tc marmara ünverstes türkyat araştırmaları ensttüsü blg ve belge

advertisement
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI
BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIM:
ÇORLU İLÇESİ KAMU VE ÖZEL ARŞİVLERİ İLE
BİLGİ MERKEZLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
Yüksek Lisans Tezi
AYŞE ÖZDEMİR
İSTANBUL – 2006
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI
BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIM:
ÇORLU İLÇESİ KAMU VE ÖZEL ARŞİVLERİ İLE
BİLGİ MERKEZLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
Yüksek Lisans Tezi
AYŞE ÖZDEMİR
Danışman: Doç. Dr. A. Oğuz İCİMSOY
İSTANBUL - 2006
ÖZET
Günümüzde bilginin artan önemiyle iş ve yaşam süreçlerine etkileri; bileşenleri,
dinamikleri ve özellikleriyle bilgi toplumu; bilgi bilimi ve temelini bu bilime
dayandıran disiplinlerin mukayeseli değerlendirilmesi; bilgi yönetimi ve süreçleri bu
çalışmanın ana temasını oluşturmuştur.
Bilginin teknolojiden soyutlanmasının mümkün olmadığı yeni ekonomide
lokomotif gücün sanayi olduğu vurgusuyla, bu sektörde üniversite-sanayi işbirliği
içerisinde; AR-GE ve inovasyon merkezli, emek yoğun yapıdan bilgi yoğun bir yapıya
geçerek kapasite geliştirici ve rekabet gücünü artırıcı hedeflere yoğunlaşma zorunluluğu
ortaya konulmuştur.
Örgütsel öğrenme ve yaşam boyu öğrenme kavramlarının bu sürece katılmasıyla
bilgi yönetiminin tüm süreçlerinden maksimum verim elde edilmesi, bu bağlamda en
önemli bilgi belge merkezlerinden olan kütüphane ve arşivlerin bilgi çağının gerekleri
doğrultusunda yeniden yapılandırılmasının önemine dikkat çekilmiştir.
Bilgi yönetiminin algılanma ve uygulanmasıyla ilgili Çorlu ölçeğinde kişisel ve
kurumsal yaklaşımlar saptanarak, bilgi ve belge merkezlerinin mevcut durumları ve
sorunları irdelenmiştir. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde yaşanan
sorunlar, bu sorunların çözümüne yönelik olarak yapılan çalışmalar değerlendirilerek bu
sürece katkı sağlayabilecek etken ve bileşenler tespit edilmeye ve süreci hızlandıracak
öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: bilgi, bilgi/enformasyon yönetimi, bilgi toplumu, bilgibelge merkezleri, kurumsal yaklaşım, Çorlu.
i
ABSTRACT
Nowadays, the increasing importance of knowledge and its effects to the
processes of business and life, with its components, dynamics and characteristics;
information society, epistemology and comparative appreciation of the disciplines based
on it, knowledge management and its processes are the main subjects of this thesis.
As it is impossible to abstract the knowledge from the technology in the new
economy, with the stress of industry, being the impulsive force; it is put forward the
necessity of cooperation between university and industry focusing on research,
improvement and innovation, as passing through from labor based structure to
knowledge based one, they should improve their capacity and competition.
As a context of incorporating organizational learning and learning through the
life to this process, to get maximum output from the knowledge management process,
libraries as the most important knowledge centers, must be reconstructed in order to
match the needs of information age.
Perceiving and applying of information management in Çorlu scale, the personal
and institutional approaches were determined and the situations and problems of
information and document centers were also scrutinized. While the problems and
solutions of Turkey’s transformation process to the information society were evaluated,
at the same time it was tried to determine the factors and components to contribute to
the process or put forward some suggestions to speed the process up.
Keywords: knowledge, knowledge/information management, information
society, information-document centers, institutional approach, Çorlu.
ii
ÖNSÖZ
İlk insandan bugüne değin önemini hiç yitirmemiş olan bilgi, tarihin hiçbir
döneminde günümüzdeki kadar etkili ve değerli olmamıştır. İlkel toplumda kaba
kuvvetin, tarım toplumunda arazinin, sanayi toplumunda sermayenin yerini bilgi
toplumunda bilgi almıştır. Yeni ekonominin hammaddesi ve en kıymetli ürünü haline
gelen bilgi, kendisiyle birlikte sahibini yani insanı da tüm ekonomik süreçlerin odak
noktasına yerleştirmiştir. Bilgi toplumu ekonomisinin en stratejik silahı insan
beynindeki bilgidir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve Japonya’da yaşanan gelişmelerle
şekillenmeye başlayan bilgi toplumu kavramı, 80’li yıllardan itibaren belli bir ivme
kazanmış, 1989’da internetin keşfi ve iş/yaşam süreçlerine etkin müdahalesiyle
gündemin zirvesine yerleşmiş, oluşturduğu küreselleşme kavramının da katkısıyla
yeniçağa damgasını vurmuş ve adını vermiştir; Bilgi Çağı.
Avrupa toplumu 90’lardan itibaren bu hızlı dönüşümü fark etmiş, bu küresel
yarışta geri kalmamak için tüm dinamiklerini yeniçağın kavramlarıyla besleyecek
önlemler almaya ve bilgi toplumu olma yolunda hızlı adımlar atmaya başlamıştır.
Topluluğun adının Avrupa Birliği olarak değiştirilmesi, küreselleşmenin aşındırıcı,
tehditkar etkilerinden kurtulma ve güç birliği içerisinde bilgi toplumuna dönüşme
çabalarının en bariz göstergelerinden biridir.
Dünya sanayi toplumuna dönüşürken kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan başını
kaldırıp bunu fark edemeyen ve sanayileşme trenini kaçıran Osmanlı Devleti’nin
mirasçısı durumundaki ülkemiz, bir taraftan hala sanayileşme konusunda ciddi
sorunlarla mücadele etmeye çalışırken, diğer yandan da bilgi toplumuna dönüşebilme
sancıları çekmektedir. Geçtiğimiz dönemde istihdam başta olmak üzere, terör, irtica,
yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonomi gibi kavramlarla sürekli başı dertte olan Türkiye
Cumhuriyeti’ni, önümüzdeki dönemde zorlu bir AB uyum ve bilgi toplumuna dönüşüm
süreci beklemektedir. Bu dönüşümün en belirleyici faktörü bilgi yönetimidir. AR-GE,
inovasyon, bilgi ve iletişim teknolojileri gibi jenerik teknolojileri bünyesinde barındıran
iii
yeni küresel ekonomide rekabet avantajı elde edebilmenin yolu, mevcut “know-how”un
değerlendirilerek geleneksel birikimin bilimsel bilgiye dönüştürülmesi, onun da stratejik
bilgiye çevrilerek mikro teknolojilere aktarabilme yetkinliğinden geçmektedir. Bu tez,
Çorlu ölçeğinde elde ettiği verilerden hareketle, ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm
sürecine katkıda bulunabilme amacını gütmektedir.
Tez çalışmasının her aşamasında değerli öngörü ve yönlendirmeleriyle ufkumu
açan tez danışmanım Sayın Doç. Dr. A. Oğuz İCİMSOY’a ve yardımlarını esirgemeyen
diğer hocalarıma teşekkürü borç bilirim. Ayrıca benimle birlikte bu çalışmaya ciddi
emek veren, gayretleriyle beni sürekli teşvik eden ve cesaretlendiren eşime, fikirleriyle
sürekli yanımda olduklarını hissettiren meslektaşlarıma ve gösterdiği sabır ve anlayıştan
ötürü iki yaşındaki oğlum Çağrı Fatih’e de teşekkür ederim.
13.09.2006
Ayşe ÖZDEMİR
iv
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET
i
ABSTRACT
ii
ÖNSÖZ
iii
İÇİNDEKİLER
v
TABLO LİSTESİ
vii
ŞEKİL LİSTESİ
vii
KISALTMALAR
viii
1. GİRİŞ
1
2. BİLGİ
5
2.1. Bilginin Tanımı ve İçeriği
5
2.2. Bilgi Çeşitleri
10
2.2.1. Açık Bilgi-Örtülü (Örtük) Bilgi
10
2.2.2. Bireysel Bilgi - Örgütsel Bilgi
14
2.2.3 Bilimsel Bilgi ve Stratejik Bilgi
17
2.2.3.1. Stratejik Bilgi Türleri
19
23
3. BİLGİ TOPLUMU
3.1. Yeni Bin Yılın Yeni Toplumu
23
3.2. Bilgi Toplumunun Bileşenleri ve Temel Nitelikleri
27
3.3. Türkiye’de Bilgi Toplumu Politikaları
31
3.4. Bilgi Toplumu Ekonomisi
41
3.4.1. Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri
46
3.4.1.1. Sayısallaşma
46
3.4.1.2. Küreselleşme
47
3.4.1.3. AR-GE
49
3.4.1.4. İnsan Kaynakları Yönetimi
51
v
3.4.2. Bilgi Ekonomisinin Özellikleri
56
3.4.3. Bilgi Ekonomisi ve Türkiye
58
3.5. İnternet; Küresel Bilgi Platformu
59
4. BİLGİ BİLİMİ
71
4.1. Bilgi Biliminin Tanımı ve İçeriği
71
4.2. Bilgi Bilimciler
73
4.3. Bilgi işçileri
73
4.4. Temelini Bilgi Bilimine Dayandıran Disiplinler
76
4.4.1. Kütüphanecilik
76
4.4.1.1. Kütüphanenin Tanımı
76
4.4.1.2. Kütüphanenin Tarihi Gelişimi
77
4.4.1.3. Kütüphane Türleri
80
4.4.1.4. Elektronik Kütüphaneler
85
4.4.1.5. Kütüphanecilik Bilimi
87
4.4.1.6. Bilgi Toplumunda Kütüphaneler ve Sorunları
92
4.4.1.7. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Kütüphaneler
94
4.4.1.7.1. AB’nin Eğitim ve Kültür Programları
95
4.4.1.7.2. AB’nin Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Programları
98
4.4.2. Arşivcilik
100
4.4.2.1. Arşivin Tanımı
100
4.4.2.2. Arşivciliğin Tarihçesi
102
4.4.2.3. Arşivcilik Bilimi
108
4.4.2.4. Arşivcilik Eğitimi
110
4.4.2.5. Arşiv Hizmetlerinin Önemi
115
4.4.2.6. Arşiv Türleri
118
4.4.2.7. Dijital Arşivler
121
4.4.3. Belge Yönetimi
123
4.4.3.1. Belge Yönetimi Nedir?
126
4.4.3.2. Belge Yönetimi ve Arşivcilik
132
4.4.4. Enformasyon Yönetimi
133
4.4.4.1. Enformasyon Yönetim Sistemleri
vi
140
150
5. BİLGİ YÖNETİMİ
5.1. Bilgi Yönetiminin Tanımı ve İçeriği
150
5.2. Bilgi Yönetiminin Tarihçesi
157
5.3. Bilgi Yönetimi Süreçleri
158
5.4. Bilgi Yönetimi ve Entelektüel Sermaye
170
5.5. Bilgi Yönetimi ve Örgütsel Öğrenme
179
5.6. Bilgi Yönetimi ve Türkiye
186
6. BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIMLAR
189
6.1. Kurum
189
6.2. Kurumsallaşma
189
6.3. Kurumsal Bilgi Yönetimi
196
6.4. Kamu Kurumlarında Bilgi Yönetimi
202
6.5. Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşım; e-Devlet
210
6.5.1. e-Devlet’in Tarihçesi
221
6.5.2. Dünyada e-Devlet
221
6.5.3. Türkiye’de e-Devlet
222
7. BİLGİ YÖNETİMİ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE ÇORLU ÖRNEĞİ
227
7.1. Çorlu’nun Genel Olarak Tanıtılması
227
7.2. İlçenin Sorunları
238
7.3. Anket Sonuçları
238
8. SONUÇ
255
EKLER
260
KAYNAKÇA
268
vii
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 1 :
Bilgi Yönetimi Tanımları
137
Tablo 2 :
Enformasyon ve Bilgi Yönetimi Arasındaki Farklılıklar
137
Tablo 3 :
Enformasyon Yönetimi Uygulamaları/Yazılımları
149
Tablo 4 :
Geleneksel ve e-Devlet Anlayışlarının Karşılaştırılması
213
Tablo 5 :
Çorlu Sağlık Tesisleri
233
Tablo 6 :
Çorlu Sanayisinin Sektörel Dağılımı
235
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
Şekil 1 :
e-Devletin Temel Unsurları
Şekil 2 :
Geleneksel ve e-Devlet Yapılanmalarında Vatandaş, Kurumlar
211
ve Bilgi Sitemleri Etkileşimi
viii
212
KISALTMALAR
AB
:Avrupa Birliği
ABD
:Amerika Birleşik Devletleri
AEGEE
:Association des Etats Généraux des Etudiants de l'Europe
(Avrupa Öğrencileri Forumu)
a.g.e.
:Adı geçen eser
a.g.m.
:Adı geçen makale
AR-GE
:Araştırma-Geliştirme
ASB
:Avrupa Serbest Bölgesi
ATASE
:Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı
ay. es.
:Aynı eser
b.
:baskı
BİM
:Bilgi İşlem Merkezi
bkz.
:Bakınız
BTYK
:Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu
B2B
:Kurumdan Kuruma Satış (Business to Business)
B2C
:Kurumdan Müşteriye Satış (Business to Consumer)
C.
:Cilt
C2C
:Müşteriden Müşteriye Satış (Consumer to Consumer)
CD-ROM
:Veri Depolama Diski (Compact Disc Read Only Memory)
CERN
:Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi
çev.
:Çeviren
DAGM
:Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
DDS
:Desimal Dosyalama Sistemi
der.
:Derleyen
diğ.
:Diğerleri
DMO
:Devlet Malzeme Ofisi
DPT
:Devlet Planlama Teşkilatı
DTCF
:Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
DVD-ROM
:Dijital veri depolama diski (Digital Video Device Read Only Memory)
ix
EBYS
:Elektronik Belge Yönetim Sistemleri
EDI
:Elektronik Veri İletişimi
EFT
:Elektronik Fon Transferi
EGM
:Emniyet Genel Müdürlüğü
ESİD
:Elektronik Sanayici ve İşadamları Derneği
GPS
:Küresel Konum Belirleme Sistemi (Global Positioning System)
GPRS
:General Packet Radio Service
GSM
:Global System for Mobile Communications
GSMH
:Gayrı Safi Milli Hasıla
haz.
:Hazırlayan
HDD
:Sabit Disk (Hard Disc Drive)
IMF
:Uluslararası Para Fonu
IRCICA
:Research Centre for Islamic History, Art and Culture
İ.Ö.
:İsa’dan Önce
İ.S.
:İsa’dan Sonra
JRC
:Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Center)
KOBİ
:Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
LAN
:Yerel Ağ (Local Area Network)
MARC
:Machine Readable Catologing
md.
:Madde
MEB
:Milli Eğitim Bakanlığı
MERNİS
:Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi
MGK
:Milli Güvenlik Kurulu
MOTOP
:Nakil Vasıtaları Vergi Daireleri Motorlu Taşıtlar Otomasyon Programı
MS SQL
:Microsoft Veri Tabanı Programı
OECD
:Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
off-line
:Çevrimdışı
on-line
:Çevrimiçi
POS
:Kredi kartı slip cihazı (Point of Sale)
R.G.
:Resmi Gazete
S.
:Sayı
s.
:Sayfa
x
SBE
:Sosyal Bilimler Enstitüsü
SEKA
:Selüloz ve Kağıt Fabrikası (Kocaeli)
ss.
:Sayfadan sayfaya
STK
:Sivil Toplum Kuruluşu
TBD
:Türkiye Bilişim Derneği
TCP/IP
:İnternet Veri Transferi protokolü
TEM
:Trans Euro Motorway; Devlet Otoyolu
TKD
:Türk Kütüphaneciler Derneği
TODAİE
:Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
TPOAŞ
:Türkiye Petrolleri Ortaklığı Anonim Şirketi
TTGV
:Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
TUENA
:Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Planı
TÜBA
:Türkiye Bilimler Akademisi
TÜBİTAK
:Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
t.y.
:Tarih yok
UNCTAD
:Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı
UNESCO
:Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
USD
:ABD Doları
vb.
:ve benzeri
vd.
:ve devamı
vs.
:ve saire
VEDOP
:Vergi Dairesi Otomasyon Projesi
WAN
:Geniş Alan Ağı (Wide Area Network)
www
:world wide web
yay.
:Yayınları
yay. haz.
:Yayına hazırlayan
YBS
:Yönetim Bilgi Sistemi
xi
1- GİRİŞ
İnsanlık ailesi ilkel toplumdan günümüze kadar iki büyük değişim ve dönüşüm
potasından geçmiştir. İlk insandan bu yana sürekli bir devinim ve ilerleme içinde
bulunan sosyal yapı, bundan on iki bin yıl kadar önce ilkel toplumdan tarım toplumuna
geçmiş, göçebelik yerini yerleşik düzene terk etmiştir. Tarım toplumunun kendi kavram
ve kurumlarını oluşturması yüzyıllar almıştır. Matbaanın keşfinden yarım yüzyıl sonra
Avrupa’da bilim ve felsefede akıl ve bilgi kavramlarının ön plana çıkmasıyla
Aydınlanma Çağı başladı. Rönesans da bu dönemde kendini göstermiş ve evrensel
değer yargılarını değiştirmiştir. Ortaçağ skolastik felsefesinin yıkılması, özgür düşünce
ve pozitif bilim kavramlarının ön plana çıkmasıyla insanlık bir dizi reform ve bilimsel
gelişmeye tanık olmuştur. 1789 Fransız İhtilali ve sanayi devrimi, beraberinde burjuva
ve işçi sınıfını oluşturdu. Ekonomi tarımdan sanayiye kaydı. Yaşam standartları
yükselirken, köy hayatı yerini şehirlere bırakmaya başladı. 20. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren bu hızlı gelişme bilimsel devrimle eşzamanlı bir küresel dönüşüm olarak
kendini göstermeye başlamıştır. Bu dönüşüm süreçlerini dalga olarak niteleyen ünlü
Gelecek Bilimci Alvin Toffler, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki yıllarda
sanayileşme dalgası en üst noktasına vardığında, tam olarak ne olduğu anlaşılamayan,
ancak her şeyi etkisi altına alan bir üçüncü dalganın başladığını söylemektedir.1
Yüzyılın sonlarına doğru artık üretim ekonomisi bilgi ekonomisine, kol gücü beyin
gücüne ve sanayi işçisi de bilgi işçisine dönüşerek bu değişim ve dönüşüm
tamamlanmış oldu. Artık yeni bir çağın başlamakta olduğu herkesçe kabul edilen bir
gerçektir.
Peter F. Drucker, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra ortaya çıkmaya
başlayan bu gelişme sonucu oluşan toplumu Kapitalist Ötesi Toplum olarak
adlandırmaktadır. Yeni toplumun üretim araçları sermaye, emek ya da doğal kaynaklar
değil bilgidir ve bilgi olacaktır.2 Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda
1 Alvin Toffler, Üçüncü Dalga, çev. Ali Seden, İstanbul: Altın Kitaplar, 1981, s.32-33.
2 Peter F. Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, çev. Belkıs Çorakçı, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1994, s.16.
ise sermaye sahibi işverenler gücü ellerinde bulundurmaktaydılar. Oluşan yeni
toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır. 3
Kapitalist ötesi toplum, enformasyon toplumu, bilgi toplumu gibi isimlerle
anılan bu yeni toplum; küresel düzlemde kendi ekonomisini tüm kavram, kurum ve
dinamikleriyle oluşturmuştur. Bilgi ve iletişim teknolojileri, nanoteknoloji gibi mikro
teknolojiler, AR-GE, inovasyon, küresel rekabet gibi kavramlar bu yeni ekonominin
jargonudur. Günümüzde içinde ülkemizin de bulunduğu, bilgi toplumuna dönüşüm ve
küresel rekabet yarışında bu pastadan pay alma mücadelesi amansızca devam
etmektedir. Yeni ekonominin en önemli üretim aracı ve ürünü bilgidir. Dolayısıyla
bilgiyi kontrol edebilen, yönetebilen, stratejiyle donatıp iş ve üretim süreçlerine
uyarlayabilen ülkeler bu yarışta başı çekecektir.
Tezin amacı; her yönüyle ülkemiz genel yapısının bir prototipi olmaya aday olan
Çorlu’da bilgi ve belge yönetimi ile enformasyon ve belge merkezleri konumundaki
kütüphane ve arşivlerle ilgili kişisel ve kurumsal yaklaşımları saptamak, elde edilen
verileri ülke geneline uyarlayarak bilgi toplumuna dönüşüm sürecinin önündeki
engelleri ortadan kaldırmaya yarayacak veya süreci hızlandıracak öneriler üretmektir.
Çalışma kapsamında Çorlu’da mevcut kamu kurumları, yerel yönetimler, meslek
odaları, STK’lar ile reel sektörde faaliyet yürüten sanayi kuruluşlarındaki bilgi ve belge
merkezleri incelenerek bu merkezlere ve bunların çekim alanına giren kavramlara
yönelik bakış açıları ve yaklaşımlar tespit edilmeye çalışılmıştır.
Tezin hipotezi; ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm potansiyelinin çok yüksek
olduğu, ancak bu potansiyeli harekete geçirecek dinamiklerde birtakım arızalar
bulunduğudur. Bu arızaların bir kısmı kültürle, özellikle örgüt kültürüyle yakından ilgisi
bulunan, diğer bir kısmı; yine aynı kaynaktan beslenen fakat daha çok bürokratik direnç
ya da tutuculuk olarak nitelendirilen, kamusal yanı ağır basan sosyal problemlerdir. Söz
3 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18.
2
konusu arızaların önemli bir bölümü de eğitim sisteminin pratiğe ve sorgulamaya önem
vermeyen aşırı ezberci, teorik karakterinden kaynaklanmaktadır.
Tezin sınırlılıkları bilgi yönetimi konusunun, hakkında yazılıp söylenen çok şey
olsa da henüz ülkemizde çok yeni bir alan olması, ülke geleceğimiz için hayati önem arz
etmesi nedenleriyle, klişeleşmiş sözler yerine daha reel ve pratik olarak algılanabilmesi
için bilgi yönetimi kavramının kapsamı içinde kalan konularda ayrıntılı bilgi verme
ihtiyacı doğmuştur. Bölüm sonlarında gerekli görüldükçe mukayeseli değerlendirmeler
yapılmaya çalışılmıştır.
Tez konusu doğrultusunda bilgi-belge yönetimi ve merkezlerinin mevcut
durumu, bu kavram ve kurumlara kişisel ve kurumsal yaklaşımlar Çorlu ölçeğinde ele
alınmış, örnekleme yöntemiyle elde edilen veriler ışığında ülkemizin bilgi toplumuna
dönüşüm çabalarının mevcut durumu ve geleceğine dair ipuçları saptanmaya
çalışılmıştır.
Ayrıca bilgi ve enformasyon kavramlarına sözcük değil, terim olarak
yaklaşmaya özen gösterilmiş, kavram kargaşasına neden olmamak için enformasyon;
sadece nesne olarak bilgi karşılığı kullanılmıştır.
Tez altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde bilginin tanımı ve içeriği, bilgi
çeşitleri, özellikle örtük bilgi, bilimsel bilgi ve stratejik bilgi türlerinin önemi
vurgulanmıştır. İkinci bölümde bilgi toplumu kavramı, tarihsel süreci, günümüze
yansımaları, yaşamın her alanında oluşturduğu bu yeni paradigma; içeriği, bileşenleri ve
özellikleriyle incelenmiştir. Özellikle VIII. Plan döneminden bu yana sancısını
çektiğimiz bilgi toplumuna dönüşüm çabalarının profili çıkarılarak eleştiri ve öneriler
getirilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde Bilgi Bilimi ve temelini bu bilime dayandıran
disiplinler olarak Kütüphanecilik, Arşivcilik, Enformasyon Yönetimi ve Belge
Yönetimi kavramları irdelenmiş, dünya ve ülkemizdeki durum mukayeseli olarak
gözden geçirilerek çeşitli eleştiri ve öneriler sunulmuştur. Dördüncü bölümde Bilgi
Yönetimi; içeriği, felsefesi, tarihi ve süreçleri açısından ele alınarak, entelektüel
sermaye ve örgütsel öğrenme bileşenleriyle birlikte incelenmiştir. Beşinci bölümde
3
konuyla ilgili kurumsal yaklaşımlar muvacehesinde kamu kurumlarının yeniden
yapılanma sorunlarına ve bu sorunların temelinde yatan hiyerarşi karakterli bürokratik
kültürün oluşturduğu direnç merkezleri ve bunların ortadan kaldırılabilmesi için
yapılabilecekler öneri şeklinde sunulmuştur. Son bölümde ise Çorlu ile ilgili bilgi
verilmiş, niçin Çorlu’nun seçildiği açıklanmış, Bilgi Yönetimi, bilgi ve iletişim
teknolojileri, bilgi-belge merkezleri, arşiv ve kütüphane konularına olan yakınlık ve
yatkınlık, bunların politika ve felsefesinin tespitine yönelik olarak gerçekleştirilen
anketlerin sonuçları detaylı olarak değerlendirilmiştir.
Amaca ulaşmak için betimleme yöntemi ve veri toplama amaçlı, gözlem ve
görüşme teknikleri, çoktan seçmeli ve yorumlu anket soruları kullanılmıştır. Anket
çalışmasında özellikle ucu açık ve yoruma müsait sorular tercih edilmiş, bu şekilde
muhatabın ilgi ve merakı çekilerek konuları sorgulaması sağlanmıştır. Ayrıca kitap,
katalog, süreli yayın, internet gibi pek çok alanda taramalar yapılmış, konu henüz çok
yeni olmakla beraber oldukça fazla miktarda bilgi kaynağına ulaşmak zor olmamıştır.
Konunun uzmanı pek çok bilim adamımızın eserleri yanında, Davenport, Prusak,
Drucker, Nonaka gibi yabancı bilim adamlarının eserlerinden de yararlanılmıştır. Başta
Google olmak üzere, Bilgi Yönetimi web sitesi, DPT, Bilişim Şurası ve TÜBİTAK web
siteleri en çok yararlanılan kaynaklar arasındadır.
Tezin, bilgi toplumuna dönüşüm hamlemiz önünde engel teşkil eden
problemlerin çözülmesinde bir nebze de olsa katkısının olabilmesi ayrıca, başta bilgibelge yönetimi olmak üzere konuyla ilgisi olan tüm kesimler tarafından yararlı
bulunması ve bilimsel çalışmalara katkı sağlayabilmesi en büyük dileğimdir.
4
2. BİLGİ
2.1. Bilginin Tanımı ve İçeriği
Bilgiyi genel olarak bilmek fiilinin içeriğini oluşturan öğe ve malzemenin
tamamı
şeklinde
özetlemek
mümkündür.
gözlemleyebildiğimiz soyut bir kavramdır”
4
“Gözle
göremediğimiz
ama
etkilerini
şeklinde tanımlanan bilgi; Güncel Türkçe
Sözlükte; “insan akıl ve zekasının kavradığı temel düşünceler; çalışma, öğrenme, araştırma veya
gözlem yolu ile elde edebileceği gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat, vukuf, kurallardan
yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam”
5
olarak açıklanmaktadır. Hançerlioğlu bunlara
ilim, irfan ve marifet kelimelerini de eklemektedir.6
Bilgi kelimesinin karşılıklarının yaklaşık tamamı Arapçadan dilimize geçen
kelimelerdir. Latince karşılığı cognitio olan bilgi, batı dillerine de bu kökten geçmiştir.
Örneğin İngilizcede bilgi kelimesinin karşılığı cognition’dır. Ancak İngilizler bunu;
idrak, algılama, kavrama anlamında kullanmaktadırlar.7 Bilgi karşılığında ise knowledge
kullanılıyor. Nesne olarak bilgi karşılığında ise information kelimesini kullanıyorlar. Bu
kelimenin kökü de yine Latince olup, informatio yani biçimlendirme, haber verme
demektir. Her üç kelimenin karşılığı Türkçede bilgi sözcüğüdür.
Türkoğlu bilgiyi, kullanıcının amacına ve yeteneğine bağlı olarak öğrenmeyi
mümkün kılan olgu, bir örgütün etkin hareket edebilme yeteneği, çözümleme ve
yorumla geliştirilen haber olarak tanımlamaktadır.8
Bilgi genel anlamda; düşünme, yargılama, akıl yürütme, okuma, araştırma,
gözlem ve deney sonucunda elde edilen düşünsel ürün ya da öğrenilen şeydir. Öğüt’e
göre bilgi, toplanmış, organize edilmiş, yorumlanmış ve belli bir yöntemle etkin karar
vermeyi gerçekleştirmek amacıyla ilgili birime sevk edilmiş, belirli bir amaç
4 Mustafa Uç, “Entelektüel Sermaye Ve Unsurları”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (21 Temmuz
2006)
5 TDK Güncel Türkçe Sözlük, http://tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=bilgi, (14 Şubat 2006)
6 Orhan Hançerlioğlu, “Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976.
7 Birsen Çankaya ve diğerleri, Fono İngilizce Büyük Sözlük, İstanbul: Fono Yayınları, 2002, s.181.
8 Recep Türkoğlu, “Bilişim Teknolojilerinden Bilgi Yönetiminde Yararlanma Düzeyi”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=615, (17 Şubat 2006)
5
doğrultusunda süreçlenen, yararlı biçime dönüştürülmüş ve kullanıcıya değer sağlayan
verilerdir.9 Barutçugil bilgi için; insanın etrafında olup bitenleri tam ve doğru olarak
kavramasını sağlayan kişiselleştirilmiş enformasyon tanımlaması yapar. Buna göre bilgi
kendini düşünceler, öngörüler, sezgiler, fikirler, alınan dersler, uygulamalar ve yaşanan
deneyimler şeklinde gösterir.10 Yazara göre bilgi; veri, enformasyon, bilgi ve bilgeliğe
doğru yükselen bir piramide benzemektedir. Piramidin en tepesinde yer alan bilgelik;
bilginin sentez yoluyla tam anlamıyla bütünleştirilmesi ve sindirilmesi durumudur.
Kişisel bir kimya olduğu belirtilir.11
Tonta, Kuçuradi’nin bazı Avrupa dillerinde bilgi teriminin hem bilme etkinliğini
hem de bu etkinlik sonucu elde edilen çıktıyı tanımlamak için kullanıldığını ve insanlara
ait bir etkinlik olan bilginin algılama, anlama, düşünme, yargılama, yorumlama,
açıklama, doğrulama, değerlendirme vb. gibi iç içe geçmiş birçok etkinlikten oluştuğuna
işaret ettiğini söyler.12
Von Krogh, Ichıjo ve Nonaka; bilginin gerekçelendirilmiş gerçek inanç
olduğunu ifade etmekte ve devamında şöyle demektedirler: Kişi kendi inançlarının
doğruluğunu dünyaya ilişkin gözlemlerine dayanarak gerekçelendirir. Bu gözlemler
kişiye özgü bakış açısına, kişisel duyarlılık düzeyine ve bireysel deneyimlere dayanır. 13
Bu tanıma göre bilgi; doğru olan bir şey olmaktan çok gerçeğin tanımlanmasıdır.
Zaim’e göre bilgi, beyinde ortaya çıkıp uygulamaya geçirilen, belli bir düzen
içindeki tecrübe, değer, enformasyon ve uzmanlık görüşünün esnek bir bileşimidir.14
Bilgi üzerindeki karışıklığı gidermek için tanımlamaya bilgi skalasından
başlamak gerektiğini vurgulayan Barutçugil’e göre bilgiden söz edilirken skalanın en alt
9 Adem Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, 2.b. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003, s.9.
10 İsmet Barutçugil, Bilgi Yönetimi, İstanbul: Kariyer Yayıncılık, 2002, s.10.
11 Barutçugil, Bilgi Yönetimi, s.60.
12 Yaşar Tonta, “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları”,
http://72.14.221.104/search?q=cache:80HBE62N_cEJ:www.acik- erisim.hacettepe.edu.tr:8080/dspace/bitstream (16 Temmuz 2006)
13 George Von Krogh, Kazuo Ichıjo, Ikujıro Nonaka, Bilginin Üretimi, çev.Günhan Günay, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2002,
s.16.
14 Halil Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, İstanbul: İşaret Yayınları, 2005, s.69-70.
6
basamağında bulunan işlenmemiş bilgi anlamındaki veri veya orta basamaktaki
herhangi bir biçimde işlenmiş ve iletilen veri anlamındaki enformasyon ya da en üst
basamakta bulunan akıl süzgecinden geçmiş, kişisel algı, duygu, sezgi, deneyim,
gözlem, değerler, yükümlülükler ve üretim sonuçlarıyla birleştirilmiş, iş süreçlerinde
kullanılmaya hazır bilgiden söz ediliyor olabilir.15
Öğüt bu skalayı; veri (data; ham, işlenmemiş gerçekler ya da izlenimler), bilgi
(information; karar alma sürecini etkileyecek biçimde işlenmiş, veriler) ve üst bilgi
(knowledge; belirli bir amaca yönelik bilginin çeşitli analiz ve tasnif işlemlerinden
geçirilerek ileride kullanıma elverişli hale getirilen ve yorumlama ile elde edilen bilgi)16
şeklinde ifade etmektedir.
Yücel konuyu; veri; ham olgular, rakamlar ve detaylar, enformasyon; verilerin
yararlı, anlamlı ve organize edilmiş hali, bilgi ise bir enformasyon grubu ve bunun en
uygun şekilde nasıl kullanılabileceğinin anlaşılabilmesi17diye özetler.
Kalkan; bilginin doğru anlaşılması için veri ve enformasyondan farkının
bilinmesi gerektiğini, verinin olaylar hakkında birbirinden ayrı, nesnel gerçekleri ifade
ettiğini, çeşitli olguların her türlü gösterimini içerdiğini, genellikle ham bilgi, analiz
edilmesi ve daha ileri süreçlerde kullanılabilir hale getirilmesi gereken bir ön malzeme
olduğunu belirtir. Enformasyonun, belirli bir amaç doğrultusunda düzenlenmiş bir veri
kümesini, genellikle belge şeklinde veya görsel ya da işitsel olan bir mesajı ifade
ettiğini, bilginin, ise anlamlı enformasyon olarak nitelendirilebileceğini18 söylemektedir.
Zaim de bunu teyiden veriyi ham gerçekler, enformasyonu organize edilmiş
veriler kümesi, bilgiyi ise anlam kazanmış enformasyon olarak ifade etmektedir.19
15 Barutçugil, Bilgi Yönetimi, s.10.
16 Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, s.10.
17 İsmail Hakkı Yücel, Türkiye’de Bilim Teknoloji Politikaları Ve İktisadi Gelişmenin Yönü, Ankara: DPT Yayınları, 2006, s.79.
18 Veli Denizhan Kalkan, “Örgütsel Öğrenme Ve Bilgi Yönetimi Kesişim ve Ayrışma Noktaları”,
http://www.e-sosder.com/dergi/1622-36.pdf, (17 Temmuz 2006)
19 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.71.
7
Odabaş Beijerse’e atfen; genel hatları ile bilginin, sistem tabanlı enformasyon
(information) ve insan bilincine dayalı bilgi (knowledge) olarak iki tür altında
değerlendirildiğini, Beijerse tarafından bilginin, sistem tabanlı açık bilgi ve insan
bilincine dayalı örtük bilgi şeklinde iki farklı türü olduğunun ifade edildiğini söylüyor.20
Odabaş aynı makalede Setzer’e atfen, verinin insan ya da makine tarafından
yazılmış sembolleri, verilerin bir araya getirilmesi ile oluşturulan anlamlı sembollerin
de enformasyonu oluşturduğunu söyler. Enformasyon genellikle, bir sorunun çözümü,
herhangi bir çalışmanın başlatılması ya da bitirilmesi gibi faaliyetler sonucunda ortaya
çıkarılan verilerin bütününü ifade eder. Bilgi ise herhangi bir konuda insanların
edindikleri enformasyonu yorumlayarak elde ettikleri karar ve yeteneklerdir. Bütün bu
kavramların da üstünde olan akıl, veriden enformasyona, enformasyondan bilgiye ve
bilgiden de yeteneğe dönüşen sürecin en uç noktasını oluşturur. Yazara göre; çeşitli
bilgilerin bir araya getirilmesi ve yorumlanması ile farklı bir bilgi oluşturulması, bilgi
kavramının en üst noktası olan akıl evresinde gerçekleştirilmektedir.21
Sağsan’a göre bilgi; bilinen her şeydir. Buna göre bilme sonucunda ortaya çıkan
somut veya soyut gerçekler, bilgimizi oluşturur.22
Barca’ya göre enformasyonun işlenmesi sonucu doğan bilgi; kurulu bir evrenin
gerçekliğini ifade eder, evrenseldir, objektiftir, transfer edilebilir ve problem çözme
yetkinliği kazandırır.23
Çapar’a göre yaşamın her alanına dayanak oluşturacak eylemlerin kaynağını
teşkil eden bilginin temelini veri ve enformasyon oluşturur. Bilgi, enformasyonun
20 Hüseyin Odabaş, “Bilgi Yönetimi Sistemi,” www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc,
(7 Haziran 2006)
21 Odabaş, a.g.m.
22 Mustafa Sağsan, “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi Ve Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Bilgi Ve Belge Yönetimi
Bölümü”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=442, (16 Mart 2006)
23 Mehmet Barca, “Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145, (12 Temmuz 2006)
8
rasyonel bir biçimde akıl süzgecinden geçmesi ve yorumlanması ile ortaya çıkar.24 Bu
bağlamda Alkan’a göre bir kişi için bilgi olan, bir başkası için hâlâ enformasyon
özelliği taşıyabilir. Enformasyon henüz kişinin akıl süzgecinden geçmemiş, yorumlanıp
özümsenmemiş, dolayısıyla bilgi olarak beynine yerleştirilmemiştir.25
Enformasyon ve bilgi arasındaki temel fark: bir olguya ait bir şeyler bilmek
enformasyonu, o olgunun bir değişime nasıl tepki göstereceğini bilmek ise bilgiyi ifade
eder. Yani bilgi bir olgu hakkında bir şeyler bilmenin ötesinde bilişsel bir süreçten
geçirilerek bu enformasyonu yargıya dönüştürmeyi de gerektirmektedir. Bu süreç
tamamen özneldir. Bilgiyi enformasyondan ayıran temel özellik; ortam, hafıza ve
bilişsel sürecin kombinasyonudur. Bu bilişsel süreci etkileyen tecrübe, kabiliyet, kültür,
karakter, kişilik, duygular, sezgiler, algılar, güdüler, eğitim, ortam gibi pek çok faktör
vardır. Bilgi; yukarıda bahsedilen bilişsel sürece bunların da katılımı sonucu ortaya
çıkan savunulabilecek doğru inançlar ve yargılar olarak tanımlanabilir.
Görüldüğü gibi bilgi her ne kadar soyut ve jenerik bir kavram olsa da pek çok
açıdan ele alınabilen, soyut veya somut anlam ve fonksiyonlar yüklenebilen temel bir
olgudur. İnsanlık kadar eski bir maziye sahip olan bilgi; ilk insanın ussal ve düşünsel
yeteneği ile insanlığın gündemine gelmiş, yaşamın her alanında önemli yer işgal etmiş,
tarihten günümüze gelindikçe de önemi giderek artmıştır. İnsanlık tarihinin çeşitli
dönemlerinde soyluluk, bilek gücü, asker sayısı, arazi sahipliği, ekonomik üstünlük ya
da silah üstünlüğü gibi kavramlar güçlü kabul edilmenin önemli göstergeleriyken
günümüzde gerek bireysel, gerek sosyal, gerekse uluslararası platformlarda gücün
kaynağı bu etkenlerden hızla uzaklaşmakta ve bilgiye doğru yönelmektedir. Artık
bilgiyi stratejiyle yoğurup teknolojiye çevirebilenler, rakiplerine karşı gücü elinde
tutmakta ya da onlardan bir adım daha önde olabilmektedir.
24 Bengü Çapar, “Bilgi Yönetimi: Nasıl Bir İnsangücü?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257, (31 Ocak
2006)
25 Nazlı Alkan, “Tıp ve Sağlık Kuruluşlarında Bilgi Yönetimi”, ÜNAK’03-Bilgiye Erişimde Değişen Yollar ve II. Tıbbi Bilgi
Yönetimi ve Teknolojileri Sempozyumu, 25-27 Eylül 2003, Başkent Üniversitesi, [Ankara: 2003.]
9
2.2. Bilgi Çeşitleri
Bilgi farklı şekil ve formlarda karşımıza çıkabilmektedir. Burke, Gurvitch’in;
algısal, toplumsal, gündelik, teknik, siyasal, bilimsel ve felsefi olmak üzere yedi tür
bilgi ayrımladığını söylemektedir.26
Bilgi kavramının soyut ve yayılgan yapısı nedeniyle her alana nüfuzu, bilgiye
pek çok açıdan bakılması ve yine pek çok farklı yaklaşımlarla kategorize edilmesi
sonucunu doğurmaktadır. Özellikle bilgi yönetimi alanında yapılan teorik ve pratik
çalışmaların sayısı arttıkça, bilginin sağlanması, üretimi, saklanması, paylaşımı ve
kullanımı gibi çeşitli süreçlerde bilgi, farklı yönleriyle farklı algılama ve tanımlamalarla
karşılaşmaktadır. Bilgi yönetimi açısından bilginin türleri dört faklı boyutuyla ele
alınmaktadır. Bunlar; bilgi kuramı açısından açık ve örtülü bilgi, beşeri bilimler
açısından bireysel ve sosyal bilgi, sistematik açıdan dahili ve harici bilgi, stratejik
açıdan kaynak, kapasite ve vizyon bilgisidir. Ancak bilgi yönetimi literatüründe en
yaygın olarak kullanılan bilgi türlerinin sınıflandırılması örtülü-açık bilgi ayırımı ile
bireysel-örgütsel bilgi ayırımıdır.27 Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, bilgi
tasnif çalışmalarının farklı disiplinler tarafından farklı bakış açılarıyla ele alınmış
olmasıdır. Bilgi, yapısı gereği her alana rahatlıkla nüfuz edebilmektedir. Bu nedenle
onlarca farklı tasnife tabi tutulması yadsınamaz. Ancak, bilgi sınıflandırma
çalışmalarında konunun uzmanları genel olarak bilginin açık-örtülü bilgi ve bireyselsosyal (örgütsel) bilgi şeklinde tasnif edilmesi konusunda, isimlendirme ve bu bilgi
türlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin tanımlanması ve yorumlanması gibi bazı
detaylar dışında ittifak etmişlerdir.
2.2.1. Açık bilgi-Örtülü (Örtük) Bilgi
Bilgi, insanın bildiği, idrak ettiği, vakıf olduğu malumatın tamamıdır. Doğal olarak
başlangıçta enfüsidir yani içseldir, henüz dışa vurulmamıştır. Buna örtülü bilgi diyoruz.
Örtülü bilgi duyulara, hareket becerilerine, bireysel algılamalara, fiziksel deneyimlere,
sağduyu kurallarına ve sezgilere bağlı olması hasebiyle oldukça şümullü, gizemli ve
zengin içeriklidir. Son derece öznel olan bu bilgi içeriğinin rakamlara, harflere veya
26 Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, çev. Mete Tunçay, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004, s.14.
27 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.73-74.
10
başkaca nesnelere, formüllere ve şekillere dökülerek açıklanması, kodlanması,
yönetilebilir ve kullanılabilir hale gelmesiyle artık açık bilgiye dönüşmüş olur. Ancak
yine de şunu belirtmekte yarar var ki; örtülü bilginin net olarak, tüm detaylarıyla ortaya
konulması her zaman mümkün olmayabilir. Aralarında örtülü bilginin ifade
edilebilirliği konusunda bazı farklı değerlendirmeler olmakla birlikte, uzmanların
konuya ana hatlarıyla bakışı bu yöndedir.
“…kelimelere dökülebilen, formüllerle, şekillerle veya rakamlarla ifade edilebilen, nesnel belirli bir kişiye özgü olamayan ve sahibinden bağımsız- bilgiye “açık bilgi” denilmiştir. Buna
karşılık kişilerin zihinlerinde olan, bildikleri ancak çoğu zaman ifade edemedikleri bilgiye ise
“zimni bilgi” veya “örtülü bilgi” adı verilmektedir.”
çok zordur. …”
28
“…saklı bilginin başkalarına açıklanması
29
“...bilgi başlıca iki biçimde var olur: Açık bilgi ve saklı bilgi. Açık bilgi sözcükler, sayılar ya da
simgeler biçiminde ifade edilebilir ya da kodlanabilir ve aktarılması, anlatılması daha kolaydır.
Açık bilgi kitaplarla aktarılır, derslerde anlatılır, şemalarla gösterilir. Saklı bilgi ise bir kişinin
deneyim sonucu oluşan sezgileri, inançları, varsayımları ve değerleri ile kişinin o deneyimden
çıkarsamalarından oluşur (ve aktarılması güç olabilir) Saklı bilgi kişinin zihninin arka planında
zihinsel bir parmaklık oluşturur ve yeni deneyimler bu parmaklık arasından geçirilerek anlaşılıp
yorumlanır. Saklı bilgi sıklıkla “insanlar ne kadar çok şey bildiklerinin farkında değil”
cümlesiyle açıklanır; geliştirdikleri dev beceri, enformasyon ve iş yapma yöntemleri dağarcığını
öylesine içselleştirmişlerdir ki, artık bunun farkında olmazlar. Kuruluşların da saklı bilgisi
vardır: Sezgiler, sağduyu, düşünce yapıları, egemenlik alanlarına ilişkin yazılı olmayan kurallar
ve bilinçaltındaki değerler gibi ki bunların büyük bir kısmı kurumsal kültürü oluşturur. Saklı
bilgi otomatiktir ve üzerine düşünülmesi ya da zaman harcanması pek gerekmez”
Çapar’a göre bilgi başlangıçta kişiseldir
30
ve örtüktür. Sosyal amaçlı
kullanılabilmesi için kodlanmalı, açık hale getirilmeli, iletilmeli ve kullanılacak kişi,
grup ya da gruplar tarafından deşifre edilmelidir. Yani bilginin yalnızca kişisel olarak
oluşturulup örtük biçimde kalması yeterli değildir. Aynı zamanda açık hale getirilmesi
28 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.74-75.
29 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, Bilginin Üretimi, s.16.
30 Mark L. Lengnıck-Hall, Cynthıa A. Lengnıck-Hall, Bilgi Ekonomisinde İnsan Kaynakları Yönetimi, çev. Günhan Günay,
İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004, s.84-85.
11
ve yönetilmesi gerekmektedir.31 Kurt ve Ağca ise; örtülü bilgiye yönelik olarak erişim
imkansızlığı ve paylaşım zorluğundan söz ederken; örtülü bilginin erişilmesi mümkün
olmayan, daha özel bir bilgi olduğunu, paylaşılmasının açık bilgiye oranla çok daha zor
olduğunu, önsezi ve kavramanın bu tür bilgiye dahil edilebileceğini belirtir ve
devamında; örtülü bilginin know-how anlamında teknik, inanç, ideal ve değerlerden
oluşan bilişsel anlamda iki ayrı türevinden bahsetmektedirler.32
1966 yılında yazdığı The Tacit Dimension adlı kitabı ile örgüt içinde bilgiyi ilk
defa örtük ve açık olarak ikiye ayıran Macar filozof Polanyi; “bildiğimizi
zannettiğimizden daha çok şey biliyoruz” cümlesiyle aslında üzeri kapalı bir örtük bilgi
tanımı vermiştir. Ona göre örtük bilgi; kişisel, bağlama ilişkin, biçimlendirmesi ve
iletişimde kullanılması zor bir bilgi çeşididir. Açık veya diğer bir adla kodlanmış bilgi
ise daha resmi ve sistematik bir dille iletilebilen bilgidir. Polanyi, kişilerin bilgiyi ancak
kişisel deneyimleri doğrultusunda yaratıp örgütleyerek edindiklerini belirtmektedir.33
Odabaş açık ve örtük bilgi sınıflandırmasına açıklık getirirken, Beijerse’e atfen
örtük bilginin kurumsal da olabileceği vurgusunu yapmaktadır. Buna göre örtük bilgi
genellikle insanların zihinlerinde yerleşik halde bulunur. Ancak, çalışanların erişimine
kapalı olan ve dolayısıyla kurumsal verimliliğe katkı sağlamayan kayıtlı bilgiler de
örtük bilgi olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte örtük bilginin tarifi zordur,
görecelidir, birçok faktöre bağlı olarak karmaşık özellikler sergiler ve bu özellikleri
nedeniyle bu tür bilgileri düzenlemek kolay değildir. Örtük bilgi ile yalnızca insanların
zihninde olan bilgiler değil, aynı zamanda kayıtlı olmasına rağmen erişilemeyen bilgiler
de ifade edilmektedirler. Örneğin her birimde yararlanılabilecek bir veritabanının
yalnızca bazı birimlerin erişimine açık olması, söz konusu veritabanının örtük bilgi
olarak değerlendirilmesine neden olur.34
31 Bengü Çapar, “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması” http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (14
Şubat 2006)
32 Mustafa Kurt, Veysel Ağca, “Bilgi Toplumunda Üretim Faktörü Olarak Bilgi ve Stratejik Kullanımına İlişkin Araştırma”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=185, (15 Şubat 2006)
33 H.Gökçe Dervişoğlu, Stratejik bilgi yönetimi, İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004, 30.s.
34 Odabaş, a.g.m.
12
Odabaş; güç olmakla birlikte bireysel örtük bilginin açık örgütsel bilgiye
dönüştürülmesinin mümkün olduğunu, bu konuda fiziksel temas veya yakınlığın bir
zorunluluk olduğunu, doğrudan gözlem, anlatım, taklit, deneme, karşılaştırma, birlikte
çalışma gibi yöntemlerle bu dönüşümün mümkün olabileceğini ifade etmektedir.35
Örtük bilgi bir belge üzerine kaydedilmiş olsa bile, bu belgeyi okuyan kimse söz
konusu bilgiyi edinemeyebilir. Öyle olsaydı, bir maestronun keman çalma tekniklerini
açıklayan bir kitabını okuyarak en az onun kadar iyi keman çalabilmemiz gerekirdi.
Örtük bilgi buzdağının altındaki kısmına benzetilirken açık bilgi de buzdağının
üstünde kalan kısmını ifade eder. Örneğin Türkiye’nin akarsularının uzunluğu açık
bilgiyi ifade ederken, bir hattatın uzun yıllar içinde edindiği el becerisi ve mesleki
bilgisi örtük bilgiyi ifade eder. Örtük bilgi ve açık bilgiyi birbirinden net hatlarla
ayırmak oldukça zordur. Bilgi dağarcığımızın önemli bir kısmı açık ve örtük bilginin
birbiriyle iç içe olduğu bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önemlisi bu iki
bilgi türünü birbirinden ayırmanın mümkün olmadığıdır. Ayıklamaya kalkışıldığında
her iki tarafın da anlam ve nitelik kaybına uğrayacağı görülecektir. Algılama açısından
mutlaka bir ayrım yapmak gerekirse, örtük bilginin sezgi ve deneyime dayalı, o ana ait
ve pratik, açık bilginin ise daha çok akla ve evrensel kural ve değerlere dayalı, ihtiyaç
anına yönelik ve teorik olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Açık bilginin belli
kişilerin erişimine kapatılması da onu aynı zamanda örtük bilgi tanımlamasına maruz
bırakmaktadır. Şu halde her iki bilgi türü de bireysel veya kurumsal (örgütsel)
olabilmektedir. Örtük bilgi, zor olmakla birlikte belli birtakım metotlarla açık bilgiye
dönüştürülebilmektedir. Örtük bilginin somutlaştırılarak açık bilgiye dönüştürülmesi
sürecine dışsallaştırma denilmektedir. Keza yeni elde ettiğimiz bir bilgi parçasının
özümleme, yorumlama ve yansıtma süreci de açık bilginin örtülü bilgiye
dönüştürülmesi yani içselleştirilmesi anlamına gelmektedir.
35 Odabaş, a.g.m.
13
2.2.2. Bireysel Bilgi - Örgütsel Bilgi
Bireysel bilgi kişiye özgü olan bilgidir. Tecrübeden veya davranıştan
kaynaklanabilir. Tecrübe kaynaklı bilgi gerçeğin çeşitli bakış açılarından ve akıl
süzgecinden geçirilmesiyle oluşur. İçsel ve sübjektif bir bakış açısıyla oluşturulan bu tür
deneyimsel bilgi; öznel bilgidir. Öznel bilginin oluşumunda eşya ve hadiseler kişisel
duygu ve düşüncelerle algılanıp yorumlanır. Bu tür bilginin oluşumunda bireysel içgüdü
ve önyargıların rolü büyüktür. Olay ve objelere daha genel, objektif, evrensel değer
yargıları, pozitif bilimlerin genel kuralları açısından bakılarak oluşturulan bilgi; yapısı
gereği nesnel bilgidir. Davranıştan kaynaklanan bilgi ise daha çok insanların fiziksel
becerilerinin bir ürünü olarak ortaya çıkar. Örgütsel bilgi bireysel bilgiye göre daha
kolektif, objektif, paylaşımcı ve sinerji üretebilecek niteliktedir. Örgütsel bilginin
önemli bir kısmını örgütün bilgi bankası pozisyonundaki know-how oluşturur. Tarihsel
gelişimine baktığımızda aydınlar bazı tür bilgilerin ustalarıdır, ama yapmayı bilme
know-how alanları, bürokratlar, zanaatçılar, köylüler, ebeler ve halk tabipleri gibi
gruplar
tarafından
geliştirilmiştir.36
Günümüzde
özellikle
know-how,
şirket
sermayesinin önemli ve değerli bir bireysel bilgi üretim bölümünü teşkil etmektedir.
Örgütsel bilgi; örgütün sahip olduğu ve örgüte mal olmuş bilgi anlamına gelmektedir. Bireysel
bilgi ise yalnızca belirli bir kişiye ait bilgidir. Örgütsel bilgi, bireysel bilgiye göre çok daha
güvenlidir ve şirket açısından stratejik önemi daha fazladır. Bu bakımdan bireysel bilginin
örgütsel bilgiye dönüştürülmesi bilgi yönetiminin temel amaçlarından biridir. Örgütsel bilgi, bir
örgütteki bireylerin sahip oldukları bilginin toplamının ötesinde bir anlam taşımaktadır. Burada
organizasyon açısından önemli olan husus şirketin sahip olduğu entelektüel sermayeden
sistematik biçimde kolektif bir değer üretebilme kabiliyetidir. Söz konusu kolektif değerin
üretilmesi ve geliştirilmesi günümüz organizasyonlarının başarısı açısından hayati önem arz
etmektedir. Zira organizasyonlar enformasyonu bir girdi olarak alan ve bunları işleyerek bilgi
üreten sistemler olarak ele alınmaktadır. Dolayısıyla burada önemli olan söz konusu sistemde
bireylerin tek tek sahip oldukları bilgiyi ne ölçüde sisteme mal edebildikleridir. Aksi takdirde
kişilerin sahip oldukları bilgi organizasyona mal edilememekte ve bunun sonucunda eğer o kişi
veya kişiler organizasyondan ayrılırsa, şirket en değerli sermayesi olan bilgi sermayesinin bir
bölümünü kaybetmektedir.
37
36 Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, s.14.
37 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s. 77-78.
14
Bilgi her şeyden önce ve başlangıçta bireyseldir. Bireyin zihninde oluşur.
Bilginin ilk tezahürü bireysel örtük bilgi olarak gerçekleşir. Çeşitli süreç ve
aşamalardan geçtikten sonra kolektif olarak algılanıp uygulanabilirliği söz konusu
olduğunda artık açık ve örgütsel bilgiden söz edebiliriz. Örtük bilginin örgütsel bilgiye
dönüşümü; bilimsel bakış açısıyla irdelenmekte, çeşitli yöntemlerle açığa çıkarılmaya
çalışılarak örgütün bilgi üretimine katkısı amaçlanmaktadır.
Toffler, zihin işi olmadan ekonomide hiçbir katma değer veya servetin yaratılamayacağını
söylerken, Drucker ulusların refahının kaynağının beşeri bir şey olan bilgi olduğunu öne sürmüş
ve bilgi işi ile bilgi işçisi terimlerini ilk kez kullanmıştır. Naisbitt ise bilgi çağının en önemli
kaynağının artık sermaye değil bilgi olacağını öngörmüştü. Geçmişte fütüristik yaklaşım olarak
kabul edilen bu öngörüler küreselleşen dünyada birer birer gerçekleşmeye başlamıştır.
Davenport ve Prusak'a göre örgütsel bilgi belli bir düzen içinde deneyimlerin, amaçla ilgili
bilginin ve uzmanlık görüşünün bir araya getirilip değerlendirilmesiyle oluşan bir bileşimdir.
Örgütsel bilgi değerlendirmeyi de içermektedir. Bilgi tıpkı yaşayan bir sistem gibi çevresiyle
ilişkileri sonucunda gelişebilmekte ve değişebilmektedir. Choo'ya göre ise örgütsel bilgi,
örgütsel öğrenme denilen ve bilgi kullanımının son aşaması olan döngünün odak noktasıdır.
38
Örgütsel bilgi ilk insanların sosyalize olmaya ve bu sosyalizasyonun doğal
sonucu olarak birlikte yaşama ve işbirliği ihtiyacının doğmasıyla, istişare ve işbölümü
kavramlarıyla birlikte, bireysel bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasıyla oluşmaya
başlamıştır. Ama çağdaş anlamda örgütsel bilginin kaynağı matbaanın keşfine
dayanmaktadır. Zira matbaanın keşfi Rönesans’ı, Rönesans sanayi devrimini, sanayi
devrimi işbölümü ve kolektif çalışma bilincini, bu bilinç de örgüt, örgütlü çalışma, örgüt
içinde dayanışma, yardımlaşma, iletişim ve bilgi paylaşımı gibi kavramları
doğurmuştur. Örgüt kavramının sendikalaşmanın da katkısıyla siyasallaşarak örgütlü
toplum ve baskı grubu gibi kavramların siyasal yaşama girmesi de yine bu döneme ait
gerçeklerdir. Örgütsel bilgi kavramının bugünkü anlamda ele alınması İkinci Dünya
Savaşı’na kadar uzanır. Günümüze geldiğimizde artık bilgi ve bilgi paylaşımı
kavramlarının baş döndürücü teknolojik gelişmelerin de katkısıyla kurumsallaştığından
hiç şüphe yoktur. En sıradan örgütlenmelerde bile bilgi işleme merkezleri kurulmakta,
38 Nesrin İnce, “Örgütsel Bilgi ve Araştırma”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=619 (1 Şubat 2006)
15
veri tabanı, network gibi kavramlar güncel yaşamın vazgeçilmezleri haline gelmektedir.
Örgütler çok hızlı bir şekilde örtük bilgiyi açık bilgi şekline getirmekte, bunu paylaşıma
açmakta, bilginin paylaşılabilirliği ve pazarlanabilirliğini arttırdıkça rekabet güçlerini de
arttırdıklarına inanmaktadırlar.
Bir organizasyonda bilginin etkin ve verimli kullanımı örgüt içi iletişim ve
işbirliğini hızlandırmakta, bu sürat de örgütsel amaçları gerçekleştirecek yeni bilgilerin
oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Örgüt içinde bilginin kullanımı hızlı bir iletişimle
mümkündür. Birden fazla insan örgütsel iletişimle bir amaç etrafında toplanmakta,
örgüt amaçları doğrultusunda işbirliği yaparak verimli bir şekilde çalışabilmektedirler.
Örgütsel iletişimin amacı bilgi paylaşımı yoluyla rekabet avantajı yakalayabilmektir.
Örgütsel süreçlerin ana maddesi bireysel bilgilerdir. Zira örgüt çalışmalarının
tamamına yakını bireylere ait bilgilerle yürütülmektedir. Örgütsel yapının bunları
sonraki kullanımlar için bir araya getirmesi örgütün belleğini oluşturmaktadır.
Sağsan’a göre örgütsel bilginin üretimi temel olarak beş adımdan oluşmaktadır;
örtük bilginin paylaşılması, fikir veya kavramların üretilmesi, bu kavramların
doğrulanması, prototiplerin (ilk örnekler) inşa edilmesi ve nihayet bilginin çeşitli
düzeylerde ortaya çıkmasıdır. Yani, bireysel düzlemde üretilen bilgi, örgütsel veya
örgüt içinde bir diğer kişi ya da gruba iletişim kanalları sayesinde yayılmakta; işbirliği
yolu ile paylaşılmakta ve örgütsel bilgi üretilmektedir.39
Görüldüğü gibi örgütsel bilginin üretimi örgüt içinde oluşan iletişim ve
sinerjinin bir ürünüdür. Örgüt içinde yaşanan ve gelişen süreçler bir taraftan örgütün
amaçları doğrultusunda çalışmasını sağlarken, bir taraftan da bireylere bilgi üretme ve
paylaşma olanağı sağlamaktadır. Örgütsel bilginin üretilmesinin ana hedefi bu bilginin
örgüt amaçları doğrultusunda kullanılmasıdır. Bunun için örgüt içi iletişim, bilgi akışı
ve bilgi paylaşımı kavramları öne çıkmaktadır.
39 Sağsan, a.g.m.
16
Örgüte değer katan
bilginin kendisi kadar kullanımı da önem taşımaktadır. Bilgiyi
değerlendirerek örgüt amaçlarını gerçekleştirmek üzere başka bilgiler üretecek bireylerin,
bunlardan haberdar olması gerekmektedir. Günümüz örgütlerinde veri tabanları, internet,
intranet, kütüphane ve/veya bilgi merkezleri, örgüt içi bilgi akışının biçimsel kanalları olarak
kabul edilmektedir. Davenport ve Prusak, örgüt içinde bilgiyi dolaşıma sunmanın en uygun ve
güvenilir yolunun, çalışanların bilginin kaynağına ulaşabildikleri bir örgüt yapısı ile
sağlanabileceğini belirtilmektedirler.
40
Burada vurgulanması gereken bir husus da örgütsel bilginin tıpkı bireysel bilgi
gibi örtük bilgi şeklinde de olabileceğidir. Açıklanması ve paylaşımı son derece güç
olan örtük bilginin örgütsel anlamda deşifre edilip paylaşılması da aynı oranda güçtür.
Yine hiçbir örgütte bilgi paylaşımı sınırsız değildir. Genel olarak örgütlerde bilgi
paylaşımı konusunda ana ilke, herkese bilmesi gerekenin, bilmesi gerektiği kadar
bildirilmesidir.
Bu
kısıtlamaya
network
sistemlerinde
kısaca
yetkilendirme
denilmektedir. Örgüt içinde bunun gibi, belli kişi veya kişiler dışındakilerin
ulaşamayacağı bilgiler de örtük bilgi olarak değerlendirilmektedir. Ancak şunu da
önemle belirtmek gerekir ki; kurum kültürünün yapısı gereği, gizli bilgiler bile çoğu
zaman örgüt içinde ve örgüt çalışanları arasında bilinir. Bu zımni bir kabul ve örgütsel
sırrın bir aile ortamı gibi saklanması olarak değerlendirilebilir. Burada önemli olan,
dışarıdan gelen birinin bu tür bilgilere vakıf olmamasıdır.
2.2.3 Bilimsel Bilgi ve Stratejik Bilgi
Yukarıdaki tasnife ek olarak bilimsel bilgi ve stratejik bilgi kavramları hakkında
da bazı notlar düşmekte fayda görüyoruz. Bilgi, özü itibarıyla soyuttur. Kaynağı duyu
ve sezgidir. Akıl süzgecinden geçirildikten sonra bilimsellik kalıbına dökülür. Örneğin
yerçekimi kuvvetinin varlığı sezgiseldir. Ancak bunun akıl ve deneye dayalı bazı
yöntemlerden geçtikten sonra G.m1.m2/F=d2 şeklinde bir formüle dönüşmesi artık
elimizde bilimsel bir bilgi normu oluştuğu anlamına gelmektedir.
Hançerlioğlu bilimsel bilgiyi; yöntemli, nesnel, genel, kesin ve öngörülü bilgi
olarak tarif etmektedir. Nesneldir, çünkü kişiden kişiye değişen bir yorumla
40 İnce, a.g.m.
17
yorumlanamaz, herkes için aynıdır. Geneldir, çünkü özel olaylara değil olaylar
topluluğuna uygulanır, örneğin düşme yasası bütün düşmeler için geçerlidir. Kesindir,
çünkü bilimsel çelişkiye düşmeden aksi ileri sürülemez, örneğin hiç kimse bir taşın
düşmeden havada durduğunu söyleyemez. Öngörülüdür, çünkü olayları önceden
bildirir, örneğin havada bırakılan taş mutlaka yere düşecektir biçiminde açıklar.41
Bilimsel bilgi, nesneler, olaylar veya durumlar hakkında özneye bağlı olmadan
herkese objektif olarak sunulabilecek nesnel, genel, kesin ve öngörülü bilgidir. Başka
bir deyişle bilimsel bilgi objektiftir, gerçeğin aynasıdır. Genel geçer ve evrensel doğru
olarak görülür. Bilişsel süreç, mantıksal çıkarım aracılığı ile gerçeğin açığa
çıkarılmasını sağlar. Yani aynı bilgi başkaları tarafından da aynı yöntemle üretilebilir.
Şu halde bilimsel bilgi; açık, ifade edilebilir, aynısı yapılabilir, kodlanıp paketlenerek
pazarda bir ürün olarak alınıp satılabilir.
Bu özellikleri nedeniyle bilimsel bilginin işletmeler arasında rekabet avantajı
yaratması beklenemez. Bilimsel bilgi, bir işletmenin tekelinde olmayan, kamuya açık ve
standart yöntemler izlenerek başkaları tarafından da üretilebilecek bir bilgi türüdür.
Ancak, bilimsel bilginin kendisi yerine bir süreç olarak karmaşık sosyal ilişkiler, farklı
düşünme tarzları, deneme-yanılma yoluyla oluşmuş tecrübe, araç-gereç, yetenekli bilim
adamları vs. gerektiren bilimsel bilgi yönetimi rekabet avantajı yaratmaya yol açabilir.
Çünkü bilimsel bilgi yönetimi kolay taklit ya da tekrar edilmesi mümkün
olmayan bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda, Batı dünyası ile aramızdaki farkın bir türlü
kapatılamamasının temel nedeni de bilimsel bilgiye sahip olmak değil bilimsel bilgiyi
yönetememek ile açıklanabilir. Bilimsel bilgi transfer edilebilir ama bilimsel bilgi
yönetiminin transferi mümkün değildir veya değer yitirmeden transfer edilemez. Burada
önemli olan husus, profesyonel bir bilgi yönetimi anlayışıyla bilimsel bilginin stratejik
bilgiye dönüştürülmesi ve taklit edilmesinin önlenmesidir. Ancak böyle bir bilgi küresel
rekabet ortamında avantaj veya üstünlük getirebilir. Stratejik bilgi aslında bilimsel
bilgidir. Bilimsel bilgiye strateji giydirilerek dokunulmazlığı sağlanmıştır.
41 Orhan Hançerlioğlu, “Bilimsel Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1976.
18
Açık bilgi işletmeler ve iş çevreleri arasında kolayca dolaşabilir ve elde
edilebilir. Stratejik bilgiyi stratejik olmayan bilgiden ayıran en önemli özellik, uzun
vadede rekabet avantajı yaratabilmesi için işletmeye özgü olması, rakipleri arasında kıt
olması, aynı değerde ikamesinin olmaması, transferi, göçü, elde edilmesi ve
yayılmasının mümkün olmamasıdır. Bilgiye strateji kazandıran, onun bu kripto
özelliğidir. Stratejik bilgi bireylerde ve örgütsel sosyal ilişkilerde yerleşmiş olarak
görülür. Bu tip bilgi, çalışanların kayda geçmemiş iş becerileri, yetenekleri ve iş
yaparken gözlenebilecek davranış şekilleridir. İşletmenin diğer kuruluşlar ile kayda
geçmemiş deneyimleri ve ilişkileri de stratejik bilgi kapsamında yer alır. Günümüz
işletmeleri artık stratejik bilginin önemli bir bölümünü oluşturan örgüt içerisindeki
örtülü bilginin önemli bir rekabet aracı olduğunun farkına varmışlardır. Örtük bilginin
en önemli kısmını oluşturan stratejik bilgi, firmanın pazar değerini arttırmak için
kullanılır ve işletmenin entelektüel sermayesini oluşturur.
İşletmeler bugün, bilgi teknolojilerinin gelişimi ve piyasa değerleri ile defter
değerleri arasındaki önemli farkı keşfetmeleriyle birlikte, bünyelerindeki mevcut
entelektüel varlıkları tanımaya ve geliştirmeye yönelik politikalar ve stratejiler
oluşturmaya yönelmiştir.
Bilgi toplumu ekonomisinde küresel pazarda ayakta kalmanın ötesinde,
sürdürülebilir rekabet avantajı elde etmenin en önemli unsurlarından biri olan stratejik
bilginin bazı çeşitleri ve bunların ne gibi avantajlar sağladığı hakkında yapmış
olduğumuz değerlendirmelerin stratejik bilgi kavramının öneminin daha iyi
anlaşılabilmesi için faydalı olacağını düşünmekteyiz.
2.2.3.1. Stratejik Bilgi Türleri
Pek çok farklı bilgi çeşidinin stratejik bilgi olarak kabulü mümkündür. Bir başka
deyişle stratejik bilginin belli sayıda türünden bahsetmek yerine, stratejik özelliği olan
tüm bilgi türlerini bu kategori altında değerlendirmek daha doğru olur. Aşağıda en sık
rastlanan belli başlı stratejik bilgi türleri örnek olarak verilmiş ve açıklanmıştır.
19
İşaretsel Bilgi
Bilgi ekonomisinde bilginin önemli bir kısmı işaretler biçiminde ifadesini
bulmaktadır. Ancak bu işaretler, biçim değil içerik yoğun bir nitelik taşımaktadırlar.
Üretilen ve yayılan çoğu bilgi yoğun bilişsel bir içerik taşımakta ve dolayısıyla alıcıya
yorumlaması gereken mesajlar sunmaktadır. Bu işaretleri yorumlayarak eyleme
dönüştürmek ve bilgiyi işaretlere dönüştürerek yaymak, bilgi yönetiminin önemli
fonksiyonlarındandır. Bilgi yönetimi her düzlemde değişiklik işaretlerini hızla elde edip
nedensellik yargıları geliştirmeli ve rakipler, müşteriler, ikame mal üreten sektörler,
satıcılar, potansiyel yatırımcılar gibi pazar aktörlerinin davranışlarını gözlemleyerek
haklarında varsayımlar geliştirmelidir. Örneğin, hükümetler maliye enstrümanlarından
birine ağırlık vererek gelecekte nelere öncelik verecekleri işaretini yayarlar.
İşaret bilgilerini değerlendirecek bir erken uyarı sistemi, stratejik kararlar almak
ve eyleme dönüştürmek için şarttır. Bilgi ekonomisinde artan yoğunluk ve hıza rağmen
değişiklikler açık değil oldukça kapalı ve sürprizler biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla, değişimin işaretlerini en kısa zamanda algılamak ve deşifre etmek için
erken uyarı sistemleri zorunlu görünmektedir. Bu uyarı sistemlerinin işlevi, çevreden
gelen veya yayılan bilgi işaret parçalarını hızla elde etmek, yorumlamak ve karşılık
vermek üzere eylemler setini belirlemektir. Bu süreçte hayal, sezgi, spekülasyon,
fantezi, vizyon gibi işin öznel öğeleri ağır basmaktadır. Bilmece çözercesine, görünüşte
ilgisiz parçacıkları yan yana getirip ortaya bir tablo çıkarmak gibi bir çalışma
gerektirmektedir. Her örgüt sistemli bir biçimde yarının dinamiklerini deşifre etmeye
çalışmalı, zayıf işaretleri algılamalı ve yanıt verecek kadar hassas olmalıdır.
Bilgi yönetiminin işlevi, sadece işaret bilgilerini çözümlemek değil aynı
zamanda işaret bilgileri yaratıp yaymaktır. İşaret yaratıp yaymada amaç pazarda işletme
lehine bilgi dolaşımını ve nihayetinde firmanın pazar değerinin artmasını sağlamaktır.
Bilgi ekonomisinde işaret bilgisinin birçok uygulama alanı vardır ve alanlar giderek
artmaktadır. Fiyatlar, markalar, reklamlar, ambalajlar vs. hepsi birer işarettir.
Deneyimsel Bilgi
Deneyimsel bilgide deneme-yanılma veya yapma yolu ile yeni bir bilgi
kategorisinin yani tecrübi bilginin üretilmesi söz konusudur. Deneyimsel bilgi, diğer
20
bilgi kategorilerinden farklı olarak, ancak yaparak, tekrarlanarak ortaya çıkarılabilecek
bir bilgi türünü oluşturur. Bu bilgi türünün elde edilmesi zaman, enerji ve kaynak
gerektirdiği için kolay ve çabuk elde edilemez.
Deneyimsel bilgi 1990’ların birinci yarısında süreç mühendisliği (process
reengineering) ile üretilmekte, iş süreçleri yeniden tasarlanarak verimliliğin artırılması
amaçlanmaktaydı.
Üretim, yönetim, pazarlama,
büyüme
gibi bütün süreçler
rasyonelleştirilerek rakiplerden daha hızlı kümülatif verimlilik arttırılmaya çalışılmıştır.
Süreç mühendisliği, bütün örgütteki süreç ve işlerin yeniden rasyonalize edilerek kalite,
hizmet ve hızı arttırmayı önermekteydi.
Deneyimsel
bilginin
bir
diğer
üretim
yöntemi
de
benchmarkingdir.
Benchmarking, iş yapma süreç ve yöntemlerini güçlü bir biçimde pazardaki en iyi ile
karşılaştırmayı ifade eder. Bu yöntemle yüksek performanslı şirketler mercek altına
alınarak onları başarıya götüren nedenler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Benchmarking, yeni bilgiler ile değişime açık olmayı ve diğerlerinin bilgi birikiminden
tecrübelerinden yararlanarak mükemmele doğru yol alma konusunda yüksek düzeyde
istekli olmayı gerektirmektedir.
Girişimci Bilgi
Girişimci bilgiyi diğer bilgi kategorilerinden ayıran onun girişimci, yenilikçi
bireylerin pürüzsüz ticari akışı ve pazarın dengesini yaratıcı bir yıkıcılıkla değiştirmeleri
ve ekonomik aktivitenin sınırlarını genişletmelerinden gelmektedir. Girişimcilikte,
rutinin dışına çıkılarak pürüzsüz mutat ticari akış ihlal edilmektedir. Girişimsel bilgi
kişisel, öznel, formüle edilmesi ve iletişime konu edilmesi zor bir bilgi türüdür.
Girişimci bireyler enformasyona karşı tetikte dururlar, başkalarının henüz fark
etmediği pazar fırsatlarını ilk fark ederek ticarete girişirler. Girişimci, hangi mal ve
hizmetlerin talep edildiğini ortaya çıkarır ve bunları arz etmek için gerekli
düzenlemelere gider. Girişimciler, bu bağlamda, ticari işletmenin sahipliğinden dolayı
değil, yaptıkları yeniliklerden dolayı kazanç elde ederler. Girişimsel bilginin özünde, bir
girişimin amacını tanımlamak ve insanın enerjisi, hayal gücü ve fikirlerini eyleme
dönüştürmesi vardır. Girişimci, mevcut pazarın sınırlarını genişletir, yeni ihtiyaçları
21
ortaya çıkarır, eski ihtiyaçları yeni biçimlerde tatmin eder, yeni iş yapma yolları önerir
ve nihayetinde çeşitli düzeylerde rekabet avantajı sağlar.
Girişimcinin nasıl bilgi ürettiği bilinmediği için onu taklit etmek de kolay
değildir. Bu açıdan bakıldığında yönetilmesi en güç bilgi kategorisi, girişimsel bilgidir.
Hatta girişimciler bile bu bilgiyi nasıl yarattıklarını ve kontrol ederek tekrar
yaratabileceklerini söylemezler. Bu bağlamda, girişimci bilginin son derece kıt
olduğunu ve ticarete konu yapıldığında yüksek gelir yaratabileceğini söylemek
mümkündür. Girişimci bilgiyi elde etmenin tek yolu girişimci, yaratıcı ve yenilikçi
fikirleri satın almaktır.
Kurumsal Bilgi
Kurumsal bilgi yaratma, girişimci bilgiden farklı olarak sistematik araştırma ve
geliştirme çalışmalarından kaynaklanmaktadır. Bireysel bilginin kurumsal bilgiye
çevrilmesinde bireyler aktarımcı rolü oynarlar. Bireylerin bilgi üretmedeki hız ve
kapasiteleri kurumsal bilgi düzeyini belirler. Kurumsal bilgi, paylaşılan entelektüel bir
yapı içerisinde bilgi üretimi, paylaşılması ve kullanılmasını ifade eder. Bu paylaşılan
ortamda sosyal, kültürel, tarihsel faktörler bilginin üretilme sürecinde önemli rol oynar.
Kurumsal bilgi üretiminin bir yolu da iş görenlerin merakını kamçılayarak icat
ve keşfi teşvik edecek bir örgütsel kültür yaratmaktır. Henüz gelişmiş bir bilgi pazarının
olmaması nedeni ile örgütlerin bilgiyi kendi içinde üretmesi zorunludur. AR-GE benzeri
çalışmalarla önemli ilerlemeler sağlansa bile bütünlükleri içerisinde yapıları gereği
dışardan temin edilemezler.
Kurumsal bilgi örgütün süreç, prosedür, yapı ve rutinlerine siner. Bir yerden
başka bir yere bütün birey ve onların kabul edilmiş ortak iş görme kalıp ve şablonları ile
beraber aktarılmadıkça transfer edilemez. Yukarıdaki bölümlerde belirttiğimiz gibi,
kurumsal bilgi bir zımni boyuta sahiptir ve bu da içinde üretildiği ortam ve üretime
katılanlar bir bütün olarak aktarılmadıkça transferi olanaksız kılmaktadır. Bu tür bilgi
transferi çoğu zaman işbirlikleri, şirket evlilikleri, birleşmeler ve satın alma yolları ile
gerçekleştirilebilir.
22
3. BİLGİ TOPLUMU
3.1. Yeni Bin Yılın Yeni Toplumu
İnsanlık ailesi ilkel toplumdan günümüze kadar pek çok değişim ve dönüşüme
uğramıştır. İlk insandan bu yana sürekli bir devinim ve ilerleme süreci içinde bulunan
bu yapı, özellikle 15. yüzyılın ortasında matbaanın keşfiyle dev adımlar atmaya başladı.
Matbaanın keşfinden yarım yüzyıl sonra Avrupa’da bilim ve felsefede akıl ve bilgi
kavramlarının ön plana çıkmasıyla “Aydınlanma Çağı” başladı. Yeniden doğuş
anlamına gelen “Rönesans” da temelleri yüzyıl önce atılmakla beraber bu dönemde
kendini göstermiş ve evrensel değer yargılarını değiştirmiştir. Ortaçağ skolastik
felsefesinin yıkılması, özgür düşünce ve pozitif bilim kavramlarının ön plana çıkmasıyla
Hıristiyanlık dünyası bir dizi reform ve bilimsel gelişmeye tanık oldu. 1789 Fransız
İhtilali ve sanayi devrimi, beraberinde burjuva ve işçi sınıfını oluşturdu. Ekonomi
tarımdan sanayiye kaydı. Yaşam standartları yükselirken, köy hayatı yerini şehirlere
bırakmaya başladı. 20. yüzyıl bu hızlı gelişmeyi bilimsel devrimle eşzamanlı bir küresel
dönüşüme çevirdi. Yüzyılın sonlarına doğru artık üretim ekonomisi bilgi ekonomisine,
kol gücü beyin gücüne ve sanayi işçisi de bilgi işçisine dönüşerek bu değişim ve
dönüşüm tamamlanmış oldu. Artık yeni bir çağın başlamakta olduğu herkesçe kabul
edilen bir gerçektir. Bu yeniçağın adı; “Bilgi Çağı”dır.
Yücel’e göre dünya; sanayi toplumundan bilgi toplumuna, Fordist üretimden
esnek üretime, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya, modernist düşünce
çizgisinden post-modernist düşünce çizgisine geçişin sancılarını yaşamaktadır.42
Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde toplumlar ilkel toplumdan tarım toplumuna, tarım
toplumundan sanayi toplumuna, günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş
şeklinde farklı gelişme aşamaları geçirmişlerdir. Bu gelişme aşamalarından insanlık tarihinde iz
bırakan aşamalardan birincisi insanları ilkel yaşamdan toprağa ve yerleşik düzene bağlayan
tarım toplumuna geçiş, ikincisi tarım toplumundan kitlesel üretimin, tüketimin ve eğitimin
42 Yücel, a.g.e. s.54.
23
önemli olduğu sanayi toplumuna geçiş, üçüncüsü ise kitlesel refahın, bilginin ve nitelikli insan
sermayesinin önem kazandığı bilgi toplumu aşamasıdır.
43
Dura bilgi toplumunu; sosyal evrim çizgisinde sanayi toplumundan sonra
gelinen, ekonomideki tüm ağırlığın hizmet sektörüne kaydığı, mesleki ve teknik
araştırmacı sınıfın ön plana çıktığı, politika ve yeniliklerin ilmi bilgiden kaynaklandığı,
entelektüel teknolojiye dayanan bir toplum safhası olarak tanımlamaktadır.44
Bilgi toplumu; yoğun bilimsel bilgi üreten, bilgiyi toplayıp tasnif eden, depo edilmiş bilgiye en
hızlı bir şekilde erişebilen, bilginin dağıtımında söz sahibi olan, bilgiyi işleyen ve yeni hizmet
alanları oluşturacak şekilde dönüşüme uğratan toplum olarak tanımlanabilir.
45
20. yüzyılın en büyük devriminin bilgi devrimi olduğu kuşkusuzdur. Bilginin
özellikle yüzyılın son çeyreğinde tüm toplumsal süreçleri hızla değişime uğratması,
bilgi tabanlı organizasyonların elde ettikleri rekabet üstünlüğü ile devasa sanayi
şirketlerini gölgede bırakması, bu hızlı değişim ve dönüşümün en temel göstergesi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Geçtiğimiz yüzyılın bilimsel devrimi bilgi üretimi ve yeni buluşların geliştirilme sürecini
dönüşüme uğrattı. Artık bilgiyi Thomas Edison gibi kendi başına çalışan ve buluşlar yapan
kişiler değil, dev araştırma laboratuarları üretiyor. Bundan yüzyıl önce otomobil ya da iş
makineleri üretiminde diğerlerini geride bırakan üreticiler nasıl sektörünün devleri haline
geldilerse, bugün de Bill Gates gibi bilgiyi daha iyi üretmesini bilenler dünyanın en zengin
kişileri arasına giriyorlar.
46
Böyle olunca, nasıl tarım ve sanayi toplumları zaman içinde kendi özgün sosyal,
ekonomik, kültürel, hatta politik toplum yapılarını oluşturdular, bilgi toplumu da
öncekilerden tamamen farklı, dinamik ve devingen toplum yapısını tüm kavram ve
kurumlarıyla oluşturmaya başlamıştır. Denilebilir ki; tarım toplumunun kendi kavram
ve dinamikleriyle ilkel toplumdan soyutlanıp tarım toplumu olarak nitelenmesi yüzyıllar
43 C.Can Aktan, Mehtap Tunç, "Bilgi Toplumu ve Türkiye", Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 1998. ss.118-134.
44 Cihan Dura, Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, l990, s.11.
45 Yücel, a.g.e. s.68.
46 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, Bilginin Üretimi, s.5.
24
hatta bin yıllar almıştır. Sanayi toplumu ise bu dönüşüm sürecini yüz yılda
tamamlamıştır. Bilgi toplumuna gelince; değişim süreci elli yıl kadar önce başlamakla
birlikte, dönüşüm süreci son çeyrek yüzyılda başlayıp tamamlanmıştır.
Sanayi toplumu tarıma dayalı geleneksel toplumu geride bırakarak; teknolojisi, ekonomisi,
sosyal ve kültürel sistemleri tamamen eskisinden farklı yeni bir toplum yapısı oluşturmuştur. Bu
yeni toplum yapısı, durağan olmayıp, kapsadığı teknoloji ve ortaya çıkan yenilenmelerle birlikte
kendi içinde sürekli gelişip, değişmiştir. Sanayi toplumunun insanlığa getirdiği köklü değişim
ve dönüşümlere benzer bir işlem de günümüzde yaşanmaktadır. 20. yüzyılın son çeyreği, bu
dönüşümün başladığı dönem olmuştur. Bu yüzyıla kadar sosyal değişim çok yavaştı. Bir insanın
hayatı boyunca fark edilmeyebilirdi. Ama artık öyle değildir. Değişimin hızı öyle artmıştır ki,
hayal gücümüzü bile zorlamaktadır.
47
İnsanoğlu tarih boyunca iki önemli dönüm noktasından geçmiştir. Bunlardan ilki
On bin yıl kadar önce gerçekleşen ilkel toplumdan tarım toplumuna geçiştir. Bu değişim
öncesi insanlar küçük göçebe gruplar halinde yaşamakta ve avlanma, toplamacılık,
hayvancılık gibi uğraşılarla geçinmekteydiler. İnsanoğlunun tarımı keşfetmesiyle ekili
topraklar, köy ve kom türü yerleşimler hızla yeni yaşam biçimi olmaya başlamıştı.
Tarım toplumu bin yıllar boyu sürüp gitti. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi; matbaanın
keşfi ve Rönesans hareketleri ikinci dönüşümü hazırladı. 1765’te buhar makinesinin
keşfi ile başlayan sanayi devrimi de kendi toplumunu yani sanayi toplumunu oluşturdu.
Uzmanlar bu her iki dönüşümün de tarih içinde birer nokta olmayıp, devinim, dönüşüm
ve oluşum dalgası şeklinde gerçekleşen birer süreç olduğunu ifade etmektedirler. Bir
taraftan tarım devrimi etkisini hala sürdürmekteyken, diğer yandan da sanayi devrimi
tüm dünyayı hızla kuşatmış ve kuşatmaktadır. Tarıma kıyasla sanayileşme çok daha
hızlı bir gelişme ve yayılma ivmesine sahiptir. Farklı ivmelere sahip bu iki değişim
süreci tüm dünyayı kuşatmaya devam ederken, İkinci Dünya Savaşı sonlarından itibaren
sanayinin de zirve yaptığı bir dönemde tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, ancak her
şeyi etkisi altına alan bir üçüncü süreç başlamıştır. Bileşenleri ileri teknoloji kavramı
altında toplanabilecek olan bu süreç, başta ABD olmak üzere güçlü sanayi ülkelerini
hızla etkisi altına almış ve ilk iki süreci geleneksel metotlarla uygulayan diğer ülkelere
karşı oldukça güçlü duruma getirmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru bu yeni
47 Hasan Çoban, Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş, İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1997, s.7.
25
sürecin yıldızının “bilgi” olduğu bariz bir şekilde kendisini göstermeye başlamıştır. Bir
taraftan tarım toplumları hızla sanayileşirken, diğer yandan sanayileşmiş toplumlar da
tamamen bilgi üretimi, paylaşımı ve yönetimine dayanan mikroteknoloji veya
nanoteknoloji diye adlandırılan yeni bir jenerik teknolojiler sürecini başlattı.
Drucker; İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkmaya başlayan bu gelişme
sonucu oluşan toplumu Kapitalist Ötesi Toplum olarak adlandırmaktadır. Buna göre
yeni toplumun temel ekonomik kaynağı, yani üretim araçları sermaye, emek ya da
doğal kaynaklar değil bilgidir.48
1960’lı yıllardan itibaren bazı sosyal bilimciler ABD ve Japonya gibi ileri düzeyde sanayileşmiş
ülkelerde toplumun temel niteliklerinde köklü değişim eğilimi gözlemlemişlerdir. Birçok
yönden sanayi toplumundan farklılık gösteren bu yeni toplumu tanımlayabilmek için İkinci
Dünya Savaşı sonrasında yaygın olarak kullanılan Sanayi Toplumu yerine çok sayıda kavram
ortaya atılmıştır. Söz konusu dönem, farklı sosyal bilimciler tarafından “Postmodern Dönem”,
“Sanayi Sonrası Toplum”, “Bilgi Toplumu”, “Kapitalist Ötesi Toplum”, “Teknokratik Çağ”
veya “Bilişim Toplumu” gibi oldukça fazla isimle anılmıştır. Bu kavramlardan Daniel Bell
tarafından 1970’lerde gelmekte olan toplumu tanımlamak için kullanılan “Sanayi Sonrası
Toplum” ve Japon araştırmacılar ve özellikle Y. Masuda tarafından kullanılan “Enformasyon
Toplumu” yeni toplumun tanımlanmasında son zamanlarda daha fazla kabul görmüştür.
49
Günümüzde toplumların sanayi yapılarının dönüşümünde bilim ve teknolojinin
önemli bir rol oynadığını açıktır. Bunu üstün nitelikli çalışan sınıf ile bilim ve teknoloji
arasındaki bütünleşme şeklinde özetlemek mümkündür. Önceki iki dönüşüm sürecinden
farklı olarak bilgi toplumunda işgücünün önemli bir kısmı bilginin işlenmesi ve
kullanıma hazırlanmasıyla ilgili işlerde çalışmakta ve sosyoekonomik hayatta etkin
faktör bilginin kullanılması ve süreçlere uygulanması olarak kendisini göstermektedir.
Fenerci’ye göre; çağımızın yeni olgusu bilgi toplumu, bilgi ve bilgi
teknolojilerinin üretim araçları arasına girmesi ile gerçekleşen yeni bir ekonomik, sosyal
ve siyasal evreyi temsil etmektedir. Bu olgu, kapitalist sistem içinde gelişmekte ve
48 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.16.
