T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIM: ÇORLU İLÇESİ KAMU VE ÖZEL ARŞİVLERİ İLE BİLGİ MERKEZLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Yüksek Lisans Tezi AYŞE ÖZDEMİR İSTANBUL – 2006 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIM: ÇORLU İLÇESİ KAMU VE ÖZEL ARŞİVLERİ İLE BİLGİ MERKEZLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA Yüksek Lisans Tezi AYŞE ÖZDEMİR Danışman: Doç. Dr. A. Oğuz İCİMSOY İSTANBUL - 2006 ÖZET Günümüzde bilginin artan önemiyle iş ve yaşam süreçlerine etkileri; bileşenleri, dinamikleri ve özellikleriyle bilgi toplumu; bilgi bilimi ve temelini bu bilime dayandıran disiplinlerin mukayeseli değerlendirilmesi; bilgi yönetimi ve süreçleri bu çalışmanın ana temasını oluşturmuştur. Bilginin teknolojiden soyutlanmasının mümkün olmadığı yeni ekonomide lokomotif gücün sanayi olduğu vurgusuyla, bu sektörde üniversite-sanayi işbirliği içerisinde; AR-GE ve inovasyon merkezli, emek yoğun yapıdan bilgi yoğun bir yapıya geçerek kapasite geliştirici ve rekabet gücünü artırıcı hedeflere yoğunlaşma zorunluluğu ortaya konulmuştur. Örgütsel öğrenme ve yaşam boyu öğrenme kavramlarının bu sürece katılmasıyla bilgi yönetiminin tüm süreçlerinden maksimum verim elde edilmesi, bu bağlamda en önemli bilgi belge merkezlerinden olan kütüphane ve arşivlerin bilgi çağının gerekleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmasının önemine dikkat çekilmiştir. Bilgi yönetiminin algılanma ve uygulanmasıyla ilgili Çorlu ölçeğinde kişisel ve kurumsal yaklaşımlar saptanarak, bilgi ve belge merkezlerinin mevcut durumları ve sorunları irdelenmiştir. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde yaşanan sorunlar, bu sorunların çözümüne yönelik olarak yapılan çalışmalar değerlendirilerek bu sürece katkı sağlayabilecek etken ve bileşenler tespit edilmeye ve süreci hızlandıracak öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: bilgi, bilgi/enformasyon yönetimi, bilgi toplumu, bilgibelge merkezleri, kurumsal yaklaşım, Çorlu. i ABSTRACT Nowadays, the increasing importance of knowledge and its effects to the processes of business and life, with its components, dynamics and characteristics; information society, epistemology and comparative appreciation of the disciplines based on it, knowledge management and its processes are the main subjects of this thesis. As it is impossible to abstract the knowledge from the technology in the new economy, with the stress of industry, being the impulsive force; it is put forward the necessity of cooperation between university and industry focusing on research, improvement and innovation, as passing through from labor based structure to knowledge based one, they should improve their capacity and competition. As a context of incorporating organizational learning and learning through the life to this process, to get maximum output from the knowledge management process, libraries as the most important knowledge centers, must be reconstructed in order to match the needs of information age. Perceiving and applying of information management in Çorlu scale, the personal and institutional approaches were determined and the situations and problems of information and document centers were also scrutinized. While the problems and solutions of Turkey’s transformation process to the information society were evaluated, at the same time it was tried to determine the factors and components to contribute to the process or put forward some suggestions to speed the process up. Keywords: knowledge, knowledge/information management, information society, information-document centers, institutional approach, Çorlu. ii ÖNSÖZ İlk insandan bugüne değin önemini hiç yitirmemiş olan bilgi, tarihin hiçbir döneminde günümüzdeki kadar etkili ve değerli olmamıştır. İlkel toplumda kaba kuvvetin, tarım toplumunda arazinin, sanayi toplumunda sermayenin yerini bilgi toplumunda bilgi almıştır. Yeni ekonominin hammaddesi ve en kıymetli ürünü haline gelen bilgi, kendisiyle birlikte sahibini yani insanı da tüm ekonomik süreçlerin odak noktasına yerleştirmiştir. Bilgi toplumu ekonomisinin en stratejik silahı insan beynindeki bilgidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve Japonya’da yaşanan gelişmelerle şekillenmeye başlayan bilgi toplumu kavramı, 80’li yıllardan itibaren belli bir ivme kazanmış, 1989’da internetin keşfi ve iş/yaşam süreçlerine etkin müdahalesiyle gündemin zirvesine yerleşmiş, oluşturduğu küreselleşme kavramının da katkısıyla yeniçağa damgasını vurmuş ve adını vermiştir; Bilgi Çağı. Avrupa toplumu 90’lardan itibaren bu hızlı dönüşümü fark etmiş, bu küresel yarışta geri kalmamak için tüm dinamiklerini yeniçağın kavramlarıyla besleyecek önlemler almaya ve bilgi toplumu olma yolunda hızlı adımlar atmaya başlamıştır. Topluluğun adının Avrupa Birliği olarak değiştirilmesi, küreselleşmenin aşındırıcı, tehditkar etkilerinden kurtulma ve güç birliği içerisinde bilgi toplumuna dönüşme çabalarının en bariz göstergelerinden biridir. Dünya sanayi toplumuna dönüşürken kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan başını kaldırıp bunu fark edemeyen ve sanayileşme trenini kaçıran Osmanlı Devleti’nin mirasçısı durumundaki ülkemiz, bir taraftan hala sanayileşme konusunda ciddi sorunlarla mücadele etmeye çalışırken, diğer yandan da bilgi toplumuna dönüşebilme sancıları çekmektedir. Geçtiğimiz dönemde istihdam başta olmak üzere, terör, irtica, yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonomi gibi kavramlarla sürekli başı dertte olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, önümüzdeki dönemde zorlu bir AB uyum ve bilgi toplumuna dönüşüm süreci beklemektedir. Bu dönüşümün en belirleyici faktörü bilgi yönetimidir. AR-GE, inovasyon, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi jenerik teknolojileri bünyesinde barındıran iii yeni küresel ekonomide rekabet avantajı elde edebilmenin yolu, mevcut “know-how”un değerlendirilerek geleneksel birikimin bilimsel bilgiye dönüştürülmesi, onun da stratejik bilgiye çevrilerek mikro teknolojilere aktarabilme yetkinliğinden geçmektedir. Bu tez, Çorlu ölçeğinde elde ettiği verilerden hareketle, ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecine katkıda bulunabilme amacını gütmektedir. Tez çalışmasının her aşamasında değerli öngörü ve yönlendirmeleriyle ufkumu açan tez danışmanım Sayın Doç. Dr. A. Oğuz İCİMSOY’a ve yardımlarını esirgemeyen diğer hocalarıma teşekkürü borç bilirim. Ayrıca benimle birlikte bu çalışmaya ciddi emek veren, gayretleriyle beni sürekli teşvik eden ve cesaretlendiren eşime, fikirleriyle sürekli yanımda olduklarını hissettiren meslektaşlarıma ve gösterdiği sabır ve anlayıştan ötürü iki yaşındaki oğlum Çağrı Fatih’e de teşekkür ederim. 13.09.2006 Ayşe ÖZDEMİR iv İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖZET i ABSTRACT ii ÖNSÖZ iii İÇİNDEKİLER v TABLO LİSTESİ vii ŞEKİL LİSTESİ vii KISALTMALAR viii 1. GİRİŞ 1 2. BİLGİ 5 2.1. Bilginin Tanımı ve İçeriği 5 2.2. Bilgi Çeşitleri 10 2.2.1. Açık Bilgi-Örtülü (Örtük) Bilgi 10 2.2.2. Bireysel Bilgi - Örgütsel Bilgi 14 2.2.3 Bilimsel Bilgi ve Stratejik Bilgi 17 2.2.3.1. Stratejik Bilgi Türleri 19 23 3. BİLGİ TOPLUMU 3.1. Yeni Bin Yılın Yeni Toplumu 23 3.2. Bilgi Toplumunun Bileşenleri ve Temel Nitelikleri 27 3.3. Türkiye’de Bilgi Toplumu Politikaları 31 3.4. Bilgi Toplumu Ekonomisi 41 3.4.1. Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri 46 3.4.1.1. Sayısallaşma 46 3.4.1.2. Küreselleşme 47 3.4.1.3. AR-GE 49 3.4.1.4. İnsan Kaynakları Yönetimi 51 v 3.4.2. Bilgi Ekonomisinin Özellikleri 56 3.4.3. Bilgi Ekonomisi ve Türkiye 58 3.5. İnternet; Küresel Bilgi Platformu 59 4. BİLGİ BİLİMİ 71 4.1. Bilgi Biliminin Tanımı ve İçeriği 71 4.2. Bilgi Bilimciler 73 4.3. Bilgi işçileri 73 4.4. Temelini Bilgi Bilimine Dayandıran Disiplinler 76 4.4.1. Kütüphanecilik 76 4.4.1.1. Kütüphanenin Tanımı 76 4.4.1.2. Kütüphanenin Tarihi Gelişimi 77 4.4.1.3. Kütüphane Türleri 80 4.4.1.4. Elektronik Kütüphaneler 85 4.4.1.5. Kütüphanecilik Bilimi 87 4.4.1.6. Bilgi Toplumunda Kütüphaneler ve Sorunları 92 4.4.1.7. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Kütüphaneler 94 4.4.1.7.1. AB’nin Eğitim ve Kültür Programları 95 4.4.1.7.2. AB’nin Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Programları 98 4.4.2. Arşivcilik 100 4.4.2.1. Arşivin Tanımı 100 4.4.2.2. Arşivciliğin Tarihçesi 102 4.4.2.3. Arşivcilik Bilimi 108 4.4.2.4. Arşivcilik Eğitimi 110 4.4.2.5. Arşiv Hizmetlerinin Önemi 115 4.4.2.6. Arşiv Türleri 118 4.4.2.7. Dijital Arşivler 121 4.4.3. Belge Yönetimi 123 4.4.3.1. Belge Yönetimi Nedir? 126 4.4.3.2. Belge Yönetimi ve Arşivcilik 132 4.4.4. Enformasyon Yönetimi 133 4.4.4.1. Enformasyon Yönetim Sistemleri vi 140 150 5. BİLGİ YÖNETİMİ 5.1. Bilgi Yönetiminin Tanımı ve İçeriği 150 5.2. Bilgi Yönetiminin Tarihçesi 157 5.3. Bilgi Yönetimi Süreçleri 158 5.4. Bilgi Yönetimi ve Entelektüel Sermaye 170 5.5. Bilgi Yönetimi ve Örgütsel Öğrenme 179 5.6. Bilgi Yönetimi ve Türkiye 186 6. BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIMLAR 189 6.1. Kurum 189 6.2. Kurumsallaşma 189 6.3. Kurumsal Bilgi Yönetimi 196 6.4. Kamu Kurumlarında Bilgi Yönetimi 202 6.5. Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşım; e-Devlet 210 6.5.1. e-Devlet’in Tarihçesi 221 6.5.2. Dünyada e-Devlet 221 6.5.3. Türkiye’de e-Devlet 222 7. BİLGİ YÖNETİMİ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE ÇORLU ÖRNEĞİ 227 7.1. Çorlu’nun Genel Olarak Tanıtılması 227 7.2. İlçenin Sorunları 238 7.3. Anket Sonuçları 238 8. SONUÇ 255 EKLER 260 KAYNAKÇA 268 vii TABLO LİSTESİ Sayfa No Tablo 1 : Bilgi Yönetimi Tanımları 137 Tablo 2 : Enformasyon ve Bilgi Yönetimi Arasındaki Farklılıklar 137 Tablo 3 : Enformasyon Yönetimi Uygulamaları/Yazılımları 149 Tablo 4 : Geleneksel ve e-Devlet Anlayışlarının Karşılaştırılması 213 Tablo 5 : Çorlu Sağlık Tesisleri 233 Tablo 6 : Çorlu Sanayisinin Sektörel Dağılımı 235 ŞEKİL LİSTESİ Sayfa No Şekil 1 : e-Devletin Temel Unsurları Şekil 2 : Geleneksel ve e-Devlet Yapılanmalarında Vatandaş, Kurumlar 211 ve Bilgi Sitemleri Etkileşimi viii 212 KISALTMALAR AB :Avrupa Birliği ABD :Amerika Birleşik Devletleri AEGEE :Association des Etats Généraux des Etudiants de l'Europe (Avrupa Öğrencileri Forumu) a.g.e. :Adı geçen eser a.g.m. :Adı geçen makale AR-GE :Araştırma-Geliştirme ASB :Avrupa Serbest Bölgesi ATASE :Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı ay. es. :Aynı eser b. :baskı BİM :Bilgi İşlem Merkezi bkz. :Bakınız BTYK :Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu B2B :Kurumdan Kuruma Satış (Business to Business) B2C :Kurumdan Müşteriye Satış (Business to Consumer) C. :Cilt C2C :Müşteriden Müşteriye Satış (Consumer to Consumer) CD-ROM :Veri Depolama Diski (Compact Disc Read Only Memory) CERN :Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi çev. :Çeviren DAGM :Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü DDS :Desimal Dosyalama Sistemi der. :Derleyen diğ. :Diğerleri DMO :Devlet Malzeme Ofisi DPT :Devlet Planlama Teşkilatı DTCF :Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi DVD-ROM :Dijital veri depolama diski (Digital Video Device Read Only Memory) ix EBYS :Elektronik Belge Yönetim Sistemleri EDI :Elektronik Veri İletişimi EFT :Elektronik Fon Transferi EGM :Emniyet Genel Müdürlüğü ESİD :Elektronik Sanayici ve İşadamları Derneği GPS :Küresel Konum Belirleme Sistemi (Global Positioning System) GPRS :General Packet Radio Service GSM :Global System for Mobile Communications GSMH :Gayrı Safi Milli Hasıla haz. :Hazırlayan HDD :Sabit Disk (Hard Disc Drive) IMF :Uluslararası Para Fonu IRCICA :Research Centre for Islamic History, Art and Culture İ.Ö. :İsa’dan Önce İ.S. :İsa’dan Sonra JRC :Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Center) KOBİ :Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler LAN :Yerel Ağ (Local Area Network) MARC :Machine Readable Catologing md. :Madde MEB :Milli Eğitim Bakanlığı MERNİS :Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi MGK :Milli Güvenlik Kurulu MOTOP :Nakil Vasıtaları Vergi Daireleri Motorlu Taşıtlar Otomasyon Programı MS SQL :Microsoft Veri Tabanı Programı OECD :Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü off-line :Çevrimdışı on-line :Çevrimiçi POS :Kredi kartı slip cihazı (Point of Sale) R.G. :Resmi Gazete S. :Sayı s. :Sayfa x SBE :Sosyal Bilimler Enstitüsü SEKA :Selüloz ve Kağıt Fabrikası (Kocaeli) ss. :Sayfadan sayfaya STK :Sivil Toplum Kuruluşu TBD :Türkiye Bilişim Derneği TCP/IP :İnternet Veri Transferi protokolü TEM :Trans Euro Motorway; Devlet Otoyolu TKD :Türk Kütüphaneciler Derneği TODAİE :Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü TPOAŞ :Türkiye Petrolleri Ortaklığı Anonim Şirketi TTGV :Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı TUENA :Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Planı TÜBA :Türkiye Bilimler Akademisi TÜBİTAK :Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu t.y. :Tarih yok UNCTAD :Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı UNESCO :Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü USD :ABD Doları vb. :ve benzeri vd. :ve devamı vs. :ve saire VEDOP :Vergi Dairesi Otomasyon Projesi WAN :Geniş Alan Ağı (Wide Area Network) www :world wide web yay. :Yayınları yay. haz. :Yayına hazırlayan YBS :Yönetim Bilgi Sistemi xi 1- GİRİŞ İnsanlık ailesi ilkel toplumdan günümüze kadar iki büyük değişim ve dönüşüm potasından geçmiştir. İlk insandan bu yana sürekli bir devinim ve ilerleme içinde bulunan sosyal yapı, bundan on iki bin yıl kadar önce ilkel toplumdan tarım toplumuna geçmiş, göçebelik yerini yerleşik düzene terk etmiştir. Tarım toplumunun kendi kavram ve kurumlarını oluşturması yüzyıllar almıştır. Matbaanın keşfinden yarım yüzyıl sonra Avrupa’da bilim ve felsefede akıl ve bilgi kavramlarının ön plana çıkmasıyla Aydınlanma Çağı başladı. Rönesans da bu dönemde kendini göstermiş ve evrensel değer yargılarını değiştirmiştir. Ortaçağ skolastik felsefesinin yıkılması, özgür düşünce ve pozitif bilim kavramlarının ön plana çıkmasıyla insanlık bir dizi reform ve bilimsel gelişmeye tanık olmuştur. 1789 Fransız İhtilali ve sanayi devrimi, beraberinde burjuva ve işçi sınıfını oluşturdu. Ekonomi tarımdan sanayiye kaydı. Yaşam standartları yükselirken, köy hayatı yerini şehirlere bırakmaya başladı. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu hızlı gelişme bilimsel devrimle eşzamanlı bir küresel dönüşüm olarak kendini göstermeye başlamıştır. Bu dönüşüm süreçlerini dalga olarak niteleyen ünlü Gelecek Bilimci Alvin Toffler, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda sanayileşme dalgası en üst noktasına vardığında, tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, ancak her şeyi etkisi altına alan bir üçüncü dalganın başladığını söylemektedir.1 Yüzyılın sonlarına doğru artık üretim ekonomisi bilgi ekonomisine, kol gücü beyin gücüne ve sanayi işçisi de bilgi işçisine dönüşerek bu değişim ve dönüşüm tamamlanmış oldu. Artık yeni bir çağın başlamakta olduğu herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Peter F. Drucker, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra ortaya çıkmaya başlayan bu gelişme sonucu oluşan toplumu Kapitalist Ötesi Toplum olarak adlandırmaktadır. Yeni toplumun üretim araçları sermaye, emek ya da doğal kaynaklar değil bilgidir ve bilgi olacaktır.2 Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda 1 Alvin Toffler, Üçüncü Dalga, çev. Ali Seden, İstanbul: Altın Kitaplar, 1981, s.32-33. 2 Peter F. Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, çev. Belkıs Çorakçı, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1994, s.16. ise sermaye sahibi işverenler gücü ellerinde bulundurmaktaydılar. Oluşan yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır. 3 Kapitalist ötesi toplum, enformasyon toplumu, bilgi toplumu gibi isimlerle anılan bu yeni toplum; küresel düzlemde kendi ekonomisini tüm kavram, kurum ve dinamikleriyle oluşturmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojileri, nanoteknoloji gibi mikro teknolojiler, AR-GE, inovasyon, küresel rekabet gibi kavramlar bu yeni ekonominin jargonudur. Günümüzde içinde ülkemizin de bulunduğu, bilgi toplumuna dönüşüm ve küresel rekabet yarışında bu pastadan pay alma mücadelesi amansızca devam etmektedir. Yeni ekonominin en önemli üretim aracı ve ürünü bilgidir. Dolayısıyla bilgiyi kontrol edebilen, yönetebilen, stratejiyle donatıp iş ve üretim süreçlerine uyarlayabilen ülkeler bu yarışta başı çekecektir. Tezin amacı; her yönüyle ülkemiz genel yapısının bir prototipi olmaya aday olan Çorlu’da bilgi ve belge yönetimi ile enformasyon ve belge merkezleri konumundaki kütüphane ve arşivlerle ilgili kişisel ve kurumsal yaklaşımları saptamak, elde edilen verileri ülke geneline uyarlayarak bilgi toplumuna dönüşüm sürecinin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya yarayacak veya süreci hızlandıracak öneriler üretmektir. Çalışma kapsamında Çorlu’da mevcut kamu kurumları, yerel yönetimler, meslek odaları, STK’lar ile reel sektörde faaliyet yürüten sanayi kuruluşlarındaki bilgi ve belge merkezleri incelenerek bu merkezlere ve bunların çekim alanına giren kavramlara yönelik bakış açıları ve yaklaşımlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Tezin hipotezi; ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm potansiyelinin çok yüksek olduğu, ancak bu potansiyeli harekete geçirecek dinamiklerde birtakım arızalar bulunduğudur. Bu arızaların bir kısmı kültürle, özellikle örgüt kültürüyle yakından ilgisi bulunan, diğer bir kısmı; yine aynı kaynaktan beslenen fakat daha çok bürokratik direnç ya da tutuculuk olarak nitelendirilen, kamusal yanı ağır basan sosyal problemlerdir. Söz 3 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18. 2 konusu arızaların önemli bir bölümü de eğitim sisteminin pratiğe ve sorgulamaya önem vermeyen aşırı ezberci, teorik karakterinden kaynaklanmaktadır. Tezin sınırlılıkları bilgi yönetimi konusunun, hakkında yazılıp söylenen çok şey olsa da henüz ülkemizde çok yeni bir alan olması, ülke geleceğimiz için hayati önem arz etmesi nedenleriyle, klişeleşmiş sözler yerine daha reel ve pratik olarak algılanabilmesi için bilgi yönetimi kavramının kapsamı içinde kalan konularda ayrıntılı bilgi verme ihtiyacı doğmuştur. Bölüm sonlarında gerekli görüldükçe mukayeseli değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Tez konusu doğrultusunda bilgi-belge yönetimi ve merkezlerinin mevcut durumu, bu kavram ve kurumlara kişisel ve kurumsal yaklaşımlar Çorlu ölçeğinde ele alınmış, örnekleme yöntemiyle elde edilen veriler ışığında ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm çabalarının mevcut durumu ve geleceğine dair ipuçları saptanmaya çalışılmıştır. Ayrıca bilgi ve enformasyon kavramlarına sözcük değil, terim olarak yaklaşmaya özen gösterilmiş, kavram kargaşasına neden olmamak için enformasyon; sadece nesne olarak bilgi karşılığı kullanılmıştır. Tez altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde bilginin tanımı ve içeriği, bilgi çeşitleri, özellikle örtük bilgi, bilimsel bilgi ve stratejik bilgi türlerinin önemi vurgulanmıştır. İkinci bölümde bilgi toplumu kavramı, tarihsel süreci, günümüze yansımaları, yaşamın her alanında oluşturduğu bu yeni paradigma; içeriği, bileşenleri ve özellikleriyle incelenmiştir. Özellikle VIII. Plan döneminden bu yana sancısını çektiğimiz bilgi toplumuna dönüşüm çabalarının profili çıkarılarak eleştiri ve öneriler getirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde Bilgi Bilimi ve temelini bu bilime dayandıran disiplinler olarak Kütüphanecilik, Arşivcilik, Enformasyon Yönetimi ve Belge Yönetimi kavramları irdelenmiş, dünya ve ülkemizdeki durum mukayeseli olarak gözden geçirilerek çeşitli eleştiri ve öneriler sunulmuştur. Dördüncü bölümde Bilgi Yönetimi; içeriği, felsefesi, tarihi ve süreçleri açısından ele alınarak, entelektüel sermaye ve örgütsel öğrenme bileşenleriyle birlikte incelenmiştir. Beşinci bölümde 3 konuyla ilgili kurumsal yaklaşımlar muvacehesinde kamu kurumlarının yeniden yapılanma sorunlarına ve bu sorunların temelinde yatan hiyerarşi karakterli bürokratik kültürün oluşturduğu direnç merkezleri ve bunların ortadan kaldırılabilmesi için yapılabilecekler öneri şeklinde sunulmuştur. Son bölümde ise Çorlu ile ilgili bilgi verilmiş, niçin Çorlu’nun seçildiği açıklanmış, Bilgi Yönetimi, bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgi-belge merkezleri, arşiv ve kütüphane konularına olan yakınlık ve yatkınlık, bunların politika ve felsefesinin tespitine yönelik olarak gerçekleştirilen anketlerin sonuçları detaylı olarak değerlendirilmiştir. Amaca ulaşmak için betimleme yöntemi ve veri toplama amaçlı, gözlem ve görüşme teknikleri, çoktan seçmeli ve yorumlu anket soruları kullanılmıştır. Anket çalışmasında özellikle ucu açık ve yoruma müsait sorular tercih edilmiş, bu şekilde muhatabın ilgi ve merakı çekilerek konuları sorgulaması sağlanmıştır. Ayrıca kitap, katalog, süreli yayın, internet gibi pek çok alanda taramalar yapılmış, konu henüz çok yeni olmakla beraber oldukça fazla miktarda bilgi kaynağına ulaşmak zor olmamıştır. Konunun uzmanı pek çok bilim adamımızın eserleri yanında, Davenport, Prusak, Drucker, Nonaka gibi yabancı bilim adamlarının eserlerinden de yararlanılmıştır. Başta Google olmak üzere, Bilgi Yönetimi web sitesi, DPT, Bilişim Şurası ve TÜBİTAK web siteleri en çok yararlanılan kaynaklar arasındadır. Tezin, bilgi toplumuna dönüşüm hamlemiz önünde engel teşkil eden problemlerin çözülmesinde bir nebze de olsa katkısının olabilmesi ayrıca, başta bilgibelge yönetimi olmak üzere konuyla ilgisi olan tüm kesimler tarafından yararlı bulunması ve bilimsel çalışmalara katkı sağlayabilmesi en büyük dileğimdir. 4 2. BİLGİ 2.1. Bilginin Tanımı ve İçeriği Bilgiyi genel olarak bilmek fiilinin içeriğini oluşturan öğe ve malzemenin tamamı şeklinde özetlemek mümkündür. gözlemleyebildiğimiz soyut bir kavramdır” 4 “Gözle göremediğimiz ama etkilerini şeklinde tanımlanan bilgi; Güncel Türkçe Sözlükte; “insan akıl ve zekasının kavradığı temel düşünceler; çalışma, öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edebileceği gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat, vukuf, kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam” 5 olarak açıklanmaktadır. Hançerlioğlu bunlara ilim, irfan ve marifet kelimelerini de eklemektedir.6 Bilgi kelimesinin karşılıklarının yaklaşık tamamı Arapçadan dilimize geçen kelimelerdir. Latince karşılığı cognitio olan bilgi, batı dillerine de bu kökten geçmiştir. Örneğin İngilizcede bilgi kelimesinin karşılığı cognition’dır. Ancak İngilizler bunu; idrak, algılama, kavrama anlamında kullanmaktadırlar.7 Bilgi karşılığında ise knowledge kullanılıyor. Nesne olarak bilgi karşılığında ise information kelimesini kullanıyorlar. Bu kelimenin kökü de yine Latince olup, informatio yani biçimlendirme, haber verme demektir. Her üç kelimenin karşılığı Türkçede bilgi sözcüğüdür. Türkoğlu bilgiyi, kullanıcının amacına ve yeteneğine bağlı olarak öğrenmeyi mümkün kılan olgu, bir örgütün etkin hareket edebilme yeteneği, çözümleme ve yorumla geliştirilen haber olarak tanımlamaktadır.8 Bilgi genel anlamda; düşünme, yargılama, akıl yürütme, okuma, araştırma, gözlem ve deney sonucunda elde edilen düşünsel ürün ya da öğrenilen şeydir. Öğüt’e göre bilgi, toplanmış, organize edilmiş, yorumlanmış ve belli bir yöntemle etkin karar vermeyi gerçekleştirmek amacıyla ilgili birime sevk edilmiş, belirli bir amaç 4 Mustafa Uç, “Entelektüel Sermaye Ve Unsurları”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (21 Temmuz 2006) 5 TDK Güncel Türkçe Sözlük, http://tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=bilgi, (14 Şubat 2006) 6 Orhan Hançerlioğlu, “Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976. 7 Birsen Çankaya ve diğerleri, Fono İngilizce Büyük Sözlük, İstanbul: Fono Yayınları, 2002, s.181. 8 Recep Türkoğlu, “Bilişim Teknolojilerinden Bilgi Yönetiminde Yararlanma Düzeyi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=615, (17 Şubat 2006) 5 doğrultusunda süreçlenen, yararlı biçime dönüştürülmüş ve kullanıcıya değer sağlayan verilerdir.9 Barutçugil bilgi için; insanın etrafında olup bitenleri tam ve doğru olarak kavramasını sağlayan kişiselleştirilmiş enformasyon tanımlaması yapar. Buna göre bilgi kendini düşünceler, öngörüler, sezgiler, fikirler, alınan dersler, uygulamalar ve yaşanan deneyimler şeklinde gösterir.10 Yazara göre bilgi; veri, enformasyon, bilgi ve bilgeliğe doğru yükselen bir piramide benzemektedir. Piramidin en tepesinde yer alan bilgelik; bilginin sentez yoluyla tam anlamıyla bütünleştirilmesi ve sindirilmesi durumudur. Kişisel bir kimya olduğu belirtilir.11 Tonta, Kuçuradi’nin bazı Avrupa dillerinde bilgi teriminin hem bilme etkinliğini hem de bu etkinlik sonucu elde edilen çıktıyı tanımlamak için kullanıldığını ve insanlara ait bir etkinlik olan bilginin algılama, anlama, düşünme, yargılama, yorumlama, açıklama, doğrulama, değerlendirme vb. gibi iç içe geçmiş birçok etkinlikten oluştuğuna işaret ettiğini söyler.12 Von Krogh, Ichıjo ve Nonaka; bilginin gerekçelendirilmiş gerçek inanç olduğunu ifade etmekte ve devamında şöyle demektedirler: Kişi kendi inançlarının doğruluğunu dünyaya ilişkin gözlemlerine dayanarak gerekçelendirir. Bu gözlemler kişiye özgü bakış açısına, kişisel duyarlılık düzeyine ve bireysel deneyimlere dayanır. 13 Bu tanıma göre bilgi; doğru olan bir şey olmaktan çok gerçeğin tanımlanmasıdır. Zaim’e göre bilgi, beyinde ortaya çıkıp uygulamaya geçirilen, belli bir düzen içindeki tecrübe, değer, enformasyon ve uzmanlık görüşünün esnek bir bileşimidir.14 Bilgi üzerindeki karışıklığı gidermek için tanımlamaya bilgi skalasından başlamak gerektiğini vurgulayan Barutçugil’e göre bilgiden söz edilirken skalanın en alt 9 Adem Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, 2.b. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003, s.9. 10 İsmet Barutçugil, Bilgi Yönetimi, İstanbul: Kariyer Yayıncılık, 2002, s.10. 11 Barutçugil, Bilgi Yönetimi, s.60. 12 Yaşar Tonta, “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları”, http://72.14.221.104/search?q=cache:80HBE62N_cEJ:www.acik- erisim.hacettepe.edu.tr:8080/dspace/bitstream (16 Temmuz 2006) 13 George Von Krogh, Kazuo Ichıjo, Ikujıro Nonaka, Bilginin Üretimi, çev.Günhan Günay, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2002, s.16. 14 Halil Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, İstanbul: İşaret Yayınları, 2005, s.69-70. 6 basamağında bulunan işlenmemiş bilgi anlamındaki veri veya orta basamaktaki herhangi bir biçimde işlenmiş ve iletilen veri anlamındaki enformasyon ya da en üst basamakta bulunan akıl süzgecinden geçmiş, kişisel algı, duygu, sezgi, deneyim, gözlem, değerler, yükümlülükler ve üretim sonuçlarıyla birleştirilmiş, iş süreçlerinde kullanılmaya hazır bilgiden söz ediliyor olabilir.15 Öğüt bu skalayı; veri (data; ham, işlenmemiş gerçekler ya da izlenimler), bilgi (information; karar alma sürecini etkileyecek biçimde işlenmiş, veriler) ve üst bilgi (knowledge; belirli bir amaca yönelik bilginin çeşitli analiz ve tasnif işlemlerinden geçirilerek ileride kullanıma elverişli hale getirilen ve yorumlama ile elde edilen bilgi)16 şeklinde ifade etmektedir. Yücel konuyu; veri; ham olgular, rakamlar ve detaylar, enformasyon; verilerin yararlı, anlamlı ve organize edilmiş hali, bilgi ise bir enformasyon grubu ve bunun en uygun şekilde nasıl kullanılabileceğinin anlaşılabilmesi17diye özetler. Kalkan; bilginin doğru anlaşılması için veri ve enformasyondan farkının bilinmesi gerektiğini, verinin olaylar hakkında birbirinden ayrı, nesnel gerçekleri ifade ettiğini, çeşitli olguların her türlü gösterimini içerdiğini, genellikle ham bilgi, analiz edilmesi ve daha ileri süreçlerde kullanılabilir hale getirilmesi gereken bir ön malzeme olduğunu belirtir. Enformasyonun, belirli bir amaç doğrultusunda düzenlenmiş bir veri kümesini, genellikle belge şeklinde veya görsel ya da işitsel olan bir mesajı ifade ettiğini, bilginin, ise anlamlı enformasyon olarak nitelendirilebileceğini18 söylemektedir. Zaim de bunu teyiden veriyi ham gerçekler, enformasyonu organize edilmiş veriler kümesi, bilgiyi ise anlam kazanmış enformasyon olarak ifade etmektedir.19 15 Barutçugil, Bilgi Yönetimi, s.10. 16 Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, s.10. 17 İsmail Hakkı Yücel, Türkiye’de Bilim Teknoloji Politikaları Ve İktisadi Gelişmenin Yönü, Ankara: DPT Yayınları, 2006, s.79. 18 Veli Denizhan Kalkan, “Örgütsel Öğrenme Ve Bilgi Yönetimi Kesişim ve Ayrışma Noktaları”, http://www.e-sosder.com/dergi/1622-36.pdf, (17 Temmuz 2006) 19 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.71. 7 Odabaş Beijerse’e atfen; genel hatları ile bilginin, sistem tabanlı enformasyon (information) ve insan bilincine dayalı bilgi (knowledge) olarak iki tür altında değerlendirildiğini, Beijerse tarafından bilginin, sistem tabanlı açık bilgi ve insan bilincine dayalı örtük bilgi şeklinde iki farklı türü olduğunun ifade edildiğini söylüyor.20 Odabaş aynı makalede Setzer’e atfen, verinin insan ya da makine tarafından yazılmış sembolleri, verilerin bir araya getirilmesi ile oluşturulan anlamlı sembollerin de enformasyonu oluşturduğunu söyler. Enformasyon genellikle, bir sorunun çözümü, herhangi bir çalışmanın başlatılması ya da bitirilmesi gibi faaliyetler sonucunda ortaya çıkarılan verilerin bütününü ifade eder. Bilgi ise herhangi bir konuda insanların edindikleri enformasyonu yorumlayarak elde ettikleri karar ve yeteneklerdir. Bütün bu kavramların da üstünde olan akıl, veriden enformasyona, enformasyondan bilgiye ve bilgiden de yeteneğe dönüşen sürecin en uç noktasını oluşturur. Yazara göre; çeşitli bilgilerin bir araya getirilmesi ve yorumlanması ile farklı bir bilgi oluşturulması, bilgi kavramının en üst noktası olan akıl evresinde gerçekleştirilmektedir.21 Sağsan’a göre bilgi; bilinen her şeydir. Buna göre bilme sonucunda ortaya çıkan somut veya soyut gerçekler, bilgimizi oluşturur.22 Barca’ya göre enformasyonun işlenmesi sonucu doğan bilgi; kurulu bir evrenin gerçekliğini ifade eder, evrenseldir, objektiftir, transfer edilebilir ve problem çözme yetkinliği kazandırır.23 Çapar’a göre yaşamın her alanına dayanak oluşturacak eylemlerin kaynağını teşkil eden bilginin temelini veri ve enformasyon oluşturur. Bilgi, enformasyonun 20 Hüseyin Odabaş, “Bilgi Yönetimi Sistemi,” www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc, (7 Haziran 2006) 21 Odabaş, a.g.m. 22 Mustafa Sağsan, “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi Ve Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilgi Ve Belge Yönetimi Bölümü”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=442, (16 Mart 2006) 23 Mehmet Barca, “Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145, (12 Temmuz 2006) 8 rasyonel bir biçimde akıl süzgecinden geçmesi ve yorumlanması ile ortaya çıkar.24 Bu bağlamda Alkan’a göre bir kişi için bilgi olan, bir başkası için hâlâ enformasyon özelliği taşıyabilir. Enformasyon henüz kişinin akıl süzgecinden geçmemiş, yorumlanıp özümsenmemiş, dolayısıyla bilgi olarak beynine yerleştirilmemiştir.25 Enformasyon ve bilgi arasındaki temel fark: bir olguya ait bir şeyler bilmek enformasyonu, o olgunun bir değişime nasıl tepki göstereceğini bilmek ise bilgiyi ifade eder. Yani bilgi bir olgu hakkında bir şeyler bilmenin ötesinde bilişsel bir süreçten geçirilerek bu enformasyonu yargıya dönüştürmeyi de gerektirmektedir. Bu süreç tamamen özneldir. Bilgiyi enformasyondan ayıran temel özellik; ortam, hafıza ve bilişsel sürecin kombinasyonudur. Bu bilişsel süreci etkileyen tecrübe, kabiliyet, kültür, karakter, kişilik, duygular, sezgiler, algılar, güdüler, eğitim, ortam gibi pek çok faktör vardır. Bilgi; yukarıda bahsedilen bilişsel sürece bunların da katılımı sonucu ortaya çıkan savunulabilecek doğru inançlar ve yargılar olarak tanımlanabilir. Görüldüğü gibi bilgi her ne kadar soyut ve jenerik bir kavram olsa da pek çok açıdan ele alınabilen, soyut veya somut anlam ve fonksiyonlar yüklenebilen temel bir olgudur. İnsanlık kadar eski bir maziye sahip olan bilgi; ilk insanın ussal ve düşünsel yeteneği ile insanlığın gündemine gelmiş, yaşamın her alanında önemli yer işgal etmiş, tarihten günümüze gelindikçe de önemi giderek artmıştır. İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde soyluluk, bilek gücü, asker sayısı, arazi sahipliği, ekonomik üstünlük ya da silah üstünlüğü gibi kavramlar güçlü kabul edilmenin önemli göstergeleriyken günümüzde gerek bireysel, gerek sosyal, gerekse uluslararası platformlarda gücün kaynağı bu etkenlerden hızla uzaklaşmakta ve bilgiye doğru yönelmektedir. Artık bilgiyi stratejiyle yoğurup teknolojiye çevirebilenler, rakiplerine karşı gücü elinde tutmakta ya da onlardan bir adım daha önde olabilmektedir. 24 Bengü Çapar, “Bilgi Yönetimi: Nasıl Bir İnsangücü?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257, (31 Ocak 2006) 25 Nazlı Alkan, “Tıp ve Sağlık Kuruluşlarında Bilgi Yönetimi”, ÜNAK’03-Bilgiye Erişimde Değişen Yollar ve II. Tıbbi Bilgi Yönetimi ve Teknolojileri Sempozyumu, 25-27 Eylül 2003, Başkent Üniversitesi, [Ankara: 2003.] 9 2.2. Bilgi Çeşitleri Bilgi farklı şekil ve formlarda karşımıza çıkabilmektedir. Burke, Gurvitch’in; algısal, toplumsal, gündelik, teknik, siyasal, bilimsel ve felsefi olmak üzere yedi tür bilgi ayrımladığını söylemektedir.26 Bilgi kavramının soyut ve yayılgan yapısı nedeniyle her alana nüfuzu, bilgiye pek çok açıdan bakılması ve yine pek çok farklı yaklaşımlarla kategorize edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Özellikle bilgi yönetimi alanında yapılan teorik ve pratik çalışmaların sayısı arttıkça, bilginin sağlanması, üretimi, saklanması, paylaşımı ve kullanımı gibi çeşitli süreçlerde bilgi, farklı yönleriyle farklı algılama ve tanımlamalarla karşılaşmaktadır. Bilgi yönetimi açısından bilginin türleri dört faklı boyutuyla ele alınmaktadır. Bunlar; bilgi kuramı açısından açık ve örtülü bilgi, beşeri bilimler açısından bireysel ve sosyal bilgi, sistematik açıdan dahili ve harici bilgi, stratejik açıdan kaynak, kapasite ve vizyon bilgisidir. Ancak bilgi yönetimi literatüründe en yaygın olarak kullanılan bilgi türlerinin sınıflandırılması örtülü-açık bilgi ayırımı ile bireysel-örgütsel bilgi ayırımıdır.27 Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, bilgi tasnif çalışmalarının farklı disiplinler tarafından farklı bakış açılarıyla ele alınmış olmasıdır. Bilgi, yapısı gereği her alana rahatlıkla nüfuz edebilmektedir. Bu nedenle onlarca farklı tasnife tabi tutulması yadsınamaz. Ancak, bilgi sınıflandırma çalışmalarında konunun uzmanları genel olarak bilginin açık-örtülü bilgi ve bireyselsosyal (örgütsel) bilgi şeklinde tasnif edilmesi konusunda, isimlendirme ve bu bilgi türlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin tanımlanması ve yorumlanması gibi bazı detaylar dışında ittifak etmişlerdir. 2.2.1. Açık bilgi-Örtülü (Örtük) Bilgi Bilgi, insanın bildiği, idrak ettiği, vakıf olduğu malumatın tamamıdır. Doğal olarak başlangıçta enfüsidir yani içseldir, henüz dışa vurulmamıştır. Buna örtülü bilgi diyoruz. Örtülü bilgi duyulara, hareket becerilerine, bireysel algılamalara, fiziksel deneyimlere, sağduyu kurallarına ve sezgilere bağlı olması hasebiyle oldukça şümullü, gizemli ve zengin içeriklidir. Son derece öznel olan bu bilgi içeriğinin rakamlara, harflere veya 26 Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete Tunçay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004, s.14. 27 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.73-74. 10 başkaca nesnelere, formüllere ve şekillere dökülerek açıklanması, kodlanması, yönetilebilir ve kullanılabilir hale gelmesiyle artık açık bilgiye dönüşmüş olur. Ancak yine de şunu belirtmekte yarar var ki; örtülü bilginin net olarak, tüm detaylarıyla ortaya konulması her zaman mümkün olmayabilir. Aralarında örtülü bilginin ifade edilebilirliği konusunda bazı farklı değerlendirmeler olmakla birlikte, uzmanların konuya ana hatlarıyla bakışı bu yöndedir. “…kelimelere dökülebilen, formüllerle, şekillerle veya rakamlarla ifade edilebilen, nesnel belirli bir kişiye özgü olamayan ve sahibinden bağımsız- bilgiye “açık bilgi” denilmiştir. Buna karşılık kişilerin zihinlerinde olan, bildikleri ancak çoğu zaman ifade edemedikleri bilgiye ise “zimni bilgi” veya “örtülü bilgi” adı verilmektedir.” çok zordur. …” 28 “…saklı bilginin başkalarına açıklanması 29 “...bilgi başlıca iki biçimde var olur: Açık bilgi ve saklı bilgi. Açık bilgi sözcükler, sayılar ya da simgeler biçiminde ifade edilebilir ya da kodlanabilir ve aktarılması, anlatılması daha kolaydır. Açık bilgi kitaplarla aktarılır, derslerde anlatılır, şemalarla gösterilir. Saklı bilgi ise bir kişinin deneyim sonucu oluşan sezgileri, inançları, varsayımları ve değerleri ile kişinin o deneyimden çıkarsamalarından oluşur (ve aktarılması güç olabilir) Saklı bilgi kişinin zihninin arka planında zihinsel bir parmaklık oluşturur ve yeni deneyimler bu parmaklık arasından geçirilerek anlaşılıp yorumlanır. Saklı bilgi sıklıkla “insanlar ne kadar çok şey bildiklerinin farkında değil” cümlesiyle açıklanır; geliştirdikleri dev beceri, enformasyon ve iş yapma yöntemleri dağarcığını öylesine içselleştirmişlerdir ki, artık bunun farkında olmazlar. Kuruluşların da saklı bilgisi vardır: Sezgiler, sağduyu, düşünce yapıları, egemenlik alanlarına ilişkin yazılı olmayan kurallar ve bilinçaltındaki değerler gibi ki bunların büyük bir kısmı kurumsal kültürü oluşturur. Saklı bilgi otomatiktir ve üzerine düşünülmesi ya da zaman harcanması pek gerekmez” Çapar’a göre bilgi başlangıçta kişiseldir 30 ve örtüktür. Sosyal amaçlı kullanılabilmesi için kodlanmalı, açık hale getirilmeli, iletilmeli ve kullanılacak kişi, grup ya da gruplar tarafından deşifre edilmelidir. Yani bilginin yalnızca kişisel olarak oluşturulup örtük biçimde kalması yeterli değildir. Aynı zamanda açık hale getirilmesi 28 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.74-75. 29 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, Bilginin Üretimi, s.16. 30 Mark L. Lengnıck-Hall, Cynthıa A. Lengnıck-Hall, Bilgi Ekonomisinde İnsan Kaynakları Yönetimi, çev. Günhan Günay, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004, s.84-85. 11 ve yönetilmesi gerekmektedir.31 Kurt ve Ağca ise; örtülü bilgiye yönelik olarak erişim imkansızlığı ve paylaşım zorluğundan söz ederken; örtülü bilginin erişilmesi mümkün olmayan, daha özel bir bilgi olduğunu, paylaşılmasının açık bilgiye oranla çok daha zor olduğunu, önsezi ve kavramanın bu tür bilgiye dahil edilebileceğini belirtir ve devamında; örtülü bilginin know-how anlamında teknik, inanç, ideal ve değerlerden oluşan bilişsel anlamda iki ayrı türevinden bahsetmektedirler.32 1966 yılında yazdığı The Tacit Dimension adlı kitabı ile örgüt içinde bilgiyi ilk defa örtük ve açık olarak ikiye ayıran Macar filozof Polanyi; “bildiğimizi zannettiğimizden daha çok şey biliyoruz” cümlesiyle aslında üzeri kapalı bir örtük bilgi tanımı vermiştir. Ona göre örtük bilgi; kişisel, bağlama ilişkin, biçimlendirmesi ve iletişimde kullanılması zor bir bilgi çeşididir. Açık veya diğer bir adla kodlanmış bilgi ise daha resmi ve sistematik bir dille iletilebilen bilgidir. Polanyi, kişilerin bilgiyi ancak kişisel deneyimleri doğrultusunda yaratıp örgütleyerek edindiklerini belirtmektedir.33 Odabaş açık ve örtük bilgi sınıflandırmasına açıklık getirirken, Beijerse’e atfen örtük bilginin kurumsal da olabileceği vurgusunu yapmaktadır. Buna göre örtük bilgi genellikle insanların zihinlerinde yerleşik halde bulunur. Ancak, çalışanların erişimine kapalı olan ve dolayısıyla kurumsal verimliliğe katkı sağlamayan kayıtlı bilgiler de örtük bilgi olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte örtük bilginin tarifi zordur, görecelidir, birçok faktöre bağlı olarak karmaşık özellikler sergiler ve bu özellikleri nedeniyle bu tür bilgileri düzenlemek kolay değildir. Örtük bilgi ile yalnızca insanların zihninde olan bilgiler değil, aynı zamanda kayıtlı olmasına rağmen erişilemeyen bilgiler de ifade edilmektedirler. Örneğin her birimde yararlanılabilecek bir veritabanının yalnızca bazı birimlerin erişimine açık olması, söz konusu veritabanının örtük bilgi olarak değerlendirilmesine neden olur.34 31 Bengü Çapar, “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması” http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (14 Şubat 2006) 32 Mustafa Kurt, Veysel Ağca, “Bilgi Toplumunda Üretim Faktörü Olarak Bilgi ve Stratejik Kullanımına İlişkin Araştırma”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=185, (15 Şubat 2006) 33 H.Gökçe Dervişoğlu, Stratejik bilgi yönetimi, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004, 30.s. 34 Odabaş, a.g.m. 12 Odabaş; güç olmakla birlikte bireysel örtük bilginin açık örgütsel bilgiye dönüştürülmesinin mümkün olduğunu, bu konuda fiziksel temas veya yakınlığın bir zorunluluk olduğunu, doğrudan gözlem, anlatım, taklit, deneme, karşılaştırma, birlikte çalışma gibi yöntemlerle bu dönüşümün mümkün olabileceğini ifade etmektedir.35 Örtük bilgi bir belge üzerine kaydedilmiş olsa bile, bu belgeyi okuyan kimse söz konusu bilgiyi edinemeyebilir. Öyle olsaydı, bir maestronun keman çalma tekniklerini açıklayan bir kitabını okuyarak en az onun kadar iyi keman çalabilmemiz gerekirdi. Örtük bilgi buzdağının altındaki kısmına benzetilirken açık bilgi de buzdağının üstünde kalan kısmını ifade eder. Örneğin Türkiye’nin akarsularının uzunluğu açık bilgiyi ifade ederken, bir hattatın uzun yıllar içinde edindiği el becerisi ve mesleki bilgisi örtük bilgiyi ifade eder. Örtük bilgi ve açık bilgiyi birbirinden net hatlarla ayırmak oldukça zordur. Bilgi dağarcığımızın önemli bir kısmı açık ve örtük bilginin birbiriyle iç içe olduğu bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önemlisi bu iki bilgi türünü birbirinden ayırmanın mümkün olmadığıdır. Ayıklamaya kalkışıldığında her iki tarafın da anlam ve nitelik kaybına uğrayacağı görülecektir. Algılama açısından mutlaka bir ayrım yapmak gerekirse, örtük bilginin sezgi ve deneyime dayalı, o ana ait ve pratik, açık bilginin ise daha çok akla ve evrensel kural ve değerlere dayalı, ihtiyaç anına yönelik ve teorik olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Açık bilginin belli kişilerin erişimine kapatılması da onu aynı zamanda örtük bilgi tanımlamasına maruz bırakmaktadır. Şu halde her iki bilgi türü de bireysel veya kurumsal (örgütsel) olabilmektedir. Örtük bilgi, zor olmakla birlikte belli birtakım metotlarla açık bilgiye dönüştürülebilmektedir. Örtük bilginin somutlaştırılarak açık bilgiye dönüştürülmesi sürecine dışsallaştırma denilmektedir. Keza yeni elde ettiğimiz bir bilgi parçasının özümleme, yorumlama ve yansıtma süreci de açık bilginin örtülü bilgiye dönüştürülmesi yani içselleştirilmesi anlamına gelmektedir. 35 Odabaş, a.g.m. 13 2.2.2. Bireysel Bilgi - Örgütsel Bilgi Bireysel bilgi kişiye özgü olan bilgidir. Tecrübeden veya davranıştan kaynaklanabilir. Tecrübe kaynaklı bilgi gerçeğin çeşitli bakış açılarından ve akıl süzgecinden geçirilmesiyle oluşur. İçsel ve sübjektif bir bakış açısıyla oluşturulan bu tür deneyimsel bilgi; öznel bilgidir. Öznel bilginin oluşumunda eşya ve hadiseler kişisel duygu ve düşüncelerle algılanıp yorumlanır. Bu tür bilginin oluşumunda bireysel içgüdü ve önyargıların rolü büyüktür. Olay ve objelere daha genel, objektif, evrensel değer yargıları, pozitif bilimlerin genel kuralları açısından bakılarak oluşturulan bilgi; yapısı gereği nesnel bilgidir. Davranıştan kaynaklanan bilgi ise daha çok insanların fiziksel becerilerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Örgütsel bilgi bireysel bilgiye göre daha kolektif, objektif, paylaşımcı ve sinerji üretebilecek niteliktedir. Örgütsel bilginin önemli bir kısmını örgütün bilgi bankası pozisyonundaki know-how oluşturur. Tarihsel gelişimine baktığımızda aydınlar bazı tür bilgilerin ustalarıdır, ama yapmayı bilme know-how alanları, bürokratlar, zanaatçılar, köylüler, ebeler ve halk tabipleri gibi gruplar tarafından geliştirilmiştir.36 Günümüzde özellikle know-how, şirket sermayesinin önemli ve değerli bir bireysel bilgi üretim bölümünü teşkil etmektedir. Örgütsel bilgi; örgütün sahip olduğu ve örgüte mal olmuş bilgi anlamına gelmektedir. Bireysel bilgi ise yalnızca belirli bir kişiye ait bilgidir. Örgütsel bilgi, bireysel bilgiye göre çok daha güvenlidir ve şirket açısından stratejik önemi daha fazladır. Bu bakımdan bireysel bilginin örgütsel bilgiye dönüştürülmesi bilgi yönetiminin temel amaçlarından biridir. Örgütsel bilgi, bir örgütteki bireylerin sahip oldukları bilginin toplamının ötesinde bir anlam taşımaktadır. Burada organizasyon açısından önemli olan husus şirketin sahip olduğu entelektüel sermayeden sistematik biçimde kolektif bir değer üretebilme kabiliyetidir. Söz konusu kolektif değerin üretilmesi ve geliştirilmesi günümüz organizasyonlarının başarısı açısından hayati önem arz etmektedir. Zira organizasyonlar enformasyonu bir girdi olarak alan ve bunları işleyerek bilgi üreten sistemler olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla burada önemli olan söz konusu sistemde bireylerin tek tek sahip oldukları bilgiyi ne ölçüde sisteme mal edebildikleridir. Aksi takdirde kişilerin sahip oldukları bilgi organizasyona mal edilememekte ve bunun sonucunda eğer o kişi veya kişiler organizasyondan ayrılırsa, şirket en değerli sermayesi olan bilgi sermayesinin bir bölümünü kaybetmektedir. 37 36 Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, s.14. 37 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s. 77-78. 14 Bilgi her şeyden önce ve başlangıçta bireyseldir. Bireyin zihninde oluşur. Bilginin ilk tezahürü bireysel örtük bilgi olarak gerçekleşir. Çeşitli süreç ve aşamalardan geçtikten sonra kolektif olarak algılanıp uygulanabilirliği söz konusu olduğunda artık açık ve örgütsel bilgiden söz edebiliriz. Örtük bilginin örgütsel bilgiye dönüşümü; bilimsel bakış açısıyla irdelenmekte, çeşitli yöntemlerle açığa çıkarılmaya çalışılarak örgütün bilgi üretimine katkısı amaçlanmaktadır. Toffler, zihin işi olmadan ekonomide hiçbir katma değer veya servetin yaratılamayacağını söylerken, Drucker ulusların refahının kaynağının beşeri bir şey olan bilgi olduğunu öne sürmüş ve bilgi işi ile bilgi işçisi terimlerini ilk kez kullanmıştır. Naisbitt ise bilgi çağının en önemli kaynağının artık sermaye değil bilgi olacağını öngörmüştü. Geçmişte fütüristik yaklaşım olarak kabul edilen bu öngörüler küreselleşen dünyada birer birer gerçekleşmeye başlamıştır. Davenport ve Prusak'a göre örgütsel bilgi belli bir düzen içinde deneyimlerin, amaçla ilgili bilginin ve uzmanlık görüşünün bir araya getirilip değerlendirilmesiyle oluşan bir bileşimdir. Örgütsel bilgi değerlendirmeyi de içermektedir. Bilgi tıpkı yaşayan bir sistem gibi çevresiyle ilişkileri sonucunda gelişebilmekte ve değişebilmektedir. Choo'ya göre ise örgütsel bilgi, örgütsel öğrenme denilen ve bilgi kullanımının son aşaması olan döngünün odak noktasıdır. 38 Örgütsel bilgi ilk insanların sosyalize olmaya ve bu sosyalizasyonun doğal sonucu olarak birlikte yaşama ve işbirliği ihtiyacının doğmasıyla, istişare ve işbölümü kavramlarıyla birlikte, bireysel bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasıyla oluşmaya başlamıştır. Ama çağdaş anlamda örgütsel bilginin kaynağı matbaanın keşfine dayanmaktadır. Zira matbaanın keşfi Rönesans’ı, Rönesans sanayi devrimini, sanayi devrimi işbölümü ve kolektif çalışma bilincini, bu bilinç de örgüt, örgütlü çalışma, örgüt içinde dayanışma, yardımlaşma, iletişim ve bilgi paylaşımı gibi kavramları doğurmuştur. Örgüt kavramının sendikalaşmanın da katkısıyla siyasallaşarak örgütlü toplum ve baskı grubu gibi kavramların siyasal yaşama girmesi de yine bu döneme ait gerçeklerdir. Örgütsel bilgi kavramının bugünkü anlamda ele alınması İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzanır. Günümüze geldiğimizde artık bilgi ve bilgi paylaşımı kavramlarının baş döndürücü teknolojik gelişmelerin de katkısıyla kurumsallaştığından hiç şüphe yoktur. En sıradan örgütlenmelerde bile bilgi işleme merkezleri kurulmakta, 38 Nesrin İnce, “Örgütsel Bilgi ve Araştırma”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=619 (1 Şubat 2006) 15 veri tabanı, network gibi kavramlar güncel yaşamın vazgeçilmezleri haline gelmektedir. Örgütler çok hızlı bir şekilde örtük bilgiyi açık bilgi şekline getirmekte, bunu paylaşıma açmakta, bilginin paylaşılabilirliği ve pazarlanabilirliğini arttırdıkça rekabet güçlerini de arttırdıklarına inanmaktadırlar. Bir organizasyonda bilginin etkin ve verimli kullanımı örgüt içi iletişim ve işbirliğini hızlandırmakta, bu sürat de örgütsel amaçları gerçekleştirecek yeni bilgilerin oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Örgüt içinde bilginin kullanımı hızlı bir iletişimle mümkündür. Birden fazla insan örgütsel iletişimle bir amaç etrafında toplanmakta, örgüt amaçları doğrultusunda işbirliği yaparak verimli bir şekilde çalışabilmektedirler. Örgütsel iletişimin amacı bilgi paylaşımı yoluyla rekabet avantajı yakalayabilmektir. Örgütsel süreçlerin ana maddesi bireysel bilgilerdir. Zira örgüt çalışmalarının tamamına yakını bireylere ait bilgilerle yürütülmektedir. Örgütsel yapının bunları sonraki kullanımlar için bir araya getirmesi örgütün belleğini oluşturmaktadır. Sağsan’a göre örgütsel bilginin üretimi temel olarak beş adımdan oluşmaktadır; örtük bilginin paylaşılması, fikir veya kavramların üretilmesi, bu kavramların doğrulanması, prototiplerin (ilk örnekler) inşa edilmesi ve nihayet bilginin çeşitli düzeylerde ortaya çıkmasıdır. Yani, bireysel düzlemde üretilen bilgi, örgütsel veya örgüt içinde bir diğer kişi ya da gruba iletişim kanalları sayesinde yayılmakta; işbirliği yolu ile paylaşılmakta ve örgütsel bilgi üretilmektedir.39 Görüldüğü gibi örgütsel bilginin üretimi örgüt içinde oluşan iletişim ve sinerjinin bir ürünüdür. Örgüt içinde yaşanan ve gelişen süreçler bir taraftan örgütün amaçları doğrultusunda çalışmasını sağlarken, bir taraftan da bireylere bilgi üretme ve paylaşma olanağı sağlamaktadır. Örgütsel bilginin üretilmesinin ana hedefi bu bilginin örgüt amaçları doğrultusunda kullanılmasıdır. Bunun için örgüt içi iletişim, bilgi akışı ve bilgi paylaşımı kavramları öne çıkmaktadır. 39 Sağsan, a.g.m. 16 Örgüte değer katan bilginin kendisi kadar kullanımı da önem taşımaktadır. Bilgiyi değerlendirerek örgüt amaçlarını gerçekleştirmek üzere başka bilgiler üretecek bireylerin, bunlardan haberdar olması gerekmektedir. Günümüz örgütlerinde veri tabanları, internet, intranet, kütüphane ve/veya bilgi merkezleri, örgüt içi bilgi akışının biçimsel kanalları olarak kabul edilmektedir. Davenport ve Prusak, örgüt içinde bilgiyi dolaşıma sunmanın en uygun ve güvenilir yolunun, çalışanların bilginin kaynağına ulaşabildikleri bir örgüt yapısı ile sağlanabileceğini belirtilmektedirler. 40 Burada vurgulanması gereken bir husus da örgütsel bilginin tıpkı bireysel bilgi gibi örtük bilgi şeklinde de olabileceğidir. Açıklanması ve paylaşımı son derece güç olan örtük bilginin örgütsel anlamda deşifre edilip paylaşılması da aynı oranda güçtür. Yine hiçbir örgütte bilgi paylaşımı sınırsız değildir. Genel olarak örgütlerde bilgi paylaşımı konusunda ana ilke, herkese bilmesi gerekenin, bilmesi gerektiği kadar bildirilmesidir. Bu kısıtlamaya network sistemlerinde kısaca yetkilendirme denilmektedir. Örgüt içinde bunun gibi, belli kişi veya kişiler dışındakilerin ulaşamayacağı bilgiler de örtük bilgi olarak değerlendirilmektedir. Ancak şunu da önemle belirtmek gerekir ki; kurum kültürünün yapısı gereği, gizli bilgiler bile çoğu zaman örgüt içinde ve örgüt çalışanları arasında bilinir. Bu zımni bir kabul ve örgütsel sırrın bir aile ortamı gibi saklanması olarak değerlendirilebilir. Burada önemli olan, dışarıdan gelen birinin bu tür bilgilere vakıf olmamasıdır. 2.2.3 Bilimsel Bilgi ve Stratejik Bilgi Yukarıdaki tasnife ek olarak bilimsel bilgi ve stratejik bilgi kavramları hakkında da bazı notlar düşmekte fayda görüyoruz. Bilgi, özü itibarıyla soyuttur. Kaynağı duyu ve sezgidir. Akıl süzgecinden geçirildikten sonra bilimsellik kalıbına dökülür. Örneğin yerçekimi kuvvetinin varlığı sezgiseldir. Ancak bunun akıl ve deneye dayalı bazı yöntemlerden geçtikten sonra G.m1.m2/F=d2 şeklinde bir formüle dönüşmesi artık elimizde bilimsel bir bilgi normu oluştuğu anlamına gelmektedir. Hançerlioğlu bilimsel bilgiyi; yöntemli, nesnel, genel, kesin ve öngörülü bilgi olarak tarif etmektedir. Nesneldir, çünkü kişiden kişiye değişen bir yorumla 40 İnce, a.g.m. 17 yorumlanamaz, herkes için aynıdır. Geneldir, çünkü özel olaylara değil olaylar topluluğuna uygulanır, örneğin düşme yasası bütün düşmeler için geçerlidir. Kesindir, çünkü bilimsel çelişkiye düşmeden aksi ileri sürülemez, örneğin hiç kimse bir taşın düşmeden havada durduğunu söyleyemez. Öngörülüdür, çünkü olayları önceden bildirir, örneğin havada bırakılan taş mutlaka yere düşecektir biçiminde açıklar.41 Bilimsel bilgi, nesneler, olaylar veya durumlar hakkında özneye bağlı olmadan herkese objektif olarak sunulabilecek nesnel, genel, kesin ve öngörülü bilgidir. Başka bir deyişle bilimsel bilgi objektiftir, gerçeğin aynasıdır. Genel geçer ve evrensel doğru olarak görülür. Bilişsel süreç, mantıksal çıkarım aracılığı ile gerçeğin açığa çıkarılmasını sağlar. Yani aynı bilgi başkaları tarafından da aynı yöntemle üretilebilir. Şu halde bilimsel bilgi; açık, ifade edilebilir, aynısı yapılabilir, kodlanıp paketlenerek pazarda bir ürün olarak alınıp satılabilir. Bu özellikleri nedeniyle bilimsel bilginin işletmeler arasında rekabet avantajı yaratması beklenemez. Bilimsel bilgi, bir işletmenin tekelinde olmayan, kamuya açık ve standart yöntemler izlenerek başkaları tarafından da üretilebilecek bir bilgi türüdür. Ancak, bilimsel bilginin kendisi yerine bir süreç olarak karmaşık sosyal ilişkiler, farklı düşünme tarzları, deneme-yanılma yoluyla oluşmuş tecrübe, araç-gereç, yetenekli bilim adamları vs. gerektiren bilimsel bilgi yönetimi rekabet avantajı yaratmaya yol açabilir. Çünkü bilimsel bilgi yönetimi kolay taklit ya da tekrar edilmesi mümkün olmayan bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda, Batı dünyası ile aramızdaki farkın bir türlü kapatılamamasının temel nedeni de bilimsel bilgiye sahip olmak değil bilimsel bilgiyi yönetememek ile açıklanabilir. Bilimsel bilgi transfer edilebilir ama bilimsel bilgi yönetiminin transferi mümkün değildir veya değer yitirmeden transfer edilemez. Burada önemli olan husus, profesyonel bir bilgi yönetimi anlayışıyla bilimsel bilginin stratejik bilgiye dönüştürülmesi ve taklit edilmesinin önlenmesidir. Ancak böyle bir bilgi küresel rekabet ortamında avantaj veya üstünlük getirebilir. Stratejik bilgi aslında bilimsel bilgidir. Bilimsel bilgiye strateji giydirilerek dokunulmazlığı sağlanmıştır. 41 Orhan Hançerlioğlu, “Bilimsel Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976. 18 Açık bilgi işletmeler ve iş çevreleri arasında kolayca dolaşabilir ve elde edilebilir. Stratejik bilgiyi stratejik olmayan bilgiden ayıran en önemli özellik, uzun vadede rekabet avantajı yaratabilmesi için işletmeye özgü olması, rakipleri arasında kıt olması, aynı değerde ikamesinin olmaması, transferi, göçü, elde edilmesi ve yayılmasının mümkün olmamasıdır. Bilgiye strateji kazandıran, onun bu kripto özelliğidir. Stratejik bilgi bireylerde ve örgütsel sosyal ilişkilerde yerleşmiş olarak görülür. Bu tip bilgi, çalışanların kayda geçmemiş iş becerileri, yetenekleri ve iş yaparken gözlenebilecek davranış şekilleridir. İşletmenin diğer kuruluşlar ile kayda geçmemiş deneyimleri ve ilişkileri de stratejik bilgi kapsamında yer alır. Günümüz işletmeleri artık stratejik bilginin önemli bir bölümünü oluşturan örgüt içerisindeki örtülü bilginin önemli bir rekabet aracı olduğunun farkına varmışlardır. Örtük bilginin en önemli kısmını oluşturan stratejik bilgi, firmanın pazar değerini arttırmak için kullanılır ve işletmenin entelektüel sermayesini oluşturur. İşletmeler bugün, bilgi teknolojilerinin gelişimi ve piyasa değerleri ile defter değerleri arasındaki önemli farkı keşfetmeleriyle birlikte, bünyelerindeki mevcut entelektüel varlıkları tanımaya ve geliştirmeye yönelik politikalar ve stratejiler oluşturmaya yönelmiştir. Bilgi toplumu ekonomisinde küresel pazarda ayakta kalmanın ötesinde, sürdürülebilir rekabet avantajı elde etmenin en önemli unsurlarından biri olan stratejik bilginin bazı çeşitleri ve bunların ne gibi avantajlar sağladığı hakkında yapmış olduğumuz değerlendirmelerin stratejik bilgi kavramının öneminin daha iyi anlaşılabilmesi için faydalı olacağını düşünmekteyiz. 2.2.3.1. Stratejik Bilgi Türleri Pek çok farklı bilgi çeşidinin stratejik bilgi olarak kabulü mümkündür. Bir başka deyişle stratejik bilginin belli sayıda türünden bahsetmek yerine, stratejik özelliği olan tüm bilgi türlerini bu kategori altında değerlendirmek daha doğru olur. Aşağıda en sık rastlanan belli başlı stratejik bilgi türleri örnek olarak verilmiş ve açıklanmıştır. 19 İşaretsel Bilgi Bilgi ekonomisinde bilginin önemli bir kısmı işaretler biçiminde ifadesini bulmaktadır. Ancak bu işaretler, biçim değil içerik yoğun bir nitelik taşımaktadırlar. Üretilen ve yayılan çoğu bilgi yoğun bilişsel bir içerik taşımakta ve dolayısıyla alıcıya yorumlaması gereken mesajlar sunmaktadır. Bu işaretleri yorumlayarak eyleme dönüştürmek ve bilgiyi işaretlere dönüştürerek yaymak, bilgi yönetiminin önemli fonksiyonlarındandır. Bilgi yönetimi her düzlemde değişiklik işaretlerini hızla elde edip nedensellik yargıları geliştirmeli ve rakipler, müşteriler, ikame mal üreten sektörler, satıcılar, potansiyel yatırımcılar gibi pazar aktörlerinin davranışlarını gözlemleyerek haklarında varsayımlar geliştirmelidir. Örneğin, hükümetler maliye enstrümanlarından birine ağırlık vererek gelecekte nelere öncelik verecekleri işaretini yayarlar. İşaret bilgilerini değerlendirecek bir erken uyarı sistemi, stratejik kararlar almak ve eyleme dönüştürmek için şarttır. Bilgi ekonomisinde artan yoğunluk ve hıza rağmen değişiklikler açık değil oldukça kapalı ve sürprizler biçiminde ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, değişimin işaretlerini en kısa zamanda algılamak ve deşifre etmek için erken uyarı sistemleri zorunlu görünmektedir. Bu uyarı sistemlerinin işlevi, çevreden gelen veya yayılan bilgi işaret parçalarını hızla elde etmek, yorumlamak ve karşılık vermek üzere eylemler setini belirlemektir. Bu süreçte hayal, sezgi, spekülasyon, fantezi, vizyon gibi işin öznel öğeleri ağır basmaktadır. Bilmece çözercesine, görünüşte ilgisiz parçacıkları yan yana getirip ortaya bir tablo çıkarmak gibi bir çalışma gerektirmektedir. Her örgüt sistemli bir biçimde yarının dinamiklerini deşifre etmeye çalışmalı, zayıf işaretleri algılamalı ve yanıt verecek kadar hassas olmalıdır. Bilgi yönetiminin işlevi, sadece işaret bilgilerini çözümlemek değil aynı zamanda işaret bilgileri yaratıp yaymaktır. İşaret yaratıp yaymada amaç pazarda işletme lehine bilgi dolaşımını ve nihayetinde firmanın pazar değerinin artmasını sağlamaktır. Bilgi ekonomisinde işaret bilgisinin birçok uygulama alanı vardır ve alanlar giderek artmaktadır. Fiyatlar, markalar, reklamlar, ambalajlar vs. hepsi birer işarettir. Deneyimsel Bilgi Deneyimsel bilgide deneme-yanılma veya yapma yolu ile yeni bir bilgi kategorisinin yani tecrübi bilginin üretilmesi söz konusudur. Deneyimsel bilgi, diğer 20 bilgi kategorilerinden farklı olarak, ancak yaparak, tekrarlanarak ortaya çıkarılabilecek bir bilgi türünü oluşturur. Bu bilgi türünün elde edilmesi zaman, enerji ve kaynak gerektirdiği için kolay ve çabuk elde edilemez. Deneyimsel bilgi 1990’ların birinci yarısında süreç mühendisliği (process reengineering) ile üretilmekte, iş süreçleri yeniden tasarlanarak verimliliğin artırılması amaçlanmaktaydı. Üretim, yönetim, pazarlama, büyüme gibi bütün süreçler rasyonelleştirilerek rakiplerden daha hızlı kümülatif verimlilik arttırılmaya çalışılmıştır. Süreç mühendisliği, bütün örgütteki süreç ve işlerin yeniden rasyonalize edilerek kalite, hizmet ve hızı arttırmayı önermekteydi. Deneyimsel bilginin bir diğer üretim yöntemi de benchmarkingdir. Benchmarking, iş yapma süreç ve yöntemlerini güçlü bir biçimde pazardaki en iyi ile karşılaştırmayı ifade eder. Bu yöntemle yüksek performanslı şirketler mercek altına alınarak onları başarıya götüren nedenler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Benchmarking, yeni bilgiler ile değişime açık olmayı ve diğerlerinin bilgi birikiminden tecrübelerinden yararlanarak mükemmele doğru yol alma konusunda yüksek düzeyde istekli olmayı gerektirmektedir. Girişimci Bilgi Girişimci bilgiyi diğer bilgi kategorilerinden ayıran onun girişimci, yenilikçi bireylerin pürüzsüz ticari akışı ve pazarın dengesini yaratıcı bir yıkıcılıkla değiştirmeleri ve ekonomik aktivitenin sınırlarını genişletmelerinden gelmektedir. Girişimcilikte, rutinin dışına çıkılarak pürüzsüz mutat ticari akış ihlal edilmektedir. Girişimsel bilgi kişisel, öznel, formüle edilmesi ve iletişime konu edilmesi zor bir bilgi türüdür. Girişimci bireyler enformasyona karşı tetikte dururlar, başkalarının henüz fark etmediği pazar fırsatlarını ilk fark ederek ticarete girişirler. Girişimci, hangi mal ve hizmetlerin talep edildiğini ortaya çıkarır ve bunları arz etmek için gerekli düzenlemelere gider. Girişimciler, bu bağlamda, ticari işletmenin sahipliğinden dolayı değil, yaptıkları yeniliklerden dolayı kazanç elde ederler. Girişimsel bilginin özünde, bir girişimin amacını tanımlamak ve insanın enerjisi, hayal gücü ve fikirlerini eyleme dönüştürmesi vardır. Girişimci, mevcut pazarın sınırlarını genişletir, yeni ihtiyaçları 21 ortaya çıkarır, eski ihtiyaçları yeni biçimlerde tatmin eder, yeni iş yapma yolları önerir ve nihayetinde çeşitli düzeylerde rekabet avantajı sağlar. Girişimcinin nasıl bilgi ürettiği bilinmediği için onu taklit etmek de kolay değildir. Bu açıdan bakıldığında yönetilmesi en güç bilgi kategorisi, girişimsel bilgidir. Hatta girişimciler bile bu bilgiyi nasıl yarattıklarını ve kontrol ederek tekrar yaratabileceklerini söylemezler. Bu bağlamda, girişimci bilginin son derece kıt olduğunu ve ticarete konu yapıldığında yüksek gelir yaratabileceğini söylemek mümkündür. Girişimci bilgiyi elde etmenin tek yolu girişimci, yaratıcı ve yenilikçi fikirleri satın almaktır. Kurumsal Bilgi Kurumsal bilgi yaratma, girişimci bilgiden farklı olarak sistematik araştırma ve geliştirme çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Bireysel bilginin kurumsal bilgiye çevrilmesinde bireyler aktarımcı rolü oynarlar. Bireylerin bilgi üretmedeki hız ve kapasiteleri kurumsal bilgi düzeyini belirler. Kurumsal bilgi, paylaşılan entelektüel bir yapı içerisinde bilgi üretimi, paylaşılması ve kullanılmasını ifade eder. Bu paylaşılan ortamda sosyal, kültürel, tarihsel faktörler bilginin üretilme sürecinde önemli rol oynar. Kurumsal bilgi üretiminin bir yolu da iş görenlerin merakını kamçılayarak icat ve keşfi teşvik edecek bir örgütsel kültür yaratmaktır. Henüz gelişmiş bir bilgi pazarının olmaması nedeni ile örgütlerin bilgiyi kendi içinde üretmesi zorunludur. AR-GE benzeri çalışmalarla önemli ilerlemeler sağlansa bile bütünlükleri içerisinde yapıları gereği dışardan temin edilemezler. Kurumsal bilgi örgütün süreç, prosedür, yapı ve rutinlerine siner. Bir yerden başka bir yere bütün birey ve onların kabul edilmiş ortak iş görme kalıp ve şablonları ile beraber aktarılmadıkça transfer edilemez. Yukarıdaki bölümlerde belirttiğimiz gibi, kurumsal bilgi bir zımni boyuta sahiptir ve bu da içinde üretildiği ortam ve üretime katılanlar bir bütün olarak aktarılmadıkça transferi olanaksız kılmaktadır. Bu tür bilgi transferi çoğu zaman işbirlikleri, şirket evlilikleri, birleşmeler ve satın alma yolları ile gerçekleştirilebilir. 22 3. BİLGİ TOPLUMU 3.1. Yeni Bin Yılın Yeni Toplumu İnsanlık ailesi ilkel toplumdan günümüze kadar pek çok değişim ve dönüşüme uğramıştır. İlk insandan bu yana sürekli bir devinim ve ilerleme süreci içinde bulunan bu yapı, özellikle 15. yüzyılın ortasında matbaanın keşfiyle dev adımlar atmaya başladı. Matbaanın keşfinden yarım yüzyıl sonra Avrupa’da bilim ve felsefede akıl ve bilgi kavramlarının ön plana çıkmasıyla “Aydınlanma Çağı” başladı. Yeniden doğuş anlamına gelen “Rönesans” da temelleri yüzyıl önce atılmakla beraber bu dönemde kendini göstermiş ve evrensel değer yargılarını değiştirmiştir. Ortaçağ skolastik felsefesinin yıkılması, özgür düşünce ve pozitif bilim kavramlarının ön plana çıkmasıyla Hıristiyanlık dünyası bir dizi reform ve bilimsel gelişmeye tanık oldu. 1789 Fransız İhtilali ve sanayi devrimi, beraberinde burjuva ve işçi sınıfını oluşturdu. Ekonomi tarımdan sanayiye kaydı. Yaşam standartları yükselirken, köy hayatı yerini şehirlere bırakmaya başladı. 20. yüzyıl bu hızlı gelişmeyi bilimsel devrimle eşzamanlı bir küresel dönüşüme çevirdi. Yüzyılın sonlarına doğru artık üretim ekonomisi bilgi ekonomisine, kol gücü beyin gücüne ve sanayi işçisi de bilgi işçisine dönüşerek bu değişim ve dönüşüm tamamlanmış oldu. Artık yeni bir çağın başlamakta olduğu herkesçe kabul edilen bir gerçektir. Bu yeniçağın adı; “Bilgi Çağı”dır. Yücel’e göre dünya; sanayi toplumundan bilgi toplumuna, Fordist üretimden esnek üretime, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya, modernist düşünce çizgisinden post-modernist düşünce çizgisine geçişin sancılarını yaşamaktadır.42 Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde toplumlar ilkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş şeklinde farklı gelişme aşamaları geçirmişlerdir. Bu gelişme aşamalarından insanlık tarihinde iz bırakan aşamalardan birincisi insanları ilkel yaşamdan toprağa ve yerleşik düzene bağlayan tarım toplumuna geçiş, ikincisi tarım toplumundan kitlesel üretimin, tüketimin ve eğitimin 42 Yücel, a.g.e. s.54. 23 önemli olduğu sanayi toplumuna geçiş, üçüncüsü ise kitlesel refahın, bilginin ve nitelikli insan sermayesinin önem kazandığı bilgi toplumu aşamasıdır. 43 Dura bilgi toplumunu; sosyal evrim çizgisinde sanayi toplumundan sonra gelinen, ekonomideki tüm ağırlığın hizmet sektörüne kaydığı, mesleki ve teknik araştırmacı sınıfın ön plana çıktığı, politika ve yeniliklerin ilmi bilgiden kaynaklandığı, entelektüel teknolojiye dayanan bir toplum safhası olarak tanımlamaktadır.44 Bilgi toplumu; yoğun bilimsel bilgi üreten, bilgiyi toplayıp tasnif eden, depo edilmiş bilgiye en hızlı bir şekilde erişebilen, bilginin dağıtımında söz sahibi olan, bilgiyi işleyen ve yeni hizmet alanları oluşturacak şekilde dönüşüme uğratan toplum olarak tanımlanabilir. 45 20. yüzyılın en büyük devriminin bilgi devrimi olduğu kuşkusuzdur. Bilginin özellikle yüzyılın son çeyreğinde tüm toplumsal süreçleri hızla değişime uğratması, bilgi tabanlı organizasyonların elde ettikleri rekabet üstünlüğü ile devasa sanayi şirketlerini gölgede bırakması, bu hızlı değişim ve dönüşümün en temel göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçtiğimiz yüzyılın bilimsel devrimi bilgi üretimi ve yeni buluşların geliştirilme sürecini dönüşüme uğrattı. Artık bilgiyi Thomas Edison gibi kendi başına çalışan ve buluşlar yapan kişiler değil, dev araştırma laboratuarları üretiyor. Bundan yüzyıl önce otomobil ya da iş makineleri üretiminde diğerlerini geride bırakan üreticiler nasıl sektörünün devleri haline geldilerse, bugün de Bill Gates gibi bilgiyi daha iyi üretmesini bilenler dünyanın en zengin kişileri arasına giriyorlar. 46 Böyle olunca, nasıl tarım ve sanayi toplumları zaman içinde kendi özgün sosyal, ekonomik, kültürel, hatta politik toplum yapılarını oluşturdular, bilgi toplumu da öncekilerden tamamen farklı, dinamik ve devingen toplum yapısını tüm kavram ve kurumlarıyla oluşturmaya başlamıştır. Denilebilir ki; tarım toplumunun kendi kavram ve dinamikleriyle ilkel toplumdan soyutlanıp tarım toplumu olarak nitelenmesi yüzyıllar 43 C.Can Aktan, Mehtap Tunç, "Bilgi Toplumu ve Türkiye", Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 1998. ss.118-134. 44 Cihan Dura, Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, l990, s.11. 45 Yücel, a.g.e. s.68. 46 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, Bilginin Üretimi, s.5. 24 hatta bin yıllar almıştır. Sanayi toplumu ise bu dönüşüm sürecini yüz yılda tamamlamıştır. Bilgi toplumuna gelince; değişim süreci elli yıl kadar önce başlamakla birlikte, dönüşüm süreci son çeyrek yüzyılda başlayıp tamamlanmıştır. Sanayi toplumu tarıma dayalı geleneksel toplumu geride bırakarak; teknolojisi, ekonomisi, sosyal ve kültürel sistemleri tamamen eskisinden farklı yeni bir toplum yapısı oluşturmuştur. Bu yeni toplum yapısı, durağan olmayıp, kapsadığı teknoloji ve ortaya çıkan yenilenmelerle birlikte kendi içinde sürekli gelişip, değişmiştir. Sanayi toplumunun insanlığa getirdiği köklü değişim ve dönüşümlere benzer bir işlem de günümüzde yaşanmaktadır. 20. yüzyılın son çeyreği, bu dönüşümün başladığı dönem olmuştur. Bu yüzyıla kadar sosyal değişim çok yavaştı. Bir insanın hayatı boyunca fark edilmeyebilirdi. Ama artık öyle değildir. Değişimin hızı öyle artmıştır ki, hayal gücümüzü bile zorlamaktadır. 47 İnsanoğlu tarih boyunca iki önemli dönüm noktasından geçmiştir. Bunlardan ilki On bin yıl kadar önce gerçekleşen ilkel toplumdan tarım toplumuna geçiştir. Bu değişim öncesi insanlar küçük göçebe gruplar halinde yaşamakta ve avlanma, toplamacılık, hayvancılık gibi uğraşılarla geçinmekteydiler. İnsanoğlunun tarımı keşfetmesiyle ekili topraklar, köy ve kom türü yerleşimler hızla yeni yaşam biçimi olmaya başlamıştı. Tarım toplumu bin yıllar boyu sürüp gitti. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; matbaanın keşfi ve Rönesans hareketleri ikinci dönüşümü hazırladı. 1765’te buhar makinesinin keşfi ile başlayan sanayi devrimi de kendi toplumunu yani sanayi toplumunu oluşturdu. Uzmanlar bu her iki dönüşümün de tarih içinde birer nokta olmayıp, devinim, dönüşüm ve oluşum dalgası şeklinde gerçekleşen birer süreç olduğunu ifade etmektedirler. Bir taraftan tarım devrimi etkisini hala sürdürmekteyken, diğer yandan da sanayi devrimi tüm dünyayı hızla kuşatmış ve kuşatmaktadır. Tarıma kıyasla sanayileşme çok daha hızlı bir gelişme ve yayılma ivmesine sahiptir. Farklı ivmelere sahip bu iki değişim süreci tüm dünyayı kuşatmaya devam ederken, İkinci Dünya Savaşı sonlarından itibaren sanayinin de zirve yaptığı bir dönemde tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, ancak her şeyi etkisi altına alan bir üçüncü süreç başlamıştır. Bileşenleri ileri teknoloji kavramı altında toplanabilecek olan bu süreç, başta ABD olmak üzere güçlü sanayi ülkelerini hızla etkisi altına almış ve ilk iki süreci geleneksel metotlarla uygulayan diğer ülkelere karşı oldukça güçlü duruma getirmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru bu yeni 47 Hasan Çoban, Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1997, s.7. 25 sürecin yıldızının “bilgi” olduğu bariz bir şekilde kendisini göstermeye başlamıştır. Bir taraftan tarım toplumları hızla sanayileşirken, diğer yandan sanayileşmiş toplumlar da tamamen bilgi üretimi, paylaşımı ve yönetimine dayanan mikroteknoloji veya nanoteknoloji diye adlandırılan yeni bir jenerik teknolojiler sürecini başlattı. Drucker; İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkmaya başlayan bu gelişme sonucu oluşan toplumu Kapitalist Ötesi Toplum olarak adlandırmaktadır. Buna göre yeni toplumun temel ekonomik kaynağı, yani üretim araçları sermaye, emek ya da doğal kaynaklar değil bilgidir.48 1960’lı yıllardan itibaren bazı sosyal bilimciler ABD ve Japonya gibi ileri düzeyde sanayileşmiş ülkelerde toplumun temel niteliklerinde köklü değişim eğilimi gözlemlemişlerdir. Birçok yönden sanayi toplumundan farklılık gösteren bu yeni toplumu tanımlayabilmek için İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaygın olarak kullanılan Sanayi Toplumu yerine çok sayıda kavram ortaya atılmıştır. Söz konusu dönem, farklı sosyal bilimciler tarafından “Postmodern Dönem”, “Sanayi Sonrası Toplum”, “Bilgi Toplumu”, “Kapitalist Ötesi Toplum”, “Teknokratik Çağ” veya “Bilişim Toplumu” gibi oldukça fazla isimle anılmıştır. Bu kavramlardan Daniel Bell tarafından 1970’lerde gelmekte olan toplumu tanımlamak için kullanılan “Sanayi Sonrası Toplum” ve Japon araştırmacılar ve özellikle Y. Masuda tarafından kullanılan “Enformasyon Toplumu” yeni toplumun tanımlanmasında son zamanlarda daha fazla kabul görmüştür. 49 Günümüzde toplumların sanayi yapılarının dönüşümünde bilim ve teknolojinin önemli bir rol oynadığını açıktır. Bunu üstün nitelikli çalışan sınıf ile bilim ve teknoloji arasındaki bütünleşme şeklinde özetlemek mümkündür. Önceki iki dönüşüm sürecinden farklı olarak bilgi toplumunda işgücünün önemli bir kısmı bilginin işlenmesi ve kullanıma hazırlanmasıyla ilgili işlerde çalışmakta ve sosyoekonomik hayatta etkin faktör bilginin kullanılması ve süreçlere uygulanması olarak kendisini göstermektedir. Fenerci’ye göre; çağımızın yeni olgusu bilgi toplumu, bilgi ve bilgi teknolojilerinin üretim araçları arasına girmesi ile gerçekleşen yeni bir ekonomik, sosyal ve siyasal evreyi temsil etmektedir. Bu olgu, kapitalist sistem içinde gelişmekte ve 48 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.16. 49 H. Bahadır Akın, “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=259, (25 Mart 2006) 26 yayılmaktadır. Hem kapitalist sistemin hem de bilgi toplumunun özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından sunduğu fırsatlar yanında taşıdığı riskler de bulunmaktadır. Söz konusu fırsatlardan yararlanmak ve riskleri en aza indirgemek, doğru formüle edilmiş bilgi politikaları ile mümkün olabilir.50 3.2. Bilgi Toplumunun Bileşenleri ve Temel Nitelikleri Bilgi toplumunun temel bileşenlerinden biri olarak bilgi, bir üretim girdisine dönüşmüş ve giderek ürün içinde emek ve sermayeden daha önemli hale gelmiştir. Bu değişim, yeni mesleklerin doğmasına ve bu mesleklerde çalışanların toplam istihdam içinde önemli bir orana ulaşmasına sebep olmuştur. Aynı zamanda bilgi üretmeye yönelik kaynaklar arttırılmış, AR-GE harcamalarını büyük oranlarda yükseltmiştir. Bilgi toplumunun diğer bileşenini oluşturan teknolojik gelişmeler ise, haberleşmenin hızlanmasına ve bilginin daha dinamik bir özellik kazanmasına neden olmuştur. Bilgi toplumu, beraberinde sosyoekonomik yapıda da köklü değişiklikler getirmektedir. Mal üretimi yerini hizmet üretimine bırakmakta, teknik, eğitim, sağlık, gıda gibi alanlarda hızlı artışlar olmakta, iş nitelik ve karakterleri değişmekte, işgücünde bilgi sınıfı artmakta, teknolojik değişim mikro teknolojilere doğru yönelmekte, bilişim teknolojilerinin ilerlemesi ile paralel olarak telekomünikasyon da hızla gelişmektedir. İletişim olanaklarının gelişmesine paralel olarak insan ilişkilerinde özellikle sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerde de gözle görülür değişiklikler olmuştur. Çevre, coğrafya, ulus, devlet, ülkü, kimlik ve aidiyet gibi kavramlar iletişim ve küreselleşmenin etkisiyle kabuk değiştirmekte, dönüşüm yaşamaktadır. Diğer taraftan bilgi, ekonomik süreçler içinde en belirleyici rolü üstlenmektedir. Çeşitli ülkelerde, özellikle kalkınmış ülkelerde bilgi üretimine ayrılan kaynakların GSMH içindeki payı ve bu payın zaman içindeki artışı ile istihdamın yapısı içinde bilgi üreticilerinin kol gücüne dayalı işçilere göre giderek artan oranı bu rolün en bariz göstergelerinden ikisi olarak kabul edilmektedir. Yukarıdaki nedenlerden dolayı Alain Touraine, otuz yıl önce 50 Tülay Fenerci, “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi Toplumu Olgusu” Bilgi Politikaları Bilgi Dünyası Dergisi, 2004, 5(1), ss. 74-92. 27 ve ilk defa sanayi sonrası toplum yerine bilgi toplumu ifadesinin kullanılmasının daha anlamlı olacağını söylemiştir.51 Bilgi toplumunu oluşturan temel özelliklere kısaca deyinmek gerekirse; ekonomik yapıdaki dönüşümün mal üretiminden hizmet üretimine yönelmiş olması, buna paralel olarak elektronik bilgi iletişim kurumlarının gelişmesi, mikroelektronik sanayinin büyümesi, yazılım sektöründeki göz kamaştırıcı gelişmeler ekonomik dönüşümü tetiklemiştir. Sanayi toplumunda yarı vasıflı işçiler çalışan sınıf içinde en kalabalık grubu oluşturmaktaydı. Bilgi toplumunda ise teknik ve profesyonel sınıf, yani Drucker tarafından; bilgi işçisi olarak nitelenen bilim adamları, teknisyenler, mühendisler, öğretmenler sayıca artmış ve toplumun kalbi konumuna yerleşmişlerdir. Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda ise sermaye sahibi işverenler gücü ellerinde bulundurmaktaydılar. Yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır.52 Tarım toplumunda toprak ve işgücü, sanayi toplumunda sermaye merkezi bir öneme sahip iken artık stratejik bir kaynak olarak bilgi, toplumun hem temel itici gücü, hem de ekseni konumuna gelmiştir. Sanayi toplumunda üretim için insanların ve makinelerin koordinasyonu gerekmekteydi. Oysa bilgi toplumunda artık bilgi etrafında örgütlenme ön plana çıkmıştır. Bilgiyi yeni ürün ve hizmetlere başarılı bir şekilde dönüştüremeyenler rekabet gücünü yitirmekte ve silinip gitmektedir. Nihayet bilgi toplumunun en temel, yapısal karakteristiklerinden biri de bilişim teknolojisidir. Yetenekli işgücü, verimliliği arttırma ve rekabet üstünlüğü için en fazla önem verilmesi gereken alanın bilişim teknolojileri olduğu aşikardır. Günümüzde bir işletmenin yönetilmesinde en temel faktör bilişim teknolojisine verilen önem derecesidir. Bilgi Toplumu, Küreselleşme ve III. Dünyanın Açmazları Bilişim teknolojisi yazılım-donanım bütünlüğü içerisinde, bilgi ve iletişim teknolojilerini de kapsayan, bilgisayar teknolojisinin ya da daha anlaşılır şekliyle 51 Ayşe Buğra, “Uluslararası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar, der. İlhan Tekeli ve diğerleri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi yayını, 2002, s.86. 