sistemin alt kısımlarında gelişir. Sekonder veya edinsel variköziteler venöz kapakçıkların travma, derin ven trombozu veya enflamasyon gibi nedenlerle hasarlanması sonucu gelişir. Uzun süre ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm bacak varislerinin daha çok şikâyete neden olmasını sağlar. Op. Dr. Ali Fuat PAKER Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Bacaklarda yüzeyel toplardamarların düzensiz bir biçimde uzayarak büklümlü genişlemesi ve kıvrımlar oluşturması “varis” olarak adlandırılır. Telenjiektazik, retiküler ve büyük toplardamar varisleri olmak üzere 3 tip varis bulunmaktadır. Telenjiektazik varisler, ciltte yüzeyel yerleşim gösterirler. 0.1 mm veya daha az çaptadırlar. Elle hissedilmezler. Mavi veya kırmızı çizgisel renk değişiklikleri olarak görülürler. Bölgesel olarak yıldız şekilli veya örümcek ağına benzer yaygın çizgisel oluşumlar olup tüm bacağı sarabilirler. Retiküler varisler, ciltten hafif kabarık, çapları 0.4 mm’ den küçük olan mavi-mor renkli, elle zor hissedilebilen varislerdir. Büyük toplardamar varisleri (safen ven varisleri) büyük ve küçük safen venlerinin seyirleri boyunca görülen büyük geniş kıvrımlar oluşturan, elle ve gözle kolayca fark edilebilen varislerdir. Bunlar 4 mm’ den büyük çaplıdırlar. Cilt altında seyrettikleri için genellikle derinin rengini değiştirmezler. Damarın kendine ait yeşilimsi renginin yansıması görülür. Bacak varisleri yetişkin nüfusun %15-20’sini etkiler. Kadınlarda erkeklere oranla 2-4 kat daha fazla görülür. Ailesel geçiş oranı %50 den fazladır. 20-70 yaş arası kadınların %55’i varislerden şikâyetçidir. Varisler gelişim yollarına göre iki farklı biçimde değerlendirilirler. Bunlar primer ve sekonder olarak isimlendirilir. Primer varisler damar duvarının elastikiyetinin kaybı veya venöz kapakçıkların yetersizliği veya yokluğu ile Varis oluşumunu kolaylaştıran bazı faktörler vardır. Uzun süre ayakta durmak, hamilelik, şişmanlık, oturarak çalışmak, hareketsizlik, yaşlılık, ilaç kullanımı (örnek: doğum kontrol hapı). Bacak varisi bulunan hastaların en yaygın şikâyeti, bacaklarının görüntüsünün bozulması ve uzun süre ayakta durunca ortaya çıkan bacak ağrısı ve bacaklarda ağırlaşmadır. Yaygın görülen şikâyetler şu şekilde sıralanabilir. Ağrı : Bu ağrı tüm bacağı ve özellikle diz altı bölgeyi etkileyen derin, künt ve bacağa ağırlık hissi veren bir ağrıdır. Uzun süre ayakta kalmakla artar ve bacağı yukarı kaldırmakla azalır. travma olduğunda büyük kanamalar olabilir. Benzer şekilde belirginleşmiş bir damara olan bir travma da aşırı kanamaya neden olabilir. Varis için tedavi gerekir mi? Varis tedavisinde amaç yaşam kalitesini artırmak olmalıdır. Tedavilerde standardize edilmiş bir yöntem yoktur. Her hasta için tedavi kişiseldir ve o hastanın bacak yapısı, cilt yapısı, varisin derecesi ve mevcut diğer sağlık durumları gibi birçok parametre değerlendirilerek karar verilir. Ancak şu hiçbir zaman unutulmamalıdır ki varis tedavisinde en önemli temel esaslar disiplin ve sabırdır. Varis tedavisinde yapılan en büyük hata tedavinin ertelenmesidir. Ne tür tedaviler uygulanabilir? İlaçlar : Varisin tedavisinde çok sayıda ilaç kullanılmaktadır. İlaçların bir kısmını kimyasal maddelerden elde edilirken bir bölümü ise bitkisel özütlerden elde edilir. Varis çorabı : Varis tedavisinde kullanılan yöntemlerin büyük bir bölümünde tedaviye ek olarak varis çorabı kullanılır. Varis çorapları hastanın şikâyetlerinin ve Kaşıntı : Bacak kaşınabilir ve sıcaklık, yanma hissi ve bazen de zonklama olabilir. Genelde variköz damarların üzerinde olur ve yaygın bir his olmasa da bazen cilt değişiklikleri olduğunda ayak bileğine sınırlı olabilir. Ayak bileğinde şişme : Özellikle akşamları ayak bileklerinde hafif veya orta dereceli şişlikler belirir. Gece krampları : Yaygın bir semptom olmasına karşın variköz venler ile ilişkisi ispatlanmamıştır. Yüzeyel tromboflebitler : Yüzeyel varisli damarların içinde kanın pıhtılaşması (trombozu) üstünde bulunan cildin akut inflamasyonuna neden olur. Kendiliğinden oluşabileceği gibi hafif bir travma, hareketsizlik veya uzun süreli yolculuklar sonucu da oluşabilir. Gizli tümörler gibi diğer nedenler de unutulmamalıdır. Akut dönemde cilt kızarık, sıcak ve çok hassastır. Ayak bileğinde cilt değişiklikleri. Bu değişiklikler hafif hemosiderin pigmentasyonundan variköz egzama, lipodermatoskleroz ve açık yaraya kadar değişebilir. Kanama : Yüksek ayak bileği basınçlarının olduğu durumlar da hassas cilde hafif bir 31 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ayakta kalmayın. Oturan birinin arada bir ayağa kalması ve dolaşması gerekir. Günde birçok kez bacakları yüksekte tutmak yararlıdır. Ayrıca ayaklarınızla A harfi yapacak gibi topukları uzaklaştırıp, başparmakları birleştirin. Topukları birleştirip parmakları uzaklaştırarak V harfi yapın. Topuklarınız yerde kalsın, ayaklarınızın ön kısmını yukarı kaldırın. Sonra ayaklarınızın önü yerle temastayken topuklarınızı yukarı kaldırın. Hareketlerin hepsini 10 ar kez tekrarlayın. hastalığının derecesine göre ihtiyaç duyulan basınç aralıklarında kullanılır. Varis çorapları bu faydalı etkilerini bağ dokusuna destek olarak, doku basıncını yükselterek, filtrasyon miktarını azaltarak, ödemi azaltıp ve önleyerek, toplardamar tansiyonunu baskılayarak, kapak yetersizliğini önleyerek, diz altı kas gücünü artırarak, damarlardaki kan akışını hızlandırarak ve lenf dolaşımını destekleyerek gösterirler. Lazer : Varisli damarların cerrahi tedavisine alternatif olarak lazer enerjisi kullanılarak kurutulmasıdır. Damar içi(EVLT) ve cilt üzerinden olmak üzere iki şekilde yapılabilir. Cilt üzerinden uygulanan tipi genellikle ince retiküler varisler ve telenjiektazilerde kullanılırken; damar içi uygulanan tipi