49 H. Bahadır Akın, “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=259, (25 Mart 2006)
26
yayılmaktadır. Hem kapitalist sistemin hem de bilgi toplumunun özellikle gelişmekte
olan ülkeler açısından sunduğu fırsatlar yanında taşıdığı riskler de bulunmaktadır. Söz
konusu fırsatlardan yararlanmak ve riskleri en aza indirgemek, doğru formüle edilmiş
bilgi politikaları ile mümkün olabilir.50
3.2. Bilgi Toplumunun Bileşenleri ve Temel Nitelikleri
Bilgi toplumunun temel bileşenlerinden biri olarak bilgi, bir üretim girdisine
dönüşmüş ve giderek ürün içinde emek ve sermayeden daha önemli hale gelmiştir. Bu
değişim, yeni mesleklerin doğmasına ve bu mesleklerde çalışanların toplam istihdam
içinde önemli bir orana ulaşmasına sebep olmuştur. Aynı zamanda bilgi üretmeye
yönelik kaynaklar arttırılmış, AR-GE harcamalarını büyük oranlarda yükseltmiştir.
Bilgi toplumunun diğer bileşenini oluşturan teknolojik gelişmeler ise, haberleşmenin
hızlanmasına ve bilginin daha dinamik bir özellik kazanmasına neden olmuştur.
Bilgi toplumu, beraberinde sosyoekonomik yapıda da köklü değişiklikler
getirmektedir. Mal üretimi yerini hizmet üretimine bırakmakta, teknik, eğitim, sağlık,
gıda gibi alanlarda hızlı artışlar olmakta, iş nitelik ve karakterleri değişmekte, işgücünde
bilgi sınıfı artmakta, teknolojik değişim mikro teknolojilere doğru yönelmekte, bilişim
teknolojilerinin ilerlemesi ile paralel olarak telekomünikasyon da hızla gelişmektedir.
İletişim olanaklarının gelişmesine paralel olarak insan ilişkilerinde özellikle
sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerde de gözle görülür değişiklikler olmuştur. Çevre,
coğrafya, ulus, devlet, ülkü, kimlik ve aidiyet gibi kavramlar iletişim ve
küreselleşmenin etkisiyle kabuk değiştirmekte, dönüşüm yaşamaktadır. Diğer taraftan
bilgi, ekonomik süreçler içinde en belirleyici rolü üstlenmektedir. Çeşitli ülkelerde,
özellikle kalkınmış ülkelerde bilgi üretimine ayrılan kaynakların GSMH içindeki payı
ve bu payın zaman içindeki artışı ile istihdamın yapısı içinde bilgi üreticilerinin kol
gücüne dayalı işçilere göre giderek artan oranı bu rolün en bariz göstergelerinden ikisi
olarak kabul edilmektedir. Yukarıdaki nedenlerden dolayı Alain Touraine, otuz yıl önce
50 Tülay Fenerci, “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi Toplumu Olgusu” Bilgi Politikaları Bilgi
Dünyası Dergisi, 2004, 5(1), ss. 74-92.
27
ve ilk defa sanayi sonrası toplum yerine bilgi toplumu ifadesinin kullanılmasının daha
anlamlı olacağını söylemiştir.51
Bilgi toplumunu oluşturan temel özelliklere kısaca deyinmek gerekirse;
ekonomik yapıdaki dönüşümün mal üretiminden hizmet üretimine yönelmiş olması,
buna paralel olarak elektronik bilgi iletişim kurumlarının gelişmesi, mikroelektronik
sanayinin büyümesi, yazılım sektöründeki göz kamaştırıcı gelişmeler ekonomik
dönüşümü tetiklemiştir. Sanayi toplumunda yarı vasıflı işçiler çalışan sınıf içinde en
kalabalık grubu oluşturmaktaydı. Bilgi toplumunda ise teknik ve profesyonel sınıf, yani
Drucker tarafından; bilgi işçisi olarak nitelenen bilim adamları, teknisyenler,
mühendisler, öğretmenler sayıca artmış ve toplumun kalbi konumuna yerleşmişlerdir.
Tarım toplumunda toprak sahipleri, sanayi toplumunda ise sermaye sahibi işverenler
gücü ellerinde bulundurmaktaydılar. Yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır.52
Tarım toplumunda toprak ve işgücü, sanayi toplumunda sermaye merkezi bir
öneme sahip iken artık stratejik bir kaynak olarak bilgi, toplumun hem temel itici gücü,
hem de ekseni konumuna gelmiştir. Sanayi toplumunda üretim için insanların ve
makinelerin koordinasyonu gerekmekteydi. Oysa bilgi toplumunda artık bilgi etrafında
örgütlenme ön plana çıkmıştır. Bilgiyi yeni ürün ve hizmetlere başarılı bir şekilde
dönüştüremeyenler rekabet gücünü yitirmekte ve silinip gitmektedir. Nihayet bilgi
toplumunun en temel, yapısal karakteristiklerinden biri de bilişim teknolojisidir.
Yetenekli işgücü, verimliliği arttırma ve rekabet üstünlüğü için en fazla önem verilmesi
gereken alanın bilişim teknolojileri olduğu aşikardır. Günümüzde bir işletmenin
yönetilmesinde en temel faktör bilişim teknolojisine verilen önem derecesidir.
Bilgi Toplumu, Küreselleşme ve III. Dünyanın Açmazları
Bilişim teknolojisi yazılım-donanım bütünlüğü içerisinde, bilgi ve iletişim
teknolojilerini de kapsayan, bilgisayar teknolojisinin ya da daha anlaşılır şekliyle
51 Ayşe Buğra, “Uluslararası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler /
Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar, der. İlhan Tekeli ve diğerleri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi yayını, 2002, s.86.
52 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18.
28
bilgisayara ve özellikle mikrochip kavramına dayalı teknolojik çeşitliliğin tamamına
yönelik kuşatıcı bir adlandırmadır. Günümüzün en gözde kavramlarından biri olan
“küreselleşme” sürecini başlatan ve tüm dünyada eş zamanlı kıyasıya rekabet
süreçlerini tetikleyen yine bilişim teknolojisidir. Tarım ve sanayi toplumlarında
gelişmeler son derece yavaş olduğundan, bu gelişmelere adaptasyon zorluğu çeken
toplumlar zaman içinde yakaladıkları bazı fırsatları değerlendirerek arayı kapatma
olanağı bulabiliyordu. Bilgi toplumunda ise gelişmeler baş döndürücü hızla
yaşandığından ortalama gelişim ivmesine ayak uyduramayan toplumların ezilmeleri ve
sömürülmeleri kaçınılmaz gözükmektedir. Küreselleşmenin, vermeme, paylaşmama,
güç ve mülkiyeti elinde tutma şeklinde özetlenebilecek olan kapitalizmin çocuğu olarak
dünyaya gelmiş olması da sanırım bu endişemizin haklı çıkarmaktadır.
Kapitalist bir sistemin temel unsuru ekonomik güç olarak nitelendirilmektedir. Ekonomik güç,
diğerlerine gereksindikleri şeyleri vermeme gücü veya paylaşmama seçeneği ile mülkiyet
eşitsizliği olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik güce sahip olanlar ise bağımlılığı yaratmak için
baskı yaparlar. Dolayısıyla ekonomik güç kendini önce pratikte sonra yasada gösterir. Bu
noktadan yola çıkarsak gücün yükselen unsuru olan bilginin değişen rolünü ve “geleceğin
imparatorlukları zihinlerin imparatorluğu olacaktır” diyen Churchil’in sözlerini yeniden
değerlendirmemiz gerekir. Bilginin değişen rolünün, yeni servet yaratma sisteminin ya nedeni
olduğunun ya da bu güç kaynaklarına katkıda bulunduğunun farkına varan çoğu dünya ülkeleri
özellikle son on yıldır bu konuda yoğun çalışmalar içine girmişlerdir.
53
Uluslararası toplumun her kesiminin aynı düzeyde homojen bir bilgi toplumu
olması bir ütopyadır. Hal böyle olunca kapitalizmin kolayca emperyalizme
dönüşebileceği olasılığı, son derece dikkat çekici bir risk olarak kendisini
göstermektedir. Parasal gücün beyin göçünde çok önemli bir faktör olduğu gerçeğinden
hareketle, kapital gücü elinde bulunduranların bilginin ana kaynağı olan beyinleri satın
alıp kendi egemenlik alanlarını bilgi üssü, ötekileri de ürettikleri bilginin kendilerine
sağladığı güçle sömürülmesi gereken toplumlar olarak nitelemeleri kaçınılmazdır. Bilgi
gibi kutsallık atfedilebilecek bir kavramın kullanılarak, küresellik kıskacındaki
insanlığın akılları dehşete düşürecek bir sömürü düzenine doğru sürüklendiği tespitini
yapmak durumundayız. Egemen güçlerin tüm insanlığı homojen bir bilgi toplumuna
53 Fenerci, a.g.m.
29
dönüştürme yönünde koordinasyon çalışmaları içerisinde görünmeleri de yukarıda izah
ettiğimiz nedenlerden dolayı samimiyetten uzak görünmektedir.
Bilgi toplumu kavramının en iddialı varsayımlarından biri yeni bir toplumun
ortaya
çıkacağına
yönelik varsayımdır.
Yaşanan gelişmelerin gerek çalışma
alışkanlıklarında gerek günlük hayatımızda çeşitli ve geri dönülmez değişimler yarattığı
kuşkusuzdur. Ancak bu değişimlerin yeni bir toplum yaratacağına ilişkin kesin yargılar
için daha çok erkendir.
Bilgi toplumu olarak kavramsallaştırılan günümüz toplumu, temel olarak
özellikle
sanayileşmiş
ülkelerde
gözlemlenen
iki
değişime
dayandırılarak
tanımlanmaktadır. Bunlardan birincisi, çalışma hayatında gözlemlenen değişimler,
diğeri teknolojik yeniliklerin artışı ile birlikte yaşanan değişimlerdir. Sanayileşmiş
ülkelerin yeni bir toplumsal dinamik içinde oldukları yadsınamaz. Bu değişim
dalgasının aynı oranda aynı hızda ve aynı dönüşüm dinamiğinde azgelişmiş ülkelere
yansıyacağını beklemek çok doğru görünmese de, az gelişmiş ya da gelişmekte olan
ülkelerin uluslar arası ekonomik, toplumsal ve siyasi dinamiklerin dışında kalmamak
için sanayileşmiş ülkelerin içinde bulunduğu değişim sürecini yakalamaları ya da
yakalamaya gayret etmeleri gerekmektedir.
Ancak bu konu üzerine yapılan çalışmalarda gözden kaçırılmaması gereken
birkaç nokta vardır. Öncelikle üretimin temel girdisi haline gelecek olan bilginin, bu
bilgiyi kullanacak olan kesimin ekonomik, siyasi ve toplumsal gücünün dışında
üretileceğini beklemek gerçekçi görünmemektedir. Bu nedenle bilgi temel bir üretim
faktörü haline gelecekse kendi sınıfsal özelliklerini ortaya çıkaracaktır. Bilgi
teknolojilerinin sahip olduğu bu özelliklerin azgelişmiş ülkeler açısından yeni fırsatlar
yarattığı kuşkusuzdur. Ancak, azgelişmiş ülkelerin bu teknolojilerin geliştirilmesi için
katlanmak zorunda oldukları maliyetler, yetişmiş insan gücü sayısı ve diğer sorunları,
azgelişmiş ülkelerin ekonomik gelişme politikalarında bilgi teknolojilerini geliştirmeye
yönelik çabalarını yakından etkileyecektir.
30
Yeni bilgi toplumu yapılanması, küresel düzlemde bir taraftan önemli fırsatlar
sunarken diğer yandan bazı riskleri de beraberinde getirmektedir. Fırsatların iyi
değerlendirilmesi, risklerin en aza indirgeme olanaklarının araştırılması son derece
önemli
görünmektedir.
Bunun
tahakkuku
yeni
yapılanma
kavramını
nasıl
algıladığımızla ilgilidir. Bilgi teknolojilerinin sunduğu fayda ve olanakları görmek ve
bunlar üzerine odaklanmak bilgi toplumunu algılamak için yeterli değildir. Hangi
ekonomik yapı içinde bilginin, ne tür dönüşümü tetiklediği ve ne tarafa doğru bir
değişimi yönlendirdiği de önemlidir. Bu tür bir algılama toplumların kendi koşul ve
önceliklerini realist bir biçimde değerlendirmesine ve bilgi toplumu perspektifinde bilgi
politikalarını bu yaklaşımla oluşturmalarına önemli katkılarda bulunacaktır.
Bilgi çağının bir gereği olarak bütün ülkeler ulusal bilişim altyapılarını en seri
şekilde oluşturmak ve tüm işletmeler de kendi bilişim altyapılarını kurarak buna entegre
etmek zorundadırlar. Bu zorunluluk küresel rekabetin bir uzantısı olarak kendini
göstermektedir. Bu dönüşümde geç kalanlar geri kalmış ülkeler olarak tanımlanmaktan
ve tanımlayanlar tarafından sömürülmekten kurtulamayacak gibi görünmektedir.
Yeni ekonominin bilişim gücü olmaksızın işlemesi imkansızdır. Nitekim ABD’de teknoloji
politikaları oluşturulurken ilk olarak desteklenecek teknoloji alanı bilişim olarak belirlenmiştir.
Bu amaçla, federal fonlardan desteklenecek AR-GE programları; daha güçlü bilgisayarlar, daha
hızlı bilgisayar ağları, daha sofistike yazılım geliştirme ve ulusal bilişim otobanını
gerçekleştirmeyi kapsamaktadır. Böylece, 19. Yüzyılda demiryollarının oluşturduğu toplumsal
ve ekonomik etkiye eşdeğer bir etki ülke çapındaki bilişim otobanıyla sağlanmaya
çalışılacaktır.
54
3.3. Türkiye’de Bilgi Toplumu Politikaları
Akay; Bilgi toplumuna ilişkin değişimlerin gerçekleşmesini ülkelerin belli
alanlardaki politika değişimlerine bağlamaktadır. Buna göre; ülkelerin bu alanlardaki
bilinçli tercihleri ile bilgi toplumuna geçiş yapabilecekleri aksi halde bu sürecin dışında
kalacakları öngörülmektedir. Bu alanlar şu şekilde belirlenebilir:
54 Aykut Göker, Bilim Teknoloji Sanayi Üçlemesi, İstanbul: Sarmal Yayınları, 1995, s.150-151.
31
• Devletin ekonomik gelişme politikalarında belirleyici bir rol oynaması
• Ülkelerin ileri teknoloji üretir hale gelebilmeleri
• İdari ve mali yönetimlerini bu gelişmelere uyumlu esnekliğe kavuşturmaları
• Eğitim ve öğretime daha çok kaynak ayırmaları
• AR-GE harcamalarına milli gelirden daha çok pay ayrılması
Bilgi toplumuna ilişkin yapılan çalışmalarda, özellikle bilgi teknolojileri olarak
tanımlanan alanlardaki gelişmeler temel bir rol oynamaktadır. Beklenen gelişmenin
sağlanmasında teknolojik yenilik üretebilme önemli bir değişken ise de tek başına
yeterli değildir. Bunun için teknolojik yeniliklerin üretilmesine yönelik düzenlemelerin,
daha genel anlamdaki ekonomik gelişme politikaları içinde yer alması gerekir.55
Ülkemizde içinde bulunduğumuz dönemde çeşitli kamu kurumu, özel sektör ve
sivil toplum kuruluşları tarafından bilgi toplumu konulu çalışmalar yürütülmekte,
toplantı, konferans ve şuralar düzenlenmekte ve yayınlar üretilmektedir.
Bilgi toplumu hedefine yönelik olarak yapılan geniş katılımlı ulusal politika
belirleme çalışmalarının tarihçesine bakmak, bugün bulunduğumuz noktayı anlamak ve
değerlendirebilmek açısından önemlidir.
OECD’nin himayesinde hazırlanarak 1967’de yayımlanan, Bilim ve Ekonomik
Gelişme konulu Pilot Takımlar Projesi, bu alanda atılmış ilk somut adımdır. Bunun
sonrasında 80’li yıllara kadar somut bir gelişme kaydedilemediği gözlemleniyor.56
Devlet Bakanlığının koordinasyonunda DPT ve TÜBİTAK’ın yakın işbirliği ve
300 kadar bilim adamı ve uzmanın katılımıyla 1983’te hazırlanan Türk Bilim Politikası:
1983-2003 konulu çalışma, 1985 yılında Hükümetin isteği üzerine İTÜ’de oluşan bir
55 Seda Akay, “Bilgi toplumu ve Türkiye’nin Gelişme Sürecine Olası Etkileri” 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi
Bildirisi, Eskişehir: 2004.
56 Aykut Göker, “Türkiye’de 1960lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası Tasarımları, Niçin Tam Uygulayamadık?,”
ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, “Ulusal Bilim Politikası” Paneli, Ankara: ODTÜ Yayını, Haziran 2002.
32
komisyonca hazırlanan, Türkiye İleri Teknoloji Teşvik Projesi Ön Raporu ile Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu’nun tasvibine sunulmak üzere 1987’de hazırlanan Çalışma
Dokümanı: Bilim ve Teknoloji Politikası, 80’lerin Türkiye’sinin bu alanında attığı
önemli adımlardır.
1990’da Sekreteryasını TÜBİTAK’ın yaptığı I. Bilim ve Teknoloji Şûrası’nda
ortaya çıkan öneriler, Elektronik Sanayicileri Derneği (ESİD) bünyesinde hazırlanan,
“Bilgi Toplumu ve Yarının Teknolojileri Karşısında Türkiye” konulu Rapor (1992),
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 1993-2003
Tasarısı, Yüksek Plânlama Kurulu'nca VII. Beş Yıllık Plân Döneminde Öncelikle Ele
Alınması Öngörülen Temel Yapısal Değişim Projeleri Kapsamındaki Bilim ve
Teknolojide Atılım Projesi Çalışma Komitesi Raporu (1995) ve Eki olan “TÜBİTAK'ın
VII. Beş Yıllık Plan Stratejisine ilişkin Görüşleri”; “TÜBİTAK'ın Eğitim ve Öğretim
Reformu Konusundaki Yaklaşım Çerçevesi ve Görüşleri”, nihayet Bilim ve Teknoloji
Yüksek Kurulu’nun 25 Ağustos 1997 günlü toplantısında kabul edilen Türkiye’nin
Bilim ve Teknoloji Politikası başlıklı dokümanda yer alan ve Ulusal İnovasyon
Sistemi’nin kurulması öngörülerek buna ilişkin somut bir Eylem Plânı’nın da sunulduğu
tasarı 90’lı yıllarda kayda değer görülen ilerlemelerdir.
Bütün bu gelişmeler kayda değerdir. Ancak, Atatürk’ün bize göstermiş olduğu
çağdaş uygarlık düzeyinin Avrupa Topluluğu olmayıp Bilgi Toplumu olduğunun fark
edilmesi sonrasında bu yönde ciddi adımların, 1992 yılında Bilim-Teknoloji-Sanayi
Tartışmaları Platformu'nun Enformatik Alanına Yönelik Bilim-Teknoloji-Sanayi
Politikaları Çalışma Grubu’nun kurulmasıyla atıldığını görüyoruz. 1992 ve sonrasında
yapılan çalışmaları biraz daha detaylı inceleyecek olursak ülkemizin Bilgi Toplumuna
Dönüşüm yolunda geldiği noktayı algılamak daha kolay olacaktır.
Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu (1992-1995)
1992 yılında Türkiye'nin bilim-teknoloji-sanayi yeteneğini yükseltmek amacıyla,
sivil bir girişim olarak Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu oluşturulmuştur.
Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu ve Türkiye
Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın aynı temel yaklaşım çerçevesinde Platform'a sahip
33
çıkmasıyla, bu girişim yeni bir boyut kazanmış, 1994 yılında enformasyon teknolojileri
politikalarını oluşturmak amacıyla “Enformatik Çalışma Grubu” oluşturulmuştur.57
Çalışma Grubu, 1995 Mayıs'ında, ülkemizin uluslararası arenada konumunu
koruyabilmesi ve giderek daha iyi bir konum edinebilmesi için, enformasyon
teknolojileri alanında atılım yapması gerektiğini ortaya koyan ve bunun mümkün
olduğunu gösteren politika/strateji raporunu yayımlamıştır. Bu raporda ulusal
enformasyon altyapısının kurulmasının ülkemizin 21. yüzyılda daha da şiddetlenecek
olan ekonomik paylaşım kavgasında yerini koruması ve iyileştirmesi için gerek şart
olduğu gerçeğinin altı çizilmiştir.58
Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Planı Projesi (TUENA) (1997-1999)
Ulusal enformasyon altyapısının hayati önemi 1995 yılında, Bilim ve
Teknolojide Atılım Projesi kapsamında öne çıkmıştır. Aynı yıl, TÜBA-TÜBİTAKTTGV tarafından oluşturulan Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Platformu çalışmaları
çerçevesinde kurulan Enformatik Çalışma Grubu raporunda da, Türkiye’nin karşı
karşıya bulunduğu tehditlere dikkat çekilerek ana planın hazırlanması istenmiştir.
23 Ocak 1996’da MGK, konunun önemine binaen ana plan hazırlanmasını
kararlaştırmış, sonrasında Başbakanlık; Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumluluk ve
koordinasyonunda, sekretaryasını TÜBİTAK’ın yürüteceği “Türkiye’de Enformasyon
Politikası ve Enformasyon Altyapısı Master Planı”nın oluşturulmasını istemiştir.
Bu doğrultuda Haziran 1997’de başlayan ve Mayıs 1998’de Ulaştırma
Bakanlığı’na sunulan TUENA Projesi vizyonunu; “Sürdürülebilir gelişme için genel
sosyo-ekonomik yararın en çoğa çıkarılması, enformatik sektörünün donanım, iletişim
hizmetleri, yazılım ve içerik sanayisi alt dallarında ulusal katkı payını yukarı doğru
sıçratması, küresel enformatik pazarından pay alabilmek için bölgesinde öncülük
yapması ve bu noktaları gerçekleştirecek politikalar ve yapılanmalar üretilmesi” olarak
57 Filiz Çimen, “Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu”, http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/plathak.html,
(21 Temmuz 2006)
58 TÜBA - TÜBİTAK – TTGV, Enformatik Alanına Yönelik Bilim, Teknoloji ve Sanayi Politikaları Çalışma Grubu Raporu,
http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/enfor/enf_giris_p.pdf, (17 Temmuz 2006)
34
ortaya koymuştur. TUENA Ana planı 1999 Temmuz ayında Ulaştırma Bakanlığı
tarafından kabul edilmiştir.59
Ulaştırma Şurası Haziran 1998
Haziran 1998’te gerçekleştirilen ulaştırma şurasında da Türkiye’yi bilgi
toplumuna taşımak üzere, bilgi toplumunun alt yapısını oluşturacak olan elektronik
ticaret ile ilgili teknik altyapı konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması ve
yönlendirilmesi, gençlerimizin, öğrencilerimizin, tüm halkımızın internet ve benzeri
hizmetlerden tam anlamıyla yararlandırılması, sonuç bildirgesinde yer almıştır.60
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı için, bilişim teknolojileri ve politikaları özel
ihtisas komisyonu oluşturulmuş ve bu alandaki politikalarla ilgili Bilişim Teknolojileri
Ve Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu hazırlanmıştır. Planın 8. bölümünde
bilgi toplumu ve bilgi ekonomisiyle ilgili bazı tedbir ve öneriler getirilmiştir.61
Türkiye Bilişim Şurası, Mayıs 2002 ve 2004
“Türkiye’yi dünyadaki en rekabetçi Bilgi Ekonomilerinden biri haline
getirebilmek, ülkemizin bilgi toplumuna dönüştürülebilmesi ve bilişim teknolojilerini
hem kullanan hem de dünya ölçeğinde üreten bir konuma gelmesi için gerekli
stratejilerin belirlenmesi” amacıyla; Ankara’da, Başbakanlığın himayesinde, Türkiye
Zeka Vakfı, Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği ve Türkiye Bilişim Vakfı tarafından
Mayıs 2002’de birinci, Mayıs 2004’te de ikinci Türkiye Bilişim Şurası düzenlenmiştir.
İlki Başbakanlık Müsteşarlığı, ikincisi ise MEB koordinatörlüğünde yürütülmüştür.62
59 TÜBİTAK, Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Plan Sonuç Raporu, Ankara: TÜBİTAK Yayını, Ekim 1999.
http://www.tuena.tubitak.gov.tr/Pdf/sonucrapor1.pdf, (25 Temmuz 2006)
9. T.C. Ulaştırma Bakanlığı, Ulaştırma Şurası Sonuç Bildirgesi, http://www.ubak.gov.tr/tr/alt/sura.htm,
(18 Temmuz 2006)
61 Başbakanlık, Sekizinci Kalkınma Planı, 27.06.2000 tarih ve 697 sayılı TBMM Kararı, http://plan8.dpt.gov.tr/bilgieko/,
(11 Temmuz 2006)
62 http://www.bilisimsurasi.org.tr/, (1 Ağustos 2006)
35
e-Avrupa, e-Avrupa+ ve e-Türkiye Çalışmaları
2000 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında, Avrupa’nın
gelecek on yılda dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomi haline
gelmesi hedefini koymuşlardır. Bu hedef, Avrupa’nın bir an önce bilgi tabanlı
ekonominin, özellikle de internetin sağladığı fırsatlardan sonuna dek yararlanması
gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu gerekliliğe yanıt olarak, 2000 yılında Feira’da eAvrupa Eylem Planı kabul edilmiştir.
2000’de Varşova’da yapılan Avrupa Bakanlar Konferansı’nda, Orta ve Doğu
Avrupa Ülkeleri, aday ülkeler olarak kendileri için e-Avrupa benzeri bir Eylem Planını
hazırlamaya karar vermişlerdir. Avrupa Komisyonu, Şubat 2001’de Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi, Malta ve Türkiye’ye, bu ortak eylem planının oluşturulmasında diğer aday
ülkelere katılmaları için davette bulunmuştur.
e-Avrupa+ adı verilen bu girişim, herkes için uygun fiyatlı iletişim hizmetlerinin
sağlanması ve bilgi toplumu ile ilgili müktesebata uyum ve uygulamanın sağlanmasını
ve internet kullanımını özendirmeyi de hedeflemektedir.
Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici özelliği olan ve ülkemiz açısından hedefler
ortaya koyan Ulusal Program’ın 17. bölümü olan “Bilim ve Araştırma” başlığı altında,
“Hükümetimiz AB çerçevesinde başlatılan ve yürütülmekte olan E-Avrupa girişimini
desteklemekte ve bu girişime katkıda bulunmak istemektedir” denilerek, Türkiye’nin bu
alandaki kararlılığı ifade edilmiştir.63
İlgili tüm kurumların katılımıyla yürütülen ortak görüş oluşturma çalışmaları
sonuçları AB yetkilileri ile yapılan temaslarda dile getirilerek, ülkemizin 15-16 Haziran
tarihlerinde Göteburg’da düzenlenen AB Zirvesi’nde resmen duyurulmuş olan eAvrupa+ girişiminin bir parçası olması sağlanmıştır.
63 TÜBİTAK, Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), 2002, s.18.
36
Konuyla ilgili tüm kamu kuruluşları, özel sektör ve STK’ların katıldığı çalışma
grupları, ilgili alanlarında durum saptaması yapmış, hedefler belirlemiş ve yapılacak
eylemleri ortaya koymuşlardır.
Yürütülen çalışmaların ilk sonuçları, Mart 2002 tarihinde e-Avrupa+ Girişimi
Ara Raporu’na Türkiye katkısı olarak Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir. Grupların
belirlemiş olduğu hedefler ve gerekli eylemlerin yer aldığı ilki 2003-2004 dönemini,
ikincisi de 2005 yılını kapsayan eylem planları hazırlanmış ve uygulanmıştır. İkinci
eylem planı sonuç raporu Mayıs 2006’da yayımlanmıştır.
Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Projesi
TÜBİTAK, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kendisine verdiği görev
çerçevesinde 2002 yılında Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü çalışmasını başlatmıştır.
TÜBİTAK’ın koordinasyonunda, ilgili kamu ve özel kuruluşlar, üniversiteler ve sivil
toplum kuruluşlarıyla eşgüdüm içinde yürütülmesi planlanan Vizyon 2023’ün temel
eksenini, ilk kez gerçekleştirilecek olan Teknoloji Öngörü Alt Projesi oluşturacaktır.
Teknoloji Öngörü Projesiyle; ilgili bütün kesimlerin katılımıyla, sistematik bir
yöntemle, istenen bir geleceğe ulaşmak için bilim ve teknoloji alanında neler yapılması
gerektiği konusunda “görüş toplanması ve bu görüşlerin derlenmesi” amaçlanmakta ve
bu yolla oluşturulacak bilim ve teknoloji politikalarının, toplumun ilgili kesimlerince
sahiplenilmesi sonucunda daha fazla uygulama olanağı bulması beklenmektedir.
Vizyon 2023 Projesi’nin üst düzey yetki ve onay mercii olan Yönlendirme
Kurulu, ilk toplantısında proje kapsamında oluşturulacak panelleri belirlemiştir. Sosyoekonomik panellerden, ilgili oldukları faaliyet alanlarında; Türkiye’nin 2023 vizyonunu,
bu vizyonu gerçekleştirmek için ulaşılması gereken hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak
için gerekli teknolojik faaliyet konuları ve teknoloji alanlarını kapsayan raporlar 28
Ocak 2003 tarihinde kamuoyuna duyurulmuş ve Proje web sayfasında yayımlanmıştır.
Vizyon 2023 Projesinin vizyonu; Cumhuriyetimizin 100. yılında, Atatürk'ün
işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda; bilim ve
37
teknolojiye hakim, teknolojiyi bilinçli kullanan ve yeni teknolojiler üretebilen, teknolojik
gelişmeleri toplumsal ve ekonomik faydaya dönüştürme yeteneği kazanmış bir refah
toplumu yaratmak olarak belirlenmiştir.64
Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı
Türkiye’nin bilgi ve iletişim teknolojilerinden etkin olarak yararlanması ve bilgi
toplumuna dönüşümün gerçekleştirilmesine yönelik orta ve uzun vadeli strateji ve
hedefleri belirlemek üzere, 2006-2010 dönemini kapsayacak olan Bilgi Toplumu
Stratejisi ve eki Eylem Planı, 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı’yla
onaylanarak yürürlüğe girmiştir.
Bilgi Toplumu Stratejisinde; toplumun temel öğelerini oluşturan vatandaşlar,
kamu sektörü ve işletmeler ile bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün mevcut
durumları ve Türkiye’nin 2010 yılında bilgi toplumuna dönüşüm potansiyeli
değerlendirilmiş, belirlenen stratejik öncelikler çerçevesinde 2010 yılı için hedefler ve
bunlara ulaşmak için atılacak adımlar saptanmıştır. Ayrıca, TÜBİTAK tarafından
yürütülen Vizyon 2023 çalışmaları ve Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları esas
alınarak AR-GE ve yenilikçilik stratejileri de entegre edilmiş ve stratejinin bütünlüğü
sağlanmıştır. Diğer taraftan, stratejinin uygulanmasını güçlendirecek yapılar ile
uygulamanın izlenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla, ölçümleme kriterleri ve
metodolojisi oluşturulmuştur. Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı; vatandaşlar,
kamu kesimi ve iş dünyası ile sivil toplum kuruluşları, kısacası toplumun her kesimi
için önümüzdeki 5 yıllık dönemde temel referans belgesi olacak ve gelecekte
yürütülecek çalışmalara da ışık tutacaktır.65
IX. Kalkınma Planı
2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı, değişimin çok
boyutlu ve hızlı bir şekilde yaşandığı, rekabetin yoğunlaştığı ve belirsizliklerin arttığı
64 http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/genelbilgi/, (14 Temmuz 2006)
65 Başbakanlık, Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı, 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı, 28/07/2006 tarih ve
26242 sayılı Resmi Gazete.
38
bir döneme rastlamaktadır. Küreselleşmenin her alanda etkili olduğu, bireyler, kurumlar
ve uluslar için fırsatların ve risklerin arttığı bu dönemde, Plan Türkiye’nin ekonomik,
sosyal ve kültürel alanlarda bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştireceği dönüşümleri
ortaya koyan temel politika dokümanıdır. Bu kapsamda Dokuzuncu Kalkınma Planı,
“İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne
sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir
Türkiye” vizyonu ve Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır.
Dokuzuncu Kalkınma Planı, AB’ye üyelik sürecine katkı sağlayacak temel
strateji dokümanı olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle Plan dönemi AB mali takvimi
dikkate alınarak 2007-2013 yıllarını kapsayacak şekilde 7 yıllık olarak belirlenmiştir. 28
Nisan 2005 tarihinde 5339 sayılı Yasa ile 2005 yılı sonunda tamamlanan VIII. Beş
Yıllık Kalkınma Planının ardından, hazırlanacak yeni Planın Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulması bir yıl ertelenmiş ve Dokuzuncu Kalkınma Planının 2007 yılında
başlaması kararlaştırılmıştır.66
738 maddeden oluşan plan, AB uyum süreci ve Bilgi Toplumuna dönüşüm
yaklaşımları esas alınarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda planın; Bilgi Toplumuna
Dönüşüm, rekabetçi piyasa, e-Devlet, AR-GE, yenilikçilik, insan kaynakları, bilgi ve
iletişim teknolojileri gibi hususlara sıklıkla vurgu yaptığı görülmektedir.
İzleme ve Değerlendirme
Bu çalışmalar çerçevesinde oluşturulan politikalar doğrultusunda eylem planları
geliştirmek ve harekete geçmenin yanında, çalışmalarda sürekliliğin sağlanması için
planlı olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken başlıklar şu şekilde sıralanabilir:
•
Bilgi Toplumuna dönüşüm sürecinde başarılı olan ülkelerin politikaları, eylem
planları, kurumsal yapılanmaları ve mevzuatları incelenmeli,
•
Öncelikli teknoloji alanları için, gelişme ve standartlaşma eğilimleri belirlenmeli,
•
Yeni uygulama alanları tespit edilmeli,
66 Başbakanlık, 9. Kalkınma Planı, TBMM Kararı, 01 Temmuz 2006 tarih ve 26215 sayılı Mükerrer Resmi Gazete.
39
•
Ulusal bilişim sanayisi, üretim yetenekleri ve sorunları analiz edilmeli,
•
Sanayi yeteneğini artıracak araçların uygulanabilirliği ve gerçekleşmesi izlenmeli,
•
Öncelikli sektörlerdeki uygulama projeleri mercek altına alınmalı,
•
Sanayide bilgi teknolojilerinin kullanımı ve etkinliğini artırıcı politikalar üretilmeli,
•
Çapraz sektör etkileşimlerine önem verilmeli,
•
Hanelerde bilgi teknolojilerinin kullanımı ve yaygınlığı artırılmalı,
•
Uluslararası politikaların etkileri yakından izlenmeli.67
Uluslar arası toplumun çeşitli politika belgelerine bakıldığında bilgi toplumu;
sosyo-ekonomik faaliyetlerin giderek etkileşimli sayısal iletişim ağlarının katılımıyla
veya bu iletişim ağlarının yoğun kullanımıyla gerçekleştirilmesi yanında bu amaçla
kullanılan her türlü teknolojinin ve uygulamanın üretilmesi olarak tanımlamaktadır. Bu
tanım;
elektronik
ticaretten,
uzaktan
eğitime;
devlet-yurttaş
ilişkilerinin
sürdürülmesinden, firmaların üretim ağlarına kadar tüm sosyo-ekonomik alanlara
etkileşimli sayısal ağların katılması ve bilgi ve iletişim sektörü olarak tanımlanan
uluslararası pastadan pay alınması anlamına gelmektedir.
Bilgiye dayalı ekonomi kavramıysa, yüksek teknoloji alanlarında sahip olunan
teknoloji üretme ve yenilikçilik (inovasyon) yeteneği aracılığıyla sanayi ve hizmetler
üretiminin gerçekleştirilmesini ifade etmektedir. Yoğun bilgi birikimi ve katkısı içeren
yüksek teknoloji alanlarından bazıları, tıpkı bilgi ve iletişim sektörü gibi, yayılgan
(jenerik) niteliktedir. Yaşadığımız çağı Bilgi Çağı yapan bu gelişmelerdir.68
Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi Bilgilendirme Dosyası’nda iletilen bilgilerden de
anlaşılacağı gibi, zirvenin özünü özellikle gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler
arasında bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim ve kullanım açısından ortaya çıkan
uçurum ve bu uçurumun aşılmasının araştırılması oluşturmaktadır.69
67 TÜBİTAK, a.g.e., s.21
68 TÜBİTAK, a.g.e., s.22
69 Tunis Agenda for the Information Society, Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi, Tunus: 16-18 Kasım 2005.
40
Bilgi Toplumu kavramıyla birlikte bilgi ve iletişim teknolojilerinin günümüzün
jenerik teknoloji kümesi olarak ortaya çıkmasıyla karşılaştığımız en önemli
gelişmelerden biri; sayısal uçurum tehlikesinin sadece gelişmekte olan ülkeler açısından
değil, gelişmiş ülkeler açısından da önem kazanmasıdır.
3.4. Bilgi Toplumu Ekonomisi
Sanayileşme hareketi 1765’te buhar makinesinin keşfi ile başlamıştır.
Sanayileşme, bir taraftan kendisine öncülük eden toplumların ekonomik, sosyal, siyasal
ve kültürel yapılarında köklü değişim ve dönüşümlere neden olurken diğer yandan da
gelişmekte olan ülkelerin başlıca hedefi ve temel kalkınma politikası haline gelmiştir.
Sanayileşme sürecinde kurumsallaşan rekabet kavramı beraberinde yeni yapılanmaları
ve yeni teknolojileri de gündeme getirmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında yeni
teknolojilerin gelişimiyle birlikte; bilgi, araştırma-geliştirme (AR-GE), bilgi kullanımı
ve yönetimi, insan sermayesi, beyin gücü gibi kavramlar ön plana çıkarken geleneksel
sanayi kavramı da yerini yavaş yavaş teknolojik sanayiye bırakmaya başladı. Bilgi
teknolojilerindeki hızlı gelişim ve değişime paralel olarak insana ve onun refahına
yatırım düşüncesini ön plana çıkaran kalkınma stratejileri üretilmeye başlamış, daha
kaliteli yaşam felsefesine dayalı sürdürülebilir kalkınmaya endeksli projeksiyonlar,
ülkelerin kalkınma politikalarında en ön sıralara oturmuştur. Bu yeni sürecin en önemli
özelliği; bilginin ve bilgi teknolojilerinin her alanda kullanılabilir olmasıdır. Bu sürecin
getirdiği üretim ve verimlilik artışı beraberinde yeni teknolojileri teşvik etmekte,
internet gibi çok önemli ve global bilgi bankalarının da devreye girmesiyle uluslar arası
düzlemde gerçekleşen bilgi paylaşımı, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda
entegrasyonu sağlarken aynı zamanda da küreselleşme kavramını gündeme taşımıştır.
Bugün artık bilgi, tüm ekonomik sistemlerin temelinde yer alan en önemli
olgudur. Sosyo-ekonomik sistemlerin bilgiden ayrı düşünülmesi olanaksızdır. Uluslar
arası ekonomik savaşın en stratejik silahı bilgidir. Sanayi ekonomisinin ana üretim
faktörleri sermaye, emek, doğa ve teknoloji iken bilgi ekonomisinin ana kaynağı
bilgidir. Sanayi ekonomisi ile bilgi ekonomisi arasındaki fark; bilginin üretim araçları
içinde birincil öneme sahip olmasıdır.
41
Çalışanların bilgiyi işleme ve üretebilme kapasitesinin ekonomik gelişme ya da
büyümenin maddi kaynağı haline geldiği söylenebilir. İçinde yaşadığımız çağda artık
emeğin doğrudan üreten makine kullanması değil, bilgiyi işleyen ve bilgi yaratan
sistemi yürütmesi söz konusu olmaktadır; ancak bu şekilde emek gücünün verimliliğini
sürekli kılmak mümkün olabilmektedir.70 Bilgi artık doğrudan bir üretici güç olarak
üretime girmiştir. Bilgi üretip, bilgiyi üretimde kullanmadan uluslar arası piyasalarda
rekabet gücü kazanmak mümkün görünmemektedir. Bilgi üretimi ile bilginin üretime
dönüşümünü ifade eden bilim ve teknoloji arasındaki açıklık giderek kapanmaktadır.71
Bütün toplumlar bilgi temellidir. Yeni olan şey, bilgi ve iletişim teknolojilerinin bilgi birikimi
üzerinde yarattığı değişimdir. Donanım, ürün ve hizmetler her gün daha fazla bilgi üzerine
kurulmaktadır. Bilgi günden güne faaliyetlerin hammaddesine dönüşmektedir. Daha geniş bir
çerçeveden bakıldığında enformasyona ve bilgiye dayalı bir toplum yaratmaya yönelik
politikalar, yenilikçiliği desteklemeye yönelik politikalarla da ilişkilendirilmek zorundadır.
72
Bilgi, işletmelerin rekabet üstünlüğü sağlama potansiyellerinin kilit olgusudur.
Bilgi sınırsız bir kaynak olmakla birlikte yetersiz olan; işletmelerin bilgiyi uygun
biçimde anlama ve kullanma kapasiteleridir. Bilgiye dayalı üretim ve bilgi yoğun bir
ekonomik yapıda, işletmelerin başarılı olabilmeleri ve küresel rekabet ortamında ayakta
kalabilmeleri ihtiyaç duyulan bilgiyi zamanında üretmelerine ve bunu daha etkin bir
biçimde kullanabilmelerine bağlıdır. Bir diğer ifade ile piyasaların belirsizleştiği,
teknolojinin hızla değiştiği, üretim döngüsünün kısaldığı küresel rekabet ortamında
başarıyı yakalayacak işletmeler ancak istikrarlı biçimde yeni bilgi üreten, bu bilgiyi
insan kaynaklarıyla homojen biçimde paylaşarak yeni teknolojilerde ve ürün
geliştirmede kullanan işletmeler olacaktır.
Sanayi ekonomisi yerini bilgi ekonomisine bırakırken, ekonominin üçlü saç ayağı olarak
nitelendirdiğimiz üretim, tüketim, dağıtım ilişkileri ve ekonomik yapının tümü, bilgi temeli
üzerine yeniden yapılanmış ve bilgi rekabetin temel faktörü durumuna gelmiştir.
73
70 Gencay Şaylan, Değişim Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1995, s.115.
71 Yücel, a.g.e. s.73.
72 Bengt-Åke Lundvall ve diğerleri, Avrupa’nın Yeni Bilgi Ekonomisi, haz. Maria Joăo Rodrigues, İstanbul: Dışbank Yayıncılık,
2004, s.297.
73 Halime İnceler Sarıhan, Teknoloji Yönetimi, İstanbul: Desnet Yayınları, 1998, s.164.
42
Stewart’a göre günümüzde bilgi, ürettiğimiz, yaptığımız, sattığımız ve satın
aldığımız şeylerin asıl bileşeni durumuna gelmiştir. Bu durumun doğal bir sonucu
olarak, bilgi ekonomisinde, bilgiyi yönetmek ve entelektüel sermayeyi bulup
geliştirmek, saklamak ve paylaşmak, bireylerin, işletmelerin ve ülkelerin en önemli
ekonomik işlevi haline gelmiştir.74
Bilgi toplumunun ekonomik düzenini tanımlayan bilgi ekonomisi terimi
Amerikalı sosyal bilimci Peter Ferdinand Drucker tarafından 1969 yılında ekonomi
literatürüne kazandırılmıştır. Bilgi ekonomisinin en önemli yapı taşlarından biri;
mikroekonomi düzeyinde firmaların ihtiyaç duyduğu bilgiyi betimleyen endüstriyel
enformasyondur. 20. yüzyılın ikinci yarısında, teknolojiye dayalı ekonomik dönüşüm
sürecinin ürünü olarak ortaya çıkan bilgi ekonomisi olgusu, bilgi kaynaklı ve teknoloji
odaklı ekonomiyi tasvir etmektedir.
Bilgi ekonomisinin kapsamını anlayabilmek için öncelikle bağlı bulunduğu
dinamikler tanımlanmalıdır. Bilgi ekonomisinin bilgi ve teknoloji olmak üzere iki temel
dinamiği vardır. Bilgi, bireyin zihninde tutulan veya kayıt ortamlarına kaydedilerek
iletilen sistematik, anlamlı ve ilişkili verilerin tamamıdır. Teknoloji ise, üretim bilgisi,
bilgili insan gücü ve donanım unsurlarının bileşkesidir. Onun da çekirdeğinde yine bilgi
bulunmaktadır. Teknolojinin girdisi de çıktısı da aslında en genel anlamıyla bilgidir. Bu
nedenle bilgi, kendi ekonomisinin temel değişkenidir. Günümüzde yaşanan teknoekonomik dönüşümün en önemli değeri bilgidir. Dikkat edilirse, bilgi ve onun ürünü
olan teknoloji, günlük yaşamdaki ve bütün iş alanlarındaki süreçleri değiştirmiştir.
Ekonomiyi yeni kılan olgu, bilgiyi anlama ve kavrayışımızdaki değişimdir. Bilgi
ekonomisi olgusunun anlaşılması bize, aynı zamanda yaşadığımız çağı ve bu çağın
önemini kavrama olanağı sunmaktadır. Çünkü içeriğinde kültürel, eğitsel ve sosyal
boyutları da barındırmaktadır.
Bilgi ekonomisindeki en yeni oluşumlardan biri, yeni teknolojilerin, özellikle de
internet teknolojilerinin ekonomik alanda kullanılmaya başlamasıdır. Alım satımdan
para aktarmaya, ortak ürün geliştirmeden planlamaya, ihaleden sözleşmeye, ekonomiye
74 Thomas A. Stewart, Entellektüel Sermaye, çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul: Kontent Kitap, 1997, s.13.
43
ait ne kadar işlem varsa, bunların yeni teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilebilir
olması, ekonomik yapılanmalarda önemli değişikliklere yol açmaya başlamıştır.
Geleneksel ekonomide makinelere sahip olmak önemliyken, artık bilgiye sahip olmak
belirleyici olmaktadır. Bilgi ekonomisini anlayabilmek için bilginin ekonomi için ne
anlama geldiğini görmek gerekir. İlk bakışta bilgiye sahip olmak makinelere sahip
olmaktan daha kolay gibi görünmektedir; bilginin üretilmesi, elde tutulması ve
güncelliğinin korunması ise işin en zor kısmıdır. Bu da yaratıcılığı, yeni fikirler
geliştirebilen insanları ve kuruluşları ön plana çıkarmıştır.75
Bütün bu gelişmeler politik dünyayı da etkilemiştir. Dünya, açık ve büyük bir
pazar halini almıştır. Bilginin hızla paylaşıldığı ve en önemli meta olduğu yeni
ekonomide rekabet, hem artmış hem de küreselleşmiştir. Geleneksel ekonomi ve iş
hayatında insan kaynakları kavramı, sadece fiziki unsurları dikkate alan materyalist
anlayış doğrultusunda, yapılacak herhangi bir şey için kullanılabilecek değer, zenginlik,
başvurulacak varlıklar olarak ele alınmaktadır. Oysa bilgi ekonomisinde insan kaynağı,
bir ülkenin ya da bir şirketin, katma değer yaratmak için sahip olduğu ya da kullandığı
varlık, değer, beyin ve akıl gücü, sosyo-kültürel meta olarak düşünülmektedir.
Yeni
ekonomi,
insana
yapılan
yatırımın
getirisinin
fiziki
sermaye
yatırımlarından daha yüksek olduğu bir döneme girdiğimizi de göstermektedir.
Bireylerin, piyasada sahip oldukları bilginin değeri, giderek daha da önemli hale
gelmektedir. Yeni ekonomide bilgi ve iletişim teknolojilerindeki değişiklikler sonucu
öğrenme süreçleri daha farklı alanlara ve boyutlara taşınmıştır. Yeni ekonominin
altyapısı elle tutulabilir mallardan çok, bilgi temelli ve daha çok hizmete benzeyen
mallar üzerinde oturmaktadır.76
Bilgi bir taraftan ana servet kaynağı haline dönüşürken, aynı zamanda eşitsizlik
ve rekabetin de ana kaynağı haline gelmektedir. Tamamen bilgiye dayalı ekonomiler ve
toplumlar yaratan yeni bir paradigma doğmaktadır. Bilginin birikme ve yayılma hızında
olağanüstü bir artış vardır. Çalışma ve yaşama koşulları yeniden tanımlanmakta,
75 TÜSİAD, “Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye”, 2001 Yılı TÜSİAD Raporu, ss. 22-23.
http://www.tusiad.org/raporlar.nsf/OpenDocument, (19 Haziran 2006)
76 “Yeni Ekonomi ve İnternet”, ASOMEDYA, Eylül 2000, ss. 38-39.
44
pazarlar ve kurumlar, bilgi değiş tokuşuyla ilgili yeni olasılıklar üzerine yeni kurallarla
yeniden tasarlanmakta, internet de bu yeni konseptin temel alt yapısı haline gelmektedir.
Bütün sektörlerde teknolojik yenilikler çığ gibi büyümekte ve her alanda hayatımızı
dönüşüme uğratmaktadır. Bu değişimin doğasını kavramak, baş döndürücü teknoloji
çağını anlamak ve ayak uydurmanın tek yoludur.
Yaşamakta olduğumuz teknolojik devrim; iletişimi zaman ve mekanın
koşullarına bağımlılıktan soyutlayıp, bilgi birikimini akılları zorlayacak süratte
hızlandırıyor. Bilimsel ya da kültürel düzlemde var olan bilgi, yeni bağlamlarda
dönüşüme uğruyor ve giderek güçlenen yazılım ve donanım bileşimleri tarafından
büyük alanlara yayılıyor. Tüm sektörlerde ürün ve hizmetlerin bilgi yoğunluğu da
giderek artıyor. Bütün toplumsal kurumlar eskisinden farklı bir şekilde işliyor ve
pazarlar bile daha bilgi yoğun hale geliyor.
Eski ekonomiden yeni ekonomiye geçişle yaşanan değişim ve bu değişimin
neden bu kadar önemli olduğu; tarih penceresinden teknolojiye ve iş süreçlerine
bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır.
“Yıl 1899... ‘Bulunması gereken buluşlar, yapılması gereken icatlar gerçekleştirildi. Bundan
sonra yapılacak fazla bir şey yok. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz kurum tamamen
kapatılabilir.’ Bu sözler ABD Patent Dairesi Başkanına ait.”
77
“Yıl 1977, dörtlü bakır tel
üzerinden aynı anda 24 kişi telefon görüşmesi yaptığında olay olmuştu. Aradan 20 yıl geçti,
1997’de saç telinden daha ince iki fiber optik sayesinde, ortalama 70 milyon telefon görüşmesi
aynı
anda
gerçekleşebiliyordu.”
78
“Yıl
1985...
Ford
şirketi
ürettiği
otomobillerin
dayanıklılıklarını ölçmek konusunda taviz vermez. Her türlü deneyi yapar. O zamanlar ürünlerin
dayanıklılığı duvardan duvara çarpmak gibi fiziki testler yapılarak ölçülüyordu. Dayanıklılık
testinin araba başına maliyeti 60 bin dolardı. Şimdi bu çarpışmalar sanal ortamda gerçekleşiyor.
Testlerin maliyeti yalnızca 100 dolar.”
79
77 Yaprak Özer, Küreselleşme ve Yeni Ekonomi, İstanbul: Hayat Yayıncılık, 2002, s.36.
78 Özer, a.g.e. s.79.
79 Özer, a.g.e.s.37.
45
3.4.1. Bilgi Ekonomisinin Bileşenleri
Gürdal, günümüz ekonomisinin en temel vazgeçilmezlerinden biri olarak
bilgisayarı
göstermektedir.
Bilgisayar
kavramından
soyutlanmış
bir
bilgi
ekonomisinden söz etmek mümkün değildir. Rakamlara çeşitli anlam ve fonksiyonlar
yükleyerek hazırlanan mantıksal döngüler, bilgisayarın ana sanal unsurları olan yazılım
(software) kısmını oluşturmaktadır. Bilgisayar tamamen sayısallaşmış bir teknolojinin
ürünüdür çünkü bu teknolojide bilgi, tamamen 1 ve 0 rakamlarından oluşan formlardan
elde edilir. Öyleyse bilgi ekonomisinin ana bileşeni sayısallaşmadır. Bu şekilde üretilen
bilginin paylaşımı ve daha üstün teknolojilere tevcihi, küresel rekabet ortamında üstün
pozisyona geçilebilmesi demektir. Bunun yolu; yeni ekonominin ikinci bileşeni olan
AR-GE
çalışmalarıdır.
Geleneksel
ekonominin
bilgi
ekonomisine
dönüşmesi
sayısallaşma paralelinde web tabanlı yani internet eksenli olarak ilerlemekte, özellikle
doğu bloğunun çöküşü sonrasında birbirine yaklaşan iktisadi kutupların uydu bağlantılı
internet hızıyla birbirine iyice yakınlaşması yeni bir bileşeni ortaya çıkarmıştır ki; buna
da küreselleşme diyoruz. Nihayet, sanayi toplumunda yeri her an bir makineyle
doldurulabilecek olan ama bilgi toplumunda asla ikame edilemeyen temel unsur ve
bilginin ana kaynağı yani insan kaynağı. Bilgi ekonomisinin en önemli değeri insan
kaynağıdır. Zira ekonominin asıl sermayesi ve aynı zamanda ürünü olan bilgi onun
hafızasındadır. Bu nedenle insan kaynağı, sadece personel, işgücü ya da emek olarak
düşünülmemekte, aynı zamanda şirket ya da örgüt bilançosunun en önemli aktiflerinden
sayılmaktadır.80 Görüldüğü gibi yeni ekonominin dört ana bileşeninden söz etmek
mümkündür; sayısallaşma, araştırma geliştirme faaliyetlerinin artması, küreselleşme ve
insan kaynakları profilinde yaşanan radikal değişim.
3.4.1.1. Sayısallaşma
Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında dünya, teknolojik devrim olarak nitelendirilen bir
gelişmeye tanık olmuştur. Sayısallaşma olarak isimlendirilen söz konusu teknolojik
gelişme; teknik anlamda ses ve görüntülerin 1 ve 0’lardan oluşan serilere çevrilmesi
anlamına gelmektedir. Sayısallaşma, her türlü verinin (ses, resim, metin, video) daha
80 Oya Gürdal, “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi Dünyası 2004, 5(1): 48-73.
46
kaliteli ve daha düşük bir maliyetle elektronik ortamda saklanması, işlenmesi ve yüksek
bir hızda her türlü ortamda iletilmesine olanak tanımaktadır.81
Yeni ekonominin temel dinamiklerinden biri olan sayısallaşma, içinde
bulunduğumuz çağda yaşanmakta olan dönüşümün ana eksenini oluşturmaktadır.
İngilizcedeki digital kelimesinin karşılığı olarak kullanılan sayısallaşma; özellikle son
yıllarda sürece yakınsamanın da katılmasıyla bambaşka bir boyuta taşınmıştır.
Yakınsama (convergence)82 kavramı, mevcut iletişim teknolojilerinin yeni ürün
ve hizmetleri ortaya çıkaracak şekilde birbirine yakınlaşmasını ifade eden bir kavram
olarak kullanılmaktadır. Yakınsama, temelde benzer hizmetlerin değişik iletişim
şebekeleri aracılığıyla taşınabilmesi ve televizyon, bilgisayar ya da telefon gibi araçların
bir araya gelmesi olarak83 tanımlanmaktadır. Yakınsama eskiden sınırları kesin olarak
ayrılabilen bilgi, iletişim ya da bilişim pazarları arasındaki sınırları belirsiz bir hale
getirmiştir. Tüketicilerin geniş-bant altyapısıyla ve makul fiyatlarla sağlanan
bütünleşmiş hizmetlere olan talebi multimedya uygulamalarını ve elektronik ticareti
hızla yaygınlaştırmaktadır. Böylece bu süreç değişik iletişim piyasalarındaki
teşebbüsleri diğer iletişim alanlarına girmeye itmektedir.
3.4.1.2. Küreselleşme
Bilginin insanlığın refah ve gelişmesi açsısından önemi ilk kez 17. yüzyıl
başlarında İngiliz düşünürü Francis Bacon tarafından dile getirilmiştir. Bilgi güç
kaynağıdır diyen Bacon’ı sonraki yüzyıllardaki gelişmeler doğrulamıştır. Bilimin
giderek daha çok uygulanabilir bilgi üretmeye yönelmesi, 18. yüzyıl ortalarında
İngiltere’de sanayi devrimini ortaya çıkarmıştır. Buhar teknolojisinin üretim ve ulaşıma
uygulanmasıyla başlayan süreç 19. yüzyılda elektrik ve elektromanyetik alanındaki
gelişmelerle yeni boyutlar kazanmış; bu sayede birbiri arkasına geliştirilen yeni ulaşım
ve haberleşme araçları dünyayı küreselleşme olarak adlandırılan sürece sokmuştur.
81 Bayram Ali Geçgil, Medya Piyasalarında Hukuki Düzenlemeler ve Rekabet Hukuku Uygulamaları, (Basılmamış Uzmanlık Tezi)
Ankara: 2005, s.16.
82 Convergence: Yöndeşme, yakınlaşma gibi kelimelerle de Türkçe'ye çevrilebilmektedir.
83 EC 1997, “Green Paper on The Convergence of The Telecommunications, Media and Information Technology Sectors, and The
Implications For Regulation” s.97. http://europa.eu.int/ISPO/convergencegp/greenp.html, (21 Ağustos 2006)
47
Küreselleşen dünyada bütün ekonomik ve sosyal faaliyetler, bilginin hızlı ve
zamanında üretimi ve tüketimine dayalı olarak yeniden örgütlenmektedir. Bu tür
ekonomilere bilgiye dayalı (knowledge based) ekonomi, bilgiye dayalı ekonomilere
sahip toplumlara da bilgi toplumu adı verilmektedir. Bilgi toplumunu ortaya çıkaran
bilgisayar teknolojisinin yaygın kullanılmaya başlanması 1960’lı yıllara rastlar.
Dünya genelinde gözlenen ekonomik, politik ve kültürel gelişmeler, yeni bir
küresel uygarlığın oluşumuna işaret ediyor. Artık dünya üzerinde yaşayan herkesi
ilgilendiren stratejik kararlar ulus-devletlerce değil çok uluslu şirketlerce verilmektedir.
Dünya üzerinde bu kararlardan etkilenmeyen bir insan gurubu yok gibidir. İnsanlık ne
olduğunu kavrayamadığı ve nasıl kontrol edebileceğini bilemediği güçlerin etkisi
altındadır. Yaşanan durum modern sözcüğünün kapsayabildiğinden çok farklıdır ve
sürekli olarak da değişim içinde olduğu gözlenmektedir.
Küreselleşmeyi; tarihin akışı içinde ortaya çıkan bir olgu olduğu kadar,
uluslararası ticaretin yaygınlaşması, emek ve sermaye hareketlerinin artması, ülkeler
arasındaki ideolojik kutuplaşmaların sona ermesi, teknolojideki hızlı değişim sonucu
ülkelerin gerek ekonomik, gerekse siyasal ve sosyo-kültürel açıdan birbirlerine
yakınlaşmaları olarak tanımlayabiliriz.84
Küreselleşme süreci ekonomik görünümlü fakat politik amaçlı bir propaganda
kampanyası görünümü sergilemektedir. Teknolojik gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu
gibi algılanan küreselleşme; ulus-devlet olgusunun zayıflatılarak, ulusal pazarların
uluslararası sermaye karşında savunmasız bırakılması ve ulus-ötesi kuruluşların
ulusların kaderine hakim olması anlamına gelmektedir. Bu haliyle küreselleşme, daha
çok küreselleştirme görünümlüdür.
Küreselleşme ile ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel
entegrasyonun artması, ulus-devletin güç ve etkinliğini azaltmıştır. Ulus-devlet,
sınırları içindeki fikirlerin akışını ve ekonomik politikaları artık kontrol edememekte ve
böylece iç politika araçları etkisini yitirmektedir. Bir bakıma ulus-devlet rolünü,
sorumluluklarını
ve
politik
ilişkilerini
yeniden
tanımlamaya
84 C.C.Aktan, H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999, s.7.
48
zorlanmaktadır.
Küreselleşme sürecinde ulus-devlet, yetkilerini bir yandan uluslararası kuruluşlarla
diğer yandan da yerel otoritelerle paylaşmak zorunda kalmıştır.85
3.4.1.3. AR-GE
Bilim ve teknolojik faaliyetlerin verimlilik artışını sağlayarak kalkınmayı
hızlandırdığının fark edilmesi ve teknoloji odaklı ekonomi teorilerinin geliştirilmeye
başlanması 1960’lı yıllara rastlamaktadır. Bu ortamda bilim politikası da bir bilimaraştırma alanı olarak doğmaya başlamış ve Avrupa ve ABD’de bu alanda birçok
araştırma birimi kurulmuştur. Türkiye’nin de üye olduğu OECD, kuruluşundan beri
bilim politikası alanında faaliyet gösteren en önemli uluslararası kurumlardan biridir.
Bir ülkede bilim ve teknolojinin gelişmesinin ön şartlarından biri bunun için
gerekli alt yapının mevcut olmasıdır. Günümüzde ekonomiler giderek daha çok bilgiye
dayalı hale gelmektedir. Bilgiye dayalı ekonomilerin en önemli özelliği bilginin
istenilen zamanda, istenilen miktarda ve kalitede üretilmesidir. Bu. temel alt yapısını
bilgisayar ağlarıyla İnternetin oluşturduğu, işlek bir AR-GE sistemini gerektirmektedir
Yeni ekonominin temel dinamiklerinden biri olan AR-GE, araştırma, geliştirme
ve yenilik sacayağından oluşan bir bilgi ve teknoloji geliştirme platformudur.
Araştırma
Bir konuda bilimsel bilgi üretilmesi ve bunun denemeli uygulamasıyla problem
çözümünde etkili olabilecek nitelikte geçerliliği denenmiş somut ürünler geliştirmeyi
veya erişilen en son teknoloji seviyesini daha da yükseltmeyi amaçlayan faaliyetlerdir.
Geliştirme
Bir araştırma sonucu elde edilen bilimsel nitelikli bilgi veya prototipler ya da
mevcut sistemlerin iyileştirilmesini kapsamak üzere, bilimsel bilginin; faydalı sistem,
araç, gereç, teçhizat, malzeme ya da metotların meydana getirilmesi yolunda düzenli bir
şekilde kullanılması faaliyetleridir.
85 IMF, World Economic Outlook, 1997, s. 43 ve 1999, s. 40-41’den derlenmiştir.
49
Yenilik (İnovasyon)
Bir fikri satılabilir, yeni ya da geliştirilmiş bir ürün ya da mal ve hizmet
üretiminde kullanılan yeni ya da geliştirilmiş bir yöntem haline dönüştürmek demektir.
Bu açıdan, teknolojik yenilik yapma/yaratma süreci, bir dizi bilimsel, teknolojik/teknik,
malî ve ticarî etkinliği içerir. Bütünüyle estetik alana yönelik değişiklikler (renk ya da
dekorlamadaki değişiklikler gibi) ile ürünün yapı ya da niteliğini (performansını) teknik
açıdan değiştirmeyen, küçük tasarım ya da görünüm farklarından ibaret basit
değişiklikler yenilik sayılmaz.
AR-GE ve Türkiye
Ülkemizde AR-GE yapılandırması ve teknoloji geliştirme çalışmalarıyla ilgili ilk
ciddi strateji ve önerileri VIII. Kalkınma Planı’nda görmekteyiz. Günümüze
gelindiğinde özellikle Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı ile IX. Kalkınma
Planı’nda da bunları tamamlayıcı çeşitli öngörü ve teklifler getirilmektedir. Ancak
ülkemizde yürütülmekte olan araştırma ve geliştirme çalışmalarının tamamına yakınının
üniversiteler bünyesinde yürütülüyor olması, sanayi-üniversite entegrasyonunu zorunlu
kılmakla beraber bu konuda somut adımlar atılabilmiş değildir. Aselsan gibi bazı
yerleşik yapılarda önemli AR-GE çalışmaları yürütülmekte ise de bu çalışmaların reel
sektöre yansıması henüz kendini ispat edebilmiş değildir. Reel sektördeki yenilikçilik de
teknoloji transferinden öteye geçememektedir. Transfer edilen teknolojinin bilgi ve
deneyimi tedarikçi firmada kaldığı için de bağımlılık devam etmektedir.
İşletmelerin teknolojik başarısı artık AR-GE çalışmalarına verilen önemle
ölçülmektedir. Türkiye, GSMH’nın %06’sını AR-GE çalışmalarına ayırmaktadır. Oysa
2010 yılından itibaren AB ülkeleri GSMH’larının %3’ünü bu alana ayırma kararı
almışlardır. Türkiye'deki toplam AR-GE harcamalarının %57,2’si üniversite, %32,3’ü
özel sektör, %10,5’i kamu sektörü tarafından yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Ticaret
ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) Dünya Yatırım Raporu'na göre Türkiye, ARGE yatırımları açısından en cazip 18. ülke konumunda bulunmaktadır.86
86 Gelişimin Motoru ARGE, http://www.zorlu.com.tr/PDF/DERGI/sayi12_04-08.pdf#search=%22AR-GE%22, (21 Ağustos 2006)
50
3.4.1.4. İnsan Kaynakları Yönetimi
Bireysel ve sosyal hayatın her alanında gerçekleşmekte olan hızlı değişim süreci,
işletmelerin üretim faktörleri sıralamasında da önemli değişikliklere neden olmuştur.
Akyüz’ün de dediği gibi, sanayi ekonomisinde yatırımların en önemli kısmı
fabrika binası, teçhizat vb, unsurlara ayrılırken, günümüzde yatırımların önemli bir
kısmı bilginin artırılması veya insan sermayesi sağlamak için yeterlilik ve uzmanlık
geliştirmeye yönelik olmaktadır. Çünkü işletmenin sahip olduğu bilginin oluşumunu ve
uygulanmasını üretim süreçlerine aktaran nitelikli insan kaynakları öncelikli faktör
olarak kabul edilmeye başlanmıştır.87
Üretim
süreçleri,
işletmeleri
aynı
zamanda
bilgi
üreticisi
durumuna
getirmektedir. Bu yüzden işin kendisi de aynı zamanda bilgiye dönüşmeye
başlamaktadır. Ancak bu dönüşüm sırasında, doğru ve yeterli veri elde etmenin kafi
gelmediği, bu verilerin doğru karar veren mekanizmaya taşındığı zaman işletme
amaçlarına ulaşabilmenin mümkün olabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Doğru karar
verme mekanizması ise, daha çok yönetim ve yöneticiliğin kalitesi, yani işletmedeki
insan kaynağının niteliği ile ilgilidir. Bilginin yönetimi ile sistemde ortaya çıkan soru
veya sorunlara ilişkin yanıtlar aranır, bulunur, işlenir ve daha sonra ulaşılmak üzere bir
yerde toplanır. Bu nedenle bilgi yönetimi başlı başına bir uzmanlık alanıdır ve
profesyonellik gerektirmektedir. Tekno-ekonomik dönüşüm sürecinin ürünü olan bilgi
ekonomisinde bilginin azlığı kadar birbirini tekrarlamaktan öteye gitmeyen bilgi
bombardımanı şeklinde nitelendirilebilecek olan çokluğu da tehlikelidir.
Genel olarak, bir organizasyondaki tüm çalışanlar insan kaynaklarını oluşturur.
İnsan kaynaklarının yönetimi denildiğinde ise organizasyonun amaçlarına ulaşabilmesi
için, tüm insan kaynaklarının en doğru, etkin ve verimli bir şekilde kullanılması
anlaşılmaktadır. İnsan kaynakları yönetimi en basit şekilde örgütün insanlar ile ilgili
konularının bir organizasyonudur şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım, insan kaynakları
87 Yılmaz Akyüz, A.Şahin Görmüş, Çetin Bektaş “Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilginin Artan Ekonomik Değeri
ve İşletmeler Üzerindeki Etkileri”,
http://:www.geocities.com/ceteris_paribus_tr/akyuz2.doc+%C3%B6rg%C3%BCtsel+bilgi&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=53,
(11 Haziran 2006)
51
yönetiminin içeriğini amaçlarını, gelecekte yeni eklenecek görev ve sorumlulukları da
kapsamaktadır.
İnsan kaynakları yönetiminde insan, onun belleğindeki bilgi, bilgi akışı ve
yönetim süreçleri, etkileşimli verim artışı gibi kavramlar ön plana çıkmaktadır. İnsan
kaynakları kavramının gelişimi, işletmelerin bilgi çağının ruhuna uygun şekilde,
yetişmiş insan unsurunun sermayenin en önemli kısmını teşkil ettiğini fark etmeleriyle
öne çıkmıştır. Henüz oldukça yeni olan bu kavramın tam olarak algılanabilmesi için
işletmelerin önceliklerini belirlemeleri, departmanlarının misyonlarını net olarak ortaya
koymaları ve işletme vizyonunu demokratik bir çerçeveye oturtmaları gerekmektedir.
Bilgi çağının aynı zamanda insan kaynakları çağı olacağı gerçeğini göz önünde
bulundurmak fevkalade önemlidir.
Bilgi çağında yaşanan dönüşüm süreci, bilim-araştırma-teknoloji üretiminden, her düzeyindeki
bilginin kullanımına kadar nitelikli insan kaynaklarını gerektirmektedir. 21. Yüzyılda yönetimin
gerçekleştirmesi gereken en önemli katkı, bilgi çalışanlarının verimliliğini artırmaktır. Bu
88
bağlamda, bilgi çağı, “insan kaynakları yüzyılı” olarak değerlendirilebilir.
1980'li yıllar çalışanların yönetiminde bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
Personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine doğru geçişin yaşandığı bu
dönemde; çalışanların yönetimine stratejik bakış açısı kazandırılmaya çalışılırken iş
dünyası da yeni endüstriyel ilişkiler sistemi ve üretim ve yönetim ilişkileri ile karşı
karşıya kalmıştır.
Endüstriyel mal üretiminin egemen olduğu sanayi çağından, bilgi ve hizmet üretiminin egemen
olduğu bilgi çağına geçişte insan kaynakları profili de çok büyük ölçüde değişmektedir. Esasen
feodal toplumda kayıp olan birey, sanayi toplumunda sahneye çıkmış, ancak, sahnenin ve
otomasyonun bir parçası olmuştur. Bilgi toplumunda ise birey, merkezi önemi olan aktör olarak
88 İlhan Dülger, “Ulusal Ekonomiden Küresel Ekonomiye Geçerken Milli Devlet”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II, MartNisan 1998, s. 995.
52
sahneye çıkmakta, düşünen, tasarlayan, organize eden, yöneten ve sonuçlandıran olarak
inisiyatif yeteneğini hayata geçirmektedir.
89
İnsan kaynakları yönetimi, organizasyon ve yönetimde insan boyutunu ele alan
disiplin olarak da tanımlanabilir. Çağdaş yaşamda insanlar, çalışma hayatında ve
sonrasında güvence sağlayan, onlara gelişme imkanları tanıyan, mesleki birikimi
destekleyen çalışma ortamları aramaktadırlar. Bu bağlamda örgütler, çevrelerinden
bağımsız olmadıkları, hem etkiledikleri hem de etkilendikleri için insan kaynakları
yönetiminin temel anlayışı da değişmiştir. İnsan kaynağı yeterliliği; çalışanların fiziksel
yetenek ve becerilerinin doğru zaman, yer ve biçimde konumlandırılıp, geliştirilmesi ve
sürdürülebilir olması biçiminde algılanmaya başlamıştır.
Bilginin ön plana çıkmasıyla onun ana üretim kaynağı olan insan da ön planda
yerini almıştır. Bu, bilgi çağının en temel göstergelerinden biridir. Artık personel
geleneksel yaklaşımdan farklı olarak, işletmenin aktifleri arasında yer almaktadır.
Yöneten ve yönetilen kavramları yerlerini lider ve ekip kavramlarına terk etmiştir.
Fındıkçı’ya göre insan kaynakları yönetimi, içerik olarak akademik ve kuramsal
yönü ağır basmakla birlikte insan ilişkilerine yönelik pratik uygulamaları da
kapsamaktadır. Hızlı bilgi artışının gerçekleştirdiği dönüşüm ihtiyacı ve bu ihtiyacın
giderilmesi noktasında insan unsurunun anahtar rol oynaması, insan kaynaklarının
belirli bir disiplin içinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.90 Aktan insan kaynakları
yönetiminin temel amaçlarını şu şekilde özetlemektedir:
•
İnsan kaynaklarını en etkin ve verimli şekilde kullanmak,
•
Doğru insanları, doğru işlerde istihdam etmek,
•
İnsanların performanslarına uygun şekilde işte yükselmelerini sağlamak,
•
Çalışanları takdir ve motive etmek, demotivasyon faktörlerini yok etmek,
•
Çalışanların performans değerlendirmesini bilimsel standartlara göre yürütmek,
•
Ücret ve maddi teşviklerin takdirinde adil ve objektif olmak91
89 İsmail Doğan, “Değişen Toplumda Birey ve Liderlik”, Yeni Yüzyıl, 14 Haziran 1997 den aktaran Adem Öğüt, s. 73.
90 İlhami Fındıkçı, İnsan Kaynakları Yönetimi, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1999, s. 15-21.
91 C.Can Aktan, “İnsan Kaynakları Yönetimi Süreci”,
http ://www.canaktan.org/yonetim/insan-yonetim/insan-kaynaklari-sureci.htm , (8 Haziran 2006)
53
Küreselleşme ve özellikle bilişim teknolojilerinde yaşanan büyük gelişmeler,
personel yönetimine de yeni yönelimler ve arayışlar getirmiştir. Ancak bu arayış ve
yönelimler tüm zamanlardakinden daha radikal ve uygulama yönünden daha etkin,
kapsamlı ve daha hızlı yayılan bir yapıdadır. Bunu besleyen en büyük itici güç,
birbirlerini tetikleyen yeni strateji düşünceleri ve internet sayesinde gerçekleşen küresel
bilgi ağı ile ortaya çıkan yeni iş ortamları ve burada çalışacak olan yeni insan
kaynakları profili olmuştur.
Bilgi çağı ile birlikte yaygınlaşan küreselleşme ve uluslararası rekabete açılma, yönetim ve
insan
faktörünü,
çalışma
normlarını,
yeni
kurumsal
hedef
ve
stratejilere
doğru
yönlendirmektedir. Organizasyon içinde en tepe yöneticiden en alt düzeyde çalışana kadar,
bireyi, çalışmayı, çalışma yaşamı ve ortamını ve statüleri etkilemekte ve organizasyonlarda
92
çalışan insan kaynaklarından yeni çalışma profilleri istenmektedir.
Salt’a göre organizasyon içerisinde gelişmiş bir insan kaynakları bilgi sisteminin
kurulmasına imkan veren bilgi teknolojileri organizasyon içerisindeki bilgi paylaşımının
ve iletişimin daha kolay sağlanması için de yeni fırsatlar yaratmıştır.93
Bugün artık insan kaynakları işlerinin elektronik ortama taşındığını ve insan
kaynakları uygulamalarının da web üzerinden yapıldığını görmekteyiz. Bu durum
karşısında insan kaynakları yöneticileri ev ya da iş yerinde çalışma durumlarına göre
organizasyon yapılarını gözden geçirerek entegrasyonun sağlanması üzerinde yoğun
çaba harcamak durumundadırlar.
Bilgi çağında yaşanan değişim ve dönüşümü bünyelerinde hissetmek ve izlemek
işletmeler için ayakta kalabilmenin ön şartıdır. Bunu fark etmesi gereken en önemli
unsur da işletmenin insan kaynaklarıdır. Çünkü insan kaynakları fonksiyonu, değişimi
algılayıp insan kaynakları profilini değişime ayak uyduracak şekilde tasarlayacak;
eğitim ihtiyaçları, personel seçimi, işe alım ve işe yerleştirme gibi fonksiyonları yerine
92 Haldun Ersen, Toplam Kalite Yönetimi ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi, 2.b. İstanbul: Sim Matbaası, 1997, s. 101.
93 Ahmet Salt, “Sanal Organizasyonlar”, http://www.ytukvk.org.tr/arsiv/eltic1.htm, (11 haziran2006)
54
getirirken bu değişimi algılamasına göre şekillendirecektir. Bunun için de etkin bir bilgi
yönetimi sistemine ihtiyaç vardır.
Bilgi çağında, sanayi çağının aksine birey, makinenin emrinde değil, makine, bireyin
emrindedir. Organizasyonlarda, insan sermayesi ve büyüme ile ilgili literatür, insan kaynaklarını
teknoloji
geliştirici,
verimlilik
artırıcı,
gelişme
üretici
bir
mekanizma
olarak
değerlendirilmektedir. Dolayısıyla teknoloji ile insan kaynakları arasında bir etkileşimin olduğu
ileri sürülebilir. İnsan kaynakları, teknolojik gelişmeleri sağlamakta; kullanılan teknoloji, insan
kaynaklarının verimliliğini artırmaktadır.
94
İnsan kaynakları yönetimi, yaşanan hızlı teknolojik gelişme ve bilgi artışının
bireylerde yol açabileceği bilgi eskimesini önlemeyi ve çalışanların bireysel
gelişmelerini sağlamayı amaçlamalıdır. Örgüt ortamı içinde çalışanların aralarındaki
bağlılığın geliştirilmesi, kurumsal kültürün yerleştirilmesine katkıda bulunacaktır.
Bayraktaroğlu’na göre; bilgi toplumunda artık klasik üretim faktörleri olan
sermaye, emek, doğal kaynaklar ikinci plana düşerek bilgi ve teknoloji kavramları
insanoğlunun en değerli varlığı haline gelmiştir. İşletmelerin bugünün rekabetçi
ortamında başarılı olabilmeleri, gelecekle ilgili tahminlerde başarılı olmalarına bağlıdır.
İsabetli tahmin yapabilmek, gelecekteki değişimleri yakalayabilecek planlama ve
stratejilerin geliştirilmesi için, işletmelerin gerekli bilgilere en hızlı ve sağlıklı şekilde
ulaşabilmeleri gerekmektedir. Bu bilgileri değerlendirilecek ve karar verecek kişilerin
yani insan kaynaklarının da belli niteliklere sahip olması gerekmektedir.95
İnsan odaklı bilgi ekonomisinde şirketlerin en iyi yardımcıları teknolojiler ya da
süreçler değil, çalışanlarıdır. İşte bu nedenle bilgi ekonomisi, insan yeteneklerini daha
önce piyasalarda yaşanmış tüm gelişmelerden daha fazla öne çıkarmaktadır. Böylece,
insan kaynakları yönetimi, daha önceleri olduğundan daha geniş sınırlar içinde
tanımlanacak ve kuruluşun başarı oranını belirlemekte önemli rol oynayacaktır.
94 Öğüt, Bilgi Çağında Yönetim, s. 73.
95 Serkan Bayraktaroğlu, “İşletmelerde Yönetim Bilişim Sistemleri Ders Notları”, Sakarya: Sakarya Kitapevi, 2002, s. 22.
55
Irzık’a göre bilgi toplumunun bilgisayar-iletişim teknolojisiyle tanımlanması,
bilgi sahibi olmayı teknoloji sahibi olmakla özdeşleştiriyor. Bu hem bilginin bir
mülkiyet meselesi haline gelmesi demek, hem de gerçekten bilen insanın geri plana
atılması demek. Bilgisayar ortamında bilginin değil, sadece enformasyonun var
olabildiğini hatırlarsak, doğru-yanlış, nitelikli-niteliksiz enformasyon sahiplerinin bilen
insanın yerini alması demek. Bu da bilgi toplumunda en önemli kaynağın insan
olduğunu, en büyük yatırımın insana yapılması gerektiğini vazeden anlayışla paradoksal
(tezat) bir durum arz eder.96
Ancak insan kaynakları yöneticileri ve konuyla ilgilenenler için çözülmesi
gereken ciddi sorunlar da bulunmaktadır. Özellikle işletmelerin değer yaratma çabaları,
bunun için gerekli olan demokratikleştirilmiş bir strateji oluşturma süreci ve bilgi
teknolojilerindeki gelişmelerle etkisini daha da arttıran sanal ofis, sanal yöneticilik,
sanal takımlar, e-engineering ve bunların getirdiği yeni çalışma ilişkileri, yeni sorunları
beraberinde getirmektedir. İnsan kaynakları yöneticileri bu konulara gerektiği kadar
önem vermez ve etraflarındaki gelişmelere karşı duyarsız kalırlarsa muhtemelen yeni
bir iş aramaya başlamaları gerekecektir.
3.4.2. Bilgi Ekonomisinin Özellikleri
Son on yılda dünya ekonomisi ve ABD ekonomisindeki gelişmelere
bakıldığında, yeni ekonominin verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik baskıları,
küresel niteliği, yol açtığı krizleri ile birlikte sistemde nasıl köklü değişiklikler ortaya
koyup sarstığı görülmektedir. Teknolojik gelişmeyle ön plana çıkan, büyük ölçüde
sayısallaşmaya bağlı olan yeni ekonomi, dominant yapısıyla eski ekonomiyi ve onun
dinamiklerini yavaş yavaş ortadan kaldırmaktadır.
Akın; bilgi ekonomisinin özelliklerini Tapscott’a atfen 12 madde olarak ifade
etmektedir:
1.Bilgi Temellilik: Yeni ekonominin ana hammaddesi ve ürünü bilgidir.
96 Gürol Irzık, “Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu? Analitik-Eleştirel Bir Yaklaşım”, Bilgi Toplumuna Geçiş
Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve Tartışmalar, der. İlhan Tekeli ve diğerleri, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
Yayını, 2002, ss.53- 62.
56
2.Dijitalleşme: Bilgiler tamamen 1 ve 0’dan oluşan veri formlarında iletilmektedir.
3.Sanallaşma: Bilginin dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkları sanallaştırmaktadır.
4.Molekülleşme: Büyük işletme yapıları ayrışmakta ve dinamik birey ve kurumların
oluşturduğu ekonomik faaliyet temelli gruplar halinde yeniden ortaya çıkmaktadır.
5.Ağ Tabanlı İletişim: Yeni ekonomi iletişim ağlarıyla bütünleşen bir ekonomidir.
6.Aracısızlaşma: Aracı işlem, işletme ve bireyler ortadan kalkmaktadır.
7.Medya Hakimiyeti: Sanayi ekonomisinde otomotiv anahtar sektörken, yeni ekonomide
bilgisayar, iletişim ve eğlence sanayilerinden oluşan yeni medya sektörüdür
8.Yenilikçilik: Yeni ekonominin temel dinamiği yeniliktir.
9.Üretici-Tüketici Belirsizleşmesi: Tüketici, fiilen üretim sürecine katılmaktadır.
10.Hız: Yeni ekonomide, işletme başarısı açısından hız anahtar bir değişkendir.
11.Küreselleşme: Yeni ekonomide, coğrafi sınırlar neredeyse ortadan kalkmak üzeredir.
12.Çatışma: Güç, güvenlik, eşitlik, kalite ve demokratik sorunlarla gelen yeni bir
ekonominin başladığı görülmektedir.97
Tapscott tarafından yapılan bu tespitleri arttırmak da eksiltmek de mümkündür.
Örneğin; sosyal çelişkiler ve çatışmaların artma eğilimi, sahip olan ve olmayanlar
arasındaki uçurumun giderek büyümesi98 sosyal sorunların yanında, siyasal ve kültürel
açıdan da bazı problemlere yol açmıştır. Diğer yandan sanayi toplumu ekonomisi de
kendi çağında son derece yenilik temelli bir ekonomi idi. Bu yüzden bize göre bilgi
ekonomisinin belirleyici temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Öncelikle
bilgi temelli bir ekonomidir; çünkü ana üretim kaynağı ve en önemli çıktısı bilgidir.
Sayısal bir ekonomidir; çünkü beslendiği ana kaynak dijital teknolojidir. Bu
teknolojiden soyutlanmış bir bilgi ekonomisinden söz edilemez. Ağ ekonomisidir; çünkü
başta küresel bilgi ağı olan internet ve intranet, ekstranet gibi bilgi ağları (network) ile
yönetilmektedir. Hız ekonomisidir; çünkü iletişim teknolojileriyle çalışmakta ve sürekli
yeni bilgilerle beslenmektedir. Küresel bir ekonomidir; çünkü dünya coğrafyasının
tamamıyla, kesintisiz on-line iletişim halindedir.
97 Akın, a.g.m.
98 Murat İnce, Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkanlar ve Politikalar, Ankara: DPT Yayınları, 1999, s.26.
57
Bilgi ekonomisinin özellikleri önceki ekonomik dönem ve modellerle
kıyaslandığında farklılık olarak öne çıkan yapısal değişiklikleri de ifade etmektedir.
Yeni ekonominin sayısal tabanlı olması, ağ ekonomisi özelliği ve küresel pozisyonu onu
tarım ve sanayi dönemlerinden ayıran başlıca üç özelliktir. Önceki ekonomik
yapılanmalar da aslında bilgiye dayanmaktadır. Ancak bilgi ekonomisinin diğerlerinden
farkı; artık bilginin bizzat kendisinin bu yapıda hammadde ve ürün olarak ortaya
çıkmasıdır. Keza tarım ve sanayi ekonomisi de kendi dönemlerinde hıza dayalı rekabeti
ön plana çıkarmıştı. Ancak geleneksel iletişim metotlarını kullandıkları için bilgi
ekonomisine göre hızları son derece zayıf seyretmiştir.
3.4.3. Bilgi Ekonomisi ve Türkiye
Bilginin hızla arttığı ve en önemli meta olduğu yeni ekonomide rekabet de aynı
oranda artmış ve küreselleşmiştir. Ekonominin lokomotif unsurlarından olan
sanayimizin büyük çoğunluğu, katma değeri ağırlıklı olarak işgücüne dayanan ürünler
üretmektedir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılması ve uzak doğudaki ucuz işgücü,
sanayimizin rekabet olanaklarını iyice kısıtlamış görünüyor. Bu durumda sanayinin
küresel rekabete direnebilmesi için katma değerin türünü değiştirmek ve fikri mülkiyete
ağırlık vermek gibi bir zorunluluğu olduğunu söylemekte beis görmüyoruz.
Ekonomimizin rekabet sorunu olmasa bile Avrupa Birliği üyeliğini hedeflemiş olmak
tek başına bu zorunluluğun en önemli etkeni olabilecek güçtedir. Zira bu hedef, bilgi
çağına duyarsız kalmamayı, bilgi ekonomisini hem yaratmayı, hem de kullanmayı
gerektirmektedir. Bu nedenle, ekonomimizin yönünü emek yoğun olmaktan bilgi yoğun
olmaya doğru çevirmek zorundayız.
Benzeri bir durum ekonomimizin ana sektörlerinden biri olan tarım için de
geçerlidir. Dünyanın en verimli tarım arazilerine sahip olan Türkiye Coğrafyası,
geleneksel, niteliksiz ve emek yoğun tekniklerle işlenmekte, dünya pazarlarından
habersiz görünmekte, sürdürülebilir kalkınma ve küresel rekabet kavramlarına uzak,
kendi yağıyla kavrulmayı tercih etmektedir. Bu konuda, coğrafi olanaklar ve doğal
koşullar elvermemekle birlikte bilgi teknolojilerindeki üstünlükleri ile modern tarım
tekniklerini uygulayarak dünya tarımının belirleyici ülkeleri haline gelen İsrail ve
Hollanda çok özel iki örnektir. İsrail, hibrit tohum üreticiliğinde dünya piyasalarında
58
belirleyici ülke konumundadır. Yine Hollanda, özellikle seracılık, çiçekçilik ve bahçe
bitkilerinde uluslar arası piyasada belirleyici konumdadır.
Çorlu’nun ülkemizin önemli bir sanayi merkezi olduğu verisinden hareketle
yapmış olduğumuz anket çalışmasında; sanayinin yeni teknolojilerin adaptasyonu ve
içselleştirilmesine oldukça yatkın olduğunu, ancak profesyonel bir bilgi yönetimi
anlayışıyla hareketten yoksun olarak bilgi toplumu ve bilgi teknolojilerine yaklaşımın
son derece geleneksel olduğunu gözlemledik. Bilgi teknolojileri konusunda sanayinin
“uyandırılması” ve eğitim temelli bir atılıma yönlendirilmesi gerekmektedir.
Görülüyor ki, ekonomimizin hızlı bir şekilde emek yoğun ekonomiden, fikir
yoğunluklu bilgi ekonomisine yönelmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Ekonomiye bu
dönüşüm fırsatı tanınmaz ya da bu dönüşüm benimsenmezse, sanayi devrimini uzaktan
izleyerek geri kalmışlık kompleksinin üzerimize sinmesine izin vermenin bedelini, bilgi
çağı ve küresel bilgi toplumundan koparak tescillemiş ve çağdaş dünya ile araya
kapanması asla mümkün olmayacak bir uçurum koymuş oluruz.
Her ne kadar 9. Kalkınma Planı’nda ve hemen öncesinde çıkarılan Bilgi
Toplumu Strateji Belgesi’nde bu konuda son derece olumlu kararlar alınmış ve çarpıcı
öngörülerde bulunulmuş ise de konunun toplumsal ve e-Kültür kavramı çerçevesinde
değerlendirilerek daha realist yaklaşımlarda bulunulması gerekmektedir.
3.5. İnternet; Küresel Bilgi Platformu
i- İnternetin Doğuşu
İnsan; teknolojiyi ortaya çıkaran, geliştiren ve onu kullanan ana unsurdur.