52 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18. 28 bilgisayara ve özellikle mikrochip kavramına dayalı teknolojik çeşitliliğin tamamına yönelik kuşatıcı bir adlandırmadır. Günümüzün en gözde kavramlarından biri olan “küreselleşme” sürecini başlatan ve tüm dünyada eş zamanlı kıyasıya rekabet süreçlerini tetikleyen yine bilişim teknolojisidir. Tarım ve sanayi toplumlarında gelişmeler son derece yavaş olduğundan, bu gelişmelere adaptasyon zorluğu çeken toplumlar zaman içinde yakaladıkları bazı fırsatları değerlendirerek arayı kapatma olanağı bulabiliyordu. Bilgi toplumunda ise gelişmeler baş döndürücü hızla yaşandığından ortalama gelişim ivmesine ayak uyduramayan toplumların ezilmeleri ve sömürülmeleri kaçınılmaz gözükmektedir. Küreselleşmenin, vermeme, paylaşmama, güç ve mülkiyeti elinde tutma şeklinde özetlenebilecek olan kapitalizmin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olması da sanırım bu endişemizin haklı çıkarmaktadır. Kapitalist bir sistemin temel unsuru ekonomik güç olarak nitelendirilmektedir. Ekonomik güç, diğerlerine gereksindikleri şeyleri vermeme gücü veya paylaşmama seçeneği ile mülkiyet eşitsizliği olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik güce sahip olanlar ise bağımlılığı yaratmak için baskı yaparlar. Dolayısıyla ekonomik güç kendini önce pratikte sonra yasada gösterir. Bu noktadan yola çıkarsak gücün yükselen unsuru olan bilginin değişen rolünü ve “geleceğin imparatorlukları zihinlerin imparatorluğu olacaktır” diyen Churchil’in sözlerini yeniden değerlendirmemiz gerekir. Bilginin değişen rolünün, yeni servet yaratma sisteminin ya nedeni olduğunun ya da bu güç kaynaklarına katkıda bulunduğunun farkına varan çoğu dünya ülkeleri özellikle son on yıldır bu konuda yoğun çalışmalar içine girmişlerdir. 53 Uluslararası toplumun her kesiminin aynı düzeyde homojen bir bilgi toplumu olması bir ütopyadır. Hal böyle olunca kapitalizmin kolayca emperyalizme dönüşebileceği olasılığı, son derece dikkat çekici bir risk olarak kendisini göstermektedir. Parasal gücün beyin göçünde çok önemli bir faktör olduğu gerçeğinden hareketle, kapital gücü elinde bulunduranların bilginin ana kaynağı olan beyinleri satın alıp kendi egemenlik alanlarını bilgi üssü, ötekileri de ürettikleri bilginin kendilerine sağladığı güçle sömürülmesi gereken toplumlar olarak nitelemeleri kaçınılmazdır. Bilgi gibi kutsallık atfedilebilecek bir kavramın kullanılarak, küresellik kıskacındaki insanlığın akılları dehşete düşürecek bir sömürü düzenine doğru sürüklendiği tespitini yapmak durumundayız. Egemen güçlerin tüm insanlığı homojen bir bilgi toplumuna 53 Fenerci, a.g.m. 29 dönüştürme yönünde koordinasyon çalışmaları içerisinde görünmeleri de yukarıda izah ettiğimiz nedenlerden dolayı samimiyetten uzak görünmektedir. Bilgi toplumu kavramının en iddialı varsayımlarından biri yeni bir toplumun ortaya çıkacağına yönelik varsayımdır. Yaşanan gelişmelerin gerek çalışma alışkanlıklarında gerek günlük hayatımızda çeşitli ve geri dönülmez değişimler yarattığı kuşkusuzdur. Ancak bu değişimlerin yeni bir toplum yaratacağına ilişkin kesin yargılar için daha çok erkendir. Bilgi toplumu olarak kavramsallaştırılan günümüz toplumu, temel olarak özellikle sanayileşmiş ülkelerde gözlemlenen iki değişime dayandırılarak tanımlanmaktadır. Bunlardan birincisi, çalışma hayatında gözlemlenen değişimler, diğeri teknolojik yeniliklerin artışı ile birlikte yaşanan değişimlerdir. Sanayileşmiş ülkelerin yeni bir toplumsal dinamik içinde oldukları yadsınamaz. Bu değişim dalgasının aynı oranda aynı hızda ve aynı dönüşüm dinamiğinde azgelişmiş ülkelere yansıyacağını beklemek çok doğru görünmese de, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin uluslar arası ekonomik, toplumsal ve siyasi dinamiklerin dışında kalmamak için sanayileşmiş ülkelerin içinde bulunduğu değişim sürecini yakalamaları ya da yakalamaya gayret etmeleri gerekmektedir. Ancak bu konu üzerine yapılan çalışmalarda gözden kaçırılmaması gereken birkaç nokta vardır. Öncelikle üretimin temel girdisi haline gelecek olan bilginin, bu bilgiyi kullanacak olan kesimin ekonomik, siyasi ve toplumsal gücünün dışında üretileceğini beklemek gerçekçi görünmemektedir. Bu nedenle bilgi temel bir üretim faktörü haline gelecekse kendi sınıfsal özelliklerini ortaya çıkaracaktır. Bilgi teknolojilerinin sahip olduğu bu özelliklerin azgelişmiş ülkeler açısından yeni fırsatlar yarattığı kuşkusuzdur. Ancak, azgelişmiş ülkelerin bu teknolojilerin geliştirilmesi için katlanmak zorunda oldukları maliyetler, yetişmiş insan gücü sayısı ve diğer sorunları, azgelişmiş ülkelerin ekonomik gelişme politikalarında bilgi teknolojilerini geliştirmeye yönelik çabalarını yakından etkileyecektir. 30 Yeni bilgi toplumu yapılanması, küresel düzlemde bir taraftan önemli fırsatlar sunarken diğer yandan bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Fırsatların iyi değerlendirilmesi, risklerin en aza indirgeme olanaklarının araştırılması son derece önemli görünmektedir. Bunun tahakkuku yeni yapılanma kavramını nasıl algıladığımızla ilgilidir. Bilgi teknolojilerinin sunduğu fayda ve olanakları görmek ve bunlar üzerine odaklanmak bilgi toplumunu algılamak için yeterli değildir. Hangi ekonomik yapı içinde bilginin, ne tür dönüşümü tetiklediği ve ne tarafa doğru bir değişimi yönlendirdiği de önemlidir. Bu tür bir algılama toplumların kendi koşul ve önceliklerini realist bir biçimde değerlendirmesine ve bilgi toplumu perspektifinde bilgi politikalarını bu yaklaşımla oluşturmalarına önemli katkılarda bulunacaktır. Bilgi çağının bir gereği olarak bütün ülkeler ulusal bilişim altyapılarını en seri şekilde oluşturmak ve tüm işletmeler de kendi bilişim altyapılarını kurarak buna entegre etmek zorundadırlar. Bu zorunluluk küresel rekabetin bir uzantısı olarak kendini göstermektedir. Bu dönüşümde geç kalanlar geri kalmış ülkeler olarak tanımlanmaktan ve tanımlayanlar tarafından sömürülmekten kurtulamayacak gibi görünmektedir. Yeni ekonominin bilişim gücü olmaksızın işlemesi imkansızdır. Nitekim ABD’de teknoloji politikaları oluşturulurken ilk olarak desteklenecek teknoloji alanı bilişim olarak belirlenmiştir. Bu amaçla, federal fonlardan desteklenecek AR-GE programları; daha güçlü bilgisayarlar, daha hızlı bilgisayar ağları, daha sofistike yazılım geliştirme ve ulusal bilişim otobanını gerçekleştirmeyi kapsamaktadır. Böylece, 19. Yüzyılda demiryollarının oluşturduğu toplumsal ve ekonomik etkiye eşdeğer bir etki ülke çapındaki bilişim otobanıyla sağlanmaya çalışılacaktır. 54 3.3. Türkiye’de Bilgi Toplumu Politikaları Akay; Bilgi toplumuna ilişkin değişimlerin gerçekleşmesini ülkelerin belli alanlardaki politika değişimlerine bağlamaktadır. Buna göre; ülkelerin bu alanlardaki bilinçli tercihleri ile bilgi toplumuna geçiş yapabilecekleri aksi halde bu sürecin dışında kalacakları öngörülmektedir. Bu alanlar şu şekilde belirlenebilir: 54 Aykut Göker, Bilim Teknoloji Sanayi Üçlemesi, İstanbul: Sarmal Yayınları, 1995, s.150-151. 31 • Devletin ekonomik gelişme politikalarında belirleyici bir rol oynaması • Ülkelerin ileri teknoloji üretir hale gelebilmeleri • İdari ve mali yönetimlerini bu gelişmelere uyumlu esnekliğe kavuşturmaları • Eğitim ve öğretime daha çok kaynak ayırmaları • AR-GE harcamalarına milli gelirden daha çok pay ayrılması Bilgi toplumuna ilişkin yapılan çalışmalarda, özellikle bilgi teknolojileri olarak tanımlanan alanlardaki gelişmeler temel bir rol oynamaktadır. Beklenen gelişmenin sağlanmasında teknolojik yenilik üretebilme önemli bir değişken ise de tek başına yeterli değildir. Bunun için teknolojik yeniliklerin üretilmesine yönelik düzenlemelerin, daha genel anlamdaki ekonomik gelişme politikaları içinde yer alması gerekir.55 Ülkemizde içinde bulunduğumuz dönemde çeşitli kamu kurumu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları tarafından bilgi toplumu konulu çalışmalar yürütülmekte, toplantı, konferans ve şuralar düzenlenmekte ve yayınlar üretilmektedir. Bilgi toplumu hedefine yönelik olarak yapılan geniş katılımlı ulusal politika belirleme çalışmalarının tarihçesine bakmak, bugün bulunduğumuz noktayı anlamak ve değerlendirebilmek açısından önemlidir. OECD’nin himayesinde hazırlanarak 1967’de yayımlanan, Bilim ve Ekonomik Gelişme konulu Pilot Takımlar Projesi, bu alanda atılmış ilk somut adımdır. Bunun sonrasında 80’li yıllara kadar somut bir gelişme kaydedilemediği gözlemleniyor.56 Devlet Bakanlığının koordinasyonunda DPT ve TÜBİTAK’ın yakın işbirliği ve 300 kadar bilim adamı ve uzmanın katılımıyla 1983’te hazırlanan Türk Bilim Politikası: 1983-2003 konulu çalışma, 1985 yılında Hükümetin isteği üzerine İTÜ’de oluşan bir 55 Seda Akay, “Bilgi toplumu ve Türkiye’nin Gelişme Sürecine Olası Etkileri” 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildirisi, Eskişehir: 2004. 56 Aykut Göker, “Türkiye’de 1960lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası Tasarımları, Niçin Tam Uygulayamadık?,” ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, “Ulusal Bilim Politikası” Paneli, Ankara: ODTÜ Yayını, Haziran 2002. 32 komisyonca hazırlanan, Türkiye İleri Teknoloji Teşvik Projesi Ön Raporu ile Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun tasvibine sunulmak üzere 1987’de hazırlanan Çalışma Dokümanı: Bilim ve Teknoloji Politikası, 80’lerin Türkiye’sinin bu alanında attığı önemli adımlardır. 1990’da Sekreteryasını TÜBİTAK’ın yaptığı I. Bilim ve Teknoloji Şûrası’nda ortaya çıkan öneriler, Elektronik Sanayicileri Derneği (ESİD) bünyesinde hazırlanan, “Bilgi Toplumu ve Yarının Teknolojileri Karşısında Türkiye” konulu Rapor (1992), Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003 Tasarısı, Yüksek Plânlama Kurulu'nca VII. Beş Yıllık Plân Döneminde Öncelikle Ele Alınması Öngörülen Temel Yapısal Değişim Projeleri Kapsamındaki Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi Çalışma Komitesi Raporu (1995) ve Eki olan “TÜBİTAK'ın VII. Beş Yıllık Plan Stratejisine ilişkin Görüşleri”; “TÜBİTAK'ın Eğitim ve Öğretim Reformu Konusundaki Yaklaşım Çerçevesi ve Görüşleri”, nihayet Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 25 Ağustos 1997 günlü toplantısında kabul edilen Türkiye’nin Bilim ve Teknoloji Politikası başlıklı dokümanda yer alan ve Ulusal İnovasyon Sistemi’nin kurulması öngörülerek buna ilişkin somut bir Eylem Plânı’nın da sunulduğu tasarı 90’lı yıllarda kayda değer görülen ilerlemelerdir. Bütün bu gelişmeler kayda değerdir. Ancak, Atatürk’ün bize göstermiş olduğu çağdaş uygarlık düzeyinin Avrupa Topluluğu olmayıp Bilgi Toplumu olduğunun fark edilmesi sonrasında bu yönde ciddi adımların, 1992 yılında Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu'nun Enformatik Alanına Yönelik Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu’nun kurulmasıyla atıldığını görüyoruz. 1992 ve sonrasında yapılan çalışmaları biraz daha detaylı inceleyecek olursak ülkemizin Bilgi Toplumuna Dönüşüm yolunda geldiği noktayı algılamak daha kolay olacaktır. Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu (1992-1995) 1992 yılında Türkiye'nin bilim-teknoloji-sanayi yeteneğini yükseltmek amacıyla, sivil bir girişim olarak Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu oluşturulmuştur. Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın aynı temel yaklaşım çerçevesinde Platform'a sahip 33 çıkmasıyla, bu girişim yeni bir boyut kazanmış, 1994 yılında enformasyon teknolojileri politikalarını oluşturmak amacıyla “Enformatik Çalışma Grubu” oluşturulmuştur.57 Çalışma Grubu, 1995 Mayıs'ında, ülkemizin uluslararası arenada konumunu koruyabilmesi ve giderek daha iyi bir konum edinebilmesi için, enformasyon teknolojileri alanında atılım yapması gerektiğini ortaya koyan ve bunun mümkün olduğunu gösteren politika/strateji raporunu yayımlamıştır. Bu raporda ulusal enformasyon altyapısının kurulmasının ülkemizin 21. yüzyılda daha da şiddetlenecek olan ekonomik paylaşım kavgasında yerini koruması ve iyileştirmesi için gerek şart olduğu gerçeğinin altı çizilmiştir.58 Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Planı Projesi (TUENA) (1997-1999) Ulusal enformasyon altyapısının hayati önemi 1995 yılında, Bilim ve Teknolojide Atılım Projesi kapsamında öne çıkmıştır. Aynı yıl, TÜBA-TÜBİTAKTTGV tarafından oluşturulan Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Platformu çalışmaları çerçevesinde kurulan Enformatik Çalışma Grubu raporunda da, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditlere dikkat çekilerek ana planın hazırlanması istenmiştir. 23 Ocak 1996’da MGK, konunun önemine binaen ana plan hazırlanmasını kararlaştırmış, sonrasında Başbakanlık; Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumluluk ve koordinasyonunda, sekretaryasını TÜBİTAK’ın yürüteceği “Türkiye’de Enformasyon Politikası ve Enformasyon Altyapısı Master Planı”nın oluşturulmasını istemiştir. Bu doğrultuda Haziran 1997’de başlayan ve Mayıs 1998’de Ulaştırma Bakanlığı’na sunulan TUENA Projesi vizyonunu; “Sürdürülebilir gelişme için genel sosyo-ekonomik yararın en çoğa çıkarılması, enformatik sektörünün donanım, iletişim hizmetleri, yazılım ve içerik sanayisi alt dallarında ulusal katkı payını yukarı doğru sıçratması, küresel enformatik pazarından pay alabilmek için bölgesinde öncülük yapması ve bu noktaları gerçekleştirecek politikalar ve yapılanmalar üretilmesi” olarak 57 Filiz Çimen, “Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu”, http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/plathak.html, (21 Temmuz 2006) 58 TÜBA - TÜBİTAK – TTGV, Enformatik Alanına Yönelik Bilim, Teknoloji ve Sanayi Politikaları Çalışma Grubu Raporu, http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/enfor/enf_giris_p.pdf, (17 Temmuz 2006) 34 ortaya koymuştur. TUENA Ana planı 1999 Temmuz ayında Ulaştırma Bakanlığı tarafından kabul edilmiştir.59 Ulaştırma Şurası Haziran 1998 Haziran 1998’te gerçekleştirilen ulaştırma şurasında da Türkiye’yi bilgi toplumuna taşımak üzere, bilgi toplumunun alt yapısını oluşturacak olan elektronik ticaret ile ilgili teknik altyapı konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması ve yönlendirilmesi, gençlerimizin, öğrencilerimizin, tüm halkımızın internet ve benzeri hizmetlerden tam anlamıyla yararlandırılması, sonuç bildirgesinde yer almıştır.60 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı için, bilişim teknolojileri ve politikaları özel ihtisas komisyonu oluşturulmuş ve bu alandaki politikalarla ilgili Bilişim Teknolojileri Ve Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu hazırlanmıştır. Planın 8. bölümünde bilgi toplumu ve bilgi ekonomisiyle ilgili bazı tedbir ve öneriler getirilmiştir.61 Türkiye Bilişim Şurası, Mayıs 2002 ve 2004 “Türkiye’yi dünyadaki en rekabetçi Bilgi Ekonomilerinden biri haline getirebilmek, ülkemizin bilgi toplumuna dönüştürülebilmesi ve bilişim teknolojilerini hem kullanan hem de dünya ölçeğinde üreten bir konuma gelmesi için gerekli stratejilerin belirlenmesi” amacıyla; Ankara’da, Başbakanlığın himayesinde, Türkiye Zeka Vakfı, Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği ve Türkiye Bilişim Vakfı tarafından Mayıs 2002’de birinci, Mayıs 2004’te de ikinci Türkiye Bilişim Şurası düzenlenmiştir. İlki Başbakanlık Müsteşarlığı, ikincisi ise MEB koordinatörlüğünde yürütülmüştür.62 59 TÜBİTAK, Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Plan Sonuç Raporu, Ankara: TÜBİTAK Yayını, Ekim 1999. http://www.tuena.tubitak.gov.tr/Pdf/sonucrapor1.pdf, (25 Temmuz 2006) 9. T.C. Ulaştırma Bakanlığı, Ulaştırma Şurası Sonuç Bildirgesi, http://www.ubak.gov.tr/tr/alt/sura.htm, (18 Temmuz 2006) 61 Başbakanlık, Sekizinci Kalkınma Planı, 27.06.2000 tarih ve 697 sayılı TBMM Kararı, http://plan8.dpt.gov.tr/bilgieko/, (11 Temmuz 2006) 62 http://www.bilisimsurasi.org.tr/, (1 Ağustos 2006) 35 e-Avrupa, e-Avrupa+ ve e-Türkiye Çalışmaları 2000 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında, Avrupa’nın gelecek on yılda dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomi haline gelmesi hedefini koymuşlardır. Bu hedef, Avrupa’nın bir an önce bilgi tabanlı ekonominin, özellikle de internetin sağladığı fırsatlardan sonuna dek yararlanması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu gerekliliğe yanıt olarak, 2000 yılında Feira’da eAvrupa Eylem Planı kabul edilmiştir. 2000’de Varşova’da yapılan Avrupa Bakanlar Konferansı’nda, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri, aday ülkeler olarak kendileri için e-Avrupa benzeri bir Eylem Planını hazırlamaya karar vermişlerdir. Avrupa Komisyonu, Şubat 2001’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Malta ve Türkiye’ye, bu ortak eylem planının oluşturulmasında diğer aday ülkelere katılmaları için davette bulunmuştur. e-Avrupa+ adı verilen bu girişim, herkes için uygun fiyatlı iletişim hizmetlerinin sağlanması ve bilgi toplumu ile ilgili müktesebata uyum ve uygulamanın sağlanmasını ve internet kullanımını özendirmeyi de hedeflemektedir. Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici özelliği olan ve ülkemiz açısından hedefler ortaya koyan Ulusal Program’ın 17. bölümü olan “Bilim ve Araştırma” başlığı altında, “Hükümetimiz AB çerçevesinde başlatılan ve yürütülmekte olan E-Avrupa girişimini desteklemekte ve bu girişime katkıda bulunmak istemektedir” denilerek, Türkiye’nin bu alandaki kararlılığı ifade edilmiştir.63 İlgili tüm kurumların katılımıyla yürütülen ortak görüş oluşturma çalışmaları sonuçları AB yetkilileri ile yapılan temaslarda dile getirilerek, ülkemizin 15-16 Haziran tarihlerinde Göteburg’da düzenlenen AB Zirvesi’nde resmen duyurulmuş olan eAvrupa+ girişiminin bir parçası olması sağlanmıştır. 63 TÜBİTAK, Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), 2002, s.18. 36 Konuyla ilgili tüm kamu kuruluşları, özel sektör ve STK’ların katıldığı çalışma grupları, ilgili alanlarında durum saptaması yapmış, hedefler belirlemiş ve yapılacak eylemleri ortaya koymuşlardır. Yürütülen çalışmaların ilk sonuçları, Mart 2002 tarihinde e-Avrupa+ Girişimi Ara Raporu’na Türkiye katkısı olarak Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir. Grupların belirlemiş olduğu hedefler ve gerekli eylemlerin yer aldığı ilki 2003-2004 dönemini, ikincisi de 2005 yılını kapsayan eylem planları hazırlanmış ve uygulanmıştır. İkinci eylem planı sonuç raporu Mayıs 2006’da yayımlanmıştır. Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi TÜBİTAK, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kendisine verdiği görev çerçevesinde 2002 yılında Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü çalışmasını başlatmıştır. TÜBİTAK’ın koordinasyonunda, ilgili kamu ve özel kuruluşlar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla eşgüdüm içinde yürütülmesi planlanan Vizyon 2023’ün temel eksenini, ilk kez gerçekleştirilecek olan Teknoloji Öngörü Alt Projesi oluşturacaktır. Teknoloji Öngörü Projesiyle; ilgili bütün kesimlerin katılımıyla, sistematik bir yöntemle, istenen bir geleceğe ulaşmak için bilim ve teknoloji alanında neler yapılması gerektiği konusunda “görüş toplanması ve bu görüşlerin derlenmesi” amaçlanmakta ve bu yolla oluşturulacak bilim ve teknoloji politikalarının, toplumun ilgili kesimlerince sahiplenilmesi sonucunda daha fazla uygulama olanağı bulması beklenmektedir. Vizyon 2023 Projesi’nin üst düzey yetki ve onay mercii olan Yönlendirme Kurulu, ilk toplantısında proje kapsamında oluşturulacak panelleri belirlemiştir. Sosyoekonomik panellerden, ilgili oldukları faaliyet alanlarında; Türkiye’nin 2023 vizyonunu, bu vizyonu gerçekleştirmek için ulaşılması gereken hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli teknolojik faaliyet konuları ve teknoloji alanlarını kapsayan raporlar 28 Ocak 2003 tarihinde kamuoyuna duyurulmuş ve Proje web sayfasında yayımlanmıştır. Vizyon 2023 Projesinin vizyonu; Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda; bilim ve 37 teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir refah toplumu yaratmak olarak belirlenmiştir.64 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Türkiye’nin bilgi ve iletişim teknolojilerinden etkin olarak yararlanması ve bilgi toplumuna dönüşümün gerçekleştirilmesine yönelik orta ve uzun vadeli strateji ve hedefleri belirlemek üzere, 2006-2010 dönemini kapsayacak olan Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı, 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı’yla onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bilgi Toplumu Stratejisinde; toplumun temel öğelerini oluşturan vatandaşlar, kamu sektörü ve işletmeler ile bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün mevcut durumları ve Türkiye’nin 2010 yılında bilgi toplumuna dönüşüm potansiyeli değerlendirilmiş, belirlenen stratejik öncelikler çerçevesinde 2010 yılı için hedefler ve bunlara ulaşmak için atılacak adımlar saptanmıştır. Ayrıca, TÜBİTAK tarafından yürütülen Vizyon 2023 çalışmaları ve Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları esas alınarak AR-GE ve yenilikçilik stratejileri de entegre edilmiş ve stratejinin bütünlüğü sağlanmıştır. Diğer taraftan, stratejinin uygulanmasını güçlendirecek yapılar ile uygulamanın izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla, ölçümleme kriterleri ve metodolojisi oluşturulmuştur. Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı; vatandaşlar, kamu kesimi ve iş dünyası ile sivil toplum kuruluşları, kısacası toplumun her kesimi için önümüzdeki 5 yıllık dönemde temel referans belgesi olacak ve gelecekte yürütülecek çalışmalara da ışık tutacaktır.65 IX. Kalkınma Planı 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı, değişimin çok boyutlu ve hızlı bir şekilde yaşandığı, rekabetin yoğunlaştığı ve belirsizliklerin arttığı 64 http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/genelbilgi/, (14 Temmuz 2006) 65 Başbakanlık, Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı, 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı, 28/07/2006 tarih ve 26242 sayılı Resmi Gazete. 38 bir döneme rastlamaktadır. Küreselleşmenin her alanda etkili olduğu, bireyler, kurumlar ve uluslar için fırsatların ve risklerin arttığı bu dönemde, Plan Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştireceği dönüşümleri ortaya koyan temel politika dokümanıdır. Bu kapsamda Dokuzuncu Kalkınma Planı, “İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” vizyonu ve Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı, AB’ye üyelik sürecine katkı sağlayacak temel strateji dokümanı olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle Plan dönemi AB mali takvimi dikkate alınarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde 7 yıllık olarak belirlenmiştir. 28 Nisan 2005 tarihinde 5339 sayılı Yasa ile 2005 yılı sonunda tamamlanan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planının ardından, hazırlanacak yeni Planın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması bir yıl ertelenmiş ve Dokuzuncu Kalkınma Planının 2007 yılında başlaması kararlaştırılmıştır.66 738 maddeden oluşan plan, AB uyum süreci ve Bilgi Toplumuna dönüşüm yaklaşımları esas alınarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda planın; Bilgi Toplumuna Dönüşüm, rekabetçi piyasa, e-Devlet, AR-GE, yenilikçilik, insan kaynakları, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi hususlara sıklıkla vurgu yaptığı görülmektedir. İzleme ve Değerlendirme Bu çalışmalar çerçevesinde oluşturulan politikalar doğrultusunda eylem planları geliştirmek ve harekete geçmenin yanında, çalışmalarda sürekliliğin sağlanması için planlı olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken başlıklar şu şekilde sıralanabilir: • Bilgi Toplumuna dönüşüm sürecinde başarılı olan ülkelerin politikaları, eylem planları, kurumsal yapılanmaları ve mevzuatları incelenmeli, • Öncelikli teknoloji alanları için, gelişme ve standartlaşma eğilimleri belirlenmeli, • Yeni uygulama alanları tespit edilmeli, 66 Başbakanlık, 9. Kalkınma Planı, TBMM Kararı, 01 Temmuz 2006 tarih ve 26215 sayılı Mükerrer Resmi Gazete. 39 • Ulusal bilişim sanayisi, üretim yetenekleri ve sorunları analiz edilmeli, • Sanayi yeteneğini artıracak araçların uygulanabilirliği ve gerçekleşmesi izlenmeli, • Öncelikli sektörlerdeki uygulama projeleri mercek altına alınmalı, • Sanayide bilgi teknolojilerinin kullanımı ve etkinliğini artırıcı politikalar üretilmeli, • Çapraz sektör etkileşimlerine önem verilmeli, • Hanelerde bilgi teknolojilerinin kullanımı ve yaygınlığı artırılmalı, • Uluslararası politikaların etkileri yakından izlenmeli.67 Uluslar arası toplumun çeşitli politika belgelerine bakıldığında bilgi toplumu; sosyo-ekonomik faaliyetlerin giderek etkileşimli sayısal iletişim ağlarının katılımıyla veya bu iletişim ağlarının yoğun kullanımıyla gerçekleştirilmesi yanında bu amaçla kullanılan her türlü teknolojinin ve uygulamanın üretilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu tanım; elektronik ticaretten, uzaktan eğitime; devlet-yurttaş ilişkilerinin sürdürülmesinden, firmaların üretim ağlarına kadar tüm sosyo-ekonomik alanlara etkileşimli sayısal ağların katılması ve bilgi ve iletişim sektörü olarak tanımlanan uluslararası pastadan pay alınması anlamına gelmektedir. Bilgiye dayalı ekonomi kavramıysa, yüksek teknoloji alanlarında sahip olunan teknoloji üretme ve yenilikçilik (inovasyon) yeteneği aracılığıyla sanayi ve hizmetler üretiminin gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Yoğun bilgi birikimi ve katkısı içeren yüksek teknoloji alanlarından bazıları, tıpkı bilgi ve iletişim sektörü gibi, yayılgan (jenerik) niteliktedir. Yaşadığımız çağı Bilgi Çağı yapan bu gelişmelerdir.68 Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi Bilgilendirme Dosyası’nda iletilen bilgilerden de anlaşılacağı gibi, zirvenin özünü özellikle gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim ve kullanım açısından ortaya çıkan uçurum ve bu uçurumun aşılmasının araştırılması oluşturmaktadır.69 67 TÜBİTAK, a.g.e., s.21 68 TÜBİTAK, a.g.e., s.22 69 Tunis Agenda for the Information Society, Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi, Tunus: 16-18 Kasım 2005. 40 Bilgi Toplumu kavramıyla birlikte bilgi ve iletişim teknolojilerinin günümüzün jenerik teknoloji kümesi olarak ortaya çıkmasıyla karşılaştığımız en önemli gelişmelerden biri; sayısal uçurum tehlikesinin sadece gelişmekte olan ülkeler açısından değil, gelişmiş ülkeler açısından da önem kazanmasıdır. 3.4. Bilgi Toplumu Ekonomisi Sanayileşme hareketi 1765’te buhar makinesinin keşfi ile başlamıştır. Sanayileşme, bir taraftan kendisine öncülük eden toplumların ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapılarında köklü değişim ve dönüşümlere neden olurken diğer yandan da gelişmekte olan ülkelerin başlıca hedefi ve temel kalkınma politikası haline gelmiştir. Sanayileşme sürecinde kurumsallaşan rekabet kavramı beraberinde yeni yapılanmaları ve yeni teknolojileri de gündeme getirmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında yeni teknolojilerin gelişimiyle birlikte; bilgi, araştırma-geliştirme (AR-GE), bilgi kullanımı ve yönetimi, insan sermayesi, beyin gücü gibi kavramlar ön plana çıkarken geleneksel sanayi kavramı da yerini yavaş yavaş teknolojik sanayiye bırakmaya başladı. Bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişim ve değişime paralel olarak insana ve onun refahına yatırım düşüncesini ön plana çıkaran kalkınma stratejileri üretilmeye başlamış, daha kaliteli yaşam felsefesine dayalı sürdürülebilir kalkınmaya endeksli projeksiyonlar, ülkelerin kalkınma politikalarında en ön sıralara oturmuştur. Bu yeni sürecin en önemli özelliği; bilginin ve bilgi teknolojilerinin her alanda kullanılabilir olmasıdır. Bu sürecin getirdiği üretim ve verimlilik artışı beraberinde yeni teknolojileri teşvik etmekte, internet gibi çok önemli ve global bilgi bankalarının da devreye girmesiyle uluslar arası düzlemde gerçekleşen bilgi paylaşımı, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda entegrasyonu sağlarken aynı zamanda da küreselleşme kavramını gündeme taşımıştır. Bugün artık bilgi, tüm ekonomik sistemlerin temelinde yer alan en önemli olgudur. Sosyo-ekonomik sistemlerin bilgiden ayrı düşünülmesi olanaksızdır. Uluslar arası ekonomik savaşın en stratejik silahı bilgidir. Sanayi ekonomisinin ana üretim faktörleri sermaye, emek, doğa ve teknoloji iken bilgi ekonomisinin ana kaynağı bilgidir. Sanayi ekonomisi ile bilgi ekonomisi arasındaki fark; bilginin üretim araçları içinde birincil öneme sahip olmasıdır. 41 Çalışanların bilgiyi işleme ve üretebilme kapasitesinin ekonomik gelişme ya da büyümenin maddi kaynağı haline geldiği söylenebilir. İçinde yaşadığımız çağda artık emeğin doğrudan üreten makine kullanması değil, bilgiyi işleyen ve bilgi yaratan sistemi yürütmesi söz konusu olmaktadır; ancak bu şekilde emek gücünün verimliliğini sürekli kılmak mümkün olabilmektedir.70 Bilgi artık doğrudan bir üretici güç olarak üretime girmiştir. Bilgi üretip, bilgiyi üretimde kullanmadan uluslar arası piyasalarda rekabet gücü kazanmak mümkün görünmemektedir. Bilgi üretimi ile bilginin üretime dönüşümünü ifade eden bilim ve teknoloji arasındaki açıklık giderek kapanmaktadır.71 Bütün toplumlar bilgi temellidir. Yeni olan şey, bilgi ve iletişim teknolojilerinin bilgi birikimi üzerinde yarattığı değişimdir. Donanım, ürün ve hizmetler her gün daha fazla bilgi üzerine kurulmaktadır. Bilgi günden güne faaliyetlerin hammaddesine dönüşmektedir. Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında enformasyona ve bilgiye dayalı bir toplum yaratmaya yönelik politikalar, yenilikçiliği desteklemeye yönelik politikalarla da ilişkilendirilmek zorundadır. 72 Bilgi, işletmelerin rekabet üstünlüğü sağlama potansiyellerinin kilit olgusudur. Bilgi sınırsız bir kaynak olmakla birlikte yetersiz olan; işletmelerin bilgiyi uygun biçimde anlama ve kullanma kapasiteleridir. Bilgiye dayalı üretim ve bilgi yoğun bir ekonomik yapıda, işletmelerin başarılı olabilmeleri ve küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmeleri ihtiyaç duyulan bilgiyi zamanında üretmelerine ve bunu daha etkin bir biçimde kullanabilmelerine bağlıdır. Bir diğer ifade ile piyasaların belirsizleştiği, teknolojinin hızla değiştiği, üretim döngüsünün kısaldığı küresel rekabet ortamında başarıyı yakalayacak işletmeler ancak istikrarlı biçimde yeni bilgi üreten, bu bilgiyi insan kaynaklarıyla homojen biçimde paylaşarak yeni teknolojilerde ve ürün geliştirmede kullanan işletmeler olacaktır. Sanayi ekonomisi yerini bilgi ekonomisine bırakırken, ekonominin üçlü saç ayağı olarak nitelendirdiğimiz üretim, tüketim, dağıtım ilişkileri ve ekonomik yapının tümü, bilgi temeli üzerine yeniden yapılanmış ve bilgi rekabetin temel faktörü durumuna gelmiştir. 73 70 Gencay Şaylan, Değişim Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1995, s.115. 71 Yücel, a.g.e. s.73. 72 Bengt-Åke Lundvall ve diğerleri, Avrupa’nın Yeni Bilgi Ekonomisi, haz. Maria Joăo Rodrigues, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004, s.297. 73 Halime İnceler Sarıhan, Teknoloji Yönetimi, İstanbul: Desnet Yayınları, 1998, s.164. 42 Stewart’a göre günümüzde bilgi, ürettiğimiz, yaptığımız, sattığımız ve satın aldığımız şeylerin asıl bileşeni durumuna gelmiştir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, bilgi ekonomisinde, bilgiyi yönetmek ve entelektüel sermayeyi bulup geliştirmek, saklamak ve paylaşmak, bireylerin, işletmelerin ve ülkelerin en önemli ekonomik işlevi haline gelmiştir.74 Bilgi toplumunun ekonomik düzenini tanımlayan bilgi ekonomisi terimi Amerikalı sosyal bilimci Peter Ferdinand Drucker tarafından 1969 yılında ekonomi literatürüne kazandırılmıştır. Bilgi ekonomisinin en önemli yapı taşlarından biri; mikroekonomi düzeyinde firmaların ihtiyaç duyduğu bilgiyi betimleyen endüstriyel enformasyondur. 20. yüzyılın ikinci yarısında, teknolojiye dayalı ekonomik dönüşüm sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan bilgi ekonomisi olgusu, bilgi kaynaklı ve teknoloji odaklı ekonomiyi tasvir etmektedir. Bilgi ekonomisinin kapsamını anlayabilmek için öncelikle bağlı bulunduğu dinamikler tanımlanmalıdır. Bilgi ekonomisinin bilgi ve teknoloji olmak üzere iki temel dinamiği vardır. Bilgi, bireyin zihninde tutulan veya kayıt ortamlarına kaydedilerek iletilen sistematik, anlamlı ve ilişkili verilerin tamamıdır. Teknoloji ise, üretim bilgisi, bilgili insan gücü ve donanım unsurlarının bileşkesidir. Onun da çekirdeğinde yine bilgi bulunmaktadır. Teknolojinin girdisi de çıktısı da aslında en genel anlamıyla bilgidir. Bu nedenle bilgi, kendi ekonomisinin temel değişkenidir. Günümüzde yaşanan teknoekonomik dönüşümün en önemli değeri bilgidir. Dikkat edilirse, bilgi ve onun ürünü olan teknoloji, günlük yaşamdaki ve bütün iş alanlarındaki süreçleri değiştirmiştir. Ekonomiyi yeni kılan olgu, bilgiyi anlama ve kavrayışımızdaki değişimdir. Bilgi ekonomisi olgusunun anlaşılması bize, aynı zamanda yaşadığımız çağı ve bu çağın önemini kavrama olanağı sunmaktadır. Çünkü içeriğinde kültürel, eğitsel ve sosyal boyutları da barındırmaktadır. Bilgi ekonomisindeki en yeni oluşumlardan biri, yeni teknolojilerin, özellikle de internet teknolojilerinin ekonomik alanda kullanılmaya başlamasıdır. Alım satımdan para aktarmaya, ortak ürün geliştirmeden planlamaya, ihaleden sözleşmeye, ekonomiye 74 Thomas A. Stewart, Entellektüel Sermaye, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Kontent Kitap, 1997, s.13. 43 ait ne kadar işlem varsa, bunların yeni teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilebilir olması, ekonomik yapılanmalarda önemli değişikliklere yol açmaya başlamıştır. Geleneksel ekonomide makinelere sahip olmak önemliyken, artık bilgiye sahip olmak belirleyici olmaktadır. Bilgi ekonomisini anlayabilmek için bilginin ekonomi için ne anlama geldiğini görmek gerekir. İlk bakışta bilgiye sahip olmak makinelere sahip olmaktan daha kolay gibi görünmektedir; bilginin üretilmesi, elde tutulması ve güncelliğinin korunması ise işin en zor kısmıdır. Bu da yaratıcılığı, yeni fikirler geliştirebilen insanları ve kuruluşları ön plana çıkarmıştır.75 Bütün bu gelişmeler politik dünyayı da etkilemiştir. Dünya, açık ve büyük bir pazar halini almıştır. Bilginin hızla paylaşıldığı ve en önemli meta olduğu yeni ekonomide rekabet, hem artmış hem de küreselleşmiştir. Geleneksel ekonomi ve iş hayatında insan kaynakları kavramı, sadece fiziki unsurları dikkate alan materyalist anlayış doğrultusunda, yapılacak herhangi bir şey için kullanılabilecek değer, zenginlik, başvurulacak varlıklar olarak ele alınmaktadır. Oysa bilgi ekonomisinde insan kaynağı, bir ülkenin ya da bir şirketin, katma değer yaratmak için sahip olduğu ya da kullandığı varlık, değer, beyin ve akıl gücü, sosyo-kültürel meta olarak düşünülmektedir. Yeni ekonomi, insana yapılan yatırımın getirisinin fiziki sermaye yatırımlarından daha yüksek olduğu bir döneme girdiğimizi de göstermektedir. Bireylerin, piyasada sahip oldukları bilginin değeri, giderek daha da önemli hale gelmektedir. Yeni ekonomide bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişiklikler sonucu öğrenme süreçleri daha farklı alanlara ve boyutlara taşınmıştır. Yeni ekonominin altyapısı elle tutulabilir mallardan çok, bilgi temelli ve daha çok hizmete benzeyen mallar üzerinde oturmaktadır.76 Bilgi bir taraftan ana servet kaynağı haline dönüşürken, aynı zamanda eşitsizlik ve rekabetin de ana kaynağı haline gelmektedir. Tamamen bilgiye dayalı ekonomiler ve toplumlar yaratan yeni bir paradigma doğmaktadır. Bilginin birikme ve yayılma hızında olağanüstü bir artış vardır. Çalışma ve yaşama koşulları yeniden tanımlanmakta, 75 TÜSİAD, “Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye”, 2001 Yılı TÜSİAD Raporu, ss. 22-23. http://www.tusiad.org/raporlar.nsf/OpenDocument, (19 Haziran 2006) 76 “Yeni Ekonomi ve İnternet”, ASOMEDYA, Eylül 2000, ss. 38-39. 44 pazarlar ve kurumlar, bilgi değiş tokuşuyla ilgili yeni olasılıklar üzerine yeni kurallarla yeniden tasarlanmakta, internet de bu yeni konseptin temel alt yapısı haline gelmektedir. Bütün sektörlerde teknolojik yenilikler çığ gibi büyümekte ve her alanda hayatımızı dönüşüme uğratmaktadır. Bu değişimin doğasını kavramak, baş döndürücü teknoloji çağını anlamak ve ayak uydurmanın tek yoludur. Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim; iletişimi zaman ve mekanın koşullarına bağımlılıktan soyutlayıp, bilgi birikimini akılları zorlayacak süratte hızlandırıyor. Bilimsel ya da kültürel düzlemde var olan bilgi, yeni bağlamlarda dönüşüme uğruyor ve giderek güçlenen yazılım ve donanım bileşimleri tarafından büyük alanlara yayılıyor. Tüm sektörlerde ürün ve hizmetlerin bilgi yoğunluğu da giderek artıyor. Bütün toplumsal kurumlar eskisinden farklı bir şekilde işliyor ve pazarlar bile daha bilgi yoğun hale geliyor. Eski ekonomiden yeni ekonomiye geçişle yaşanan değişim ve bu değişimin neden bu kadar önemli olduğu; tarih penceresinden teknolojiye ve iş süreçlerine bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır. “Yıl 1899... ‘Bulunması gereken buluşlar, yapılması gereken icatlar gerçekleştirildi. Bundan sonra yapılacak fazla bir şey yok. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz kurum tamamen kapatılabilir.’ Bu sözler ABD Patent Dairesi Başkanına ait.” 77 “Yıl 1977, dörtlü bakır tel üzerinden aynı anda 24 kişi telefon görüşmesi yaptığında olay olmuştu. Aradan 20 yıl geçti, 1997’de saç telinden daha ince iki fiber optik sayesinde, ortalama 70 milyon telefon görüşmesi aynı anda gerçekleşebiliyordu.” 78 “Yıl 1985... Ford şirketi ürettiği otomobillerin dayanıklılıklarını ölçmek konusunda taviz vermez. Her türlü deneyi yapar. O zamanlar ürünlerin dayanıklılığı duvardan duvara çarpmak gibi fiziki testler yapılarak ölçülüyordu. Dayanıklılık testinin araba başına maliyeti 60 bin dolardı. Şimdi bu çarpışmalar sanal ortamda gerçekleşiyor. Testlerin maliyeti yalnızca 100 dolar.” 79 77 Yaprak Özer, Küreselleşme ve Yeni Ekonomi, İstanbul: Hayat Yayıncılık, 2002, s.36. 78 Özer, a.g.e. s.79. 79 Özer, a.g.e.s.37. 45 3.4.1. Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri Gürdal, günümüz ekonomisinin en temel vazgeçilmezlerinden biri olarak bilgisayarı göstermektedir. Bilgisayar kavramından soyutlanmış bir bilgi ekonomisinden söz etmek mümkün değildir. Rakamlara çeşitli anlam ve fonksiyonlar yükleyerek hazırlanan mantıksal döngüler, bilgisayarın ana sanal unsurları olan yazılım (software) kısmını oluşturmaktadır. Bilgisayar tamamen sayısallaşmış bir teknolojinin ürünüdür çünkü bu teknolojide bilgi, tamamen 1 ve 0 rakamlarından oluşan formlardan elde edilir. Öyleyse bilgi ekonomisinin ana bileşeni sayısallaşmadır. Bu şekilde üretilen bilginin paylaşımı ve daha üstün teknolojilere tevcihi, küresel rekabet ortamında üstün pozisyona geçilebilmesi demektir. Bunun yolu; yeni ekonominin ikinci bileşeni olan AR-GE çalışmalarıdır. Geleneksel ekonominin bilgi ekonomisine dönüşmesi sayısallaşma paralelinde web tabanlı yani internet eksenli olarak ilerlemekte, özellikle doğu bloğunun çöküşü sonrasında birbirine yaklaşan iktisadi kutupların uydu bağlantılı internet hızıyla birbirine iyice yakınlaşması yeni bir bileşeni ortaya çıkarmıştır ki; buna da küreselleşme diyoruz. Nihayet, sanayi toplumunda yeri her an bir makineyle doldurulabilecek olan ama bilgi toplumunda asla ikame edilemeyen temel unsur ve bilginin ana kaynağı yani insan kaynağı. Bilgi ekonomisinin en önemli değeri insan kaynağıdır. Zira ekonominin asıl sermayesi ve aynı zamanda ürünü olan bilgi onun hafızasındadır. Bu nedenle insan kaynağı, sadece personel, işgücü ya da emek olarak düşünülmemekte, aynı zamanda şirket ya da örgüt bilançosunun en önemli aktiflerinden sayılmaktadır.80 Görüldüğü gibi yeni ekonominin dört ana bileşeninden söz etmek mümkündür; sayısallaşma, araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması, küreselleşme ve insan kaynakları profilinde yaşanan radikal değişim. 3.4.1.1. Sayısallaşma Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında dünya, teknolojik devrim olarak nitelendirilen bir gelişmeye tanık olmuştur. Sayısallaşma olarak isimlendirilen söz konusu teknolojik gelişme; teknik anlamda ses ve görüntülerin 1 ve 0’lardan oluşan serilere çevrilmesi anlamına gelmektedir. Sayısallaşma, her türlü verinin (ses, resim, metin, video) daha 80 Oya Gürdal, “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi Dünyası 2004, 5(1): 48-73. 46 kaliteli ve daha düşük bir maliyetle elektronik ortamda saklanması, işlenmesi ve yüksek bir hızda her türlü ortamda iletilmesine olanak tanımaktadır.81 Yeni ekonominin temel dinamiklerinden biri olan sayısallaşma, içinde bulunduğumuz çağda yaşanmakta olan dönüşümün ana eksenini oluşturmaktadır. İngilizcedeki digital kelimesinin karşılığı olarak kullanılan sayısallaşma; özellikle son yıllarda sürece yakınsamanın da katılmasıyla bambaşka bir boyuta taşınmıştır. Yakınsama (convergence)82 kavramı, mevcut iletişim teknolojilerinin yeni ürün ve hizmetleri ortaya çıkaracak şekilde birbirine yakınlaşmasını ifade eden bir kavram olarak kullanılmaktadır. Yakınsama, temelde benzer hizmetlerin değişik iletişim şebekeleri aracılığıyla taşınabilmesi ve televizyon, bilgisayar ya da telefon gibi araçların bir araya gelmesi olarak83 tanımlanmaktadır. Yakınsama eskiden sınırları kesin olarak ayrılabilen bilgi, iletişim ya da bilişim pazarları arasındaki sınırları belirsiz bir hale getirmiştir. Tüketicilerin geniş-bant altyapısıyla ve makul fiyatlarla sağlanan bütünleşmiş hizmetlere olan talebi multimedya uygulamalarını ve elektronik ticareti hızla yaygınlaştırmaktadır. Böylece bu süreç değişik iletişim piyasalarındaki teşebbüsleri diğer iletişim alanlarına girmeye itmektedir. 3.4.1.2. Küreselleşme Bilginin insanlığın refah ve gelişmesi açsısından önemi ilk kez 17. yüzyıl başlarında İngiliz düşünürü Francis Bacon tarafından dile getirilmiştir. Bilgi güç kaynağıdır diyen Bacon’ı sonraki yüzyıllardaki gelişmeler doğrulamıştır. Bilimin giderek daha çok uygulanabilir bilgi üretmeye yönelmesi, 18. yüzyıl ortalarında İngiltere’de sanayi devrimini ortaya çıkarmıştır. Buhar teknolojisinin üretim ve ulaşıma uygulanmasıyla başlayan süreç 19. yüzyılda elektrik ve elektromanyetik alanındaki gelişmelerle yeni boyutlar kazanmış; bu sayede birbiri arkasına geliştirilen yeni ulaşım ve haberleşme araçları dünyayı küreselleşme olarak adlandırılan sürece sokmuştur. 81 Bayram Ali Geçgil, Medya Piyasalarında Hukuki Düzenlemeler ve Rekabet Hukuku Uygulamaları, (Basılmamış Uzmanlık Tezi) Ankara: 2005, s.16. 82 Convergence: Yöndeşme, yakınlaşma gibi kelimelerle de Türkçe'ye çevrilebilmektedir. 83 EC 1997, “Green Paper on The Convergence of The Telecommunications, Media and Information Technology Sectors, and The Implications For Regulation” s.97. http://europa.eu.int/ISPO/convergencegp/greenp.html, (21 Ağustos 2006) 47 Küreselleşen dünyada bütün ekonomik ve sosyal faaliyetler, bilginin hızlı ve zamanında üretimi ve tüketimine dayalı olarak yeniden örgütlenmektedir. Bu tür ekonomilere bilgiye dayalı (knowledge based) ekonomi, bilgiye dayalı ekonomilere sahip toplumlara da bilgi toplumu adı verilmektedir. Bilgi toplumunu ortaya çıkaran bilgisayar teknolojisinin yaygın kullanılmaya başlanması 1960’lı yıllara rastlar. Dünya genelinde gözlenen ekonomik, politik ve kültürel gelişmeler, yeni bir küresel uygarlığın oluşumuna işaret ediyor. Artık dünya üzerinde yaşayan herkesi ilgilendiren stratejik kararlar ulus-devletlerce değil çok uluslu şirketlerce verilmektedir. Dünya üzerinde bu kararlardan etkilenmeyen bir insan gurubu yok gibidir. İnsanlık ne olduğunu kavrayamadığı ve nasıl kontrol edebileceğini bilemediği güçlerin etkisi altındadır. Yaşanan durum modern sözcüğünün kapsayabildiğinden çok farklıdır ve sürekli olarak da değişim içinde olduğu gözlenmektedir. Küreselleşmeyi; tarihin akışı içinde ortaya çıkan bir olgu olduğu kadar, uluslararası ticaretin yaygınlaşması, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ülkeler arasındaki ideolojik kutuplaşmaların sona ermesi, teknolojideki hızlı değişim sonucu ülkelerin gerek ekonomik, gerekse siyasal ve sosyo-kültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmaları olarak tanımlayabiliriz.84 Küreselleşme süreci ekonomik görünümlü fakat politik amaçlı bir propaganda kampanyası görünümü sergilemektedir. Teknolojik gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu gibi algılanan küreselleşme; ulus-devlet olgusunun zayıflatılarak, ulusal pazarların uluslararası sermaye karşında savunmasız bırakılması ve ulus-ötesi kuruluşların ulusların kaderine hakim olması anlamına gelmektedir. Bu haliyle küreselleşme, daha çok küreselleştirme görünümlüdür. Küreselleşme ile ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel entegrasyonun artması, ulus-devletin güç ve etkinliğini azaltmıştır. Ulus-devlet, sınırları içindeki fikirlerin akışını ve ekonomik politikaları artık kontrol edememekte ve böylece iç politika araçları etkisini yitirmektedir. Bir bakıma ulus-devlet rolünü, sorumluluklarını ve politik ilişkilerini yeniden tanımlamaya 84 C.C.Aktan, H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999, s.7. 48 zorlanmaktadır. Küreselleşme sürecinde ulus-devlet, yetkilerini bir yandan uluslararası kuruluşlarla diğer yandan da yerel otoritelerle paylaşmak zorunda kalmıştır.85 3.4.1.3. AR-GE Bilim ve teknolojik faaliyetlerin verimlilik artışını sağlayarak kalkınmayı hızlandırdığının fark edilmesi ve teknoloji odaklı ekonomi teorilerinin geliştirilmeye başlanması 1960’lı yıllara rastlamaktadır. Bu ortamda bilim politikası da bir bilimaraştırma alanı olarak doğmaya başlamış ve Avrupa ve ABD’de bu alanda birçok araştırma birimi kurulmuştur. Türkiye’nin de üye olduğu OECD, kuruluşundan beri bilim politikası alanında faaliyet gösteren en önemli uluslararası kurumlardan biridir. Bir ülkede bilim ve teknolojinin gelişmesinin ön şartlarından biri bunun için gerekli alt yapının mevcut olmasıdır. Günümüzde ekonomiler giderek daha çok bilgiye dayalı hale gelmektedir. Bilgiye dayalı ekonomilerin en önemli özelliği bilginin istenilen zamanda, istenilen miktarda ve kalitede üretilmesidir. Bu. temel alt yapısını bilgisayar ağlarıyla İnternetin oluşturduğu, işlek bir AR-GE sistemini gerektirmektedir Yeni ekonominin temel dinamiklerinden biri olan AR-GE, araştırma, geliştirme ve yenilik sacayağından oluşan bir bilgi ve teknoloji geliştirme platformudur. Araştırma Bir konuda bilimsel bilgi üretilmesi ve bunun denemeli uygulamasıyla problem çözümünde etkili olabilecek nitelikte geçerliliği denenmiş somut ürünler geliştirmeyi veya erişilen en son teknoloji seviyesini daha da yükseltmeyi amaçlayan faaliyetlerdir. Geliştirme Bir araştırma sonucu elde edilen bilimsel nitelikli bilgi veya prototipler ya da mevcut sistemlerin iyileştirilmesini kapsamak üzere, bilimsel bilginin; faydalı sistem, araç, gereç, teçhizat, malzeme ya da metotların meydana getirilmesi yolunda düzenli bir şekilde kullanılması faaliyetleridir. 85 IMF, World Economic Outlook, 1997, s. 43 ve 1999, s. 40-41’den derlenmiştir. 49 Yenilik (İnovasyon) Bir fikri satılabilir, yeni ya da geliştirilmiş bir ürün ya da mal ve hizmet üretiminde kullanılan yeni ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmek demektir. Bu açıdan, teknolojik yenilik yapma/yaratma süreci, bir dizi bilimsel, teknolojik/teknik, malî ve ticarî etkinliği içerir. Bütünüyle estetik alana yönelik değişiklikler (renk ya da dekorlamadaki değişiklikler gibi) ile ürünün yapı ya da niteliğini (performansını) teknik açıdan değiştirmeyen, küçük tasarım ya da görünüm farklarından ibaret basit değişiklikler yenilik sayılmaz. AR-GE ve Türkiye Ülkemizde AR-GE yapılandırması ve teknoloji geliştirme çalışmalarıyla ilgili ilk ciddi strateji ve önerileri VIII. Kalkınma Planı’nda görmekteyiz. Günümüze gelindiğinde özellikle Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı ile IX. Kalkınma Planı’nda da bunları tamamlayıcı çeşitli öngörü ve teklifler getirilmektedir. Ancak ülkemizde yürütülmekte olan araştırma ve geliştirme çalışmalarının tamamına yakınının üniversiteler bünyesinde yürütülüyor olması, sanayi-üniversite entegrasyonunu zorunlu kılmakla beraber bu konuda somut adımlar atılabilmiş değildir. Aselsan gibi bazı yerleşik yapılarda önemli AR-GE çalışmaları yürütülmekte ise de bu çalışmaların reel sektöre yansıması henüz kendini ispat edebilmiş değildir. Reel sektördeki yenilikçilik de teknoloji transferinden öteye geçememektedir. Transfer edilen teknolojinin bilgi ve deneyimi tedarikçi firmada kaldığı için de bağımlılık devam etmektedir. İşletmelerin teknolojik başarısı artık AR-GE çalışmalarına verilen önemle ölçülmektedir. Türkiye, GSMH’nın %06’sını AR-GE çalışmalarına ayırmaktadır. Oysa 2010 yılından itibaren AB ülkeleri GSMH’larının %3’ünü bu alana ayırma kararı almışlardır. Türkiye'deki toplam AR-GE harcamalarının %57,2’si üniversite, %32,3’ü özel sektör, %10,5’i kamu sektörü tarafından yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) Dünya Yatırım Raporu'na göre Türkiye, ARGE yatırımları açısından en cazip 18. ülke konumunda bulunmaktadır.86 86 Gelişimin Motoru ARGE, http://www.zorlu.com.tr/PDF/DERGI/sayi12_04-08.pdf#search=%22AR-GE%22, (21 Ağustos 2006) 50 3.4.1.4. İnsan Kaynakları Yönetimi Bireysel ve sosyal hayatın her alanında gerçekleşmekte olan hızlı değişim süreci, işletmelerin üretim faktörleri sıralamasında da önemli değişikliklere neden olmuştur. Akyüz’ün de dediği gibi, sanayi ekonomisinde yatırımların en önemli kısmı fabrika binası, teçhizat vb, unsurlara ayrılırken, günümüzde yatırımların önemli bir kısmı bilginin artırılması veya insan sermayesi sağlamak için yeterlilik ve uzmanlık geliştirmeye yönelik olmaktadır. Çünkü işletmenin sahip olduğu bilginin oluşumunu ve uygulanmasını üretim süreçlerine aktaran nitelikli insan kaynakları öncelikli faktör olarak kabul edilmeye başlanmıştır.87 Üretim süreçleri, işletmeleri aynı zamanda bilgi üreticisi durumuna getirmektedir. Bu yüzden işin kendisi de aynı zamanda bilgiye dönüşmeye başlamaktadır. Ancak bu dönüşüm sırasında, doğru ve yeterli veri elde etmenin kafi gelmediği, bu verilerin doğru karar veren mekanizmaya taşındığı zaman işletme amaçlarına ulaşabilmenin mümkün olabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Doğru karar verme mekanizması ise, daha çok yönetim ve yöneticiliğin kalitesi, yani işletmedeki insan kaynağının niteliği ile ilgilidir. Bilginin yönetimi ile sistemde ortaya çıkan soru veya sorunlara ilişkin yanıtlar aranır, bulunur, işlenir ve daha sonra ulaşılmak üzere bir yerde toplanır. Bu nedenle bilgi yönetimi başlı başına bir uzmanlık alanıdır ve profesyonellik gerektirmektedir. Tekno-ekonomik dönüşüm sürecinin ürünü olan bilgi ekonomisinde bilginin azlığı kadar birbirini tekrarlamaktan öteye gitmeyen bilgi bombardımanı şeklinde nitelendirilebilecek olan çokluğu da tehlikelidir. Genel olarak, bir organizasyondaki tüm çalışanlar insan kaynaklarını oluşturur. İnsan kaynaklarının yönetimi denildiğinde ise organizasyonun amaçlarına ulaşabilmesi için, tüm insan kaynaklarının en doğru, etkin ve verimli bir şekilde kullanılması anlaşılmaktadır. İnsan kaynakları yönetimi en basit şekilde örgütün insanlar ile ilgili konularının bir organizasyonudur şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım, insan kaynakları 87 Yılmaz Akyüz, A.Şahin Görmüş, Çetin Bektaş “Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilginin Artan Ekonomik Değeri ve İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, http://:www.geocities.com/ceteris_paribus_tr/akyuz2.doc+%C3%B6rg%C3%BCtsel+bilgi&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=53, (11 Haziran 2006) 51 yönetiminin içeriğini amaçlarını, gelecekte yeni eklenecek görev ve sorumlulukları da kapsamaktadır. İnsan kaynakları yönetiminde insan, onun belleğindeki bilgi, bilgi akışı ve yönetim süreçleri, etkileşimli verim artışı gibi kavramlar ön plana çıkmaktadır. İnsan kaynakları kavramının gelişimi, işletmelerin bilgi çağının ruhuna uygun şekilde, yetişmiş insan unsurunun sermayenin en önemli kısmını teşkil ettiğini fark etmeleriyle öne çıkmıştır. Henüz oldukça yeni olan bu kavramın tam olarak algılanabilmesi için işletmelerin önceliklerini belirlemeleri, departmanlarının misyonlarını net olarak ortaya koymaları ve işletme vizyonunu demokratik bir çerçeveye oturtmaları gerekmektedir. Bilgi çağının aynı zamanda insan kaynakları çağı olacağı gerçeğini göz önünde bulundurmak fevkalade önemlidir. Bilgi çağında yaşanan dönüşüm süreci, bilim-araştırma-teknoloji üretiminden, her düzeyindeki bilginin kullanımına kadar nitelikli insan kaynaklarını gerektirmektedir. 21. Yüzyılda yönetimin gerçekleştirmesi gereken en önemli katkı, bilgi çalışanlarının verimliliğini artırmaktır. Bu 88 bağlamda, bilgi çağı, “insan kaynakları yüzyılı” olarak değerlendirilebilir. 1980'li yıllar çalışanların yönetiminde bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine doğru geçişin yaşandığı bu dönemde; çalışanların yönetimine stratejik bakış açısı kazandırılmaya çalışılırken iş dünyası da yeni endüstriyel ilişkiler sistemi ve üretim ve yönetim ilişkileri ile karşı karşıya kalmıştır. Endüstriyel mal üretiminin egemen olduğu sanayi çağından, bilgi ve hizmet üretiminin egemen olduğu bilgi çağına geçişte insan kaynakları profili de çok büyük ölçüde değişmektedir. Esasen feodal toplumda kayıp olan birey, sanayi toplumunda sahneye çıkmış, ancak, sahnenin ve otomasyonun bir parçası olmuştur. Bilgi toplumunda ise birey, merkezi önemi olan aktör olarak 88 İlhan Dülger, “Ulusal Ekonomiden Küresel Ekonomiye Geçerken Milli Devlet”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II, MartNisan 1998, s. 995. 52 sahneye çıkmakta, düşünen, tasarlayan, organize eden, yöneten ve sonuçlandıran olarak inisiyatif yeteneğini hayata geçirmektedir. 89 İnsan kaynakları yönetimi, organizasyon ve yönetimde insan boyutunu ele alan disiplin olarak da tanımlanabilir. Çağdaş yaşamda insanlar, çalışma hayatında ve sonrasında güvence sağlayan, onlara gelişme imkanları tanıyan, mesleki birikimi destekleyen çalışma ortamları aramaktadırlar. Bu bağlamda örgütler, çevrelerinden bağımsız olmadıkları, hem etkiledikleri hem de etkilendikleri için insan kaynakları yönetiminin temel anlayışı da değişmiştir. İnsan kaynağı yeterliliği; çalışanların fiziksel yetenek ve becerilerinin doğru zaman, yer ve biçimde konumlandırılıp, geliştirilmesi ve sürdürülebilir olması biçiminde algılanmaya başlamıştır. Bilginin ön plana çıkmasıyla onun ana üretim kaynağı olan insan da ön planda yerini almıştır. Bu, bilgi çağının en temel göstergelerinden biridir. Artık personel geleneksel yaklaşımdan farklı olarak, işletmenin aktifleri arasında yer almaktadır. Yöneten ve yönetilen kavramları yerlerini lider ve ekip kavramlarına terk etmiştir. Fındıkçı’ya göre insan kaynakları yönetimi, içerik olarak akademik ve kuramsal yönü ağır basmakla birlikte insan ilişkilerine yönelik pratik uygulamaları da kapsamaktadır. Hızlı bilgi artışının gerçekleştirdiği dönüşüm ihtiyacı ve bu ihtiyacın giderilmesi noktasında insan unsurunun anahtar rol oynaması, insan kaynaklarının belirli bir disiplin içinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.90 Aktan insan kaynakları yönetiminin temel amaçlarını şu şekilde özetlemektedir: • İnsan kaynaklarını en etkin ve verimli şekilde kullanmak, • Doğru insanları, doğru işlerde istihdam etmek, • İnsanların performanslarına uygun şekilde işte yükselmelerini sağlamak, • Çalışanları takdir ve motive etmek, demotivasyon faktörlerini yok etmek, • Çalışanların performans değerlendirmesini bilimsel standartlara göre yürütmek, • Ücret ve maddi teşviklerin takdirinde adil ve objektif olmak91 89 İsmail Doğan, “Değişen Toplumda Birey ve Liderlik”, Yeni Yüzyıl, 14 Haziran 1997 den aktaran Adem Öğüt, s. 73. 90 İlhami Fındıkçı, İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1999, s. 15-21. 91 C.Can Aktan, “İnsan Kaynakları Yönetimi Süreci”, http ://www.canaktan.org/yonetim/insan-yonetim/insan-kaynaklari-sureci.htm , (8 Haziran 2006) 53 Küreselleşme ve özellikle bilişim teknolojilerinde yaşanan büyük gelişmeler, personel yönetimine de yeni yönelimler ve arayışlar getirmiştir. Ancak bu arayış ve yönelimler tüm zamanlardakinden daha radikal ve uygulama yönünden daha etkin, kapsamlı ve daha hızlı yayılan bir yapıdadır. Bunu besleyen en büyük itici güç, birbirlerini tetikleyen yeni strateji düşünceleri ve internet sayesinde gerçekleşen küresel bilgi ağı ile ortaya çıkan yeni iş ortamları ve burada çalışacak olan yeni insan kaynakları profili olmuştur. Bilgi çağı ile birlikte yaygınlaşan küreselleşme ve uluslararası rekabete açılma, yönetim ve insan faktörünü, çalışma normlarını, yeni kurumsal hedef ve stratejilere doğru yönlendirmektedir. Organizasyon içinde en tepe yöneticiden en alt düzeyde çalışana kadar, bireyi, çalışmayı, çalışma yaşamı ve ortamını ve statüleri etkilemekte ve organizasyonlarda 92 çalışan insan kaynaklarından yeni çalışma profilleri istenmektedir. Salt’a göre organizasyon içerisinde gelişmiş bir insan kaynakları bilgi sisteminin kurulmasına imkan veren bilgi teknolojileri organizasyon içerisindeki bilgi paylaşımının ve iletişimin daha kolay sağlanması için de yeni fırsatlar yaratmıştır.93 Bugün artık insan kaynakları işlerinin elektronik ortama taşındığını ve insan kaynakları uygulamalarının da web üzerinden yapıldığını görmekteyiz. Bu durum karşısında insan kaynakları yöneticileri ev ya da iş yerinde çalışma durumlarına göre organizasyon yapılarını gözden geçirerek entegrasyonun sağlanması üzerinde yoğun çaba harcamak durumundadırlar. Bilgi çağında yaşanan değişim ve dönüşümü bünyelerinde hissetmek ve izlemek işletmeler için ayakta kalabilmenin ön şartıdır. Bunu fark etmesi gereken en önemli unsur da işletmenin insan kaynaklarıdır. Çünkü insan kaynakları fonksiyonu, değişimi algılayıp insan kaynakları profilini değişime ayak uyduracak şekilde tasarlayacak; eğitim ihtiyaçları, personel seçimi, işe alım ve işe yerleştirme gibi fonksiyonları yerine 92 Haldun Ersen, Toplam Kalite Yönetimi ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi, 2.b. İstanbul: Sim Matbaası, 1997, s. 101. 93 Ahmet Salt, “Sanal Organizasyonlar”, http://www.ytukvk.org.tr/arsiv/eltic1.htm, (11 haziran2006) 54 getirirken bu değişimi algılamasına göre şekillendirecektir. Bunun için de etkin bir bilgi yönetimi sistemine ihtiyaç vardır. Bilgi çağında, sanayi çağının aksine birey, makinenin emrinde değil, makine, bireyin emrindedir. Organizasyonlarda, insan sermayesi ve büyüme ile ilgili literatür, insan kaynaklarını teknoloji geliştirici, verimlilik artırıcı, gelişme üretici bir mekanizma olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla teknoloji ile insan kaynakları arasında bir etkileşimin olduğu ileri sürülebilir. İnsan kaynakları, teknolojik gelişmeleri sağlamakta; kullanılan teknoloji, insan kaynaklarının verimliliğini artırmaktadır. 94 İnsan kaynakları yönetimi, yaşanan hızlı teknolojik gelişme ve bilgi artışının bireylerde yol açabileceği bilgi eskimesini önlemeyi ve çalışanların bireysel gelişmelerini sağlamayı amaçlamalıdır. Örgüt ortamı içinde çalışanların aralarındaki bağlılığın geliştirilmesi, kurumsal kültürün yerleştirilmesine katkıda bulunacaktır. Bayraktaroğlu’na göre; bilgi toplumunda artık klasik üretim faktörleri olan sermaye, emek, doğal kaynaklar ikinci plana düşerek bilgi ve teknoloji kavramları insanoğlunun en değerli varlığı haline gelmiştir. İşletmelerin bugünün rekabetçi ortamında başarılı olabilmeleri, gelecekle ilgili tahminlerde başarılı olmalarına bağlıdır. İsabetli tahmin yapabilmek, gelecekteki değişimleri yakalayabilecek planlama ve stratejilerin geliştirilmesi için, işletmelerin gerekli bilgilere en hızlı ve sağlıklı şekilde ulaşabilmeleri gerekmektedir. Bu bilgileri değerlendirilecek ve karar verecek kişilerin yani insan kaynaklarının da belli niteliklere sahip olması gerekmektedir.95 İnsan odaklı bilgi ekonomisinde şirketlerin en iyi yardımcıları teknolojiler ya da süreçler değil, çalışanlarıdır. İşte bu nedenle bilgi ekonomisi, insan yeteneklerini daha önce piyasalarda yaşanmış tüm gelişmelerden daha fazla öne çıkarmaktadır. Böylece, insan kaynakları yönetimi, daha önceleri olduğundan daha geniş sınırlar içinde tanımlanacak ve kuruluşun başarı oranını belirlemekte önemli rol oynayacaktır. 94 Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, s. 73. 95 Serkan Bayraktaroğlu, “İşletmelerde Yönetim Bilişim Sistemleri Ders Notları”, Sakarya: Sakarya Kitapevi, 2002, s. 22. 55 Irzık’a göre bilgi toplumunun bilgisayar-iletişim teknolojisiyle tanımlanması, bilgi sahibi olmayı teknoloji sahibi olmakla özdeşleştiriyor. Bu hem bilginin bir mülkiyet meselesi haline gelmesi demek, hem de gerçekten bilen insanın geri plana atılması demek. Bilgisayar ortamında bilginin değil, sadece enformasyonun var olabildiğini hatırlarsak, doğru-yanlış, nitelikli-niteliksiz enformasyon sahiplerinin bilen insanın yerini alması demek. Bu da bilgi toplumunda en önemli kaynağın insan olduğunu, en büyük yatırımın insana yapılması gerektiğini vazeden anlayışla paradoksal (tezat) bir durum arz eder.96 Ancak insan kaynakları yöneticileri ve konuyla ilgilenenler için çözülmesi gereken ciddi sorunlar da bulunmaktadır. Özellikle işletmelerin değer yaratma çabaları, bunun için gerekli olan demokratikleştirilmiş bir strateji oluşturma süreci ve bilgi teknolojilerindeki gelişmelerle etkisini daha da arttıran sanal ofis, sanal yöneticilik, sanal takımlar, e-engineering ve bunların getirdiği yeni çalışma ilişkileri, yeni sorunları beraberinde getirmektedir. İnsan kaynakları yöneticileri bu konulara gerektiği kadar önem vermez ve etraflarındaki gelişmelere karşı duyarsız kalırlarsa muhtemelen yeni bir iş aramaya başlamaları gerekecektir. 3.4.2. Bilgi Ekonomisinin Özellikleri Son on yılda dünya ekonomisi ve ABD ekonomisindeki gelişmelere bakıldığında, yeni ekonominin verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik baskıları, küresel niteliği, yol açtığı krizleri ile birlikte sistemde nasıl köklü değişiklikler ortaya koyup sarstığı görülmektedir. Teknolojik gelişmeyle ön plana çıkan, büyük ölçüde sayısallaşmaya bağlı olan yeni ekonomi, dominant yapısıyla eski ekonomiyi ve onun dinamiklerini yavaş yavaş ortadan kaldırmaktadır. Akın; bilgi ekonomisinin özelliklerini Tapscott’a atfen 12 madde olarak ifade etmektedir: 1.Bilgi Temellilik: Yeni ekonominin ana hammaddesi ve ürünü bilgidir. 96 Gürol Irzık, “Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu? Analitik-Eleştirel Bir Yaklaşım”, Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve Tartışmalar, der. İlhan Tekeli ve diğerleri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.53- 62. 56 2.Dijitalleşme: Bilgiler tamamen 1 ve 0’dan oluşan veri formlarında iletilmektedir. 3.Sanallaşma: Bilginin dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkları sanallaştırmaktadır. 4.Molekülleşme: Büyük işletme yapıları ayrışmakta ve dinamik birey ve kurumların oluşturduğu ekonomik faaliyet temelli gruplar halinde yeniden ortaya çıkmaktadır. 5.Ağ Tabanlı İletişim: Yeni ekonomi iletişim ağlarıyla bütünleşen bir ekonomidir. 6.Aracısızlaşma: Aracı işlem, işletme ve bireyler ortadan kalkmaktadır. 7.Medya Hakimiyeti: Sanayi ekonomisinde otomotiv anahtar sektörken, yeni ekonomide bilgisayar, iletişim ve eğlence sanayilerinden oluşan yeni medya sektörüdür 8.Yenilikçilik: Yeni ekonominin temel dinamiği yeniliktir. 9.Üretici-Tüketici Belirsizleşmesi: Tüketici, fiilen üretim sürecine katılmaktadır. 10.Hız: Yeni ekonomide, işletme başarısı açısından hız anahtar bir değişkendir. 11.Küreselleşme: Yeni ekonomide, coğrafi sınırlar neredeyse ortadan kalkmak üzeredir. 12.Çatışma: Güç, güvenlik, eşitlik, kalite ve demokratik sorunlarla gelen yeni bir ekonominin başladığı görülmektedir.97 Tapscott tarafından yapılan bu tespitleri arttırmak da eksiltmek de mümkündür. Örneğin; sosyal çelişkiler ve çatışmaların artma eğilimi, sahip olan ve olmayanlar arasındaki uçurumun giderek büyümesi98 sosyal sorunların yanında, siyasal ve kültürel açıdan da bazı problemlere yol açmıştır. Diğer yandan sanayi toplumu ekonomisi de kendi çağında son derece yenilik temelli bir ekonomi idi. Bu yüzden bize göre bilgi ekonomisinin belirleyici temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Öncelikle bilgi temelli bir ekonomidir; çünkü ana üretim kaynağı ve en önemli çıktısı bilgidir. Sayısal bir ekonomidir; çünkü beslendiği ana kaynak dijital teknolojidir. Bu teknolojiden soyutlanmış bir bilgi ekonomisinden söz edilemez. Ağ ekonomisidir; çünkü başta küresel bilgi ağı olan internet ve intranet, ekstranet gibi bilgi ağları (network) ile yönetilmektedir. Hız ekonomisidir; çünkü iletişim teknolojileriyle çalışmakta ve sürekli yeni bilgilerle beslenmektedir. Küresel bir ekonomidir; çünkü dünya coğrafyasının tamamıyla, kesintisiz on-line iletişim halindedir. 97 Akın, a.g.m. 98 Murat İnce, Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkanlar ve Politikalar, Ankara: DPT Yayınları, 1999, s.26. 57 Bilgi ekonomisinin özellikleri önceki ekonomik dönem ve modellerle kıyaslandığında farklılık olarak öne çıkan yapısal değişiklikleri de ifade etmektedir. Yeni ekonominin sayısal tabanlı olması, ağ ekonomisi özelliği ve küresel pozisyonu onu tarım ve sanayi dönemlerinden ayıran başlıca üç özelliktir. Önceki ekonomik yapılanmalar da aslında bilgiye dayanmaktadır. Ancak bilgi ekonomisinin diğerlerinden farkı; artık bilginin bizzat kendisinin bu yapıda hammadde ve ürün olarak ortaya çıkmasıdır. Keza tarım ve sanayi ekonomisi de kendi dönemlerinde hıza dayalı rekabeti ön plana çıkarmıştı. Ancak geleneksel iletişim metotlarını kullandıkları için bilgi ekonomisine göre hızları son derece zayıf seyretmiştir. 3.4.3. Bilgi Ekonomisi ve Türkiye Bilginin hızla arttığı ve en önemli meta olduğu yeni ekonomide rekabet de aynı oranda artmış ve küreselleşmiştir. Ekonominin lokomotif unsurlarından olan sanayimizin büyük çoğunluğu, katma değeri ağırlıklı olarak işgücüne dayanan ürünler üretmektedir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılması ve uzak doğudaki ucuz işgücü, sanayimizin rekabet olanaklarını iyice kısıtlamış görünüyor. Bu durumda sanayinin küresel rekabete direnebilmesi için katma değerin türünü değiştirmek ve fikri mülkiyete ağırlık vermek gibi bir zorunluluğu olduğunu söylemekte beis görmüyoruz. Ekonomimizin rekabet sorunu olmasa bile Avrupa Birliği üyeliğini hedeflemiş olmak tek başına bu zorunluluğun en önemli etkeni olabilecek güçtedir. Zira bu hedef, bilgi çağına duyarsız kalmamayı, bilgi ekonomisini hem yaratmayı, hem de kullanmayı gerektirmektedir. Bu nedenle, ekonomimizin yönünü emek yoğun olmaktan bilgi yoğun olmaya doğru çevirmek zorundayız. Benzeri bir durum ekonomimizin ana sektörlerinden biri olan tarım için de geçerlidir. Dünyanın en verimli tarım arazilerine sahip olan Türkiye Coğrafyası, geleneksel, niteliksiz ve emek yoğun tekniklerle işlenmekte, dünya pazarlarından habersiz görünmekte, sürdürülebilir kalkınma ve küresel rekabet kavramlarına uzak, kendi yağıyla kavrulmayı tercih etmektedir. Bu konuda, coğrafi olanaklar ve doğal koşullar elvermemekle birlikte bilgi teknolojilerindeki üstünlükleri ile modern tarım tekniklerini uygulayarak dünya tarımının belirleyici ülkeleri haline gelen İsrail ve Hollanda çok özel iki örnektir. İsrail, hibrit tohum üreticiliğinde dünya piyasalarında 58 belirleyici ülke konumundadır. Yine Hollanda, özellikle seracılık, çiçekçilik ve bahçe bitkilerinde uluslar arası piyasada belirleyici konumdadır. Çorlu’nun ülkemizin önemli bir sanayi merkezi olduğu verisinden hareketle yapmış olduğumuz anket çalışmasında; sanayinin yeni teknolojilerin adaptasyonu ve içselleştirilmesine oldukça yatkın olduğunu, ancak profesyonel bir bilgi yönetimi anlayışıyla hareketten yoksun olarak bilgi toplumu ve bilgi teknolojilerine yaklaşımın son derece geleneksel olduğunu gözlemledik. Bilgi teknolojileri konusunda sanayinin “uyandırılması” ve eğitim temelli bir atılıma yönlendirilmesi gerekmektedir. Görülüyor ki, ekonomimizin hızlı bir şekilde emek yoğun ekonomiden, fikir yoğunluklu bilgi ekonomisine yönelmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ekonomiye bu dönüşüm fırsatı tanınmaz ya da bu dönüşüm benimsenmezse, sanayi devrimini uzaktan izleyerek geri kalmışlık kompleksinin üzerimize sinmesine izin vermenin bedelini, bilgi çağı ve küresel bilgi toplumundan koparak tescillemiş ve çağdaş dünya ile araya kapanması asla mümkün olmayacak bir uçurum koymuş oluruz. Her ne kadar 9. Kalkınma Planı’nda ve hemen öncesinde çıkarılan Bilgi Toplumu Strateji Belgesi’nde bu konuda son derece olumlu kararlar alınmış ve çarpıcı öngörülerde bulunulmuş ise de konunun toplumsal ve e-Kültür kavramı çerçevesinde değerlendirilerek daha realist yaklaşımlarda bulunulması gerekmektedir. 3.5. İnternet; Küresel Bilgi Platformu i- İnternetin Doğuşu İnsan; teknolojiyi ortaya çıkaran, geliştiren ve onu kullanan ana unsurdur. İnsanın kültürel ve sosyal gelişme seviyesine göre, kullanılan teknoloji de değişmektedir. Günümüzde teknolojik gelişim öyle hızlanmıştır ki, her gün yeni teknik özelliklere sahip ürünler insanların kullanımına sunulur hale gelmiştir. Yeni teknolojiler sayesinde, insan yaşamı kolaylaşırken, toplumsal yapı da önemli ölçüde değişmektedir. Bu değişimlerin temelinde de bilgi olarak adlandırılan gücün işlenebilme özelliği yatmaktadır. Günümüz teknolojik gelişmelerinin en önemli ilerlemelerinden biri internet ile web kavramının birleşerek insanlığa sunduğu küresel veri ve bilgi bankasıdır. İnternet, işlenmiş bilginin uluslar arası paylaşıma açıldığı ayrıcalıklı bir 59 iletişim ve bilgi erişimi aracıdır. İnternet bir teknoloji olmayıp, bilgi çağı ekonomisinin omurgasıdır. Fransa ve İsviçre sınırında bulunan, dünyanın en büyük partiküler fizik laboratuarı olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi CERN (Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire)’in bilim adamlarından Tim Barners-Lee 1990'da, dünyanın değişik üniversite ve araştırma merkezlerinde çalışan bilim adamları arasında bilgi paylaşımı otomasyonu sağlamak amacıyla world wide web'i geliştirdi.99 Bu gelişmeyle internet, kısa zamanda yeni bir iletişim platformu haline gelerek geniş kesimler tarafından geometrik şekilde artan bir oranda kullanılmaya başlamıştır. İnternet üzerinde çok fazla sayıda bilgisayar ve yazılım bulunması İnternet üzerindeki bilginin birbirinden farklı alanlarda farklı yazılımlar ile üretilmiş olması uyum sorununu da beraberinde getirmiştir. Ancak; 1989’da İsviçre’de bir grup bilim adamı üretilen tüm bilgileri birleştirecek bir internet programı oluşturmayı başarmışlardır. Oluşturulan bu program farklı bilgisayarlarda üretilmiş yazılı bilgilere ulaşma olanağı sağlamakta böylece kullanıcılar kendilerine en uygun olan bilgiye istedikleri biçimde ulaşabilmektedirler. Bu yapı günümüzde www (world wide web) olarak adlandırılmaktadır. 100 İnternet ilk aşamada, akademik ve bilimsel araştırmalar yapmak ve kamu kuruluşları arasında iletişim sağlamak için tasarlanmış bir araç idi. İkinci aşamada kamunun yanında özel sektör de internete dahil edilerek ticari anlamda iletişimin altyapısı oluşturuldu. Üçüncü aşamada artık world wide web (www) ortaya çıkmış, beraberinde grafik tasarım programlarının hızla gelişmesiyle internet kullanımı kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Son aşama ise küresel düzlemde kullanıcıların tek yönlü bilgi öğrenmenin ötesinde interaktif olarak katılabildikleri yaygın networklar ortaya çıkmıştır. Kişisel bilgisayar kullanımı yaygınlaşmış ve internet sadece ekonomik hayatta değil, yaşamın her alanında derin etkiler oluşturmaya başlamıştır. 99 http://info.cern.ch/, (17 Temmuz 2006) 100 Mustafa Yavaş, Selami Eryılmaz, M. Nurettin Alabay, Bilgisayar Teknolojileri ve Kullanımı, Ankara: Detay Yayıncılık, 2001, s.12. 60 ii- İnternet Protokolleri İnternet; birçok bilgisayar sistemini ortak bir dil vazifesi gören TCP/IP protokolü (İnternet protokolü veya daha basit bir ifadeyle bilgisayar veri alma ve iletme birimleri arasında veri iletişimini mümkün kılan pek çok veri iletişim protokolüne verilen ortak ad) ile birbirlerine bağlayan dünya çapında bir iletişim ağıdır. TCP/IP katmanlardan oluşan bir protokoller kümesidir. Her katman değişik görevlere sahip olup altındaki ve üstündeki katmanlar ile gerekli bilgi alışverişini sağlamakla yükümlüdür. Bir sokak üzerinde yer alan evlerin adresleri gibi, İnternet'e bağlı olan her makinenin de bir adresi vardır. Bu adres sayesinde bir bilgisayardan diğerine ulaşmak mümkün olur. İnternet adresi 4 bayttan (32 bit) ibaret olup yazılırken her bayt arasına bir nokta konulur. Örneğin ODTÜ'deki bir bilgisayarın adresi; 144.122.199.20 (knidos.cc.metu.edu.tr) şeklindedir. Bununla beraber, 4 baytlık numaraların kolayca hatırlanması mümkün olmadığından, internet üzerindeki makinelere alfanümerik adlar verilir. İlk noktaya kadar olan kelime, makine adıdır (knidos), bundan sonraki noktayla ayrılmış bölümler özelden genele doğru makinenin ait olduğu kurum, kurumun tipi ve ülke gibi bilgiler içerir. iii- İnternet ve Küresel Dönüşüm Yaşanan hızlı küresel dönüşüme paralel olarak, bilgisayarlar yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmekte, iletişim teknolojileri sayesinde dolaşan bilgi hızla artmakta ve kolayca ulaşılmaktadır. Bilginin hızla yaygınlaşmasında başrolü de internet oynamıştır. İnternet kullanımındaki yaygınlık ile dünya küçük bir köy haline gelmiştir. Günümüzde basit bir teknolojik araç olmaktan çıkarak elektronik ticaretten sanal arkadaşlıklara, bilgi şebekelerinden elektronik kütüphanelere varıncaya kadar ferdi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatın pek çok alanında kendini hissettiren internet, bilgi ekonomisinin atardamarlarından biri olarak değerlendirilmektedir. 101 İnternet sayesinde gerçekleşen küresel bilgi ağı yepyeni bir iş ortamını gündeme getirmiştir. İşletmelerin tüm süreçleri içerisine sızan internet, işletmelerde köklü 101 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.27. 61 değişimlerin yaşanmasına neden olmaktadır. E-ticaretin, akıl almaz bir hızla gelişmesi, bilinen organizasyon yapısında da köklü değişimlere yol açmıştır. Bant genişliğinin artması veri, metin, ses, görüntü ve video şeklindeki multimedya kaynaklarına kolayca ulaşımı sağlamakta ve yeni kurumsal yapıların ortaya çıkmasına imkan vermektedir. Bu değişimin ilk hissedildiği dönemlerde şirketler hedef kitlelerine ulaşmak için sadece bir web sayfası açılmasını yeterli bulurken, internetin diğer potansiyel faydalarının fark edilmesi ile dağıtımdan üretime, tedarikçilerden şirket organizasyonuna kısacası tüm çalışma şeklinin yeni baştan tanımlanması hatta keşfedilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Günümüzde tüm organizasyonların artık dijital ortamda her türlü faaliyetleri, ürün ve hizmet yelpazeleriyle var olmaları gerekmektedir. İş dünyasındaki diğer beklentiler de bu yöndeki yapısal değişime destek vermektedir. Esneklik arayışları, müşteri memnuniyetinin artırılması, yeni değerlerin keşfi, farklılık arayışları, minimum maliyet çabaları vs. bir bütünlük arz etmektedir. Buğdaycı Christensen’e atfen bu değişimi 1980'li yılların "re-engineering" adlı yönetim tekniğinden esinlenerek "e-engineering" dönemi olarak ifade etmektedir.102 Re-engineering; organizasyonun görevler ve fonksiyonlar değil, süreçler ve sonuçlar etrafında yeniden yapılandırılmasıdır. Kökten bir yeniden düşünme, değerlendirme ve iş süreçlerinin yeniden tasarlanmasını gerektirir. Bu çalışmada mevcut iş tasarımları, organizasyonel yapılar ve yönetim sistemleri baştan sona gözden geçirilir ve işin tümü sonuçlara göre yeniden organize edilir. E-engineering ise tüm bu çalışmaların elektronik ortamda ve web tabanlı yürütülmesini ifade etmektedir. Geleneksel ekonomide şirket sınırlı sayıda mal ile sınırlı sayıda müşteriye ulaşabilirken, internet ile piyasaya arz edilen mal da ulaşılan müşteri sayısı da adeta sınırsızlaşmaktadır. İnternet, finansal modelleri de değiştirmekte, satışların yanı sıra varlıkların getirisi, giderek daha önemli bir performans kriteri haline gelmektedir. 102 Ahmet Buğdaycı, “E-Engineering Dönemi Başlıyor”, Capital Dergisi, (Mayıs 1999), ss.144-145. 62 İnternet eksenli yeni ekonomide dijital iletişim ağları vasıtasıyla üretici ile tüketici arasındaki aracı kurumlar ortadan kalkmakta, kurum ve kuruluşlar acentelerle iş yapmak yerine müşterileriyle doğrudan muhatap olmayı tercih etmektedirler. Intel şirketi başkanı Andy S. Grove, bir açıklamasında; “internet, işlerin yapılması ve yürütülmesinde ara noktalarda bulunan birçok kişiyi bir deniz dalgası gibi silip süpürecek. Ben bu kişilerin yerinde olsam şimdiden yaptığım işi internet kullanarak nasıl yapacağımı düşünmeye başlardım” demektedir. 