daha büyük varislerin tedavisinde kullanılır. Her yöntemde olduğu gibi bazı yan etkiler görülebilir. Diğer alternatif tedavi yöntemlerine göre daha pahalıdır. Skleroterapi : Damar içine enjektörle girilip ve çeşitli büzüştürücü maddeler verilerek varisli damarların söndürülmesidir. Uygulamasının kolay olması nedeniyle popülaritesini her zaman korumuş bir yöntemdir. Cerrahi sonrası kalıntı varislerde ve kozmetik amaçlarla 1mm den küçük olan lezyonlarda artan oranlarda kullanılmaktadır. Skleroterapi için günümüzde en çok kullanılan ilaç Polidocanol dur. Değişik konsantrasyonlarda bulunur ve uygulanacak damara özel dozlarda kullanılır. Termokoagülasyon (TC 3000): Termokoagülasyon ince varislerin yok edilmesini amaçlayan, her cilt tipinde kullanılabilen bir yöntemdir. Herhangi bir bölgede, her biçim ve renkteki ince varisler bu yöntem ile tedavi edilebilir. Özellikle, çok küçük çaplı ve varisler için uygundur. Cihaz, bir jeneratör ve sadece damara enerji verilmesini sağlayan çevredeki dokuya herhangi bir zarar vermeyen tek kullanımlık izolasyonlu nikel iğnelerden oluşur. Jeneratörün gücü optimum enerji vererek nekroz riskini önlemektedir. Nikel allerjisi olan kişilerde altın iğneler kullanılır. TC işlemi sonrasında ince varislerin anında yok olduğu görülür. Termokoagülasyon nedeniyle cilt üzerinde işlemi takiben takip eden dakikalarda küçük 32 bir kabarıklık ve kızarıklık oluşur. 1-2 günde kabuklaşma oluşur ve 4 ila 6 hafta içinde tamamen yok olur. Avantajları : Komplikasyon görülmez, kullanımı kolaydır, telenjiektazi ve ince retiküler varisler anında yok olur, alerji yapmaz, pigmentasyon (renk değişikliği) olmaz, yanık olmaz yan etkisi yoktur, hasta için rahattır ve bandaj gerektirmez. Her çeşit telenjiektazi ve ince retiküler varis (yıldız ve örümcek ağı görünümünde) üzerinde son derece etkilidir. Güneşe çıkmaya izin verir ve her cilt tipinde uygulanabilir. Seanslar 15 dakika sürer. Bir seans 250-500 palsa karşılık gelir. Soğuk suyla bacaklara duş yapmak : Cilde uygulanan soğuk su ile venler büzülür ve kan daha çabuk kalbe akar. Sabah ve akşam bacaklara ayaklardan başlayıp yukarı doğru soğuk su duşu uygulamak faydalıdır. Bol giysileri tercih edin. Sıkı kemerler kan akımını zorlaştırır. Külotlu çorapların da bel kısmını sıkmaması gerekir. Ayakkabı topukları 5 cm.den yüksek olmamalı. Topuklar ne kadar yüksekse bacak kaslarının pompalama işlevi o kadar zayıftır. Giydiğiniz ayakkabıyı her gün değiştirin. Değişik yükseklikteki topuklar kan pompasına uyarıcı etki yapar. Radyofrekans : Varisli damarların içine ciltten ultrason eşliğinde girilerek radyo frekans enerjisi ile söndürülmesidir. Lokal veya bölgesel anestezi ile uygulanır. Radyo frekans enerji damar duvarını ısıtarak kapanmasına neden olur. Cerrahi tedavi : Büyük ve küçük safenöz sistemin varisleri uygun stripping ile ve yetersiz kominikan venlerin bağlanması ile tedavi edilebilir. En iyi cerrahi adayları aktif, kilolu olmayan sağlıklı kişilerdir. Bazı hastalar kozmetik nedenlerle varisli damarların çıkarılmasını isteyebilirler. Bu hastalarda çok küçük kesiklerle iz bırakmayacak şekilde varis pakeleri çıkarılır. Varisin cerrahi tedavisinde lezyonun derecesine göre ayaktan(ambulatuar) veya tek gece hastanede yatmayı gerektiren ameliyat planlamaları yapılabilir Varisten Korunmanın Yolları Varis oluşumunda ve tedavinin seyrinde günlük yaşantımızda aslında önemsiz gibi gözüken bazı hareket ve yaşam tarzlarımızın oldukça önemi vardır. Bu nedenle tedavinin seyrini ve hastalığın ilerlemesini önlemek için dikkat etmemiz gereken bazı konular vardır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz. Bol hareket : Her hareket yararlıdır. En iyisi yürüme, yüzme, bisiklet, gibi sürekliliği olan hareketlerdir. Aniden durma ve sıçrama gibi hareketlerle birlikte olan sporlar (futbol, basketbol vb.) varis yönünden sakıncalıdır. Bir saatten daha uzun süre oturmayın ya da Doğru beslenme : Doğru beslenme vücuda gerekli yapı maddelerini sağlar. Bağ dokusunun dayanıklılık ve esnekliğini sağlayan kollajen ve elastin liflerinin azalması birçok organda yetmezliğe yol açar. Bağ dokusu zayıflığı varis oluşumuna neden olur. Doğru beslenme bağ dokusunu güçlendirir ve aşırı kiloyu önler. Günde en azından iki litre sıvı tüketilmelidir. Venlere dışarıdan mekanik destek : Dıştan destek görevi yapan külotlu çorapların iyi kaliteli olanları hafif varislerde yarar sağlar. Aşırı varis şikâyetlerin de ise sıkıca kavrayan özel varis çorapları faydalıdır. Sigara içilmemeli : Sigara ve oluşturduğu serbest radikaller damar duvarına zarar vererek damar hastalıklarının oluşmasını çabuklaştırır. Bitkisel maddeler : Bitkisel kaynaklı venleri sıkılaştıran maddelerin (at kestanesi, gotu kola, grape seed, bilberry, okserutin, diosmin) pomat ve hapları yararlı olabilir. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Saç Dökülmesi yıkama, fırçalama, saça şekil verme çalışmaları) dökülür. Bunun yerine yeni saç çıkar. Günde ortalama 100 adet saç dökülür. Yeni doğan bebekte ve hamilelikte görülen saç dökülmeleri kısmen olağan saç dökülmesi sayılabilir. Uzm. Dr. A. Sait ÇAL Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı Saç dökülmesi hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir. Erkeklerde daha sık olarak görülen saç dökülmesi, 50 yaşına kadar erkeklerin %50’sini etkiler. Saç dökülmesinin tedavisine geçmeden önce, saç dökülmesinin tipi mutlaka bir uzman hekim tarafından incelenmelidir. Zira bir çok hastalık, bir çok hormonal, metobolik ve besinsel etkiler ile saç dökülmesi oluşabilir. Bunlar ortadan kaldırılmadan %100 tedavi hiçbir zaman mümkün olmaz. Saç dökülmesi ve seyrekleşmesi yaygın ve bölgesel olarak karşımıza çıkar. Yaygın saç dökülmesine neden olan hastalıklar arasında özellikle; ateşli