İnsanın kültürel ve sosyal gelişme seviyesine göre, kullanılan teknoloji de
değişmektedir. Günümüzde teknolojik gelişim öyle hızlanmıştır ki, her gün yeni teknik
özelliklere sahip ürünler insanların kullanımına sunulur hale gelmiştir. Yeni teknolojiler
sayesinde, insan yaşamı kolaylaşırken, toplumsal yapı da önemli ölçüde değişmektedir.
Bu değişimlerin temelinde de bilgi olarak adlandırılan gücün işlenebilme özelliği
yatmaktadır. Günümüz teknolojik gelişmelerinin en önemli ilerlemelerinden biri
internet ile web kavramının birleşerek insanlığa sunduğu küresel veri ve bilgi
bankasıdır. İnternet, işlenmiş bilginin uluslar arası paylaşıma açıldığı ayrıcalıklı bir
59
iletişim ve bilgi erişimi aracıdır. İnternet bir teknoloji olmayıp, bilgi çağı ekonomisinin
omurgasıdır.
Fransa ve İsviçre sınırında bulunan, dünyanın en büyük partiküler fizik
laboratuarı olan Avrupa Nükleer Araştırmalar Konseyi CERN (Conseil Européen pour
la Recherche Nucléaire)’in bilim adamlarından Tim Barners-Lee 1990'da, dünyanın
değişik üniversite ve araştırma merkezlerinde çalışan bilim adamları arasında bilgi
paylaşımı otomasyonu sağlamak amacıyla world wide web'i geliştirdi.99 Bu gelişmeyle
internet, kısa zamanda yeni bir iletişim platformu haline gelerek geniş kesimler
tarafından geometrik şekilde artan bir oranda kullanılmaya başlamıştır.
İnternet üzerinde çok fazla sayıda bilgisayar ve yazılım bulunması İnternet üzerindeki bilginin
birbirinden farklı alanlarda farklı yazılımlar ile üretilmiş olması uyum sorununu da beraberinde
getirmiştir. Ancak; 1989’da İsviçre’de bir grup bilim adamı üretilen tüm bilgileri birleştirecek
bir internet programı oluşturmayı başarmışlardır. Oluşturulan bu program farklı bilgisayarlarda
üretilmiş yazılı bilgilere ulaşma olanağı sağlamakta böylece kullanıcılar kendilerine en uygun
olan bilgiye istedikleri biçimde ulaşabilmektedirler. Bu yapı günümüzde www (world wide
web) olarak adlandırılmaktadır.
100
İnternet ilk aşamada, akademik ve bilimsel araştırmalar yapmak ve kamu
kuruluşları arasında iletişim sağlamak için tasarlanmış bir araç idi. İkinci aşamada
kamunun yanında özel sektör de internete dahil edilerek ticari anlamda iletişimin
altyapısı oluşturuldu. Üçüncü aşamada artık world wide web (www) ortaya çıkmış,
beraberinde grafik tasarım programlarının hızla gelişmesiyle internet kullanımı
kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Son aşama ise küresel düzlemde kullanıcıların tek yönlü
bilgi öğrenmenin ötesinde interaktif olarak katılabildikleri yaygın networklar ortaya
çıkmıştır. Kişisel bilgisayar kullanımı yaygınlaşmış ve internet sadece ekonomik
hayatta değil, yaşamın her alanında derin etkiler oluşturmaya başlamıştır.
99 http://info.cern.ch/, (17 Temmuz 2006)
100 Mustafa Yavaş, Selami Eryılmaz, M. Nurettin Alabay, Bilgisayar Teknolojileri ve Kullanımı, Ankara: Detay Yayıncılık, 2001,
s.12.
60
ii- İnternet Protokolleri
İnternet; birçok bilgisayar sistemini ortak bir dil vazifesi gören TCP/IP
protokolü (İnternet protokolü veya daha basit bir ifadeyle bilgisayar veri alma ve iletme
birimleri arasında veri iletişimini mümkün kılan pek çok veri iletişim protokolüne
verilen ortak ad) ile birbirlerine bağlayan dünya çapında bir iletişim ağıdır. TCP/IP
katmanlardan oluşan bir protokoller kümesidir. Her katman değişik görevlere sahip olup
altındaki ve üstündeki katmanlar ile gerekli bilgi alışverişini sağlamakla yükümlüdür.
Bir sokak üzerinde yer alan evlerin adresleri gibi, İnternet'e bağlı olan her
makinenin de bir adresi vardır. Bu adres sayesinde bir bilgisayardan diğerine ulaşmak
mümkün olur. İnternet adresi 4 bayttan (32 bit) ibaret olup yazılırken her bayt arasına
bir nokta konulur. Örneğin ODTÜ'deki bir bilgisayarın adresi; 144.122.199.20
(knidos.cc.metu.edu.tr) şeklindedir. Bununla beraber, 4 baytlık numaraların kolayca
hatırlanması mümkün olmadığından, internet üzerindeki makinelere alfanümerik adlar
verilir. İlk noktaya kadar olan kelime, makine adıdır (knidos), bundan sonraki noktayla
ayrılmış bölümler özelden genele doğru makinenin ait olduğu kurum, kurumun tipi ve
ülke gibi bilgiler içerir.
iii- İnternet ve Küresel Dönüşüm
Yaşanan hızlı küresel dönüşüme paralel olarak, bilgisayarlar yaşamın ayrılmaz
bir parçası haline gelmekte, iletişim teknolojileri sayesinde dolaşan bilgi hızla artmakta
ve kolayca ulaşılmaktadır. Bilginin hızla yaygınlaşmasında başrolü de internet
oynamıştır. İnternet kullanımındaki yaygınlık ile dünya küçük bir köy haline gelmiştir.
Günümüzde basit bir teknolojik araç olmaktan çıkarak elektronik ticaretten sanal arkadaşlıklara,
bilgi şebekelerinden elektronik kütüphanelere varıncaya kadar ferdi, iktisadi, sosyal ve kültürel
hayatın pek çok alanında kendini hissettiren internet, bilgi ekonomisinin atardamarlarından biri
olarak değerlendirilmektedir.
101
İnternet sayesinde gerçekleşen küresel bilgi ağı yepyeni bir iş ortamını gündeme
getirmiştir. İşletmelerin tüm süreçleri içerisine sızan internet, işletmelerde köklü
101 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.27.
61
değişimlerin yaşanmasına neden olmaktadır. E-ticaretin, akıl almaz bir hızla gelişmesi,
bilinen organizasyon yapısında da köklü değişimlere yol açmıştır. Bant genişliğinin
artması veri, metin, ses, görüntü ve video şeklindeki multimedya kaynaklarına kolayca
ulaşımı sağlamakta ve yeni kurumsal yapıların ortaya çıkmasına imkan vermektedir.
Bu değişimin ilk hissedildiği dönemlerde şirketler hedef kitlelerine ulaşmak için
sadece bir web sayfası açılmasını yeterli bulurken, internetin diğer potansiyel
faydalarının
fark
edilmesi
ile
dağıtımdan
üretime,
tedarikçilerden
şirket
organizasyonuna kısacası tüm çalışma şeklinin yeni baştan tanımlanması hatta
keşfedilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Günümüzde tüm organizasyonların artık dijital
ortamda her türlü faaliyetleri, ürün ve hizmet yelpazeleriyle var olmaları gerekmektedir.
İş dünyasındaki diğer beklentiler de bu yöndeki yapısal değişime destek vermektedir.
Esneklik arayışları, müşteri memnuniyetinin artırılması, yeni değerlerin keşfi, farklılık
arayışları, minimum maliyet çabaları vs. bir bütünlük arz etmektedir.
Buğdaycı Christensen’e atfen bu değişimi 1980'li yılların "re-engineering" adlı
yönetim tekniğinden esinlenerek "e-engineering" dönemi olarak ifade etmektedir.102
Re-engineering; organizasyonun görevler ve fonksiyonlar değil, süreçler ve
sonuçlar etrafında yeniden yapılandırılmasıdır. Kökten bir yeniden düşünme,
değerlendirme ve iş süreçlerinin yeniden tasarlanmasını gerektirir. Bu çalışmada mevcut
iş tasarımları, organizasyonel yapılar ve yönetim sistemleri baştan sona gözden geçirilir
ve işin tümü sonuçlara göre yeniden organize edilir. E-engineering ise tüm bu
çalışmaların elektronik ortamda ve web tabanlı yürütülmesini ifade etmektedir.
Geleneksel ekonomide şirket sınırlı sayıda mal ile sınırlı sayıda müşteriye
ulaşabilirken, internet ile piyasaya arz edilen mal da ulaşılan müşteri sayısı da adeta
sınırsızlaşmaktadır. İnternet, finansal modelleri de değiştirmekte, satışların yanı sıra
varlıkların getirisi, giderek daha önemli bir performans kriteri haline gelmektedir.
102 Ahmet Buğdaycı, “E-Engineering Dönemi Başlıyor”, Capital Dergisi, (Mayıs 1999), ss.144-145.
62
İnternet eksenli yeni ekonomide dijital iletişim ağları vasıtasıyla üretici ile
tüketici arasındaki aracı kurumlar ortadan kalkmakta, kurum ve kuruluşlar acentelerle iş
yapmak yerine müşterileriyle doğrudan muhatap olmayı tercih etmektedirler.
Intel şirketi başkanı Andy S. Grove, bir açıklamasında; “internet, işlerin yapılması ve
yürütülmesinde ara noktalarda bulunan birçok kişiyi bir deniz dalgası gibi silip süpürecek. Ben
bu kişilerin yerinde olsam şimdiden yaptığım işi internet kullanarak nasıl yapacağımı
düşünmeye başlardım” demektedir.
103
Küresel rekabet, önemli oranda bilgi kıskançlığını da içermektedir. Enformasyon
politikalarını oluşturmuş ülkeler, bu politikalar çerçevesinde kendi bilgi dağarcıklarını
dış dünya ile yine kendi istedikleri kadar paylaşacaklardır. Oysa bugün biliyoruz ki,
bilginin ve buna bağlı öğrenimin, sürdürülebilir kalkınma ve fakirliğin azaltılması,
gelirlerin artırılması gibi doğrudan etkilerinin ötesinde, demokrasilerin güçlendirilmesi,
hastalıkların önlenmesi, toplum sağlığının ve çevrenin korunması gibi alanlarda dolaylı
olarak önde gelen payı vardır. Günümüzde teknolojide sağlanan olağanüstü gelişmelere
karşın
bunların
bilgi
yaygınlaştırılamaması
iletişimi
durumunda,
anlamına
yukarıdaki
gelen
enformasyon
yararların
dünya
kanallarıyla
toplumlarına
yayılamayacağı ve hayal edilen bilgi toplumunun ve onun sağlamasını beklediğimiz
dünya barışının gerçekleşemeyeceğinin artık bilincindeyiz.
Webin yürürlükte olduğu on yıl içinde e-ticaret alanında kazanılmış milyarlarca
dolar özellikle kuzey yarım kürenin gelişmiş ekonomilerine önemli bir girdi oluşturdu,
başta ABD ekonomisi olmak üzere, küresel ekonominin gelişme çizgisini korumasına
yardımcı oldu. Hatta tamamen e-ticaret ve iletişime dayalı teknoloji ürünlerinin içinde
yer aldığı bir borsa dahi kuruldu; Nasdaq.
Poyraz’a göre internetin büyük bir kullanıcı kesimi tarafından kullanılmaya
başlanmasıyla, birbirleriyle İnternet üzerinden haberleşen, çeşitli bilgi kaynaklarına
ulaşan, tartışan, forumlar düzenleyen, başka bir deyişle, zamanının büyük bir bölümünü
internet üzerinde geçiren çok sayıda kullanıcının oluşturduğu bir kullanıcı kitlesi de
103Yurdakul Ceyhun, M.Ufuk Çağlayan, Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir Gelecek Hazırlamakta, Ankara: İş Bankası
Kültür Yayınları, 1997, s.35.
63
oluşmuştur. Bu kullanım yaygınlığı, “internet vatandaşlığı” gibi yeni kavramların bile
oluşmasına ön ayak olabilmiştir.104
iv- İnternet ve Dezenformasyon
Bütün olumlu yönlerine karşılık internet, her türlü olumsuzluğun ve hatta suç
eylemlerinin içinde yer aldığı büyük bir toplumsal ergime potası oluşturmaktadır.
İnternet virüsleri ve porno sitelerinin ötesinde uyuşturucu, fuhuş, patlayıcı ve silaha
yönelik e-ticareti de içeren bir suç ortamı da web içinde gelişme olanağı bulmaktadır.
Ayrıca yeterli alt yapıya sahip olmayan kullanıcılar, hem kendilerine hem de ulusal
ekonomiye yarar getirmeyecek biçimde internet ve teknolojilerini kullanmaktadırlar.
Dünyada 200 milyonun üzerinde kullanıcısı olan internetin küresel dağılımı o
kadar gelişmiştir ki, izlenme ve denetlenme boyutunu aştığı gibi büyüme seyrinin nasıl
olacağı yolunda bir ipucu da verememektedir. Ülkeler bu kontrolsüz yapıya hızla
entegre olurken, kendi ulusal değer ve dinamiklerini de bu küresel kıskacın ellerine
teslim etmektedirler. Bu durum, küreselleşmenin kültürel anlamda tartışılan yıkıcılığını
vurgulamak için çok özel bir örnektir. Ulusal hukuk sistemleri küresel bir yaklaşımla bu
konuya eğilmek zorundadır. İnternette dolaşan enformasyon hacmi sık sık terabytelarla
ifade edilirken, bunun kalitesiyle ilgili hiçbir çalışmanın olmaması ürkütücüdür.
Enformasyon toplumundan söz edenler, tam bir “bilimsellik” nesnellik ve yansızlıkla, “Biz
sadece enformasyon hacmini ölçüyoruz, enformasyon kalitesinin ölçmüyoruz” diyorlar.
105
Arkun’un dediği gibi; bilgi toplumuna ulaşabilmenin temelinde, bilgi ve iletişim
teknolojisi ürünlerinin, bireyden küresele doğru bütün kesimlere yaygınlaştırılması
birinci öncelikte gelmektedir. Her alanda toplum kesimleri için fırsat eşitliğinin
sağlanabilmesi bu yoldan geçmektedir. Ülkelerin enformasyon politikaları genel
çizgileriyle bu yaklaşımı benimsemekle birlikte, bazı kaygılar ve çekinceler nedeniyle
104 Kemal Poyraz, Ercan Taşkın, Hakan Kara, “İnternet Kullanımı Ve Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi
Üzerine Kütahya‘daki İnternet Cafe’lerde Yerel Bir Araştırma”,
http://72.14.221.104/search?q=cache:lh4GLF0eh8kJ:inettr.org.tr/inetconf10/bildiri/50.doc+Halime+%C4%B0nceler&hl=tr&gl=tr&
ct=clnk&cd=14, (12 Haziran 2006)
105 Irzık, a.g.e.,s.59.
64
bu temel ilkeden uzaklaşabilmektedir. Bunların başında, toplumu zararlı bilgilerden ve
suça yöneltici davranışlardan korumak ve parasal değer taşıyan düşünce ve sanat
ürünlerinin korunması gelmektedir. Diğer bir kaygı alanı da, virüslerin internet siteleri
ve e-postalar kanalıyla bilgisayardan bilgisayara atlayarak hızlı yayılma potansiyelidir.
Bazı ülkelerde rejim aleyhinde yayın yapan veya ideolojilerine aykırı gelen siteleri
engelleme eğilimleri ön plana çıkmaktadır. Görüldüğü gibi artık, herkese açık bir forum
olan web ortamına bazı kısıtlamaların getirilmesi gerekmektedir. Bunun gerekçeleri
web ortamının giderek daha fazla kötü kullanıma alet edilmesiyle birlikte, bu ortamın
evdeki bilgisayarlar ve özellikle internet evleri aracılığıyla gittikçe daha büyük bir
toplum kesiminin kullanımına açılması ve bu nedenle artık daha fazla denetim
gerektirmesi olarak da açıklanabilir.106
v- İnternet ve Sanallaşma
Sanallık bir organizasyonun kendi öz varlıkları dışında kalan üretim, yönetim ve
işletme faaliyetlerinin tümünü veya bir kısmını dış kaynak kullanım yoluyla başka
organizasyonlara devretmesi olarak tanımlanmaktadır. Bilimsel literatürde ilk defa
bilgisayar mühendisliği bilim dalında sanal gerçeklik, sanal hafıza gibi terimlerle
kullanılmaya başlayan sanallık kavramı daha sonra işletmelerin ve kurumların -fiziki bir
mekandan bağımsız- bir kavram olarak ve faaliyetleri itibariyle, kişileri ve
organizasyonları birbirine bağlayan şebekeler vasıtasıyla tanımlanma eğilimlerinin
artmasıyla ekonomik ve sosyal hayatın pek çok alanında kullanılmaya başlamıştır.
Sarıhan’a göre bilginin analogdan dijitale dönüşmesi, fiziki varlıkları
sanallaştırmaktadır. Sanal, İngilizce virtual kelimesinin karşılığı; bir şeyin gerçeğe çok
yakın olması anlamını taşımaktadır. Bir şeyin sanal olabilmesi için başka bir şeyin
gücünü ve yeteneğini içermesi gerekmektedir. 1950’lerin sonunda sanal bilgisayar adı
verilen, birkaç kişinin aynı anda kullanabildiği ancak, kullanıcıların bilgisayarı tek
başlarına kullandıkları izlenimini verecek şekilde hızlı makineler geliştirilmişti. Bu
sırada, sanal terimine, etkileşim ve adapte olabilme anlamları da eklenmiştir.107
106 M. Ender Arkun, “Türkiye için Bir Enformasyon Politikasının Ana Öğeleri Neler Olmalı?” Bilgi Dünyası 2003, 4(2) 175-191.
107 Sarıhan, Teknoloji Yönetimi, s.252.
65
İnternet kullanımının gelişimi ile eş zamanlı gündeme gelen intranet ve extranet,
sanal şirket ve sanal yönetim anlayışlarını doğurmuştur. İntranet, internet teknolojisi
kullanılarak oluşturulan yerel ağdır. Şirket bilgileri ve faaliyetleri internet ve intranet
vasıtasıyla gerek şirket bünyesinde ve gerekse dünyanın her yerinden ulaşılarak
kullanılabilir hale gelmektedir. Extranet de intranetin şirket sınırlarının dışına
yayılmasıdır. Sanal şirketlerin ortaya çıkmasında en temel etken internet paralelinde
yaşanan bu gelişmeler olmuştur.
Sanallaşma
bir
bakıma
bilgi
ekonomisinin
temelini
ve
altyapısını
oluşturmaktadır. İntranet ve extranet gibi ağların yaygınlaşmasıyla iletişim olanakları
artarken, diğer yandan da geleneksel organizasyonlar hızlı bir şekilde bu ağlar üzerinde
ofisler oluşturmaya başlamışlardır.
Yeni teknoloji ürünü iletişim ağları küçük ölçekli işletmelere büyük ölçekli
işletmelerin sahip olduğu ana avantajlara sahip olma imkanı sunmaktadır. Diğer yandan,
büyük işletmelerin katı bürokrasi, hiyerarşik yapı ve değişim güçlüğü gibi belli
dezavantajları küçük işletmelerde bulunmamaktadır. Büyük işletmeler ancak küçük ve
hareket kabiliyeti yüksek gruplar halinde örgütlenirlerse çeviklik, özerklik ve esneklik
kazanabileceklerdir. İşte sanal şirket kavramını tetikleyen en önemli dinamiklerden biri,
ekonominin şirketlere yönelttiği bu talep olmuştur.
Sanal şirketler; ofisleri internet ağları olan, üretim tesisleri bulunmayan, şirket
içinde kimin ne iş yaptığını belirlemek zor olduğu için organizasyon şemasını ortaya
koymanın kolay olmadığı, sadece süreç iskeletleriyle algılanabilen son derece esnek
kuruluşlardır. Bu kurumların büyüklükleri hakkında net veriler ortaya koymak da
oldukça zordur.
Sanal şirket ve sanal yönetim anlayışı, yeni ekonomide işletmelerin rekabet
avantajı sağlayabilmek için, esneklik, kalite, hız ve maliyet avantajı arayışlarının,
internet kullanımındaki artışın da zorlamasıyla meydana getirdiği doğal bir sonuçtur.
66
Gelecekte sanal şirketlerin sayısının giderek artacağı tahmin edilmektedir. Bunun en büyük
etkenlerinden biri 2003-2008'li yıllarda 20'li yaşlarda olan "net kuşağı" olarak adlandırılan
108
farklı bir kültüre sahip bilgisayarla ve internetle büyüyen bir işgücünün varlığıdır.
İnternet
kuşağının
yeni
şirket
kültürü,
bireysel,
özerk
yaklaşımları
desteklemekte, kitlesel anlayışın yerini kişiye özel yaklaşımlar almakta, duygusal ve
entelektüel paylaşım öne çıkmaktadır. Bu yeni anlayışta genç dijital gurular ve bilgiye
dayalı otoriteler ortaya çıkmakta, şirket hiyerarşisi ortadan kalkmakta, herkese katkısına
göre değer verilmesi anlayışı yerleşmektedir. Yeni ekonomik yapıda aykırılığın
temsilcisi olan bu kuşağa değeri yüksek bir sermaye gibi davranılmaktadır.
Sanallaşma ofislerin internet ortamına taşınması şeklinde kendini göstermiştir.
Ancak, yapılan araştırmalar, yüz yüze iletişim ile sanal iletişimin birçok açıdan
farklılıklar taşıdığını ve sanal ortamlarda iletişim etkinliğinin istenen ölçüde başarılı
olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, birebir iletişim gerektiren durumlarda bazı
sorunlarla karşılaşılacağı göz ardı edilmemelidir.
Çorlu ölçeğinde yaptığımız ankette herhangi bir sanal şirket yapılanmasına
rastlayamadık. Ancak bazı işletmelerin sanal şube açma yönünde birtakım çalışmalar
içerisinde olduğunu gözlemledik.
vi- İnternet ve Elektronik Ticaret ( e- Ticaret )
Ticaret; kavramsal olarak mal veya hizmetin alınıp satılması işlemlerini
kapsamaktadır. Bu sürecin elektronik ortamda, internet üzerinde yapılması e-ticaret
kavramını ortaya çıkarmıştır.
Müşteri beklentilerindeki mal ve hizmet arzındaki artış, iş dünyasındaki rekabeti
küresel
ölçekte
organizasyonlarını
zorlaştırmaktadır.
ve
çalışma
İşadamları
tarzlarını
buna
uyum
değiştirmekte,
109
arasındaki bariyerleri internet ve e-ticaret ile kaldırmaktadır.
108 Ahmet Buğdaycı, “Net Kuşağı Geliyor”, Capital Dergisi, (Ağustos 1998) ss.84-87.
109 http://www.sorucevap.com/bilisimteknolojisi/internet/e-ticaret/, (14 Temmuz 2006)
67
sağlamak
için
firma-müşteri-tedarikçi
E-Ticaret için verilebilecek tek bir tanım yoktur. Bazı görüşlere göre, e-ticaret,
her türlü malın ve servisin bilgisayar teknolojisi, elektronik iletişim kanalları ve ilgili
teknolojiler (akıllı kart-smart card-, elektronik fon transferi -EFT-, POS terminalleri,
faks gibi) kullanarak satılması ve satın alınmasını kapsayan bir kavramdır. Başka bir
görüşe göre ise e-ticaret, ödeme işleminin internet üzerinden yapıldığı alış-satışları
içermektedir.110 Dünya Ticaret Örgütü elektronik ticareti; internet üzerinden satılan ve
ödenen ürünlerin fiziksel ve dijital olarak teslim edilmesi111 olarak tanımlamaktadır.
OECD bu tanımı, “açık veya kapalı network üzerinden sayısallaştırılmış yazılı
metin, ses ve görüntünün işlenmesi ve iletilmesine dayanan kişileri ve kurumları
ilgilendiren, B2B (kurumdan kuruma) ve B2C (kurumdan tüketiciye) türü tüm ticari
işlemlerdir”112 şeklinde yapmaktadır. E-ticaret konusunda en yaygın genel kabul
görmüş tanım OECD tarafından 1997’de yapılan bu tanımdır.113
İnce’nin de ifade ettiği gibi e-ticaret sadece internet üzerinden yapılan ticarettir.
Telefon, faks, televizyon, EFT, EDI gibi araçlar ticari uygulamalarda kullanılmakta
ancak e-ticaret açık ağ üzerinden, bilgisayardan, bilgisayara ticari uygulamaları
içermektedir. Zira e-ticarette ulaşılmak istenen hedef, bu tür uygulamalardır.114
E-ticaret kavramının karşılığı İngilizcede sadece mal ve hizmet alım-satımı için
e-trade, mal ve hizmetlerin belirli bir karşılıkla el değiştirmesi için e-commerce ve tüm
iş çözümleri için e-business olarak geçmektedir. Dilimizde e-ticaret, her üç kavrama
karşılık olarak da kullanılmaktadır.115 Son zamanlarda Türkçede de e-iş kavramının
yaygınlaşmaya başladığını görmekteyiz.
110 Yakup Kepenek, “Ekonomik Yönleriyle Elektronik Ticaret”, Elektronik Ticaret, der. Veysel Bozkurt, İstanbul: Alfa Yayınları,
2000, s.20.
111 http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/bey4_e.htm, (29 Temmuz 2006)
112 Commıttee For Informatıon, Computer And Communıcatıons Polıcy, Measuring Electronic Commerce, OECD, Paris, 1997, s.3.
113 Bülent Kanat, Murat Başyiğit ve Volkan Abak “ ‘E-Ticaret’ Küreselleşen Dünyada E-Ticaret”, Banka ve Ekonomik Yorumlar
Dergisi, 3 (Mart 2002), s.2.
114 İnce, a.g.e., s.1.
115 İbrahim Sırma “ Elektronik Ticaret Stratejileri” Askan Bülteni, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2002, s.20.
68
Elektronik iletişim teknolojileri ticari hayatta 1980'lerden beri kullanılmaktadır.
Ancak internetin e-ticaret için kullanılması 1997'de başlamıştır. İnternetin ticari ürünleri
satmada kullanımı, ilk başta belki olabilir türünden ve süslü web sayfalarından oluşan
denemelerden ibaretti. Ancak, Amazon.com, Dixons, Yahoo gibi örneklerin 1-2 yıl
içerisinde, sadece internet üzerinden sattıkları servislerle birer büyük şirket haline
gelmeleri, birden hayalleri gerçeğe dönüştürüverdi. Bunun üzerine firmalar mal ve
hizmet arzını internete taşımaya başladılar. Günümüzde bu anlayışa, popüler deyimiyle,
Business to Business (B2B – İşten İşe Dönüşüm) denilmektedir.116
OECD, Avrupa Topluluğu, ABD gibi ekonomiler, internet üzerinden yapılan
elektronik ticaretin küreselleşmesi ve sağlıklı bir yapıda gelişmesi konusunda 90'lardan
beri stratejik toplantılar yapmakta ve ortak eylem planları geliştirmeye çalışmaktadırlar.
Bu çalışmalarda kullanıcılar ve müşterilerin elektronik ticarete güvenlerinin artması,
yasal ve iletişim altyapısının oluşturulması, verimin arttırılması gibi unsurlar göz
önünde tutulmakta ve bu konularda hükümet politikalarına yön verecek kararlar
alınmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü de 2001 yılında e-ticaretin geliştirilmesi ve gümrük
sorunları başta olmak üzere diğer önemli sorunların çözümü için bir dizi toplantılar
yaparak “Doha Kararları” adı altında bir ilke kararlar seti yayımlamıştır.117 Bu
toplantının devamı 2003 yılında Meksika-Cancún’da yapılmıştır.118
E-ticaret ile bilgi ve iletişim teknolojileri iç içe geçmiştir. Dolayısıyla, bir
elektronik iletişimde e-ticaretin nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemek güçtür.
Örneğin firmalar arasında bilginin paylaşımı ya da ticari bir sonuç doğurabilen sağlık,
eğitim, kamu yönetiminde kolaylıklar gibi iletişim teknolojileri kullanımının e-ticaret
sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır. Dolayısıyla sonsuz gibi görünen bilgi bulutu
içerisinde, e-ticaretin sınırları belirsizdir.
116 Levent Uysal, “E-Ticaretle Gelen Yeni Ekonomi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=539, (14 Temmuz
2006)
117 Doha Kararları için bkz. Doha 4th Ministerial Declararation, 21 November 2001,
http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min01_e/mindecl_e.htm#electronic, (17 Temmuz 2006)
118 Cancún Deklarasyonu için bkz. Cancún Ministerial Text, 13 September 2003,
http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min03_e/draft_decl_rev2_e.htm, (17 Temmuz 2006)
69
vii- Türkiye’de E-Ticaret
Ülkemizde de, 1998'den sonra, bazı büyük alışveriş merkezleri internet üzerinde
satış mağazaları açmışlar, ayrıca kurumlara ve bireysel girişimcilere elektronik dükkan
(e-dükkan) kiralayan servis sağlayıcılar ortaya çıkmaya başlamıştır. 2000 yılından beri
özellikle basın ve bankacılık sektörlerinde e-ticaret alanında yatırımlar hızlanmıştır.119
Günümüzde Türkiye'deki elektronik ticaret uygulamaları işletmeden son
kullanıcılara (Business to Consumer, B2C) satış biçimiyle gerçekleşmektedir. Ancak
dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaşılabileceği gibi işletmeden işletmeye satış
elektronik ticaret hacminin büyük kısmını oluşturmaktadır. Kısa bir süre sonra
Türkiye'de de büyük firmalardan başlamak üzere birçok şirketin tedarikçileri ve bayileri
arasındaki işlemleri internete taşımalarına ve işletmeler arası elektronik ticaretin
patlamasına tanıklık edeceğiz.120 Bu bağlamda Çorlu’da faaliyet yürüten bazı firmaların
özellikle B2B anlamında tedarikçileri ve bayileriyle faaliyetlere başladığını gördük.
Müşteri veya tedarikçilerle internet veya benzeri entegrasyon oranı özel sektörde %80,
kamuda ise %30’un üzerindedir. Kurum ve kuruluşların GPS ve GPRS benzeri iş takibi
ve web sitelerinin interaktif hizmet sunumu oranlarının düşüklüğü bu entegrasyonun
web sitesi kanalıyla bilgi transferi türünden geleneksel hizmetlerle sınırlı olduğu
izlenimini verse de mevcut durum e-ticaret kavramının öneminin ve buna olan ihtiyacın
algılanması açısından önemsenmelidir.
119 E-Ticaret Nedir?, http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006)
120 Türkiye’de E-Ticaret, http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006)
70
4. BİLGİ BİLİMİ
4.1. Bilgi Biliminin Tanımı ve İçeriği
Bilgi bilimi, bilginin niteliklerini, davranışını, bilgi akışının yönetimini etkileyen
güçleri ve bilginin üretilmesi, derlenmesi, düzenlenmesi, depolanması, erişilmesi,
yorumlanması ve kullanılması aşamalarını içeren süreçlerini inceleyen bilim dalıdır.
Bilgi teorisi ya da bilgi kuramı adı da verilen Fransızca kökenli “epistemoloji”,
günümüzde
“bilgi
bilimi”
olarak
kullanılmaktadır.
Güncel
Türkçe
Sözlük,
epistemolojiye bilgi kuramı derken, bilgi kuramına da; “bilginin temelini, bilim
alanında uygulanan yöntemleri, sınır ve güvenilirlik bakımından inceleyip araştıran
felsefe dalı, epistemoloji”121 demektedir. Bilgiyi sorgulayarak yola çıktığı için
epistemoloji, bilgi elde etmenin ve bilgilerin doğruluğunu tahkik etmenin yöntemlerini
araştıran felsefe dalıdır diyenler bulunduğu gibi, epistemolojinin bilgi bilimi ve bilginin
felsefesi olduğunu savunan uzmanlar da bulunmaktadır. Hatta hakim görüş bu
yönündedir. Yine de epistemolojiyi bilgi bilimine ait yöntembilim olarak tarif etmek ya
da bilgi biliminin metodolojisi şeklinde tanımlamak daha anlamlı ve anlaşılır
görünmektedir. Epistemoloji bilgi biliminin bizzat kendisi olmayıp, şubelerinden biridir.
Atabek’e
göre
epistemoloji
bir
bakıma
bilginin
felsefesidir,
bilginin
kaynaklarını, meşruiyetini ve sonuçlarını tartışır.122
Şu halde bilgi bilimi, bilginin niteliklerini ve davranışını, bilgi akışının
yönetimini etkileyen güçleri ve bilgiyi işlemenin araçlarını inceleyen bir bilimdir. Bilgi
işlemeye ilişkin işlemler, bilginin oluşumunu yayımını, derlenmesini, organizasyonunu,
depolanmasını, erişilmesini, yorumlanmasını ve kullanımını kapsar. Bu alan,
matematik, mantık, dilbilim, psikoloji, bilgisayar teknolojisi, yöneylem araştırması,
grafik sanatlar, iletişim, kütüphanecilik, işletme ve kimi başka alanlardan çıkarsanmış
veya onlarla ilişkilidir.
121 TDK, Güncel Türkçe Sözlük,
http://tdk.org.tr/TDKSOZLUK/sozbul.ASP?Kelime=%20%20bilgi%20kuramı&EskiSoz=bilgi&GeriDon=2, (7 Temmuz 2006)
122 Ümit Atabek, “Niçin Yöntembilim (Metodoloji)”, http://www.umitatabek.net/bilim.html, (8 Temmuz 2006)
71
Bilgi bilimi, makro bir kuram olup matematikten grafik sanatlara kadar pek çok
disiplinden istifade ederek ortaya çıkmıştır. Bilgi bilimi kısaca, bilgi sistemleri, bilgi
teorisi, bilgi erişimi, bilgiyi arama davranışı ve insan-bilgisayar etkileşiminin süreçlerini
ve niteliklerini araştırma ve teoriye dayanarak değerlendirme gibi bilimsel çalışmaları
kapsamaktadır. Bunlardan başka ilgi alanında bilgi altyapısı, epistemoloji, bilgi
üreticileri, bilgi ürünleri, bilgi yayımcıları, bilgi yayıncıları, bilgi kullanıcıları, bilgi ve
iletişim teknolojileri, bilgi işçileri ve bilgi işlerinin teknik yaklaşımı gibi çalışma
alanları bulunmaktadır.
Bilgi çağında, küresel bilgi stokunu geliştirmeye yönelik etkileşimde
bulunabilmek, onu özümseyip, yerel gereksinimlere aktarabilmek ve uyarlayabilmek,
küresel bilgiyi yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmak için kullanabilmek, küresel rekabette
avantaj sağlayabilmenin en kestirme yoludur. Bunun için, öncelikle soyut bilgi ile
bilimsel bilginin ayrıştırılarak, bilimsel bilgiye ihtiyaç duyan kuruluş ve sektörlere,
talepleri doğrultusunda kullanıma hazır bilginin sunulması gerekmektedir. Bilimsel
düşünce perspektifiyle bilgiye yaklaşılması, bilimsel metotlarla bilginin ayrıştırılması
süreci bilgi bilimi kavramını ortaya çıkarmıştır. Bilgi bilimi çeşitli kuruluşların bilgi
ihtiyaçlarının karşılanması amacına yönelik olarak doğmuştur.123
Bilgi bilimi, Aydınlanma Çağında özellikle Rönesans hareketleriyle gündeme
gelen bilimsel düşünce ve sonrasında ortaya çıkan pozitivizm akımının etkisiyle soyut
bilginin bilimsel bilgiye dönüşmesi sürecinde ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumunda da
makineleşmeyle birlikte bilgiye duyulan ihtiyaç, pek çok fikir ve felsefe adamını bir
bilgi kuramı oluşturmaya yönlendirmiştir. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda S. Simon,
A. Comte ve H. Spencer gibi sosyologlar ısrarla sanayi toplumunun biliminden söz
etmekte ama adını koyamamaktadırlar. Birbirine zıt görüşlerle ortaya çıkan Marks ve
Weber’de bile bunu gözlemlemek mümkündür.
Bilgi bilimi disiplininin daha iyi anlaşılması için bilgi işleri ile ilgili diğer bilim
dallarının isimleri ve tanımları verilip; karşılaştırmalı olarak değerlendirilmelidir. Bilgi
bilimcilerin; diğer benzeri unvanlarla karıştırılmaması için de temelini bilgi bilimine
123 Sağsan, a.g.m.
72
dayandıran disiplinlerin tanımlanması şarttır. Bunun için öncelikle bilgi bilimcilerle
bilgi işçileri hakkında bir tanımlama ve ardından da temelini bilgi bilimine dayandıran
disiplinler hakkında bazı bilgi ve tespitlerin ortaya konulması gerekmektedir.
4.2. Bilgi Bilimciler
Bilgi bilimciler, bilgi ile toplumu bir araya getiren ve bilginin en yaygın ve
isabetli biçimde kullanımını gerçekleştiren insan gücüdür. Temelini bilgi biliminden
alan ve bilgi işleri ile uğraşan kişiler de bilgi bilimci olarak adlandırılmaktadır. Bilgi
bilimciler, özünde bilginin her türlü profesyonel boyutuyla da ilgilendiklerinden, daha
geniş anlamda bilgi profesyoneli şeklinde de tanımlanmaktadırlar. Fakat bilgi
profesyonelleri
bilgi
işlerini
daha
ziyade
kütüphanecilik
bilimi
bağlamında
gerçekleştiren kişilerdir. Geniş anlamda bilgi profesyonelleri, bilginin sağlanması,
düzenlenmesi, saklanması, depolanması ve iletilmesi için herhangi bir işletme içerisinde
veya daha geniş olarak ulusal bağlamda gerekli sistemleri tasarlayan kişilerdir.
Bilgi bilimciler, bilginin işlenmesinden çok, bilgiye duyulan ihtiyaçla birlikte
üretimi, saklanması, paylaşılması, transferi, değerlendirilmesi ve yeni kullanımlar için
en uygun şekilde yeniden tasnifi gibi süreçlerle ilgilenen kişilerdir. Bu haliyle bilgi
bilimciler bilgi yönetiminin odak noktasını oluşturmaktadırlar. Bilgi işçileri ise daha
çok enformasyon yönetiminde ön plandadırlar.
Ayrıca, bilgi bilimi disiplini içerisindeki bilgi bilimcilerin iş tanımlarının
yapılması bu disiplinin karşılaştırmalı olarak değerlendirildiği takdirde daha iyi
anlaşılacağını bize göstermektedir.
4.3. Bilgi işçileri
Yeni ekonomik düzende işletmeler ürün geliştirme ve yeni teknolojilere
adaptasyon gibi konularda yoğun bir rekabetçi baskı altındadır. Piyasa ve teknolojinin
ana kaynağı ve en önemli ürünü bilgi olduğuna göre, bilgi çağının vasıflı işçisi, süreçler
için gerekli bilgi ile donanmış beyin gücüdür. Bunun da temel dinamiği eğitimdir. Bilgi
ekonomisinde istihdam sorunu eğitim sorunuyla paralellik arz eder.
73
Rekabet baskısı altındaki çağdaş işletmelerin belkemiğini oluşturan en önemli
unsurlardan biri olan AR-GE birimlerinin; ürün geliştirme ve yeni teknoloji üretme gibi
çok önemli fonksiyonları vardır. AR-GE birimlerinde üretilen bilgi ve teknoloji, işletme
içerisinde paylaşıma açılır ve işletmenin tüm insan kaynakları bunu esas alarak çalışır.
Bu durumda çalışanların da işletmenin ivmesine paralel olarak sürekli bir interaktif
öğrenme süreci içerisinde bulunmaları, küresel rekabetin ön koşullarındandır.
Dolayısıyla, usta aynı zamanda bir çıraktır. İşletmenin en önemli sermayesi donanımlı
bilgi işçilerinden oluşan insan kaynağıdır. Yeni ekonominin itici gücü bilgi işçileridir.
Bilgi toplumunda teknik ve profesyonel sınıf, yani “bilgi işçisi” olarak nitelenen bilim adamları,
teknisyenler, mühendisler, öğretmenler sayıca artmış ve toplumun kalbi konumuna
yerleşmişlerdir. Buna bağlı olarak toplumda gücün yapısı da değişecektir. Tarım toplumunda
toprak sahipleri, sanayi
toplumunda
ise
sermaye
sahibi
işverenler
bulundurmaktaydılar. Oluşan yeni toplumda ise güç bilgi sınıfına ait olacaktır.
gücü ellerinde
124
Bilgi işçisi kavramı, ilk defa 1959 yılında Peter Drucker tarafından ortaya
atılmıştır. Bugün genel olarak bilginin kullanılması ve geliştirilmesi ile ilgili işlerde
çalışanlar bilgi işçisi olarak tanımlanmaktadır. Bilgi işçisi sermaye ve işgücü ile
kıyaslandığında, daha çok beyniyle iş yapan ve bilginin yönetim süreçlerine katılan
veya katkıda bulunan kişidir.
Zaim de aynı doğrultuda; bilgi işi ve bilgi işçisinin tanımıyla ilgili farklı
yaklaşımlar bulunmakla birlikte hemen bütün tanımların ortak noktasının bilgi işinde
bedeni çalışmanın yerini ağırlıklı olarak zihni çalışmanın, mal üretiminin yerini ise
hizmet üretiminin almakta olduğunu ifade eder.125
Bilgi yönetimi disiplini, organizasyondaki insan süreçleri yerine bilgi işçilerine
odaklanmaktadır. Bilgi işçisinin kimliği, konumu ya da profesyonel anlamda yaptığı
işin ne olduğu önemli değildir. Önemli olan sahip olması gereken bilgi donanımı ve
çeşitli becerileridir. İyi düşünmesi, iyi bir ekip üyesi olması, ekip liderliğini
üstlenebilmesi, iyi bir eleştirmen, bağımsız bir karar alıcı, uyumlu, sorumlu, vs. olması
124 Drucker, Kapitalist Ötesi Toplum, s.18.
125 Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, s.52.
74
gerekmektedir. Bilgi toplumu ekonomisinde sadece bilgiyi değil, nitelikli, çözümleme
yapabilen, önsezili, gerçekçi, yeni ekonominin gereklerini algılayıp tam anlamıyla
yerine getirebilecek insan gücünü çekebilmek de son derece önemlidir.
Bilgi eksenli bir işletmenin başarısı bilgi işçilerinin verimliliği ve performansı
ile doğru orantılıdır. Geleneksel ekonomide işçi firmaya hizmet ederken bilgi eksenli
işletmecilik anlayışında firma, bilgi işçisinin hizmetinde olmalıdır. Kurumun, işçinin
hizmetinde olması, yönetimin çalıştırdığı işçilere olan bakışını değiştirerek, sahasında
uzman olan bilgi işçilerinin verimli şekilde çalışabilmeleri için gerekli tüm ortamı
sağlaması, onlara en iyi kişisel gelişim ve kariyer imkanlarını sunması, onları motive
etmesi ve cesaretlendirmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple disipliner karakterli
geleneksel personelci organizasyon biçimi yerine enformasyona dayalı ve bilgi
uzmanlarından oluşan yeni bir paradigmaya ihtiyaç vardır. İnsan kaynakları kavramını
esas alan bu yeni modelde yönetim kademeleri azalacak, uzmanlık öne çıkacak,
sorumluluk tüm çalışanlarca paylaşılacak ve ekip çalışması önem kazanacaktır.
Bilgi işçisinin özelliklerine gelince; bilgi işçisi öncelikle bilişim teknolojilerini
etkili biçimde kullanabilmeli, yaratıcı ve yenilikçi olmalıdır. Ayrıca bağlı oldukları
organizasyonlara
daha
fazla
değer
katabilmeleri
için
uzmanlıkları
yanında
organizasyonun yönetimi ve işleyişiyle ilgili idari bir takım bilgi ve becerilere de sahip
olmaları beklenmektedir.
Bilgi işçilerinden beklenen en önemli karakter özelliği değişime açık olmak ve
öğrenmeyi öğrenmektir. Teknolojik gelişmelerin hızı karşısında, mevcut bilgi ve
becerilerin kısa sürede eskidiği ve geçerliliğini kaybettiği, bu yüzden bilgi işçisinin
kendini sürekli olarak yenilemesi gerektiği unutulmamalıdır. Kişinin kendini
güncelleyebilmesi çok bilmesinden daha önemlidir. Bilgi işçisi için öğrenme ve kişisel
gelişim bir yaşam biçimidir.
Bilginin öngörülemezliği ve kontrol edilemezliği, bir taraftan bilgi işçisini
bilgiye tabi olmaya ve onu yakından izlemeye zorlamakta, diğer yandan da işletmeleri
küresel rekabetle baş edebilmek amacıyla etkileşimli bilgi ve teknoloji geliştirme
75
ortamları
oluşturabilmek
için
bilgi
ve
insan
kaynakları
koordinasyonuna
yönlendirmektedir.
4.4. Temelini Bilgi Bilimine Dayandıran Disiplinler
Bilgi biliminin, bilginin niteliklerini, davranışını, bilgi akışının yönetimini
etkileyen güçleri ve bilginin süreçlerini inceleyen bilim dalı olduğundan bahsetmiştik.
Bu bölümde temelini bilgi bilimine dayandıran disiplinleri inceleyeceğiz. Sağsan,
temelini bilgi bilimine dayandıran başlıca disiplinleri kütüphanecilik, enformasyon
yönetimi, kayıt yönetimi ve arşivcilik olarak ifade etmektedir126
Bu disiplinler, makro planda hareket etmekte ve çalışma alanlarını ülke
düzleminde yürütmektedirler. Çalışma alanı içerisinde yine bilgi işleri ve süreçleri ile
ilgilenen ve daha ziyade mikro planda yani işletmelere yönelik çalışmalar yürüten ve
arka planında bilgi bilimi disiplinini de barındıran bu yeni disiplinler arası bilim dalının
adı bilgi yönetimidir.
4.4.1. Kütüphanecilik
Sağsan kütüphanecilik disiplinini; özellikle kurumlara, topluluklara ve kurum
içerisindeki dermeye kendini adayarak, doğrudan doğruya bilgi sağlayan ve hizmete
sunan kütüphane merkezli uygulama alanı şeklinde tanımlamaktadır.127
4.4.1.1. Kütüphanenin Tanımı
Kütüphane Osmanlıca olup melez bir kelimedir. Kütüp; Arapça kitaplar
demektir. Hane ise Farsça olup “birleşik kelimelerde "bina, yapı, yer, makam"
anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz”dür.128 Kütüphane kitapların
bulunduğu ya da konulduğu yer, mekan anlamına gelmektedir. Kütüp, Arapça kitabın
çoğul şekli olduğuna göre, kütüphane, kitapların evi yaşadığı yer anlamına gelir. Bu
anlamıyla kütüphane kelime olmayıp terimdir. Zira kitapların her bulunduğu veya
konulduğu yere kütüphane denilmemektedir. Güncel Türkçe Sözlük kütüphaneyi;
kuruluş amaç ve görevine uygun kitap, film, plak gibi her türlü düşünce ve sanat
126 Sağsan, a.g.m.
127 Sağsan, a.g.m.
128 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=hane, (7 Mart 2006)
76
ürününü toplayan, düzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kuruluş,
bibliyotek olarak tanımlamaktadır.129
UNESCO, 1968’de kütüphane için; “adı ne olursa olsun, basılı kitap ve süreli
yayınların ya da başka her türden çizgisel, görsel-işitsel yayının düzenli koleksiyonları
ile okurların bilgi, araştırma, eğitim, dinlenme amaçları için bunların kullanılmalarını
sağlayan ve kolaylaştıran elemanlar” tanımını yapmıştır. UNESCO’nun tanımında, bir
kütüphanenin toplayacağı yayınlar, içerikleri açısından, bilgi sağlayanlar, araştırma
gereklerini karşılayanlar, eğitimde kullanılacak olanlar ve vakit geçirmek, dinlenmek
amacı ile okunan yayınlar olarak belirlenmektedir.130
4.4.1.2. Kütüphanenin Tarihi Gelişimi
Uygarlığın gelişmesiyle paralel bir gelişme gösteren kütüphaneler, bulundukları
toplumun kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına hizmet etmişlerdir. Sümerler, pek
çok bilim alanında olduğu gibi kütüphaneler konusunda da insanlığa önderlik
etmişlerdir: İ.Ö. 3200 yıllarında Mezopotamya’da yazının bulunmasıyla kil tablet
dönemi başlamış, tablet miktarı çoğalınca da onların korunup saklanmalarını gerektiren
arşiv ve kütüphanelerin ortaya çıkması zorunlu olmuştur. Mezopotamya ve Mısır’da kil
tabletlerden oluşan kütüphaneler sahip oldukları uygarlığın barındırdığı diğer kültür
unsurlarıyla birlikte Antikçağ Yunan ve Roma dünyasına geçmiştir. Dolayısıyla bu
gelenek Batı dünyasında kütüphanelerin kurulmasına zemin hazırlamıştır.131 Baysal da,
dünya tarihinde ilk kütüphanelerin Babil ve Mısır’da doğduğunu ifade etmektedir.132
Tarihsel dönem, yazılı kayıtların kullanılmaya başladığı dönemdir. İnsan,
düşüncelerini yazıya döküp saklama ihtiyacı duyduğu andan itibaren kütüphane kavramı
insanoğlunun gündemine girmiştir. Yazı ile tarih nasıl yaşıt iseler, tarih ile kütüphane de
aynı şekilde yaşıttır. Şehsuvaroğlu’na göre kütüphane medeniyetle yaşıttır.133
129 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/sozbul.asp?KELIME=k%FCt%FCphane, (7 Ağustos 2006)
130 Jale Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992, s. 7.
131 Hüseyin Üreten “Bir Antikçağ Okul – Gymnasion- Kütüphanesi: Nysa Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği 20,2 (2006), 207216.
132 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s. 9-10.
133 Bedii Şehsuvaroğlu “Tarihte ve Bizde Kütüphane” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni XXVII. cilt 1. sayı 1978.
77
Türklerde Kütüphane
Orta Asya Türklerinden itibaren atalarımız kurdukları devletlerin ilme olan saygı
ve bağlılıkları sonucu kitabı her dönemde el üstünde tutmuşlar ve bu titiz davranışlarını
kütüphane kurmakta da göstermişlerdir. Özellikle Uygur Türklerinde ve Anadolu
Selçuklularında zengin kütüphanelerin varlığı bilinmektedir. 134
Osmanlı Devleti’nde ilk medrese Orhan Gazi tarafından İznik’te kurulmuşsa da
gerek bu dönemde gerekse sonraki padişahlar döneminde bir kütüphane kurulduğuna
dair elimizde net bir veri yoktur. Yıldırım Bayezid devrinde yapılan medreselerde
kütüphanelerin varlığına dair mevcut arşiv belgelerinden hareketle ilk kütüphanelerin bu
dönemde kurulduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.135
Tanzimat’tan
önceki
kütüphanelerin
idaresi
vakıf
esasına
dayanırdı.
Kütüphanenin gelir kaynaklarını teşkil eden mevkuf gayrimenkullerin idaresi
kütüphanenin kurucusuna göre çeşitli makamlar tarafından yönetilirdi. İstanbul’un
fethinden sonra Şeyh Hasan Geylani tarafından kurulan 20 civarında eserden müteşekkil
küçük bir tekke kütüphanesini, Fatih tarafından Eyüp Külliyesi’nde yaptırılan
kütüphane ve Mahmut Paşa Medresesi Kütüphanesi takip etmiştir.136
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen dönem içerisinde, bina
ve
yerleşim
durumlarına
göre
farklı
özelliklerde
kütüphaneler
kurulmuştur.
Kütüphanelerin sayıları, dermeleri, çalışanları ve kullanıcıları çeşitli dönemlerde
farklılıklar göstermiştir. Ayrıca sözü edilen bu kütüphane türlerinin hemen hemen
tamamı birer vakıf kurumu olarak işletilmiştir.137
Bilginin, çeşitli alanlarda bilgi sahibi olmak ve araştırma yapmak isteyen
kimselere, belirli kurallar çerçevesinde ve ücretsiz olarak sunulması gerekmektedir. Bu
işlemi gerçekleştirecek olan sosyal kurumlar kütüphanelerdir. Kütüphanelerimizin,
134 Mehmet Kalkan, “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006)
135 İsmail E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi, C:2 Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1991, s. 279.
136 Erünsal, a.g.e. s. 17.
137 Hakan Anameriç “İstanbul Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği 20,2 (2006), ss.195-202.
78
Anadolu üzerinde hüküm sürmüş devletlerin eğitim-öğretim, kültürel ve bilimsel
yaşamında 1000 yıllık geçmişleri olan sosyal kurumlar olduğu bilinmektedir.138
İmparatorluğun son dönemlerinde, vakıf bünyesinde fakat başlı başına
kütüphane olarak yapılmış kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Vakfiyesi mevcut ilk
kütüphaneler, Edirne II. Murat Darülhadisi (1435), Bursa Umurbey Camii (1440) ve
Üsküp İshak Bey Medresesi Kütüphaneleridir.139 İstanbul’da başlı başına bir kütüphane
yapısına sahip ilk kütüphane, inşasına Köprülü Mehmet Paşa tarafından başlanan, onun
ölümüyle oğlu Fazıl Ahmet Paşa tarafından tamamlanan ancak onun da genç yaşta
vefatıyla Fazıl Mustafa Paşa tarafından açılan Köprülü Kütüphanesidir (1678).140
İmparatorluğun
gerilemeye
başlamasıyla
birlikte
diğer
kurumlar
gibi
kütüphaneler de halkın ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmişlerdir. 1826 yılında
Evkaf Nezareti kurulmuş, kütüphanelerin yönetimi de Evkaf Nezareti kanalıyla devlet
yönetimine girmiş ve kendi özel vakfiyelerindeki hükümlere göre yönetilmiştir.141
1869’da Maarif Nezareti’nin kuruluşu ve Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin
yürürlüğe konmasıyla, Maarif Nezareti’ne bağlanan kütüphaneler, okullarla birlikte
devletin eğitim politikası içine alınarak bir kamu yükümlülüğü olarak kabul edilmiştir.
Bu anlamda, devletin işlettiği ilk resmi halk kütüphanesi, Beyazıt’ta 1882’de açılan
Kütüphane-i Umumi’dir.142
Aynı
dönemde
sadarete
sunulan
bir
raporda;
İstanbul’da
herkesin
yararlanabileceği bir millet kütüphanesi kurulması önerisi de yer alıyordu.143 Bu
layihada, İstanbul Kütüphanelerindeki kitapların içerik ve özellik bakımından çağın ilim
138 Anameriç, a.g.m.
139 Erünsal, a.g.e. s. 279.
140 Erünsal, a.g.e. s. 62.
141 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s. 54.
142 Hasan S. Keseroğlu, Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Durum, İstanbul: TKD İstanbul Şubesi Yayını,
1989, s. 92.
143 Keseroğlu, Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Durum, s.91.
79
ve kültür birikimini kapsamadığı belirtilmiş, özellikle yabancı dilde basılan veya
yabancı dilden çevrilen hiçbir eserin bu kütüphanelerde bulunmadığı vurgulanmıştır.144
1879’da Maarif Nezareti yönetiminde bir komisyon kütüphane kataloglarının
düzenlenmesine başlamış ve İstanbul’da 69 kütüphaneye ait 40 ciltlik basılı katalog
dizisi çıkartılmıştır.145
1882’de çıkarılan bir yönetmelikle kütüphanelerin Maarif Nezareti Telif ve
Tercüme Dairesine bağlı bir Kütüphane Müfettişliği vasıtasıyla denetleneceği
belirtilmiştir.146
4.4.1.3. Kütüphane Türleri
Kütüphanenin ürünü bilgiyle donatılmış insandır. Kurumsal olarak her insana
hizmet sunabilecek bir kütüphane olmalıdır. Her kitabın bir okuru, her okurun bir kitabı
vardır cümlesiyle Hintli kütüphaneci Ranganathan bunu yasallaştırmıştır. Kütüphane
türlerinin ortaya çıkışında bu düşünce yatar.
Üniversite Kütüphaneleri
Üniversite, bilimsel araştırma faaliyetlerinin yürütüldüğü en önemli kurumların
başında yer alır. Bir ülkede yürütülen bilimsel araştırmaların başarısı üniversitelere
bağlıdır. Bilimsel araştırma ve bilgi üretimi denildiğinde akla ilk gelen yer
kütüphanedir. Kütüphaneler bilinen bilgiye dayanarak bilinmeyenin üretilmesini sağlar,
bilinenin yeniden keşfedilmesini engelleyerek emek, zaman ve para kaybını önler.
Üniversite kütüphanesini, üniversite içinde öğretim ile bilimsel araştırma ve
geliştirme çalışmalarını desteklemek üzere her türlü bilgi kaynağını amaç ve hedefleri
doğrultusunda, imkanları ölçüsünde toplayan, bu kaynakları kullanıcılarına ulaştırmak
için çağdaş kütüphanecilik teknikleriyle örgütleyen ve en elverişli yararlanma ortamını
sağlayan kurum olarak tanımlayabiliriz.
144 Cengiz Aslan, “Milli Kütüphane’nin Kurumsallaşma Süreci,” http://www.blogcu.com/cengizaslan, (3 Ağustos 2006)
145 Baysal, Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş, s.54.
146 Ali Can “Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün Tarihçesi” Türk Kütüphaneciliği 12,1 (1998), ss.54-61.
80
Tarafsız bilimsel araştırmaların sonucunda en doğru bilgiler üniversitelerde
üretilir. Bu üretimin gerçekleşmesini destekleyen en etkili kurum da kuşkusuz üniversite
kütüphanesidir. Bilgi üretimini gerçekleştirmek için sağladığı bilgi kaynakları ve bilgiye
erişim yolları ile bilim adamlarının en büyük destekçisidir.
Üniversite kütüphanesi, üniversitede verilen eğitim ve öğretime destek verir.
Öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine de en büyük katkıyı yine üniversite
kütüphanesi sağlar. Üniversite öğrencisi araştırma yapmayı kütüphanede öğrenir.
Kütüphane kullanmayı öğrenen öğrenci kendini geliştirmeyi öğrenmiştir. Kendini
geliştirebilen öğrenci öğrenmeyi öğrenmiş bir bilgi okuryazarıdır.147
Milli Kütüphane
Milli kütüphaneler; Milli kültür araştırmalarını mümkün kılmak, buna elverişli
bütün eser ve belgelerin bir araya toplandığı bir merkez oluşturmak, yurtiçi ve
yurtdışından gelen bilgi isteklerini karşılayarak her türlü bilim ve sanat araştırmalarını
kolaylaştırmak amacıyla kurulan kütüphanelerdir. Başka hiç bir kütüphane türünün
üstlenemeyeceği yükümlülükler bu kütüphaneleri, ulusların en değerli varlıklarından
birisi haline getirmiştir. Milli kütüphaneler, bir ulusun kültürünün aynası ve o ulusla
ilgili üretilmiş her türlü bilgi kaynağının adresidir.
İlk Milli Kütüphane fikri İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1911’deki kongresinde
dile getirilmiştir. 1912-1918 yılları arasında İzmir, Kayseri, Eskişehir ve Konya’da milli
kütüphaneler hizmete sokulmuştur.148
Cumhuriyet Dönemi’nde ise 1934’te çıkarılan Basma Yazı ve Resimleri
Derleme Kanunu, batılı anlamda yayınların merkezi derleme sistemiyle toplanıp
arşivlenmesini sağlamıştır. 1946’da başlayan Milli Kütüphane kuruluş çalışması,
1948’de tamamlanmıştır.
147 Bülent Ergen, “Üniversite Ve Kütüphanesi”, Türk Kütüphaneciliği, Cilt.17, S. 2, Haziran 2003.
148 Bülent Yılmaz, “Türk Kütüphaneciliğinde Siyaset Öğesi”, http://yunus.hacettepe.edu.tr/~byilmaz/kutdestanbildiri.doc,
(29 Temmuz 2006)
81
Kurumsallaşma sürecinin gelişimi ise, 1950’deki 5632 Sayılı Milli Kütüphane
Kuruluş Kanunu ile sonuçlandırılmıştır. Yasa ile kurulan tek kütüphane olan Milli
Kütüphane, yurt içi ve yurt dışı belge ve bilgi materyallerinin sağlanması, arşivlenmesi
ve sunulması hizmetlerinde yasal yetki sahibi kılınmıştır.
Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir müdürlük iken Kültür Bakanlığı’nın
kurulması ile müstakil genel müdürlük statüsüne kavuşan Milli Kütüphane, 5 Ağustos
1983'te yeni binasında kullanıcılarına hizmet vermeye başlamıştır. Kütüphane 39.000
metrekarelik, bir alana kurulmuştur. Yeni binada; Bilgi İşlem Merkezi, Konuşan
Kitaplık, Atatürk Belgeliği ve Biyografya Arşivi, Harita Salonu, Mikrofilm Arşivi ile
ofset basım tekniğini kullanan tam donanımlı bir Basımevi, Mikrofilm ve Fotoğraf
Laboratuarı ile yeni etkinlikler gerçekleştirilmeye başlanmıştır.149
Milli Kütüphane'nin toplam materyal sayısı, Ağustos 2004 itibariyle, 2.192.142
adet/cilttir. Türkiye Bibliyografyası ve Türkiye Makaleler Bibliyografyası adı altında iki
bibliyografik yayını, 1952’den beri düzenli olarak yayımlamaktadır.
Milli Kütüphane, Türkiye'de basım, yayım ve dağıtımı yapılan materyalin
%50'sini derleyememektedir. Derleme kaçağının önlenmesi ve bu materyalin
derlenebilmesi için Milli Kütüphane'nin yeniden yapılandırılması gerekmektedir.150
2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu hükümleri uyarınca,
Türkiye'de yayımlanan her eserin bir nüshasının Milli Kütüphane'ye gönderilmesi
gerekmektedir. Ancak, yasa tüm materyal türlerini içermediği (CD-ROM, vb.) ve yeterli
yaptırım gücü olmadığı için, bu yasanın güncelleştirilmesi amacıyla başlatılan
çalışmalar sürdürülmektedir.
Halk Kütüphaneleri
UNESCO, 1973’de yayımladığı Halk Kütüphanesi Bildirgesi’nde, “Halk
kütüphanesi eğitim, kültür ve bilgi aktarımı için demokratik bir kuruluştur” demektedir.
149 Milli Kütüphane resmi web sitesi, http://www.mkutup.gov.tr/hakkinda.html, (14 Ağustos 2006)
150 Aslan, a.g.m.
82
“Halk kütüphanesi sürekli ve ömür boyu sürecek evrensel eğitimde, insanlığın bilgi ve
kültür
başarılarının
değerlendirilmesinde
demokrasi
güvencesinin
pratik
bir
göstergesidir”. “Halk kütüphanesi herkese, insan düşünce ve fikirlerinin kayıtlarına ve
yaratıcı hayal gücünün ürünlerine serbestçe ulaşımı sağlayan ana kaynaktır”. “Halk
kütüphanesinin amaçlarına ulaşması için aktarıma hazır, kapıları herkese açık olmalı ve
ırk, renk, milliyet, yaş, cinsiyet, din, dil, sosyal veya eğitim durumuna bakmaksızın
toplumun her üyesine eşit kullanım sağlamalıdır”.151 Halk kütüphanesi IFLA tarafından;
“yerel -veya bazı durumlarda merkezi- kamu yönetimi veya onun adına bir başka kurum
tarafından kurulup, finanse edilen, ayırım gözetmeksizin kullanmak isteyen herkese açık
olan kütüphanedir” şeklinde tanımlanmıştır.152
Halk kütüphaneleri, bulunduğu ülkenin kültür düzeyinin gelişmesinde, özellikle
eğitime sağladığı girdiler açısından taşıdığı roller tartışmasız çok fazladır. Halk
kütüphanesi her vatandaşın dilediğinde basılı, görsel materyale ulaşmak için
başvurduğu bir bilgi merkezidir. Aslında halk kütüphaneleri, toplumun aynasıdır
denilebilir. Zira bir ülkede ne kadar çok ve en önemlisi kaliteli hizmet veren halk
kütüphanesi var ise, o ülkenin vatandaşlarının bilgi düzeyinin yüksek ölçüde olduğu
varsayılabilir.153
Halk kütüphanelerinden yararlanma ücretsizdir. Ancak kitap ve sair dokümanı
ödünç alma gibi işlemler üyelik şartına bağlanmıştır.
Avrupa Birliği Ülkeleri için 2002 yılında yapılan bir istatistik çalışmasına154
göre; Almanya’da 10531, Fransa’da 3924, İngiltere’de 4620 ve İspanya’da 5209 halk
kütüphanesi var iken, Türkiye’de 2024 (2005 yılı itibarıyla bu rakam 1,432’dir) halk
kütüphanesi bulunmaktadır. Bu durumda 100.000 kişiye düşen halk kütüphanesi sayısı,
AB ortalaması 10,5 iken, Türkiye’de bu sayı 2,9’dur. Halk kütüphanelerine üye
151 Hasan Keseroğlu, "Halk Kütüphanelerinin Ortaya Çıkışı" Hatay İl Halk Kütüphanesi'nin 50. Yıldönümü, haz. Bülent Nakip,
Antakya: TKD Hatay şubesi, 1991, s.103-112.
152 Halk Kütüphaneleri İçin Hizmet Kılavuzu, haz. IFLA Halk Kütüphaneleri Seksiyonu, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1992, s.9.
153 Berat Bırfın Bir, “Halk Kütüphaneciliği'nde Toplam Kalite Yönetimi Modeli”,
http://www.archimac.org/JAS/JAS2001/JAS03_03.spml, (2 Ağustos 2006)
154 http://www.libecon.org/pdf/InternationalLibraryStatistic.pdf, (29 Temmuz 2006)
83
olanların
sayıları;
Almanya’da
7.370.529,
Fransa’da
12.159.026,
İngiltere’de
33.664.000 ve İspanya’da 7.992.568 iken bu sayı Türkiye’de 334.225’dir.155
Yukarıdaki veriler, halk kütüphanelerimizin durumunun hiç de geçmişte olduğu
gibi iç açıcı olmadığını göstermektedir. Bilgi çağında, bilgi toplumunun en önemli
terminallerinden biri konumundaki halk kütüphanelerine gereken önem verilmezse
bunun bedeli gelecek kuşaklar tarafından çok ağır şekilde ödeneceği endişesini
taşımamak mümkün değildir.
Okul Kütüphaneleri
Okul Kütüphaneleri, okul öğrencilerinin ödev ve araştırma ihtiyaçlarını
karşılamak, boş zamanlarını değerlendirmek, kültürel ve bilimsel açıdan bireysel ve
kişilik gelişimlerini desteklemek ve sosyal davranışlarını kuvvetlendirmek, müfredatı
desteklemek ve yaşam boyu eğitime destek vermek amacıyla okul bünyesinde kurulan
kütüphanelerdir.
Okullar, günümüzün öğrenim sisteminde, eğitimin demokratikleştirilmesini
desteklemelidir. Gençlerimizi erken yaşta kaynaklarla besleyerek, onları eleştirel
değerlendirme yeteneğinin
temeli olarak
kendi başlarına
bilgi toplamaya
ve
entelektüel denemelere yönelmeye teşvik etmelidir. Bu nedenle okul kütüphaneleri;
çağdaş öğretim ve eğitimin başlıca dayanağıdır.
Okul kütüphanesi, günümüzün bilgi temelli toplumunda başarılı hizmetlerin
verilmesi için esas olan bilgi ve düşünceleri kapsar, öğrencilerin sorumlu vatandaşlar
olarak yetişmelerini sağlarken, onları yaşam boyu öğrenme becerisiyle donatır ve hayal
güçlerini geliştirir.
Özel Araştırma Kütüphaneleri
Belli özel amaçlar için kurulan ve diğer kütüphane türlerine nazaran daha sınırlı
bir kitleye hitap eden ihtisas veya araştırma kütüphaneleridir. IRCICA Kütüphanesi ve
155 “Halk Kütüphaneleri Kan Ağlıyor”, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi, Mart 2005,
http://www.ntvmsnbc.com/news/315734.asp, (9 Ağustos 2006)
84
British Council Library örnek verilebilir. 1911’de Türk Ocağı tarafından hizmete açılan
özel
araştırma
kütüphanesi,
kütüphanecilik
hizmetlerinin
aydınlar
tarafından
önemsenmesini sağlamıştır.156
4.4.1.4. Elektronik Kütüphaneler
Literatürde elektronik, dijital ve sanal kütüphane ayrımları söz konusu ise de
bunların tamamı aynı yapının farklı görünümleri olduğu için bu çalışmada böyle bir
ayrıma yer verilmemiştir.
Örneğin Odabaş’a göre sadece metin bilgisinden oluşan elektronik kütüphaneler,
çoklu ortam denilen görüntü, ses ve metinin aynı ortamda çalıştırılabilmesi ve
kaydedilen bilgiye özel bir indeksleme yapılmaksızın rastgele erişimin sağlanabilmesi
ile de dijital kütüphaneler ortaya çıkmıştır. Dijital ve elektronik kütüphanelerin internet
yoluyla herkesin kullanımına açılması, bir başka ifade ile kullanıcılara gerçek olmayan
bilgisayar ortamında gerçek bir kütüphane hizmeti sunulmasıyla da sanal kütüphane
kavramı doğmuştur. Bütün bu gelişim süreci, bilgi merkezlerini yöneten bilgi
uzmanlarının da elektronik, dijital ve sanal ortamlar konusunda bilgi sahibi olmalarını
zorunlu kılmaktadır.157
Bilgi Çağında kütüphaneciliği ve bilgiye erişimi etkileyen en önemli
gelişmelerden biri, hiç şüphesiz bilimsel yayınların elektronik ortama aktarılmasıdır.
Kullanıcılarına ihtiyaç duydukları bilgiyi en kısa zamanda sağlamayı amaç edinen
kütüphaneler, artan bilgi kaynakları ve maliyetleri ile birlikte gelişen bilgi
teknolojilerini kullanarak hizmet vermekte zorlanmaktadırlar.158
Kütüphanecilerin görevi kullanıcılarına bilgiyi erişilebilir kılmaktır. Bunun
planlanması kütüphanecilerin temel görevlerinden biridir. Kütüphanelerin tüm
156 Aslan, a.g.m.
157 Hüseyin Odabaş, “Teknolojik Gelişmelerin Bilgi Merkezlerine Etkisi ve Elektronik Yayınlar”,
http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ho/hob1.htm, (21 Ağustos 2006)
158 Bülent Karasözen, “Kütüphane Hizmetlerinde İşbirliği ve Ortaklıklar: ANKOS”,“Kurumsal Arşivler”, “Elektronik
Veritabanları Kullanım İstatistikleri”, Elektronik Gelişmeler Işığında Araştırma Kütüphaneleri Sempozyumu, 24-26 Ekim 2002,
Bolu: Abant İzzet Baysal Üniversitesi.
85
materyalleri alabilmeleri bir tarafa, kendi kullanıcılarının bile tüm gereksinimlerini
karşılayamamaktadırlar. Çünkü artan bilgi miktarı nedeni ile daha fazla kaynağın satın
alınması zorunluluğu, elektronik bilgi kaynakları ve gerekli altyapı için harcanan paralar
ek mali yükler getirmiştir. Buna karşın, kütüphaneler teknolojik olanaklar sayesinde,
kurdukları işbirliği projeleri ile kullanıcılarına diğer kütüphanelerde bulunan bilgi
kaynaklarını sunma olanağı bulmuşlardır.
Armağan’a göre hızla büyüyen internet ortamı, aranılan bilgiye ulaşmada bazı
zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bilgi teknolojilerinin; bilgiyi bulmak, süzmek,
düzenlemek ve özetlemek için bir yöntem geliştirmesi kaçınılmaz olmaktadır. İstenilen
uzmanlık alanında bilgiye ulaşmada kullanılan kaynakların başında kurumsallaşmış
ticari internet siteleri akla gelmektedir. Genel olarak bu ve benzeri internet kaynaklarına
Elektronik Kütüphane denilmektedir. Geniş anlamıyla elektronik kütüphane, entelektüel
düşünce ürünlerini içeren veri tabanlarından erişim programları aracılığıyla bazı
materyallere erişme olanağı sağlayan kütüphaneler olarak tanımlanabilir. Bununla
birlikte seçim, sağlama, düzenleme, erişim ve arşivleme konuları da elektronik
kütüphanelerle birlikte düşünülmelidir.159
Elektronik kütüphaneler, bilgi ihtiyacı olan kullanıcılarla bu bilgileri içeren
dijital nesneleri bir araya getirmek için geliştirilen kullanıcı ara yüzünden oluşmaktadır.
Bu ara yüz sadece dijital nesneleri toplamak, düzenlemek, depolamak, erişmek ve bir
yerden bir yere aktarmak için gereken bilgi teknolojisi ve iletişim (ağ) alt yapısını değil,
dijital nesneler kullanılarak geliştirilen ve kullanıcıların kütüphaneye gelmeden
kullanımına sunulan hizmetleri de kapsamaktadır. Kütüphanelerde ağ aracılığıyla
erişilebilen bilgi hizmetleri giderek en yoğun kullanılan hizmetler haline gelmektedir.
Bilgi kaynaklarının, kütüphane dışındaki uzak noktalardan birden fazla kullanıcı
tarafından eş zamanlı olarak kullanılabilmesi derme geliştirme ve derme yönetimini çok
önemli bir etkinlik haline getirmiştir.
159 Göksel Armağan “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları, Önemi ve Bazı Örnekler”,
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf, (17 Temmuz 2006)
86
Elektronik Bilgi Kaynakları
Temel bir ticari ürün olan elektronik bilgi elle tutulabilen bir şey değildir. Ancak
birçok elektronik bilgi ürünü basılı kaynakların eşiti gibi görünür ve aynı anda iki
ortamda da; hem basılı hem de elektronik halde bulunabilir. Bu elektronik bilgi
kaynaklarının bir özelliğidir.
Elektronik bilgi kaynaklarının kabaca tanımı şudur: CD-Romlar, bölgesel ağlar
(LAN-WAN), bilgisayar donanımları, çevirimiçi erişilebilen kaynaklar, internet,
uzaktan erişilebilen ve kütüphanecilerin kendi kullanıcıları için sağlamış oldukları diğer
veri tabanlarıdır.
Elektronik bilgi kaynaklarını türü ya da orijinleri açısından; uygulama
yazılımları, bibliyografik kütükler, tam metinler, sayısal kütükler ve çoklu ortam
bilgileri oluşturmaktadır. Elektronik ortamda olup da kütüphanelerin yararlandığı
sistemleri iki ana bölümde inceleyebiliriz. Bunlar;
1- Kütüphane Yönetimi İle İlgili Sistemler
Kütüphane yönetim sistemleri; kütüphane içinde ödünç verme, sağlama derme
yönetimi gibi işlemlere kolaylık getiren elektronik kaynaklardır. Direkt olarak derme
içerisinde görünmüyorsa da dermenin oluşumunu dolaylı olarak etkilemektedirler.
2- Bilgiye Erişimle İlgili Sistemler
Bilgi erişimi ile ilgili sistemleri de kendi içlerinde 2 temel bölüme ayırmak
olasıdır. Bunlardan birincisi internet aracılığıyla çevrimiçi veri tabanlarına bağlanmak;
diğeri de yerel (LAN) ya da geniş alan ağları (WAN) sayesinde bazı CD-ROM
kaynaklarını taramak şeklindedir.
4.4.1.5. Kütüphanecilik Bilimi
Çakın kütüphanecilik bilimini; insanlarla bilgi kaynakları arasında verimli bir
ilişkinin kurulması amacıyla bilgi kaynaklarının seçimi, temini, düzenlenmesiyle,
gerekli hizmetlerin sağlanması yolunda amaçları, ilkeleri, yöntemleri ve sistemleri
87
inceleyen ve bu konularda yapılan çalışmaları kurumlara bağlamaya çalışan bir toplum
bilimi olarak tanımlamaktadır.160
Kütüphanecilik Bilimi; düşünce ürünlerinin taşıyıcısı olarak kitabın doğuşunu ve tarihi
gelişimini inceleyen, kitap ve benzeri belgelerin kütüphanelerde kolayca yararlanılabilir bir
durumda nasıl korunacağını, genel danışma ve bilimsel araştırmalarda bütün kitap ve benzeri
belgelerin işler duruma getirilebilmesi için hangi yardımcı araçların kullanılacağını gösteren,
genel kültür sınırları içinde kitabın ve kütüphanenin bütün okuyucu katlarına yaptığı etkileri
araştıran bilim dalıdır.
161
Kütüphanecilik Biliminin Tarihçesi
Kütüphanecilik biliminin kavram olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıla denk gelir.
Önce Almanya ve ABD’de görülen kütüphanecilik bilimi, İngiltere ve Japonya’da 20.
yüzyılın ilk yarısında görülmektedir. Bu ülkelerin genel ve ortak özellikleri sanayi ve
ticaret alanında öncü hamleleri gerçekleştirmeleridir. Bu bilim dalının ortaya çıkışıyla,
toplumsal hamlelerin ilişkili olduğu göze çarpmaktadır.
Bir meslek olarak kütüphanecilik, uygarlık tarihine eş bir geçmişe sahip
olmasına rağmen kütüphanelerin bireyle toplum arasındaki bilgi etkileşimini konu alan
bir bilim dalı olarak ortaya çıkması çok yenidir. Bu bilim dalı; Ranganathan, Danton,
Broadfield. Shera, Foskett gibi bilim adamlarının konuya kavramsal içerik ve yöntem
anlayışıyla bakmaları sayesinde 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.162
Kütüphanecilik Eğitimi ve Türkiye’deki Gelişimi
Dünyada 19. yüzyılın son çeyreğine kadar uzanmakla birlikte ülkemizde
kütüphanecilik eğitimi konusundaki çalışmalar Cumhuriyetin ilk yıllarında başlamıştır.
Kurslarla başlayan eğitim çalışmaları dünya ve ülkemiz kütüphaneciliğindeki gelişme
ve yeniliklere göre sürekli bir değişim içinde olmuştur.
160 İrfan Çakın “Kütüphanecilik: Bilim Dalı Olarak Tanımı ve Özellikleri” Türk Kütüphaneciliği III, 2 (1989) s. 61.
161 Jale Baysal, Kütüphanecilik Dergisi Belge Bilgi Kütüphane Araştırmaları, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi 1987, s. 7.
162 Hülya Dilek, Kütüphane Biliminin Kapsamı ve Türkiye’de Durum, İstanbul: TKD İstanbul Şubesi Yayınları, 1992, s. 16.
(basılmış tez)
88
Ülkemizde kütüphanecilik eğitimi konusunda ilk ciddi çalışma 1925 yılında
Fehmi Ethem Karatay’ın İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde açtığı kütüphanecilik
kursudur.
Kütüphanecilik eğitimi konusunda ikinci önemli adım Ankara'da atılmıştır. Bu
ikinci kurs Yüksek Ziraat Enstitüsü Kütüphane Müdürü Joseph Stummvoll tarafından
1935 yılında üç ay süre ile haftada iki yarım gün olarak sürdürülmüştür.
Kütüphanecilik konusundaki ilk devamlı öğretim ise yine kurs niteliğinde
Ankara'da Adnan Ötüken tarafından başlatılan ve sürdürülen çalışmadır. 1942 yılında
bir ilanla başlatılan kursun amacı: "kütüphaneciliğin memleketimizde bir ihtisas ve
meslek haline getirilmesi hususunda müessir olmak ve diğer memleket kütüphanelerinin
her bakımdan kalkınmasına hizmet etmek" olarak belirlenmiştir. Kurs 1952 yılına kadar
aralıksız devam etmiştir.
1952’de Ankara Üniversitesi DTCF Edebiyat Bölümü’nde Kütüphanecilik
seçmeli ders olarak başlamıştır. 1954-55 öğretim yılında yayımlanan DTCF
Kütüphanecilik Enstitüsü Yönetmeliği ile Kütüphanecilik Bölümü, enstitü haline
gelmiştir. 1961 yılına kadar Ford Vakfının desteğiyle sürdürülen eğitim programı 1961
yılından sonra Fullbrigt Vakfından gelen öğretim üyelerinin katkısıyla devam etmiştir.
Kütüphanecilik eğitimine 1964 yılında İstanbul Üniversitesi de katılmıştır,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi içinde Prof. Dr. Rudolf Juchhoff tarafından
kuruluş çalışmaları yapılan bölüm, lisans düzeyinde eğitime başlamıştır.
1967 yılında Hacettepe Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü kurulmuş, 1972
yılında lisansüstü, 1974 yılında da lisans düzeyinde öğrenci almaya başlamıştır.
1988’de her üç bölümde de birbiri ardından yeni ana bilim dalları kuruldu.
1986’da UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun önerisi doğrultusunda, 1989-1990
akademik yılında Arşivcilik, 1990-1991 yılında da Dokümantasyon-Enformasyon
Anabilim Dalı eğitime başlamıştır.
89
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde de aynı dönemde Dokümantasyon
Enformasyon Anabilim Dalı kurulmuş, Hacettepe Üniversitesi Kütüphanecilik
Bölümünde ise 1990 yılında Anabilim Dalı oluşumuna ilişkin karar alınmış olmasına
karşın Arşiv ve Dokümantasyon-Enformasyon Anabilim Dalları 1992-93 öğretim
yılından itibaren eğitime başlamıştır.
Günümüzde Kütüphanecilik Eğitimi
1996 yılında Türk Kütüphaneciler Derneği'nin öncülüğünde üç bölümün Bölüm
ve Anabilim Dalı Başkanları ile emekli öğretim üyeleri bir araya gelerek yapılan
toplantılarda; bölüm adlarının değiştirilmesi, ana bilim dallarının birleştirilmesi ve yeni
ders programlarının oluşturulması yolunda adımların atılması hedeflenmiştir.163
Böylece, 1990’ların başında Kütüphanecilik Bölümü adı altında üç ayrı ana bilim dalı
(kütüphanecilik,
arşivcilik
ve
dokümantasyon-enformasyon)
olarak
örgütlenen
bölümler, 2002 yılından itibaren “Bilgi ve Belge Yönetimi” adıyla yeniden tek çatı
altında toplandı ve ana bilim dalları kaldırıldı.
Kütüphanecilik Eğitiminin Misyonu
Kütüphaneler bilgi kaynaklarını seçip düzenleyerek kullanıcıların hizmetine
sunmakla yükümlüdür. Genelde kütüphaneler çoğunlukla basılı ya da kâğıt üzerindeki
bilgileri kullanıcı hizmetine sunma konusunda uzmanlaşmıştır. Bununla birlikte
kütüphaneler ya da daha genel bir deyişle bilgi sistemleri metin türünde ve bibliyografik
bilgilerin yanı sıra sayısal ve grafik verilerin düzenlenmesi, bu tür bilgilere erişim
sağlanması ve bu bilgilerin güncellenmesi ve yaşatılması için kullanılan elle ya da
bilgisayarla yapılan işlemleri de kapsamaktadır.
Kütüphanecilik
eğitimine
bu
açıdan
yaklaşıldığında,
temel
amacın
kütüphanelerde ve diğer bilgi merkezlerinde bilgi sistemlerini tasarlayıp kuracak,
gerekli bilgi hizmetlerini verecek ve bu tür merkezleri yönetecek kişileri yetiştiren
dinamik ve yeniliğe açık bir program geliştirmek olduğu ortaya çıkmaktadır.
163 Doğan Atılgan “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitimi ve Yeni Bin Yılda Hedefler”,
http://eprints.rclis.org/archive/00005624/01/Bilginin_ser%C3%BCveni.pdf, (25 Temmuz 2006)
90
Bilgi toplumunun ihtiyaçları doğrultusunda dijital kütüphane dermeleri ve
hizmetleri yaratmak ve yönetmek için kütüphanecilerin; görüntüleme teknolojileri, optik
karakter tanıma, işaretleme dilleri, kataloglama, dizinleme ve veri tabanı teknolojisi,
kullanıcı arabirimi tasarımı, programlama, web teknolojisi ve proje yönetimi gibi
becerilere sahip olması gerekmektedir. Elbette bir kişinin bu becerilerin tamamına sahip
olması beklenemez. Söz konusu becerilerin bir kısmı okulda, bir kısmı ise işyerinde
öğrenilebilecektir.
Kütüphanecilik bölümlerinin misyonu; “bilginin bulunması, düzenlenmesi, depolanması, erişimi
ve kullanıma sunulması konusunda bilgili; etkin bilgi sistemleri tasarlayan, kuran ve işleten;
karmaşık ve hızla değişen bilgi dünyasında liderlik yapabilecek bilgi profesyonellerini eğitmek”
olarak tanımlanabilir. Burada amaç; bilgi teknolojilerinden yararlanarak kullanıcıların
gereksinim duydukları her tür bilgiye erişim sağlamaktır.
164
Kütüphanecilik bölümlerinden mezun olanların başka disiplinlerden (bilgisayar,
işletme, eğitim, vb.) mezun olan kimselerle rekabet halinde olacağı unutulmamalıdır.
Böyle bir rekabet düşünülerek başka bölümlerde kolayca edinilebilecek uzmanlık bilgi
ve becerilerinin kütüphanecilik bölümlerinde verilmesi hatasına da düşülmemelidir.
Çünkü kütüphanecilik bölümleri, isteseler de bilgisayar bölümleri mezunları kadar iyi
mühendis ya da bilgisayar programcısı yetiştiremezler. Zaten böyle bir şeye gerek de
yoktur.
Kaynakları
daha verimli alanlarda kullanarak kütüphanecilik eğitim
programlarında kütüphanecilerin uzman olduğu konulara ağırlık vermeli, bilgisayar
programcılığı, kullanıcı arabirimi tasarımı vb. gibi konularda ise konunun uzmanı olan
bölümlerle işbirliğine gidilmelidir. Bu tür bir yaklaşım, hem sınırlarını çizmekte
zorlanılan bilgi piyasasında kütüphanecilere özgü bir yer edinilmesini sağlayacak, hem
de diğer disiplinlerle olan ilişkileri geliştirmeye ve ortaklaşa eğitim programları ve
projeler yürütülmesine yardımcı olacaktır.165
164 Yaşar Tonta, “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitiminin Yeniden Yapılanması”,
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/yayinlar/istanbul00.htm, (5 Ağustos 2006)
165 Tonta, a.g.m.
91
4.4.1.6. Bilgi Toplumunda Kütüphaneler ve Sorunları
Bilgi toplumu tanımının en karakteristik özelliği; iletilebilen ve erişilebilen bilgi
hacmindeki radikal artış olarak gösterilebilir. Dünyada son otuz yılda üretilen toplam
bilgi hacmi, bundan önceki 5000 yılda üretilenden daha fazladır. Günümüzde yüksek
tirajlı günlük bir gazetenin haftalık baskısında yer alan bilgi, XVII. yüzyılda ortalama
bir insanın yaşam boyu edinebileceği bilgiden daha fazladır. Bunu mümkün kılan bilgi
alt yapısı ise; yüksek hız, bant genişliği ve olağanüstü etki alanına sahip bir iletişim
sistemi temeli üzerine oturan ve erişebildiği her noktaya ulaşan bir bilgi ve iletişim
ağıdır. Farklı yazılımlar, uç donanımları ve başta internet ile etkileşimli multimedia
olmak üzere çeşitli uygulamalar, mevcut sosyal ve ekonomik ilişkileri temelden
etkileyerek Bilgi Toplumunun oluşumu yönünde belirgin bir dönüşüm başlatmıştır.166
Bilgi çağında ortaya çıkan bilgi artışı, bilginin depolandığı ve halkın tüm
kesimlerinin kullanımına sunulduğu çeşitli türdeki kütüphanelerin de hem sayısal hem
de dermeleri (materyal türü) açısından çoğalarak, gelişmesine ön ayak olmuştur. Bu
noktada bilgi toplumunu oluşturan bireylerin bilgi ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar olan
kütüphanelerin rolü gözden kaçırılmamalıdır. Bunun yanında kütüphaneler; üretilen
bilginin paylaşılmasına da aracılık eden ve halkla sürekli etkileşim halinde bulunan
sosyal kurumlardır.
Kütüphaneler, son on beş yıldır bilgi toplumu kavramı ile bilgi toplumunun
bilgiye dayalı üretim, üretilen bilginin depolanması ve üretim için yeni bilgi üretilmesi
temel ilkeleriyle doğru orantılı kurumlar olarak ön plana çıkmıştır. Bunun yanı sıra bilgi
toplumunun yapı taşları olan bilişim teknolojileri, kütüphanelerin hizmet ve
politikalarında da değişimlere neden olan önemli faktörler olarak göze çarpmaktadır.
Ancak bu hızlı ve köklü değişim, kütüphaneleri ve kütüphanecileri değişime itmesinin
yanı sıra bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Bu olumsuzlukların
aşılabilmesi için kütüphanelerin, kütüphanecilerin ve mesleki derneklerin yeni
politikalar geliştirmesi ve uygulamaya koyması gerekmektedir.167
166 Emin Akata, “Bilgi’den Bilişime” 21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu, Ulusal sempozyum bildirileri 19–20 Nisan 2001,
yay. haz.Tülay Fenerci, Oya Gürdal. Ankara: Türk Kütüphaneciler Derneği, s.12.
167 Fatih Rukancı, Hakan Anameriç, “Bilgi Toplumu ve Toplumun Bilgilenmesinde Kütüphanelerin Rolü”
http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ha/blg-topve-tpl-blg.doc, (14 Haziran 2006)
92
Bilgi toplumuna geçiş sürecinde kütüphanelerde meydana gelecek en önemli
değişim; elektronik kitap ve dergilerin kullanımının artmasıyla basılı kaynakların
zamanla ortadan kalkması, bilgi ağları aracılığıyla elektronik belge aktarımlarının
gerçekleşmesi sonucu kütüphanelerin dermeye dayalı hizmet ve politikalardan erişime
dayalı hizmet ve politikalara yönelmeleri biçiminde gerçekleşebilir.