103 Küresel rekabet, önemli oranda bilgi kıskançlığını da içermektedir. Enformasyon politikalarını oluşturmuş ülkeler, bu politikalar çerçevesinde kendi bilgi dağarcıklarını dış dünya ile yine kendi istedikleri kadar paylaşacaklardır. Oysa bugün biliyoruz ki, bilginin ve buna bağlı öğrenimin, sürdürülebilir kalkınma ve fakirliğin azaltılması, gelirlerin artırılması gibi doğrudan etkilerinin ötesinde, demokrasilerin güçlendirilmesi, hastalıkların önlenmesi, toplum sağlığının ve çevrenin korunması gibi alanlarda dolaylı olarak önde gelen payı vardır. Günümüzde teknolojide sağlanan olağanüstü gelişmelere karşın bunların bilgi yaygınlaştırılamaması iletişimi durumunda, anlamına yukarıdaki gelen enformasyon yararların dünya kanallarıyla toplumlarına yayılamayacağı ve hayal edilen bilgi toplumunun ve onun sağlamasını beklediğimiz dünya barışının gerçekleşemeyeceğinin artık bilincindeyiz. Webin yürürlükte olduğu on yıl içinde e-ticaret alanında kazanılmış milyarlarca dolar özellikle kuzey yarım kürenin gelişmiş ekonomilerine önemli bir girdi oluşturdu, başta ABD ekonomisi olmak üzere, küresel ekonominin gelişme çizgisini korumasına yardımcı oldu. Hatta tamamen e-ticaret ve iletişime dayalı teknoloji ürünlerinin içinde yer aldığı bir borsa dahi kuruldu; Nasdaq. Poyraz’a göre internetin büyük bir kullanıcı kesimi tarafından kullanılmaya başlanmasıyla, birbirleriyle İnternet üzerinden haberleşen, çeşitli bilgi kaynaklarına ulaşan, tartışan, forumlar düzenleyen, başka bir deyişle, zamanının büyük bir bölümünü internet üzerinde geçiren çok sayıda kullanıcının oluşturduğu bir kullanıcı kitlesi de 103Yurdakul Ceyhun, M.Ufuk Çağlayan, Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek Hazırlamakta, Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1997, s.35. 63 oluşmuştur. Bu kullanım yaygınlığı, “internet vatandaşlığı” gibi yeni kavramların bile oluşmasına ön ayak olabilmiştir.104 iv- İnternet ve Dezenformasyon Bütün olumlu yönlerine karşılık internet, her türlü olumsuzluğun ve hatta suç eylemlerinin içinde yer aldığı büyük bir toplumsal ergime potası oluşturmaktadır. İnternet virüsleri ve porno sitelerinin ötesinde uyuşturucu, fuhuş, patlayıcı ve silaha yönelik e-ticareti de içeren bir suç ortamı da web içinde gelişme olanağı bulmaktadır. Ayrıca yeterli alt yapıya sahip olmayan kullanıcılar, hem kendilerine hem de ulusal ekonomiye yarar getirmeyecek biçimde internet ve teknolojilerini kullanmaktadırlar. Dünyada 200 milyonun üzerinde kullanıcısı olan internetin küresel dağılımı o kadar gelişmiştir ki, izlenme ve denetlenme boyutunu aştığı gibi büyüme seyrinin nasıl olacağı yolunda bir ipucu da verememektedir. Ülkeler bu kontrolsüz yapıya hızla entegre olurken, kendi ulusal değer ve dinamiklerini de bu küresel kıskacın ellerine teslim etmektedirler. Bu durum, küreselleşmenin kültürel anlamda tartışılan yıkıcılığını vurgulamak için çok özel bir örnektir. Ulusal hukuk sistemleri küresel bir yaklaşımla bu konuya eğilmek zorundadır. İnternette dolaşan enformasyon hacmi sık sık terabytelarla ifade edilirken, bunun kalitesiyle ilgili hiçbir çalışmanın olmaması ürkütücüdür. Enformasyon toplumundan söz edenler, tam bir “bilimsellik” nesnellik ve yansızlıkla, “Biz sadece enformasyon hacmini ölçüyoruz, enformasyon kalitesinin ölçmüyoruz” diyorlar. 105 Arkun’un dediği gibi; bilgi toplumuna ulaşabilmenin temelinde, bilgi ve iletişim teknolojisi ürünlerinin, bireyden küresele doğru bütün kesimlere yaygınlaştırılması birinci öncelikte gelmektedir. Her alanda toplum kesimleri için fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi bu yoldan geçmektedir. Ülkelerin enformasyon politikaları genel çizgileriyle bu yaklaşımı benimsemekle birlikte, bazı kaygılar ve çekinceler nedeniyle 104 Kemal Poyraz, Ercan Taşkın, Hakan Kara, “İnternet Kullanımı Ve Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Üzerine Kütahya‘daki İnternet Cafe’lerde Yerel Bir Araştırma”, http://72.14.221.104/search?q=cache:lh4GLF0eh8kJ:inettr.org.tr/inetconf10/bildiri/50.doc+Halime+%C4%B0nceler&hl=tr&gl=tr& ct=clnk&cd=14, (12 Haziran 2006) 105 Irzık, a.g.e.,s.59. 64 bu temel ilkeden uzaklaşabilmektedir. Bunların başında, toplumu zararlı bilgilerden ve suça yöneltici davranışlardan korumak ve parasal değer taşıyan düşünce ve sanat ürünlerinin korunması gelmektedir. Diğer bir kaygı alanı da, virüslerin internet siteleri ve e-postalar kanalıyla bilgisayardan bilgisayara atlayarak hızlı yayılma potansiyelidir. Bazı ülkelerde rejim aleyhinde yayın yapan veya ideolojilerine aykırı gelen siteleri engelleme eğilimleri ön plana çıkmaktadır. Görüldüğü gibi artık, herkese açık bir forum olan web ortamına bazı kısıtlamaların getirilmesi gerekmektedir. Bunun gerekçeleri web ortamının giderek daha fazla kötü kullanıma alet edilmesiyle birlikte, bu ortamın evdeki bilgisayarlar ve özellikle internet evleri aracılığıyla gittikçe daha büyük bir toplum kesiminin kullanımına açılması ve bu nedenle artık daha fazla denetim gerektirmesi olarak da açıklanabilir.106 v- İnternet ve Sanallaşma Sanallık bir organizasyonun kendi öz varlıkları dışında kalan üretim, yönetim ve işletme faaliyetlerinin tümünü veya bir kısmını dış kaynak kullanım yoluyla başka organizasyonlara devretmesi olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel literatürde ilk defa bilgisayar mühendisliği bilim dalında sanal gerçeklik, sanal hafıza gibi terimlerle kullanılmaya başlayan sanallık kavramı daha sonra işletmelerin ve kurumların -fiziki bir mekandan bağımsız- bir kavram olarak ve faaliyetleri itibariyle, kişileri ve organizasyonları birbirine bağlayan şebekeler vasıtasıyla tanımlanma eğilimlerinin artmasıyla ekonomik ve sosyal hayatın pek çok alanında kullanılmaya başlamıştır. Sarıhan’a göre bilginin analogdan dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkları sanallaştırmaktadır. Sanal, İngilizce virtual kelimesinin karşılığı; bir şeyin gerçeğe çok yakın olması anlamını taşımaktadır. Bir şeyin sanal olabilmesi için başka bir şeyin gücünü ve yeteneğini içermesi gerekmektedir. 1950’lerin sonunda sanal bilgisayar adı verilen, birkaç kişinin aynı anda kullanabildiği ancak, kullanıcıların bilgisayarı tek başlarına kullandıkları izlenimini verecek şekilde hızlı makineler geliştirilmişti. Bu sırada, sanal terimine, etkileşim ve adapte olabilme anlamları da eklenmiştir.107 106 M. Ender Arkun, “Türkiye için Bir Enformasyon Politikasının Ana Öğeleri Neler Olmalı?” Bilgi Dünyası 2003, 4(2) 175-191. 107 Sarıhan, Teknoloji Yönetimi, s.252. 65 İnternet kullanımının gelişimi ile eş zamanlı gündeme gelen intranet ve extranet, sanal şirket ve sanal yönetim anlayışlarını doğurmuştur. İntranet, internet teknolojisi kullanılarak oluşturulan yerel ağdır. Şirket bilgileri ve faaliyetleri internet ve intranet vasıtasıyla gerek şirket bünyesinde ve gerekse dünyanın her yerinden ulaşılarak kullanılabilir hale gelmektedir. Extranet de intranetin şirket sınırlarının dışına yayılmasıdır. Sanal şirketlerin ortaya çıkmasında en temel etken internet paralelinde yaşanan bu gelişmeler olmuştur. Sanallaşma bir bakıma bilgi ekonomisinin temelini ve altyapısını oluşturmaktadır. İntranet ve extranet gibi ağların yaygınlaşmasıyla iletişim olanakları artarken, diğer yandan da geleneksel organizasyonlar hızlı bir şekilde bu ağlar üzerinde ofisler oluşturmaya başlamışlardır. Yeni teknoloji ürünü iletişim ağları küçük ölçekli işletmelere büyük ölçekli işletmelerin sahip olduğu ana avantajlara sahip olma imkanı sunmaktadır. Diğer yandan, büyük işletmelerin katı bürokrasi, hiyerarşik yapı ve değişim güçlüğü gibi belli dezavantajları küçük işletmelerde bulunmamaktadır. Büyük işletmeler ancak küçük ve hareket kabiliyeti yüksek gruplar halinde örgütlenirlerse çeviklik, özerklik ve esneklik kazanabileceklerdir. İşte sanal şirket kavramını tetikleyen en önemli dinamiklerden biri, ekonominin şirketlere yönelttiği bu talep olmuştur. Sanal şirketler; ofisleri internet ağları olan, üretim tesisleri bulunmayan, şirket içinde kimin ne iş yaptığını belirlemek zor olduğu için organizasyon şemasını ortaya koymanın kolay olmadığı, sadece süreç iskeletleriyle algılanabilen son derece esnek kuruluşlardır. Bu kurumların büyüklükleri hakkında net veriler ortaya koymak da oldukça zordur. Sanal şirket ve sanal yönetim anlayışı, yeni ekonomide işletmelerin rekabet avantajı sağlayabilmek için, esneklik, kalite, hız ve maliyet avantajı arayışlarının, internet kullanımındaki artışın da zorlamasıyla meydana getirdiği doğal bir sonuçtur. 66 Gelecekte sanal şirketlerin sayısının giderek artacağı tahmin edilmektedir. Bunun en büyük etkenlerinden biri 2003-2008'li yıllarda 20'li yaşlarda olan "net kuşağı" olarak adlandırılan 108 farklı bir kültüre sahip bilgisayarla ve internetle büyüyen bir işgücünün varlığıdır. İnternet kuşağının yeni şirket kültürü, bireysel, özerk yaklaşımları desteklemekte, kitlesel anlayışın yerini kişiye özel yaklaşımlar almakta, duygusal ve entelektüel paylaşım öne çıkmaktadır. Bu yeni anlayışta genç dijital gurular ve bilgiye dayalı otoriteler ortaya çıkmakta, şirket hiyerarşisi ortadan kalkmakta, herkese katkısına göre değer verilmesi anlayışı yerleşmektedir. Yeni ekonomik yapıda aykırılığın temsilcisi olan bu kuşağa değeri yüksek bir sermaye gibi davranılmaktadır. Sanallaşma ofislerin internet ortamına taşınması şeklinde kendini göstermiştir. Ancak, yapılan araştırmalar, yüz yüze iletişim ile sanal iletişimin birçok açıdan farklılıklar taşıdığını ve sanal ortamlarda iletişim etkinliğinin istenen ölçüde başarılı olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, birebir iletişim gerektiren durumlarda bazı sorunlarla karşılaşılacağı göz ardı edilmemelidir. Çorlu ölçeğinde yaptığımız ankette herhangi bir sanal şirket yapılanmasına rastlayamadık. Ancak bazı işletmelerin sanal şube açma yönünde birtakım çalışmalar içerisinde olduğunu gözlemledik. vi- İnternet ve Elektronik Ticaret ( e- Ticaret ) Ticaret; kavramsal olarak mal veya hizmetin alınıp satılması işlemlerini kapsamaktadır. Bu sürecin elektronik ortamda, internet üzerinde yapılması e-ticaret kavramını ortaya çıkarmıştır. Müşteri beklentilerindeki mal ve hizmet arzındaki artış, iş dünyasındaki rekabeti küresel ölçekte organizasyonlarını zorlaştırmaktadır. ve çalışma İşadamları tarzlarını buna uyum değiştirmekte, 109 arasındaki bariyerleri internet ve e-ticaret ile kaldırmaktadır. 108 Ahmet Buğdaycı, “Net Kuşağı Geliyor”, Capital Dergisi, (Ağustos 1998) ss.84-87. 109 http://www.sorucevap.com/bilisimteknolojisi/internet/e-ticaret/, (14 Temmuz 2006) 67 sağlamak için firma-müşteri-tedarikçi E-Ticaret için verilebilecek tek bir tanım yoktur. Bazı görüşlere göre, e-ticaret, her türlü malın ve servisin bilgisayar teknolojisi, elektronik iletişim kanalları ve ilgili teknolojiler (akıllı kart-smart card-, elektronik fon transferi -EFT-, POS terminalleri, faks gibi) kullanarak satılması ve satın alınmasını kapsayan bir kavramdır. Başka bir görüşe göre ise e-ticaret, ödeme işleminin internet üzerinden yapıldığı alış-satışları içermektedir.110 Dünya Ticaret Örgütü elektronik ticareti; internet üzerinden satılan ve ödenen ürünlerin fiziksel ve dijital olarak teslim edilmesi111 olarak tanımlamaktadır. OECD bu tanımı, “açık veya kapalı network üzerinden sayısallaştırılmış yazılı metin, ses ve görüntünün işlenmesi ve iletilmesine dayanan kişileri ve kurumları ilgilendiren, B2B (kurumdan kuruma) ve B2C (kurumdan tüketiciye) türü tüm ticari işlemlerdir”112 şeklinde yapmaktadır. E-ticaret konusunda en yaygın genel kabul görmüş tanım OECD tarafından 1997’de yapılan bu tanımdır.113 İnce’nin de ifade ettiği gibi e-ticaret sadece internet üzerinden yapılan ticarettir. Telefon, faks, televizyon, EFT, EDI gibi araçlar ticari uygulamalarda kullanılmakta ancak e-ticaret açık ağ üzerinden, bilgisayardan, bilgisayara ticari uygulamaları içermektedir. Zira e-ticarette ulaşılmak istenen hedef, bu tür uygulamalardır.114 E-ticaret kavramının karşılığı İngilizcede sadece mal ve hizmet alım-satımı için e-trade, mal ve hizmetlerin belirli bir karşılıkla el değiştirmesi için e-commerce ve tüm iş çözümleri için e-business olarak geçmektedir. Dilimizde e-ticaret, her üç kavrama karşılık olarak da kullanılmaktadır.115 Son zamanlarda Türkçede de e-iş kavramının yaygınlaşmaya başladığını görmekteyiz. 110 Yakup Kepenek, “Ekonomik Yönleriyle Elektronik Ticaret”, Elektronik Ticaret, der. Veysel Bozkurt, İstanbul: Alfa Yayınları, 2000, s.20. 111 http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/bey4_e.htm, (29 Temmuz 2006) 112 Commıttee For Informatıon, Computer And Communıcatıons Polıcy, Measuring Electronic Commerce, OECD, Paris, 1997, s.3. 113 Bülent Kanat, Murat Başyiğit ve Volkan Abak “ ‘E-Ticaret’ Küreselleşen Dünyada E-Ticaret”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, 3 (Mart 2002), s.2. 114 İnce, a.g.e., s.1. 115 İbrahim Sırma “ Elektronik Ticaret Stratejileri” Askan Bülteni, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2002, s.20. 68 Elektronik iletişim teknolojileri ticari hayatta 1980'lerden beri kullanılmaktadır. Ancak internetin e-ticaret için kullanılması 1997'de başlamıştır. İnternetin ticari ürünleri satmada kullanımı, ilk başta belki olabilir türünden ve süslü web sayfalarından oluşan denemelerden ibaretti. Ancak, Amazon.com, Dixons, Yahoo gibi örneklerin 1-2 yıl içerisinde, sadece internet üzerinden sattıkları servislerle birer büyük şirket haline gelmeleri, birden hayalleri gerçeğe dönüştürüverdi. Bunun üzerine firmalar mal ve hizmet arzını internete taşımaya başladılar. Günümüzde bu anlayışa, popüler deyimiyle, Business to Business (B2B – İşten İşe Dönüşüm) denilmektedir.116 OECD, Avrupa Topluluğu, ABD gibi ekonomiler, internet üzerinden yapılan elektronik ticaretin küreselleşmesi ve sağlıklı bir yapıda gelişmesi konusunda 90'lardan beri stratejik toplantılar yapmakta ve ortak eylem planları geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bu çalışmalarda kullanıcılar ve müşterilerin elektronik ticarete güvenlerinin artması, yasal ve iletişim altyapısının oluşturulması, verimin arttırılması gibi unsurlar göz önünde tutulmakta ve bu konularda hükümet politikalarına yön verecek kararlar alınmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü de 2001 yılında e-ticaretin geliştirilmesi ve gümrük sorunları başta olmak üzere diğer önemli sorunların çözümü için bir dizi toplantılar yaparak “Doha Kararları” adı altında bir ilke kararlar seti yayımlamıştır.117 Bu toplantının devamı 2003 yılında Meksika-Cancún’da yapılmıştır.118 E-ticaret ile bilgi ve iletişim teknolojileri iç içe geçmiştir. Dolayısıyla, bir elektronik iletişimde e-ticaretin nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemek güçtür. Örneğin firmalar arasında bilginin paylaşımı ya da ticari bir sonuç doğurabilen sağlık, eğitim, kamu yönetiminde kolaylıklar gibi iletişim teknolojileri kullanımının e-ticaret sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır. Dolayısıyla sonsuz gibi görünen bilgi bulutu içerisinde, e-ticaretin sınırları belirsizdir. 116 Levent Uysal, “E-Ticaretle Gelen Yeni Ekonomi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=539, (14 Temmuz 2006) 117 Doha Kararları için bkz. Doha 4th Ministerial Declararation, 21 November 2001, http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min01_e/mindecl_e.htm#electronic, (17 Temmuz 2006) 118 Cancún Deklarasyonu için bkz. Cancún Ministerial Text, 13 September 2003, http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min03_e/draft_decl_rev2_e.htm, (17 Temmuz 2006) 69 vii- Türkiye’de E-Ticaret Ülkemizde de, 1998'den sonra, bazı büyük alışveriş merkezleri internet üzerinde satış mağazaları açmışlar, ayrıca kurumlara ve bireysel girişimcilere elektronik dükkan (e-dükkan) kiralayan servis sağlayıcılar ortaya çıkmaya başlamıştır. 2000 yılından beri özellikle basın ve bankacılık sektörlerinde e-ticaret alanında yatırımlar hızlanmıştır.119 Günümüzde Türkiye'deki elektronik ticaret uygulamaları işletmeden son kullanıcılara (Business to Consumer, B2C) satış biçimiyle gerçekleşmektedir. Ancak dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaşılabileceği gibi işletmeden işletmeye satış elektronik ticaret hacminin büyük kısmını oluşturmaktadır. Kısa bir süre sonra Türkiye'de de büyük firmalardan başlamak üzere birçok şirketin tedarikçileri ve bayileri arasındaki işlemleri internete taşımalarına ve işletmeler arası elektronik ticaretin patlamasına tanıklık edeceğiz.120 Bu bağlamda Çorlu’da faaliyet yürüten bazı firmaların özellikle B2B anlamında tedarikçileri ve bayileriyle faaliyetlere başladığını gördük. Müşteri veya tedarikçilerle internet veya benzeri entegrasyon oranı özel sektörde %80, kamuda ise %30’un üzerindedir. Kurum ve kuruluşların GPS ve GPRS benzeri iş takibi ve web sitelerinin interaktif hizmet sunumu oranlarının düşüklüğü bu entegrasyonun web sitesi kanalıyla bilgi transferi türünden geleneksel hizmetlerle sınırlı olduğu izlenimini verse de mevcut durum e-ticaret kavramının öneminin ve buna olan ihtiyacın algılanması açısından önemsenmelidir. 119 E-Ticaret Nedir?, http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006) 120 Türkiye’de E-Ticaret, http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006) 70 4. BİLGİ BİLİMİ 4.1. Bilgi Biliminin Tanımı ve İçeriği Bilgi bilimi, bilginin niteliklerini, davranışını, bilgi akışının yönetimini etkileyen güçleri ve bilginin üretilmesi, derlenmesi, düzenlenmesi, depolanması, erişilmesi, yorumlanması ve kullanılması aşamalarını içeren süreçlerini inceleyen bilim dalıdır. Bilgi teorisi ya da bilgi kuramı adı da verilen Fransızca kökenli “epistemoloji”, günümüzde “bilgi bilimi” olarak kullanılmaktadır. Güncel Türkçe Sözlük, epistemolojiye bilgi kuramı derken, bilgi kuramına da; “bilginin temelini, bilim alanında uygulanan yöntemleri, sınır ve güvenilirlik bakımından inceleyip araştıran felsefe dalı, epistemoloji”121 demektedir. Bilgiyi sorgulayarak yola çıktığı için epistemoloji, bilgi elde etmenin ve bilgilerin doğruluğunu tahkik etmenin yöntemlerini araştıran felsefe dalıdır diyenler bulunduğu gibi, epistemolojinin bilgi bilimi ve bilginin felsefesi olduğunu savunan uzmanlar da bulunmaktadır. Hatta hakim görüş bu yönündedir. Yine de epistemolojiyi bilgi bilimine ait yöntembilim olarak tarif etmek ya da bilgi biliminin metodolojisi şeklinde tanımlamak daha anlamlı ve anlaşılır görünmektedir. Epistemoloji bilgi biliminin bizzat kendisi olmayıp, şubelerinden biridir. Atabek’e göre epistemoloji bir bakıma bilginin felsefesidir, bilginin kaynaklarını, meşruiyetini ve sonuçlarını tartışır.122 Şu halde bilgi bilimi, bilginin niteliklerini ve davranışını, bilgi akışının yönetimini etkileyen güçleri ve bilgiyi işlemenin araçlarını inceleyen bir bilimdir. Bilgi işlemeye ilişkin işlemler, bilginin oluşumunu yayımını, derlenmesini, organizasyonunu, depolanmasını, erişilmesini, yorumlanmasını ve kullanımını kapsar. Bu alan, matematik, mantık, dilbilim, psikoloji, bilgisayar teknolojisi, yöneylem araştırması, grafik sanatlar, iletişim, kütüphanecilik, işletme ve kimi başka alanlardan çıkarsanmış veya onlarla ilişkilidir. 121 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://tdk.org.tr/TDKSOZLUK/sozbul.ASP?Kelime=%20%20bilgi%20kuramı&EskiSoz=bilgi&GeriDon=2, (7 Temmuz 2006) 122 Ümit Atabek, “Niçin Yöntembilim (Metodoloji)”, http://www.umitatabek.net/bilim.html, (8 Temmuz 2006) 71 Bilgi bilimi, makro bir kuram olup matematikten grafik sanatlara kadar pek çok disiplinden istifade ederek ortaya çıkmıştır. Bilgi bilimi kısaca, bilgi sistemleri, bilgi teorisi, bilgi erişimi, bilgiyi arama davranışı ve insan-bilgisayar etkileşiminin süreçlerini ve niteliklerini araştırma ve teoriye dayanarak değerlendirme gibi bilimsel çalışmaları kapsamaktadır. Bunlardan başka ilgi alanında bilgi altyapısı, epistemoloji, bilgi üreticileri, bilgi ürünleri, bilgi yayımcıları, bilgi yayıncıları, bilgi kullanıcıları, bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgi işçileri ve bilgi işlerinin teknik yaklaşımı gibi çalışma alanları bulunmaktadır. Bilgi çağında, küresel bilgi stokunu geliştirmeye yönelik etkileşimde bulunabilmek, onu özümseyip, yerel gereksinimlere aktarabilmek ve uyarlayabilmek, küresel bilgiyi yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmak için kullanabilmek, küresel rekabette avantaj sağlayabilmenin en kestirme yoludur. Bunun için, öncelikle soyut bilgi ile bilimsel bilginin ayrıştırılarak, bilimsel bilgiye ihtiyaç duyan kuruluş ve sektörlere, talepleri doğrultusunda kullanıma hazır bilginin sunulması gerekmektedir. Bilimsel düşünce perspektifiyle bilgiye yaklaşılması, bilimsel metotlarla bilginin ayrıştırılması süreci bilgi bilimi kavramını ortaya çıkarmıştır. Bilgi bilimi çeşitli kuruluşların bilgi ihtiyaçlarının karşılanması amacına yönelik olarak doğmuştur.123 Bilgi bilimi, Aydınlanma Çağında özellikle Rönesans hareketleriyle gündeme gelen bilimsel düşünce ve sonrasında ortaya çıkan pozitivizm akımının etkisiyle soyut bilginin bilimsel bilgiye dönüşmesi sürecinde ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumunda da makineleşmeyle birlikte bilgiye duyulan ihtiyaç, pek çok fikir ve felsefe adamını bir bilgi kuramı oluşturmaya yönlendirmiştir. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda S. Simon, A. Comte ve H. Spencer gibi sosyologlar ısrarla sanayi toplumunun biliminden söz etmekte ama adını koyamamaktadırlar. Birbirine zıt görüşlerle ortaya çıkan Marks ve Weber’de bile bunu gözlemlemek mümkündür. Bilgi bilimi disiplininin daha iyi anlaşılması için bilgi işleri ile ilgili diğer bilim dallarının isimleri ve tanımları verilip; karşılaştırmalı olarak değerlendirilmelidir. Bilgi bilimcilerin; diğer benzeri unvanlarla karıştırılmaması için de temelini bilgi bilimine 123 Sağsan, a.g.m. 72 dayandıran disiplinlerin tanımlanması şarttır. Bunun için öncelikle bilgi bilimcilerle bilgi işçileri hakkında bir tanımlama ve ardından da temelini bilgi bilimine dayandıran disiplinler hakkında bazı bilgi ve tespitlerin ortaya konulması gerekmektedir. 4.2. Bilgi Bilimciler Bilgi bilimciler, bilgi ile toplumu bir araya getiren ve bilginin en yaygın ve isabetli biçimde kullanımını gerçekleştiren insan gücüdür. Temelini bilgi biliminden alan ve bilgi işleri ile uğraşan kişiler de bilgi bilimci olarak adlandırılmaktadır. Bilgi bilimciler, özünde bilginin her türlü profesyonel boyutuyla da ilgilendiklerinden, daha geniş anlamda bilgi profesyoneli şeklinde de tanımlanmaktadırlar. Fakat bilgi profesyonelleri bilgi işlerini daha ziyade kütüphanecilik bilimi bağlamında gerçekleştiren kişilerdir. Geniş anlamda bilgi profesyonelleri, bilginin sağlanması, düzenlenmesi, saklanması, depolanması ve iletilmesi için herhangi bir işletme içerisinde veya daha geniş olarak ulusal bağlamda gerekli sistemleri tasarlayan kişilerdir. Bilgi bilimciler, bilginin işlenmesinden çok, bilgiye duyulan ihtiyaçla birlikte üretimi, saklanması, paylaşılması, transferi, değerlendirilmesi ve yeni kullanımlar için en uygun şekilde yeniden tasnifi gibi süreçlerle ilgilenen kişilerdir. Bu haliyle bilgi bilimciler bilgi yönetiminin odak noktasını oluşturmaktadırlar. Bilgi işçileri ise daha çok enformasyon yönetiminde ön plandadırlar. Ayrıca, bilgi bilimi disiplini içerisindeki bilgi bilimcilerin iş tanımlarının yapılması bu disiplinin karşılaştırmalı olarak değerlendirildiği takdirde daha iyi anlaşılacağını bize göstermektedir. 4.3. Bilgi işçileri Yeni ekonomik düzende işletmeler ürün geliştirme ve yeni teknolojilere adaptasyon gibi konularda yoğun bir rekabetçi baskı altındadır. Piyasa ve teknolojinin ana kaynağı ve en önemli ürünü bilgi olduğuna göre, bilgi çağının vasıflı işçisi, süreçler için gerekli bilgi ile donanmış beyin gücüdür. Bunun da temel dinamiği eğitimdir. Bilgi ekonomisinde istihdam sorunu eğitim sorunuyla paralellik arz eder. 73 Rekabet baskısı altındaki çağdaş işletmelerin belkemiğini oluşturan en önemli unsurlardan biri olan AR-GE birimlerinin; ürün geliştirme ve yeni teknoloji üretme gibi çok önemli fonksiyonları vardır. AR-GE birimlerinde üretilen bilgi ve teknoloji, işletme içerisinde paylaşıma açılır ve işletmenin tüm insan kaynakları bunu esas alarak çalışır. Bu durumda çalışanların da işletmenin ivmesine paralel olarak sürekli bir interaktif öğrenme süreci içerisinde bulunmaları, küresel rekabetin ön koşullarındandır. Dolayısıyla, usta aynı zamanda bir çıraktır. İşletmenin en önemli sermayesi donanımlı bilgi işçilerinden oluşan insan kaynağıdır. Yeni ekonominin itici gücü bilgi işçileridir. Bilgi toplumunda teknik ve profesyonel sınıf, yani “bilgi işçisi” olarak nitelenen bilim adamları, teknisyenler, mühendisler, öğretmenler sayıca artmış ve toplumun kalbi konumuna yerleşmişlerdir. Buna bağlı olarak toplumda gücün yapısı da değişecektir. Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda ise sermaye sahibi işverenler bulundurmaktaydılar. Oluşan yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır. gücü ellerinde 124 Bilgi işçisi kavramı, ilk defa 1959 yılında Peter Drucker tarafından ortaya atılmıştır. Bugün genel olarak bilginin kullanılması ve geliştirilmesi ile ilgili işlerde çalışanlar bilgi işçisi olarak tanımlanmaktadır. Bilgi işçisi sermaye ve işgücü ile kıyaslandığında, daha çok beyniyle iş yapan ve bilginin yönetim süreçlerine katılan veya katkıda bulunan kişidir. Zaim de aynı doğrultuda; bilgi işi ve bilgi işçisinin tanımıyla ilgili farklı yaklaşımlar bulunmakla birlikte hemen bütün tanımların ortak noktasının bilgi işinde bedeni çalışmanın yerini ağırlıklı olarak zihni çalışmanın, mal üretiminin yerini ise hizmet üretiminin almakta olduğunu ifade eder.125 Bilgi yönetimi disiplini, organizasyondaki insan süreçleri yerine bilgi işçilerine odaklanmaktadır. Bilgi işçisinin kimliği, konumu ya da profesyonel anlamda yaptığı işin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan sahip olması gereken bilgi donanımı ve çeşitli becerileridir. İyi düşünmesi, iyi bir ekip üyesi olması, ekip liderliğini üstlenebilmesi, iyi bir eleştirmen, bağımsız bir karar alıcı, uyumlu, sorumlu, vs. olması 124 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18. 125 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.52. 74 gerekmektedir. Bilgi toplumu ekonomisinde sadece bilgiyi değil, nitelikli, çözümleme yapabilen, önsezili, gerçekçi, yeni ekonominin gereklerini algılayıp tam anlamıyla yerine getirebilecek insan gücünü çekebilmek de son derece önemlidir. Bilgi eksenli bir işletmenin başarısı bilgi işçilerinin verimliliği ve performansı ile doğru orantılıdır. Geleneksel ekonomide işçi firmaya hizmet ederken bilgi eksenli işletmecilik anlayışında firma, bilgi işçisinin hizmetinde olmalıdır. Kurumun, işçinin hizmetinde olması, yönetimin çalıştırdığı işçilere olan bakışını değiştirerek, sahasında uzman olan bilgi işçilerinin verimli şekilde çalışabilmeleri için gerekli tüm ortamı sağlaması, onlara en iyi kişisel gelişim ve kariyer imkanlarını sunması, onları motive etmesi ve cesaretlendirmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple disipliner karakterli geleneksel personelci organizasyon biçimi yerine enformasyona dayalı ve bilgi uzmanlarından oluşan yeni bir paradigmaya ihtiyaç vardır. İnsan kaynakları kavramını esas alan bu yeni modelde yönetim kademeleri azalacak, uzmanlık öne çıkacak, sorumluluk tüm çalışanlarca paylaşılacak ve ekip çalışması önem kazanacaktır. Bilgi işçisinin özelliklerine gelince; bilgi işçisi öncelikle bilişim teknolojilerini etkili biçimde kullanabilmeli, yaratıcı ve yenilikçi olmalıdır. Ayrıca bağlı oldukları organizasyonlara daha fazla değer katabilmeleri için uzmanlıkları yanında organizasyonun yönetimi ve işleyişiyle ilgili idari bir takım bilgi ve becerilere de sahip olmaları beklenmektedir. Bilgi işçilerinden beklenen en önemli karakter özelliği değişime açık olmak ve öğrenmeyi öğrenmektir. Teknolojik gelişmelerin hızı karşısında, mevcut bilgi ve becerilerin kısa sürede eskidiği ve geçerliliğini kaybettiği, bu yüzden bilgi işçisinin kendini sürekli olarak yenilemesi gerektiği unutulmamalıdır. Kişinin kendini güncelleyebilmesi çok bilmesinden daha önemlidir. Bilgi işçisi için öğrenme ve kişisel gelişim bir yaşam biçimidir. Bilginin öngörülemezliği ve kontrol edilemezliği, bir taraftan bilgi işçisini bilgiye tabi olmaya ve onu yakından izlemeye zorlamakta, diğer yandan da işletmeleri küresel rekabetle baş edebilmek amacıyla etkileşimli bilgi ve teknoloji geliştirme 75 ortamları oluşturabilmek için bilgi ve insan kaynakları koordinasyonuna yönlendirmektedir. 4.4. Temelini Bilgi Bilimine Dayandıran Disiplinler Bilgi biliminin, bilginin niteliklerini, davranışını, bilgi akışının yönetimini etkileyen güçleri ve bilginin süreçlerini inceleyen bilim dalı olduğundan bahsetmiştik. Bu bölümde temelini bilgi bilimine dayandıran disiplinleri inceleyeceğiz. Sağsan, temelini bilgi bilimine dayandıran başlıca disiplinleri kütüphanecilik, enformasyon yönetimi, kayıt yönetimi ve arşivcilik olarak ifade etmektedir126 Bu disiplinler, makro planda hareket etmekte ve çalışma alanlarını ülke düzleminde yürütmektedirler. Çalışma alanı içerisinde yine bilgi işleri ve süreçleri ile ilgilenen ve daha ziyade mikro planda yani işletmelere yönelik çalışmalar yürüten ve arka planında bilgi bilimi disiplinini de barındıran bu yeni disiplinler arası bilim dalının adı bilgi yönetimidir. 4.4.1. Kütüphanecilik Sağsan kütüphanecilik disiplinini; özellikle kurumlara, topluluklara ve kurum içerisindeki dermeye kendini adayarak, doğrudan doğruya bilgi sağlayan ve hizmete sunan kütüphane merkezli uygulama alanı şeklinde tanımlamaktadır.127 4.4.1.1. Kütüphanenin Tanımı Kütüphane Osmanlıca olup melez bir kelimedir. Kütüp; Arapça kitaplar demektir. Hane ise Farsça olup “birleşik kelimelerde "bina, yapı, yer, makam" anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz”dür.128 Kütüphane kitapların bulunduğu ya da konulduğu yer, mekan anlamına gelmektedir. Kütüp, Arapça kitabın çoğul şekli olduğuna göre, kütüphane, kitapların evi yaşadığı yer anlamına gelir. Bu anlamıyla kütüphane kelime olmayıp terimdir. Zira kitapların her bulunduğu veya konulduğu yere kütüphane denilmemektedir. Güncel Türkçe Sözlük kütüphaneyi; kuruluş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak gibi her türlü düşünce ve sanat 126 Sağsan, a.g.m. 127 Sağsan, a.g.m. 128 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=hane, (7 Mart 2006) 76 ürününü toplayan, düzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kuruluş, bibliyotek olarak tanımlamaktadır.129 UNESCO, 1968’de kütüphane için; “adı ne olursa olsun, basılı kitap ve süreli yayınların ya da başka her türden çizgisel, görsel-işitsel yayının düzenli koleksiyonları ile okurların bilgi, araştırma, eğitim, dinlenme amaçları için bunların kullanılmalarını sağlayan ve kolaylaştıran elemanlar” tanımını yapmıştır. UNESCO’nun tanımında, bir kütüphanenin toplayacağı yayınlar, içerikleri açısından, bilgi sağlayanlar, araştırma gereklerini karşılayanlar, eğitimde kullanılacak olanlar ve vakit geçirmek, dinlenmek amacı ile okunan yayınlar olarak belirlenmektedir.130 4.4.1.2. Kütüphanenin Tarihi Gelişimi Uygarlığın gelişmesiyle paralel bir gelişme gösteren kütüphaneler, bulundukları toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına hizmet etmişlerdir. Sümerler, pek çok bilim alanında olduğu gibi kütüphaneler konusunda da insanlığa önderlik etmişlerdir: İ.Ö. 3200 yıllarında Mezopotamya’da yazının bulunmasıyla kil tablet dönemi başlamış, tablet miktarı çoğalınca da onların korunup saklanmalarını gerektiren arşiv ve kütüphanelerin ortaya çıkması zorunlu olmuştur. Mezopotamya ve Mısır’da kil tabletlerden oluşan kütüphaneler sahip oldukları uygarlığın barındırdığı diğer kültür unsurlarıyla birlikte Antikçağ Yunan ve Roma dünyasına geçmiştir. Dolayısıyla bu gelenek Batı dünyasında kütüphanelerin kurulmasına zemin hazırlamıştır.131 Baysal da, dünya tarihinde ilk kütüphanelerin Babil ve Mısır’da doğduğunu ifade etmektedir.132 Tarihsel dönem, yazılı kayıtların kullanılmaya başladığı dönemdir. İnsan, düşüncelerini yazıya döküp saklama ihtiyacı duyduğu andan itibaren kütüphane kavramı insanoğlunun gündemine girmiştir. Yazı ile tarih nasıl yaşıt iseler, tarih ile kütüphane de aynı şekilde yaşıttır. Şehsuvaroğlu’na göre kütüphane medeniyetle yaşıttır.133 129 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/sozbul.asp?KELIME=k%FCt%FCphane, (7 Ağustos 2006) 130 Jale Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992, s. 7. 131 Hüseyin Üreten “Bir Antikçağ Okul – Gymnasion- Kütüphanesi: Nysa Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği 20,2 (2006), 207216. 132 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s. 9-10. 133 Bedii Şehsuvaroğlu “Tarihte ve Bizde Kütüphane” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni XXVII. cilt 1. sayı 1978. 77 Türklerde Kütüphane Orta Asya Türklerinden itibaren atalarımız kurdukları devletlerin ilme olan saygı ve bağlılıkları sonucu kitabı her dönemde el üstünde tutmuşlar ve bu titiz davranışlarını kütüphane kurmakta da göstermişlerdir. Özellikle Uygur Türklerinde ve Anadolu Selçuklularında zengin kütüphanelerin varlığı bilinmektedir. 134 Osmanlı Devleti’nde ilk medrese Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulmuşsa da gerek bu dönemde gerekse sonraki padişahlar döneminde bir kütüphane kurulduğuna dair elimizde net bir veri yoktur. Yıldırım Bayezid devrinde yapılan medreselerde kütüphanelerin varlığına dair mevcut arşiv belgelerinden hareketle ilk kütüphanelerin bu dönemde kurulduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.135 Tanzimat’tan önceki kütüphanelerin idaresi vakıf esasına dayanırdı. Kütüphanenin gelir kaynaklarını teşkil eden mevkuf gayrimenkullerin idaresi kütüphanenin kurucusuna göre çeşitli makamlar tarafından yönetilirdi. İstanbul’un fethinden sonra Şeyh Hasan Geylani tarafından kurulan 20 civarında eserden müteşekkil küçük bir tekke kütüphanesini, Fatih tarafından Eyüp Külliyesi’nde yaptırılan kütüphane ve Mahmut Paşa Medresesi Kütüphanesi takip etmiştir.136 Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen dönem içerisinde, bina ve yerleşim durumlarına göre farklı özelliklerde kütüphaneler kurulmuştur. Kütüphanelerin sayıları, dermeleri, çalışanları ve kullanıcıları çeşitli dönemlerde farklılıklar göstermiştir. Ayrıca sözü edilen bu kütüphane türlerinin hemen hemen tamamı birer vakıf kurumu olarak işletilmiştir.137 Bilginin, çeşitli alanlarda bilgi sahibi olmak ve araştırma yapmak isteyen kimselere, belirli kurallar çerçevesinde ve ücretsiz olarak sunulması gerekmektedir. Bu işlemi gerçekleştirecek olan sosyal kurumlar kütüphanelerdir. Kütüphanelerimizin, 134 Mehmet Kalkan, “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006) 135 İsmail E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi, C:2 Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1991, s. 279. 136 Erünsal, a.g.e. s. 17. 137 Hakan Anameriç “İstanbul Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği 20,2 (2006), ss.195-202. 78 Anadolu üzerinde hüküm sürmüş devletlerin eğitim-öğretim, kültürel ve bilimsel yaşamında 1000 yıllık geçmişleri olan sosyal kurumlar olduğu bilinmektedir.138 İmparatorluğun son dönemlerinde, vakıf bünyesinde fakat başlı başına kütüphane olarak yapılmış kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Vakfiyesi mevcut ilk kütüphaneler, Edirne II. Murat Darülhadisi (1435), Bursa Umurbey Camii (1440) ve Üsküp İshak Bey Medresesi Kütüphaneleridir.139 İstanbul’da başlı başına bir kütüphane yapısına sahip ilk kütüphane, inşasına Köprülü Mehmet Paşa tarafından başlanan, onun ölümüyle oğlu Fazıl Ahmet Paşa tarafından tamamlanan ancak onun da genç yaşta vefatıyla Fazıl Mustafa Paşa tarafından açılan Köprülü Kütüphanesidir (1678).140 İmparatorluğun gerilemeye başlamasıyla birlikte diğer kurumlar gibi kütüphaneler de halkın ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmişlerdir. 1826 yılında Evkaf Nezareti kurulmuş, kütüphanelerin yönetimi de Evkaf Nezareti kanalıyla devlet yönetimine girmiş ve kendi özel vakfiyelerindeki hükümlere göre yönetilmiştir.141 1869’da Maarif Nezareti’nin kuruluşu ve Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin yürürlüğe konmasıyla, Maarif Nezareti’ne bağlanan kütüphaneler, okullarla birlikte devletin eğitim politikası içine alınarak bir kamu yükümlülüğü olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda, devletin işlettiği ilk resmi halk kütüphanesi, Beyazıt’ta 1882’de açılan Kütüphane-i Umumi’dir.142 Aynı dönemde sadarete sunulan bir raporda; İstanbul’da herkesin yararlanabileceği bir millet kütüphanesi kurulması önerisi de yer alıyordu.143 Bu layihada, İstanbul Kütüphanelerindeki kitapların içerik ve özellik bakımından çağın ilim 138 Anameriç, a.g.m. 139 Erünsal, a.g.e. s. 279. 140 Erünsal, a.g.e. s. 62. 141 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s. 54. 142 Hasan S. Keseroğlu, Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Durum, İstanbul: TKD İstanbul Şubesi Yayını, 1989, s. 92. 143 Keseroğlu, Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Durum, s.91. 79 ve kültür birikimini kapsamadığı belirtilmiş, özellikle yabancı dilde basılan veya yabancı dilden çevrilen hiçbir eserin bu kütüphanelerde bulunmadığı vurgulanmıştır.144 1879’da Maarif Nezareti yönetiminde bir komisyon kütüphane kataloglarının düzenlenmesine başlamış ve İstanbul’da 69 kütüphaneye ait 40 ciltlik basılı katalog dizisi çıkartılmıştır.145 1882’de çıkarılan bir yönetmelikle kütüphanelerin Maarif Nezareti Telif ve Tercüme Dairesine bağlı bir Kütüphane Müfettişliği vasıtasıyla denetleneceği belirtilmiştir.146 4.4.1.3. Kütüphane Türleri Kütüphanenin ürünü bilgiyle donatılmış insandır. Kurumsal olarak her insana hizmet sunabilecek bir kütüphane olmalıdır. Her kitabın bir okuru, her okurun bir kitabı vardır cümlesiyle Hintli kütüphaneci Ranganathan bunu yasallaştırmıştır. Kütüphane türlerinin ortaya çıkışında bu düşünce yatar. Üniversite Kütüphaneleri Üniversite, bilimsel araştırma faaliyetlerinin yürütüldüğü en önemli kurumların başında yer alır. Bir ülkede yürütülen bilimsel araştırmaların başarısı üniversitelere bağlıdır. Bilimsel araştırma ve bilgi üretimi denildiğinde akla ilk gelen yer kütüphanedir. Kütüphaneler bilinen bilgiye dayanarak bilinmeyenin üretilmesini sağlar, bilinenin yeniden keşfedilmesini engelleyerek emek, zaman ve para kaybını önler. Üniversite kütüphanesini, üniversite içinde öğretim ile bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarını desteklemek üzere her türlü bilgi kaynağını amaç ve hedefleri doğrultusunda, imkanları ölçüsünde toplayan, bu kaynakları kullanıcılarına ulaştırmak için çağdaş kütüphanecilik teknikleriyle örgütleyen ve en elverişli yararlanma ortamını sağlayan kurum olarak tanımlayabiliriz. 144 Cengiz Aslan, “Milli Kütüphane’nin Kurumsallaşma Süreci,” http://www.blogcu.com/cengizaslan, (3 Ağustos 2006) 145 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s.54. 146 Ali Can “Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün Tarihçesi” Türk Kütüphaneciliği 12,1 (1998), ss.54-61. 80 Tarafsız bilimsel araştırmaların sonucunda en doğru bilgiler üniversitelerde üretilir. Bu üretimin gerçekleşmesini destekleyen en etkili kurum da kuşkusuz üniversite kütüphanesidir. Bilgi üretimini gerçekleştirmek için sağladığı bilgi kaynakları ve bilgiye erişim yolları ile bilim adamlarının en büyük destekçisidir. Üniversite kütüphanesi, üniversitede verilen eğitim ve öğretime destek verir. Öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine de en büyük katkıyı yine üniversite kütüphanesi sağlar. Üniversite öğrencisi araştırma yapmayı kütüphanede öğrenir. Kütüphane kullanmayı öğrenen öğrenci kendini geliştirmeyi öğrenmiştir. Kendini geliştirebilen öğrenci öğrenmeyi öğrenmiş bir bilgi okuryazarıdır.147 Milli Kütüphane Milli kütüphaneler; Milli kültür araştırmalarını mümkün kılmak, buna elverişli bütün eser ve belgelerin bir araya toplandığı bir merkez oluşturmak, yurtiçi ve yurtdışından gelen bilgi isteklerini karşılayarak her türlü bilim ve sanat araştırmalarını kolaylaştırmak amacıyla kurulan kütüphanelerdir. Başka hiç bir kütüphane türünün üstlenemeyeceği yükümlülükler bu kütüphaneleri, ulusların en değerli varlıklarından birisi haline getirmiştir. Milli kütüphaneler, bir ulusun kültürünün aynası ve o ulusla ilgili üretilmiş her türlü bilgi kaynağının adresidir. İlk Milli Kütüphane fikri İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1911’deki kongresinde dile getirilmiştir. 1912-1918 yılları arasında İzmir, Kayseri, Eskişehir ve Konya’da milli kütüphaneler hizmete sokulmuştur.148 Cumhuriyet Dönemi’nde ise 1934’te çıkarılan Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu, batılı anlamda yayınların merkezi derleme sistemiyle toplanıp arşivlenmesini sağlamıştır. 1946’da başlayan Milli Kütüphane kuruluş çalışması, 1948’de tamamlanmıştır. 147 Bülent Ergen, “Üniversite Ve Kütüphanesi”, Türk Kütüphaneciliği, Cilt.17, S. 2, Haziran 2003. 148 Bülent Yılmaz, “Türk Kütüphaneciliğinde Siyaset Öğesi”, http://yunus.hacettepe.edu.tr/~byilmaz/kutdestanbildiri.doc, (29 Temmuz 2006) 81 Kurumsallaşma sürecinin gelişimi ise, 1950’deki 5632 Sayılı Milli Kütüphane Kuruluş Kanunu ile sonuçlandırılmıştır. Yasa ile kurulan tek kütüphane olan Milli Kütüphane, yurt içi ve yurt dışı belge ve bilgi materyallerinin sağlanması, arşivlenmesi ve sunulması hizmetlerinde yasal yetki sahibi kılınmıştır. Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir müdürlük iken Kültür Bakanlığı’nın kurulması ile müstakil genel müdürlük statüsüne kavuşan Milli Kütüphane, 5 Ağustos 1983'te yeni binasında kullanıcılarına hizmet vermeye başlamıştır. Kütüphane 39.000 metrekarelik, bir alana kurulmuştur. Yeni binada; Bilgi İşlem Merkezi, Konuşan Kitaplık, Atatürk Belgeliği ve Biyografya Arşivi, Harita Salonu, Mikrofilm Arşivi ile ofset basım tekniğini kullanan tam donanımlı bir Basımevi, Mikrofilm ve Fotoğraf Laboratuarı ile yeni etkinlikler gerçekleştirilmeye başlanmıştır.149 Milli Kütüphane'nin toplam materyal sayısı, Ağustos 2004 itibariyle, 2.192.142 adet/cilttir. Türkiye Bibliyografyası ve Türkiye Makaleler Bibliyografyası adı altında iki bibliyografik yayını, 1952’den beri düzenli olarak yayımlamaktadır. Milli Kütüphane, Türkiye'de basım, yayım ve dağıtımı yapılan materyalin %50'sini derleyememektedir. Derleme kaçağının önlenmesi ve bu materyalin derlenebilmesi için Milli Kütüphane'nin yeniden yapılandırılması gerekmektedir.150 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu hükümleri uyarınca, Türkiye'de yayımlanan her eserin bir nüshasının Milli Kütüphane'ye gönderilmesi gerekmektedir. Ancak, yasa tüm materyal türlerini içermediği (CD-ROM, vb.) ve yeterli yaptırım gücü olmadığı için, bu yasanın güncelleştirilmesi amacıyla başlatılan çalışmalar sürdürülmektedir. Halk Kütüphaneleri UNESCO, 1973’de yayımladığı Halk Kütüphanesi Bildirgesi’nde, “Halk kütüphanesi eğitim, kültür ve bilgi aktarımı için demokratik bir kuruluştur” demektedir. 149 Milli Kütüphane resmi web sitesi, http://www.mkutup.gov.tr/hakkinda.html, (14 Ağustos 2006) 150 Aslan, a.g.m. 82 “Halk kütüphanesi sürekli ve ömür boyu sürecek evrensel eğitimde, insanlığın bilgi ve kültür başarılarının değerlendirilmesinde demokrasi güvencesinin pratik bir göstergesidir”. “Halk kütüphanesi herkese, insan düşünce ve fikirlerinin kayıtlarına ve yaratıcı hayal gücünün ürünlerine serbestçe ulaşımı sağlayan ana kaynaktır”. “Halk kütüphanesinin amaçlarına ulaşması için aktarıma hazır, kapıları herkese açık olmalı ve ırk, renk, milliyet, yaş, cinsiyet, din, dil, sosyal veya eğitim durumuna bakmaksızın toplumun her üyesine eşit kullanım sağlamalıdır”.151 Halk kütüphanesi IFLA tarafından; “yerel -veya bazı durumlarda merkezi- kamu yönetimi veya onun adına bir başka kurum tarafından kurulup, finanse edilen, ayırım gözetmeksizin kullanmak isteyen herkese açık olan kütüphanedir” şeklinde tanımlanmıştır.152 Halk kütüphaneleri, bulunduğu ülkenin kültür düzeyinin gelişmesinde, özellikle eğitime sağladığı girdiler açısından taşıdığı roller tartışmasız çok fazladır. Halk kütüphanesi her vatandaşın dilediğinde basılı, görsel materyale ulaşmak için başvurduğu bir bilgi merkezidir. Aslında halk kütüphaneleri, toplumun aynasıdır denilebilir. Zira bir ülkede ne kadar çok ve en önemlisi kaliteli hizmet veren halk kütüphanesi var ise, o ülkenin vatandaşlarının bilgi düzeyinin yüksek ölçüde olduğu varsayılabilir.153 Halk kütüphanelerinden yararlanma ücretsizdir. Ancak kitap ve sair dokümanı ödünç alma gibi işlemler üyelik şartına bağlanmıştır. Avrupa Birliği Ülkeleri için 2002 yılında yapılan bir istatistik çalışmasına154 göre; Almanya’da 10531, Fransa’da 3924, İngiltere’de 4620 ve İspanya’da 5209 halk kütüphanesi var iken, Türkiye’de 2024 (2005 yılı itibarıyla bu rakam 1,432’dir) halk kütüphanesi bulunmaktadır. Bu durumda 100.000 kişiye düşen halk kütüphanesi sayısı, AB ortalaması 10,5 iken, Türkiye’de bu sayı 2,9’dur. Halk kütüphanelerine üye 151 Hasan Keseroğlu, "Halk Kütüphanelerinin Ortaya Çıkışı" Hatay İl Halk Kütüphanesi'nin 50. Yıldönümü, haz. Bülent Nakip, Antakya: TKD Hatay şubesi, 1991, s.103-112. 152 Halk Kütüphaneleri İçin Hizmet Kılavuzu, haz. IFLA Halk Kütüphaneleri Seksiyonu, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1992, s.9. 153 Berat Bırfın Bir, “Halk Kütüphaneciliği'nde Toplam Kalite Yönetimi Modeli”, http://www.archimac.org/JAS/JAS2001/JAS03_03.spml, (2 Ağustos 2006) 154 http://www.libecon.org/pdf/InternationalLibraryStatistic.pdf, (29 Temmuz 2006) 83 olanların sayıları; Almanya’da 7.370.529, Fransa’da 12.159.026, İngiltere’de 33.664.000 ve İspanya’da 7.992.568 iken bu sayı Türkiye’de 334.225’dir.155 Yukarıdaki veriler, halk kütüphanelerimizin durumunun hiç de geçmişte olduğu gibi iç açıcı olmadığını göstermektedir. Bilgi çağında, bilgi toplumunun en önemli terminallerinden biri konumundaki halk kütüphanelerine gereken önem verilmezse bunun bedeli gelecek kuşaklar tarafından çok ağır şekilde ödeneceği endişesini taşımamak mümkün değildir. Okul Kütüphaneleri Okul Kütüphaneleri, okul öğrencilerinin ödev ve araştırma ihtiyaçlarını karşılamak, boş zamanlarını değerlendirmek, kültürel ve bilimsel açıdan bireysel ve kişilik gelişimlerini desteklemek ve sosyal davranışlarını kuvvetlendirmek, müfredatı desteklemek ve yaşam boyu eğitime destek vermek amacıyla okul bünyesinde kurulan kütüphanelerdir. Okullar, günümüzün öğrenim sisteminde, eğitimin demokratikleştirilmesini desteklemelidir. Gençlerimizi erken yaşta kaynaklarla besleyerek, onları eleştirel değerlendirme yeteneğinin temeli olarak kendi başlarına bilgi toplamaya ve entelektüel denemelere yönelmeye teşvik etmelidir. Bu nedenle okul kütüphaneleri; çağdaş öğretim ve eğitimin başlıca dayanağıdır. Okul kütüphanesi, günümüzün bilgi temelli toplumunda başarılı hizmetlerin verilmesi için esas olan bilgi ve düşünceleri kapsar, öğrencilerin sorumlu vatandaşlar olarak yetişmelerini sağlarken, onları yaşam boyu öğrenme becerisiyle donatır ve hayal güçlerini geliştirir. Özel Araştırma Kütüphaneleri Belli özel amaçlar için kurulan ve diğer kütüphane türlerine nazaran daha sınırlı bir kitleye hitap eden ihtisas veya araştırma kütüphaneleridir. IRCICA Kütüphanesi ve 155 “Halk Kütüphaneleri Kan Ağlıyor”, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi, Mart 2005, http://www.ntvmsnbc.com/news/315734.asp, (9 Ağustos 2006) 84 British Council Library örnek verilebilir. 1911’de Türk Ocağı tarafından hizmete açılan özel araştırma kütüphanesi, kütüphanecilik hizmetlerinin aydınlar tarafından önemsenmesini sağlamıştır.156 4.4.1.4. Elektronik Kütüphaneler Literatürde elektronik, dijital ve sanal kütüphane ayrımları söz konusu ise de bunların tamamı aynı yapının farklı görünümleri olduğu için bu çalışmada böyle bir ayrıma yer verilmemiştir. Örneğin Odabaş’a göre sadece metin bilgisinden oluşan elektronik kütüphaneler, çoklu ortam denilen görüntü, ses ve metinin aynı ortamda çalıştırılabilmesi ve kaydedilen bilgiye özel bir indeksleme yapılmaksızın rastgele erişimin sağlanabilmesi ile de dijital kütüphaneler ortaya çıkmıştır. Dijital ve elektronik kütüphanelerin internet yoluyla herkesin kullanımına açılması, bir başka ifade ile kullanıcılara gerçek olmayan bilgisayar ortamında gerçek bir kütüphane hizmeti sunulmasıyla da sanal kütüphane kavramı doğmuştur. Bütün bu gelişim süreci, bilgi merkezlerini yöneten bilgi uzmanlarının da elektronik, dijital ve sanal ortamlar konusunda bilgi sahibi olmalarını zorunlu kılmaktadır.157 Bilgi Çağında kütüphaneciliği ve bilgiye erişimi etkileyen en önemli gelişmelerden biri, hiç şüphesiz bilimsel yayınların elektronik ortama aktarılmasıdır. Kullanıcılarına ihtiyaç duydukları bilgiyi en kısa zamanda sağlamayı amaç edinen kütüphaneler, artan bilgi kaynakları ve maliyetleri ile birlikte gelişen bilgi teknolojilerini kullanarak hizmet vermekte zorlanmaktadırlar.158 Kütüphanecilerin görevi kullanıcılarına bilgiyi erişilebilir kılmaktır. Bunun planlanması kütüphanecilerin temel görevlerinden biridir. Kütüphanelerin tüm 156 Aslan, a.g.m. 157 Hüseyin Odabaş, “Teknolojik Gelişmelerin Bilgi Merkezlerine Etkisi ve Elektronik Yayınlar”, http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ho/hob1.htm, (21 Ağustos 2006) 158 Bülent Karasözen, “Kütüphane Hizmetlerinde İşbirliği ve Ortaklıklar: ANKOS”,“Kurumsal Arşivler”, “Elektronik Veritabanları Kullanım İstatistikleri”, Elektronik Gelişmeler Işığında Araştırma Kütüphaneleri Sempozyumu, 24-26 Ekim 2002, Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi. 85 materyalleri alabilmeleri bir tarafa, kendi kullanıcılarının bile tüm gereksinimlerini karşılayamamaktadırlar. Çünkü artan bilgi miktarı nedeni ile daha fazla kaynağın satın alınması zorunluluğu, elektronik bilgi kaynakları ve gerekli altyapı için harcanan paralar ek mali yükler getirmiştir. Buna karşın, kütüphaneler teknolojik olanaklar sayesinde, kurdukları işbirliği projeleri ile kullanıcılarına diğer kütüphanelerde bulunan bilgi kaynaklarını sunma olanağı bulmuşlardır. Armağan’a göre hızla büyüyen internet ortamı, aranılan bilgiye ulaşmada bazı zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bilgi teknolojilerinin; bilgiyi bulmak, süzmek, düzenlemek ve özetlemek için bir yöntem geliştirmesi kaçınılmaz olmaktadır. İstenilen uzmanlık alanında bilgiye ulaşmada kullanılan kaynakların başında kurumsallaşmış ticari internet siteleri akla gelmektedir. Genel olarak bu ve benzeri internet kaynaklarına Elektronik Kütüphane denilmektedir. Geniş anlamıyla elektronik kütüphane, entelektüel düşünce ürünlerini içeren veri tabanlarından erişim programları aracılığıyla bazı materyallere erişme olanağı sağlayan kütüphaneler olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte seçim, sağlama, düzenleme, erişim ve arşivleme konuları da elektronik kütüphanelerle birlikte düşünülmelidir.159 Elektronik kütüphaneler, bilgi ihtiyacı olan kullanıcılarla bu bilgileri içeren dijital nesneleri bir araya getirmek için geliştirilen kullanıcı ara yüzünden oluşmaktadır. Bu ara yüz sadece dijital nesneleri toplamak, düzenlemek, depolamak, erişmek ve bir yerden bir yere aktarmak için gereken bilgi teknolojisi ve iletişim (ağ) alt yapısını değil, dijital nesneler kullanılarak geliştirilen ve kullanıcıların kütüphaneye gelmeden kullanımına sunulan hizmetleri de kapsamaktadır. Kütüphanelerde ağ aracılığıyla erişilebilen bilgi hizmetleri giderek en yoğun kullanılan hizmetler haline gelmektedir. Bilgi kaynaklarının, kütüphane dışındaki uzak noktalardan birden fazla kullanıcı tarafından eş zamanlı olarak kullanılabilmesi derme geliştirme ve derme yönetimini çok önemli bir etkinlik haline getirmiştir. 159 Göksel Armağan “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları, Önemi ve Bazı Örnekler”, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf, (17 Temmuz 2006) 86 Elektronik Bilgi Kaynakları Temel bir ticari ürün olan elektronik bilgi elle tutulabilen bir şey değildir. Ancak birçok elektronik bilgi ürünü basılı kaynakların eşiti gibi görünür ve aynı anda iki ortamda da; hem basılı hem de elektronik halde bulunabilir. Bu elektronik bilgi kaynaklarının bir özelliğidir. Elektronik bilgi kaynaklarının kabaca tanımı şudur: CD-Romlar, bölgesel ağlar (LAN-WAN), bilgisayar donanımları, çevirimiçi erişilebilen kaynaklar, internet, uzaktan erişilebilen ve kütüphanecilerin kendi kullanıcıları için sağlamış oldukları diğer veri tabanlarıdır. Elektronik bilgi kaynaklarını türü ya da orijinleri açısından; uygulama yazılımları, bibliyografik kütükler, tam metinler, sayısal kütükler ve çoklu ortam bilgileri oluşturmaktadır. Elektronik ortamda olup da kütüphanelerin yararlandığı sistemleri iki ana bölümde inceleyebiliriz. Bunlar; 1- Kütüphane Yönetimi İle İlgili Sistemler Kütüphane yönetim sistemleri; kütüphane içinde ödünç verme, sağlama derme yönetimi gibi işlemlere kolaylık getiren elektronik kaynaklardır. Direkt olarak derme içerisinde görünmüyorsa da dermenin oluşumunu dolaylı olarak etkilemektedirler. 2- Bilgiye Erişimle İlgili Sistemler Bilgi erişimi ile ilgili sistemleri de kendi içlerinde 2 temel bölüme ayırmak olasıdır. Bunlardan birincisi internet aracılığıyla çevrimiçi veri tabanlarına bağlanmak; diğeri de yerel (LAN) ya da geniş alan ağları (WAN) sayesinde bazı CD-ROM kaynaklarını taramak şeklindedir. 4.4.1.5. Kütüphanecilik Bilimi Çakın kütüphanecilik bilimini; insanlarla bilgi kaynakları arasında verimli bir ilişkinin kurulması amacıyla bilgi kaynaklarının seçimi, temini, düzenlenmesiyle, gerekli hizmetlerin sağlanması yolunda amaçları, ilkeleri, yöntemleri ve sistemleri 87 inceleyen ve bu konularda yapılan çalışmaları kurumlara bağlamaya çalışan bir toplum bilimi olarak tanımlamaktadır.160 Kütüphanecilik Bilimi; düşünce ürünlerinin taşıyıcısı olarak kitabın doğuşunu ve tarihi gelişimini inceleyen, kitap ve benzeri belgelerin kütüphanelerde kolayca yararlanılabilir bir durumda nasıl korunacağını, genel danışma ve bilimsel araştırmalarda bütün kitap ve benzeri belgelerin işler duruma getirilebilmesi için hangi yardımcı araçların kullanılacağını gösteren, genel kültür sınırları içinde kitabın ve kütüphanenin bütün okuyucu katlarına yaptığı etkileri araştıran bilim dalıdır. 161 Kütüphanecilik Biliminin Tarihçesi Kütüphanecilik biliminin kavram olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıla denk gelir. Önce Almanya ve ABD’de görülen kütüphanecilik bilimi, İngiltere ve Japonya’da 20. yüzyılın ilk yarısında görülmektedir. Bu ülkelerin genel ve ortak özellikleri sanayi ve ticaret alanında öncü hamleleri gerçekleştirmeleridir. Bu bilim dalının ortaya çıkışıyla, toplumsal hamlelerin ilişkili olduğu göze çarpmaktadır. Bir meslek olarak kütüphanecilik, uygarlık tarihine eş bir geçmişe sahip olmasına rağmen kütüphanelerin bireyle toplum arasındaki bilgi etkileşimini konu alan bir bilim dalı olarak ortaya çıkması çok yenidir. Bu bilim dalı; Ranganathan, Danton, Broadfield. Shera, Foskett gibi bilim adamlarının konuya kavramsal içerik ve yöntem anlayışıyla bakmaları sayesinde 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.162 Kütüphanecilik Eğitimi ve Türkiye’deki Gelişimi Dünyada 19. yüzyılın son çeyreğine kadar uzanmakla birlikte ülkemizde kütüphanecilik eğitimi konusundaki çalışmalar Cumhuriyetin ilk yıllarında başlamıştır. Kurslarla başlayan eğitim çalışmaları dünya ve ülkemiz kütüphaneciliğindeki gelişme ve yeniliklere göre sürekli bir değişim içinde olmuştur. 160 İrfan Çakın “Kütüphanecilik: Bilim Dalı Olarak Tanımı ve Özellikleri” Türk Kütüphaneciliği III, 2 (1989) s. 61. 161 Jale Baysal, Kütüphanecilik Dergisi Belge Bilgi Kütüphane Araştırmaları, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi 1987, s. 7. 162 Hülya Dilek, Kütüphane Biliminin Kapsamı ve Türkiye’de Durum, İstanbul: TKD İstanbul Şubesi Yayınları, 1992, s. 16. (basılmış tez) 88 Ülkemizde kütüphanecilik eğitimi konusunda ilk ciddi çalışma 1925 yılında Fehmi Ethem Karatay’ın İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde açtığı kütüphanecilik kursudur. Kütüphanecilik eğitimi konusunda ikinci önemli adım Ankara'da atılmıştır. Bu ikinci kurs Yüksek Ziraat Enstitüsü Kütüphane Müdürü Joseph Stummvoll tarafından 1935 yılında üç ay süre ile haftada iki yarım gün olarak sürdürülmüştür. Kütüphanecilik konusundaki ilk devamlı öğretim ise yine kurs niteliğinde Ankara'da Adnan Ötüken tarafından başlatılan ve sürdürülen çalışmadır. 1942 yılında bir ilanla başlatılan kursun amacı: "kütüphaneciliğin memleketimizde bir ihtisas ve meslek haline getirilmesi hususunda müessir olmak ve diğer memleket kütüphanelerinin her bakımdan kalkınmasına hizmet etmek" olarak belirlenmiştir. Kurs 1952 yılına kadar aralıksız devam etmiştir. 1952’de Ankara Üniversitesi DTCF Edebiyat Bölümü’nde Kütüphanecilik seçmeli ders olarak başlamıştır. 1954-55 öğretim yılında yayımlanan DTCF Kütüphanecilik Enstitüsü Yönetmeliği ile Kütüphanecilik Bölümü, enstitü haline gelmiştir. 1961 yılına kadar Ford Vakfının desteğiyle sürdürülen eğitim programı 1961 yılından sonra Fullbrigt Vakfından gelen öğretim üyelerinin katkısıyla devam etmiştir. Kütüphanecilik eğitimine 1964 yılında İstanbul Üniversitesi de katılmıştır, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi içinde Prof. Dr. Rudolf Juchhoff tarafından kuruluş çalışmaları yapılan bölüm, lisans düzeyinde eğitime başlamıştır. 1967 yılında Hacettepe Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü kurulmuş, 1972 yılında lisansüstü, 1974 yılında da lisans düzeyinde öğrenci almaya başlamıştır. 1988’de her üç bölümde de birbiri ardından yeni ana bilim dalları kuruldu. 1986’da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun önerisi doğrultusunda, 1989-1990 akademik yılında Arşivcilik, 1990-1991 yılında da Dokümantasyon-Enformasyon Anabilim Dalı eğitime başlamıştır. 89 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde de aynı dönemde Dokümantasyon Enformasyon Anabilim Dalı kurulmuş, Hacettepe Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümünde ise 1990 yılında Anabilim Dalı oluşumuna ilişkin karar alınmış olmasına karşın Arşiv ve Dokümantasyon-Enformasyon Anabilim Dalları 1992-93 öğretim yılından itibaren eğitime başlamıştır. Günümüzde Kütüphanecilik Eğitimi 1996 yılında Türk Kütüphaneciler Derneği'nin öncülüğünde üç bölümün Bölüm ve Anabilim Dalı Başkanları ile emekli öğretim üyeleri bir araya gelerek yapılan toplantılarda; bölüm adlarının değiştirilmesi, ana bilim dallarının birleştirilmesi ve yeni ders programlarının oluşturulması yolunda adımların atılması hedeflenmiştir.163 Böylece, 1990’ların başında Kütüphanecilik Bölümü adı altında üç ayrı ana bilim dalı (kütüphanecilik, arşivcilik ve dokümantasyon-enformasyon) olarak örgütlenen bölümler, 2002 yılından itibaren “Bilgi ve Belge Yönetimi” adıyla yeniden tek çatı altında toplandı ve ana bilim dalları kaldırıldı. Kütüphanecilik Eğitiminin Misyonu Kütüphaneler bilgi kaynaklarını seçip düzenleyerek kullanıcıların hizmetine sunmakla yükümlüdür. Genelde kütüphaneler çoğunlukla basılı ya da kâğıt üzerindeki bilgileri kullanıcı hizmetine sunma konusunda uzmanlaşmıştır. Bununla birlikte kütüphaneler ya da daha genel bir deyişle bilgi sistemleri metin türünde ve bibliyografik bilgilerin yanı sıra sayısal ve grafik verilerin düzenlenmesi, bu tür bilgilere erişim sağlanması ve bu bilgilerin güncellenmesi ve yaşatılması için kullanılan elle ya da bilgisayarla yapılan işlemleri de kapsamaktadır. Kütüphanecilik eğitimine bu açıdan yaklaşıldığında, temel amacın kütüphanelerde ve diğer bilgi merkezlerinde bilgi sistemlerini tasarlayıp kuracak, gerekli bilgi hizmetlerini verecek ve bu tür merkezleri yönetecek kişileri yetiştiren dinamik ve yeniliğe açık bir program geliştirmek olduğu ortaya çıkmaktadır. 163 Doğan Atılgan “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitimi ve Yeni Bin Yılda Hedefler”, http://eprints.rclis.org/archive/00005624/01/Bilginin_ser%C3%BCveni.pdf, (25 Temmuz 2006) 90 Bilgi toplumunun ihtiyaçları doğrultusunda dijital kütüphane dermeleri ve hizmetleri yaratmak ve yönetmek için kütüphanecilerin; görüntüleme teknolojileri, optik karakter tanıma, işaretleme dilleri, kataloglama, dizinleme ve veri tabanı teknolojisi, kullanıcı arabirimi tasarımı, programlama, web teknolojisi ve proje yönetimi gibi becerilere sahip olması gerekmektedir. Elbette bir kişinin bu becerilerin tamamına sahip olması beklenemez. Söz konusu becerilerin bir kısmı okulda, bir kısmı ise işyerinde öğrenilebilecektir. Kütüphanecilik bölümlerinin misyonu; “bilginin bulunması, düzenlenmesi, depolanması, erişimi ve kullanıma sunulması konusunda bilgili; etkin bilgi sistemleri tasarlayan, kuran ve işleten; karmaşık ve hızla değişen bilgi dünyasında liderlik yapabilecek bilgi profesyonellerini eğitmek” olarak tanımlanabilir. Burada amaç; bilgi teknolojilerinden yararlanarak kullanıcıların gereksinim duydukları her tür bilgiye erişim sağlamaktır. 164 Kütüphanecilik bölümlerinden mezun olanların başka disiplinlerden (bilgisayar, işletme, eğitim, vb.) mezun olan kimselerle rekabet halinde olacağı unutulmamalıdır. Böyle bir rekabet düşünülerek başka bölümlerde kolayca edinilebilecek uzmanlık bilgi ve becerilerinin kütüphanecilik bölümlerinde verilmesi hatasına da düşülmemelidir. Çünkü kütüphanecilik bölümleri, isteseler de bilgisayar bölümleri mezunları kadar iyi mühendis ya da bilgisayar programcısı yetiştiremezler. Zaten böyle bir şeye gerek de yoktur. Kaynakları daha verimli alanlarda kullanarak kütüphanecilik eğitim programlarında kütüphanecilerin uzman olduğu konulara ağırlık vermeli, bilgisayar programcılığı, kullanıcı arabirimi tasarımı vb. gibi konularda ise konunun uzmanı olan bölümlerle işbirliğine gidilmelidir. Bu tür bir yaklaşım, hem sınırlarını çizmekte zorlanılan bilgi piyasasında kütüphanecilere özgü bir yer edinilmesini sağlayacak, hem de diğer disiplinlerle olan ilişkileri geliştirmeye ve ortaklaşa eğitim programları ve projeler yürütülmesine yardımcı olacaktır.165 164 Yaşar Tonta, “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitiminin Yeniden Yapılanması”, http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/yayinlar/istanbul00.htm, (5 Ağustos 2006) 165 Tonta, a.g.m. 91 4.4.1.6. Bilgi Toplumunda Kütüphaneler ve Sorunları Bilgi toplumu tanımının en karakteristik özelliği; iletilebilen ve erişilebilen bilgi hacmindeki radikal artış olarak gösterilebilir. Dünyada son otuz yılda üretilen toplam bilgi hacmi, bundan önceki 5000 yılda üretilenden daha fazladır. Günümüzde yüksek tirajlı günlük bir gazetenin haftalık baskısında yer alan bilgi, XVII. yüzyılda ortalama bir insanın yaşam boyu edinebileceği bilgiden daha fazladır. Bunu mümkün kılan bilgi alt yapısı ise; yüksek hız, bant genişliği ve olağanüstü etki alanına sahip bir iletişim sistemi temeli üzerine oturan ve erişebildiği her noktaya ulaşan bir bilgi ve iletişim ağıdır. Farklı yazılımlar, uç donanımları ve başta internet ile etkileşimli multimedia olmak üzere çeşitli uygulamalar, mevcut sosyal ve ekonomik ilişkileri temelden etkileyerek Bilgi Toplumunun oluşumu yönünde belirgin bir dönüşüm başlatmıştır.166 Bilgi çağında ortaya çıkan bilgi artışı, bilginin depolandığı ve halkın tüm kesimlerinin kullanımına sunulduğu çeşitli türdeki kütüphanelerin de hem sayısal hem de dermeleri (materyal türü) açısından çoğalarak, gelişmesine ön ayak olmuştur. Bu noktada bilgi toplumunu oluşturan bireylerin bilgi ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar olan kütüphanelerin rolü gözden kaçırılmamalıdır. Bunun yanında kütüphaneler; üretilen bilginin paylaşılmasına da aracılık eden ve halkla sürekli etkileşim halinde bulunan sosyal kurumlardır. Kütüphaneler, son on beş yıldır bilgi toplumu kavramı ile bilgi toplumunun bilgiye dayalı üretim, üretilen bilginin depolanması ve üretim için yeni bilgi üretilmesi temel ilkeleriyle doğru orantılı kurumlar olarak ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra bilgi toplumunun yapı taşları olan bilişim teknolojileri, kütüphanelerin hizmet ve politikalarında da değişimlere neden olan önemli faktörler olarak göze çarpmaktadır. Ancak bu hızlı ve köklü değişim, kütüphaneleri ve kütüphanecileri değişime itmesinin yanı sıra bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Bu olumsuzlukların aşılabilmesi için kütüphanelerin, kütüphanecilerin ve mesleki derneklerin yeni politikalar geliştirmesi ve uygulamaya koyması gerekmektedir.167 166 Emin Akata, “Bilgi’den Bilişime” 21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu, Ulusal sempozyum bildirileri 19–20 Nisan 2001, yay. haz.Tülay Fenerci, Oya Gürdal. Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği, s.12. 167 Fatih Rukancı, Hakan Anameriç, “Bilgi Toplumu ve Toplumun Bilgilenmesinde Kütüphanelerin Rolü” http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ha/blg-topve-tpl-blg.doc, (14 Haziran 2006) 92 Bilgi toplumuna geçiş sürecinde kütüphanelerde meydana gelecek en önemli değişim; elektronik kitap ve dergilerin kullanımının artmasıyla basılı kaynakların zamanla ortadan kalkması, bilgi ağları aracılığıyla elektronik belge aktarımlarının gerçekleşmesi sonucu kütüphanelerin dermeye dayalı hizmet ve politikalardan erişime dayalı hizmet ve politikalara yönelmeleri biçiminde gerçekleşebilir. Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojilerinin geldiği aşama kütüphaneleri sadece kendi dermelerini kullanma sınırlamasının dışına çıkmaya da zorlamaktadır. Önceden de kütüphaneler arasında süregelen ödünç verme ve diğer işbirliği çalışmaları, yeni dönemde farklılık ve çeşitlilikle genişlemiş ve hızlanmıştır. Kütüphaneler bu küresel bilgi ağının bir parçası olmak zorundadır. Kütüphane materyali sürekli olarak artmakta ve çeşitlenmektedir. Bu artış ve çeşitlenme kütüphanelerin hizmet politikalarını da etkilemekte, performans değerlendirme, etkinlik ve verimlilik, toplam kalite yönetimi, yönetim bilgi sistemleri gibi kavram ve uygulamaların da kütüphane bünyesine girmesini sağlamaktadır. Kütüphane hizmetlerinin geliştirilmesinde üniversiteler, enstitüler ve diğer araştırma kurumlarının yanı sıra sivil toplum örgütleri ile de işbirliğine yönelik girişimlerde bulunulmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının, kütüphanelerin her türlü hizmet, işlem ve uygulamalarında katkılarını artırmaları gerekmektedir. Kütüphaneler, bilgi teknolojisi tabanlı öğrenim ortamları oluşturmak ve bu ortamları eğitim, iş yaşamı ve ekonomiye destek vermek amacıyla kullanılmak üzere çeşitli ve yeterli donanıma sahip olmalıdır. Ancak Türkiye’de hükümetlerin sağladığı mali kaynaklar, kütüphanelerde bu düzeyde bir donanımın sağlanması için yeterli değildir. Bilgi toplumunda kütüphanelerin rolü ve etkinliği göz önüne alınarak kütüphanelere ayrılan mali kaynaklar artırılmalıdır. Kütüphaneler Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde, bünyelerinde halkın devlet tarafından sunulan bilgilere erişmesine ve hükümetle iletişim kurabilmesine yardımcı olacak terminaller oluşturulmalıdır. Ayrıca hizmet verdiği çevrenin yerel, 93 tarihi ve kültürel dermesini elektronik ortama aktararak, bu kaynak ve kütüphane hizmetlerinin tanıtılması ile tüm ulusun hizmetine sunmalıdır. Okul kütüphaneleri sadece ders çalışılan ve ödevlerin yapıldığı, çeşitli eserlerin okunduğu bilgi merkezleri olarak değerlendirilmemeli, bilgi toplumunun bireyi olan öğrencilerin yeni teknolojileri tanımaları ve kullanmalarına imkan sağlayacak mekanlar olarak geliştirilmelidir. 4.4.1.7. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Kütüphaneler AB’nin, kütüphane ve enformasyon hizmetlerine verdiği önem, Avrupa sanayisinin bilimsel ve teknolojik temellerini güçlendirmek amaçlı araştırma geliştirme programları 1987’de yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile vurgulanmış olup bu programlar günümüze kadar yıllara sari çerçeve programlarla gelmiştir.168 AB, Avrupa Tek Senedi’ni izleyen 1988-1992 döneminde öncelikle bir kültür politikası geliştirmiş ve beş ana faaliyet alanı belirlemiştir. Bunlardan Avrupa kültür alanının yaratılması ve kültür kaynaklarına erişim, kütüphaneler ve enformasyon hizmetleri ile doğrudan ilgili çalışma alanlarıdır.169 Altıncı Çerçeve programında, kütüphane ve enformasyon merkezleri, programın ana temalarından olan kültürel mirası koruma, yaşam boyu öğrenim ve sayısallaştırma faaliyetlerinin merkezinde bulunmaktadır. AB, kütüphane ve enformasyon hizmetlerini, enformasyon toplumu çalışmaları altında değerlendirmektedir. Çerçeve programları kapsamında enformasyon toplumu amaçlı faaliyet alanları saptanmakta ve kütüphanecilikle ilgili çalışmalar, enformasyon toplumu teknolojileri başlığı altında görülmektedir. Bunun nedeni, enformasyonun küresel rekabetin ana dinamiği haline gelmesi, kütüphane ve enformasyon merkezlerinin ise, enformasyonu sağlayacak birer kaynak olmalarıdır. AB, 2000 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında, Avrupa’nın gelecek on yılda dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomisi olma hedefini ortaya koymuştur. Aynı yıl Feira’da e-Avrupa Eylem Planı kabul edilmiştir. 2001’de yapılan Göteburg Devlet Başkanları zirvesinde ise, AB çerçevesinde başlatılan 168 Doğan Atılgan, “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Bilgi Hizmetleri”, Türk Kütüphaneciliği, 16:2, 2002, s.156. 169 Tülin Sağlamtunç, Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine… , İstanbul: Yapı Tasarım Üretim, 1994, s.132. 94 e-Avrupa girişimi ile ilgili olarak, aday ülkelerin gerçekleştirmesi öngörülen e-Avrupa+ eylem planı ülkemizce de kabul edilmiş ve e-Türkiye adlı proje geliştirilmiştir.170 Bu proje kapsamında kütüphane ve enformasyon hizmetleri alanına ilişkin sevindirici çalışmalar vardır. e-Türkiye projesi kapsamında aralarında Arşiv ve Dijital Depolama grubunun da bulunduğu on üç çalışma grubu vardır. e-Türkiye Girişimi Ana Eylem Planı’nda; arşivlerin ulusal hafıza görevi, kütüphanelerin de toplumsal enformasyon ihtiyacını karşıladıkları gerekçelerinden yola çıkarak bu kurumlardan hızlı, kolay ve etkin biçimde yararlanmak üzere sayısallaştırma çalışmalarına ağırlık verileceğine değinilmiş ve aynı zamanda kütüphane ve arşivlerin enformasyon toplumunu yakalamada en önemli kurumlar arasında yer aldığı belirtilmiştir. Bu kapsamda tüm arşiv, kütüphane, dokümantasyon, araştırma ve enformasyon merkezlerinin değerlendirileceğine dikkat çekilerek; bilgi, belge ve dokümantasyon hizmeti veren kurumların bu çalışma alanında aktif kuruluşlar olacağı belirtilmiştir. Kütüphane ve enformasyon merkezlerinin enformasyon toplumunun önemli bir parçası olduğunun bilincinde olunması ve bunun belirtilmesi, dış politika olarak benimsenmiştir. AB’ne giriş süreci çerçevesinde bu hareketin tamamlanması gereken alanlar arasında yer alması, bu doğrultuda bir çalışma grubu oluşturulması gerçekten önemli çalışmalardır. 4.4.1.7.1. AB’nin Eğitim ve Kültür Programları AB’nin eğitim politikasının öncelikli amacı üye ülke vatandaşları arasında karşılıklı anlayışı teşvik etmek, eğitime Avrupa damgasını vurmak, öğrenci ve öğretmenleri eğitmek, topluluğu tüm araştırma, teknoloji ve yüksek eğitim konularının içine sokmaktır. 1987’de oluşturulan ERASMUS Programı çerçevesinde bir eylem planı hazırlanmış ve bu doğrultuda üniversite öğrencilerinin, Topluluk üniversiteleri arasında değişimi amaçlanmıştır. Topluluk içerisinde eğitimi teşvik edecek bir Mesleki Eğitim Araştırma Merkezi mevcuttur. 1980 yılından bu yana eğitim konularında bir enformasyon hizmet ağı çalışmaktadır.171 Henüz AB adını almamış olan topluluğun, ilk kapsamlı kültür politikası 19881992 dönemine aittir. Bu politikada ele alınan alanlar içinde kütüphaneler; yayın 170 Umut Dereli, “e-Türkiye Çalışmaları”, http://www.bendevar.com/v3/makale_483.html, (14 Ağustos 2006) 171 Rıdvan Karluk, AB ve Türkiye, İstanbul: İMKB Yayınları, 1996, s.345-346. 95 politikasının oluşturulması, kütüphaneler arası işbirliği ile standartları yakalama, kültürel açıdan kaynaşmayı sağlamak için etkin bir kütüphane politikası izleme, kütüphanecilik tanımının standartlaştırılması ve kültür mirasının korunması gibi konularla ele alınmıştır.172 a- AB’nin Kütüphanelerle İlgili Eğitim Programları AB’nde kütüphane ve enformasyon merkezlerini konu alan başlıca eğitim programları arasında Socrates, Leonardo Da Vinci ve Avrupa İçin Gençlik programları sayılabilir. Bu programlar kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilir: aa- Socrates Eğitim Programı Socrates, Maastricht Antlaşması’na dayanarak, 14 Mart 1995 tarihinde “Eğitim Alanında İşbirliği için Avrupa Topluluğu Eylem Programı” kapsamında geliştirilmiştir. Socrates programı, eğitime Avrupa boyutu getirmeyi ve katılımcı ülkeler arasındaki işbirliğini güçlendirerek eğitimin kalitesini arttırmayı amaçlamaktadır. Her yaşta eğitimi kapsayan Avrupa düzeyinde ilk uygulamadır. Socrates Programı’nın beş ana ve üç destek programı vardır. Ana programlar; Erasmus yüksek öğretimle, Comenius okul eğitimiyle, Grundtvig yetişkin eğitimiyle, Lingua dil eğitimiyle ve Minerva da uzaktan eğitimle ilgilidir.173 Program yüksek eğitime kadar eğitimin her düzeyinde ve hayat boyu kişisel öğrenimde Avrupa’daki eğitim projelerini, eğitim için yapılan girişimleri ve geliştirme teşebbüslerini desteklemektedir. Projeye 31 ülke katılmaktadır.174 ab- Leonardo da Vinci Eğitim Programı AB’nin mesleki eğitim politikaları ve uygulamalarına ilişkin yeni yaklaşımları desteklemeyi amaçlayan eğitim programıdır. Yeni yetenekler kazandırmak; eğitim ya da hizmete yönelik eğitim kurumları ile işletmeler arasında daha yakın ilişkilerin gerçekleşmesini hızlandırmak, işsizlikle mücadele etmek, insan kaynaklarına yatırımın gelişmesine yardımcı olmak, yaşam boyu eğitim bağlamında enformasyon toplumuna ilişkin araçları kullanarak yeteneklere yönelik başarıyı genelleştirmek konularında beş 172 Sağlamtunç, a.g.e. s. 131-138. 173 Socrates, http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&_schema=PORTAL, (26Temmuz 2006) 174 Socrates, http://europa.eu.int/comm/education/socrates.html, (26Temmuz 2006) 96 temel önceliği bulunmaktadır.175 Programın ikinci aşaması 1 Ocak 2000 ile 31 Aralık 2006 tarihleri arasındaki yedi yıllık süreyi kapsamakta olup, çalışan kesimin teknolojik gelişme ve yenilikler üzerine eğitilmeleri amaçlanmıştır.176 ac- Avrupa için Gençlik Programı Avrupa için Gençlik, AB çatısı altındaki 50 milyon kadar gencin fikirlerine ve ihtiyaçlarına hizmet etmek amacıyla başlamıştır. Program 2000 ile 2006 arasında yedi yıl süre ile hizmet verecektir. Proje Eurotraining’in finansal katkılarıyla hayata geçirilmiştir. Program kapsamında gençliğe yönelik olan projelerin paylaşıldığı bir platform hazırlanmıştır. Platformda gençlik grupları arasında etkileşim ve işbirliğini sağlamaktadır.177 b- Kütüphaneleri Konu Alan Kültür Programları ba- Culture 2000 Programı Bu program, 2000-2004 yılları arasını kapsayan AB’nde kültürün desteklenmesine ilişkin beş yıl için hazırlanan bir projedir. Projenin toplam bütçesi 167 milyon Euro’dur. Bu bütçe, sanat ve kültür alanında yapılan faaliyetlerin desteklenmesine ayrılmıştır. Projenin hedefi, ortak bir kültür oluşturmak ve bu alanda derin bir birikim sağlamaktır. Proje, kültürü sosyal birleşmenin ve ekonomik gelişimin bir etkeni olarak görmektedir. Culture 2000 bu doğrultuda yaratıcılığa ve etkileşime, halkın bu ortak kültüre ulaşmasına, sanat ve kültürün yayılmasına, kültürler arası alışverişe önem vermektedir. Proje Avrupa Komisyonu tarafından yürütülmektedir.178 bb- Kaleidoscope (Sanat ve Kültür) Programı 1996-1999 arasında dört yıllık bir dönemi kapsayan, kültürel projeleri destekleyerek Avrupa halklarının sahip oldukları kültürün ve kültürel yaşamın öğrenilmesi ve yayılmasını teşvik etmeye, ayrıca sanatsal ve kültürel yaratıcılığı 175 Karluk, a.g.e. s. 17. 176 Leonardo da Vinci, http://europa.eu.int/comm/education/leonardo.html, (26 Temmuz 2006) 177 Youth for Europe, http://www.youthforeurope.org/index.php?PHPSESSID=b72cbac168cbc00842067, (11 Temmuz 2006) 178 Culture 2000, http://europa.eu.int/comm/culture/eac/c2000condition_en.html, (24 Ağustos 2006). 97 arttırmaya yönelik işbirliğini amaçlayan bu programın bütçesi 26.5 milyon Euro’dur. Programın iki tür eylem planı hazırlanmıştır. bc- Ariane Programı 1997-1999 yıllarına arasında, kitaplar ve okuma alanında bir destek programı olan Ariane programının amaçları, kitaplar ve okuma alanında üye devletler arasında işbirliğini arttırmak, kültürlerin gelişmesine katkılar yoluyla, bu alandaki faaliyetleri tamamlamak ve desteklemek, Avrupa halklarının edebiyatının ve tarihinin yaygınlaştırılması, bilgilerin arttırılması ve Avrupa yurttaşlarının bunlara ulaşımının sağlanması biçiminde sıralanabilir. bd- Raphael Programı Kültürel miras alanında Avrupa çapında projelere finansal destek sağlamak amacıyla başlatılmış olan Raphael, taşınabilir kültürel varlıkların korunması, güvenliğinin sağlanması ve arttırılması, kültürel varlıklara yönelik tekniklerin geliştirilmesi ve deneyimlerin değişimi konusunda işbirliği, taşınamayan kültürel varlıklarla ilgili olarak toplumun bilinçlendirilmesi ve katılımın sağlanması konularında üç eylem programını içerir.179 4.4.1.7.2. AB’nin Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Programları Araştırma ve teknoloji geliştirme ile kütüphane ve enformasyon hizmetleri birbirini tamamlayan alanlardır. Kütüphane ve enformasyon merkezleri, araştırma ve geliştirme ile ilgili çalışma alanlarının önemli bir bileşenidir. Bu bağlamda, AB’nin kütüphane ve enformasyon hizmetlerini, araştırma ve teknoloji geliştirme programları altında ele aldığını görmekteyiz. AB’nde araştırma ve teknoloji geliştirme politikası ilk olarak Paris Antlaşması’nda ele alınmıştır. Bu bağlamda kütüphaneler ile ilgili faaliyetler tematik programlarının altında yer almakta ve çerçeve programlar ile belirlenmektedir. İlgili projelerin tümü Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Center: JRC) tarafından 179 Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates ve Türkiye, Ankara: 26 Mart 2000, s.20-22. (AEGEE Avrupa Öğrencileri Forumu İstanbul ve Ankara üyeleri tarafından hazırlanmıştır.) 