hastalıklar, demir-protein-çinko eksikliği, tiroid hastalıkları (tiroid bezinin az veya çok çalışması durumlarında), gebelik, emzirme dönemi, şeker hastalıkları, karaciğer ve böbrek hastalıkları, anemi, zayıflama için aşırı diyet yapma, kanser hastalıklarının seyrinde bazı ilaçlar ve kimyasal madde kullanımı, merkezi sinir sistem hastalıkları ve de en önemlisi stres yer alır. Bunların dışında bir de kadınlarda over kistleri, hormonal bozukluklar ve andrenal tümörler saç dökülmesine sebep olabilirler. Yaygın saç seyrekleşmesi ve dökülmesinin yanı sıra bazen bölgesel saç dökülmesi de olabilir. En sık rastlanan bölgesel saç dökülmesine örnek olarak alopesi areata, bazı kozmetiklerin fazla kullanılması, mantar hastalıkları,ve trikotillomani(sürekli bir bölgeden saç koparılması) sayılabilir. Ömrünü tamamlamış saç kendiliğinden veya dış etkilerle (tarama, şampuanla Erkek Tipi Saç Dökülmesi Erkeklerdeki en yaygın saç dökülmesi tipidir. Erkek tipi saç dökülmesinde başın tepe kısmındaki ve şakaklardaki saçlar cılızlaşmaya başlar. Zaman geçtikçe şakaklardaki saçlar daha da geriler, sadece başın ön kısmın ortasında saç kalır ve tepe kısmında giderek daha da kelleşen bir bölge ortaya çıkar. Kadınlarda ise genetik özellikler, bilinçsiz kozmetik kullanımı, yanlış saç bakım yöntemleri, stres, mevsimsel dökülmeler gibi sebeplerden dolayı saç köklerinde meydana gelen tahribatlar saç tellerinde incelmeye, saçların dökülmesine neden olur. Saç dökülmesi, dökülmeye sebep olan etkenin ortadan kaldırılmasıyla durdurulabilir. Demir eksikliği veya başka sebeplerle kansızlık (anemi), tiroit hastalıkları, yumurtalıklara bağlı hormonel düzensizlikler gibi sebepler genel olarak saçın dökülmesine neden olabilir. Örneğin demir eksikliğine bağlı bir kansızlıktan dolayı saç dökülmesi problemi yaşıyorsanız, saçınıza herhangi bir yağ ya da başka bir ürün sürerek bu problemi çözemezsiniz, demir almanız, eksik demir depolarınızı doldurmanız gerekmektedir. Kronik stres faktörleri ve ailevi yatkınlık da saç dökülmesinde önemli faktörlerdir. Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi kalıtımın etkisi vardır fakat erkeklerde görülen sıklıkta ortaya çıkmaz. Kalıtsal faktörlerin etkisi ile ortaya çıkar ve “kadında erkek tipi saç dökülmesi” olarak ifade edilen tabloda saçlar zaman içinde giderek incelir, tüysüzleşir ve bu incelme ile giderek alına yakın tepe bölgesinde seyrelme başlar. Fön, perma, boya gibi işlemlerde saçlar kopup, kırılabilir. Zamanla cansız, kuru ve mat görünmeye başlayabilirler. Buna rağmen saç kökleri zarar görmez. Kısmen eczanelerde de satılan bakım amaçlı ürünler saçların daha parlak ve bazen de daha hacimli görünmesini sağlayabilir ancak eğer gerçek bir saç dökülmesi problemini varsa bunu engelleyemezler. Çoğu insanı sadece estetik bir kaygıya yönelten saç dökülmesinin arkasında bazen bir hastalık gizlenebildiği unutulmamalıdır. Saçlar olağandışı bir şekilde dökülüyorsa tavsiyelere kulak asılmamalı ve önce bir uzmanla görüşmelidir. Tedavi Yöntemleri İlaçla tedavileri anlatmadan önce saç dökülme nedenleri bölümünde anlattığımız saç dökülme tiplerinden hangisinin mevcut olduğunu tespit etmenin önemi bir defa daha vurgulanmalıdır. Zira tedavi seçenekleri nedene yönelik olmalıdır. Örneğin hipotroidi varsa direk bu hastalığın tedavisi yapılmalıdır. Doğal Yöntemler Çinko, sarımsak özü, Saw Palmetto, radıx B6 Vitamini, balkabağı çekirdeği yağı, yeşil çay (Camelia Sinensis) Cerrahi Tedaviler Kafa derisi gerdirme, kafa derisi esnetme / çektirme flep ve makrogrefting yöntemi vb... Cerrahi Olmayan Yöntemler Varolan saça ekleme, deriye yapıştırma, yapay saç telleri, saç seyrelmesini kamufule eden kozmetik yöntemler, saç kesme stil, saçı açık bir renge boyamak, peruk, protez ve yapay saç gibi... Beslenme tüm vücut sağlığımız için olduğu gibi saçlarımız için de önem taşır. Beslenmenin dengeli olması çok önemlidir. Kilo verme kaygısı ile yapılan diyetler bazen saçlarımıza zarar verebilmektedir. Hatta bazı kadınlardaki sürekli saç dökülmesinin sebebi dengesiz beslenmeleridir. Hiç yağ yememek, çok düşük kalorili rejimler yapmak ya da proteinden fakir beslenmek sonucunda saç dökülmesi kaçınılmazdır. 33 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Probiyotiklerin Yararları mide ve ince bağırsaklara yerleşmezler. Besinlerle alındıktan sonra mide asidi ve safra tuzlarından etkilenmeden kalın bağırsağa kadar canlı bir şekilde kalabilirler. Uzm. Dr. Seyfi KAMBEROĞLU İç Hastalıkları Uzmanı Probiyotik, “yaşam için” anlamı taşıyan, Yunanca kökenli bir kelimedir. Probiyotikler, vücudu zararlı mikroorganizmalardan koruyan, sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlayan, organizmamızla dost, canlı bakteriler anlamına gelir. Canlı mikroorganizma içeren yiyeceklere de “probiyotik yiyecekler” denir. Probiyotiklerin yararları nelerdir? Vücudumuzun “dost” bakterileri probiyotikler; ishal ve bağırsak enfeksiyonlarında, bağışıklık sisteminin korunmasında; nezle, grip gibi kışın yaşanan enfeksiyonların azaltılmasında, idrar yolları enfeksiyonu gibi daha çok kadın ve çocukların karşılaştıkları durumların tedavisinde etkili olabilen kurtarıcılar gibidir. Probiyotik nedir? Probiyotiklerin, prebiyotiklerle karıştırılmaması gerekir. Prebiyotikler, probiyotik bakterilerin canlı kalabilmesi için gerekli olan besinlerdir. İkisini bir arada içeren yiyeceklere de “sinbiyotik besinler” denir. Anne karnında bulunan çocukların bağırsak floralarında hiçbir mikrop bulunmaz. Doğum anından itibaren anne sütü ile beslenen çocukların florası genişler ve probiyotik canlılar bağırsaklarına yerleşmeye başlar. Bebeğin anne sütüne devam etmesiyle bağırsak florasındaki probiyotik korunmuş olur. Yetişkin bireylerde probiyotikler kalın bağırsaklara