Ayrıca, bilgi ve iletişim teknolojilerinin geldiği aşama kütüphaneleri sadece
kendi dermelerini kullanma sınırlamasının dışına çıkmaya da zorlamaktadır. Önceden
de kütüphaneler arasında süregelen ödünç verme ve diğer işbirliği çalışmaları, yeni
dönemde farklılık ve çeşitlilikle genişlemiş ve hızlanmıştır. Kütüphaneler bu küresel
bilgi ağının bir parçası olmak zorundadır. Kütüphane materyali sürekli olarak artmakta
ve çeşitlenmektedir. Bu artış ve çeşitlenme kütüphanelerin hizmet politikalarını da
etkilemekte, performans değerlendirme, etkinlik ve verimlilik, toplam kalite yönetimi,
yönetim bilgi sistemleri gibi kavram ve uygulamaların da kütüphane bünyesine
girmesini sağlamaktadır.
Kütüphane hizmetlerinin geliştirilmesinde üniversiteler, enstitüler ve diğer
araştırma kurumlarının yanı sıra sivil toplum örgütleri ile de işbirliğine yönelik
girişimlerde bulunulmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının, kütüphanelerin her türlü
hizmet, işlem ve uygulamalarında katkılarını artırmaları gerekmektedir.
Kütüphaneler, bilgi teknolojisi tabanlı öğrenim ortamları oluşturmak ve bu
ortamları eğitim, iş yaşamı ve ekonomiye destek vermek amacıyla kullanılmak üzere
çeşitli ve yeterli donanıma sahip olmalıdır. Ancak Türkiye’de hükümetlerin sağladığı
mali kaynaklar, kütüphanelerde bu düzeyde bir donanımın sağlanması için yeterli
değildir. Bilgi toplumunda kütüphanelerin rolü ve etkinliği göz önüne alınarak
kütüphanelere ayrılan mali kaynaklar artırılmalıdır.
Kütüphaneler Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde, bünyelerinde halkın
devlet tarafından sunulan bilgilere erişmesine ve hükümetle iletişim kurabilmesine
yardımcı olacak terminaller oluşturulmalıdır. Ayrıca hizmet verdiği çevrenin yerel,
93
tarihi ve kültürel dermesini elektronik ortama aktararak, bu kaynak ve kütüphane
hizmetlerinin tanıtılması ile tüm ulusun hizmetine sunmalıdır.
Okul kütüphaneleri sadece ders çalışılan ve ödevlerin yapıldığı, çeşitli eserlerin
okunduğu bilgi merkezleri olarak değerlendirilmemeli, bilgi toplumunun bireyi olan
öğrencilerin yeni teknolojileri tanımaları ve kullanmalarına imkan sağlayacak mekanlar
olarak geliştirilmelidir.
4.4.1.7. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Kütüphaneler
AB’nin, kütüphane ve enformasyon hizmetlerine verdiği önem, Avrupa
sanayisinin bilimsel ve teknolojik temellerini güçlendirmek amaçlı araştırma geliştirme
programları 1987’de yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile vurgulanmış olup bu
programlar günümüze kadar yıllara sari çerçeve programlarla gelmiştir.168 AB, Avrupa
Tek Senedi’ni izleyen 1988-1992 döneminde öncelikle bir kültür politikası geliştirmiş
ve beş ana faaliyet alanı belirlemiştir. Bunlardan Avrupa kültür alanının yaratılması ve
kültür kaynaklarına erişim, kütüphaneler ve enformasyon hizmetleri ile doğrudan ilgili
çalışma alanlarıdır.169 Altıncı Çerçeve programında, kütüphane ve enformasyon
merkezleri, programın ana temalarından olan kültürel mirası koruma, yaşam boyu
öğrenim ve sayısallaştırma faaliyetlerinin merkezinde bulunmaktadır. AB, kütüphane ve
enformasyon
hizmetlerini,
enformasyon
toplumu
çalışmaları
altında
değerlendirmektedir. Çerçeve programları kapsamında enformasyon toplumu amaçlı
faaliyet alanları saptanmakta ve kütüphanecilikle ilgili çalışmalar, enformasyon toplumu
teknolojileri başlığı altında görülmektedir. Bunun nedeni, enformasyonun küresel
rekabetin ana dinamiği haline gelmesi, kütüphane ve enformasyon merkezlerinin ise,
enformasyonu sağlayacak birer kaynak olmalarıdır.
AB, 2000 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında, Avrupa’nın
gelecek on yılda dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomisi olma
hedefini ortaya koymuştur. Aynı yıl Feira’da e-Avrupa Eylem Planı kabul edilmiştir.
2001’de yapılan Göteburg Devlet Başkanları zirvesinde ise, AB çerçevesinde başlatılan
168 Doğan Atılgan, “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Bilgi Hizmetleri”, Türk Kütüphaneciliği, 16:2, 2002, s.156.
169 Tülin Sağlamtunç, Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine… , İstanbul: Yapı Tasarım Üretim, 1994, s.132.
94
e-Avrupa girişimi ile ilgili olarak, aday ülkelerin gerçekleştirmesi öngörülen e-Avrupa+
eylem planı ülkemizce de kabul edilmiş ve e-Türkiye adlı proje geliştirilmiştir.170 Bu
proje kapsamında kütüphane ve enformasyon hizmetleri alanına ilişkin sevindirici
çalışmalar vardır. e-Türkiye projesi kapsamında aralarında Arşiv ve Dijital Depolama
grubunun da bulunduğu on üç çalışma grubu vardır. e-Türkiye Girişimi Ana Eylem
Planı’nda; arşivlerin ulusal hafıza görevi, kütüphanelerin de toplumsal enformasyon
ihtiyacını karşıladıkları gerekçelerinden yola çıkarak bu kurumlardan hızlı, kolay ve
etkin biçimde yararlanmak üzere sayısallaştırma çalışmalarına ağırlık verileceğine
değinilmiş ve aynı zamanda kütüphane ve arşivlerin enformasyon toplumunu
yakalamada en önemli kurumlar arasında yer aldığı belirtilmiştir. Bu kapsamda tüm
arşiv,
kütüphane,
dokümantasyon,
araştırma
ve
enformasyon
merkezlerinin
değerlendirileceğine dikkat çekilerek; bilgi, belge ve dokümantasyon hizmeti veren
kurumların bu çalışma alanında aktif kuruluşlar olacağı belirtilmiştir. Kütüphane ve
enformasyon merkezlerinin enformasyon toplumunun önemli bir parçası olduğunun
bilincinde olunması ve bunun belirtilmesi, dış politika olarak benimsenmiştir. AB’ne
giriş süreci çerçevesinde bu hareketin tamamlanması gereken alanlar arasında yer
alması, bu doğrultuda bir çalışma grubu oluşturulması gerçekten önemli çalışmalardır.
4.4.1.7.1. AB’nin Eğitim ve Kültür Programları
AB’nin eğitim politikasının öncelikli amacı üye ülke vatandaşları arasında
karşılıklı anlayışı teşvik etmek, eğitime Avrupa damgasını vurmak, öğrenci ve
öğretmenleri eğitmek, topluluğu tüm araştırma, teknoloji ve yüksek eğitim konularının
içine sokmaktır. 1987’de oluşturulan ERASMUS Programı çerçevesinde bir eylem planı
hazırlanmış ve bu doğrultuda üniversite öğrencilerinin, Topluluk üniversiteleri arasında
değişimi amaçlanmıştır. Topluluk içerisinde eğitimi teşvik edecek bir Mesleki Eğitim
Araştırma Merkezi mevcuttur. 1980 yılından bu yana eğitim konularında bir
enformasyon hizmet ağı çalışmaktadır.171
Henüz AB adını almamış olan topluluğun, ilk kapsamlı kültür politikası 19881992 dönemine aittir. Bu politikada ele alınan alanlar içinde kütüphaneler; yayın
170 Umut Dereli, “e-Türkiye Çalışmaları”, http://www.bendevar.com/v3/makale_483.html, (14 Ağustos 2006)
171 Rıdvan Karluk, AB ve Türkiye, İstanbul: İMKB Yayınları, 1996, s.345-346.
95
politikasının oluşturulması, kütüphaneler arası işbirliği ile standartları yakalama,
kültürel açıdan kaynaşmayı sağlamak için etkin bir kütüphane politikası izleme,
kütüphanecilik tanımının standartlaştırılması ve kültür mirasının korunması gibi
konularla ele alınmıştır.172
a- AB’nin Kütüphanelerle İlgili Eğitim Programları
AB’nde kütüphane ve enformasyon merkezlerini konu alan başlıca eğitim
programları arasında Socrates, Leonardo Da Vinci ve Avrupa İçin Gençlik programları
sayılabilir. Bu programlar kısaca aşağıdaki gibi açıklanabilir:
aa- Socrates Eğitim Programı
Socrates, Maastricht Antlaşması’na dayanarak, 14 Mart 1995 tarihinde “Eğitim
Alanında İşbirliği için Avrupa Topluluğu Eylem Programı” kapsamında geliştirilmiştir.
Socrates programı, eğitime Avrupa boyutu getirmeyi ve katılımcı ülkeler arasındaki
işbirliğini güçlendirerek eğitimin kalitesini arttırmayı amaçlamaktadır. Her yaşta eğitimi
kapsayan Avrupa düzeyinde ilk uygulamadır. Socrates Programı’nın beş ana ve üç
destek programı vardır. Ana programlar; Erasmus yüksek öğretimle, Comenius okul
eğitimiyle, Grundtvig yetişkin eğitimiyle, Lingua dil eğitimiyle ve Minerva da uzaktan
eğitimle ilgilidir.173 Program yüksek eğitime kadar eğitimin her düzeyinde ve hayat
boyu kişisel öğrenimde Avrupa’daki eğitim projelerini, eğitim için yapılan girişimleri
ve geliştirme teşebbüslerini desteklemektedir. Projeye 31 ülke katılmaktadır.174
ab- Leonardo da Vinci Eğitim Programı
AB’nin mesleki eğitim politikaları ve uygulamalarına ilişkin yeni yaklaşımları
desteklemeyi amaçlayan eğitim programıdır. Yeni yetenekler kazandırmak; eğitim ya da
hizmete yönelik eğitim kurumları ile işletmeler arasında daha yakın ilişkilerin
gerçekleşmesini hızlandırmak, işsizlikle mücadele etmek, insan kaynaklarına yatırımın
gelişmesine yardımcı olmak, yaşam boyu eğitim bağlamında enformasyon toplumuna
ilişkin araçları kullanarak yeteneklere yönelik başarıyı genelleştirmek konularında beş
172 Sağlamtunç, a.g.e. s. 131-138.
173 Socrates, http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&_schema=PORTAL, (26Temmuz 2006)
174 Socrates, http://europa.eu.int/comm/education/socrates.html, (26Temmuz 2006)
96
temel önceliği bulunmaktadır.175 Programın ikinci aşaması 1 Ocak 2000 ile 31 Aralık
2006 tarihleri arasındaki yedi yıllık süreyi kapsamakta olup, çalışan kesimin teknolojik
gelişme ve yenilikler üzerine eğitilmeleri amaçlanmıştır.176
ac- Avrupa için Gençlik Programı
Avrupa için Gençlik, AB çatısı altındaki 50 milyon kadar gencin fikirlerine ve
ihtiyaçlarına hizmet etmek amacıyla başlamıştır. Program 2000 ile 2006 arasında yedi
yıl süre ile hizmet verecektir. Proje Eurotraining’in finansal katkılarıyla hayata
geçirilmiştir. Program kapsamında gençliğe yönelik olan projelerin paylaşıldığı bir
platform hazırlanmıştır. Platformda gençlik grupları arasında etkileşim ve işbirliğini
sağlamaktadır.177
b- Kütüphaneleri Konu Alan Kültür Programları
ba- Culture 2000 Programı
Bu
program,
2000-2004
yılları
arasını
kapsayan
AB’nde
kültürün
desteklenmesine ilişkin beş yıl için hazırlanan bir projedir. Projenin toplam bütçesi 167
milyon Euro’dur. Bu bütçe, sanat ve kültür alanında yapılan faaliyetlerin
desteklenmesine ayrılmıştır. Projenin hedefi, ortak bir kültür oluşturmak ve bu alanda
derin bir birikim sağlamaktır. Proje, kültürü sosyal birleşmenin ve ekonomik gelişimin
bir etkeni olarak görmektedir. Culture 2000 bu doğrultuda yaratıcılığa ve etkileşime,
halkın bu ortak kültüre ulaşmasına, sanat ve kültürün yayılmasına, kültürler arası
alışverişe önem vermektedir. Proje Avrupa Komisyonu tarafından yürütülmektedir.178
bb- Kaleidoscope (Sanat ve Kültür) Programı
1996-1999 arasında dört yıllık bir dönemi kapsayan, kültürel projeleri
destekleyerek Avrupa halklarının sahip oldukları kültürün ve kültürel yaşamın
öğrenilmesi ve yayılmasını teşvik etmeye, ayrıca sanatsal ve kültürel yaratıcılığı
175 Karluk, a.g.e. s. 17.
176 Leonardo da Vinci, http://europa.eu.int/comm/education/leonardo.html, (26 Temmuz 2006)
177 Youth for Europe, http://www.youthforeurope.org/index.php?PHPSESSID=b72cbac168cbc00842067, (11 Temmuz 2006)
178 Culture 2000, http://europa.eu.int/comm/culture/eac/c2000condition_en.html, (24 Ağustos 2006).
97
arttırmaya yönelik işbirliğini amaçlayan bu programın bütçesi 26.5 milyon Euro’dur.
Programın iki tür eylem planı hazırlanmıştır.
bc- Ariane Programı
1997-1999 yıllarına arasında, kitaplar ve okuma alanında bir destek programı
olan Ariane programının amaçları, kitaplar ve okuma alanında üye devletler arasında
işbirliğini arttırmak, kültürlerin gelişmesine katkılar yoluyla, bu alandaki faaliyetleri
tamamlamak
ve
desteklemek,
Avrupa
halklarının
edebiyatının
ve
tarihinin
yaygınlaştırılması, bilgilerin arttırılması ve Avrupa yurttaşlarının bunlara ulaşımının
sağlanması biçiminde sıralanabilir.
bd- Raphael Programı
Kültürel miras alanında Avrupa çapında projelere finansal destek sağlamak
amacıyla başlatılmış olan Raphael, taşınabilir kültürel varlıkların korunması,
güvenliğinin sağlanması ve arttırılması, kültürel varlıklara yönelik tekniklerin
geliştirilmesi ve deneyimlerin değişimi konusunda işbirliği, taşınamayan kültürel
varlıklarla ilgili olarak toplumun bilinçlendirilmesi ve katılımın sağlanması konularında
üç eylem programını içerir.179
4.4.1.7.2. AB’nin Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Programları
Araştırma ve teknoloji geliştirme ile kütüphane ve enformasyon hizmetleri
birbirini tamamlayan alanlardır. Kütüphane ve enformasyon merkezleri, araştırma ve
geliştirme ile ilgili çalışma alanlarının önemli bir bileşenidir. Bu bağlamda, AB’nin
kütüphane ve enformasyon hizmetlerini, araştırma ve teknoloji geliştirme programları
altında ele aldığını görmekteyiz.
AB’nde araştırma ve teknoloji geliştirme politikası ilk olarak Paris
Antlaşması’nda ele alınmıştır. Bu bağlamda kütüphaneler ile ilgili faaliyetler tematik
programlarının altında yer almakta ve çerçeve programlar ile belirlenmektedir. İlgili
projelerin tümü Ortak Araştırma Merkezi (Joint Research Center: JRC) tarafından
179 Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates ve Türkiye, Ankara: 26 Mart 2000, s.20-22. (AEGEE Avrupa Öğrencileri Forumu
İstanbul ve Ankara üyeleri tarafından hazırlanmıştır.)
98
gerçekleştirilir ve bu projelerin finansmanı AB tarafından karşılanır.180 Birliğin
araştırma ve teknoloji politikasının temel hedefi yeni teknolojiler, enerji, çevre,
hammadde gibi önemli alanlarda ortak bilimsel ve teknolojik politikalar geliştirmektir.
Bunun için ulusal politikalar oluşturmak ve araştırma faaliyetleri konusunda
tekrarlardan kaçınarak maliyeti düşürmek, ancak etkinliği arttırmak amaçlanmaktadır.
Sayılan bu amaçları gerçekleştirmek üzere çerçeve programı kapsamına alınan
faaliyetler arasında enformasyon teknolojileri ve haberleşme, Avrupa bilimsel ve
teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi alanımız açısından önemlidir.181
AB araştırma ve teknoloji gelişim politikasının temel hedefi, birliğin ve birlik
politikalarının amaçlarına hizmet edecek olan enformasyon ve teknolojide ilerleme
sağlanmasıdır.182 Topluluk sanayisinin bilim ve teknoloji tabanını destekleyerek onu
uluslararası rekabet gücüne kavuşturmak ana ölçütü ile değerlendirilmesi istenen AB
araştırma ve teknolojik gelişme çalışması, kendi içindeki uyumluluğunu büyük ölçüde,
birincisi 1984 yılında başlatılan ve bugün altıncısı süren çerçeve programlarına
borçludur.183
Görüldüğü gibi, sancılı bir bilgi toplumuna dönüşüm süreci yaşamaktayız. Son
yıllarda seferberliğe dönüşen reform çalışmalarına rağmen, gerek eğitim altyapısının
yetersizliği,
gerekse
ülkemizin
baş
etmek zorunda
kaldığı
terör,
istihdam,
demokratikleşme gibi köklü sorunlar bu dönüşümün ivmesini yavaşlatmaktadır. Bulgun;
Türkiye’nin de çağımızda bilgi toplumu olarak yer bulabilmesi, -özellikle AB’ye üyelik
için çalışmaların ve hazırlıkların hızlı bir şekilde sürdürüldüğü şu günlerde- bilgi ve
teknolojiye, bu bağlamda yeni roller üstlenen kütüphanelere gerekli önemin
verilmesiyle mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Kütüphanecilik alanındaki ulusal
politikaların, AB’deki ilkeler, politikalar ve uygulamalar paralelinde yeniden gözden
geçirilmesi, gecikmeksizin uygulamaya dönük adımlar atılması ve kütüphanelere bilgi
teknolojisi alanında gereken kaynakların ayrılıp yatırımların yapılmasında büyük yarar
bulunmaktadır. Kütüphanelerimizde modern teknolojilerin ve ağ sistemlerinin daha
180 Karluk, a.g.e. s. 343-344.
181 Karluk, a.g.e. s. 343-344.
182 Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates ve Türkiye, a.g.e., s. 25.
183 Avrupa Birliği ve Türkiye, a.g.e., s. 79.
99
etkin biçimde kullanılması; Avrupa’nın kültür ve bilgi birikiminden gerektiği gibi
yararlanılması ve süratle demokratik, açık, şeffaf ve katılımcı bir bilgi toplumu haline
gelmemizde
katkı
sağlayacak
proje
ve
hizmetler
gecikmeden
uygulamaya
konulmalıdır.184
4.4.2. Arşivcilik
4.4.2.1. Arşivin Tanımı
Arşiv kelimesi, Türkçe Güncel Sözlükte; Fransızca bir isim olan “archives”
yani belgelik olarak tanımlanıyor.185 Bir sözlükten ansiklopedik bilgi veya detaylı
bilimsel açıklamalar beklenemeyeceği muhakkaktır. Ancak arşivin tanımını sadece
arşivlik malzemenin depolandığı rafları ifade etmek için belgelik şeklinde vermesi,
ülkemizde arşiv kavramına oldukça yüzeysel bakıldığını göstermesi açısından
anlamlıdır. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi arşivi; kayıt ve belgelerin
düzenli bir bütün olarak saklandığı yer olarak tanımlarken,186 Görsel Büyük Genel
Kültür Ansiklopedisi bu tanımı geçmişe tanıklık eden ferman, berat, mektup, resim,
plan, harita, resim, ses bandı gibi belgelerin saklandığı, örgütlendirilip yönlendirildiği
yer olarak vermektedir.187 İngilizce ve Fransızca archives, Almanca archiv olan bu
terim, Türkçeye de arşiv olarak geçmiştir.188
Arşiv kelimesinin kökü, eski Yunanca arkheion kelimesinin Latinceye geçmiş
hali olan archivumdur. Latince’de resmi daire, belediye sarayı anlamı taşıyan
archivum’dan gelen, çeşitli şekilde tarifi yapılan arşiv genel anlamda; kurumların,
gerçek ve tüzel kişilerin gördükleri hizmetler, yaptıkları haberleşme veya işlemler
neticesinde meydana gelen ve bir maksatla, belli bir sistem dahilinde saklanan doküman
ve bu dokümana bakan birim veya bu dokümanların barındırıldığı yerlerdir.189
184 Başak Bulgun, “Avrupa Birliği Bilgi ve Kültür Politikaları içinde Kütüphanelerin Rolü” Bilgi Dünyası 2003, 4(2): 192-212.
185 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://www.tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?kelime=Ar%FEiv, (23 Temmuz 2006)
186 Ana Britannica, Cilt 2, s. 349.
187 Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 2, s. 823.
188 İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, Başbakanlık Cumhuriyet Dairesi Başkanlığı, 1980: Ankara, s, 3.
189 Arşiv ve Arşivcilik, EGM Arşiv ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, http://www.egm.gov.tr/arsiv/arsivcilikhakkinda.htm, (19
Ağustos 2006)
100
Aren’e göre arşiv; bir devletin, bir şehrin veya bir şahsın geçmişine ait belgelerin
topluluğudur. Arşiv ve Arşivcilik sosyolojik, ekonomik, tarihî ve kültürel konularda
araştırma
yapacakların
ve
kanunî
haklarını
arayacakların
vazgeçilmez
dayanaklarındandır. Geçmişle irtibat sağlayıp, gelecekte doğru yolun bulunmasına
yardımcı olacak en güvenilir kaynaktır.190
Geniş anlamda arşiv; tarihi, biçimi, üzerinde kayıtlı olduğu taşıyıcı şekli ne
olursa olsun kamu veya özel her türdeki kurumların, gerçek veya tüzel kişilerin
etkinlikleri sonunda oluşmuş ve veya elde edilmiş arşivsel belgeler191; arşivsel
belgelerin ve verilerin arşivcilik tekniğine uygun olarak kullanıcıların bilgi
edinebilmeleri için düzenlenmesi ve yerleşim, tanımlama, çoğaltma, analiz, depolama,
erişim, sunma ve kullanma da dahil olarak işlenmesi;192 bu belgelerin korunduğu ve
gereksinim duyanların kullanımına en hızlı, en etkin ve en verimli şekilde sunulduğu
yerler193 olarak tanımlanabilir.
Arşivi diğer bilgi örgütlerinden (kütüphane, müze vb.) ayıran özelliklerden biri
olan ve yukarıdaki tanımın odak noktasında bulunan arşiv malzemesinin temel
özellikleri üzerine kısa açıklama yapmak, arşiv kavramının daha iyi anlaşılmasını
sağlamaya yardımcı olabilir. 194
Arşiv malzemesi organiktir; kurumların kanun ve yönetmeliklerle kendilerine yüklenmiş olan
işlevlerini yerine getirirken doğal olarak oluşurlar. Arşiv malzemesi, bu malzemeyi bir işleve
bağlı olarak üreten birim veya şahıs tarafından üçüncü bir şahsa veya kuruma iletilir. Arşiv
malzemesi kağıt, elektronik, optik, manyetik bant, film vs. gibi üzerine kayıt yapılabilecek her
türlü ürün olabilir. Bilgiyi taşıyan arşiv malzemesinin türü konusunda ayrım yapılmaz.
195
190 Tülin Aren, Arşiv Problemleri ve Arşivcilik, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1976, s.13.
191 Hamza Kandur, “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği" Bilgi Çağı, Bilgi Merkezleri ve Bilgi Teknolojileri
Sempozyumu, 7-9 Mayıs 1997 içinde (15-21). yay.haz. Mustafa Akbulut, Fatoş Subaşıoğlu. Ankara: Ankara Üniversitesi
Rektörlüğü. 1999, s,15.
192 Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, Türkçe haz. ve gen. Bekir Kemal Ataman. İstanbul, 1995, s, 28.
193 Ataman, Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, s.5.
194 Kandur, “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği"s, 15.
195 Mesut Yalvaç, “Arşiv Eğitim ve Öğretiminde Başarı”, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.3, 2001, ss.93-102.
101
Arşivler bir milletin tarihini ve kültürünü ortaya koyan belgeleri muhafaza eder.
Arşivler, devletin, kamu kuruluşlarının, özel şirketlerin, sivil toplum örgütlerinin,
kişilerin, kısacası toplumun her kesiminin; tarihi, hukuki, idari, ekonomik, ilmi
gelişimini gözler önüne seren yazılı, görsel- işitsel, ikonografik, kartografik vb.
belgelerden oluşur. Arşivler kişilerin, kurumların, devletlerin ticari, hukuki haklarını
düzenlediği gibi, bilimin gelişiminde de vazgeçilmez birincil kaynaklardır.
Günümüzde Arşivcilik, tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya
organizasyonlar tarafından, kendi var oluş amaçları doğrultusunda ve kendi
fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari
amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü
olarak tanımlanmaya başlamıştır.196
4.4.2.2. Arşivciliğin Tarihçesi
Sosyal bir varlık olan insan, tarihi süreç içerisinde yerleşik hayata geçerek bir
arada yaşamaya ve topluluk oluşturmaya başlamasından itibaren, gerek birey olarak
topluluğun diğer bireyleri ile gerekse oluşturduğu topluluk vasıtasıyla diğer
topluluklarla bir takım faaliyetler içerisinde olmuştur. İnsan toplulukları, bu tarihi süreç
içerisinde sosyal, ekonomik ve siyasal alanda günden güne meydana gelen gelişmelere
paralel olarak artan bu faaliyetleri sonucunda, yazının bulunmasından itibaren,
kendilerine bir hak kazandıran veya yükümlülük getiren faaliyetleri yazılı olarak
yapmak, bunları korumak ve gerektiğinde belgeleyerek ispatlamak amacıyla bu
belgeleri koruma ihtiyacı duymuşlardır.
Zamanla üretilen belge miktarının artması, gerektiğinde aranılan bir belgeye
ulaşılmasında sorunlar yaşanmasına neden olmaya başladı. Bunun yanında, belgelerin
düzensiz şekilde muhafaza edilmesi nedeniyle kaybolma veya kazanılan birtakım
hakların kaybı gibi sonuçlar doğurmaktaydı. Tüm bu sorunların giderilmesi ve aranılan
belgeye en kısa süre içerisinde ulaşılabilmesi için, mevcut belgelerin bir sistem
196 Bekir Kemal Ataman, “Arşivcilik Eğitimi Üzerine”, Türk Kütüphaneciliği,1989, 3 (1), 36.
102
içerisinde muhafaza edilmesi amacıyla arayışlara gidilmesi, arşiv sistemi dediğimiz
birtakım sistemleri geliştirmiş, böylece arşiv ve arşivcilik kavramları ortaya çıkmıştır.
Arşivin tarihi çok eski milletlere kadar dayanır. Mezopotamya'nın Nippur
şehrinde, İ.Ö. 2000 yılından başlayarak tablet halinde belgelerin saklandığı bir devlet
arşivi bulunmuştur.197 Hattuşaş (Boğazköy)'ta yapılan kazılar sonucunda da, İ.Ö. 18001200 yılları arasında Hititlere ait muharebe, antlaşma, kanun, kral yıllıkları ve daha
birçok belgelerin saklandığı büyük bir devlet arşivi ortaya çıkarılmıştır. Bu arşiv
muhtevasının
önemli
bir
kısmı
İstanbul,
bir
kısmı
da
Ankara
arkeoloji
müzelerindedir.198
İlkçağda insanlar mağara duvarlarına yaşantılarıyla ilgili resimler çizmişlerdir.
Sümerler tarafından yazının icadı ile de bunları resim yerine yazıya dökmüşlerdir.
Yazılar önceleri taşlara, tabletlere, hayvan derilerine parşömenlere ve papirüslere
yazılırken Çinlilerin İ.S. 105199 yıllarında kağıdı bulmasıyla arşiv malzemesi kağıt
üzerinde üretilmeye başlamıştır.
Arkeologlar tarafından bulunan kil tabletlerde ilk arşivlerin devlet yönetimiyle
ilgili olarak oluşturulduğu görülmüştür. Arşiv malzemeleri o dönemde idari amaçlı
olarak üretilmiş ve kullanılmıştır. Üretilen ve kullanılan bu malzemeler tapınaklarda
saklanmaktaydı. Yani tapınaklar aynı zamanda bir arşiv merkeziydi.
Ortaçağ'da skolastik felsefenin etkisiyle ağırlıklı olarak kilise arşivleri
oluşmuştur. Batının kayıt tutma esasının temelleri kilise arşivlerine dayanır. Bununla
birlikte aynı dönemde asil ailelere ait aile arşivleri oluşmuş ve bu aileler arşivlerini
günümüze kadar tutmuşlardır.
197 Binark, a.g.e., s.22.
198 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (21Temmuz 2006)
199 Şinasi Tekin, Eski Türklerde Yazı, Kağıt, Kitap ve Kağıt Damgaları, bas. haz. Tuba Çavdar. İstanbul: Eren Yayıncılık, 1993, s.
25.
103
Fransa 1790 yılında Fransız Milli Arşivini kurdu. İngiltere'de devlet adamları
mevkilerinden ayrılırken kendi zamanlarına ait resmi evrakı beraberlerinde götürmeleri
adettendi. Resmi evrakın dağınıklığını önlemek için İngiltere'de 1838'de Public Record
Office kuruldu. Alman devlet arşivi ise 1867'de kurulmuştur. İsviçre merkez arşivi
1798, Avusturya devlet arşivi 1749, İrlanda milli arşivi 1867, Hollanda devlet arşivi ise
1802’de kurulmuştur.200
Türklerde Arşivcilik
Türk idare ve kültür hayatında, arşivlerin çok eskiye giden tarihi Orta Asya
Türklüğü'ne kadar uzanmaktadır. Türk-İslam geleneğinde yazılı kağıda saygı
gösterilmesi nedeniyle devlet işlemlerine ait yazılı belgelerin tamamı (müsveddeler de
dahil olmak üzere) titizlikle korunmuştur. Osmanlı döneminde arşive verilen önemden
dolayı hazine-i evrak adı verildiği de bilinmektedir. Türklerde arşiv fikrinin varlığı
bugün sahip olduğumuz milyonlarca arşiv belgesiyle açıklanabilir. Orta Asya
Türklüğü'nden günümüze kadar süregelen idare ve kültür hayatımız incelendiğinde tarih
boyunca kurulan Türk Devletlerinin resmi belgeleri muhafazaya ve idari işlerde
kullanmaya bugünkü tabirle arşivciliğe riayet ettikleri görülür. Savaşlar, doğal afetler ve
yangınlara rağmen sahip olduğumuz arşiv potansiyeli dünyanın en zengin arşivlerinden
biri olma özelliğini taşımaktadır. Diğer yandan önceleri Osmanlı idaresi altında olan
bütün Orta ve Yakın Doğu, Balkan ve bazı Akdeniz ülkelerini ilgilendiren belge ve
defter kayıtlarının Osmanlı Hazine-i Evrakı'nda bulunması Türk Arşivleri'ne uluslar
arası bir nitelik kazandırmaktadır.
Osmanlı Arşivi'ndeki belgeler arasında yer alan müzehhep fermanlar
koleksiyonu ise; kültür, iktisat ve siyasi tarih açısından değerli oluşunun yanı sıra; hüsnü hat ve tezhip sanatının uygulandığı belgeleri de içermesi açısından ayrıca değer
taşımaktadır. Bu müzehhep ferman ve beratlar yüzyıllar boyunca geliştirilen resmi
yazışma şekillerinin en seçkin örnekleridir. Bu belgeler, dönemin idari işlerine ışık tutan
örneklerdir.201
200 Binark, a.g.e., s.25.
201 Fatih Rukancı, “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”,
http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzunyasamkaynagi.doc, (18 Ağustos 2006)
104
Ortaçağın en medeni milletlerinden biri olan Uygur Türklerinin şehirlerinde
zengin kütüphaneler, resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi
yazışmaların saklandığı arşivler bulunmaktadır. Anadolu Selçukluları'nda da zengin
kütüphaneler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler bulunmaktadır.202
Osmanlılar da aynı geleneğin devamı olarak devlet evrakını en müstesna
yerlerde muhafaza etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunda devletin ilk devirlerinden
başlayarak, resmi evraklar, önem derecesine bakılmaksızın kese, torba ve sandıklarda
belli usul ve düzenlere göre büyük bir titizlikle saklanmıştır. Maliye defterleri hazinesi
ile Defterhane hazinesi devletin önemli hazinelerindendi. Çok değerli kayıtlar ve
belgeler bu hazinelerde saklanırdı.
Osmanlı arşivleri, Türkiye için olduğu gibi, dünya milletleri için de en sağlam ve
kapsamlı olanıdır. Üç kıtada çeşitli dil, din ve ırktaki insanları asırlarca idare eden
Osmanlılar, arşivlerinde bu milletlere ait bilgileri titizlikle kağıda geçirip saklamışlardır.
İstanbul'un fethine kadar Bursa ve Edirne’de arşivler teşekkül etmiştir.
İstanbul’da ilk arşiv Yedikule civarında yapıldı. Topkapı Sarayının inşasından sonra,
Divan-ı Hümayun’un yanında bir arşiv yapıldı. Belgeler en küçük bir müsveddeye
kadar atılmadan, torba, sandık, kılıf muhafaza hatta atlas içine kondu,203 kurutulmuş
mahzen depolarda saklandı.
Osmanlılarda, Divan-ı Hümayundaki vesikalar kağıt veya defter şeklinde tanzim
edilirdi. Defterler ciltlenir, senelere göre tanzim ve tasnif edilir, hususi odalarda
saklanırdı. Bu odalara Mahzen-i evrak adı verilirdi. Yaprak halindeki vesikalar dürülüp
keselere konurdu.
202 Mehmet Kalkan, “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006)
203 DAGM, Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı dönemi), Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı; yayın no. 41, Ankara:
Başbakanlık Basımevi, 2000. http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/Arsivciliktarihi/00001_arsivciliktarihi.htm, (13
Temmuz 2006)
105
Önemli belge ve fermanlar ise, atlas keselere ve muhafazalara yerleştirilirdi. Her
dairede günlük evrak tomar yapılır, aylık evrak torbaya, yıllık evrak ise bir sandığa
konur, sandıkların üzerine de muhteviyatı gösteren etiketler yapıştırılırdı. Bütün kanun,
nizam, ferman ve emirler defterlere geçirilir, tasdik edilir, saklanırdı. Eski defterlere
bakmak icap ettiğinde bunları hemen bulup getirecek görevliler vardı.204
Devlet arşivi, padişahın sadrazamdaki mührüyle mühürlenen üç hazineden biri
idi. Hükümetin her toplantısından sonra konuşulanlar yazılır; bu mühürle mühürlenirdi.
Bir defterin arşivden çıkması sadrazamın yazılı emri ile olurdu. Arşiv dışında ne kadar
kaldığı da kaydedilirdi. Devlet belgeleri çok iyi tutulur, sağlam kağıtlara, silinmez
mürekkeple yazılır ve çok iyi muhafaza edilirdi. Defter emini, istenen defter ve
vesikayı, milyonlarca defter ve vesika arasından bir kaç dakika içinde bulabilirdi.
Osmanlı Devletinde modern anlamda milli arşivcilik konusunda ilk ciddi
teşebbüs, devrin maliye nazırı Safveti Paşa'nın 1845'te Enderun’daki tarihi vesika ve
defterleri bir tertip içine almaya çalışması ile görülür. Tam anlamıyla modern arşivcilik
ise, 1846'da Hazine-i Evrak Nezaretinin kurulmasıyla başlar ve bugünkü Başbakanlık
Arşivi'nin çekirdeğini teşkil eder.205
Bab-ı Ali'nin iç kısmında, rutubetsiz bir yer seçilerek özel olarak imal edilen
tuğladan bir bina yapıldı. Nezaretin başına Hazine-i Evrak Nazırı olarak sadaret
mektupçusu Hasan Muhsin Efendi tayin edildi. Ayrıca arşiv çalışmalarının biçim ve
yöntemini belirlemek üzere bir de geçici meclis kuruldu.206 Hasan Muhsin Efendi,
Arşive belgelerinin tertibi ve arşivin çalışma tarzını belirten arşivcilik talimatını
hazırladı ve 1849'da Hazine-i Evrak Nizamnamesi adı ile yayınlayarak arşivciliği belli
bir düzene soktu. Nezaret, bir süre sonra Hazine-i Evrak Müdürlüğü unvanını almıştır.
1922’de İstanbul’da Mahzen-i Evrak Mümeyyizliği kuruldu. 1923'te Hazine-i
Evrak Mümeyyizliğine çevrildi. 1927'de Hazine-i Evrak Müdür Muavinliği adını aldı.
204 DAGM, a.g.e.
205 Binark, a.g.e., s.29.
206Binark, a.g.e., s.33.
106
1933'te Teşkilat Kanunu gereğince, Ankara’daki Evrak Müdürlüğü ile İstanbul’daki
Hazine-i Evrak Müdürlüğü, Başvekalet Evrak ve Hazine-i Evrak Müdürlüğü adı altında
birleştirildi. 1937'de Hazine-i Evrak'ın adı Arşiv Dairesi Müdürlüğü’ne dönüştürüldü.
1943'te Başvekalet Arşiv Umum Müdürlüğü haline çevrildi. 1954 Başbakanlık
Kuruluşu Hakkındaki Kanun çerçevesinde Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü kuruldu
ve Başbakanlık Merkez Teşkilatı içine alındı. 1976 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına
bağlı olarak Cumhuriyet Arşivi Dairesi Başkanlığı kuruldu. Bu dairenin görevi,
Başbakanlıkta Cumhuriyet döneminde biriken evrakın tanzimidir.207
Bugün yüz milyonlarca Türkçe ve Osmanlı Devletine ait arşiv malzemesi,
Osmanlıdan ayrılan devletlerde kalmıştır. Mesela, Kudüs Françisten Manastırında 2644
Türkçe vesika mevcuttur. Romanya arşivlerinde 210.000 vesika olduğu biliniyor.
Bunun yanında milyonlarca vesika çürütülmüş, yakılmış ve 1931'de vagonlar dolusu
Bulgaristan'a satılmıştır. 500.000 kadar Türkçe defter ve vesika Bulgaristan'dadır. Bir
kısım evrak da ambalaj kağıdı olarak esnafa intikal etmiştir.208
Topkapı'dan çıkarılan evrakın tasnifi için Ali Emiri Efendinin başkanlığındaki
bir heyet 1918-1921 yılları arasında padişahlara göre kronolojik bir çalışma yaptı.
1921'de Mahmut Kemal İnal, devlet teşkilatlarına ve yapılan işlemlere göre 22 başlık
altında topladı. 1932'de muallim Cevdet İnançalp'in tasnifi ile bu başlıklar 16'ya
indirilmiş ve bunlara sonradan Vilayat-ı Mümtaze eklenmiştir. 1936'da Macaristan'dan
getirtilen arşiv uzmanı Dr. Lajos Fekete eski tasnifleri bırakmış, kısaca kaynaklara sadık
kalarak
arşiv
malzemesinin
işlem
gördüğü
tarihteki
asli
düzeni
içerisinde
parçalanmadan tasnifini esas alan provenance (evrakların organik kuruluşlardaki
kaynaklarıyla ilişkilendirilecek şekilde ayrı üniteler halinde korunmaları gerektiği
anlamına gelmektedir)209 tasnif sistemini uygulamıştır.210 Bütün bu tasnif çalışmaları,
işin büyüklüğü karşısında neticesiz kaldı. Son yıllarda milli bir mesele haline gelen
207 Binark, a.g.e., s.29 vd.
208 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (25 Temmuz 2006)
209 T. R. Schellenberg “Arşiv Düzenleme Prensipleri” çev. A.Oğuz İcimsoy, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.1, Nisan 1999,
ss.101-111.
210 Binark, a.g.e., s.31.
107
arşivlerimiz, özellikle Başbakanlık Osmanlı Arşivi, yeniden ele alınmış ve genç bir
kadro ile tasnif işlerine hız verilmiştir.
4.4.2.3. Arşivcilik Bilimi
Arşivlerin ortaya çıkışı İ.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanmakla birlikte, arşivcilik
bir bilimsel disiplin olarak 17. yüzyılda Fransa’da oluşmaya başlamıştır. İlk resmi arşiv
okulları Naples’da Scuola del Grande Archivio (1811) ve Ecole des Chartes’dir (1821).
Bu okullarda verilen arşiv eğitiminin ise bugün anladığımız anlamdaki arşiv eğitimi
olmadığı, daha çok tarih eğitimi verdikleri ve uzun bir süre arşivciliğin tarihi
yaklaşımların etkisinde kaldığı bilinmektedir. Bu durum İngiltere ve İspanya için İkinci
Dünya Savaşına kadar sürerken, Avrupa’nın diğer ülkeleri 1850’den sonra arşivciliğin
dört temel problemi olan:
•
Belgelerin arşivlere nasıl transfer edileceği,
•
Ayıklama işinin nasıl yapılacağı,
•
Niteleme ve düzenlemenin hangi düzeyde olacağı,
•
Arşivlerin halkın hizmetine nasıl sunulacağı konuları ile ilgilenmişlerdir.
20. yüzyılın ortalarına kadar arşiv, tarihin bir yan kolu kabul ediliyordu. Bu
yüzden, bu döneme kadarki arşivcilik eğitim programları da hangi biçim altında olursa
olsun tarih eğitiminin ileri düzeydeki bir bölümü olarak kendilerini gösterirlerdi.
Modern arşivlerin nicelik olarak artısı ve nitelik olarak karmaşıklaşmasının getirdiği
sorunların ardından, bu bilim kolu içinde yeni ve özel bir meslek türedi; Evrak
idareciliği.
Yüzyılın
ortalarından
itibaren
ise
enformasyon
bilimi
kavramı,
kütüphanecilik, dokümantasyon ve tüm iletişim ortamlarının gelişimiyle birlikte yavaş
yavaş yerleşmeye başladı.
Nihayet, 20. yüzyılın ortalarında arşivlerde ve arşiv eğitim-öğretiminde içerik ve
terminoloji açılarından değişiklikler olmuş ve bu değişiklikler 1930’lardan başlayarak
arşiv bilimi teriminin yerleşmesine ve arşiv eğitim-öğretiminin dünyanın çeşitli
108
bölgelerine yayılmasına neden olmuştur.211 Binark’a göre Arşivcilik Bilimi; Arşivcilik
kuramı ve uygulamalarını konu edinen bilim dalıdır.212
Arşiv biliminin uğraşı alanı kurumlar ve yönetimlerle insanların etkinliklerinin
doğal ürünleri olan bilgi ve belgelerdir. Yine bu ürünleri toplumun yararına sunan
kurumlar olarak arşivler, varlıklarıyla ve çalışmalarıyla arşiv biliminin uğraşı alanı
içinde yer alır. Arşiv biliminin uğraşı alanı içine giren belgeler, bir devletin siyasi, idari,
sosyo-kültürel, ekonomik vb. gelişmesi hakkında temel bilgileri içermeleri nedeniyle
özel bir anlam ve önem taşır. Araştırmacılar bu belgelerdeki gerçeklerden yola çıkarak,
günümüzdeki bazı durumların nasıl oluştuğunu anlamaya ve açıklamaya çalışır. İşte
bunun gibi nedenlerle arşiv bilimi tüm aktiviteleriyle bilimsel bir disiplindir.
Arşivciliğin teorik temelleri henüz sağlam bir biçimde tanımlanmış olmasa da
arşiv hizmetlerinde gözetilmesi gereken bir takım erklerin oluşmasını sağlayan
arşivcilik
ilkelerinin
varlığı,
temelde
bir
arşivcilik
felsefesinin
oluştuğunu
göstermektedir. Zira toplumsal ve kurumsal yapılanmada arşiv kurumu bir ihtiyaçtan
doğmuştur. Bu durum arşivcinin görev bilincini geliştirmiştir. Mesleğinin gereklerini bu
bilinç içinde en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmış, ancak mesleğinin teorik
gereksinimlerine yeterince zaman ayıramayıp, elindeki bilgi ve belgelerin fiziki
düzenlemesine öncelik tanımıştır. Arşivcinin mesleğin bilimsel genelleme ve felsefi
yaklaşımlarına yeterince zaman ayırmaması, toplumda arşivci kavram ve olgusunun;
eski, tozlu, gerekli-gereksiz olduğu dahi belli olmayan belgelerle uğraşan kişi imajı
biçiminde algılanmasına neden olmuştur. 213
Kandur da Cadell’e atfen arşivcilik felsefesinin önemine değinirken; arşivciliğin
tüm öğeleriyle birlikte bir bütün olarak ele alınmasının, algılama netliği açısından
önemine vurgu yapmakta ve bunun için arşivcilik olgu ve olaylarını felsefi bir
yaklaşımla ele almak ve felsefi bir temele oturtmakla işe başlamakta fayda görmektedir.
211 Yalvaç, a.g.m.
212 Binark, a.g.e., s.6
213 Fahrettin Özdemirci, "Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım" I. Milli Arşiv Şurası: 20-21 Nisan 1998, Ankara: T.C. Başbakanlık DAGM,
1998, 461-470.
109
Arşivciler ve arşiv çalışmaları için birleştirici güç olarak ortak bir zemin
oluşturulmasını, arşivciliğin varlığını ortaya koyması ve sürdürebilmesi için bu zeminde
bütünleşmenin gerekliliğini ifade etmektedir. Bu bütünlüğü sağlayacak olan arşivcilik
felsefesini de; arşivciliği toplumsal ve idari yapının vazgeçilmez bir öğesi olarak görüp,
kurumsal yapıyla ve bilimsel yaklaşımla bir bütün olarak ele alan ve irdeleyen yöntemli
ve yönlendirici çalışmaların tümü olarak tanımlamaktadır.214
Günümüzde sıkça sözü edilen elektronik bilgilendirme ve belge yönetiminin
arşivcilik boyutu gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bu meslek, ortamı ve biçimi ne
olursa olsun çalışma alanına giren bilgi ve belgeleri değerlendirmek ve hizmete sunmak
zorundadır. Onun için de bu tür ortamlardaki bilgi ve belgeleri, alanındaki prensip ve
teknikleri yeniden tanımlayarak bunlara göre ele almak ve yeni gelişmelere göre felsefi
temelini oluşturmak durumundadır. Arşivciler, yeni kavramları, görüşleri ve
yaklaşımları inceleyerek, yeni gelişmeler çerçevesinde felsefi temellerini oluşturmalıdır.
Arşiv bilimine ve kurumuna toplumsal yapıda ve kurumsal bazda sağlam ve
geçerli yeni bir statü kazandırmak, arşivciliğin oldukça önemli idari ve toplumsal
değerlere sahip olduğu düşüncesini yerleştirmek, gelişimini sürdürmekte olan arşiv
bilimini ve kurumsal yapısını hem uygulaması hem de teorisiyle sağlam temeller
üzerine oturtarak, bilimsel geçerliliğini tartışmaya yer vermeyecek şekilde belirtmek,
arşivciliğin gerek bilimsel gerekse kurumsal amaçlarının tam ve kesin olarak
belirlenmesi
sonucu,
uygulamalara
anlam
kazandırmak,
arşivlerin
kurumsal
yapılanmasında yetki ve sorumlulukların neler olması gerektiğini belirlemek ve mesleki
bütünlüğü sağlamak için çaba sarf etmek gerekmektedir.215
4.4.2.4. Arşivcilik Eğitimi
Türkiye’de arşivcilik eğitiminin bilimsel bir disiplin olarak ele alınması son on
beş yılın ürünüdür. Arşivcilik eğitiminde, yardımcı bilim ve metotların öğreniminden
amaç ise, meslekî formasyonun kazanılması için arşivci adaylarının üniversite öğrenimi
214 Patrick Cadell, “Arşivciliğin Felsefi Boyutları,” çev. Hamza Kandur. Arşivcilik Konferansları- I yay. haz. Hamza Kandur.
İstanbul,1995 s, 41.
215 Özdemirci, a.g.e.
110
sırasında veya daha sonra diplomatika, paleografi, bibliyografya gibi tarih eğitimine
yardımcı disiplinler, hukuk, müesseseler tarihi, tarih ve coğrafya gibi bazı bilimlerin
eğitiminin sağlanmasıdır. Bu teorik ve metodik öğretim, arşivci olacaklar için zorunlu
bir yoldur. Teorik bilgilerin pratik ve teknik gelişimi ise ancak, arşivlerde uygulama ile
sağlanabilir. Arşivci adaylarına tasnif prensipleri ve metotları, kaynaklar, uygulama
imkanları öğretilirken, bu bilgileri pratiğe geçireceği kaynaklar da temin edilmelidir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de arşivcilik genellikle tarih ve kütüphanecilik
disiplinleriyle birlikte anılmakla beraber, farklı bir bilim dalıdır.
Modern arşivcilik tekniklerini ülkemizde de uygulamak için dünyadaki
gelişmeleri sıkı takip etmek gerekir. Bunun bir yolu da arşivcilikle ilgili yayınları
dilimize kazandırmaktır. Bugün birçok tercüme ve telif eser, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü’nce yayınlanmıştır ve yayınlanmaya devam etmektedir.216
Özellikle son on yıl içinde enformasyon bilim dalı kapsamı içinde arşivciliğin de
adının anılmasıyla birlikte, arşivciler bilgi ve belge yöneticileri olarak görülmeye ve
arşivler devlet dairelerinin ve iş dünyasının evrak ve dosyalarını düzenlemekten
sorumlu fonksiyonel bir hizmet birimi olarak tanımlanmaya başlamıştır. Dolayısıyla
arşivler artık büro içinde üretilen evrakların düzenlendiği ve gözden geçirildiği bir birim
olmanın yanı sıra, idari hizmet birimleri içinde enformasyon hizmetini yürüten bir
bölüm olarak da görülmektedir.217
Cook, her ülkede aynı formatta uygulanabilecek genel bir arşivcilik eğitiminin
olmayacağını, bunun yerine her ülkenin kendi şartlarına ve idari yapısına göre değişik
metotları kapsayan bir eğitim programı oluşturulabileceğini söylemektedir. Genel olarak
kabul edilen standartlara uymak kaydıyla, her ülkenin elinde bulunan arşiv
koleksiyonuna ve idari yapısına göre bir arşivcilik programı uygulamasının doğru
olacağını ifade etmiştir.218 Bu nedenle ülkemizde de arşivcilik eğitiminin, Osmanlı ve
216 Mehmet Torunlar, “Arşivcilik Eğitim Sürecinde Devlet Arşivleri”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.117-124.
217 Ataman, a.g.m.
218 Michael Cook, Arşivci Yetiştirmede İzlenecek Öğretim Programları. çev. Ömer Ertürk., haz. Jale Baysal. İstanbul: T.K.D.
İstanbul Şubesi. 1984, s, 15.
111
Cumhuriyet dönemi belgelerine veya klasik ve modern arşivlere göre ele alınması,
tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet
dönemi kurumlarının yapıları ile her iki dönemin iletişim ve
teknolojide
kıyaslanamayacak kadar farklı olması, eğitimde bu tür bir ayrımı zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'de arşiv denince akla gelen tek şey Osmanlı Arşivi olagelmiş, ancak
devlet dairelerinin yavaş isleyişinden sürekli yakınılmasına karşın bunun arşivcilikle
ilgili bir sorun olabileceği düşünülmemiştir. Aynı durum özel sektörde, sanayinin henüz
yeni sayılabilecek denli genç olmasından dolayı enformasyon alanına gerekli ilginin
gösterilmemesi şeklinde kendini göstermekte, özel arşivler ise tek tek kişilerin elinde
kaldığından akıbetleri bilinmemektedir.219
1930’lu ve 40’lı yıllarda birçok alanda özellikle yurtdışında lisans ve lisansüstü
eğitim için başarılı öğrenciler gönderildiği halde, arşivcilik alanı ile yeterince
ilgilenilmemiştir. Arşivcilik eğitimi ve bunun bir meslek haline getirilmesi konusundaki
çabalar Türkiye’de son on yıl içerisinde hızlanmış; giderek bu konunun tarih, hukuk,
felsefe gibi yerleşmiş, sınırları belli, eğitimi ve istihdam alanları belli bir uzmanlık alanı
haline geleceği inancı güçlenmiştir.220
Arşivcilik eğitiminin, kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitim programları ile
bağlarının koparılmadan aynı ortamda sürdürülebileceğini belirten Cook, bu durumun
oturmuş geleneksel eğitim yapısından kaynaklanan değişime direnme ve kapalı olma
anlayışı nedeniyle her zaman uygun olmayacağını belirtmektedir. Yazar, modern
ihtiyaçlara yerinde ve zamanında cevap verebilmek ve belge yönetimi anlayışı ile kamu
yönetimi içinde daha etkin olabilmek için, bilgi ve belge bilimi alanında verilen hizmet
ve eğitimin sürekli olarak dayanışma içinde olması gereği üzerinde durmaktadır.221
219 Ataman, a.g.m.
220 Mehmet İpşirli, “Arşivciliğin Meslek Haline Getirilmesi”, I. Milli Arşiv Şurası 20-21 Nisan 1998, Ankara: Başbakanlık DAGM,
1998, ss, 447-456.
221 Cook, a.g.e.,. s, 31.
112
Ataman Cook’a atfen modern arşiv eğitiminin gayesinin tarih bilimlerinin
yönetim çalışmasını desteklediği bir senteze ulaşmak olduğunu ifade etmektedir. Bu
doğrultuda tarihi arşivciliğin amacını; araştırma gereçlerini çoğaltarak ve yönetime
hizmet vererek ulusal kalkınmaya yardımcı olmak seklinde tanımlanmakta ve arşiv
hizmetlerinin gözle görülür biçimde yararlı olması gerektiği vurgulanarak ulusal
kalkınmaya katkıları açısından değerlendirilmesi gerektiği öne sürülmektedir.222
İpşirli arşivcilik eğitimini iki grup altında ele almaktadır. Bunlardan ilki mesleki
faaliyetler sırasında personelin bilgisini canlı tutmak veya yenilemek amacıyla
sürdürülen kurs ve hizmet içi eğitim, ikincisi ise lisans ve lisansüstü eğitimleri içeren
akademik öğrenimdir.223
Cook, arşivcilerin sahip olması gereken özellikleri; canlılık, entelektüel merak,
analiz ve sentez yeteneği, düzen duygusu ve etkinlik, uyum yeteneği, kolay ve kesin
ifade yeteneği şeklinde sıralamaktadır. Eğitimde uygulamalı metotların kullanılması
önerilmektedir. Bunun nedeni; arşivcilik mesleğinin uygulamalı bir meslek olmasıdır.
Bu yüzden bilgi toplama, metot ve teknikleri üzerindeki teorik eğitime ek olarak, eğitim
programının önemli bir bölümünde uygulamalı çalışmalara yer verilmelidir.224
Ülkemizde Arşivcilik Eğitimi
Gerek arşiv kaynaklarının tam anlamıyla tasnif edilmemiş olması, gerekse
kurumsal bilgi ve belgelerin daha nitelikli bir biçimde düzenlenmesini ve kullanımını
sağlayan belge yönetiminin henüz ülkemizde uygulanmaması, arşivcilik ve belge
yönetimi eğitiminin ülkemiz açısından önemini artırmaktadır.
Macar arşivci Fekete’nin ülkemize gelmesi Türk arşivciliğine yön vermiştir.
Fekete, bir arşiv sınıflama sistemi olan “provenance” prensibini ülkemize getirmiş,
Başbakanlık Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi personeline bu konuda eğitim
222 Ataman, a.g.m.
223 İpşirli, a.g.e., s, 448.
224 Hüseyin Odabaş, “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, AÜ. DTCF Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına
Armağan içinde (138-149). yay haz: Doğan Atılgan, Ankara.
113
vermiştir. Bununla birlikte İstanbul ve Ankara’da arşivcilik konusunda konferanslar
vermiş ve bu konuda raporlar hazırlamıştır.225 Bu açıdan bakıldığında ülkemizde ilk
arşivcilik eğitiminin 1930’lu yıllarda başladığını söylemek doğru olur.
1970’li yıllarda arşivcilik eğitimi veren resmi bir kurumun olmadığı
düşünüldüğünde, yukarıda sözü edilen çalışmaların ülkemiz arşivcilik eğitimi açısında
yapılmış önemli çalışmalar olduğu söylenebilir. Ayrıca 1976’da Ankara’da Başbakanlık
Arşiv Genel Müdürlüğü ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nce
kurumlar arası evrak-dosya ve arşiv kursu düzenlenmiştir. Yine 1978’de Ankara’da
ODTÜ İşletmecilik Bölümü; Evrak, Dosya ve Arşiv Sistemleri konulu kısa süreli bir
kurs düzenlemiştir.226
Ülkemizde lisans ve lisansüstü programlar bağlamında arşivcilik eğitimi halen
dört üniversitede sürdürülmektedir. Bunlar kuruluş sırasıyla Marmara, İstanbul, Ankara
ve Hacettepe Üniversiteleridir. 2002-2003 eğitim öğretim yılına kadar arşivcilik
programları, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri’nde Arşivcilik Bölümü, Ankara ve
Hacettepe Üniversitelerinde ise Kütüphanecilik Bölümü Arşivcilik Anabilim Dalı
şeklinde yapılandırılmıştı. 2002-2003 eğitim öğretim yılından itibaren Kütüphanecilik
ve Arşivcilik Bölümlerinin adlarında değişiklik yapılmış, dört üniversitede de Bilgi ve
Belge Yönetimi Bölümü şeklinde standart bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ülkemizde arşivcilik eğitimine genel olarak bakıldığında, söz konusu eğitimin
sistemli ve düzenli olarak yalnızca akademik düzeyde yapıldığı, ayrıca kurum ve
kuruluşlar bağlamında personelin zaman zaman hizmet içi eğitim yöntemiyle eğitildiği
görülmektedir. Akademik eğitimin fazla bir geçmişi bulunmadığı gibi, bu programlar
genellikle tarih ve kütüphane bilimine yakın derslerle tamamlanmaktadır.
Gerek arşivcilik gerekse kütüphanecilik ve dokümantasyon anabilim dalı
öğrencilerinin, okul sonrasında mezun oldukları alanlarda çalışamamaları, bölümlerin
225 İsmet Binark, “Arşivcilik Eğitimi, Çeşitli Ülkelerde Arşivci Yetiştirilmesi Konusunda Yapılmış Çalışmalar ve Ülkemizdeki
Durum", TKD Bülteni 29 (3), 1980, s. 222-223.
226 Binark, a.g.e., s. 224.
114
karma eğitime geçmesine neden olmuştur. Ancak öğrenicilere ilk iki yıllık genel eğitim
sonrasında, yönelmek istedikleri alanları seçebilme şansını tanıyacak kadar çok ve
çeşitli derslerin yer aldığı bir programın hazırlanması, öğrenci ve mezunların istekli bir
biçimde öğrenim görmelerini ve daha nitelikli olarak mezun olmalarını sağlayacaktır.
Arşivcilik eğitiminin nasıl yürütülmesi gerektiği konusu 20. yüzyılın son
çeyreğinden itibaren artan bir hızla tartışılmaktadır. Ortaya çıkan bilimsel, toplumsal ve
teknolojik gelişmeler, bilgiyi düzenleyen bilim dalları arasında bir yakınlaşmayı
doğurmuştur. Almanya’da hayata geçirilmiş olan Potsdam Modeli Arşivcilik,
kütüphanecilik ve dokümantasyon eğitiminde yeni bir yapılanma için örnektir. Burada
eğitim, üç bilim dalına yönelik ortak bir programla başlamakta, ardından da bilim
dallarına göre uzmanlık eğitimi verilmektedir. Bu uzmanlık eğitimi sırasında, ana branş
dışındaki iki branştan birini yan branş olarak okumak zorunludur. Bu eğitim anlayışı,
kamu ve özel sektör ihtiyaçlarını karşılayabilecek arşivci yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bu
model kısaca ortak ancak esnek kelimeleri ile özetlenebilir.227
4.4.2.5. Arşiv Hizmetlerinin Önemi
Millet olabilmede kültür varlıklarının büyük yeri ve rolü vardır. Kültür
varlıklarının önemli bir bölümünü de sahip olduğumuz arşiv belgeleri oluşturmaktadır.
Arşivler bir ülkenin tapu senedi, bir milletin kimlik belgesi, hakları ve özellikleri ile geçmişten
bugüne bugünden yarınlara bağlayan dayanağı, en değerli kültür hazinesidir. Dolayısıyla
arşivler devletin ve fertlerin haklarını ve uluslar arası ilişkilerini belgeler ve korurlar. Tarihi,
kültürel bir konuyu aydınlatmaya ve tespite yararlar. Bu arada ait olduğu dönemin örf ve
adetlerini, sosyal yapısını, kuruluşlarını ve bunlar arasındaki ilişkileri ortaya koyarak her türlü
bilimsel araştırmaya da kaynaklık ederler.
228
Arşivler ve arşivlerde muhafaza edilen belgeler milletlerin hafızası demektir. Günümüzde halen
birer sorun olmaya devam eden kimi anlaşmazlıkların ortaya çıkışı ve tarih içindeki seyri
izlendikten sonra yapılacak değerlendirme ile konuya dair hiç bir şey bilinmeden verilecek
227 Volker Schockenhoff, “Entegrasyon Veya İzolasyon? Gelecekte Arşivcilik Eğitimi Nasıl Yapılandırılmalı?” Türk
Kütüphaneciliği, 17 (2), 2003, s.167-178.
228 Fatih Rukancı, “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”,
http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzunyasamkaynagi.doc, (2 Ağustos 2006)
115
kararların temelsizliği arasındaki farkı herkes takdir edebilir. Kendi zamanında önemsiz
addedilen bir belgenin, yüzlerce yıl sonra siyasî veya ekonomik bir bilinmezi aydınlatabilecek
çok önemli bir tarihi kaynak olabileceği düşünülürse, arşivlik materyalin korunmasının önem ve
gerekliliğini anlamak kolaylaşacaktır.
229
Ülkemizde, özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde arşiv ve arşivcilik faaliyetleri,
yakın zamana kadar sadece evrak sevkinden ibaret basit bir iş gibi algılanmış ve
gereken önem verilmemiştir. Ancak günümüzde arşivcilik faaliyetlerinin öneminin her
geçen gün biraz daha iyi anlaşılması bu bakımdan sevindirici bir gelişme olmuştur.
Bugün her sektörde arşivcilik faaliyetlerinin ve dolayısıyla arşivlerin, ait olduğu birim,
kurum veya kuruluşun hizmetteki başarısına katkısı ve rolü herkesçe kabul görmektedir.
Ancak yine de bu gelişmelerin yeterli olmadığını söylemek zorundayız. Zira
Çorlu ölçeğinde yaptığımız tespitlerde kamu veya özel kurumlarda arşiv hizmetlerinin
belge yönetimiyle ilgilenen kişiler tarafından ek bir iş olarak yapıldığı, bu kişilerin
arşivcilik kariyerinin bulunmadığı gözlemlenmiştir. Belgeye arşivci gözüyle bakamayan
bu kişiler mevcut evraka; kuruluşun iş süreçlerine katkıda bulunacak evraklar ve yasal
saklama süresi sona erince SEKA’ya gönderilecek evraklar şeklinde bakmaktadırlar.
Bir kurum veya kuruluşun başarısı, arşiv faaliyetlerinin başarısı ile doğru
orantılıdır. Arşivcilik faaliyetlerine gereken önemi vermeyen ve gelişi güzel yürüten
kuruluşlarda istenilen bilgiye ve aranılan belgeye zamanında ulaşılamayacağından,
hizmetlerde gecikmeler ve aksamalar olması kaçınılmazdır.
Arşivlerden yeteri kadar faydalanılabilmesi için her şeyden önce arşiv malzemesinin tespiti,
toplanması, sistemli bir şekilde tasnif edilmesi ve sağlıklı bir ortamda korunması gerekir. Tüm
bu hizmetlerin layıkıyla yerine getirilmesi, ancak arşiv konusunda yetişmiş uzman personel
istihdamı ile mümkündür.
230
3473 sayılı Kanun’da arşiv malzemesinin; insanların, kamu kurum ve
kuruluşlarının, devletlerin birbiriyle ilişkileri sonucu ortaya çıkan bilgi birikimi olduğu
229 DAGM, a.g.e.
230 EGM, a.g.m.
116
görülmektedir. Arşiv belgeleri oluştukları dönemin sosyal yapısını gösterir. Bu sebeple
tarih sosyoloji, antropoloji gibi bilim dalları için kaynak ve yeni yapılacak buluşlar için
araştırma ve geliştirmenin temelini oluştururlar.
Bu belgeler artık sadece kağıt yığınları olmaktan çıkmış, sesli görüntülü malzeme, plan proje
gibi kartografik belgeler, dijital veriler ( dijital fotoğraflar ve textler) de arşiv malzemesinin
içine girmiştir. Bu yüzden ülkemizdeki arşivcilik eğitiminin bütün bu belgelerin sorunlarını
çözüm yollarını kapsar şekilde yenilenmesi gerekmektedir. Arşiv malzemesindeki bu
değişiklikle arşivciler de teknolojiye uyum sağlamak zorundadırlar.
231
Günümüzde arşivcilik belirli uzmanlık dallarına ayrılmıştır. Bu durum arşivcinin
kimlik çatışmasına girmesine sebep olmaktadır. Arşivciliğin her dalı belli bir eğitim ve
tecrübe gerektirir. Tasnif işlemleri için arşivciliğin teknik altyapısını bilmek yetmez.
Örneğin bir hastane arşivinde çalışanın sağlık terimlerini bilmesi gerekir. Bu nedenle
arşivci çalıştığı alana göre mutlaka kendini yetiştirip gerekli eğitimleri de almalıdır.232
Arşivcilik bölümlerinde verilen dersler, temelde iki ana amaca ulaşmak üzere
seçilmişlerdir. Bu amaçlardan ilki, eski arşivlere, bilgilere ve belgelere ulaşabilecek ve
nüfuz edebilecek arşivciler yetiştirmektir. Bu amaçla, dört senelik programın ilk iki
senesinde tarih dersleri, Osmanlı Türkçesi dersleri ve genel mesleki bilgileri içeren
dersler verilmektedir. Bunların yanında mesleki İngilizce dersleri de mevcuttur.
Eğitimin diğer amacı ise, günümüzdeki bilgi dolaşımını tanıyacak ve buna uyum
sağlayacak teknolojileri de kullanmayı bilecek arşivcileri yetiştirmektir. Bu sebeple
eğitimin son iki senesinde modern arşiv alanında eğitim verilmektedir. Eğitimde Batı
literatürü göz önüne alınarak çeşitli arşivleme sistemleri, genel bilgisayar dersleri,
veritabanı dersleri verilmektedir. Bazı bölümlerde son iki sene klasik arşiv eğitimini
devam ettirme olanağı da sağlanmaktadır.233
231 Tuba Erdoğan, “Arşivcilik”, http://www.arsivcilik.com/arsivcilik.htm, (6 Ağustos 2006)
232 Tuba Erdoğan, a.g.m.
233 Melike Durmaz, “Arşivcilik Eğitimi”, http://www.arsivcilik.com/egitim.htm, (2 Ağustos 2006)
117
4.4.2.6. Arşiv Türleri
Türkiye'de var olan arşivleri temel olarak sınıflandırmak istersek, bunları devlet
arşivleri ve özel arşivler olarak iki ana bölüme ayırabiliriz.
Devlet Arşivleri
Ülkemizdeki devlet arşivlerinin yönetimi Başbakanlık Teşkilat Kanunu ile
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne tevdi edilmiştir. Genel Müdürlük, bahsi geçen
3056 sayılı Kanun çerçevesinde kurulmuştur. Kanunun 11. maddesinde; Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri şu şekilde belirlenmiştir.
a) Millî arşiv politikasının esaslarını belirlemek, bu esasların uygulanmasını takip etmek
ve denetlemek,
b) Devlet ve millet hayatını ilgilendiren her türlü bilgi ve belgeleri toplamak,
değerlendirmek ve saklamak,
c) Çeşitli kamu kurum ve kuruluşları ile özel şahısların elinde bulunan arşiv
malzemesini tespit etmek, toplamak, gerektiğinde satın almak, bunların tamir ve
restorasyonunu yapmak, tasnif ve tercüme etmek, uygun görülenleri yayınlamak,
d) Yurt içi ve yurt dışı arşivcilik ve bununla ilgili bilimsel gelişmeleri takip etmek, bu
alandaki eserleri tercüme etmek, yayınlamak, önemli ve değerli arşiv malzemesini yurt
ve dünya bilim çevrelerine sunmak
e)Tarihî, kültürel ve estetik değeri olan arşiv malzemesinden koleksiyonlar yapmak,
gerektiğinde arşiv müzesi kurmak ve sergiler açmak,
f) Arşiv malzemesinin tahribini önleyecek tedbirleri almak, arşiv laboratuarı kurmak,
g)Arşiv malzemesinin kopyalarını çıkararak devamlılığını sağlamak ve bunları küçük
hacimlere döndürmek için film, mikrofilm, fotokopi ve gerektiğinde diğer ileri
teknikleri uygulamak,
h)Devlet arşivlerinden yararlanma esaslarını belirlemek, arşivlerdeki araştırma
taleplerini değerlendirmek ve gerektiğinde izin vermek,
i)Her türlü bilgi ve arşiv malzemesini derlemek, ayıklamak ve her an kullanılır hale
gelecek şekilde tasnif ederek muhafaza etmek,
j)Kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde ayıklama, saklama ve imha işlemlerini
denetlemek,
k)Makamca verilen benzeri görevleri yapmak.
118
DAGM, bu işleri yapabilmek amacıyla üç Daire Başkanlığına ayrılmıştır.
i- Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı bünyesinde Osmanlı devletinin kuruluşundan
Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar çok az sayıda belge bulunmaktadır. Osmanlı
arşivinin hangi tür belgeleri içerdiğini Osmanlı Arşivi Rehberinde görmek mümkündür.
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı'nın görevleri; Osmanlı dönemi ve öncesine ait
arşiv malzemesinin tespiti, toplanması, korunması, tasnifİ araştırma hizmetlerinin
verilmesi, arşiv müzesi kurulması, sergiler açılması, arşivcilik alanında yayın
faaliyetlerinin yapılması, tercümeler yapılması belge kataloglarının hazırlanması, arşiv
belgelerinin bilgisayar ortamına aktarılması için teknolojinin takip ve uygulanması.
ii- Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı
Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı Türk devlet ve millet hayatını ilgilendiren
tarihî, hukukî, idarî, siyasî, iktisadî, bilimsel ve kültürel içerikteki her türlü belge
bulunabilmektedir.
Cumhuriyet
Arşivi
Daire
Başkanlığı'nın
Görevleri;
kamu
kurum
ve
kuruluşlarında oluşan, arşiv malzemesini tespit etmek, malzemeyi devir almak, tasnif
etmek, zararlı etkenlerden korumak üzere gerekli tedbirleri almak. Tahribe uğramış
arşiv malzemesini aslına uygun olarak restore etmek, malzemenin, değerlendirilmesi
için gerekli ilmi ve teknik hazırlıkları yapmak, araştırma taleplerini değerlendirmek,
arşiv malzemesini araştırmacıların hizmetine sunmak, yeniden oluşmakta olan arşivlik
malzemeyi kontrol altına almak. Kamu kurum ve kuruluşlarının arşivlerinde ayıklama,
saklama ve imha işlemlerini denetlemek, genel müdürlükçe tespit edilmiş olan millî
arşiv politikası esaslarının uygulanmasını takip etmek ve denetlemek. Arşivcilikle ilgili
bilimsel gelişmeleri takip ederek gerekli görülen yenilik ve teknolojiyi almak ve bu
konudaki yayınları tercüme ederek yayına hazırlamak. Arşiv malzemesinin tanıtımı için
çeşitli koleksiyonlar hazırlamak, arşiv müzesi kurmak, sergiler açmak ve yayın
faaliyetlerinde bulunmak, arşiv belgelerinin kataloglarını hazırlamak, arşiv hizmetlerini
119
dijital ortamıa aktarmak, arşiv malzemesinin korunması ve hacimce küçültülebilmesi
için film, mikrofilm, fotokopi ve gerektiğinde diğer ileri teknikleri uygulamak.
iii- Dokümantasyon Daire Başkanlığı
Dokümantasyon Daire Başkanlığının görevleri arasında Kurum ve kuruluşların
bünyesinde faaliyet gösteren kütüphane, dokümantasyon, enformasyon ve diğer bilgi
merkezlerinin toplu katalog, bibliyografya, yayın listesi, duyuru bülteni, indeks, öz
dergileri gibi ikinci el kaynakları; ayrıca ansiklopedi, sözlük ve benzeri müracaat
kaynaklarını tespit etmek ve derlemek, bulunmaktadır.
Koleksiyonun büyük bir kısmı, kamu kurum ve kuruluşlarında üretilen
dokümanlardan teşekkül etmiştir. STK’lar ve şahıslara ait sosyal ve beşeri konulardaki
yayınlar da bağış, değişim ve satın alma yolu ile temin edilmektedir.
Temin edilen dergilerdeki makaleler ile abone olunan günlük gazetelerdeki,
Türkiye’nin gündeminde yer alan önemli olaylarla ilgili haber, makale ve yorumlar
indekslenerek, bilgi bankasında değerlendirilmektedir.
Ayrıca bilimsel toplantılarda sunulan tebliğleri ihtiva eden kitaplar, armağan
kitaplar ve çeşitli bilimsel çalışmaların toplandığı metinler de indekslenerek bilgi
bankasında değerlendirilmektedir.234
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü mevcut daire başkanlıklarıyla yayın
faaliyetlerinde de bulunmaktadır. Genel Müdürlüğün 6, Osmanlı arşivi daire
başkanlığının 45, Cumhuriyet arşivi daire başkanlığının 22, Dokümantasyon Daire
Başkanlığının 20 adet yayını bulunmaktadır. Bu yayınlar daire başkanlıklarının
tanımlanan görevleri doğrultusunda hazırlanmışlardır.
234 Tuba Erdoğan, “Devlet Arşivleri”, http://www.arsivcilik.com/devletarsivi.htm, (7 Ağustos 2006)
120
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Genelkurmay
Başkanlığı ATASE Arşivi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivi, Türk Tarih Kurumu
Arşivi gibi kamuya ait pek çok arşivin olduğu bilinmektedir.
Özel Arşivler
Amaçlarına ve sahiplerine göre değişiklikler arz eden pek çok özel arşiv türü
bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Basın-Yayın Arşivleri, Şirket Arşivleri, Kent Tarihi
Arşivleri, Hastane Arşivleri, STK Arşivleri, Eğitim Kurumları Arşivleri, Banka
Arşivleri olarak sayılabilir.
4.4.2.7. Dijital Arşivler
Yirmi birinci yüzyılda klasik bilgi toplama ve değerlendirme hizmetleri değişim
göstermiş ve dijital bilginin depolanması, arşivlenmesi, süzülmesi, erişilmesi daha çok
önem kazanmaya başlamıştır. Bilginin günümüzde mutlak güç olarak ortaya çıkması,
kurumsallaşmış, ticari bilgi depoları (Elektronik Kütüphaneler) oluşmasına neden
olurken, bir yandan da sınırsız özgürlük ortamı olan internette bireylerin ya da küçük
grupların ticari amaç taşımayan arşivlerinin oluşması kaçınılmaz olmuştur.235
Elektronik ortamdaki belgelerin arşivlenmesi kulağa hoş gelmekle birlikte,
teknik açıdan çok ciddi iki sorunu da beraberinde getirmektedir; orijinallik tespiti, yani
elektronik ortamda belgenin orijinalliğini garanti altına alınabilmesinin zorluğu ve
teknoloji eskimesi. Arşiv belgeleri, yüzyıllarca belki de sonsuza kadar yaşaması gereken
belgelerdir. Dijital ortamdaki belgenin orijinallik tespiti sorunu olmasa bile ömrü
nihayet iki yılla sınırlı kalmaktadır. Bilgi teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler
her iki yılda bir mevcut teknolojinin rafa kaldırılması gibi olumsuz bir sonuç
doğurmaktadır.
İki yılda bir teknoloji yenileme zorunluluğu,
belge
format
değişikliklerinden ortam uyumsuzluklarına kadar bir dizi problemi gündeme
getirmektedir.
235 Göksel Armağan, “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları, Önemi ve Bazı Örnekler”
http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf, (11 Temmuz 2006)
121
Arşivlerde Bilgisayar Kullanımı
Arşivlerde bilgisayar kullanımı 1960’lı yıllarda başlamıştır. 1964’de Brüksel’de
yapılan “Uluslararası Arşiv Konferansı”nda arşivlerde bilgisayar kullanılması dile
getirildi. Arşivlere bilgisayar, yardımcı araçlar şeklinde girmiştir. 1970’li yıllarda
arşivlerde bilgisayarlar, uzmanların yardımıyla elektronik daktilo gibi kullanılmaya
başlanmıştır. 1980’ler ise daha ileri sistemlerin geliştirilmesi çabaları ile geçmiştir. 236
Gelişen teknolojiye paralel olarak bilgisayarın aktif düzeyde kullanılmasıyla
birlikte arşivcilikte de MARC (Machine Readable Catologing) bilgisayar tarafından
okunabilir katalog sınıflama formatları kullanılmaya başlanmasıyla standart veri
hizmetleri oluşturulmuştur. Verilerin bilgisayar ortamına aktarılmasıyla arşivcilikte
bilgisayar destekli veri hizmetleri gelişmiştir.
Günümüz teknolojisine bağlı olarak arşivlerde bilgisayarlar, bilgileri sayıp
sıralayarak değil ansiklopedik şekilde ve kullanıcı istekleri doğrultusunda bilgiyi
işleyebilmektedir. Bilgiyi işlemekten kasıt, bilginin düzenlenmesi, saklanması ya da
onun üzerinde matematiksel, mantıksal ya da görsel olarak işlenilirliğini sağlamaktır.237
Arşiv Belgelerine Dijital Erişim ve Kullanım
Arşivcilikte bilgisayar kullanımının en önemli faydaları; arşiv dokümanlarının
dijital ortama aktarılarak ana belgenin yıpranmasını önlemek suretiyle sonraki kuşaklara
sağlıklı bir biçimde aktarmak ve bilgiye ulaşmada hem en yüksek hıza erişmek, hem de
aynı anda birden çok kullanıcının hizmetine bilgiyi sunmak şeklinde özetlenebilir.
Bilgisayar ortamında bilgi ve belge sunumu; off-line (sabit disk-depo sistemi) ve on-line
(intranet-internet) erişim yöntemleriyle gerçekleştirilmektedir.
Arşiv belgelerinin korunması, arşivlenmesi ve yayınlanması birçok zorluğu da
beraberinde
getirir.
Oysa
arşiv
belgelerinin
elektronik
ortama
geçirilmesi,
dönüştürülmesi, korunması ve hizmete sunulması beraberinde birçok kolaylığı da
236 Hamza Kandur, Arşivlerde Kullanıcı Hizmetleri ve Bilgisayar Kullanımı, Başbakanlık I. Milli Arşiv Şurası, Ankara, 20-21
Nisan 1998, s.579.
237 Mehmet, Kalkan, “Arşivcilikte Bilgisayar Kullanımı”, http://www.arsivcilik.net/bilgisayar.html, (24 Haziran 2006), s.1.
122
getirmiştir. Oldukça geniş kapsamlı, çok yer kaplayan dijital verileri depolamak için
büyük veri ambarlarına (data warehause), bu veri ambarlarındaki bilgileri arayıp bulmak
ve verileri bir yerden bir yere aktarmak için güçlü bilgisayar ağlarına ihtiyaç vardır.238
Ülkemizdeki milli arşivlerde kayıtlı özellikle bilimsel ve sanatsal yazma
kitapların -özellikleri de göz önüne alınarak- orijinal yapılarına zarar vermeden dijital
formata dönüştürülerek hizmete sunulması yönünde çalışmalar mevcuttur.
4.4.3. Belge Yönetimi
Belge Nedir?
Belge yönetimi teriminin muhtevasını gerektiği biçimde anlaşılabilmesi için
öncelikle belge kavramına göz atmakta yarar görüyoruz. Güncel Türkçe sözlükte belge
kelimesi; bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman
olarak tanımlanmaktadır.239
Süreç ya da varlık olarak soyut bilginin ancak nesneler üzerine aktarıldığı zaman
elle tutulur, gözle görülür hale geldiğini biliyoruz. Çok genel anlamıyla, bilgi taşıyan kil
tablet, yontu, papirüs, harita, yazma, kitap, dergi, resim, film, kaset, CD-ROM, DVD,
ağ
aracılığıyla
erişilebilen
web
sayfası,
vb.
gibi
nesneler
belge
olarak
adlandırılmaktadır. Tıpkı bilgi terimi gibi, belge terimi de tanımlanması güç terimlerden
biridir. Document sözcüğü Latince docere (öğretmek, bilgilendirmek) fiili ile –ment
(araçlar) son ekinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Yani belge terimi öğretmeye
veya bilgilendirmeye yarayan ders, deney ya da metin gibi araçlar için
kullanılmaktadır.240 Briet, bir olguyu temsil etmek, yeniden yaratmak ya da ispatlamak
için korunan ya da kaydedilen tüm somut ve sembolik işaretleri belge olarak
tanımlamıştır. Ona göre yıldız, selden sürüklenen bir taş, yaşayan bir hayvan belge
238 Yaşar Tonta, “Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler”, Ankara: Bilgi Dünyası, cilt: 1, sayı: 1, 2000, s.106.
239 TDK, Güncel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime=belge, (1 Ağustos 2006)
240 Yaşar Tonta, Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları, Kütüphaneciliğin Destanı Sempozyumu, 21-24 Ekim
[Ankara: 2004.]
123
değildir
ama
yıldızların
fotoğrafları
ve
katalogları,
mineraloji
müzesindeki
kataloglanmış taşlar ve hayvanat bahçesinde gösterilen hayvanlar belgedir.241
Birçok meslek mensubunun (kütüphaneciler, arşivciler, müzeciler, diplomatik
bilimiyle uğraşanlar, hukukçular, vb.) ilgi alanına giren bu terim, değişik disiplinlerin
mensupları tarafından değişik şekillerde tanımlanabilmektedir. Örneğin, çoğu kimse
kitap, dergi, arşiv malzemesi gibi nesneleri belge olarak nitelendirmekte çok fazla
zorluk çekmezken, kil tablet, heykel, bir bitki, insan ya da hayvana ait kataloglanmış bir
müze malzemesi (kemik, vs.) gibi nesneleri birer belge olarak nitelendirmekte zorluk
çekmektedirler. Oysa bilimsel ve teknolojik bakış açısıyla ele alındığında bir müze
nesnesi bu nesnenin yazılı tanımından daha değerlidir ve bu nedenle bibliyografik
açıdan da belge olarak değerlendirilmelidir.242
Belge, bulunduğu ortama ve türüne bakılmaksızın kurum içindeki her türlü
iletişim ağıyla akan bilgidir. Belge kavramı bilgi teknolojilerindeki gelişmelere paralel
olarak kavram ve yapı olarak doğal bir değişime ulaşmıştır.243
Belge terimi geleneksel olarak bir ortam ve bu ortamda kayıtlı yazı veya
işaretlerden oluşmaktadır. Çeşitli disiplinlerde belge, biçim, işaret ve ortam açısından
ele alınarak ayrı ayrı incelenmektedir. Belgelerin giderek daha fazla elektronik ya da ağ
temelli olarak üretilmesi, düzenlenmesi, iletilmesi, kullanılması ve saklanması,
geleneksel belgeler için geçerli olan ilke ve yaklaşımları da köklü değişikliklere
uğratmaktadır. Örneğin, bilgiye herhangi bir zarar gelmeden bilginin kayıtlı olduğu
ortam kolayca değiştirilebilmektedir.244
241 Michael Buckland, “A Brief Biography of Suzanne Renée Briet”, Scarecrow Pres, Berkeley, 2005,
http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/Brietaut2.pdf, (3 Ağustos 2006)
242 Michael Buckland, “Centenary of Madame Documentation; Suzanne Briet, 1894-1994”,
http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/brietjas.html, (3 Ağustos 2006)
243 Cengiz Aydın, “Bilgi Teknolojilerinin Belge Yönetimine Etkisi ve Elektronik Belge Yönetimi”, Bilgi Dünyası 2005, 6(1) ss.
89-97.
244 Tonta, a.g.m.
124
Evrak; bir kurum, kuruluş, örgütlenme veya bir işin yapılması sırasında
yaratılan, teslim alınan, işlenen veya saklanan, biçimi veya üzerinde bulunduğu ortam
ne olursa olsun, kayıtlı bilgi veya belgelerdir. Evrakın değerlendirmeden sonra süresiz
olarak saklanması gerektiğine karar verilenlerine arşiv malzemesi, bunların yarı güncel
aşamada olanlarına ise arşivlik malzeme denir. Arşiv ise, üzerinde kayıtlı olduğu bilgi
ne olursa olsun arşivlik değer nedeniyle saklanan, güncel olmayan belge veya bilgilerin
saklandığı mekanlardır. Dolayısıyla başlangıçta resmiyeti ve resmi kurumları kapsayan
arşiv ve evrak kavramı, şimdilerde güncelliğini yitirmiş ve üzerinde bilgi kayıtlı her
türlü ortamı barındıran kavramlar olarak karşımıza çıkmışlardır.245
Belge Yaşam Döngüsü
Belge yönetimi açısından son derece önemli bir hususun altını da çizmek
gerekmektedir; belgelerin üretiminden imhasına kadar geçen sürece belge yaşam
döngüsü denilmektedir. Bu döngünün sağlıklı işlemesi, belgeden beklenen faydanın
sağlanabilmesi için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle belgenin her aşamasına belge
yöneticisinin müdahil olması şarttır. Bu noktada belge yöneticisi, belgenin kendisi kadar
önemli görünmektedir.
Belgenin yaşam döngüsü, belgenin üretilmesinden, kullanılması, saklanması,
aktif olmayan dosyaların saklama planları, aktif dosyalara transferi ve son olarak
imhasını içine alan süreçtir; yani belgenin doğumundan ölümüne kadar sürdürdüğü
hayatın ifadesidir. Belge yaşamının herhangi bir noktasında nerede olacağı, belgenin
bulunduğu ortamın ne zaman değişeceği, ne zaman ikinci nüshasının oluşacağı,
değiştirileceği, pasif hale geleceğiyle ilgilidir. Yaşam döngüsü kavramı kağıt belgeler
için belgenin üretimi, dağıtımı, korunması, kullanılması ve imhasını içermektedir. Belge
yönetiminin temelinde var olan bu tanımların, elektronik belge kavramı ortaya çıkınca
gözden geçirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Zira bu ifadeler elektronik belgenin
yaşam döngüsünü tam olarak karşılamamaktadır. Kağıt belgenin yaşam döngüsü,
üretilmesiyle başlarken, elektronik belgenin yaşam döngüsü bilgisayara dayalı bilgi
245 Holm A. Leonhardt, “Kütüphane Malzemesi Nedir, Arşiv Ve Müze Malzemesi Nedir? Dokümantasyon Malzemesinin ve
Kurumlarının Sınıflandırılması Hakkında Bir Deneme”, çev. İshak Keskin, Arşiv Araştırmaları Dergisi, No.2, 2000, ss.79-95.
125
sisteminin tasarımıyla başlamalıdır; belgenin saklama süresi, imhası, belgenin tasnifi ve
sistem içinde bilginin akışıyla ilgili kararlar bu aşamada alınmalıdır.246
Eğer yaşam döngüsü kavramı bir yönüyle kullanım sıklığıyla tanımlanıyorsa,
elektronik belgelerin aynı anda aktif, yarı-aktif ve pasif safhalarda yaşamaları
mümkündür. Bu sebeple elektronik belge yönetim sistemi oluştururken bu husus
dikkatle göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde belgelere zamanında ve etkin bir
şekilde ulaşmada ciddi sorunlar yaşanabilir.247
4.4.3.1. Belge Yönetimi Nedir?
Arşivcilik Terimleri Sözlüğü’nde belge yönetimi; belgelerin üretim, korunma,
kullanım ve düzenlenmesinde veya bütün yaşam döngüsü süresince etkinlik ve ekonomi
sağlamayı güden idari yönetimin bir bölümü şeklinde ifade edilmektedir.248
Belge yönetimi, örgütlerin işlerini yürütmesi sırasında ürettikleri veya dışarıdan
aldıkları belgelerin kontrolünün sağlanmasına, dağıtımına, erişimine, dosyalanmaları ve
imha edilmelerine yönelik, her çeşit örgütte uygulanabilecek bir yönetim sistemidir.
Belge yönetimi ve kurumsal yönetim, bir işletmede iç içe girmiş, ayrılmaz ve doğrudan
ilişki içinde olan ilke ve yöntemlere sahiptir. Bu nedenle belge yönetimi, idarenin ortak
beklentileri ya da ihtiyaçlarının elde edilmesi sırasında, belgelerin yönetilmesi için
gerekli olan kurumsal bir fonksiyon veya disiplin dalı olarak da tanımlanabilir. 249
Belge
yönetimi,
üretilmelerinden
dosyalanmalarına,
kullanımlarından
değerlendirilmelerine ve arşivlere naklinden son düzenlemelerine kadar olan bütün
aşamalarda, belgelerin, belge yönetimi sistemi içinde yer alan araç-gereç, yöntem ve alt
sistemler bütünü ile yönetilmesi şeklinde ifade edilebilir.
246 Cengiz Aydın, a.g.m.
247 Hamza Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, Arşiv Araştırmaları
Dergisi, 1 (1),1999, s.38.