98 gerçekleştirilir ve bu projelerin finansmanı AB tarafından karşılanır.180 Birliğin araştırma ve teknoloji politikasının temel hedefi yeni teknolojiler, enerji, çevre, hammadde gibi önemli alanlarda ortak bilimsel ve teknolojik politikalar geliştirmektir. Bunun için ulusal politikalar oluşturmak ve araştırma faaliyetleri konusunda tekrarlardan kaçınarak maliyeti düşürmek, ancak etkinliği arttırmak amaçlanmaktadır. Sayılan bu amaçları gerçekleştirmek üzere çerçeve programı kapsamına alınan faaliyetler arasında enformasyon teknolojileri ve haberleşme, Avrupa bilimsel ve teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi alanımız açısından önemlidir.181 AB araştırma ve teknoloji gelişim politikasının temel hedefi, birliğin ve birlik politikalarının amaçlarına hizmet edecek olan enformasyon ve teknolojide ilerleme sağlanmasıdır.182 Topluluk sanayisinin bilim ve teknoloji tabanını destekleyerek onu uluslararası rekabet gücüne kavuşturmak ana ölçütü ile değerlendirilmesi istenen AB araştırma ve teknolojik gelişme çalışması, kendi içindeki uyumluluğunu büyük ölçüde, birincisi 1984 yılında başlatılan ve bugün altıncısı süren çerçeve programlarına borçludur.183 Görüldüğü gibi, sancılı bir bilgi toplumuna dönüşüm süreci yaşamaktayız. Son yıllarda seferberliğe dönüşen reform çalışmalarına rağmen, gerek eğitim altyapısının yetersizliği, gerekse ülkemizin baş etmek zorunda kaldığı terör, istihdam, demokratikleşme gibi köklü sorunlar bu dönüşümün ivmesini yavaşlatmaktadır. Bulgun; Türkiye’nin de çağımızda bilgi toplumu olarak yer bulabilmesi, -özellikle AB’ye üyelik için çalışmaların ve hazırlıkların hızlı bir şekilde sürdürüldüğü şu günlerde- bilgi ve teknolojiye, bu bağlamda yeni roller üstlenen kütüphanelere gerekli önemin verilmesiyle mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Kütüphanecilik alanındaki ulusal politikaların, AB’deki ilkeler, politikalar ve uygulamalar paralelinde yeniden gözden geçirilmesi, gecikmeksizin uygulamaya dönük adımlar atılması ve kütüphanelere bilgi teknolojisi alanında gereken kaynakların ayrılıp yatırımların yapılmasında büyük yarar bulunmaktadır. Kütüphanelerimizde modern teknolojilerin ve ağ sistemlerinin daha 180 Karluk, a.g.e. s. 343-344. 181 Karluk, a.g.e. s. 343-344. 182 Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates ve Türkiye, a.g.e., s. 25. 183 Avrupa Birliği ve Türkiye, a.g.e., s. 79. 99 etkin biçimde kullanılması; Avrupa’nın kültür ve bilgi birikiminden gerektiği gibi yararlanılması ve süratle demokratik, açık, şeffaf ve katılımcı bir bilgi toplumu haline gelmemizde katkı sağlayacak proje ve hizmetler gecikmeden uygulamaya konulmalıdır.184 4.4.2. Arşivcilik 4.4.2.1. Arşivin Tanımı Arşiv kelimesi, Türkçe Güncel Sözlükte; Fransızca bir isim olan “archives” yani belgelik olarak tanımlanıyor.185 Bir sözlükten ansiklopedik bilgi veya detaylı bilimsel açıklamalar beklenemeyeceği muhakkaktır. Ancak arşivin tanımını sadece arşivlik malzemenin depolandığı rafları ifade etmek için belgelik şeklinde vermesi, ülkemizde arşiv kavramına oldukça yüzeysel bakıldığını göstermesi açısından anlamlıdır. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi arşivi; kayıt ve belgelerin düzenli bir bütün olarak saklandığı yer olarak tanımlarken,186 Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi bu tanımı geçmişe tanıklık eden ferman, berat, mektup, resim, plan, harita, resim, ses bandı gibi belgelerin saklandığı, örgütlendirilip yönlendirildiği yer olarak vermektedir.187 İngilizce ve Fransızca archives, Almanca archiv olan bu terim, Türkçeye de arşiv olarak geçmiştir.188 Arşiv kelimesinin kökü, eski Yunanca arkheion kelimesinin Latinceye geçmiş hali olan archivumdur. Latince’de resmi daire, belediye sarayı anlamı taşıyan archivum’dan gelen, çeşitli şekilde tarifi yapılan arşiv genel anlamda; kurumların, gerçek ve tüzel kişilerin gördükleri hizmetler, yaptıkları haberleşme veya işlemler neticesinde meydana gelen ve bir maksatla, belli bir sistem dahilinde saklanan doküman ve bu dokümana bakan birim veya bu dokümanların barındırıldığı yerlerdir.189 184 Başak Bulgun, “Avrupa Birliği Bilgi ve Kültür Politikaları içinde Kütüphanelerin Rolü” Bilgi Dünyası 2003, 4(2): 192-212. 185 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?kelime=Ar%FEiv, (23 Temmuz 2006) 186 Ana Britannica, Cilt 2, s. 349. 187 Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 823. 188 İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, Başbakanlık Cumhuriyet Dairesi Başkanlığı, 1980: Ankara, s, 3. 189 Arşiv ve Arşivcilik, EGM Arşiv ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, http://www.egm.gov.tr/arsiv/arsivcilikhakkinda.htm, (19 Ağustos 2006) 100 Aren’e göre arşiv; bir devletin, bir şehrin veya bir şahsın geçmişine ait belgelerin topluluğudur. Arşiv ve Arşivcilik sosyolojik, ekonomik, tarihî ve kültürel konularda araştırma yapacakların ve kanunî haklarını arayacakların vazgeçilmez dayanaklarındandır. Geçmişle irtibat sağlayıp, gelecekte doğru yolun bulunmasına yardımcı olacak en güvenilir kaynaktır.190 Geniş anlamda arşiv; tarihi, biçimi, üzerinde kayıtlı olduğu taşıyıcı şekli ne olursa olsun kamu veya özel her türdeki kurumların, gerçek veya tüzel kişilerin etkinlikleri sonunda oluşmuş ve veya elde edilmiş arşivsel belgeler191; arşivsel belgelerin ve verilerin arşivcilik tekniğine uygun olarak kullanıcıların bilgi edinebilmeleri için düzenlenmesi ve yerleşim, tanımlama, çoğaltma, analiz, depolama, erişim, sunma ve kullanma da dahil olarak işlenmesi;192 bu belgelerin korunduğu ve gereksinim duyanların kullanımına en hızlı, en etkin ve en verimli şekilde sunulduğu yerler193 olarak tanımlanabilir. Arşivi diğer bilgi örgütlerinden (kütüphane, müze vb.) ayıran özelliklerden biri olan ve yukarıdaki tanımın odak noktasında bulunan arşiv malzemesinin temel özellikleri üzerine kısa açıklama yapmak, arşiv kavramının daha iyi anlaşılmasını sağlamaya yardımcı olabilir. 194 Arşiv malzemesi organiktir; kurumların kanun ve yönetmeliklerle kendilerine yüklenmiş olan işlevlerini yerine getirirken doğal olarak oluşurlar. Arşiv malzemesi, bu malzemeyi bir işleve bağlı olarak üreten birim veya şahıs tarafından üçüncü bir şahsa veya kuruma iletilir. Arşiv malzemesi kağıt, elektronik, optik, manyetik bant, film vs. gibi üzerine kayıt yapılabilecek her türlü ürün olabilir. Bilgiyi taşıyan arşiv malzemesinin türü konusunda ayrım yapılmaz. 195 190 Tülin Aren, Arşiv Problemleri ve Arşivcilik, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1976, s.13. 191 Hamza Kandur, “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği" Bilgi Çağı, Bilgi Merkezleri ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu, 7-9 Mayıs 1997 içinde (15-21). yay.haz. Mustafa Akbulut, Fatoş Subaşıoğlu. Ankara: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü. 1999, s,15. 192 Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, Türkçe haz. ve gen. Bekir Kemal Ataman. İstanbul, 1995, s, 28. 193 Ataman, Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, s.5. 194 Kandur, “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği"s, 15. 195 Mesut Yalvaç, “Arşiv Eğitim ve Öğretiminde Başarı”, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.3, 2001, ss.93-102. 101 Arşivler bir milletin tarihini ve kültürünü ortaya koyan belgeleri muhafaza eder. Arşivler, devletin, kamu kuruluşlarının, özel şirketlerin, sivil toplum örgütlerinin, kişilerin, kısacası toplumun her kesiminin; tarihi, hukuki, idari, ekonomik, ilmi gelişimini gözler önüne seren yazılı, görsel- işitsel, ikonografik, kartografik vb. belgelerden oluşur. Arşivler kişilerin, kurumların, devletlerin ticari, hukuki haklarını düzenlediği gibi, bilimin gelişiminde de vazgeçilmez birincil kaynaklardır. Günümüzde Arşivcilik, tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya organizasyonlar tarafından, kendi var oluş amaçları doğrultusunda ve kendi fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü olarak tanımlanmaya başlamıştır.196 4.4.2.2. Arşivciliğin Tarihçesi Sosyal bir varlık olan insan, tarihi süreç içerisinde yerleşik hayata geçerek bir arada yaşamaya ve topluluk oluşturmaya başlamasından itibaren, gerek birey olarak topluluğun diğer bireyleri ile gerekse oluşturduğu topluluk vasıtasıyla diğer topluluklarla bir takım faaliyetler içerisinde olmuştur. İnsan toplulukları, bu tarihi süreç içerisinde sosyal, ekonomik ve siyasal alanda günden güne meydana gelen gelişmelere paralel olarak artan bu faaliyetleri sonucunda, yazının bulunmasından itibaren, kendilerine bir hak kazandıran veya yükümlülük getiren faaliyetleri yazılı olarak yapmak, bunları korumak ve gerektiğinde belgeleyerek ispatlamak amacıyla bu belgeleri koruma ihtiyacı duymuşlardır. Zamanla üretilen belge miktarının artması, gerektiğinde aranılan bir belgeye ulaşılmasında sorunlar yaşanmasına neden olmaya başladı. Bunun yanında, belgelerin düzensiz şekilde muhafaza edilmesi nedeniyle kaybolma veya kazanılan birtakım hakların kaybı gibi sonuçlar doğurmaktaydı. Tüm bu sorunların giderilmesi ve aranılan belgeye en kısa süre içerisinde ulaşılabilmesi için, mevcut belgelerin bir sistem 196 Bekir Kemal Ataman, “Arşivcilik Eğitimi Üzerine”, Türk Kütüphaneciliği,1989, 3 (1), 36. 102 içerisinde muhafaza edilmesi amacıyla arayışlara gidilmesi, arşiv sistemi dediğimiz birtakım sistemleri geliştirmiş, böylece arşiv ve arşivcilik kavramları ortaya çıkmıştır. Arşivin tarihi çok eski milletlere kadar dayanır. Mezopotamya'nın Nippur şehrinde, İ.Ö. 2000 yılından başlayarak tablet halinde belgelerin saklandığı bir devlet arşivi bulunmuştur.197 Hattuşaş (Boğazköy)'ta yapılan kazılar sonucunda da, İ.Ö. 18001200 yılları arasında Hititlere ait muharebe, antlaşma, kanun, kral yıllıkları ve daha birçok belgelerin saklandığı büyük bir devlet arşivi ortaya çıkarılmıştır. Bu arşiv muhtevasının önemli bir kısmı İstanbul, bir kısmı da Ankara arkeoloji müzelerindedir.198 İlkçağda insanlar mağara duvarlarına yaşantılarıyla ilgili resimler çizmişlerdir. Sümerler tarafından yazının icadı ile de bunları resim yerine yazıya dökmüşlerdir. Yazılar önceleri taşlara, tabletlere, hayvan derilerine parşömenlere ve papirüslere yazılırken Çinlilerin İ.S. 105199 yıllarında kağıdı bulmasıyla arşiv malzemesi kağıt üzerinde üretilmeye başlamıştır. Arkeologlar tarafından bulunan kil tabletlerde ilk arşivlerin devlet yönetimiyle ilgili olarak oluşturulduğu görülmüştür. Arşiv malzemeleri o dönemde idari amaçlı olarak üretilmiş ve kullanılmıştır. Üretilen ve kullanılan bu malzemeler tapınaklarda saklanmaktaydı. Yani tapınaklar aynı zamanda bir arşiv merkeziydi. Ortaçağ'da skolastik felsefenin etkisiyle ağırlıklı olarak kilise arşivleri oluşmuştur. Batının kayıt tutma esasının temelleri kilise arşivlerine dayanır. Bununla birlikte aynı dönemde asil ailelere ait aile arşivleri oluşmuş ve bu aileler arşivlerini günümüze kadar tutmuşlardır. 197 Binark, a.g.e., s.22. 198 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (21Temmuz 2006) 199 Şinasi Tekin, Eski Türklerde Yazı, Kağıt, Kitap ve Kağıt Damgaları, bas. haz. Tuba Çavdar. İstanbul: Eren Yayıncılık, 1993, s. 25. 103 Fransa 1790 yılında Fransız Milli Arşivini kurdu. İngiltere'de devlet adamları mevkilerinden ayrılırken kendi zamanlarına ait resmi evrakı beraberlerinde götürmeleri adettendi. Resmi evrakın dağınıklığını önlemek için İngiltere'de 1838'de Public Record Office kuruldu. Alman devlet arşivi ise 1867'de kurulmuştur. İsviçre merkez arşivi 1798, Avusturya devlet arşivi 1749, İrlanda milli arşivi 1867, Hollanda devlet arşivi ise 1802’de kurulmuştur.200 Türklerde Arşivcilik Türk idare ve kültür hayatında, arşivlerin çok eskiye giden tarihi Orta Asya Türklüğü'ne kadar uzanmaktadır. Türk-İslam geleneğinde yazılı kağıda saygı gösterilmesi nedeniyle devlet işlemlerine ait yazılı belgelerin tamamı (müsveddeler de dahil olmak üzere) titizlikle korunmuştur. Osmanlı döneminde arşive verilen önemden dolayı hazine-i evrak adı verildiği de bilinmektedir. Türklerde arşiv fikrinin varlığı bugün sahip olduğumuz milyonlarca arşiv belgesiyle açıklanabilir. Orta Asya Türklüğü'nden günümüze kadar süregelen idare ve kültür hayatımız incelendiğinde tarih boyunca kurulan Türk Devletlerinin resmi belgeleri muhafazaya ve idari işlerde kullanmaya bugünkü tabirle arşivciliğe riayet ettikleri görülür. Savaşlar, doğal afetler ve yangınlara rağmen sahip olduğumuz arşiv potansiyeli dünyanın en zengin arşivlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır. Diğer yandan önceleri Osmanlı idaresi altında olan bütün Orta ve Yakın Doğu, Balkan ve bazı Akdeniz ülkelerini ilgilendiren belge ve defter kayıtlarının Osmanlı Hazine-i Evrakı'nda bulunması Türk Arşivleri'ne uluslar arası bir nitelik kazandırmaktadır. Osmanlı Arşivi'ndeki belgeler arasında yer alan müzehhep fermanlar koleksiyonu ise; kültür, iktisat ve siyasi tarih açısından değerli oluşunun yanı sıra; hüsnü hat ve tezhip sanatının uygulandığı belgeleri de içermesi açısından ayrıca değer taşımaktadır. Bu müzehhep ferman ve beratlar yüzyıllar boyunca geliştirilen resmi yazışma şekillerinin en seçkin örnekleridir. Bu belgeler, dönemin idari işlerine ışık tutan örneklerdir.201 200 Binark, a.g.e., s.25. 201 Fatih Rukancı, “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”, http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzunyasamkaynagi.doc, (18 Ağustos 2006) 104 Ortaçağın en medeni milletlerinden biri olan Uygur Türklerinin şehirlerinde zengin kütüphaneler, resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler bulunmaktadır. Anadolu Selçukluları'nda da zengin kütüphaneler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler bulunmaktadır.202 Osmanlılar da aynı geleneğin devamı olarak devlet evrakını en müstesna yerlerde muhafaza etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunda devletin ilk devirlerinden başlayarak, resmi evraklar, önem derecesine bakılmaksızın kese, torba ve sandıklarda belli usul ve düzenlere göre büyük bir titizlikle saklanmıştır. Maliye defterleri hazinesi ile Defterhane hazinesi devletin önemli hazinelerindendi. Çok değerli kayıtlar ve belgeler bu hazinelerde saklanırdı. Osmanlı arşivleri, Türkiye için olduğu gibi, dünya milletleri için de en sağlam ve kapsamlı olanıdır. Üç kıtada çeşitli dil, din ve ırktaki insanları asırlarca idare eden Osmanlılar, arşivlerinde bu milletlere ait bilgileri titizlikle kağıda geçirip saklamışlardır. İstanbul'un fethine kadar Bursa ve Edirne’de arşivler teşekkül etmiştir. İstanbul’da ilk arşiv Yedikule civarında yapıldı. Topkapı Sarayının inşasından sonra, Divan-ı Hümayun’un yanında bir arşiv yapıldı. Belgeler en küçük bir müsveddeye kadar atılmadan, torba, sandık, kılıf muhafaza hatta atlas içine kondu,203 kurutulmuş mahzen depolarda saklandı. Osmanlılarda, Divan-ı Hümayundaki vesikalar kağıt veya defter şeklinde tanzim edilirdi. Defterler ciltlenir, senelere göre tanzim ve tasnif edilir, hususi odalarda saklanırdı. Bu odalara Mahzen-i evrak adı verilirdi. Yaprak halindeki vesikalar dürülüp keselere konurdu. 202 Mehmet Kalkan, “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006) 203 DAGM, Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı dönemi), Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı; yayın no. 41, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 2000. http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/Arsivciliktarihi/00001_arsivciliktarihi.htm, (13 Temmuz 2006) 105 Önemli belge ve fermanlar ise, atlas keselere ve muhafazalara yerleştirilirdi. Her dairede günlük evrak tomar yapılır, aylık evrak torbaya, yıllık evrak ise bir sandığa konur, sandıkların üzerine de muhteviyatı gösteren etiketler yapıştırılırdı. Bütün kanun, nizam, ferman ve emirler defterlere geçirilir, tasdik edilir, saklanırdı. Eski defterlere bakmak icap ettiğinde bunları hemen bulup getirecek görevliler vardı.204 Devlet arşivi, padişahın sadrazamdaki mührüyle mühürlenen üç hazineden biri idi. Hükümetin her toplantısından sonra konuşulanlar yazılır; bu mühürle mühürlenirdi. Bir defterin arşivden çıkması sadrazamın yazılı emri ile olurdu. Arşiv dışında ne kadar kaldığı da kaydedilirdi. Devlet belgeleri çok iyi tutulur, sağlam kağıtlara, silinmez mürekkeple yazılır ve çok iyi muhafaza edilirdi. Defter emini, istenen defter ve vesikayı, milyonlarca defter ve vesika arasından bir kaç dakika içinde bulabilirdi. Osmanlı Devletinde modern anlamda milli arşivcilik konusunda ilk ciddi teşebbüs, devrin maliye nazırı Safveti Paşa'nın 1845'te Enderun’daki tarihi vesika ve defterleri bir tertip içine almaya çalışması ile görülür. Tam anlamıyla modern arşivcilik ise, 1846'da Hazine-i Evrak Nezaretinin kurulmasıyla başlar ve bugünkü Başbakanlık Arşivi'nin çekirdeğini teşkil eder.205 Bab-ı Ali'nin iç kısmında, rutubetsiz bir yer seçilerek özel olarak imal edilen tuğladan bir bina yapıldı. Nezaretin başına Hazine-i Evrak Nazırı olarak sadaret mektupçusu Hasan Muhsin Efendi tayin edildi. Ayrıca arşiv çalışmalarının biçim ve yöntemini belirlemek üzere bir de geçici meclis kuruldu.206 Hasan Muhsin Efendi, Arşive belgelerinin tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten arşivcilik talimatını hazırladı ve 1849'da Hazine-i Evrak Nizamnamesi adı ile yayınlayarak arşivciliği belli bir düzene soktu. Nezaret, bir süre sonra Hazine-i Evrak Müdürlüğü unvanını almıştır. 1922’de İstanbul’da Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği kuruldu. 1923'te Hazine-i Evrak Mümeyyizliğine çevrildi. 1927'de Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği adını aldı. 204 DAGM, a.g.e. 205 Binark, a.g.e., s.29. 206Binark, a.g.e., s.33. 106 1933'te Teşkilat Kanunu gereğince, Ankara’daki Evrak Müdürlüğü ile İstanbul’daki Hazine-i Evrak Müdürlüğü, Başvekalet Evrak ve Hazine-i Evrak Müdürlüğü adı altında birleştirildi. 1937'de Hazine-i Evrak'ın adı Arşiv Dairesi Müdürlüğü’ne dönüştürüldü. 1943'te Başvekalet Arşiv Umum Müdürlüğü haline çevrildi. 1954 Başbakanlık Kuruluşu Hakkındaki Kanun çerçevesinde Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü kuruldu ve Başbakanlık Merkez Teşkilatı içine alındı. 1976 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına bağlı olarak Cumhuriyet Arşivi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Bu dairenin görevi, Başbakanlıkta Cumhuriyet döneminde biriken evrakın tanzimidir.207 Bugün yüz milyonlarca Türkçe ve Osmanlı Devletine ait arşiv malzemesi, Osmanlıdan ayrılan devletlerde kalmıştır. Mesela, Kudüs Françisten Manastırında 2644 Türkçe vesika mevcuttur. Romanya arşivlerinde 210.000 vesika olduğu biliniyor. Bunun yanında milyonlarca vesika çürütülmüş, yakılmış ve 1931'de vagonlar dolusu Bulgaristan'a satılmıştır. 500.000 kadar Türkçe defter ve vesika Bulgaristan'dadır. Bir kısım evrak da ambalaj kağıdı olarak esnafa intikal etmiştir.208 Topkapı'dan çıkarılan evrakın tasnifi için Ali Emiri Efendinin başkanlığındaki bir heyet 1918-1921 yılları arasında padişahlara göre kronolojik bir çalışma yaptı. 1921'de Mahmut Kemal İnal, devlet teşkilatlarına ve yapılan işlemlere göre 22 başlık altında topladı. 1932'de muallim Cevdet İnançalp'in tasnifi ile bu başlıklar 16'ya indirilmiş ve bunlara sonradan Vilayat-ı Mümtaze eklenmiştir. 1936'da Macaristan'dan getirtilen arşiv uzmanı Dr. Lajos Fekete eski tasnifleri bırakmış, kısaca kaynaklara sadık kalarak arşiv malzemesinin işlem gördüğü tarihteki asli düzeni içerisinde parçalanmadan tasnifini esas alan provenance (evrakların organik kuruluşlardaki kaynaklarıyla ilişkilendirilecek şekilde ayrı üniteler halinde korunmaları gerektiği anlamına gelmektedir)209 tasnif sistemini uygulamıştır.210 Bütün bu tasnif çalışmaları, işin büyüklüğü karşısında neticesiz kaldı. Son yıllarda milli bir mesele haline gelen 207 Binark, a.g.e., s.29 vd. 208 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (25 Temmuz 2006) 209 T. R. Schellenberg “Arşiv Düzenleme Prensipleri” çev. A.Oğuz İcimsoy, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.1, Nisan 1999, ss.101-111. 210 Binark, a.g.e., s.31. 107 arşivlerimiz, özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivi, yeniden ele alınmış ve genç bir kadro ile tasnif işlerine hız verilmiştir. 4.4.2.3. Arşivcilik Bilimi Arşivlerin ortaya çıkışı İ.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanmakla birlikte, arşivcilik bir bilimsel disiplin olarak 17. yüzyılda Fransa’da oluşmaya başlamıştır. İlk resmi arşiv okulları Naples’da Scuola del Grande Archivio (1811) ve Ecole des Chartes’dir (1821). Bu okullarda verilen arşiv eğitiminin ise bugün anladığımız anlamdaki arşiv eğitimi olmadığı, daha çok tarih eğitimi verdikleri ve uzun bir süre arşivciliğin tarihi yaklaşımların etkisinde kaldığı bilinmektedir. Bu durum İngiltere ve İspanya için İkinci Dünya Savaşına kadar sürerken, Avrupa’nın diğer ülkeleri 1850’den sonra arşivciliğin dört temel problemi olan: • Belgelerin arşivlere nasıl transfer edileceği, • Ayıklama işinin nasıl yapılacağı, • Niteleme ve düzenlemenin hangi düzeyde olacağı, • Arşivlerin halkın hizmetine nasıl sunulacağı konuları ile ilgilenmişlerdir. 20. yüzyılın ortalarına kadar arşiv, tarihin bir yan kolu kabul ediliyordu. Bu yüzden, bu döneme kadarki arşivcilik eğitim programları da hangi biçim altında olursa olsun tarih eğitiminin ileri düzeydeki bir bölümü olarak kendilerini gösterirlerdi. Modern arşivlerin nicelik olarak artısı ve nitelik olarak karmaşıklaşmasının getirdiği sorunların ardından, bu bilim kolu içinde yeni ve özel bir meslek türedi; Evrak idareciliği. Yüzyılın ortalarından itibaren ise enformasyon bilimi kavramı, kütüphanecilik, dokümantasyon ve tüm iletişim ortamlarının gelişimiyle birlikte yavaş yavaş yerleşmeye başladı. Nihayet, 20. yüzyılın ortalarında arşivlerde ve arşiv eğitim-öğretiminde içerik ve terminoloji açılarından değişiklikler olmuş ve bu değişiklikler 1930’lardan başlayarak arşiv bilimi teriminin yerleşmesine ve arşiv eğitim-öğretiminin dünyanın çeşitli 108 bölgelerine yayılmasına neden olmuştur.211 Binark’a göre Arşivcilik Bilimi; Arşivcilik kuramı ve uygulamalarını konu edinen bilim dalıdır.212 Arşiv biliminin uğraşı alanı kurumlar ve yönetimlerle insanların etkinliklerinin doğal ürünleri olan bilgi ve belgelerdir. Yine bu ürünleri toplumun yararına sunan kurumlar olarak arşivler, varlıklarıyla ve çalışmalarıyla arşiv biliminin uğraşı alanı içinde yer alır. Arşiv biliminin uğraşı alanı içine giren belgeler, bir devletin siyasi, idari, sosyo-kültürel, ekonomik vb. gelişmesi hakkında temel bilgileri içermeleri nedeniyle özel bir anlam ve önem taşır. Araştırmacılar bu belgelerdeki gerçeklerden yola çıkarak, günümüzdeki bazı durumların nasıl oluştuğunu anlamaya ve açıklamaya çalışır. İşte bunun gibi nedenlerle arşiv bilimi tüm aktiviteleriyle bilimsel bir disiplindir. Arşivciliğin teorik temelleri henüz sağlam bir biçimde tanımlanmış olmasa da arşiv hizmetlerinde gözetilmesi gereken bir takım erklerin oluşmasını sağlayan arşivcilik ilkelerinin varlığı, temelde bir arşivcilik felsefesinin oluştuğunu göstermektedir. Zira toplumsal ve kurumsal yapılanmada arşiv kurumu bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu durum arşivcinin görev bilincini geliştirmiştir. Mesleğinin gereklerini bu bilinç içinde en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmış, ancak mesleğinin teorik gereksinimlerine yeterince zaman ayıramayıp, elindeki bilgi ve belgelerin fiziki düzenlemesine öncelik tanımıştır. Arşivcinin mesleğin bilimsel genelleme ve felsefi yaklaşımlarına yeterince zaman ayırmaması, toplumda arşivci kavram ve olgusunun; eski, tozlu, gerekli-gereksiz olduğu dahi belli olmayan belgelerle uğraşan kişi imajı biçiminde algılanmasına neden olmuştur. 213 Kandur da Cadell’e atfen arşivcilik felsefesinin önemine değinirken; arşivciliğin tüm öğeleriyle birlikte bir bütün olarak ele alınmasının, algılama netliği açısından önemine vurgu yapmakta ve bunun için arşivcilik olgu ve olaylarını felsefi bir yaklaşımla ele almak ve felsefi bir temele oturtmakla işe başlamakta fayda görmektedir. 211 Yalvaç, a.g.m. 212 Binark, a.g.e., s.6 213 Fahrettin Özdemirci, "Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım" I. Milli Arşiv Şurası: 20-21 Nisan 1998, Ankara: T.C. Başbakanlık DAGM, 1998, 461-470. 109 Arşivciler ve arşiv çalışmaları için birleştirici güç olarak ortak bir zemin oluşturulmasını, arşivciliğin varlığını ortaya koyması ve sürdürebilmesi için bu zeminde bütünleşmenin gerekliliğini ifade etmektedir. Bu bütünlüğü sağlayacak olan arşivcilik felsefesini de; arşivciliği toplumsal ve idari yapının vazgeçilmez bir öğesi olarak görüp, kurumsal yapıyla ve bilimsel yaklaşımla bir bütün olarak ele alan ve irdeleyen yöntemli ve yönlendirici çalışmaların tümü olarak tanımlamaktadır.214 Günümüzde sıkça sözü edilen elektronik bilgilendirme ve belge yönetiminin arşivcilik boyutu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bu meslek, ortamı ve biçimi ne olursa olsun çalışma alanına giren bilgi ve belgeleri değerlendirmek ve hizmete sunmak zorundadır. Onun için de bu tür ortamlardaki bilgi ve belgeleri, alanındaki prensip ve teknikleri yeniden tanımlayarak bunlara göre ele almak ve yeni gelişmelere göre felsefi temelini oluşturmak durumundadır. Arşivciler, yeni kavramları, görüşleri ve yaklaşımları inceleyerek, yeni gelişmeler çerçevesinde felsefi temellerini oluşturmalıdır. Arşiv bilimine ve kurumuna toplumsal yapıda ve kurumsal bazda sağlam ve geçerli yeni bir statü kazandırmak, arşivciliğin oldukça önemli idari ve toplumsal değerlere sahip olduğu düşüncesini yerleştirmek, gelişimini sürdürmekte olan arşiv bilimini ve kurumsal yapısını hem uygulaması hem de teorisiyle sağlam temeller üzerine oturtarak, bilimsel geçerliliğini tartışmaya yer vermeyecek şekilde belirtmek, arşivciliğin gerek bilimsel gerekse kurumsal amaçlarının tam ve kesin olarak belirlenmesi sonucu, uygulamalara anlam kazandırmak, arşivlerin kurumsal yapılanmasında yetki ve sorumlulukların neler olması gerektiğini belirlemek ve mesleki bütünlüğü sağlamak için çaba sarf etmek gerekmektedir.215 4.4.2.4. Arşivcilik Eğitimi Türkiye’de arşivcilik eğitiminin bilimsel bir disiplin olarak ele alınması son on beş yılın ürünüdür. Arşivcilik eğitiminde, yardımcı bilim ve metotların öğreniminden amaç ise, meslekî formasyonun kazanılması için arşivci adaylarının üniversite öğrenimi 214 Patrick Cadell, “Arşivciliğin Felsefi Boyutları,” çev. Hamza Kandur. Arşivcilik Konferansları- I yay. haz. Hamza Kandur. İstanbul,1995 s, 41. 215 Özdemirci, a.g.e. 110 sırasında veya daha sonra diplomatika, paleografi, bibliyografya gibi tarih eğitimine yardımcı disiplinler, hukuk, müesseseler tarihi, tarih ve coğrafya gibi bazı bilimlerin eğitiminin sağlanmasıdır. Bu teorik ve metodik öğretim, arşivci olacaklar için zorunlu bir yoldur. Teorik bilgilerin pratik ve teknik gelişimi ise ancak, arşivlerde uygulama ile sağlanabilir. Arşivci adaylarına tasnif prensipleri ve metotları, kaynaklar, uygulama imkanları öğretilirken, bu bilgileri pratiğe geçireceği kaynaklar da temin edilmelidir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de arşivcilik genellikle tarih ve kütüphanecilik disiplinleriyle birlikte anılmakla beraber, farklı bir bilim dalıdır. Modern arşivcilik tekniklerini ülkemizde de uygulamak için dünyadaki gelişmeleri sıkı takip etmek gerekir. Bunun bir yolu da arşivcilikle ilgili yayınları dilimize kazandırmaktır. Bugün birçok tercüme ve telif eser, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nce yayınlanmıştır ve yayınlanmaya devam etmektedir.216 Özellikle son on yıl içinde enformasyon bilim dalı kapsamı içinde arşivciliğin de adının anılmasıyla birlikte, arşivciler bilgi ve belge yöneticileri olarak görülmeye ve arşivler devlet dairelerinin ve iş dünyasının evrak ve dosyalarını düzenlemekten sorumlu fonksiyonel bir hizmet birimi olarak tanımlanmaya başlamıştır. Dolayısıyla arşivler artık büro içinde üretilen evrakların düzenlendiği ve gözden geçirildiği bir birim olmanın yanı sıra, idari hizmet birimleri içinde enformasyon hizmetini yürüten bir bölüm olarak da görülmektedir.217 Cook, her ülkede aynı formatta uygulanabilecek genel bir arşivcilik eğitiminin olmayacağını, bunun yerine her ülkenin kendi şartlarına ve idari yapısına göre değişik metotları kapsayan bir eğitim programı oluşturulabileceğini söylemektedir. Genel olarak kabul edilen standartlara uymak kaydıyla, her ülkenin elinde bulunan arşiv koleksiyonuna ve idari yapısına göre bir arşivcilik programı uygulamasının doğru olacağını ifade etmiştir.218 Bu nedenle ülkemizde de arşivcilik eğitiminin, Osmanlı ve 216 Mehmet Torunlar, “Arşivcilik Eğitim Sürecinde Devlet Arşivleri”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.117-124. 217 Ataman, a.g.m. 218 Michael Cook, Arşivci Yetiştirmede İzlenecek Öğretim Programları. çev. Ömer Ertürk., haz. Jale Baysal. İstanbul: T.K.D. İstanbul Şubesi. 1984, s, 15. 111 Cumhuriyet dönemi belgelerine veya klasik ve modern arşivlere göre ele alınması, tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemi kurumlarının yapıları ile her iki dönemin iletişim ve teknolojide kıyaslanamayacak kadar farklı olması, eğitimde bu tür bir ayrımı zorunlu kılmaktadır. Türkiye'de arşiv denince akla gelen tek şey Osmanlı Arşivi olagelmiş, ancak devlet dairelerinin yavaş isleyişinden sürekli yakınılmasına karşın bunun arşivcilikle ilgili bir sorun olabileceği düşünülmemiştir. Aynı durum özel sektörde, sanayinin henüz yeni sayılabilecek denli genç olmasından dolayı enformasyon alanına gerekli ilginin gösterilmemesi şeklinde kendini göstermekte, özel arşivler ise tek tek kişilerin elinde kaldığından akıbetleri bilinmemektedir.219 1930’lu ve 40’lı yıllarda birçok alanda özellikle yurtdışında lisans ve lisansüstü eğitim için başarılı öğrenciler gönderildiği halde, arşivcilik alanı ile yeterince ilgilenilmemiştir. Arşivcilik eğitimi ve bunun bir meslek haline getirilmesi konusundaki çabalar Türkiye’de son on yıl içerisinde hızlanmış; giderek bu konunun tarih, hukuk, felsefe gibi yerleşmiş, sınırları belli, eğitimi ve istihdam alanları belli bir uzmanlık alanı haline geleceği inancı güçlenmiştir.220 Arşivcilik eğitiminin, kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitim programları ile bağlarının koparılmadan aynı ortamda sürdürülebileceğini belirten Cook, bu durumun oturmuş geleneksel eğitim yapısından kaynaklanan değişime direnme ve kapalı olma anlayışı nedeniyle her zaman uygun olmayacağını belirtmektedir. Yazar, modern ihtiyaçlara yerinde ve zamanında cevap verebilmek ve belge yönetimi anlayışı ile kamu yönetimi içinde daha etkin olabilmek için, bilgi ve belge bilimi alanında verilen hizmet ve eğitimin sürekli olarak dayanışma içinde olması gereği üzerinde durmaktadır.221 219 Ataman, a.g.m. 220 Mehmet İpşirli, “Arşivciliğin Meslek Haline Getirilmesi”, I. Milli Arşiv Şurası 20-21 Nisan 1998, Ankara: Başbakanlık DAGM, 1998, ss, 447-456. 221 Cook, a.g.e.,. s, 31. 112 Ataman Cook’a atfen modern arşiv eğitiminin gayesinin tarih bilimlerinin yönetim çalışmasını desteklediği bir senteze ulaşmak olduğunu ifade etmektedir. Bu doğrultuda tarihi arşivciliğin amacını; araştırma gereçlerini çoğaltarak ve yönetime hizmet vererek ulusal kalkınmaya yardımcı olmak seklinde tanımlanmakta ve arşiv hizmetlerinin gözle görülür biçimde yararlı olması gerektiği vurgulanarak ulusal kalkınmaya katkıları açısından değerlendirilmesi gerektiği öne sürülmektedir.222 İpşirli arşivcilik eğitimini iki grup altında ele almaktadır. Bunlardan ilki mesleki faaliyetler sırasında personelin bilgisini canlı tutmak veya yenilemek amacıyla sürdürülen kurs ve hizmet içi eğitim, ikincisi ise lisans ve lisansüstü eğitimleri içeren akademik öğrenimdir.223 Cook, arşivcilerin sahip olması gereken özellikleri; canlılık, entelektüel merak, analiz ve sentez yeteneği, düzen duygusu ve etkinlik, uyum yeteneği, kolay ve kesin ifade yeteneği şeklinde sıralamaktadır. Eğitimde uygulamalı metotların kullanılması önerilmektedir. Bunun nedeni; arşivcilik mesleğinin uygulamalı bir meslek olmasıdır. Bu yüzden bilgi toplama, metot ve teknikleri üzerindeki teorik eğitime ek olarak, eğitim programının önemli bir bölümünde uygulamalı çalışmalara yer verilmelidir.224 Ülkemizde Arşivcilik Eğitimi Gerek arşiv kaynaklarının tam anlamıyla tasnif edilmemiş olması, gerekse kurumsal bilgi ve belgelerin daha nitelikli bir biçimde düzenlenmesini ve kullanımını sağlayan belge yönetiminin henüz ülkemizde uygulanmaması, arşivcilik ve belge yönetimi eğitiminin ülkemiz açısından önemini artırmaktadır. Macar arşivci Fekete’nin ülkemize gelmesi Türk arşivciliğine yön vermiştir. Fekete, bir arşiv sınıflama sistemi olan “provenance” prensibini ülkemize getirmiş, Başbakanlık Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi personeline bu konuda eğitim 222 Ataman, a.g.m. 223 İpşirli, a.g.e., s, 448. 224 Hüseyin Odabaş, “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, AÜ. DTCF Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına Armağan içinde (138-149). yay haz: Doğan Atılgan, Ankara. 113 vermiştir. Bununla birlikte İstanbul ve Ankara’da arşivcilik konusunda konferanslar vermiş ve bu konuda raporlar hazırlamıştır.225 Bu açıdan bakıldığında ülkemizde ilk arşivcilik eğitiminin 1930’lu yıllarda başladığını söylemek doğru olur. 1970’li yıllarda arşivcilik eğitimi veren resmi bir kurumun olmadığı düşünüldüğünde, yukarıda sözü edilen çalışmaların ülkemiz arşivcilik eğitimi açısında yapılmış önemli çalışmalar olduğu söylenebilir. Ayrıca 1976’da Ankara’da Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nce kurumlar arası evrak-dosya ve arşiv kursu düzenlenmiştir. Yine 1978’de Ankara’da ODTÜ İşletmecilik Bölümü; Evrak, Dosya ve Arşiv Sistemleri konulu kısa süreli bir kurs düzenlemiştir.226 Ülkemizde lisans ve lisansüstü programlar bağlamında arşivcilik eğitimi halen dört üniversitede sürdürülmektedir. Bunlar kuruluş sırasıyla Marmara, İstanbul, Ankara ve Hacettepe Üniversiteleridir. 2002-2003 eğitim öğretim yılına kadar arşivcilik programları, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri’nde Arşivcilik Bölümü, Ankara ve Hacettepe Üniversitelerinde ise Kütüphanecilik Bölümü Arşivcilik Anabilim Dalı şeklinde yapılandırılmıştı. 2002-2003 eğitim öğretim yılından itibaren Kütüphanecilik ve Arşivcilik Bölümlerinin adlarında değişiklik yapılmış, dört üniversitede de Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü şeklinde standart bir düzenlemeye gidilmiştir. Ülkemizde arşivcilik eğitimine genel olarak bakıldığında, söz konusu eğitimin sistemli ve düzenli olarak yalnızca akademik düzeyde yapıldığı, ayrıca kurum ve kuruluşlar bağlamında personelin zaman zaman hizmet içi eğitim yöntemiyle eğitildiği görülmektedir. Akademik eğitimin fazla bir geçmişi bulunmadığı gibi, bu programlar genellikle tarih ve kütüphane bilimine yakın derslerle tamamlanmaktadır. Gerek arşivcilik gerekse kütüphanecilik ve dokümantasyon anabilim dalı öğrencilerinin, okul sonrasında mezun oldukları alanlarda çalışamamaları, bölümlerin 225 İsmet Binark, “Arşivcilik Eğitimi, Çeşitli Ülkelerde Arşivci Yetiştirilmesi Konusunda Yapılmış Çalışmalar ve Ülkemizdeki Durum", TKD Bülteni 29 (3), 1980, s. 222-223. 226 Binark, a.g.e., s. 224. 114 karma eğitime geçmesine neden olmuştur. Ancak öğrenicilere ilk iki yıllık genel eğitim sonrasında, yönelmek istedikleri alanları seçebilme şansını tanıyacak kadar çok ve çeşitli derslerin yer aldığı bir programın hazırlanması, öğrenci ve mezunların istekli bir biçimde öğrenim görmelerini ve daha nitelikli olarak mezun olmalarını sağlayacaktır. Arşivcilik eğitiminin nasıl yürütülmesi gerektiği konusu 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren artan bir hızla tartışılmaktadır. Ortaya çıkan bilimsel, toplumsal ve teknolojik gelişmeler, bilgiyi düzenleyen bilim dalları arasında bir yakınlaşmayı doğurmuştur. Almanya’da hayata geçirilmiş olan Potsdam Modeli Arşivcilik, kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitiminde yeni bir yapılanma için örnektir. Burada eğitim, üç bilim dalına yönelik ortak bir programla başlamakta, ardından da bilim dallarına göre uzmanlık eğitimi verilmektedir. Bu uzmanlık eğitimi sırasında, ana branş dışındaki iki branştan birini yan branş olarak okumak zorunludur. Bu eğitim anlayışı, kamu ve özel sektör ihtiyaçlarını karşılayabilecek arşivci yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu model kısaca ortak ancak esnek kelimeleri ile özetlenebilir.227 4.4.2.5. Arşiv Hizmetlerinin Önemi Millet olabilmede kültür varlıklarının büyük yeri ve rolü vardır. Kültür varlıklarının önemli bir bölümünü de sahip olduğumuz arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Arşivler bir ülkenin tapu senedi, bir milletin kimlik belgesi, hakları ve özellikleri ile geçmişten bugüne bugünden yarınlara bağlayan dayanağı, en değerli kültür hazinesidir. Dolayısıyla arşivler devletin ve fertlerin haklarını ve uluslar arası ilişkilerini belgeler ve korurlar. Tarihi, kültürel bir konuyu aydınlatmaya ve tespite yararlar. Bu arada ait olduğu dönemin örf ve adetlerini, sosyal yapısını, kuruluşlarını ve bunlar arasındaki ilişkileri ortaya koyarak her türlü bilimsel araştırmaya da kaynaklık ederler. 228 Arşivler ve arşivlerde muhafaza edilen belgeler milletlerin hafızası demektir. Günümüzde halen birer sorun olmaya devam eden kimi anlaşmazlıkların ortaya çıkışı ve tarih içindeki seyri izlendikten sonra yapılacak değerlendirme ile konuya dair hiç bir şey bilinmeden verilecek 227 Volker Schockenhoff, “Entegrasyon Veya İzolasyon? Gelecekte Arşivcilik Eğitimi Nasıl Yapılandırılmalı?” Türk Kütüphaneciliği, 17 (2), 2003, s.167-178. 228 Fatih Rukancı, “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”, http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzunyasamkaynagi.doc, (2 Ağustos 2006) 115 kararların temelsizliği arasındaki farkı herkes takdir edebilir. Kendi zamanında önemsiz addedilen bir belgenin, yüzlerce yıl sonra siyasî veya ekonomik bir bilinmezi aydınlatabilecek çok önemli bir tarihi kaynak olabileceği düşünülürse, arşivlik materyalin korunmasının önem ve gerekliliğini anlamak kolaylaşacaktır. 229 Ülkemizde, özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde arşiv ve arşivcilik faaliyetleri, yakın zamana kadar sadece evrak sevkinden ibaret basit bir iş gibi algılanmış ve gereken önem verilmemiştir. Ancak günümüzde arşivcilik faaliyetlerinin öneminin her geçen gün biraz daha iyi anlaşılması bu bakımdan sevindirici bir gelişme olmuştur. Bugün her sektörde arşivcilik faaliyetlerinin ve dolayısıyla arşivlerin, ait olduğu birim, kurum veya kuruluşun hizmetteki başarısına katkısı ve rolü herkesçe kabul görmektedir. Ancak yine de bu gelişmelerin yeterli olmadığını söylemek zorundayız. Zira Çorlu ölçeğinde yaptığımız tespitlerde kamu veya özel kurumlarda arşiv hizmetlerinin belge yönetimiyle ilgilenen kişiler tarafından ek bir iş olarak yapıldığı, bu kişilerin arşivcilik kariyerinin bulunmadığı gözlemlenmiştir. Belgeye arşivci gözüyle bakamayan bu kişiler mevcut evraka; kuruluşun iş süreçlerine katkıda bulunacak evraklar ve yasal saklama süresi sona erince SEKA’ya gönderilecek evraklar şeklinde bakmaktadırlar. Bir kurum veya kuruluşun başarısı, arşiv faaliyetlerinin başarısı ile doğru orantılıdır. Arşivcilik faaliyetlerine gereken önemi vermeyen ve gelişi güzel yürüten kuruluşlarda istenilen bilgiye ve aranılan belgeye zamanında ulaşılamayacağından, hizmetlerde gecikmeler ve aksamalar olması kaçınılmazdır. Arşivlerden yeteri kadar faydalanılabilmesi için her şeyden önce arşiv malzemesinin tespiti, toplanması, sistemli bir şekilde tasnif edilmesi ve sağlıklı bir ortamda korunması gerekir. Tüm bu hizmetlerin layıkıyla yerine getirilmesi, ancak arşiv konusunda yetişmiş uzman personel istihdamı ile mümkündür. 230 3473 sayılı Kanun’da arşiv malzemesinin; insanların, kamu kurum ve kuruluşlarının, devletlerin birbiriyle ilişkileri sonucu ortaya çıkan bilgi birikimi olduğu 229 DAGM, a.g.e. 230 EGM, a.g.m. 116 görülmektedir. Arşiv belgeleri oluştukları dönemin sosyal yapısını gösterir. Bu sebeple tarih sosyoloji, antropoloji gibi bilim dalları için kaynak ve yeni yapılacak buluşlar için araştırma ve geliştirmenin temelini oluştururlar. Bu belgeler artık sadece kağıt yığınları olmaktan çıkmış, sesli görüntülü malzeme, plan proje gibi kartografik belgeler, dijital veriler ( dijital fotoğraflar ve textler) de arşiv malzemesinin içine girmiştir. Bu yüzden ülkemizdeki arşivcilik eğitiminin bütün bu belgelerin sorunlarını çözüm yollarını kapsar şekilde yenilenmesi gerekmektedir. Arşiv malzemesindeki bu değişiklikle arşivciler de teknolojiye uyum sağlamak zorundadırlar. 231 Günümüzde arşivcilik belirli uzmanlık dallarına ayrılmıştır. Bu durum arşivcinin kimlik çatışmasına girmesine sebep olmaktadır. Arşivciliğin her dalı belli bir eğitim ve tecrübe gerektirir. Tasnif işlemleri için arşivciliğin teknik altyapısını bilmek yetmez. Örneğin bir hastane arşivinde çalışanın sağlık terimlerini bilmesi gerekir. Bu nedenle arşivci çalıştığı alana göre mutlaka kendini yetiştirip gerekli eğitimleri de almalıdır.232 Arşivcilik bölümlerinde verilen dersler, temelde iki ana amaca ulaşmak üzere seçilmişlerdir. Bu amaçlardan ilki, eski arşivlere, bilgilere ve belgelere ulaşabilecek ve nüfuz edebilecek arşivciler yetiştirmektir. Bu amaçla, dört senelik programın ilk iki senesinde tarih dersleri, Osmanlı Türkçesi dersleri ve genel mesleki bilgileri içeren dersler verilmektedir. Bunların yanında mesleki İngilizce dersleri de mevcuttur. Eğitimin diğer amacı ise, günümüzdeki bilgi dolaşımını tanıyacak ve buna uyum sağlayacak teknolojileri de kullanmayı bilecek arşivcileri yetiştirmektir. Bu sebeple eğitimin son iki senesinde modern arşiv alanında eğitim verilmektedir. Eğitimde Batı literatürü göz önüne alınarak çeşitli arşivleme sistemleri, genel bilgisayar dersleri, veritabanı dersleri verilmektedir. Bazı bölümlerde son iki sene klasik arşiv eğitimini devam ettirme olanağı da sağlanmaktadır.233 231 Tuba Erdoğan, “Arşivcilik”, http://www.arsivcilik.com/arsivcilik.htm, (6 Ağustos 2006) 232 Tuba Erdoğan, a.g.m. 233 Melike Durmaz, “Arşivcilik Eğitimi”, http://www.arsivcilik.com/egitim.htm, (2 Ağustos 2006) 117 4.4.2.6. Arşiv Türleri Türkiye'de var olan arşivleri temel olarak sınıflandırmak istersek, bunları devlet arşivleri ve özel arşivler olarak iki ana bölüme ayırabiliriz. Devlet Arşivleri Ülkemizdeki devlet arşivlerinin yönetimi Başbakanlık Teşkilat Kanunu ile Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne tevdi edilmiştir. Genel Müdürlük, bahsi geçen 3056 sayılı Kanun çerçevesinde kurulmuştur. Kanunun 11. maddesinde; Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri şu şekilde belirlenmiştir. a) Millî arşiv politikasının esaslarını belirlemek, bu esasların uygulanmasını takip etmek ve denetlemek, b) Devlet ve millet hayatını ilgilendiren her türlü bilgi ve belgeleri toplamak, değerlendirmek ve saklamak, c) Çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile özel şahısların elinde bulunan arşiv malzemesini tespit etmek, toplamak, gerektiğinde satın almak, bunların tamir ve restorasyonunu yapmak, tasnif ve tercüme etmek, uygun görülenleri yayınlamak, d) Yurt içi ve yurt dışı arşivcilik ve bununla ilgili bilimsel gelişmeleri takip etmek, bu alandaki eserleri tercüme etmek, yayınlamak, önemli ve değerli arşiv malzemesini yurt ve dünya bilim çevrelerine sunmak e)Tarihî, kültürel ve estetik değeri olan arşiv malzemesinden koleksiyonlar yapmak, gerektiğinde arşiv müzesi kurmak ve sergiler açmak, f) Arşiv malzemesinin tahribini önleyecek tedbirleri almak, arşiv laboratuarı kurmak, g)Arşiv malzemesinin kopyalarını çıkararak devamlılığını sağlamak ve bunları küçük hacimlere döndürmek için film, mikrofilm, fotokopi ve gerektiğinde diğer ileri teknikleri uygulamak, h)Devlet arşivlerinden yararlanma esaslarını belirlemek, arşivlerdeki araştırma taleplerini değerlendirmek ve gerektiğinde izin vermek, i)Her türlü bilgi ve arşiv malzemesini derlemek, ayıklamak ve her an kullanılır hale gelecek şekilde tasnif ederek muhafaza etmek, j)Kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde ayıklama, saklama ve imha işlemlerini denetlemek, k)Makamca verilen benzeri görevleri yapmak. 118 DAGM, bu işleri yapabilmek amacıyla üç Daire Başkanlığına ayrılmıştır. i- Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı bünyesinde Osmanlı devletinin kuruluşundan Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar çok az sayıda belge bulunmaktadır. Osmanlı arşivinin hangi tür belgeleri içerdiğini Osmanlı Arşivi Rehberinde görmek mümkündür. Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nın görevleri; Osmanlı dönemi ve öncesine ait arşiv malzemesinin tespiti, toplanması, korunması, tasnifİ araştırma hizmetlerinin verilmesi, arşiv müzesi kurulması, sergiler açılması, arşivcilik alanında yayın faaliyetlerinin yapılması, tercümeler yapılması belge kataloglarının hazırlanması, arşiv belgelerinin bilgisayar ortamına aktarılması için teknolojinin takip ve uygulanması. ii- Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı Türk devlet ve millet hayatını ilgilendiren tarihî, hukukî, idarî, siyasî, iktisadî, bilimsel ve kültürel içerikteki her türlü belge bulunabilmektedir. Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı'nın Görevleri; kamu kurum ve kuruluşlarında oluşan, arşiv malzemesini tespit etmek, malzemeyi devir almak, tasnif etmek, zararlı etkenlerden korumak üzere gerekli tedbirleri almak. Tahribe uğramış arşiv malzemesini aslına uygun olarak restore etmek, malzemenin, değerlendirilmesi için gerekli ilmi ve teknik hazırlıkları yapmak, araştırma taleplerini değerlendirmek, arşiv malzemesini araştırmacıların hizmetine sunmak, yeniden oluşmakta olan arşivlik malzemeyi kontrol altına almak. Kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde ayıklama, saklama ve imha işlemlerini denetlemek, genel müdürlükçe tespit edilmiş olan millî arşiv politikası esaslarının uygulanmasını takip etmek ve denetlemek. Arşivcilikle ilgili bilimsel gelişmeleri takip ederek gerekli görülen yenilik ve teknolojiyi almak ve bu konudaki yayınları tercüme ederek yayına hazırlamak. Arşiv malzemesinin tanıtımı için çeşitli koleksiyonlar hazırlamak, arşiv müzesi kurmak, sergiler açmak ve yayın faaliyetlerinde bulunmak, arşiv belgelerinin kataloglarını hazırlamak, arşiv hizmetlerini 119 dijital ortamıa aktarmak, arşiv malzemesinin korunması ve hacimce küçültülebilmesi için film, mikrofilm, fotokopi ve gerektiğinde diğer ileri teknikleri uygulamak. iii- Dokümantasyon Daire Başkanlığı Dokümantasyon Daire Başkanlığının görevleri arasında Kurum ve kuruluşların bünyesinde faaliyet gösteren kütüphane, dokümantasyon, enformasyon ve diğer bilgi merkezlerinin toplu katalog, bibliyografya, yayın listesi, duyuru bülteni, indeks, öz dergileri gibi ikinci el kaynakları; ayrıca ansiklopedi, sözlük ve benzeri müracaat kaynaklarını tespit etmek ve derlemek, bulunmaktadır. Koleksiyonun büyük bir kısmı, kamu kurum ve kuruluşlarında üretilen dokümanlardan teşekkül etmiştir. STK’lar ve şahıslara ait sosyal ve beşeri konulardaki yayınlar da bağış, değişim ve satın alma yolu ile temin edilmektedir. Temin edilen dergilerdeki makaleler ile abone olunan günlük gazetelerdeki, Türkiye’nin gündeminde yer alan önemli olaylarla ilgili haber, makale ve yorumlar indekslenerek, bilgi bankasında değerlendirilmektedir. Ayrıca bilimsel toplantılarda sunulan tebliğleri ihtiva eden kitaplar, armağan kitaplar ve çeşitli bilimsel çalışmaların toplandığı metinler de indekslenerek bilgi bankasında değerlendirilmektedir.234 Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü mevcut daire başkanlıklarıyla yayın faaliyetlerinde de bulunmaktadır. Genel Müdürlüğün 6, Osmanlı arşivi daire başkanlığının 45, Cumhuriyet arşivi daire başkanlığının 22, Dokümantasyon Daire Başkanlığının 20 adet yayını bulunmaktadır. Bu yayınlar daire başkanlıklarının tanımlanan görevleri doğrultusunda hazırlanmışlardır. 234 Tuba Erdoğan, “Devlet Arşivleri”, http://www.arsivcilik.com/devletarsivi.htm, (7 Ağustos 2006) 120 Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Genelkurmay Başkanlığı ATASE Arşivi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, Türk Tarih Kurumu Arşivi gibi kamuya ait pek çok arşivin olduğu bilinmektedir. Özel Arşivler Amaçlarına ve sahiplerine göre değişiklikler arz eden pek çok özel arşiv türü bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Basın-Yayın Arşivleri, Şirket Arşivleri, Kent Tarihi Arşivleri, Hastane Arşivleri, STK Arşivleri, Eğitim Kurumları Arşivleri, Banka Arşivleri olarak sayılabilir. 4.4.2.7. Dijital Arşivler Yirmi birinci yüzyılda klasik bilgi toplama ve değerlendirme hizmetleri değişim göstermiş ve dijital bilginin depolanması, arşivlenmesi, süzülmesi, erişilmesi daha çok önem kazanmaya başlamıştır. Bilginin günümüzde mutlak güç olarak ortaya çıkması, kurumsallaşmış, ticari bilgi depoları (Elektronik Kütüphaneler) oluşmasına neden olurken, bir yandan da sınırsız özgürlük ortamı olan internette bireylerin ya da küçük grupların ticari amaç taşımayan arşivlerinin oluşması kaçınılmaz olmuştur.235 Elektronik ortamdaki belgelerin arşivlenmesi kulağa hoş gelmekle birlikte, teknik açıdan çok ciddi iki sorunu da beraberinde getirmektedir; orijinallik tespiti, yani elektronik ortamda belgenin orijinalliğini garanti altına alınabilmesinin zorluğu ve teknoloji eskimesi. Arşiv belgeleri, yüzyıllarca belki de sonsuza kadar yaşaması gereken belgelerdir. Dijital ortamdaki belgenin orijinallik tespiti sorunu olmasa bile ömrü nihayet iki yılla sınırlı kalmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler her iki yılda bir mevcut teknolojinin rafa kaldırılması gibi olumsuz bir sonuç doğurmaktadır. İki yılda bir teknoloji yenileme zorunluluğu, belge format değişikliklerinden ortam uyumsuzluklarına kadar bir dizi problemi gündeme getirmektedir. 235 Göksel Armağan, “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları, Önemi ve Bazı Örnekler” http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf, (11 Temmuz 2006) 121 Arşivlerde Bilgisayar Kullanımı Arşivlerde bilgisayar kullanımı 1960’lı yıllarda başlamıştır. 1964’de Brüksel’de yapılan “Uluslararası Arşiv Konferansı”nda arşivlerde bilgisayar kullanılması dile getirildi. Arşivlere bilgisayar, yardımcı araçlar şeklinde girmiştir. 1970’li yıllarda arşivlerde bilgisayarlar, uzmanların yardımıyla elektronik daktilo gibi kullanılmaya başlanmıştır. 1980’ler ise daha ileri sistemlerin geliştirilmesi çabaları ile geçmiştir. 236 Gelişen teknolojiye paralel olarak bilgisayarın aktif düzeyde kullanılmasıyla birlikte arşivcilikte de MARC (Machine Readable Catologing) bilgisayar tarafından okunabilir katalog sınıflama formatları kullanılmaya başlanmasıyla standart veri hizmetleri oluşturulmuştur. Verilerin bilgisayar ortamına aktarılmasıyla arşivcilikte bilgisayar destekli veri hizmetleri gelişmiştir. Günümüz teknolojisine bağlı olarak arşivlerde bilgisayarlar, bilgileri sayıp sıralayarak değil ansiklopedik şekilde ve kullanıcı istekleri doğrultusunda bilgiyi işleyebilmektedir. Bilgiyi işlemekten kasıt, bilginin düzenlenmesi, saklanması ya da onun üzerinde matematiksel, mantıksal ya da görsel olarak işlenilirliğini sağlamaktır.237 Arşiv Belgelerine Dijital Erişim ve Kullanım Arşivcilikte bilgisayar kullanımının en önemli faydaları; arşiv dokümanlarının dijital ortama aktarılarak ana belgenin yıpranmasını önlemek suretiyle sonraki kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarmak ve bilgiye ulaşmada hem en yüksek hıza erişmek, hem de aynı anda birden çok kullanıcının hizmetine bilgiyi sunmak şeklinde özetlenebilir. Bilgisayar ortamında bilgi ve belge sunumu; off-line (sabit disk-depo sistemi) ve on-line (intranet-internet) erişim yöntemleriyle gerçekleştirilmektedir. Arşiv belgelerinin korunması, arşivlenmesi ve yayınlanması birçok zorluğu da beraberinde getirir. Oysa arşiv belgelerinin elektronik ortama geçirilmesi, dönüştürülmesi, korunması ve hizmete sunulması beraberinde birçok kolaylığı da 236 Hamza Kandur, Arşivlerde Kullanıcı Hizmetleri ve Bilgisayar Kullanımı, Başbakanlık I. Milli Arşiv Şurası, Ankara, 20-21 Nisan 1998, s.579. 237 Mehmet, Kalkan, “Arşivcilikte Bilgisayar Kullanımı”, http://www.arsivcilik.net/bilgisayar.html, (24 Haziran 2006), s.1. 122 getirmiştir. Oldukça geniş kapsamlı, çok yer kaplayan dijital verileri depolamak için büyük veri ambarlarına (data warehause), bu veri ambarlarındaki bilgileri arayıp bulmak ve verileri bir yerden bir yere aktarmak için güçlü bilgisayar ağlarına ihtiyaç vardır.238 Ülkemizdeki milli arşivlerde kayıtlı özellikle bilimsel ve sanatsal yazma kitapların -özellikleri de göz önüne alınarak- orijinal yapılarına zarar vermeden dijital formata dönüştürülerek hizmete sunulması yönünde çalışmalar mevcuttur. 4.4.3. Belge Yönetimi Belge Nedir? Belge yönetimi teriminin muhtevasını gerektiği biçimde anlaşılabilmesi için öncelikle belge kavramına göz atmakta yarar görüyoruz. Güncel Türkçe sözlükte belge kelimesi; bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman olarak tanımlanmaktadır.239 Süreç ya da varlık olarak soyut bilginin ancak nesneler üzerine aktarıldığı zaman elle tutulur, gözle görülür hale geldiğini biliyoruz. Çok genel anlamıyla, bilgi taşıyan kil tablet, yontu, papirüs, harita, yazma, kitap, dergi, resim, film, kaset, CD-ROM, DVD, ağ aracılığıyla erişilebilen web sayfası, vb. gibi nesneler belge olarak adlandırılmaktadır. Tıpkı bilgi terimi gibi, belge terimi de tanımlanması güç terimlerden biridir. Document sözcüğü Latince docere (öğretmek, bilgilendirmek) fiili ile –ment (araçlar) son ekinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Yani belge terimi öğretmeye veya bilgilendirmeye yarayan ders, deney ya da metin gibi araçlar için kullanılmaktadır.240 Briet, bir olguyu temsil etmek, yeniden yaratmak ya da ispatlamak için korunan ya da kaydedilen tüm somut ve sembolik işaretleri belge olarak tanımlamıştır. Ona göre yıldız, selden sürüklenen bir taş, yaşayan bir hayvan belge 238 Yaşar Tonta, “Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler”, Ankara: Bilgi Dünyası, cilt: 1, sayı: 1, 2000, s.106. 239 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=belge, (1 Ağustos 2006) 240 Yaşar Tonta, Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları, Kütüphaneciliğin Destanı Sempozyumu, 21-24 Ekim [Ankara: 2004.] 123 değildir ama yıldızların fotoğrafları ve katalogları, mineraloji müzesindeki kataloglanmış taşlar ve hayvanat bahçesinde gösterilen hayvanlar belgedir.241 Birçok meslek mensubunun (kütüphaneciler, arşivciler, müzeciler, diplomatik bilimiyle uğraşanlar, hukukçular, vb.) ilgi alanına giren bu terim, değişik disiplinlerin mensupları tarafından değişik şekillerde tanımlanabilmektedir. Örneğin, çoğu kimse kitap, dergi, arşiv malzemesi gibi nesneleri belge olarak nitelendirmekte çok fazla zorluk çekmezken, kil tablet, heykel, bir bitki, insan ya da hayvana ait kataloglanmış bir müze malzemesi (kemik, vs.) gibi nesneleri birer belge olarak nitelendirmekte zorluk çekmektedirler. Oysa bilimsel ve teknolojik bakış açısıyla ele alındığında bir müze nesnesi bu nesnenin yazılı tanımından daha değerlidir ve bu nedenle bibliyografik açıdan da belge olarak değerlendirilmelidir.242 Belge, bulunduğu ortama ve türüne bakılmaksızın kurum içindeki her türlü iletişim ağıyla akan bilgidir. Belge kavramı bilgi teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak kavram ve yapı olarak doğal bir değişime ulaşmıştır.243 Belge terimi geleneksel olarak bir ortam ve bu ortamda kayıtlı yazı veya işaretlerden oluşmaktadır. Çeşitli disiplinlerde belge, biçim, işaret ve ortam açısından ele alınarak ayrı ayrı incelenmektedir. Belgelerin giderek daha fazla elektronik ya da ağ temelli olarak üretilmesi, düzenlenmesi, iletilmesi, kullanılması ve saklanması, geleneksel belgeler için geçerli olan ilke ve yaklaşımları da köklü değişikliklere uğratmaktadır. Örneğin, bilgiye herhangi bir zarar gelmeden bilginin kayıtlı olduğu ortam kolayca değiştirilebilmektedir.244 241 Michael Buckland, “A Brief Biography of Suzanne Renée Briet”, Scarecrow Pres, Berkeley, 2005, http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/Brietaut2.pdf, (3 Ağustos 2006) 242 Michael Buckland, “Centenary of Madame Documentation; Suzanne Briet, 1894-1994”, http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/brietjas.html, (3 Ağustos 2006) 243 Cengiz Aydın, “Bilgi Teknolojilerinin Belge Yönetimine Etkisi ve Elektronik Belge Yönetimi”, Bilgi Dünyası 2005, 6(1) ss. 89-97. 244 Tonta, a.g.m. 124 Evrak; bir kurum, kuruluş, örgütlenme veya bir işin yapılması sırasında yaratılan, teslim alınan, işlenen veya saklanan, biçimi veya üzerinde bulunduğu ortam ne olursa olsun, kayıtlı bilgi veya belgelerdir. Evrakın değerlendirmeden sonra süresiz olarak saklanması gerektiğine karar verilenlerine arşiv malzemesi, bunların yarı güncel aşamada olanlarına ise arşivlik malzeme denir. Arşiv ise, üzerinde kayıtlı olduğu bilgi ne olursa olsun arşivlik değer nedeniyle saklanan, güncel olmayan belge veya bilgilerin saklandığı mekanlardır. Dolayısıyla başlangıçta resmiyeti ve resmi kurumları kapsayan arşiv ve evrak kavramı, şimdilerde güncelliğini yitirmiş ve üzerinde bilgi kayıtlı her türlü ortamı barındıran kavramlar olarak karşımıza çıkmışlardır.245 Belge Yaşam Döngüsü Belge yönetimi açısından son derece önemli bir hususun altını da çizmek gerekmektedir; belgelerin üretiminden imhasına kadar geçen sürece belge yaşam döngüsü denilmektedir. Bu döngünün sağlıklı işlemesi, belgeden beklenen faydanın sağlanabilmesi için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle belgenin her aşamasına belge yöneticisinin müdahil olması şarttır. Bu noktada belge yöneticisi, belgenin kendisi kadar önemli görünmektedir. Belgenin yaşam döngüsü, belgenin üretilmesinden, kullanılması, saklanması, aktif olmayan dosyaların saklama planları, aktif dosyalara transferi ve son olarak imhasını içine alan süreçtir; yani belgenin doğumundan ölümüne kadar sürdürdüğü hayatın ifadesidir. Belge yaşamının herhangi bir noktasında nerede olacağı, belgenin bulunduğu ortamın ne zaman değişeceği, ne zaman ikinci nüshasının oluşacağı, değiştirileceği, pasif hale geleceğiyle ilgilidir. Yaşam döngüsü kavramı kağıt belgeler için belgenin üretimi, dağıtımı, korunması, kullanılması ve imhasını içermektedir. Belge yönetiminin temelinde var olan bu tanımların, elektronik belge kavramı ortaya çıkınca gözden geçirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Zira bu ifadeler elektronik belgenin yaşam döngüsünü tam olarak karşılamamaktadır. Kağıt belgenin yaşam döngüsü, üretilmesiyle başlarken, elektronik belgenin yaşam döngüsü bilgisayara dayalı bilgi 245 Holm A. Leonhardt, “Kütüphane Malzemesi Nedir, Arşiv Ve Müze Malzemesi Nedir? Dokümantasyon Malzemesinin ve Kurumlarının Sınıflandırılması Hakkında Bir Deneme”, çev. İshak Keskin, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.2, 2000, ss.79-95. 125 sisteminin tasarımıyla başlamalıdır; belgenin saklama süresi, imhası, belgenin tasnifi ve sistem içinde bilginin akışıyla ilgili kararlar bu aşamada alınmalıdır.246 Eğer yaşam döngüsü kavramı bir yönüyle kullanım sıklığıyla tanımlanıyorsa, elektronik belgelerin aynı anda aktif, yarı-aktif ve pasif safhalarda yaşamaları mümkündür. Bu sebeple elektronik belge yönetim sistemi oluştururken bu husus dikkatle göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde belgelere zamanında ve etkin bir şekilde ulaşmada ciddi sorunlar yaşanabilir.247 4.4.3.1. Belge Yönetimi Nedir? Arşivcilik Terimleri Sözlüğü’nde belge yönetimi; belgelerin üretim, korunma, kullanım ve düzenlenmesinde veya bütün yaşam döngüsü süresince etkinlik ve ekonomi sağlamayı güden idari yönetimin bir bölümü şeklinde ifade edilmektedir.248 Belge yönetimi, örgütlerin işlerini yürütmesi sırasında ürettikleri veya dışarıdan aldıkları belgelerin kontrolünün sağlanmasına, dağıtımına, erişimine, dosyalanmaları ve imha edilmelerine yönelik, her çeşit örgütte uygulanabilecek bir yönetim sistemidir. Belge yönetimi ve kurumsal yönetim, bir işletmede iç içe girmiş, ayrılmaz ve doğrudan ilişki içinde olan ilke ve yöntemlere sahiptir. Bu nedenle belge yönetimi, idarenin ortak beklentileri ya da ihtiyaçlarının elde edilmesi sırasında, belgelerin yönetilmesi için gerekli olan kurumsal bir fonksiyon veya disiplin dalı olarak da tanımlanabilir. 249 Belge yönetimi, üretilmelerinden dosyalanmalarına, kullanımlarından değerlendirilmelerine ve arşivlere naklinden son düzenlemelerine kadar olan bütün aşamalarda, belgelerin, belge yönetimi sistemi içinde yer alan araç-gereç, yöntem ve alt sistemler bütünü ile yönetilmesi şeklinde ifade edilebilir. 246 Cengiz Aydın, a.g.m. 247 Hamza Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, Arşiv Araştırmaları Dergisi, 1 (1),1999, s.38. 248 Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, Dictionary Of Archival Terminology, çev. ve yay. haz. Bekir Kemal Ataman, İstanbul: AREM., 1995, s.139. 249 Hüseyin Odabaş, “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): s.36-57. 126 Belge yönetiminin temel amaçlarını özetlemek gerekirse; kurumun gerekli gördüğü belgelerin toplanması, korunması ve kullanıcıların hizmetine sunulması, tam, doğru, uygun ve kullanılabilir belgelerin saklanması, bir sorumluluktan öte, belgelerin bir değer veya bir bilgi kaynağı olarak yönetilmesi ve tasarruf sağlanmasıdır. Belge yönetiminin özü, iç bilgi kaynaklarını ve dokümanlarını tanımlamak ve yönetmekle ilgilidir. Bunun anlamı, bilgi taşıyıcılarının ve belgelerin tanımlanması ve böylece onlara erişimin etkin ve hızlı bir şekilde sağlanabilmesidir. Belge yönetimi; kurumsal bilginin yönetimi, iş uygulamaları, iş süreçlerinin analizi, kurumda bilginin akışı ve bunların birbirlerini desteklemesini içerir ki, bu da kurumun kendi hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelmektedir.250 Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına doğru modern arşivlerin gerek nicelik gerekse niteliği yönüyle karmaşıklaşmasının getirdiği sorunların ardından, bu bilim dalı içinde yeni ve özel bir meslek türü olarak belge yönetimi disiplininin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak arşivciliğin içeriği ve tanımları da değişime uğramıştır. Arşivler; tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya organizasyonlar tarafından, kendi var oluş amaçları doğrultusunda ve kendi fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü olarak tanımlanmaya başlamıştır.251 Belge üretim miktarının beraberinde getirdiği ve gün geçtikçe artan sorunlar, miktar ve çeşitliliği bakımından dünyanın bütün ülkelerinde benzerlik göstermektedir. Bu nedenle geçmişten günümüze kalan arşiv kayıtları ve günümüz kurumlarında üretilmekte olan belgelerin, arşivcilik ve belge yönetimi teknikleri ile kontrol altına alınması kaçınılmaz olmuştur. Aynı zamanda kendi idari ve kültürel yapılarına göre her 250 Fahrettin Özdemirci, “Kurumsal iletişim ve belge yönetimi”, I. Uluslararası Bilgi Hizmetleri Sempozyumu: İletişim (25–26 Mayıs 2006, İstanbul). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 2006. 251 Ataman, a.g.m. 127 ülkenin arşivcilik eğitimine gereken önemi göstermesi, sağlıklı bir arşiv kaynağının nitelikli bir biçimde gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlayacaktır. 252 Belge yönetimi kavramı, kurum ve kuruluşlarda üretilen belge miktarının son elli yıl içinde hızla artması sonucunda ortaya çıkmış ve adı arşivcilikle beraber anılmaya başlamıştır. Henüz arşiv malzemesi kimliği kazanmadan önce belgeleri, üretimden arşivlerde düzenlemeye kadar kontrol altına almak amacıyla oluşturulan belge yönetimi, son yıllarda bürokratik işlemlerini disipline etmek isteyen birçok devletin önemsediği bir alan olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında sanayileşme süreci ile başlayan belge üretimi artışı, kurumsal belgelerin denetimini zorunlu kılmıştır. Ancak söz konusu denetim, belli bir bilgi birikimi ve teknik deneyime sahip olmayı gerekli kıldığı için belge yönetimi eğitimine, arşivcilik okullarının yanı sıra, ya arşivcilik ya tarih programlarının altında, ya da doğrudan belge yönetimi programı oluşturularak yer verilmeye başlanmıştır.253 Belge yönetimi disiplini, daha nitelikli belge üretimi sağlamak ve arşivlere devrine kadar geçirecekleri evreler boyunca belgeleri kontrol altına almak amacıyla ortaya çıkmıştır. Belge yönetimi bir anlamda belgeleri, gerek kurumsal kullanımları boyunca, gerekse arşivlere devredilmelerinden sonra kontrol altına aldığı için arşivciliği de içeren bir disiplindir. Ayrıca belge yönetimi, kopya yönetimi, büro yönetimi, güvenlik sistemleri, dosyalama, bilgi teknolojileri, arşiv depoları gibi çok çeşitli unsurlardan oluşan bir sistemdir.254 Belge yönetiminin en önemli pozitif etkilerinden biri; kurum bürokrasisini düzene sokarak bir taraftan zaman ve kaynak israfını önlerken, diğer yandan da kurum içi ve kurumlar arası bilgi ve belge akışına yön ve düzen vermesidir denilebilir. İşletmelerin büyüdükçe devlet yapısı gibi hantallaştıkları, devletlerin de küçüldükçe şirket gibi canlı, dinamik ve daha fonksiyonel bir yapıya büründükleri bilinen bir 252 Ataman, a.g.m. 253 Hüseyin Odabaş, “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına Armağan içinde (138-149). yay. haz. Doğan Atılgan, Ankara: Ankara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü. 254 Hüseyin Odabaş, “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): s.36-57. 128 gerçektir. Kurumları büyüdükçe hantallaştıran bürokratik yapıdan koruyacak en önemli etkenlerden biri belge yönetimidir. Odabaş, belge yönetimi yaklaşımının kuruluşlara sağlayacağı yararları, Hare ve McLeod’a atfen şu şekilde listelemiştir: • Para, kaynak ve yer tasarrufu sağlar. • Yasal koruma sağlar. • Doğru zaman ve biçimde, doğru bilgiye hızlı erişimle verimliliği artırır. • Kurumsal işlemlerle ilgili bilgi kaynaklarının tümünü kullanıma açar. • İş akışının verimliliğini artırır. • İş hayatında personeli daha çok tatmin eder. • İşletmenin beklenmeyen bir felaketle karşılaşma ihtimalini en aza indirir veya böyle bir olay karşısında işlerin aksamasını önler.255 Kurum ve kuruluşlar faaliyetlerinde daha etkin olabilmek için kurumsal işleyişlerini kontrol altına alma ihtiyacını her zaman hissetmektedir. Bu nedenle belge yönetimi uygulamaları, herhangi bir organizasyonun veya kurumun yasal yükümlülükleri ve işlemleri sırasında ürettiği veya dışarıdan aldığı belgeleri kontrol altına almak, dağıtımını gerçekleştirmek, dosyalamak, erişimini sağlamak ve değerlendirmeayıklama-imha işlemlerini yürütmek için sahip olması gereken en önemli idari fonksiyonlardan birisidir. Belgeler de kurumsal faaliyetler sonucunda ortaya çıkan ürünler olmaları nedeniyle, kurumun verimliliğini etkileme ve bu verimliliğin düzeyini belirleme özellikleri vardır.256 Yeni teknolojilerin rastgele kullanılması, kurumlarda kargaşaya ve sonradan işin içinden çıkılmaz durumlara yol açmaktadır. Günümüzde kurumların yaşadığı belge yönetim sorunları, geçmişte kurumların ürettiği belgelere ilişkin belge yönetim tekniklerini uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Teknoloji ile birlikte belge yaşam döngüsü hızla değişmiştir. Bu değişim doğrultusunda önlemler alınmazsa, kurumların geleneksel ortamlarda yer alan belgeler konusunda yaşadığı sıkıntıdan çok daha fazlasını üstelik geriye dönüşü olmayacak biçimde yaşamaları olasıdır. Bunu 255 Odabaş, a.g.m. 256 Özdemirci, a.g.m. 129 engellemek, kurum ve kuruluşlarda belge yönetim metot ve tekniklerinin vakit kaybedilmeden uygulanmasına bağlıdır. Elektronik Belge Yönetimi Elektronik belge yönetimi; bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler paralelinde ortaya çıkarak kurumsal yapıya yansıyan bir belge yönetim anlayışıdır. Bilgisayar ve ağ teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla artık kurumlar belge üretim ve iletimini dijital ortamda yapmaktadır. Elektronik belgeler genel olarak bir bilgisayar sistemi bünyesinde üretilen, işlenen ve saklanan belgeleri tanımlar.257 Elektronik belge yönetimi bu belgelerin tüm süreçlerde sistematik bir biçimde yönetilmesini ifade eder. Belgeleri kağıt kullanmadan üretip saklama, imha etme ve belge merkezine bir kopyasını gönderme özelliklerine sahip elektronik belge yönetim programları bilgi teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte ortaya çıkmıştır. Artık kurumların işlevleri gereği üretilen belgelerin, iletim ve saklanması daha etkin bir biçimde bilgisayar sistemleri aracılığıyla yerine getirilmektedir. Kelime işlemci uygulamalarıyla yazışmaları üretmek, kalem, kağıt veya daktiloyla üretmekten daha verimli olmaktadır; bu bağlamda elektronik belge yönetimi üzerinde durulması ve karşılaşılan sorunların, bir belge yönetim aktivitesi olarak çözülmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Çağımızın bu yeni ürününü etkin bir şekilde yönetmek kurumsal başarı açısından çok önemlidir.258 Günümüzde kurumlar bilgi teknolojilerinin de katkısıyla ürettikleri her türlü belgeyi kayıt altına alabilmektedirler. Bu durum başlangıçta son derece olumlu ve cazip bir gelişme gibi görünse de ileriki aşamalarda kurum belleğini bir belge çöplüğüne dönüştürmekte ve içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Etkin bir belge yönetim sistemiyle bu belgelerin ayıklanıp düzenlenerek ileriki kullanımlar için anında erişime hazır hale getirilmesi, dahası her geçen gün değişen ve gelişen teknolojilerle bilgi, belge ve dosya formatlarında meydana gelen değişikliklerin yol açacağı olası belge kayıplarının önüne geçilmesi fevkalade önemlidir. 257 Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, s.16. 258 Aydın, a.g.m. 130 Teknoloji bağlamında yaşanan önemli değişimlerden biri kağıt belgeler dışında yoğun bir şekilde yönetilmesi gereken bir belge türünün yani elektronik belgenin varlığıdır. Bu belge türüyle birlikte, klasik kâğıda dayalı belge türlerinin yönetilmesini ifade eden belge yönetimi yeni bir boyut kazanmıştır. Bilgi teknolojilerinin ortaya koyduğu yeni belge türlerini yönetmek klasik belge yönetim anlayışlarıyla mümkün değildir. Özellikle geleneksel belge yönetiminin önemli iki unsuru; provenans prensibi ve orijinal belge kavramını bu bağlamda yeniden değerlendirmek gerekmektedir.259 Provenans aynı kaynaktan gelen belgelerin üretim birimlerine göre düzenlenmesini öngören bir prensiptir. Ancak günümüzün modern ve dinamik örgütlerinde elektronik ortamda bir belgenin provenansını belirlemek oldukça zordur. Bu yüzden provenansı günümüz modern örgütlerine uygularken belge üretimini birimlere değil fonksiyonlara bağlamak gerekmektedir.260 Elektronik belgelerin üretimi, saklanması ve imhası da geleneksel belgelerden çok farklıdır. Elektronik belgenin üretiminde mutlaka sistem ve format tanımlaması yapılmalı, belgenin yaşam döngüsü iyi tespit edilmelidir. Özellikle kurum dışında üretilen e-posta ve web belgelerinin ayrı bir yönetim anlayışıyla değerlendirilmesine dikkat edilmelidir. Web belgeleri yapıları gereği dinamik belgelerdir. Bu nedenle güncellemelerde mutlaka evveliyatlarıyla ilintilendirilmelidirler. Elektronik belgelerin saklanmasında kolay erişim kadar güvenlik de ön planda tutulmalı, yazılım ve donanım eskimelerine karşı gerekli önlemler belge üretim aşamasında ele alınmalıdır. Elektronik belgelerin imha süreci yasal ve kurumsal gereklilikler çerçevesinde belirlenmelidir. Düzenli imha elektronik belge yönetim yapısının yönetilebilirliğini, güncel olmayan belgelerin ayıklanmasına ve etkili bir geri iletim sisteminin oluşmasına imkan verir.261 Ancak elektronik bilgi yönetiminin birkaç bilgisayar ve uygun bir yazılımla kurgulanamayacak kadar geniş kapsamlı ve karmaşık bir sistem olduğu da hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Kandur, optimal bir EBYS için uygun yazılım ve donanımın 259 Aydın, a.g.m. 260 Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, s.19. 261 Aydın, a.g.m. 131 yanında kurum politika ve süreçlerinin de kurumsal başarı için önemini vurgulamaktadır.262 4.4.3.2. Belge Yönetimi ve Arşivcilik Arşivcilik literatüründe güncel belgeler ve yarı güncel belgeler kayıt yöneticisinin, güncel olmayan belgeler ise arşivcinin sorumluluğunda kabul edilmektedir. Ancak bu ayrım görecelidir; özel kurum ve kuruluşlarda kayıt yöneticisi, güncel ve yarı güncel belgelerin yanı sıra güncel olmayan belgelerden de sorumlu olabileceği gibi kimi kurum ve kuruluşlarda da arşivciler yarı güncel belgelerin sorumluluğunu üstlenebilmekte ve güncel belgelerle ilgili sorunlar üzerine çözüm üretebilmektedirler.263 Bugün gelinen noktada belge ve arşiv yönetimi kavramları birbirinden ayrılmaz iki unsur haline gelmiş; biri diğerinden bağımsız olarak da olabileceği gibi birinin var olmaması durumunda eksikliği tüm sistem içinde hissedilir olmuştur.264 Aslında arşivcilik de belge yöneticiliği de aynı konuyla yani belgeyle ilgilenmektedir. Her iki disiplini de birbirinden kesin hatlarla ayırmak oldukça zordur. Özellikle işletmelerde belge yöneticilerinin genellikle arşiv faaliyetlerini de yürüttükleri, öyle olmasa bile belgenin arşivlik malzeme veya arşiv malzemesi olabileceği konusunda teknik bilgi ve donanım sahibi olmaları gerekliliğinden yola çıkacak olursak, belge yöneticilerinin aynı zamanda arşivcilik formasyonuna sahip olmaları gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu noktada arşivcilerle belge yöneticileri arasında bir ayrım yapmak gerekirse; arşivciler belgenin her aşamasıyla organik olarak ilgilidirler. Belgelerin yaşam döngüsü süreci içerisinde arşiv malzemesi veya arşivlik malzeme olup olmadıkları veya bu tanımlamaların döngünün hangi sürecinde yapılması gerektiği konuları doğrudan 262 Hamza Kandur, Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli, DAGM Yay, İstanbul, 2005, s.7. 263 A. Oğuz İcimsoy, “Kamu Sektöründe Evrak Yönetiminin Önemi ve Gerekliliği”, I. Milli Arşiv Şurası –20-21 Nisan 1998, Ankara: DAGM, 1998, s.496. 264 İcimsoy, a.g.e., s.519-520. 132 arşivcileri ilgilendirmektedir. Kayıt veya belge yöneticileri ise belgelerin sadece aktif dönemleriyle ilgilenmektedirler. Gerçekten de arşivciler, belge ve arşiv yönetimini sistematik olarak gerçekleştirebilmek için arşivlik malzemeyi ve arşiv malzemesini belli dönemler içerisinde ele almaktadırlar. Çünkü bu dönemlerde birbiri ile ilişki içinde ve birbirinin devamı niteliğinde işlevler yerine getirilmektedir265. Bu açıklamalar ışığında arşivci ile belge yöneticisinin birbirinden ayrılmasının olanaksız göründüğünü söyleyebiliriz. Gerek arşivciler ve kütüphaneciler, gerekse belge ve kayıt yöneticileri, enformasyon profesyoneli kavramının çatısı altında bir araya gelerek ortak sorunların çözümü için güç birliği yapmalı, çok hızlı gelişen jenerik teknolojilere mesleğin adaptasyonunu sağlayacak çözümler üretmelidirler. 4.4.4. Enformasyon Yönetimi Bilgi ve Enformasyon Ayrımı Bilgi, Latince informatio kökünden gelen ve batı dillerine de bu doğrultuda information olarak intikal eden ancak bizim lügatimize bilgi, bildirme, haber şeklinde geçen bir sözcüktür. İngiliz dilinde bilginin tam karşılığı olarak cognition ve konowledge kelimeleri kullanılıyor. Cognition, yaygın kullanımı olmamakla birlikte daha ziyade idrak ve kavrama anlamında kullanılırken, knowledge; bilgi, malumat, vukuf anlamında kullanılmaktadır.266 Alkan da bu konudaki karışıklığa dikkat çektikten sonra, aynı karışıklığın bilgi yönetimine de yansıdığını, hem knowledge management hem de information management söylemlerinin karşılığının bilgi yönetimi olarak ifade edildiğini söylemektedir. knowledge management karşılığı olarak bilgi yönetimi, information management karşılığı olarak da enformasyon yönetimi kavramlarının kullanılmasının daha uygun olacağını ifade etmektedir.267 265 Kandur, Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli, s.20. 266 Online English Turkish German Dictionary, http://www.seslisozluk.com/?word=, (6 Temmuz 2006) 267 Alkan, a.g.m. 133 Bilgi, amaç ve ihtiyaç durumunda kullanılabilecek durağan veya potansiyel bir bütün; enformasyon anlamında kullanıldığında da bilgilendirme amacı taşıyan haber ayrıca, enformasyon teknolojisi aracılığı ile üretilen veri için de kullanılır. Enformasyon yönetiminin bilgi kaynakları; bilgi yönetiminin ise insan ile ilgili olduğu kolayca söylenebilir.268 Soyut ve jenerik yapısı nazara alındığında, bilginin yönetilemeyeceği ortadadır. Bilgi son derece özneldir. Üstelik yaşamın tüm süreçlerini bilgi yönetmektedir. Knowledge Management veya Information Management kavramları bir kavram sorgulaması yapılmaksızın bire bir tercüme anlayışıyla dilimize bilgi yönetimi ve enformasyon yönetimi adlarıyla kabul edilmişlerdir. İngilizce’deki to manage fiili idare etmek, yönetmek olarak dilimize çevrilse de fiilin diğer anlamları; kontrol altına almak, başarmak, becermek, üstesinden gelmek şeklindedir.269 Tezimizin konusuyla ilgisi bulunmamakla birlikte konuya linguistik açıdan bakılacak olursa, bilgiyi yönetmek değil belki onunla başa çıkmak, üstesinden gelmek veya bu yolda uğraşı vermek biçiminde algılamak daha doğru olur. Zaten bilgi yönetimi kavramının ilk savunucularından olan Prusak’a bu terimi geri almak istediği anımsatıldığında bunu doğrulamış, gerçekte bilgi yönetiminin olmadığını, yapılanın bilgiyle çalışmak olduğunu, bilginin tıpkı aşk, onur, yurtseverlik ya da Tanrı sevgisi gibi, yönetilebilir bir şey olmadığını, ama bu terimin tuttuğunu belirtmiştir.270 Kolayca anlaşılabileceği gibi, insanların beyinlerinde depolanan veya saklanan bilginin nasıl yönetileceği konusunda çok fazla bilgi sahibi değiliz. Belgeler üzerinde kayıtlı bilginin yönetimi konusu ise yüzyıllardır üzerinde araştırma yapılan bir alandır. Bilgi kaynakları yönetimi, bilgi teknolojisi yönetimi, veri yönetimi, dokümantasyon, belge yönetimi, yönetim bilgi sistemi gibi terimler zaman zaman bilgi yönetimi terimiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Tonta Buckland’a atfen; geçen yüzyılın başlarında Avrupa’daki dokümantasyon hareketinin öncülerinden olan ve Evrensel Onlu 268 Müjgan Şan, Kalkınma Planlamasında Bilgi Yönetimi ve DPT İçin Kurumsal Bilgi Politikası Modeli, Ankara: DPT Yayınları, 2005, s.55. 