yerleşirler. Sindirim sistemine, 34 Probiyotik yiyecekler nelerdir? Probiyotik besinler, doğal olarak kendiliğinden probiyotik olanlar ve daha sonradan probiyotik ürün haline getirilmişler olarak iki gruba ayrılır. Doğal olarak probiyotik olan ürünler; kefir, kımız, tempeh gibi fermanteli süt ürünleri; turşu ve salamuralar gibi bazı yiyeceklerdir. Dışarıdan probiyotik mayaların eklenmesiyle probiyotik olan yiyecekler de bebek mamaları, bazı meyve suları, süt ürünleri ve bazı katkılı yağlardır. Bir yiyeceğin probiyotik yiyecek özelliği taşıyabilmesi için, öncelikle canlı kalabilmesi, yani, sindirim enzimlerinden, safra tuzlarından etkilenmeden kalın bağırsağa kadar canlı olarak ulaşabilmesi gerekir. İkinci olarak güvenli olması, alınan yiyeceğin vücut için zararlı herhangi bir etkisinin olmaması gerekir. Verimli olması, yani probiyotik etkisini gösterebilmesi gerekir. Bu özellikleri bir arada bulundurmayan yiyecekler, probiyotik özellik taşımaz. Örneğin yoğurt, laktobasil türü bakterilerle elde edilir, ancak içinde bulunan bu kültürler kalın bağırsaklara kadar canlı kalmaz, bu nedenle gerçek anlamda probiyotik değildir. Probiyotik yiyeceklerin yararları nelerdir? Probiyotik bakteriler, sindirim sistemi üzerinde olumlu etkilidir. Bazı yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırır. Yine bağışıklık sistemi üzerinde, deri enfeksiyonları ve bazı kanser türlerinin önlenmesinde yararları vardır. Probiyotikler ayrıca osteoporoz , menopoz gibi sıkıntılarda da faydalıdır. Probiyotik bakteriler, dışarıdan gelen zararlı bir bakteriyi bağırsak florasında tüketerek veya onun bağırsakta emilmesini engelleyerek ya da bağırsak florasının asit ortamını değiştirerek, dışarıdan gelen zararlı maddelerin orada çoğalmasını engeller. Probiyotik yiyecekler hangi hastalıkların tedavisinde kullanılabilir? Probiyotik yiyecekler, özellikle ishal tedavisinde çok önemlidir. Bağırsak enfeksiyonlarının tedavisinde, bağışıklık sisteminin korunması ve geliştirilmesinde; nezle, grip gibi kışın yaşanan enfeksiyonların azaltılmasında, idrar yolları enfeksiyonu gibi daha çok kadın ve çocukların karşılaştıkları durumların tedavisinde etkili olabilir. Probiyotik, tek başına ilaç özelliği taşımadığı için, hekimin verdiği tedaviyi alıp bunu besin desteği olarak görmek gerekir. Probiyotiklerin; diyabet, kalp hastalığı, hipertansiyon, obezite gibi hastalıkların önlenmesinde etkili olduğuna dair bazı çalışmalar sürüyor. Koruyucu olduğuna ve ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ probiyotiğin birlikte alındığı yiyeceğin de faydalı olduğuna dair çalışmalar var. Probiyotik bakterilerin deri ve göz sağlığı üzerinde, mide, bağırsak gibi kanser türlerinin önlenmesinde etkili olduğu biliniyor. Kolit hastalığı, kısa bağırsak sendromunda da etkili probiyotikler. Probiyotik besin seçiminde nelere dikkat edilmeli? İçerdiği canlı mikroorganizma sayısı önemlidir. Bu tip ürünleri satın alırken son kullanma tarihine dikkat etmek gerekir. Çünkü son kullanma tarihinden sonra, canlı kalabilen bakteri sayısı azalır. Bu da ürünün probiyotik etki göstermesini engeller. Probiyotik yiyecekler hangi sıklıkta tüketilmeli? Probiyotikler, yaşamın her döneminde kullanılabilir. Sadece ihtiyaç olduğu durumda kullanmak her zaman faydalı olmayabilir. Probiyotikler ilaç değil, fonskiyonel yiyeceklerdir. Düzenli kullanımda ancak etkisini gösterir. Hiç probiyotik tüketme alışkanlığınız yoksa, ihtiyacınız olduğunda, en az üç hafta yaşamınıza düzenli olarak probiyotik koymak, günde bir porsiyon sütlü içecek şeklinde ya da yiyecek şeklinde probiyotik almak gerekir. Bağımlılık yapmaz, düzenli olarak kullandığınızda gördüğünüz faydalardan dolayı devamlı tüketmek isteyebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur, fazla tüketilmesi de herhangi bir yan etkiye yol açmaz. Günlük ihtiyacınız olan süt ve türevi yiyecekler içinde düşünmelisiniz probiyotikleri. bebeklerde probiyotik içeren yoğurtlar kullanılabilir. 1-3 yaş arası çocuklara turşu (özellikle lahana turşusu) gibi tuzun yüksek olduğu ürünleri vermemek gerekir. Süt ve türevlerinden almalılar probiyotiği. Yaşlılar ile şişmanlık, kalp hastalığı sorunları olanlar süt ve türevlerinden olan probiyotikleri satın alırken, yağı azaltılmış olanları tercih etmeliler. Kimler probiyotik yiyecekler tüketmeli? Her yaş grubu tüketebilir. Bebekler, çocuklar, ergenlik çağındaki gençler, gebe ve emzikli kadınlar özellikle probiyotik tüketimine dikkat etmeliler. Menopoz dönemindeki kadınlar, enfeksiyon gibi bazı bağışıklık sistemi hastalıklarını yaşayan kişiler düzenli probiyotik kullanmalılar. Bir tek yoğun bakım ünitesinde yatan, organ yetersizliği olan hastalarda kullanılmaması önerilir. Probiyotik ürün seçerken yaş, cinsiyet, boy, kilo gibi özellikler önemlidir. 0-6 aylık bebeklere probiyotik süt ya da yoğurt vermenin imkânı yoktur, çünkü bebekler bunu sindiremez. Ancak probiyotik eklenmiş özellikte mamalar verilebilir. 6-12 aylık Daha fazla probiyotik ihtiyacı, sindirim sorunları yaşayan, sütte bulunan laktozu sindiremeyen, dolayısıyla süt tükettiğinde rahatsızlık çeken kişilerde olur. Bebekler ve çocuklar, dışarıdan zararlı etkileri daha çok alabileceklerinden, günde tükettikleri bir porsiyon süt ürününün probiyotik özellikte olmasına dikkat etmek gerekir. 