248 Arşivcilik Terimleri Sözlüğü, Dictionary Of Archival Terminology, çev. ve yay. haz. Bekir Kemal Ataman, İstanbul: AREM.,
1995, s.139.
249 Hüseyin Odabaş, “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): s.36-57.
126
Belge yönetiminin temel amaçlarını özetlemek gerekirse; kurumun gerekli
gördüğü belgelerin toplanması, korunması ve kullanıcıların hizmetine sunulması, tam,
doğru, uygun ve kullanılabilir belgelerin saklanması, bir sorumluluktan öte, belgelerin
bir değer veya bir bilgi kaynağı olarak yönetilmesi ve tasarruf sağlanmasıdır.
Belge yönetiminin özü, iç bilgi kaynaklarını ve dokümanlarını tanımlamak ve
yönetmekle ilgilidir. Bunun anlamı, bilgi taşıyıcılarının ve belgelerin tanımlanması ve
böylece onlara erişimin etkin ve hızlı bir şekilde sağlanabilmesidir. Belge yönetimi;
kurumsal bilginin yönetimi, iş uygulamaları, iş süreçlerinin analizi, kurumda bilginin
akışı ve bunların birbirlerini desteklemesini içerir ki, bu da kurumun kendi hakkında
bilgi sahibi olması anlamına gelmektedir.250
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına doğru modern arşivlerin gerek nicelik gerekse
niteliği yönüyle karmaşıklaşmasının getirdiği sorunların ardından, bu bilim dalı içinde
yeni ve özel bir meslek türü olarak belge yönetimi disiplininin ortaya çıktığı
görülmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak arşivciliğin içeriği ve tanımları da
değişime uğramıştır. Arşivler; tarih ve niteliği ne olursa olsun, bireyler veya
organizasyonlar tarafından, kendi var oluş amaçları doğrultusunda ve kendi
fonksiyonlarının yerine getirilebilmesi için toplanan ve öncelikle kanıtsal ve idari
amaçlar olmak üzere, taşıdıkları genel bilgi değeri nedeniyle saklanan belgeler bütünü
olarak tanımlanmaya başlamıştır.251
Belge üretim miktarının beraberinde getirdiği ve gün geçtikçe artan sorunlar,
miktar ve çeşitliliği bakımından dünyanın bütün ülkelerinde benzerlik göstermektedir.
Bu nedenle geçmişten günümüze kalan arşiv kayıtları ve günümüz kurumlarında
üretilmekte olan belgelerin, arşivcilik ve belge yönetimi teknikleri ile kontrol altına
alınması kaçınılmaz olmuştur. Aynı zamanda kendi idari ve kültürel yapılarına göre her
250 Fahrettin Özdemirci, “Kurumsal iletişim ve belge yönetimi”, I. Uluslararası Bilgi Hizmetleri Sempozyumu: İletişim (25–26
Mayıs 2006, İstanbul). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 2006.
251 Ataman, a.g.m.
127
ülkenin arşivcilik eğitimine gereken önemi göstermesi, sağlıklı bir arşiv kaynağının
nitelikli bir biçimde gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlayacaktır. 252
Belge yönetimi kavramı, kurum ve kuruluşlarda üretilen belge miktarının son
elli yıl içinde hızla artması sonucunda ortaya çıkmış ve adı arşivcilikle beraber anılmaya
başlamıştır. Henüz arşiv malzemesi kimliği kazanmadan önce belgeleri, üretimden
arşivlerde düzenlemeye kadar kontrol altına almak amacıyla oluşturulan belge yönetimi,
son yıllarda bürokratik işlemlerini disipline etmek isteyen birçok devletin önemsediği
bir alan olmuştur. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında sanayileşme süreci ile başlayan
belge üretimi artışı, kurumsal belgelerin denetimini zorunlu kılmıştır. Ancak söz konusu
denetim, belli bir bilgi birikimi ve teknik deneyime sahip olmayı gerekli kıldığı için
belge yönetimi eğitimine, arşivcilik okullarının yanı sıra, ya arşivcilik ya tarih
programlarının altında, ya da doğrudan belge yönetimi programı oluşturularak yer
verilmeye başlanmıştır.253
Belge yönetimi disiplini, daha nitelikli belge üretimi sağlamak ve arşivlere
devrine kadar geçirecekleri evreler boyunca belgeleri kontrol altına almak amacıyla
ortaya çıkmıştır. Belge yönetimi bir anlamda belgeleri, gerek kurumsal kullanımları
boyunca, gerekse arşivlere devredilmelerinden sonra kontrol altına aldığı için arşivciliği
de içeren bir disiplindir. Ayrıca belge yönetimi, kopya yönetimi, büro yönetimi,
güvenlik sistemleri, dosyalama, bilgi teknolojileri, arşiv depoları gibi çok çeşitli
unsurlardan oluşan bir sistemdir.254
Belge yönetiminin en önemli pozitif etkilerinden biri; kurum bürokrasisini
düzene sokarak bir taraftan zaman ve kaynak israfını önlerken, diğer yandan da kurum
içi ve kurumlar arası bilgi ve belge akışına yön ve düzen vermesidir denilebilir.
İşletmelerin büyüdükçe devlet yapısı gibi hantallaştıkları, devletlerin de küçüldükçe
şirket gibi canlı, dinamik ve daha fonksiyonel bir yapıya büründükleri bilinen bir
252 Ataman, a.g.m.
253 Hüseyin Odabaş, “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve Belge
Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına Armağan içinde (138-149). yay. haz. Doğan Atılgan, Ankara: Ankara Üniversitesi
Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü.
254 Hüseyin Odabaş, “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): s.36-57.
128
gerçektir. Kurumları büyüdükçe hantallaştıran bürokratik yapıdan koruyacak en önemli
etkenlerden biri belge yönetimidir. Odabaş, belge yönetimi yaklaşımının kuruluşlara
sağlayacağı yararları, Hare ve McLeod’a atfen şu şekilde listelemiştir:
•
Para, kaynak ve yer tasarrufu sağlar.
•
Yasal koruma sağlar.
•
Doğru zaman ve biçimde, doğru bilgiye hızlı erişimle verimliliği artırır.
•
Kurumsal işlemlerle ilgili bilgi kaynaklarının tümünü kullanıma açar.
•
İş akışının verimliliğini artırır.
•
İş hayatında personeli daha çok tatmin eder.
•
İşletmenin beklenmeyen bir felaketle karşılaşma ihtimalini en aza indirir veya
böyle bir olay karşısında işlerin aksamasını önler.255
Kurum ve kuruluşlar faaliyetlerinde daha etkin olabilmek için kurumsal işleyişlerini
kontrol altına alma ihtiyacını her zaman hissetmektedir. Bu nedenle belge yönetimi
uygulamaları, herhangi bir organizasyonun veya kurumun yasal yükümlülükleri ve
işlemleri sırasında ürettiği veya dışarıdan aldığı belgeleri kontrol altına almak,
dağıtımını gerçekleştirmek, dosyalamak, erişimini sağlamak ve değerlendirmeayıklama-imha işlemlerini yürütmek için sahip olması gereken en önemli idari
fonksiyonlardan birisidir. Belgeler de kurumsal faaliyetler sonucunda ortaya çıkan
ürünler olmaları nedeniyle, kurumun verimliliğini etkileme ve bu verimliliğin düzeyini
belirleme özellikleri vardır.256
Yeni teknolojilerin rastgele kullanılması, kurumlarda kargaşaya ve sonradan işin
içinden çıkılmaz durumlara yol açmaktadır. Günümüzde kurumların yaşadığı belge
yönetim sorunları, geçmişte kurumların ürettiği belgelere ilişkin belge yönetim
tekniklerini uygulamamasından kaynaklanmaktadır. Teknoloji ile birlikte belge yaşam
döngüsü hızla değişmiştir. Bu değişim doğrultusunda önlemler alınmazsa, kurumların
geleneksel ortamlarda yer alan belgeler konusunda yaşadığı sıkıntıdan çok daha
fazlasını üstelik geriye dönüşü olmayacak biçimde yaşamaları olasıdır. Bunu
255 Odabaş, a.g.m.
256 Özdemirci, a.g.m.
129
engellemek, kurum ve kuruluşlarda belge yönetim metot ve tekniklerinin vakit
kaybedilmeden uygulanmasına bağlıdır.
Elektronik Belge Yönetimi
Elektronik belge yönetimi; bilgi teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmeler
paralelinde ortaya çıkarak kurumsal yapıya yansıyan bir belge yönetim anlayışıdır.
Bilgisayar ve ağ teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla artık kurumlar belge üretim ve
iletimini dijital ortamda yapmaktadır. Elektronik belgeler genel olarak bir bilgisayar
sistemi bünyesinde üretilen, işlenen ve saklanan belgeleri tanımlar.257 Elektronik belge
yönetimi bu belgelerin tüm süreçlerde sistematik bir biçimde yönetilmesini ifade eder.
Belgeleri kağıt kullanmadan üretip saklama, imha etme ve belge merkezine bir
kopyasını gönderme özelliklerine sahip elektronik belge yönetim programları bilgi
teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte ortaya çıkmıştır. Artık kurumların işlevleri
gereği üretilen belgelerin, iletim ve saklanması daha etkin bir biçimde bilgisayar
sistemleri aracılığıyla
yerine
getirilmektedir.
Kelime
işlemci
uygulamalarıyla
yazışmaları üretmek, kalem, kağıt veya daktiloyla üretmekten daha verimli olmaktadır;
bu bağlamda elektronik belge yönetimi üzerinde durulması ve karşılaşılan sorunların,
bir belge yönetim aktivitesi olarak çözülmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Çağımızın bu
yeni ürününü etkin bir şekilde yönetmek kurumsal başarı açısından çok önemlidir.258
Günümüzde kurumlar bilgi teknolojilerinin de katkısıyla ürettikleri her türlü
belgeyi kayıt altına alabilmektedirler. Bu durum başlangıçta son derece olumlu ve cazip
bir gelişme gibi görünse de ileriki aşamalarda kurum belleğini bir belge çöplüğüne
dönüştürmekte ve içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Etkin bir belge yönetim
sistemiyle bu belgelerin ayıklanıp düzenlenerek ileriki kullanımlar için anında erişime
hazır hale getirilmesi, dahası her geçen gün değişen ve gelişen teknolojilerle bilgi, belge
ve dosya formatlarında meydana gelen değişikliklerin yol açacağı olası belge
kayıplarının önüne geçilmesi fevkalade önemlidir.
257 Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, s.16.
258 Aydın, a.g.m.
130
Teknoloji bağlamında yaşanan önemli değişimlerden biri kağıt belgeler dışında
yoğun bir şekilde yönetilmesi gereken bir belge türünün yani elektronik belgenin
varlığıdır. Bu belge türüyle birlikte, klasik kâğıda dayalı belge türlerinin yönetilmesini
ifade eden belge yönetimi yeni bir boyut kazanmıştır. Bilgi teknolojilerinin ortaya
koyduğu yeni belge türlerini yönetmek klasik belge yönetim anlayışlarıyla mümkün
değildir. Özellikle geleneksel belge yönetiminin önemli iki unsuru; provenans prensibi
ve orijinal belge kavramını bu bağlamda yeniden değerlendirmek gerekmektedir.259
Provenans
aynı
kaynaktan
gelen
belgelerin
üretim
birimlerine
göre
düzenlenmesini öngören bir prensiptir. Ancak günümüzün modern ve dinamik
örgütlerinde elektronik ortamda bir belgenin provenansını belirlemek oldukça zordur.
Bu yüzden provenansı günümüz modern örgütlerine uygularken belge üretimini
birimlere değil fonksiyonlara bağlamak gerekmektedir.260
Elektronik belgelerin üretimi, saklanması ve imhası da geleneksel belgelerden
çok farklıdır. Elektronik belgenin üretiminde mutlaka sistem ve format tanımlaması
yapılmalı, belgenin yaşam döngüsü iyi tespit edilmelidir. Özellikle kurum dışında
üretilen e-posta ve web belgelerinin ayrı bir yönetim anlayışıyla değerlendirilmesine
dikkat edilmelidir. Web belgeleri yapıları gereği dinamik belgelerdir. Bu nedenle
güncellemelerde mutlaka evveliyatlarıyla ilintilendirilmelidirler. Elektronik belgelerin
saklanmasında kolay erişim kadar güvenlik de ön planda tutulmalı, yazılım ve donanım
eskimelerine karşı gerekli önlemler belge üretim aşamasında ele alınmalıdır. Elektronik
belgelerin imha süreci yasal ve kurumsal gereklilikler çerçevesinde belirlenmelidir.
Düzenli imha elektronik belge yönetim yapısının yönetilebilirliğini, güncel olmayan
belgelerin ayıklanmasına ve etkili bir geri iletim sisteminin oluşmasına imkan verir.261
Ancak elektronik bilgi yönetiminin birkaç bilgisayar ve uygun bir yazılımla
kurgulanamayacak kadar geniş kapsamlı ve karmaşık bir sistem olduğu da hiçbir zaman
göz ardı edilmemelidir. Kandur, optimal bir EBYS için uygun yazılım ve donanımın
259 Aydın, a.g.m.
260 Kandur, “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And Records Managers”, s.19.
261 Aydın, a.g.m.
131
yanında
kurum
politika
ve
süreçlerinin
de
kurumsal
başarı
için önemini
vurgulamaktadır.262
4.4.3.2. Belge Yönetimi ve Arşivcilik
Arşivcilik literatüründe güncel belgeler ve yarı güncel belgeler kayıt
yöneticisinin, güncel olmayan belgeler ise arşivcinin sorumluluğunda kabul
edilmektedir. Ancak bu ayrım görecelidir; özel kurum ve kuruluşlarda kayıt yöneticisi,
güncel ve yarı güncel belgelerin yanı sıra güncel olmayan belgelerden de sorumlu
olabileceği gibi kimi kurum ve kuruluşlarda da arşivciler yarı güncel belgelerin
sorumluluğunu üstlenebilmekte ve güncel belgelerle ilgili sorunlar üzerine çözüm
üretebilmektedirler.263
Bugün gelinen noktada belge ve arşiv yönetimi kavramları birbirinden ayrılmaz
iki unsur haline gelmiş; biri diğerinden bağımsız olarak da olabileceği gibi birinin var
olmaması durumunda eksikliği tüm sistem içinde hissedilir olmuştur.264
Aslında arşivcilik de belge yöneticiliği de aynı konuyla yani belgeyle
ilgilenmektedir. Her iki disiplini de birbirinden kesin hatlarla ayırmak oldukça zordur.
Özellikle işletmelerde belge yöneticilerinin genellikle
arşiv faaliyetlerini de
yürüttükleri, öyle olmasa bile belgenin arşivlik malzeme veya arşiv malzemesi
olabileceği konusunda teknik bilgi ve donanım sahibi olmaları gerekliliğinden yola
çıkacak olursak, belge yöneticilerinin aynı zamanda arşivcilik formasyonuna sahip
olmaları gerektiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bu noktada arşivcilerle belge yöneticileri arasında bir ayrım yapmak gerekirse;
arşivciler belgenin her aşamasıyla organik olarak ilgilidirler. Belgelerin yaşam döngüsü
süreci içerisinde arşiv malzemesi veya arşivlik malzeme olup olmadıkları veya bu
tanımlamaların döngünün hangi sürecinde yapılması gerektiği konuları doğrudan
262 Hamza Kandur, Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli, DAGM Yay, İstanbul, 2005, s.7.
263 A. Oğuz İcimsoy, “Kamu Sektöründe Evrak Yönetiminin Önemi ve Gerekliliği”, I. Milli Arşiv Şurası –20-21 Nisan 1998,
Ankara: DAGM, 1998, s.496.
264 İcimsoy, a.g.e., s.519-520.
132
arşivcileri ilgilendirmektedir. Kayıt veya belge yöneticileri ise belgelerin sadece aktif
dönemleriyle ilgilenmektedirler.
Gerçekten de arşivciler, belge ve arşiv yönetimini sistematik olarak
gerçekleştirebilmek için arşivlik malzemeyi ve arşiv malzemesini belli dönemler
içerisinde ele almaktadırlar. Çünkü bu dönemlerde birbiri ile ilişki içinde ve birbirinin
devamı niteliğinde işlevler yerine getirilmektedir265.
Bu açıklamalar ışığında arşivci ile belge yöneticisinin birbirinden ayrılmasının
olanaksız göründüğünü söyleyebiliriz. Gerek arşivciler ve kütüphaneciler, gerekse belge
ve kayıt yöneticileri, enformasyon profesyoneli kavramının çatısı altında bir araya
gelerek ortak sorunların çözümü için güç birliği yapmalı, çok hızlı gelişen jenerik
teknolojilere mesleğin adaptasyonunu sağlayacak çözümler üretmelidirler.
4.4.4. Enformasyon Yönetimi
Bilgi ve Enformasyon Ayrımı
Bilgi, Latince informatio kökünden gelen ve batı dillerine de bu doğrultuda
information olarak intikal eden ancak bizim lügatimize bilgi, bildirme, haber şeklinde
geçen bir sözcüktür. İngiliz dilinde bilginin tam karşılığı olarak cognition ve
konowledge kelimeleri kullanılıyor. Cognition, yaygın kullanımı olmamakla birlikte
daha ziyade idrak ve kavrama anlamında kullanılırken, knowledge; bilgi, malumat,
vukuf anlamında kullanılmaktadır.266 Alkan da bu konudaki karışıklığa dikkat çektikten
sonra, aynı karışıklığın bilgi yönetimine de yansıdığını, hem knowledge management
hem de information management söylemlerinin karşılığının bilgi yönetimi olarak ifade
edildiğini söylemektedir. knowledge management karşılığı olarak bilgi yönetimi,
information management karşılığı olarak da enformasyon yönetimi kavramlarının
kullanılmasının daha uygun olacağını ifade etmektedir.267
265 Kandur, Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli, s.20.
266 Online English Turkish German Dictionary, http://www.seslisozluk.com/?word=, (6 Temmuz 2006)
267 Alkan, a.g.m.
133
Bilgi, amaç ve ihtiyaç durumunda kullanılabilecek durağan veya potansiyel bir
bütün; enformasyon anlamında kullanıldığında da bilgilendirme amacı taşıyan haber
ayrıca, enformasyon teknolojisi aracılığı ile üretilen veri için de kullanılır. Enformasyon
yönetiminin bilgi kaynakları; bilgi yönetiminin ise insan ile ilgili olduğu kolayca
söylenebilir.268
Soyut ve jenerik yapısı nazara alındığında, bilginin yönetilemeyeceği ortadadır.
Bilgi son derece özneldir. Üstelik yaşamın tüm süreçlerini bilgi yönetmektedir.
Knowledge Management veya Information Management kavramları bir kavram
sorgulaması yapılmaksızın bire bir tercüme anlayışıyla dilimize bilgi yönetimi ve
enformasyon yönetimi adlarıyla kabul edilmişlerdir. İngilizce’deki to manage fiili idare
etmek, yönetmek olarak dilimize çevrilse de fiilin diğer anlamları; kontrol altına almak,
başarmak, becermek, üstesinden gelmek şeklindedir.269 Tezimizin konusuyla ilgisi
bulunmamakla birlikte konuya linguistik açıdan bakılacak olursa, bilgiyi yönetmek
değil belki onunla başa çıkmak, üstesinden gelmek veya bu yolda uğraşı vermek
biçiminde algılamak daha doğru olur. Zaten bilgi yönetimi kavramının ilk
savunucularından olan Prusak’a bu terimi geri almak istediği anımsatıldığında bunu
doğrulamış, gerçekte bilgi yönetiminin olmadığını, yapılanın bilgiyle çalışmak
olduğunu, bilginin tıpkı aşk, onur, yurtseverlik ya da Tanrı sevgisi gibi, yönetilebilir bir
şey olmadığını, ama bu terimin tuttuğunu belirtmiştir.270
Kolayca anlaşılabileceği gibi, insanların beyinlerinde depolanan veya saklanan
bilginin nasıl yönetileceği konusunda çok fazla bilgi sahibi değiliz. Belgeler üzerinde
kayıtlı bilginin yönetimi konusu ise yüzyıllardır üzerinde araştırma yapılan bir alandır.
Bilgi kaynakları yönetimi, bilgi teknolojisi yönetimi, veri yönetimi, dokümantasyon,
belge yönetimi, yönetim bilgi sistemi gibi terimler zaman zaman bilgi yönetimi
terimiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Tonta Buckland’a atfen; geçen yüzyılın
başlarında Avrupa’daki dokümantasyon hareketinin öncülerinden olan ve Evrensel Onlu
268 Müjgan Şan, Kalkınma Planlamasında Bilgi Yönetimi ve DPT İçin Kurumsal Bilgi Politikası Modeli, Ankara: DPT Yayınları,
2005, s.55.
269 Çankaya ve diğ., a.g.e., s.557.
270 Tonta, a.g.m.
134
Sınıflama sistemini geliştiren Belçikalı Paul Otlet’in, günümüzde kullanılan belge
yönetimi terimi yerine idari dokümantasyon terimini kullandığını ve yönetim bilgi
sistemlerini de idari dokümantasyonun bir parçası olarak gördüğünü söylemektedir.271
Yine Tonta; Wilson’ın bilgi yönetiminin öğelerini sıralarken, bu disiplinin
kökeninin geleneksel olarak belgelerin sağlanması, düzenlenmesi, yaşatılması ve
kullanımıyla uğraşan arşiv ve belge yönetimi, kütüphanecilik ve bilgi bilime
dayandığını vurgulamaktadır. Bilgi yönetiminin şekillenmesinde güçlü etkisi olan bir
diğer bileşen ise bilgi teknolojisidir. Bilgi teknolojisinin bilgi yönetiminde kullanımı
giderek artmaktadır. Bilgisayara dayalı sistemlerin maliyetleri, dikkatleri bilgi sistemleri
ve hizmetleri geliştirmede bilginin değerine ve maliyet-yarar ilişkisine çekmiştir.
Wilson bilgi yönetimiyle ilgili tüm yaklaşımların bilgi sistem ve hizmetlerinden
yararlananların bilgi ihtiyaçlarına dayanması gereğini vurgular.272
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı gibi, enformasyon yönetimi, üzerinde
kayıtlı bilgi taşıyan nesnelerin yönetimiyle ilgilidir ve uygulama alanları son derecede
kapsamlıdır. Enformasyon yönetimi kavramı, hangi ortamda paketlenmiş olursa olsun
(metin, veri arşivleri, resim, ses, canlandırma, web sayfası, vb.) nesne olarak bilginin
seçimi, sağlanması, düzenlenmesi, kullanımı, korunması, ayıklanması, imhası, kısacası
yönetimini kapsamaktadır. Bazen, üzerinde bilgi kayıtlı olmasa bile nesnelerin ya da en
geniş anlamıyla belgelerin kendisi de kullanıcıları ilgilendirebilmektedir. İnternet
ortamındaki dinamik ve sınırları kolayca belirlenemeyen dijital belgelerin yönetimiyle,
büro ortamlarında yaratılan belgelerin (veriler, büro ya da arşiv belgeleri) yönetimi de
bilgi yönetiminin bir parçasıdır.
Harrod’s Librarians Glossary’de bilgi yönetimi; bir organizasyonda yer alan
özellikle yalnızca bireylerce bilinen enformasyon (örtük bilgi), var olan genel
depolanmış enformasyon ve verinin (açık bilgi) elektronik depolama ve erişime dayalı
toplanması, organizasyonu, depolanması ve kullanılması işlemidir.273
271 Tonta, a.g.m.
272 Tonta, a.g.m.
273 Raymond John Prytherch, Harrod’s Librarians Glasory and Reference Book, 9th ed., Hants, Gower, 2000, s.370.
135
Bilgi yönetimi ve enformasyon yönetimi ayrımı aslında bilgi yönetiminin
felsefesine ışık tutar. Bilgi yönetimi insanların beyinlerinde gizli bilgi, beceri, deneyim,
ustalık, püf noktası gibi kavramların açığa çıkarılması, kodlanması ve yönetim
süreçlerine aktarılması için geliştirilen çağdaş bir işletme mantığıdır. Örtük bilginin
açığa çıkarılıp kodlanması, artık onun çeşitli iş süreçlerine uygulanması aşamasına
gelindiğini gösterir. İşte tam burada enformasyon yönetimi devreye girer. Zira
kodlanmış bilgi, kullanıma hazır enformasyon demektir. Yani bir bakıma enformasyon
yönetimi bilgi yönetiminin ikinci aşamasıdır.
Şan, Bukowitz ve Williams’a atfen, enformasyon yönetimini, genellikle
elektronik ve kâğıda dayalı bilginin, bilgi yönetiminin ise, hem bilgi hem de
enformasyonun iletimi ve kullanımının daha geniş bir bakış açısından ele alındığı
yönetim sistemi olarak belirtir. Enformasyon yönetimi, bilgi yönetiminin alt çalışma
alanıdır. Johannson ise her ikisinin de benzerlikleri ve farklılıkları olan iki ayrı yönetim
disiplini olduğunu ancak, uygulamada sıklıkla bütünleştiklerini belirtir. Maier da veri
odaklı bilgi işlemenin tarihsel gelişimine bakarak, enformasyon yönetiminin
enformasyon kaynakları; bilgi yönetiminin ise, bilgi ve örgütsel hafıza odaklı
teknolojilere dayandığını vurgular.274
Zaim de temelde bu iki yönetim sisteminin benzeştiğini, bu benzerliğin
sebebinin enformasyon ve bilgi kavramlarının birbirine yakın kavramlar olmasının yanı
sıra enformasyon yönetimi ile bilgi yönetiminde kullanılan tekniklerin, yöntemlerin ve
yaklaşımların birbirine benzemesinden kaynaklandığını ifade etmektedir.275 Bilgi
yönetimi ile enformasyon yönetimi arasındaki temel fark; bilgi yönetimi doğrudan
bilginin kaynağı olan insana odaklanırken, enformasyon yönetiminin kayıtlı bilgi
anlamındaki enformasyona odaklanmasıdır.276 Çeşitli bilgi ve enformasyon yönetimi
algılamaları aşağıdaki tabloda (Tablo 4.1.) verilmiştir.277
274 Şan, a.g.e. s.55.
275 Zaim, a.g.e., s. 89.
276 Zaim, a.g.e., s. 90.
277 Şan, a.g.e. s.54.
136
Bilgi (information) yönetimi
Bilgi (knowledge) yönetimi
“Örgütün görevini daha etkin olarak yerine getirmek
için iç veya dış kaynaklardan elde edilen çeşitli
formatlardaki bilginin daha etkili (effective) üretimi,
koordinasyonu,
depolanması,
erişilmesi
ve
dağıtımınına katkıda bu-lunan çeşitli faaliyetler için
kullanılan muğlak bir terimdir” (Harrod’s 2000:372).
Bir örgütte tutulan bilgi (information) ve verinin [özellikle
zımni ve belirtik bilginin (knowledge)] toplama,
düzenleme, depolama ve çıkarma (exploiting) sürecidir
(Harrod’s 2000:424).
“Temel varlıklar olarak bilgi (information) (veri,
metin, resim, vd.) ve bilgi (information) kaynaklarını
dikkate alan iş veya ofis yönetiminin herhangi bir
formunu tanımlayan genel bir terimdir” (Gunton
1993:148).
“Bir örgütte, öğrenim süreçleri ve yönetim bilgi sistemleri
ile birlikte bilginin sağlanması, paylaşımı ve kullanımıdır”
(University of Warwick 1999).
“Bilgiyi el ile işleme/idare etme (manipulating)
tekniğidir ki, bilginin sağlanması, depolanması,
erişilmesi ve uygulamaları ile ilgili tüm işlevleri
içeren bir terimdir” (Concise 1993:168).
“Değer yaratmak üzere bilgiyi bulma, anlama ve kullanmak
için sistematik yaklaşımlar uygulamasıdır” (O’Dell 1996:
aktaran Beckman 1999:1-6).
“Süreç olarak bilgi (information) yönetimi, tanımlama
ve gelişme hakkında ekolojik vurgularla örtüşen hem
ölçüle-bilirliği hem de ilerlemeyi vurgular”
(Davenport 1997:134).
“En iyi kararı alabilmek için doğru kişiye doğru bilgiyi
doğru zamanda sağlamaktır” (Petrash 1996, aktaran
Beckman 1999:1-6)
“Hevesliliği ve yeniliği (innovation) artırmak için
ortak aklın harekete geçirilmesidir” (Wheeler 2001:7).
“Örgütün
entelektüel
varlıklarının
dönüştürülmesidir” (Agresti 2000:173).
“Bilgi (knowledge) üretimi, depolaması ve paylaşım
sürecini yöneten tüm görevlerdir” (Kucza 2001:16).
“Bir örgütün entelektüel ve bilgiye dayalı varlıklarından
değer yaratma sürecidir.”
uygulamaya
Tablo 4.1. Bilgi Yönetimi Tanımları
Özellikler
Bilgi (Information) Yönetimi
bilgi (information) ürünleri ve
kaynakları
Bilgi (Knowledge) Yönetimi
Nesne kapsamı
belirtik (explicit)
zımni (tacit)
Yönetim odağı
bilgi (information) alt yapısı
insan
Temel süreçler
depolama, giriş
paylaşım
Örgütsel amaç
işlev
başarı
sınırlı, uygulayımsal (practical)
karmaşık, sorunlu
Bilginin (information)
değerlenebilmesi için el/makine ile
işlenmesi gerekliliği;
Kütüphanecinin imaji
Bilgi/deneyim paylaşım kültürü;
Teknolojinin bilgi (knowledge)
yönetimine yeni yaklaşımlar sağlaması;
Örgütsel eşgüdüm
İlgi nesnesi
Uygulama
Mümkün kılıcılar
biliyor olan insan
Tablo 4.2. Enformasyon ve Bilgi Yönetimi Arasındaki Farklılıklar
278
Sanayi toplumlarının enformasyon toplumuna dönüşümü, üretim biçimlerini
değiştirmeleriyle ilgilidir. Sanayi devriminin doğurduğu modern sanayi kapitalizmi,
fordist üretim formunu değiştirmektedir. Sanayi Devrimi’nin yol açtığı toplumsal
278 Şan, a.g.e. s.56.
137
dönüşümün teknoloji tabanını nasıl buhar teknolojisi oluşturmuşsa, bugünkü toplumsal
dönüşümün teknoloji tabanını da çağımızın enformasyon teknolojisi oluşturmaktadır.
Enformasyon
teknolojisi,
enformasyonun
belli
amaçlar
çerçevesinde,
iletilmesini, işlenmesini, saklanmasını, bu işlevleri yerine getirecek yöntem, aygıt ve
sistemlerin gerekli yazılımlarıyla birlikte geliştirilmesinin bilgi ve deneyimini ifade
eder. Bugün enformasyon teknolojisi, denetimde, zaman, mekân ve coğrafi uzaklık
faktörlerinin getirdiği sınırlamaları da ortadan kaldırmayı; ses, görüntü, hareketli
görüntü, veri biçimindeki enformasyon aktarımlarını tek ve esnek bir şebeke içinde
tümleştirmeyi mümkün kılacak bir boyut kazanmıştır.279
Enformasyon yönetimi, belgeler üzerine kayıtlı bilginin yönetimiyle sınırlıdır.
Bir kuruluşu daha verimli işlevlere yönelten, hangi formatta olursa olsun iç veya dış
kaynaklardan elde edilen enformasyonun etkin üretimi, eşgüdümü, depolanması,
erişilmesi ve yayımına olanak sağlayan çeşitli etkinliklerin yönetimi280 şeklinde
tanımlanan enformasyon yönetimi, bilgi yönetiminin kapsamı içine giren bir süreçtir.
Wilson enformasyon yönetiminin öğelerini sıralarken, bu disiplinin kökeninin
geleneksel olarak belgelerin sağlanması, düzenlenmesi, yaşatılması ve kullanımıyla
uğraşan arşiv ve belge yönetimi, kütüphanecilik ve bilgi bilime dayandığını
vurgulamaktadır.281
Sağsan, tıpkı kütüphanecilik, arşivcilik ve belge yönetimi gibi enformasyon
yönetiminin kökeninin de bilgi bilimine dayandığını öne sürmekte ve aşağıdaki
tanımları vermektedir:
Enformasyon yönetimi; enformasyon ve verinin depolanması, kullanıcılara
transferi ve erişimi için uygulama alanını örgüt merkezli gerçekleştiren sistematik ve
daha ziyade teknoloji bilgisi gerektiren bir çalışma alanıdır. Enformasyon yönetimi,
279 Aykut Göker, “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım Denemesi”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287, (Temmuz 2006)
280 Prytherch, a.g.e., s.372
281 Tonta, a.g.m.
138
çalışma alanının sadece bir boyutunu bilgi bilimine dayandırmıştır. Bu da sadece örgüt
içerisindeki bilgi sürecinin (derlenmesi, düzenlenmesi ve hizmete sunulması)
gerçekleştirilmesi şeklinde özetlenebilir. Oysa bilgi yönetimi, örgütlerde bilginin bütün
süreç ve yaklaşımlarıyla ilgili disiplinler arası bir işletme modelidir. 282
Bilgi yönetimi tanımı kişiden kişiye ya da disiplinden disipline önemli
değişiklikler göstermektedir. Bunun temel nedeni, bilgi yönetimi konusunda uzmanlık
iddiasında olan meslek grubu yani paydaş sayısının fazla olmasıdır. Bilgi yönetimi
disiplinleri insanların karşılaştıkları bilgiye erişim ve bilgi yönetimiyle ilgili sorunlarını
çözmek için uğraşmaktadır. Farklı meslek grupları uzmanlık alanlarına dayanarak bilgi
yönetimiyle ilgili farklı sorunlara çözüm getirmeye çalışmakta ve bu yaklaşımları da
bilgi yönetimi tanımlarına yansımaktadır.
Tonta’ya göre; yapılan tanımlarda farklı meslek gruplarının bilgi yönetiminin
değişik yönlerini vurguladıkları gözlense de, tanımlarda çoğunlukla kodlanmış ve
belgeler üzerine aktarılmış bilgilerin yönetimi üzerinde odaklanıldığını görmek
sevindiricidir. Bu yaklaşım, aslında geleneksel açıdan belge geleneğine dayalı olarak
bilgi yönetimine yaklaşan kütüphanecilik, arşivcilik, belge yönetimi, dokümantasyon
vb. gibi disiplinlerin elini kuvvetlendirmektedir. Çünkü söz konusu disiplinler toplumun
karşı karşıya kaldığı bilgi yönetimiyle ilgili sorunları, bilgi gereksinimlerinin
saptanması, bu gereksinimi gideren bilgilerin sağlanması, yeni bilgi sistemlerinin
tasarlanması, kurulması, yaşatılması ve yönetimini de içeren geniş bir yelpazede yer
alan işlevleri gerçekleştirerek çözüm getirmeye çalışmaktadır. Son yıllarda ilgili
bölümlerin ders programlarının gözden geçirilmesi ve diğer disiplinlerde bilgi
yönetiminin daha fazla ağırlık verilen yönlerinin bilgi ve belge yönetimi programlarında
da vurgulanmaya başlanması son derece olumlu bir gelişmedir. Bilgi ve belge yönetimi
bölümlerine düşen görev, bilgi yönetimi kavramının içinin doldurulması yönünde çaba
göstermektir. Bilgi yönetimi konusunda farklı uzmanlık alanlarında çalışan öğretim
282 Sağsan, a.g.m.
139
üyesi ve araştırmacılarla sıkı bir işbirliği gerçekleştirilmeli ve bu kişilerden eğitim ve
araştırmada hızla yararlanma yoluna gidilmelidir. 283
4.4.4.1. Enformasyon Yönetim Sistemleri
Yalvaç sistemin tanımını Churchman’e atfen; belli bir takım amaçları
gerçekleştirmek için işbirliği içinde çalışan ve birbirlerini etkileyen parçalar bütünü
olarak verilmiştir. Yalvaç, Çapar’a atfen; aralarında belirli ilişkiler bulunan, aynı
zamanda çevre ile de ilişkisi olan, bir veya daha fazla amaca, hedefe veya sonuca
ulaşmak üzere hareket eden fiziksel veya kavramsal birçok bileşenden oluşan bir
bütündür. Birleşik ve bütünleşik parçalardan oluşan herhangi bir olay, yapı, kavram
veya faaliyet bir sistem olarak ele alınabilir.284
Bilginin en üst seviyede kullanımı iş dünyasının yüksek kalite standartlarına
ulaşmasını sağlamaktadır. Gelişen iş dünyasında kurumlar ve işletmeler dışarıdan aldığı
ve kendi içinde ürettiği bilgileri gerektiği zaman kullanmak üzere depolamaktadır.
Bilgilerin değerlendirilip istenilen formata dönüştürülmesi ve stratejik kararlar alırken
kullanılması bilgi yönetim sistemleri ile mümkün olmaktadır.
Bilgi yönetimi sistemleri kurum ve işletmeler için önemi gittikçe artan bilginin
doğru bir şekilde hazırlanması, saklanması gerektiği zaman ise amacına uygun
derlenerek kullanılacağı yerde verimli bir şekilde değere dönüştürüldüğü bir sistemdir.
Bu sistem ile işletme veya kurum içindeki tüm iş süreçlerinde üretilen ve yenilenen
bilginin akışının doğru olarak yönetilmesi ve verimliliğin artırılması hedeflenmektedir.
Bilgi yönetim sistemi ile veritabanında bulunan kritik bilginin analizi yapılmakta
ve hangi ürün ve hizmetin en karlı durumda, işlerin nerede yoğunlaştığı, ithalat, ihracat,
üretim, stokla ilgili herhangi bir veriye veya sorguya gerçek zamanlı cevap
bulunabilmektedir. İşletme veya kurum için stratejik kararlar verirken pazarlamada,
283 Tonta, a.g.m.
284 Mesut Yalvaç, Kütüphane ve Bilgi Merkezinde Sistem Analizinin Önemi ve Uygulanabilirliği, İstanbul: Çantay Kitabevi, 2000,
s. 1-2.
140
envanterde, müşteri aktivitelerinde hızlı ve kolay ölçümler ve sorgulamalar
yapabilmektedirler.
“Örgütler öğrendiklerini, ürettiği bilgileri tekrar kullanmak ya da yeniden bilgi üretiminin
girdisi olarak kullanmak için saklarlar. Bilgi, arşivlerde ya da bilgisayarlarda dosyalanarak
saklanır. Bilgilerin depolanabilmesi için de depolama araçlarına gereksinim vardır. Bunların
başında Bilgi Teknolojileri (bilgisayar, tarayıcı, kurum içi ağ vs.) gelir. Depolama yapabilmek
için çalışanların hangi bilgileri depolayacaklarının bilgisine sahip olmaları gerekir. Bütün bunlar
Bilgi Yönetimini yeterli derecede kullanma becerisini gerektirmektedir.”
285
Bilgisayar teknolojileri de kaydettiği hızlı gelişmeyle hem işletmelerin bilgi
depolama işlerini kolaylaştırmış, hem de işletmeleri adeta buna teşvik etmiştir. Gerek
hard disk kapasiteleri ve gerekse hızlarıyla bilgi depolama, saklama ve paylaşımını son
derece basitleştirmiştir.
“Bilgisayarlar hesaplama özelliklerinin yanında bilgi depolayan yetenekleriyle de örgütlerde
önem kazanmışlardır. Son yıllarda gelişen teknoloji sayesinde, bilgisayarların disk üniteleri
(HDD) daha yüksek kapasiteli hale gelmiş olup, çok miktarda işletme bilgisi adeta bir bilgi
bankası şeklinde ünitelere yerleştirilebilmektedir.”
286
İnternet teknolojilerinin kurumların hizmetlerini sağlamada kullanılmaya
başlamasıyla birlikte kurumların işleyiş verimliliği de büyük ölçüde artmıştır. Kurumlar
bu ürünlere yaptıkları yatırımlarla, iş süreçlerini kontrol altında tutan, oto kontrolü
sağlayan, yöneticilerin karar verme süreçlerini kolaylaştıran ve bilgiye erişmeyi
hızlandıran sistemlere sahip olmuşlardır. Bunun sonucu olarak; kurum iş süreçlerinin
hızlandığı, veri tekrarlarının engellendiği ve karmaşık yapıdan teknolojik yapıya
geçilmeye başlanıldığı ayrıca iş gücü maliyetlerinden, kırtasiye giderleri tasarrufuna,
telekomünikasyon
masraflarının
azaltılmasından
bilgiye
erişim
maliyetinin
indirilmesine kadar birçok noktada kazançlar görülmektedir.
“Her YBS’nde günlük işlemlere ilişkin birçok bilgi işlenir. Daha gelişmiş uygulamalar için
yaşamsal önem taşıyan bilgi yığınağına girdi sağlanır. Böylelikle yönetici için yetersiz olan
285 İkram Çınar, Eğitim Yöneticilerinin Bilgi Yönetimindeki Yeterlilikleri, HÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2002, s.
39.
286 Ataç Soysal, Bilgisayar Destekli Yönetim Sistemleri, İstanbul: MESS Yayınları, 1989, s. 9.
141
bilgiler ya da veriler, daha düzenli ve yararlanılabilir biçimde saklanmış olur. Bilgisayarlar
verileri bilgiye dönüştürebilmektedirler.”
287
Sistem Analizi
Herhangi bir sistemde var olan problemleri çözmeye yönelik yapılan
çalışmalarda öncelikle sistemin iyi tanınması bütünsellik içeren bir bakış açısıyla olayın
ya da problemin değerlendirilmesi gerekir. Bilgi belge yönetimi ve aynı zamanda bilgi
üretim hizmeti sunan bilgi merkezlerinde hizmetlerin en üst seviyede kaliteli ve verimli
sunulabilmesi için sistemin nasıl çalıştığının iyi bilinmesi gerekir. Bunun için öncelikle
kurum içinde sistem analizi yapılmalıdır.
Sistem analizi, sistemin amaçlarını daha etkin olarak gerçekleştirmek için sorun
çözme ya da karar vermede kullanılan, bilimsel yöntemle yakından ilişkili bir yöntem
ya da tekniktir. Bu analiz, sorunu fark etmeyi; sorunla ilgili değişkenliği belirlemeyi;
çeşitli etmenlerin analiz ve sentezini yapmayı; en uygun çözümü seçmeyi; çözüm için
uygulanacak eylem programını belirlemeyi ve uygulamayı; uygulama sonucu, sonuçları
ve sistemin başarı durumunu değerlendirmeyi kapsar.288
Organizasyonların gelişmelerini başarı ile sürdürebilmeleri bilgi sistemlerini
etkin olarak kurup işler halde tutmalarıyla doğrudan ilgilidir. Hatta Özçınar ve
Karadal’a göre Tsoukas, organizasyonların dağıtımı yapılmış bilgi sistemlerinden başka
bir şey olmadığını ileri sürmektedir.289 Böyle bir bilgi sistemi; bilgi ve iletişim
teknolojileri alt yapısı ile kullanıcı ve destek personel de dediğimiz teknik elemanlardan
yani insan alt yapısından meydana gelir. Bilgi sistemini bu boyutlarıyla yerli yerine
oturtulup etkin olarak işler hale getirilmek, tıpkı bir mimar ve mühendisin birlikte
287 Soysal, a.g.e., s.26-28.
288 A.Şenol Armağan, “Bir Kütüphane Ve Bilgi Merkezi İçin Sistem Analizi Hangi Yönetim Düzeyi İçin Hangi Önem Ve Yararları
Taşır?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=466, (28 Haziran 2006)
289 Faruk Özçınar, Himmet Karadal, “Örgüt İçi Bilgi Paylaşımı: Bir Örnek Olay Çalışması”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=220, (28 Temmuz 2006)
142
çalışarak bir binayı tasarlayıp gerçekleştirdikleri gibi bir tasarım ve gerçekleştirim
gerektirmektedir.290
Bilgi (Enformasyon) Yönetim Sistemi Türleri
Bilgi sistemleri; organizasyonlarda bilgi toplama, işleme ve dağıtma işlemlerini
yerine getiren insan kaynakları, bilgisayarlar ve yöntemler dizisidir. Bilgi sistemi,
bilgisayarlar ve iletişim araçları (bilişim teknolojileri) yardımıyla, yöneticilerin iç ve dış
çevrelerindeki olaylardan, fırsatlardan ve
beklenmedik durumlardan haberdar
olmalarında büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bilgi sistemlerinde, gereksinim duyulan
bilginin sağlanması girdi, işlem ve çıktı olmak üzere üç temel aşamada gerçekleşir.291
Girdi, verinin sağlanması; işlem, toplanan verinin anlaşılır bir duruma getirilmesi için
geçen süreç; çıktı ise, işlem sürecinde elde edilen bilginin gereksinim duyan kişilere
çeşitli formlarda dağıtılmasıdır. Bunun yanında, bilgi sistemi, sistemin tekrar
çalışabilmesini sağlamak, kullanıcılardan gelen istek ve
yeni gereksinimleri
değerlendirmek için bir geribildirim özelliğine de sahiptir.
Bilgi sistemleri, hem çeşitli kademelerdeki yöneticiler hem de çalışanlar için
gereklidir. Bu nedenle yönetim ve yöneticilere sağladığı olanaklar, organizasyonun iç
ve dış çevresi, hizmet politikası, bilgi gereksinimleri gibi değişkenlere göre
şekillenmektedir. Bilgi sistemleri yöneticilerin, organizasyon çevresindeki benzer
organizasyonlar, müşteriler ve devlet kurumları ile ilişki kurmasında yardımcı olur.292
Bilgi sistemlerini, kademeli olarak veri işleme sistemleri, yönetim bilgi
sistemleri ve karar destek sistemleri diye üç gruba ayırmak mümkündür.
i- Veri İşleme Sistemleri
Veri işleme sistemleri, organizasyonlardaki günlük işlemler sırasında meydana
gelen verilerin ve elde edilen kayıtların toplanması, işlenmesi ve çeşitli kademelerdeki
290 Ziya Aktaş, “Doç. Dr. Tekman’ın “Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu” Konulu Bildirisinin Yorumu” Bilgi Toplumuna
Geçiş Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve Tartışmalar der: İlhan Tekeli ve diğ, Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi
yayını, 2002, s, 281.
291 Hadi Gökçen, Yönetim Bilgi sistemleri: Analiz ve tasarım perspektifi, Ankara: Epi Yayıncılık, 2002, s, 36-38.
292 Hakan Anameriç, “Bilgi Merkezlerinin Yönetiminde Bilgi Sistemlerinin Rolü”, Bilgi Dünyası, 2005, 6(1): 15-35.
143
yöneticilerin kullanımına hazır duruma getirilmesi için geliştirilmiştir. İlk oluşturulan
bilgi sistemi olan Veri işleme sistemleri; bir alındı kaydı ve bu kaydın makbuzunun
oluşturulmasıdır.293
Bu
sistemde,
geçmiş
ve
yakın
gelecekteki
verilerin
değerlendirilmesi ile günlük işlerde etkinlik sağlanmaya çalışılmıştır. Organizasyonla
ilgili maaş, sigorta, vergi, çek, tahsilat ve stok işlemleri ile ilgili kayıtları içeren veri
işleme sistemlerinin temel amacı, daha önce elle yapılan, uzun zaman ve emek
gerektiren iş ve hesaplamaların otomatik olarak makineler yardımıyla daha kısa sürede,
doğru ve en az maliyetle yapılmasını sağlamaktır. Veri işleme sistemlerinin başlıca
kullanıcıları; büro elemanları ve şef düzeyindeki yöneticilerdir.294 Veri işleme
sistemleri, bir organizasyonda kuralları belirli, yapısal olarak izlenebilir, tanımlanabilir,
kabul görmüş, modellenebilir süreçlerin çalıştırılmasında ve rutin büro işlemlerinin
makineleştirilmesinde kullanılır.295
Veri
işleme
süreci
temel
olarak
günlük
faaliyetlerin,
raporların
ve
sorgulamaların işlenmesi şeklinde üç ana bölümden oluşmaktadır. Günlük faaliyetlerin
işlenmesinde, siparişler, alındılar, ödemeler, makbuzlar, faturalar, sipariş kayıtları,
materyal istek fişleri gibi işlemler sayılabilir. Rapor işleme, belirlenmiş aralıklara göre
hazırlanan satın alma, ödünç verme, personel faaliyetleri gibi işlemleri kapsar,
sorgulamalar ise; stok kontrol, tarama sonuçları gibi işlemlerdir. Veri işleme
sistemlerinde, önceden belirlenmiş bilgi, yine önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde
uygun standartlarda üretilir ve bilgi merkezlerinin ilgili birimlerine gönderilir. Örneğin;
daha önceden saptanan bir zaman aralığı içerisinde, ödünç verilmiş kaynaklara ilişkin
bilginin standart raporlar ve istatistiksel değerlendirmeler halinde, ödünç verme
bölümünden sorumlu yöneticiye ulaştırılması, bu tür bir veri işleme faaliyetidir. Veri
işleme sistemleri, organizasyonlarda verilerin daha hızlı işlenmesi ve iletilmesinin yanı
sıra hataların azaltılması, saklanan veri ve bilginin güvenliğinin sağlanması, terminaller
aracılığıyla veri ve bilgiye ulaşılması, doğruluk ve güvenilirlik oranının artırılması,
işlemlerin yapıldığı anda kayıtlara geçirilmesi ve analizlerin gerçekleştirilmesinde
293 Gökçen, a.g.e., s, 41.
294 Türksel Kaya Bensghir, Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim, Ankara: TODAİE Yayını, 1996, s.55-56.
295 Ercan Öztemel, “Bilgi Toplumunda Yönetim Bilişim Sistemlerinin Gelişimi”, Yeni Türkiye, 21. Yüzyıl Özel Sayısı II, 1998,
s.1175.
144
önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu bağlamda veri işleme sistemleri; işlemleri yürütme
ve kayıt tutma üzerinde yoğunlaşır, çıktıları belirli aralıklara göre belirlenmiştir,
organizasyonların eylemsel planlama kademesindeki çalışanlara ve yöneticilere bilgi
sağlarlar. Ancak sonucu bilinen rutin hesap işlemlerini yerine getirmesi ve farklı bilgi
gereksinimlerini karşılama yeteneğinin olmaması nedeniyle bu sistemlerin karar alma
sürecinde etkisi azdır.
ii- Yönetim Bilgi Sistemleri
Yönetim bilgi sistemi farklı yönetim kademelerindeki yöneticilere; gereksinim
duydukları bilgiyi sağlar. Bir örgütte yönetim ve karar alma işlemlerine destek olmak
amacıyla enformasyon sağlayan bütünleşik, insan makine etkileşimli bir sistem olarak,
istenen bilgiyi sağlamak için bilgisayar yazılım ve donanımı, yöntemleri, analiz,
planlama, denetleme ve karar alma modellerini ve veri tabanını kullanır. Yönetim bilgi
sistemlerinin organizasyonlara uygulanması sadece 30-35 sene öncesine dayanmasına
ve teknolojik gelişmelerin devam etmesine karşın, organizasyonların beyni olma
görevini sürdürmektedir. Gelişen teknoloji, Yönetim bilgi sistemlerine destek
sağlamakta ve güncellemektedir. Daha çok endüstri ve işletme alanlarında
kullanılmakta olan yönetim bilgi sistemleri, bilginin en üst seviyede elde edilerek
işlenmesini, depolanmasını, gerekli yerlere iletilmesini ve bilgiden en üst düzeyde
yararlanılmasını sağlayan en önemli araçtır. Bilgisayar, yönetim ve muhasebe alanları
ile yakın ilişki içerisindedir. Bu özelliğiyle tümleşik bir yapıya sahiptir.
Günümüzde bilgisayarların her türlü organizasyonda etkin olarak kullanılması
nedeniyle Yönetim bilgi sistemlerinin uygulama alanı genişlemiştir. Modern yönetim
bilgi sisteminin oluşmasında temel olarak üç alanda yaşanan gelişmelerin önemli
katkıları olmuştur. Bunların başında bilgisayar ve iletişim araçlarının, diğerleri ise,
muhasebe sistemi ve yönetim teorilerinin geliştirilmesidir. 1970’lerde küçük boyutlu,
büyük hacimli, hızlı bilgisayarların üretilmesi, yönetim bilgi sistemlerinin gelişmesini
hızlandırmıştır.
Bir yönetim bilgi sisteminin birincil görevi karar almak için gerekli formda
üretilmiş olan veriyi ya da bilgiyi sağlamaktır. Yönetim bilgi sistemleri, farklı türdeki
145
işlemlerin ayrıntılarını içeren raporlar oluşturarak, sözü edilen bilgiyi yönetim
kademelerine sunar. Raporların türleri ve hazırlanış süreleri çeşitli şekillerde
düzenlenebilir. Yönetim bilgi sistemi tarafından hazırlanan bilgi, özetlenmiş, tablolara
dönüştürülmüş veya daha kullanışlı bir formda üretilmiş ve bilgi merkezi yöneticileri
tarafından erişilebilir biçimde olmalıdır.
Yönetim bilgi sistemlerinin temelinde yatan enformasyon olgusu tüm yönleri ile
bilgi merkezlerinin çalışma alanlarını kapsamaktadır.296 Yönetim bilgi sistemini
meydana getiren unsurlar, bilgi merkezinin işlemlerini birbirine bağlayan harç gibidir.
Yönetim bilgi sistemleri, bilgi merkezi içi ve dışından çeşitli kaynaklar yardımıyla bilgi
toplamaktadır. Bunlar; bilgi merkezlerinin hizmet verdiği gerçek ve/veya potansiyel
kullanıcılar, personel arasındaki ilişkiler (ödünç verme, danışma, sorgulama vb.),
bunların dışında kalan kişi ve kurumlardır (diğer bilgi merkezleri, yayıncılar, aracı
firmalar, bürokratlar vb.).
Yönetim bilgi sistemlerinde, önceden düzenlenmiş ve belirlenmiş bilgi, sistemi
daha iyi yönetmek ve denetlemek amacıyla, yöneticilere standart raporlar aracılığıyla
iletilir. Örneğin; bilgi merkezinin geçen yıla ait ödünç verme istatistikleri ile içinde
bulunulan döneme ait ödünç verme istatistiklerini karşılaştırarak, performans
değerlendirmesi ve hedeflere ulaşmada kullanılacak doğru verilerin yorumlanarak
raporlar halinde yöneticilere iletilmesi işlemleri, yönetim bilgi sistemlerinin görevidir.
Bilgi merkezi çalışanlarının kişisel olarak hazırladıkları raporlar, bölümler ve
kişilerarası yapılan resmi ve gayri resmi görüşmeler, fatura ödemeleri, hesaplamalar,
notlar belirli bir standarda sahip olmayan ancak kullanılmakta olan bir bilgi sistemini
ifade
etmektedir.297
Bu
açıdan
bakıldığında
yönetim
bilgi
sistemleri,
bu
standartlaşmamış ve kurallar ile belirlenmemiş bilgi kaynaklarını, öncelikle standart
hale getirerek, tek bir veri tabanında veya birbiriyle ilişkili birden fazla veri tabanında
296 Sekine Karakaş, “Yönetim enformasyon sistemleri”, yay. haz.. H.S. Keseroğlu, “Kütüphane – Enformasyon - Arşiv Alanında
Yeni Teknolojiler ve Türkmarc” Sempozyumu bildirileri içinde (ss. 254-263). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul
şubesi. (1991).
297 Hakan Anameriç, Kütüphanelerde Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bir Model Önerisi., (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi),
Ankara.: Ankara Üniversitesi, 2003, s, 222.
146
toplar. Veri tabanları, tek başlarına hiçbir anlam ifade etmeyen verileri ilişkilendirerek
yorumlar, verileri türlerine ve boyutlarına göre sınıflandırır. Sınıflandırılan veriler,
ilerleyen zamanlarda karşılaşılan farklı durumlarda kullanılmak üzere depolanır ve son
olarak gereksinim duyulan anda yöneticilerin stratejik kararlarını alabilmesi için özet
olarak doğru bir biçimde iletilir. Yönetim bilgi sistemleri ile veri işleme sistemleri
arasındaki farklılıklar şu şekilde belirtilebilir; veri işleme sistemleri, organizasyonlarda
yalnızca bir işlevi desteklemesine karşın, yönetim bilgi sistemleri hemen tüm işlemlerle
ilgilidir ve bunlar arasındaki bilgi iletimini yerine getirir. Veri işleme sistemleri
eylemsel düzeydeki işlemleri, yönetim bilgi sistemleri ise tüm kademelerdeki işlemleri
desteklemektedir.
Yönetim bilgi sistemleri, yarı yapısal nitelikteki kararlara etkili destek verirken,
yapısal olmayan ve programlanamayan nitelikteki sorunların çözümünde alınacak
kararlara gereken desteği sağlamaz. Bu türlü sorunların çözümünde gerek veri işleme
sistemleri, gerekse yönetim bilgi sistemleri temeline dayalı olarak geliştirilen karar
destek sistemleri devreye girmektedir.298
iii- Karar Destek Sistemleri
Karar destek sistemi, herhangi bir süreçte, bir eylemin kesin olarak nasıl
yapılacağının bilinmediği durumlarda kişilerin karar almasını ve kendi muhakeme
yeteneklerini kullanmasını destekleyen ve yardımcı olan etkileşimli bir sistemdir.
Çoğunlukla üst kademe yöneticiler tarafından kullanılan karar destek sistemi, genellikle
yapılanmamış ya da yarı yapılanmış durumlarda yöneticilere destek sağlar. Örgütlerde
temeli yönetsel faaliyetlere dayanan üç farklı tür karar tipi vardır. Bunlar; yapılanmış,
yarı yapılandırılmış ve yapılanmamış kararlardır.
Yapılanmış kararlar; organizasyonun belirlenmiş olan planları, politikaları,
stratejileri, bütçeleri ve yöntemlerine uygun şekilde ve daha önceden karşılaşılan
durumlar sonucu elde edilen deneyimlerden oluşmaktadır. Yarı yapılanmış kararlar
karşılaşılan sorunun bazı yönlerine belirli bir karar süreci veya yöntemi uygulanabilen
298 Bensghir, a.g.e., s. 84.
147
türlerdir ve yöneticinin kendi inisiyatifini kullanması ve karar vermesi gerekmektedir.
Yapılanmamış kararlar ise, karar almaya etki eden birçok rastlantısal durum nedeniyle
belirli bir süreç ve yöntem uygulanarak çözümlenemeyen olgular için alınır.
Yapılanmamış kararlarda organizasyon genel olarak hazırlıksızdır, çünkü bu kararı
gerektirecek durumla karşılaşmamış veya bu durumla ilgili yeterli bilgiyi edinmemiştir.
Yapılanmamış kararlar, üst kademe yöneticiler tarafından stratejik planlama için
kullanılmaktadır.299
Karar destek sistemini diğerlerinden ayıran en önemli unsur, tamamıyla
yöneticilerin yetki alanları içinde olmasıdır. Karar destek sistemi, kurumsal ya da
yönetsel işler için kurulan bir bilgi sistemine uygulanan yaklaşımlardan biridir. Aslında
karar destek sistemi tipik olarak özel bir yönetsel işe veya özel bir probleme
uyarlanmıştır ve onun kullanımı bu problemin çözümü ve işin sonuçlandırılması ile
sınırlanmıştır. Bu sistemler, öncelikle orta ve üst kademe yöneticilere hitap etmektedir.
Karar destek sistemi, karar almada, insan makine etkileşiminde denetimin
insanın elinde olmasını sağlar. Yapılanmış, yarı-yapılanmış ve yapılanmamış
problemlere çözüm bularak karar vermeye yardımcı olan, soruna uygun matematiksel
veya istatistiksel modellerin kullanımını sağlayan, her düzeydeki organizasyon
yöneticisi için kapsamlı veri tabanı sağlar. Sistem karar alma ve kontrol işleminde
işlemlerin makineleşmesinden çok, bu işlemlerin etkili bir biçimde yürütülmesini
kolaylaştırır, geleceğe yönelik kararların alınmasına göre planlanması sayesinde
geçmişte yaşanan problemlerin çözümlerini yeni durumla karşılaştırarak çözüm yolları
üretir. Bunların dışında yeni durumlara açık ve esnek bir yapıya sahiptir.
Bilgi sistemlerinin, bilgi merkezlerinde kullanımına bakıldığında; ilk olarak veri
işleme sistemlerinin, özellikle muhasebe, maaş, sigorta vb. işlemlerin daha kısa sürede
ve daha güvenilir bir biçimde sürdürülmesi için kullanılmaya başladığı görülür. Daha
sonra, organizasyonun tüm kademelerindeki yöneticilere karar alma sürecinde bilgi
299 Bülent .A. Himmetoğlu, Karar Verme Yeteneğini Geliştirme, Ege Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi, İzmir: 1971,
s, 11.
148
desteği sağlayan yönetim bilgi sistemleri, daha sonra da karar destek sistemleri, karar
verme ve planlama amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Bu sistemler, gelişim süreci
içerisinde birbirlerinin eksiklerini de kapatmıştır.
Yönetim bilgi sistemleri, bilgi merkezlerinin daha etkili ve verimli bir biçimde
yönetilmesi, daha tutarlı kararlar verilmesi ve yöneticilerin zamanında ve doğru bilgiye
olan gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılmaktadır. Bilgi merkezlerinin etkili
ve verimli yönetilmesi için kendi iç ve dış çevresi ile ilgili yönetim bilgisinin elde
edilmesi, yorumlanarak kararlara dönüştürülmesi ve iyi kavranması gerekmektedir.
Yönetim bilgisi, tüm bilgi merkezi organizasyonunu kapsayan bir yapıya sahiptir ve
yönetim için vazgeçilmez bir kaynaktır.300 Bilgi merkezlerinde bilgi sistemleri
kullanılarak çeşitli enformasyon yönetimi uygulamaları yapılmaktadır. Tüm bu
uygulamaların insan-teknoloji-örgüt kültürü üçgeninde gerçekleştiğini bir kez daha
vurgulamakta fayda görüyoruz. Enformasyon yönetimiyle ilgili çeşitli yazılım ve
uygulamalar aşağıda tablo şeklinde sunulmuştur.301
•
Dosya yönetimi
•
Süreç yönetimi
•
E-posta kayıtları yönetimi
•
Telif hakkı yönetimi (yayıncılık)
•
Elektronik doküman yönetim sistemi
•
Veri arşivi yönetimi
•
Elektronik belge (record) yönetimi
•
Web yönetimi
•
Entellektüel varlık yönetimi
•
Yazılım yönetimi
•
Güvenlik yönetimi
•
Öğrenme yönetim sistemi
•
İletişim merkezi yönetimi
•
İnternet trafiği yönetimi
•
Alan adı yönetimi
•
İnternet yönetimi
•
Arama merkezi yönetimi
•
Konfigürasyon yönetimi
•
Arama motoru yönetimi
•
Metin bilgi (information) yönetimi
•
Arşiv yönetimi
•
Öğrenme yönetim sistemi
•
Belge (record) yönetimi
•
Program yönetimi
•
Bilgi (information) teknolojisi yönetimi
•
Proje yönetimi
•
Bilgi (information) kaynağı yönetimi
•
Sağlayıcı (supplier) ilişkileri yönetimi
•
Bilgisayar sistemleri yönetimi
•
Sayısal haklar yönetimi
•
Depolama yönetimi
•
Sistem yönetimi (yazılım ve kurulum)
•
Doküman yönetimi
•
Site yönetimi
4.3. Enformasyon Yönetimi Uygulamaları / Yazılımları
300 Anameriç, a.g.m., s.15-35.
301 Şan, a.g.e. s.60.
149
5. BİLGİ YÖNETİMİ
5.1. Bilgi Yönetiminin Tanımı ve İçeriği
Bilgi yönetiminden bahsedebilmek için önce bir varlık olarak bilgiyi nitelemek
gerekir. Bilginin çeşitli tanımlarını yukarıdaki bölümlerde verdik. Hangi tanım esas
alınırsa alınsın, karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır: bilgi bir nesne midir, yoksa bir
süreç mi? Bilgi, soyut ve jenerik yapısı gereği farklı pek çok kalıba girebilmekte ve her
kalıba göre de farklı algılamalar doğrultusunda çeşitli tanımlamalara tabi tutulmaktadır.
Bilginin nesne olarak ele alınması enformasyon yönetiminin uzmanlık alanıdır. Bu
alanda çalışanlar, özellikle açık bilginin bir belgeye yansımış haliyle ilgilenmektedirler.
Bilgi yönetimi ise daha kuşbakışı bir yaklaşımla bilgiyi bir bütün olarak ele almakta, her
tür ve davranışını gözlem altında tutmaktadır.
Bilginin yönetilmesi ya da geliştirilmesi için nesne ve süreçlerin yönetilmesi
gereklidir. Bilgi yönetimi açısından bilgi, sistematik olarak değerlendirilmesi,
beslenmesi, paylaşılması ve kullanılması gereken örgütsel bir varlıktır.
Bilgi yönetimi farklı bakış açılarına ve ulaşılmak istenen amaca göre değişik
biçimlerde
tanımlanabilir.
Barutçugil,
yönetilecek
bilginin,
yalnızca
işletme
faaliyetlerinin sonuçlarının ışığında tanımlanabilir ve değerlendirilebilir olduğunu
belirterek bilgi yönetimini; organizasyonel amaçların daha iyi bir şekilde elde
edilebilmesi için bireylere, takımlara ve bütün organizasyona bilginin kolektif ve
sistematik olarak yaratılması, paylaşılması ve uygulanması için olanak sağlayan yeni bir
disiplin olarak nitelemektedir”302
Von Krogh, Ichıjo, ve Nonaka bilgi yönetiminin tanımlarını çeşitli yazarların
kaleminden; Snowden’e atfen; “ister somut biçimlerde ifade edilen açık bilgi, ister
bireyler ya da toplulukların sahip olduğu saklı bilgi biçiminde olsun, entelektüel
varlıkların belirlenmesi, optimizasyonu ve aktif bir biçimde yönetilmesi” şeklinde,
Cortada ve Woods’a atfen; “duyarlılık düzeyinin ve yenilikçiliğinin arttırılması amacı
ile kolektif aklın geliştirilmesi” şeklinde, Neilson’a atfen; “bir işletmenin enformasyon
302 Barutçugil, a.g.e., 50.s.
150
varlıklarının belirlenmesi, yakalanması, erişilebilir durumda tutulması, paylaşılması ve
değerlendirilmesinde bütünleşik bir yaklaşım getiren disiplindir. Bu enformasyon
varlıkları arasında veri tabanları, belgeler, politikalar ve prosedürlerin yanı sıra
yakalanmamış, bireylerin zihninde kalmış saklı uzmanlıklar ve deneyimler de bulunur”
şeklinde, Buckman’a atfen; “organizasyonel performansın yükseltilmesi ve değer
yaratılması amacıyla bilginin üretilmesi, sürdürülmesi, kullanılması, paylaşılması,
yenilenmesine ilişkin süreçlerin uygulanması anlamına gelir” şeklinde, Barth’a atfen;
“verimlilik, yenilik ve daha hızlı, daha etkili kararlar aracılığı ile rekabet avantajı ve
müşteri sadakati kazanmak amacı ile entelektüel sermayenin ortaya çıkarılması ve
kullanılması uygulamasıdır” şeklinde vermektedirler.303
Aktan da Firestone’a dayanarak bilgi yönetimini; işletmenin bilgi tabanının
üretilmesi, muhafaza edilmesi, geliştirilmesi ve nakledilmesi için temel bilgi süreçlerine
(bilginin üretilmesi ve entegrasyonu) katılan diğer birimlerin, unsurların ve faaliyetlerin
yönetilmesini (çekip çevirme, yönlendirme, idare etme, kontrol etme, koordine etme,
planlama, organize etme) amaçlayan katılımcı birimler yoluyla beşeri sermayeye
dayanan birimler arasındaki süregelen, kesintisiz ve bir amaca sahip ilişkiler ağıdır
şeklinde tanımlamaktadır.304
Karataş bu tanımı; organizasyon verilerini ve kişisel birikimleri toplayıp, yararlı
bilgi haline getirerek, doğru zamanlarda, doğru kimselerin, istenilen her yerden
ulaşabilmesini sağlayıp, organizasyonun entelektüel mülkünü arttırmak, tekrarlanan
işlemlerin tamamının teknolojik araçlarla yapılmasını sağlamak ve bunun sonucunda
pozitif iş neticeleri elde etmek amacıyla yapılan bir dizi teknolojik ve kültürel işlemler
biçiminde yapmaktadır.305
Odabaş da Bhatt’a dayanarak Bilgi yönetiminin, herhangi bir organizasyonda
bilginin üretilmesi, onaylanması, yayımlanması, dağıtılması ve kullanımı işlemlerinin
aynı sistem üzerinde düzenli ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi şeklinde tarif
303 Von Krogh, Ichıjo, ve Nonaka, a.g.e., s.89-90.
304 C.Can Aktan, İ.Yaşar Vural,“Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.canaktan.org/yeni-trendler/bilgi-yonetimi/bilgi-yonnedir.htm, (2 Haziran 2006)
305 Melikşah Karakaş, “Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=133, (11 Şubat 2006)
151
etmektedir. Bilgi yönetimi içinde yer alan bu beş evre, kurumsal yeteneğin kurulması,
korunması ve yeniden oluşturulması bağlamında herhangi bir organizasyona öğrenmek,
öğrendiğini uyarlamak, yanlış bilgilerin unutulmasını sağlamak ve yeniden (sürekli)
eğitim hizmeti vermek için fırsat sağlamaktadır.306
Tüm
bilgi
yönetimi
tanımları
bazı
ortak
özellikleri
bünyelerinde
barındırmaktadır. Öncelikle, bilgi yönetimi bir süreçtir ve bu nedenle safhaları ve
parçaları vardır. Bu sürecin birden fazla yaklaşımı, farklı yapısı ve mimarisi vardır.
İkinci olarak, bilgi yönetimi belirli amaçlara ulaşmak için ortak aklın kullanılması
demektir. Ortak aklın kullanılması örgüt için arzu edilen hedeflere ulaşıldığında ya da
başka bir ifadeyle, arzu edilen eylemlerin ortaya çıkmasını sağladığında bir anlam ifade
edebilir. Bu nedenle, bilgi yönetimi ile ortaya çıkan eylemlerin ölçülebilen performans
ve sonuçlara sahip olması gerekir. Yine yukarıdaki tanımlardan ortak bir tema çıkarmak
gerekirse; yararlı bilginin yayılması ve paylaşılması gereği ile bilgi yönetiminin
rekabetçi üstünlük sağlaması gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Bilgi yönetimi, eğitim, öğrenim ve deneyimlerin kurumsal faaliyetlere yansıması
sonrasında oluşan bireysel ve kurumsal, kayıtlı ve kayıtlı olmayan her türlü bilgi
kaynağının belirlenmesi, tanımlanması, yönetilmesi ve paylaşılması işlemlerini
organizasyonun yapısına göre uyarlayan ve uygulayan bir disiplindir. Özetle bilgi
yönetimi, bilgi, iletişim ve insan kaynaklarının uyumlu ve düzenli bir biçimde aynı
ortam içerisinde yönetilmesidir. Bilgi yönetiminin amacı, kuruma artı değer
kazandırmaktır. Diğer bir ifadeyle bilgi yönetimi, kurumun değişen koşullara
uyabilmesi ve yeteneklerini artırabilmesine olanak sağlayacak biçimde bilgi kaynakları
ve potansiyelinden en üst düzeyde yararlanmasını sağlamaktadır. Bu bakımdan bilgi
yönetimi rekabetçiliği arttırmak için bilgiyi yaratma, bulma, elde etme ve harekete
geçirmeye yönelik stratejiler ve süreçler bütünü olarak tanımlanabilir.
306 Hüseyin Odabaş, “Bilgi Yönetimi Sistemi,” www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc,
(7 Haziran 2006)
152
Görüldüğü gibi bilgi yönetimi; işletmelerin, amaçları doğrultusunda değerlerini
artırmak, rakipleri ile olan farklılıklarını kapatmak, rekabete direnebilmek hatta
üstünlük ve avantaj sağlayabilmek için dışarıdan ya da içeriden her türlü bilgi kaynağını
kurumun faaliyetleri ile bütünleştirilerek toplanması, düzenlenmesi, çalışanların her
birine ulaştırılmasıdır. Nihai amaç; kişisel ve kurumsal verimliliğe katkı sağlanmasıdır.
Kurumsal bilgiler, kurumda çalışan kişilerin sahip olduğu bireysel bilgilerden
oluşabileceği gibi, kurumun hesap kayıtları, dosyaları, veritabanları, tanıtıcı broşürleri
gibi çeşitli kaynaklarından da oluşabilmektedir. İşletme içinde üretilen, kullanılan ve
saklı tutulan bilgiler dışında, düşünceler, deneyimler ve sezgiler gibi kayıtlı olmayan
bilgiler de kurumsal bilgiler kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak her kurumsal
bilgi, personelin tümüne dağıtılacak, dönüşümü olacak ve yeniden bilgi üretimine katkı
sağlayacak kadar değerli olmayabilir. Bu nedenle sistemin çalışmasına engel olmamak
için kurumsal özellik taşıyan her bilginin, bilgi yönetimi sistemi içindeki yerini iyi
değerlendirmek gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında bilgi yönetiminin, amacı ve
gereksinimleri doğrultusunda işletmenin verimliliğini artırmak için üretken bilginin
sağlanması,
kullanılması,
ilgili
birimlere
iletilmesi,
söz
konusu
birimlerden
geribildirimin alınması, geribildirim yoluyla alınan bilgilerin işletmenin bilgi havuzunda
toplanması ve yeniden kullanılmak üzere hazır tutulması evrelerinden oluşan bir döngü
olduğunu ifade edebiliriz. Bilgi sağlama sürecinde, işletme için gerekli olan bilginin
gereksizlerden ayrılması ve gerekli olan bilgilerin de önem derecesine göre söz konusu
döngüde yer alıp almayacağı konuları bilgi yönetimi kapsamında değerlendirilmektedir.
Her organizasyonun birtakım özgün nitelikleri vardır. Bilgi yönetim sistemini
kurmadan önce, sorunların ve hedeflerin çok iyi analiz edilmesi, kurumun vizyonu,
stratejisi, yapısı, kurumsal düzeni, birimleri, görev ve sorumlulukları, yatay ve düşey
ilişkileri, kültürü, değerleri, normları, çalışanları ile olan ilişkileri ve bilgi paylaşımına
bakışı, sistemi, yani personelin günlük işlerini yaparken uymak zorunda olduğu kurallar,
ilkeler ve araçların tepeden tırnağa gözden geçirilerek kuruma özgü bir bilgi yönetim
sisteminin kurgulanması, sistemden beklenen başarının sağlanabilmesi için önemlidir.
153
Bilgi yönetimi uygulamalarının spesifik amaçlarını; organizasyonun sahip
olduğu dokümanlar, haritalar, dosyalar, planlar gibi bilgi kaynaklarının görünür ve
erişilebilir olmasını sağlamak, bilgi paylaşımına ağırlık ve destek vererek veya teşvik
ederek bilgi yoğunluklu bir kültür ortamı oluşturmak, nihayet yalnızca sistemlerin değil
aynı zamanda insanların etkileşim ve işbirliği içinde olabilecekleri ortamları hazırlamak
ve bu bağlamda web iletişim ortamı oluşturarak bir bilgi paylaşım platformu kurmak
şeklinde
özetlemek
mümkündür.
Genel
anlamda
bilgi
yönetiminin
amacı;
organizasyonun sahip olduğu bilgi potansiyelinden azami ölçüde istifade etmektir. Bir
diğer ifade ile bilgi yönetiminin temel amaçlarından biri organizasyonun sahip olduğu
entelektüel sermayeyi en iyi şekilde değerlendirmek, bilgi varlıklarını en etkili biçimde
kullanarak bunlardan en yüksek verimi elde etmektir. İşletmeler açısından çalışma
saatlerini arttırmadan müşteriye daha fazla değer sunabilmek, çözümlere daha fazla
entelektüel sermaye katabilmek ve organizasyon içinde herkesin bilgiyi paylaşmaya
hevesli olduğu bir ortamı oluşturmak bilgi yönetiminin başlıca hedefleri arasındadır.
“Bilgi yönetiminin en son ve kesin amacı örgütsel bilginin, üretilmesi, depo edilmesi, tekrar
kullanılması diğer bir deyişle örgütsel bilginin geliştirmesiyle, entelektüel sermayeyi maksimize
ederek, kurumsal zekayı daha işler ve verimli hale getirmektir. Entelektüel sermaye ve bilgi
yönetimi arasında farklılıklar, benzerlikler ve birbirini tamamlayan unsurlar vardır. Bilgi
yönetimi kısa vadede operasyonel ve taktiksel işlerle entelektüel sermayeyi arttırmayı amaç
edinmiştir. Entelektüel sermaye ve entelektüel sermaye yönetimi ise stratejik perspektifte
işletmenin piyasa değerini arttırmayı amaçlar.”
307
Kurumsal bilginin çalışan bütün personele dengeli ve zamanında iletilmesini
sağlayan bilgi yönetimi, aynı zamanda personel, bütçe, bilgisayar ve iletişim
teknolojileri gibi çok farklı unsurları barındıran bir sistemi de ifade etmektedir. Bilgi
yönetimi sistemi, bilgi yönetimi disiplininin tasarımı, kurulması, uygulanması ve
yenilenmesi sırasında personel, bütçe, yasal düzenlemeler, bilgisayar ve iletişim
teknolojilerini oluşturan iletişim kanalları, web sayfaları, ağlar, veritabanları, zamankalite yönetimi, sürekli eğitim gibi çok çeşitli unsurların bir arada ve uyum içerisinde
kullanıldığı sistemi ifade etmektedir. Bu sistemde nitelik geliştiren ilkeler ve kurumsal
307 Mustafa Uç, “Entelektüel Sermaye Ve Unsurları”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (29 Haziran
2006)
154
kültür de göz ardı edilmeden, bilgisayar ve iletişim teknolojileri ile sistemin temel
unsurlarını oluşturan parçalar dengeli, kurumsal verimliliğe katkı sağlayacak ve bilgi
paylaşımını öne çıkaracak şekilde yönetilmelidir.
İnternet, bilgi yönetimi sistemine güzel bir örnektir. Birçok araştırmacı kendine
gerekli olan bilgi ve belgeleri çeşitli web sayfalarından derler, edindiği bilgi ve belgeleri
kendi bilgi kaynakları ile değerlendirir, birleştirir ve yeniden yorumladıktan sonra yine
çeşitli web sayfalarında paylaşıma açar. Bu nedenle internet, bilginin temin edildiği ve
edinilen bilgilerin farklı formda yine aynı ortamda kullanıma açıldığı bir bilgi paylaşım
platformudur. Ancak kurumsal bilgi yönetiminin avantajları, internetin aksine küçük
işletmelerde kendini daha somut olarak göstermektedir.
Hemen her sistemi oluşturan unsurlar gibi bilgi yönetimi sistemi de personel,
bütçe, teknoloji, kültürel altyapı, yasal düzenlemeler ve standartlar gibi önemli
unsurlardan oluşmaktadır. Söz konusu unsurların bilgi yönetimi sisteminin tasarımı,
kuruluşu, uygulanması ve yenilenmesi evrelerinin her aşamasında yer alması gerekir.
Bilgi yönetimi, herhangi bir organizasyonda çalışan bütün personelin sistemden
belli bir oranda sorumlu olduğu disiplindir. Paylaşım oranı bakımından böylesine geniş
bir sistemde çalışanlara düşen sorumlulukların koordine edilmesi ve denetlenmesi kolay
değildir. Aynı zamanda organizasyonlarda açık ya da örtük her türlü bilgiyi kontrol
altına almak gibi zor bir işlevi yerine getiren bilgi yönetiminin kurulması, işletilmesi ve
bu bağlamda personelin eğitilmesi ve kurumsal paylaşım bilincinin yaygınlaştırılması
çalışmaları belli bir yatırımı da zorunlu kılmaktadır. Söz konusu zorluklara ve yeni
yatırımlar gerektirmesine rağmen bilgi yönetimi, kurumsal bilgilerini daha üretken
yapmak isteyen organizasyonların kullanmak zorunda olduğu bir disiplindir.
Günümüzde çok az sayıda girişimci, örgütsel bilgiyi ekonomik değere
dönüştürmek için sistematik metotlara sahiptir. Bilgi eksenli rekabet, bilginin niteliğinin
ve ondan yararlanma imkanlarının sorgulanmasını gerektirmektedir. Gelişim ve
etkileşimler yeni sürece uyum sağlayabilen işletmeleri hem nicelik olarak hem de nitelik
155
olarak geleneksel işletmelerden farklılaştırmıştır. İşletmeler açısından ortaya çıkan
farklılaşmanın
temel
kaynağını,
bilgi
yönetimi
oluşturmaktadır.
Günümüz
işletmelerinde yenilikçilik ve öğrenmenin itici gücü olan bilgi yönetiminden azami
ölçüde yarar sağlamak için, çeşitli bilgi yönetimi stratejilerine ihtiyaç duyulmaktadır.
Bilgi yönetiminin gerekli olup olmadığı ya da bilgi yönetiminin pozitif birtakım
kazanım veya katkılar sağlayıp sağlamadığı konusu da uzmanlar arasında sıkça
tartışılan konulardandır. Bilgiye ilişkin faaliyetlerin başına buyruk gitmelerine izin
vermek yerine bilginin aktif bir şekilde yönetilmesi ile kuruluşlar pek çok olumlu ve
arzu edilir sonuçlar elde edebilirler. Örneğin Stewart, bilginin yönetilmesi için şu
nedenleri sıralamaktadır: Hızlı bilgi paylaşımı, kolektif bilgi artışı, iş öğretme
sürelerinin kısalması ve daha üretken bir işgücü.308 Hall ve Hall da bilgi yönetimini
uygulayan kuruluşların sorunlar ve tehditlerle daha etkili bir biçimde başa
çıkabileceğini, fırsatlara karşı daha proaktif tepkiler verebileceğini, bilgiye dayalı bir
ekonomide diğer kaynakların yanı sıra bilginin de yönetiminin bir tercih değil, bir
zorunluluk olduğunu vurgulamaktadırlar.309
Bilgi yönetiminin doğasını anlamanın iyi bir yolu, onu iki büyük parçaya
ayırmaktır; bilgi stokları ve bilgi akışları. Bilgi stokları kuruluşun know-how, deneyim
ve aklının bir araya getirilmesiyle oluşturulan depolardır. Bilgi akışları; bireyler,
departmanlar ve birimler, tedarikçiler ile dağıtımcılar arasındaki bilgi hareketleridir. 20.
yüzyılın kağıda dayalı iş dünyasında şirketlerde bilginin dolaşmasına yönelik
mekanizmalar genelde oldukça ağır ve hantal bir yapıdaydı. Raporlar, formlar ve kağıt
üzerindeki diğer bilgi kayıtları katı kuralları olan bir hiyerarşi içinde dolaşıyor;
genellikle de doğru insana yanlış zamanda gidiyordu. Teknoloji, bilgi akışlarının anında
gerçekleşmesini ve bilgiye gereksinim duyan insanın artık ona gerek duyduğu anda ve
kullanabileceği zamanda ulaşabilmesini sağlamıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir
ki, ileri teknoloji sayesinde artan ve kolaylaşan bilgi akışları her zaman da yararlı
değildir. Endüstri çağında başlıca yakınma konusu doğru kararlar alınmasını sağlayacak
enformasyonun eksikliği iken, bilgi ekonomisindeki başlıca kaygılardan biri de aşırı
308 Stewart, a.g.e., s.65.
309 Von Krogh, Ichıjo, Nonaka, a.g.e., s.89.
156
enformasyon yüküdür. Adeta dev bir çığ gibi gelen verilerden işimize yarayacak ve
güvenilir enformasyon çıkarmak günümüz insanını en çok zorlayan konulardan biridir.
Aşırı enformasyon yükünün bir sonucu olarak, insan sermayesinin kritik düşünme, karar
çerçevesi oluşturma, diğer analiz ve değerlendirme becerileri etkili bir bilgi yönetimi
açısından son derece önemli bir rol oynamak zorundadır.
5.2. Bilgi Yönetiminin Tarihçesi
Doğası gereği bilginin yönetilmesi olanaksızdır. Ancak literatüre yanlış olarak
knowledge management ve information management olarak giren bu yaklaşım, felsefi
bir linguistik temele oturmadan kabul edilmiş ve bire bir tercüme anlayışıyla da dilimize
bilgi yönetimi ve enformasyon yönetimi şeklinde transfer edilmiştir. Konunun
değerlendirmesini Enformasyon yönetimi bölümünde yaptığımız için burada daha fazla
detaya girmenin gereksizliği açıktır. Ancak önemi bakımından ve yeri gelmişken bilgi
ve enformasyon ilişkisini vurgulamakta fayda görmekteyiz. Alkan’a göre bilgi ile
enformasyon arasındaki fark, bilgi yönetimi kavramı ve felsefesinin özünü vurgular.
Enformasyondan farklı olarak kişilerin beyinlerinde yerleşmiş olan bilgi, onların
enformasyonu
yorumlamalarının
sonucu
olarak
ortaya
çıkar.
Enformasyonun
yorumlanmasına bağlı olarak kişinin bilgi üretmesi ya da üretmemesi söz konusudur.
Enformasyonun bilgiye dönüşmesi kendiliğinden olmaz; kişilerin aktif bir rol üstlenip
algılama ve anlama yeteneklerini, yaratıcılıklarını, uzmanlıklarını, deneyimlerini
uygulamaya geçirmelerini gerektirir. Enformasyon parçaları arasında kurulan yararlı
ilişki olarak da tanımlanan bilgi, enformasyonla ilişkisi yönünden incelendiğinde,
birbirini izleyen enformasyon girdilerinin oluşturduğu zincirin, kişinin bilgi yapısını
değiştirdiği görülür. Farklı zamanlarda, farklı yaklaşımlarla yararlanılan enformasyonun
miktarında artış olur. Birbirine eklenen bu çok sayıda artış zihinde bütünleştirilir ve
sonuçta bilgi, yapılandırılmış, dinamik, sürekli değişen bir varlık olarak ortaya çıkar.310
İnka Uygarlığının, ip üzerine atılan binlerce düğmelerle yaptığı Quipus
uygulaması, Pacioli'nin 1494'de geliştirdiği çift dizgeli muhasebe kayıt sistemi,
Pascal'ın 1642'de bulduğu ilk hesap makinesi, Hollerith'in 1885 yılında bulduğu delikli
kart sistemine dayanan hesap makinesi, 1946’da ABD'de üretilen ENIAC isimli 30
310 Alkan, a.g.m.
157
tonluk ilk tamamen elektronik bilgisayar, bilgi hizmetlerinde çalışanların endüstride
çalışanları geçtiği 1957 yılı… Her birisi çok önemli birer kilometre taşı olan bu tarihler,
farklı görüşlere göre bilgi yönetiminin başlangıç noktası kabul edilmektedir.
Bilgi yönetimi ve tarihçesi ilk olarak Machlup ve Drucker'ın 1970'lerdeki
çalışmaları ile gündeme gelmiştir. Konunun bir bütün olarak incelenmesine ise Drucker
1993'de yayınlamış olduğu Post-Capitalist Society kitabı ve yine 1990'lı yıllarda bu
konunun babası sayılabilecek Nonaka ve Takeuchi'nin Bilgi Şirketi kavramı üzerine
yaptıkları çalışmalar ile başlanmıştır. Ancak bilgi yönetimi bir terim olarak ilk defa,
1986 yılında Dr. Karl Wiig tarafından işletme literatürüne kazandırılmıştır.311
İş hayatında ise bilgi yönetimi alanında Senge'nin1990 yılında yayımlanan
“Beşinci Disiplin” ve Nonaka ve Takeuchi'nin 1995’te yayımlanan “Bilgi Üreten
Şirket” adlı iki önemli kitabın da etkisiyle ilk bilgi yönetimi uygulamaları 90'ların ikinci
yarısında ortaya çıkmaya başladı. Bu, aynı zamanda internet teknolojilerinin bütün
dünyada
popüler
olmaya
başladığı
tarihlere
denk
gelmektedir.
Haberleşme
altyapılarındaki iyileştirmeler ve yazılım endüstrisinin gelişimi sonucunda bilgi
yönetimi, şirketler için önemli bir rekabet avantajı faktörü haline geldi.
Bilginin yönetimi yeni bir olgu olmamakla beraber bir disiplin olarak gelişmesi
ve örgütsel bir süreç olarak kabul edilmesi, bilgi teknolojilerinin yaygın olarak
kullanılmasıyla ortaya çıkmıştır. Başlangıçta bilginin örgütsel bir değer olarak
yönetilemeyeceği, ancak bilgiye sahip olan çalışanların yönetilebileceği düşünülürken,
zaman içinde bilgiye ilişkin kavramların daha açık bir şekilde tanımlanması ile bilgi
yönetiminin aslında ürün değil süreç yönetimi olarak kabul edildiği görülmektedir. Yani
bilgi yönetimi, örgütün amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bilgisini teknolojik araçlar
kullanarak oluşturma, paylaşma ve yayma becerisidir.
5.3. Bilgi Yönetimi Süreçleri
İçeriği oldukça kapsamlı olan bilgi yönetimi, örgütlerin kendi bilgilerini yaratma
ve kullanma süreçleri olarak da nitelendirilebilir. Organizasyonun bilgi ihtiyacının
311 Şevki Özgener, “Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146, (25 Temmuz 2006)
158
belirlenmesi, bilginin edinilmesi, üretilmesi, geliştirilmesi, paylaşılması, depolanması
ve kullanılması gibi pek çok işletme fonksiyonunu içerir. Bilgi yönetimi sürecinde dört
temel aşamanın söz konusu olduğu görülür bunlar; bilginin elde edilmesi,
içselleştirilmesi, paylaşımı ve değerlendirilmesidir.