269 Çankaya ve diğ., a.g.e., s.557. 270 Tonta, a.g.m. 134 Sınıflama sistemini geliştiren Belçikalı Paul Otlet’in, günümüzde kullanılan belge yönetimi terimi yerine idari dokümantasyon terimini kullandığını ve yönetim bilgi sistemlerini de idari dokümantasyonun bir parçası olarak gördüğünü söylemektedir.271 Yine Tonta; Wilson’ın bilgi yönetiminin öğelerini sıralarken, bu disiplinin kökeninin geleneksel olarak belgelerin sağlanması, düzenlenmesi, yaşatılması ve kullanımıyla uğraşan arşiv ve belge yönetimi, kütüphanecilik ve bilgi bilime dayandığını vurgulamaktadır. Bilgi yönetiminin şekillenmesinde güçlü etkisi olan bir diğer bileşen ise bilgi teknolojisidir. Bilgi teknolojisinin bilgi yönetiminde kullanımı giderek artmaktadır. Bilgisayara dayalı sistemlerin maliyetleri, dikkatleri bilgi sistemleri ve hizmetleri geliştirmede bilginin değerine ve maliyet-yarar ilişkisine çekmiştir. Wilson bilgi yönetimiyle ilgili tüm yaklaşımların bilgi sistem ve hizmetlerinden yararlananların bilgi ihtiyaçlarına dayanması gereğini vurgular.272 Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi, enformasyon yönetimi, üzerinde kayıtlı bilgi taşıyan nesnelerin yönetimiyle ilgilidir ve uygulama alanları son derecede kapsamlıdır. Enformasyon yönetimi kavramı, hangi ortamda paketlenmiş olursa olsun (metin, veri arşivleri, resim, ses, canlandırma, web sayfası, vb.) nesne olarak bilginin seçimi, sağlanması, düzenlenmesi, kullanımı, korunması, ayıklanması, imhası, kısacası yönetimini kapsamaktadır. Bazen, üzerinde bilgi kayıtlı olmasa bile nesnelerin ya da en geniş anlamıyla belgelerin kendisi de kullanıcıları ilgilendirebilmektedir. İnternet ortamındaki dinamik ve sınırları kolayca belirlenemeyen dijital belgelerin yönetimiyle, büro ortamlarında yaratılan belgelerin (veriler, büro ya da arşiv belgeleri) yönetimi de bilgi yönetiminin bir parçasıdır. Harrod’s Librarians Glossary’de bilgi yönetimi; bir organizasyonda yer alan özellikle yalnızca bireylerce bilinen enformasyon (örtük bilgi), var olan genel depolanmış enformasyon ve verinin (açık bilgi) elektronik depolama ve erişime dayalı toplanması, organizasyonu, depolanması ve kullanılması işlemidir.273 271 Tonta, a.g.m. 272 Tonta, a.g.m. 273 Raymond John Prytherch, Harrod’s Librarians Glasory and Reference Book, 9th ed., Hants, Gower, 2000, s.370. 135 Bilgi yönetimi ve enformasyon yönetimi ayrımı aslında bilgi yönetiminin felsefesine ışık tutar. Bilgi yönetimi insanların beyinlerinde gizli bilgi, beceri, deneyim, ustalık, püf noktası gibi kavramların açığa çıkarılması, kodlanması ve yönetim süreçlerine aktarılması için geliştirilen çağdaş bir işletme mantığıdır. Örtük bilginin açığa çıkarılıp kodlanması, artık onun çeşitli iş süreçlerine uygulanması aşamasına gelindiğini gösterir. İşte tam burada enformasyon yönetimi devreye girer. Zira kodlanmış bilgi, kullanıma hazır enformasyon demektir. Yani bir bakıma enformasyon yönetimi bilgi yönetiminin ikinci aşamasıdır. Şan, Bukowitz ve Williams’a atfen, enformasyon yönetimini, genellikle elektronik ve kâğıda dayalı bilginin, bilgi yönetiminin ise, hem bilgi hem de enformasyonun iletimi ve kullanımının daha geniş bir bakış açısından ele alındığı yönetim sistemi olarak belirtir. Enformasyon yönetimi, bilgi yönetiminin alt çalışma alanıdır. Johannson ise her ikisinin de benzerlikleri ve farklılıkları olan iki ayrı yönetim disiplini olduğunu ancak, uygulamada sıklıkla bütünleştiklerini belirtir. Maier da veri odaklı bilgi işlemenin tarihsel gelişimine bakarak, enformasyon yönetiminin enformasyon kaynakları; bilgi yönetiminin ise, bilgi ve örgütsel hafıza odaklı teknolojilere dayandığını vurgular.274 Zaim de temelde bu iki yönetim sisteminin benzeştiğini, bu benzerliğin sebebinin enformasyon ve bilgi kavramlarının birbirine yakın kavramlar olmasının yanı sıra enformasyon yönetimi ile bilgi yönetiminde kullanılan tekniklerin, yöntemlerin ve yaklaşımların birbirine benzemesinden kaynaklandığını ifade etmektedir.275 Bilgi yönetimi ile enformasyon yönetimi arasındaki temel fark; bilgi yönetimi doğrudan bilginin kaynağı olan insana odaklanırken, enformasyon yönetiminin kayıtlı bilgi anlamındaki enformasyona odaklanmasıdır.276 Çeşitli bilgi ve enformasyon yönetimi algılamaları aşağıdaki tabloda (Tablo 4.1.) verilmiştir.277 274 Şan, a.g.e. s.55. 275 Zaim, a.g.e., s. 89. 276 Zaim, a.g.e., s. 90. 277 Şan, a.g.e. s.54. 136 Bilgi (information) yönetimi Bilgi (knowledge) yönetimi “Örgütün görevini daha etkin olarak yerine getirmek için iç veya dış kaynaklardan elde edilen çeşitli formatlardaki bilginin daha etkili (effective) üretimi, koordinasyonu, depolanması, erişilmesi ve dağıtımınına katkıda bu-lunan çeşitli faaliyetler için kullanılan muğlak bir terimdir” (Harrod’s 2000:372). Bir örgütte tutulan bilgi (information) ve verinin [özellikle zımni ve belirtik bilginin (knowledge)] toplama, düzenleme, depolama ve çıkarma (exploiting) sürecidir (Harrod’s 2000:424). “Temel varlıklar olarak bilgi (information) (veri, metin, resim, vd.) ve bilgi (information) kaynaklarını dikkate alan iş veya ofis yönetiminin herhangi bir formunu tanımlayan genel bir terimdir” (Gunton 1993:148). “Bir örgütte, öğrenim süreçleri ve yönetim bilgi sistemleri ile birlikte bilginin sağlanması, paylaşımı ve kullanımıdır” (University of Warwick 1999). “Bilgiyi el ile işleme/idare etme (manipulating) tekniğidir ki, bilginin sağlanması, depolanması, erişilmesi ve uygulamaları ile ilgili tüm işlevleri içeren bir terimdir” (Concise 1993:168). “Değer yaratmak üzere bilgiyi bulma, anlama ve kullanmak için sistematik yaklaşımlar uygulamasıdır” (O’Dell 1996: aktaran Beckman 1999:1-6). “Süreç olarak bilgi (information) yönetimi, tanımlama ve gelişme hakkında ekolojik vurgularla örtüşen hem ölçüle-bilirliği hem de ilerlemeyi vurgular” (Davenport 1997:134). “En iyi kararı alabilmek için doğru kişiye doğru bilgiyi doğru zamanda sağlamaktır” (Petrash 1996, aktaran Beckman 1999:1-6) “Hevesliliği ve yeniliği (innovation) artırmak için ortak aklın harekete geçirilmesidir” (Wheeler 2001:7). “Örgütün entelektüel varlıklarının dönüştürülmesidir” (Agresti 2000:173). “Bilgi (knowledge) üretimi, depolaması ve paylaşım sürecini yöneten tüm görevlerdir” (Kucza 2001:16). “Bir örgütün entelektüel ve bilgiye dayalı varlıklarından değer yaratma sürecidir.” uygulamaya Tablo 4.1. Bilgi Yönetimi Tanımları Özellikler Bilgi (Information) Yönetimi bilgi (information) ürünleri ve kaynakları Bilgi (Knowledge) Yönetimi Nesne kapsamı belirtik (explicit) zımni (tacit) Yönetim odağı bilgi (information) alt yapısı insan Temel süreçler depolama, giriş paylaşım Örgütsel amaç işlev başarı sınırlı, uygulayımsal (practical) karmaşık, sorunlu Bilginin (information) değerlenebilmesi için el/makine ile işlenmesi gerekliliği; Kütüphanecinin imaji Bilgi/deneyim paylaşım kültürü; Teknolojinin bilgi (knowledge) yönetimine yeni yaklaşımlar sağlaması; Örgütsel eşgüdüm İlgi nesnesi Uygulama Mümkün kılıcılar biliyor olan insan Tablo 4.2. Enformasyon ve Bilgi Yönetimi Arasındaki Farklılıklar 278 Sanayi toplumlarının enformasyon toplumuna dönüşümü, üretim biçimlerini değiştirmeleriyle ilgilidir. Sanayi devriminin doğurduğu modern sanayi kapitalizmi, fordist üretim formunu değiştirmektedir. Sanayi Devrimi’nin yol açtığı toplumsal 278 Şan, a.g.e. s.56. 137 dönüşümün teknoloji tabanını nasıl buhar teknolojisi oluşturmuşsa, bugünkü toplumsal dönüşümün teknoloji tabanını da çağımızın enformasyon teknolojisi oluşturmaktadır. Enformasyon teknolojisi, enformasyonun belli amaçlar çerçevesinde, iletilmesini, işlenmesini, saklanmasını, bu işlevleri yerine getirecek yöntem, aygıt ve sistemlerin gerekli yazılımlarıyla birlikte geliştirilmesinin bilgi ve deneyimini ifade eder. Bugün enformasyon teknolojisi, denetimde, zaman, mekân ve coğrafi uzaklık faktörlerinin getirdiği sınırlamaları da ortadan kaldırmayı; ses, görüntü, hareketli görüntü, veri biçimindeki enformasyon aktarımlarını tek ve esnek bir şebeke içinde tümleştirmeyi mümkün kılacak bir boyut kazanmıştır.279 Enformasyon yönetimi, belgeler üzerine kayıtlı bilginin yönetimiyle sınırlıdır. Bir kuruluşu daha verimli işlevlere yönelten, hangi formatta olursa olsun iç veya dış kaynaklardan elde edilen enformasyonun etkin üretimi, eşgüdümü, depolanması, erişilmesi ve yayımına olanak sağlayan çeşitli etkinliklerin yönetimi280 şeklinde tanımlanan enformasyon yönetimi, bilgi yönetiminin kapsamı içine giren bir süreçtir. Wilson enformasyon yönetiminin öğelerini sıralarken, bu disiplinin kökeninin geleneksel olarak belgelerin sağlanması, düzenlenmesi, yaşatılması ve kullanımıyla uğraşan arşiv ve belge yönetimi, kütüphanecilik ve bilgi bilime dayandığını vurgulamaktadır.281 Sağsan, tıpkı kütüphanecilik, arşivcilik ve belge yönetimi gibi enformasyon yönetiminin kökeninin de bilgi bilimine dayandığını öne sürmekte ve aşağıdaki tanımları vermektedir: Enformasyon yönetimi; enformasyon ve verinin depolanması, kullanıcılara transferi ve erişimi için uygulama alanını örgüt merkezli gerçekleştiren sistematik ve daha ziyade teknoloji bilgisi gerektiren bir çalışma alanıdır. Enformasyon yönetimi, 279 Aykut Göker, “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287, (Temmuz 2006) 280 Prytherch, a.g.e., s.372 281 Tonta, a.g.m. 138 çalışma alanının sadece bir boyutunu bilgi bilimine dayandırmıştır. Bu da sadece örgüt içerisindeki bilgi sürecinin (derlenmesi, düzenlenmesi ve hizmete sunulması) gerçekleştirilmesi şeklinde özetlenebilir. Oysa bilgi yönetimi, örgütlerde bilginin bütün süreç ve yaklaşımlarıyla ilgili disiplinler arası bir işletme modelidir. 282 Bilgi yönetimi tanımı kişiden kişiye ya da disiplinden disipline önemli değişiklikler göstermektedir. Bunun temel nedeni, bilgi yönetimi konusunda uzmanlık iddiasında olan meslek grubu yani paydaş sayısının fazla olmasıdır. Bilgi yönetimi disiplinleri insanların karşılaştıkları bilgiye erişim ve bilgi yönetimiyle ilgili sorunlarını çözmek için uğraşmaktadır. Farklı meslek grupları uzmanlık alanlarına dayanarak bilgi yönetimiyle ilgili farklı sorunlara çözüm getirmeye çalışmakta ve bu yaklaşımları da bilgi yönetimi tanımlarına yansımaktadır. Tonta’ya göre; yapılan tanımlarda farklı meslek gruplarının bilgi yönetiminin değişik yönlerini vurguladıkları gözlense de, tanımlarda çoğunlukla kodlanmış ve belgeler üzerine aktarılmış bilgilerin yönetimi üzerinde odaklanıldığını görmek sevindiricidir. Bu yaklaşım, aslında geleneksel açıdan belge geleneğine dayalı olarak bilgi yönetimine yaklaşan kütüphanecilik, arşivcilik, belge yönetimi, dokümantasyon vb. gibi disiplinlerin elini kuvvetlendirmektedir. Çünkü söz konusu disiplinler toplumun karşı karşıya kaldığı bilgi yönetimiyle ilgili sorunları, bilgi gereksinimlerinin saptanması, bu gereksinimi gideren bilgilerin sağlanması, yeni bilgi sistemlerinin tasarlanması, kurulması, yaşatılması ve yönetimini de içeren geniş bir yelpazede yer alan işlevleri gerçekleştirerek çözüm getirmeye çalışmaktadır. Son yıllarda ilgili bölümlerin ders programlarının gözden geçirilmesi ve diğer disiplinlerde bilgi yönetiminin daha fazla ağırlık verilen yönlerinin bilgi ve belge yönetimi programlarında da vurgulanmaya başlanması son derece olumlu bir gelişmedir. Bilgi ve belge yönetimi bölümlerine düşen görev, bilgi yönetimi kavramının içinin doldurulması yönünde çaba göstermektir. Bilgi yönetimi konusunda farklı uzmanlık alanlarında çalışan öğretim 282 Sağsan, a.g.m. 139 üyesi ve araştırmacılarla sıkı bir işbirliği gerçekleştirilmeli ve bu kişilerden eğitim ve araştırmada hızla yararlanma yoluna gidilmelidir. 283 4.4.4.1. Enformasyon Yönetim Sistemleri Yalvaç sistemin tanımını Churchman’e atfen; belli bir takım amaçları gerçekleştirmek için işbirliği içinde çalışan ve birbirlerini etkileyen parçalar bütünü olarak verilmiştir. Yalvaç, Çapar’a atfen; aralarında belirli ilişkiler bulunan, aynı zamanda çevre ile de ilişkisi olan, bir veya daha fazla amaca, hedefe veya sonuca ulaşmak üzere hareket eden fiziksel veya kavramsal birçok bileşenden oluşan bir bütündür. Birleşik ve bütünleşik parçalardan oluşan herhangi bir olay, yapı, kavram veya faaliyet bir sistem olarak ele alınabilir.284 Bilginin en üst seviyede kullanımı iş dünyasının yüksek kalite standartlarına ulaşmasını sağlamaktadır. Gelişen iş dünyasında kurumlar ve işletmeler dışarıdan aldığı ve kendi içinde ürettiği bilgileri gerektiği zaman kullanmak üzere depolamaktadır. Bilgilerin değerlendirilip istenilen formata dönüştürülmesi ve stratejik kararlar alırken kullanılması bilgi yönetim sistemleri ile mümkün olmaktadır. Bilgi yönetimi sistemleri kurum ve işletmeler için önemi gittikçe artan bilginin doğru bir şekilde hazırlanması, saklanması gerektiği zaman ise amacına uygun derlenerek kullanılacağı yerde verimli bir şekilde değere dönüştürüldüğü bir sistemdir. Bu sistem ile işletme veya kurum içindeki tüm iş süreçlerinde üretilen ve yenilenen bilginin akışının doğru olarak yönetilmesi ve verimliliğin artırılması hedeflenmektedir. Bilgi yönetim sistemi ile veritabanında bulunan kritik bilginin analizi yapılmakta ve hangi ürün ve hizmetin en karlı durumda, işlerin nerede yoğunlaştığı, ithalat, ihracat, üretim, stokla ilgili herhangi bir veriye veya sorguya gerçek zamanlı cevap bulunabilmektedir. İşletme veya kurum için stratejik kararlar verirken pazarlamada, 283 Tonta, a.g.m. 284 Mesut Yalvaç, Kütüphane ve Bilgi Merkezinde Sistem Analizinin Önemi ve Uygulanabilirliği, İstanbul: Çantay Kitabevi, 2000, s. 1-2. 140 envanterde, müşteri aktivitelerinde hızlı ve kolay ölçümler ve sorgulamalar yapabilmektedirler. “Örgütler öğrendiklerini, ürettiği bilgileri tekrar kullanmak ya da yeniden bilgi üretiminin girdisi olarak kullanmak için saklarlar. Bilgi, arşivlerde ya da bilgisayarlarda dosyalanarak saklanır. Bilgilerin depolanabilmesi için de depolama araçlarına gereksinim vardır. Bunların başında Bilgi Teknolojileri (bilgisayar, tarayıcı, kurum içi ağ vs.) gelir. Depolama yapabilmek için çalışanların hangi bilgileri depolayacaklarının bilgisine sahip olmaları gerekir. Bütün bunlar Bilgi Yönetimini yeterli derecede kullanma becerisini gerektirmektedir.” 285 Bilgisayar teknolojileri de kaydettiği hızlı gelişmeyle hem işletmelerin bilgi depolama işlerini kolaylaştırmış, hem de işletmeleri adeta buna teşvik etmiştir. Gerek hard disk kapasiteleri ve gerekse hızlarıyla bilgi depolama, saklama ve paylaşımını son derece basitleştirmiştir. “Bilgisayarlar hesaplama özelliklerinin yanında bilgi depolayan yetenekleriyle de örgütlerde önem kazanmışlardır. Son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde, bilgisayarların disk üniteleri (HDD) daha yüksek kapasiteli hale gelmiş olup, çok miktarda işletme bilgisi adeta bir bilgi bankası şeklinde ünitelere yerleştirilebilmektedir.” 286 İnternet teknolojilerinin kurumların hizmetlerini sağlamada kullanılmaya başlamasıyla birlikte kurumların işleyiş verimliliği de büyük ölçüde artmıştır. Kurumlar bu ürünlere yaptıkları yatırımlarla, iş süreçlerini kontrol altında tutan, oto kontrolü sağlayan, yöneticilerin karar verme süreçlerini kolaylaştıran ve bilgiye erişmeyi hızlandıran sistemlere sahip olmuşlardır. Bunun sonucu olarak; kurum iş süreçlerinin hızlandığı, veri tekrarlarının engellendiği ve karmaşık yapıdan teknolojik yapıya geçilmeye başlanıldığı ayrıca iş gücü maliyetlerinden, kırtasiye giderleri tasarrufuna, telekomünikasyon masraflarının azaltılmasından bilgiye erişim maliyetinin indirilmesine kadar birçok noktada kazançlar görülmektedir. “Her YBS’nde günlük işlemlere ilişkin birçok bilgi işlenir. Daha gelişmiş uygulamalar için yaşamsal önem taşıyan bilgi yığınağına girdi sağlanır. Böylelikle yönetici için yetersiz olan 285 İkram Çınar, Eğitim Yöneticilerinin Bilgi Yönetimindeki Yeterlilikleri, HÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2002, s. 39. 286 Ataç Soysal, Bilgisayar Destekli Yönetim Sistemleri, İstanbul: MESS Yayınları, 1989, s. 9. 141 bilgiler ya da veriler, daha düzenli ve yararlanılabilir biçimde saklanmış olur. Bilgisayarlar verileri bilgiye dönüştürebilmektedirler.” 287 Sistem Analizi Herhangi bir sistemde var olan problemleri çözmeye yönelik yapılan çalışmalarda öncelikle sistemin iyi tanınması bütünsellik içeren bir bakış açısıyla olayın ya da problemin değerlendirilmesi gerekir. Bilgi belge yönetimi ve aynı zamanda bilgi üretim hizmeti sunan bilgi merkezlerinde hizmetlerin en üst seviyede kaliteli ve verimli sunulabilmesi için sistemin nasıl çalıştığının iyi bilinmesi gerekir. Bunun için öncelikle kurum içinde sistem analizi yapılmalıdır. Sistem analizi, sistemin amaçlarını daha etkin olarak gerçekleştirmek için sorun çözme ya da karar vermede kullanılan, bilimsel yöntemle yakından ilişkili bir yöntem ya da tekniktir. Bu analiz, sorunu fark etmeyi; sorunla ilgili değişkenliği belirlemeyi; çeşitli etmenlerin analiz ve sentezini yapmayı; en uygun çözümü seçmeyi; çözüm için uygulanacak eylem programını belirlemeyi ve uygulamayı; uygulama sonucu, sonuçları ve sistemin başarı durumunu değerlendirmeyi kapsar.288 Organizasyonların gelişmelerini başarı ile sürdürebilmeleri bilgi sistemlerini etkin olarak kurup işler halde tutmalarıyla doğrudan ilgilidir. Hatta Özçınar ve Karadal’a göre Tsoukas, organizasyonların dağıtımı yapılmış bilgi sistemlerinden başka bir şey olmadığını ileri sürmektedir.289 Böyle bir bilgi sistemi; bilgi ve iletişim teknolojileri alt yapısı ile kullanıcı ve destek personel de dediğimiz teknik elemanlardan yani insan alt yapısından meydana gelir. Bilgi sistemini bu boyutlarıyla yerli yerine oturtulup etkin olarak işler hale getirilmek, tıpkı bir mimar ve mühendisin birlikte 287 Soysal, a.g.e., s.26-28. 288 A.Şenol Armağan, “Bir Kütüphane Ve Bilgi Merkezi İçin Sistem Analizi Hangi Yönetim Düzeyi İçin Hangi Önem Ve Yararları Taşır?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=466, (28 Haziran 2006) 289 Faruk Özçınar, Himmet Karadal, “Örgüt İçi Bilgi Paylaşımı: Bir Örnek Olay Çalışması”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=220, (28 Temmuz 2006) 142 çalışarak bir binayı tasarlayıp gerçekleştirdikleri gibi bir tasarım ve gerçekleştirim gerektirmektedir.290 Bilgi (Enformasyon) Yönetim Sistemi Türleri Bilgi sistemleri; organizasyonlarda bilgi toplama, işleme ve dağıtma işlemlerini yerine getiren insan kaynakları, bilgisayarlar ve yöntemler dizisidir. Bilgi sistemi, bilgisayarlar ve iletişim araçları (bilişim teknolojileri) yardımıyla, yöneticilerin iç ve dış çevrelerindeki olaylardan, fırsatlardan ve beklenmedik durumlardan haberdar olmalarında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bilgi sistemlerinde, gereksinim duyulan bilginin sağlanması girdi, işlem ve çıktı olmak üzere üç temel aşamada gerçekleşir.291 Girdi, verinin sağlanması; işlem, toplanan verinin anlaşılır bir duruma getirilmesi için geçen süreç; çıktı ise, işlem sürecinde elde edilen bilginin gereksinim duyan kişilere çeşitli formlarda dağıtılmasıdır. Bunun yanında, bilgi sistemi, sistemin tekrar çalışabilmesini sağlamak, kullanıcılardan gelen istek ve yeni gereksinimleri değerlendirmek için bir geribildirim özelliğine de sahiptir. Bilgi sistemleri, hem çeşitli kademelerdeki yöneticiler hem de çalışanlar için gereklidir. Bu nedenle yönetim ve yöneticilere sağladığı olanaklar, organizasyonun iç ve dış çevresi, hizmet politikası, bilgi gereksinimleri gibi değişkenlere göre şekillenmektedir. Bilgi sistemleri yöneticilerin, organizasyon çevresindeki benzer organizasyonlar, müşteriler ve devlet kurumları ile ilişki kurmasında yardımcı olur.292 Bilgi sistemlerini, kademeli olarak veri işleme sistemleri, yönetim bilgi sistemleri ve karar destek sistemleri diye üç gruba ayırmak mümkündür. i- Veri İşleme Sistemleri Veri işleme sistemleri, organizasyonlardaki günlük işlemler sırasında meydana gelen verilerin ve elde edilen kayıtların toplanması, işlenmesi ve çeşitli kademelerdeki 290 Ziya Aktaş, “Doç. Dr. Tekman’ın “Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu” Konulu Bildirisinin Yorumu” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve Tartışmalar der: İlhan Tekeli ve diğ, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi yayını, 2002, s, 281. 291 Hadi Gökçen, Yönetim Bilgi sistemleri: Analiz ve tasarım perspektifi, Ankara: Epi Yayıncılık, 2002, s, 36-38. 292 Hakan Anameriç, “Bilgi Merkezlerinin Yönetiminde Bilgi Sistemlerinin Rolü”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): 15-35. 143 yöneticilerin kullanımına hazır duruma getirilmesi için geliştirilmiştir. İlk oluşturulan bilgi sistemi olan Veri işleme sistemleri; bir alındı kaydı ve bu kaydın makbuzunun oluşturulmasıdır.293 Bu sistemde, geçmiş ve yakın gelecekteki verilerin değerlendirilmesi ile günlük işlerde etkinlik sağlanmaya çalışılmıştır. Organizasyonla ilgili maaş, sigorta, vergi, çek, tahsilat ve stok işlemleri ile ilgili kayıtları içeren veri işleme sistemlerinin temel amacı, daha önce elle yapılan, uzun zaman ve emek gerektiren iş ve hesaplamaların otomatik olarak makineler yardımıyla daha kısa sürede, doğru ve en az maliyetle yapılmasını sağlamaktır. Veri işleme sistemlerinin başlıca kullanıcıları; büro elemanları ve şef düzeyindeki yöneticilerdir.294 Veri işleme sistemleri, bir organizasyonda kuralları belirli, yapısal olarak izlenebilir, tanımlanabilir, kabul görmüş, modellenebilir süreçlerin çalıştırılmasında ve rutin büro işlemlerinin makineleştirilmesinde kullanılır.295 Veri işleme süreci temel olarak günlük faaliyetlerin, raporların ve sorgulamaların işlenmesi şeklinde üç ana bölümden oluşmaktadır. Günlük faaliyetlerin işlenmesinde, siparişler, alındılar, ödemeler, makbuzlar, faturalar, sipariş kayıtları, materyal istek fişleri gibi işlemler sayılabilir. Rapor işleme, belirlenmiş aralıklara göre hazırlanan satın alma, ödünç verme, personel faaliyetleri gibi işlemleri kapsar, sorgulamalar ise; stok kontrol, tarama sonuçları gibi işlemlerdir. Veri işleme sistemlerinde, önceden belirlenmiş bilgi, yine önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde uygun standartlarda üretilir ve bilgi merkezlerinin ilgili birimlerine gönderilir. Örneğin; daha önceden saptanan bir zaman aralığı içerisinde, ödünç verilmiş kaynaklara ilişkin bilginin standart raporlar ve istatistiksel değerlendirmeler halinde, ödünç verme bölümünden sorumlu yöneticiye ulaştırılması, bu tür bir veri işleme faaliyetidir. Veri işleme sistemleri, organizasyonlarda verilerin daha hızlı işlenmesi ve iletilmesinin yanı sıra hataların azaltılması, saklanan veri ve bilginin güvenliğinin sağlanması, terminaller aracılığıyla veri ve bilgiye ulaşılması, doğruluk ve güvenilirlik oranının artırılması, işlemlerin yapıldığı anda kayıtlara geçirilmesi ve analizlerin gerçekleştirilmesinde 293 Gökçen, a.g.e., s, 41. 294 Türksel Kaya Bensghir, Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim, Ankara: TODAİE Yayını, 1996, s.55-56. 295 Ercan Öztemel, “Bilgi Toplumunda Yönetim Bilişim Sistemlerinin Gelişimi”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II, 1998, s.1175. 144 önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu bağlamda veri işleme sistemleri; işlemleri yürütme ve kayıt tutma üzerinde yoğunlaşır, çıktıları belirli aralıklara göre belirlenmiştir, organizasyonların eylemsel planlama kademesindeki çalışanlara ve yöneticilere bilgi sağlarlar. Ancak sonucu bilinen rutin hesap işlemlerini yerine getirmesi ve farklı bilgi gereksinimlerini karşılama yeteneğinin olmaması nedeniyle bu sistemlerin karar alma sürecinde etkisi azdır. ii- Yönetim Bilgi Sistemleri Yönetim bilgi sistemi farklı yönetim kademelerindeki yöneticilere; gereksinim duydukları bilgiyi sağlar. Bir örgütte yönetim ve karar alma işlemlerine destek olmak amacıyla enformasyon sağlayan bütünleşik, insan makine etkileşimli bir sistem olarak, istenen bilgiyi sağlamak için bilgisayar yazılım ve donanımı, yöntemleri, analiz, planlama, denetleme ve karar alma modellerini ve veri tabanını kullanır. Yönetim bilgi sistemlerinin organizasyonlara uygulanması sadece 30-35 sene öncesine dayanmasına ve teknolojik gelişmelerin devam etmesine karşın, organizasyonların beyni olma görevini sürdürmektedir. Gelişen teknoloji, Yönetim bilgi sistemlerine destek sağlamakta ve güncellemektedir. Daha çok endüstri ve işletme alanlarında kullanılmakta olan yönetim bilgi sistemleri, bilginin en üst seviyede elde edilerek işlenmesini, depolanmasını, gerekli yerlere iletilmesini ve bilgiden en üst düzeyde yararlanılmasını sağlayan en önemli araçtır. Bilgisayar, yönetim ve muhasebe alanları ile yakın ilişki içerisindedir. Bu özelliğiyle tümleşik bir yapıya sahiptir. Günümüzde bilgisayarların her türlü organizasyonda etkin olarak kullanılması nedeniyle Yönetim bilgi sistemlerinin uygulama alanı genişlemiştir. Modern yönetim bilgi sisteminin oluşmasında temel olarak üç alanda yaşanan gelişmelerin önemli katkıları olmuştur. Bunların başında bilgisayar ve iletişim araçlarının, diğerleri ise, muhasebe sistemi ve yönetim teorilerinin geliştirilmesidir. 1970’lerde küçük boyutlu, büyük hacimli, hızlı bilgisayarların üretilmesi, yönetim bilgi sistemlerinin gelişmesini hızlandırmıştır. Bir yönetim bilgi sisteminin birincil görevi karar almak için gerekli formda üretilmiş olan veriyi ya da bilgiyi sağlamaktır. Yönetim bilgi sistemleri, farklı türdeki 145 işlemlerin ayrıntılarını içeren raporlar oluşturarak, sözü edilen bilgiyi yönetim kademelerine sunar. Raporların türleri ve hazırlanış süreleri çeşitli şekillerde düzenlenebilir. Yönetim bilgi sistemi tarafından hazırlanan bilgi, özetlenmiş, tablolara dönüştürülmüş veya daha kullanışlı bir formda üretilmiş ve bilgi merkezi yöneticileri tarafından erişilebilir biçimde olmalıdır. Yönetim bilgi sistemlerinin temelinde yatan enformasyon olgusu tüm yönleri ile bilgi merkezlerinin çalışma alanlarını kapsamaktadır.296 Yönetim bilgi sistemini meydana getiren unsurlar, bilgi merkezinin işlemlerini birbirine bağlayan harç gibidir. Yönetim bilgi sistemleri, bilgi merkezi içi ve dışından çeşitli kaynaklar yardımıyla bilgi toplamaktadır. Bunlar; bilgi merkezlerinin hizmet verdiği gerçek ve/veya potansiyel kullanıcılar, personel arasındaki ilişkiler (ödünç verme, danışma, sorgulama vb.), bunların dışında kalan kişi ve kurumlardır (diğer bilgi merkezleri, yayıncılar, aracı firmalar, bürokratlar vb.). Yönetim bilgi sistemlerinde, önceden düzenlenmiş ve belirlenmiş bilgi, sistemi daha iyi yönetmek ve denetlemek amacıyla, yöneticilere standart raporlar aracılığıyla iletilir. Örneğin; bilgi merkezinin geçen yıla ait ödünç verme istatistikleri ile içinde bulunulan döneme ait ödünç verme istatistiklerini karşılaştırarak, performans değerlendirmesi ve hedeflere ulaşmada kullanılacak doğru verilerin yorumlanarak raporlar halinde yöneticilere iletilmesi işlemleri, yönetim bilgi sistemlerinin görevidir. Bilgi merkezi çalışanlarının kişisel olarak hazırladıkları raporlar, bölümler ve kişilerarası yapılan resmi ve gayri resmi görüşmeler, fatura ödemeleri, hesaplamalar, notlar belirli bir standarda sahip olmayan ancak kullanılmakta olan bir bilgi sistemini ifade etmektedir.297 Bu açıdan bakıldığında yönetim bilgi sistemleri, bu standartlaşmamış ve kurallar ile belirlenmemiş bilgi kaynaklarını, öncelikle standart hale getirerek, tek bir veri tabanında veya birbiriyle ilişkili birden fazla veri tabanında 296 Sekine Karakaş, “Yönetim enformasyon sistemleri”, yay. haz.. H.S. Keseroğlu, “Kütüphane – Enformasyon - Arşiv Alanında Yeni Teknolojiler ve Türkmarc” Sempozyumu bildirileri içinde (ss. 254-263). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul şubesi. (1991). 297 Hakan Anameriç, Kütüphanelerde Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bir Model Önerisi., (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi), Ankara.: Ankara Üniversitesi, 2003, s, 222. 146 toplar. Veri tabanları, tek başlarına hiçbir anlam ifade etmeyen verileri ilişkilendirerek yorumlar, verileri türlerine ve boyutlarına göre sınıflandırır. Sınıflandırılan veriler, ilerleyen zamanlarda karşılaşılan farklı durumlarda kullanılmak üzere depolanır ve son olarak gereksinim duyulan anda yöneticilerin stratejik kararlarını alabilmesi için özet olarak doğru bir biçimde iletilir. Yönetim bilgi sistemleri ile veri işleme sistemleri arasındaki farklılıklar şu şekilde belirtilebilir; veri işleme sistemleri, organizasyonlarda yalnızca bir işlevi desteklemesine karşın, yönetim bilgi sistemleri hemen tüm işlemlerle ilgilidir ve bunlar arasındaki bilgi iletimini yerine getirir. Veri işleme sistemleri eylemsel düzeydeki işlemleri, yönetim bilgi sistemleri ise tüm kademelerdeki işlemleri desteklemektedir. Yönetim bilgi sistemleri, yarı yapısal nitelikteki kararlara etkili destek verirken, yapısal olmayan ve programlanamayan nitelikteki sorunların çözümünde alınacak kararlara gereken desteği sağlamaz. Bu türlü sorunların çözümünde gerek veri işleme sistemleri, gerekse yönetim bilgi sistemleri temeline dayalı olarak geliştirilen karar destek sistemleri devreye girmektedir.298 iii- Karar Destek Sistemleri Karar destek sistemi, herhangi bir süreçte, bir eylemin kesin olarak nasıl yapılacağının bilinmediği durumlarda kişilerin karar almasını ve kendi muhakeme yeteneklerini kullanmasını destekleyen ve yardımcı olan etkileşimli bir sistemdir. Çoğunlukla üst kademe yöneticiler tarafından kullanılan karar destek sistemi, genellikle yapılanmamış ya da yarı yapılanmış durumlarda yöneticilere destek sağlar. Örgütlerde temeli yönetsel faaliyetlere dayanan üç farklı tür karar tipi vardır. Bunlar; yapılanmış, yarı yapılandırılmış ve yapılanmamış kararlardır. Yapılanmış kararlar; organizasyonun belirlenmiş olan planları, politikaları, stratejileri, bütçeleri ve yöntemlerine uygun şekilde ve daha önceden karşılaşılan durumlar sonucu elde edilen deneyimlerden oluşmaktadır. Yarı yapılanmış kararlar karşılaşılan sorunun bazı yönlerine belirli bir karar süreci veya yöntemi uygulanabilen 298 Bensghir, a.g.e., s. 84. 147 türlerdir ve yöneticinin kendi inisiyatifini kullanması ve karar vermesi gerekmektedir. Yapılanmamış kararlar ise, karar almaya etki eden birçok rastlantısal durum nedeniyle belirli bir süreç ve yöntem uygulanarak çözümlenemeyen olgular için alınır. Yapılanmamış kararlarda organizasyon genel olarak hazırlıksızdır, çünkü bu kararı gerektirecek durumla karşılaşmamış veya bu durumla ilgili yeterli bilgiyi edinmemiştir. Yapılanmamış kararlar, üst kademe yöneticiler tarafından stratejik planlama için kullanılmaktadır.299 Karar destek sistemini diğerlerinden ayıran en önemli unsur, tamamıyla yöneticilerin yetki alanları içinde olmasıdır. Karar destek sistemi, kurumsal ya da yönetsel işler için kurulan bir bilgi sistemine uygulanan yaklaşımlardan biridir. Aslında karar destek sistemi tipik olarak özel bir yönetsel işe veya özel bir probleme uyarlanmıştır ve onun kullanımı bu problemin çözümü ve işin sonuçlandırılması ile sınırlanmıştır. Bu sistemler, öncelikle orta ve üst kademe yöneticilere hitap etmektedir. Karar destek sistemi, karar almada, insan makine etkileşiminde denetimin insanın elinde olmasını sağlar. Yapılanmış, yarı-yapılanmış ve yapılanmamış problemlere çözüm bularak karar vermeye yardımcı olan, soruna uygun matematiksel veya istatistiksel modellerin kullanımını sağlayan, her düzeydeki organizasyon yöneticisi için kapsamlı veri tabanı sağlar. Sistem karar alma ve kontrol işleminde işlemlerin makineleşmesinden çok, bu işlemlerin etkili bir biçimde yürütülmesini kolaylaştırır, geleceğe yönelik kararların alınmasına göre planlanması sayesinde geçmişte yaşanan problemlerin çözümlerini yeni durumla karşılaştırarak çözüm yolları üretir. Bunların dışında yeni durumlara açık ve esnek bir yapıya sahiptir. Bilgi sistemlerinin, bilgi merkezlerinde kullanımına bakıldığında; ilk olarak veri işleme sistemlerinin, özellikle muhasebe, maaş, sigorta vb. işlemlerin daha kısa sürede ve daha güvenilir bir biçimde sürdürülmesi için kullanılmaya başladığı görülür. Daha sonra, organizasyonun tüm kademelerindeki yöneticilere karar alma sürecinde bilgi 299 Bülent .A. Himmetoğlu, Karar Verme Yeteneğini Geliştirme, Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi, İzmir: 1971, s, 11. 148 desteği sağlayan yönetim bilgi sistemleri, daha sonra da karar destek sistemleri, karar verme ve planlama amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu sistemler, gelişim süreci içerisinde birbirlerinin eksiklerini de kapatmıştır. Yönetim bilgi sistemleri, bilgi merkezlerinin daha etkili ve verimli bir biçimde yönetilmesi, daha tutarlı kararlar verilmesi ve yöneticilerin zamanında ve doğru bilgiye olan gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılmaktadır. Bilgi merkezlerinin etkili ve verimli yönetilmesi için kendi iç ve dış çevresi ile ilgili yönetim bilgisinin elde edilmesi, yorumlanarak kararlara dönüştürülmesi ve iyi kavranması gerekmektedir. Yönetim bilgisi, tüm bilgi merkezi organizasyonunu kapsayan bir yapıya sahiptir ve yönetim için vazgeçilmez bir kaynaktır.300 Bilgi merkezlerinde bilgi sistemleri kullanılarak çeşitli enformasyon yönetimi uygulamaları yapılmaktadır. Tüm bu uygulamaların insan-teknoloji-örgüt kültürü üçgeninde gerçekleştiğini bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz. Enformasyon yönetimiyle ilgili çeşitli yazılım ve uygulamalar aşağıda tablo şeklinde sunulmuştur.301 • Dosya yönetimi • Süreç yönetimi • E-posta kayıtları yönetimi • Telif hakkı yönetimi (yayıncılık) • Elektronik doküman yönetim sistemi • Veri arşivi yönetimi • Elektronik belge (record) yönetimi • Web yönetimi • Entellektüel varlık yönetimi • Yazılım yönetimi • Güvenlik yönetimi • Öğrenme yönetim sistemi • İletişim merkezi yönetimi • İnternet trafiği yönetimi • Alan adı yönetimi • İnternet yönetimi • Arama merkezi yönetimi • Konfigürasyon yönetimi • Arama motoru yönetimi • Metin bilgi (information) yönetimi • Arşiv yönetimi • Öğrenme yönetim sistemi • Belge (record) yönetimi • Program yönetimi • Bilgi (information) teknolojisi yönetimi • Proje yönetimi • Bilgi (information) kaynağı yönetimi • Sağlayıcı (supplier) ilişkileri yönetimi • Bilgisayar sistemleri yönetimi • Sayısal haklar yönetimi • Depolama yönetimi • Sistem yönetimi (yazılım ve kurulum) • Doküman yönetimi • Site yönetimi 4.3. Enformasyon Yönetimi Uygulamaları / Yazılımları 300 Anameriç, a.g.m., s.15-35. 301 Şan, a.g.e. s.60. 149 5. BİLGİ YÖNETİMİ 5.1. Bilgi Yönetiminin Tanımı ve İçeriği Bilgi yönetiminden bahsedebilmek için önce bir varlık olarak bilgiyi nitelemek gerekir. Bilginin çeşitli tanımlarını yukarıdaki bölümlerde verdik. Hangi tanım esas alınırsa alınsın, karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır: bilgi bir nesne midir, yoksa bir süreç mi? Bilgi, soyut ve jenerik yapısı gereği farklı pek çok kalıba girebilmekte ve her kalıba göre de farklı algılamalar doğrultusunda çeşitli tanımlamalara tabi tutulmaktadır. Bilginin nesne olarak ele alınması enformasyon yönetiminin uzmanlık alanıdır. Bu alanda çalışanlar, özellikle açık bilginin bir belgeye yansımış haliyle ilgilenmektedirler. Bilgi yönetimi ise daha kuşbakışı bir yaklaşımla bilgiyi bir bütün olarak ele almakta, her tür ve davranışını gözlem altında tutmaktadır. Bilginin yönetilmesi ya da geliştirilmesi için nesne ve süreçlerin yönetilmesi gereklidir. Bilgi yönetimi açısından bilgi, sistematik olarak değerlendirilmesi, beslenmesi, paylaşılması ve kullanılması gereken örgütsel bir varlıktır. Bilgi yönetimi farklı bakış açılarına ve ulaşılmak istenen amaca göre değişik biçimlerde tanımlanabilir. Barutçugil, yönetilecek bilginin, yalnızca işletme faaliyetlerinin sonuçlarının ışığında tanımlanabilir ve değerlendirilebilir olduğunu belirterek bilgi yönetimini; organizasyonel amaçların daha iyi bir şekilde elde edilebilmesi için bireylere, takımlara ve bütün organizasyona bilginin kolektif ve sistematik olarak yaratılması, paylaşılması ve uygulanması için olanak sağlayan yeni bir disiplin olarak nitelemektedir”302 Von Krogh, Ichıjo, ve Nonaka bilgi yönetiminin tanımlarını çeşitli yazarların kaleminden; Snowden’e atfen; “ister somut biçimlerde ifade edilen açık bilgi, ister bireyler ya da toplulukların sahip olduğu saklı bilgi biçiminde olsun, entelektüel varlıkların belirlenmesi, optimizasyonu ve aktif bir biçimde yönetilmesi” şeklinde, Cortada ve Woods’a atfen; “duyarlılık düzeyinin ve yenilikçiliğinin arttırılması amacı ile kolektif aklın geliştirilmesi” şeklinde, Neilson’a atfen; “bir işletmenin enformasyon 302 Barutçugil, a.g.e., 50.s. 150 varlıklarının belirlenmesi, yakalanması, erişilebilir durumda tutulması, paylaşılması ve değerlendirilmesinde bütünleşik bir yaklaşım getiren disiplindir. Bu enformasyon varlıkları arasında veri tabanları, belgeler, politikalar ve prosedürlerin yanı sıra yakalanmamış, bireylerin zihninde kalmış saklı uzmanlıklar ve deneyimler de bulunur” şeklinde, Buckman’a atfen; “organizasyonel performansın yükseltilmesi ve değer yaratılması amacıyla bilginin üretilmesi, sürdürülmesi, kullanılması, paylaşılması, yenilenmesine ilişkin süreçlerin uygulanması anlamına gelir” şeklinde, Barth’a atfen; “verimlilik, yenilik ve daha hızlı, daha etkili kararlar aracılığı ile rekabet avantajı ve müşteri sadakati kazanmak amacı ile entelektüel sermayenin ortaya çıkarılması ve kullanılması uygulamasıdır” şeklinde vermektedirler.303 Aktan da Firestone’a dayanarak bilgi yönetimini; işletmenin bilgi tabanının üretilmesi, muhafaza edilmesi, geliştirilmesi ve nakledilmesi için temel bilgi süreçlerine (bilginin üretilmesi ve entegrasyonu) katılan diğer birimlerin, unsurların ve faaliyetlerin yönetilmesini (çekip çevirme, yönlendirme, idare etme, kontrol etme, koordine etme, planlama, organize etme) amaçlayan katılımcı birimler yoluyla beşeri sermayeye dayanan birimler arasındaki süregelen, kesintisiz ve bir amaca sahip ilişkiler ağıdır şeklinde tanımlamaktadır.304 Karataş bu tanımı; organizasyon verilerini ve kişisel birikimleri toplayıp, yararlı bilgi haline getirerek, doğru zamanlarda, doğru kimselerin, istenilen her yerden ulaşabilmesini sağlayıp, organizasyonun entelektüel mülkünü arttırmak, tekrarlanan işlemlerin tamamının teknolojik araçlarla yapılmasını sağlamak ve bunun sonucunda pozitif iş neticeleri elde etmek amacıyla yapılan bir dizi teknolojik ve kültürel işlemler biçiminde yapmaktadır.305 Odabaş da Bhatt’a dayanarak Bilgi yönetiminin, herhangi bir organizasyonda bilginin üretilmesi, onaylanması, yayımlanması, dağıtılması ve kullanımı işlemlerinin aynı sistem üzerinde düzenli ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi şeklinde tarif 303 Von Krogh, Ichıjo, ve Nonaka, a.g.e., s.89-90. 304 C.Can Aktan, İ.Yaşar Vural,“Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.canaktan.org/yeni-trendler/bilgi-yonetimi/bilgi-yonnedir.htm, (2 Haziran 2006) 305 Melikşah Karakaş, “Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=133, (11 Şubat 2006) 151 etmektedir. Bilgi yönetimi içinde yer alan bu beş evre, kurumsal yeteneğin kurulması, korunması ve yeniden oluşturulması bağlamında herhangi bir organizasyona öğrenmek, öğrendiğini uyarlamak, yanlış bilgilerin unutulmasını sağlamak ve yeniden (sürekli) eğitim hizmeti vermek için fırsat sağlamaktadır.306 Tüm bilgi yönetimi tanımları bazı ortak özellikleri bünyelerinde barındırmaktadır. Öncelikle, bilgi yönetimi bir süreçtir ve bu nedenle safhaları ve parçaları vardır. Bu sürecin birden fazla yaklaşımı, farklı yapısı ve mimarisi vardır. İkinci olarak, bilgi yönetimi belirli amaçlara ulaşmak için ortak aklın kullanılması demektir. Ortak aklın kullanılması örgüt için arzu edilen hedeflere ulaşıldığında ya da başka bir ifadeyle, arzu edilen eylemlerin ortaya çıkmasını sağladığında bir anlam ifade edebilir. Bu nedenle, bilgi yönetimi ile ortaya çıkan eylemlerin ölçülebilen performans ve sonuçlara sahip olması gerekir. Yine yukarıdaki tanımlardan ortak bir tema çıkarmak gerekirse; yararlı bilginin yayılması ve paylaşılması gereği ile bilgi yönetiminin rekabetçi üstünlük sağlaması gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bilgi yönetimi, eğitim, öğrenim ve deneyimlerin kurumsal faaliyetlere yansıması sonrasında oluşan bireysel ve kurumsal, kayıtlı ve kayıtlı olmayan her türlü bilgi kaynağının belirlenmesi, tanımlanması, yönetilmesi ve paylaşılması işlemlerini organizasyonun yapısına göre uyarlayan ve uygulayan bir disiplindir. Özetle bilgi yönetimi, bilgi, iletişim ve insan kaynaklarının uyumlu ve düzenli bir biçimde aynı ortam içerisinde yönetilmesidir. Bilgi yönetiminin amacı, kuruma artı değer kazandırmaktır. Diğer bir ifadeyle bilgi yönetimi, kurumun değişen koşullara uyabilmesi ve yeteneklerini artırabilmesine olanak sağlayacak biçimde bilgi kaynakları ve potansiyelinden en üst düzeyde yararlanmasını sağlamaktadır. Bu bakımdan bilgi yönetimi rekabetçiliği arttırmak için bilgiyi yaratma, bulma, elde etme ve harekete geçirmeye yönelik stratejiler ve süreçler bütünü olarak tanımlanabilir. 306 Hüseyin Odabaş, “Bilgi Yönetimi Sistemi,” www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc, (7 Haziran 2006) 152 Görüldüğü gibi bilgi yönetimi; işletmelerin, amaçları doğrultusunda değerlerini artırmak, rakipleri ile olan farklılıklarını kapatmak, rekabete direnebilmek hatta üstünlük ve avantaj sağlayabilmek için dışarıdan ya da içeriden her türlü bilgi kaynağını kurumun faaliyetleri ile bütünleştirilerek toplanması, düzenlenmesi, çalışanların her birine ulaştırılmasıdır. Nihai amaç; kişisel ve kurumsal verimliliğe katkı sağlanmasıdır. Kurumsal bilgiler, kurumda çalışan kişilerin sahip olduğu bireysel bilgilerden oluşabileceği gibi, kurumun hesap kayıtları, dosyaları, veritabanları, tanıtıcı broşürleri gibi çeşitli kaynaklarından da oluşabilmektedir. İşletme içinde üretilen, kullanılan ve saklı tutulan bilgiler dışında, düşünceler, deneyimler ve sezgiler gibi kayıtlı olmayan bilgiler de kurumsal bilgiler kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak her kurumsal bilgi, personelin tümüne dağıtılacak, dönüşümü olacak ve yeniden bilgi üretimine katkı sağlayacak kadar değerli olmayabilir. Bu nedenle sistemin çalışmasına engel olmamak için kurumsal özellik taşıyan her bilginin, bilgi yönetimi sistemi içindeki yerini iyi değerlendirmek gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında bilgi yönetiminin, amacı ve gereksinimleri doğrultusunda işletmenin verimliliğini artırmak için üretken bilginin sağlanması, kullanılması, ilgili birimlere iletilmesi, söz konusu birimlerden geribildirimin alınması, geribildirim yoluyla alınan bilgilerin işletmenin bilgi havuzunda toplanması ve yeniden kullanılmak üzere hazır tutulması evrelerinden oluşan bir döngü olduğunu ifade edebiliriz. Bilgi sağlama sürecinde, işletme için gerekli olan bilginin gereksizlerden ayrılması ve gerekli olan bilgilerin de önem derecesine göre söz konusu döngüde yer alıp almayacağı konuları bilgi yönetimi kapsamında değerlendirilmektedir. Her organizasyonun birtakım özgün nitelikleri vardır. Bilgi yönetim sistemini kurmadan önce, sorunların ve hedeflerin çok iyi analiz edilmesi, kurumun vizyonu, stratejisi, yapısı, kurumsal düzeni, birimleri, görev ve sorumlulukları, yatay ve düşey ilişkileri, kültürü, değerleri, normları, çalışanları ile olan ilişkileri ve bilgi paylaşımına bakışı, sistemi, yani personelin günlük işlerini yaparken uymak zorunda olduğu kurallar, ilkeler ve araçların tepeden tırnağa gözden geçirilerek kuruma özgü bir bilgi yönetim sisteminin kurgulanması, sistemden beklenen başarının sağlanabilmesi için önemlidir. 153 Bilgi yönetimi uygulamalarının spesifik amaçlarını; organizasyonun sahip olduğu dokümanlar, haritalar, dosyalar, planlar gibi bilgi kaynaklarının görünür ve erişilebilir olmasını sağlamak, bilgi paylaşımına ağırlık ve destek vererek veya teşvik ederek bilgi yoğunluklu bir kültür ortamı oluşturmak, nihayet yalnızca sistemlerin değil aynı zamanda insanların etkileşim ve işbirliği içinde olabilecekleri ortamları hazırlamak ve bu bağlamda web iletişim ortamı oluşturarak bir bilgi paylaşım platformu kurmak şeklinde özetlemek mümkündür. Genel anlamda bilgi yönetiminin amacı; organizasyonun sahip olduğu bilgi potansiyelinden azami ölçüde istifade etmektir. Bir diğer ifade ile bilgi yönetiminin temel amaçlarından biri organizasyonun sahip olduğu entelektüel sermayeyi en iyi şekilde değerlendirmek, bilgi varlıklarını en etkili biçimde kullanarak bunlardan en yüksek verimi elde etmektir. İşletmeler açısından çalışma saatlerini arttırmadan müşteriye daha fazla değer sunabilmek, çözümlere daha fazla entelektüel sermaye katabilmek ve organizasyon içinde herkesin bilgiyi paylaşmaya hevesli olduğu bir ortamı oluşturmak bilgi yönetiminin başlıca hedefleri arasındadır. “Bilgi yönetiminin en son ve kesin amacı örgütsel bilginin, üretilmesi, depo edilmesi, tekrar kullanılması diğer bir deyişle örgütsel bilginin geliştirmesiyle, entelektüel sermayeyi maksimize ederek, kurumsal zekayı daha işler ve verimli hale getirmektir. Entelektüel sermaye ve bilgi yönetimi arasında farklılıklar, benzerlikler ve birbirini tamamlayan unsurlar vardır. Bilgi yönetimi kısa vadede operasyonel ve taktiksel işlerle entelektüel sermayeyi arttırmayı amaç edinmiştir. Entelektüel sermaye ve entelektüel sermaye yönetimi ise stratejik perspektifte işletmenin piyasa değerini arttırmayı amaçlar.” 307 Kurumsal bilginin çalışan bütün personele dengeli ve zamanında iletilmesini sağlayan bilgi yönetimi, aynı zamanda personel, bütçe, bilgisayar ve iletişim teknolojileri gibi çok farklı unsurları barındıran bir sistemi de ifade etmektedir. Bilgi yönetimi sistemi, bilgi yönetimi disiplininin tasarımı, kurulması, uygulanması ve yenilenmesi sırasında personel, bütçe, yasal düzenlemeler, bilgisayar ve iletişim teknolojilerini oluşturan iletişim kanalları, web sayfaları, ağlar, veritabanları, zamankalite yönetimi, sürekli eğitim gibi çok çeşitli unsurların bir arada ve uyum içerisinde kullanıldığı sistemi ifade etmektedir. Bu sistemde nitelik geliştiren ilkeler ve kurumsal 307 Mustafa Uç, “Entelektüel Sermaye Ve Unsurları”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (29 Haziran 2006) 154 kültür de göz ardı edilmeden, bilgisayar ve iletişim teknolojileri ile sistemin temel unsurlarını oluşturan parçalar dengeli, kurumsal verimliliğe katkı sağlayacak ve bilgi paylaşımını öne çıkaracak şekilde yönetilmelidir. İnternet, bilgi yönetimi sistemine güzel bir örnektir. Birçok araştırmacı kendine gerekli olan bilgi ve belgeleri çeşitli web sayfalarından derler, edindiği bilgi ve belgeleri kendi bilgi kaynakları ile değerlendirir, birleştirir ve yeniden yorumladıktan sonra yine çeşitli web sayfalarında paylaşıma açar. Bu nedenle internet, bilginin temin edildiği ve edinilen bilgilerin farklı formda yine aynı ortamda kullanıma açıldığı bir bilgi paylaşım platformudur. Ancak kurumsal bilgi yönetiminin avantajları, internetin aksine küçük işletmelerde kendini daha somut olarak göstermektedir. Hemen her sistemi oluşturan unsurlar gibi bilgi yönetimi sistemi de personel, bütçe, teknoloji, kültürel altyapı, yasal düzenlemeler ve standartlar gibi önemli unsurlardan oluşmaktadır. Söz konusu unsurların bilgi yönetimi sisteminin tasarımı, kuruluşu, uygulanması ve yenilenmesi evrelerinin her aşamasında yer alması gerekir. Bilgi yönetimi, herhangi bir organizasyonda çalışan bütün personelin sistemden belli bir oranda sorumlu olduğu disiplindir. Paylaşım oranı bakımından böylesine geniş bir sistemde çalışanlara düşen sorumlulukların koordine edilmesi ve denetlenmesi kolay değildir. Aynı zamanda organizasyonlarda açık ya da örtük her türlü bilgiyi kontrol altına almak gibi zor bir işlevi yerine getiren bilgi yönetiminin kurulması, işletilmesi ve bu bağlamda personelin eğitilmesi ve kurumsal paylaşım bilincinin yaygınlaştırılması çalışmaları belli bir yatırımı da zorunlu kılmaktadır. Söz konusu zorluklara ve yeni yatırımlar gerektirmesine rağmen bilgi yönetimi, kurumsal bilgilerini daha üretken yapmak isteyen organizasyonların kullanmak zorunda olduğu bir disiplindir. Günümüzde çok az sayıda girişimci, örgütsel bilgiyi ekonomik değere dönüştürmek için sistematik metotlara sahiptir. Bilgi eksenli rekabet, bilginin niteliğinin ve ondan yararlanma imkanlarının sorgulanmasını gerektirmektedir. Gelişim ve etkileşimler yeni sürece uyum sağlayabilen işletmeleri hem nicelik olarak hem de nitelik 155 olarak geleneksel işletmelerden farklılaştırmıştır. İşletmeler açısından ortaya çıkan farklılaşmanın temel kaynağını, bilgi yönetimi oluşturmaktadır. Günümüz işletmelerinde yenilikçilik ve öğrenmenin itici gücü olan bilgi yönetiminden azami ölçüde yarar sağlamak için, çeşitli bilgi yönetimi stratejilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bilgi yönetiminin gerekli olup olmadığı ya da bilgi yönetiminin pozitif birtakım kazanım veya katkılar sağlayıp sağlamadığı konusu da uzmanlar arasında sıkça tartışılan konulardandır. Bilgiye ilişkin faaliyetlerin başına buyruk gitmelerine izin vermek yerine bilginin aktif bir şekilde yönetilmesi ile kuruluşlar pek çok olumlu ve arzu edilir sonuçlar elde edebilirler. Örneğin Stewart, bilginin yönetilmesi için şu nedenleri sıralamaktadır: Hızlı bilgi paylaşımı, kolektif bilgi artışı, iş öğretme sürelerinin kısalması ve daha üretken bir işgücü.308 Hall ve Hall da bilgi yönetimini uygulayan kuruluşların sorunlar ve tehditlerle daha etkili bir biçimde başa çıkabileceğini, fırsatlara karşı daha proaktif tepkiler verebileceğini, bilgiye dayalı bir ekonomide diğer kaynakların yanı sıra bilginin de yönetiminin bir tercih değil, bir zorunluluk olduğunu vurgulamaktadırlar.309 Bilgi yönetiminin doğasını anlamanın iyi bir yolu, onu iki büyük parçaya ayırmaktır; bilgi stokları ve bilgi akışları. Bilgi stokları kuruluşun know-how, deneyim ve aklının bir araya getirilmesiyle oluşturulan depolardır. Bilgi akışları; bireyler, departmanlar ve birimler, tedarikçiler ile dağıtımcılar arasındaki bilgi hareketleridir. 20. yüzyılın kağıda dayalı iş dünyasında şirketlerde bilginin dolaşmasına yönelik mekanizmalar genelde oldukça ağır ve hantal bir yapıdaydı. Raporlar, formlar ve kağıt üzerindeki diğer bilgi kayıtları katı kuralları olan bir hiyerarşi içinde dolaşıyor; genellikle de doğru insana yanlış zamanda gidiyordu. Teknoloji, bilgi akışlarının anında gerçekleşmesini ve bilgiye gereksinim duyan insanın artık ona gerek duyduğu anda ve kullanabileceği zamanda ulaşabilmesini sağlamıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, ileri teknoloji sayesinde artan ve kolaylaşan bilgi akışları her zaman da yararlı değildir. Endüstri çağında başlıca yakınma konusu doğru kararlar alınmasını sağlayacak enformasyonun eksikliği iken, bilgi ekonomisindeki başlıca kaygılardan biri de aşırı 308 Stewart, a.g.e., s.65. 309 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, a.g.e., s.89. 156 enformasyon yüküdür. Adeta dev bir çığ gibi gelen verilerden işimize yarayacak ve güvenilir enformasyon çıkarmak günümüz insanını en çok zorlayan konulardan biridir. Aşırı enformasyon yükünün bir sonucu olarak, insan sermayesinin kritik düşünme, karar çerçevesi oluşturma, diğer analiz ve değerlendirme becerileri etkili bir bilgi yönetimi açısından son derece önemli bir rol oynamak zorundadır. 5.2. Bilgi Yönetiminin Tarihçesi Doğası gereği bilginin yönetilmesi olanaksızdır. Ancak literatüre yanlış olarak knowledge management ve information management olarak giren bu yaklaşım, felsefi bir linguistik temele oturmadan kabul edilmiş ve bire bir tercüme anlayışıyla da dilimize bilgi yönetimi ve enformasyon yönetimi şeklinde transfer edilmiştir. Konunun değerlendirmesini Enformasyon yönetimi bölümünde yaptığımız için burada daha fazla detaya girmenin gereksizliği açıktır. Ancak önemi bakımından ve yeri gelmişken bilgi ve enformasyon ilişkisini vurgulamakta fayda görmekteyiz. Alkan’a göre bilgi ile enformasyon arasındaki fark, bilgi yönetimi kavramı ve felsefesinin özünü vurgular. Enformasyondan farklı olarak kişilerin beyinlerinde yerleşmiş olan bilgi, onların enformasyonu yorumlamalarının sonucu olarak ortaya çıkar. Enformasyonun yorumlanmasına bağlı olarak kişinin bilgi üretmesi ya da üretmemesi söz konusudur. Enformasyonun bilgiye dönüşmesi kendiliğinden olmaz; kişilerin aktif bir rol üstlenip algılama ve anlama yeteneklerini, yaratıcılıklarını, uzmanlıklarını, deneyimlerini uygulamaya geçirmelerini gerektirir. Enformasyon parçaları arasında kurulan yararlı ilişki olarak da tanımlanan bilgi, enformasyonla ilişkisi yönünden incelendiğinde, birbirini izleyen enformasyon girdilerinin oluşturduğu zincirin, kişinin bilgi yapısını değiştirdiği görülür. Farklı zamanlarda, farklı yaklaşımlarla yararlanılan enformasyonun miktarında artış olur. Birbirine eklenen bu çok sayıda artış zihinde bütünleştirilir ve sonuçta bilgi, yapılandırılmış, dinamik, sürekli değişen bir varlık olarak ortaya çıkar.310 İnka Uygarlığının, ip üzerine atılan binlerce düğmelerle yaptığı Quipus uygulaması, Pacioli'nin 1494'de geliştirdiği çift dizgeli muhasebe kayıt sistemi, Pascal'ın 1642'de bulduğu ilk hesap makinesi, Hollerith'in 1885 yılında bulduğu delikli kart sistemine dayanan hesap makinesi, 1946’da ABD'de üretilen ENIAC isimli 30 310 Alkan, a.g.m. 157 tonluk ilk tamamen elektronik bilgisayar, bilgi hizmetlerinde çalışanların endüstride çalışanları geçtiği 1957 yılı… Her birisi çok önemli birer kilometre taşı olan bu tarihler, farklı görüşlere göre bilgi yönetiminin başlangıç noktası kabul edilmektedir. Bilgi yönetimi ve tarihçesi ilk olarak Machlup ve Drucker'ın 1970'lerdeki çalışmaları ile gündeme gelmiştir. Konunun bir bütün olarak incelenmesine ise Drucker 1993'de yayınlamış olduğu Post-Capitalist Society kitabı ve yine 1990'lı yıllarda bu konunun babası sayılabilecek Nonaka ve Takeuchi'nin Bilgi Şirketi kavramı üzerine yaptıkları çalışmalar ile başlanmıştır. Ancak bilgi yönetimi bir terim olarak ilk defa, 1986 yılında Dr. Karl Wiig tarafından işletme literatürüne kazandırılmıştır.311 İş hayatında ise bilgi yönetimi alanında Senge'nin1990 yılında yayımlanan “Beşinci Disiplin” ve Nonaka ve Takeuchi'nin 1995’te yayımlanan “Bilgi Üreten Şirket” adlı iki önemli kitabın da etkisiyle ilk bilgi yönetimi uygulamaları 90'ların ikinci yarısında ortaya çıkmaya başladı. Bu, aynı zamanda internet teknolojilerinin bütün dünyada popüler olmaya başladığı tarihlere denk gelmektedir. Haberleşme altyapılarındaki iyileştirmeler ve yazılım endüstrisinin gelişimi sonucunda bilgi yönetimi, şirketler için önemli bir rekabet avantajı faktörü haline geldi. Bilginin yönetimi yeni bir olgu olmamakla beraber bir disiplin olarak gelişmesi ve örgütsel bir süreç olarak kabul edilmesi, bilgi teknolojilerinin yaygın olarak kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır. Başlangıçta bilginin örgütsel bir değer olarak yönetilemeyeceği, ancak bilgiye sahip olan çalışanların yönetilebileceği düşünülürken, zaman içinde bilgiye ilişkin kavramların daha açık bir şekilde tanımlanması ile bilgi yönetiminin aslında ürün değil süreç yönetimi olarak kabul edildiği görülmektedir. Yani bilgi yönetimi, örgütün amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bilgisini teknolojik araçlar kullanarak oluşturma, paylaşma ve yayma becerisidir. 5.3. Bilgi Yönetimi Süreçleri İçeriği oldukça kapsamlı olan bilgi yönetimi, örgütlerin kendi bilgilerini yaratma ve kullanma süreçleri olarak da nitelendirilebilir. Organizasyonun bilgi ihtiyacının 311 Şevki Özgener, “Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146, (25 Temmuz 2006) 158 belirlenmesi, bilginin edinilmesi, üretilmesi, geliştirilmesi, paylaşılması, depolanması ve kullanılması gibi pek çok işletme fonksiyonunu içerir. Bilgi yönetimi sürecinde dört temel aşamanın söz konusu olduğu görülür bunlar; bilginin elde edilmesi, içselleştirilmesi, paylaşımı ve değerlendirilmesidir. Zaim, bilgi yönetimi süreçlerini izah ederken bu dört aşamayı bilginin üretilmesi ve geliştirilmesi, tasnif edilmesi ve saklanması, transfer edilmesi ve paylaşılması, kullanılması ve değerlendirilmesi biçiminde ifade etmektedir.312 Kurt da bu dört aşamayı biraz değiştirerek; bilgi boşluğunu tanımlama, bilgi geliştirme ya da elde etme, bilginin paylaşımı ve bilginin değerlemesi şekline getirmektedir.313 Şu halde bilgi yönetimi, bilgiye duyulan gereksinimle başlamaktadır. Bu boşluğun saptanması ile bilgi yönetim süreci başlamış olur. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir noktayı vurgulamakta yarar vardır; bilgi yönetimi hiç bitmeyen, döngüsel, dinamik bir süreçtir. Organizasyonlarda her zaman bilgi açlığı ve ihtiyacı vardır. Hatta elde edilip süreçlerden geçirilerek değerlendirilen bilgi, yeni ve farklı bir bilgi ihtiyacını doğurabilir. Bilgi yönetimi süreçlerinin birbiriyle iç içe geçmiş süreçler olduğunu, birbirinden bağımsız, müstakil olarak ele alınmalarının doğru olmayacağını göz ardı etmemek gerekir. Tıpkı bir yapbozun parçaları gibi, bilgi yönetimi süreçlerinin her biri bir bütünün parçasıdır ve kendi başına çok da anlamlı değildir. Bu bakımdan bilgi yönetimi süreçlerinin bir bütünlük içerisinde, birbiriyle ahenkli ve koordineli biçimde yönetilmesi gerekmektedir. Ayrıca bilgi yönetimi süreçlerinin uygulanması; organizasyonun misyonu, öncelikleri, hedefleri ve stratejileriyle uyumlu biçimde yürütülmelidir. Bu sebeple organizasyonun öncelikleri doğrultusunda bilgi yönetiminin amaç ve politikalarının açık biçimde belirlenmesi ve tanımlanması çok önemlidir. Örgüt kültürü ve insan ilişkileri bu süreçte belirleyici faktörlerdir. Bilgi yönetimi uygulamalarının başarısı açısından teknolojik sistem ve uygulamaların yanı sıra, 312 Halil Zaim, “Bilgi Yönetimi Süreçleri”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=250, (29 Mart 2006) 313 Mustafa Kurt, “Bilgi Yönetimi Sürecinde Kullanılan Bilgi Yönetimi Araçları”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=453, (10 Haziran 2006) 159 çalışanların gönüllü katılımı ve bağlılığı en az bilgi yönetimi süreçlerinin iyi yönetilmesi kadar önemlidir. Bu anlamda bilgi teknoloji ve sistemleri paralelinde sosyal ve kültürel unsurlar da ısrarla göz önünde bulundurulmalıdır. Bilginin Elde Edilmesi (Üretimi) Bilgi, çok farklı yollarla elde edilebilir. Bunların başında eğitim, araştırmageliştirme (AR-GE), yaparak öğrenme, kopyalama ve taklit, teknoloji transferi, sözleşme, çokuluslu şirket yatırımları ve rasgele erişim yolları gelmektedir. “Esasen sağlıklı tüm kuruluşlar bilgiyi üretir ve kullanırlar. Her kuruluşun kendisini örgütleyebilmesi ve fonksiyonlarını sürdürebilmesi için bilgiye ihtiyacı vardır. Ancak bilgi üretilmesi sürecinden kast edilen, bilginin bilinçli ve kasıtlı olarak üretilmesidir. Bir diğer ifade ile bilgi üretilmesi süreci, şirketlerin kurumsal bilgi birikimlerini arttırmak ve geliştirmek 314 amacıyla yaptıkları sistemli çalışmalarla ilgilenmektedir.” “Bütün kurum ve şirketlerin bilgi üretimini özendirmeleri ve geliştirmeleri gereklidir. Bunun yolu sırasıyla; 1. Örtük bilgiyi açık yani paylaşılır hale getirmek 2. Yapılan üretime vb. ilişkin herkesin anlayacağı yeni kavramlar yaratmak 3. Bu kavramların anlaşılması ve kanıtlanması için ilgili kişilerce tartışılması 4. Bilginin veya kavramın prototipinin oluşturulması 5. Ortaya konulan bilginin bir ilham kaynağı haline gelerek uygulamada ya da yeni bilgilerin oluşmasında kullanılmasıdır.” 315 Eğitim: Eğitim; okulda, hizmet içi veya sürekli eğitim şeklinde olabilir. Eğitim süresi arttıkça kişilerin iş yaşamındaki değişikliklere uyum esneklikleri ve verimlilikleri artmaktadır. Uzun dönemde eğitimden elde edilen yararlar, eğitim maliyetlerini fazlasıyla karşılar. Eğitim, çalışanların yeni işlere uyum sağlamasında, gelir dağılımı dengesizliklerini azaltmada, demokrasinin gelişmesinde, yenilik hızının artmasında önemli katkılar sağlar. 314 T Davenport, L Prusak, İş Dünyasında Bilgi Yönetimi, çev. Günhan Günay, İstanbul: Rota Yayınları, 2001, s. 85. 315 Bengü Çapar, “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (1 Şubat 2006) 160 AR-GE: Yenilik yapmaya yönelik bilinçli, yöntemli ve kapsamlı çalışma; ürün, makine-teçhizat ve üretim sisteminde planlı yenilik yapma faaliyetleridir. Firmalar verimliliklerini, ürün kalitesini, pazar paylarını ve kârlılıklarını artırmak için AR-GE faaliyetlerinde bulunurlar. Bilginin üretilmesi ve geliştirilmesi için uygulanan politikalardan en bilineni, genellikle “Araştırma ve Geliştirme Bölümü” (AR-GE) olarak isimlendirilen özel birimler oluşturmaktır. İstatistiklere bakıldığında son yıllarda, tüm OECD ülkelerinde özel sektörün AR-GE bölümlerine yaptıkları yatırımların düzenli biçimde artış gösterdiği görülmektedir. “Kuruluşlara esas rekabet avantajı kazandıran husus -kendi bünyesinde- bilgi üreten bir şirket olmaları ve yeni bilgi üretebilme kapasitesidir. Nitekim McKinsey firmasının ABD, Avrupa ve Japonya’daki önde gelen şirketleri kapsayan araştırma sonuçlarına göre başarılı firmaların %80’nin yeni fikirleri ve projeleri destekledikleri ve tamamının yeni bilgi üretilmesi konusunda sistematik çalışmalar yaptıkları ve önemli miktarda kaynak ayırdıkları ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda kuruluşlar açısından başarının anahtarı enformasyon işlemekten sürekli buluşçuluğa ve yeni bilgi üretilmesine kaymıştır.” 316 Deneyim: Bir işçi aynı işi tekrarladıkça deneyim kazanmakta, işler daha basit hale gelmekte, iş değiştirmeden kaynaklanan zaman kaybı önlenmekte, verimlilik ve kârlılık artmaktadır. İşçi dikkatini tek bir işe yöneltince kullandığı makine ve teçhizatın eksik yanlarını daha iyi görmekte, işin daha hızlı nasıl yapılacağını kavramaktadır. Yaparak öğrenmeyle nitelik kazanan işçiler yeni teknolojilere daha kolay uyum sağlamakta, acemi işçileri eğiterek verimliliği artırmaktadır. Yaparak öğrenme kurumsal olarak da ortaya çıkabilmektedir. Sürekli aynı işi yapan bir firmanın verimliliği artacak ve bu firma yeni ürünlerin üretimine daha çabuk uyum sağlayacaktır. Yaparak öğrenmeden daha iyi sonuç almak için öğrenme olasılığı yüksek işlere öncelik vermek gerekir. Bu yolla sağlanan verimlilik ve bilgi birikimiyle yeni teknolojilere daha kolay uyum sağlanır ve dış ticarette rekabet üstünlüğü elde edilebilir. 316 Zaim, a.g.m. 161 Kopyalama ve Taklit: Kopyalama, başkaları tarafından bulunan bir yeniliği değişiklik yapmadan çoğaltarak elde etmektir. Taklit ise, başkaları tarafından bulunan bir yeniliği ona benzeştirerek elde etmektir. Kopyalama ve taklit ne kadar kolay olursa, yeniliğe ulaşma ve artan rekabete uyum sağlama da o kadar çabuk olur. “Kuruluşlar çeşitli yollarla bilgi elde edebilirler. Taklit etme, satın alma, kıyaslama, dış kaynak kullanma, türetme, alternatif üretme ve keşfetme bu konuda kullanılan pek çok yöntemden sadece bazılarıdır.” 317 Şirketler kıyaslama, gözlemleme, başarılı çalışanları transfer etme veya diğer enformasyon kanallarını kullanarak ihtiyaç duydukları bilgiyi taklit ederler. Son zamanlarda benchmarking denilen kıyaslama yönteminin öne çıktığı görülmektedir. Sözleşme: Üretime dönük bilgiye patent, lisans, know-how satın alarak veya franchising ve ortaklık (joint venture) sözleşmesi yaparak ulaşmaktır. Bu tür sözleşmeler hem yenilikçi firmaların mülkiyet haklarını koruyarak onları daha çok yenilik yapmaya yöneltmekte, hem de yenilik yapamayan firmaların yeniliklerden yararlanmalarına imkan vermektedir. Teknoloji Transferi: Başka firmaların yaptığı yenilikleri transfer etmektir. Firmanın mümkün olduğu kadar en son yeniliği transfer etmesi, yenilik yapanın ise, yaptığı bir yeniliği mümkün olduğu kadar daha çok satması yararına olacaktır. Çokuluslu Firma Yatırımları: Çokuluslu firmalar ana ülkede kullandıkları ileri teknolojileri yatırım yaptıkları ülkelere taşıdıkları takdirde, sahip oldukları bilgilerle yerel piyasalara ait bilgileri birleştirerek bilgi birikimine daha çok katkı yapabilirler. Bilgiyi elde etmenin en doğrudan ve genellikle en yaygın yolu onu satın almaktır. Bilgiyi satın almak, bilgiye sahip olan kuruluşu satın almak veya bilgiye sahip 317 Selim Zaim, Kıyaslama (Benchmarking ) Yolu İle Daha İyiye Ulaşmanın Yolu, Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan, Ankara: Tühis Yayınları, 2000, ss. 996-974. 162 olan insanları işletmeye kazandırmakla mümkün olur. Son zamanlarda şirket evliliği de denilen bu tür birleşmeler oldukça yaygınlaşmıştır. Rasgele erişim: Newton’un yer çekimini ve Arshimet’in suyun kaldırma gücünü keşfinde olduğu gibi bazı firmalar, günlük normal faaliyetleri sırasında, bazı bilgilere rasgele erişim yoluyla ulaşılabilir. Eğitim ve AR-GE faaliyetleri dışındaki bilgi edinme yolları başkaları tarafından üretilen bilgileri elde etme temeline dayanmaktadır. Oysa bilgiyi bizzat üreterek elde etmek, yeni bilgiyi işe dönüştürmede ve ihtiyaç duyulan bilgiyi yeniden üretmede firmaya bazı avantajlar sağlayabilir. Yenilik üretemeyen firmaların yenilik yapma yetenekleri gelişemeyecek ve yenilikçi firmalarla aralarında sürekli bir gecikme olacaktır. Yeniliği transfer eden firmalar, transfer ettikleri yeniliğe uyum sağlayıncaya kadar, yenilikçi firmalar daha ileri yenilikler üretebilirlerse, transferci firmalar sürekli ikinci kademe yeniliği kullanıyor olacaklardır. Bilginin üretilmesi yöntemlerinden en önemlisi, bilginin örgüt içinde üretilmesidir. Organizasyonlar geçmişteki ve hali hazırdaki bilgi kaynaklarından elde ettikleri bilgileri çeşitli etkileşimler neticesinde yeniden yapılandırarak ve bu bilgileri yeni terkiplere tabi tutarak bilgi üretirler. İçinde yaşadığımız çağ, bilgi üretiminin esas alındığı, insan merkezli, özellikle insanın zihinsel gücüne dayalı yeni bir dönemin ipuçlarını vermektedir. Esasen sürdürülebilir küresel rekabet avantajı sağlamanın en kestirme yolu da bilgi üretmektir. Sağlıklı tüm organizasyonlar bilgi üretirler. Örgütsel yapıların kurumsallıklarını ve fonksiyonelliklerini sürdürebilmeleri için bilgi üretmeleri bir zorunluluktur. Ancak bilginin üretimi sürecinden maksat, bilginin bilinçli ve belli bir amaca yönelik olarak üretilmesidir. Yani bu süreç, organizasyonların kurumsal bilgi birikimlerini arttırmak ve geliştirmek amacıyla yaptıkları sistemli ve etkileşimli bir workshoptur. Bilginin üretilmesi denilince akla mutlaka yeni bilgi üretimi gelmemelidir. Örgütler çoğunlukla bilgiyi farklı kaynaklardan temin ederek kendi bünyelerine 163 uyarlamayı ve organizasyonun amaçlarına uygun olarak kullanmayı tercih ederler. Dışarıdan sağlanan bu bilgiler, örgüt için yeni bilgidir. Organizasyonlar elde ettikleri enformasyonu mevcut bilgi birikimleri, değer yargıları, kurum kültürü ve gelenekleriyle harmanlayıp, örgütsel bir öğrenme sürecinden geçirerek bilgiye dönüştürürler. İç kaynaklardan bilgi elde etmede kullanılan yöntemler arasında; türetme, yedekleme ve keşfetme kayda değer metotlardır. Bilginin İçselleştirilmesi (Tasnifi ve Depolanması) Bilginin içselleştirilmesinin en önemli sonucu, onun bireysel mülkiyetten kurtarılıp örgüte mal edilmesidir. Bilginin kullanıma hazır hale gelebilmesi için mutlaka türüne, kullanım amacına ve örgüt hedeflerine uygun şekilde tasnifi ve çalışanların günümüzde ve gelecekte erişimine sunulacak biçimde saklanması bir zorunluluktur. Bilginin örgüt açısından değer ifade edebilmesi için doğru zamanda, doğru kişi tarafından, doğru biçimde kullanılabilmesi gerekir. Bunun yolu, bilginin sınıflandırılması, belli bir şekle sokulması ve saklanmasıdır. Etkili depolama ve tekrar düzenleme mekanizmaları işletmenin bilgiye hızlı bir biçimde ulaşmasını sağlar. “Örgütler, ürettikleri bilgileri tekrar kullanmak ya da yeniden bilgi üretiminin girdisi olarak kullanmak için saklarlar. Bilgilerin depolanabilmesi için de depolama araçlarına gereksinim vardır. Bunların başında Bilgi Teknolojileri gelir. Depolama yapabilmek için çalışanların hangi bilgileri depolayacaklarının bilgisine sahip olmaları gerekir.” 318 Bilginin tasnif edilmesi, bilginin toplanması, tanımlanması, içerik ve amaç açısından tasvir edilmesi, kullanılmasına ve saklanmaya uygun bir biçime sokulması anlamına gelmektedir. Saklanmaya hazır bilgi, kurumun ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmış, güvenilirliği örgüt ve çalışanları tarafından teyit edilmiş, çalışanların tümü tarafından paylaşılan, kabul edilen ve kullanılabilir durumda olan bilgidir. Bilginin tasnifi; bir yandan yeni bilginin güvenilirliğini sınar, diğer taraftan da 318 Çınar, a.g.e., s. 39. 164 güncelliğini yitirmiş eski enformasyon yığınlarını eleyerek organizasyonun bilgi altyapısını güncel ve güvenilir tutar. “Bilgi kullanılmak ve sorun çözmek için vardır. Onun kullanılabilmesi için alıcı tarafından 319 doğru biçimde anlamlandırılması, yorumlanması ve içselleştirilmesi gerekir.” Bilginin kurum içerisinde farklı yerlerde, farklı biçimlerde, dağınık biçimde bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çoğu zaman çalışanlar organizasyon içerisindeki bu bilginin varlığının farkında bile olmayabilir. Bu durumda bilginin sınıflandırılırken, onu değerli kılan belirleyici özelliklerinin korunarak tasnif edilmesine dikkat edilmelidir. Ancak bilginin tasnifi sanıldığı kadar basit olmayıp, uzmanlık gerektiren bir süreçtir. Bu zorluk bilginin kendine özgü yapısından kaynaklanmaktadır. Bilgiyi, insanın bildiği her şeydir diye tarif edecek olursak, insanın bildiği her şeyin belirli bir biçime sokulması, belli şekillerle, rakamlarla veya sembollerle ifade edilmesi ve belli başlıklar altında tasnifinin zorluğu görülecektir. 320 Bilgi yönetiminin başlıca amaçlarından biri, tasnif edilmiş ve paylaşıma açık bilginin hangi sorgulama yöntemi kullanılırsa kullanılsın hızlı biçimde erişilebilir ve kullanılabilir halde tutulmasıdır. Gereksinim duyulduğunda ulaşılamayan veya zamanında erişilemeyen bilginin hiçbir değeri yoktur. Zaten bilginin üretilmesi uzun, yorucu, zor ve teknik bir süreçtir. Bir organizasyonun bilgi üretmesi ve bu bilgiyi etkili biçimde kullanarak ondan değer elde etmesi ancak geçmişten gelen, kurum kültürüyle yoğrulup hazmedilmiş bilgi ve birikimle mümkün olmaktadır. Bu bakımdan bilginin yeniden kullanılabilecek şekilde saklanması gerekmektedir. Bilginin tasnif edilmesinde dikkat edilmesi gereken ilkelerden ilki tasnif işleminin mutlaka belirli bir amaca yönelik olması gelir. Bu amaç organizasyonun stratejisine, hedeflerine, önceliklerine, hangi bilgiye ne için ihtiyaç duyulduğuna göre değişebileceği gibi bilginin türüne ve kullanım şekline göre de değişebilir. Bilginin tasnif edilmesinin bir faydası da bu vesileyle organizasyondaki bilgi kaynaklarının ve potansiyelinin envanteri çıkarılmış olur. Bir diğer 319 Türkoğlu, a.g.m. 320 Zaim, a.g.m. 165 ifadeyle bu süreçte organizasyonun ne bildiği, bu bilginin nerede olduğu ve ne şekilde kullanılabileceği ortaya konulmuş olur.321 Bilginin tasnifinde olduğu gibi saklanmasında da örtülü ve açık bilgi ayrımı oldukça faydalıdır. Açık bilginin çeşitli teknolojik sistemler ve araçlar yardımıyla bireylerden bağımsız olarak kolaylıkla saklanabilmesine mukabil bilgi kaynaklarının nispeten çok daha büyük bölümünü oluşturan örtülü bilginin aynı yöntemler yardımıyla saklanması oldukça güçtür. Değişik yöntemler vasıtasıyla örtülü bilgiyi açık bilgiye dönüştürerek saklama yönündeki çabalardan sınırlı ölçüde bir başarı elde edilebilmektedir. Sosyal süreçlerden ve yüz yüze ilişkilerden yararlanarak örtülü bilgiyi, örtülü bilgi olarak saklamak daha etkili bir yöntem olabilir. Nitekim bu konuda çıraklık, akıl hocalığı, ekip çalışması gibi klasik yöntemlerden; ağlar, video-konferanslar veya özellikli sohbet odaları gibi daha gelişmiş ve modern yöntemlere varıncaya kadar pek çok farklı metottan istifade edilebilmektedir. Bilginin Paylaşımı Bilginin paylaşımı, uygulama odaklı süreçlerdendir. Bu süreçler; depolama, tekrar düzenleme, uygulama, katkıda bulunma ile birlikte paylaşmayı kapsar. Rekabetçi üstünlüğünü sürdürmek için işletmeler bilgiyi yaratabilmeli, ele geçirebilmeli ve transfer edebilmelidir. Buna ek olarak, örgütsel bilgi ve uzmanlık paylaşılmalıdır. Bilgi paylaşımının sonucunda ürün geliştirme döngüleri hızlanmakta, maliyetler azalmakta, fonksiyonellik hızlı bir biçimde artmakta ve adaptasyon süreci kolaylaşmaktadır. Global rekabet ortamında işletmeler, değişimlere tepki göstermek ve beklenmedik fırsatlardan yararlanabilmek için hızlı ve doğru karar vermek durumundadır. Bu karar sürecinde kontrol ile esneklik arasında dengeyi sağlayan en önemli unsur paylaşılan bilgidir. Bilginin paylaşılması, çalışanların ihtiyaç duydukları bilgiye mümkün olabildiğince kolay ve hızlı biçimde erişebilmelerini temin etmeye yönelik sistem, uygulama ve süreçlerin tümünü içermektedir. Temel amaçlarından biri organizasyonun bilgi potansiyelinden maksimum düzeyde istifade etmek ve çalışanların birbirlerinin 321 H Zaim, a.g.e., s. 186. 166 bilgisini kullanmak suretiyle sinerji etkisinden yararlanarak daha fazla bilgi üretebilmek olan bilgi yönetiminin etkinliği, organizasyonun yeni bilgi üretebilme ve mevcut bilgiyi kurum içerisinde paylaşabilme kapasitesiyle doğru orantılıdır. Günümüzde organizasyonların en değerli varlığı olan bilginin değeri ancak onun dağıtılması, transfer edilmesi, paylaşılması ve çalışanlar tarafından içselleştirilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bilgi paylaşımını eldeki bilginin başkalarına transferi olarak algılamamak gerekir. Paylaşım, karşılıklı bilgi alış verişi şeklinde interaktif olmalıdır. Bilgi diğer üretim kaynaklarının aksine, paylaşıldıkça gelişmekte ve değeri artmaktadır. Bilgi paylaşımı ikili alış verişten çoklu ortama aktarılabilirse zincirleme paylaşım reaksiyonu söz konusu olabilmektedir. Buna bilginin çarpan etkisi denilebilir. Böyle durumlarda bilginin verimliliği birkaç katına çıkabilmektedir. Bilgi paylaşımının yolu bilgi transferidir. Bilgi transferi kişiler arası olabileceği gibi, organizasyonlar arası da olabilir. Bilgi transferinde pek çok yöntem kullanıldığından hangi yöntemle bilgi transferi yapılacağına karar verilmesi çok önemlidir. Yöntemin seçilmesinde bilgi transferini gerçekleştiren kişi veya gruplar arasında görev ve fonksiyon bakımından benzerlik olup olmadığı, taraflar arasındaki ilişki ve iletişimin seviyesi, transfer işleminin ne sıklıkta yapıldığı ve transfer edilecek bilginin türü gibi pek çok faktör dikkate alınmalıdır. Dixon, zikredilen faktörlerin tümünü göz önüne alarak, beş çeşit bilgi transferi yönetiminden birinin seçilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Bunlar; seri tranasfer, yakın transfer, uzak transfer, stratejik transfer ve uzmanlık transferidir.322 Zaim, teknoloji ve kurum kültürü açısından bilgi transferi ile ilgili üç temel yaklaşımdan bahsetmektedir. Bunlardan ilki, bilgi transferinde teknolojik sistemlerin önemini vurgulayan yaklaşımdır. İkincisi, daha ziyade sosyal süreçlerin ve kültürel unsurların önemine dikkat çeken yaklaşımdır. Üçüncüsü ise meseleyi daha kapsamlı 322 Nancy M. Dixon, Common Knowledge: How Companies Thrive by Sharing What They Know, Boston, Harvard Business School Press., 2000, pp.21-31. 167 biçimde ele alarak teknolojik sistemlerle sosyal ve kültürel unsurların bir arada ele alınmasını amaçlayan yaklaşımdır.323 Enformasyon ve İletişim teknolojilerinin etkili biçimde kullanılması hem açık hem de tecrübe ve uzmanlık gibi örtülü bilginin transferinde oldukça ümit verici çözümler üretilmesini sağlamaktadır. Söz konusu teknolojiler bilginin tasnifini, saklanmasını ve organizasyonunu kolaylaştırdığı gibi bilgiye erişim olanaklarını da büyük ölçüde arttırarak bilginin transferinde önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Özellikle geniş bir coğrafyaya yayılmış, küresel piyasalarda faaliyet gösteren çok uluslu şirketler açısından, bilgi transferinde coğrafi engellerin kaldırılması hususunda enformasyon teknolojisi büyük rol oynamaktadır. Davenport ve Prusak’a göre, iletişim teknolojilerinin etkinlik ve önemi ne kadar fazla olursa olsun, bilgi transferinin seviyesini ve kalitesini daha ziyade, o kurumdaki sosyal süreçlerin düzeyi, niteliği ve biçimi ile mevcut kurum kültürünün yapısı belirlemektedir. Öte yandan belli bir ölçüde kontrol edilebilen ve yönetilebilen resmi sosyal süreçlerin yanı sıra kendiliğinden ortaya çıkan, doğal ve gayrı-resmi sosyal süreçler de bilgi transferi açısından hayati öneme sahiptir. Bu bakımdan resmi ve gayrıresmi sosyal süreçlerin ve yüz yüze ilişkilerin geliştirilmesine özen gösterilmelidir.324 Bütün bunlar göz önüne alındığında bilgi yönetimi stratejilerinin teknolojik sistemlerle sosyal ve kültürel süreçlerin sinerjik bir biçimde bir araya getirilmesini amaçladığını söylemek mümkündür. Bilgi yönetiminin temel amacının işletmeye küresel rekabet avantajı sağlamak olduğunu düşünecek olursak, bu sonuç kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bilginin Değerlendirilmesi Bilginin değerlendirilmesi, bilgi yönetimi sürecinin en son ve en anlamlı bölümüdür. Bilginin üretilmesi, geliştirilmesi, tasnif edilmesi, saklanması ve transfer edilmesi, paylaşılması gibi faaliyetlerin hepsi kendi içinde belli bir önem ve ağırlığa sahip olmakla beraber bilgi ancak kullanıldığı ve değerlendirildiği ölçüde işletmeye 323 Zaim, a.g.m. 324 Davenport, Prusak, a.g.e., s. 85. 