35 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Serebral Palsi (Spastik Felç) duramıyorsa veya 18 ayı geçip yürüyemiyorsa) o çocuğun araştırılması gerekir. Her bin doğumdan 2-4’ünde görülen bu hastalığın tanısı konulduktan sonra hemen fizik tedavi başlanır. Fizik tedavi yapılmazsa kasılmalar olan kaslar kısalır, eklemlerde kısıtlılıklar, fonksiyon ve duruş bozuklukları gelişir. Sol bacağı serebral daha çok zarar verebilirler (yara açılması ve nasırlaşmalar gibi ). Cihaz kullanan hastaların takibi çok önemlidir. Bu hastalarda ortopedik cerrahi olarak ise öncelikle gevşetme ve uzatmalar yapılır. Bu ameliyatlarda değişik uzatma teknikleri kullanılır (şekil 2). Kimi zaman ise kasların bağlanma noktaları tendon Op. Dr. Tevfik ÖNCAN Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Serebral palsi, halk arasında spastik felç olarak bilinen bir durumdur ve genellikle doğum öncesinde, sırasında veya sonrasında beyin oksijenlenmesinin bozulması nedeniyle ortaya çıkar. Bu oksijenlenme bozukluğunun altta yatan nedeni çoğu vakada tam olarak bilinemez. Hastalık beyin fonksiyonlarını çeşitli düzeylerde etkiler. Kimi hastalar sadece fiziksel olarak etkilenirken, kimisi ise hem fiziksel hem de zihinsel olarak etkilenirler. Bazı hastalarda sadece bir kol veya bacakta hafif bir tutulum olurken, bazılarında ise tüm vücutta kontrol edilemeyen aşırı kasılmalar oluşabilir. Normalde bir çocuk 6 aylıkken oturur, 8 aylıkken ayakta durur, 12 aylıkken yürür. Eğer bir çocukta bu sürelerin 1,5 katından fazla süreler geçmesine rağmen bu aktiviteleri başaramamışsa (Yani 9 ayı geçip oturamıyorsa, 12 ayı geçip ayakta Ameliyat Öncesi (Şekil 3a) Ameliyat Sonrası (Şekil 3b) palsiden etkilenmiş bir hastanın alt ekstremitesinin tipik görünümü şekil 1 de görülmektedir. Fizik tedaviye rağmen veya yeterince etkin uygulanamamasından dolayı bazen hastalarda cerrahi tedavi gerekebilir. Uzatma (Şekil 2) Fizyoterapist cerrahi gereklilik oluşunca bir ortopedi uzmanına başvurmasını önerir. Uzatma, gevşetme ve tendon transferi ameliyatlarından sonra hastaya alçı uygulanır. Serebral palsili hastalar ortopedi uzmanınca muayene edilirken sakin bir ortamda yavaş bir şekilde muayene edilmelidir, aksi takdirde kasılma artacağından eklem hareket açıklığı değerlendirilemez. Hastalar değerlendirilirken cihazlı ve cihazsız olarak yürütülür ve cihazın etkili olup olmadığı da değerlendirilir. Unutulmamalıdır ki spastik olması gölgelese de kaslar aslında zayıftır ve cerrahi işlemlerden sonra daha da zayıflar. Alçıda bekleme süreci de kasları zayıflatacaktır. 3-6 hafta alçıda kaldıktan sonra alçı çıkarılır ve yoğun fizik tedavi uygulanır. Cihazlama bu hastalarda eklemleri desteklemek, pozisyon ve şeklini düzeltmek, fonksiyon ve hareketi desteklemek, şekil bozukluklarını (deformiteleri) önlemek ve düzeltmek amacıyla kullanılır. Bazen cihazlar bu görevlerini yerine getiremez. Bazen ise Alt Ekstremite (Şekil 1) 36 transferleri ile değiştirilir ve böylelikle eklemin dengesi yeniden temin edilir. Şekil 3a ve 3b’de ayakbileği ekleminin dengesi tendon transferi ile sağlanmış bir hastanın ameliyat öncesi ve sonrası fotoğrafları görülmektedir. Serebral palsili hastaların yürüyebilmesi ve hareketlerinin düzelmesi veya en azından fonksiyonel hale gelebilmesi için uygulanması gereken tedavi seçeneklerinin değerlendirmesini ve planlamasını; en iyi sonucu elde etmek için, mutlaka fizik tedavi ve ortopedi bölümleri birlikte yapmalıdır. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları neden olduğu ateş, kas ve eklem ağrıları ile kendini gösteren ve ölümcül olabilen bir enfeksiyondur. Dolayısıyla bakteriyel üst solunum yolu enfeksiyonlarını, nezleyi, psödokrupu, larenjiti grip olarak tanımlamak yanıltıcı olur. Uzm. Dr. Zuhal DALKILIÇ EŞMEN Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Genel olarak ‘’soğuk algınlığı’’ ya da ‘’gribal enfeksiyon’’ olarak bilinen hastalıkların tıp dilindeki adı “Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları”dır. Solunum sisteminin boğaz, bademcikler (tonsiller), geniz (nazofarinks), burun, yutak (farinks) ve gırtlak (larinks) bölümlerinin bir ya da birden fazlasında mikropların bulaşması ile meydana gelen hastalıklardır. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına soğuk algınlığı denmesinin nedeni hava sıcaklığının düşük olduğu kış aylarında daha fazla görülmeleridir. Ancak bu hastalıkların soğukla doğrudan bir ilişkileri yoktur ve yılın 12 ayında görülebilirler. Kış mevsiminde güneş ışınlarının az gelmesi dolayısıyla ultraviyole etkisinin az olması mikropların çoğalmasını kolaylaştırır. Hava yoluyla insandan insana bulaşan bu hastalıklar soğuktan dolayı kapalı ve kalabalık ortamlarda daha çok bulunduğumuz mevsimlerde doğal olarak daha fazla yayılma fırsatı bulurlar. Soğuk, tek başına hastalık nedeni olmamakla birlikte korunmasız olarak soğuğa maruz kalmak vücut direncini düşürür ve solunum yollarımızda bulunan mikropların harekete geçerek enfeksiyon oluşturmasına zemin hazırlar. Üst solunum yolu enfeksiyonlarını insandan insana öksürük, hapşırık yoluyla havadan, bazen de yakın temas ve eşyalarla bulaşan mikroplar meydana getirir. Hastalıkların başlangıcında genellikle virüsler etkendir. Hafif ateş, burun akıntısı,burun tıkanıklığı, hapşırık, öksürük, bazen hırıltı ile ortaya çıkar. İki-üç gün içinde bu enfeksiyona bakteriler eklenir ve ateş yükselir. Ancak üst solunum yolu enfeksiyonları bazen doğrudan ateşli bakteriyel enfeksiyonlar şeklinde başlar. Çocukların iştahları özellikle yüksek ateşli durumlarda azalır. Şiddetli enfeksiyonlarda belirtilere kusma da eklenebilir. Kusmalar farinksin ya da bademciklerin tahrişine bağlı olabileceği gibi öksürürken refleks olarak ortaya çıkan öğürmeye de bağlı olabilir. Hastalığın tanısı fizik muayene ile kolayca konur. Ancak erken safhada enfeksiyonun bakterilere mi, yoksa virüslere mi bağlı olduğunu anlayabilmek için kan sayımı gerekir. Özellikle burnun tıkalı olduğu durumlarda üst solunum yolu enfeksiyonları orta kulağa, sinüslere veya bronşlara yayılarak akut otitis media, sinüzit yada bronşite yol açabilirler. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde başlıca kriter ateşin varlığı ve derecesidir. Çocuğun ateşi normal ya da 38 oC’nin altında ise genel durumu iyiyse, iştahı normalse, bebek hastalar güldürülebiliyorsa, daha büyük yaştaki çocuklar kendini iyi hissediyorsa antibiyotik tedavisi çoğunlukla gerekmez. Özellikle balgamlı öksürüğü olan çocuklara bol sıvı verilmesi , burun tıkanıklığı varsa tedavi edilmesi yeterli olur. Ateşi 38 oC veya üzerinde olan çocukların doktora muayene ettirilmesi zorunludur. Yapılan klinik değerlendirmeler, gerekiyorsa laboratuar tetkitleri ile hastalara uygun tedavisi başlanır.Enfeksiyonun türüne göre, (rinit, farenjit, tonsilit...) iyileşme süresi değiştiğinden dolayı doktorun kontrolü altında iyileşme tesbit edilene kadar tedaviye devam edilmelidir. Ciddi ya da tekrarlayan farenjit ve tonsilitlerde ideal tedavi kültür-antibiyogram sonucuna göre verilen antibiyotiklerdir. Ancak ateşli hastalarda kültürün alınmasının hemen ardından sonucu beklenmeden tedaviye başlanmalı ve kültür sonucuna göre devam edilmelidir. Yüksek ateşle seyreden üst solunum yolu enfeksiyonlarında ateşin kontrol altına alınması önemlidir. 4 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda özellikle ateşin ilk yükseldiği saatlerde, 24 saat içinde ‘’Febril konvülziyon’’ denilen ateşli havale geçirilmesi riski vardır. Ateş düşürücü ilaçların etkisi, verildiklerinden yarım saat ile 1 saat sonra gelişir. Bu süre içinde çocuklara mümkünse başı dahil ılık duş, ya da koltuk altlarına ve kasıklarına muslukla ıslatılmış bez veya pamuklarla soğuk kompres yapılır. Karaciğere ve böbreğe zararlı etkileri nedeniyle ateş düşürücü ilaçları 6 saatten daha sık tekrarlayamıyoruz. Bu durumda inatçı ateşlerde iki ayrı grup ateş düşürücünün 3-4 er saat arayla dönüşümlü verilmesi uygundur. Yine karaciğer ve böbreklere zarar verilmemesi amacıyla ateş düşürücüler 72 saatten fazla kesintisiz kullanılmaz. Ancak tedavi başlangıcından 48 saat sonra çocuğun hala yüksek ateşi varsa doktora kontrol ettirilmesi gerekir. Bu hastalıklar için aynı zamanda gribal enfeksiyon tabiri kullanılmaktadır. ‘’Grip’’ tıp dilinde ağrı demektir ve genel enfeksiyon belirtilerinin içinde kas ve eklem ağrılarının olması bu adla bilinmelerine neden olmuştur. Ancak tıpta ‘’İnfluenza’’denilen öldürücü Grip hastalığı influenza virüsünün 37 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Gözyaşı Kanalı Hastalıkları kadar sondalama-probing- işlemi ile kapalı olan kanal kısmının çelik bir tel yardımıyla açılması gerekmektedir. Bu işlem geç kalan vakalara da uygulanabilir. İşlemin başarı oranı % 90’dır. Op. Dr. Yavuz Selim DAYIOĞLU Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Gözyaşı bezelerinde salgılanan göz yaşımız; burun köküne yakın punktum denilen alt ve üst kapakta birer adet bulunan delikçiklerden, kanalikül denilen kanal vasıtası ile göz yaşı kesesine oradan da burun içine akar. Sistemin herhangi bir yerinde sorun olduğunda gözümüzde yaşarma, sulanma, çapaklanma ortaya çıkar. Gözyaşı kanal sisteminde tıkanıklık doğumdan itibaren olabileceği gibi erişkin yaşlarda da ortaya çıkabilir. Doğumdan İtibaren Kanal Tıkanıklıkları: Bu tip kanal tıkanıklıkları, çoğunlukla 2 aydan sonra ortaya çıkar. Tıkanık olan göz diğerine göre daha sulu ve çapaklıdır. Bu tıkanıklıkların % 80’i 1 yaşına kadar kendiliğinden düzelir. Bir yaşını geçmiş ve şikayetleri geçmeyen hastalara 18 aya Göz Yaşı Kanal Sistemi 38 Erişkinlerde Görülen Kanal Tıkanıklıkları: Erişkinlerde görülen kanal tıkanıklıkları kadınlarda erkeklere nazaran daha sıktır ve çoğunlukla menopoz sonrası ortaya çıkar. Erişkin tıkanıklıkların nedenleri? Göz yaşı kese divertikülü (bir nevi yapışıklık), kese taşları, tümör, travma, burun yada sinüs ameliyatları sayılabilir. Erişkin kanal tıkanıklıkları akut ve kronik olarak karşımıza çıkar. Akut olanda burun köküne yakın göz kısmında şişlik ,kızarıklık, ağrı ve cerahat görülür. Kronikleşmiş olgularda göz yaşarması, daha ön plandadır. Bu tip olgular zamanla akut formlarla seyredebilir. Kronik olgularda şişlik olmadan da burun kökü -kese bölgesine- basmakla cerahat gelir. Erişkin tip kanal tıkanıklıklarının tedavisi cerrahidir. Tedavide sık kullanılan ve başarısı % 95 seviyelerinde olan eksternal yöntemdir. Bunun haricinde burun içindeninternal- ve laserle yapılan yöntemlerin başarısı daha düşüktür. Ameliyat konfor üstünlüğü açısından genel anestezi ile daha çok tercih edilmektedir. Bunun yanında lokal anestezi de kullanılmaktadır. Ameliyat sonrası 1 hafta içinde normal yaşantınıza kavuşabilirsiniz. ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ su gibi ol! Şimdi sen “su” olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok, tükenmez… İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın… Unutma; Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin… Gürültünün parçası olursun sadece!.. Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; “su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye” diye düşünürler… Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Unutma; Ve suya benzediğini unutma. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez-tükenmez olduğunu da unutma. kontrol ederek, vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin “kıyıya yanaşmasını” bekleyeceksin!.. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de “kıyametler” koparıcı olabileceğini unutma… Unutma; Senin işin rahmet olmak, afet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin; Küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi. Demeyeceksin; “Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda!... ” Demeyeceksin; “Ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda!.. ” Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil… Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anini bekledi; suyun durgun yerlerini bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler; Onlar için en uygun olan, kendi istedikleri zamanda… Tercih elindeydi hep ve hep de “senin” ellerinde olacak… Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol; Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil!.. Sen bir su ol… Ama rahmet ol; Afet değil ! Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; Sana “felaket” denmesin! Su isen bir bardağa sığabil ki; Damarlara giresin!.. Su; Yüce Mevla’nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri… Ya tutmayı öğreneceksin dilini; veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken su, değil mi; Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp, anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini… Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin… Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın… Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini Ağzını açıp “Şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?.. Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler; Beyni olan her yaratık gibi! Hadi… Sen şimdi “su olduğunu” düşün, ve kendini “su gibi” hisset… Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı… Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmeztükenmez olduğunu hatırla… Ama yine su gibi “bir küçük bardağın içine” sığdır ki kendini; Girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver… Vazgeçilmez ol!!.. Mevlâna 39 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Kapadokya Kapadokya, (Pers dilinde Katpatuk; “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelir). Bölge 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır. İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler devasa bir sığınak haline getirmiştir 40 Doğanın toprağı bir sanat eseri gibi işlediği, büyüleyici bir dünya.. Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir. M.Ö. XII. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan genç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar M.Ö. VI. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. M.Ö. III. yy. sonlarına doğru Romalıların gücü ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden ilk Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık yaratıldı. Bölge günümüzde turizm açısından büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir. bölgede hissedilmeye başlar. M.Ö. I. yy ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti olur. MS III. yy’da Kapadokya’ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur. IV. yy, daha sonra “Kapadokya’nın Babaları” olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi, III. Leon’un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklasm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir. Yine bu dönemlerde, Anadolu’nun Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. XI. ve XII. yüzyıllarda Kapadokya Selçukluların eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’yı terkettiler. Jeolojik Oluşumu 60 milyon yıl önce 3. Jeolojik devirde Toroslar yükseldi. Kuzeydeki Anadolu Platosu’nun sıkışmasıyla yanardağlar faaliyete geçti. Erciyes, Hasandağı ve ikisinin arasında kalan Göllüdağ, bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazalttan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı. Isınan ve soğuyan hava ile rüzgârlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk bir ad yakıştırdı: “Peri bacası”. Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekilli oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz- Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiştir. Yöredeki güvercinlikler 19. yüzyılın sonları, 18. yüzyılda yapılmış küçük yapılardır. İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmişlerdir. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmişlerdir. Kapadokya’yı eskiden ev olarak kullanıyorlardı. Bu yüzden şimdi kalıntılar çıkartılıyor. Bunlar tarihi eser olarak koruma altına alınıyor. Ihlara Vadisi 41 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ’NDE SUNULAN HİZMETLER Kalp ve Damar Cerrahisi • Koroner by-pass ameliyatları • Romatizmal kalp kapağı ameliyatları • Aort anevrizma ve disseksiyon ameliyatları • Erişkin yaş doğumsal kalp anomalileri ile ilgili ameliyatlar • Periferik damar ameliyatları • Karotid arter ameliyatları • Varis ameliyatları • Periferik arterio-venöz fistül ameliyatları Kardiyoloji • Koroner Anjiografi • Sağ sol kalp kateterizasyonu • Koroner anjioplasti ve stent işlemleri • İlaç kaplı stent uygulamaları • Mitral balon valvuloplasti • Pulmoner balon valvuloplasti • Periferik arterlere stent işlemleri • Böbrek damarlarına balon anjioplasti ve stent işlemleri • Kalp pili yerleştirilmesi Beyin ve Sinir Cerrahisi • Felçler • Bel fıtıkları ve bel ağrıları • Boyun fıtıkları ve boyun, omuz ve kol ağrıları • Kafa travmaları ve kırıkları • Bel travmaları ve kırıkları, buna bağlı felçler • Beyin tümörleri • Omurilik tümörleri • Periferik sinir cerrahisi (el ve ayakta uyuşmalar) • Bayılmalar ve epilepsiler Ortopedi ve Travmatoloji • Kireçlenme ve aşınma • Artroskopik cerrahi müdahaleler • Kırık ve çıkıkların alçı ile tedavisi ve ameliyat ile tedavisi • Spor yaralanmaları • Artroskopik menisküs ve çapraz bağ ameliyatları • Doğuştan ortopedik sakatlıklar • Tendon ve sinir kesiklerinin tamiri Kadın Hastalıkları ve Doğum • Gebelik takibi • Riskli gebelik takibi • İnfertilite (kısırlık tedavisi) • Anormal uterin kanamalar • Adet düzensizlikleri • Menopoz • Kadın enfeksiyonları • Cinsel yolla bulaşan hastalıklar Kulak Burun Boğaz • Görüntülü muayene • Tamponsuz burun ve sinüs ameliyatları • Endoskopik gözyaşı kesesi cerrahisi • Yüz felçleri • Kepçe kulak ameliyatları • Estetik burun ameliyatı • Bademcik ve genizeti ameliyatı • Orta kulak cerrahisi • Baş, boyun