Zaim, bilgi yönetimi süreçlerini izah ederken bu dört aşamayı bilginin üretilmesi
ve geliştirilmesi, tasnif edilmesi ve saklanması, transfer edilmesi ve paylaşılması,
kullanılması ve değerlendirilmesi biçiminde ifade etmektedir.312 Kurt da bu dört
aşamayı biraz değiştirerek; bilgi boşluğunu tanımlama, bilgi geliştirme ya da elde etme,
bilginin paylaşımı ve bilginin değerlemesi şekline getirmektedir.313
Şu halde bilgi yönetimi, bilgiye duyulan gereksinimle başlamaktadır. Bu
boşluğun saptanması ile bilgi yönetim süreci başlamış olur. Ancak gözden
kaçırılmaması gereken bir noktayı vurgulamakta yarar vardır; bilgi yönetimi hiç
bitmeyen, döngüsel, dinamik bir süreçtir. Organizasyonlarda her zaman bilgi açlığı ve
ihtiyacı vardır. Hatta elde edilip süreçlerden geçirilerek değerlendirilen bilgi, yeni ve
farklı bir bilgi ihtiyacını doğurabilir.
Bilgi yönetimi süreçlerinin birbiriyle iç içe geçmiş süreçler olduğunu,
birbirinden bağımsız, müstakil olarak ele alınmalarının doğru olmayacağını göz ardı
etmemek gerekir. Tıpkı bir yapbozun parçaları gibi, bilgi yönetimi süreçlerinin her biri
bir bütünün parçasıdır ve kendi başına çok da anlamlı değildir. Bu bakımdan bilgi
yönetimi süreçlerinin bir bütünlük içerisinde, birbiriyle ahenkli ve koordineli biçimde
yönetilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca
bilgi
yönetimi
süreçlerinin
uygulanması;
organizasyonun misyonu, öncelikleri, hedefleri ve stratejileriyle uyumlu biçimde
yürütülmelidir. Bu sebeple organizasyonun öncelikleri doğrultusunda bilgi yönetiminin
amaç ve politikalarının açık biçimde belirlenmesi ve tanımlanması çok önemlidir. Örgüt
kültürü ve insan ilişkileri bu süreçte belirleyici faktörlerdir. Bilgi yönetimi
uygulamalarının başarısı açısından teknolojik sistem ve uygulamaların yanı sıra,
312 Halil Zaim, “Bilgi Yönetimi Süreçleri”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=250, (29 Mart 2006)
313 Mustafa Kurt, “Bilgi Yönetimi Sürecinde Kullanılan Bilgi Yönetimi Araçları”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=453, (10 Haziran 2006)
159
çalışanların gönüllü katılımı ve bağlılığı en az bilgi yönetimi süreçlerinin iyi
yönetilmesi kadar önemlidir. Bu anlamda bilgi teknoloji ve sistemleri paralelinde sosyal
ve kültürel unsurlar da ısrarla göz önünde bulundurulmalıdır.
Bilginin Elde Edilmesi (Üretimi)
Bilgi, çok farklı yollarla elde edilebilir. Bunların başında eğitim, araştırmageliştirme (AR-GE), yaparak öğrenme, kopyalama ve taklit, teknoloji transferi,
sözleşme, çokuluslu şirket yatırımları ve rasgele erişim yolları gelmektedir.
“Esasen sağlıklı tüm kuruluşlar bilgiyi üretir ve kullanırlar. Her kuruluşun kendisini
örgütleyebilmesi ve fonksiyonlarını sürdürebilmesi için bilgiye ihtiyacı vardır. Ancak bilgi
üretilmesi sürecinden kast edilen, bilginin bilinçli ve kasıtlı olarak üretilmesidir. Bir diğer ifade
ile bilgi üretilmesi süreci, şirketlerin kurumsal bilgi birikimlerini arttırmak ve geliştirmek
314
amacıyla yaptıkları sistemli çalışmalarla ilgilenmektedir.”
“Bütün kurum ve şirketlerin bilgi üretimini özendirmeleri ve geliştirmeleri gereklidir. Bunun
yolu sırasıyla;
1.
Örtük bilgiyi açık yani paylaşılır hale getirmek
2.
Yapılan üretime vb. ilişkin herkesin anlayacağı yeni kavramlar yaratmak
3.
Bu kavramların anlaşılması ve kanıtlanması için ilgili kişilerce tartışılması
4.
Bilginin veya kavramın prototipinin oluşturulması
5.
Ortaya konulan bilginin bir ilham kaynağı haline gelerek uygulamada ya da yeni bilgilerin
oluşmasında kullanılmasıdır.”
315
Eğitim: Eğitim; okulda, hizmet içi veya sürekli eğitim şeklinde olabilir. Eğitim
süresi arttıkça kişilerin iş yaşamındaki değişikliklere uyum esneklikleri ve verimlilikleri
artmaktadır. Uzun dönemde eğitimden elde edilen yararlar, eğitim maliyetlerini
fazlasıyla karşılar. Eğitim, çalışanların yeni işlere uyum sağlamasında, gelir dağılımı
dengesizliklerini azaltmada, demokrasinin gelişmesinde, yenilik hızının artmasında
önemli katkılar sağlar.
314 T Davenport, L Prusak, İş Dünyasında Bilgi Yönetimi, çev. Günhan Günay, İstanbul: Rota Yayınları, 2001, s. 85.
315 Bengü Çapar, “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (1
Şubat 2006)
160
AR-GE: Yenilik yapmaya yönelik bilinçli, yöntemli ve kapsamlı çalışma; ürün,
makine-teçhizat ve üretim sisteminde planlı yenilik yapma faaliyetleridir. Firmalar
verimliliklerini, ürün kalitesini, pazar paylarını ve kârlılıklarını artırmak için AR-GE
faaliyetlerinde bulunurlar.
Bilginin üretilmesi ve geliştirilmesi için uygulanan politikalardan en bilineni,
genellikle “Araştırma ve Geliştirme Bölümü” (AR-GE) olarak isimlendirilen özel
birimler oluşturmaktır. İstatistiklere bakıldığında son yıllarda, tüm OECD ülkelerinde
özel sektörün AR-GE bölümlerine yaptıkları yatırımların düzenli biçimde artış
gösterdiği görülmektedir.
“Kuruluşlara esas rekabet avantajı kazandıran husus -kendi bünyesinde- bilgi üreten bir şirket
olmaları ve yeni bilgi üretebilme kapasitesidir. Nitekim McKinsey firmasının ABD, Avrupa ve
Japonya’daki önde gelen şirketleri kapsayan araştırma sonuçlarına göre başarılı firmaların
%80’nin yeni fikirleri ve projeleri destekledikleri ve tamamının yeni bilgi üretilmesi konusunda
sistematik çalışmalar yaptıkları ve önemli miktarda kaynak ayırdıkları ortaya konulmaktadır. Bu
bağlamda kuruluşlar açısından başarının anahtarı enformasyon işlemekten sürekli buluşçuluğa
ve yeni bilgi üretilmesine kaymıştır.”
316
Deneyim: Bir işçi aynı işi tekrarladıkça deneyim kazanmakta, işler daha basit
hale gelmekte, iş değiştirmeden kaynaklanan zaman kaybı önlenmekte, verimlilik ve
kârlılık artmaktadır. İşçi dikkatini tek bir işe yöneltince kullandığı makine ve teçhizatın
eksik yanlarını daha iyi görmekte, işin daha hızlı nasıl yapılacağını kavramaktadır.
Yaparak öğrenmeyle nitelik kazanan işçiler yeni teknolojilere daha kolay uyum
sağlamakta, acemi işçileri eğiterek verimliliği artırmaktadır. Yaparak öğrenme kurumsal
olarak da ortaya çıkabilmektedir. Sürekli aynı işi yapan bir firmanın verimliliği artacak
ve bu firma yeni ürünlerin üretimine daha çabuk uyum sağlayacaktır.
Yaparak öğrenmeden daha iyi sonuç almak için öğrenme olasılığı yüksek işlere
öncelik vermek gerekir. Bu yolla sağlanan verimlilik ve bilgi birikimiyle yeni
teknolojilere daha kolay uyum sağlanır ve dış ticarette rekabet üstünlüğü elde edilebilir.
316 Zaim, a.g.m.
161
Kopyalama ve Taklit: Kopyalama, başkaları tarafından bulunan bir yeniliği
değişiklik yapmadan çoğaltarak elde etmektir. Taklit ise, başkaları tarafından bulunan
bir yeniliği ona benzeştirerek elde etmektir. Kopyalama ve taklit ne kadar kolay olursa,
yeniliğe ulaşma ve artan rekabete uyum sağlama da o kadar çabuk olur.
“Kuruluşlar çeşitli yollarla bilgi elde edebilirler. Taklit etme, satın alma, kıyaslama, dış kaynak
kullanma, türetme, alternatif üretme ve keşfetme bu konuda kullanılan pek çok yöntemden
sadece bazılarıdır.”
317
Şirketler kıyaslama, gözlemleme, başarılı çalışanları transfer etme veya diğer
enformasyon kanallarını kullanarak ihtiyaç duydukları bilgiyi taklit ederler. Son
zamanlarda benchmarking denilen kıyaslama yönteminin öne çıktığı görülmektedir.
Sözleşme: Üretime dönük bilgiye patent, lisans, know-how satın alarak veya
franchising ve ortaklık (joint venture) sözleşmesi yaparak ulaşmaktır. Bu tür
sözleşmeler hem yenilikçi firmaların mülkiyet haklarını koruyarak onları daha çok
yenilik yapmaya yöneltmekte, hem de yenilik yapamayan firmaların yeniliklerden
yararlanmalarına imkan vermektedir.
Teknoloji Transferi: Başka firmaların yaptığı yenilikleri transfer etmektir.
Firmanın mümkün olduğu kadar en son yeniliği transfer etmesi, yenilik yapanın ise,
yaptığı bir yeniliği mümkün olduğu kadar daha çok satması yararına olacaktır.
Çokuluslu Firma Yatırımları: Çokuluslu firmalar ana ülkede kullandıkları ileri
teknolojileri yatırım yaptıkları ülkelere taşıdıkları takdirde, sahip oldukları bilgilerle
yerel piyasalara ait bilgileri birleştirerek bilgi birikimine daha çok katkı yapabilirler.
Bilgiyi elde etmenin en doğrudan ve genellikle en yaygın yolu onu satın
almaktır. Bilgiyi satın almak, bilgiye sahip olan kuruluşu satın almak veya bilgiye sahip
317 Selim Zaim, Kıyaslama (Benchmarking ) Yolu İle Daha İyiye Ulaşmanın Yolu, Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan, Ankara: Tühis
Yayınları, 2000, ss. 996-974.
162
olan insanları işletmeye kazandırmakla mümkün olur. Son zamanlarda şirket evliliği de
denilen bu tür birleşmeler oldukça yaygınlaşmıştır.
Rasgele erişim: Newton’un yer çekimini ve Arshimet’in suyun kaldırma gücünü
keşfinde olduğu gibi bazı firmalar, günlük normal faaliyetleri sırasında, bazı bilgilere
rasgele erişim yoluyla ulaşılabilir.
Eğitim ve AR-GE faaliyetleri dışındaki bilgi edinme yolları başkaları tarafından
üretilen bilgileri elde etme temeline dayanmaktadır. Oysa bilgiyi bizzat üreterek elde
etmek, yeni bilgiyi işe dönüştürmede ve ihtiyaç duyulan bilgiyi yeniden üretmede
firmaya bazı avantajlar sağlayabilir. Yenilik üretemeyen firmaların yenilik yapma
yetenekleri gelişemeyecek ve yenilikçi firmalarla aralarında sürekli bir gecikme
olacaktır. Yeniliği transfer eden firmalar, transfer ettikleri yeniliğe uyum sağlayıncaya
kadar, yenilikçi firmalar daha ileri yenilikler üretebilirlerse, transferci firmalar sürekli
ikinci kademe yeniliği kullanıyor olacaklardır.
Bilginin üretilmesi yöntemlerinden en önemlisi, bilginin örgüt içinde
üretilmesidir. Organizasyonlar geçmişteki ve hali hazırdaki bilgi kaynaklarından elde
ettikleri bilgileri çeşitli etkileşimler neticesinde yeniden yapılandırarak ve bu bilgileri
yeni terkiplere tabi tutarak bilgi üretirler. İçinde yaşadığımız çağ, bilgi üretiminin esas
alındığı, insan merkezli, özellikle insanın zihinsel gücüne dayalı yeni bir dönemin
ipuçlarını vermektedir. Esasen sürdürülebilir küresel rekabet avantajı sağlamanın en
kestirme yolu da bilgi üretmektir.
Sağlıklı tüm organizasyonlar bilgi üretirler. Örgütsel yapıların kurumsallıklarını
ve fonksiyonelliklerini sürdürebilmeleri için bilgi üretmeleri bir zorunluluktur. Ancak
bilginin üretimi sürecinden maksat, bilginin bilinçli ve belli bir amaca yönelik olarak
üretilmesidir. Yani bu süreç, organizasyonların kurumsal bilgi birikimlerini arttırmak
ve geliştirmek amacıyla yaptıkları sistemli ve etkileşimli bir workshoptur.
Bilginin üretilmesi denilince akla mutlaka yeni bilgi üretimi gelmemelidir.
Örgütler çoğunlukla bilgiyi farklı kaynaklardan temin ederek kendi bünyelerine
163
uyarlamayı ve organizasyonun amaçlarına uygun olarak kullanmayı tercih ederler.
Dışarıdan sağlanan bu bilgiler, örgüt için yeni bilgidir. Organizasyonlar elde ettikleri
enformasyonu mevcut bilgi birikimleri, değer yargıları, kurum kültürü ve gelenekleriyle
harmanlayıp, örgütsel bir öğrenme sürecinden geçirerek bilgiye dönüştürürler.
İç kaynaklardan bilgi elde etmede kullanılan yöntemler arasında; türetme,
yedekleme ve keşfetme kayda değer metotlardır.
Bilginin İçselleştirilmesi (Tasnifi ve Depolanması)
Bilginin içselleştirilmesinin en önemli sonucu, onun bireysel mülkiyetten
kurtarılıp örgüte mal edilmesidir. Bilginin kullanıma hazır hale gelebilmesi için mutlaka
türüne, kullanım amacına ve örgüt hedeflerine uygun şekilde tasnifi ve çalışanların
günümüzde ve gelecekte erişimine sunulacak biçimde saklanması bir zorunluluktur.
Bilginin örgüt açısından değer ifade edebilmesi için doğru zamanda, doğru kişi
tarafından,
doğru
biçimde
kullanılabilmesi
gerekir.
Bunun
yolu,
bilginin
sınıflandırılması, belli bir şekle sokulması ve saklanmasıdır. Etkili depolama ve tekrar
düzenleme mekanizmaları işletmenin bilgiye hızlı bir biçimde ulaşmasını sağlar.
“Örgütler, ürettikleri bilgileri tekrar kullanmak ya da yeniden bilgi üretiminin girdisi olarak
kullanmak için saklarlar. Bilgilerin depolanabilmesi için de depolama araçlarına gereksinim
vardır. Bunların başında Bilgi Teknolojileri gelir. Depolama yapabilmek için çalışanların hangi
bilgileri depolayacaklarının bilgisine sahip olmaları gerekir.”
318
Bilginin tasnif edilmesi, bilginin toplanması, tanımlanması, içerik ve amaç
açısından tasvir edilmesi, kullanılmasına ve saklanmaya uygun bir biçime sokulması
anlamına gelmektedir. Saklanmaya hazır bilgi, kurumun ihtiyaçlarına göre yeniden
yapılandırılmış, güvenilirliği örgüt ve çalışanları tarafından teyit edilmiş, çalışanların
tümü tarafından paylaşılan, kabul edilen ve kullanılabilir durumda olan bilgidir.
Bilginin tasnifi; bir yandan yeni bilginin güvenilirliğini sınar, diğer taraftan da
318 Çınar, a.g.e., s. 39.
164
güncelliğini yitirmiş eski enformasyon yığınlarını eleyerek organizasyonun bilgi
altyapısını güncel ve güvenilir tutar.
“Bilgi kullanılmak ve sorun çözmek için vardır. Onun kullanılabilmesi için alıcı tarafından
319
doğru biçimde anlamlandırılması, yorumlanması ve içselleştirilmesi gerekir.”
Bilginin kurum içerisinde farklı yerlerde, farklı biçimlerde, dağınık biçimde
bulunduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Çoğu zaman çalışanlar organizasyon
içerisindeki bu bilginin varlığının farkında bile olmayabilir. Bu durumda bilginin
sınıflandırılırken, onu değerli kılan belirleyici özelliklerinin korunarak tasnif edilmesine
dikkat edilmelidir. Ancak bilginin tasnifi sanıldığı kadar basit olmayıp, uzmanlık
gerektiren bir süreçtir. Bu zorluk bilginin kendine özgü yapısından kaynaklanmaktadır.
Bilgiyi, insanın bildiği her şeydir diye tarif edecek olursak, insanın bildiği her
şeyin belirli bir biçime sokulması, belli şekillerle, rakamlarla veya sembollerle ifade
edilmesi ve belli başlıklar altında tasnifinin zorluğu görülecektir. 320
Bilgi yönetiminin başlıca amaçlarından biri, tasnif edilmiş ve paylaşıma açık
bilginin hangi sorgulama yöntemi kullanılırsa kullanılsın hızlı biçimde erişilebilir ve
kullanılabilir halde tutulmasıdır. Gereksinim duyulduğunda ulaşılamayan veya
zamanında erişilemeyen bilginin hiçbir değeri yoktur. Zaten bilginin üretilmesi uzun,
yorucu, zor ve teknik bir süreçtir. Bir organizasyonun bilgi üretmesi ve bu bilgiyi etkili
biçimde kullanarak ondan değer elde etmesi ancak geçmişten gelen, kurum kültürüyle
yoğrulup hazmedilmiş bilgi ve birikimle mümkün olmaktadır. Bu bakımdan bilginin
yeniden kullanılabilecek şekilde saklanması gerekmektedir.
Bilginin tasnif edilmesinde dikkat edilmesi gereken ilkelerden ilki tasnif işleminin mutlaka
belirli bir amaca yönelik olması gelir. Bu amaç organizasyonun stratejisine, hedeflerine,
önceliklerine, hangi bilgiye ne için ihtiyaç duyulduğuna göre değişebileceği gibi bilginin türüne
ve kullanım şekline göre de değişebilir. Bilginin tasnif edilmesinin bir faydası da bu vesileyle
organizasyondaki bilgi kaynaklarının ve potansiyelinin envanteri çıkarılmış olur. Bir diğer
319 Türkoğlu, a.g.m.
320 Zaim, a.g.m.
165
ifadeyle bu süreçte organizasyonun ne bildiği, bu bilginin nerede olduğu ve ne şekilde
kullanılabileceği ortaya konulmuş olur.321
Bilginin tasnifinde olduğu gibi saklanmasında da örtülü ve açık bilgi ayrımı
oldukça faydalıdır. Açık bilginin çeşitli teknolojik sistemler ve araçlar yardımıyla
bireylerden bağımsız olarak kolaylıkla saklanabilmesine mukabil bilgi kaynaklarının
nispeten çok daha büyük bölümünü oluşturan örtülü bilginin aynı yöntemler yardımıyla
saklanması oldukça güçtür. Değişik yöntemler vasıtasıyla örtülü bilgiyi açık bilgiye
dönüştürerek
saklama
yönündeki
çabalardan
sınırlı
ölçüde
bir
başarı
elde
edilebilmektedir. Sosyal süreçlerden ve yüz yüze ilişkilerden yararlanarak örtülü bilgiyi,
örtülü bilgi olarak saklamak daha etkili bir yöntem olabilir. Nitekim bu konuda çıraklık,
akıl hocalığı, ekip çalışması gibi klasik yöntemlerden; ağlar, video-konferanslar veya
özellikli sohbet odaları gibi daha gelişmiş ve modern yöntemlere varıncaya kadar pek
çok farklı metottan istifade edilebilmektedir.
Bilginin Paylaşımı
Bilginin paylaşımı, uygulama odaklı süreçlerdendir. Bu süreçler; depolama,
tekrar düzenleme, uygulama, katkıda bulunma ile birlikte paylaşmayı kapsar. Rekabetçi
üstünlüğünü sürdürmek için işletmeler bilgiyi yaratabilmeli, ele geçirebilmeli ve
transfer edebilmelidir. Buna ek olarak, örgütsel bilgi ve uzmanlık paylaşılmalıdır. Bilgi
paylaşımının sonucunda ürün geliştirme döngüleri hızlanmakta, maliyetler azalmakta,
fonksiyonellik hızlı bir biçimde artmakta ve adaptasyon süreci kolaylaşmaktadır.
Global rekabet ortamında işletmeler, değişimlere tepki göstermek ve
beklenmedik fırsatlardan yararlanabilmek için hızlı ve doğru karar vermek
durumundadır. Bu karar sürecinde kontrol ile esneklik arasında dengeyi sağlayan en
önemli unsur paylaşılan bilgidir.
Bilginin paylaşılması, çalışanların ihtiyaç duydukları bilgiye
mümkün
olabildiğince kolay ve hızlı biçimde erişebilmelerini temin etmeye yönelik sistem,
uygulama ve süreçlerin tümünü içermektedir. Temel amaçlarından biri organizasyonun
bilgi potansiyelinden maksimum düzeyde istifade etmek ve çalışanların birbirlerinin
321 H Zaim, a.g.e., s. 186.
166
bilgisini kullanmak suretiyle sinerji etkisinden yararlanarak daha fazla bilgi üretebilmek
olan bilgi yönetiminin etkinliği, organizasyonun yeni bilgi üretebilme ve mevcut bilgiyi
kurum
içerisinde
paylaşabilme
kapasitesiyle
doğru
orantılıdır.
Günümüzde
organizasyonların en değerli varlığı olan bilginin değeri ancak onun dağıtılması, transfer
edilmesi, paylaşılması ve çalışanlar tarafından içselleştirilmesi ile ortaya çıkmaktadır.
Bilgi paylaşımını eldeki bilginin başkalarına transferi olarak algılamamak
gerekir. Paylaşım, karşılıklı bilgi alış verişi şeklinde interaktif olmalıdır. Bilgi diğer
üretim kaynaklarının aksine, paylaşıldıkça gelişmekte ve değeri artmaktadır. Bilgi
paylaşımı ikili alış verişten çoklu ortama aktarılabilirse zincirleme paylaşım reaksiyonu
söz konusu olabilmektedir. Buna bilginin çarpan etkisi denilebilir. Böyle durumlarda
bilginin verimliliği birkaç katına çıkabilmektedir.
Bilgi paylaşımının yolu bilgi transferidir. Bilgi transferi kişiler arası olabileceği
gibi, organizasyonlar arası da olabilir. Bilgi transferinde pek çok yöntem
kullanıldığından hangi yöntemle bilgi transferi yapılacağına karar verilmesi çok
önemlidir. Yöntemin seçilmesinde bilgi transferini gerçekleştiren kişi veya gruplar
arasında görev ve fonksiyon bakımından benzerlik olup olmadığı, taraflar arasındaki
ilişki ve iletişimin seviyesi, transfer işleminin ne sıklıkta yapıldığı ve transfer edilecek
bilginin türü gibi pek çok faktör dikkate alınmalıdır. Dixon, zikredilen faktörlerin
tümünü göz önüne alarak, beş çeşit bilgi transferi yönetiminden birinin seçilmesi
gerektiğini öne sürmektedir. Bunlar; seri tranasfer, yakın transfer, uzak transfer,
stratejik transfer ve uzmanlık transferidir.322
Zaim, teknoloji ve kurum kültürü açısından bilgi transferi ile ilgili üç temel
yaklaşımdan bahsetmektedir. Bunlardan ilki, bilgi transferinde teknolojik sistemlerin
önemini vurgulayan yaklaşımdır. İkincisi, daha ziyade sosyal süreçlerin ve kültürel
unsurların önemine dikkat çeken yaklaşımdır. Üçüncüsü ise meseleyi daha kapsamlı
322 Nancy M. Dixon, Common Knowledge: How Companies Thrive by Sharing What They Know, Boston, Harvard Business School
Press., 2000, pp.21-31.
167
biçimde ele alarak teknolojik sistemlerle sosyal ve kültürel unsurların bir arada ele
alınmasını amaçlayan yaklaşımdır.323
Enformasyon ve İletişim teknolojilerinin etkili biçimde kullanılması hem açık
hem de tecrübe ve uzmanlık gibi örtülü bilginin transferinde oldukça ümit verici
çözümler üretilmesini sağlamaktadır. Söz konusu teknolojiler bilginin tasnifini,
saklanmasını ve organizasyonunu kolaylaştırdığı gibi bilgiye erişim olanaklarını da
büyük ölçüde arttırarak bilginin transferinde önemli kolaylıklar sağlamaktadır. Özellikle
geniş bir coğrafyaya yayılmış, küresel piyasalarda faaliyet gösteren çok uluslu şirketler
açısından, bilgi transferinde coğrafi engellerin kaldırılması hususunda enformasyon
teknolojisi büyük rol oynamaktadır.
Davenport ve Prusak’a göre, iletişim teknolojilerinin etkinlik ve önemi ne kadar
fazla olursa olsun, bilgi transferinin seviyesini ve kalitesini daha ziyade, o kurumdaki
sosyal süreçlerin düzeyi, niteliği ve biçimi ile mevcut kurum kültürünün yapısı
belirlemektedir. Öte yandan belli bir ölçüde kontrol edilebilen ve yönetilebilen resmi
sosyal süreçlerin yanı sıra kendiliğinden ortaya çıkan, doğal ve gayrı-resmi sosyal
süreçler de bilgi transferi açısından hayati öneme sahiptir. Bu bakımdan resmi ve gayrıresmi sosyal süreçlerin ve yüz yüze ilişkilerin geliştirilmesine özen gösterilmelidir.324
Bütün bunlar göz önüne alındığında bilgi yönetimi stratejilerinin teknolojik
sistemlerle sosyal ve kültürel süreçlerin sinerjik bir biçimde bir araya getirilmesini
amaçladığını söylemek mümkündür. Bilgi yönetiminin temel amacının işletmeye
küresel rekabet avantajı sağlamak olduğunu düşünecek olursak, bu sonuç kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır.
Bilginin Değerlendirilmesi
Bilginin değerlendirilmesi, bilgi yönetimi sürecinin en son ve en anlamlı
bölümüdür. Bilginin üretilmesi, geliştirilmesi, tasnif edilmesi, saklanması ve transfer
edilmesi, paylaşılması gibi faaliyetlerin hepsi kendi içinde belli bir önem ve ağırlığa
sahip olmakla beraber bilgi ancak kullanıldığı ve değerlendirildiği ölçüde işletmeye
323 Zaim, a.g.m.
324 Davenport, Prusak, a.g.e., s. 85.
168
katma değer ve fayda sağlar. Bu anlamda bilgide bir değer artışından söz edebilmek
için, bilgi yönetimi uygulamalarının çalışanların reaksiyon ve davranışlarında, çalışma
anlayış ve biçiminde olumlu anlamda değişime yol açması, yeni ve faydalı fikirlerin,
süreçlerin, uygulamaların ve politikaların geliştirilmesi hususunda somut katkılar
yapması gerekmektedir. Böyle somut katkıların ortaya çıkarılabilmesi için bilginin,
organizasyon yararına etkili ve sonuç getirecek biçimde kullanılması zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Bu zorunluluk, bilginin elde edilmesi ve bilinmesi kadar önemlidir.
Nitekim yapılan çalışmalar, bilginin en çok, o bilgiyi üreten kişiler tarafından
paylaşıldığında, bu kişiler tarafından diğer çalışanlara aktarıldığında ve yeni
öğrenenlerin söz konusu bilgiyi kullanmaları sürecinde aynı kişiler tarafından takip
edildiğinde değerli olduğunu ortaya koymaktadır. Bilginin soyut ve sübjektif yapısı bu
süreci zorlamaktadır. Yani bilgi teknolojileri ve süreç yönetimlerinin tıkandığı noktada
ustalık ve püf noktası gibi öznel kavramlar ağırlıklarını hissettirmektedir.
“…bilgi yönetimi uygulamalarının başarısının, bilginin ne ölçüde etkili ve etkin biçimde
kullanıldığına, bu bilginin ne ölçüde davranışlara yansıdığına ve fiiliyata geçirildiğine bağlı
olduğu ileri sürülmektedir. …bilgi yönetimi uygulamalarından beklenen somut faydalar
içerisinde, daha iyi karar verme, müşteri hizmetlerinin iyileştirilmesi ve personel etkililiğinin
arttırılması en önemlileri olarak gösterilmektedir.”
325
Öte yandan Lee ve Yang, bilgi yönetimi faaliyetleri neticesinde elde edilen
değere bilgi değer zinciri demektedir. Bilgi değer zinciri, bilgi yönetiminin
performansını değerlendirmede oldukça faydalıdır. Bu kavram aynı zamanda, bilgi
yönetimi ile ilgili tüm faaliyetlerin ve süreçlerin birbiriyle ilişkili, birbirine bağımlı ve
birbirini tamamlayan süreçler olduğunu da vurgulamaktadır. Bu bağlamda genel olarak
bilgi yönetimi uygulamaları neticesinde üretilen toplam değer şayet bilgi yönetimi
uygulamanın maliyetlerini geçiyorsa, bilgi yönetiminin performansı olumlu, aksi
takdirde ise olumsuz olarak değerlendirilmektedir.326
Koruma ve güvenlik odaklı süreçler de bilginin değerlendirilmesinin önemli bir
bölümünü oluşturur. Bunlar, yasal olmayan veya uygun olmayan kullanım veya
325 Zaim, a.g.m.
326 Lee, C.C. and Yang, J. “Knowledge value chain”, Journal of Management Development, 2000, Vol. 19, No. 9, p.784.
169
hırsızlığa karşı bir işletme içerisindeki bilgiyi korumak için tasarlanan süreçlerdir.
İşletmeler, rekabet avantajı sağlamak ve bunu sürdürmek için sahip oldukları bilgiyi
korumalıdırlar. Birçok kişi, bir işletmenin patentler, markalar, telif hakları gibi yollarla
bilgisini koruyabileceğini varsayabilir. Ancak, bütün bilgilerin mülkiyet kanunları ve
mülkiyet haklarına göre tanımlanamayacağı unutulmamalıdır. Bilgiyi koruma doğası
itibariyle güçtür. Bunun için teşvik edici düzenlemeler, güvenli hareket kodları, iş
tasarımları gibi önlemler alınabilir. Ayrıca işletme hayati bilgiye ulaşmayı sınırlayan
veya izin veren teknolojiler de geliştirebilir.
5.4. Bilgi Yönetimi ve Entelektüel Sermaye
Bilgi; üretilen, yapılan, satılan ve satın alınan şeylerin asıl bileşeni haline
gelmiştir. Levi Strauss’un bir pantolon yapmak için harcadığı paranın beşte dördü
bilgiye gitmektedir. Yüksek verimli melez tahıllara yönelik araştırmalar sayesinde,
çiftçiler 1920’lerdeki düzeye oranla dönüm başına beş kat daha fazla mısır elde
etmektedirler. Bir başka deyişle, bugünkü mısır başağının %80’i bilgi ürünüdür. Bunun
bir sonucu olarak, bilgiyi yönetmek (entelektüel sermayeyi bulup geliştirmek, saklamak,
satmak, paylaşmak) bireylerin, işletmelerin ve ülkelerin en önemli ekonomik görevi
haline gelmiştir.
Gerek yeni bir konu olması, gerekse soyut varlıklardan oluşması nedeniyle
entelektüel sermayenin henüz yerleşik net bir tanımı ortaya konulmamıştır. Şamiloğlu,
Entelektüel sermaye kavramının kesin tanımının yapılmasının zor olduğunu, 1999
yılında 3. Uluslararası Entelektüel Sermaye Yönetimi konferansının katılımcılarının
henüz bir tanım yapılması için erken olduğunda, görüş birliğine vardıklarını ifade
etmektedir.327 Barutçugil’e göre ise şirketlerin yalnızca fiziksel varlıkları değerlendiren
ve geriye dönük olan muhasebe kayıtlarındaki değeri ile pazardaki değeri arasında
giderek açılan fark büyük ölçüde entelektüel kapital ile açıklanmaktadır.328
Stewart, Entelektüel Sermaye-Örgütlerin Yeni Zenginliği adlı kitabında
entelektüel sermayeyi zenginlik yaratmak üzere kullanıma sokulabilen entelektüel
327 Famil Şamiloğlu, Entelektüel Sermaye, Ankara: Gazi Kitabevi, 2002, s.70.
328 İsmet Barutçugil, “Entelektüel Kapitalin Geliştirilmesi ve Kullanılması”,
http://www.rcbadoor.com/makalevekitaplar/makaleler/entkapital.htm, (10 Ağustos 2006)
170
malzemedir, yani bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyim şeklinde
tanımlar.329 McDonald ise, bir kuruluşun içinde bulunulan ve ilave avantaj yaratmada
kullanılabilen bilgi ya da şirkete bir rekabet üstünlüğü kazandıran şeylerin toplamı
şeklinde tanımlamaktadır.330
Konuya modern işletmecilik açısından bakan Brooking gibi ekonomistler ise
entelektüel sermayeyi, bir işletmenin defter değeri ile bu değere ödenilmeye hazır
olunan değer arasındaki fark şeklinde tanımlamaktadırlar.331 Bu tanım daha çok
geleneksel muhasebede yer alan ve yabancı literatürde “good will” olarak ifade edilen
“şerefiye” tanımını yansıtmaktadır. Entelektüel sermayenin oluşumu ve yönetimi ile
işletme başarısındaki önemi ve bileşenleri açısından değerlendirilmesi durumunda
geleneksel şerefiye tanımından daha geniş yapıya sahip olduğu görülmektedir.
Yukarıdaki tanımlardan hareketle entelektüel sermaye; mayasını bilgi, beceri,
deneyim ve enformasyonun oluşturduğu, işletmenin mevcut ve gelecekteki başarısını
doğrudan etkileyen ve rakip firmalarla kıyaslamada konumunu ortaya koyan sahip
olduğu bilgi, bilgi sistemleri, patent, telif hakları ve lisans anlaşmaları gibi maddi
olmayan soyut varlıkların bütünü şeklinde tanımlanabilir. Entelektüel sermaye veya
soyut varlıklar, karşılıklı etkileşimi, bir öğrenme kültürünü ve bilgi akışını destekleyen
iş değerleri yaratır. Bilgi ve becerilerin refaha ve rekabetçi avantaja dönüştürülmesi
dinamik işletme duyusuna bağlıdır.
Entelektüel sermaye ve entelektüel sermaye yönetiminin ortaya çıkışı sürecine
bakıldığında, direkt olarak onu incelemeye ve ortaya çıkarmaya yönelik bir çalışmanın
yapılmadığı görülmektedir. Nitelik ve anlamı sonradan anlaşılmıştır.
Entelektüel sermaye kavramı ilk olarak 1980 yılında Hiroyuki Itami tarafından
kaleme alınan Görünmeyen Aktifleri Harekete Geçirmek adlı eserde dile getirilmiştir.
Bu çalışma soyut varlıkların yönetiminin işletmelerdeki etkilerini ortaya koyarak bu
alanda bir çığır açmıştır. Sonrasında Sveiby, entelektüel sermayede insan kapitalini
329 Stewart, a.g.e., s.12.
330 Stewart, a.g.e., s.72.
331 Annie Brooking, El Capital Intelectual, Barcelona: Paidos Empresa, 1997, s.364.
171
vurgulamıştır. Çalışanların yetkinlikleri ve bilgisinin, bir işletmenin potansiyel
zenginlik kaynağı olduğunu ve şirket performansını ölçmek için kullanılacağını
savunmuştur. Genellikle firmalar kısa dönemli faaliyetlerini düzenlerken sahip oldukları
temel kaynaklar üzerine planlarını inşa etmektedirler. Temel yetkinliği esas alan bu
yaklaşım, firmanın en verimli varlıkları üzerine odaklanarak stratejisini onun üzerine
kurmaktadır. Son zamanlarda bazı firmaların en verimli varlıkları entelektüel varlıklar
olduğu için; yetenek kazanımı ve artırımı, bilgi yönetimi, know-how, kurumsal öğrenme
gibi konular temel stratejik hedefler haline gelmiştir.
21. yüzyılda entelektüel sermaye, organizasyonel başarının temeli olarak
nitelendirilmektedir. Bunun bir fenomen gibi ele alınıp kabul edilmesinin nedeni ise
geleneksel endüstriyel ekonomiden bilgi ekonomisine geçiştir. Bilgi ekonomisinde bilgi
ve bilgiye dayalı aktiflere olan talep artarken, somut aktiflere olan talep ise düşmüştür.
Soyut varlıkların kazanılması ve işletmeye yarar sağlar hale getirilmesi
entelektüel sermayenin konusunu oluşturmaktadır. Soyut varlıklar, iyi eğitilmiş,
yetenekli personelin istihdamı ve yeni teknolojiyle donatılmış işletme alt yapısının
teminiyle bir ölçüde elde edilebilir ve bu entelektüel varlıktan katma değer sağlanabilir.
Bunun için gerekli olan şey kurumsal zeka bir başka deyişle şirket IQ’ sudur.
Entelektüel sermayenin içinde telif hakları, patentler ve markalar gibi yasal
boyut kazanmış varlıklara entelektüel mülkiyet denilmektedir. Ancak hiç bir zaman
entelektüel mülkiyeti, entelektüel sermayenin tek çıktısı olarak düşünmemek gerekir.
Entelektüel mülkiyet, entelektüel sermayenin çıplak gözle görülebilen kısmıdır
Entelektüel sermaye, bir işletmedeki insanlar tarafından bilinen ve ona rekabet
üstünlüğü kazandıran unsurların bütünü; değere dönüştürülebilen bilgidir. Stewart
Netscape örneğini verirken, firmanın hemen hemen hiçbir fiziksel veya kurumsal
biçime bürünmeyen olağanüstü miktarda entelektüel sermaye yoğunlaştırdığını, bu
sermayenin 1995 yılında piyasaya çıktığında 2 milyar doları bulan bir tutarla kendini
ortaya koyduğunu ifade etmektedir.332
332 Stewart, a.g.e., s.102.
172
Akdemir,
entelektüel sermaye kavramının bilgi eksenli bir dönüşüm
olduğundan bahsederek, işletmecilik alanında aşağıda sunulan bir takım dönüşümlere
yol açtığını söylemektedir;
1. Yönetim anlayışının başkalaşması,
2. Bilgi işçisi istihdamının arttırılması,
3. Eğitimin bağımsız işletme işlevi olması,
4. Küçülerek büyüme,
5. Yöneticilik-liderlik algısının başkalaşması ışığında tam yetki devri.333
Entelektüel Sermayenin Unsurları
İşletme sahip olduğu piyasa değerini korumak ve arttırmak için temel
yeteneklerini sürekli geliştirmelidir. Her kuruluş bünyesinde bir takım entelektüel
varlıkları barındırır. Ama bir şirket içinde stratejik bakımdan önem taşıyan ve yönetimin
bir farklılık yaratabildiği yerlerde entelektüel sermaye ortaya çıkarılamadığı sürece, onu
yönetemez. İşletmeler bunları ortaya çıkarmak için; çalışanlarını, kurumsal zekasını ve
müşterilerini taramalıdırlar.
Dünyada ilk kez entelektüel sermaye raporu yayımlayan İsviçre şirketi
Skandia’ya göre entelektüel sermayenin insan ve yapısal olmak üzere iki bileşenden
meydana geldiği belirtilmektedir Rapora göre, yapısal sermaye müşteri ve
organizasyonel sermaye olmak üzere iki alt bölüme ayrılırken, organizasyonel sermaye
de kendi altında yenilik ve süreç sermayelerine ayrılmaktadır.334
Entelektüel sermaye, işletmelerin gizli zenginliğidir. Bir işletmenin entelektüel
sermayesini arttırması, hem içerideki hem de dışarıdaki bilgi akışını iyi şekilde
yönetmesine bağlıdır. Entelektüel sermayenin unsurları şunlardır:
333 Ali Akdemir, “Entelektüel Sermaye Konseptinin İşletmecilik Anlayışındaki Dönüşümleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi
İ.İ.B.F. Dergisi, Isparta: 1998, Sayı:3
334 Gülçin Büyüközkan, “Entellektüel Sermaye Yönetimi”, Kal-Der Forum, Nisan-Mayıs-Haziran, 2002, s.37.
173
•
Müşteri sayısı ve tipleri, işletme değeri, bilgiyi zenginleştiren müşteri,
müşterilerle ittifaklar, ilişkiler, stratejik ortaklıklar, tedarikçiler, yatırımcılar ve
topluluklar gibi kavramlara odaklanan müşteri veya ilişkisel sermaye
•
Know-how, bireysel yetenekler, bilgi, beceri, deneyim ve problem çözme
yetenekleri gibi kavramlarla ilgilenen insan sermayesi
•
Bilgi teknolojileri, iletişim teknolojileri, modeller, süreçler, veri tabanları, diğer
sistematik bilgiler gibi kavramları ön plana alan yapısal sermaye
Ayrıca, marka değeri, tasarımlar, telif hakları gibi soyut mülkiyet kavramlarını
içeren entelektüel mülkiyet ise entelektüel sermayenin dışavurumudur.
“Entelektüel sermayenin unsurlarının tespiti konusunda kesin görüş birliğine ulaşıldığı söylenemez. Fakat
temelde üzerinde mutabık kalınan bazı unsurlar veya bileşenlerin olduğu söylenebilir. Genelde mutabık
kalınan noktalar insan ve yapısal sermayedir. Hubert Saint-Onge ve Leif Edvinsson entelektüel sermayeyi
insan sermayesi, yapısal sermaye ve müşteri sermayesi olmak üzere üçlü bir tasnife gitmektedir. Nick
Bontis ise entelektüel sermayeyi, insan sermayesi, yapısal sermaye, ilişkisel sermaye şeklinde üçe
ayırmaktadır.”
335
Barutçugil de entelektüel sermayenin unsurlarının oluşum sürecini ifade ederken
akıl kavramını öne çıkarmakta ve aklı hem entelektüel sermayenin hem de onun
çekirdeği olan insan sermayesinin özü olarak nitelemektedir. Akıl kendine has bir
sürecin sonucunda oluşur. Veri bu sürecin temelidir. Verilerin toplanması ve
düzenlenmesi sonucu ortaya enformasyon çıkar. Enformasyonun analiz edilmesi
sonucunda bilgi elde edilir. Bilginin sentezlenmesiyle akıl meydana gelmektedir. Akıl
özümsenmiş bilgidir. Bilginin ortaya çıkışı esnasında nesnellikten, öznelliğe doğru bir
akış vardır. Aklın içerisinde büyük ölçüde geçmiş tecrübelerin de olduğu öznelleşmiş
kişisel bilgiler mevcuttur. İnsanlar karar alma mekanizmalarını akla dayanarak
çalıştırırlar. İşletme çalışanları bazen yukarıda bahsedilen sürecin tüm evrelerini yavaş
yavaş işleterek kararlarını alırlar. Bazen ise özellikle rutin işlerde daha önce
özümsedikleri bilgileriyle, karar mekanizmalarını çok hızlı çalıştırırlar336demektedir.
335 F. Şebnem Arıkboğa, Entelektüel Sermaye, İstanbul: Derin Yayınları, 2003, s.76.
336 Barutçugil, a.g.e., s.60.
174
İşletme çalışanlarının sahip olduğu bilginin açığa çıkarılıp, rutin hale getirilerek,
örgütsel diğer bir deyişle yapısal sermaye haline gelmesi organizasyon yapısı ve örgüt
kültürüyle yakından ilgilidir. İşletme içi bağlantılar örgüt içinde rutinleşen bilgilerle
beraber örgüt kültürü çatısı altında toplanır. Kültürün oluşumu yapısal sermayenin
kalıcılığının sağlanmasında önemli bir noktadır. Çünkü insan sermayesi geçicidir. Fakat
yapısal sermaye daha uzun ömürlüdür. Üçüncü unsur ilişkiler ve dolayısıyla ilişki
sermayesidir. Bu noktada ilişki sermayesi kavramının kullanılmasıyla ilgili olarak
şunları söyleyebiliriz. Literatüre bakıldığında birçok yazarın üçüncü unsur olarak
müşteri sermayesi kavramına yer verdiği görülmektedir. Müşteri sermayesi sadece
işletme dışı olan ve işletmenin satış yaptığı kişi veya kurumları akla getirmektedir. Oysa
ilişki sermayesi, sadece satış yapılan müşterileri değil, tedarikçileri de içeren işletme
dışı tüm varlıkları içine alan daha genel bir kavramdır.
1-İnsan Sermayesi
Bir örgütün insanları, o örgütün insan sermayesini oluşturur. İnsan sermayesi,
çalışanların bilgi, beceri ve yeteneklerini kapsar. İnsan sermayesi, işletmenin sorunlarını
çözmek için sahip olduğu toplanmış insan yeteneğidir. Bir başka deyişle bir işletmenin
insan sermayesi, çalışanlarının bilgilerini işletme problemlerine uygulayabilme
yeteneğidir. İnsan sermayesi insanın kendisidir. Bu yüzden örgütler insan sermayesine
sahip olamazlar, onu ancak kiralayabilirler. Bu nedenle insan sermayesi, çalışanlar
ayrıldıklarında işletmeden ayrılır. İnsan sermayesi bir örgüt için yaratıcılık ve yenilik ile
ölçülebilecek olan, örgütün sahip olduğu insan kaynağını ne derece etkin kullandığını
içermektedir.
İnsan sermayesi, araştırma-geliştirmeden yüz yüze müşteri ilişkilerine kadar bir
işletmenin yaratıcılık kaynağıdır. İnsan sermayesi, entelektüel sermayenin sadece bir
dalı değil aynı zamanda onun deposu, kapasite kaynağı ve sınırlayıcı faktörüdür.
Gerçekten, pek çok gelecek bilimci insan sermayesi sıkıntısının, girişim gelişiminin
gelecek yüzyıldaki en büyük sınırlayıcısı olacağına inanmaktadır.
Çalışanların; zekası, kültürü, yetenekleri, bilgi ve becerileri gibi çeşitli özellikler
insan sermayesinin tanımı içinde yer almaktadır. İnsan sermayesi örgütsel ve ilişkisel
175
sermaye için hayati önem taşır. Çünkü her iki entelektüel sermaye unsurunun da
çekirdeği insan sermayesidir. İnsan sermayesi bir ağaç gibi sembolize edebileceğimiz
entelektüel sermayenin kökleridir. Diğer iki unsur olan yapısal sermaye ve ilişki
sermayesinin çekirdeği hükmündedir.
“Modern ve geniş bir anlamda
insan sermayesini şöyle tanımlayabiliriz. İnsan sermayesi,
müşterilerin ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler üretebilme kabiliyeti, çalışanların yetenekleri ve
fikir yapılarıdır. İnsan sermayesi yeniliklerin kaynağıdır.”
337
Arıkboğa, insan sermayesi üzerine yapılan çalışmalarda iki nokta üzerine
yoğunlaşmadan bahseder. Birincisi kişisel yeteneklerin kolektif hale getirilmesidir.
İkincisi ise kişisel ve kolektif hale getirilmiş olan yetenek ve yetkinliklerin
organizasyonel sermayenin içine dahil edilmesidir. İnsan sermayesi yetenek, ilişkiler ve
değerler şeklinde temelde üç özelliğe sahiptir. Yetenek kısmında çalışanların işiyle ilgili
yeteneği profesyonel yetenek şeklinde isimlendirilmiştir. Bir çalışanın iş arkadaşlarıyla
olan ilişkilerinin kalitesi sosyal yetenek, müşteriler ve dış çevreyle olan ilişkilerinin
başarısı da ticari yetenek olarak isimlendirilmektedir. İlişkiler, sosyal yetenek kısmına
giren iş görenin çalışma arkadaşlarıyla münasebetlerine ve paylaşımındaki başarıya
odaklanmıştır. Değerler ise aynı kurumun çalışanlarının aynı dile ve aynı ortak işletme
kültürüne sahip olma gerekliliğidir.338
İnsan sermayesinin öneminin fark edilmesinden sonra, teoride ve yönetim
dünyasında üst yöneticilerin çalışanlarına bakış açısında büyük ölçüde değişim yaşandı.
Bu değişim üst düzey yöneticilerin, çalışanlarının işletmenin hedefine ulaşması için
ihtiyaç duyulan bilgiye sahip anahtar kişiler olduklarına inanmaya başlamasıyla
gerçekleşti. Artık personel harcamaları sadece gider kalemi değil gelir arttırıcı bir unsur
şeklinde görülmektedir. Piyasa analistlerine göre insan sermayesinin değeri sahip
olunan yetenekli personel stokundan anlaşılmaktadır.
İnsan sermayesinin üç ana bileşeni vardır. Bunlar; karmaşıklığı anlama derecesi,
açık ve kapalı bilgiyi öğrenme derecesi, yetenekleri ve zamanla olgunlaşan tecrübe gibi
337 Arıkboğa, a.g.e., s.85
338 Arıkboğa, a.g.e., s.87-88.
176
temel kişisel niteliklere işaret eden entelektüel sermaye, kişinin çevresini tanımasını ve
çevre tarafından da bilinmesi anlamına gelen sosyal sermaye, kendini tanıma, kendine
saygı, özgüven, cesaret ve dürüstlüğü ifade eden duygusal sermayedir. Bunun en önemli
dinamiği ise duygusal zekadır.
2-Yapısal Sermaye
Yapısal sermaye organizasyonlardaki insan unsuru dışındaki bütün bilgiye
dayalı varlıkları kapsamaktadır. Entelektüel sermayenin işletmece oluşturulabilecek ve
gerçekten işletmeye ait olan unsuru yapısal sermayedir. Yapısal sermaye, işletmenin
ürününü üretip dağıtmasını sağlayan stratejisinin, yapısının, sistemlerinin ve
süreçlerinin bir toplamı olarak kabul edilir. Yapısal sermaye, işletme çalışanlarının iş
görmeleri için temel teşkil eden destekleyici bir üst yapıdır. Veri tabanları,
organizasyonel ve operasyonel planlar, iş kılavuzları, el broşürleri, stratejiler ve
organizasyon için materyal değerinden daha yüksek soyut değere sahip yapısal
varlıklardır. Yapısal sermayenin en akılda kalıcı ve reel tanımlarından birisi;
çalışanların akşam eve gittiğinde organizasyon içinde geride bıraktıklarıdır.
Yapısal
sermaye,
bilginin
işletme
faaliyetlerine
süreklilik
temelinde
uygulanmasını teşvik eden örgütsel niteliklerdir ve öğrenmeyi ve öğrenenleri
paylaşmaya özendiren kültürel yapıyı da ifade eder. Yapısal sermaye; müşteriler,
çalışanlar ve stratejik ortaklılardan kaynaklanan entelektüel varlıklar göz ardı
edildiğinde geride kalan daha kalıcı varlıklardır. Bu noktada yapısal sermaye
organizasyonun kendi sahip olduğu bilgi ve kurumsal kültürüyle işe girişebilme ve
başarabilme kapasitesidir.
İşletmede entelektüel sermayenin işlerliğini yapısal sermaye sağlar. Çünkü
organizasyonun kültürü ve ruhu gibi en soyut varlıklar yapısal sermayenin
elemanlarıdır. Yapısal sermaye elemanları kurumsal kültür ve ruh gibi soyut
varlıklardan başlayarak daha somut varlıklara doğru geniş bir dizide sıralanabilir.
Yapısal sermaye bir bütün olarak kuruluşun kendisine aittir. Yeniden üretilebilir
ve paylaşılabilir. Girişimci veya buluş sahibi ise saf insan sermayesidir. Bireysel
kabiliyet veya buluşlar kurumsal çatı altına girmelidir. Kuruma kazandırılan her yeni
177
bilgi yapısal sermayeye yapılan katkının yanı sıra kurumun entelektüel sermaye
zenginliğini de arttırmaktadır.
Bilgi yoğun yeni ekonomide rakiplerden daha hızlı öğrenme yeteneği en önemli
rekabet avantajlarından birisidir. Kurum içinde bilginin serbest dolaşımı ve
ulaşılabilirliği yapısal sermayenin zenginleşmesini kolaylaştıracaktır.
3-İlişkisel Sermaye (Müşteri Sermayesi)
Entelektüel sermayenin üçüncü ve son unsuru ilişkisel sermayedir. Müşteri
ilişkilerinin ana teması; bir işletmeninin faaliyette olduğu sahada işiyle iştigal ettiği
sırada geliştirdiği, sahip olduğu pazarlama kanalları ve müşteri ilişkilerinin içerisine
nüfuz etmiş bilgilerdir. Bu tema çoğu kez ilişki kurulan müşterilerden, tedarikçilere,
bağlı
olunan
ticari
örgütlere
hatta
devletin
düzenleyici
kurumlarına
kadar
genişletilmektedir.
Müşteri sermayesi, organizasyonun müşteri, tedarikçi ve toplumun geri kalan
kesimiyle ilişkisinin değerini ortaya koyar ve söz konusu kişilerin organizasyona
bağımlılıklarını ifade eder. Başka bir deyişle işletmenin dış çevreyle olan müşteri
sadakati, firma ünü, dağıtıcı ve toptancılarla olan ilişkileri gibi bağlantıları içerir ve
işletme için katma değer yaratabilecek işletme dışı tüm taraflarla ilgilidir. Entelektüel
sermayenin bu türü, dağıtım kanalları, müşteri özellikleri, trendler ve rekabetçi yapı
hakkında işletmenin sahip olduğu bilgiden oluşur.
İlişkisel sermaye dışsal bir unsurdur. Mülkiyeti hiçbir zaman tam olarak
organizasyona geçmemektedir. İşletmenin sahip olduğu markaların kamuoyu önündeki
imajı, stratejik iş birlikleri, müşteri ilişkileri gibi şeylerin yanı sıra dağıtım kanalları da
ilişkisel sermayenin önemli unsurları arsındadır. İlişkisel sermaye tam olarak
organizasyonun çevresiyle sürdürdüğü farklı ilişkilerin değeri, algılanış şekli yani
işletmeye dışarıdan biçilen fiyattır.
Günümüzde karlılık ve verimliliğin gerekli araçlarından birisi müşteri
memnuniyetini sağlamaktır. Tarihi süreç içerisinde bir zamanların üretici egemenliğine
178
dayanan geleneksel pazarlama anlayışında ne üretirsem alılar felsefesi yerini müşteri
memnuniyeti ve toplumun uzun vadeli çıkarlarını gözetmeye dayalı neyi, nasıl üretir ve
ne şekilde sunarsam alırlar anlayışına bırakmıştır. Kültürümüzde yer alan müşteri
velinimetimizdir özdeyişi, müşteri sermayesinin eski versiyonu olarak görünüyor. Bu
bağlamda, insanların müşterilere karşı doğal ve samimi davranıştan uzak müşteri
memnuniyetine yönelik rol yapıyor olmaları işletmelerin sahip oldukları müşteri
sermayesinden yeterince yararlanamamalarının bir nedeni olarak görülebilir. Geçmişin
müşteri velinimetimizdir felsefesi ile günümüzün müşteri memnuniyetine dayalı
modern pazarlama anlayışı arasındaki farklılık burada doğmaktadır.
Stewart’a göre; İnsan sermayesi ve yapısal sermaye; amaç birliğinin olduğu,
esnek,
hiyerarşik
kademelere
boğulmamış, fikirlerin açıkça
ifşa
edilebildiği
organizasyonlarda birbirlerini pekiştiririler. Çalışanların sorumluluk alabildikleri,
müşteri ihtiyaçlarına tam ve zamanında müdahale edebildikleri, çalışanların da iç
müşteri olabildikleri organizasyonlarda insan sermayesi ve müşteri sermayesi verimli
çalışacaktır. Eğer bir işletmede müşteriler bağlı oldukları satış sorumlusu firmadan
ayrıldığı takdirde de bağlılıklarını aynı şekilde sürdürüyorsa müşteri ve yapısal
sermayenin etkin bir örtüşme sağladığından bahsedilebilir.339
5.5. Bilgi Yönetimi ve Örgütsel Öğrenme
“Artık eğitim ve öğretim, okullardan işletmelere doğru kaymaya başlamıştır. Bugün her
istihdam edici kurum, aynı zamanda, öğretici de olmak zorundadır.”
340
Günümüzde bilgi önemli bir rekabet üstünlüğü haline gelmiştir. Küreselleşen
dünyada, doğal kaynaklara ve pazarlara yakınlık gibi kalkınma faktörlerinin önemi
giderek azalmaya, gelişmekte olan ülkeler için bir rekabet üstünlüğü olan ucuz
işgücünün yerini eğitimli işgücü almaya başlamış bulunmaktadır.341 Bu baş döndürücü
değişim karşısında işletmelerin kısa ve uzun dönemli amaçlarını gerçekleştirebilmesi,
üyelerinin belli bir takım yetenek ve bilgilerle donanımını, sağlıklı bir öğrenme ortamını
339 Stewart, a.g.e., s.183-184.
340 Peter F Drucker, Managing for the Future, The 1990s and Beyond, Truman Talley Boks, Dutton-New York, 1992, p.335.
341 Cem Kozlu, Türkiye Mucizesi İçin... Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1995,
s.313-314.
179
ve zorlukları aşma konusunda tek vücut olarak hareket edebilme alışkanlığını
gerektirmektedir. Değişime hazırlıklı olmak ve yenilik yaratarak işletmenin kârını ve
ekonomik değerini artırmak; daha iyi ürünler sunmayı, uygulama etkinliğini arttırmayı,
müşteriler için daha fazla değer yaratmayı, sürdürülebilir bir pazar liderliği elde etmeyi,
öğrenmeyi ve öğrenilen şeylerin hızla uygulamaya geçirilmesini gerektirmektedir.
Hemen her şeyin hızla değiştiği günümüzde, yeni yönetim yaklaşımlarına ve
örgütlenme biçimlerine ihtiyaç bulunmaktadır. İşte örgütsel öğrenme, bugünün
sorunlarını çözebilecek, bütün işletmelerin geliştirmeleri gereken modern bir anlayıştır.
Günümüzde bireylerin ürettikleri bilgiyi organizasyona mal etme olgusu -ki buna
oraganizasyonun öğrenmesi de denilebilir- önem kazanmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar,
öğrenmenin bireysel değil örgütsel bir süreç olduğunu belirtmekte ve daha çok öğrenme süreci
ve bu sürecin değişim, yeniden yapılanma ve örgütsel gelişime etkileri üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda çalışanlarını topyekün öğrenmeye teşvik eden ve kendini sürekli
geliştirebilen ve yenileyebilen organizasyonlara “öğrenen organizasyon” denilmektedir.
342
Organizasyonun öğrenmesi kavramı bir kurumda bireylerin, bilgi, tecrübe ve anlayışlarını
geliştirerek, bu bilgiyi müessesenin yararına daha müessir ve etkili biçimde kullanmalarını ifede
etmektedir. Bir başka ifede ile organizasyonun öğrenmesi faaliyetler ile sonuçları arasındaki
ilişkinin anlamlı bir şekilde geliştirildiği, bunların gündelik çalışma biçimine yansıdığı,
organizasyon hafızasına kaydedildiği, müşterek tutum ve davranışlarda değişiklikler meydana
getiren bir sosyal öğrenme süreci olarak tanımlanabilir. Söz konusu öğrenme süreci aynı
zamanda organizasyonun iç ve dış kaynaklardan elde etttiği bilgi ve enformasyonun
içselleştirilmesi
ve
kurumsallaştırılmasını
ifade
etmektedir.
Bu
sebeple
öğrenen
organizasyonlar, beklentiler ile gerçekleşen sonuçları düzenli biçimde mukayese ederek,
hataların giderilmesi, davranışların geliştirilmesi ve daha iyi sonuçlar elde edilmesi için
sistematik çalışma yapan kuruluşlardır. Şu halde bir kurumun öğrenen organizasyon olabilmesi
ancak o kurumdaki bireylerin öğrenmesiyle mümkün olabilir.343
Değişime adapte olabilmek için, sürekli öğrenebilme yeteneği edinme gereğini
savunan örgütsel öğrenme, bunun yöntemini de göstermektedir. İşletmeler yönetici ve
çalışanları aracılığıyla öğrenirler. Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, öğrenmede
hayal gücünün, yaratıcılığın ve örgüt kültürünün önemli bir yeri vardır. Yeniliklerin
342 H. Zaim, a.g.e., s. 49.
343 H. Zaim, a.g.e., s. 229.
180
ödüllendirildiği, bireysel farklılıkların desteklendiği, farklı bakış açılarına yaşama
hakkının tanındığı işletmelerde, kişisel ve örgütsel öğrenme için elverişli bir ortam
oluşturulmuş demektir. Herkesin aynı fikirde olduğu, farklılıkların söz konusu olmadığı
ortamlarda,
öğrenmenin
gerçekleşmesi
güçtür.
Çünkü
farklılıklar,
öğrenmeyi
canlandıran birer katalizör işlevi görmektedir.
Zaim, öğrenen organizasyonların; bilimsel problem çözme, yeni yaklaşımları
deneme,
geçmiş
tecrübelerden
ders
alabilme,
başkalarının
tecrübelerinden
yararlanabilme ve bilgiyi transfer edebilme şeklinde ayırt edici beş temel vasfının
olduğunu ifade etmektedir.344
İşletmeler çalışanları aracılığıyla elde ettikleri bilgileri ürün, hizmet, süreç ve
yöntemlere aktararak öğrendikleri gibi, diğer işletmelerin deneyimlerinden yararlanarak
da öğrenirler. Diğer işletmelerle çeşitli şekillerde gerçekleştirilebilecek olan stratejik
işbirlikleri, işletmelere bu konuda zengin öğrenme olanakları sunmaktadırlar. Öğrenme
yoluyla elde edilen bilgi ve deneyimlerin uygulamalara aktarılması kadar, ileride
kullanılmak üzere saklanması da, sürekli işletme başarısı için önemli bir zorunluluktur.
Klasik eğitim sisteminin,
istedikleri kalitede
insan kaynağı yetiştirip
sunamadığını gören örgütsel öğrenme konusunda başarılı bazı işletmeler, kendi
üniversitelerini
kurma
yoluna
gitmişlerdir.
Personeline
kariyerleri
boyunca
yararlanabilecekleri eğitim olanakları sunan bu işletmeler, dış dünyaya açıklık ve
kendilerini yenileme konusunda da son derece başarılıdırlar.
1980’lerden sonra gelişmiş ülkeler, yeni bilim alanlarını destekleyerek küresel
bilgi temellerini zenginleştirmeye, geleceğin çalışanlarını eğitmeye, bilgi yönetimi
süreçlerini destekleyici yasal ve kurumsal bir çerçeve hazırlamaya yönelmişlerdir.
Çorlu ölçeğinde yaptığımız anket sonuçlarından hareketle; devletin kendisini
bilgi ekonomisinin gereklerine göre yeniden örgütleyerek değişimin önünde bürokratik
bir fren olarak durmaktan vazgeçmesi; girişimci birey ve işletmelerin küresel bilgi
akışına bağlanabilmelerinin teknolojik, sosyal ve politik altyapısını hazırlaması, ezberci
344 H. Zaim, a.g.e., s. 232.
181
eğitim sisteminden, öğrenme ve yaratıcılığı özendiren bir eğitim sistemine geçişi
sağlaması gerekmektedir. Bu şekilde harekete geçirilecek ulusal entelektüel kapasite;
üretimi, ekonominin genel büyüme kalıbını, ulusal ve bölgesel istihdamın yapısını,
dünya politikasındaki ve uluslararası rekabetteki yerimizi yeniden şekillendirecektir.
Örgütsel Öğrenme ve Müşteri Memnuniyeti
Açık ya da gizli; rasyonel ya da daha az rasyonel bütün müşteri ihtiyaçları,
anlaşılarak karşılanmak zorundadır.
Çünkü işletme başarısı,
müşterilerin bu
ihtiyaçlarının tatmin edilmesine bağlıdır. Müşterilerin ihtiyaçlarının anlaşılması, müşteri
memnuniyetinin önemli bir aşamasıdır. Bu nedenle, Harvard Business School’da
müşterilerin ne istedikleri, belli ürünlere ve mesajlara nasıl tepki gösterdikleri,
laboratuar ortamında çeşitli tekniklerle izlenerek anlaşılmaya çalışılmaktadır.345 Müşteri
ihtiyaçlarının bir kere belirlenip karşılanması yeterli değildir. Çünkü ihtiyaçlar sürekli
olarak değişmektedir. Bu nedenle müşteri memnuniyeti ulaşılması zor, dinamik bir
hedeftir. Dolayısıyla, müşteri ihtiyaçlarının gelecekte de karşılanabilmesi, alışkanlık ve
tercihlerdeki değişikliklerin, bu ihtiyaçları karşılamaya dönük teknolojik gelişmelerin,
rakiplerin rekabet stratejilerinin ve diğer faktörlerdeki olası değişikliklerin sürekli
olarak tahmin edilmesini, izlenmesini ve bunlara uygun ürün, hizmet ve süreçlerin
geliştirilmesini gerektirmektedir.
İşletmelerin değişime hızlı ve doğru yanıtlar verebilmesi, onların öğrenme
yeteneklerinden, yeni fikirleri özümseme ve rakiplerinden daha çabuk eyleme
dönüştürebilme özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu yeteneklere sahip olmayan
işletmeler, değişen müşteri beklentilerini zamanında fark edemeyecek ve rakiplerinin
manevralarına
uygun
yanıtlar
veremeyeceklerdir.
Bununla
birlikte,
müşteri
ihtiyaçlarının anlaşılması ve bunların nasıl karşılanacağının bilinmesi, işin sadece
yarısını oluşturmaktadır. Müşteri memnuniyetinin gerçekleştirilmesi ise diğer yarısıdır.
Müşteri tatmini sürecinin ilk yarısında örgütsel öğrenmeye, ikinci yarısında ise yönetim
kalitesi ya da daha teknik anlamda toplam kalite yönetimi anlayışına ihtiyaç vardır.
345 Muzaffer Aydemir, “Örgütsel Öğrenme ve Toplam Kalite Yönetimi”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt 2, Sayı:3,
İzmir: 2000.
182
Örgütsel Öğrenme ve Sürekli İyileştirme
Ünlü gelecek bilimci Alvin Toffler, gelecekte rekabetin Doğu ve Batı arasında
ya da Kuzey ve Güney arasında değil, hızlı olanlarla, yavaş olanlar arasında
gerçekleşeceğini belirtmektedir.346
sürecini
kısaltarak
zamanı;
Bugün lider Japon işletmeleri, ürün geliştirme
maliyetleri,
kaliteyi
ve
stokları
yönetir
gibi
yönetmektedirler. Yani zaman, paraya, üretkenliğe, kaliteye ve hatta yenilik yaratmaya
eşdeğer bir hale gelmiş bulunmaktadır.347 Şiddetlenen rekabet ve kısalan ürün döngüleri
işletmeleri sürekli yeniliğe itmekte ve hatta en iyi ürünlerini, daha iyilerini geliştirerek
demode etmek zorunda bırakmaktadır.
İşletmedeki bütün bölümlerin sürekli iyileştirme üzerinde yoğunlaşmak zorunda
olduğu örgütsel öğrenme felsefesinde, bu amaçla yeni bilgilerin ve yeteneklerin
kazanılması, örgütteki herkesin sorumluluğundadır. Kalite ve üretkenliği arttırarak
maliyetleri düşürmek için, üretim ve hizmet sistemini sürekli olarak geliştirmek
gereklidir. Bunu yaparken eğitim kurumsallaştırılarak, korku elimine edilip, güven tesisi
ve yenilik için uygun ortam oluşturularak hareket edilmesi başarının ön şartıdır. Sürekli
iyileştirmeye olanak verecek bir örgütsel yapı oluşturmak son derece önemlidir.
Örgütsel Öğrenme ve Ekip Çalışması
İşletmelerin çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler ve diğer işletmelerle iyi ilişkiler
geliştirmesini savunan örgütsel öğrenme, bu yönüyle bilginin yaratılması ve
paylaşılması için gerekli koşulları da hazırlamış olmaktadır. Çapraz fonksiyonlu
ekiplerle ve sürekli iyileştirme çabalarıyla, işletmedeki bireylerin sahip oldukları bilgi
ve birikimleri harekete geçirmeyi amaçlayan bilgi yönetimi, benchmarking çabaları ile
de
kendi
dışındaki
işletmelerin
tecrübe
ve
birikimlerinden
yararlanmayı
hedeflemektedir. Sıradan insanların bir araya gelerek, süper insanların bile kolay elde
edemeyecekleri sonuçlara ulaşmalarına olanak tanıyan ekip çalışması, çalışanlar için
güzel bir öğrenme ortamı oluşturduğu gibi, başkalarının bazı konularda daha iyi
olabileceğini kabul etme ve onlara nasıl yetişebileceğini, hatta onları nasıl
346 Peter Mc.Grath, “Potholes on the Road Ahead”, Newsweek, 11 October 1999, s. 124.
347 George Jr. STALK, “Time-The Next Source of Competitive Advantage”, Harvard Business Review, July-August 1988, pp. 4149.
183
geçebileceğini
öğrenmeye
çalışma
ileri
görüşlülüğü
olarak
tanımlanabilecek
benchmarking de işletmeler için mükemmel öğrenme olanakları sunmaktadır.
Örgütsel Öğrenme ve Liderlik
Liderlik, örgüt amaçları doğrultusunda, personelin ihtiyaçlarını, bireyler, gruplar
ve çevre arasındaki ilişkileri düzenleyen, bireyler ve birimler arasında iletişim, etkileşim
ve eşgüdümü sağlayan bir süreçtir. Liderlik için zeka, eğitim ve deneyim önemlidir.
Yüksel, özlü bir tanımlama yaparak; liderin, ortak kültürü bilen, değerlendiren ve
kültürün yeniden şekillenmesi ve oluşturulmasında vizyon geliştirip ve ortak değerler
oluşturabilen kişi olarak da tanımlanabileceğini söylemektedir.348 Koçel’e göre lider;
grup üyelerini bir amaca yönelik güdüleyen, grup amaçları doğrultusunda etkileyen,
yönlendiren bir kişi iken, liderlik belirli koşullar altında, belirli amaçları
gerçekleştirmek için, bir kimsenin başkalarının faaliyetlerini etkileme ve yönlendirme
sürecidir.349 Koçel liderlik kavramını bir süreç olarak değerlendirmekte ve örgütteki bir
konumu belirten lider kavramından ayrı ifade etmektedir.
Özellikle küreselleşme sürecinde kurum yöneticilerinden çok liderlik yeteneğine
sahip yöneticilere ihtiyaç vardır. Yöneticilikte, bireysel akıl yerine ortak akıl; birey
yerine ekip; emir yerine koçluk; yöneticilik yerine liderlik; sonuç odaklılık yerine süreç
odaklılık; çok çalışmak yerine akıllı çalışmak esastır. Lider; vizyon yaratabilen,
arzulanan gerçeğin ve hedefin fotoğrafını çekebilen; bu görüntüyü erişilir ve
uygulanabilir kılan kişidir.
Örgütsel öğrenmenin başarıya ulaşması, otorite ve politik güce sahip üst
yönetimin desteğinin yanı sıra, kültürel değişimi, önceden edinilen varsayımlara
meydan okunmasını ve “biz bu işi hep böyle yapa geldik” yaklaşımının terk edilmesini
gerektirmektedir.
Doğru kararı alabilmek için yöneticilerin de kendilerini sürekli yenilemeleri gerekmekte ve
yöneticilerin, ihtiyaç duydukları bilgiyi sağlamayan verileri elemek ve veriyi analiz edip
348 Fatih Yüksel, Çağdaş Kent Yönetimi ve Yönetici Vizyonu, Ankara: Detay Yayıncılık, 2004, s.81.
349 Tamer Koçel, İşletme Yöneticiliği, İstanbul: Beta Basım, 2003, s.465.
184
yorumlayarak bilgiye dönüştürdükten sonra harekete geçmeleri gerekmektedir. Bilginin amacı
sadece bilim değildir. Önemli olan aynı zamanda harekete geçebilmektir.
350
21. yüzyılda
yönetmesini öğrenemeyen bir girişimci başarılı olamayacaktır. Yaratıcılığı öğrenemeyen bir
yönetim de fazla uzun ömürlü olamaz. Bugün her türlü kuruluş düstur olarak değişim için
tasarlanmalı ve değişime karşı olmaktansa değişimi yaratmalıdır.
351
Liderlerin, geçmişte kendilerini başarılı kılmış, fakat bugün geçerliliğini yitirmiş
davranışları unutarak, yeni davranışları öğrenmeleri, diğer bir deyişle; konuşmak yerine,
susup dinlemeyi,
farklı kültürlerden, etnik yapılardan, farklı işlevsel ve örgütsel
düzeylerden gelen insanları kendileriyle aynı seviyede görerek, onlarla yardımlaşarak iş
yapabilmeyi ve başkalarının düşüncelerine başvurma büyüklüğünü göstermeyi
öğrenmeleri gerekmektedir. Ayrıca liderler, insanlara öncelik vermeyi ve yenilik
yaratmayı
politikalara
bağlılığın
üzerinde
tutmayı,
öğrenmenin
dağınıklığını
prosedürlerin düzenliliğine tercih etmeyi ve örgütün devamlılığını diğer bütün
endişelerin önüne koymayı öğrenmelidirler.
Çalışanların, kendi kendilerine düşünerek çözüm üretmeye özendirildikleri ve
liderlerin sinerji yaratacak şekilde diğer departmanlarla hatta diğer kurumlarla çalışmak
zorunda olduğu bir dünyada pozisyon, unvan ve otorite artık uygun yönetim araçları
olmaktan
çıkmaya
başlamıştır.352
Liderlerin
başarıları,
örgütteki
hiyerarşik
konumlarından çok, etkileşimde bulundukları bilgi ve ilişki ağlarının sayısına bağlıdır.
Yoğun bir ilişki trafiği yaşayan günümüz yöneticileri, liderliğin politik yönüne ağırlık
vermek ve bir grup astı kontrol etmek yerine, farklı çıkar gruplarını ustalıkla idare
edebilme yeteneğine sahip olmak zorundadırlar.
Günümüzde liderlerin, öğrenmeyi engelleyici, denetim ağırlıklı rolleri bırakarak
dizayncı, öğretici ve kolaylaştırıcı yeni roller üstlenmeleri gerekmektedir. Bu yeni
rolleri, paylaşılan bir vizyon geliştirme, yaygın ve yanlış zihinsel modelleri gün yüzüne
çıkararak bunlara meydan okuma ve daha sistematik bir düşünce kalıbını özendirme
350 Peter F. Drucker, 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları, çev. İrfan Bahçivan-Gülenay Gorbon, İstanbul: Espilon Yayıncılık,
1999, s.145.
351 Drucker, a.g.e., s.48.
352 Rosabeth Moss Kanter, “The New Managerial Work”, Harvard Business Review, November-December 1989.
185
gibi
yeni
yeteneklerle desteklemesi gereken liderler,
işletmede öğrenmeden
sorumludurlar. Yani liderler, insanların ve makinelerin performansını yükseltmekten;
üretimi ve kaliteyi artırmaktan; insanların çabalarından gurur duymalarını sağlamaktan;
kişilerin hatalarını bularak onları cezalandırmak yerine, bu hataların nedenlerini ortadan
kaldırmaktan; herkesin işini daha iyi ve daha çok tatmin alarak yapmasını sağlayacak
bir sistem kurarak, bunu geliştirmekten sorumludurlar.353
5.6. Bilgi Yönetimi ve Türkiye
Ülkelerin sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi, bu geçişin meydana
getirdiği sosyal ve ekonomik değişmeler, sancılar, fırsatlar ve tehditler günümüzde
üzerinde en çok tartışılan konular arasındadır. İster savunalım, ister karşı çıkalım; bilgi
toplumu, çeşitli sosyal, iktisadi ve kültürel unsurları ile sanayi toplumundan farklı yeni
bir toplum modeli oluşturmaktadır.354
Bilişim teknolojilerinin giderek yaygınlaşması, bilginin temel ve stratejik bir
üretim faktörü olarak ekonomiye katılması, bilgiye verilen önemin artmasından
kaynaklanmaktadır. Yeni ekonomiyi artık networklar yönlendirmektedir Yeni bilgilere
hızla ulaşmak ve en kısa zamanda süreçlere aktarabilmek insan yaşamını çeşitli
yönlerden etkilemeye başlamıştır.
Gelişen teknolojiler özellikle son on yılda yerel değerlerin zayıflamasına,
ekonomide soyut unsurların güçlenmesine ve kurumsal yaklaşımların değişmesine yol
açmıştır. Günümüzde bilişim teknolojilerinin hayatın her alanında yoğun olarak
kullanılmasıyla klasik işletme anlayışından bilgi işletmesi anlayışına geçiş süreci iyice
hızlanmıştır. İşletmeler arası rekabet ortamını artık bilgi oluşturmaktadır. Sahip
oldukları örtük ya da açık her türlü bilgiyi daha verimli kullanan organizasyonlar, daha
dinamik bir iş ortamına sahip olmaktadır. Artık sanayi toplumundaki ürün ve hizmetleri
değil, ileri teknoloji ile taklit edilmesi çok zor, bilgi yüklü ürünleri üreten işletmeler
küresel rekabet içerisinde ayakta kalabilmektedirler.
353 Aydemir, a.g.m.
354 H. Zaim, a.g.e., s.8.
186
Büyük işletmelerin, bilgiyi daha iyi analiz ve kontrol etmek için, bu teknolojiye
yatırım yapmak istemeleri, yeni teknolojilerin fayda-maliyet analizini zorunlu
kılmaktadır. Günümüzde işletmelerin daha etkili ve verimli çalışabilmesi için
bilgisayarlardan yararlanmanın artık bir zorunluluk olduğu herkes tarafından kabul
edilmektedir.
Bilginin en önemli kavram olduğu ve gittikçe öneminin arttığı bu çağda ülkeler,
bilgiyi yönetmek konusunda stratejiler geliştirerek hayata geçirmektedirler. Bilişimin
yoğun olduğu sektörlerin piyasa değerleri artmakta aynı zamanda ülkelerin
ekonomilerini tetiklemektedir.
Sahip oldukları bilgi birikimini kurumsal verimliliğe dönüştürmek isteyen
organizasyonların, bilgi yönetimi anlayışını benimsemesi zorunludur. Bu nedenle
yeniden yapılanma sürecine giren yapılarda öncelikle bilgi yönetimi, kurum yöneticileri
tarafından kabul edilmeli ve bütün çalışanların bilgi yönetiminin öngördüğü esaslara
göre hareket etmeleri sağlanmalıdır. Bilgi yönetimi, içinde bulunduğu sistemi oluşturan
unsurların kendi arasında uyumlu olmasını da gerektirmektedir. Bu unsurlardan
herhangi birindeki bir arıza, sistemin çalışmasını bütünüyle bozmaktadır. Bunun yanı
sıra bilgi yönetimi, önemli miktarda yatırım yapmayı gerektirir. Ancak sahip olunan
bilgi kaynaklarının verimliliğe ve üretime dönüştürülememesinin maddi değeri,
kurumsal bilgi yönetimi modeli oluşturma maliyetinden daha az değildir. Bu nedenle
bilgi yönetimi, organizasyonlara bilgi merkezli yeni bir kurumsal anlayış kazandıran ve
uzun vadede önemli maddi getiriler sağlayan stratejik bir yönetim modelidir.
Türkiye’nin 21. yüzyılda değişimi çok iyi bir şekilde kavrayıp, bu değişim
olgusunun beraberinde getireceği fırsat ve tehditleri analiz ederek yeni yüzyılda
dünyanın saygın bir üyesi olması için öngörülen atılımları acilen yerine getirmesi
gerekmektedir. Başta ekonomi olmak üzere diğer kurumsal yapılanmalar da gelişen yeni
ekonomi kapsamında ele alınıp buna göre gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Yeni ekonomide her geçen gün bilişim eğitimi almış işgücüne ihtiyaç
doğmaktadır. Bilgi toplumuna geçiş sürecinde strateji ve politika geliştirip zamanında
187
uygulamaya koyan ülkelerin uluslararası alanda rekabet gücü, verimliliği ve saygınlığı
artmaktadır. İleri sanayi ülkesi sınıfında yer almak için üniversite-sanayi-devlet
üçlüsünün acil olarak bilgi stratejileri oluşturup uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.
Bir medeniyet projesi olarak ileri sürülse de bilgi toplumu kavramının
algılanmasında henüz çok gerilerde olduğumuz bir gerçektir. Sanayi devrimini uzaktan
seyretmiş, hala yerleşik yapı olarak tarım toplumu özelliklerini sergileyen hatta ilkel
toplum örneklerinin bile lokal olarak görülebildiği ülkemizde, bilgi toplumuna
dönüşümün sancılı bir süreç olduğu anlaşılıyor. Bir yandan sanayi toplumuna geçiş
sorunlarıyla boğuşurken diğer taraftan da bilgi toplumu olmaya özenmek ve bu
dönüşümün zorluklarıyla uğraşmak gibi köklü problemlerimiz bulunmaktadır. Bilgi
altyapısının bir an önce tamamlanması, e-dönüşümün hızlandırılması, bilgi toplumu
yarışında geri kalmamanın ön koşullarıdır. Bilgi ve iletişim teknolojilerine gereken
önemin verilmesi, geleneksel bilginin ayıklanarak bilimselleştirilmesi ve hızlı bir
şekilde stratejik bilgiye dönüştürülerek bilgi yönetimi perspektifi kazandırılması,
küresel rekabette avantaj dengesinin sağlanması bakımından hayati önem arz
etmektedir.
Çorlu örneğinden hareketle diyebiliriz ki; sanayimiz bilgi teknolojilerini
kullanma konusunda oldukça hevesli olmakla beraber, bilgi yönetimi kavramının
algılanması ve bunun iş süreçlerine aktarılması konusunda profesyonellikten uzak
görünmektedir.
188
6. BİLGİ YÖNETİMİ VE KURUMSAL YAKLAŞIMLAR
6.1. Kurum
Türkçe Güncel Sözlük’te kurum; kuruluş veya evlilik, aile, ortaklık, mülkiyet
gibi insanlar tarafından oluşturulan şey, müessese355 olarak tanımlanmaktadır. Eski
dilde müessese anlamında kurmaktan türetilmiştir. Genellikle gerçek veya tüzel kişiler
tarafından belli bir veya daha fazla amacın gerçekleştirilmesi için oluşturulan örgütsel
yapı olan kurum kavramı, günlük dilde çeşitli kuruluşları tanımlamak amacıyla
kullanılır. Sosyolojik açıdan bakıldığında kurumlar; toplumun sosyal yaşamında
bireylerin birbirleriyle ve toplumla ilişkilerini düzenleyen, içinde barındırdığı kişilere
farklı kimlik ve roller yükleyen ve toplumsal konsensüsü sağlayan kültürel süreçlerdir.
Bir başka deyişle davranış örüntüleri, sosyal roller ve etkileşim süreçlerinden oluşan,
kültürün büyük kısmını anlatmak için kullanılan bir kavramıdır. Kurum denilince
öncelikle sosyal kurumlar anlaşılır.
Kurumlar, temel davranış örüntülerine göre
şekillenirken, toplumlara özgü bir yapıya kavuşurlar. Her bir toplumun kültürü, örfü,
ananesi farklı olduğu için kurumları da farklıdır. Fakat her toplumda aile, ekonomi,
siyaset, din, eğitim vb. gibi temel kurumlar vardır.356
6.2. Kurumsallaşma
Kurumsallaşma; sözlükte örgütlü duruma gelme, süreklilik kazanma şeklinde
ifade edilmektedir.357 Kurumsallaşma; çalışanlardan, üst yönetimden ve patrondan
bağımsız olarak iş akışlarının, görev tanımlarının yetki ve sorumlulukların öngörülebilir
ve yoruma açık olmayacak şekilde oluşturulması anlamına gelir ve iş görenler ile
şirketin ortak çıkarlar için çalışmasını sağlar.358 Kurumsallaşma sürdürülebilir başarı
için
gereken
uygulanmasıdır.
yönlendirme,
yönetim
ve
kontrol
sistem
ve
yöntemlerinin
359
355 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?kelime=kurum, (27 Ağustos 2006)
356 Wikipedia Özgür Ansiklopedi, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurum, (27 Ağustos 2006)
357 TDK, Türkçe Güncel Sözlük, http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.asp?KELIME=kurumsalla%FEma, (28 Ağustos 2006)
358 Ekşi Sözlük, http://sozluk.sourtimes.org/, (25 Ağustos 2006)
359 Orhan Erdemir Kılınç, “Aile Şirketleri ve KOBİ´lerde Kurumsallaşma”, http://www.kobitek.com/article.php?id=14,
(25 Ağustos 2006)
189
Şu halde kurumsallaşma; bir işletmenin, faaliyetlerini, devamlılığını ve
büyümesini belirli kişilerin (patron, varisler, yöneticiler, önemli teknik personel vb.)
varlığından ve rasyonel olmayan icra yöntemlerinden bağımsız olarak sürdürebilmesini
ve geliştirebilmesini sağlayan bir yönetim ve organizasyon yapısıdır.
Organizasyonlarda mülkiyet, sermaye ve yönetim yapısına bakıldığında,
başlangıçta özellikle geleneksel işletmelerde, sermaye, mülkiyet ve yönetim tek bir
kişiye aittir. Mülkiyet sahibi, sermayeyi kendisi koyar ve işletmeyi de bizzat kendisi
veya aile üyeleriyle birlikte yönetir. İşletme büyüdüğünde kaçınılmaz olarak sahip-vekil
ilişkisi ortaya çıkar. Sahip, bazı işletmelerinin yönetimini vekillere bırakmak zorunda
kalır. Yönetim fonksiyonuyla birlikte denetim gibi diğer bazı fonksiyonlar başka
kişilere ya da kurumlara devredilir.
Şirketlerin gelişmesine ve büyümesine paralel olarak mutlak sahiplik
fonksiyonuyla birlikte geleneksel aile işletmelerinde var olan sahip-vekil ilişkisi de
giderek ortadan kalkmaya başlar. Yönetim kurulu ve icradan sorumlu vekil (çoğu
zaman genel müdür) sadece şirket kurucuları ve ana sermayedarların çıkarlarına değil,
tüm hissedarların (shareholders), hatta tüm menfaat sahiplerinin (stakeholders)
çıkarlarına hizmet etmek zorunda kalır.
Günümüzün büyük ve çok ortaklı organizasyonlarında sahiplik ve yönetim
fonksiyonlarının kaçınılmaz olarak birbirinden ayrılması, ayrıca uygulamada şirket
kurucuları ve ana sermayedarlarının sahiplik ve denetim fonksiyonlarını kendi çıkarları
doğrultusunda kullanarak şirket ortaklarının temel mülkiyet haklarını göz ardı etmeleri
–hatta suiistimal etmeleri- kurumsal yönetimin bilimsel anlamda doğuşuna ortam ve
meşruiyet kazandırmıştır.
Kurumsal yönetim, geniş anlamda şirket sahipliğine ilişkin kuralları içerir.
Geleneksel yönetimde şirket sahipliği kurucu ana sermayedar anlamına geldiğinden,
kararlar ve uygulamalar şirket sahibinin iradi ve takdiri kararlarına bağlı bulunmaktadır.
Geleneksel yönetim ile kurumsal yönetim arasındaki en temel fark kurallar ve takdir
yönündendir.
190
Kurumsal yönetim, en kısa ve öz bir tanımla “kurallara dayalı şirket yönetimi”
demektir. Kuralların genel çerçevesi düzenleyici bir kamu otoritesi tarafından belirlenir.
Bu kuralların bir kısmı uyulması zorunlu, diğer bir kısmı ise uyulması tavsiye edilen
kurallar niteliğindedir. Geleneksel yönetimin en temel farkı takdiri karalara dayalı
yönetim olmasıdır. İradi kararlara ve takdire dayalı bir yönetimde usulsüzlüklerin,
suistimallerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkması
muhtemeldir. İşte, kurumsal yönetimi, geleneksel yönetim anlayışlarından ayıran en
önemli fark buradadır. Geleneksel yönetimde, şirket faaliyetlerinin denetimi fonksiyonu
doğrudan şirket sahip ve yönetim kurulunun göreve getirdiği şirket içi denetim kurulları
tarafından yerine getirilir. Kurumsal yönetim anlayışında ise menfaat sahiplerinin
şirketi yöneten sahip ve vekilleri, denetleme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Kurumsal
yönetimi geleneksel yönetimden ayıran en önemli fark buradadır. Kurumsal yönetimde
sahip ve vekiller açısından hesap verme sorumluluğu; hissedarlar ve menfaat sahipleri
açısından da hesap sorma hakkı söz konusudur.360
Kurumsal Kültür (Kurum Kültürü)
Kurumlar varlıklarını sürdürmek için belli gelenekleri yaşatmak, kendilerine
özgü bir kültür oluşturmak ve bu kültürü bir üst kimlik olarak benimsemek
zorundadırlar ki buna kurum kültürü diyoruz. Toplumlar gibi kurumların da amaçları, iş
hayatına bakış açıları, değerleri, ilkeleri, yani kendilerine özgü nitelikleri vardır. İşte,
bir işletmenin tüm çalışanları tarafından paylaşılan inanç, anlayış ve kurallar bütünü
kurum kültürünü oluşturur. Literatürde bir işletmenin kültürü, genellikle işletmelerde
konuşulan ve konuşulmayan kurallar, varsayımlar, değerler ve düşünce biçimlerini
kapsar. Bu unsurlar, o kurumda nasıl giyinilmesi ve davranılması gerektiğini, iş
arkadaşlarına, çalışanlara, yöneticilere ve müşterilere gösterilmesi gereken davranış
biçimlerini belirler.