168 katma değer ve fayda sağlar. Bu anlamda bilgide bir değer artışından söz edebilmek için, bilgi yönetimi uygulamalarının çalışanların reaksiyon ve davranışlarında, çalışma anlayış ve biçiminde olumlu anlamda değişime yol açması, yeni ve faydalı fikirlerin, süreçlerin, uygulamaların ve politikaların geliştirilmesi hususunda somut katkılar yapması gerekmektedir. Böyle somut katkıların ortaya çıkarılabilmesi için bilginin, organizasyon yararına etkili ve sonuç getirecek biçimde kullanılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu zorunluluk, bilginin elde edilmesi ve bilinmesi kadar önemlidir. Nitekim yapılan çalışmalar, bilginin en çok, o bilgiyi üreten kişiler tarafından paylaşıldığında, bu kişiler tarafından diğer çalışanlara aktarıldığında ve yeni öğrenenlerin söz konusu bilgiyi kullanmaları sürecinde aynı kişiler tarafından takip edildiğinde değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Bilginin soyut ve sübjektif yapısı bu süreci zorlamaktadır. Yani bilgi teknolojileri ve süreç yönetimlerinin tıkandığı noktada ustalık ve püf noktası gibi öznel kavramlar ağırlıklarını hissettirmektedir. “…bilgi yönetimi uygulamalarının başarısının, bilginin ne ölçüde etkili ve etkin biçimde kullanıldığına, bu bilginin ne ölçüde davranışlara yansıdığına ve fiiliyata geçirildiğine bağlı olduğu ileri sürülmektedir. …bilgi yönetimi uygulamalarından beklenen somut faydalar içerisinde, daha iyi karar verme, müşteri hizmetlerinin iyileştirilmesi ve personel etkililiğinin arttırılması en önemlileri olarak gösterilmektedir.” 325 Öte yandan Lee ve Yang, bilgi yönetimi faaliyetleri neticesinde elde edilen değere bilgi değer zinciri demektedir. Bilgi değer zinciri, bilgi yönetiminin performansını değerlendirmede oldukça faydalıdır. Bu kavram aynı zamanda, bilgi yönetimi ile ilgili tüm faaliyetlerin ve süreçlerin birbiriyle ilişkili, birbirine bağımlı ve birbirini tamamlayan süreçler olduğunu da vurgulamaktadır. Bu bağlamda genel olarak bilgi yönetimi uygulamaları neticesinde üretilen toplam değer şayet bilgi yönetimi uygulamanın maliyetlerini geçiyorsa, bilgi yönetiminin performansı olumlu, aksi takdirde ise olumsuz olarak değerlendirilmektedir.326 Koruma ve güvenlik odaklı süreçler de bilginin değerlendirilmesinin önemli bir bölümünü oluşturur. Bunlar, yasal olmayan veya uygun olmayan kullanım veya 325 Zaim, a.g.m. 326 Lee, C.C. and Yang, J. “Knowledge value chain”, Journal of Management Development, 2000, Vol. 19, No. 9, p.784. 169 hırsızlığa karşı bir işletme içerisindeki bilgiyi korumak için tasarlanan süreçlerdir. İşletmeler, rekabet avantajı sağlamak ve bunu sürdürmek için sahip oldukları bilgiyi korumalıdırlar. Birçok kişi, bir işletmenin patentler, markalar, telif hakları gibi yollarla bilgisini koruyabileceğini varsayabilir. Ancak, bütün bilgilerin mülkiyet kanunları ve mülkiyet haklarına göre tanımlanamayacağı unutulmamalıdır. Bilgiyi koruma doğası itibariyle güçtür. Bunun için teşvik edici düzenlemeler, güvenli hareket kodları, iş tasarımları gibi önlemler alınabilir. Ayrıca işletme hayati bilgiye ulaşmayı sınırlayan veya izin veren teknolojiler de geliştirebilir. 5.4. Bilgi Yönetimi ve Entelektüel Sermaye Bilgi; üretilen, yapılan, satılan ve satın alınan şeylerin asıl bileşeni haline gelmiştir. Levi Strauss’un bir pantolon yapmak için harcadığı paranın beşte dördü bilgiye gitmektedir. Yüksek verimli melez tahıllara yönelik araştırmalar sayesinde, çiftçiler 1920’lerdeki düzeye oranla dönüm başına beş kat daha fazla mısır elde etmektedirler. Bir başka deyişle, bugünkü mısır başağının %80’i bilgi ürünüdür. Bunun bir sonucu olarak, bilgiyi yönetmek (entelektüel sermayeyi bulup geliştirmek, saklamak, satmak, paylaşmak) bireylerin, işletmelerin ve ülkelerin en önemli ekonomik görevi haline gelmiştir. Gerek yeni bir konu olması, gerekse soyut varlıklardan oluşması nedeniyle entelektüel sermayenin henüz yerleşik net bir tanımı ortaya konulmamıştır. Şamiloğlu, Entelektüel sermaye kavramının kesin tanımının yapılmasının zor olduğunu, 1999 yılında 3. Uluslararası Entelektüel Sermaye Yönetimi konferansının katılımcılarının henüz bir tanım yapılması için erken olduğunda, görüş birliğine vardıklarını ifade etmektedir.327 Barutçugil’e göre ise şirketlerin yalnızca fiziksel varlıkları değerlendiren ve geriye dönük olan muhasebe kayıtlarındaki değeri ile pazardaki değeri arasında giderek açılan fark büyük ölçüde entelektüel kapital ile açıklanmaktadır.328 Stewart, Entelektüel Sermaye-Örgütlerin Yeni Zenginliği adlı kitabında entelektüel sermayeyi zenginlik yaratmak üzere kullanıma sokulabilen entelektüel 327 Famil Şamiloğlu, Entelektüel Sermaye, Ankara: Gazi Kitabevi, 2002, s.70. 328 İsmet Barutçugil, “Entelektüel Kapitalin Geliştirilmesi ve Kullanılması”, http://www.rcbadoor.com/makalevekitaplar/makaleler/entkapital.htm, (10 Ağustos 2006) 170 malzemedir, yani bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyim şeklinde tanımlar.329 McDonald ise, bir kuruluşun içinde bulunulan ve ilave avantaj yaratmada kullanılabilen bilgi ya da şirkete bir rekabet üstünlüğü kazandıran şeylerin toplamı şeklinde tanımlamaktadır.330 Konuya modern işletmecilik açısından bakan Brooking gibi ekonomistler ise entelektüel sermayeyi, bir işletmenin defter değeri ile bu değere ödenilmeye hazır olunan değer arasındaki fark şeklinde tanımlamaktadırlar.331 Bu tanım daha çok geleneksel muhasebede yer alan ve yabancı literatürde “good will” olarak ifade edilen “şerefiye” tanımını yansıtmaktadır. Entelektüel sermayenin oluşumu ve yönetimi ile işletme başarısındaki önemi ve bileşenleri açısından değerlendirilmesi durumunda geleneksel şerefiye tanımından daha geniş yapıya sahip olduğu görülmektedir. Yukarıdaki tanımlardan hareketle entelektüel sermaye; mayasını bilgi, beceri, deneyim ve enformasyonun oluşturduğu, işletmenin mevcut ve gelecekteki başarısını doğrudan etkileyen ve rakip firmalarla kıyaslamada konumunu ortaya koyan sahip olduğu bilgi, bilgi sistemleri, patent, telif hakları ve lisans anlaşmaları gibi maddi olmayan soyut varlıkların bütünü şeklinde tanımlanabilir. Entelektüel sermaye veya soyut varlıklar, karşılıklı etkileşimi, bir öğrenme kültürünü ve bilgi akışını destekleyen iş değerleri yaratır. Bilgi ve becerilerin refaha ve rekabetçi avantaja dönüştürülmesi dinamik işletme duyusuna bağlıdır. Entelektüel sermaye ve entelektüel sermaye yönetiminin ortaya çıkışı sürecine bakıldığında, direkt olarak onu incelemeye ve ortaya çıkarmaya yönelik bir çalışmanın yapılmadığı görülmektedir. Nitelik ve anlamı sonradan anlaşılmıştır. Entelektüel sermaye kavramı ilk olarak 1980 yılında Hiroyuki Itami tarafından kaleme alınan Görünmeyen Aktifleri Harekete Geçirmek adlı eserde dile getirilmiştir. Bu çalışma soyut varlıkların yönetiminin işletmelerdeki etkilerini ortaya koyarak bu alanda bir çığır açmıştır. Sonrasında Sveiby, entelektüel sermayede insan kapitalini 329 Stewart, a.g.e., s.12. 330 Stewart, a.g.e., s.72. 331 Annie Brooking, El Capital Intelectual, Barcelona: Paidos Empresa, 1997, s.364. 171 vurgulamıştır. Çalışanların yetkinlikleri ve bilgisinin, bir işletmenin potansiyel zenginlik kaynağı olduğunu ve şirket performansını ölçmek için kullanılacağını savunmuştur. Genellikle firmalar kısa dönemli faaliyetlerini düzenlerken sahip oldukları temel kaynaklar üzerine planlarını inşa etmektedirler. Temel yetkinliği esas alan bu yaklaşım, firmanın en verimli varlıkları üzerine odaklanarak stratejisini onun üzerine kurmaktadır. Son zamanlarda bazı firmaların en verimli varlıkları entelektüel varlıklar olduğu için; yetenek kazanımı ve artırımı, bilgi yönetimi, know-how, kurumsal öğrenme gibi konular temel stratejik hedefler haline gelmiştir. 21. yüzyılda entelektüel sermaye, organizasyonel başarının temeli olarak nitelendirilmektedir. Bunun bir fenomen gibi ele alınıp kabul edilmesinin nedeni ise geleneksel endüstriyel ekonomiden bilgi ekonomisine geçiştir. Bilgi ekonomisinde bilgi ve bilgiye dayalı aktiflere olan talep artarken, somut aktiflere olan talep ise düşmüştür. Soyut varlıkların kazanılması ve işletmeye yarar sağlar hale getirilmesi entelektüel sermayenin konusunu oluşturmaktadır. Soyut varlıklar, iyi eğitilmiş, yetenekli personelin istihdamı ve yeni teknolojiyle donatılmış işletme alt yapısının teminiyle bir ölçüde elde edilebilir ve bu entelektüel varlıktan katma değer sağlanabilir. Bunun için gerekli olan şey kurumsal zeka bir başka deyişle şirket IQ’ sudur. Entelektüel sermayenin içinde telif hakları, patentler ve markalar gibi yasal boyut kazanmış varlıklara entelektüel mülkiyet denilmektedir. Ancak hiç bir zaman entelektüel mülkiyeti, entelektüel sermayenin tek çıktısı olarak düşünmemek gerekir. Entelektüel mülkiyet, entelektüel sermayenin çıplak gözle görülebilen kısmıdır Entelektüel sermaye, bir işletmedeki insanlar tarafından bilinen ve ona rekabet üstünlüğü kazandıran unsurların bütünü; değere dönüştürülebilen bilgidir. Stewart Netscape örneğini verirken, firmanın hemen hemen hiçbir fiziksel veya kurumsal biçime bürünmeyen olağanüstü miktarda entelektüel sermaye yoğunlaştırdığını, bu sermayenin 1995 yılında piyasaya çıktığında 2 milyar doları bulan bir tutarla kendini ortaya koyduğunu ifade etmektedir.332 332 Stewart, a.g.e., s.102. 172 Akdemir, entelektüel sermaye kavramının bilgi eksenli bir dönüşüm olduğundan bahsederek, işletmecilik alanında aşağıda sunulan bir takım dönüşümlere yol açtığını söylemektedir; 1. Yönetim anlayışının başkalaşması, 2. Bilgi işçisi istihdamının arttırılması, 3. Eğitimin bağımsız işletme işlevi olması, 4. Küçülerek büyüme, 5. Yöneticilik-liderlik algısının başkalaşması ışığında tam yetki devri.333 Entelektüel Sermayenin Unsurları İşletme sahip olduğu piyasa değerini korumak ve arttırmak için temel yeteneklerini sürekli geliştirmelidir. Her kuruluş bünyesinde bir takım entelektüel varlıkları barındırır. Ama bir şirket içinde stratejik bakımdan önem taşıyan ve yönetimin bir farklılık yaratabildiği yerlerde entelektüel sermaye ortaya çıkarılamadığı sürece, onu yönetemez. İşletmeler bunları ortaya çıkarmak için; çalışanlarını, kurumsal zekasını ve müşterilerini taramalıdırlar. Dünyada ilk kez entelektüel sermaye raporu yayımlayan İsviçre şirketi Skandia’ya göre entelektüel sermayenin insan ve yapısal olmak üzere iki bileşenden meydana geldiği belirtilmektedir Rapora göre, yapısal sermaye müşteri ve organizasyonel sermaye olmak üzere iki alt bölüme ayrılırken, organizasyonel sermaye de kendi altında yenilik ve süreç sermayelerine ayrılmaktadır.334 Entelektüel sermaye, işletmelerin gizli zenginliğidir. Bir işletmenin entelektüel sermayesini arttırması, hem içerideki hem de dışarıdaki bilgi akışını iyi şekilde yönetmesine bağlıdır. Entelektüel sermayenin unsurları şunlardır: 333 Ali Akdemir, “Entelektüel Sermaye Konseptinin İşletmecilik Anlayışındaki Dönüşümleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Isparta: 1998, Sayı:3 334 Gülçin Büyüközkan, “Entellektüel Sermaye Yönetimi”, Kal-Der Forum, Nisan-Mayıs-Haziran, 2002, s.37. 173 • Müşteri sayısı ve tipleri, işletme değeri, bilgiyi zenginleştiren müşteri, müşterilerle ittifaklar, ilişkiler, stratejik ortaklıklar, tedarikçiler, yatırımcılar ve topluluklar gibi kavramlara odaklanan müşteri veya ilişkisel sermaye • Know-how, bireysel yetenekler, bilgi, beceri, deneyim ve problem çözme yetenekleri gibi kavramlarla ilgilenen insan sermayesi • Bilgi teknolojileri, iletişim teknolojileri, modeller, süreçler, veri tabanları, diğer sistematik bilgiler gibi kavramları ön plana alan yapısal sermaye Ayrıca, marka değeri, tasarımlar, telif hakları gibi soyut mülkiyet kavramlarını içeren entelektüel mülkiyet ise entelektüel sermayenin dışavurumudur. “Entelektüel sermayenin unsurlarının tespiti konusunda kesin görüş birliğine ulaşıldığı söylenemez. Fakat temelde üzerinde mutabık kalınan bazı unsurlar veya bileşenlerin olduğu söylenebilir. Genelde mutabık kalınan noktalar insan ve yapısal sermayedir. Hubert Saint-Onge ve Leif Edvinsson entelektüel sermayeyi insan sermayesi, yapısal sermaye ve müşteri sermayesi olmak üzere üçlü bir tasnife gitmektedir. Nick Bontis ise entelektüel sermayeyi, insan sermayesi, yapısal sermaye, ilişkisel sermaye şeklinde üçe ayırmaktadır.” 335 Barutçugil de entelektüel sermayenin unsurlarının oluşum sürecini ifade ederken akıl kavramını öne çıkarmakta ve aklı hem entelektüel sermayenin hem de onun çekirdeği olan insan sermayesinin özü olarak nitelemektedir. Akıl kendine has bir sürecin sonucunda oluşur. Veri bu sürecin temelidir. Verilerin toplanması ve düzenlenmesi sonucu ortaya enformasyon çıkar. Enformasyonun analiz edilmesi sonucunda bilgi elde edilir. Bilginin sentezlenmesiyle akıl meydana gelmektedir. Akıl özümsenmiş bilgidir. Bilginin ortaya çıkışı esnasında nesnellikten, öznelliğe doğru bir akış vardır. Aklın içerisinde büyük ölçüde geçmiş tecrübelerin de olduğu öznelleşmiş kişisel bilgiler mevcuttur. İnsanlar karar alma mekanizmalarını akla dayanarak çalıştırırlar. İşletme çalışanları bazen yukarıda bahsedilen sürecin tüm evrelerini yavaş yavaş işleterek kararlarını alırlar. Bazen ise özellikle rutin işlerde daha önce özümsedikleri bilgileriyle, karar mekanizmalarını çok hızlı çalıştırırlar336demektedir. 335 F. Şebnem Arıkboğa, Entelektüel Sermaye, İstanbul: Derin Yayınları, 2003, s.76. 336 Barutçugil, a.g.e., s.60. 174 İşletme çalışanlarının sahip olduğu bilginin açığa çıkarılıp, rutin hale getirilerek, örgütsel diğer bir deyişle yapısal sermaye haline gelmesi organizasyon yapısı ve örgüt kültürüyle yakından ilgilidir. İşletme içi bağlantılar örgüt içinde rutinleşen bilgilerle beraber örgüt kültürü çatısı altında toplanır. Kültürün oluşumu yapısal sermayenin kalıcılığının sağlanmasında önemli bir noktadır. Çünkü insan sermayesi geçicidir. Fakat yapısal sermaye daha uzun ömürlüdür. Üçüncü unsur ilişkiler ve dolayısıyla ilişki sermayesidir. Bu noktada ilişki sermayesi kavramının kullanılmasıyla ilgili olarak şunları söyleyebiliriz. Literatüre bakıldığında birçok yazarın üçüncü unsur olarak müşteri sermayesi kavramına yer verdiği görülmektedir. Müşteri sermayesi sadece işletme dışı olan ve işletmenin satış yaptığı kişi veya kurumları akla getirmektedir. Oysa ilişki sermayesi, sadece satış yapılan müşterileri değil, tedarikçileri de içeren işletme dışı tüm varlıkları içine alan daha genel bir kavramdır. 1-İnsan Sermayesi Bir örgütün insanları, o örgütün insan sermayesini oluşturur. İnsan sermayesi, çalışanların bilgi, beceri ve yeteneklerini kapsar. İnsan sermayesi, işletmenin sorunlarını çözmek için sahip olduğu toplanmış insan yeteneğidir. Bir başka deyişle bir işletmenin insan sermayesi, çalışanlarının bilgilerini işletme problemlerine uygulayabilme yeteneğidir. İnsan sermayesi insanın kendisidir. Bu yüzden örgütler insan sermayesine sahip olamazlar, onu ancak kiralayabilirler. Bu nedenle insan sermayesi, çalışanlar ayrıldıklarında işletmeden ayrılır. İnsan sermayesi bir örgüt için yaratıcılık ve yenilik ile ölçülebilecek olan, örgütün sahip olduğu insan kaynağını ne derece etkin kullandığını içermektedir. İnsan sermayesi, araştırma-geliştirmeden yüz yüze müşteri ilişkilerine kadar bir işletmenin yaratıcılık kaynağıdır. İnsan sermayesi, entelektüel sermayenin sadece bir dalı değil aynı zamanda onun deposu, kapasite kaynağı ve sınırlayıcı faktörüdür. Gerçekten, pek çok gelecek bilimci insan sermayesi sıkıntısının, girişim gelişiminin gelecek yüzyıldaki en büyük sınırlayıcısı olacağına inanmaktadır. Çalışanların; zekası, kültürü, yetenekleri, bilgi ve becerileri gibi çeşitli özellikler insan sermayesinin tanımı içinde yer almaktadır. İnsan sermayesi örgütsel ve ilişkisel 175 sermaye için hayati önem taşır. Çünkü her iki entelektüel sermaye unsurunun da çekirdeği insan sermayesidir. İnsan sermayesi bir ağaç gibi sembolize edebileceğimiz entelektüel sermayenin kökleridir. Diğer iki unsur olan yapısal sermaye ve ilişki sermayesinin çekirdeği hükmündedir. “Modern ve geniş bir anlamda insan sermayesini şöyle tanımlayabiliriz. İnsan sermayesi, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler üretebilme kabiliyeti, çalışanların yetenekleri ve fikir yapılarıdır. İnsan sermayesi yeniliklerin kaynağıdır.” 337 Arıkboğa, insan sermayesi üzerine yapılan çalışmalarda iki nokta üzerine yoğunlaşmadan bahseder. Birincisi kişisel yeteneklerin kolektif hale getirilmesidir. İkincisi ise kişisel ve kolektif hale getirilmiş olan yetenek ve yetkinliklerin organizasyonel sermayenin içine dahil edilmesidir. İnsan sermayesi yetenek, ilişkiler ve değerler şeklinde temelde üç özelliğe sahiptir. Yetenek kısmında çalışanların işiyle ilgili yeteneği profesyonel yetenek şeklinde isimlendirilmiştir. Bir çalışanın iş arkadaşlarıyla olan ilişkilerinin kalitesi sosyal yetenek, müşteriler ve dış çevreyle olan ilişkilerinin başarısı da ticari yetenek olarak isimlendirilmektedir. İlişkiler, sosyal yetenek kısmına giren iş görenin çalışma arkadaşlarıyla münasebetlerine ve paylaşımındaki başarıya odaklanmıştır. Değerler ise aynı kurumun çalışanlarının aynı dile ve aynı ortak işletme kültürüne sahip olma gerekliliğidir.338 İnsan sermayesinin öneminin fark edilmesinden sonra, teoride ve yönetim dünyasında üst yöneticilerin çalışanlarına bakış açısında büyük ölçüde değişim yaşandı. Bu değişim üst düzey yöneticilerin, çalışanlarının işletmenin hedefine ulaşması için ihtiyaç duyulan bilgiye sahip anahtar kişiler olduklarına inanmaya başlamasıyla gerçekleşti. Artık personel harcamaları sadece gider kalemi değil gelir arttırıcı bir unsur şeklinde görülmektedir. Piyasa analistlerine göre insan sermayesinin değeri sahip olunan yetenekli personel stokundan anlaşılmaktadır. İnsan sermayesinin üç ana bileşeni vardır. Bunlar; karmaşıklığı anlama derecesi, açık ve kapalı bilgiyi öğrenme derecesi, yetenekleri ve zamanla olgunlaşan tecrübe gibi 337 Arıkboğa, a.g.e., s.85 338 Arıkboğa, a.g.e., s.87-88. 176 temel kişisel niteliklere işaret eden entelektüel sermaye, kişinin çevresini tanımasını ve çevre tarafından da bilinmesi anlamına gelen sosyal sermaye, kendini tanıma, kendine saygı, özgüven, cesaret ve dürüstlüğü ifade eden duygusal sermayedir. Bunun en önemli dinamiği ise duygusal zekadır. 2-Yapısal Sermaye Yapısal sermaye organizasyonlardaki insan unsuru dışındaki bütün bilgiye dayalı varlıkları kapsamaktadır. Entelektüel sermayenin işletmece oluşturulabilecek ve gerçekten işletmeye ait olan unsuru yapısal sermayedir. Yapısal sermaye, işletmenin ürününü üretip dağıtmasını sağlayan stratejisinin, yapısının, sistemlerinin ve süreçlerinin bir toplamı olarak kabul edilir. Yapısal sermaye, işletme çalışanlarının iş görmeleri için temel teşkil eden destekleyici bir üst yapıdır. Veri tabanları, organizasyonel ve operasyonel planlar, iş kılavuzları, el broşürleri, stratejiler ve organizasyon için materyal değerinden daha yüksek soyut değere sahip yapısal varlıklardır. Yapısal sermayenin en akılda kalıcı ve reel tanımlarından birisi; çalışanların akşam eve gittiğinde organizasyon içinde geride bıraktıklarıdır. Yapısal sermaye, bilginin işletme faaliyetlerine süreklilik temelinde uygulanmasını teşvik eden örgütsel niteliklerdir ve öğrenmeyi ve öğrenenleri paylaşmaya özendiren kültürel yapıyı da ifade eder. Yapısal sermaye; müşteriler, çalışanlar ve stratejik ortaklılardan kaynaklanan entelektüel varlıklar göz ardı edildiğinde geride kalan daha kalıcı varlıklardır. Bu noktada yapısal sermaye organizasyonun kendi sahip olduğu bilgi ve kurumsal kültürüyle işe girişebilme ve başarabilme kapasitesidir. İşletmede entelektüel sermayenin işlerliğini yapısal sermaye sağlar. Çünkü organizasyonun kültürü ve ruhu gibi en soyut varlıklar yapısal sermayenin elemanlarıdır. Yapısal sermaye elemanları kurumsal kültür ve ruh gibi soyut varlıklardan başlayarak daha somut varlıklara doğru geniş bir dizide sıralanabilir. Yapısal sermaye bir bütün olarak kuruluşun kendisine aittir. Yeniden üretilebilir ve paylaşılabilir. Girişimci veya buluş sahibi ise saf insan sermayesidir. Bireysel kabiliyet veya buluşlar kurumsal çatı altına girmelidir. Kuruma kazandırılan her yeni 177 bilgi yapısal sermayeye yapılan katkının yanı sıra kurumun entelektüel sermaye zenginliğini de arttırmaktadır. Bilgi yoğun yeni ekonomide rakiplerden daha hızlı öğrenme yeteneği en önemli rekabet avantajlarından birisidir. Kurum içinde bilginin serbest dolaşımı ve ulaşılabilirliği yapısal sermayenin zenginleşmesini kolaylaştıracaktır. 3-İlişkisel Sermaye (Müşteri Sermayesi) Entelektüel sermayenin üçüncü ve son unsuru ilişkisel sermayedir. Müşteri ilişkilerinin ana teması; bir işletmeninin faaliyette olduğu sahada işiyle iştigal ettiği sırada geliştirdiği, sahip olduğu pazarlama kanalları ve müşteri ilişkilerinin içerisine nüfuz etmiş bilgilerdir. Bu tema çoğu kez ilişki kurulan müşterilerden, tedarikçilere, bağlı olunan ticari örgütlere hatta devletin düzenleyici kurumlarına kadar genişletilmektedir. Müşteri sermayesi, organizasyonun müşteri, tedarikçi ve toplumun geri kalan kesimiyle ilişkisinin değerini ortaya koyar ve söz konusu kişilerin organizasyona bağımlılıklarını ifade eder. Başka bir deyişle işletmenin dış çevreyle olan müşteri sadakati, firma ünü, dağıtıcı ve toptancılarla olan ilişkileri gibi bağlantıları içerir ve işletme için katma değer yaratabilecek işletme dışı tüm taraflarla ilgilidir. Entelektüel sermayenin bu türü, dağıtım kanalları, müşteri özellikleri, trendler ve rekabetçi yapı hakkında işletmenin sahip olduğu bilgiden oluşur. İlişkisel sermaye dışsal bir unsurdur. Mülkiyeti hiçbir zaman tam olarak organizasyona geçmemektedir. İşletmenin sahip olduğu markaların kamuoyu önündeki imajı, stratejik iş birlikleri, müşteri ilişkileri gibi şeylerin yanı sıra dağıtım kanalları da ilişkisel sermayenin önemli unsurları arsındadır. İlişkisel sermaye tam olarak organizasyonun çevresiyle sürdürdüğü farklı ilişkilerin değeri, algılanış şekli yani işletmeye dışarıdan biçilen fiyattır. Günümüzde karlılık ve verimliliğin gerekli araçlarından birisi müşteri memnuniyetini sağlamaktır. Tarihi süreç içerisinde bir zamanların üretici egemenliğine 178 dayanan geleneksel pazarlama anlayışında ne üretirsem alılar felsefesi yerini müşteri memnuniyeti ve toplumun uzun vadeli çıkarlarını gözetmeye dayalı neyi, nasıl üretir ve ne şekilde sunarsam alırlar anlayışına bırakmıştır. Kültürümüzde yer alan müşteri velinimetimizdir özdeyişi, müşteri sermayesinin eski versiyonu olarak görünüyor. Bu bağlamda, insanların müşterilere karşı doğal ve samimi davranıştan uzak müşteri memnuniyetine yönelik rol yapıyor olmaları işletmelerin sahip oldukları müşteri sermayesinden yeterince yararlanamamalarının bir nedeni olarak görülebilir. Geçmişin müşteri velinimetimizdir felsefesi ile günümüzün müşteri memnuniyetine dayalı modern pazarlama anlayışı arasındaki farklılık burada doğmaktadır. Stewart’a göre; İnsan sermayesi ve yapısal sermaye; amaç birliğinin olduğu, esnek, hiyerarşik kademelere boğulmamış, fikirlerin açıkça ifşa edilebildiği organizasyonlarda birbirlerini pekiştiririler. Çalışanların sorumluluk alabildikleri, müşteri ihtiyaçlarına tam ve zamanında müdahale edebildikleri, çalışanların da iç müşteri olabildikleri organizasyonlarda insan sermayesi ve müşteri sermayesi verimli çalışacaktır. Eğer bir işletmede müşteriler bağlı oldukları satış sorumlusu firmadan ayrıldığı takdirde de bağlılıklarını aynı şekilde sürdürüyorsa müşteri ve yapısal sermayenin etkin bir örtüşme sağladığından bahsedilebilir.339 5.5. Bilgi Yönetimi ve Örgütsel Öğrenme “Artık eğitim ve öğretim, okullardan işletmelere doğru kaymaya başlamıştır. Bugün her istihdam edici kurum, aynı zamanda, öğretici de olmak zorundadır.” 340 Günümüzde bilgi önemli bir rekabet üstünlüğü haline gelmiştir. Küreselleşen dünyada, doğal kaynaklara ve pazarlara yakınlık gibi kalkınma faktörlerinin önemi giderek azalmaya, gelişmekte olan ülkeler için bir rekabet üstünlüğü olan ucuz işgücünün yerini eğitimli işgücü almaya başlamış bulunmaktadır.341 Bu baş döndürücü değişim karşısında işletmelerin kısa ve uzun dönemli amaçlarını gerçekleştirebilmesi, üyelerinin belli bir takım yetenek ve bilgilerle donanımını, sağlıklı bir öğrenme ortamını 339 Stewart, a.g.e., s.183-184. 340 Peter F Drucker, Managing for the Future, The 1990s and Beyond, Truman Talley Boks, Dutton-New York, 1992, p.335. 341 Cem Kozlu, Türkiye Mucizesi İçin... Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1995, s.313-314. 179 ve zorlukları aşma konusunda tek vücut olarak hareket edebilme alışkanlığını gerektirmektedir. Değişime hazırlıklı olmak ve yenilik yaratarak işletmenin kârını ve ekonomik değerini artırmak; daha iyi ürünler sunmayı, uygulama etkinliğini arttırmayı, müşteriler için daha fazla değer yaratmayı, sürdürülebilir bir pazar liderliği elde etmeyi, öğrenmeyi ve öğrenilen şeylerin hızla uygulamaya geçirilmesini gerektirmektedir. Hemen her şeyin hızla değiştiği günümüzde, yeni yönetim yaklaşımlarına ve örgütlenme biçimlerine ihtiyaç bulunmaktadır. İşte örgütsel öğrenme, bugünün sorunlarını çözebilecek, bütün işletmelerin geliştirmeleri gereken modern bir anlayıştır. Günümüzde bireylerin ürettikleri bilgiyi organizasyona mal etme olgusu -ki buna oraganizasyonun öğrenmesi de denilebilir- önem kazanmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar, öğrenmenin bireysel değil örgütsel bir süreç olduğunu belirtmekte ve daha çok öğrenme süreci ve bu sürecin değişim, yeniden yapılanma ve örgütsel gelişime etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda çalışanlarını topyekün öğrenmeye teşvik eden ve kendini sürekli geliştirebilen ve yenileyebilen organizasyonlara “öğrenen organizasyon” denilmektedir. 342 Organizasyonun öğrenmesi kavramı bir kurumda bireylerin, bilgi, tecrübe ve anlayışlarını geliştirerek, bu bilgiyi müessesenin yararına daha müessir ve etkili biçimde kullanmalarını ifede etmektedir. Bir başka ifede ile organizasyonun öğrenmesi faaliyetler ile sonuçları arasındaki ilişkinin anlamlı bir şekilde geliştirildiği, bunların gündelik çalışma biçimine yansıdığı, organizasyon hafızasına kaydedildiği, müşterek tutum ve davranışlarda değişiklikler meydana getiren bir sosyal öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Söz konusu öğrenme süreci aynı zamanda organizasyonun iç ve dış kaynaklardan elde etttiği bilgi ve enformasyonun içselleştirilmesi ve kurumsallaştırılmasını ifade etmektedir. Bu sebeple öğrenen organizasyonlar, beklentiler ile gerçekleşen sonuçları düzenli biçimde mukayese ederek, hataların giderilmesi, davranışların geliştirilmesi ve daha iyi sonuçlar elde edilmesi için sistematik çalışma yapan kuruluşlardır. Şu halde bir kurumun öğrenen organizasyon olabilmesi ancak o kurumdaki bireylerin öğrenmesiyle mümkün olabilir.343 Değişime adapte olabilmek için, sürekli öğrenebilme yeteneği edinme gereğini savunan örgütsel öğrenme, bunun yöntemini de göstermektedir. İşletmeler yönetici ve çalışanları aracılığıyla öğrenirler. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, öğrenmede hayal gücünün, yaratıcılığın ve örgüt kültürünün önemli bir yeri vardır. Yeniliklerin 342 H. Zaim, a.g.e., s. 49. 343 H. Zaim, a.g.e., s. 229. 180 ödüllendirildiği, bireysel farklılıkların desteklendiği, farklı bakış açılarına yaşama hakkının tanındığı işletmelerde, kişisel ve örgütsel öğrenme için elverişli bir ortam oluşturulmuş demektir. Herkesin aynı fikirde olduğu, farklılıkların söz konusu olmadığı ortamlarda, öğrenmenin gerçekleşmesi güçtür. Çünkü farklılıklar, öğrenmeyi canlandıran birer katalizör işlevi görmektedir. Zaim, öğrenen organizasyonların; bilimsel problem çözme, yeni yaklaşımları deneme, geçmiş tecrübelerden ders alabilme, başkalarının tecrübelerinden yararlanabilme ve bilgiyi transfer edebilme şeklinde ayırt edici beş temel vasfının olduğunu ifade etmektedir.344 İşletmeler çalışanları aracılığıyla elde ettikleri bilgileri ürün, hizmet, süreç ve yöntemlere aktararak öğrendikleri gibi, diğer işletmelerin deneyimlerinden yararlanarak da öğrenirler. Diğer işletmelerle çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilecek olan stratejik işbirlikleri, işletmelere bu konuda zengin öğrenme olanakları sunmaktadırlar. Öğrenme yoluyla elde edilen bilgi ve deneyimlerin uygulamalara aktarılması kadar, ileride kullanılmak üzere saklanması da, sürekli işletme başarısı için önemli bir zorunluluktur. Klasik eğitim sisteminin, istedikleri kalitede insan kaynağı yetiştirip sunamadığını gören örgütsel öğrenme konusunda başarılı bazı işletmeler, kendi üniversitelerini kurma yoluna gitmişlerdir. Personeline kariyerleri boyunca yararlanabilecekleri eğitim olanakları sunan bu işletmeler, dış dünyaya açıklık ve kendilerini yenileme konusunda da son derece başarılıdırlar. 1980’lerden sonra gelişmiş ülkeler, yeni bilim alanlarını destekleyerek küresel bilgi temellerini zenginleştirmeye, geleceğin çalışanlarını eğitmeye, bilgi yönetimi süreçlerini destekleyici yasal ve kurumsal bir çerçeve hazırlamaya yönelmişlerdir. Çorlu ölçeğinde yaptığımız anket sonuçlarından hareketle; devletin kendisini bilgi ekonomisinin gereklerine göre yeniden örgütleyerek değişimin önünde bürokratik bir fren olarak durmaktan vazgeçmesi; girişimci birey ve işletmelerin küresel bilgi akışına bağlanabilmelerinin teknolojik, sosyal ve politik altyapısını hazırlaması, ezberci 344 H. Zaim, a.g.e., s. 232. 181 eğitim sisteminden, öğrenme ve yaratıcılığı özendiren bir eğitim sistemine geçişi sağlaması gerekmektedir. Bu şekilde harekete geçirilecek ulusal entelektüel kapasite; üretimi, ekonominin genel büyüme kalıbını, ulusal ve bölgesel istihdamın yapısını, dünya politikasındaki ve uluslararası rekabetteki yerimizi yeniden şekillendirecektir. Örgütsel Öğrenme ve Müşteri Memnuniyeti Açık ya da gizli; rasyonel ya da daha az rasyonel bütün müşteri ihtiyaçları, anlaşılarak karşılanmak zorundadır. Çünkü işletme başarısı, müşterilerin bu ihtiyaçlarının tatmin edilmesine bağlıdır. Müşterilerin ihtiyaçlarının anlaşılması, müşteri memnuniyetinin önemli bir aşamasıdır. Bu nedenle, Harvard Business School’da müşterilerin ne istedikleri, belli ürünlere ve mesajlara nasıl tepki gösterdikleri, laboratuar ortamında çeşitli tekniklerle izlenerek anlaşılmaya çalışılmaktadır.345 Müşteri ihtiyaçlarının bir kere belirlenip karşılanması yeterli değildir. Çünkü ihtiyaçlar sürekli olarak değişmektedir. Bu nedenle müşteri memnuniyeti ulaşılması zor, dinamik bir hedeftir. Dolayısıyla, müşteri ihtiyaçlarının gelecekte de karşılanabilmesi, alışkanlık ve tercihlerdeki değişikliklerin, bu ihtiyaçları karşılamaya dönük teknolojik gelişmelerin, rakiplerin rekabet stratejilerinin ve diğer faktörlerdeki olası değişikliklerin sürekli olarak tahmin edilmesini, izlenmesini ve bunlara uygun ürün, hizmet ve süreçlerin geliştirilmesini gerektirmektedir. İşletmelerin değişime hızlı ve doğru yanıtlar verebilmesi, onların öğrenme yeteneklerinden, yeni fikirleri özümseme ve rakiplerinden daha çabuk eyleme dönüştürebilme özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu yeteneklere sahip olmayan işletmeler, değişen müşteri beklentilerini zamanında fark edemeyecek ve rakiplerinin manevralarına uygun yanıtlar veremeyeceklerdir. Bununla birlikte, müşteri ihtiyaçlarının anlaşılması ve bunların nasıl karşılanacağının bilinmesi, işin sadece yarısını oluşturmaktadır. Müşteri memnuniyetinin gerçekleştirilmesi ise diğer yarısıdır. Müşteri tatmini sürecinin ilk yarısında örgütsel öğrenmeye, ikinci yarısında ise yönetim kalitesi ya da daha teknik anlamda toplam kalite yönetimi anlayışına ihtiyaç vardır. 345 Muzaffer Aydemir, “Örgütsel Öğrenme ve Toplam Kalite Yönetimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt 2, Sayı:3, İzmir: 2000. 182 Örgütsel Öğrenme ve Sürekli İyileştirme Ünlü gelecek bilimci Alvin Toffler, gelecekte rekabetin Doğu ve Batı arasında ya da Kuzey ve Güney arasında değil, hızlı olanlarla, yavaş olanlar arasında gerçekleşeceğini belirtmektedir.346 sürecini kısaltarak zamanı; Bugün lider Japon işletmeleri, ürün geliştirme maliyetleri, kaliteyi ve stokları yönetir gibi yönetmektedirler. Yani zaman, paraya, üretkenliğe, kaliteye ve hatta yenilik yaratmaya eşdeğer bir hale gelmiş bulunmaktadır.347 Şiddetlenen rekabet ve kısalan ürün döngüleri işletmeleri sürekli yeniliğe itmekte ve hatta en iyi ürünlerini, daha iyilerini geliştirerek demode etmek zorunda bırakmaktadır. İşletmedeki bütün bölümlerin sürekli iyileştirme üzerinde yoğunlaşmak zorunda olduğu örgütsel öğrenme felsefesinde, bu amaçla yeni bilgilerin ve yeteneklerin kazanılması, örgütteki herkesin sorumluluğundadır. Kalite ve üretkenliği arttırarak maliyetleri düşürmek için, üretim ve hizmet sistemini sürekli olarak geliştirmek gereklidir. Bunu yaparken eğitim kurumsallaştırılarak, korku elimine edilip, güven tesisi ve yenilik için uygun ortam oluşturularak hareket edilmesi başarının ön şartıdır. Sürekli iyileştirmeye olanak verecek bir örgütsel yapı oluşturmak son derece önemlidir. Örgütsel Öğrenme ve Ekip Çalışması İşletmelerin çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler ve diğer işletmelerle iyi ilişkiler geliştirmesini savunan örgütsel öğrenme, bu yönüyle bilginin yaratılması ve paylaşılması için gerekli koşulları da hazırlamış olmaktadır. Çapraz fonksiyonlu ekiplerle ve sürekli iyileştirme çabalarıyla, işletmedeki bireylerin sahip oldukları bilgi ve birikimleri harekete geçirmeyi amaçlayan bilgi yönetimi, benchmarking çabaları ile de kendi dışındaki işletmelerin tecrübe ve birikimlerinden yararlanmayı hedeflemektedir. Sıradan insanların bir araya gelerek, süper insanların bile kolay elde edemeyecekleri sonuçlara ulaşmalarına olanak tanıyan ekip çalışması, çalışanlar için güzel bir öğrenme ortamı oluşturduğu gibi, başkalarının bazı konularda daha iyi olabileceğini kabul etme ve onlara nasıl yetişebileceğini, hatta onları nasıl 346 Peter Mc.Grath, “Potholes on the Road Ahead”, Newsweek, 11 October 1999, s. 124. 347 George Jr. STALK, “Time-The Next Source of Competitive Advantage”, Harvard Business Review, July-August 1988, pp. 4149. 183 geçebileceğini öğrenmeye çalışma ileri görüşlülüğü olarak tanımlanabilecek benchmarking de işletmeler için mükemmel öğrenme olanakları sunmaktadır. Örgütsel Öğrenme ve Liderlik Liderlik, örgüt amaçları doğrultusunda, personelin ihtiyaçlarını, bireyler, gruplar ve çevre arasındaki ilişkileri düzenleyen, bireyler ve birimler arasında iletişim, etkileşim ve eşgüdümü sağlayan bir süreçtir. Liderlik için zeka, eğitim ve deneyim önemlidir. Yüksel, özlü bir tanımlama yaparak; liderin, ortak kültürü bilen, değerlendiren ve kültürün yeniden şekillenmesi ve oluşturulmasında vizyon geliştirip ve ortak değerler oluşturabilen kişi olarak da tanımlanabileceğini söylemektedir.348 Koçel’e göre lider; grup üyelerini bir amaca yönelik güdüleyen, grup amaçları doğrultusunda etkileyen, yönlendiren bir kişi iken, liderlik belirli koşullar altında, belirli amaçları gerçekleştirmek için, bir kimsenin başkalarının faaliyetlerini etkileme ve yönlendirme sürecidir.349 Koçel liderlik kavramını bir süreç olarak değerlendirmekte ve örgütteki bir konumu belirten lider kavramından ayrı ifade etmektedir. Özellikle küreselleşme sürecinde kurum yöneticilerinden çok liderlik yeteneğine sahip yöneticilere ihtiyaç vardır. Yöneticilikte, bireysel akıl yerine ortak akıl; birey yerine ekip; emir yerine koçluk; yöneticilik yerine liderlik; sonuç odaklılık yerine süreç odaklılık; çok çalışmak yerine akıllı çalışmak esastır. Lider; vizyon yaratabilen, arzulanan gerçeğin ve hedefin fotoğrafını çekebilen; bu görüntüyü erişilir ve uygulanabilir kılan kişidir. Örgütsel öğrenmenin başarıya ulaşması, otorite ve politik güce sahip üst yönetimin desteğinin yanı sıra, kültürel değişimi, önceden edinilen varsayımlara meydan okunmasını ve “biz bu işi hep böyle yapa geldik” yaklaşımının terk edilmesini gerektirmektedir. Doğru kararı alabilmek için yöneticilerin de kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmekte ve yöneticilerin, ihtiyaç duydukları bilgiyi sağlamayan verileri elemek ve veriyi analiz edip 348 Fatih Yüksel, Çağdaş Kent Yönetimi ve Yönetici Vizyonu, Ankara: Detay Yayıncılık, 2004, s.81. 349 Tamer Koçel, İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Basım, 2003, s.465. 184 yorumlayarak bilgiye dönüştürdükten sonra harekete geçmeleri gerekmektedir. Bilginin amacı sadece bilim değildir. Önemli olan aynı zamanda harekete geçebilmektir. 350 21. yüzyılda yönetmesini öğrenemeyen bir girişimci başarılı olamayacaktır. Yaratıcılığı öğrenemeyen bir yönetim de fazla uzun ömürlü olamaz. Bugün her türlü kuruluş düstur olarak değişim için tasarlanmalı ve değişime karşı olmaktansa değişimi yaratmalıdır. 351 Liderlerin, geçmişte kendilerini başarılı kılmış, fakat bugün geçerliliğini yitirmiş davranışları unutarak, yeni davranışları öğrenmeleri, diğer bir deyişle; konuşmak yerine, susup dinlemeyi, farklı kültürlerden, etnik yapılardan, farklı işlevsel ve örgütsel düzeylerden gelen insanları kendileriyle aynı seviyede görerek, onlarla yardımlaşarak iş yapabilmeyi ve başkalarının düşüncelerine başvurma büyüklüğünü göstermeyi öğrenmeleri gerekmektedir. Ayrıca liderler, insanlara öncelik vermeyi ve yenilik yaratmayı politikalara bağlılığın üzerinde tutmayı, öğrenmenin dağınıklığını prosedürlerin düzenliliğine tercih etmeyi ve örgütün devamlılığını diğer bütün endişelerin önüne koymayı öğrenmelidirler. Çalışanların, kendi kendilerine düşünerek çözüm üretmeye özendirildikleri ve liderlerin sinerji yaratacak şekilde diğer departmanlarla hatta diğer kurumlarla çalışmak zorunda olduğu bir dünyada pozisyon, unvan ve otorite artık uygun yönetim araçları olmaktan çıkmaya başlamıştır.352 Liderlerin başarıları, örgütteki hiyerarşik konumlarından çok, etkileşimde bulundukları bilgi ve ilişki ağlarının sayısına bağlıdır. Yoğun bir ilişki trafiği yaşayan günümüz yöneticileri, liderliğin politik yönüne ağırlık vermek ve bir grup astı kontrol etmek yerine, farklı çıkar gruplarını ustalıkla idare edebilme yeteneğine sahip olmak zorundadırlar. Günümüzde liderlerin, öğrenmeyi engelleyici, denetim ağırlıklı rolleri bırakarak dizayncı, öğretici ve kolaylaştırıcı yeni roller üstlenmeleri gerekmektedir. Bu yeni rolleri, paylaşılan bir vizyon geliştirme, yaygın ve yanlış zihinsel modelleri gün yüzüne çıkararak bunlara meydan okuma ve daha sistematik bir düşünce kalıbını özendirme 350 Peter F. Drucker, 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları, çev. İrfan Bahçivan-Gülenay Gorbon, İstanbul: Espilon Yayıncılık, 1999, s.145. 351 Drucker, a.g.e., s.48. 352 Rosabeth Moss Kanter, “The New Managerial Work”, Harvard Business Review, November-December 1989. 185 gibi yeni yeteneklerle desteklemesi gereken liderler, işletmede öğrenmeden sorumludurlar. Yani liderler, insanların ve makinelerin performansını yükseltmekten; üretimi ve kaliteyi artırmaktan; insanların çabalarından gurur duymalarını sağlamaktan; kişilerin hatalarını bularak onları cezalandırmak yerine, bu hataların nedenlerini ortadan kaldırmaktan; herkesin işini daha iyi ve daha çok tatmin alarak yapmasını sağlayacak bir sistem kurarak, bunu geliştirmekten sorumludurlar.353 5.6. Bilgi Yönetimi ve Türkiye Ülkelerin sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi, bu geçişin meydana getirdiği sosyal ve ekonomik değişmeler, sancılar, fırsatlar ve tehditler günümüzde üzerinde en çok tartışılan konular arasındadır. İster savunalım, ister karşı çıkalım; bilgi toplumu, çeşitli sosyal, iktisadi ve kültürel unsurları ile sanayi toplumundan farklı yeni bir toplum modeli oluşturmaktadır.354 Bilişim teknolojilerinin giderek yaygınlaşması, bilginin temel ve stratejik bir üretim faktörü olarak ekonomiye katılması, bilgiye verilen önemin artmasından kaynaklanmaktadır. Yeni ekonomiyi artık networklar yönlendirmektedir Yeni bilgilere hızla ulaşmak ve en kısa zamanda süreçlere aktarabilmek insan yaşamını çeşitli yönlerden etkilemeye başlamıştır. Gelişen teknolojiler özellikle son on yılda yerel değerlerin zayıflamasına, ekonomide soyut unsurların güçlenmesine ve kurumsal yaklaşımların değişmesine yol açmıştır. Günümüzde bilişim teknolojilerinin hayatın her alanında yoğun olarak kullanılmasıyla klasik işletme anlayışından bilgi işletmesi anlayışına geçiş süreci iyice hızlanmıştır. İşletmeler arası rekabet ortamını artık bilgi oluşturmaktadır. Sahip oldukları örtük ya da açık her türlü bilgiyi daha verimli kullanan organizasyonlar, daha dinamik bir iş ortamına sahip olmaktadır. Artık sanayi toplumundaki ürün ve hizmetleri değil, ileri teknoloji ile taklit edilmesi çok zor, bilgi yüklü ürünleri üreten işletmeler küresel rekabet içerisinde ayakta kalabilmektedirler. 353 Aydemir, a.g.m. 354 H. Zaim, a.g.e., s.8. 186 Büyük işletmelerin, bilgiyi daha iyi analiz ve kontrol etmek için, bu teknolojiye yatırım yapmak istemeleri, yeni teknolojilerin fayda-maliyet analizini zorunlu kılmaktadır. Günümüzde işletmelerin daha etkili ve verimli çalışabilmesi için bilgisayarlardan yararlanmanın artık bir zorunluluk olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Bilginin en önemli kavram olduğu ve gittikçe öneminin arttığı bu çağda ülkeler, bilgiyi yönetmek konusunda stratejiler geliştirerek hayata geçirmektedirler. Bilişimin yoğun olduğu sektörlerin piyasa değerleri artmakta aynı zamanda ülkelerin ekonomilerini tetiklemektedir. Sahip oldukları bilgi birikimini kurumsal verimliliğe dönüştürmek isteyen organizasyonların, bilgi yönetimi anlayışını benimsemesi zorunludur. Bu nedenle yeniden yapılanma sürecine giren yapılarda öncelikle bilgi yönetimi, kurum yöneticileri tarafından kabul edilmeli ve bütün çalışanların bilgi yönetiminin öngördüğü esaslara göre hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bilgi yönetimi, içinde bulunduğu sistemi oluşturan unsurların kendi arasında uyumlu olmasını da gerektirmektedir. Bu unsurlardan herhangi birindeki bir arıza, sistemin çalışmasını bütünüyle bozmaktadır. Bunun yanı sıra bilgi yönetimi, önemli miktarda yatırım yapmayı gerektirir. Ancak sahip olunan bilgi kaynaklarının verimliliğe ve üretime dönüştürülememesinin maddi değeri, kurumsal bilgi yönetimi modeli oluşturma maliyetinden daha az değildir. Bu nedenle bilgi yönetimi, organizasyonlara bilgi merkezli yeni bir kurumsal anlayış kazandıran ve uzun vadede önemli maddi getiriler sağlayan stratejik bir yönetim modelidir. Türkiye’nin 21. yüzyılda değişimi çok iyi bir şekilde kavrayıp, bu değişim olgusunun beraberinde getireceği fırsat ve tehditleri analiz ederek yeni yüzyılda dünyanın saygın bir üyesi olması için öngörülen atılımları acilen yerine getirmesi gerekmektedir. Başta ekonomi olmak üzere diğer kurumsal yapılanmalar da gelişen yeni ekonomi kapsamında ele alınıp buna göre gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni ekonomide her geçen gün bilişim eğitimi almış işgücüne ihtiyaç doğmaktadır. Bilgi toplumuna geçiş sürecinde strateji ve politika geliştirip zamanında 187 uygulamaya koyan ülkelerin uluslararası alanda rekabet gücü, verimliliği ve saygınlığı artmaktadır. İleri sanayi ülkesi sınıfında yer almak için üniversite-sanayi-devlet üçlüsünün acil olarak bilgi stratejileri oluşturup uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. Bir medeniyet projesi olarak ileri sürülse de bilgi toplumu kavramının algılanmasında henüz çok gerilerde olduğumuz bir gerçektir. Sanayi devrimini uzaktan seyretmiş, hala yerleşik yapı olarak tarım toplumu özelliklerini sergileyen hatta ilkel toplum örneklerinin bile lokal olarak görülebildiği ülkemizde, bilgi toplumuna dönüşümün sancılı bir süreç olduğu anlaşılıyor. Bir yandan sanayi toplumuna geçiş sorunlarıyla boğuşurken diğer taraftan da bilgi toplumu olmaya özenmek ve bu dönüşümün zorluklarıyla uğraşmak gibi köklü problemlerimiz bulunmaktadır. Bilgi altyapısının bir an önce tamamlanması, e-dönüşümün hızlandırılması, bilgi toplumu yarışında geri kalmamanın ön koşullarıdır. Bilgi ve iletişim teknolojilerine gereken önemin verilmesi, geleneksel bilginin ayıklanarak bilimselleştirilmesi ve hızlı bir şekilde stratejik bilgiye dönüştürülerek bilgi yönetimi perspektifi kazandırılması, küresel rekabette avantaj dengesinin sağlanması bakımından hayati önem arz etmektedir. Çorlu örneğinden hareketle diyebiliriz ki; sanayimiz bilgi teknolojilerini kullanma konusunda oldukça hevesli olmakla beraber, bilgi yönetimi kavramının algılanması ve bunun iş süreçlerine aktarılması konusunda profesyonellikten uzak görünmektedir. 188 6. BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIMLAR 6.1. Kurum Türkçe Güncel Sözlük’te kurum; kuruluş veya evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet gibi insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese355 olarak tanımlanmaktadır. Eski dilde müessese anlamında kurmaktan türetilmiştir. Genellikle gerçek veya tüzel kişiler tarafından belli bir veya daha fazla amacın gerçekleştirilmesi için oluşturulan örgütsel yapı olan kurum kavramı, günlük dilde çeşitli kuruluşları tanımlamak amacıyla kullanılır. Sosyolojik açıdan bakıldığında kurumlar; toplumun sosyal yaşamında bireylerin birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen, içinde barındırdığı kişilere farklı kimlik ve roller yükleyen ve toplumsal konsensüsü sağlayan kültürel süreçlerdir. Bir başka deyişle davranış örüntüleri, sosyal roller ve etkileşim süreçlerinden oluşan, kültürün büyük kısmını anlatmak için kullanılan bir kavramıdır. Kurum denilince öncelikle sosyal kurumlar anlaşılır. Kurumlar, temel davranış örüntülerine göre şekillenirken, toplumlara özgü bir yapıya kavuşurlar. Her bir toplumun kültürü, örfü, ananesi farklı olduğu için kurumları da farklıdır. Fakat her toplumda aile, ekonomi, siyaset, din, eğitim vb. gibi temel kurumlar vardır.356 6.2. Kurumsallaşma Kurumsallaşma; sözlükte örgütlü duruma gelme, süreklilik kazanma şeklinde ifade edilmektedir.357 Kurumsallaşma; çalışanlardan, üst yönetimden ve patrondan bağımsız olarak iş akışlarının, görev tanımlarının yetki ve sorumlulukların öngörülebilir ve yoruma açık olmayacak şekilde oluşturulması anlamına gelir ve iş görenler ile şirketin ortak çıkarlar için çalışmasını sağlar.358 Kurumsallaşma sürdürülebilir başarı için gereken uygulanmasıdır. yönlendirme, yönetim ve kontrol sistem ve yöntemlerinin 359 355 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?kelime=kurum, (27 Ağustos 2006) 356 Wikipedia Özgür Ansiklopedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurum, (27 Ağustos 2006) 357 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?KELIME=kurumsalla%FEma, (28 Ağustos 2006) 358 Ekşi Sözlük, http://sozluk.sourtimes.org/, (25 Ağustos 2006) 359 Orhan Erdemir Kılınç, “Aile Şirketleri ve KOBİ´lerde Kurumsallaşma”, http://www.kobitek.com/article.php?id=14, (25 Ağustos 2006) 189 Şu halde kurumsallaşma; bir işletmenin, faaliyetlerini, devamlılığını ve büyümesini belirli kişilerin (patron, varisler, yöneticiler, önemli teknik personel vb.) varlığından ve rasyonel olmayan icra yöntemlerinden bağımsız olarak sürdürebilmesini ve geliştirebilmesini sağlayan bir yönetim ve organizasyon yapısıdır. Organizasyonlarda mülkiyet, sermaye ve yönetim yapısına bakıldığında, başlangıçta özellikle geleneksel işletmelerde, sermaye, mülkiyet ve yönetim tek bir kişiye aittir. Mülkiyet sahibi, sermayeyi kendisi koyar ve işletmeyi de bizzat kendisi veya aile üyeleriyle birlikte yönetir. İşletme büyüdüğünde kaçınılmaz olarak sahip-vekil ilişkisi ortaya çıkar. Sahip, bazı işletmelerinin yönetimini vekillere bırakmak zorunda kalır. Yönetim fonksiyonuyla birlikte denetim gibi diğer bazı fonksiyonlar başka kişilere ya da kurumlara devredilir. Şirketlerin gelişmesine ve büyümesine paralel olarak mutlak sahiplik fonksiyonuyla birlikte geleneksel aile işletmelerinde var olan sahip-vekil ilişkisi de giderek ortadan kalkmaya başlar. Yönetim kurulu ve icradan sorumlu vekil (çoğu zaman genel müdür) sadece şirket kurucuları ve ana sermayedarların çıkarlarına değil, tüm hissedarların (shareholders), hatta tüm menfaat sahiplerinin (stakeholders) çıkarlarına hizmet etmek zorunda kalır. Günümüzün büyük ve çok ortaklı organizasyonlarında sahiplik ve yönetim fonksiyonlarının kaçınılmaz olarak birbirinden ayrılması, ayrıca uygulamada şirket kurucuları ve ana sermayedarlarının sahiplik ve denetim fonksiyonlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak şirket ortaklarının temel mülkiyet haklarını göz ardı etmeleri –hatta suiistimal etmeleri- kurumsal yönetimin bilimsel anlamda doğuşuna ortam ve meşruiyet kazandırmıştır. Kurumsal yönetim, geniş anlamda şirket sahipliğine ilişkin kuralları içerir. Geleneksel yönetimde şirket sahipliği kurucu ana sermayedar anlamına geldiğinden, kararlar ve uygulamalar şirket sahibinin iradi ve takdiri kararlarına bağlı bulunmaktadır. Geleneksel yönetim ile kurumsal yönetim arasındaki en temel fark kurallar ve takdir yönündendir. 190 Kurumsal yönetim, en kısa ve öz bir tanımla “kurallara dayalı şirket yönetimi” demektir. Kuralların genel çerçevesi düzenleyici bir kamu otoritesi tarafından belirlenir. Bu kuralların bir kısmı uyulması zorunlu, diğer bir kısmı ise uyulması tavsiye edilen kurallar niteliğindedir. Geleneksel yönetimin en temel farkı takdiri karalara dayalı yönetim olmasıdır. İradi kararlara ve takdire dayalı bir yönetimde usulsüzlüklerin, suistimallerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkması muhtemeldir. İşte, kurumsal yönetimi, geleneksel yönetim anlayışlarından ayıran en önemli fark buradadır. Geleneksel yönetimde, şirket faaliyetlerinin denetimi fonksiyonu doğrudan şirket sahip ve yönetim kurulunun göreve getirdiği şirket içi denetim kurulları tarafından yerine getirilir. Kurumsal yönetim anlayışında ise menfaat sahiplerinin şirketi yöneten sahip ve vekilleri, denetleme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Kurumsal yönetimi geleneksel yönetimden ayıran en önemli fark buradadır. Kurumsal yönetimde sahip ve vekiller açısından hesap verme sorumluluğu; hissedarlar ve menfaat sahipleri açısından da hesap sorma hakkı söz konusudur.360 Kurumsal Kültür (Kurum Kültürü) Kurumlar varlıklarını sürdürmek için belli gelenekleri yaşatmak, kendilerine özgü bir kültür oluşturmak ve bu kültürü bir üst kimlik olarak benimsemek zorundadırlar ki buna kurum kültürü diyoruz. Toplumlar gibi kurumların da amaçları, iş hayatına bakış açıları, değerleri, ilkeleri, yani kendilerine özgü nitelikleri vardır. İşte, bir işletmenin tüm çalışanları tarafından paylaşılan inanç, anlayış ve kurallar bütünü kurum kültürünü oluşturur. Literatürde bir işletmenin kültürü, genellikle işletmelerde konuşulan ve konuşulmayan kurallar, varsayımlar, değerler ve düşünce biçimlerini kapsar. Bu unsurlar, o kurumda nasıl giyinilmesi ve davranılması gerektiğini, iş arkadaşlarına, çalışanlara, yöneticilere ve müşterilere gösterilmesi gereken davranış biçimlerini belirler. Kurumların hedeflerine ulaşmaları ve başarılı olmalarında önemli rol oynayan kurumsal kültürü oturtabilmek ve çalışanlara doğru şekilde benimsetmek, özellikle küreselleşen dünyadaki rekabet ortamında işletmelerin vazgeçilmezlerinden biridir. Zira 360 C. Can Aktan, “Geleneksel Şirket Yönetimi ve Kurumsal Şirket Yönetimi”, http://www.canaktan.org/yonetim/kurumsalyonetim/geleneksel.htm, (21 Ağustos 2006) 191 bir organizasyonda tüm çalışanlar tarafından paylaşılan inançlar, normlar, gelenekler ve değer yargıları olarak tanımlanan kurum kültürü bilgi yönetiminin başarılı biçimde uygulanabilmesi açısından son derece önemlidir. 1980’lerde Japon rekabeti karşısında telaşa kapılan ABD iş dünyası kurum kültürünü keşfetti. Kurum kültürünün yönetilebilir bir olgu olduğu, iyi yönetildiğinde performansı ve rekabet üstünlüğünü olumlu yönde etkilediği anlaşıldı. Liderlik, değişim odaklı kültür, öğrenen organizasyon, yenilikçi kültür gibi konular bu anlayışın sonucunda ortaya çıktı. Kurum kültürlerinde, hızlı tepki vermeyi, bilgi yönetimini, yaratıcılığı, katılımcı yönetimi ve liderliği destekleyen özellikler aranır hale geldi. Kurum kültürünün ilk gündeme gelişi 1940’lı yıllara uzanmaktadır. Rasyonel ve denetime dayalı yönetime karşılık, işbirliği ve işe bağlılığı özendiren ilişkisel ve kültürel boyutu savunan bir anlayış gelişti. Ancak bu boyutları ölçmenin zorluğu karşısında, 1960 ve 1970’lerde ölçülebilen kurumsal öğeler öne çıktı; çalışan tutumları, yetkilendirme, statü farkları, bölümler arası eşgüdüm, çalışanın işe dahil edilmesi gibi kurum iklimi olarak nitelenen özellikler üzerinde duruldu. 1970’lerin sonuna doğru, kurumsal hayatın ilk bakışta görünmeyen özelliklerini içeren, daha derinlemesine analizler önem kazanmaya başladı. Kurum kültürünün rolü, önemi ve özellikleri bir kez daha gündemin başına oturdu. En önemlisi de dikkatler, kurum kültürünün performansa olan etkilerine, gelişim evreleri ve değişebilirliğine çevrildi. Harvard İş İdaresi Okulunun tanınmış isimlerinden Kotter ve arkadaşları 75 mali analistten, en başarılı şirketleri tespit etmelerini, onları diğerlerinden ayıran etkenleri tanımlamalarını istemişler, bunlardan 74’ü, kurum kültürünün başarı ve rekabette üstünlük sağlamada kritik başarı faktörü olduğunda hemfikir olmuşlardır.361 Son yıllarda kurum kültürünün, kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu değil, rekabet üstünlüğü sağlayan yönetilebilir bir öğe olduğu artık kabul ediliyor. Bir şirketin uzun dönemli başarısı için, değişen koşullara göre ve şirketin ihtiyaçları doğrultusunda kurum kültürünü yönetmenin ve gerektiğinde değiştirmenin önemi biliniyor. Kurum 361 Handan Dedehayır, “Dünden Bugüne Kurum Kültürü”, Kaynak Dergisi, Batlaş-Baltaş Yayını, Nisan-Haziran 2004, Sayı 18, http://www.baltas-baltas.com/kaynakdergitum.asp?sayi=18, (21 Ağustos 2006) 192 kültürü, organizasyonun misyonu, vizyonu ve hedefleri doğrultusunda, çalışanların kendilerine ait farklı duygu, düşünce ve değer yargılarıyla bir arada, beraberce ve uyum içerisinde çalışmalarını temin eden bir harç vazifesi görür.362 Çağdaş kurumlarda çalışanlara kritik durumlarda nasıl düşünüp nasıl davranacaklarına ilişkin yol gösterecek çok boyutlu kültürel yönlendiricilere ihtiyaç bulunmaktadır. Yeni kurum kültürleri çalışanlara; değişim, çeşitlilik, çatışma, yenilikçilik, kurumsal öğrenme, bilgi yönetimi, ittifak oluşturma, ilişki kurma, sosyal sorumluluk gibi konularda düşünme ve davranma biçimleri sunmalıdır. Bu dinamik kurum kültürü anlayışı, liderlere de, kurum kültürünü ihtiyaçlara uygun biçimde yönetme görevi yüklemektedir. Değişime açıklığı desteklemenin yanı sıra kurum kültürünün, insan sermayesinin zihinsel katılımını teşvik etmesi, öğrenmeyi, bilgi üretmeyi ve uygulamayı, bilgiyi başkalarıyla paylaşmayı özendirmesi önemlidir. Maddi varlıklardan çok entelektüel varlıklarıyla değer kazanan günümüz şirketlerinde, entelektüel sermayeden en üst düzeyde yararlanmak için bu gerekli görünmektedir. Cameron ve Quinn’in araştırmasından çıkan sonuçlar, yeni kurum kültürünü özetler mahiyettedir; en başarılı şirketler, özgün stratejilere sahip çıkan güçlü bir liderlik ve bu stratejileri uygulama olanağı veren güçlü bir kültüre sahiptirler.363 Bir kurumun kişiliği kabul edilen kurumsal kültür, son yıllardaki gelişmelerle daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Kurumların kendilerine özgü bir kültür oluşturmalarının başlıca nedeni, kültürün iş yaşamındaki olayları, çalışanları ve müşteri ilişkileri üzerinde son derece etkili olmasıdır. Kurumun çevrede tanınmasını, değerlerini, diğer örgüt ve bireylerle ilişkilerini biçimlendirir. Bu işlevi ile kültür, kurumun toplum içindeki yerini, hatta başarısını belirleyen bir araçtır. Tüm kurumların güçlü ya da zayıf bir kültürü vardır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, kurumsal kültürün oluşturulmasında, o yapının kurucularının ve pekiştirilip benimsetilmesinde kurumun organizasyonel yapısıyla insan kaynakları yönetim tarzının kurumsal kimlik ile bir arada ele alınması gerekliliğidir. 362 H. Zaim, a.g.e., s. 145. 363 Dedehayır, a.g.m. 193 Bilgi yönetiminin en zor aşamalarından biri bilgi yönetimini destekleyen bir kurum kültürünün oluşturulmasıdır. Organizasyonda bilgi yönetimini besleyen bir kurum kültürünü oluşturmanın ilk adımı doğru, anlaşılabilir bir misyon tanımlanması ile organizasyonun temel değerlerinin belirlenmesidir. Bir diğer ifadeyle kurumun varlık nedeni, kuruma değer katan temel unsurların ne olduğu ve bu doğrultuda çalışanlardan neler beklendiği açık biçimde ifade edilmelidir.364 Kurumsal Kültürü Benimsetme Yöntemleri i- Sosyalizasyon Kuruma yeni katılan bireylerin kurum kültürü ve normlarına alışmasını içeren sistematik bir süreç olup, çalışanların davranışlarını etkiler ve kurumsal kültürünün devamlılığını destekler. Yeni katılan birey, sosyalizasyon süreci içinde kurumsal yapının işleyişini, normlarını, prosedürlerini, hoşa giden ve gitmeyen davranışları, kısacası kurum kültürünü öğrenir. Bir kurumda çalışan kişinin başarısı ve performansı ne yapması ve yapmaması gerektiğini bilmekle yakından ilişkilidir. Kurumsal istikrar, çalışanların sürekliliğinin olabildiğince yüksek olduğu ortamda ve kurum kültürünün bir sonraki nesle aktarılmasının sürekliliği sağlanarak oturtulabilir. Çalışanların kuruma duydukları bağlılık ve sorumluluk da bireylerin kurum felsefesini ve hedeflerini kültür transferi sürecinde iyice benimsemiş olmaları nedeniyle kolayca sağlanabilir. Kurumsal sosyalizasyon süreci üç aşamalıdır: 1. Ön sosyalizasyon: Kişinin örgüte girmeden ya da örgütte yeni bir pozisyonu üstlenmeden önceki dönemdir. Kişinin kurum kültürünü kısaca tanımasını sağlar, kurum hakkındaki inanç ve beklentilerini şekillendirir. 2. İşe Alışma: Kurumun üyesi olduktan sonra başlayan bu aşamada işe yeni başlayanlar, şirket içerisinde gerçekçi kurum hedeflerine ve üstlendikleri role uygun yeni bir kimlik kazanır. Eski benlikten vazgeçilir, çalışanın kafasında yeni bir benlik ve imaj oluşur. 364 H. Zaim, a.g.e., s. 146. 194 3. Değişim/Metamorfoz: Çalışanın kendini rahat hissetmesi ve pozisyonun gerektirdiği ustalığı kazanması, endişenin azaltılarak kendine güvenin arttırılmasını içerir.365 ii- Oryantasyon Bireyin, kurum kültürüne adapte olmasında ve kuruma uyum sağlamasında en etkili yöntemlerden biri olarak görünen oryantasyon, çalışanın kurumun ürün ya da hizmetlerini, kurumsal yapıyı anlamasını ve ilk andan itibaren verimli olmasını sağlar. İşten ayrılma sıklığını azaltıp, yeni ve eski çalışanlara yapılan yatırımı başarıya ulaştırır. Titizlikle hazırlanmış bir oryantasyon programında şirket kültürü kapsamında şirket felsefesi, yazılı belgelerde kullanılan jargon, çalışma arkadaşları ile ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiği, şirket kuralları ve gelenekleri de çalışanlarla paylaşılır.366 Öğrenen Organizasyonlar Kurumsal kültürün en önemli öğelerinden biri olan öğrenen organizasyon; bilgiyi yaratma, edinme ve transfer etme konusunda ustalık kazanmış ve elde ettiği bilgileri özümseyerek kendi tutumlarını değiştiren, stratejilerini test ederek, kurumsal karnesinde elde ettiği sonuçlar doğrultusunda yapısında, süreçlerinde, teknolojik altyapısında ve insan kaynağı altyapısında gerekli değişiklikleri yapan organizasyondur. Öğrenen organizasyon kavramı bazı noktalarda bilgi yönetimi kavramıyla örtüşmektedir. Öğrenen organizasyonlarda kurumsal öğrenmenin temel faktörü olarak kabul edilen takımın üzerinde durulur. Buna karşın bilgi yönetimi bireyi temel almaktadır. Öğrenen organizasyon takımdan organizasyona ve oradan bireye ulaşırken bilgi yönetiminde bireyden organizasyona ve oradan takıma giden bir neden ilişkisi kurulur. Yeniden yapılanma, finansal ve diğer somut performans göstergeleri ile ifade edilen ölçülebilir sonuçlar anlamında etkinlik ve verimlilik üzerine ağırlık verir. Bilgi 365 Vedat Yiğitoğlu, “Sosyalizasyon Süreci”, http://www.geocities.com/vedat5_2000/insankaynaklari8.html, (19 Temmuz 2006) 366 Nurdan Özdemir, “İşe Alıştırma, Oryantasyon Eğitimi”, http://www.okyanusbilgiambari.com/InsanKaynaklari/egitim/Oryantasyon.pdf, (9 Temmuz 2006) 195 yönetimi uygulaması yeniden yapılanma sürecinin paralelinde veya bir adım sonrasında yaşanan bir süreçtir.367 Öğrenen organizasyon olma yolunda başarı sağlamış kurumlara bakıldığında bu kurumların beş temel konuda başarılı oldukları görülmektedir: • Sistematik problem çözme, • Yeni yaklaşımların denenmesi, • Tecrübelerden ve geçmişten öğrenme, • Başkalarının tecrübelerinden ve en iyi uygulamalardan öğrenme, • Kurum içi bilgi transferinin hızlı ve etkin bir biçimde yapılması.368 6.3. Kurumsal Bilgi Yönetimi Yönetim bilimi bağlamında içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli iki kavramı bilgi ve teknolojidir. Bilgi, kurum ve işletmelerin en az sermaye kadar önemli yeni üretim faktörü, teknoloji ise onun vazgeçilmez parçasıdır. Bu nedenle çağımız bilgi çağı, toplumumuz bilgi toplumu, insanlarımız ise bilgi çalışanları olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir dönemde bilgi yönetimini kurumsal yönetimin en önemli unsuru olarak görmek yanlış olmayacaktır. Bilgi yönetimi; zihinsel sermayeyi kontrol edilebilir bir değer olarak ele alan en önemli yönetim alanıdır. Kurumsal dinamikler, yönetim modelleri ve teknoloji ise bilgi yönetiminde kullanılan en önemli araçlardır. Bu araçlar, bir işletmenin bilgiyi elde etmesini, geliştirilmesini ve transferini sağlamak üzere bir arada ve uyum içinde çalışmalıdır. Kurumsal bilgi, kuruma mal olmuş kayıtlı ya da kayıtsız her türlü bilgiyi ifade etmektedir. İnsanların kafasında olan, kurumsal faaliyetler sonucunda oluşmuş ve yazılı bir şekilde kaydedilmemiş bilgiler de kurumsal bilgi sayılmaktadır. Kurumsal bilgi, yönetici veya iş görenlerin deneyimleri ya da kurumu ilgilendiren en ufak bir bilgi parçası şeklinde de olabilir. Kurumsal bilgi yönetiminin amacının, kurumda var olan kayıtlı ve kayıtsız her türlü bilginin ortaya çıkarılması, değerlendirilmesi, organize 367 Barutçugil, a.g.e., s.77. 368 Şengül Arslan, “Öğrenen Organizasyonlar”, http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody.asp?BodyID=52, (1 Ağustos 2006) 196 edilmesi, gereken yerlere ulaştırılması ve kuruma dolaylı bir katma değer kazandırılması olduğunu söyleyebiliriz.369 Odabaş Townley’e atfen bilgi yönetimini, bir organizasyonun misyonunu gerçekleştirmek veya amacına ulaşmak ve aldığı kararları en etkili biçimde kullanmak için üretme ve paylaşma açısından bilgiyi kontrol altına alma faaliyeti şeklinde tanımlamaktadır. Kurumsal bilginin kayıtlı hale getirilmesi, kurum içinde gerekli yerlere iletilmesi ve bir sonraki çalışanlara devredilmesi, mükerrer çalışmaları önleyeceği gibi atılacak adımlarda hata oranını da azaltacaktır. Bilgi yönetimi, bilgi çalışanlarını kurumsal bilgi tabanına bağlayarak birbirinin yerini alabilecek bileşenlere dönüştürmeyi ve çalışanları başarılı oldukları alanlara yöneltmeyi de hedeflemektedir. Bu açıdan bakıldığında bilgi yönetimi, çalışanlara fırsat ve rekabet ortamı sağlayarak kurumun başarısına ivme kazandıracak bir sistemdir.370 Odabaş, Kalseth ve Cummings’in bilgi yönetimini farklı yönlerden değerlendirdiklerini söylemektedir. Buna göre bilgi yönetimi; kurumun her düzeyinde oluşturulan strateji, politika ve uygulamalara yönelik aktivitelere ilişkin bilgiyle ilgilenme, entelektüel değerleri ile elde ettiği başarı arasında neden-sonuç ilişkisi kurma konularıyla ilişkilidir. Ayrıca bilgi yönetimi doğru zamanda doğru insanlar için doğru bilgileri elde etme, dağıtma ve organizasyonun gelişmesi için bilgiyi uygun bir format içinde saklama stratejisi olarak görülmektedir.371 Kurumsal bilgi yönetiminde kurum kültürünün de göz ardı edilemeyecek kadar büyük önemi vardır. Bilgiye önem veren, bilgi çalışanını tanıyan, takdir eden, bilginin paylaşıldıkça değer kazandığını görebilen ve bu anlayışı ödüllendiren bir kültüre ihtiyaç bulunmaktadır.372 369 Hüseyin Odabaş, “Kurumsal Bilgi Yönetimi” Staradigma.com Aylık Starateji ve analiz e-dergisi, http://www.stradigma.com/turkce/kasim2003/makale_07.html, Kasım 2003 | Sayı 10, (27 Ağustos 2006) 370 Odabaş, a.g.m. 371 Odabaş, a.g.m. 372 Barutçugil, a.g.e., s.16. 197 Organizasyonların bilançolarına ya da hizmet akışlarına doğrudan yansımayan, ancak kurumun değerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi kurumsal bilgi kaynaklarıdır. Kurumsal bilgiyi yönetebilen yapılar birçok açıdan önemli faydalar sağlamaktadırlar. Kurumsal bilginin yönetimi öncelikle, bilgi maliyetlerini azaltmayı sağlar. Bilginin kurumsallaştırılması için öncelikle hataların saklanması değil, kabullenilmesi, nedenlerinin araştırılması ve bu bilginin kurum içerisinde paylaşılması gerekir. Daha sonra tespit edilen nedenleri sistematik olarak giderecek uygulamaları hayata geçirmek gerekir. Maliyetleri azaltmak sadece hataları paylaşarak değil, aynı zamanda başarıları da paylaşarak sağlanabiliyor. Deneyimlerin çalışma arkadaşları ile paylaşılması aynı zamanda sürekli gelişmeyi tetikleyerek eğitim giderlerinin de azaltılmasına katkıda bulunur. Bilginin belgelenerek paylaşılması, her yeni durumda yenilenmesini ve paylaşılmasını sağlar. Özellikle elektronik dokümantasyon paylaşmayı ve güncellemeyi kolaylaştırdığından, sorunların çözümü için gerekli olabilecek seyahat masraflarının da azaltılmasını sağlar. Bilgi, sadece maliyetlerde değil, zaman kullanımında da verimlilik sağlar. Bilgi sayesinde azaltılan hatalar, bir taraftan da hatalı üretimi düzeltmek için geçecek zamanı önler. Bilginin kurumsallaşması aynı zamanda kurum içindeki uzmanlara daha kolay ulaşılmasını ve yeni işe girenlerin işe daha hızlı adapte olmalarını da sağlar. Bilginin kurumsallaştığı yapılarda hiyerarşi de azalır, çünkü bilgi, ara kademelerin silahı olmaktan çıkar. Bilginin faydaları kendisini kalite iyileştirmelerinde de gösterir. En iyi uygulamaların kıyaslama çalışmalarıyla paylaşılması kalite çalışmalarının temelidir. Bu çalışmalar kurumun farklı bölümleri arasındaki bilgi yetersizliklerinin de tespit edilerek iyileştirilmesi için bir altyapı oluşturur. Bilgiyi kurumsallaştırarak yönetebilen firmalar, aynı zamanda yaratıcılık ve yenilikçilik konusunda da ilerleme kaydederler. Müşteri istekleri yeni gelişme alanlarının belirlenmesine yardımcı olur. Müşteriyi iyi tanımak ve bu bilgiyi paylaşmak, kurumun farklı birimlerinin ürettiği ürünlerin çapraz satışını kolaylaştırır. Karlılığı artıran en önemli unsurlardan birisi de satılan ürünün bilgi içeriğini geliştirmektir. 198 Böylesine önemli avantajlar sağlamasına rağmen, birçok kurum bilginin kurumsallaştırılması ve yönetilmesi süreçlerini başarılı bir şekilde yürütemiyor. Bunun nedeni bilgi yönetim sistemlerinin tasarımına ve disiplinli bir şekilde uygulanmasına öncelik ve önem verilmemesidir. Kurumların bilgiyi yöneterek değere çevirebilmeleri için kurumsallaştırma ve yönetme sürecini öncelikli görevlerden birisi olarak ele almaları gerekmektedir.373 Günümüzde kurumlar, özellikle de finansal hizmet, sigorta, sağlık bilimleri, üretim ve kamu sektöründe olanlar, kurumsal bilgileri üzerinde giderek artan oranda kanuni baskılar hissetmektedir. Tüm kağıt ve elektronik belge türleri, kayıt olarak beyan edilmeli, sınıflandırılmalı, dizinlenmeli, düzenlenmeli, saklanmalı ve uygunluklarının ispatı için ulaşılabilir olmalıdır. Ancak günümüzde kurumlar, gerekli kayıtları kesin ve etkin bir şekilde tutamadıklarından, giderek büyüyen bir riskin altına girmektedir. E-posta, anlık mesaj kayıtları, forumlar, tartışma kayıtları ve zengin görsel medyanın da giderek kayıt statüsüne girmeleri bu durumu daha da zorlaştırmaktadır. Bu tür yeni bilgi ve iletişim türleri, kurumlar tarafından kullanıldığı sürece, olası ihtilafları gidermek ve kanunlara uymak amacıyla bu kayıtları saklamak zorundadır. Gelişmekte olan kurumlar kayıt kurallarını resmileştirmekte ve kritik önem taşıyan içeriğin tüm yaşam döngüsünü korumak, düzenlemek ve yönetmek amacıyla entegre kayıt yönetim sistemlerine ihtiyaç duymaktadır. Gelişmiş kayıt yönetimi her türlü gereksiz bilgiyi elimine eder, kayıtların bulunması için gerekli zamanı kısaltır, karmaşık kanuni yükümlülükleri yerine getirir ve dava edilme, bedel ödeme ve diğer ceza risklerini azaltır. Kurumsal Bilgi Yönetim Süreci Bilgi yönetimi uygulaması kurumsal faaliyetlerin sürdürülmesinde çok çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. Bu unsurlar arasında kurumsal iletişimde aktif rol oynayan bilgi teknolojilerinin varlığı ve etkin kullanımı büyük önem taşımaktadır. Çeşitli 373 Yılmaz Argüden, “Kurumsal Bilgiyi Yönetebilmenin Faydaları”, http://www.arge.com/default.aspx?clt=1&mnID=43&pgID=1132&_mf=68&_ms=82, (18 Ağustos 2006) 199 yazılımlar, sunucu (server) teknolojisi, açık sistemler ve kablosuz iletişim, kişilerin bütün bir organizasyonun adeta damıtılmış bilgisini tek bir bilgisayarda tutmasına olanak sağlamaktadır.374 Açık bilgi, yerleşik, sistemli, kayıtlı ve herkesin kolayca ulaşabildiği bir bilgi çeşididir. Yazılı olan her türlü bilgi açık bilgi özelliği taşır. Örtülü bilgi ise organizasyonlarda yapılan çalışmalar sırasında kişilerin edindikleri deneyimler sonucunda oluşan bilginin kaydedilmemiş veya ifade edilmemiş şeklidir. Örtülü bilgi son derece kişiseldir ve bu bilgiyi formüle etmek zor olduğu için, başkalarına iletmek de zordur. Örneğin usta bir zanaatkâr yılların deneyim ve birikiminden sonra yaptığı işin girdisini-çıktısını çok iyi bilir. Ancak bildiği şeylerin altında yatan bilimsel veya teknik ilkeleri çoğu zaman açıklayamaz.375 Bilgi yönetiminin süreçlerinin en önemlisi kuşkusuz bilginin üretimi, yani elde edilmesidir. Zira elde edilemeyen bir bilginin saklanması, paylaşımı ya da kullanılması mümkün değildir. Bilginin üretilmesi konusunda da temel olarak dört yaklaşım genel kabul görmüştür. Bunlar; Kurum içerisinde usta-çırak ilişkilerinde olduğu gibi bilgi ve deneyim aktarımı (püf noktası) örtük bilginin yine örtük bilgiye dönüşmesidir. Kayıtlı bilginin başka bir biçimde kaydedilmesi açık bilginin açık bilgiye dönüşmesidir. Gözlem ve deneyimlerin kayda geçirilerek anlatımı şeklinde örtük bilginin açık bilgiye dönüşmesi ve kurum içinde kayıtlı bilgilerin dağınık bir biçimde gelecek kuşağa aktarılması ya da bu bilgilerin bir başkası tarafından gözlem yoluyla elde edilmesi şeklinde açık bilginin örtük bilgiye dönüşmesi olarak ifade edilebilmektedirler. Bilgi üreten firmada, bu modellerin dördü de dinamik bir etkileşim içinde, bir tür bilgi sarmalı oluşturur. Örtülü bilgi zihinsel modelleri ve inançları içerdiği için, örtülü 374 Barutçugil, a.g.e. s.125. 375 Ikujiro Nonaka, "Bilgi Yaratan Şirket," Bilgi Yönetimi içinde, Ankara: Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası, 1999, ss. 29-50. 200 bilgiden açık bilgiye geçmek gerçekte bir kimsenin dünyanın nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği konusundaki vizyonunu açıklama sürecidir.376 Kurumsal bilginin kurum içinde düzenli olarak iletimi ve paylaşımı esastır. Kurumsal bilginin paylaşımı aslında, o bilginin sorumlularına ulaştırılması, kurumsal çalışmalardan haberdar edilmesi, çalışanlardan tepkilerin alınması, gelen tepkilerin değerlendirilmesi, yorumlanması ve tekrar sorumlularına iletilmesi gibi bir döngü anlamına gelmektedir. Bu döngü ile yapılan çalışmalarda olası aksaklıklar kurumda çalışan uzmanlar tarafından birçok açıdan ele alınacak, değerlendirilecek ve başarı yüzdesi artırılacaktır.377 Kurumsal bilginin kontrol altına alınmasında vazgeçilmez model olarak değerlendirilen kurumsal bilgi yönetimi, çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. Bilgi yönetiminin tasarımından uygulamasına kadar belli bir düzenin sağlanabilmesi için öncelikle bir yönetim birimine ve yöneticiye gereksinim vardır. Bilgi yöneticisinin, açık ve örtülü bilginin tespiti, toplanması, kurum içi ve dışına iletilmesi, personel arasında dolaşımı ve geri alınması için bir akış sisteminin kurulması, bu sistem için uygulanacak stratejilerin belirlenmesi gibi birçok konuda görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bilgisayar yazılımı, donanımı, veritabanları, bilgi ağları, intranet ve internet gibi konular kurumsal bilgi yönetiminin içinde yer alması gereken temel teknolojik unsurlardan bir kaçıdır. Organizasyonun iç ve dış çevresiyle yapılacak olan işbirliği, bilgi yönetimi sürecinin ilk aşamalarından başlayarak yeni ve yararlı bilgilerin derlenmesi, üretilmesi, paylaşılması, yeni bilgi içeren ürün ya da hizmetlere dönüştürülmesi ile şirketin yeni pozisyonlar almasını ve kullanıcının gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunun algılanmasını sağlayacaktır. 376 Nonaka, a.g.e., s.37. 377 Odabaş, a.g.m. 201 Bilgi yönetimi, kurum tarafından üretilen veya dışarıdan sağlanan her türlü açık ve örtülü bilginin tespiti, toplanması, kaydedilmesi, ilgililerine iletilmesi ve depolanmasını, en etkin, ekonomik ve hızlı bir biçimde yerine getiren sistemdir. Bu nedenle bilgi yönetimi, kendi yönetim yapısına göre her türlü organizasyona uyarlanabilen ve aktif olarak kullanılması gereken çağdaş bir yönetim modelidir. Kurumsal bilgisini belli bir sistem içinde etkin olarak yönetebilen organizasyonlar, küresel rekabete direnme fırsatını da elde edeceklerdir. 6.4. Kamu Kurumlarında Bilgi Yönetimi Küreselleşme ve Kamu Yönetimi İnsanlık 21. yüzyıla baş döndürücü küreselleşme şokuyla uyandı. Yeniçağ, kendi kültür, kavram ve kurumlarını yine kendi dinamiklerinin en önemlilerinden olan küreselleşme aracılığıyla oluşturmaktadır. Sosyal hayatın kozmopolitleşmesi, beklenenin aksine insanları hızla yalnızlaştırmakta ve bireyselleştirmektedir. Oldukça karmaşık ve çok boyutlu olan toplumsal gelişmenin temelindeki küresel değişim dinamikleri, tüm dünya ülkelerini etkilemekte, düşüncelerde, inançlarda, geleneklerde, değer yargılarında ve kurumsal oluşumlarda yol açtıkları devrimlerle toplumların sosyoekonomik ve kültürel yapılarında köklü değişim ve dönüşümlere neden olmaktadırlar.378 Küreselleşme sürecinin değişim dinamiklerinin ana başlıkları şunlardır: • Yeni pazarların oluşması ve uluslararası rekabetin sertleşmesi, • Uluslararası ve bölgesel bütünleşmelere gidilmesi, • Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler ve teknolojik buluşlar, • Bilgisayar sistemlerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, • Malzeme teknolojisi alanında üretim maliyetlerini düşüren gelişmeler, • İnsan kaynaklarının ekonomik kalkınmanın itici gücü olduğunun anlaşılması, • Ürün niteliği ve kalitesi konusunda müşteri beklentilerinin değişmesi, • Çalışanlarda yönetime katılma isteği ve demokratik yönetim beklentilerinin artması, • Kolektivist üretim sisteminin ve devletin ekonomideki ağırlığının zayıflaması, • Demografik yapının ve işgücü kompozisyonunun değişmesi olarak sıralanabilir.379 378 Zygmunt Bauman, Küreselleşme, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999. s.8. 379 C. Can Aktan, Değişim ve Yeni Global Yönetim, İstanbul: Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Yayını, 1997, s. 28. 202 Piyasada rekabetin artması ve uluslararası bir boyut kazanması karşısında, girişimciler hem gelişen teknoloji ve yenilikleri zamanında izleyerek işletmelerine uygulamak, hem de sanayi dönemine has, standart ve kitlesel nitelikte mal ve hizmet üretme anlayışlarını değiştirerek, müşteri odaklı ve çeşitliliğe dayalı esnek üretim anlayışını benimsemek durumunda kalmaktadırlar.380 Küreselleşmenin en çok etkilediği alan kuşkusuz ekonomidir. Ekonomik küreselleşme; dünyanın finans devlerini ve çok uluslu şirketlerini stratejik ulusal çıkarları etkileyebilecek ekonomik karar ve uygulamaların başlıca aktörleri durumuna getirmiştir.381 Ülkelerin siyasi, ekonomik ve sosyal hayat düzenlerinde modernizm temelinde oluşan katı, kapsayıcı, merkeziyetçi ve bürokratik yapılardan postmodern öncüllere dayalı esnek, ademi merkeziyetçi ve inisiyatife yer veren yapılara doğru görülen hızlı dönüşümün dinamik gücünü oluşturan ekonomik küreselleşme; modernist felsefe temelinde biçimlenen ve 20. yüzyılın ülke yönetimlerinin egemen siyasi modeli olan ulus-devletin temel dayanaklarının aşınmasına ve buna bağlı olarak egemenlik kavramının işlevinin zayıflamasına yol açmıştır.382 Bu gelişmenin doğrudan bir sonucu olarak yeni küresel siyasi düzende ulus devletler, ülke toprakları ve uyrukları üzerinde siyasi ve hukuki alanlarda daha önce sahip oldukları mutlak belirleyicilik ve denetim güçlerini önemli ölçüde kaybetmeye başlamışlardır. Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar Yönetim anlayışının geleneksel düşünce temelinde ortaya çıkan ve Sanayi Dönemi boyunca bu dönemin zihniyet yapısına uygun biçimde gelişen katı, bürokratik ve mekanik yapısından hızla uzaklaşılmaktadır. Yeni paradigma; bilgi çağının yönetim felsefesi, dayandığı post-modern yaklaşımlardan hareketle yeni boyutlar kazanmaya başlamış; örgütlenmede ve işleyiş yapısında kalite, verimlilik, etkenlik, rekabetçilik, esneklik, katılımcılık ve demokratikleşme eksenli yeni yaklaşım ve teknikleri gündeme 380 Peter F.Drucker, Gelecek İçin Yönetim:1990’lar ve Sonrası, çev. Fikret Üçcan, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayını, 1998, s. 62. 381 Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, çev. Çağla Erdem ve Elif Yücel, Ankara: Dost Kitabevi, 1998, s.231. 382 Graham Wilson, “The End of the Big State?” Governance: An International Journal of Policy and Administration, Vol. 13, No.2, April 2000, s.233. 