yumuşak doku tümörleri cerrahisi 42 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Genel Cerrahi Laporoskopik (kapalı) cerrahi • Meme kanseri ve her türlü meme hastalıkları tanı ve tedavisi • Guatr hastalıkları tanı ve tedavisi • Hemoroid (basur) tedavisinde güncel ve modern yöntemler • Kıl dönmesi ameliyatları • Fıtık ameliyatları • Fistül, fissür, anal apse tedavisi • Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Katarakt Ameliyatları • Glokom Ameliyatları • Şaşılık Ameliyatları • Doğuştan göz yaşı kanalı tıkanıklıklarında sonda ve tüp uygulamaları • Anjiografi-Fundus florasein anjiografi • Bilgisayarlı görme alanı testi • Kontak lens uygulamaları • Kornea Topografisi • Retina dekolmanına yönelik ameliyatlar • İç Hastalıkları (Dahiliye) Hipertansiyon • Şeker Hastalığı • Kan Hastalıkları (anemi=kansızlık) • Sindirim sistemi hastalıkları (kolit, gastrit, ülser, karaciğer hastalıkları) • Bağışıklık sistemi hastalıkları (allerjik hastalıklar) • Yaşlılıkla ilgili hastalıklar (geriatri) • İnfeksiyon Hastalıkları • Romatizmal Hastalıklar • Akciğer Hastalıkları (bronşit) • Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yeni doğan bebek takibi ve aşılama • Sağlıklı çocuk gelişim ve büyüme takibi • Çocukluk çağı hastalıkları • Alerji ve astım teşhis izlem ve tedavileri • Deri ve Zührevi Hastalıklar (Cildiye) Cinsel yolla bulaşan hastalıklar • PUVA, Darband UVB fototerapileri (sedef, vitiligo, liken) • Nitrojen kriyoterapi (siğil) • Elektrokoterizasyon (nasır, siğil..) • Kimyasal peeling (akne, leke tedavisi) • Allerji deri testleri • İmmunoterapi (allerji aşıları) • Lazer epilasyon • Mantar hastalıkları • Ağız ve Diş Sağlığı Diş çürüğü tedavisi • Kanal tedavisi • Diş çevre dokularının temizliği ve diş taşı temizliği • Yarı gömülü, gömülü diş çekimi • Apse tedavisi • Diş beyazlatma • İmplant • 43 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Bursa İl Sağlık Müdürlüğü iftar yemeği... Özel Bursa Anadolu Hastanesi ve Bursa İl Sağlık Müdürlüğü iftar yemeğinde bir araya geldi. İl Sağlık Müdürü Dr. Özcan AKAN’ ın da katıldığı davette en çok konuşulan konu sağlık oldu. İl Sağlık Müdürü Dr. Özcan Akan yapmış olduğu konuşmasında Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkililerine ve Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak’a teşekkür etti. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde yeniden görmenin sevinci... Doğuştan zihinsel engelli olan Selma S., her iki gözünde birkaç yıldır devam eden görme kaybı şikayeti ile Özel Bursa Anadolu Hastanesi Göz Polikliniğine başvurdu. Yapılan muayenede her iki gözünde de ileri derecede katarakt ve körlük derecesinde görme kaybı mevcut idi. Hasta, ışığı dahi zor fark ediyordu. Zihinsel engeline bir de körlük eklenince yaşamı hem kendisi için hem de yakınları için çok zor bir hale 44 gelmişti. Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nde, Göz Hastalıkları ve Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Meftun Alican tarafından genel anestezi altında her iki göze Fako ile katarakt cerrahisi yapılıp göz içi lensi yerleştirerek başarılı bir operasyon yapıldı. Hastanın ertesi gün göz sargıları açıldığında dünyayı yeniden görme sevincini hep beraber yaşamak görülmeye değer bir mutluluktu... ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER SGK çalışanları iftar yemeğimiz... Bursa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü personeli ve Özel Bursa Anadolu Hastanesi iftar yemeğinde bir araya geldi. Bursa Sosyal Güvenlik İl Müdürü Mükremin İspirli, Özel Bursa Anadolu Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak ve Özel Bursa Anadolu Hastanesi Başhekimi Taner Kaya’nın da katıldığı yemek oldukça keyifli geçti. Özel Bursa Anadolu Hastanesi iftar yemeğinde bir araya geldi... Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları ve aileleriyle birlikte iftar yemeğinde bir araya geldi. Sukay Park Tesisleri’nde sıcak bir ortamda gerçekleştirilen iftar yemeğinde birlik ve beraberlik mesajları verildi. Davetlilerle tek tek ilgilenen Yönetim Kurulu Başkanı Sabahattin Toprak, hastanelerine gelen hastaların, kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlayan tüm personelin ramazanını kutlayarak iftar yemeğine iştirak eden tüm konuklara teşekkür etti. 45 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ ANADOLU’DAN HABERLER Özel Bursa Anadolu Hastanesi’nden Mustafa Gönden Futbol Akademisi’ne sağlık desteği... Özel Bursa Anadolu Hastanesi, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Mustafa Gönden Futbol Akademisi sporcularının sağlık kontrollerini yaptı. Kan tahlilleri, idrar tahlilleri, göz muayeneleri yapılan, EKG’leri çekilen sporcular oldukça heyecanlıydılar. Başhekim Yardımcısı Dr. F. Hülya Kurban tarafından genel muayeneleri yapılan küçük futbolcular oldukça sağlıklıydı. Dr. F. Hülya Kurban, spor yapmanın sağlıklı yaşamın temel unsurlarından biri olduğunu, ayrıca fiziksel aktivitenin beyin dokusuna sağladığı bol oksijenin kişiye güçlü bir bellek yapısı sağladığını, bunun da çocukların başarısına katkı sağladığını söyledi. Akademinin hem sahibi hem de sporcuların hocası olan Mustafa Gönden Özel Bursa Anadolu Hastanesi yetkililerine ilgilerinden dolayı teşekkür ettiler. 46 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ Başsağlığı Çok değerli hekimlerimizden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Vural AKKOÇ’ un ani ve zamansız vefatı hepimizi derinden sarstı. Onu son yolculuğuna uğurlarken Özel Bursa Anadolu Hastanesi çalışanları olarak gözyaşlarımıza engel olamadık. Ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. 47 ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ sa A ur Özel B 48 ta Has u l o d na da asın B i s e n ÖZEL BURSA ANADOLU HASTANESİ 49