Kurumların hedeflerine ulaşmaları ve başarılı olmalarında önemli rol oynayan
kurumsal kültürü oturtabilmek ve çalışanlara doğru şekilde benimsetmek, özellikle
küreselleşen dünyadaki rekabet ortamında işletmelerin vazgeçilmezlerinden biridir. Zira
360 C. Can Aktan, “Geleneksel Şirket Yönetimi ve Kurumsal Şirket Yönetimi”, http://www.canaktan.org/yonetim/kurumsalyonetim/geleneksel.htm, (21 Ağustos 2006)
191
bir organizasyonda tüm çalışanlar tarafından paylaşılan inançlar, normlar, gelenekler ve
değer yargıları olarak tanımlanan kurum kültürü bilgi yönetiminin başarılı biçimde
uygulanabilmesi açısından son derece önemlidir.
1980’lerde Japon rekabeti karşısında telaşa kapılan ABD iş dünyası kurum
kültürünü keşfetti. Kurum kültürünün yönetilebilir bir olgu olduğu, iyi yönetildiğinde
performansı ve rekabet üstünlüğünü olumlu yönde etkilediği anlaşıldı. Liderlik, değişim
odaklı kültür, öğrenen organizasyon, yenilikçi kültür gibi konular bu anlayışın
sonucunda ortaya çıktı. Kurum kültürlerinde, hızlı tepki vermeyi, bilgi yönetimini,
yaratıcılığı, katılımcı yönetimi ve liderliği destekleyen özellikler aranır hale geldi.
Kurum kültürünün ilk gündeme gelişi 1940’lı yıllara uzanmaktadır. Rasyonel ve
denetime dayalı yönetime karşılık, işbirliği ve işe bağlılığı özendiren ilişkisel ve
kültürel boyutu savunan bir anlayış gelişti. Ancak bu boyutları ölçmenin zorluğu
karşısında, 1960 ve 1970’lerde ölçülebilen kurumsal öğeler öne çıktı; çalışan tutumları,
yetkilendirme, statü farkları, bölümler arası eşgüdüm, çalışanın işe dahil edilmesi gibi
kurum iklimi olarak nitelenen özellikler üzerinde duruldu. 1970’lerin sonuna doğru,
kurumsal hayatın ilk bakışta görünmeyen özelliklerini içeren, daha derinlemesine
analizler önem kazanmaya başladı. Kurum kültürünün rolü, önemi ve özellikleri bir kez
daha gündemin başına oturdu. En önemlisi de dikkatler, kurum kültürünün performansa
olan etkilerine, gelişim evreleri ve değişebilirliğine çevrildi. Harvard İş İdaresi
Okulunun tanınmış isimlerinden Kotter ve arkadaşları 75 mali analistten, en başarılı
şirketleri tespit etmelerini, onları diğerlerinden ayıran etkenleri tanımlamalarını
istemişler, bunlardan 74’ü, kurum kültürünün başarı ve rekabette üstünlük sağlamada
kritik başarı faktörü olduğunda hemfikir olmuşlardır.361
Son yıllarda kurum kültürünün, kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu değil,
rekabet üstünlüğü sağlayan yönetilebilir bir öğe olduğu artık kabul ediliyor. Bir şirketin
uzun dönemli başarısı için, değişen koşullara göre ve şirketin ihtiyaçları doğrultusunda
kurum kültürünü yönetmenin ve gerektiğinde değiştirmenin önemi biliniyor. Kurum
361 Handan Dedehayır, “Dünden Bugüne Kurum Kültürü”, Kaynak Dergisi, Batlaş-Baltaş Yayını, Nisan-Haziran 2004, Sayı 18,
http://www.baltas-baltas.com/kaynakdergitum.asp?sayi=18, (21 Ağustos 2006)
192
kültürü, organizasyonun misyonu, vizyonu ve hedefleri doğrultusunda, çalışanların
kendilerine ait farklı duygu, düşünce ve değer yargılarıyla bir arada, beraberce ve uyum
içerisinde çalışmalarını temin eden bir harç vazifesi görür.362
Çağdaş kurumlarda çalışanlara kritik durumlarda nasıl düşünüp nasıl
davranacaklarına ilişkin yol gösterecek çok boyutlu kültürel yönlendiricilere ihtiyaç
bulunmaktadır. Yeni kurum kültürleri çalışanlara; değişim, çeşitlilik, çatışma,
yenilikçilik, kurumsal öğrenme, bilgi yönetimi, ittifak oluşturma, ilişki kurma, sosyal
sorumluluk gibi konularda düşünme ve davranma biçimleri sunmalıdır.
Bu dinamik kurum kültürü anlayışı, liderlere de, kurum kültürünü ihtiyaçlara
uygun biçimde yönetme görevi yüklemektedir. Değişime açıklığı desteklemenin yanı
sıra kurum kültürünün, insan sermayesinin zihinsel katılımını teşvik etmesi, öğrenmeyi,
bilgi üretmeyi ve uygulamayı, bilgiyi başkalarıyla paylaşmayı özendirmesi önemlidir.
Maddi varlıklardan çok entelektüel varlıklarıyla değer kazanan günümüz şirketlerinde,
entelektüel sermayeden en üst düzeyde yararlanmak için bu gerekli görünmektedir.
Cameron ve Quinn’in araştırmasından çıkan sonuçlar, yeni kurum kültürünü özetler
mahiyettedir; en başarılı şirketler, özgün stratejilere sahip çıkan güçlü bir liderlik ve bu
stratejileri uygulama olanağı veren güçlü bir kültüre sahiptirler.363
Bir kurumun kişiliği kabul edilen kurumsal kültür, son yıllardaki gelişmelerle
daha fazla önem kazanmaya başlamıştır. Kurumların kendilerine özgü bir kültür
oluşturmalarının başlıca nedeni, kültürün iş yaşamındaki olayları, çalışanları ve müşteri
ilişkileri üzerinde son derece etkili olmasıdır. Kurumun çevrede tanınmasını,
değerlerini, diğer örgüt ve bireylerle ilişkilerini biçimlendirir. Bu işlevi ile kültür,
kurumun toplum içindeki yerini, hatta başarısını belirleyen bir araçtır. Tüm kurumların
güçlü ya da zayıf bir kültürü vardır. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, kurumsal
kültürün oluşturulmasında, o yapının kurucularının ve pekiştirilip benimsetilmesinde
kurumun organizasyonel yapısıyla insan kaynakları yönetim tarzının kurumsal kimlik
ile bir arada ele alınması gerekliliğidir.
362 H. Zaim, a.g.e., s. 145.
363 Dedehayır, a.g.m.
193
Bilgi yönetiminin en zor aşamalarından biri bilgi yönetimini destekleyen bir kurum kültürünün
oluşturulmasıdır. Organizasyonda bilgi yönetimini besleyen bir kurum kültürünü oluşturmanın
ilk adımı doğru, anlaşılabilir bir misyon tanımlanması ile organizasyonun temel değerlerinin
belirlenmesidir. Bir diğer ifadeyle kurumun varlık nedeni, kuruma değer katan temel unsurların
ne olduğu ve bu doğrultuda çalışanlardan neler beklendiği açık biçimde ifade edilmelidir.364
Kurumsal Kültürü Benimsetme Yöntemleri
i- Sosyalizasyon
Kuruma yeni katılan bireylerin kurum kültürü ve normlarına alışmasını içeren
sistematik bir süreç olup, çalışanların davranışlarını etkiler ve kurumsal kültürünün
devamlılığını destekler. Yeni katılan birey, sosyalizasyon süreci içinde kurumsal
yapının işleyişini, normlarını, prosedürlerini, hoşa giden ve gitmeyen davranışları,
kısacası kurum kültürünü öğrenir.
Bir kurumda çalışan kişinin başarısı ve performansı ne yapması ve yapmaması
gerektiğini bilmekle yakından ilişkilidir. Kurumsal istikrar, çalışanların sürekliliğinin
olabildiğince yüksek olduğu ortamda ve kurum kültürünün bir sonraki nesle
aktarılmasının sürekliliği sağlanarak oturtulabilir. Çalışanların kuruma duydukları
bağlılık ve sorumluluk da bireylerin kurum felsefesini ve hedeflerini kültür transferi
sürecinde iyice benimsemiş olmaları nedeniyle kolayca sağlanabilir.
Kurumsal sosyalizasyon süreci üç aşamalıdır:
1.
Ön sosyalizasyon: Kişinin örgüte girmeden ya da örgütte yeni bir pozisyonu
üstlenmeden önceki dönemdir. Kişinin kurum kültürünü kısaca tanımasını
sağlar, kurum hakkındaki inanç ve beklentilerini şekillendirir.
2.
İşe Alışma: Kurumun üyesi olduktan sonra başlayan bu aşamada işe yeni
başlayanlar, şirket içerisinde gerçekçi kurum hedeflerine ve üstlendikleri role
uygun yeni bir kimlik kazanır. Eski benlikten vazgeçilir, çalışanın kafasında
yeni bir benlik ve imaj oluşur.
364 H. Zaim, a.g.e., s. 146.
194
3.
Değişim/Metamorfoz: Çalışanın kendini rahat hissetmesi ve pozisyonun
gerektirdiği ustalığı kazanması,
endişenin azaltılarak kendine güvenin
arttırılmasını içerir.365
ii- Oryantasyon
Bireyin, kurum kültürüne adapte olmasında ve kuruma uyum sağlamasında en
etkili yöntemlerden biri olarak görünen oryantasyon, çalışanın kurumun ürün ya da
hizmetlerini, kurumsal yapıyı anlamasını ve ilk andan itibaren verimli olmasını sağlar.
İşten ayrılma sıklığını azaltıp, yeni ve eski çalışanlara yapılan yatırımı başarıya ulaştırır.
Titizlikle hazırlanmış bir oryantasyon programında şirket kültürü kapsamında
şirket felsefesi, yazılı belgelerde kullanılan jargon, çalışma arkadaşları ile ilişkilerin
nasıl yürütülmesi gerektiği, şirket kuralları ve gelenekleri de çalışanlarla paylaşılır.366
Öğrenen Organizasyonlar
Kurumsal kültürün en önemli öğelerinden biri olan öğrenen organizasyon;
bilgiyi yaratma, edinme ve transfer etme konusunda ustalık kazanmış ve elde ettiği
bilgileri özümseyerek kendi tutumlarını değiştiren, stratejilerini test ederek, kurumsal
karnesinde elde ettiği sonuçlar doğrultusunda yapısında, süreçlerinde, teknolojik
altyapısında ve insan kaynağı altyapısında gerekli değişiklikleri yapan organizasyondur.
Öğrenen organizasyon kavramı bazı noktalarda bilgi yönetimi kavramıyla
örtüşmektedir. Öğrenen organizasyonlarda kurumsal öğrenmenin temel faktörü olarak
kabul edilen takımın üzerinde durulur. Buna karşın bilgi yönetimi bireyi temel
almaktadır. Öğrenen organizasyon takımdan organizasyona ve oradan bireye ulaşırken
bilgi yönetiminde bireyden organizasyona ve oradan takıma giden bir neden ilişkisi
kurulur. Yeniden yapılanma, finansal ve diğer somut performans göstergeleri ile ifade
edilen ölçülebilir sonuçlar anlamında etkinlik ve verimlilik üzerine ağırlık verir. Bilgi
365 Vedat Yiğitoğlu, “Sosyalizasyon Süreci”, http://www.geocities.com/vedat5_2000/insankaynaklari8.html, (19 Temmuz 2006)
366 Nurdan Özdemir, “İşe Alıştırma, Oryantasyon Eğitimi”,
http://www.okyanusbilgiambari.com/InsanKaynaklari/egitim/Oryantasyon.pdf, (9 Temmuz 2006)
195
yönetimi uygulaması yeniden yapılanma sürecinin paralelinde veya bir adım sonrasında
yaşanan bir süreçtir.367
Öğrenen organizasyon olma yolunda başarı sağlamış kurumlara bakıldığında bu
kurumların beş temel konuda başarılı oldukları görülmektedir:
•
Sistematik problem çözme,
•
Yeni yaklaşımların denenmesi,
•
Tecrübelerden ve geçmişten öğrenme,
•
Başkalarının tecrübelerinden ve en iyi uygulamalardan öğrenme,
•
Kurum içi bilgi transferinin hızlı ve etkin bir biçimde yapılması.368
6.3. Kurumsal Bilgi Yönetimi
Yönetim bilimi bağlamında içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli iki
kavramı bilgi ve teknolojidir. Bilgi, kurum ve işletmelerin en az sermaye kadar önemli
yeni üretim faktörü, teknoloji ise onun vazgeçilmez parçasıdır. Bu nedenle çağımız bilgi
çağı,
toplumumuz
bilgi
toplumu,
insanlarımız
ise
bilgi
çalışanları
olarak
adlandırılmaktadır. Böyle bir dönemde bilgi yönetimini kurumsal yönetimin en önemli
unsuru olarak görmek yanlış olmayacaktır. Bilgi yönetimi; zihinsel sermayeyi kontrol
edilebilir bir değer olarak ele alan en önemli yönetim alanıdır. Kurumsal dinamikler,
yönetim modelleri ve teknoloji ise bilgi yönetiminde kullanılan en önemli araçlardır. Bu
araçlar, bir işletmenin bilgiyi elde etmesini, geliştirilmesini ve transferini sağlamak
üzere bir arada ve uyum içinde çalışmalıdır.
Kurumsal bilgi, kuruma mal olmuş kayıtlı ya da kayıtsız her türlü bilgiyi ifade
etmektedir. İnsanların kafasında olan, kurumsal faaliyetler sonucunda oluşmuş ve yazılı
bir şekilde kaydedilmemiş bilgiler de kurumsal bilgi sayılmaktadır. Kurumsal bilgi,
yönetici veya iş görenlerin deneyimleri ya da kurumu ilgilendiren en ufak bir bilgi
parçası şeklinde de olabilir. Kurumsal bilgi yönetiminin amacının, kurumda var olan
kayıtlı ve kayıtsız her türlü bilginin ortaya çıkarılması, değerlendirilmesi, organize
367 Barutçugil, a.g.e., s.77.
368 Şengül Arslan, “Öğrenen Organizasyonlar”, http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody.asp?BodyID=52, (1 Ağustos
2006)
196
edilmesi, gereken yerlere ulaştırılması ve kuruma dolaylı bir katma değer
kazandırılması olduğunu söyleyebiliriz.369
Odabaş Townley’e atfen bilgi yönetimini, bir organizasyonun misyonunu
gerçekleştirmek veya amacına ulaşmak ve aldığı kararları en etkili biçimde kullanmak
için üretme ve paylaşma açısından bilgiyi kontrol altına alma faaliyeti şeklinde
tanımlamaktadır. Kurumsal bilginin kayıtlı hale getirilmesi, kurum içinde gerekli
yerlere iletilmesi ve bir sonraki çalışanlara devredilmesi, mükerrer çalışmaları
önleyeceği gibi atılacak adımlarda hata oranını da azaltacaktır. Bilgi yönetimi, bilgi
çalışanlarını kurumsal bilgi tabanına bağlayarak birbirinin yerini alabilecek bileşenlere
dönüştürmeyi ve çalışanları başarılı oldukları alanlara yöneltmeyi de hedeflemektedir.
Bu açıdan bakıldığında bilgi yönetimi, çalışanlara fırsat ve rekabet ortamı sağlayarak
kurumun başarısına ivme kazandıracak bir sistemdir.370
Odabaş,
Kalseth
ve
Cummings’in
bilgi
yönetimini
farklı
yönlerden
değerlendirdiklerini söylemektedir. Buna göre bilgi yönetimi; kurumun her düzeyinde
oluşturulan strateji, politika ve uygulamalara yönelik aktivitelere ilişkin bilgiyle
ilgilenme, entelektüel değerleri ile elde ettiği başarı arasında neden-sonuç ilişkisi kurma
konularıyla ilişkilidir. Ayrıca bilgi yönetimi doğru zamanda doğru insanlar için doğru
bilgileri elde etme, dağıtma ve organizasyonun gelişmesi için bilgiyi uygun bir format
içinde saklama stratejisi olarak görülmektedir.371
Kurumsal bilgi yönetiminde kurum kültürünün de göz ardı edilemeyecek kadar
büyük önemi vardır. Bilgiye önem veren, bilgi çalışanını tanıyan, takdir eden, bilginin
paylaşıldıkça değer kazandığını görebilen ve bu anlayışı ödüllendiren bir kültüre ihtiyaç
bulunmaktadır.372
369 Hüseyin Odabaş, “Kurumsal Bilgi Yönetimi” Staradigma.com Aylık Starateji ve analiz e-dergisi,
http://www.stradigma.com/turkce/kasim2003/makale_07.html, Kasım 2003 | Sayı 10, (27 Ağustos 2006)
370 Odabaş, a.g.m.
371 Odabaş, a.g.m.
372 Barutçugil, a.g.e., s.16.
197
Organizasyonların bilançolarına ya da hizmet akışlarına doğrudan yansımayan,
ancak kurumun değerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi kurumsal bilgi
kaynaklarıdır.
Kurumsal bilgiyi yönetebilen yapılar birçok açıdan önemli faydalar
sağlamaktadırlar. Kurumsal bilginin yönetimi öncelikle, bilgi maliyetlerini azaltmayı
sağlar.
Bilginin kurumsallaştırılması için öncelikle hataların saklanması değil,
kabullenilmesi, nedenlerinin araştırılması ve bu bilginin kurum içerisinde paylaşılması
gerekir. Daha sonra tespit edilen nedenleri sistematik olarak giderecek uygulamaları
hayata geçirmek gerekir. Maliyetleri azaltmak sadece hataları paylaşarak değil, aynı
zamanda başarıları da paylaşarak sağlanabiliyor. Deneyimlerin çalışma arkadaşları ile
paylaşılması aynı zamanda sürekli gelişmeyi tetikleyerek eğitim giderlerinin de
azaltılmasına katkıda bulunur.
Bilginin belgelenerek paylaşılması, her yeni durumda yenilenmesini ve
paylaşılmasını sağlar. Özellikle elektronik dokümantasyon paylaşmayı ve güncellemeyi
kolaylaştırdığından, sorunların çözümü için gerekli olabilecek seyahat masraflarının da
azaltılmasını sağlar.
Bilgi, sadece maliyetlerde değil, zaman kullanımında da verimlilik sağlar. Bilgi
sayesinde azaltılan hatalar, bir taraftan da hatalı üretimi düzeltmek için geçecek zamanı
önler. Bilginin kurumsallaşması aynı zamanda kurum içindeki uzmanlara daha kolay
ulaşılmasını ve yeni işe girenlerin işe daha hızlı adapte olmalarını da sağlar. Bilginin
kurumsallaştığı yapılarda hiyerarşi de azalır, çünkü bilgi, ara kademelerin silahı
olmaktan çıkar.
Bilginin faydaları kendisini kalite iyileştirmelerinde de gösterir.
En iyi
uygulamaların kıyaslama çalışmalarıyla paylaşılması kalite çalışmalarının temelidir. Bu
çalışmalar kurumun farklı bölümleri arasındaki bilgi yetersizliklerinin de tespit edilerek
iyileştirilmesi için bir altyapı oluşturur. Bilgiyi kurumsallaştırarak yönetebilen firmalar,
aynı zamanda yaratıcılık ve yenilikçilik konusunda da ilerleme kaydederler. Müşteri
istekleri yeni gelişme alanlarının belirlenmesine yardımcı olur. Müşteriyi iyi tanımak
ve bu bilgiyi paylaşmak, kurumun farklı birimlerinin ürettiği ürünlerin çapraz satışını
kolaylaştırır. Karlılığı artıran en önemli unsurlardan birisi de satılan ürünün bilgi
içeriğini geliştirmektir.
198
Böylesine önemli avantajlar sağlamasına rağmen, birçok kurum bilginin
kurumsallaştırılması ve yönetilmesi süreçlerini başarılı bir şekilde yürütemiyor. Bunun
nedeni bilgi yönetim sistemlerinin tasarımına ve disiplinli bir şekilde uygulanmasına
öncelik ve önem verilmemesidir. Kurumların bilgiyi yöneterek değere çevirebilmeleri
için kurumsallaştırma ve yönetme sürecini öncelikli görevlerden birisi olarak ele
almaları gerekmektedir.373
Günümüzde kurumlar, özellikle de finansal hizmet, sigorta, sağlık bilimleri,
üretim ve kamu sektöründe olanlar, kurumsal bilgileri üzerinde giderek artan oranda
kanuni baskılar hissetmektedir. Tüm kağıt ve elektronik belge türleri, kayıt olarak beyan
edilmeli, sınıflandırılmalı, dizinlenmeli, düzenlenmeli, saklanmalı ve uygunluklarının
ispatı için ulaşılabilir olmalıdır. Ancak günümüzde kurumlar, gerekli kayıtları kesin ve
etkin bir şekilde tutamadıklarından, giderek büyüyen bir riskin altına girmektedir.
E-posta, anlık mesaj kayıtları, forumlar, tartışma kayıtları ve zengin görsel
medyanın da giderek kayıt statüsüne girmeleri bu durumu daha da zorlaştırmaktadır. Bu
tür yeni bilgi ve iletişim türleri, kurumlar tarafından kullanıldığı sürece, olası ihtilafları
gidermek ve kanunlara uymak amacıyla bu kayıtları saklamak zorundadır.
Gelişmekte olan kurumlar kayıt kurallarını resmileştirmekte ve kritik önem
taşıyan içeriğin tüm yaşam döngüsünü korumak, düzenlemek ve yönetmek amacıyla
entegre kayıt yönetim sistemlerine ihtiyaç duymaktadır. Gelişmiş kayıt yönetimi her
türlü gereksiz bilgiyi elimine eder, kayıtların bulunması için gerekli zamanı kısaltır,
karmaşık kanuni yükümlülükleri yerine getirir ve dava edilme, bedel ödeme ve diğer
ceza risklerini azaltır.
Kurumsal Bilgi Yönetim Süreci
Bilgi yönetimi uygulaması kurumsal faaliyetlerin sürdürülmesinde çok çeşitli
unsurlardan oluşmaktadır. Bu unsurlar arasında kurumsal iletişimde aktif rol oynayan
bilgi teknolojilerinin varlığı ve etkin kullanımı büyük önem taşımaktadır. Çeşitli
373 Yılmaz Argüden, “Kurumsal Bilgiyi Yönetebilmenin Faydaları”,
http://www.arge.com/default.aspx?clt=1&mnID=43&pgID=1132&_mf=68&_ms=82, (18 Ağustos 2006)
199
yazılımlar, sunucu (server) teknolojisi, açık sistemler ve kablosuz iletişim, kişilerin
bütün bir organizasyonun adeta damıtılmış bilgisini tek bir bilgisayarda tutmasına
olanak sağlamaktadır.374
Açık bilgi, yerleşik, sistemli, kayıtlı ve herkesin kolayca ulaşabildiği bir bilgi
çeşididir. Yazılı olan her türlü bilgi açık bilgi özelliği taşır. Örtülü bilgi ise
organizasyonlarda yapılan çalışmalar sırasında kişilerin edindikleri deneyimler
sonucunda oluşan bilginin kaydedilmemiş veya ifade edilmemiş şeklidir. Örtülü bilgi
son derece kişiseldir ve bu bilgiyi formüle etmek zor olduğu için, başkalarına iletmek de
zordur. Örneğin usta bir zanaatkâr yılların deneyim ve birikiminden sonra yaptığı işin
girdisini-çıktısını çok iyi bilir. Ancak bildiği şeylerin altında yatan bilimsel veya teknik
ilkeleri çoğu zaman açıklayamaz.375
Bilgi yönetiminin süreçlerinin en önemlisi kuşkusuz bilginin üretimi, yani elde
edilmesidir. Zira elde edilemeyen bir bilginin saklanması, paylaşımı ya da kullanılması
mümkün değildir. Bilginin üretilmesi konusunda da temel olarak dört yaklaşım genel
kabul görmüştür. Bunlar;
Kurum içerisinde usta-çırak ilişkilerinde olduğu gibi bilgi ve deneyim aktarımı
(püf noktası) örtük bilginin yine örtük bilgiye dönüşmesidir. Kayıtlı bilginin başka bir
biçimde kaydedilmesi açık bilginin açık bilgiye dönüşmesidir. Gözlem ve deneyimlerin
kayda geçirilerek anlatımı şeklinde örtük bilginin açık bilgiye dönüşmesi ve kurum
içinde kayıtlı bilgilerin dağınık bir biçimde gelecek kuşağa aktarılması ya da bu
bilgilerin bir başkası tarafından gözlem yoluyla elde edilmesi şeklinde açık bilginin
örtük bilgiye dönüşmesi olarak ifade edilebilmektedirler.
Bilgi üreten firmada, bu modellerin dördü de dinamik bir etkileşim içinde, bir tür
bilgi sarmalı oluşturur. Örtülü bilgi zihinsel modelleri ve inançları içerdiği için, örtülü
374 Barutçugil, a.g.e. s.125.
375 Ikujiro Nonaka, "Bilgi Yaratan Şirket," Bilgi Yönetimi içinde, Ankara: Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası, 1999, ss. 29-50.
200
bilgiden açık bilgiye geçmek gerçekte bir kimsenin dünyanın nasıl olduğu ve nasıl
olması gerektiği konusundaki vizyonunu açıklama sürecidir.376
Kurumsal bilginin kurum içinde düzenli olarak iletimi ve paylaşımı esastır.
Kurumsal bilginin paylaşımı aslında, o bilginin sorumlularına ulaştırılması, kurumsal
çalışmalardan haberdar edilmesi, çalışanlardan tepkilerin alınması, gelen tepkilerin
değerlendirilmesi, yorumlanması ve tekrar sorumlularına iletilmesi gibi bir döngü
anlamına gelmektedir. Bu döngü ile yapılan çalışmalarda olası aksaklıklar kurumda
çalışan uzmanlar tarafından birçok açıdan ele alınacak, değerlendirilecek ve başarı
yüzdesi artırılacaktır.377
Kurumsal bilginin kontrol altına alınmasında vazgeçilmez model olarak
değerlendirilen kurumsal bilgi yönetimi, çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. Bilgi
yönetiminin tasarımından uygulamasına kadar belli bir düzenin sağlanabilmesi için
öncelikle bir yönetim birimine ve yöneticiye gereksinim vardır. Bilgi yöneticisinin, açık
ve örtülü bilginin tespiti, toplanması, kurum içi ve dışına iletilmesi, personel arasında
dolaşımı ve geri alınması için bir akış sisteminin kurulması, bu sistem için uygulanacak
stratejilerin belirlenmesi gibi birçok konuda görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.
Bilgisayar yazılımı, donanımı, veritabanları, bilgi ağları, intranet ve internet gibi
konular kurumsal bilgi yönetiminin içinde yer alması gereken temel teknolojik
unsurlardan bir kaçıdır.
Organizasyonun iç ve dış çevresiyle yapılacak olan işbirliği, bilgi yönetimi
sürecinin ilk aşamalarından başlayarak yeni ve yararlı bilgilerin derlenmesi, üretilmesi,
paylaşılması, yeni bilgi içeren ürün ya da hizmetlere dönüştürülmesi ile şirketin yeni
pozisyonlar almasını ve kullanıcının gerçek ihtiyaçlarının ne olduğunun algılanmasını
sağlayacaktır.
376 Nonaka, a.g.e., s.37.
377 Odabaş, a.g.m.
201
Bilgi yönetimi, kurum tarafından üretilen veya dışarıdan sağlanan her türlü açık
ve örtülü bilginin tespiti, toplanması, kaydedilmesi, ilgililerine iletilmesi ve
depolanmasını, en etkin, ekonomik ve hızlı bir biçimde yerine getiren sistemdir. Bu
nedenle bilgi yönetimi, kendi yönetim yapısına göre her türlü organizasyona
uyarlanabilen ve aktif olarak kullanılması gereken çağdaş bir yönetim modelidir.
Kurumsal bilgisini belli bir sistem içinde etkin olarak yönetebilen organizasyonlar,
küresel rekabete direnme fırsatını da elde edeceklerdir.
6.4. Kamu Kurumlarında Bilgi Yönetimi
Küreselleşme ve Kamu Yönetimi
İnsanlık 21. yüzyıla baş döndürücü küreselleşme şokuyla uyandı. Yeniçağ, kendi
kültür, kavram ve kurumlarını yine kendi dinamiklerinin en önemlilerinden olan
küreselleşme
aracılığıyla
oluşturmaktadır.
Sosyal
hayatın
kozmopolitleşmesi,
beklenenin aksine insanları hızla yalnızlaştırmakta ve bireyselleştirmektedir. Oldukça
karmaşık ve çok boyutlu olan toplumsal gelişmenin temelindeki küresel değişim
dinamikleri, tüm dünya ülkelerini etkilemekte, düşüncelerde, inançlarda, geleneklerde,
değer yargılarında ve kurumsal oluşumlarda yol açtıkları devrimlerle toplumların sosyoekonomik ve kültürel yapılarında köklü değişim ve dönüşümlere neden olmaktadırlar.378
Küreselleşme sürecinin değişim dinamiklerinin ana başlıkları şunlardır:
• Yeni pazarların oluşması ve uluslararası rekabetin sertleşmesi,
• Uluslararası ve bölgesel bütünleşmelere gidilmesi,
• Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler ve teknolojik buluşlar,
• Bilgisayar sistemlerinin gelişmesi ve yaygınlaşması,
• Malzeme teknolojisi alanında üretim maliyetlerini düşüren gelişmeler,
• İnsan kaynaklarının ekonomik kalkınmanın itici gücü olduğunun anlaşılması,
• Ürün niteliği ve kalitesi konusunda müşteri beklentilerinin değişmesi,
• Çalışanlarda yönetime katılma isteği ve demokratik yönetim beklentilerinin artması,
• Kolektivist üretim sisteminin ve devletin ekonomideki ağırlığının zayıflaması,
• Demografik yapının ve işgücü kompozisyonunun değişmesi olarak sıralanabilir.379
378 Zygmunt Bauman, Küreselleşme, çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999. s.8.
379 C. Can Aktan, Değişim ve Yeni Global Yönetim, İstanbul: Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Yayını, 1997, s. 28.
202
Piyasada rekabetin artması ve uluslararası bir boyut kazanması karşısında,
girişimciler hem gelişen teknoloji ve yenilikleri zamanında izleyerek işletmelerine
uygulamak, hem de sanayi dönemine has, standart ve kitlesel nitelikte mal ve hizmet
üretme anlayışlarını değiştirerek, müşteri odaklı ve çeşitliliğe dayalı esnek üretim
anlayışını benimsemek durumunda kalmaktadırlar.380 Küreselleşmenin en çok etkilediği
alan kuşkusuz ekonomidir. Ekonomik küreselleşme; dünyanın finans devlerini ve çok
uluslu şirketlerini stratejik ulusal çıkarları etkileyebilecek ekonomik karar ve
uygulamaların başlıca aktörleri durumuna getirmiştir.381 Ülkelerin siyasi, ekonomik ve
sosyal hayat düzenlerinde modernizm temelinde oluşan katı, kapsayıcı, merkeziyetçi ve
bürokratik yapılardan postmodern öncüllere dayalı esnek, ademi merkeziyetçi ve
inisiyatife yer veren yapılara doğru görülen hızlı dönüşümün dinamik gücünü oluşturan
ekonomik küreselleşme; modernist felsefe temelinde biçimlenen ve 20. yüzyılın ülke
yönetimlerinin egemen siyasi modeli olan ulus-devletin temel dayanaklarının
aşınmasına ve buna bağlı olarak egemenlik kavramının işlevinin zayıflamasına yol
açmıştır.382 Bu gelişmenin doğrudan bir sonucu olarak yeni küresel siyasi düzende ulus
devletler, ülke toprakları ve uyrukları üzerinde siyasi ve hukuki alanlarda daha önce
sahip oldukları mutlak belirleyicilik ve denetim güçlerini önemli ölçüde kaybetmeye
başlamışlardır.
Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşımlar
Yönetim anlayışının geleneksel düşünce temelinde ortaya çıkan ve Sanayi
Dönemi boyunca bu dönemin zihniyet yapısına uygun biçimde gelişen katı, bürokratik
ve mekanik yapısından hızla uzaklaşılmaktadır. Yeni paradigma; bilgi çağının yönetim
felsefesi, dayandığı post-modern yaklaşımlardan hareketle yeni boyutlar kazanmaya
başlamış; örgütlenmede ve işleyiş yapısında kalite, verimlilik, etkenlik, rekabetçilik,
esneklik, katılımcılık ve demokratikleşme eksenli yeni yaklaşım ve teknikleri gündeme
380 Peter F.Drucker, Gelecek İçin Yönetim:1990’lar ve Sonrası, çev. Fikret Üçcan, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayını,
1998, s. 62.
381 Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, çev. Çağla Erdem ve Elif Yücel, Ankara: Dost Kitabevi, 1998,
s.231.
382 Graham Wilson, “The End of the Big State?” Governance: An International Journal of Policy and Administration, Vol. 13,
No.2, April 2000, s.233.
203
getirmiştir. Post-modern yönetim anlayışının özünü oluşturan yalın yönetim-etkin
örgütlenme ilkeleriyle de yakından bağlantılı olan söz konusu yaklaşım ve teknikler,
güncel gelişmeler doğrultusunda sürekli yeni boyutlar kazanarak sayıca ve nitelik
yönünden artmakla birlikte bunların belli başlı olanlarının isimleri aşağıdaki gibi
sıralanabilir:383
•
Değişim Yönetimi (Değişim Mühendisliği)
•
Sürekli Gelişme Stratejisi ve Performans Yönetimi
•
Stratejik Yönetim
•
Sinerjik Yönetim
•
Performans Değerlendirilmesi ve Ölçümü
•
İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Yönetimi
•
Toplam Katılım Yönetimi
•
Personel Güçlendirme (Empowerment)
•
Toplam Kalite Yönetimi
•
Örgüt Kültürünün Geliştirilmesi
•
Öğrenen Örgütler
•
Bilgi Teknolojilerinin Yönetime Uygulanması (Bilgi Sistemleri Yönetimi)
•
Şebeke Örgütlenmeler
•
En iyi Uygulamaların Adaptasyonu (Benchmarking)
Yönetimin genel değişim iklimi içinde oluşan ve ağırlıklı olarak son yıllarda
doğarak gelişen bu yaklaşım ve teknikler, salt işletme ölçekli pratik modeller olarak
değil; küçük, büyük, basit, karmaşık, özel, kamusal, yönetim kavramının söz konusu
olduğu her yerde düşünülebilecek ve karşımıza çıkabilecek çözümler olarak
değerlendirilmelidir.
Kamu yönetiminin kendisini kuşatan genel, siyasal ve toplumsal yapı ile olan
bütünlüğü çerçevesinde, düşünce, kültür, bilim, teknoloji, ekonomi, siyaset, iş
örgütlenmesi ve çalışma ilişkilerinde sanayi ötesi döneme geçiş sürecinin temel
383 Ulvi Saran, “Küresel Değişim Dinamiklerinin Kamu Yönetimi Alanındaki Etkileri”, http://www.canaktan.org/politika/kamudakalite/saran1.pdf, (19 Haziran 2006)
204
dinamikleriyle beslenen kavramlar, kurumlar, yapılar ve süreçler post-modern kamu
yönetiminin384 oluşumunu şekillendirmiştir. Değişim, genel olarak toplumsal yapıda,
siyasal değer yargılarında, siyasal yapı ve süreçlerde, devlet olgusunun niteliğinde ve
vatandaşların siyasal, sosyal istek ve beklentileriyle ilgili alanlarda yoğunlaşmaktadır.
Gerek işletme yönetimi, gerekse kamu yönetimi alanında küreselleşme ile birlikte
demokratikleşmeye, esnekliğe, katılımcılığa, bireyin etkinliğine ve yeteneklerinin ön
plana çıkarılmasına yönelik değişim hareketinin, etkisini en çok geleneksel bürokratik
örgütlenme alanında ve bunun temel unsuru olan hiyerarşi üzerinde hissettirdiği
görülmektedir. Hiyerarşi, işbölümü ve otorite düzeninin bulunduğu tüm örgütlerde yer
almakla birlikte daha çok bürokrasi ile birlikte düşünülmesi gerekir. Öte yandan
bürokrasinin esas olarak biçimselliğe, katı ve yazılı kurallara, merkeziyetçi bir yönetim
ve denetim yapısına dayalı olması ve katılıma yer vermemesi; demokratik ilkelere ve
küresel gelişmenin yönetim alanına hakim kıldığı esneklik yaklaşımlarına ters
düşmekte, dolayısıyla bürokratik yapılanmanın özünü oluşturan hiyerarşi ile yükselen
küresel yönetim değerleri arasında temel bir çelişki ve uzlaşmazlığın varlığı dikkati
çekmektedir.385
Bu bağlamda, bilgi çağının gereklerine uygun olarak hiyerarşinin olabildiğince
azaltıldığı bir işletmede ya da kamu örgütünde, Weberci bürokratik yönetim modeline
has merkeziyetçi işbölümü, otorite ve denetim yapısı çözülme sürecine girmiştir.386 Bu
süreç, hiyerarşik sorumluluk anlayışına dayalı, örgüt merkezli ve biçimsel kuralların
gereklerinin karşılanmasıyla yetinen bir yapıdan, yönetimdeki demokratik süreç ve
mekanizmaların önem kazanacağı birey merkezli ve sonuçlara yönelik yapılanmaya
doğru gidişi hızlanmaktadır.
Bilgi çağında kamu hizmeti anlayışının felsefi özünü oluşturan vatandaş
odaklılık; küreselleşmeyle birlikte görülen bireycilik, girişimcilik, rekabetçilik gibi
piyasa eksenli değerler çerçevesindeki yeniden yapılanma arayışlarının bir sonucudur.
Kamunun giderek büyüyen savurganlık ve kaynak kullanımındaki verimsizliği ekonomi
384 Turgay Ergun, “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi,” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 30, Sayı 4, Aralık l997, ss.3-15.
385 Namık Kemal Öztürk, “Hiyerarşi ve Demokrasi İkilemi”, Türk İdare Dergisi, Mart l997, Sayı 414, s.103-105.
386 Montgomery Van Wart, Changing Public Sector Values, New York:Garland Publishing Inc., 1998, s.289.
205
için bir yük haline gelmekte ve bundan ülkelerin rekabet gücü olumsuz yönde
etkilenmektedir. Bu nedenle kamu yönetimlerinin yeniden yapılanmalarında ve kamu
hizmetlerinin sunulmasında; özel sektör mantığıyla esnek ve yalın örgütlenme, karlılık,
verimlilik gibi piyasa temelli ve insan odaklı ilke ve uygulamalar bir çıkış yolu olarak
görülmüştür. Bu doğrultuda, kamu hizmetlerinde kalitenin yükseltilmesi, hizmetlerin
etkenlik ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde daha hızlı, ucuz ve amaca uygun olarak
yerine getirilmesiyle vatandaş memnuniyeti sağlanacaktır. Aynı zamanda kaynak
israfına, yüksek enflasyona, aşırı borçlanmaya ve dengesiz gelir dağılımına yol açan ve
ülke ekonomileri üzerinde ağır bir yük oluşturan bütçe açıklarının giderilmesine de
somut katkılar sağlayan bir yol olarak kabul görmektedir.387
Burada vurgulanması gereken önemli hususlardan biri; bu dönüşümün mikro
planda şu ya da bu kamu hizmetinin niteliği ve sunulma biçimiyle ilgili olarak değil;
makro düzeyde yani kamu yönetimi mekanizmasının ve kamu hizmetlerinin genel
bütünlüğü içinde temellendirilmesinin daha anlamlı olacağıdır.
Kalkınmacı, modernleşmeci refah devletinin özel kesimdeki temel dayanağı olan
fordist üretim ve örgütlenme modeliyle kamu kesimindeki uygulama esasını oluşturan
weberyen bürokratik yönetim modelinin çok yönlü küresel değişim dinamiklerinin
etkisi ve sanayi kapitalizminin yapısal kriz dönemine girmesi nedeniyle zayıflaması;
ekonomik
alanda
388
gerektirmiştir.
keynesçi
politikalardan
friedmancı
politikalara
geçilmesini
Bu yaklaşım; işgücünün kompozisyonunda, emeğin örgütlenmesinde,
istihdam hacminde, üretim sürecinde, ürün niteliğinde ve teknolojik düzenlemelerde
daha önce geçerli olan, katılığın, kitlesel normların ve standardizasyonun yerine
farklılaşmanın, yalınlığın ve esnekliğin ikame edilmesini beraberinde getirmiştir.389
Aşırı merkeziyetçi, katı, hiyerarşik, geleneksel yönetim anlayışının tipik formu
olan piramit tipi örgütlenme yapısı; küreselleşme ve bilgi çağıyla birlikte daha çok
387 Sıtkı Gözlü, “Kamu Hizmeti Veren Kuruluşlarda Toplam Kalite Yönetimi,” Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirisi,
TODAİE Yayını, 1996, s. 48.
388 Şaylan, a.g.e., s.60.
389 İlker Belek, Postkapitalist Paradigmalar, İstanbul: Sorun Yayınları, 1997, s.54.
206
seslendirilen demokratikleşme, özgürleşme, bireyselleşme, esnekleşme, yerelleşme,
merkezden çevreye yayılma taleplerinin yönetim alanında karşılık bulmasının önündeki
başlıca engel olarak durmakta, diğer pek çok soruna da dolaylı olarak kaynaklık
etmektedir.390
Türkiye’de Kamu Yönetiminin Yapılanma Sorunları
Bugün Türkiye’de kamu yönetiminin karşılaştığı sorunların pek azı kamu
kuruluşlarının geçerli hukuk düzenine ve yönetim alanındaki uygulama esaslarına
uygun yönetilmemesinden ya da çalışanların bilgi, beceri ve performans düzeylerinin
yetersiz oluşundan kaynaklanmaktadır. Sorunların çok büyük bir bölümünün kaynağı,
kamu yönetiminin genel siyasal, toplumsal ve ekonomik sistemdeki temel dinamiklerle
bağlantılı olarak ortaya çıkan gelişme ihtiyaçları doğrultusunda işlevsel ve rasyonel bir
biçimde yapılanamamış olmasıdır.
Küresel nitelikli ve işletme yönetimi kaynaklı yaklaşım ve tekniklerin kamu
yönetimi alanında hayata geçirilmesi söz konusu olduğunda, sorunun, kamu otoritesinin
en üst düzeydeki örgütlenmesi olan devletin doğuşu, gelişimi, birey devlet ilişkileri,
temel haklar ve özgürlükler, demokrasi teorisi ve dayandığı temel ilkeler bağlamında
ele alınması doğal bir zorunluluk haline gelmektedir.
Türkiye gibi merkeziyetçi ve tekçi yapıya sahip devlet sistemlerinde, siyasalyönetsel rejimin merkeziyetçiliği, bütünlüğü ve kapsayıcılığı nedeniyle belirli kamu
hizmetlerini yürüten kamu kuruluşlarının, örgütlenme, personel istihdamı, işleyiş ve
hizmet alanlarında kendi başlarına hareket edebilecek idari ve mali özerkliğe sahip
olmadıkları bilinmektedir. Bu kısıtlılık ve bağımlılık durumu, hizmet birimi niteliğini
taşıyan alt düzeydeki kamu kuruluşlarında olduğu gibi, bunların bağlı bulundukları
bakanlık örgütleri ve devlet organları düzeyinde de verimlilik ve etkinliği azaltmaktadır.
Dolayısıyla, kendi örgüt yapısını, uyacağı kuralları, yürüteceği hizmetleri ve personel
politikasını belirleme gücünden yoksun olan bir kamu kuruluşunun, özel sektör
işletmelerince yaygınlıkla benimsenen ve başarıyla uygulanan post-modern yönetim
390 Saran, a.g.m.
207
yaklaşımlarının hayata geçirilebilmesi bakımından yönetim sisteminin bağımsız bir
unsuru olarak görülebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle kamu yönetimindeki hizmet
kalitesi ve verimlilik sorunlarının bütüncül ve kapsayıcı bir yaklaşımla, çok yönlü
değişkenler çerçevesinde ve tüm siyasi ve idari boyutlarıyla birlikte düşünülmesi
zorunludur.
Tüm dünyada kamu kesiminde bürokratik ilkeleri reddeden ve bunları aşma
iddiasında olan bilgi çağı yönetim anlayışının yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan
post-modern kamu yönetimi yaklaşımları, Batı’ya oranla gecikmeli de olsa küresel
değişim sürecinin kaçınılmaz bir biçimde çekim alanına giren Türk Kamu Yönetimi
üzerinde de etkilerini birçok bakımdan göstermektedirler. Kamu mülkiyetinin
özelleştirilmesi, vatandaş tercihlerinin öne çıkarılması, kamu kuruluşları arasında
rekabetin teşviki, mali kaynakların zorlanması pahasına refah devleti anlayışından
vatandaş taleplerini göz önünde bulunduran sözleşmeci devlet anlayışına geçilmesi,
kamu alanının daraltılarak bireyin ve özel kesim alanının genişletilmesi, temsili
demokrasi yerine piyasa demokrasisinin geliştirilmesi gibi uygulamalar değişimin
başlıca yansımalarıdır.391 Bireyin yeniden keşfine yönelik mesajlar içeren, batı
ülkelerinde kamu işletmeciliği, kamu yönetiminin yeniden inşası gibi adlarla anılan bu
yaklaşımlar; Türkiye’de kamu yönetimi reformu, devletin küçültülmesi ve yeniden
yapılandırılması gibi çabalar şeklinde yıllardır sürdürüldüğü halde sonuçsuz kalmıştır.
Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi
Kurumların faaliyet gösterdikleri ortamdaki ekonomik, sosyal ve teknolojik
değişikliklere uyum sağlayabilmeleri, değişikliklerden etkilenme düzeyleri, bu
kurumların yönetim biçimiyle yakından ilgilidir. Kamu kurumları bürokratik örgütler
olarak, önceden belirlenmiş kurallara dayalı, yetki alanları yasalarla belirlenmiş, eğitim
yoluyla belirli beceriler kazanmış insan kaynağına sahip, çalışanlarının kendilerine
verilmiş görevleri yerine getirmek için gerekli kaynaklar üzerinde mülkiyet haklarının
olmadığı bir yapıya sahiptir.
391 Muhsin Halis, “Toplam Kalite Yönetiminin Türk Kamu Yönetiminde Uygulanabilirliği”, Kamu Yönetiminde Kalite, I.Ulusal
Kongresi, 26-27 Mayıs 1998, Ankara: TODAİE Yayını, 1998, s.70.
208
Biçimsel kural ve düzenlemelerin olması, işlevsel bölümlenmeye gidilmesi ve
hiyerarşik ilişkileri nedeniyle bürokratik örgüt yapısı, örgüt çalışmalarına ve sorunlarına
her birimin kendi fonksiyonları açısından yaklaşmasını beraberinde getirmektedir. Bu
özellikleri nedeniyle kamu kurumları kapalı sistemler olarak da kabul edilmektedir.
Örgütün etkinliği, örgütün çevresinden ve içinden aldığı bilginin hacmine,
niteliğine ve bu bilgilerin örgüt içinde karar birimlerine iletilebilmesine ve bu
birimlerde doğru bir şekilde değerlendirilebilmesine bağlıdır. Örgütün işleyişini
sağlamak ve amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla gerek örgütü meydana getiren çeşitli
bölüm ve öğeler, gerekse örgütsel iletişim önemli rol oynamaktadır. Kamu
kurumlarında iletişim, biçimsel olarak gerçekleşmektedir. Biçimsel iletişim örgüt
içindeki hiyerarşik görevler arasında uygulanan bir iletişim şeklidir. Bu iletişim şeklinde
iletişim, önceden belirlenen bazı ilkelere uygun olarak sürdürülür. Biçimsel iletişim,
örgütün çeşitli birimleri arasında gerekli ilişkilerin kurulmasına ve işbirliğinin
sağlanmasına yardımcı olur ve örgütün ana şemasında yer aldığı şekilde gerçekleşir.
Yani iletişim şekli örgüt şemasıyla sınırlıdır. Biçimsel iletişimde örgüt içi kanallar
sınırlandırılmıştır denilebilir.
Bilgi yönetiminde, teknolojik altyapı, bilgi yönetimi süreçleri ve örgüt kültürü
birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye’de kamu kurumlarına bakıldığında teknolojiye
yatırım yapıldığı açıkça görülmektedir. Ancak, diğer taraftan hiyerarşik yapıdaki kamu
kurumlarının bilgi teknolojisi araçlarını kaynak olarak kabul ettiği, buna karşın bilginin
üretildiği ve hizmete sunulduğu süreçleri dikkate almama eğiliminde olduğu
gözlenmektedir. Bilgi Yönetiminin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen bilgi
paylaşımı ise örgüt kültürü ile yakından ilgilidir. Kamu kurumlarında uzun yıllardan bu
yana uygulanmakta olan geleneksel yönetim anlayışı ve bunun doğal sonucu olan
biçimsel iletişim uygulamaları, bilgi paylaşımının önündeki en büyük engeldir. Oysa
örgütsel bilgi akışının etkin olması, birimler arasında eşgüdüm ve işbirliği sağlayan ve
etkileşimli ilişkiyi gerektiren bir yönetim yapısı ile olasıdır. Bu yüzden kamu kurumları
değişime uyum sağlamakta zorlanmaktadırlar.
209
Bu çerçevede amaç ve hedeflerle kurum politikalarının değişen koşullara göre
tanımlanarak gözden geçirilmesi ve kurum yapılarının yeniden tasarlanması yani
kamuda yeniden yapılanmanın bir an evvel gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Kamu kurumlarının geleneksel yönetim anlayışından uzaklaşarak yeni bir
yönetim anlayışına geçmesi, önemli bir zaman dilimini, süreci, kararlılığı ve bir
politikayı gerektirmektedir. Ancak, bilgi çağının ekonomi ve toplum düzenine uyumlu,
esnek ve bürokratik yapının kısıtlarından uzaklaşmış yeni bir örgüt yapısı, sorunların
aşılmasında öncelikli şart olarak görülmektedir. Kamu kurumlarında verilen bütün
hizmetler için geçerli olan amaçlara ulaşabilme ve bürokratik yapıyı aşabilme, toplam
kalite yaklaşımı ile olası görünmektedir. Teknolojik gelişmelerle şekillenen yeni
ekonomik ve toplumsal düzende, dinamik, ağ ortamında çalışan ve örgüt amaçlarının
gerçekleştirilebilmek için bilgi üreten ve kullanan kurumların olması, ancak zamana
yayılmış, hedefe odaklanabilen ve dinamik süreçleri içeren bir yeniden yapılanmayla
mümkün olacaktır.392
6.5. Kamu Yönetiminde Yeni Yaklaşım; e-Devlet
Günümüzde bilişim teknolojileri salt bilgisayar uygulamaları sınırını çoktan
aşarak, artık kolayca izlenir olmaktan çıkmıştır. Bilişim sektörü artık, tek başına kendi
oluşumunu hazırlayan, diğer teknolojilere öncülük eden, olağanüstü katkılar sağlayan,
kendi teknolojik gelişimini de -neredeyse- kendisi sağlayan bir sektör haline gelmiştir.
Tarihin hiçbir döneminde insanoğlu bu değişim hızına ulaşamamıştır. En çarpıcı
öngörülerde
bile
gelecekte
olası
sosyal
değişimlerin
boyutu
yeterince
tanımlanamamaktadır. Sosyologlar, bilgi çağındaki sosyal değişimlerin boyutları
üzerine yorum yaparken zorlandıklarını kabul etmektedirler.393
Ulusal ekonomik gelişme ve rekabet stratejisini bilgi ekonomisine dayandıran
ülkeler; bilim ve teknoloji alanındaki mevcut kurumsal yapılarını yeniden düzenlemekte
ve bu ekonominin gereklerine uygun yeni kurumsal yapılar oluşturmaktadırlar.
392 Nesrin İnce, “Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi”, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=621, (29 Temmuz
2006)
393 TBD, e-Türkiye Çalışma Grubu Raporu, Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 2001, s.79.
210
Bilgi çağının getirdiği değişim; tüm dünyada olduğu gibi bizde de yeniden
yapılanma sürecini hızlandırmış ve ülkenin önüne önemli bir fırsat olarak gelmiştir.
Ülkemizin, bilgi ve iletişim teknolojilerini hem kullanarak hem de dünya ölçeğinde
üreterek bilgi toplumuna dönüşebilmesi, için gerekli stratejilerin belirlenmesi, ulusal
eylem planının hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Eylem planının
hazırlanması kadar bu planı uygulama sorumluluğunu üstlenecek, kurumlar arası
koordinasyonu sağlayacak, görevi sadece ülkenin bilişim stratejilerini geliştirmek ve
uygulatmak olan bir kurumun olması çok daha önemlidir.
Kamu bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımları, 2004 Yılı Yatırım Programı
döneminden itibaren, Bilgi Toplumu Dairesi tarafından değerlendirilip, ilgili birimlere
görüş ve önerilerle birlikte iletilmektedir. Böylece, bu döneme kadar birbirinden
bağımsız ve kurum öncelikleri dikkate alınarak yürütülen kamu yatırımlarının, bilgi
paylaşımını esas alan, mükerrerliklerden kaçınan ve ulusal öncelikleri gözeten bir
yaklaşımla yürütülmesi mümkün hale gelmiştir.394
e-Devlet; devletin vatandaşlara karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görev ve
hizmetlerle vatandaşların devlete karşı olan görev ve hizmetlerinin karşılıklı olarak
elektronik iletişim ve işlem ortamlarında kesintisiz ve güvenli olarak yürütülmesi
biçiminde tanımlanmaktadır.395
e-Devlet
e-Vatandaş
e-Şirket / İşyeri
e-Çalışan
Şekil 6.1: e-Devlet’in Temel Unsurları
394 N. Murat İnce, e-Devlet Proje ve Uygulamaları, Ankara: DPT Yayınları, 2005, s.4.
395 Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.184.
211
e-Kurum
e-Memur
Devletin temel unsurları olan vatandaş ve kuruluşlar, e-Devlette, e-Vatandaş, eŞirket ve e-Kurumdur. Her biri kendi içerisinde “e” olgusunu gerçekleştirmeye
çalışacak, birbirlerinden etkilenerek gelişecek ve zamanla e-Devlet oluşacaktır.396
Geleneksel devlette, kamu kurumu, vatandaş ile bilgi sisteminin arasındadır. Vatandaşın
bilgiye doğrudan erişimi mümkün olmamaktadır. Bilgi paylaşımı ve talebi olduğunda,
kamu kurumu bilgiye ulaşarak vatandaşa aktarmaktadır. Bilgi talep eden vatandaş, ilgili
kamu kurumuna bizzat ulaşmak zorundadır. e-Devlet yapısında ise, bilgi sistemi kamu
kurumu-vatandaş arasındadır. Kamu kurumu, vatandaşın bilgi talebini öngörmeye
çalışmakta, bir bakıma hizmetleri vatandaşların kendileri yönlendirmektedir. e-Devlette
bürokratik işlemler en aza inmektedir.397
Şekil 6.2: Geleneksel ve e-Devlet yapılanmalarında “vatandaş, kurumlar ve bilgi sitemleri” etkileşimi
396 Türkiye Bilişim Şûrası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.184.
397 N. Murat İnce, a.g.e., s.25.
212
e-Devlet ile geleneksel devletin karşılaştırılması aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
GELENEKSEL DEVLET ANLAYIŞI
e-DEVLET ANLAYIŞI
Bürokrasi Odaklılık – Kamusal İnisiyatif
Vatandaş Odaklılık – Bireysel İnisiyatif
Koordinasyonsuz Mükerrer İş Süreçleri
Entegre/Koordine Hizmetler, Açık ve Şeffaf Devlet
Kağıda Dayalı Hantal Hizmet Anlayışı
Sayısal Hizmet Sunumu
Manuel - Zaman Alıcı Süreçler
Elektronik - Seri İş Süreçleri
Bilgi Kıskançlığı
Bilgiye Esnek Erişim
Bağlantısız Bilgi Teknolojileri Kullanımı
Tümleşik Ağ Çözümleri
Katı, Merkeziyetçi Hiyerarşik Bürokrasi
Gerçek, Katılımcı ve Sürekli Demokrasi
Tablo 6.1: Geleneksel ve e-Devlet Anlayışlarının Karşılaştırılması
e-Devletin Önemi
Küreselleşme paralelinde bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler,
ülkemiz ile çağdaş ülkeler arasındaki açığı artırmaktadır. Ülkemizin bu açığı kapatarak
dünya ile bütünleşmesi ve bilgi toplumu durumuna gelebilmesi için devletin, gelişmiş
teknolojiyi ve çağdaş yönetim tekniklerini birlikte kullanarak bireyleri ve vatandaşa
hizmeti ön plana çıkaran yeni bir yapılanmaya gitmesi zorunludur. Bu yeniden
yapılanma modeli e-Devlettir. e-Devlet; kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşlar ve
ticari kurumlar arasındaki bilgi, hizmet ve mal alışverişlerinde bilgi teknolojilerinin
kullanılarak performans ve verimlilik artışını hedefleyen devlet modelidir.
e-Devlet’in Amaçları
e-Devletin temel amaçları; devletin şeffaflaşarak hızlı ve etkin bir şekilde
işleyişinin sağlanması, her düzeyde vatandaşın yönetime katılması, kurumlar arası bilgi
alışverişiyle iş ve veri yinelenmesinin önlenmesi, vatandaşların yaşamlarının
kolaylaştırılması,
bilgiye
dayalı
karar
verme
süreçlerinin
geliştirilmesi
ve
hızlandırılmasıdır.
e-Devlet’ten Sağlanacak Yararlar
e-Devlet projesinin hayata geçirilmesiyle; zaman ve işgücü tasarrufuyla
verimlilik, yaşam kalitesi ve memnuniyet artacaktır. Ekonomik gelişim desteklenecek,
213
bireysel katılım artacak, kağıt bağımlılığı ve kullanımı azalacaktır. Kamusal işlemler
için vatandaşın istediği bilgilere bir noktadan ve doğru şekilde ulaşılacaktır. Böylece
insan yanlışları en aza indirilecektir.
Bilgi ve iletişim teknolojileri kurulum maliyeti yüksek olmasına karşın zamanla
toplam sahip olma maliyeti düşecek, hizmetin daha hızlı sunumu, işletme giderlerinin
azalması, doğru bilgiye zamanında ulaşım vs. gibi olumlu gelişmeler kaydedilecektir. eDevlette vatandaşın talebi ön plana çıkacak, devlet-vatandaş ilişkisi ve güven ortamı
oluşarak kuvvetlenecektir,
e-Devlet Kültürü; e-Kültür
Kültür; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan maddi ve manevi
bütün değerler ile bunları yaratmada ve sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın
doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü biçiminde
tanımlanmaktadır. Eğer bu tanımı tek başına geçerli kabul edersek, e-kültür; bilişim
teknolojilerinin günlük yaşamdaki kullanımının kişiler üzerinde bıraktığı etki ya da
değerler olarak tanımlanabilir.
Kültür gibi topluma mal edilen kavramlar birçok bileşenden oluşur. e-Kültür de
toplumların geleneksel toplum yaşamından bilgi toplumuna geçişi ile ilgili bir olgu
olarak tanımlanabilir. Bu yönü ile e-kültür doğrudan bilgi toplumu oluşumunun
vazgeçilmez şartıdır.
Genel olarak e-kültür, toplumun eğitim yapısı ve genel kültür birikimiyle
doğrudan ilişkilidir. Eğitim düzeyi yüksek olan topluluklarda e-kültür düzeyinin de
yüksek olacağı beklenir.
Bilgi toplumunda toplumsal dinamiklerin çeşitliliğiyle birlikte bilginin etkinliği
de önemli seviyede artmaktadır. Bilginin kolay erişilir, kapsamlı ve sürekli güncel
olabilmesi bireylerin gelişiminde ve farkındalık düzeylerinin artmasında belirleyici
olmaktadır. Böylece, bireyler, kamu organizasyonlarından daha fazla beklentilerde
214
bulunmakta, bir anlamda demokratik haklarını anlıyor ve savunuyor olmaktadırlar. Bir
başka deyişle e-Devlet kültürü paralelinde gelişmişlik temeli oluşmaktadır.398
e-Devlet’in Sunacağı Temel Servisler
i- Devletten Vatandaşa Yönelik Servisler “Devlet Ana Kapısı (Main Portal)”
Yüzlerce kamu kurum ve kuruluşuna ait web sayfalarının bazıları bilgi verme
amaçlıyken, bazıları bir takım servisler sunmaktadır. Birçok kuruluş, aynı içerikteki
bilgileri farklı biçimlerde istemekte, bu şekilde hem işlemsel farklılık yaratmakta hem
de vatandaşı yormaktadır. e-Devlet ana kapıları, vatandaşa tek kapıdan giriş, kolay
işlem ve arama yapma gibi olanaklar sağlamaktadır. e-Devlet ana kapısından söz
edilirken, bunu kullanacak olan vatandaşların özel durumları mutlaka göz önüne
alınmalıdır. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerine yakınlık, yaşam biçimlerine yönelik
çeşitli özellikler, alışkanlıklar, ülkenin teknolojik altyapısı ve vatandaşların kimi zaman
hukuksal boyutu da olabilen işlemleri elektronik bir platformda gerçekleştirmeye
yatkınlıkları en başta gelen hususlardır. e-Devlet servislerinin sunulabilmesinin en etkin
yolu e-Devlet ana kapısıdır. Günümüzde tüm dünyada e-Devlet ana kapıları, halen
gelişme ve olgunlaşma sürecini yaşamaktadır.
IX Kalkınma Planı ve öncesinde 2006/38 sayılı Yüksek Planlama Kurulu
Kararı’yla onaylanarak 28.07.2006 tarih ve 26242 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı’nda başlamış olan Devlet
Ana Kapısı Projesi’ne hız kazandırılmasına yönelik hükümlerin bulunması bu konuda
sevindirici gelişmelerdir.
ii- Kamudan Kamuya Yönelik Servisler
Devlet, strateji geliştirmek ve topluma hizmeti daha etkin bir konuma getirmek
için de bilgiye ihtiyaç duyar. Bilginin etkin kullanımının sağlanması için, kurumlar arası
bilgi akışı ve entegrasyona ilişkin ön çalışmaların baştan yapılması gerekmektedir.
Mükerrer çalışmalardan ve aynı kapsamda olan altyapı maliyetlerinden kaçınılmalıdır.
Devlet kurumlarının kendi otomasyon süreçlerini ve bilgi altyapısını tamamlayarak
398 Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.10-11.
215
kurum içi bilgi sistemlerini iyi bir şekilde kullanabilmeleri, kurumsal hizmetleri etkin ve
verimli bir şekilde sunabilen yapıyı oluşturmaları gerekmektedir (e-Kurum). Bilgi,
sürekli olarak kaynağından izlenerek güncellenmelidir. İkinci aşama olarak bu bilgilerin
ulaşımına yardım edecek e-Devlet portalının bir mantık çerçevesinde oluşturulması
gerekmektedir. Burada, devlet bünyesindeki insan kaynaklarının teknik ve fonksiyonel
altyapısının da iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
e-Devlet ortamında, herhangi iki kamu kurumu arasındaki ilişkinin bütünüyle
elektronik ortamda gerçekleştirilmesi hedeflenmelidir. Bunun için öncelikle yeni bir ekurum kültürünün oluşması gerekmektedir. Tüm kamu kurum ve kuruluşları, saklamak
ve işlemek durumunda oldukları bilgilerin yalnızca kendilerine özgü gizli bilgi veya
kuruluşa özel bilgi olduğu düşüncesinden vazgeçmelidirler. Rekabet yerini işbirliğine
devretmelidir. Çevrimiçi e-Devlet servislerinin önündeki en büyük engel, kültürel
direnç olarak gösterilmektedir. Bilgi teknolojileri konusunda bilgili olmayan her
düzeyde çalışandan, elektronik servislerin kullanımına tepkiler oluşmaktadır. Özellikle
bu tür tepkilerin üst yönetim kademeleri ve siyasilerde oluşması, e-Devlet’e ulaşmayı
daha da zorlaşmaktadır. Değişime karşı direnç tarih boyu var olmuştur. e-Devlet,
değişimi gerektirmektedir. Düşünce ve iş yapma tarzı, teknolojik gelişmelere paralel
olarak büyük oranda değişmektedir. Özellikle teknolojik bilgi ve vizyon eksikliği, bazı
yöneticilerde korkuya ve endişeye dönüşmekte ve yeniliğe karşı adeta mücadeleci bir
tavır sergilenmektedir.
Öte
yandan,
konunun
bilincine
varan
yöneticiler
ise
işleri
oldukça
kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Dubai Prensi General Şeyh Muhammed bin Rashid El
Maktoum, 18 ay içerisinde çevrimiçi sisteme geçmeyen kamu görevlilerinin görevine
son vereceğini açıklamıştır.
ABD Kongresinde, sayıları 1.8 milyon olan federal memurlardan her birine bir
bilgisayar ve ücretsiz internet erişimi verilmesi tartışmalarında yaklaşık maliyeti 1.4
Milyar USD olan bu iş, önce pahalı görüldü. Ancak yatırımın geri dönüşü
hesaplandığında oldukça karlı olduğu görüşü benimsendi. Çünkü e-Memur olmadan eDevlet olamaz.
216
iii- Kamudan Özel Sektöre Yönelik Servisler
Çekoslovakya gümrüğüne her yıl 2,5 Milyon TIR transit geçiş amacıyla
başvurmakta ve bu sayı yıldan yıla artmaktadır. Çek gümrüklerinde gümrük işlemlerini
yapmak amacıyla 9000 gümrük memuru çalışmaktadır. Bir TIR şoförünün gümrük
işlemleri için ortalama 12 saat beklediği hesaplanmıştır. Giderek artan bu yoğunluk
karşısında, Çek Cumhuriyeti, çareyi gümrük işlemlerini webe taşımakta bulmuştur. 75'i
sınırda olan 200 gümrük ofisi internet aracılığı ile birbirine bağlanmış ve 2000 yılı
başında gümrük beyannamelerinin %80'i internet üzerinden gönderilmiştir. Gümrük
vergilerinin toplanması tümüyle otomatik hale gelmiş ve TIR şoförlerinin bekleme
sorunları ortadan kalkmıştır.
ABD Federal Hükümeti her yıl 17 Milyar USD dolayındaki sarf malzemesi
alımlarını web üzerinden yapmaktadır. Buna karşın Avrupa ise, kağıt ortamında
olmayan imzalı belgeleri kabul edip etmeme yönünde, hala, kararsız bir tutum
sergilemektedir.
Avustralya Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı alımlar için 2500 kişi
çalıştırmakta iken, her bir alımın onayı birkaç gün almaktaydı. Bugün alım onay süreci
24 saatten daha az sürmektedir. Böylelikle, bir yıldan az bir zamanda 1,3 milyon dolar
tasarruf edilmiştir.
Çevrimiçi satın alma sistemleri giderek yaygınlaşmakta. Öncelikle küçük
alımlarla başlandığı gözlenmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında, iş dünyasının
devletle olan işlerinin tümünün elektronik ortamda yapılması bir zorunluluk haline
gelmektedir.399
e-Devlet Uygulamalarında Güvenlik
e-Devlet uygulamalarında vatandaşların özlük bilgilerinden ve yapılan işlemlerin
güvenli olmasından daha önemli bir unsur düşünülemez. İyi bir güvenlik, bu alanda
399 Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu Kitabı, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, ss.184-190.
217
meydana getirilmiş, sağlam ve denenmiş bir güvenlik politikasının oluşturulması ile
başlamalıdır. Oluşturulan e-Devlet uygulamalarındaki her nesne veya sayfa bu güvenlik
çemberi ile korunmalıdır. İyi bir güvenlik politikası en az şu üç özelliği taşımalıdır:
a-Koruma: Kullanıcıların topladıkları bilgilerin, bunları kullanma şekillerinin ve
yaptıkları tüm işlemlerin gizli kalması ve dışarı sızdırılmamasıdır.
b-Yeterlilik: Kullanıcının yapmak istediği işlemle ilgili gerekli bilgileri girmesi,
o anki işlemle ilgisi olmayan şahsi bilgileri girmek zorunda bırakılmamasıdır.
c-Güvenlik: e-Devlet kapsamında yapılan tüm işlemlerin güvenliğinin
sağlanması ve dışarıdan gelebilecek ataklara karşı güvenlik duvarının oluşturulmasıdır.
e-Devletin oluşturulmasında alınacak güvenlik önlemlerinin yoğunluğu ve
düzeyi, sistemin maliyetini doğrudan etkileyeceğinden, güvenlik düzeyleri uygulamanın
özelliğine göre değişebilir. Örneğin finansal işlemlerde en yüksek güvenlik düzeyi
uygulanırken, istatistiki bir takım bilgilere ulaşılmasında güvenlik düzeyi düşürülebilir.
Hangi verilerin hangi güvenlik düzeyinde olduğunu belirlemek ve bunlara gereken
önemi vermek için birçok çağdaş ülkedeki gibi hukuksal düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Güvenliği sağlamak için en önemli adım güvenliği anlamaktır. Güvenlik
alanında mevcut seçenekleri ve önlemleri belirlemek ise sonraki aşamadır. Alınacak
güvenlik önlemleri fiziksel güvenlik, ağ güvenliği ve veri güvenliği olmak üzere üç
alanda incelenmelidir. Fiziksel güvenlik; verinin saklandığı veri ambarları, veri tabanı
sunucuları, donanım ve güç kaynağı gibi sistemin kesintiye uğraması muhtemel
alanlarda alınacak önlemlerdir. Ağ güvenliği şebeke üzerinde istenmeyen erişimlerin
engellenmesi ve sisteme giriş ve çıkışların sürekli kontrol edildiği firewall tipi
sistemlerin oluşturulmasıdır. Veri güvenliği ise verinin gerek transferi esnasında
gerekse veritabanı içinde iken korunmasıdır.
e-Devlet oluşumunda bilgi güvenliği vazgeçilmez ve önceliği çok yüksek
uygulamalardan biridir. Bilgi güvenliği konusunda en belirgin ve yaygın uygulama
elektronik imza ve sayısal imza konusunda görülmektedir.
218
ca-e-İmza: e-Devlet oluşumunun en önemli ayaklarından birisi elektronik
imzadır. Başta elektronik satın alma işlemleri olmak üzere, belge hazırlama, onaylama
gibi işlemlerin birçoğunda kullanılacak olan elektronik imza bir anlamda elektronik
noterliğin de temelini oluşturmaktadır.
Elektronik yaşamın gelişebilmesinin ve tarafların birbirlerini sorunsuzca
tanıyabilmelerinin en önemli şartı, elektronik ortama ve açık ağ sistemine güvenin
sağlanmasıdır. Bu nedenle, taraflar arası iletilerde; bilginin gizliliği, bütünlüğü ve
tarafların kimliklerinin doğruluğu, kurulacak olan teknik ve yasal altyapı ile garanti
edilebilmelidir.
Elektronik İmza Kanunu, 23 Ocak 2004 tarih ve 24355 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiş, ancak altyapı çalışmaları henüz tamamlanmamıştır.
cb-Sayısal İmza: Elektronik imzanın özel bir çeşidi olup, bir anahtar çifti (açık
ve kapalı anahtarlar) ile elektronik ortamda iletilen veriye vurulan bir mühürdür.
Gönderici kapalı anahtar ile veriyi mühürler ve alıcı bu dosyayı ancak kullanıcının açık
anahtarını kullanarak açabilir. Sayısal imzalar doğrulanabilirler ve inkar edilemezler.
cc-Onay Kurumu: Elektronik ortamda gönderici ve alıcıların kimliklerinin
belirlenmesi için üçüncü kişi veya kurumlarca sayısal sertifika düzenlenmesi gereklidir.
Bu sertifikayı düzenleyen kurumlar, sertifikasyon otoritesi, onay makamı ya da onay
kurumu olarak adlandırılır. Sertifika, onay kurumunca düzenlenerek başvuru sahibi için
üretilen sayısal imza ile imzalanır.
cd-e-Noter: e-Noter, e-Devlet'te, onay kurumlarının yanı sıra, geleneksel noter
sistemine benzer şekilde belge ve yetki devri istemlerini onaylayan, işleme zaman
boyutunda geçerlilik kazandıran kurumdur. Zira elektronik ortamdaki bilgilerin
doğruluğunun kanıtlanması için belgeleme yetkililerine gereksinim vardır.
e-Noter, e-Devlet oluşumunun temel dayanağı olarak görülmektedir. Belge
onaylama ile yetki devri işlemleri e-Devlet' te de yine e-Noterler tarafından yürütülmek
219
durumundadır. e-Noter sisteminin temel dayanak noktası sayısal kimlik kartlarının
oluşturulması ve elektronik imzanın sistemde kullanımının sağlanmasıdır.
ce-Sayısal Kimlik Kartı: Sayısal kimlik kartı bir akıllı kart uygulamasıdır. Bu
akıllı kart; kişisel kimlik bilgilerini, vergi kimlik bilgilerini ve elektronik imzayı
içermektedir. Sayısal kimlik kartının avantajları; biometrics teknolojilerinin de
kullanımıyla başkası tarafından kullanılamaması ve sahte kimliğin önlenmesi ile
elektronik veri transferinde güvenliğin sağlamasıdır.
e-Devlet’e Geçerken Altyapısal Öncelikli Adımlar
Çevrimiçi
hizmetlere
geçerken,
gerekli
hukuksal
düzenlemeler
gerçekleştirilmeli, kullanıcının en verimli şekilde hizmet alabileceği teknolojiler
belirlenmeli, altyapı tasarlanmalı ve hızla uygulama planı hazırlanmalıdır. Toplumun
öngörülen sistemlere adaptasyonu için gerekli eğitimler sağlanmalı, değişim yönetimi
gerçekleştirilmelidir. Servis yapısını oluşturmak, sistem bileşenlerinin bir arada çalışma
prensiplerini belirlemeyi gerektirir. Bilgiye ulaşma, saklama, paylaşma prensipleri
servis yapısı tarafından belirlenir. e-Devlette tüm birimler arasında etkin bir veri
paylaşım sistemi oluşturulmalı ve içerik meydana getirilmelidir. e-Devlet hizmetleri
kullanıcılarının bilgilerini güvenli bir ortamda saklamalı ve kullanıcılar gizlilik
prensiplerinin uygulandığından emin olmalıdırlar.
e-Devlet
önemli
finans
kaynaklarının
yatırıma
dönüştürülmesini
gerektirdiğinden, finansman için klasik bütçe hazırlama usullerinin dışında yeni
modeller oluşturulmalıdır. Ayrıca e-Devlet’e geçişte performans değerlendirmesi
yapabilmek için kritik başarı faktörlerinin belirlenmesi gerekmektedir.
e-Devlet oluşumundaki bir başka öncelik; Devletin vatandaşa sanal ortamda
sunacağı hizmetlerin yalnızca bilgilendirmek düzeyinde kalmaması ve vatandaşın,
kişisel başvuru, denetim, sonuç alabilme, eğitim, karar süreçlerine katılım sağlaması,
güvenlik, sağlık ve benzeri konularda da devletten servis alabilmesidir. Devlet bu
servislerin sağlanmasında; servis sağlayıcılar, başvuru belgelerinin standartları, işlem
zamanlarının başvurana bildirilmesi, haberleşme güvenliğinin yeterince sağlanması,
220
evrensel hukuk ve etik ilkelerine uygunluk, proaktif tutum ve davranış bilincine ve
iradesine sahip olma gibi unsurları öncelikli olarak belirlemek ve gözetmek zorundadır.
6.5.1. e-Devlet’in Tarihçesi
Dünyadaki e-Devlet yaklaşımları öncelikli olarak yerel yönetimlerdeki
uygulamalarla başlamıştır. Batı toplumunda devlet vatandaş ilişkisinde zaten var olan
beyan edilen bilginin doğru olduğu güvenine dayalı ilişki, e-Devlet' e geçişi
kolaylaştırmakta ve kurulan güvenlik sistemi yalnızca bilgilerin yetkili olmayanlarca
kullanılmaması ya da bozulmaları önlemek üzere tasarlanmaktadır.
İngiltere ve Kanada’da e-Devlet çalışmaları doksanlı yılların ortalarında
başlamıştır. Bu ülkeler e-Devlet oluşumunda bu organizasyon içinde yer alan sivil
toplum kuruluşları ile yerel yönetimlerin bilişim teknolojilerinden nasıl etkilendiklerini
ve beklentilerinin ne olduğunu belirleyerek çalışmalarını yürütmüşlerdir.
6.5.2. Dünyada e-Devlet
e-Devlet uygulamasında dünyada Singapur ilk sırada yer almaktadır. ABD ve
Avustralya’da eyaletler bazında e-Devlet uygulamaları bulunmaktadır. Japonya, ABD,
Kanada, İngiltere ve İrlanda, e-Devlet'e hedeflenen süreler içerisinde geçeceklerini
duyurmuşlardır.
Öte yandan, Avrupa Komisyonu, Aralık 1999 tarihli e-Europe girişimi ile,
Avrupa’nın dünyadaki en dinamik ve rekabet gücü en yüksek pazar haline getirilmesini
amaçlamıştır. Bunun için özellikle internet alanında yeni ekonomi için altyapı kurulması
hedeflenmiştir. Bu çerçevede üç temel amaç belirlenmiştir; daha ucuz, daha hızlı ve
daha güvenli internet; insan kaynaklarına yatırım ve internet kullanımını özendirmek.
2003’e kadar sürecek bir eylem planı çerçevesinde, bu hedeflere yönelik ölçüm
kriterleri saptanmıştır.
Bununla birlikte AB, adaylık sürecinde bulunan Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerinin de benzer hedeflere ulaşmasını sağlamak amacıyla e-Avrupa+ girişimini
başlatmış ve bu kapsamda ülkemizin de katılımını istemiştir.
221
Dünya’daki uygulamalara baktığımızda e-Devlet çalışmalarının, yerel yönetim
servislerinin geliştirilmesine yönelik bilgisayar uygulama çalışmaları şeklinde ortaya
çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte; İngiltere, Hollanda, Belçika ve Fransa’daki eDevlet oluşumu çalışmalarında, özellikle kurumsal iletişimin sağlanması, yasal
düzenlemeler ve kişi haklarının korunması konularında sivil toplum örgütlerinin önemli
katkıları alınmıştır. Başta ABD’de olmak üzere, birçok Avrupa Birliği ülkesinde
Üniversiteler e-Devlet çalışmalarının içinde yer almaktadır. Kanada ve Singapur’da ise
e-Devlet çalışmalarını bu amaçla kurulmuş olan enstitü ve kurumlar yönlendirmektedir.
6.5.3. Türkiye’de e-Devlet
Devletin şeffaflaşması, hızlı, etkin ve verimli çalışması, vatandaşın devlet
işleyişine katılımının sağlanmasıyla mümkündür.
Bu amaçla; eğitimin tüm kurum ve aşamalarında e-yaşam kültürünün
yaygınlaştırılmasına yönelik, örgün ya da yaygın biçimde eğitim verilmesi ve bu
eğitimin sürekliliğinin sağlanması bir zorunluluktur.
Bugün, ilköğretim okullarımızda bilgisayar kullanımına yönelik dersler
verilmekte, ortaöğretimde seçmeli bilgisayar dersleri okutulmakta ve dersler bilgisayar
desteğinde verilmektedir. Bunlara ek olarak, internet ortamında projeler geliştirilmekte,
öğretmen odaklı eğitimden öğrenci tabanlı eğitime geçme çalışmaları sürmektedir.
Yüksek öğretimde de bilgisayar bölümleri dışında bilgisayarın günlük yaşamda
ve eğitimde kullanımına yönelik eğitimler verilerek geleceğin öğretmenleri ve
yöneticileri bilgisayar okur-yazarı olarak yetiştirilmektedirler.
Çalışma çağındaki vatandaşlar için, kurumsal eğitimin yanında yetiştirme
eğitimi de vermek üzere eğitim merkezleri kurulmuştur. Ancak bu merkezler, genellikle
amaca uygun kullanılamamaktadır. Yapılması gereken, okuma çağı dışında kalmış
vatandaşların da devlet-vatandaş işlerinde kullanacakları, elektronik ortamla ilgili
araçların tanıtım ve kullanımına yönelik eksikliklerinin giderilmesidir.
222
MEB Özel Öğretim Kurumlarına bağlı özel bilgisayar kursu toplam sayısı 727,
genel öğrenci kontenjanı ise 38.883 kişidir. Kurslar, bilgisayar okur-yazarlığı, bilgisayar
işletmenliği, bilgisayar yardımcı programcılığı, bilgisayar programcılığı, bilgisayar
analist programcılığı, bilgisayar bakım onarım elemanı yetiştirme konularını
kapsamaktadır. Bu kurslar, hemen her ilde yaygınlaşmış durumdadır.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde kurulmuş Halk Eğitim Merkezleri
aracılığıyla son üç yılda açılmış kurs sayısı 18.456 olup toplam kursiyer 364.283 kişidir.
Hizmet İçi Eğitim aracılığıyla 2001 yılında 189 kurs ve 217 seminere yılda
ortalama 18.722 kişi katılmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı, 16 milyon öğrencisi ve toplam 600.000’i bulan öğretmen
ve personeli ile kamuda önemli potansiyele sahip bir kurumdur. MEB tarafından
yapılacak eğitim çalışmaları bu açıdan büyük önem ve anlam taşıyacaktır. Bu çalışmalar
iyi organize edildikleri takdirde kısa zamanda hedeflenen sonuca ulaşılacaktır.
Türkiye, günümüz itibariyle, e-Devlet süreçleri açısından sadece bilgilendirme
ve basit bazı e-hizmetleri sunmaktadır. Halen, yüzden fazla kamu kurum/kuruluşunun
web sayfası bulunmaktadır. Kurumların hazırladıkları web sayfaları, çoğunlukla statik
bilgiler içermekte ve kurumsal bazda bilgilendirme yapmaktadır. Bu bağlamda,
ülkemizin bilgilendirme aşamasını tamamlamak üzere olduğu söylenebilir. Ancak
bunun, yeterli olduğu söylenemez. Çok az örneği olan, e-hizmetler alanında ise
başlangıç aşaması yaşanmaktadır. Aşağıda vatandaşa etkileşimli hizmetler veren bazı ehizmet örnekleri verilmektedir.
•
Emekli Sandığı, internet/intranet aracılığı ile yaklaşık 17.000 eczaneyi sisteme
entegre etmiş ve anında denetim yapabilmektedir.
•
Maliye Bakanlığı, 16 il ve 17 Vergi Dairesinde gerçekleştirdiği MOTOP
projesiyle nakil vasıtaları bilgileriyle mükellef bilgilerini ilişkilendirme ve
vergi/trafik cezaları oluşumlarını anında izleyebilmektedir.
•
Maliye Bakanlığı, 21 il ve 153 Vergi Dairesinde uygulamaya başlattığı VEDOP
projesiyle vergileri toplamakta ve ödemeyenleri anında takibe alabilmektedir.
Şimdilik, toplam vergilerin % 80’i bu proje ile toplanmaktadır.
223
•
Maliye Bakanlığı, Web Tabanlı Saymanlık Projesi ile ülke çapında 6,000
kullanıcıya hizmet verme noktasındadır.
•
İçişleri Bakanlığı MERNİS projesi, internet/intranet aracılığıyla Kimlik
Numarası vermeye başlamıştır.
•
Devlet Malzeme Ofisi (DMO) internet/intranet aracılığıyla elektronik satış
uygulaması başlatmıştır.
İnce’ye göre, ülkemizdeki kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi ve iletişim
teknolojilerine yatırım eğiliminin giderek arttığı görülmektedir. Bu alandaki kamu
yatırımlarına 2005 yılı fiyatlarıyla, 2003 yılında reel olarak 2002 yılına göre yüzde 16,6,
2004 yılında bir önceki yıla göre reel olarak yüzde 8,4 artış sağlanmıştır. 2005 yılında,
2004 yılına oranla sağlanan reel artış ise özellikle eğitim alanındaki harcamaların
etkisiyle yüzde 26,1 olmuştur. 2005 Yılı Yatırım Programında yer alan bilgi ve iletişim
teknolojileri yatırımlarının toplam proje maliyeti 2.088.708 bin YTL (1.295.725 USD)
düzeyindedir. Bilgi ve iletişim teknolojileri yatırımlarının toplam kamu yatırımları
içindeki payı 2002 yılında % 2,9; 2003 yılında % 3,0; 2004 yılında % 3,8; 2005 yılında
ise % 3,9 olarak gerçekleşmiştir.400
Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşlarının çoğu internet üzerinden kullanıcılara
çeşitli hizmetler sağlamaktadır. Ancak bu hizmetlerin çoğunluğu kurumlar hakkında
bilgi veren statik web sayfalarından öteye gitmemiştir. e-Devlet için kaçınılmaz bir
gereksinim olan kurumların birbirleri ile veri değişimi ile ilgili çalışmalar henüz hayata
geçirilmemiştir. Kurumların web sayfaları bu işlem için bir başlangıç olarak
düşünülebilir. Mevcut durumu ile bu çabalar en azından bu alanda atılan ilk adımlar
olarak düşünülebilir.
e-Devlet İçin Neler Yapılmalı?
Tüm yaşam ve üretim süreçlerinde verimliliğin ön plana çıktığı günümüzde;
öncelikle, ülke olanakları ve kaynakları iyi bilinmelidir. Ekonomik olarak katma değer
sağlayacak tüm sektörler belirlenerek üretime yönelik toplumsal eğilim bu noktaya
400 N. Murat İnce, a.g.e., s.2.
224
kaydırılmalıdır. Verimliliği oluşturan tüm bileşenler hakkında gerekli eğitim
verilmelidir. İstihdam ve iş süreçleri analizleri doğru yapılarak iş düzenleri buna göre
tekrar yapılandırılmalıdır. Bilgi akışının beklenen seviyede olabilmesini için tüm
tedbirler alınmalı, karar süreçleri doğru ve hızlı yaşanmalıdır.401
Teknolojinin sunduğu olanaklardan etkin olarak yararlanılabilmesi, kamu kurum
ve kuruluşlarında yerleşik iş yapma kültüründe değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Bu
değişim, bilgi paylaşımıyla sağlanacak kaynak tasarrufu, etkinlik, vatandaş ve iş
dünyasına sunulan hizmet kalitesindeki artışlar sonucunda hem kurum hem de
toplumsal düzeyde değer yaratacaktır. Bu amaçla, kurum içi ve kurumlar arası bilgi
paylaşımının esas alınmalı ve iş süreçleri bu anlayışla yeniden tasarlanmalıdır.
Bilgi teknolojileri hem kapsamlı bir planlama süreci hem de yüksek maliyetler
gerektirmektedir. Bu yüzden projelerin hayata geçirilmesi ile elde edilecek faydaların,
sadece kurumsal değil, kamunun bütünü açısından maksimize edilmesi sağlanmalıdır.
Diğer taraftan, bilgi teknolojileri yatırımları herhangi bir yapım projesi gibi detaylı
uygulama projelerinin hazırlanmasına imkan vermeyen projelerdir. Bu nedenle, bilgi
teknolojisi yatırımları başarısızlık riski en yüksek olan projelerdir. Riskleri azaltmak
için, projelerin iyi tasarlanması, hedef kitlesinin doğru tanımlanması, kullanıcıların
ihtiyaç ve taleplerine cevap verecek uygulamaların pilot düzeyde başlatılıp,
değerlendirilmesi sonrasında yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Kamu hizmetlerinde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, katılımcılığın ve hesap
verebilirliğin sağlanarak demokrasinin güçlendirilmesi, hizmet kalitesinin artırılması
gibi nedenlerle birçok ülkede kabul gören e-Devlet hizmetlerinin geliştirilmesi gereği,
ülkemizde de tüm kesimler tarafından kabul görmektedir.
e-Devlet gibi bir makro dönüşüm projesi, tüm aktörleri tarafından benimsenip
özümsenmedikçe başarı şansı düşüktür. Her ne kadar e-Devlet ülkemizde de tüm
401 Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu, 10-12 Mayıs 2002, Ankara, s.25.
225
kesimler tarafından kabul görmekte ise de bunun öncelikli uygulama ayağının ekültürün tüm bileşenleriyle toplum tarafından sindirilmesi zorunluluğu olduğu ortadadır.
Bilgi toplumu, okul öncesi çağlardan başlayarak, hayatı boyunca bireye;
topluma, ekonomiye ve devlete yeni görev ve sorumluluklar getirmektedir. Bir başka
deyişle bireyler ayrı ayrı ve ortaklaşa içinde yer aldıkları toplum kesit ve katmanlarına
göre, yaşam boyu dinamik bir eğitim ihtiyacı içindedir.
Bilgi toplumu olmak isteyen ülke yönetimleri, “e-kültür”le ilgili tüm öğreti
aşamalarını eğitim süreçlerinin tümüne sokmak ve uygulanmasını sağlamak amacıyla
alt yapıları organize ederek gerekli müfredat değişikliklerini yapmak durumundadırlar.
Gelişmiş ülke uygulamaları gözlemlendiğinde; bilim ve teknoloji destekli eğitim
yöntemleri kullanımı ile öğrenmenin bireyselleşerek öğrenimin hızlandığını, ekip
çalışması oluştuğunu, araştırma, inceleme ve sorgulama alışkanlıklarının kazanıldığını,
üretimin arttığını ve paylaşmanın çoğaldığını görmekteyiz.
226
7. BİLGİ YÖNETİMİ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE
ÇORLU ÖRNEĞİ
7.1. Çorlu’nun Genel Olarak Tanıtılması402
Çorlu, Tekirdağ iline bağlı, il merkezinin 39 km doğusunda yer alan, nüfus
yoğunluğu bakımından ilin en büyük ilçesidir. Yaşadığı hızlı sanayileşme sürecine bağlı
olarak aldığı yoğun göç nedeniyle ilçe oldukça hızlı büyümekte ve sosyal yapı da aynı
hızla kozmopolitleşmektedir. Ülkenin dört bir yanından göç aldığı gibi, Bulgaristan ve
Romanya’dan da göçlere tanık olmak mümkündür. Bu haliyle ilçe İstanbul’a benzer bir
yapı arz etmekte ve ülke geneli hakkında önemli ipuçları vermektedir. Çalışmamızda da
uygun prototip olduğu değerlendirilmektedir.