203 getirmiştir. Post-modern yönetim anlayışının özünü oluşturan yalın yönetim-etkin örgütlenme ilkeleriyle de yakından bağlantılı olan söz konusu yaklaşım ve teknikler, güncel gelişmeler doğrultusunda sürekli yeni boyutlar kazanarak sayıca ve nitelik yönünden artmakla birlikte bunların belli başlı olanlarının isimleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:383 • Değişim Yönetimi (Değişim Mühendisliği) • Sürekli Gelişme Stratejisi ve Performans Yönetimi • Stratejik Yönetim • Sinerjik Yönetim • Performans Değerlendirilmesi ve Ölçümü • İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Yönetimi • Toplam Katılım Yönetimi • Personel Güçlendirme (Empowerment) • Toplam Kalite Yönetimi • Örgüt Kültürünün Geliştirilmesi • Öğrenen Örgütler • Bilgi Teknolojilerinin Yönetime Uygulanması (Bilgi Sistemleri Yönetimi) • Şebeke Örgütlenmeler • En iyi Uygulamaların Adaptasyonu (Benchmarking) Yönetimin genel değişim iklimi içinde oluşan ve ağırlıklı olarak son yıllarda doğarak gelişen bu yaklaşım ve teknikler, salt işletme ölçekli pratik modeller olarak değil; küçük, büyük, basit, karmaşık, özel, kamusal, yönetim kavramının söz konusu olduğu her yerde düşünülebilecek ve karşımıza çıkabilecek çözümler olarak değerlendirilmelidir. Kamu yönetiminin kendisini kuşatan genel, siyasal ve toplumsal yapı ile olan bütünlüğü çerçevesinde, düşünce, kültür, bilim, teknoloji, ekonomi, siyaset, iş örgütlenmesi ve çalışma ilişkilerinde sanayi ötesi döneme geçiş sürecinin temel 383 Ulvi Saran, “Küresel Değişim Dinamiklerinin Kamu Yönetimi Alanındaki Etkileri”, http://www.canaktan.org/politika/kamudakalite/saran1.pdf, (19 Haziran 2006) 204 dinamikleriyle beslenen kavramlar, kurumlar, yapılar ve süreçler post-modern kamu yönetiminin384 oluşumunu şekillendirmiştir. Değişim, genel olarak toplumsal yapıda, siyasal değer yargılarında, siyasal yapı ve süreçlerde, devlet olgusunun niteliğinde ve vatandaşların siyasal, sosyal istek ve beklentileriyle ilgili alanlarda yoğunlaşmaktadır. Gerek işletme yönetimi, gerekse kamu yönetimi alanında küreselleşme ile birlikte demokratikleşmeye, esnekliğe, katılımcılığa, bireyin etkinliğine ve yeteneklerinin ön plana çıkarılmasına yönelik değişim hareketinin, etkisini en çok geleneksel bürokratik örgütlenme alanında ve bunun temel unsuru olan hiyerarşi üzerinde hissettirdiği görülmektedir. Hiyerarşi, işbölümü ve otorite düzeninin bulunduğu tüm örgütlerde yer almakla birlikte daha çok bürokrasi ile birlikte düşünülmesi gerekir. Öte yandan bürokrasinin esas olarak biçimselliğe, katı ve yazılı kurallara, merkeziyetçi bir yönetim ve denetim yapısına dayalı olması ve katılıma yer vermemesi; demokratik ilkelere ve küresel gelişmenin yönetim alanına hakim kıldığı esneklik yaklaşımlarına ters düşmekte, dolayısıyla bürokratik yapılanmanın özünü oluşturan hiyerarşi ile yükselen küresel yönetim değerleri arasında temel bir çelişki ve uzlaşmazlığın varlığı dikkati çekmektedir.385 Bu bağlamda, bilgi çağının gereklerine uygun olarak hiyerarşinin olabildiğince azaltıldığı bir işletmede ya da kamu örgütünde, Weberci bürokratik yönetim modeline has merkeziyetçi işbölümü, otorite ve denetim yapısı çözülme sürecine girmiştir.386 Bu süreç, hiyerarşik sorumluluk anlayışına dayalı, örgüt merkezli ve biçimsel kuralların gereklerinin karşılanmasıyla yetinen bir yapıdan, yönetimdeki demokratik süreç ve mekanizmaların önem kazanacağı birey merkezli ve sonuçlara yönelik yapılanmaya doğru gidişi hızlanmaktadır. Bilgi çağında kamu hizmeti anlayışının felsefi özünü oluşturan vatandaş odaklılık; küreselleşmeyle birlikte görülen bireycilik, girişimcilik, rekabetçilik gibi piyasa eksenli değerler çerçevesindeki yeniden yapılanma arayışlarının bir sonucudur. Kamunun giderek büyüyen savurganlık ve kaynak kullanımındaki verimsizliği ekonomi 384 Turgay Ergun, “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi,” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 30, Sayı 4, Aralık l997, ss.3-15. 385 Namık Kemal Öztürk, “Hiyerarşi ve Demokrasi İkilemi”, Türk İdare Dergisi, Mart l997, Sayı 414, s.103-105. 386 Montgomery Van Wart, Changing Public Sector Values, New York:Garland Publishing Inc., 1998, s.289. 205 için bir yük haline gelmekte ve bundan ülkelerin rekabet gücü olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle kamu yönetimlerinin yeniden yapılanmalarında ve kamu hizmetlerinin sunulmasında; özel sektör mantığıyla esnek ve yalın örgütlenme, karlılık, verimlilik gibi piyasa temelli ve insan odaklı ilke ve uygulamalar bir çıkış yolu olarak görülmüştür. Bu doğrultuda, kamu hizmetlerinde kalitenin yükseltilmesi, hizmetlerin etkenlik ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde daha hızlı, ucuz ve amaca uygun olarak yerine getirilmesiyle vatandaş memnuniyeti sağlanacaktır. Aynı zamanda kaynak israfına, yüksek enflasyona, aşırı borçlanmaya ve dengesiz gelir dağılımına yol açan ve ülke ekonomileri üzerinde ağır bir yük oluşturan bütçe açıklarının giderilmesine de somut katkılar sağlayan bir yol olarak kabul görmektedir.387 Burada vurgulanması gereken önemli hususlardan biri; bu dönüşümün mikro planda şu ya da bu kamu hizmetinin niteliği ve sunulma biçimiyle ilgili olarak değil; makro düzeyde yani kamu yönetimi mekanizmasının ve kamu hizmetlerinin genel bütünlüğü içinde temellendirilmesinin daha anlamlı olacağıdır. Kalkınmacı, modernleşmeci refah devletinin özel kesimdeki temel dayanağı olan fordist üretim ve örgütlenme modeliyle kamu kesimindeki uygulama esasını oluşturan weberyen bürokratik yönetim modelinin çok yönlü küresel değişim dinamiklerinin etkisi ve sanayi kapitalizminin yapısal kriz dönemine girmesi nedeniyle zayıflaması; ekonomik alanda 388 gerektirmiştir. keynesçi politikalardan friedmancı politikalara geçilmesini Bu yaklaşım; işgücünün kompozisyonunda, emeğin örgütlenmesinde, istihdam hacminde, üretim sürecinde, ürün niteliğinde ve teknolojik düzenlemelerde daha önce geçerli olan, katılığın, kitlesel normların ve standardizasyonun yerine farklılaşmanın, yalınlığın ve esnekliğin ikame edilmesini beraberinde getirmiştir.389 Aşırı merkeziyetçi, katı, hiyerarşik, geleneksel yönetim anlayışının tipik formu olan piramit tipi örgütlenme yapısı; küreselleşme ve bilgi çağıyla birlikte daha çok 387 Sıtkı Gözlü, “Kamu Hizmeti Veren Kuruluşlarda Toplam Kalite Yönetimi,” Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirisi, TODAİE Yayını, 1996, s. 48. 388 Şaylan, a.g.e., s.60. 389 İlker Belek, Postkapitalist Paradigmalar, İstanbul: Sorun Yayınları, 1997, s.54. 206 seslendirilen demokratikleşme, özgürleşme, bireyselleşme, esnekleşme, yerelleşme, merkezden çevreye yayılma taleplerinin yönetim alanında karşılık bulmasının önündeki başlıca engel olarak durmakta, diğer pek çok soruna da dolaylı olarak kaynaklık etmektedir.390 Türkiye’de Kamu Yönetiminin Yapılanma Sorunları Bugün Türkiye’de kamu yönetiminin karşılaştığı sorunların pek azı kamu kuruluşlarının geçerli hukuk düzenine ve yönetim alanındaki uygulama esaslarına uygun yönetilmemesinden ya da çalışanların bilgi, beceri ve performans düzeylerinin yetersiz oluşundan kaynaklanmaktadır. Sorunların çok büyük bir bölümünün kaynağı, kamu yönetiminin genel siyasal, toplumsal ve ekonomik sistemdeki temel dinamiklerle bağlantılı olarak ortaya çıkan gelişme ihtiyaçları doğrultusunda işlevsel ve rasyonel bir biçimde yapılanamamış olmasıdır. Küresel nitelikli ve işletme yönetimi kaynaklı yaklaşım ve tekniklerin kamu yönetimi alanında hayata geçirilmesi söz konusu olduğunda, sorunun, kamu otoritesinin en üst düzeydeki örgütlenmesi olan devletin doğuşu, gelişimi, birey devlet ilişkileri, temel haklar ve özgürlükler, demokrasi teorisi ve dayandığı temel ilkeler bağlamında ele alınması doğal bir zorunluluk haline gelmektedir. Türkiye gibi merkeziyetçi ve tekçi yapıya sahip devlet sistemlerinde, siyasalyönetsel rejimin merkeziyetçiliği, bütünlüğü ve kapsayıcılığı nedeniyle belirli kamu hizmetlerini yürüten kamu kuruluşlarının, örgütlenme, personel istihdamı, işleyiş ve hizmet alanlarında kendi başlarına hareket edebilecek idari ve mali özerkliğe sahip olmadıkları bilinmektedir. Bu kısıtlılık ve bağımlılık durumu, hizmet birimi niteliğini taşıyan alt düzeydeki kamu kuruluşlarında olduğu gibi, bunların bağlı bulundukları bakanlık örgütleri ve devlet organları düzeyinde de verimlilik ve etkinliği azaltmaktadır. Dolayısıyla, kendi örgüt yapısını, uyacağı kuralları, yürüteceği hizmetleri ve personel politikasını belirleme gücünden yoksun olan bir kamu kuruluşunun, özel sektör işletmelerince yaygınlıkla benimsenen ve başarıyla uygulanan post-modern yönetim 390 Saran, a.g.m. 207 yaklaşımlarının hayata geçirilebilmesi bakımından yönetim sisteminin bağımsız bir unsuru olarak görülebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle kamu yönetimindeki hizmet kalitesi ve verimlilik sorunlarının bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşımla, çok yönlü değişkenler çerçevesinde ve tüm siyasi ve idari boyutlarıyla birlikte düşünülmesi zorunludur. Tüm dünyada kamu kesiminde bürokratik ilkeleri reddeden ve bunları aşma iddiasında olan bilgi çağı yönetim anlayışının yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan post-modern kamu yönetimi yaklaşımları, Batı’ya oranla gecikmeli de olsa küresel değişim sürecinin kaçınılmaz bir biçimde çekim alanına giren Türk Kamu Yönetimi üzerinde de etkilerini birçok bakımdan göstermektedirler. Kamu mülkiyetinin özelleştirilmesi, vatandaş tercihlerinin öne çıkarılması, kamu kuruluşları arasında rekabetin teşviki, mali kaynakların zorlanması pahasına refah devleti anlayışından vatandaş taleplerini göz önünde bulunduran sözleşmeci devlet anlayışına geçilmesi, kamu alanının daraltılarak bireyin ve özel kesim alanının genişletilmesi, temsili demokrasi yerine piyasa demokrasisinin geliştirilmesi gibi uygulamalar değişimin başlıca yansımalarıdır.391 Bireyin yeniden keşfine yönelik mesajlar içeren, batı ülkelerinde kamu işletmeciliği, kamu yönetiminin yeniden inşası gibi adlarla anılan bu yaklaşımlar; Türkiye’de kamu yönetimi reformu, devletin küçültülmesi ve yeniden yapılandırılması gibi çabalar şeklinde yıllardır sürdürüldüğü halde sonuçsuz kalmıştır. Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi Kurumların faaliyet gösterdikleri ortamdaki ekonomik, sosyal ve teknolojik değişikliklere uyum sağlayabilmeleri, değişikliklerden etkilenme düzeyleri, bu kurumların yönetim biçimiyle yakından ilgilidir. Kamu kurumları bürokratik örgütler olarak, önceden belirlenmiş kurallara dayalı, yetki alanları yasalarla belirlenmiş, eğitim yoluyla belirli beceriler kazanmış insan kaynağına sahip, çalışanlarının kendilerine verilmiş görevleri yerine getirmek için gerekli kaynaklar üzerinde mülkiyet haklarının olmadığı bir yapıya sahiptir. 391 Muhsin Halis, “Toplam Kalite Yönetiminin Türk Kamu Yönetiminde Uygulanabilirliği”, Kamu Yönetiminde Kalite, I.Ulusal Kongresi, 26-27 Mayıs 1998, Ankara: TODAİE Yayını, 1998, s.70. 208 Biçimsel kural ve düzenlemelerin olması, işlevsel bölümlenmeye gidilmesi ve hiyerarşik ilişkileri nedeniyle bürokratik örgüt yapısı, örgüt çalışmalarına ve sorunlarına her birimin kendi fonksiyonları açısından yaklaşmasını beraberinde getirmektedir. Bu özellikleri nedeniyle kamu kurumları kapalı sistemler olarak da kabul edilmektedir. Örgütün etkinliği, örgütün çevresinden ve içinden aldığı bilginin hacmine, niteliğine ve bu bilgilerin örgüt içinde karar birimlerine iletilebilmesine ve bu birimlerde doğru bir şekilde değerlendirilebilmesine bağlıdır. Örgütün işleyişini sağlamak ve amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla gerek örgütü meydana getiren çeşitli bölüm ve öğeler, gerekse örgütsel iletişim önemli rol oynamaktadır. Kamu kurumlarında iletişim, biçimsel olarak gerçekleşmektedir. Biçimsel iletişim örgüt içindeki hiyerarşik görevler arasında uygulanan bir iletişim şeklidir. Bu iletişim şeklinde iletişim, önceden belirlenen bazı ilkelere uygun olarak sürdürülür. Biçimsel iletişim, örgütün çeşitli birimleri arasında gerekli ilişkilerin kurulmasına ve işbirliğinin sağlanmasına yardımcı olur ve örgütün ana şemasında yer aldığı şekilde gerçekleşir. Yani iletişim şekli örgüt şemasıyla sınırlıdır. Biçimsel iletişimde örgüt içi kanallar sınırlandırılmıştır denilebilir. Bilgi yönetiminde, teknolojik altyapı, bilgi yönetimi süreçleri ve örgüt kültürü birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye’de kamu kurumlarına bakıldığında teknolojiye yatırım yapıldığı açıkça görülmektedir. Ancak, diğer taraftan hiyerarşik yapıdaki kamu kurumlarının bilgi teknolojisi araçlarını kaynak olarak kabul ettiği, buna karşın bilginin üretildiği ve hizmete sunulduğu süreçleri dikkate almama eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Bilgi Yönetiminin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen bilgi paylaşımı ise örgüt kültürü ile yakından ilgilidir. Kamu kurumlarında uzun yıllardan bu yana uygulanmakta olan geleneksel yönetim anlayışı ve bunun doğal sonucu olan biçimsel iletişim uygulamaları, bilgi paylaşımının önündeki en büyük engeldir. Oysa örgütsel bilgi akışının etkin olması, birimler arasında eşgüdüm ve işbirliği sağlayan ve etkileşimli ilişkiyi gerektiren bir yönetim yapısı ile olasıdır. Bu yüzden kamu kurumları değişime uyum sağlamakta zorlanmaktadırlar. 209 Bu çerçevede amaç ve hedeflerle kurum politikalarının değişen koşullara göre tanımlanarak gözden geçirilmesi ve kurum yapılarının yeniden tasarlanması yani kamuda yeniden yapılanmanın bir an evvel gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kamu kurumlarının geleneksel yönetim anlayışından uzaklaşarak yeni bir yönetim anlayışına geçmesi, önemli bir zaman dilimini, süreci, kararlılığı ve bir politikayı gerektirmektedir. Ancak, bilgi çağının ekonomi ve toplum düzenine uyumlu, esnek ve bürokratik yapının kısıtlarından uzaklaşmış yeni bir örgüt yapısı, sorunların aşılmasında öncelikli şart olarak görülmektedir. Kamu kurumlarında verilen bütün hizmetler için geçerli olan amaçlara ulaşabilme ve bürokratik yapıyı aşabilme, toplam kalite yaklaşımı ile olası görünmektedir. Teknolojik gelişmelerle şekillenen yeni ekonomik ve toplumsal düzende, dinamik, ağ ortamında çalışan ve örgüt amaçlarının gerçekleştirilebilmek için bilgi üreten ve kullanan kurumların olması, ancak zamana yayılmış, hedefe odaklanabilen ve dinamik süreçleri içeren bir yeniden yapılanmayla mümkün olacaktır.392 6.5. Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşım; e-Devlet Günümüzde bilişim teknolojileri salt bilgisayar uygulamaları sınırını çoktan aşarak, artık kolayca izlenir olmaktan çıkmıştır. Bilişim sektörü artık, tek başına kendi oluşumunu hazırlayan, diğer teknolojilere öncülük eden, olağanüstü katkılar sağlayan, kendi teknolojik gelişimini de -neredeyse- kendisi sağlayan bir sektör haline gelmiştir. Tarihin hiçbir döneminde insanoğlu bu değişim hızına ulaşamamıştır. En çarpıcı öngörülerde bile gelecekte olası sosyal değişimlerin boyutu yeterince tanımlanamamaktadır. Sosyologlar, bilgi çağındaki sosyal değişimlerin boyutları üzerine yorum yaparken zorlandıklarını kabul etmektedirler.393 Ulusal ekonomik gelişme ve rekabet stratejisini bilgi ekonomisine dayandıran ülkeler; bilim ve teknoloji alanındaki mevcut kurumsal yapılarını yeniden düzenlemekte ve bu ekonominin gereklerine uygun yeni kurumsal yapılar oluşturmaktadırlar. 392 Nesrin İnce, “Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=621, (29 Temmuz 2006) 393 TBD, e-Türkiye Çalışma Grubu Raporu, Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 2001, s.79. 210 Bilgi çağının getirdiği değişim; tüm dünyada olduğu gibi bizde de yeniden yapılanma sürecini hızlandırmış ve ülkenin önüne önemli bir fırsat olarak gelmiştir. Ülkemizin, bilgi ve iletişim teknolojilerini hem kullanarak hem de dünya ölçeğinde üreterek bilgi toplumuna dönüşebilmesi, için gerekli stratejilerin belirlenmesi, ulusal eylem planının hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Eylem planının hazırlanması kadar bu planı uygulama sorumluluğunu üstlenecek, kurumlar arası koordinasyonu sağlayacak, görevi sadece ülkenin bilişim stratejilerini geliştirmek ve uygulatmak olan bir kurumun olması çok daha önemlidir. Kamu bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımları, 2004 Yılı Yatırım Programı döneminden itibaren, Bilgi Toplumu Dairesi tarafından değerlendirilip, ilgili birimlere görüş ve önerilerle birlikte iletilmektedir. Böylece, bu döneme kadar birbirinden bağımsız ve kurum öncelikleri dikkate alınarak yürütülen kamu yatırımlarının, bilgi paylaşımını esas alan, mükerrerliklerden kaçınan ve ulusal öncelikleri gözeten bir yaklaşımla yürütülmesi mümkün hale gelmiştir.394 e-Devlet; devletin vatandaşlara karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görev ve hizmetlerle vatandaşların devlete karşı olan görev ve hizmetlerinin karşılıklı olarak elektronik iletişim ve işlem ortamlarında kesintisiz ve güvenli olarak yürütülmesi biçiminde tanımlanmaktadır.395 e-Devlet e-Vatandaş e-Şirket / İşyeri e-Çalışan Şekil 6.1: e-Devlet’in Temel Unsurları 394 N. Murat İnce, e-Devlet Proje ve Uygulamaları, Ankara: DPT Yayınları, 2005, s.4. 395 Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.184. 211 e-Kurum e-Memur Devletin temel unsurları olan vatandaş ve kuruluşlar, e-Devlette, e-Vatandaş, eŞirket ve e-Kurumdur. Her biri kendi içerisinde “e” olgusunu gerçekleştirmeye çalışacak, birbirlerinden etkilenerek gelişecek ve zamanla e-Devlet oluşacaktır.396 Geleneksel devlette, kamu kurumu, vatandaş ile bilgi sisteminin arasındadır. Vatandaşın bilgiye doğrudan erişimi mümkün olmamaktadır. Bilgi paylaşımı ve talebi olduğunda, kamu kurumu bilgiye ulaşarak vatandaşa aktarmaktadır. Bilgi talep eden vatandaş, ilgili kamu kurumuna bizzat ulaşmak zorundadır. e-Devlet yapısında ise, bilgi sistemi kamu kurumu-vatandaş arasındadır. Kamu kurumu, vatandaşın bilgi talebini öngörmeye çalışmakta, bir bakıma hizmetleri vatandaşların kendileri yönlendirmektedir. e-Devlette bürokratik işlemler en aza inmektedir.397 Şekil 6.2: Geleneksel ve e-Devlet yapılanmalarında “vatandaş, kurumlar ve bilgi sitemleri” etkileşimi 396 Türkiye Bilişim Şûrası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.184. 397 N. Murat İnce, a.g.e., s.25. 212 e-Devlet ile geleneksel devletin karşılaştırılması aşağıdaki tabloda gösterilmektedir. GELENEKSEL DEVLET ANLAYIŞI e-DEVLET ANLAYIŞI Bürokrasi Odaklılık – Kamusal İnisiyatif Vatandaş Odaklılık – Bireysel İnisiyatif Koordinasyonsuz Mükerrer İş Süreçleri Entegre/Koordine Hizmetler, Açık ve Şeffaf Devlet Kağıda Dayalı Hantal Hizmet Anlayışı Sayısal Hizmet Sunumu Manuel - Zaman Alıcı Süreçler Elektronik - Seri İş Süreçleri Bilgi Kıskançlığı Bilgiye Esnek Erişim Bağlantısız Bilgi Teknolojileri Kullanımı Tümleşik Ağ Çözümleri Katı, Merkeziyetçi Hiyerarşik Bürokrasi Gerçek, Katılımcı ve Sürekli Demokrasi Tablo 6.1: Geleneksel ve e-Devlet Anlayışlarının Karşılaştırılması e-Devletin Önemi Küreselleşme paralelinde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, ülkemiz ile çağdaş ülkeler arasındaki açığı artırmaktadır. Ülkemizin bu açığı kapatarak dünya ile bütünleşmesi ve bilgi toplumu durumuna gelebilmesi için devletin, gelişmiş teknolojiyi ve çağdaş yönetim tekniklerini birlikte kullanarak bireyleri ve vatandaşa hizmeti ön plana çıkaran yeni bir yapılanmaya gitmesi zorunludur. Bu yeniden yapılanma modeli e-Devlettir. e-Devlet; kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşlar ve ticari kurumlar arasındaki bilgi, hizmet ve mal alışverişlerinde bilgi teknolojilerinin kullanılarak performans ve verimlilik artışını hedefleyen devlet modelidir. e-Devlet’in Amaçları e-Devletin temel amaçları; devletin şeffaflaşarak hızlı ve etkin bir şekilde işleyişinin sağlanması, her düzeyde vatandaşın yönetime katılması, kurumlar arası bilgi alışverişiyle iş ve veri yinelenmesinin önlenmesi, vatandaşların yaşamlarının kolaylaştırılması, bilgiye dayalı karar verme süreçlerinin geliştirilmesi ve hızlandırılmasıdır. e-Devlet’ten Sağlanacak Yararlar e-Devlet projesinin hayata geçirilmesiyle; zaman ve işgücü tasarrufuyla verimlilik, yaşam kalitesi ve memnuniyet artacaktır. Ekonomik gelişim desteklenecek, 213 bireysel katılım artacak, kağıt bağımlılığı ve kullanımı azalacaktır. Kamusal işlemler için vatandaşın istediği bilgilere bir noktadan ve doğru şekilde ulaşılacaktır. Böylece insan yanlışları en aza indirilecektir. Bilgi ve iletişim teknolojileri kurulum maliyeti yüksek olmasına karşın zamanla toplam sahip olma maliyeti düşecek, hizmetin daha hızlı sunumu, işletme giderlerinin azalması, doğru bilgiye zamanında ulaşım vs. gibi olumlu gelişmeler kaydedilecektir. eDevlette vatandaşın talebi ön plana çıkacak, devlet-vatandaş ilişkisi ve güven ortamı oluşarak kuvvetlenecektir, e-Devlet Kültürü; e-Kültür Kültür; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan maddi ve manevi bütün değerler ile bunları yaratmada ve sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü biçiminde tanımlanmaktadır. Eğer bu tanımı tek başına geçerli kabul edersek, e-kültür; bilişim teknolojilerinin günlük yaşamdaki kullanımının kişiler üzerinde bıraktığı etki ya da değerler olarak tanımlanabilir. Kültür gibi topluma mal edilen kavramlar birçok bileşenden oluşur. e-Kültür de toplumların geleneksel toplum yaşamından bilgi toplumuna geçişi ile ilgili bir olgu olarak tanımlanabilir. Bu yönü ile e-kültür doğrudan bilgi toplumu oluşumunun vazgeçilmez şartıdır. Genel olarak e-kültür, toplumun eğitim yapısı ve genel kültür birikimiyle doğrudan ilişkilidir. Eğitim düzeyi yüksek olan topluluklarda e-kültür düzeyinin de yüksek olacağı beklenir. Bilgi toplumunda toplumsal dinamiklerin çeşitliliğiyle birlikte bilginin etkinliği de önemli seviyede artmaktadır. Bilginin kolay erişilir, kapsamlı ve sürekli güncel olabilmesi bireylerin gelişiminde ve farkındalık düzeylerinin artmasında belirleyici olmaktadır. Böylece, bireyler, kamu organizasyonlarından daha fazla beklentilerde 214 bulunmakta, bir anlamda demokratik haklarını anlıyor ve savunuyor olmaktadırlar. Bir başka deyişle e-Devlet kültürü paralelinde gelişmişlik temeli oluşmaktadır.398 e-Devlet’in Sunacağı Temel Servisler i- Devletten Vatandaşa Yönelik Servisler “Devlet Ana Kapısı (Main Portal)” Yüzlerce kamu kurum ve kuruluşuna ait web sayfalarının bazıları bilgi verme amaçlıyken, bazıları bir takım servisler sunmaktadır. Birçok kuruluş, aynı içerikteki bilgileri farklı biçimlerde istemekte, bu şekilde hem işlemsel farklılık yaratmakta hem de vatandaşı yormaktadır. e-Devlet ana kapıları, vatandaşa tek kapıdan giriş, kolay işlem ve arama yapma gibi olanaklar sağlamaktadır. e-Devlet ana kapısından söz edilirken, bunu kullanacak olan vatandaşların özel durumları mutlaka göz önüne alınmalıdır. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerine yakınlık, yaşam biçimlerine yönelik çeşitli özellikler, alışkanlıklar, ülkenin teknolojik altyapısı ve vatandaşların kimi zaman hukuksal boyutu da olabilen işlemleri elektronik bir platformda gerçekleştirmeye yatkınlıkları en başta gelen hususlardır. e-Devlet servislerinin sunulabilmesinin en etkin yolu e-Devlet ana kapısıdır. Günümüzde tüm dünyada e-Devlet ana kapıları, halen gelişme ve olgunlaşma sürecini yaşamaktadır. IX Kalkınma Planı ve öncesinde 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı’yla onaylanarak 28.07.2006 tarih ve 26242 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı’nda başlamış olan Devlet Ana Kapısı Projesi’ne hız kazandırılmasına yönelik hükümlerin bulunması bu konuda sevindirici gelişmelerdir. ii- Kamudan Kamuya Yönelik Servisler Devlet, strateji geliştirmek ve topluma hizmeti daha etkin bir konuma getirmek için de bilgiye ihtiyaç duyar. Bilginin etkin kullanımının sağlanması için, kurumlar arası bilgi akışı ve entegrasyona ilişkin ön çalışmaların baştan yapılması gerekmektedir. Mükerrer çalışmalardan ve aynı kapsamda olan altyapı maliyetlerinden kaçınılmalıdır. Devlet kurumlarının kendi otomasyon süreçlerini ve bilgi altyapısını tamamlayarak 398 Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.10-11. 215 kurum içi bilgi sistemlerini iyi bir şekilde kullanabilmeleri, kurumsal hizmetleri etkin ve verimli bir şekilde sunabilen yapıyı oluşturmaları gerekmektedir (e-Kurum). Bilgi, sürekli olarak kaynağından izlenerek güncellenmelidir. İkinci aşama olarak bu bilgilerin ulaşımına yardım edecek e-Devlet portalının bir mantık çerçevesinde oluşturulması gerekmektedir. Burada, devlet bünyesindeki insan kaynaklarının teknik ve fonksiyonel altyapısının da iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. e-Devlet ortamında, herhangi iki kamu kurumu arasındaki ilişkinin bütünüyle elektronik ortamda gerçekleştirilmesi hedeflenmelidir. Bunun için öncelikle yeni bir ekurum kültürünün oluşması gerekmektedir. Tüm kamu kurum ve kuruluşları, saklamak ve işlemek durumunda oldukları bilgilerin yalnızca kendilerine özgü gizli bilgi veya kuruluşa özel bilgi olduğu düşüncesinden vazgeçmelidirler. Rekabet yerini işbirliğine devretmelidir. Çevrimiçi e-Devlet servislerinin önündeki en büyük engel, kültürel direnç olarak gösterilmektedir. Bilgi teknolojileri konusunda bilgili olmayan her düzeyde çalışandan, elektronik servislerin kullanımına tepkiler oluşmaktadır. Özellikle bu tür tepkilerin üst yönetim kademeleri ve siyasilerde oluşması, e-Devlet’e ulaşmayı daha da zorlaşmaktadır. Değişime karşı direnç tarih boyu var olmuştur. e-Devlet, değişimi gerektirmektedir. Düşünce ve iş yapma tarzı, teknolojik gelişmelere paralel olarak büyük oranda değişmektedir. Özellikle teknolojik bilgi ve vizyon eksikliği, bazı yöneticilerde korkuya ve endişeye dönüşmekte ve yeniliğe karşı adeta mücadeleci bir tavır sergilenmektedir. Öte yandan, konunun bilincine varan yöneticiler ise işleri oldukça kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Dubai Prensi General Şeyh Muhammed bin Rashid El Maktoum, 18 ay içerisinde çevrimiçi sisteme geçmeyen kamu görevlilerinin görevine son vereceğini açıklamıştır. ABD Kongresinde, sayıları 1.8 milyon olan federal memurlardan her birine bir bilgisayar ve ücretsiz internet erişimi verilmesi tartışmalarında yaklaşık maliyeti 1.4 Milyar USD olan bu iş, önce pahalı görüldü. Ancak yatırımın geri dönüşü hesaplandığında oldukça karlı olduğu görüşü benimsendi. Çünkü e-Memur olmadan eDevlet olamaz. 216 iii- Kamudan Özel Sektöre Yönelik Servisler Çekoslovakya gümrüğüne her yıl 2,5 Milyon TIR transit geçiş amacıyla başvurmakta ve bu sayı yıldan yıla artmaktadır. Çek gümrüklerinde gümrük işlemlerini yapmak amacıyla 9000 gümrük memuru çalışmaktadır. Bir TIR şoförünün gümrük işlemleri için ortalama 12 saat beklediği hesaplanmıştır. Giderek artan bu yoğunluk karşısında, Çek Cumhuriyeti, çareyi gümrük işlemlerini webe taşımakta bulmuştur. 75'i sınırda olan 200 gümrük ofisi internet aracılığı ile birbirine bağlanmış ve 2000 yılı başında gümrük beyannamelerinin %80'i internet üzerinden gönderilmiştir. Gümrük vergilerinin toplanması tümüyle otomatik hale gelmiş ve TIR şoförlerinin bekleme sorunları ortadan kalkmıştır. ABD Federal Hükümeti her yıl 17 Milyar USD dolayındaki sarf malzemesi alımlarını web üzerinden yapmaktadır. Buna karşın Avrupa ise, kağıt ortamında olmayan imzalı belgeleri kabul edip etmeme yönünde, hala, kararsız bir tutum sergilemektedir. Avustralya Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı alımlar için 2500 kişi çalıştırmakta iken, her bir alımın onayı birkaç gün almaktaydı. Bugün alım onay süreci 24 saatten daha az sürmektedir. Böylelikle, bir yıldan az bir zamanda 1,3 milyon dolar tasarruf edilmiştir. Çevrimiçi satın alma sistemleri giderek yaygınlaşmakta. Öncelikle küçük alımlarla başlandığı gözlenmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında, iş dünyasının devletle olan işlerinin tümünün elektronik ortamda yapılması bir zorunluluk haline gelmektedir.399 e-Devlet Uygulamalarında Güvenlik e-Devlet uygulamalarında vatandaşların özlük bilgilerinden ve yapılan işlemlerin güvenli olmasından daha önemli bir unsur düşünülemez. İyi bir güvenlik, bu alanda 399 Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu Kitabı, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, ss.184-190. 217 meydana getirilmiş, sağlam ve denenmiş bir güvenlik politikasının oluşturulması ile başlamalıdır. Oluşturulan e-Devlet uygulamalarındaki her nesne veya sayfa bu güvenlik çemberi ile korunmalıdır. İyi bir güvenlik politikası en az şu üç özelliği taşımalıdır: a-Koruma: Kullanıcıların topladıkları bilgilerin, bunları kullanma şekillerinin ve yaptıkları tüm işlemlerin gizli kalması ve dışarı sızdırılmamasıdır. b-Yeterlilik: Kullanıcının yapmak istediği işlemle ilgili gerekli bilgileri girmesi, o anki işlemle ilgisi olmayan şahsi bilgileri girmek zorunda bırakılmamasıdır. c-Güvenlik: e-Devlet kapsamında yapılan tüm işlemlerin güvenliğinin sağlanması ve dışarıdan gelebilecek ataklara karşı güvenlik duvarının oluşturulmasıdır. e-Devletin oluşturulmasında alınacak güvenlik önlemlerinin yoğunluğu ve düzeyi, sistemin maliyetini doğrudan etkileyeceğinden, güvenlik düzeyleri uygulamanın özelliğine göre değişebilir. Örneğin finansal işlemlerde en yüksek güvenlik düzeyi uygulanırken, istatistiki bir takım bilgilere ulaşılmasında güvenlik düzeyi düşürülebilir. Hangi verilerin hangi güvenlik düzeyinde olduğunu belirlemek ve bunlara gereken önemi vermek için birçok çağdaş ülkedeki gibi hukuksal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Güvenliği sağlamak için en önemli adım güvenliği anlamaktır. Güvenlik alanında mevcut seçenekleri ve önlemleri belirlemek ise sonraki aşamadır. Alınacak güvenlik önlemleri fiziksel güvenlik, ağ güvenliği ve veri güvenliği olmak üzere üç alanda incelenmelidir. Fiziksel güvenlik; verinin saklandığı veri ambarları, veri tabanı sunucuları, donanım ve güç kaynağı gibi sistemin kesintiye uğraması muhtemel alanlarda alınacak önlemlerdir. Ağ güvenliği şebeke üzerinde istenmeyen erişimlerin engellenmesi ve sisteme giriş ve çıkışların sürekli kontrol edildiği firewall tipi sistemlerin oluşturulmasıdır. Veri güvenliği ise verinin gerek transferi esnasında gerekse veritabanı içinde iken korunmasıdır. e-Devlet oluşumunda bilgi güvenliği vazgeçilmez ve önceliği çok yüksek uygulamalardan biridir. Bilgi güvenliği konusunda en belirgin ve yaygın uygulama elektronik imza ve sayısal imza konusunda görülmektedir. 218 ca-e-İmza: e-Devlet oluşumunun en önemli ayaklarından birisi elektronik imzadır. Başta elektronik satın alma işlemleri olmak üzere, belge hazırlama, onaylama gibi işlemlerin birçoğunda kullanılacak olan elektronik imza bir anlamda elektronik noterliğin de temelini oluşturmaktadır. Elektronik yaşamın gelişebilmesinin ve tarafların birbirlerini sorunsuzca tanıyabilmelerinin en önemli şartı, elektronik ortama ve açık ağ sistemine güvenin sağlanmasıdır. Bu nedenle, taraflar arası iletilerde; bilginin gizliliği, bütünlüğü ve tarafların kimliklerinin doğruluğu, kurulacak olan teknik ve yasal altyapı ile garanti edilebilmelidir. Elektronik İmza Kanunu, 23 Ocak 2004 tarih ve 24355 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, ancak altyapı çalışmaları henüz tamamlanmamıştır. cb-Sayısal İmza: Elektronik imzanın özel bir çeşidi olup, bir anahtar çifti (açık ve kapalı anahtarlar) ile elektronik ortamda iletilen veriye vurulan bir mühürdür. Gönderici kapalı anahtar ile veriyi mühürler ve alıcı bu dosyayı ancak kullanıcının açık anahtarını kullanarak açabilir. Sayısal imzalar doğrulanabilirler ve inkar edilemezler. cc-Onay Kurumu: Elektronik ortamda gönderici ve alıcıların kimliklerinin belirlenmesi için üçüncü kişi veya kurumlarca sayısal sertifika düzenlenmesi gereklidir. Bu sertifikayı düzenleyen kurumlar, sertifikasyon otoritesi, onay makamı ya da onay kurumu olarak adlandırılır. Sertifika, onay kurumunca düzenlenerek başvuru sahibi için üretilen sayısal imza ile imzalanır. cd-e-Noter: e-Noter, e-Devlet'te, onay kurumlarının yanı sıra, geleneksel noter sistemine benzer şekilde belge ve yetki devri istemlerini onaylayan, işleme zaman boyutunda geçerlilik kazandıran kurumdur. Zira elektronik ortamdaki bilgilerin doğruluğunun kanıtlanması için belgeleme yetkililerine gereksinim vardır. e-Noter, e-Devlet oluşumunun temel dayanağı olarak görülmektedir. Belge onaylama ile yetki devri işlemleri e-Devlet' te de yine e-Noterler tarafından yürütülmek 219 durumundadır. e-Noter sisteminin temel dayanak noktası sayısal kimlik kartlarının oluşturulması ve elektronik imzanın sistemde kullanımının sağlanmasıdır. ce-Sayısal Kimlik Kartı: Sayısal kimlik kartı bir akıllı kart uygulamasıdır. Bu akıllı kart; kişisel kimlik bilgilerini, vergi kimlik bilgilerini ve elektronik imzayı içermektedir. Sayısal kimlik kartının avantajları; biometrics teknolojilerinin de kullanımıyla başkası tarafından kullanılamaması ve sahte kimliğin önlenmesi ile elektronik veri transferinde güvenliğin sağlamasıdır. e-Devlet’e Geçerken Altyapısal Öncelikli Adımlar Çevrimiçi hizmetlere geçerken, gerekli hukuksal düzenlemeler gerçekleştirilmeli, kullanıcının en verimli şekilde hizmet alabileceği teknolojiler belirlenmeli, altyapı tasarlanmalı ve hızla uygulama planı hazırlanmalıdır. Toplumun öngörülen sistemlere adaptasyonu için gerekli eğitimler sağlanmalı, değişim yönetimi gerçekleştirilmelidir. Servis yapısını oluşturmak, sistem bileşenlerinin bir arada çalışma prensiplerini belirlemeyi gerektirir. Bilgiye ulaşma, saklama, paylaşma prensipleri servis yapısı tarafından belirlenir. e-Devlette tüm birimler arasında etkin bir veri paylaşım sistemi oluşturulmalı ve içerik meydana getirilmelidir. e-Devlet hizmetleri kullanıcılarının bilgilerini güvenli bir ortamda saklamalı ve kullanıcılar gizlilik prensiplerinin uygulandığından emin olmalıdırlar. e-Devlet önemli finans kaynaklarının yatırıma dönüştürülmesini gerektirdiğinden, finansman için klasik bütçe hazırlama usullerinin dışında yeni modeller oluşturulmalıdır. Ayrıca e-Devlet’e geçişte performans değerlendirmesi yapabilmek için kritik başarı faktörlerinin belirlenmesi gerekmektedir. e-Devlet oluşumundaki bir başka öncelik; Devletin vatandaşa sanal ortamda sunacağı hizmetlerin yalnızca bilgilendirmek düzeyinde kalmaması ve vatandaşın, kişisel başvuru, denetim, sonuç alabilme, eğitim, karar süreçlerine katılım sağlaması, güvenlik, sağlık ve benzeri konularda da devletten servis alabilmesidir. Devlet bu servislerin sağlanmasında; servis sağlayıcılar, başvuru belgelerinin standartları, işlem zamanlarının başvurana bildirilmesi, haberleşme güvenliğinin yeterince sağlanması, 220 evrensel hukuk ve etik ilkelerine uygunluk, proaktif tutum ve davranış bilincine ve iradesine sahip olma gibi unsurları öncelikli olarak belirlemek ve gözetmek zorundadır. 6.5.1. e-Devlet’in Tarihçesi Dünyadaki e-Devlet yaklaşımları öncelikli olarak yerel yönetimlerdeki uygulamalarla başlamıştır. Batı toplumunda devlet vatandaş ilişkisinde zaten var olan beyan edilen bilginin doğru olduğu güvenine dayalı ilişki, e-Devlet' e geçişi kolaylaştırmakta ve kurulan güvenlik sistemi yalnızca bilgilerin yetkili olmayanlarca kullanılmaması ya da bozulmaları önlemek üzere tasarlanmaktadır. İngiltere ve Kanada’da e-Devlet çalışmaları doksanlı yılların ortalarında başlamıştır. Bu ülkeler e-Devlet oluşumunda bu organizasyon içinde yer alan sivil toplum kuruluşları ile yerel yönetimlerin bilişim teknolojilerinden nasıl etkilendiklerini ve beklentilerinin ne olduğunu belirleyerek çalışmalarını yürütmüşlerdir. 6.5.2. Dünyada e-Devlet e-Devlet uygulamasında dünyada Singapur ilk sırada yer almaktadır. ABD ve Avustralya’da eyaletler bazında e-Devlet uygulamaları bulunmaktadır. Japonya, ABD, Kanada, İngiltere ve İrlanda, e-Devlet'e hedeflenen süreler içerisinde geçeceklerini duyurmuşlardır. Öte yandan, Avrupa Komisyonu, Aralık 1999 tarihli e-Europe girişimi ile, Avrupa’nın dünyadaki en dinamik ve rekabet gücü en yüksek pazar haline getirilmesini amaçlamıştır. Bunun için özellikle internet alanında yeni ekonomi için altyapı kurulması hedeflenmiştir. Bu çerçevede üç temel amaç belirlenmiştir; daha ucuz, daha hızlı ve daha güvenli internet; insan kaynaklarına yatırım ve internet kullanımını özendirmek. 2003’e kadar sürecek bir eylem planı çerçevesinde, bu hedeflere yönelik ölçüm kriterleri saptanmıştır. Bununla birlikte AB, adaylık sürecinde bulunan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin de benzer hedeflere ulaşmasını sağlamak amacıyla e-Avrupa+ girişimini başlatmış ve bu kapsamda ülkemizin de katılımını istemiştir. 221 Dünya’daki uygulamalara baktığımızda e-Devlet çalışmalarının, yerel yönetim servislerinin geliştirilmesine yönelik bilgisayar uygulama çalışmaları şeklinde ortaya çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte; İngiltere, Hollanda, Belçika ve Fransa’daki eDevlet oluşumu çalışmalarında, özellikle kurumsal iletişimin sağlanması, yasal düzenlemeler ve kişi haklarının korunması konularında sivil toplum örgütlerinin önemli katkıları alınmıştır. Başta ABD’de olmak üzere, birçok Avrupa Birliği ülkesinde Üniversiteler e-Devlet çalışmalarının içinde yer almaktadır. Kanada ve Singapur’da ise e-Devlet çalışmalarını bu amaçla kurulmuş olan enstitü ve kurumlar yönlendirmektedir. 6.5.3. Türkiye’de e-Devlet Devletin şeffaflaşması, hızlı, etkin ve verimli çalışması, vatandaşın devlet işleyişine katılımının sağlanmasıyla mümkündür. Bu amaçla; eğitimin tüm kurum ve aşamalarında e-yaşam kültürünün yaygınlaştırılmasına yönelik, örgün ya da yaygın biçimde eğitim verilmesi ve bu eğitimin sürekliliğinin sağlanması bir zorunluluktur. Bugün, ilköğretim okullarımızda bilgisayar kullanımına yönelik dersler verilmekte, ortaöğretimde seçmeli bilgisayar dersleri okutulmakta ve dersler bilgisayar desteğinde verilmektedir. Bunlara ek olarak, internet ortamında projeler geliştirilmekte, öğretmen odaklı eğitimden öğrenci tabanlı eğitime geçme çalışmaları sürmektedir. Yüksek öğretimde de bilgisayar bölümleri dışında bilgisayarın günlük yaşamda ve eğitimde kullanımına yönelik eğitimler verilerek geleceğin öğretmenleri ve yöneticileri bilgisayar okur-yazarı olarak yetiştirilmektedirler. Çalışma çağındaki vatandaşlar için, kurumsal eğitimin yanında yetiştirme eğitimi de vermek üzere eğitim merkezleri kurulmuştur. Ancak bu merkezler, genellikle amaca uygun kullanılamamaktadır. Yapılması gereken, okuma çağı dışında kalmış vatandaşların da devlet-vatandaş işlerinde kullanacakları, elektronik ortamla ilgili araçların tanıtım ve kullanımına yönelik eksikliklerinin giderilmesidir. 222 MEB Özel Öğretim Kurumlarına bağlı özel bilgisayar kursu toplam sayısı 727, genel öğrenci kontenjanı ise 38.883 kişidir. Kurslar, bilgisayar okur-yazarlığı, bilgisayar işletmenliği, bilgisayar yardımcı programcılığı, bilgisayar programcılığı, bilgisayar analist programcılığı, bilgisayar bakım onarım elemanı yetiştirme konularını kapsamaktadır. Bu kurslar, hemen her ilde yaygınlaşmış durumdadır. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulmuş Halk Eğitim Merkezleri aracılığıyla son üç yılda açılmış kurs sayısı 18.456 olup toplam kursiyer 364.283 kişidir. Hizmet İçi Eğitim aracılığıyla 2001 yılında 189 kurs ve 217 seminere yılda ortalama 18.722 kişi katılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, 16 milyon öğrencisi ve toplam 600.000’i bulan öğretmen ve personeli ile kamuda önemli potansiyele sahip bir kurumdur. MEB tarafından yapılacak eğitim çalışmaları bu açıdan büyük önem ve anlam taşıyacaktır. Bu çalışmalar iyi organize edildikleri takdirde kısa zamanda hedeflenen sonuca ulaşılacaktır. Türkiye, günümüz itibariyle, e-Devlet süreçleri açısından sadece bilgilendirme ve basit bazı e-hizmetleri sunmaktadır. Halen, yüzden fazla kamu kurum/kuruluşunun web sayfası bulunmaktadır. Kurumların hazırladıkları web sayfaları, çoğunlukla statik bilgiler içermekte ve kurumsal bazda bilgilendirme yapmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizin bilgilendirme aşamasını tamamlamak üzere olduğu söylenebilir. Ancak bunun, yeterli olduğu söylenemez. Çok az örneği olan, e-hizmetler alanında ise başlangıç aşaması yaşanmaktadır. Aşağıda vatandaşa etkileşimli hizmetler veren bazı ehizmet örnekleri verilmektedir. • Emekli Sandığı, internet/intranet aracılığı ile yaklaşık 17.000 eczaneyi sisteme entegre etmiş ve anında denetim yapabilmektedir. • Maliye Bakanlığı, 16 il ve 17 Vergi Dairesinde gerçekleştirdiği MOTOP projesiyle nakil vasıtaları bilgileriyle mükellef bilgilerini ilişkilendirme ve vergi/trafik cezaları oluşumlarını anında izleyebilmektedir. • Maliye Bakanlığı, 21 il ve 153 Vergi Dairesinde uygulamaya başlattığı VEDOP projesiyle vergileri toplamakta ve ödemeyenleri anında takibe alabilmektedir. Şimdilik, toplam vergilerin % 80’i bu proje ile toplanmaktadır. 223 • Maliye Bakanlığı, Web Tabanlı Saymanlık Projesi ile ülke çapında 6,000 kullanıcıya hizmet verme noktasındadır. • İçişleri Bakanlığı MERNİS projesi, internet/intranet aracılığıyla Kimlik Numarası vermeye başlamıştır. • Devlet Malzeme Ofisi (DMO) internet/intranet aracılığıyla elektronik satış uygulaması başlatmıştır. İnce’ye göre, ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi ve iletişim teknolojilerine yatırım eğiliminin giderek arttığı görülmektedir. Bu alandaki kamu yatırımlarına 2005 yılı fiyatlarıyla, 2003 yılında reel olarak 2002 yılına göre yüzde 16,6, 2004 yılında bir önceki yıla göre reel olarak yüzde 8,4 artış sağlanmıştır. 2005 yılında, 2004 yılına oranla sağlanan reel artış ise özellikle eğitim alanındaki harcamaların etkisiyle yüzde 26,1 olmuştur. 2005 Yılı Yatırım Programında yer alan bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının toplam proje maliyeti 2.088.708 bin YTL (1.295.725 USD) düzeyindedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının toplam kamu yatırımları içindeki payı 2002 yılında % 2,9; 2003 yılında % 3,0; 2004 yılında % 3,8; 2005 yılında ise % 3,9 olarak gerçekleşmiştir.400 Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşlarının çoğu internet üzerinden kullanıcılara çeşitli hizmetler sağlamaktadır. Ancak bu hizmetlerin çoğunluğu kurumlar hakkında bilgi veren statik web sayfalarından öteye gitmemiştir. e-Devlet için kaçınılmaz bir gereksinim olan kurumların birbirleri ile veri değişimi ile ilgili çalışmalar henüz hayata geçirilmemiştir. Kurumların web sayfaları bu işlem için bir başlangıç olarak düşünülebilir. Mevcut durumu ile bu çabalar en azından bu alanda atılan ilk adımlar olarak düşünülebilir. e-Devlet İçin Neler Yapılmalı? Tüm yaşam ve üretim süreçlerinde verimliliğin ön plana çıktığı günümüzde; öncelikle, ülke olanakları ve kaynakları iyi bilinmelidir. Ekonomik olarak katma değer sağlayacak tüm sektörler belirlenerek üretime yönelik toplumsal eğilim bu noktaya 400 N. Murat İnce, a.g.e., s.2. 224 kaydırılmalıdır. Verimliliği oluşturan tüm bileşenler hakkında gerekli eğitim verilmelidir. İstihdam ve iş süreçleri analizleri doğru yapılarak iş düzenleri buna göre tekrar yapılandırılmalıdır. Bilgi akışının beklenen seviyede olabilmesini için tüm tedbirler alınmalı, karar süreçleri doğru ve hızlı yaşanmalıdır.401 Teknolojinin sunduğu olanaklardan etkin olarak yararlanılabilmesi, kamu kurum ve kuruluşlarında yerleşik iş yapma kültüründe değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Bu değişim, bilgi paylaşımıyla sağlanacak kaynak tasarrufu, etkinlik, vatandaş ve iş dünyasına sunulan hizmet kalitesindeki artışlar sonucunda hem kurum hem de toplumsal düzeyde değer yaratacaktır. Bu amaçla, kurum içi ve kurumlar arası bilgi paylaşımının esas alınmalı ve iş süreçleri bu anlayışla yeniden tasarlanmalıdır. Bilgi teknolojileri hem kapsamlı bir planlama süreci hem de yüksek maliyetler gerektirmektedir. Bu yüzden projelerin hayata geçirilmesi ile elde edilecek faydaların, sadece kurumsal değil, kamunun bütünü açısından maksimize edilmesi sağlanmalıdır. Diğer taraftan, bilgi teknolojileri yatırımları herhangi bir yapım projesi gibi detaylı uygulama projelerinin hazırlanmasına imkan vermeyen projelerdir. Bu nedenle, bilgi teknolojisi yatırımları başarısızlık riski en yüksek olan projelerdir. Riskleri azaltmak için, projelerin iyi tasarlanması, hedef kitlesinin doğru tanımlanması, kullanıcıların ihtiyaç ve taleplerine cevap verecek uygulamaların pilot düzeyde başlatılıp, değerlendirilmesi sonrasında yaygınlaştırılması gerekmektedir. Kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, katılımcılığın ve hesap verebilirliğin sağlanarak demokrasinin güçlendirilmesi, hizmet kalitesinin artırılması gibi nedenlerle birçok ülkede kabul gören e-Devlet hizmetlerinin geliştirilmesi gereği, ülkemizde de tüm kesimler tarafından kabul görmektedir. e-Devlet gibi bir makro dönüşüm projesi, tüm aktörleri tarafından benimsenip özümsenmedikçe başarı şansı düşüktür. Her ne kadar e-Devlet ülkemizde de tüm 401 Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.25. 225 kesimler tarafından kabul görmekte ise de bunun öncelikli uygulama ayağının ekültürün tüm bileşenleriyle toplum tarafından sindirilmesi zorunluluğu olduğu ortadadır. Bilgi toplumu, okul öncesi çağlardan başlayarak, hayatı boyunca bireye; topluma, ekonomiye ve devlete yeni görev ve sorumluluklar getirmektedir. Bir başka deyişle bireyler ayrı ayrı ve ortaklaşa içinde yer aldıkları toplum kesit ve katmanlarına göre, yaşam boyu dinamik bir eğitim ihtiyacı içindedir. Bilgi toplumu olmak isteyen ülke yönetimleri, “e-kültür”le ilgili tüm öğreti aşamalarını eğitim süreçlerinin tümüne sokmak ve uygulanmasını sağlamak amacıyla alt yapıları organize ederek gerekli müfredat değişikliklerini yapmak durumundadırlar. Gelişmiş ülke uygulamaları gözlemlendiğinde; bilim ve teknoloji destekli eğitim yöntemleri kullanımı ile öğrenmenin bireyselleşerek öğrenimin hızlandığını, ekip çalışması oluştuğunu, araştırma, inceleme ve sorgulama alışkanlıklarının kazanıldığını, üretimin arttığını ve paylaşmanın çoğaldığını görmekteyiz. 226 7. BİLGİ YÖNETİMİ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE ÇORLU ÖRNEĞİ 7.1. Çorlu’nun Genel Olarak Tanıtılması402 Çorlu, Tekirdağ iline bağlı, il merkezinin 39 km doğusunda yer alan, nüfus yoğunluğu bakımından ilin en büyük ilçesidir. Yaşadığı hızlı sanayileşme sürecine bağlı olarak aldığı yoğun göç nedeniyle ilçe oldukça hızlı büyümekte ve sosyal yapı da aynı hızla kozmopolitleşmektedir. Ülkenin dört bir yanından göç aldığı gibi, Bulgaristan ve Romanya’dan da göçlere tanık olmak mümkündür. Bu haliyle ilçe İstanbul’a benzer bir yapı arz etmekte ve ülke geneli hakkında önemli ipuçları vermektedir. Çalışmamızda da uygun prototip olduğu değerlendirilmektedir. Tarihi Çorlu Trakya’nın merkezi kesiminde, plato yüzeyinin üzerindeki düzlükte yer alır. Çevreye oranla daha yüksekte olması, şehrin savunmasını kolaylaştırmakta, diğer taraftan gelebilecek tehlikeleri önceden görme avantajı sağlamaktadır. Ayrıca hemen kuzeyden geçen Çorlu Deresi her mevsim şehrin su ihtiyacını karşılardı. İlk Çağ insanlarının aradığı bütün coğrafi özelliklere sahip olan bu sahanın, Trak göçleriyle birlikte yerleşmeye ve tarıma açıldığı bilinmektedir. Yakın çevrede Prehistorik döneme ait yerleşim merkezlerinin ortaya çıkarılması, bu görüşü doğrulamaktadır. Bununla birlikte Çorlu’nun kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi verilememektedir. Eski atlaslarda şehrin adı Tzarylus, Tzurulum, Tzurulus, Tzurule, Tschurla, Tziraltum şeklinde geçmektedir. Çorlu adının nereden kaynaklandığına dair net veriler bulunmamaktadır. Roma zamanında Trakya’ da Cohors III. Lucensum adını taşıyan bir askeri birliğin bulunduğu ve bu birliğin tamamen Trak savaşçılarından oluştuğu bilinmektedir. Cohors kelimesi Çorlu Şehrinin adına son derece benzemektedir. Marmara Ereğlisi’nin hemen doğusundaki Kamaradere’de ortaya çıkarılan bir mezar kitabesinde Burada iki defa Çorlu-Tzoulos idarecisi olan Sisinis gömülüdür şeklinde 402 Erhan Özdemir, Çorlu Kaymakamlığı yayımlanmamış Brifing Raporu, Çorlu, 2006. 227 kayıt mevcuttur. Sisinis’in 814 yılında öldüğü göz önüne alınırsa, belgenin Bizans dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Sisinis Çorlu Kasabasında Curator Civitatis yani belediye başkanı olarak idarecilik yapmıştır. Arkeolojik kazılar bölge tarihini Tunç Çağına kadar götürmektedir. Çorlu, İ.Ö. 1000 yıllarında Trako-Friglerin kurduğu koloni kentlerden biridir. Tarihin çeşitli dönemlerinde Frig, Yunan, İskit, Pers, Makedon, Roma ve Bizans istilalarına uğramıştır. Zaman zaman Hun, Avar ve Peçenek akınlarına ve İstanbul üzerine çeşitli seferler düzenleyen Arap ordularının istilasına da uğramıştır. Çorlu 1357’de I. Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Süleyman Paşa ve Orhan Gazi’nin ölümleri üzerine tekrar Bizans egemenliğine geçen Çorlu, 1361 tarihinde kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir. I. Murat’ın emriyle Trakya’daki diğer Bizans şehirlerine ibret olması maksadıyla burayı savunan Bizanslılar ağır şekilde cezalandırılarak kale duvarları yıkılmıştır. Böylece Tzirallum’un askeri önemi de ortadan kaldırılmıştır. Bu sert davranış hemen etkisini göstermiş ve Trakya’nın fethi kolayca tamamlanmıştır. Çorlu 18. Yüzyılda Kırım’dan uzaklaştırılan Hanzadelerin ve Girayların sürgün yerlerinden biri olmuştur. 1830 yılında Rumeli Beylerbeyliği kaldırılıp Edirne vilayeti kurulunca, Çorlu bu vilayetin Tekirdağ Sancağına bağlı bir kazası haline getirilmiştir. 1876’da geçici olarak Rusların eline düşmüştür. 1912-1913 Balkan Savaşlarının birinci devresinde Osmanlı Doğu Ordusu Kumandanlığı Karargahı Çorlu’da idi. 5-6 Aralık 1912 savaşlarından sonra Bulgarların eline geçmiş, 15 Temmuz 1913’te kurtarılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında ise Çorlu, 25 Temmuz 1920’de Yunan işgaline uğramış, 15 Ekim 1922’de kesin olarak kurtarılmıştır. Çorlu halen, II. Dünya Harbinden beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir. Coğrafi Durumu Çorlu, elverişli doğal yapısı, güçlü ulaşım bağlantıları ve stratejik konumu ile Trakya’nın en gelişmiş yerleşim yeridir. 41° 07’ 30 doğu boylamı ile 27° 45’ 00 kuzey 228 enlemi arasında, Trakya’nın merkezi bir yerinde bulunmaktadır. Rakımı 183 metredir. Arazisinin büyük bölümü Ergene Havzası içinde yer alır. Burası Yıldız Dağlarından aşınan ve akarsulardan sürüklenen tortuların depolandığı bir alüvyon bölgesidir. İlçe genellikle düzlük bir araziye sahip olup, toprakları verimlidir. İç kesimde yer alması ve karasal iklim hakim olup, yazları kurak ve sıcak, kışları ise yağışlı ve soğuktur. Trakya’da en az yağış alan bölgedir. Karadeniz ile Akdeniz arasında yer aldığı için bu iklim bölgelerinin etkileri altında kalır. Kuzeyden inen soğuk hava kütleleri ile güneyden Akdeniz ve Ege den gelen nemli, ılık hava akımları bölge iklim yapısını belirler. Yıllık sıcaklık ortalaması 12,6°C. en yüksek sıcaklık ortalaması 18,2°C. en düşük sıcaklık ortalaması 8,1°C.dir. Meriç Nehrinin bir kolu olan Ergene çayı Çorlu’nun 12 km kuzeyinden geçer, Muratlı yakınlarında Çorlu Deresi ile birleşerek Uzunköprü civarında Meriç Nehrine katılır. Çorlu Deresi Istranca dağlarının doğu yamaçlarından beslenir. Birçok mevsimlik dereyi kendine bağlar. Ergene Çayından tarım sahalarının sulanmasında yararlanılır. Çorlu deresi ise sanayi kirliliği nedeniyle kullanılamaz hale gelmiştir. Kum ve Taş açısından da bölgenin en zengin yerinde bulunan Çorlu, Karatepe Taş Ocakları ile Trakya Bölgesinin ihtiyacını karşılamaktadır. Yulaflı Köyü ve Önerler Karaçalı yöresinde TPOAŞ’ın yaptığı sondajlarda yörede doğal gaz bulunmuş ve kuyu açma çalışmalarına halen devam edilmektedir. İlçe yeraltı suyu kaynakları bakımından da zengindir. Bir çanak gibi üstü kum ve çakıl olan arazi, bir süzgeç gibi yağan kar ve yağmur sularını yeraltına geçirmektedir. Bu durum kirlilik açısından da tehlike arz etmektedir. Gelişimi Çorlu'nun coğrafi konumu dolayısıyla özellikle sanayinin bu ilçeye akın etmesine yol açmıştır. İstanbul, Kocaeli, Bursa ile beraber Türkiye sanayisinde önemli bir yeri vardır. Bundan 10 yıl öncesinde sakin bir kasaba olan Çorlu şu an tam anlamıyla bir sanayi kenti görünümünü almıştır. Bunun sonucu olarak göç artmış ve 229 nüfus yoğunluğu kabul edilebilir sınırların oldukça dışına çıkmıştır. Halen yoğun şekilde göç almaya devam eden ilçe merkez nüfusu 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 141.000 iken, bugün resmi verilere göre 250.000 aşmış durumdadır. Nüfus İlçe merkezi 12 mahalle, 5 belde ve 17 köyden ibarettir. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçe merkez nüfusu 141.525, Köy ve kasabalar nüfusu 37.508 ve toplam nüfus 179.033 tür. İlçe nüfusunun ana dili Türkçe, dini ise İslam’dır. 2000 Nüfus Sayımına göre ilçe merkezi nüfusunun 73.066 sı erkek, 68.459 u kadın belde ve köyler nüfusunun 21.392 si erkek, 16.116 sı kadındır. İlçede 62 Katolik Hıristiyan, 64 Ortodoks, 37 Protestan, 36 Gregoryan, 46 Hıristiyan, 1424 Musevi, 34 Süryani kayıtlıdır. Köylerimizdeki nüfus azalması, daha çok köy nüfusunun ilçe merkezine göç etmesinden kaynaklanmaktadır. İdari Durum İlçenin yüzölçümü 950 km2dir. Kuzeyden Kırklareli, Saray ve Çerkezköy, doğudan Silivri, batıdan Tekirdağ ve Muratlı, güneyden Marmaraereğlisi ve Marmara Denizi ile çevrilidir. E-80 Edirne-İstanbul Karayolu üzerine kurulmuş olan ilçemiz Karayolu ile bağlı bulunduğu Tekirdağ İline 39 km. İstanbul’a 100 km mesafededir. Ayrıca içersinden TEM Otoyolu ile Demiryolunun geçmesi ve Çorlu Uluslararası Havaalanı’nın 1998’de hizmete girmesiyle ilçede büyük hareketlilik yaşanmaktadır. Havaalanı İlçe merkezine 10 km uzaklıktadır. Arazinin düz olması, kara ve demiryolu ulaşımına büyük kolaylık sağlamaktadır. İlkçağlardan beri yoğun bir biçimde kullanılan İstanbul-Edirne Yolu bugünkü adıyla E80 Karayolu hala işlek bir şekilde kullanılmaktadır. TEM Otoyolu 1993 yılında tamamlanmış, 1994 yılında Çerkezköy yolu üzerinden İstanbul bağlantısı sağlanmıştır. 230 Bütün Trakya'yı kat ederek İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan İstanbul-Edirne Demiryolunun Çorlu sınırları içersindeki uzunluğu 20 km’dir. Demiryolu ile İstanbul’a 153 km, Edirne’ye 145 km, Kapıkule Bulgaristan Sınırına 165 km, Uzunköprü Yunanistan Sınırına 119 km’dir. Köy ve kasabalar ilçeye asfalt yollarla bağlıdır. Köylerin yol, su, elektrik, telefon, kanalizasyon sorunlarının çoğu halledilmiştir. Genellikle planlı ve düzenli bir yerleşime sahip olan köyler, toplu köy hüviyetini haiz olup mahalle, mezra ve oba bağlısı yoktur. Sosyal Durum İlçe sosyal ve kültürel bakımdan gelişmiş durumdadır. Halkı eğlenmeyi ve sporu sever. Nüfusu yoğun olan kentin en büyük sorunlarından biri, sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak geniş bir Kültür Merkezine sahip olmamasıdır. Halk Müziği Trakya yöresinin karakteristik özelliklerini taşır. Çorlu’da altı adet sinema salonu vardır. Halk Eğitim Merkezinde ve Anadolu Meslek Lisesinde birer adet tiyatro salonu ile Çardaklı Çeşme Mevkiinde bir adet açık hava Antik Tiyatrosu bulunmaktadır. Çorlu Belediye Tiyatrosu 2003 yılında halkın hizmetine açılmıştır. Aynı yerde geniş bir sergi salonu da bulunmaktadır. Çorluspor 2005-2006 Yılı futbol sezonunda 2. lig B grubunda mücadele vermektedir. İlçede her yıl Temmuz ayının ikinci haftası içersinde Çorlu Belediyesi tarafından Festival - Toplu Sünnet Şöleni ve İlçe Tarım Müdürlüğü organizasyonunda da Ağustos ayı içersinde Tarım ve İş Makineleri Fuarı düzenlenmektedir. Eğitim ve Kültür Örgün ve Yaygın eğitimin tüm birimleri mevcuttur. İlçede okuma-yazma oranı % 92 olup okuma-yazma bilmeyenlerin % 80’i ağırlıklı olarak göçle doğu ve güneydoğu illerinden gelen vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Kalan % 20 ise yaşlı ve özürlü vatandaşlardır. 231 Öğrenci azlığı nedeniyle taşımalı eğitim kapsamına alınan 11 köydeki öğrencilerin 6 merkeze taşınması sağlıklı bir şekilde yapılmaktadır. Bu öğrencilerin öğle yemeği ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmaktadır. İlçede 3’ü özel 46 ilköğretim okulu, 3’ü özel 17 lise ve dengi okul, Halk Eğitim Merkezi, Çıraklık Eğitim Merkezi, Rehberlik Araştırma Merkezi, Namık Kemal Üniversitesi’ne bağlı Mühendislik Fakültesi ve Meslek Yüksek Okulu, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na ait 402 yatak kapasiteli kız ve erkek öğrenci yurdu, 197 yatak kapasiteli 4 orta öğretim özel öğrenci yurdu, 12 özel dershane ve 9 yabancı dil kursu mevcuttur. Ana Sınıfında 1.466 öğrenci, ilköğretim okullarındaki toplam (549 derslikte 27.881 öğrenciye 1.433 kadrolu öğretmen, 330 ücretli ve usta öğretici öğretmen olmak üzere toplam 1.763 öğretmen, ortaöğretim okullarındaki 9.594 öğrenciye 341 öğretmen, mesleki eğitimdeki 249 öğrenci, Namık Kemal Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde 543 öğrenciye 52 öğretim görevlisi, Meslek Yüksek Okulu’ndaki 1.993 öğrenciye 26 öğretim görevlisi olmak üzere tüm okullarda toplam 41.726 öğrenciye 1.841 öğretmen ve öğretim görevlisi tarafından eğitim-öğretim hizmeti sunulmaktadır. Ayrıca 20032004 eğitim öğretim yılı 2. yarıyılında faaliyete geçen Sakatlar Derneği İlköğretim Okulu’nda 66 öğrenci eğitim görmektedir. Güvenlik İlçe terör ve anarşi olayları yönünden sakindir. Meydana gelen suçlar genel olarak kamu huzurunu zedeleyecek durumda olmayıp, anlık öfkeye dayalı darp, sarhoşluk, hırsızlık, icra-i rezalet, fuhuş, evlenmek maksadıyla kız kaçırma, trafik kazası olayları türünden suçlardır. İlçe asayiş ve güvenlik bakımından memleketin diğer yöreleriyle karşılaştırıldığında genel olarak iyi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. 2004 yılına göre şahsa ve mala karşı işlenen suçlarda % 49 artış görülmektedir. Bunun ana nedeni yaşanan yoğun göç olarak değerlendirilmektedir. Emniyet Müdürlüğü 1 Emniyet Müdürlüğü, 1 karakol ve 1 polis noktasında; 1 emniyet müdürü, 1 emniyet amiri, 4 komiser, 3 komiser yardımcısı, 290 polis memuru 6 çarşı-mahalle bekçisi, 2 teknisyen yardımcısı, 2 sivil memur olmak üzere 309 personelle 232 güvenlik hizmeti vermektedir. Biri panzer olmak üzere toplam 35 adet çeşitli özelliklerde ekip otosu faal durumdadır. İlçe Jandarma Komutanlığı’nın da personel ve araç-gereç durumu yeterlidir. Komutanlığa bağlı 3 adet karakol bulunmaktadır. Sağlık Bulunduğu Yer Hastane Sayısı Sağlık Ocağı Sağlık Evi Merkez 5 11 67 Belde - 4 - Köy - 2 14 Tablo 7.1 : Çorlu sağlık tesisleri 800 Yataklı Askeri Hastane, 200 Yataklı Devlet Hastanesi, toplam 133 yataklı 3 adet özel hastane, Verem Savaş Dispanseri vardır. Merkezde 11, Ulaş, Velimeşe, Misinli, Marmaracık beldeleri ile Vakıflar, Pınarbaşı köylerinde 6 adet olmak üzere toplam 17 adet Sağlık Ocağı ile 9 köyde ebe görevlendirmeleriyle hizmetlerini yürüten sağlık evleri mevcuttur. Ayrıca Sağlık Ocaklarını Geliştirme Derneği tarafından sağlık hizmetlerini desteklemek amacıyla bir Halk Sağlığı Laboratuarı kurulmuştur. 1358 sağlık personeli, 14 ambulans ve 13 hizmet aracı ile sağlık hizmetleri sunulmaktadır. 250 yataklı Devlet Hastanesi projesi 2006 yılı devlet yatırım programına alınmış ancak henüz ihale edilmemiştir. Özel sağlık hizmetleri; 1 sağlık polikliniği, 72 özel hekim muayenehanesi, 69 diş hekimi muayenehanesi, 9 sağlık kabini, 24 özel laboratuar, 70 eczane, 12 fenni gözlükçü, 2 diyaliz merkezi, 2 görüntüleme merkezi tarafından yürütülmektedir. Tarım İlçenin toplam arazi varlığı 95.000 hektardır. Bu arazinin 656.585 dekarı (%69) işlenen tarım arazisi, 293.415 dekarı (%31) tarım dışı arazi, 34.268 dekarı da çayır ve mera arazisidir. Tarla arazisinde en yaygın ekilen bitkisel ürünler buğday, ayçiçeği, arpa ve karpuzdur. 233 Sebze üretimi daha çok aile işletmeciliği şeklinde olup aile tüketimini karşılamaya yönelik yapılmaktadır. Üretimin yükseltilebilmesi için etkin bir eğitim faaliyeti yürütülmekte, bu doğrultuda çiftçilere tohum temin edilmektedir. İlçede ayrıca yonca, Macar fiği, hibrit mısır, hayvan pancarı, sorgun sudan otu ve soya tarımı yapılmaktadır. Bitkisel üretimde tohum en önemli üretim girdisidir. Hayvancılık Tarımsal üretimin önemli bir kolunu oluşturan hayvancılık; ilçe çiftçilerinin ikinci önemli bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. İlçede 3.381 adet dana-buzağı, 6.278 adet inek, 3 adet boğa olmak üzere toplam büyükbaş hayvan mevcudu 9.662 adettir. Küçükbaş hayvan mevcudu ise 12.000 adet koyun, 200 adet keçi olmak üzere toplam 12.200 adettir. Büyükbaş hayvan varlığımızın % 79 u kültür melezi, % 21 i kültür ırkı hayvanlardan oluşmaktadır. İlçede yerli sığır kalmamıştır. Koyun mevcudunun % 98,7 si kıvırcık cinsi yerli, % 1,3 ü merinostur. Et üretimi 9.926,4 tonu, süt üretimi de 17.579,38 tonu bulmaktadır. Artan nüfus ile birlikte eğitim seviyesinin yükselmesi sonucu hayvansal ürünlere olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Talebi karşılamak için hayvanlardan alınan verimi arttırmak gerekmektedir. Verim kabiliyeti yüksek hayvan ırklarına sahip olabilmek için hayvan ıslahına büyük önem verilmektedir. Suni tohumlama faaliyetleri sonucu yerli ırklar kültür melezine dönmüştür. Bugüne kadar 1.824 adet düve ithal edilmiştir. İlçede 130.000 adet yumurta tavuğu, 34.376 adet köy tavuğu, 918 adet hindi, 3.210 adet ördek, 201 adet kaz mevcudu bulunmaktadır. Ayrıca 541 adet eski usul kovan ile 1.918 adet yeni usul kovan arı mevcudundan 36.393 Kg. Bal üretimi gerçekleştirilmiştir. Ekonomik Durum İlçenin ekonomisi sanayi ve tarıma dayalıdır. Hayvancılık eskiye nazaran önemini kaybetmiştir. Çorlu ve çevresi ülkemizde sanayileşmenin en hızlı geliştiği bölgelerin başında gelir. İlçede 16 Bankanın Şubesi ve Ticaret ve Sanayi Odasına kayıtlı 234 1.361 i gerçek, 2.591 i tüzel olmak üzere toplam 3.952 üyenin bulunmaktadır. İlçede E80 Karayolu İstanbul kısmında 954.000m2 üzerinde kurulu bulunan Yeni Sanayi Sitesinde 486 işyerinde 6-7 bin civarında kişi çalışmaktadır. İkinci etap 650 işyeri faaliyete geçtiğinde 15.000 kişiye iş imkanı sağlayacak olması ilçenin iş hacmi ve ekonomisi hakkında fikir vermektedir. 5. Kolordu Komutanlığı’nın ilçede bulunması, yoğun sanayileşme, E-80 Karayolu ve TEM Otoyolu ile Demiryolu üzerinde bulunması, Havaalanın bulunması gibi nedenler ilçenin cazibesini gün geçtikçe arttırmakta, göçü teşvik etmektedir. Kamu kesiminde çalışan askeri ve sivil personel dışında ticaretle uğraşanlar, esnaflık yapanlar, fabrikatörler gelişmiş durumdaki küçük sanayi işleriyle uğraşanlar ilçe ekonomisinin temelini oluşturmaktadır. Sanayi ve Ticaret Tekirdağ ve çevresi, özellikle son yıllarda büyük bir metropol haline dönüşen İstanbul’un baskısı altında kalmış, İstanbul’un yoğun göç nedeniyle ortaya çıkan olumsuzluklar tüm sektörlerde olduğu gibi sanayide de ulaşımdan çevreye kadar pek çok sorunu çözümsüzlüğe taşıması yüzünden, bazı teşvik düzenlemelerinin de katkısıyla 1980’li yıllardan itibaren Çorlu, Çerkezköy, Muratlı ve Lüleburgaz bölgesinde hızlı bir sanayileşme süreci başlamıştır. Bunun sonucunda, daha çok tarımla uğraşan bu yöre giderek bir sanayi uydu kenti haline gelmiştir. İlçede 665 adet sanayi tesisi faaliyet yürütmektedir. Bunların sektörel dağılımı: Tekstil 314 Deri 153 Kimya 84 Otomotiv Yan Sanayi 42 Kağıt 28 Un 20 Yağ 12 Tablo 7.2 : Çorlu sanayisinin sektörel dağılımı 235 Diğerleri de çeşitli sektörlerde hizmet veren fabrika ve imalathanelerdir. İşletmelerin büyük kısmı KOBİ düzeyindedir. Toplam istihdam hacmi 50.000 kişi dolayındadır. Ayrıca Avrupa Serbest Bölgesi’nde 143 fabrika faal durumdadır. Sanayi tesislerinin bazılarının arıtmasının bulunmaması, bazılarının ise yetersiz olması veya gerekli alt yapı oluşturulmadan faaliyete geçirilmesi gibi sebeplerle ilçemiz toprakları, yeraltı ve akarsuları çevre kirliliği ile karşı karşıyadır. Plansız sanayileşmenin sorunları son yıllarda şiddetle hissedilmektedir. İlçede özellikle bilinçsiz el değiştirmeler ve verimli tarım arazilerinin amacı dışında özellikle sanayi amaçlı kullanımının hızla arttığı, bunun sonucu olarak bölgenin sanayi çöplüğü haline dönüşmeye başladığı gözlenmektedir. Bilinçsiz sanayileşmede hızlı artış, beraberinde geniş iş olanakları yaratarak yoğun, kontrolsüz bir göçü de getirmiş, kısıtlı alt yapı olanaklarına rağmen bölgedeki yerleşim birimleri taşıyabileceklerinden daha fazla bir insan kalabalığı ile dolmuştur. Tekirdağ bölgesinin bazı sektörlerdeki üretiminin, ülke toplam üretim veya tüketim içindeki paylarına baktığımızda, Çorlu rafine ayçiçeği yağı ülke üretimin %13’ünü, margarin yağı ülke üretiminin % 42’sini, ambalaj kağıdı ülke üretiminin % 40’ını, işlenmiş deri ülke üretiminin % 26’sını ve değişik dallardan tekstil üretiminin % 10’unu karşılamaktadır. Özellikle 1970’lerde başlayan sanayileşme süreci ile birlikte tarihsel olarak tarımın egemen olduğu ilçede sanayi öne çıkmıştır. Çorlu’da. tekstil ve boyama fabrikalarının işgücü bakımından ezici bir çoğunlukla ilk sırayı aldığı görülmektedir. Bu tüm fabrikalarda çalışanların % 53.86’sını teşkil etmektedir. Yeraltı suyunun yüzeye yakın olması nedeniyle bol su kullanan tekstil için ideal bir bölge olan Çorlu, tekstil firmalarının ilgisini çekmektedir. Bu nedenle Çorlu’nun ileride bir tekstil merkezi olacağını söyleyebiliriz. 236 İkinci sırayı deri, deri konfeksiyon ve ayakkabı fabrikaları almaktadır. Ülkemizde bu sektörde yapılan ihracatın % 35’i buradan gerçekleştirilmektedir. Ayrıca kürk-süet üretiminin merkezinin Çorlu olması bu bölgeye başka bir özellik katmaktadır. Tekstil ve deri fabrikaları birlikte ele alındığında bu iki sektörün toplam sanayi işgücünün % 65.32 sini çalıştırdığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca mevcut büyük kapasiteli tesisler, bölgede üretilen ayçiçeğinin tamamını işleyecek seviyededir. Aynı durum kağıt, un ve elektronik fabrikaları için de geçerlidir. Otomotiv sanayi kollarının önümüzdeki yıllarda yükseleceği, elde edilen verilerden anlaşılmaktadır. Avrupa Serbest Bölgesi’nde 143 fabrika ile yaklaşık 25.000 kişiye iş istihdamı sağlanmaktadır. Yatırımın 500 milyon dolarlık yabancı sermaye ve bir milyar dolarlık ihracat getirmesi öngörülmektedir. Bu yatırımla Çorlu nüfusunda yüz bin kişilik bir artış olacağı tahmin edilmektedir. ASB henüz devam eden bir proje durumundadır. 1980’li yılların başından itibaren fabrikaların yoğun olarak yer aldığı İstanbulEdirne E-80 Karayolunun sağ ve sol sahillerinde yeni fabrika inşaatları da hızla sürmektedir. Deri Çorlu Organize Sanayi Bölgesi 1998’de kurulmuş ve faaliyete geçmiştir. İlk etapta 111 adet deri fabrikası için üçüncü arıtma tesisi inşaatı halen devam etmektedir. Tekstil sektörüne ağırlık verilecek bir Çorlu Organize Sanayi Bölgesinin bir an önce kurularak faaliyete geçirilmesi ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi gerekmektedir. Bölgedeki sanayi kuruluşlarına ait içme ve kullanma suları ile atık suların tahlillerinin yapılmasında sorunlar yaşanmaktadır. Yoğun ve kontrolsüz sanayileşme çevre sorunlarını da birlikte getirmiş yörede temiz akarsu ve dere kalmamıştır. Kontrolsüz gelişen sanayinin yeraltı sularında yaptığı kirlenme de tam olarak bilinmemektedir. Yeraltından sağlanan içme ve kullanma suyu kısa bir süre sonra tükenecek, tedbir alınmadığı takdirde büyük bir sağlık sorunu olarak ortaya çıkacaktır. 237 Çorlu Vergi Dairesi’nde kayıtlı toplam 43.761 mükelleften 2005 yılsonu itibarıyla toplanan vergi miktarı toplam 190.459.808,67 YTL dir. Bu rakam, 326.698.263,26 YTL olan tahakkuk miktarının % 58,29’una tekabül etmektedir. 7.2. İlçenin Sorunları İlçenin, özellikle sanayileşme ve buna bağlı yoğun göçten kaynaklanan, çevreden eğitime, sağlıktan güvenliğe pek çok sorunu bulunmaktadır. Düzensiz sanayileşmenin getirdiği akarsu, yeraltı suyu ve hava kirliliği yanında, çeşitli olanaksızlıklardan dolayı sağlıklı bir katı atık yönetimi sisteminin henüz kurulamaması nedeniyle evsel atıkların oluşturduğu kirlenme de çevreyi olumsuz etkilemektedir. Kontrolsüz göçten kaynaklanan okullaşma konusundaki yetersizlik eğitimin kalitesini olumsuz etkilemekte, sağlık hizmetlerinde de beklenen kalite ve verimi düşürmektedir. Yine yoğun göç nedeniyle sosyal yapının kozmopolit bir karaktere dönüşmesi suç ve suçlular için uygun ortam oluşturmakta, özellikle şahsa ve mala karşı işlenen suçlarda artışlara neden olmaktadır. Ulaşım ve enerji sektörlerinde de zaman zaman altyapı eksikliklerinden kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. 7.3. Anket Sonuçları Anketin Amacı Ülkemiz son yıllarda sanayileşme ve bilgi teknolojilerine yatırım konularında ciddi adımlar atmıştır. En önemli sanayi kuşaklarından birinin merkezinde bulunan Çorlu, aynı zamanda göz ardı edilemeyecek bir tarımsal potansiyele de sahiptir. Dolayısıyla her iki sektör için de gerekli olan insan kaynağı, yetişmiş iş gücü mevcuttur. Bu açılardan ülke genelinin önemli bir prototipi olduğuna inandığımız Çorlu’da; gerçek kişiler ve kamu kuruluşları ile özel işletmeler üzerinde yaptığımız iki anket çalışmasının ilkinde, sorduğumuz 50 adet soru ile kamu kurumları ve özel kuruluşların mevcut bilgi altyapısı, bilgi ve iletişim teknolojilerine yakınlık ve yatkınlıkları ile bilgi, belge ve enformasyon yönetimi hakkındaki düşünce ve uygulamalarını tespit etmeye çalıştık. Diğer anket çalışmasında ise 60 kişiye 24’er ve 30 kuruluşa 25’er soru sorarak en önemli bilgi-belge merkezleri olan arşiv ve kütüphanelerle belge ve enformasyon 238 yönetimi kavramlarına kişisel ve kurumsal yaklaşımları ölçmeye, bu kuruluşların işletme sistem ve felsefesini saptamaya çalıştık. 1. Anket 30 kamu kuruluşu ve 30 özel sektör kuruluşu üzerinde yaptığımız ilk anket çalışmasında, kamu hizmet birimleri, okullar, yerel yönetimler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ve kamusal niteliklerinden dolayı özel hastanelerle yerel basın kuruluşları dengeli bir şekilde ele alınmıştır. Özel sektör kuruluşları anketinde ise tekstil sektörüne ağırlık verilmiş, diğer sektörlerden de örnekleme firmalar denek olarak kullanılmıştır. Aşağıda önce kamu, sonra da özel sektör kuruluşlarının sonuçları verilmiş, sonrasında ise mukayeseli analiz ve değerlendirme yapılmıştır. Kamu Kuruluşları Anket Sonuçları Genel olarak kurumlarda 10-100 arası personel çalışmaktadır. Çalışanların %85’i lise düzeyinde, %10’u daha üst, %5’i de daha alt düzeyde eğitim görmüştür. Lisansüstü eğitim almış personel sadece hastanelerde ve yüksek öğretim kurumlarında istihdam edilmektedir. Kuruluşların 17’sinde liseden daha alt düzeyde personel istihdam edilmemektedir. 30 kurumun 28’inde bilgisayar mevcuttur. %35’inde bilgisayar sayısı 5’in altında, %20’sinde ise 20’den fazladır. %93 oranında Windows işletim sistemi kullanılmakta ve %82 oranında kurum içi yerel ağ bulunmaktadır. Network ortamında tek sunucu bulunan kurumların oranı %53’tür. Dört ve daha fazla sunucu bulunan kuruluş; %7’dir. Yerel ağların %25’inde sunucu yoktur, yarıdan fazlasında ise istemci sayısı 10’dan azdır. Kullanılan yazılımların tamamının lisanslı olduğu bilgisayar bulunan kurumların tamamında genişbant internet bağlantısı bulunmaktadır. İnternetin tüm terminallere bağlantı oranı %60 civarındadır. Aktif internet kullanıcılarının oranları ise %25 sadece yöneticiler, %14 sadece bilgi işlem görevlileri ve %61 tüm çalışanlar şeklindedir. İnternet, %64 oranıyla en çok araştırma amaçlı kullanılmaktadır. Bunu %57 ile e-iş çözümleri ve %35 ile haber ve e-mail grupları takip etmektedir. %82 oranında anti-virüs 239 yazılımı kullanılmaktadır. Kamu kurumlarını %50’si veri tabanı programı kullanmamakta, kullananların %40’ı MS SQL, %20’si Oracle, kalanlar da diğer veri tabanı programlarını kullanmaktadırlar. En çok kullanılan yazılımlar kelime işlemciler ve muhasebe programlarıdır. Kurumlarda bilgisayar kullanımı ile ilgili olarak yapılan sorgulamada, bilgisayar kullanmasını bilen personel sayısı 1-5 arasındaki kurumların diğerlerine oranı %39, 20’den fazla bilgisayar kullanan personel çalıştıran kurumların oranı ise %22’dir. Kurumların %71,5’inde bilgi işlem merkezi bulunmamakta, bulunanlarda ise bu birimde 1 ila 3 kişi istihdam edilmektedir. Kol gücünden çok beyin gücüyle çalışanların oranı %20’dir. %35 oranında hedef kitleyle internet vb. gibi bir irtibat bulunmaktadır. Kurumların %13’ünde GPS ve GPRS gibi uzaktan konum belirleme sistemleri kullanılmakta, %56’sının web sitesi bulunmakta, bulunanların %23’ünün web sitesi 5 yıl ve daha üzeri bir süredir hizmet vermekte ancak sadece %11’i interaktif iş çözümlerine izin vermektedir. Doğal olarak e-Ticaret ve B2B işlemleri yapılmamaktadır. Web sitelerinin %17,6’sı rutin bilgilendirme hizmetleri dışında iş amaçlı da kullanılmaktadır. Kurumların %30’u evrak arşivi, %70’i ise hem evrak arşivi hem de dijital arşiv kullanmaktadır. Kurumların %40’ı geçmiş yıllara ait bilgileri evrak arşivinde saklamaktadır. Kalanlar ise her iki ortamı da birlikte kullanmaktadırlar. Dijital ortamda saklanan bilgi oranı %25’ten az olanlarla %75’ten fazla olanların oranı aynı; %35. Kurumların %25’i iş akışı sistemi ve %13’ü veri ambarı sistemi kullanmaktadır. Veri ambarının bilgi yönetim sisteminin içindeki oranı ise ortalama %20-25’tir. Karar alma sürecinde bilgi sistemlerinden destek alanlar %36 kişisel hafızasına güvenenler ise %64 oranındadır. Bilgi sistemleriyle ilgili bir dergiye abone olanların oranı %23, bu konuda seminere katılanların oranı ise %43’tür. Kurumların yarısı bilgi teknolojileri ve bilgi yönetimi konularında yeterli bilgi ve donanıma sahip olduklarını düşünüyor. Yine kurumların yarıdan fazlası bilgi teknolojisi altyapısına yatırım yapma konusunda hevesli 240 görünmektedir. Bu konuda bütçe ayıran kurumlar %35 oranında görünüyor. AR-GE konusunda bütçe ayıran kurumlar %20, bu konuya ayırdıkları bütçe ise genel bütçelerinin %1’i civarındadır. AR-GE kavramına sıcak yaklaşan kurumlar genel olarak meslek odaları, özel hastaneler ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Özel Sektör Kuruluşları Anket Sonuçları Özel sektöre ait 30 işletme üzerinde yapmış olduğumuz aynı anketin sonuçları ise şöyledir: İşletmelerin tamamı lise mezunlarını istihdam etmekte, %80’i fakülte ve yüksekokul mezunlarını da çalıştırmaktadır. Lisansüstü eğitimli personel çalıştıran firmalar %45, liseden daha az eğitimli eleman çalıştıranlar ise %56 oranındadır. Çalışanların %55’i lise, %20’si üniversite veya yüksek okul mezunudur. İşletmelerin tamamında bilgisayar bulunmaktadır. Bunların %60’ında bilgisayar sayısı 20’nin üzerindedir. %97’si Windows işletim sistemi kullanmaktadır. Yine %97’sinin yerel ağı mevcuttur. %33’ünde 1 adet, %37’sinde ise dörtten fazla sunucu vardır. İşletmelerin %60’ında yirmiden fazla terminal bulunmaktadır. Tamamında genişbant internet bağlantısı vardır. %45’i interneti tüm istemcilere dağıtmaktadır. %63’ünde sadece yöneticiler, %27’sinde sadece bilgi işlem görevlileri, %10’unda ise dileyen herkes internet kullanabilmektedir. Araştırma, haber ve e-mail grupları, e-iş çözümlemelerinin internet kullanımındaki dağılım ortalamaları da yaklaşık %60-65 arasında görünmektedir. Firmaların tamamı anti-virüs yazılımı kullanmakta ve hepsinin yazılımları lisanslı durumdadır. %77’si veri tabanı programı kullanmakta, bunların %56,5’i MS SQL Server, kalanları diğer veri tabanı programlarıyla çalışmaktadırlar. Veri tabanı programı kullanmayan işletme oranı %23’tür. İşletmelerin %83’ü ağırlıklı olarak kelime işlemci, %10’u mühendislik ve dizayn programları kullanmaktadırlar. Ayrıca firmaların yarısı aynı zamanda muhasebe programları kullanmaktadır. %56 oranında 20’den fazla bilgisayar eğitimi almış eleman çalıştıran işletme mevcuttur. Bilgi işlem merkezi bulunan işletmeler %63 oranında gözükmektedir. 4’ten fazla BİM görevlisi çalıştıran 241 işletmelerin oranı %30, sadece 1 görevli çalıştıranların oranı ise; %20, sadece beyin gücü için eleman çalıştıran işletme oranı %90’dır. Müşteri veya tedarikçileriyle herhangi bir bilgi entegrasyonu bulunan işletmeler %83, GPS veya GPRS gibi olanakları kullanarak araç veya iş takibi gibi uygulama ya da sorgulama yapan firmalar ise %23 oranında görünmektedir. Herhangi bir e-Ticaret veya B2B (Business to Business) uygulaması bulunanların oranı %13’tür. İşletmelerin %13’ünün web sitesi yoktur. Web sitesi bulunanların 5 yıl ve daha fazla süredir sitesi faal olanların oranı %40, site üzerinden interaktif iş çözümlemeleri yapanların oranı ise sadece %20’dir. Web sitelerinde rutin bilgilendirme faaliyetleri dışında ağırlıklı olarak iş, sipariş, şikayet ve stok takibi, eğitim, insan kaynakları yönetimi gibi işlemler yapılmaktadır. Bilgi saklama ve paylaşma ortamları %10 oranında sayısallaşmış görünmektedir. İşletmelerin %77’si dijital ve analog sistemleri birlikte kullanmakta, %93’ünün arşivi mevcut olup bunların %82’si geçmiş tarihli bilgi ve belgelerini hem dijital hem de evrak arşivinde saklamayı tercih etmektedirler. Bunların sadece %6’sı arşiv kayıtlarını yalnızca dijital ortamda tutmaktadır. İşletmelerin yarısının bilgilerinin %75’i dijital ortamda saklanmaktadır. İş akışı ve veri ambarı sistemlerini kullananların oranı da %50’dir. Veri ambarının bilgi yönetim sistemi içindeki oranı %30’dan fazla olan işletmelerin oranı ise %35’tir. Karar alma sürecinde veri ambarı bilgi sorgulamaları oranı %43, bilgi sistemleri ile ilgili herhangi bir dergiye abonelik oranı ise %50 görünmektedir. Bilgi sistemleri ile ilgili son iki yılda herhangi bir seminere katılanların oranı %63, kurumunu bilgisayar teknolojileri konusunda yeterince bilgili ve donanımlı görenlerin oranı ise %70’tir. Kurumunun Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bilgi Yönetimi konularında yeterli bilgiye sahip olduğunu düşünenlerin oranı %80, yakın gelecekte bu teknolojilere yatırım yapmayı düşünenlerin oranı ise %68 civarıdır. İşletmelerin %73’ü yakın gelecekte donanım veya yazılıma ya da bunları geliştirmeye yatırım yapmayı düşünmekte, ancak bu konularda uzman çalıştırmak isteyenlerin oranı %13 civarındadır. Bu konulara bütçe 242 ayıran kuruluşların diğerlerine oranı %47’dir. Kurumların %68’inde AR-GE çalışması yapılıyor, AR-GE için ayrılan bütçe ise %1 ila 3 görünmektedir. Kamu-Özel Sektör Kuruluşları Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi Gerek kamuda gerekse özel sektörde bilgi ve iletişim teknolojilerine yakınlık ve yatkınlık açıkça gözlemlenmektedir. İki dernek dışında kamu kurumları ve özel sektör kuruluşlarının tamamında bilgisayar ve genişbant internet bağlantısının bulunması bunu doğrulamaktadır. Ancak bilgisayar teknolojileriyle yürütülen işlere bakıldığında ağırlıklı olarak yazışma benzeri geleneksel bürokratik işlemlerin yürütülmeye çalışıldığı görülmektedir. Yapılan işlemlerin türüne bakıldığında, gerek internetin, gerekse ortalama %90 oranındaki yerel ağ sisteminin optimal kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni, üzücü olmakla birlikte özellikle kamuda henüz bilginin ve bilgi yönetiminin teknik olarak algılanması ve iş süreçlerine uygulanması konusunda profesyonel bir yaklaşımın ortaya konulamamasıdır. Yine de veri işleme sistemi anlamında bazı rutin faaliyetlerin yürütülüyor olması sevindirici gelişmelerdir. Bu bağlamda, sadece beyin gücü için istihdam edildiği söylenen personelin sırf bu amaçla istihdam edildiği izlenimi de edinilememiştir. Kuruluşların kastettiği bilgi işçilerinin BİM görevlileri ve hukuk danışmanları gibi daha çok yardımcı hizmet alanlarında görev yapan kişiler oldukları sanılmaktadır. Teknolojiye yatkınlıkla birlikte hem kamuda hem de özel sektörde bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda genel kanaat kurumlarının yeterli bilgi ve donanıma sahip olduğu yönündedir. Oysa bilgi çağında, teknolojide kendini yeterli görmek her gün değişen ve yenilenen teknolojik gelişmelerden soyutlanma ve kopma gibi çok ciddi bir riski de beraberinde getirir. Ayrıca böyle bir self-tatmin doygunluğu, merakın ve öğrenmenin önünde de büyük bir engel olarak bu riski bir kısır döngüye çevirebilir. Özel sektör verilerinin kamuya göre daha göz doldurucu olması, kamuda yerleşik, hiyerarşi tabanlı bürokratik örgüt kültürünün tutuculuğundan kaynaklanmaktadır. Bu yerleşik kültür, Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm ve eDevlet gibi hayati proje ve programlarının önündeki en büyük engellerden biridir. Bu sorunun çözümü için yönetim kadrolarının bilgi teknolojilerine kolay adapte olabilecek 243 bir noktaya taşınması ve liderlik kavramıyla ilgili yeni çözümlemelere gidilmesi gerekeceği kanaatindeyiz. Görece olarak özel sektörün daha iyi görünmesine rağmen, özellikle e-iş çözümleri, uzaktan algılama sistemleri ve interaktif web uygulamaları konularında çok yavaş ilerleme kaydedildiği görülmektedir. Özel işletmeler de kamuda olduğu gibi bilgisayar teknolojilerini ağırlıklı olarak kelime işlemci, muhasebe programları veya diğer otomatik veri işleme programları şeklinde kullanmaktadırlar. Bu bağlamda bilgi ve iletişim teknolojilerine olan yakınlık internet kafe kültürünün çizdiği sınırları pek aşamamış görünüyor. Hatta her internet kullanıcısının az ya da çok sohbet (chat) programlarını kullandığı bir vakıa iken, anket sorularına bu yönde olumlu cevap verilmemiş olması da yine aynı kültürün bir uzantısı olarak ayıplanma endişenden dolayı gizlendiği kanaatini doğurmuştur. Oysa sohbet programları ve forum sayfaları çok önemli bilgi paylaşım noktaları olup, amaç doğrultusunda kullanıldığında, iş ve bilgi yönetim süreçlerine olumlu katkılar sağlanabilecektir. Belli başlı uluslar arası kuruluşlar dışında bilgisayar teknolojileri iş süreçlerini geliştirici değil, daha çok fatura ve stok takibi gibi otomasyona bağlanmış işler için (VİS) kullanılmaktadır. Her iki sektörde de çalışanların ağırlıklı olarak lise ve daha üst düzey eğitim almış olmaları eğitilebilirlikleri açısından oldukça önemlidir. Kurum içi veya hizmet içi eğitim faaliyetlerine ağırlık verilerek, örgütsel öğrenme ve yaşam boyu öğrenme kavramlarını organizasyon içinde uygulayacak ortamlar hazırlanmalı ve bilgi yönetimi süreçlerine dahil edilmelidir. Bu eğitimin çatısı biraz genişletilerek bilgi toplumuna dönüşüm atağına geçilebilir. Bu konuda devlet ve sivil toplum kuruluşları eliyle yoğun bir e-Dönüşüm ve e-Kültür eğitim programı uygulanmasının son derece verimli sonuçlar elde edilmesini sağlayacağını değerlendirmek yanlış olmayacaktır. İnternet bağlantısının tamamının genişbant teknolojisiyle gerçekleşmesi, internet kullanımını kolaylaştırmış görünmektedir. Her iki sektörde de internetin önemli bir bilgi yönetim sistemi olduğunun farkındalığı memnuniyet vericidir. İnternet ağırlıklı olarak araştırma ve iletişim amaçlı kullanılmaktadır. E-iş çözümlerinde internet kullanımının yaygın olduğu gibi bir sonuç görünse de bu durum özellikle kamuda son zamanlarda 244 yoğun şekilde devam etmekte olan bilgi tabanlı yeniden yapılanma çalışmalarının bir uzantısı olarak e-iş çözümlemeleri anlayışından ziyade, geleneksel hizmetlerin elektronik ortamda sunulmaya başlamasındandır. Özel sektörde ise üç ila beş yıldır, önce çok uluslu şirketlerin başlattığı internet ve intranet tabanlı interaktif sorgulama yöntemlerinin yoğun olarak kullanıldığı e-iş çözümlemelerinin varlığı bilinmektedir. Bölgemiz sanayisinde yaşanan yoğun personel değişimi, aynı yoğunlukta bilgi işçilerine de yansımakta, çok uluslu şirketten yerli bir firmaya geçen bilgi çalışanı, deneyimlerini de buraya taşımakta ve geldiği şirketteki yenilikleri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle özel sektörde göze çarpan elektronik ortam çözümlemelerinin iş süreçlerine yansıma yoğunluğu sevindirici bir gelişmedir. Veri tabanı programlarının kullanımı kamuda %50’nin biraz üzerinde, özel sektörde ise %77’dir. Veri tabanı programları, güvenlik, esneklik, kişiselleştirilebilirlik, kullanım kolaylığı, hız ve stabilite gibi kriterler göz önüne alınarak, web tabanlı hazırlanmaktadır. İnternet tabanlı bu programların kullanım oranlarının yüksekliği gerek kamuda, gerekse özel sektörde bilgi yönetimi süreçlerine dikkat edildiğini göstermektedir. Kurumların en çok MS SQL Server kullanmaları, Microsoft’un verdiği yaygın hizmet, geniş sorgulama yelpazesi ve düşük lisans ücretlerine hamledilmiştir. Emek yoğun sektörlerin ağırlıklı olduğu anketimizde, özel sektörde bilgi işçisi çalıştırma oranı %90 görünmektedir. Bu durum; özel sektör tarafından bilgi kavramının önemsendiğini göstermesi açısından çarpıcıdır. Kamuda bu oran %20 görünse de bunun nedeni kamuda zaten kol gücüyle yapılan türden işlerin çok sınırlı olmasıdır. Zira kamuda, özellikle ilçe düzeyinde bilgi profesyoneli çalıştırılmadığı bilinmektedir. Müşteri veya tedarikçilerle internet veya benzeri entegrasyon oranı özel sektörde %80, kamuda ise %30’un üzerindedir. Kurum ve kuruluşların GPS ve GPRS benzeri iş takibi ve web sitelerinin interaktif hizmet sunumu oranlarının düşüklüğü bu entegrasyonun web sitesi kanalıyla bilgi transferi türünden geleneksel hizmetlerle sınırlı olduğu izlenimi vermektedir. 245 Her iki sektörde de bilgi ve belgeler ağırlıklı olarak hem belge arşivlerinde hem de dijital ortamlarda saklanmaktadır. Bu konudaki genel yaklaşımın; saklanmasında yasal zorunluluk bulunan belgelerin evrak arşivinde, bağlantılı yazışmalarla diğer bilgi ve belgelerin ise bilgisayar ortamlarında back-up şeklinde tutulduğu yönündedir. Kamuda iş akışı ve veri ambarı uygulamalarının oranları düşük olsa da bu tür özellikli uygulamaların bu sektörde yer alması bile gelecek açısından ümit verici bulunmuştur. Özel sektörde ise bu uygulamaların oranı %50’nin üzerinde görünse de yeterli kabul edilmemelidir. Bu uygulamalar ticari yapılarda son derece önemlidir. Bilgi sistemleriyle ilgili dergi aboneliği ve seminer katılım oranları; kamu sektörü biraz geriden takip etmekle birlikte %50 civarındadır. Bilgi çağında bu oranları yeterli görmek mümkün değildir. Bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde bu oranların %100’lere doğru çekilebilmesi için hükümetler tarafından tanıtıcı, teşvik edici ve özendirici tedbirler alınarak bu bileşenlerin önemsenmesi ve kurum kültürünün mayası haline getirilmesi gerekmektedir. Gerek kamu kurumlarında, gerekse özel kuruluşlarda arşiv; yasal zorunluluklar nedeniyle belli süre saklanması gereken evrakın, süresi dolunca imha edilmek üzere depolandığı yer olarak algılanmaktadır. Böyle olunca, imha edilecek evrakla arşiv malzemesi veya arşivlik malzemenin ayıklanması ve tasnifi mümkün olmamaktadır. Bilgi çağının en önemli sorunlarından biri olan aşırı evrak üretimi, üretilen her belgenin arşivlenip saklanmasına da elvermemektedir. Bu nedenle bahse konu belgelerin arşivci gözüyle ayıklanıp, arşivlik malzeme değerini haiz olmayanların imhası cihetine gidilmesi, geleceğe ışık tutabilecek belgelerin de heba olup gitmemesi için fevkalade önemlidir. Bu sorunun çözümü için Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatı yapılanmasına gitmesi oldukça zor görünmektedir. Hiç değilse Kültür ve Turizm Bakanlığı İl Müdürlükleri bünyesinde Arşivcilik Şube Müdürlüklerinin kurulması hem arşivcilerin istihdamı hem de tamamen sahipsiz görünen belge yönetimi kavramına taze bir soluk getirilmesi açısından kayda değer görülmektedir. 246 Gerek kamuda gerekse özel sektörde AR-GE ve yenilikçilik kavramlarına yer veren kuruluş sayısının son derece sınırlı olması ve ayrılan bütçelerin de çok küçük rakamlardan oluşması, bu kavramlara henüz yeterli önemin verilmediğini göstermektedir. Bunun bir nedeni de ülkemizde AR-GE çalışmalarının önemli bölümünün üniversiteler bünyesinde yürütülüyor olması ve üniversite-sanayi entegrasyonunun sağlanamamış olmasıdır diyebiliriz. Yine de %06 olan Türkiye ortalamasının üzerinde olması sevindiricidir. Kamuda bilgi ve iletişim teknolojilerine en çok eğitim, güvenlik, sağlık ve adalet hizmetlerinde öncelik verildiği görülmektedir. Devlet eliyle sunulan geleneksel hizmetlerin ana başlıklarını oluşturan bu birimlerin diğer hizmet alanlarına da öncülük edeceğini varsayacak olursak, ülkemizde bilgi ve iletişim teknolojilerine olan yatkınlığın tahminlerin üzerinde olduğu sonucunu çıkarabiliriz. 2. Anket 60 kişiye 24’er ve 30 kuruluşa 25’er soru sorarak yapmış olduğumuz diğer anket çalışmasında arşiv, kütüphane, belge ve enformasyon yönetimi kavramlarına kişisel ve kurumsal yaklaşımları ölçmeye, bu kuruluşların işletme sistem, mantık ve felsefesini tespit etmeye çalıştık. Ancak bu anket çalışmasında çoktan seçmeli yönlendirici sorular yerine, ucu açık sorular sorarak insanların kendi düşüncelerini algılamaya çalışmanın daha uygun olacağını düşündük. Sorulara herkes tarafından farklı cevaplar verildiği için tamamını buraya aktarmak mümkün olmamıştır. Bunun yerine, değerlendirme içerisinde gerekli görülenlerden bahsetmeyi uygun bulduk. Kişisel Anket Sonuçları ve Değerlendirme Buna göre 60 denek üzerinde yaptığımız kişisel anket sonuçları ve değerlendirmesi şöyledir: %20’si lise, %23’ü yüksek okul, %46’sı üniversite, %3’ü ilköğretim, %3’lisansüstü ve yine %3’ü doktora düzeyinde eğitim almış olan denekler en çok mesleki konularla ilgili bilgiye ihtiyaç duyduklarını ifade etmektedir. Bilgi kaynağı olarak %56 oranında internet, %36 oranında ise yazılı ve görsel diğer medya 247 kullanılıyor. Kütüphane ve arşivleri bilgi kaynağı olarak kullananların oranı %1’den az görünmektedir. Deneklerin %27’si bilgiye ulaşmakta herhangi bir güçlük yaşamadığını, %11’i internetteki altyapı sorunları ve %9’u da ekonomik sorunlardan dolayı, %24 oranındaki bir denek grubu ise bilginin; depolanma, gecikme, bürokrasi ve kamudaki bilgi kıskançlığı gibi sorunlarından dolayı bilgiye ulaşım güçlükleri yaşadıklarını ifade etmektedir. %1 oranında ise arşiv ve kütüphaneyi kullanamama ya da aradığını bulamama sorunu yaşanmaktadır. İnternetin %56 oranıyla en önemli bilgi kaynağı konumuna gelmiş olması son derece önemli bir tespittir. Yine internetle ilgili altyapı sorunlarını dert edinen sadece %11 oranında bir azınlığın bulunması, genişbant teknolojisiyle beraber internet ulaşımında önemli bir sorunun kalmadığını göstermektedir. Ancak çok önemli birer bilgi kaynağı olan arşivler ve özellikle kütüphanelerin bilgi kaynağı olarak kullanılmasında %1’in altına düşmüş olmaları üzücü bulunmuştur. Ayrıca kütüphane ve arşivi kullanamayan veya aradığını buralarda bulamayanların oranının da %1 olması, kalan %99’un bu bilgi-belge kaynaklarından sorunsuz yararlandığı değil tam tersine çok önemli sosyal ve kurumsal dinamiklerimizden olan arşiv ve kütüphanelerimizin bilgi toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kaldıkları ve fonksiyonelliklerini yitirmeye başladıkları izlenimi oluşturmaktadır. Kütüphanenin ankete katılanlar arasındaki genel kullanım oranı %17 görünmektedir. Bilgi kaynağı olarak kütüphaneyi tercih edenlerin %17’si halk kütüphanelerini, %9’u okul kütüphanelerini diğerleri ise başka muhtelif kütüphaneleri tercih etmektedir. Elektronik kütüphanelerden yararlananların oranı ise %1’den az görünmektedir. Kütüphanelere yeniden fonksiyonellik kazandırabilmek için halk kütüphanelerimizin elektronik kütüphaneye dönüştürülmesi konusunda gerekli teknik ve hukuksal altyapının biran evvel tamamlanarak bu kurumların işlevselliğinin iade edilmesinin bilgi çağında toplumsal bir zorunluluk olduğunu değerlendirmekteyiz. 248 Arşivlerden yararlanma ihtiyacı duyanların oranı %49’dur. Arşiv kullananların %15’i kendi kurum arşivlerini, %15’i de internet üzerindeki bilgi arşivlerini kullanmayı tercih etmektedir. Bilginin yaşamlarındaki yeri ile ilgili olarak; bilgiyi önemsemeyenlerin oranı %3’tür. Deneklerin %49’u bilgiyi ihtiyaç ve zorunluluk arasında önemsiyor. Bilgi %10 oranında başarının ön koşulu olarak görülmektedir. Deneklerin %16’sının bilgi yönetimi hakkında bir fikri bulunmamaktadır. Diğerlerinin %11’i bilgi yönetimini bilginin paylaşılması, %13’ü bilgiye erişim kolaylığı, %12’si bilginin ihtiyaç doğrultusunda kullanımı olarak algılamaktadır. Buradan hareketle bilgi yönetimi konusunda toplumsal aydınlanmanın çok zayıf olduğunu söylemek mümkündür. Bilgi yönetimi, yönetimin belki en profesyonellik gerektiren bölümüdür. Ancak, çoğu yönetici olan deneklerin bilgi yönetimini klişeleşmiş birtakım sloganlarla ya da kaçamak cevaplarla geçiştirmeleri bu konuda hiçbir bilgi veya fikirlerinin olmadığını göstermektedir. Bu durum bizi, tıpkı sanayi toplumunu uzaktan ve yutkunarak izlediğimiz gibi, bilgi toplumuna yaklaşımımızın da pek farklı olmadığı gibi karamsar bir noktaya götürmektedir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi, yöneticilik ve liderlik kavramlarına, insan kaynakları yaklaşımı ve kurum kültürü değişikliğini de içeren çözümlemelerle yeni bir soluk getirilmesi gerekmektedir. Kamusal anlamda bilginin üretimi ve sunumunu yeterli bulmayanlar %56 oranındadır. Ankete katılanların sadece %10’u yeterli bulurken, kalanlar bürokrasi, güncellik sorunu, teknoloji yetersizliği, AR-GE noksanlığı gibi gerekçelerle kısmi yetersizlikten söz etmektedirler. Bilgi çağında insanların bilgiye olan açlık ve ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gibi birtakım çağdaş uygulamalara rağmen kamuda hiyerarşi tabanlı, tutucu bürokratik yapının hantallığında herhangi bir gerilemenin olmadığı görülmektedir. Sistemi ve bilgi akışını hızlandıracak, kamunun kötü imajını ortadan kaldıracak, vatandaş ve devlet arasında güven arttırıcı önlemlerin alınması artık gereklilik değil, zorunluluk olarak değerlendirilmelidir. Deneklerin yarısının kamu 249 kurumlarının elindeki bilgiden hiç yararlanamadıklarını ya da çok yavaş yararlanabildiklerini ifade etmesi bunu doğrular mahiyettedir. Ankete katılanların sadece %19’u kamu kurumlarının elindeki bilgiden yararlanma konusunu yeterli bulduğunu ifade etmektedir. Katılanların tamamına yakını her kurumun mutlaka bir bilgi depolama merkezi bulunmasından yana iken, bunların %1’inin depolanması gereken bilginin türü hakkında bir fikri bulunmamakta, %24’ü her türlü güncel ve kültürel bilginin de depolanması gerektiği, kalan büyük çoğunluk ise kurumsal, mesleki, personel ve mevzuat bilgilerinin depolanması gerektiği görüşündedir. Katılımcıların tamamına yakını internet kullanmaktadır. İnternet, %50 oranında bilgi edinme, %20 oranında iş, %11 oranında haberleşme, eğlence ve diğer başkaca amaçlar için kullanılmaktadır. %50 oranında bilgi edinme amaçlı kullanılan internetin önemli bir bilgi yönetim sistemi olduğunun daha net belirginleştiğini görmekteyiz. Başvurulan bilgi kaynaklarından elde edilen tatmin oranı %50, aradığını hiç bulamayanlar %20, ihtiyacını kısmen karşılayabilenler ise %28 oranındadır. Ülkemizde yaşanmakta olan bilgi toplumu çalışmalarının en önemli kilometre taşlarından birinin elektronik kütüphaneciliğin yaygınlaştırılması, ücretsiz veya ucuz bir sisteme bağlanması olduğu kendini göstermektedir. Ancak dijital kütüphanelerin henüz tüm dünyada yeni bir olgu olması ve bunlara aboneliğin önemli meblağlar oluşturması, GSMH’dan kişi başına düşen payın 5080 USD düzeylerinde olduğu ülkemizde, insanımızın bu tür jenerik bilgi kaynaklarına bütçe ayırabilmesi zor görünmektedir. Bu sorunun önemli bir bilgi sorunu olarak algılanması ve hükümetlerce halk kütüphanelerinin hızla ücretsiz elektronik kütüphanelere dönüştürülerek bu sorunun çözülmesi fevkalade önemlidir. Böylece bilgiye erişim ve tatmin konusunda %100’lere varan bir gerçekleşme sağlanabilecektir. Ankete katılanların %44’ü teletext ve GSM bilgi mesajlarını aktif olarak kullanıyor. %40 GSM bilgi mesajlarını bilgi kaynakları arasında sayarken, %40 bunu 250 kabul etmemekte, %20 ise mütereddit görünmektedir. Kabul etmeyenlerle mütereddit davrananların, bu tür jenerik bilgi kaynaklarının kolayca suistimal edilebilirliği endişesiyle hareket ettiklerini sanıyoruz. Günlük gazete takip etme alışkanlığı %74’tür. Hiç gazete takip etmeyenler %5 oranında iken, kalan %20 ara sıra gazete almaktadır. Gazete okuyanlar en çok haber ve köşe yazılarını takip etmektedir. En az okunan sayfalar spor sayfaları ile magazin ve politika sayfalarıdır. Katılımcıların yarıdan fazlası gazete veya derginin bilgi edinme amaçlı okunması gerektiğini, diğerleri ise haber, köşe yazıları ve magazin sayfalarının önceliğini vurgulamaktadırlar. Önemli bir kısmı üniversite mezunu ve çeşitli kuruluşlarda yöneticilik de yapan deneklerin büyük bölümünün bilgi-belge yönetimi, kütüphanelerin önemi, arşiv felsefesi gibi konularda çok yüzeysel bilgiye sahip olduklarını, bilgi gibi bir kavram yönetiliyorsa mutlaka iyidir tarzı klişeleşmiş bir yaklaşım sergilediklerini görmekteyiz. Yaygın ve örgün eğitim kurumlarında bu konuların önemini vurgulayacak, eşzamanlı bir eğitim programının toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak uygulanması ve toplumsal farkındalık yaratılması gerekmektedir. Kurumsal Anket Sonuçları ve Değerlendirme 30 kuruluş üzerinde yaptığımız kurumsal anket sonuçları ve değerlendirmesi de şöyledir: Yaptığımız sorgulamada; %20’si genel hizmet birimi, %20’si eğitim kurumu, %30’u sağlık kuruluşu, %13’ü sivil toplum kuruluşu, %10’u özel sektör kuruluşu ve %7’si yerel yönetim birimi olan kuruluşların tamamına yakınının arşivi bulunmaktadır. Bunlardan %16’sının herhangi bir arşiv politikasının bulunmadığını, bulunanların büyük kısmında bu politikanın felsefesinin ise; yasal zorunluluk nedeniyle saklanması gereken evrakı muhafaza etmekten ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Az bir kısım kuruluş istendiğinde ibraz edebilmek ve daha az bir kısmı da ilerideki kullanımlar için hızlı ve kolay erişime endeksli bir felsefe oluşturmuş durumdadır. Arşivlerde saklanan belgelerin büyük çoğunluğunu resmi yazışmaların kopyaları, resmi gazetenin eski 251 nüshaları, akçalı evrakların orijinal nüshaları, belli süre saklanmasında yasal zorunluluk bulunan defter vb. belgeler oluşturmaktadır. Kuruluşların özel bir belge saklama kriteri bulunmamakta, belgelerin saklanma kriterlerini yasal zorunluluklar belirlemektedir. Sadece birkaç kurumda aranan belgeye kolay ulaşımı sağlamak için zaman (tarih) ve konu kriterleri kullanılmaktadır. Milletin en önemli hafıza bölümlerinden birini oluşturan arşivlerin, geçmişte devletin hazinelerinden birisi muamelesine tabi tutulmuşken günümüzde; lüzumsuz evrak deposu ya da yasal zorunluluklar nedeniyle imha edilemeyen evrak yığınının zorunlu olarak depolandığı yer şeklindeki algılamasının tuhaf bir atık evrak çöplüğü anlayışına doğru gittiğini görmekten büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim. Arşivlerden genel olarak sadece kurum personeli yararlanmaktadır. Bunun dışındaki, yararlanma usulü mevzuat çerçevesinde özellikle 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun çizdiği sınırlar içerisinde gerçekleşmektedir. Kurumların %24’ünde herhangi bir dosyalama sistemi bulunmamakta, olanlarda ise mevzuat aksini emretmedikçe desimal dosyalama sistemi (DDS) kullanılmaktadır. Kurumların %78’i evraklarını uygun ortamlarda koruduklarını ifade etmektedirler. Kurumlarda henüz bilgilerin elektronik ortama aktarımı yavaş yürümekle birlikte, pek çoğunun bu konuda ilerleme kaydettiği, bir kısmının da personel, maaş ve akçalı konuları havi bilgileri elektronik ortama aktararak yedekleme çalışmalarını devam ettirdiği görülmektedir. Özellikle sağlık ve eğitim kurumlarında bu konudaki gayretler ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmalar takdire şayan olmakla birlikte veri işleme sistemi (VİS) mantığının dışına çıkamamaktadır. Ağ temelli bilgi paylaşımına ve çok yönlü interaktif sorgulamalara cevap verecek bilgi yönetim sistemlerine geçiş için henüz erken olduğu, bu konularda eğitim yetersizliği bulunduğu değerlendirilmektedir. Kurumların %27’si kurum içi otomasyonu tamamlamış, özellikle sağlık kuruluşlarında çalışmalar devam etmektedir. Otomasyonun tamamlandığı kuruluşlardan yerel yönetimler dışındakilerin özel sektör ağırlıklı olması dikkat çekici bulunmuştur. Kurum içi otomasyon, kurumsal bilginin üretimi, saklanması, paylaşılması ve 252 değerlendirilmesi için önemli araçlardan biridir. Yerel yönetim birimlerinin ve özel hukuk tüzel kişilerinin otomasyon çalışmalarını tamamlamış olmaları kadar, en temel geleneksel hizmetlerden olan sağlık hizmetleri alanında da çalışmaların devam ediyor olması son derece sevindirici gelişmelerdir. Kuruluşların %64’ü üretilen belgelere yönelik saklama planı geliştirmiştir. Bazı sağlık kuruluşlarının detaylı kriterleri esas alarak; özellikle tarih ve konu ile birlikte, saklama zorunluluğu sürelerine dayanarak yaptıkları planlamalar oldukça başarılı görünmektedir. Kuruluşların %70’ten fazlasının ellerindeki belgenin adedi konusunda bir fikri bulunmamaktadır. Geri kalanlarca verilen tahmini rakamlar ise sırf söylemiş olmak için dile getirilen rakamlar olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Bunun temel nedenlerinden birisi, kuruluşlarda arşivci veya profesyonel bilgi-belge yöneticisinin istihdam edilmemesi, bunun yerine herhangi bir personelin bu işi yürütebilir olarak görülmesidir. Nitekim yalnızca iki kurumda arşivci bulunmakta, diğerlerinde ise herhangi bir görevli, aynı zamanda arşiv hizmetlerini de yürütmektedir. Bu hatalı yaklaşım, bir dizi hatalı algılama ve uygulamaları da beraberinde getirmektedir. Belge kavramıyla beraber arşiv, arşiv malzemesi, arşivlik malzeme gibi kavramların algılanmasından bunlara uygulanacak proseslere kadar ciddiyet ve özen gösterilmesi gerekirken, profesyonel bir arşivci olmadığı, dolayısıyla belgelere bir arşivci gözüyle bakılmadığı için arşivle ilgili tüm kavramlar bir kenara itilmekte ve bunların yerini atık evrak veya SEKA’ya gidecek evrak kavramları almaktadır. İlçe halk kütüphanesi dışında eğitim kurumları ile bazı sağlık kuruluşlarında kütüphane bulunmaktadır. Kurum kütüphanelerinin koleksiyonları ağırlıklı olarak kurum amaçları doğrultusunda şekillenmektedir. Mesleki konulardan başka eğitim, edebiyat ve genel kültür ön plana çıkmaktadır. Beklenenin aksine okul ve kurum kütüphanelerinin daha yaygın kullanıldığı görülmekle, bu tür bilgi merkezlerinin de revize edilerek daha fonksiyonel bir yapıya büründürülmeleri gereği ortaya çıkmaktadır. 253 Teknik anlamda bilgi yönetiminden haberdar olan sadece üç kurum tespit edebildik. Diğerlerinde bilginin paylaşımı ve amaç doğrultusunda kullanımı, kolay erişim gibi bilgiden değer üretmeye yönelik bazı ifadeler bulunmakla birlikte, bilgi yönetimi algılaması genel olarak klişeleşmiş, sloganik birtakım ifade ve çıkarsamalardan ibaret görünmektedir. Kişisel ankette varılan sonuçla paralellik arz eden bu sorunun da yine aynı şekilde örgün ve yaygın eğitim kurumları tarafından hazırlanıp uygulanacak yoğun bir farkındalık programıyla çözülebileceğini değerlendirmekteyiz. Gerek kişisel, gerekse kurumsal anketlerden elde edilen verilerde bilgi ve belge yönetimi, kütüphane ve arşivlere bakış açısı, sorunlar, bu sorunlara yaklaşımlar ve çözüm önerileri üretilmesi konularında genel olarak yeterli bir profesyonellik görülmemektedir. Kamuda, güvenlik, sağlık ve eğitim kurumlarında otomasyon başta olmak üzere jenerik teknolojilere yatkınlık diğerlerine göre bariz şekilde görülmektedir. Bunun nedeni ağırlıklı olarak AB uyum sürecinde ilgili bakanlıkların bu konulara daha fazla eğilmesi ve ödenek temininde daha az cimri davranması olmalıdır. Çünkü yerelde diğer kuruluşlara nazaran bu kurumlarda daha farklı bir profesyonellik gözlenmemektedir. Bu teknolojilere adaptasyon ve optimal kullanım için yetişmiş bilgi işçisi açığı henüz ağırlığını hissettirmemekle birlikte orta ve uzun vadede kendini gösterecektir. Bilgisayar teknolojilerine yatırım yapılmakta ancak bu teknolojilerden yetişmiş personel noksanlığı nedeniyle azami verim elde edilememektedir. Kamuda yerleşik bürokrasi kültürünün, özellikle yönetici kademelerde gerek yeni teknolojilere gerekse bunlarla iş görecek kesime karşı kısmen tutucu tavır geliştirdiği söylenebilir. Zira yönetici kadrolar bilgi toplumuna dönüşüm sürecinin önünü açabilecek çalışmalara etkin katılım ve yönlendirme sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Bunda yönetici kesimin önemli bölümünün belli yaş ortalamasının üzerinde olması ve yeni teknolojiler yerine eski geleneksel metotları tercih etmelerinin etkin rol oynadığı görülmektedir. 254 8. SONUÇ Bilgi toplumuna dönüşümün nihai hedefi, rekabet gücünün artırılarak dünya hasılasından daha fazla pay alıp toplumsal refah seviyesini artırmaktır. Bunun ön şartı ise verimlilik artışına dayalı rekabet gücü yüksek bir ekonomi eliyle, sürdürülebilir büyüme ve istihdamın sağlanmasıdır. Sermaye ve işgücünün yanı sıra giderek üretimin en önemli faktörü haline dönüşen bilgiyi etkin kullanmanın ve verimlilik seviyesini artırmanın en önemli sağlayıcılarından biri bilgi ve iletişim teknolojileridir. Bu jenerik teknolojiler kümesi, bilginin üretimi, işlenmesi, saklanması, paylaşılması, kolay erişimi, karar ve iş süreçlerinde etkin kullanımı ve yeni pazarlara erişim olanakları sağlanması gibi konularda belirleyici rol oynamaktadır. İşte bu noktada sürdürülebilir büyüme ve rekabet gücünün sağlanması için bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik ve sosyal yaşamın her alanında etkin kullanımı önem kazanmaktadır. Bunu başarıyla gerçekleştiren toplumlar, ekonomik etkinliklerini önemli oranda artırarak stratejik rekabet avantajı sağlama fırsatına sahip olmaktadır. Özellikle 1980’lerden bu yana bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki yenilikler ekonomik ve sosyal yaşamda köklü değişikliklere yol açmış, bu teknolojilere dayalı ürün ve hizmetler günümüzde yaşamın vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir. Demografik yapısı itibarıyla, Türkiye’nin önünde orta vadede bilgi toplumuna dönüşebilmesi için ciddi fırsatlar bulunmaktadır. Nüfusun % 54.9’unun 30 yaşın altında olması, 15 yaşın altındaki kesimin toplumun yüzde 28.1’ini oluşturması Türkiye için büyük bir potansiyeldir. Tezimizin hipotezini oluşturan temel dinamik de budur. Zira genç neslin öne çıktığı demografik dağılımın sonucu olarak, 2020’lerde nüfus grupları içerisinde 25-40 yaş grubu baskın olacaktır. Bu grup, yarınların bilgi ekonomisine en fazla katma değeri yaratacak olan çalışan kesim anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, genç nüfusa yatırım yapmak ve bilgi toplumunun birer ferdi olmalarını sağlamak, gelecek için önemli bir kazanım olacaktır. Sanayi Devrimi ile başlayan sanayi toplumuna dönüşüm sürecini kaçıran Osmanlı Devleti’nin bu geç kalmışlık mirasını devralan ve sanayileşme eşiğini henüz 255 aşamayan Türkiye, sanayi toplumları bilgi toplumuna dönüşürken, hem bu tarihi açığını kapatmak hem de teknolojideki bu çağ değişimini yakalayabilmek gibi iki başlı devasa bir sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunun çözümü, enformatik (bilişim) alanına yapılacak akıllı ve tutarlı yatırımlarla mümkün gözükmektedir. Bu teknolojilerde yetkinlik, bilgi toplumuna dönüşüm ve küresel rekabet avantajı için şarttır. Ülkemizde sanayi sektörünün payı % 30, hizmetler sektörünün payı ise % 55’tir. Rakamsal açıdan Türkiye ve gelişmiş ülkeler arasında büyük bir fark görülmemekle birlikte, asıl fark bu sektörlerin niteliğindedir. Türkiye’de çoğunlukla tekstil gibi emek yoğun endüstriyel yapı ağırlıklı iken, gelişmiş ülkelerde bilgi ve yüksek teknolojiye dayalı endüstriler önem kazanmaktadır. Türkiye genel üretim yapısı açısından değerlendirildiğinde, hala tarımsal karakteri baskın ve zengin olmanın yolunun daha çok endüstriyel mallar üretmekten geçen bir aşamada olduğu görülmektedir. Bilim ve teknoloji artık doğrudan bir üretici güce dönüşmüştür. Bilim ve teknoloji üretmeden, yarınları yakalayıp inşa etmek mümkün görünmemektedir. Temel bilimlerdeki yeni gelişmeler uygulamalı araştırmaların önünü açmakta ve yeni bilgiler yeni teknolojilerin üretilmesine imkan hazırlamakta bunun sonucunda bilim ve teknoloji bütünleşmekte birbirini tamamlamakta ve uluslar arası rekabette yeni açılımlar meydana getirmektedir. Bu bağlamda yeniçağın lokomotif sektörünün de sanayi olduğunu vurgulamakta fayda bulunmaktadır. Diğer taraftan geleneksel teknolojiler yerine ikame olan çağımızın yeni teknolojileriyle üretim yapan sanayiler, bilgi temeli üzerine yeniden yapılanmaktadırlar. Artık uluslar arası pazarlarda çağın teknolojilerini sanayinin merkezine koymadan geleneksel teknolojilerle üretim yaparak rekabet etme ve pazar payını artırma imkanı kalmamıştır. Gelişmiş ülkelerde yüksek rekabet gücü sayesinde sağlanan finansmanın önemli bir kısmı yeniden teknolojik bilgi üretimine dönüştürülmektedir. Bu dönüşümün hızı her geçen gün biraz daha artmaktadır. Günümüzde en önemli sermaye bizzat teknolojik bilginin kendisidir. Üretimin verimliliğini ve rekabet gücünü teknolojik bilgi belirlemektedir. 256 Türkiye uluslar arası rekabette yer alabilmek adına bilim ve teknoloji için her türlü fedakarlığı göze alarak teknoloji üretme kararlılığını göstermeli; kısa sürede, gelişmiş ülkelerle birlikte teknolojik bilgi üretimine katkı sağlamalıdır. Bunun için bilgi açığını kapatarak kısa vadede bilim ve teknoloji konularında kararlı adımlar atmak gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde, bilim ve teknolojiye yatırım yapılarak bilgi açığını kapatılmalı, bunun için de bilim adamı ve araştırmacılara özel ortam ve imkanlar sağlanmalıdır. Çağımızda ekonomik güç bütün diğer güçlerin belirleyicisi olmuştur. Ekonomik gücün belirleyicisi ise bilgidir. Bilgi, araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile elde edilen teknolojik bilgidir. Günümüzde komplike bir hal almış olan bilgi üretiminin ana unsurunu araştırmacı insan gücü oluşturmaktadır. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri önceden belirlenen projeler üzerinde yoğunlaşıp güdümlü projelerle yeni bir spesifik ürünün üretilmesine ve piyasaya sürülmesine neden olmaktadır. Üniversitelerimizde küçümsenmeyecek ölçüde teknolojik altyapı ve bilgi birikimi oluşmuştur. Bu birikim, üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde güdümlü projelerle teknolojik bilgi üreterek sanayiye aktarılmalıdır. Teknolojik bilgiyi üretime dönüştürerek katma değeri yüksek ürünlerin elde edilmesi ekonomiye büyük bir ivme sağlayacaktır. Ekonominin ihtiyacı olan teknolojik bilgi, güdümlü projelerle üniversitelerde uygulamaya konulmalı ve süratle bitirilmelidir. Bu durum sanayimize rekabet gücü sağlayacaktır. Teknoloji yaparak öğrenilir ve bir üst seviyede yeniden üretilir. Türkiye bu açıdan teknoloji üretebileceği projelere çekinmeden girmelidir. Uluslar arası yoğun rekabet karşısında Türk sanayicisi teknolojik bilgi açığını kapatmak için transfer ettiği teknolojileri bir an önce özümseyip, yeni üretim versiyonuyla ülkeye kazandırmalıdır. Teknolojik bilgiye bilimi de katarak dünya bilim seviyesine katkıda bulunmak ve uluslar arası pazarlardaki payı artırmak amaçlanmalıdır. Üretimin çeşitlendirilmesine gidilerek hammadde ve emek yoğun bir sanayi yapısından bilgi yoğun bir sanayi yapısına geçiş hızlandırılmalı, böyle bir yapı ile 257 ihracatta büyük atılımlar hedeflenmelidir. Ürünün uluslar arası piyasalarda rekabet üstünlüğü sağlayabilmesi müşteri memnuniyeti, kalite ve standardın sürekliliğine, fiyat ve taleplere karşı esnek bir yapıda üretilme kabiliyetine bağlıdır. Çağın gereklerine uygun esnek üretim sistemine dayalı bir yapının oluşturulması sanayi için büyük önem arz etmektedir. Transfer yoluyla elde edilen teknoloji, bir üst derecede yeniden üretildikten sonra mevcut kabiliyetin üstüne çıkabilmek, teknolojiyi kökten değiştirmekle mümkündür. Bunun için bilimsel araştırma ve teknoloji üretimini sağlayacak çalışmalar yapmak gerekmektedir. Ortalamanın üstünde bir hayat standardını yakalamak, sanayinin yüksek verimlilik seviyesine ulaşması ve verimliliğin zamanla artırmasına bağlıdır. Verimliliğin artması; ürün kalitesini artırma, ürüne ek özellikler kazandırma, yeni ve sofistike sanayilerde katma değeri yüksek ürünlerle başarı gösterme demektir. Küçümsenmeyecek bir birikime sahip olan sanayinin üretim potansiyelinin mevcut yapısından da yararlanılarak dışa dönük ve küresel pazarların farklı taleplerine cevap verecek şekilde rekabet gücünün farklı düzeylerde artırılması yanında dünya pazarlarında öncü olabilecek sahalarda üretime girmek gelişme açısından önem taşımaktadır. Sanayimizi bu yönde destekleyip yönlendirmek gerekmektedir. Ulusal bilgi altyapısı geliştirilerek toplumun her kesiminin bilgiye ulaşabilmesini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. İnternete erişim kapasitesi uluslar arası gelişmelerin gerektirdiği düzeye yükseltilmeli, e-ticaretin geliştirilmesi ve bilgi güvenliği için uluslar arası kural ve standartlar çerçevesinde hukuki ve kurumsal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Ekonomi kendi dönüşümünü gerçekleştirirken kamu kurumları da kaliteli hizmet sunumu için, performans ve toplam kalite yönetimi gibi çağdaş teknikleri uygulamalıdır. Bilgi toplumu olma yolundaki en büyük engellerden biri olan bürokratik direnç ve kamuda bilgi kıskançlığının önlenebilmesi için gerekli çözümlere gidilmelidir. Yönetim kadroları; personel yöneticiliğinden süreç ve ilişki yöneticiliğine doğru yönelen çağdaş liderlik anlayışı doğrultusunda yeniden yapılandırılmalıdır. Kamuda 258 hedef; enflasyonsuz istikrarlı bir büyüme yanında, iç ve dış borçları en kısa sürede ödemek için hızlı gelişme ve en kısa sürede tüm ekonomide sürdürülebilir bir yapı olmalıdır. Bilimi üretmeden yarınları üretmenin mümkün olamayacağı bilinciyle; toplumun refahını, mutluluğunu ve güvenliğini sağlayacak, çağın gereklerine uygun, bilim ve teknolojiye dayalı ekonominin tüm kavram, kurum ve dinamikleriyle bir an önce oluşturulması gerekmektedir. Bu oluşumun sağlanmasıyla ekonomimiz kendi insanını istihdam edecek bir yapıya kavuşarak ekonomik krizleri de gündeminden düşürecektir. Küreselleşme sürecindeki gelişmeleri iyi okuyup, uzun vadeli stratejiler geliştirerek gerekli programları adım adım yerinde ve zamanında uygulama zorunluluğu bulunmaktadır. Ülke kaynakları azami faydayı sağlayacak şekilde en uygun hedefler doğrultusunda kullanılmalıdır. Bilgi toplumuna dönüşüm yolunda ciddi adımlar atan ülkelere paralel olarak sektörler arası geçişler hızla tamamlanmalı, bu bağlamda tarım sektöründe dokuz milyon civarındaki istihdam fazlası nüfus, üretim ve hizmetler sektörüne aktarılmalıdır. Türkiye hangi hedefe doğru yöneleceğini iyi belirleyip bu hedef doğrultusunda var olan tüm potansiyel ve kaynaklarını yönlendirmesini öğrenebilirse kısa bir zaman içinde refah seviyesini yükseltebileceği gibi, dünya dengelerinde de söz sahibi bir ülke konumuna gelebilecektir. 259 EKLER 260 EK- 1 KURUMSAL ANKET FORMU (YORUM SORULARI) Soru 1: Kurumunuzun adı ve kuruluş tarihi nedir? Soru 2: Kurumunuzda kaç personel çalışmaktadır? Soru 3: Çalışan personelin eğitim düzeyleri nedir? (Lütfen sayılarını yazınız) Lise Yüksek Okul Fakülte Lisans Üstü Diğer Soru 4: Kurumunuzun faaliyet alanları nelerdir? Soru 5: Kurumunuzun arşiv politikası var mı? Soru 6: Cevabınız evet ise bu politikanın felsefesi nedir? Soru 7 : Kurumunuzda arşiv ya da benzeri belge, doküman stoklanan bir yer var mı? Soru 8 : Arşivinizde daha çok, ne tür bilgi içeren belgeler barındırıyorsunuz? Soru 9 : Arşivlik malzemeyi hangi kriterlerle belirliyorsunuz? Soru 10 : Arşivde çalışan bir uzman arşivci yada kütüphaneci var mı? Soru 11 : Arşivinizden kimler hangi şartlarla yararlanabiliyor? Soru 12 : Kurumunuzda üretilen belgelerin belirli bir sistemi var mı? Soru 13 : Kurumunuzda üretilen belgeleri gereken depo şartlarında koruyabiliyor musunuz? Soru 14 : Kurumunuzda üretilen belgelere en hızlı bir şekilde ulaşabilmek, bilgi kaybını önleyebilmek için bilgileri yedekleme yoluna gitme vb. nedenlerden dolayı, elektronik ortama aktarımı yapıldı mı? Ya da aktarmayı düşünüyor musunuz? Soru 15: Yürütülmekte olan e-Devlet projeleri kapsamında, kurumunuzda Arşiv ve Dokümantasyon Dairesi Başkanlığınca kurulan e-posta, evrak otomasyonu ve arşiv projelerinin entegrasyonu yapılarak daire içi ve kurum içi otomasyon sağlanabildi mi? Soru 16: Kurumunuzdaki üretilen belgelere yönelik bir saklama planı geliştirildi mi? Soru 17: Kurumunuzda sayısal olarak ne kadar belge niteliğinde malzemeye sahipsiniz? Soru 18: Kurum kütüphanesi mevcut mu? Soru 19: Kütüphane varsa yıllar itibarıyla koleksiyona katılan kitap sayısı nedir? 2001 2002 2003 2004 2005 Soru 20: Koleksiyona katılan kitaplar genellikle hangi konularda yoğunlaşmaktadır? Soru 21: Kütüphane koleksiyonunun niceliği hakkında bilgi verir misiniz? 261 Soru 22: Size göre bilgi ve bilgi yönetimi nedir? Soru 23: Sizce kurumsal bilgi yönetimi nedir? Soru 24: Sizce kurumunuzun bilgi politikası nasıl olmalıdır? Soru 25: Ülke düzeyinde bilgi politikaları konusunda ne düşünüyorsunuz? 262 EK- 2 KİŞİSEL ANKET FORMU Soru 1: Adı Soyadı : Soru 2: Doğum Tarihi : Soru 3: Mesleği : Soru 4: Öğrenim Durumu : Soru 5: İşiniz gereği ne tür bilgiye gereksinim duyuyorsunuz? Soru 6: Gereksinim duyduğunuz bilgiyi hangi kaynaklardan elde ediyorsunuz? Soru 7: Bilgiye ulaşmakta ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Soru 8: Kütüphane kullanıyor musunuz? Hangi kütüphaneleri tanıyor ve kullanıyorsunuz? Soru 9: Arşivden yararlanma ihtiyacı duyuyor musunuz? Soru 10: Hangi arşivleri tanıyor ve kullanıyorsunuz? Soru 11: Bilginin hayatınızdaki yeri nedir? Soru 12: Bilgi yönetimi hakkındaki düşünceniz nedir? Soru 13: Kamusal anlamda bilginin üretimi ve sunumunu yeterli buluyor musunuz? Soru 14: Kamu kurumlarının elindeki bilgilerden seri bir biçimde yararlanabiliyor musunuz? Yeterli Hızlı Çok hızlı Yavaş Çok yavaş Soru 15: Sizce her kurumun bir bilgi depolama merkezi olmalı mı? Soru 16: Cevabınız evet ise kurumlarda ne tür bilgiler depolanmalı? Soru 17: İnternet kullanır mısınız? Genellikle hangi amaçlar için kullanırsınız? Soru 18: Başvurduğunuz bilgi kaynakları ihtiyacınızı karşılıyor mu? Soru 19: Teletext kullanıyor musunuz? Soru 20: GSM bilgi mesajlarından yararlanıyor musunuz? Soru 21: Sizce bu mesajlar bilgi kaynağı olarak kullanılmalı mı? Soru 22: Günlük gazete takip ediyor musunuz? Soru 23: Gazetelerin en çok hangi bölümleriyle ilgilenirsiniz? Soru 24: Sizce bir gazete veya dergi en çok hangi amaçlarla okunmalıdır? 263 EK-3 KURUMSAL ANKET FORMU (ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR) (KAMU KURULUŞLARI-ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ) Soru 1: Kurumunuzun adı ve kuruluş tarihi nedir? (Lütfen yazınız) ……………………………………………………… ………………. Soru 2: Kurumunuzda kaç personel çalışmaktadır? □10-100 arası □100-250 arası □250-500 arası □500’den fazla Soru 3: Çalışan personelin eğitim düzeyleri nedir? Lise □1-5 arası □4-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Yüksek Okul □1-5 arası □4-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Fakülte □1-5 arası □4-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Lisans Üstü □1-5 arası □4-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Diğer □1-5 arası □4-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Soru 4: Kurumunuzun ana faaliyet alanı nedir? (Lütfen yazınız) ………………………………………………………….. Soru 5: Kurumunuzda bilgisayar var mı? □Var □Yok Soru 6: Varsa kaç adettir? □5’ten az □5-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Soru 7: Bilgisayarlarınızın işletim sistemi nedir? □Windows □Linux □MacOs □Diğer Soru 8: Kurum içi yerel ağ var mı? □Var □Yok Soru 9: Varsa kaç adet server (sunucu) bulunmaktadır? □1 □2 □4 ve daha fazla □3 Soru 10: Network (yerel ağ) üzerinde kaç adet istemci/terminal (Client) bulunmaktadır? □5’ten az □5-10 arası □10-20 arası Soru 11: Kurumunuzun internet bağlantısı var mı? 264 □20’den fazla □Var □Yok Soru 12: Bağlantı türünüz nedir? □Dial-up □ADSL □Diğer Soru 13: İnternet, networktaki tüm terminallere bağlı mı? □Evet □Hayır Soru 14: Kurumunuzda kaç kişi aktif internet kullanıyor? □Sadece yöneticiler □Sadece bilgi işlem görevlileri □Dileyen herkes Soru 15: Kurumunuzda internet üzerinde en çok hangi tür işlemler yapılıyor? □Sohbet □Araştırma □Haber ve Mail grupları □e-İş □Diğer Soru 16: Antivirüs ve/veya Anti Spyware programları kullanıyor musunuz? □Evet □Hayır Soru 17: Veri tabanı programınız var mı? □Var □Yok Soru 18: Varsa hangi veri tabanı programını kullanıyorsunuz? □Oracle □MS SQL Server □DB2 □Sybase □Diğer Soru 19: Kurumunuzda en çok kullanılan yazılımlar hangileridir? □MS Office □Autocad □Fotoshop □Muhasebe Yazılımı □Diğer Soru 20: Şirketinizde bilgisayar kullanabilen, eğitimli kaç kişi var? □1-5 arası □5-10 arası □10-20 arası □20’den fazla Soru 21: Kurumunuzda Bilgi İşlem Merkezi var mı? □Var □Yok Soru 22: Varsa burada (BİM’de) kaç görevli çalışıyor? □1 □2 □4 ve daha fazla □3 Soru 23: Bilgisayar programlarınız lisanslı mı? □Evet □Hayır Soru 24: Kurumunuzda kol gücüne ihtiyaç duymaksızın, sadece bilgi ve tecrübesi (beyin gücü) için çalıştırdığınız eleman var mı? □Var □Yok Soru 25: Müşteri veya tedarikçilerinizle herhangi bir bilgi entegrasyonu var mı (İnternet vb.)? □Var □Yok 265 Soru 26: GPS veya GPRS gibi olanakları kullanarak araç veya iş takibi gibi uygulama ya da sorgulamalarınız var mı? □Var □Yok Soru 27: Herhangi bir e-Ticaret veya B2B (Business to Business) uygulamanız var mı? □Var □Yok Soru 28: Kurumunuza ait web sitesi var mı? □Var □Yok Soru 29: Varsa kaç yıldır faaliyettedir? □1 yıl □1-3 yıl arası □3-5 yıl arası □5 yıldan fazla Soru 30: Web sitenizde kurumsal profil bilgileri dışında ne gibi bilgi ve hizmetler veriyorsunuz? 1-………………………………………………………………………… 2-………………………………………………………………………… Soru 31: Web siteniz interaktif iş çözümlemelerine yönelik hizmet verebiliyor mu? □Evet □Hayır Soru 32: Kurumunuzda bilgiyi nasıl saklıyor ve nasıl paylaşıyorsunuz? □Dijital ortam □Evrak arşivi □Her ikisi □Diğer Soru 33: Bilgi arşiviniz var mı? □Var □Yok Soru 34: Geçmiş yıllara ait bilgileri hangi ortamda saklıyorsunuz? □Dijital ortam □Evrak arşivi □Her ikisi □Diğer Soru 35: Geçmiş yıllara ait bilgileri ne kadar süreyle saklıyorsunuz? □1 yıl □5 yıl □10 yıl □10 yıldan fazla Soru 36: Kurumunuzda mevcut bilginin ortalama ne kadarı dijital ortamda saklanıyor? □%0 – 25 □%25 – 50 □%50 – 75 □%75’ten fazla Soru 37: İş akışı (workflow) sistemi kullanıyor musunuz? □Evet □Hayır Soru 38: Veri ambarı (datawarehousing) uygulamanız var mı? □Evet □Hayır Soru 39: Varsa veri ambarının bilgi yönetim sistemi içindeki oranı nedir? □%1-10 arası □%10-20 arası □%20-30 arası 266 □%30’dan fazla Soru 40: Karar alma sürecinde veri ambarı bilgi sorgulamaları (istatistiksel veriler) mi, yoksa kişisel tecrübe ve hafıza bilgileri mi daha etken rol oynuyor? □Bilgi sistemi sorgulamaları □Kişisel tecrübe ve hafıza Soru 41: Bilgi sistemleri ile ilgili herhangi bir dergiye (dijital de olabilir) abone misiniz? □Evet □Hayır Soru 42: Bilgi sistemleri ile ilgili olarak en son ne zaman bir seminere katıldınız? □Bu yıl içinde □Geçen yıl □2 yıl önce □Hatırlamıyorum Soru 43: Kurumunuzun bilgisayar teknolojileri hakkında yeterli donanıma sahip olduğunu düşünüyor musunuz? □Evet □Fikrim yok □Hayır Soru 44: Kurumunuzun Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bilgi Yönetimi konularında yeterli bilgiye sahip olduğunu düşünüyor musunuz? □Evet □Fikrim yok □Hayır Soru 45: Yakın gelecekte bilgi sistemlerine yatırım yapmayı düşünüyor musunuz? □Evet □Fikrim yok □Hayır Soru 46: Yakın gelecekte donanım veya yazılıma ya da bunları geliştirmeye yatırım yapmayı düşünüyor musunuz? □Evet □Fikrim yok □Hayır Soru 47: Yakın gelecekte bilgi sistemi uzmanı istihdam etmeyi düşünüyor musunuz? □Evet □Fikrim yok □Hayır Soru 48: 45, 46 ve 47. sorularla ilgili olarak kurumunuzun ayırdığı bir bütçe var mı? □Evet □Hayır Soru 49: Kurumunuzda araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışması yapılıyor mu? □Evet □Hayır Soru 50: Kurumunuzun AR-GE faaliyeti var ise buna ayrılan bütçenin, genel bütçenize oranı nedir? □%1’den az □%1-3 arası □%3-5 arası Katkı ve katılımınız için teşekkür ederim. 267 □%5’den fazla KAYNAKÇA Akata, Emin. “Bilgi’den Bilişime,” 21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu, Ulusal Sempozyum Bildirileri. Tülay Fenerci ve Oya Gürdal (yay. haz.). Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği, 19–20 Nisan 2001. Akay, Seda. “Bilgi toplumu ve Türkiye’nin Gelişme Sürecine Olası Etkileri,” 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildirisi. Eskişehir: 2004. Akdemir, Ali. “Entelektüel Sermaye Konseptinin İşletmecilik Anlayışındaki Dönüşümleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. S.3 1998. Akın, H. Bahadır. “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=259, (15 Mart 2006) Aktan, C.Can. “İnsan Kaynakları Yönetimi Süreci”, (t.y.) http://www.canaktan.org/yonetim/insan-yonetim/insan-kaynaklari-sureci.htm, (8 Haziran 2006) Aktan, C.Can, İ.Yaşar Vural. “Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.canaktan.org/yenitrendler/bilgi-yonetimi/bilgi-yon-nedir.htm, (2 Haziran 2006) Aktan, C. Can. “Geleneksel Şirket Yönetimi ve Kurumsal Şirket Yönetimi”, http://www.canaktan.org/yonetim/kurumsal-yonetim/geleneksel.htm, (21 Ağustos 2006) Aktan, C.Can, Mehtap Tunç. "Bilgi Toplumu ve Türkiye", Yeni Türkiye Dergisi. Ocak-Şubat 1998, ss.118-134. Aktan, C. Can. Değişim ve Yeni Global Yönetim. İstanbul: Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Yayını, 1997. Aktan, C. Can, Hüseyin Şen. Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye. Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999. Aktaş, Ziya. “Doç. Dr. Tekman’ın ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’ Konulu Bildirisinin Yorumu,” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler Ve Tartışmalar içinde. İlhan Tekeli Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin Akşit, Gürol Irzık ve Ahmet İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.281-286. Akyüz, Yılmaz, A.Şahin Görmüş, Çetin Bektaş. “Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilginin Artan Ekonomik Değeri ve İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, (t.y.) 268 http://:www.geocities.com/ceteris_paribus_tr/akyuz2.doc+%C3%B6rg%C3%BCtsel+bi lgi&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=53, (11 Haziran 2006) Alkan, Nazlı. “Tıp ve Sağlık Kuruluşlarında Bilgi Yönetimi,” ÜNAK’03-Bilgiye Erişimde Değişen Yollar ve II. Tıbbi Bilgi Yönetimi ve Teknolojileri Sempozyumu Bildirisi. Ankara: Başkent Üniversitesi, 25-27 Eylül 2003. Ana Britannica. “Arşiv”, C.2. İstanbul: Ana Yayıncılık, 1994. Anameriç, Hakan. “Bilgi Merkezlerinin Yönetiminde Bilgi Sistemlerinin Rolü”, Bilgi Dünyası. 6 (1), 2005, ss.15-35. Anameriç, Hakan. “İstanbul Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi”, Türk Kütüphaneciliği. 20 (2), 2006, ss.195-202. Anameriç, Hakan. “Kütüphanelerde Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bir Model Önerisi”, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi, 2003. Argüden, Yılmaz. “Kurumsal Bilgiyi Yönetebilmenin Faydaları”, http://www.arge.com/default.aspx?clt=1&mnID=43&pgID=1132&_mf=68&_ms=82, (18 Ağustos 2006) Aren, Tülin. Arşiv Problemleri ve Arşivcilik. Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1976. Arıkboğa, F. Şebnem. Entelektüel Sermaye. İstanbul: Derin Yayınları, 2003. Arkun, M. Ender. “Türkiye için Bir Enformasyon Politikasının Ana Öğeleri Neler Olmalı?”, Bilgi Dünyası. 4 (2), 2003, ss.175-191. Armağan, A.Şenol. “Bir Kütüphane Ve Bilgi Merkezi İçin Sistem Analizi Hangi Yönetim Düzeyi İçin Hangi Önem Ve Yararları Taşır?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=466, (28 Haziran 2006) Armağan, Göksel. “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları, Önemi ve Bazı Örnekler”, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf, (11 Temmuz 2006) Arslan, Şengül. “Öğrenen Organizasyonlar”, http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody.asp?BodyID=52, (1 Ağustos 2006) Arşiv ve Arşivcilik. EGM Arşiv ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, http://www.egm.gov.tr/arsiv/arsivcilikhakkinda.htm, (19 Ağustos 2006) Arşiv. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (21Temmuz 2006) Aslan, Cengiz. “Milli Kütüphane’nin Kurumsallaşma Süreci”, (t.y.) http://www.blogcu.com/cengizaslan, (3 Ağustos 2006) 269 ASO. “Yeni Ekonomi ve İnternet”, ASOMEDYA. Eylül 2000, ss. 38-39. Atabek, Ümit. “Niçin Yöntembilim (Metodoloji)”, (t.y.) http://www.umitatabek.net/bilim.html, (8 Temmuz 2006) Ataman, Bekir Kemal. “Arşivcilik Eğitimi Üzerine”, Türk Kütüphaneciliği. 3 (1), 36. 1989. Ataman, Bekir Kemal. (çev. ve yay. haz.). Arşivcilik Terimleri Sözlüğü = Dictionary Of Archival Terminology. İstanbul: AREM, 1995. Atılgan, Doğan. “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Bilgi Hizmetleri”, Türk Kütüphaneciliği. 16 (2), 2002. Atılgan, Doğan. “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitimi ve Yeni Bin Yılda Hedefler”, http://eprints.rclis.org/archive/00005624/01/Bilginin_ser%C3%BCveni.pdf, (25 Temmuz 2006) Avrupa Öğrencileri Forumu (AEGEE). Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates ve Türkiye. Ankara: 26 Mart 2000, ss.20-22. Aydemir, Muzaffer. “Örgütsel Öğrenme ve Toplam Kalite Yönetimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C. 2, S.3, İzmir: 2000. Aydın, Cengiz. “Bilgi Teknolojilerinin Belge Yönetimine Etkisi ve Elektronik Belge Yönetimi”, Bilgi Dünyası. 6 (1) 2005, ss.89-97 Barca, Mehmet. “Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145, (12 Temmuz 2006) Barutçugil, İsmet. Bilgi Yönetimi. İstanbul: Kariyer Yayıncılık, 2002. Barutçugil, İsmet. “Entelektüel Kapitalin Geliştirilmesi ve Kullanılması”, (t.y.) http://www.rcbadoor.com/makalevekitaplar/makaleler/entkapital.htm, (10 Ağustos 2006) Başbakanlık. Sekizinci Kalkınma Planı. TBMM Kararı. Ankara: Başbakanlık Basımevi, 05.07.2000 tarih ve 24100 S. Mükerrer R.G. Başbakanlık. Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı. 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 28.07.2006 tarih ve 26242 S. R.G. Başbakanlık. Dokuzuncu Kalkınma Planı. TBMM Kararı. Ankara: Başbakanlık Basımevi, 01.07.2006 tarih ve 26215 S Mükerrer R.G. 270 Bauman, Zygmunt. Küreselleşme. (Çev.) Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999. Bayraktaroğlu, Serkan. İşletmelerde Yönetim Bilişim Sistemleri Ders Notları. Sakarya: Sakarya Kitapevi, 2002. Baysal, Jale. Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992. Baysal, Jale. Kütüphanecilik Dergisi Belge Bilgi Kütüphane Araştırmaları. İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1987. Belek, İlker. Postkapitalist Paradigmalar. İstanbul: Sorun Yayınları, 1997. Bensghir, Kaya Türksel. Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim. Ankara: TODAİE Yayını, 1996. Binark, İsmet. Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri. Ankara: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1980. Binark, İsmet. “Arşivcilik Eğitimi, Çeşitli Ülkelerde Arşivci Yetiştirilmesi Konusunda Yapılmış Çalışmalar ve Ülkemizdeki Durum", TKD Bülteni. 29 (3), 1980, s. 222-223. Bir, Berat Bırfın. “Halk Kütüphaneciliği'nde Toplam Kalite Yönetimi Modeli”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.17-27. Brooking, Annie. El Capital Intelectual. Barcelona: Paidos Empresa, 1997. Buckland, Michael. A Brief Biography of Suzanne Renée Briet. Berkeley: Scarecrow Press, 2005. Buckland, Michael. Centenary of Madame Documentation; Suzanne Briet, 18941994. http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/brietjas.html, (3 Ağustos 2006) Buğdaycı, Ahmet. "E-Engineering Dönemi Başlıyor", Capital Dergisi. Mayıs, 1999, ss.144-145. Buğdaycı, Ahmet. “Net Kuşağı Geliyor", Capital Dergisi. Ağustos, 1998, ss.84-87. Buğra, Ayşe. “Uluslararası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar içinde. İlhan Tekeli, Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin Akşit, Gürol Irzık ve Ahmet İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.85-97. Bulgun, Başak. “Avrupa Birliği Bilgi ve Kültür Politikaları içinde Kütüphanelerin Rolü”, Bilgi Dünyası. 4 (2), 2003, ss.192-212. 271 Bulut, Gündüz. Bilgi Yönetimi. İstanbul: Bzd Yayıncılık, 1999. Burke, Peter. Bilginin Toplumsal Tarihi. Mete Tunçay (Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004. Büyüközkan, Gülçin. “Entellektüel Sermaye Yönetimi”, Kal-Der Forum. NisanMayıs-Haziran, 2002. Cadell, Patrick. “Arşivciliğin Felsefi Boyutları,” Arşivcilik Konferansları- I. Hamza Kandur (Çev. ve yay. haz.). İstanbul: Marmara Üniversitesi, 14 Ekim 1994, ss.37-49. Can, Ali. “Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün Tarihçesi”, Türk Kütüphaneciliği. 12 (1), 1998, ss.54-61. Ceyhun, Yurdakul, M.Ufuk Çağlayan. Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek Hazırlamakta. Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1997. Cook, Michael. Arşivci Yetiştirmede İzlenecek Öğretim Programları. Ömer Ertürk (Çev.). Jale Baysal (haz.). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi, 1984. Culture 2000. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/culture/eac/c2000condition_en.html, http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL (24 Ağustos 2006). Çakın, İrfan. “Kütüphanecilik: Bilim Dalı Olarak Tanımı ve Özellikleri”, Türk Kütüphaneciliği. 3 (2), 1989. Çankaya, Birsen, Sumru Bayram, Şükrü Meriç ve Gordon Jones (haz.). Fono İngilizce Büyük Sözlük. İstanbul: Fono Yayınları, 2002. Çapar, Bengü. “Bilgi Yönetimi: Nasıl Bir İnsangücü?”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257, (31 Ocak 2006) Çapar, Bengü. “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (1 Şubat 2006) Çınar, İkram. “Eğitim Yöneticilerinin Bilgi Yönetimindeki Yeterlilikleri”, Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Çimen, Filiz. “Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu”, http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/plathak.html, (21 Temmuz 2006) Çoban, Hasan. Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş. İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1997. 272 Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü. Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı dönemi). Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 2000. Davenport, T. ve L. Prusak, İş Dünyasında Bilgi Yönetimi. (Çev.) Günhan Günay, İstanbul: Rota Yayınları, 2001. Dedehayır, Handan. “Dünden Bugüne Kurum Kültürü”, Kaynak Dergisi. NisanHaziran 2004, S.18, http://www.baltas-baltas.com/kaynakdergitum.asp?sayi=18, (21 Ağustos 2006) Dereli, Umut. “e-Türkiye Çalışmaları”, (t.y.) http://www.bendevar.com/v3/makale_483.html, (14 Ağustos 2006) Dervişoğlu, H. Gökçe. Stratejik Bilgi Yönetimi. İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004. Dilek, Hülya. Kütüphane Biliminin Kapsamı ve Türkiye’de Durum. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992. Dixon, Nancy M. Common Knowledge: How Companies Thrive by Sharing What They Know. Boston: Harvard Business School Press, 2000. Doğan, İsmail. “Değişen Toplumda Birey ve Liderlik”, Yeni Yüzyıl. 14 Haziran 1997. Drucker, Peter F. Kapitalist Ötesi Toplum. Belkıs Çorakçı (Çev.). İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1994. Drucker, Peter F. Managing for the Future, The 1990s and Beyond. Dutton-New York: Truman Talley Boks, 1992. Drucker, Peter F. 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları. (Çev.) İrfan BahçivanGülenay Gorbon, İstanbul: Espilon Yayıncılık, 1999. Drucker, Peter F. Gelecek İçin Yönetim:1990’lar ve Sonrası. (Çev.) Fikret Üçcan. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayını, 1998. Dura, Cihan. Bilgi Toplumu. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, l990 Durmaz, Melike. “Arşivcilik Eğitimi”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/egitim.htm, (2 Ağustos 2006) Dülger, İlhan. “Ulusal Ekonomiden Küresel Ekonomiye Geçerken Milli Devlet”, Yeni Türkiye. (21. Yüzyıl Özel Sayısı II) Mart-Nisan 1998. Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi. Tunis Agenda for the Information Society. Tunus: 1618 Kasım 2005. 273 Dünya Ticaret Örgütü. Doha Kararları; Doha 4th Ministerial Declararation, 21 November 2001. http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min01_e/mindecl_e.htm#electronic, (17 Temmuz 2006) Dünya Ticaret Örgütü. Cancún Deklarasyonu; Cancún Ministerial Text, 13 September 2003. http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min03_e/draft_decl_rev2_e.htm, (17 Temmuz 2006) Dünya Ticaret Örgütü. Electronic Commerce. (t.y.) http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/bey4_e.htm, (29 Temmuz 2006) Erdoğan, Tuba. “Arşivcilik”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/arsivcilik.htm, (6 Ağustos 2006) Erdoğan, Tuba. “Devlet Arşivleri”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/devletarsivi.htm, (7 Ağustos 2006) Ergen, Bülent. “Üniversite ve Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği. C.17. S.2. Haziran 2003. Ergun, Turgay. “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi,” Amme İdaresi Dergisi. C. 30. S. 4. Aralık l997, ss.3-15. Ersen, Haldun. Toplam Kalite Yönetimi ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi. 2.baskı. İstanbul: Sim Matbaası, 1997. Erünsal, İsmail E. Türk Kütüphaneleri Tarihi: Kuruluştan Tanzimata Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri. C.2. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1991. E-Ticaret Nedir? (t.y.) http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006) European Community. EC 1997. Green Paper on The Convergence of The Telecommunications, Media and Information Technology Sectors and The Implications For Regulation. 1997. Fenerci, Tülay. “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi Toplumu Olgusu”, Bilgi Politikaları Bilgi Dünyası Dergisi. 5 (1), 2004, ss. 74-92. Fındıkçı, İlhami. İnsan Kaynakları Yönetimi. İstanbul: Alfa Yayıncılık, 1999. Geçgil, Bayram Ali. “Medya Piyasalarında Hukuki Düzenlemeler ve Rekabet Hukuku Uygulamaları”, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi. Ankara: Rekabet Kurumu, 2005. 274 Gelişimin Motoru ARGE. (t.y.) http://www.zorlu.com.tr/PDF/DERGI/sayi12_0408.pdf#search=%22AR-GE%22, (21 Ağustos 2006) Gökçen, Hadi. Yönetim Bilgi sistemleri: Analiz ve tasarım perspektifi. Ankara: Epi Yayıncılık, 2002. Göker, Aykut. Bilim Teknoloji Sanayi Üçlemesi. İstanbul: Sarmal Yayınları, 1995. Göker, Aykut. “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287, (Temmuz 2006) Göker, Aykut. “Türkiye’de 1960lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası Tasarımları, Niçin Tam Uygulayamadık?”, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, “Ulusal Bilim Politikası” Paneli Bildirisi. Ankara: ODTÜ Yayını, Haziran 2002. Gözlü, Sıtkı. “Kamu Hizmeti Veren Kuruluşlarda Toplam Kalite Yönetimi,” Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirisi. Ankara: TODAİE Yayını, 1996. Güncel Türkçe Sözlük. http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime. (7 Mart 2006) Gürdal, Oya. “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi Dünyası. 5(1) 2004, ss.48-73. Halis, Muhsin. “Toplam Kalite Yönetiminin Türk Kamu Yönetiminde Uygulanabilirliği,” Kamu Yönetiminde Kalite, I. Ulusal Kongresi. Ankara: TODAİE Yayını, 26-27 Mayıs 1998. Hançerlioğlu, Orhan. “Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi. C. 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976. Hançerlioğlu, Orhan. “Bilimsel Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi. C. 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976. Hirst, Paul, Grahame Thompson. Küreselleşme Sorgulanıyor. (Çev.) Çağla Erdem ve Elif Yücel. Ankara: Dost Kitabevi, 1998. IFLA Halk Kütüphaneleri Seksiyonu, Halk Kütüphaneleri İçin Hizmet Kılavuzu, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1992. IMF, World Economic Outlook. 1997 ve 1999. Irzık, Gürol. “Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu? Analitik-Eleştirel Bir Yaklaşım,” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve Tartışmalar içinde. İlhan Tekeli, Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin Akşit, Gürol Irzık ve Ahmet İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.53-62. 275 İcimsoy, A. Oğuz. “Kamu Sektöründe Evrak Yönetiminin Önemi ve Gerekliliği,” I. Milli Arşiv Şurası. Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 20-21 Nisan 1998. İnce, Murat. Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkanlar ve Politikalar. Ankara: DPT Yayınları, 1999. İnce, Nesrin. “Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=621, (29 Temmuz 2006) İnce, Nesrin. “Örgütsel Bilgi Ve Araştırma”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=619 (1 Şubat 2006) İnce, N. Murat. E-Devlet Proje ve Uygulamaları. Ankara: DPT Yayınları, 2005. İpşirli, Mehmet. “Arşivciliğin Meslek Haline Getirilmesi,” I. Milli Arşiv Şurası. Ankara: Başbakanlık DAGM, 20-21 Nisan 1998, ss, 447-456. Kalkan, Mehmet. “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006) Kalkan, Mehmet. “Arşivcilikte Bilgisayar Kullanımı”, (t.y.) http://www.arsivcilik.net/bilgisayar.html, (24 Haziran 2006) Kanat, Bülent, Murat Başyiğit ve Volkan Abak. “E-Ticaret, Küreselleşen Dünyada ETicaret” Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi. No.3 Mart, 2002. Kandur, Hamza. Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli. İstanbul: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, 2005. Kandur, Hamza. “Arşivlerde Kullanıcı Hizmetleri ve Bilgisayar Kullanımı,” Başbakanlık I. Milli Arşiv Şurası. Ankara: 20-21 Nisan 1998. Kandur, Hamza. “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği,” Bilgi Çağı, Bilgi Merkezleri ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu 7-9 Mayıs 1997 içinde. Mustafa Akbulut ve Fatoş Subaşıoğlu (yay. haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, 1999, ss.15-21. Kandur, Hamza. “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. 1 (1), 1999, ss.35-45. Kanter, Rosabeth Moss. “The New Managerial Work”, Harvard Business Review. November-December 1989. Karakaş, Melikşah. “Bilgi Yönetimi Nedir?”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=133, (11 Şubat 2006) 276 Karakaş, Sekine. “Yönetim enformasyon sistemleri,” Kütüphane – Enformasyon Arşiv Alanında Yeni Teknolojiler ve Türkmarc Sempozyumu bildirileri içinde. Hasan S. Keseroğlu (yay. haz.). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul şubesi, 1991, ss. 254-263. Karasözen, Bülent. “Kütüphane Hizmetlerinde İşbirliği ve Ortaklıklar: ANKOS, Kurumsal Arşivler, Elektronik Veritabanları Kullanım İstatistikleri,” Elektronik Gelişmeler Işığında Araştırma Kütüphaneleri Sempozyumu. Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 24-26 Ekim 2002. Karluk, Rıdvan. AB ve Türkiye. İstanbul: İMKB Yayınları, 1996. Kepenek, Yakup. “Ekonomik Yönleriyle Elektronik Ticaret”, Veysel Bozkurt (der.). Elektronik Ticaret içinde. İstanbul: Alfa Yayınları, 2000, ss.20-27. Keseroğlu, Hasan S. Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Durum. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayını, 1989. Keseroğlu, Hasan. “Halk Kütüphanelerinin Ortaya Çıkışı”, Hatay İl Halk Kütüphanesi'nin 50. Yıldönümü. Bülent Nakip (haz.). Antakya: Türk Kütüphaneciler Derneği Hatay şubesi, 1991, ss.103-112. Kılınç, Orhan Erdemir, “Aile Şirketleri ve KOBİ´lerde Kurumsallaşma”, (t.y.) http://www.kobitek.com/article.php?id=14, (25 Ağustos 2006) Koçel, Tamer. İşletme Yöneticiliği. İstanbul: Beta Basım, 2003. Kozlu, Cem. Türkiye Mucizesi İçin... Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1995. Kurt, Mustafa. “Bilgi Yönetimi Sürecinde Kullanılan Bilgi Yönetimi Araçları”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=453, (10 Haziran 2006) Kurt, Mustafa, Veysel Ağca. “Bilgi Toplumunda Üretim Faktörü Olarak Bilgi ve Stratejik Kullanımına İlişkin Araştırma”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=185, (15 Şubat 2006) Lee, C.C. and J. Yang. “Knowledge Value Chain”, Journal of Management Development. Vol. 19, No. 9, 2000. Lengnıck-Hall, Mark L. ve Cynthıa A. Lengnıck-Hall. Bilgi Ekonomisinde İnsan Kaynakları Yönetimi. Günhan Günay (çev.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004. Leonardo da Vinci. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/education/leonardo.html ve http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL (26 Temmuz 2006) 277 Leonhardt, Holm A. “Kütüphane Malzemesi Nedir, Arşiv Ve Müze Malzemesi Nedir? Dokümantasyon Malzemesinin ve Kurumlarının Sınıflandırılması Hakkında Bir Deneme”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. İshak Keskin (çev.). No.2, 2000, ss.79-95. Lundvall, Bengt-Åke, Gøsta Esping-Andersen, Luc Soete, Manuel Castells, Mario Telò, Mark Tomlinson, Robert Boyer ve Robert M. Lindley. Avrupa’nın Yeni Bilgi Ekonomisi. Maria Joăo Rodrigues (haz.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004. Mc.Grath, Peter. “Potholes on the Road Ahead”, Newsweek. 11 October 1999. Nonaka, Ikujiro. “Bilgi Yaratan Şirket,” Gündüz Bulut (der.). Bilgi Yönetimi içinde. İstanbul: Bzd Yayıncılık, 1999, ss.29-50. Odabaş, Hüseyin. “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi Dünyası. 6(1), 2005, ss.36-57. Odabaş, Hüseyin. “Bilgi Yönetimi Sistemi”, (t.y.) www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc – (7 Haziran 2006) Odabaş, Hüseyin. “Kurumsal Bilgi Yönetimi”, Stradigma.com Aylık Starateji ve analiz e-dergisi. S.10, Kasım 2003. http://www.stradigma.com/turkce/kasim2003/makale_07.html (27 Ağustos 2006) Odabaş, Hüseyin. “Teknolojik Gelişmelerin Bilgi Merkezlerine Etkisi ve Elektronik Yayınlar”, (t.y.) http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ho/hob1.htm, (21 Ağustos 2006) Odabaş, Hüseyin. “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına Armağan içinde. Doğan Atılgan (yay. haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 2004, ss.138-149. OECD, Commıttee For Informatıon, Computer And Communıcatıons Polıcy. Measuring Electronic Commerce. Paris: OECD Press, 1997. Online English Turkish German Dictionary. (t.y.) http://www.seslisozluk.com/?word=, (6 Temmuz 2006) Öğüt, Adem. Bilgi Çağında Yönetim. 2. Baskı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003. Özçınar, Faruk, Himmet Karadal. “Örgüt İçi Bilgi Paylaşımı: Bir Örnek Olay Çalışması”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=220, (28 Temmuz 2006) Özdemir, Erhan. Çorlu Kaymakamlığı Yayımlanmamış Brifing Raporu. Çorlu: 2006. 278 Özdemir, Nurdan. “İşe Alıştırma, Oryantasyon Eğitimi”, (t.y.) http://www.okyanusbilgiambari.com/InsanKaynaklari/egitim/Oryantasyon.pdf, (9 Temmuz 2006) Özdemirci, Fahrettin. “Kurumsal iletişim ve belge yönetimi,” I. Uluslar arası Bilgi Hizmetleri Sempozyumu: İletişim. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 25–26 Mayıs 2006. Özdemirci, Fahrettin. “Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım” I. Milli Arşiv Şurası. Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 20-21 Nisan 1998, ss. 461-470. Özer, Yaprak. Küreselleşme ve Yeni Ekonomi. İstanbul: Hayat Yayıncılık, 2002. Özgener, Şevki. “Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146, (25 Temmuz 2006) Öztemel, Ercan. “Bilgi Toplumunda Yönetim Bilişim Sistemlerinin Gelişimi”, Yeni Türkiye. (21. Yüzyıl Özel Ssı) II. 1998, ss.1175-1181 Öztürk, Namık Kemal. “Hiyerarşi ve Demokrasi İkilemi”, Türk İdare Dergisi. S. 414, Mart l997, ss.103-105. Poyraz, Kemal, Ercan Taşkın ve Hakan Kara. “İnternet Kullanımı Ve Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Üzerine Kütahya‘daki İnternet Cafe’lerde Yerel Bir Araştırma”, (t.y.) http://72.14.221.104/search?q=cache:lh4GLF0eh8kJ:inettr.org.tr/inetconf10/bildiri/50.d oc+Halime+%C4%B0nceler&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=14, (12 Haziran 2006) Prytherch, Raymond John. Harrod’s Librarians Glasory and Reference Book. 9th Edition. Hants: Gower Publishing Limited, 2000. Rukancı, Fatih. “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”, (t.y.) http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzu nyasamkaynagi.doc, (2 Ağustos 2006) Rukancı, Fatih, Hakan Anameriç, “Bilgi Toplumu ve Toplumun Bilgilenmesinde Kütüphanelerin Rolü”, (t.y.) http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ha/blgtopve-tpl-blg.doc, (14 Haziran 2006) Sağsan, Mustafa. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi Ve Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilgi Ve Belge Yönetimi Bölümü”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=442, (16 Mart 2006) Sağlamtunç, Tülin. Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine. İstanbul: Yapı Tasarım Üretim, 1994. 279 Salt, Ahmet. “Sanal Organizasyonlar”, (t.y.) http://www.ytukvk.org.tr/arsiv/eltic1.htm, (11 haziran2006) Saran, Ulvi. “Küresel Değişim Dinamiklerinin Kamu Yönetimi Alanındaki Etkileri”, (t.y.) http://www.canaktan.org/politika/kamuda-kalite/saran1.pdf, (19 Haziran 2006) Sarıhan, İnceler Halime. Teknoloji Yönetimi. İstanbul: Desnet Yayınları, 1998. Schellenberg, T. R. “Arşiv Düzenleme Prensipleri”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. A.Oğuz İcimsoy (çev.). No.1, Nisan 1999, ss.101-111. Schockenhoff, Volker. “Entegrasyon Veya İzolasyon? Gelecekte Arşivcilik Eğitimi Nasıl Yapılandırılmalı?”, Türk Kütüphaneciliği. 17 (2), 2003, ss.167-178. Sırma, İbrahim. “ Elektronik Ticaret Stratejileri”, Askan Bülteni. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2002. Socrates. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/education/socrates.html ve http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL (26Temmuz 2006) Soysal, Ataç. Bilgisayar Destekli Yönetim Sistemleri. İstanbul: MESS Yayınları, 1989. Stalk, George Jr. “Time-The Next Source of Competitive Advantage”, Harvard Business Review. July-August, 1988, pp. 41-49. Stewart, Thomas A. Entellektüel Sermaye. (çev.) Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Kontent Kitap, 1997. Şahin, Ali, Erhan Örselli. “E-Devlet Anlayışı Sürecinde Türkiye”, Selçuk Üniversitesi Soysal Bilimler Enstitüsü Dergisi. S. 9, 2003. Şamiloğlu, Famil. Entelektüel Sermaye. Ankara: Gazi Kitabevi, 2002. Şan, Müjgan. Kalkınma Planlamasında Bilgi Yönetimi ve DPT İçin Kurumsal Bilgi Politikası Modeli. Ankara: DPT Yayınları, 2005. Şaylan, Gencay. Değişim Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1995. Şehsuvaroğlu, Bedii. “Tarihte ve Bizde Kütüphane”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni. C. XXVII, S.1, 1978. Türkiye Bilişim Derneği. E-Türkiye Çalışma Grubu Raporu. Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 2001. 280 Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şûrası Sonuç Raporu. Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002. Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu Kitabı. Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002. Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu. Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002. Tekin, Şinasi. Eski Türklerde Yazı, Kağıt, Kitap ve Kağıt Damgaları. Tuba Çavdar (haz.). İstanbul: Eren Yayıncılık, 1993. Toffler, Alvin. Üçüncü Dalga. Ali Seden (Çev.). İstanbul: Altın Kitaplar, 1981. Tonta, Yaşar. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları,” Kütüphaneciliğin Destanı Sempozyumu. Ankara, 21-24 Ekim 2004. Tonta, Yaşar. “Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler”, Bilgi Dünyası. C. 1, S. 1, 2000. Tonta, Yaşar. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları”, (t.y.) http://72.14.221.104/search?q=cache:80HBE62N_cEJ:www.acikerisim.hacettepe.edu.tr:8080/dspace/bitstream, (16 Temmuz 2006) Tonta, Yaşar. “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitiminin Yeniden Yapılanması”, (t.y.) http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/yayinlar/istanbul00.htm, (5 Ağustos 2006) Torunlar, Mehmet. “Arşivcilik Eğitim Sürecinde Devlet Arşivleri”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.117-124. TÜBA - TÜBİTAK – TTGV. Enformatik Alanına Yönelik Bilim, Teknoloji ve Sanayi Politikaları Çalışma Grubu Raporu. http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/enfor/enf_giris_p.pdf, (17 Temmuz 2006) TÜBİTAK. Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya Ve Türkiye). Eylül 2002. TÜBİTAK. Bilim ve Teknoloji Stratejileri; Vizyon 2023. Ankara: TÜBİTAK Yayını, http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/genelbilgi/, (14 Temmuz 2006) TÜBİTAK. Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Plan Sonuç Raporu. Ankara: TÜBİTAK Yayını, Ekim 1999. http://www.tuena.tubitak.gov.tr/Pdf/sonucrapor1.pdf (25 Temmuz 2006) Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi. “Halk Kütüphaneleri Kan Ağlıyor.” Mart 2005, http://www.ntvmsnbc.com/news/315734.asp, (9 Ağustos 2006) 281 Türkiye’de E-Ticaret. (t.y.) http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006) Türkoğlu, Recep. “Bilişim Teknolojilerinden Bilgi Yönetiminde Yararlanma Düzeyi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=615, (17 Şubat 2006) TÜSİAD. Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye. İstanbul: TÜSİAD Yayınları, 2001 TÜSİAD. 2001 Yılı TÜSİAD Raporu. Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e Türkiye. İstanbul: 2001. Uç, Mustafa. “Entelektüel Sermaye ve Unsurları”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (29 Haziran 2006) Ulaştırma Bakanlığı. Ulaştırma Şurası Sonuç Bildirgesi. http://www.ubak.gov.tr/tr/alt/sura.htm, (18 Temmuz 2006) Uysal, Levent. “E-Ticaretle Gelen Yeni Ekonomi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=539, (14 Temmuz 2006) Üreten, Hüseyin. “Bir Antikçağ Okul – Gymnasion- Kütüphanesi: Nysa Kütüphanesi”, Türk Kütüphaneciliği. 20 (2), 2006, ss.207-216. Van Wart, Montgomery. Changing Public Sector Values. New York: Garland Publishing Inc, 1998. Von Krogh, George, Kazuo Ichıjo, Ikujıro Nonaka. Bilginin Üretimi. Günhan Günay (çev.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2002. Wikipedia Özgür Ansiklopedi. “Kurum”, (t.y.) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurum, (27 Ağustos 2006) Wilson, Graham. “The End of the Big State?” Governance: An International Journal of Policy and Administration. Vol. 13, No.2, April 2000. Yalvaç, Mesut. “Arşiv Eğitim ve Öğretiminde Başarı”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.93-102. Yalvaç, Mesut. Kütüphane ve Bilgi Merkezinde Sistem Analizinin Önemi ve Uygulanabilirliği. İstanbul: Çantay Kitabevi, 2000. Yavaş, Mustafa, Selami Eryılmaz, M. Nurettin Alabay. Bilgisayar Teknolojileri ve Kullanımı. Ankara: Detay Yayıncılık, 2001. 282 Yazır, R. Ragıp. Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi. “Arşiv”, C. 2. İstanbul: Görsel Yayınları, 2003. Yılmaz, Bülent. “Türk Kütüphaneciliğinde Siyaset Öğesi”, (t.y.) http://yunus.hacettepe.edu.tr/~byilmaz/kutdestanbildiri.doc, (29 Temmuz 2006) Yiğitoğlu, Vedat. “Sosyalizasyon Süreci”, (t.y.) http://www.geocities.com/vedat5_2000/insankaynaklari8.html, (19 Temmuz 2006) Youth for Europe. (t.y.) http://www.youthforeurope.org/index.php?PHPSESSID=b72cbac168cbc00842067, http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL (11 Temmuz 2006) Yücel, İsmail Hakkı. Türkiye’de Bilim Teknoloji Politikaları Ve İktisadi Gelişmenin Yönü. Ankara: DPT Yayınları, 2006. Yüksel, Fatih. Çağdaş Kent Yönetimi ve Yönetici Vizyonu. Ankara: Detay Yayıncılık, 2004. Zaim, Halil. Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi. İstanbul: İşaret Yayınları, 2005. Zaim, Halil. “Bilgi Yönetimi Süreçleri”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=250 ,(29 Mart 2006) Zaim, Selim. “Kıyaslama (Benchmarking ) Yolu İle Daha İyiye Ulaşmanın Yolu”, Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan içinde, Ankara: Tühis Yayınları, 2000, ss. 974-996. 283