Tarihi
Çorlu Trakya’nın merkezi kesiminde, plato yüzeyinin üzerindeki düzlükte yer
alır. Çevreye oranla daha yüksekte olması, şehrin savunmasını kolaylaştırmakta, diğer
taraftan gelebilecek tehlikeleri önceden görme avantajı sağlamaktadır. Ayrıca hemen
kuzeyden geçen Çorlu Deresi her mevsim şehrin su ihtiyacını karşılardı. İlk Çağ
insanlarının aradığı bütün coğrafi özelliklere sahip olan bu sahanın, Trak göçleriyle
birlikte yerleşmeye ve tarıma açıldığı bilinmektedir. Yakın çevrede Prehistorik döneme
ait yerleşim merkezlerinin ortaya çıkarılması, bu görüşü doğrulamaktadır. Bununla
birlikte Çorlu’nun kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi verilememektedir.
Eski atlaslarda şehrin adı Tzarylus, Tzurulum, Tzurulus, Tzurule, Tschurla,
Tziraltum şeklinde geçmektedir. Çorlu adının nereden kaynaklandığına dair net veriler
bulunmamaktadır. Roma zamanında Trakya’ da Cohors III. Lucensum adını taşıyan bir
askeri birliğin bulunduğu ve bu birliğin tamamen Trak savaşçılarından oluştuğu
bilinmektedir. Cohors kelimesi Çorlu Şehrinin adına son derece benzemektedir.
Marmara Ereğlisi’nin hemen doğusundaki Kamaradere’de ortaya çıkarılan bir mezar
kitabesinde Burada iki defa Çorlu-Tzoulos idarecisi olan Sisinis gömülüdür şeklinde
402 Erhan Özdemir, Çorlu Kaymakamlığı yayımlanmamış Brifing Raporu, Çorlu, 2006.
227
kayıt mevcuttur. Sisinis’in 814 yılında öldüğü göz önüne alınırsa, belgenin Bizans
dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Sisinis Çorlu Kasabasında Curator Civitatis yani
belediye başkanı olarak idarecilik yapmıştır.
Arkeolojik kazılar bölge tarihini Tunç Çağına kadar götürmektedir. Çorlu, İ.Ö.
1000 yıllarında Trako-Friglerin kurduğu koloni kentlerden biridir. Tarihin çeşitli
dönemlerinde Frig, Yunan, İskit, Pers, Makedon, Roma ve Bizans istilalarına
uğramıştır. Zaman zaman Hun, Avar ve Peçenek akınlarına ve İstanbul üzerine çeşitli
seferler düzenleyen Arap ordularının istilasına da uğramıştır.
Çorlu 1357’de I. Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Süleyman Paşa ve Orhan Gazi’nin ölümleri üzerine tekrar Bizans egemenliğine geçen
Çorlu, 1361 tarihinde kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir. I. Murat’ın emriyle
Trakya’daki diğer Bizans şehirlerine ibret olması maksadıyla burayı savunan Bizanslılar
ağır şekilde cezalandırılarak kale duvarları yıkılmıştır. Böylece Tzirallum’un askeri
önemi de ortadan kaldırılmıştır. Bu sert davranış hemen etkisini göstermiş ve
Trakya’nın fethi kolayca tamamlanmıştır.
Çorlu 18. Yüzyılda Kırım’dan uzaklaştırılan Hanzadelerin ve Girayların sürgün
yerlerinden biri olmuştur. 1830 yılında Rumeli Beylerbeyliği kaldırılıp Edirne vilayeti
kurulunca, Çorlu bu vilayetin Tekirdağ Sancağına bağlı bir kazası haline getirilmiştir.
1876’da geçici olarak Rusların eline düşmüştür. 1912-1913 Balkan Savaşlarının birinci
devresinde Osmanlı Doğu Ordusu Kumandanlığı Karargahı Çorlu’da idi. 5-6 Aralık
1912 savaşlarından sonra Bulgarların eline geçmiş, 15 Temmuz 1913’te kurtarılmıştır.
Kurtuluş Savaşı sırasında ise Çorlu, 25 Temmuz 1920’de Yunan işgaline
uğramış, 15 Ekim 1922’de kesin olarak kurtarılmıştır. Çorlu halen, II. Dünya Harbinden
beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir.
Coğrafi Durumu
Çorlu, elverişli doğal yapısı, güçlü ulaşım bağlantıları ve stratejik konumu ile
Trakya’nın en gelişmiş yerleşim yeridir. 41° 07’ 30 doğu boylamı ile 27° 45’ 00 kuzey
228
enlemi arasında, Trakya’nın merkezi bir yerinde bulunmaktadır. Rakımı 183 metredir.
Arazisinin büyük bölümü Ergene Havzası içinde yer alır. Burası Yıldız Dağlarından
aşınan ve akarsulardan sürüklenen tortuların depolandığı bir alüvyon bölgesidir.
İlçe genellikle düzlük bir araziye sahip olup, toprakları verimlidir. İç kesimde
yer alması ve karasal iklim hakim olup, yazları kurak ve sıcak, kışları ise yağışlı ve
soğuktur. Trakya’da en az yağış alan bölgedir. Karadeniz ile Akdeniz arasında yer
aldığı için bu iklim bölgelerinin etkileri altında kalır. Kuzeyden inen soğuk hava
kütleleri ile güneyden Akdeniz ve Ege den gelen nemli, ılık hava akımları bölge iklim
yapısını belirler. Yıllık sıcaklık ortalaması 12,6°C. en yüksek sıcaklık ortalaması
18,2°C. en düşük sıcaklık ortalaması 8,1°C.dir.
Meriç Nehrinin bir kolu olan Ergene çayı Çorlu’nun 12 km kuzeyinden geçer,
Muratlı yakınlarında Çorlu Deresi ile birleşerek Uzunköprü civarında Meriç Nehrine
katılır. Çorlu Deresi Istranca dağlarının doğu yamaçlarından beslenir. Birçok mevsimlik
dereyi kendine bağlar. Ergene Çayından tarım sahalarının sulanmasında yararlanılır.
Çorlu deresi ise sanayi kirliliği nedeniyle kullanılamaz hale gelmiştir.
Kum ve Taş açısından da bölgenin en zengin yerinde bulunan Çorlu, Karatepe
Taş Ocakları ile Trakya Bölgesinin ihtiyacını karşılamaktadır. Yulaflı Köyü ve Önerler
Karaçalı yöresinde TPOAŞ’ın yaptığı sondajlarda yörede doğal gaz bulunmuş ve kuyu
açma çalışmalarına halen devam edilmektedir.
İlçe yeraltı suyu kaynakları bakımından da zengindir. Bir çanak gibi üstü kum ve
çakıl olan arazi, bir süzgeç gibi yağan kar ve yağmur sularını yeraltına geçirmektedir.
Bu durum kirlilik açısından da tehlike arz etmektedir.
Gelişimi
Çorlu'nun coğrafi konumu dolayısıyla özellikle sanayinin bu ilçeye akın
etmesine yol açmıştır. İstanbul, Kocaeli, Bursa ile beraber Türkiye sanayisinde önemli
bir yeri vardır. Bundan 10 yıl öncesinde sakin bir kasaba olan Çorlu şu an tam
anlamıyla bir sanayi kenti görünümünü almıştır. Bunun sonucu olarak göç artmış ve
229
nüfus yoğunluğu kabul edilebilir sınırların oldukça dışına çıkmıştır. Halen yoğun
şekilde göç almaya devam eden ilçe merkez nüfusu 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı
sonuçlarına göre 141.000 iken, bugün resmi verilere göre 250.000 aşmış durumdadır.
Nüfus
İlçe merkezi 12 mahalle, 5 belde ve 17 köyden ibarettir. 2000 Yılı Genel Nüfus
Sayımına göre ilçe merkez nüfusu 141.525, Köy ve kasabalar nüfusu 37.508 ve toplam
nüfus 179.033 tür. İlçe nüfusunun ana dili Türkçe, dini ise İslam’dır. 2000 Nüfus
Sayımına göre ilçe merkezi nüfusunun 73.066 sı erkek, 68.459 u kadın belde ve köyler
nüfusunun 21.392 si erkek, 16.116 sı kadındır. İlçede 62 Katolik Hıristiyan, 64
Ortodoks, 37 Protestan, 36 Gregoryan, 46 Hıristiyan, 1424 Musevi, 34 Süryani
kayıtlıdır. Köylerimizdeki nüfus azalması, daha çok köy nüfusunun ilçe merkezine göç
etmesinden kaynaklanmaktadır.
İdari Durum
İlçenin yüzölçümü 950 km2dir. Kuzeyden Kırklareli, Saray ve Çerkezköy,
doğudan Silivri, batıdan Tekirdağ ve Muratlı, güneyden Marmaraereğlisi ve Marmara
Denizi ile çevrilidir.
E-80 Edirne-İstanbul Karayolu üzerine kurulmuş olan ilçemiz Karayolu ile bağlı
bulunduğu Tekirdağ İline 39 km. İstanbul’a 100 km mesafededir.
Ayrıca içersinden TEM Otoyolu ile Demiryolunun geçmesi ve Çorlu
Uluslararası Havaalanı’nın 1998’de hizmete girmesiyle ilçede büyük hareketlilik
yaşanmaktadır. Havaalanı İlçe merkezine 10 km uzaklıktadır.
Arazinin düz olması, kara ve demiryolu ulaşımına büyük kolaylık sağlamaktadır.
İlkçağlardan beri yoğun bir biçimde kullanılan İstanbul-Edirne Yolu bugünkü adıyla E80 Karayolu hala işlek bir şekilde kullanılmaktadır. TEM Otoyolu 1993 yılında
tamamlanmış, 1994 yılında Çerkezköy yolu üzerinden İstanbul bağlantısı sağlanmıştır.
230
Bütün Trakya'yı kat ederek İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan İstanbul-Edirne
Demiryolunun Çorlu sınırları içersindeki uzunluğu 20 km’dir. Demiryolu ile İstanbul’a
153 km, Edirne’ye 145 km, Kapıkule Bulgaristan Sınırına 165 km, Uzunköprü
Yunanistan Sınırına 119 km’dir.
Köy ve kasabalar ilçeye asfalt yollarla bağlıdır. Köylerin yol, su, elektrik,
telefon, kanalizasyon sorunlarının çoğu halledilmiştir. Genellikle planlı ve düzenli bir
yerleşime sahip olan köyler, toplu köy hüviyetini haiz olup mahalle, mezra ve oba
bağlısı yoktur.
Sosyal Durum
İlçe sosyal ve kültürel bakımdan gelişmiş durumdadır. Halkı eğlenmeyi ve sporu
sever. Nüfusu yoğun olan kentin en büyük sorunlarından biri, sosyal ihtiyaçlarını
karşılayacak geniş bir Kültür Merkezine sahip olmamasıdır. Halk Müziği Trakya
yöresinin karakteristik özelliklerini taşır.
Çorlu’da altı adet sinema salonu vardır. Halk Eğitim Merkezinde ve Anadolu
Meslek Lisesinde birer adet tiyatro salonu ile Çardaklı Çeşme Mevkiinde bir adet açık
hava Antik Tiyatrosu bulunmaktadır. Çorlu Belediye Tiyatrosu 2003 yılında halkın
hizmetine açılmıştır. Aynı yerde geniş bir sergi salonu da bulunmaktadır.
Çorluspor 2005-2006 Yılı futbol sezonunda 2. lig B grubunda mücadele
vermektedir. İlçede her yıl Temmuz ayının ikinci haftası içersinde Çorlu Belediyesi
tarafından Festival - Toplu Sünnet Şöleni ve İlçe Tarım Müdürlüğü organizasyonunda
da Ağustos ayı içersinde Tarım ve İş Makineleri Fuarı düzenlenmektedir.
Eğitim ve Kültür
Örgün ve Yaygın eğitimin tüm birimleri mevcuttur. İlçede okuma-yazma oranı
% 92 olup okuma-yazma bilmeyenlerin % 80’i ağırlıklı olarak göçle doğu ve
güneydoğu illerinden gelen vatandaşlarımızdan oluşmaktadır. Kalan % 20 ise yaşlı ve
özürlü vatandaşlardır.
231
Öğrenci azlığı nedeniyle taşımalı eğitim kapsamına alınan 11 köydeki
öğrencilerin 6 merkeze taşınması sağlıklı bir şekilde yapılmaktadır. Bu öğrencilerin öğle
yemeği ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmaktadır.
İlçede 3’ü özel 46 ilköğretim okulu, 3’ü özel 17 lise ve dengi okul, Halk Eğitim
Merkezi, Çıraklık Eğitim Merkezi, Rehberlik Araştırma Merkezi, Namık Kemal
Üniversitesi’ne bağlı Mühendislik Fakültesi ve Meslek Yüksek Okulu, Kredi ve Yurtlar
Kurumu’na ait 402 yatak kapasiteli kız ve erkek öğrenci yurdu, 197 yatak kapasiteli 4
orta öğretim özel öğrenci yurdu, 12 özel dershane ve 9 yabancı dil kursu mevcuttur.
Ana Sınıfında 1.466 öğrenci, ilköğretim okullarındaki toplam (549 derslikte
27.881 öğrenciye 1.433 kadrolu öğretmen, 330 ücretli ve usta öğretici öğretmen olmak
üzere toplam 1.763 öğretmen, ortaöğretim okullarındaki 9.594 öğrenciye 341 öğretmen,
mesleki eğitimdeki 249 öğrenci, Namık Kemal Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde
543 öğrenciye 52 öğretim görevlisi, Meslek Yüksek Okulu’ndaki 1.993 öğrenciye 26
öğretim görevlisi olmak üzere tüm okullarda toplam 41.726 öğrenciye 1.841 öğretmen
ve öğretim görevlisi tarafından eğitim-öğretim hizmeti sunulmaktadır. Ayrıca 20032004 eğitim öğretim yılı 2. yarıyılında faaliyete geçen Sakatlar Derneği İlköğretim
Okulu’nda 66 öğrenci eğitim görmektedir.
Güvenlik
İlçe terör ve anarşi olayları yönünden sakindir. Meydana gelen suçlar genel
olarak kamu huzurunu zedeleyecek durumda olmayıp, anlık öfkeye dayalı darp,
sarhoşluk, hırsızlık, icra-i rezalet, fuhuş, evlenmek maksadıyla kız kaçırma, trafik kazası
olayları türünden suçlardır. İlçe asayiş ve güvenlik bakımından memleketin diğer
yöreleriyle karşılaştırıldığında genel olarak iyi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. 2004 yılına
göre şahsa ve mala karşı işlenen suçlarda % 49 artış görülmektedir. Bunun ana nedeni
yaşanan yoğun göç olarak değerlendirilmektedir.
Emniyet Müdürlüğü 1 Emniyet Müdürlüğü, 1 karakol ve 1 polis noktasında; 1
emniyet müdürü, 1 emniyet amiri, 4 komiser, 3 komiser yardımcısı, 290 polis memuru 6
çarşı-mahalle bekçisi, 2 teknisyen yardımcısı, 2 sivil memur olmak üzere 309 personelle
232
güvenlik hizmeti vermektedir. Biri panzer olmak üzere toplam 35 adet çeşitli
özelliklerde ekip otosu faal durumdadır. İlçe Jandarma Komutanlığı’nın da personel ve
araç-gereç durumu yeterlidir. Komutanlığa bağlı 3 adet karakol bulunmaktadır.
Sağlık
Bulunduğu Yer
Hastane Sayısı
Sağlık Ocağı
Sağlık Evi
Merkez
5
11
67
Belde
-
4
-
Köy
-
2
14
Tablo 7.1 : Çorlu sağlık tesisleri
800 Yataklı Askeri Hastane, 200 Yataklı Devlet Hastanesi, toplam 133 yataklı 3
adet özel hastane, Verem Savaş Dispanseri vardır. Merkezde 11, Ulaş, Velimeşe,
Misinli, Marmaracık beldeleri ile Vakıflar, Pınarbaşı köylerinde 6 adet olmak üzere
toplam 17 adet Sağlık Ocağı ile 9 köyde ebe görevlendirmeleriyle hizmetlerini yürüten
sağlık evleri mevcuttur. Ayrıca Sağlık Ocaklarını Geliştirme Derneği tarafından sağlık
hizmetlerini desteklemek amacıyla bir Halk Sağlığı Laboratuarı kurulmuştur.
1358 sağlık personeli, 14 ambulans ve 13 hizmet aracı ile sağlık hizmetleri
sunulmaktadır. 250 yataklı Devlet Hastanesi projesi 2006 yılı devlet yatırım programına
alınmış ancak henüz ihale edilmemiştir.
Özel sağlık hizmetleri; 1 sağlık polikliniği, 72 özel hekim muayenehanesi, 69 diş
hekimi muayenehanesi, 9 sağlık kabini, 24 özel laboratuar, 70 eczane, 12 fenni
gözlükçü, 2 diyaliz merkezi, 2 görüntüleme merkezi tarafından yürütülmektedir.
Tarım
İlçenin toplam arazi varlığı 95.000 hektardır. Bu arazinin 656.585 dekarı (%69)
işlenen tarım arazisi, 293.415 dekarı (%31) tarım dışı arazi, 34.268 dekarı da çayır ve
mera arazisidir. Tarla arazisinde en yaygın ekilen bitkisel ürünler buğday, ayçiçeği, arpa
ve karpuzdur.
233
Sebze üretimi daha çok aile işletmeciliği şeklinde olup aile tüketimini
karşılamaya yönelik yapılmaktadır. Üretimin yükseltilebilmesi için etkin bir eğitim
faaliyeti yürütülmekte, bu doğrultuda çiftçilere tohum temin edilmektedir. İlçede ayrıca
yonca, Macar fiği, hibrit mısır, hayvan pancarı, sorgun sudan otu ve soya tarımı
yapılmaktadır. Bitkisel üretimde tohum en önemli üretim girdisidir.
Hayvancılık
Tarımsal üretimin önemli bir kolunu oluşturan hayvancılık; ilçe çiftçilerinin
ikinci önemli bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. İlçede 3.381 adet dana-buzağı, 6.278
adet inek, 3 adet boğa olmak üzere toplam büyükbaş hayvan mevcudu 9.662 adettir.
Küçükbaş hayvan mevcudu ise 12.000 adet koyun, 200 adet keçi olmak üzere toplam
12.200 adettir. Büyükbaş hayvan varlığımızın % 79 u kültür melezi, % 21 i kültür ırkı
hayvanlardan oluşmaktadır. İlçede yerli sığır kalmamıştır. Koyun mevcudunun % 98,7
si kıvırcık cinsi yerli, % 1,3 ü merinostur. Et üretimi 9.926,4 tonu, süt üretimi de
17.579,38 tonu bulmaktadır. Artan nüfus ile birlikte eğitim seviyesinin yükselmesi
sonucu hayvansal ürünlere olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Talebi karşılamak için
hayvanlardan alınan verimi arttırmak gerekmektedir.
Verim kabiliyeti yüksek hayvan ırklarına sahip olabilmek için hayvan ıslahına
büyük önem verilmektedir. Suni tohumlama faaliyetleri sonucu yerli ırklar kültür
melezine dönmüştür. Bugüne kadar 1.824 adet düve ithal edilmiştir.
İlçede 130.000 adet yumurta tavuğu, 34.376 adet köy tavuğu, 918 adet hindi,
3.210 adet ördek, 201 adet kaz mevcudu bulunmaktadır. Ayrıca 541 adet eski usul
kovan ile 1.918 adet yeni usul kovan arı mevcudundan 36.393 Kg. Bal üretimi
gerçekleştirilmiştir.
Ekonomik Durum
İlçenin ekonomisi sanayi ve tarıma dayalıdır. Hayvancılık eskiye nazaran
önemini kaybetmiştir. Çorlu ve çevresi ülkemizde sanayileşmenin en hızlı geliştiği
bölgelerin başında gelir. İlçede 16 Bankanın Şubesi ve Ticaret ve Sanayi Odasına kayıtlı
234
1.361 i gerçek, 2.591 i tüzel olmak üzere toplam 3.952 üyenin bulunmaktadır. İlçede E80 Karayolu İstanbul kısmında 954.000m2 üzerinde kurulu bulunan Yeni Sanayi
Sitesinde 486 işyerinde 6-7 bin civarında kişi çalışmaktadır. İkinci etap 650 işyeri
faaliyete geçtiğinde 15.000 kişiye iş imkanı sağlayacak olması ilçenin iş hacmi ve
ekonomisi hakkında fikir vermektedir.
5. Kolordu Komutanlığı’nın ilçede bulunması, yoğun sanayileşme, E-80
Karayolu ve TEM Otoyolu ile Demiryolu üzerinde bulunması, Havaalanın bulunması
gibi nedenler ilçenin cazibesini gün geçtikçe arttırmakta, göçü teşvik etmektedir.
Kamu kesiminde çalışan askeri ve sivil personel dışında ticaretle uğraşanlar,
esnaflık yapanlar, fabrikatörler gelişmiş durumdaki küçük sanayi işleriyle uğraşanlar
ilçe ekonomisinin temelini oluşturmaktadır.
Sanayi ve Ticaret
Tekirdağ ve çevresi, özellikle son yıllarda büyük bir metropol haline dönüşen
İstanbul’un baskısı altında kalmış, İstanbul’un yoğun göç nedeniyle ortaya çıkan
olumsuzluklar tüm sektörlerde olduğu gibi sanayide de ulaşımdan çevreye kadar pek
çok sorunu çözümsüzlüğe taşıması yüzünden, bazı teşvik düzenlemelerinin de katkısıyla
1980’li yıllardan itibaren Çorlu, Çerkezköy, Muratlı ve Lüleburgaz bölgesinde hızlı bir
sanayileşme süreci başlamıştır. Bunun sonucunda, daha çok tarımla uğraşan bu yöre
giderek bir sanayi uydu kenti haline gelmiştir. İlçede 665 adet sanayi tesisi faaliyet
yürütmektedir. Bunların sektörel dağılımı:
Tekstil
314
Deri
153
Kimya
84
Otomotiv Yan Sanayi
42
Kağıt
28
Un
20
Yağ
12
Tablo 7.2 : Çorlu sanayisinin sektörel dağılımı
235
Diğerleri de çeşitli sektörlerde hizmet veren fabrika ve imalathanelerdir.
İşletmelerin büyük kısmı KOBİ düzeyindedir. Toplam istihdam hacmi 50.000 kişi
dolayındadır. Ayrıca Avrupa Serbest Bölgesi’nde 143 fabrika faal durumdadır.
Sanayi tesislerinin bazılarının arıtmasının bulunmaması, bazılarının ise yetersiz
olması veya gerekli alt yapı oluşturulmadan faaliyete geçirilmesi gibi sebeplerle ilçemiz
toprakları, yeraltı ve akarsuları çevre kirliliği ile karşı karşıyadır. Plansız
sanayileşmenin sorunları son yıllarda şiddetle hissedilmektedir. İlçede özellikle bilinçsiz
el değiştirmeler ve verimli tarım arazilerinin amacı dışında özellikle sanayi amaçlı
kullanımının hızla arttığı, bunun sonucu olarak bölgenin sanayi çöplüğü haline
dönüşmeye başladığı gözlenmektedir.
Bilinçsiz sanayileşmede hızlı artış, beraberinde geniş iş olanakları yaratarak
yoğun, kontrolsüz bir göçü de getirmiş, kısıtlı alt yapı olanaklarına rağmen bölgedeki
yerleşim birimleri taşıyabileceklerinden daha fazla bir insan kalabalığı ile dolmuştur.
Tekirdağ bölgesinin bazı sektörlerdeki üretiminin, ülke toplam üretim veya tüketim
içindeki paylarına baktığımızda, Çorlu rafine ayçiçeği yağı ülke üretimin %13’ünü,
margarin yağı ülke üretiminin % 42’sini, ambalaj kağıdı ülke üretiminin % 40’ını,
işlenmiş deri ülke üretiminin % 26’sını ve değişik dallardan tekstil üretiminin %
10’unu karşılamaktadır.
Özellikle 1970’lerde başlayan sanayileşme süreci ile birlikte tarihsel olarak
tarımın egemen olduğu ilçede sanayi öne çıkmıştır.
Çorlu’da. tekstil ve boyama
fabrikalarının işgücü bakımından ezici bir çoğunlukla ilk sırayı aldığı görülmektedir. Bu
tüm fabrikalarda çalışanların % 53.86’sını teşkil etmektedir. Yeraltı suyunun yüzeye
yakın olması nedeniyle bol su kullanan tekstil için ideal bir bölge olan Çorlu, tekstil
firmalarının ilgisini çekmektedir. Bu nedenle Çorlu’nun ileride bir tekstil merkezi
olacağını söyleyebiliriz.
236
İkinci sırayı deri, deri konfeksiyon ve ayakkabı fabrikaları almaktadır.
Ülkemizde bu sektörde yapılan ihracatın % 35’i buradan gerçekleştirilmektedir. Ayrıca
kürk-süet üretiminin merkezinin Çorlu olması bu bölgeye başka bir özellik katmaktadır.
Tekstil ve deri fabrikaları birlikte ele alındığında bu iki sektörün toplam sanayi
işgücünün % 65.32 sini çalıştırdığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca mevcut büyük kapasiteli
tesisler, bölgede üretilen ayçiçeğinin tamamını işleyecek seviyededir. Aynı durum kağıt,
un ve elektronik fabrikaları için de geçerlidir. Otomotiv sanayi kollarının önümüzdeki
yıllarda yükseleceği, elde edilen verilerden anlaşılmaktadır.
Avrupa Serbest Bölgesi’nde 143 fabrika ile yaklaşık 25.000 kişiye iş istihdamı
sağlanmaktadır. Yatırımın 500 milyon dolarlık yabancı sermaye ve bir milyar dolarlık
ihracat getirmesi öngörülmektedir. Bu yatırımla Çorlu nüfusunda yüz bin kişilik bir artış
olacağı tahmin edilmektedir. ASB henüz devam eden bir proje durumundadır.
1980’li yılların başından itibaren fabrikaların yoğun olarak yer aldığı İstanbulEdirne E-80 Karayolunun sağ ve sol sahillerinde yeni fabrika inşaatları da hızla
sürmektedir.
Deri Çorlu Organize Sanayi Bölgesi 1998’de kurulmuş ve faaliyete geçmiştir.
İlk etapta 111 adet deri fabrikası için üçüncü arıtma tesisi inşaatı halen devam
etmektedir. Tekstil sektörüne ağırlık verilecek bir Çorlu Organize Sanayi Bölgesinin bir
an önce kurularak faaliyete geçirilmesi ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi
gerekmektedir.
Bölgedeki sanayi kuruluşlarına ait içme ve kullanma suları ile atık suların
tahlillerinin yapılmasında sorunlar yaşanmaktadır. Yoğun ve kontrolsüz sanayileşme
çevre sorunlarını da birlikte getirmiş yörede temiz akarsu ve dere kalmamıştır.
Kontrolsüz gelişen sanayinin yeraltı sularında yaptığı kirlenme de tam olarak
bilinmemektedir. Yeraltından sağlanan içme ve kullanma suyu kısa bir süre sonra
tükenecek, tedbir alınmadığı takdirde büyük bir sağlık sorunu olarak ortaya çıkacaktır.
237
Çorlu Vergi Dairesi’nde kayıtlı toplam 43.761 mükelleften 2005 yılsonu
itibarıyla toplanan vergi miktarı toplam 190.459.808,67 YTL dir. Bu rakam,
326.698.263,26 YTL olan tahakkuk miktarının % 58,29’una tekabül etmektedir.
7.2. İlçenin Sorunları
İlçenin, özellikle sanayileşme ve buna bağlı yoğun göçten kaynaklanan,
çevreden eğitime, sağlıktan güvenliğe pek çok sorunu bulunmaktadır. Düzensiz
sanayileşmenin getirdiği akarsu, yeraltı suyu ve hava kirliliği yanında, çeşitli
olanaksızlıklardan dolayı sağlıklı bir katı atık yönetimi sisteminin henüz kurulamaması
nedeniyle evsel atıkların oluşturduğu kirlenme de çevreyi olumsuz etkilemektedir.
Kontrolsüz göçten kaynaklanan okullaşma konusundaki yetersizlik eğitimin kalitesini
olumsuz etkilemekte, sağlık hizmetlerinde de beklenen kalite ve verimi düşürmektedir.
Yine yoğun göç nedeniyle sosyal yapının kozmopolit bir karaktere dönüşmesi suç ve
suçlular için uygun ortam oluşturmakta, özellikle şahsa ve mala karşı işlenen suçlarda
artışlara neden olmaktadır. Ulaşım ve enerji sektörlerinde de zaman zaman altyapı
eksikliklerinden kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır.
7.3. Anket Sonuçları
Anketin Amacı
Ülkemiz son yıllarda sanayileşme ve bilgi teknolojilerine yatırım konularında
ciddi adımlar atmıştır. En önemli sanayi kuşaklarından birinin merkezinde bulunan
Çorlu, aynı zamanda göz ardı edilemeyecek bir tarımsal potansiyele de sahiptir.
Dolayısıyla her iki sektör için de gerekli olan insan kaynağı, yetişmiş iş gücü mevcuttur.
Bu açılardan ülke genelinin önemli bir prototipi olduğuna inandığımız Çorlu’da; gerçek
kişiler ve kamu kuruluşları ile özel işletmeler üzerinde yaptığımız iki anket çalışmasının
ilkinde, sorduğumuz 50 adet soru ile kamu kurumları ve özel kuruluşların mevcut bilgi
altyapısı, bilgi ve iletişim teknolojilerine yakınlık ve yatkınlıkları ile bilgi, belge ve
enformasyon yönetimi hakkındaki düşünce ve uygulamalarını tespit etmeye çalıştık.
Diğer anket çalışmasında ise 60 kişiye 24’er ve 30 kuruluşa 25’er soru sorarak
en önemli bilgi-belge merkezleri olan arşiv ve kütüphanelerle belge ve enformasyon
238
yönetimi kavramlarına kişisel ve kurumsal yaklaşımları ölçmeye, bu kuruluşların
işletme sistem ve felsefesini saptamaya çalıştık.
1. Anket
30 kamu kuruluşu ve 30 özel sektör kuruluşu üzerinde yaptığımız ilk anket
çalışmasında, kamu hizmet birimleri, okullar, yerel yönetimler, meslek odaları, sivil
toplum kuruluşları ve kamusal niteliklerinden dolayı özel hastanelerle yerel basın
kuruluşları dengeli bir şekilde ele alınmıştır. Özel sektör kuruluşları anketinde ise tekstil
sektörüne ağırlık verilmiş, diğer sektörlerden de örnekleme firmalar denek olarak
kullanılmıştır. Aşağıda önce kamu, sonra da özel sektör kuruluşlarının sonuçları
verilmiş, sonrasında ise mukayeseli analiz ve değerlendirme yapılmıştır.
Kamu Kuruluşları Anket Sonuçları
Genel olarak kurumlarda 10-100 arası personel çalışmaktadır. Çalışanların
%85’i lise düzeyinde, %10’u daha üst, %5’i de daha alt düzeyde eğitim görmüştür.
Lisansüstü eğitim almış personel sadece hastanelerde ve yüksek öğretim kurumlarında
istihdam edilmektedir. Kuruluşların 17’sinde liseden daha alt düzeyde personel istihdam
edilmemektedir.
30 kurumun 28’inde bilgisayar mevcuttur. %35’inde bilgisayar sayısı 5’in
altında, %20’sinde ise 20’den fazladır. %93 oranında Windows işletim sistemi
kullanılmakta ve %82 oranında kurum içi yerel ağ bulunmaktadır. Network ortamında
tek sunucu bulunan kurumların oranı %53’tür. Dört ve daha fazla sunucu bulunan
kuruluş; %7’dir. Yerel ağların %25’inde sunucu yoktur, yarıdan fazlasında ise istemci
sayısı 10’dan azdır.
Kullanılan yazılımların tamamının lisanslı olduğu bilgisayar bulunan kurumların
tamamında genişbant internet bağlantısı bulunmaktadır. İnternetin tüm terminallere
bağlantı oranı %60 civarındadır. Aktif internet kullanıcılarının oranları ise %25 sadece
yöneticiler, %14 sadece bilgi işlem görevlileri ve %61 tüm çalışanlar şeklindedir.
İnternet, %64 oranıyla en çok araştırma amaçlı kullanılmaktadır. Bunu %57 ile e-iş
çözümleri ve %35 ile haber ve e-mail grupları takip etmektedir. %82 oranında anti-virüs
239
yazılımı
kullanılmaktadır.
Kamu
kurumlarını
%50’si
veri
tabanı
programı
kullanmamakta, kullananların %40’ı MS SQL, %20’si Oracle, kalanlar da diğer veri
tabanı programlarını kullanmaktadırlar. En çok kullanılan yazılımlar kelime işlemciler
ve muhasebe programlarıdır.
Kurumlarda bilgisayar kullanımı ile ilgili olarak yapılan sorgulamada, bilgisayar
kullanmasını bilen personel sayısı 1-5 arasındaki kurumların diğerlerine oranı %39,
20’den fazla bilgisayar kullanan personel çalıştıran kurumların oranı ise %22’dir.
Kurumların %71,5’inde bilgi işlem merkezi bulunmamakta, bulunanlarda ise bu birimde
1 ila 3 kişi istihdam edilmektedir. Kol gücünden çok beyin gücüyle çalışanların oranı
%20’dir. %35 oranında hedef kitleyle internet vb. gibi bir irtibat bulunmaktadır.
Kurumların %13’ünde GPS ve GPRS gibi uzaktan konum belirleme sistemleri
kullanılmakta, %56’sının web sitesi bulunmakta, bulunanların %23’ünün web sitesi 5
yıl ve daha üzeri bir süredir hizmet vermekte ancak sadece %11’i interaktif iş
çözümlerine
izin
vermektedir.
Doğal
olarak
e-Ticaret
ve
B2B
işlemleri
yapılmamaktadır. Web sitelerinin %17,6’sı rutin bilgilendirme hizmetleri dışında iş
amaçlı da kullanılmaktadır.
Kurumların %30’u evrak arşivi, %70’i ise hem evrak arşivi hem de dijital arşiv
kullanmaktadır. Kurumların %40’ı geçmiş yıllara ait bilgileri evrak arşivinde
saklamaktadır. Kalanlar ise her iki ortamı da birlikte kullanmaktadırlar. Dijital ortamda
saklanan bilgi oranı %25’ten az olanlarla %75’ten fazla olanların oranı aynı; %35.
Kurumların %25’i iş akışı sistemi ve %13’ü veri ambarı sistemi kullanmaktadır. Veri
ambarının bilgi yönetim sisteminin içindeki oranı ise ortalama %20-25’tir. Karar alma
sürecinde bilgi sistemlerinden destek alanlar %36 kişisel hafızasına güvenenler ise %64
oranındadır.
Bilgi sistemleriyle ilgili bir dergiye abone olanların oranı %23, bu konuda
seminere katılanların oranı ise %43’tür. Kurumların yarısı bilgi teknolojileri ve bilgi
yönetimi konularında yeterli bilgi ve donanıma sahip olduklarını düşünüyor. Yine
kurumların yarıdan fazlası bilgi teknolojisi altyapısına yatırım yapma konusunda hevesli
240
görünmektedir. Bu konuda bütçe ayıran kurumlar %35 oranında görünüyor. AR-GE
konusunda bütçe ayıran kurumlar %20, bu konuya ayırdıkları bütçe ise genel
bütçelerinin %1’i civarındadır. AR-GE kavramına sıcak yaklaşan kurumlar genel olarak
meslek odaları, özel hastaneler ve sivil toplum kuruluşlarıdır.
Özel Sektör Kuruluşları Anket Sonuçları
Özel sektöre ait 30 işletme üzerinde yapmış olduğumuz aynı anketin sonuçları
ise şöyledir:
İşletmelerin tamamı lise mezunlarını istihdam etmekte, %80’i fakülte ve
yüksekokul mezunlarını da çalıştırmaktadır. Lisansüstü eğitimli personel çalıştıran
firmalar %45, liseden daha az eğitimli eleman çalıştıranlar ise %56 oranındadır.
Çalışanların %55’i lise, %20’si üniversite veya yüksek okul mezunudur.
İşletmelerin tamamında bilgisayar bulunmaktadır. Bunların %60’ında bilgisayar
sayısı 20’nin üzerindedir. %97’si Windows işletim sistemi kullanmaktadır. Yine
%97’sinin yerel ağı mevcuttur. %33’ünde 1 adet, %37’sinde ise dörtten fazla sunucu
vardır. İşletmelerin %60’ında yirmiden fazla terminal bulunmaktadır. Tamamında
genişbant internet bağlantısı vardır. %45’i interneti tüm istemcilere dağıtmaktadır.
%63’ünde sadece yöneticiler, %27’sinde sadece bilgi işlem görevlileri, %10’unda ise
dileyen herkes internet kullanabilmektedir. Araştırma, haber ve e-mail grupları, e-iş
çözümlemelerinin internet kullanımındaki dağılım ortalamaları da yaklaşık %60-65
arasında görünmektedir.
Firmaların tamamı anti-virüs yazılımı kullanmakta ve hepsinin yazılımları
lisanslı durumdadır. %77’si veri tabanı programı kullanmakta, bunların %56,5’i MS
SQL Server, kalanları diğer veri tabanı programlarıyla çalışmaktadırlar. Veri tabanı
programı kullanmayan işletme oranı %23’tür. İşletmelerin %83’ü ağırlıklı olarak kelime
işlemci, %10’u mühendislik ve dizayn programları kullanmaktadırlar. Ayrıca firmaların
yarısı aynı zamanda muhasebe programları kullanmaktadır. %56 oranında 20’den fazla
bilgisayar eğitimi almış eleman çalıştıran işletme mevcuttur. Bilgi işlem merkezi
bulunan işletmeler %63 oranında gözükmektedir. 4’ten fazla BİM görevlisi çalıştıran
241
işletmelerin oranı %30, sadece 1 görevli çalıştıranların oranı ise; %20, sadece beyin
gücü için eleman çalıştıran işletme oranı %90’dır.
Müşteri veya tedarikçileriyle herhangi bir bilgi entegrasyonu bulunan işletmeler
%83, GPS veya GPRS gibi olanakları kullanarak araç veya iş takibi gibi uygulama ya
da sorgulama yapan firmalar ise %23 oranında görünmektedir. Herhangi bir e-Ticaret
veya B2B (Business to Business) uygulaması bulunanların oranı %13’tür. İşletmelerin
%13’ünün web sitesi yoktur. Web sitesi bulunanların 5 yıl ve daha fazla süredir sitesi
faal olanların oranı %40, site üzerinden interaktif iş çözümlemeleri yapanların oranı ise
sadece %20’dir. Web sitelerinde rutin bilgilendirme faaliyetleri dışında ağırlıklı olarak
iş, sipariş, şikayet ve stok takibi, eğitim, insan kaynakları yönetimi gibi işlemler
yapılmaktadır.
Bilgi saklama ve paylaşma ortamları %10 oranında sayısallaşmış görünmektedir.
İşletmelerin %77’si dijital ve analog sistemleri birlikte kullanmakta, %93’ünün arşivi
mevcut olup bunların %82’si geçmiş tarihli bilgi ve belgelerini hem dijital hem de evrak
arşivinde saklamayı tercih etmektedirler. Bunların sadece %6’sı arşiv kayıtlarını
yalnızca dijital ortamda tutmaktadır. İşletmelerin yarısının bilgilerinin %75’i dijital
ortamda saklanmaktadır.
İş akışı ve veri ambarı sistemlerini kullananların oranı da %50’dir. Veri
ambarının bilgi yönetim sistemi içindeki oranı %30’dan fazla olan işletmelerin oranı ise
%35’tir. Karar alma sürecinde veri ambarı bilgi sorgulamaları oranı %43, bilgi
sistemleri ile ilgili herhangi bir dergiye abonelik oranı ise %50 görünmektedir. Bilgi
sistemleri ile ilgili son iki yılda herhangi bir seminere katılanların oranı %63, kurumunu
bilgisayar teknolojileri konusunda yeterince bilgili ve donanımlı görenlerin oranı ise
%70’tir. Kurumunun Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bilgi Yönetimi konularında yeterli
bilgiye sahip olduğunu düşünenlerin oranı %80, yakın gelecekte bu teknolojilere yatırım
yapmayı düşünenlerin oranı ise %68 civarıdır. İşletmelerin %73’ü yakın gelecekte
donanım veya yazılıma ya da bunları geliştirmeye yatırım yapmayı düşünmekte, ancak
bu konularda uzman çalıştırmak isteyenlerin oranı %13 civarındadır. Bu konulara bütçe
242
ayıran kuruluşların diğerlerine oranı %47’dir. Kurumların %68’inde AR-GE çalışması
yapılıyor, AR-GE için ayrılan bütçe ise %1 ila 3 görünmektedir.
Kamu-Özel Sektör Kuruluşları Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Gerek kamuda gerekse özel sektörde bilgi ve iletişim teknolojilerine yakınlık ve
yatkınlık açıkça gözlemlenmektedir. İki dernek dışında kamu kurumları ve özel sektör
kuruluşlarının tamamında bilgisayar ve genişbant internet bağlantısının bulunması bunu
doğrulamaktadır. Ancak bilgisayar teknolojileriyle yürütülen işlere bakıldığında
ağırlıklı olarak yazışma benzeri geleneksel bürokratik işlemlerin yürütülmeye çalışıldığı
görülmektedir. Yapılan işlemlerin türüne bakıldığında, gerek internetin, gerekse
ortalama %90 oranındaki yerel ağ sisteminin optimal kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
Bunun nedeni, üzücü olmakla birlikte özellikle kamuda henüz bilginin ve bilgi
yönetiminin teknik olarak algılanması ve iş süreçlerine uygulanması konusunda
profesyonel bir yaklaşımın ortaya konulamamasıdır. Yine de veri işleme sistemi
anlamında bazı rutin faaliyetlerin yürütülüyor olması sevindirici gelişmelerdir. Bu
bağlamda, sadece beyin gücü için istihdam edildiği söylenen personelin sırf bu amaçla
istihdam edildiği izlenimi de edinilememiştir. Kuruluşların kastettiği bilgi işçilerinin
BİM görevlileri ve hukuk danışmanları gibi daha çok yardımcı hizmet alanlarında görev
yapan kişiler oldukları sanılmaktadır.
Teknolojiye yatkınlıkla birlikte hem kamuda hem de özel sektörde bilgi ve
iletişim teknolojileri konusunda genel kanaat kurumlarının yeterli bilgi ve donanıma
sahip olduğu yönündedir. Oysa bilgi çağında, teknolojide kendini yeterli görmek her
gün değişen ve yenilenen teknolojik gelişmelerden soyutlanma ve kopma gibi çok ciddi
bir riski de beraberinde getirir. Ayrıca böyle bir self-tatmin doygunluğu, merakın ve
öğrenmenin önünde de büyük bir engel olarak bu riski bir kısır döngüye çevirebilir.
Özel sektör verilerinin kamuya göre daha göz doldurucu olması, kamuda
yerleşik,
hiyerarşi
tabanlı
bürokratik
örgüt
kültürünün
tutuculuğundan
kaynaklanmaktadır. Bu yerleşik kültür, Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm ve eDevlet gibi hayati proje ve programlarının önündeki en büyük engellerden biridir. Bu
sorunun çözümü için yönetim kadrolarının bilgi teknolojilerine kolay adapte olabilecek
243
bir noktaya taşınması ve liderlik kavramıyla ilgili yeni çözümlemelere gidilmesi
gerekeceği kanaatindeyiz.
Görece olarak özel sektörün daha iyi görünmesine rağmen, özellikle e-iş
çözümleri, uzaktan algılama sistemleri ve interaktif web uygulamaları konularında çok
yavaş ilerleme kaydedildiği görülmektedir. Özel işletmeler de kamuda olduğu gibi
bilgisayar teknolojilerini ağırlıklı olarak kelime işlemci, muhasebe programları veya
diğer otomatik veri işleme programları şeklinde kullanmaktadırlar. Bu bağlamda bilgi
ve iletişim teknolojilerine olan yakınlık internet kafe kültürünün çizdiği sınırları pek
aşamamış görünüyor. Hatta her internet kullanıcısının az ya da çok sohbet (chat)
programlarını kullandığı bir vakıa iken, anket sorularına bu yönde olumlu cevap
verilmemiş olması da yine aynı kültürün bir uzantısı olarak ayıplanma endişenden
dolayı gizlendiği kanaatini doğurmuştur. Oysa sohbet programları ve forum sayfaları
çok önemli bilgi paylaşım noktaları olup, amaç doğrultusunda kullanıldığında, iş ve
bilgi yönetim süreçlerine olumlu katkılar sağlanabilecektir. Belli başlı uluslar arası
kuruluşlar dışında bilgisayar teknolojileri iş süreçlerini geliştirici değil, daha çok fatura
ve stok takibi gibi otomasyona bağlanmış işler için (VİS) kullanılmaktadır.
Her iki sektörde de çalışanların ağırlıklı olarak lise ve daha üst düzey eğitim
almış olmaları eğitilebilirlikleri açısından oldukça önemlidir. Kurum içi veya hizmet içi
eğitim faaliyetlerine ağırlık verilerek, örgütsel öğrenme ve yaşam boyu öğrenme
kavramlarını organizasyon içinde uygulayacak ortamlar hazırlanmalı ve bilgi yönetimi
süreçlerine dahil edilmelidir. Bu eğitimin çatısı biraz genişletilerek bilgi toplumuna
dönüşüm atağına geçilebilir. Bu konuda devlet ve sivil toplum kuruluşları eliyle yoğun
bir e-Dönüşüm ve e-Kültür eğitim programı uygulanmasının son derece verimli
sonuçlar elde edilmesini sağlayacağını değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
İnternet bağlantısının tamamının genişbant teknolojisiyle gerçekleşmesi, internet
kullanımını kolaylaştırmış görünmektedir. Her iki sektörde de internetin önemli bir bilgi
yönetim sistemi olduğunun farkındalığı memnuniyet vericidir. İnternet ağırlıklı olarak
araştırma ve iletişim amaçlı kullanılmaktadır. E-iş çözümlerinde internet kullanımının
yaygın olduğu gibi bir sonuç görünse de bu durum özellikle kamuda son zamanlarda
244
yoğun şekilde devam etmekte olan bilgi tabanlı yeniden yapılanma çalışmalarının bir
uzantısı olarak e-iş çözümlemeleri anlayışından ziyade, geleneksel hizmetlerin
elektronik ortamda sunulmaya başlamasındandır. Özel sektörde ise üç ila beş yıldır,
önce çok uluslu şirketlerin başlattığı internet ve intranet tabanlı interaktif sorgulama
yöntemlerinin yoğun olarak kullanıldığı e-iş çözümlemelerinin varlığı bilinmektedir.
Bölgemiz sanayisinde yaşanan yoğun personel değişimi, aynı yoğunlukta bilgi işçilerine
de yansımakta, çok uluslu şirketten yerli bir firmaya geçen bilgi çalışanı, deneyimlerini
de buraya taşımakta ve geldiği şirketteki yenilikleri de beraberinde getirmektedir. Bu
nedenle özel sektörde göze çarpan elektronik ortam çözümlemelerinin iş süreçlerine
yansıma yoğunluğu sevindirici bir gelişmedir.
Veri tabanı programlarının kullanımı kamuda %50’nin biraz üzerinde, özel
sektörde ise %77’dir. Veri tabanı programları, güvenlik, esneklik, kişiselleştirilebilirlik,
kullanım kolaylığı, hız ve stabilite gibi kriterler göz önüne alınarak, web tabanlı
hazırlanmaktadır. İnternet tabanlı bu programların kullanım oranlarının yüksekliği gerek
kamuda, gerekse özel sektörde bilgi yönetimi süreçlerine dikkat edildiğini
göstermektedir. Kurumların en çok MS SQL Server kullanmaları, Microsoft’un verdiği
yaygın hizmet, geniş sorgulama yelpazesi ve düşük lisans ücretlerine hamledilmiştir.
Emek yoğun sektörlerin ağırlıklı olduğu anketimizde, özel sektörde bilgi işçisi
çalıştırma oranı %90 görünmektedir. Bu durum; özel sektör tarafından bilgi kavramının
önemsendiğini göstermesi açısından çarpıcıdır. Kamuda bu oran %20 görünse de bunun
nedeni kamuda zaten kol gücüyle yapılan türden işlerin çok sınırlı olmasıdır. Zira
kamuda, özellikle ilçe düzeyinde bilgi profesyoneli çalıştırılmadığı bilinmektedir.
Müşteri veya tedarikçilerle internet veya benzeri entegrasyon oranı özel sektörde
%80, kamuda ise %30’un üzerindedir. Kurum ve kuruluşların GPS ve GPRS benzeri iş
takibi ve web sitelerinin interaktif hizmet sunumu oranlarının düşüklüğü bu
entegrasyonun web sitesi kanalıyla bilgi transferi türünden geleneksel hizmetlerle sınırlı
olduğu izlenimi vermektedir.
245
Her iki sektörde de bilgi ve belgeler ağırlıklı olarak hem belge arşivlerinde hem
de dijital ortamlarda saklanmaktadır. Bu konudaki genel yaklaşımın; saklanmasında
yasal zorunluluk bulunan belgelerin evrak arşivinde, bağlantılı yazışmalarla diğer bilgi
ve belgelerin ise bilgisayar ortamlarında back-up şeklinde tutulduğu yönündedir.
Kamuda iş akışı ve veri ambarı uygulamalarının oranları düşük olsa da bu tür
özellikli uygulamaların bu sektörde yer alması bile gelecek açısından ümit verici
bulunmuştur. Özel sektörde ise bu uygulamaların oranı %50’nin üzerinde görünse de
yeterli kabul edilmemelidir. Bu uygulamalar ticari yapılarda son derece önemlidir.
Bilgi sistemleriyle ilgili dergi aboneliği ve seminer katılım oranları; kamu
sektörü biraz geriden takip etmekle birlikte %50 civarındadır. Bilgi çağında bu oranları
yeterli görmek mümkün değildir. Bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde bu oranların
%100’lere doğru çekilebilmesi için hükümetler tarafından tanıtıcı, teşvik edici ve
özendirici tedbirler alınarak bu bileşenlerin önemsenmesi ve kurum kültürünün mayası
haline getirilmesi gerekmektedir.
Gerek kamu kurumlarında, gerekse özel kuruluşlarda arşiv; yasal zorunluluklar
nedeniyle belli süre saklanması gereken evrakın, süresi dolunca imha edilmek üzere
depolandığı yer olarak algılanmaktadır. Böyle olunca, imha edilecek evrakla arşiv
malzemesi veya arşivlik malzemenin ayıklanması ve tasnifi mümkün olmamaktadır.
Bilgi çağının en önemli sorunlarından biri olan aşırı evrak üretimi, üretilen her belgenin
arşivlenip saklanmasına da elvermemektedir. Bu nedenle bahse konu belgelerin arşivci
gözüyle ayıklanıp, arşivlik malzeme değerini haiz olmayanların imhası cihetine
gidilmesi, geleceğe ışık tutabilecek belgelerin de heba olup gitmemesi için fevkalade
önemlidir. Bu sorunun çözümü için Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün taşra
teşkilatı yapılanmasına gitmesi oldukça zor görünmektedir. Hiç değilse Kültür ve
Turizm Bakanlığı İl Müdürlükleri bünyesinde Arşivcilik Şube Müdürlüklerinin
kurulması hem arşivcilerin istihdamı hem de tamamen sahipsiz görünen belge yönetimi
kavramına taze bir soluk getirilmesi açısından kayda değer görülmektedir.
246
Gerek kamuda gerekse özel sektörde AR-GE ve yenilikçilik kavramlarına yer
veren kuruluş sayısının son derece sınırlı olması ve ayrılan bütçelerin de çok küçük
rakamlardan
oluşması,
bu
kavramlara
henüz
yeterli
önemin
verilmediğini
göstermektedir. Bunun bir nedeni de ülkemizde AR-GE çalışmalarının önemli
bölümünün
üniversiteler
bünyesinde
yürütülüyor
olması
ve
üniversite-sanayi
entegrasyonunun sağlanamamış olmasıdır diyebiliriz. Yine de %06 olan Türkiye
ortalamasının üzerinde olması sevindiricidir.
Kamuda bilgi ve iletişim teknolojilerine en çok eğitim, güvenlik, sağlık ve adalet
hizmetlerinde öncelik verildiği görülmektedir. Devlet eliyle sunulan geleneksel
hizmetlerin ana başlıklarını oluşturan bu birimlerin diğer hizmet alanlarına da öncülük
edeceğini varsayacak olursak, ülkemizde bilgi ve iletişim teknolojilerine olan
yatkınlığın tahminlerin üzerinde olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
2. Anket
60 kişiye 24’er ve 30 kuruluşa 25’er soru sorarak yapmış olduğumuz diğer anket
çalışmasında arşiv, kütüphane, belge ve enformasyon yönetimi kavramlarına kişisel ve
kurumsal yaklaşımları ölçmeye, bu kuruluşların işletme sistem, mantık ve felsefesini
tespit etmeye çalıştık. Ancak bu anket çalışmasında çoktan seçmeli yönlendirici sorular
yerine, ucu açık sorular sorarak insanların kendi düşüncelerini algılamaya çalışmanın
daha uygun olacağını düşündük. Sorulara herkes tarafından farklı cevaplar verildiği için
tamamını buraya aktarmak mümkün olmamıştır. Bunun yerine, değerlendirme
içerisinde gerekli görülenlerden bahsetmeyi uygun bulduk.
Kişisel Anket Sonuçları ve Değerlendirme
Buna göre 60 denek üzerinde yaptığımız kişisel anket sonuçları ve
değerlendirmesi şöyledir:
%20’si lise, %23’ü yüksek okul, %46’sı üniversite, %3’ü ilköğretim,
%3’lisansüstü ve yine %3’ü doktora düzeyinde eğitim almış olan denekler en çok
mesleki konularla ilgili bilgiye ihtiyaç duyduklarını ifade etmektedir. Bilgi kaynağı
olarak %56 oranında internet, %36 oranında ise yazılı ve görsel diğer medya
247
kullanılıyor. Kütüphane ve arşivleri bilgi kaynağı olarak kullananların oranı %1’den az
görünmektedir.
Deneklerin %27’si bilgiye ulaşmakta herhangi bir güçlük yaşamadığını, %11’i
internetteki altyapı sorunları ve %9’u da ekonomik sorunlardan dolayı, %24 oranındaki
bir denek grubu ise bilginin; depolanma, gecikme, bürokrasi ve kamudaki bilgi
kıskançlığı gibi sorunlarından dolayı bilgiye ulaşım güçlükleri yaşadıklarını ifade
etmektedir. %1 oranında ise arşiv ve kütüphaneyi kullanamama ya da aradığını
bulamama sorunu yaşanmaktadır.
İnternetin %56 oranıyla en önemli bilgi kaynağı konumuna gelmiş olması son
derece önemli bir tespittir. Yine internetle ilgili altyapı sorunlarını dert edinen sadece
%11 oranında bir azınlığın bulunması, genişbant teknolojisiyle beraber internet
ulaşımında önemli bir sorunun kalmadığını göstermektedir. Ancak çok önemli birer
bilgi kaynağı olan arşivler ve özellikle kütüphanelerin bilgi kaynağı olarak
kullanılmasında %1’in altına düşmüş olmaları üzücü bulunmuştur. Ayrıca kütüphane ve
arşivi kullanamayan veya aradığını buralarda bulamayanların oranının da %1 olması,
kalan %99’un bu bilgi-belge kaynaklarından sorunsuz yararlandığı değil tam tersine çok
önemli sosyal ve kurumsal dinamiklerimizden olan arşiv ve kütüphanelerimizin bilgi
toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kaldıkları ve fonksiyonelliklerini
yitirmeye başladıkları izlenimi oluşturmaktadır.
Kütüphanenin ankete katılanlar arasındaki genel kullanım oranı %17
görünmektedir. Bilgi kaynağı olarak kütüphaneyi tercih edenlerin %17’si halk
kütüphanelerini, %9’u okul kütüphanelerini diğerleri ise başka muhtelif kütüphaneleri
tercih etmektedir. Elektronik kütüphanelerden yararlananların oranı ise %1’den az
görünmektedir. Kütüphanelere yeniden fonksiyonellik kazandırabilmek için halk
kütüphanelerimizin elektronik kütüphaneye dönüştürülmesi konusunda gerekli teknik ve
hukuksal altyapının biran evvel tamamlanarak bu kurumların işlevselliğinin iade
edilmesinin bilgi çağında toplumsal bir zorunluluk olduğunu değerlendirmekteyiz.
248
Arşivlerden yararlanma ihtiyacı duyanların oranı %49’dur. Arşiv kullananların
%15’i kendi kurum arşivlerini, %15’i de internet üzerindeki bilgi arşivlerini kullanmayı
tercih etmektedir.
Bilginin yaşamlarındaki yeri ile ilgili olarak; bilgiyi önemsemeyenlerin oranı
%3’tür. Deneklerin %49’u bilgiyi ihtiyaç ve zorunluluk arasında önemsiyor. Bilgi %10
oranında başarının ön koşulu olarak görülmektedir.
Deneklerin %16’sının bilgi yönetimi hakkında bir fikri bulunmamaktadır.
Diğerlerinin %11’i bilgi yönetimini bilginin paylaşılması, %13’ü bilgiye erişim
kolaylığı, %12’si bilginin ihtiyaç doğrultusunda kullanımı olarak algılamaktadır.
Buradan hareketle bilgi yönetimi konusunda toplumsal aydınlanmanın çok zayıf
olduğunu söylemek mümkündür. Bilgi yönetimi, yönetimin belki en profesyonellik
gerektiren bölümüdür. Ancak, çoğu yönetici olan deneklerin bilgi yönetimini
klişeleşmiş birtakım sloganlarla ya da kaçamak cevaplarla geçiştirmeleri bu konuda
hiçbir bilgi veya fikirlerinin olmadığını göstermektedir. Bu durum bizi, tıpkı sanayi
toplumunu uzaktan ve yutkunarak izlediğimiz gibi, bilgi toplumuna yaklaşımımızın da
pek farklı olmadığı gibi karamsar bir noktaya götürmektedir. Yukarıda da izah ettiğimiz
gibi, yöneticilik ve liderlik kavramlarına, insan kaynakları yaklaşımı ve kurum kültürü
değişikliğini de içeren çözümlemelerle yeni bir soluk getirilmesi gerekmektedir.
Kamusal anlamda bilginin üretimi ve sunumunu yeterli bulmayanlar %56
oranındadır. Ankete katılanların sadece %10’u yeterli bulurken, kalanlar bürokrasi,
güncellik sorunu, teknoloji yetersizliği, AR-GE noksanlığı gibi gerekçelerle kısmi
yetersizlikten söz etmektedirler.
Bilgi çağında insanların bilgiye olan açlık ve ihtiyacı gün geçtikçe artmaktadır.
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gibi birtakım çağdaş uygulamalara rağmen kamuda
hiyerarşi tabanlı, tutucu bürokratik yapının hantallığında herhangi bir gerilemenin
olmadığı görülmektedir. Sistemi ve bilgi akışını hızlandıracak, kamunun kötü imajını
ortadan kaldıracak, vatandaş ve devlet arasında güven arttırıcı önlemlerin alınması artık
gereklilik değil, zorunluluk olarak değerlendirilmelidir. Deneklerin yarısının kamu
249
kurumlarının
elindeki
bilgiden
hiç
yararlanamadıklarını
ya
da
çok
yavaş
yararlanabildiklerini ifade etmesi bunu doğrular mahiyettedir. Ankete katılanların
sadece %19’u kamu kurumlarının elindeki bilgiden yararlanma konusunu yeterli
bulduğunu ifade etmektedir.
Katılanların tamamına yakını her kurumun mutlaka bir bilgi depolama merkezi
bulunmasından yana iken, bunların %1’inin depolanması gereken bilginin türü hakkında
bir fikri bulunmamakta, %24’ü her türlü güncel ve kültürel bilginin de depolanması
gerektiği, kalan büyük çoğunluk ise kurumsal, mesleki, personel ve mevzuat bilgilerinin
depolanması gerektiği görüşündedir.
Katılımcıların tamamına yakını internet kullanmaktadır. İnternet, %50 oranında
bilgi edinme, %20 oranında iş, %11 oranında haberleşme, eğlence ve diğer başkaca
amaçlar için kullanılmaktadır. %50 oranında bilgi edinme amaçlı kullanılan internetin
önemli bir bilgi yönetim sistemi olduğunun daha net belirginleştiğini görmekteyiz.
Başvurulan bilgi kaynaklarından elde edilen tatmin oranı %50, aradığını hiç
bulamayanlar %20, ihtiyacını kısmen karşılayabilenler ise %28 oranındadır.
Ülkemizde yaşanmakta olan bilgi toplumu çalışmalarının en önemli kilometre
taşlarından birinin elektronik kütüphaneciliğin yaygınlaştırılması, ücretsiz veya ucuz bir
sisteme bağlanması olduğu kendini göstermektedir. Ancak dijital kütüphanelerin henüz
tüm dünyada yeni bir olgu olması ve bunlara aboneliğin önemli meblağlar oluşturması,
GSMH’dan kişi başına düşen payın 5080 USD düzeylerinde olduğu ülkemizde,
insanımızın bu tür jenerik bilgi kaynaklarına bütçe ayırabilmesi zor görünmektedir. Bu
sorunun önemli bir bilgi sorunu olarak algılanması ve hükümetlerce halk
kütüphanelerinin hızla ücretsiz elektronik kütüphanelere dönüştürülerek bu sorunun
çözülmesi fevkalade önemlidir. Böylece bilgiye erişim ve tatmin konusunda %100’lere
varan bir gerçekleşme sağlanabilecektir.
Ankete katılanların %44’ü teletext ve GSM bilgi mesajlarını aktif olarak
kullanıyor. %40 GSM bilgi mesajlarını bilgi kaynakları arasında sayarken, %40 bunu
250
kabul etmemekte, %20 ise mütereddit görünmektedir. Kabul etmeyenlerle mütereddit
davrananların, bu tür jenerik bilgi kaynaklarının kolayca suistimal edilebilirliği
endişesiyle hareket ettiklerini sanıyoruz.
Günlük gazete takip etme alışkanlığı %74’tür. Hiç gazete takip etmeyenler %5
oranında iken, kalan %20 ara sıra gazete almaktadır. Gazete okuyanlar en çok haber ve
köşe yazılarını takip etmektedir. En az okunan sayfalar spor sayfaları ile magazin ve
politika sayfalarıdır. Katılımcıların yarıdan fazlası gazete veya derginin bilgi edinme
amaçlı okunması gerektiğini, diğerleri ise haber, köşe yazıları ve magazin sayfalarının
önceliğini vurgulamaktadırlar.
Önemli bir kısmı üniversite mezunu ve çeşitli kuruluşlarda yöneticilik de yapan
deneklerin büyük bölümünün bilgi-belge yönetimi, kütüphanelerin önemi, arşiv
felsefesi gibi konularda çok yüzeysel bilgiye sahip olduklarını, bilgi gibi bir kavram
yönetiliyorsa mutlaka iyidir tarzı klişeleşmiş bir yaklaşım sergilediklerini görmekteyiz.
Yaygın ve örgün eğitim kurumlarında bu konuların önemini vurgulayacak, eşzamanlı
bir eğitim programının toplumun tüm kesimlerine yönelik olarak uygulanması ve
toplumsal farkındalık yaratılması gerekmektedir.
Kurumsal Anket Sonuçları ve Değerlendirme
30 kuruluş üzerinde yaptığımız kurumsal anket sonuçları ve değerlendirmesi de
şöyledir:
Yaptığımız sorgulamada; %20’si genel hizmet birimi, %20’si eğitim kurumu,
%30’u sağlık kuruluşu, %13’ü sivil toplum kuruluşu, %10’u özel sektör kuruluşu ve
%7’si yerel yönetim birimi olan kuruluşların tamamına yakınının arşivi bulunmaktadır.
Bunlardan %16’sının herhangi bir arşiv politikasının bulunmadığını, bulunanların
büyük kısmında bu politikanın felsefesinin ise; yasal zorunluluk nedeniyle saklanması
gereken evrakı muhafaza etmekten ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Az bir kısım kuruluş
istendiğinde ibraz edebilmek ve daha az bir kısmı da ilerideki kullanımlar için hızlı ve
kolay erişime endeksli bir felsefe oluşturmuş durumdadır. Arşivlerde saklanan
belgelerin büyük çoğunluğunu resmi yazışmaların kopyaları, resmi gazetenin eski
251
nüshaları, akçalı evrakların orijinal nüshaları, belli süre saklanmasında yasal zorunluluk
bulunan defter vb. belgeler oluşturmaktadır. Kuruluşların özel bir belge saklama kriteri
bulunmamakta, belgelerin saklanma kriterlerini yasal zorunluluklar belirlemektedir.
Sadece birkaç kurumda aranan belgeye kolay ulaşımı sağlamak için zaman (tarih) ve
konu kriterleri kullanılmaktadır.
Milletin en önemli hafıza bölümlerinden birini oluşturan arşivlerin, geçmişte
devletin hazinelerinden birisi muamelesine tabi tutulmuşken günümüzde; lüzumsuz
evrak deposu ya da yasal zorunluluklar nedeniyle imha edilemeyen evrak yığınının
zorunlu olarak depolandığı yer şeklindeki algılamasının tuhaf bir atık evrak çöplüğü
anlayışına doğru gittiğini görmekten büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim.
Arşivlerden genel olarak sadece kurum personeli yararlanmaktadır. Bunun
dışındaki, yararlanma usulü mevzuat çerçevesinde özellikle 4982 sayılı Bilgi Edinme
Hakkı Kanunu’nun çizdiği sınırlar içerisinde gerçekleşmektedir. Kurumların %24’ünde
herhangi bir dosyalama sistemi bulunmamakta, olanlarda ise mevzuat aksini
emretmedikçe desimal dosyalama sistemi (DDS) kullanılmaktadır. Kurumların %78’i
evraklarını uygun ortamlarda koruduklarını ifade etmektedirler.
Kurumlarda henüz bilgilerin elektronik ortama aktarımı yavaş yürümekle
birlikte, pek çoğunun bu konuda ilerleme kaydettiği, bir kısmının da personel, maaş ve
akçalı konuları havi bilgileri elektronik ortama aktararak yedekleme çalışmalarını
devam ettirdiği görülmektedir. Özellikle sağlık ve eğitim kurumlarında bu konudaki
gayretler ön plana çıkmaktadır. Bu çalışmalar takdire şayan olmakla birlikte veri işleme
sistemi (VİS) mantığının dışına çıkamamaktadır. Ağ temelli bilgi paylaşımına ve çok
yönlü interaktif sorgulamalara cevap verecek bilgi yönetim sistemlerine geçiş için
henüz erken olduğu, bu konularda eğitim yetersizliği bulunduğu değerlendirilmektedir.
Kurumların %27’si kurum içi otomasyonu tamamlamış, özellikle sağlık
kuruluşlarında çalışmalar devam etmektedir. Otomasyonun tamamlandığı kuruluşlardan
yerel yönetimler dışındakilerin özel sektör ağırlıklı olması dikkat çekici bulunmuştur.
Kurum içi otomasyon, kurumsal bilginin üretimi, saklanması, paylaşılması ve
252
değerlendirilmesi için önemli araçlardan biridir. Yerel yönetim birimlerinin ve özel
hukuk tüzel kişilerinin otomasyon çalışmalarını tamamlamış olmaları kadar, en temel
geleneksel hizmetlerden olan sağlık hizmetleri alanında da çalışmaların devam ediyor
olması son derece sevindirici gelişmelerdir.
Kuruluşların %64’ü üretilen belgelere yönelik saklama planı geliştirmiştir. Bazı
sağlık kuruluşlarının detaylı kriterleri esas alarak; özellikle tarih ve konu ile birlikte,
saklama zorunluluğu sürelerine dayanarak yaptıkları planlamalar oldukça başarılı
görünmektedir.
Kuruluşların %70’ten fazlasının ellerindeki belgenin adedi konusunda bir fikri
bulunmamaktadır. Geri kalanlarca verilen tahmini rakamlar ise sırf söylemiş olmak için
dile getirilen rakamlar olmaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Bunun temel
nedenlerinden birisi, kuruluşlarda arşivci veya profesyonel bilgi-belge yöneticisinin
istihdam edilmemesi, bunun yerine herhangi bir personelin bu işi yürütebilir olarak
görülmesidir. Nitekim yalnızca iki kurumda arşivci bulunmakta, diğerlerinde ise
herhangi bir görevli, aynı zamanda arşiv hizmetlerini de yürütmektedir.
Bu hatalı yaklaşım, bir dizi hatalı algılama ve uygulamaları da beraberinde
getirmektedir. Belge kavramıyla beraber arşiv, arşiv malzemesi, arşivlik malzeme gibi
kavramların algılanmasından bunlara uygulanacak proseslere kadar ciddiyet ve özen
gösterilmesi gerekirken, profesyonel bir arşivci olmadığı, dolayısıyla belgelere bir
arşivci gözüyle bakılmadığı için arşivle ilgili tüm kavramlar bir kenara itilmekte ve
bunların yerini atık evrak veya SEKA’ya gidecek evrak kavramları almaktadır.
İlçe halk kütüphanesi dışında eğitim kurumları ile bazı sağlık kuruluşlarında
kütüphane bulunmaktadır. Kurum kütüphanelerinin koleksiyonları ağırlıklı olarak
kurum amaçları doğrultusunda şekillenmektedir. Mesleki konulardan başka eğitim,
edebiyat ve genel kültür ön plana çıkmaktadır. Beklenenin aksine okul ve kurum
kütüphanelerinin daha yaygın kullanıldığı görülmekle, bu tür bilgi merkezlerinin de
revize edilerek daha fonksiyonel bir yapıya büründürülmeleri gereği ortaya çıkmaktadır.
253
Teknik anlamda bilgi yönetiminden haberdar olan sadece üç kurum tespit
edebildik. Diğerlerinde bilginin paylaşımı ve amaç doğrultusunda kullanımı, kolay
erişim gibi bilgiden değer üretmeye yönelik bazı ifadeler bulunmakla birlikte, bilgi
yönetimi
algılaması
genel
olarak
klişeleşmiş,
sloganik
birtakım
ifade
ve
çıkarsamalardan ibaret görünmektedir. Kişisel ankette varılan sonuçla paralellik arz
eden bu sorunun da yine aynı şekilde örgün ve yaygın eğitim kurumları tarafından
hazırlanıp
uygulanacak
yoğun
bir
farkındalık
programıyla
çözülebileceğini
değerlendirmekteyiz.
Gerek kişisel, gerekse kurumsal anketlerden elde edilen verilerde bilgi ve belge
yönetimi, kütüphane ve arşivlere bakış açısı, sorunlar, bu sorunlara yaklaşımlar ve
çözüm önerileri üretilmesi konularında genel olarak yeterli bir profesyonellik
görülmemektedir. Kamuda, güvenlik, sağlık ve eğitim kurumlarında otomasyon başta
olmak üzere jenerik teknolojilere yatkınlık diğerlerine göre bariz şekilde görülmektedir.
Bunun nedeni ağırlıklı olarak AB uyum sürecinde ilgili bakanlıkların bu konulara daha
fazla eğilmesi ve ödenek temininde daha az cimri davranması olmalıdır. Çünkü yerelde
diğer
kuruluşlara
nazaran
bu
kurumlarda
daha
farklı
bir
profesyonellik
gözlenmemektedir. Bu teknolojilere adaptasyon ve optimal kullanım için yetişmiş bilgi
işçisi açığı henüz ağırlığını hissettirmemekle birlikte orta ve uzun vadede kendini
gösterecektir. Bilgisayar teknolojilerine yatırım yapılmakta ancak bu teknolojilerden
yetişmiş personel noksanlığı nedeniyle azami verim elde edilememektedir.
Kamuda yerleşik bürokrasi kültürünün, özellikle yönetici kademelerde gerek
yeni teknolojilere gerekse bunlarla iş görecek kesime karşı kısmen tutucu tavır
geliştirdiği söylenebilir. Zira yönetici kadrolar bilgi toplumuna dönüşüm sürecinin
önünü açabilecek çalışmalara etkin katılım ve yönlendirme sağlamakta yetersiz
kalmaktadır. Bunda yönetici kesimin önemli bölümünün belli yaş ortalamasının
üzerinde olması ve yeni teknolojiler yerine eski geleneksel metotları tercih etmelerinin
etkin rol oynadığı görülmektedir.
254
8. SONUÇ
Bilgi toplumuna dönüşümün nihai hedefi, rekabet gücünün artırılarak dünya
hasılasından daha fazla pay alıp toplumsal refah seviyesini artırmaktır. Bunun ön şartı
ise verimlilik artışına dayalı rekabet gücü yüksek bir ekonomi eliyle, sürdürülebilir
büyüme ve istihdamın sağlanmasıdır. Sermaye ve işgücünün yanı sıra giderek üretimin
en önemli faktörü haline dönüşen bilgiyi etkin kullanmanın ve verimlilik seviyesini
artırmanın en önemli sağlayıcılarından biri bilgi ve iletişim teknolojileridir. Bu jenerik
teknolojiler kümesi, bilginin üretimi, işlenmesi, saklanması, paylaşılması, kolay erişimi,
karar ve iş süreçlerinde etkin kullanımı ve yeni pazarlara erişim olanakları sağlanması
gibi konularda belirleyici rol oynamaktadır. İşte bu noktada sürdürülebilir büyüme ve
rekabet gücünün sağlanması için bilgi ve iletişim teknolojilerinin ekonomik ve sosyal
yaşamın her alanında etkin kullanımı önem kazanmaktadır. Bunu başarıyla
gerçekleştiren toplumlar, ekonomik etkinliklerini önemli oranda artırarak stratejik
rekabet avantajı sağlama fırsatına sahip olmaktadır.
Özellikle 1980’lerden bu yana bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki yenilikler
ekonomik ve sosyal yaşamda köklü değişikliklere yol açmış, bu teknolojilere dayalı
ürün ve hizmetler günümüzde yaşamın vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir.
Demografik yapısı itibarıyla, Türkiye’nin önünde orta vadede bilgi toplumuna
dönüşebilmesi için ciddi fırsatlar bulunmaktadır. Nüfusun % 54.9’unun 30 yaşın altında
olması, 15 yaşın altındaki kesimin toplumun yüzde 28.1’ini oluşturması Türkiye için
büyük bir potansiyeldir. Tezimizin hipotezini oluşturan temel dinamik de budur. Zira
genç neslin öne çıktığı demografik dağılımın sonucu olarak, 2020’lerde nüfus grupları
içerisinde 25-40 yaş grubu baskın olacaktır. Bu grup, yarınların bilgi ekonomisine en
fazla katma değeri yaratacak olan çalışan kesim anlamına gelmektedir. Dolayısıyla,
genç nüfusa yatırım yapmak ve bilgi toplumunun birer ferdi olmalarını sağlamak,
gelecek için önemli bir kazanım olacaktır.
Sanayi Devrimi ile başlayan sanayi toplumuna dönüşüm sürecini kaçıran
Osmanlı Devleti’nin bu geç kalmışlık mirasını devralan ve sanayileşme eşiğini henüz
255
aşamayan Türkiye, sanayi toplumları bilgi toplumuna dönüşürken, hem bu tarihi açığını
kapatmak hem de teknolojideki bu çağ değişimini yakalayabilmek gibi iki başlı devasa
bir sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunun çözümü, enformatik (bilişim) alanına yapılacak
akıllı ve tutarlı yatırımlarla mümkün gözükmektedir. Bu teknolojilerde yetkinlik, bilgi
toplumuna dönüşüm ve küresel rekabet avantajı için şarttır.
Ülkemizde sanayi sektörünün payı % 30, hizmetler sektörünün payı ise % 55’tir.
Rakamsal açıdan Türkiye ve gelişmiş ülkeler arasında büyük bir fark görülmemekle
birlikte, asıl fark bu sektörlerin niteliğindedir. Türkiye’de çoğunlukla tekstil gibi emek
yoğun endüstriyel yapı ağırlıklı iken, gelişmiş ülkelerde bilgi ve yüksek teknolojiye
dayalı endüstriler önem kazanmaktadır. Türkiye genel üretim yapısı açısından
değerlendirildiğinde, hala tarımsal karakteri baskın ve zengin olmanın yolunun daha çok
endüstriyel mallar üretmekten geçen bir aşamada olduğu görülmektedir.
Bilim ve teknoloji artık doğrudan bir üretici güce dönüşmüştür. Bilim ve
teknoloji üretmeden, yarınları yakalayıp inşa etmek mümkün görünmemektedir. Temel
bilimlerdeki yeni gelişmeler uygulamalı araştırmaların önünü açmakta ve yeni bilgiler
yeni teknolojilerin üretilmesine imkan hazırlamakta bunun sonucunda bilim ve teknoloji
bütünleşmekte birbirini tamamlamakta ve uluslar arası rekabette yeni açılımlar meydana
getirmektedir. Bu bağlamda yeniçağın lokomotif sektörünün de sanayi olduğunu
vurgulamakta fayda bulunmaktadır.
Diğer taraftan geleneksel teknolojiler yerine ikame olan çağımızın yeni
teknolojileriyle üretim yapan sanayiler, bilgi temeli üzerine yeniden yapılanmaktadırlar.
Artık uluslar arası pazarlarda çağın teknolojilerini sanayinin merkezine koymadan
geleneksel teknolojilerle üretim yaparak rekabet etme ve pazar payını artırma imkanı
kalmamıştır.
Gelişmiş ülkelerde yüksek rekabet gücü sayesinde sağlanan finansmanın önemli
bir kısmı yeniden teknolojik bilgi üretimine dönüştürülmektedir. Bu dönüşümün hızı her
geçen gün biraz daha artmaktadır. Günümüzde en önemli sermaye bizzat teknolojik
bilginin kendisidir. Üretimin verimliliğini ve rekabet gücünü teknolojik bilgi
belirlemektedir.
256
Türkiye uluslar arası rekabette yer alabilmek adına bilim ve teknoloji için her
türlü fedakarlığı göze alarak teknoloji üretme kararlılığını göstermeli; kısa sürede,
gelişmiş ülkelerle birlikte teknolojik bilgi üretimine katkı sağlamalıdır. Bunun için bilgi
açığını kapatarak kısa vadede bilim ve teknoloji konularında kararlı adımlar atmak
gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde, bilim ve teknolojiye yatırım yapılarak bilgi
açığını kapatılmalı, bunun için de bilim adamı ve araştırmacılara özel ortam ve imkanlar
sağlanmalıdır.
Çağımızda ekonomik güç bütün diğer güçlerin belirleyicisi olmuştur. Ekonomik
gücün belirleyicisi ise bilgidir. Bilgi, araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile elde edilen
teknolojik bilgidir. Günümüzde komplike bir hal almış olan bilgi üretiminin ana
unsurunu araştırmacı insan gücü oluşturmaktadır. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri
önceden belirlenen projeler üzerinde yoğunlaşıp güdümlü projelerle yeni bir spesifik
ürünün üretilmesine ve piyasaya sürülmesine neden olmaktadır.
Üniversitelerimizde küçümsenmeyecek ölçüde teknolojik altyapı ve bilgi
birikimi oluşmuştur. Bu birikim, üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde güdümlü
projelerle teknolojik bilgi üreterek sanayiye aktarılmalıdır. Teknolojik bilgiyi üretime
dönüştürerek katma değeri yüksek ürünlerin elde edilmesi ekonomiye büyük bir ivme
sağlayacaktır. Ekonominin ihtiyacı olan teknolojik bilgi, güdümlü projelerle
üniversitelerde uygulamaya konulmalı ve süratle bitirilmelidir. Bu durum sanayimize
rekabet gücü sağlayacaktır.
Teknoloji yaparak öğrenilir ve bir üst seviyede yeniden üretilir. Türkiye bu
açıdan teknoloji üretebileceği projelere çekinmeden girmelidir. Uluslar arası yoğun
rekabet karşısında Türk sanayicisi teknolojik bilgi açığını kapatmak için transfer ettiği
teknolojileri bir an önce özümseyip, yeni üretim versiyonuyla ülkeye kazandırmalıdır.
Teknolojik bilgiye bilimi de katarak dünya bilim seviyesine katkıda bulunmak ve
uluslar arası pazarlardaki payı artırmak amaçlanmalıdır.
Üretimin çeşitlendirilmesine gidilerek hammadde ve emek yoğun bir sanayi
yapısından bilgi yoğun bir sanayi yapısına geçiş hızlandırılmalı, böyle bir yapı ile
257
ihracatta büyük atılımlar hedeflenmelidir. Ürünün uluslar arası piyasalarda rekabet
üstünlüğü sağlayabilmesi müşteri memnuniyeti, kalite ve standardın sürekliliğine, fiyat
ve taleplere karşı esnek bir yapıda üretilme kabiliyetine bağlıdır. Çağın gereklerine
uygun esnek üretim sistemine dayalı bir yapının oluşturulması sanayi için büyük önem
arz etmektedir.
Transfer yoluyla elde edilen teknoloji, bir üst derecede yeniden üretildikten
sonra mevcut kabiliyetin üstüne çıkabilmek, teknolojiyi kökten değiştirmekle
mümkündür. Bunun için bilimsel araştırma ve teknoloji üretimini sağlayacak çalışmalar
yapmak gerekmektedir.
Ortalamanın üstünde bir hayat standardını yakalamak, sanayinin yüksek
verimlilik seviyesine ulaşması ve verimliliğin zamanla artırmasına bağlıdır. Verimliliğin
artması; ürün kalitesini artırma, ürüne ek özellikler kazandırma, yeni ve sofistike
sanayilerde
katma
değeri
yüksek
ürünlerle
başarı
gösterme
demektir.
Küçümsenmeyecek bir birikime sahip olan sanayinin üretim potansiyelinin mevcut
yapısından da yararlanılarak dışa dönük ve küresel pazarların farklı taleplerine cevap
verecek şekilde rekabet gücünün farklı düzeylerde artırılması yanında dünya
pazarlarında öncü olabilecek sahalarda üretime girmek gelişme açısından önem
taşımaktadır. Sanayimizi bu yönde destekleyip yönlendirmek gerekmektedir.
Ulusal
bilgi
altyapısı
geliştirilerek
toplumun
her
kesiminin
bilgiye
ulaşabilmesini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. İnternete erişim kapasitesi uluslar
arası gelişmelerin gerektirdiği düzeye yükseltilmeli, e-ticaretin geliştirilmesi ve bilgi
güvenliği için uluslar arası kural ve standartlar çerçevesinde hukuki ve kurumsal
düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
Ekonomi kendi dönüşümünü gerçekleştirirken kamu kurumları da kaliteli hizmet
sunumu için, performans ve toplam kalite yönetimi gibi çağdaş teknikleri
uygulamalıdır. Bilgi toplumu olma yolundaki en büyük engellerden biri olan bürokratik
direnç ve kamuda bilgi kıskançlığının önlenebilmesi için gerekli çözümlere gidilmelidir.
Yönetim kadroları; personel yöneticiliğinden süreç ve ilişki yöneticiliğine doğru
yönelen çağdaş liderlik anlayışı doğrultusunda yeniden yapılandırılmalıdır. Kamuda
258
hedef; enflasyonsuz istikrarlı bir büyüme yanında, iç ve dış borçları en kısa sürede
ödemek için hızlı gelişme ve en kısa sürede tüm ekonomide sürdürülebilir bir yapı
olmalıdır.
Bilimi üretmeden yarınları üretmenin mümkün olamayacağı bilinciyle; toplumun
refahını, mutluluğunu ve güvenliğini sağlayacak, çağın gereklerine uygun, bilim ve
teknolojiye dayalı ekonominin tüm kavram, kurum ve dinamikleriyle bir an önce
oluşturulması gerekmektedir. Bu oluşumun sağlanmasıyla ekonomimiz kendi insanını
istihdam edecek bir yapıya kavuşarak ekonomik krizleri de gündeminden düşürecektir.
Küreselleşme sürecindeki gelişmeleri iyi okuyup, uzun vadeli stratejiler
geliştirerek gerekli programları adım adım yerinde ve zamanında uygulama zorunluluğu
bulunmaktadır. Ülke kaynakları azami faydayı sağlayacak şekilde en uygun hedefler
doğrultusunda kullanılmalıdır. Bilgi toplumuna dönüşüm yolunda ciddi adımlar atan
ülkelere paralel olarak sektörler arası geçişler hızla tamamlanmalı, bu bağlamda tarım
sektöründe dokuz milyon civarındaki istihdam fazlası nüfus, üretim ve hizmetler
sektörüne aktarılmalıdır. Türkiye hangi hedefe doğru yöneleceğini iyi belirleyip bu
hedef doğrultusunda var olan tüm potansiyel ve kaynaklarını yönlendirmesini
öğrenebilirse kısa bir zaman içinde refah seviyesini yükseltebileceği gibi, dünya
dengelerinde de söz sahibi bir ülke konumuna gelebilecektir.
259
EKLER
260
EK- 1
KURUMSAL ANKET FORMU (YORUM SORULARI)
Soru 1: Kurumunuzun adı ve kuruluş tarihi nedir?
Soru 2: Kurumunuzda kaç personel çalışmaktadır?
Soru 3: Çalışan personelin eğitim düzeyleri nedir? (Lütfen sayılarını yazınız)
Lise
Yüksek Okul
Fakülte
Lisans Üstü
Diğer
Soru 4: Kurumunuzun faaliyet alanları nelerdir?
Soru 5: Kurumunuzun arşiv politikası var mı?
Soru 6: Cevabınız evet ise bu politikanın felsefesi nedir?
Soru 7 : Kurumunuzda arşiv ya da benzeri belge, doküman stoklanan bir yer var mı?
Soru 8 : Arşivinizde daha çok, ne tür bilgi içeren belgeler barındırıyorsunuz?
Soru 9 : Arşivlik malzemeyi hangi kriterlerle belirliyorsunuz?
Soru 10 : Arşivde çalışan bir uzman arşivci yada kütüphaneci var mı?
Soru 11 : Arşivinizden kimler hangi şartlarla yararlanabiliyor?
Soru 12 : Kurumunuzda üretilen belgelerin belirli bir sistemi var mı?
Soru 13 : Kurumunuzda üretilen belgeleri gereken depo şartlarında koruyabiliyor
musunuz?
Soru 14 : Kurumunuzda üretilen belgelere en hızlı bir şekilde ulaşabilmek, bilgi kaybını
önleyebilmek için bilgileri yedekleme yoluna gitme vb. nedenlerden dolayı, elektronik
ortama aktarımı yapıldı mı? Ya da aktarmayı düşünüyor musunuz?
Soru 15: Yürütülmekte olan e-Devlet projeleri kapsamında, kurumunuzda Arşiv ve
Dokümantasyon Dairesi Başkanlığınca kurulan e-posta, evrak otomasyonu ve arşiv
projelerinin entegrasyonu yapılarak daire içi ve kurum içi otomasyon sağlanabildi mi?
Soru 16: Kurumunuzdaki üretilen belgelere yönelik bir saklama planı geliştirildi mi?
Soru 17: Kurumunuzda sayısal olarak ne kadar belge niteliğinde malzemeye
sahipsiniz?
Soru 18: Kurum kütüphanesi mevcut mu?
Soru 19: Kütüphane varsa yıllar itibarıyla koleksiyona katılan kitap sayısı nedir?
2001
2002
2003
2004
2005
Soru 20: Koleksiyona katılan kitaplar genellikle hangi konularda yoğunlaşmaktadır?
Soru 21: Kütüphane koleksiyonunun niceliği hakkında bilgi verir misiniz?
261
Soru 22: Size göre bilgi ve bilgi yönetimi nedir?
Soru 23: Sizce kurumsal bilgi yönetimi nedir?
Soru 24: Sizce kurumunuzun bilgi politikası nasıl olmalıdır?
Soru 25: Ülke düzeyinde bilgi politikaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
262
EK- 2
KİŞİSEL ANKET FORMU
Soru 1: Adı Soyadı
:
Soru 2: Doğum Tarihi
:
Soru 3: Mesleği
:
Soru 4: Öğrenim Durumu
:
Soru 5: İşiniz gereği ne tür bilgiye gereksinim duyuyorsunuz?
Soru 6: Gereksinim duyduğunuz bilgiyi hangi kaynaklardan elde ediyorsunuz?
Soru 7: Bilgiye ulaşmakta ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Soru 8: Kütüphane kullanıyor musunuz? Hangi kütüphaneleri tanıyor ve
kullanıyorsunuz?
Soru 9: Arşivden yararlanma ihtiyacı duyuyor musunuz?
Soru 10: Hangi arşivleri tanıyor ve kullanıyorsunuz?
Soru 11: Bilginin hayatınızdaki yeri nedir?
Soru 12: Bilgi yönetimi hakkındaki düşünceniz nedir?
Soru 13: Kamusal anlamda bilginin üretimi ve sunumunu yeterli buluyor musunuz?
Soru 14: Kamu kurumlarının elindeki bilgilerden seri bir biçimde yararlanabiliyor
musunuz?
 Yeterli
 Hızlı
 Çok hızlı
 Yavaş
 Çok yavaş
Soru 15: Sizce her kurumun bir bilgi depolama merkezi olmalı mı?
Soru 16: Cevabınız evet ise kurumlarda ne tür bilgiler depolanmalı?
Soru 17: İnternet kullanır mısınız? Genellikle hangi amaçlar için kullanırsınız?
Soru 18: Başvurduğunuz bilgi kaynakları ihtiyacınızı karşılıyor mu?
Soru 19: Teletext kullanıyor musunuz?
Soru 20: GSM bilgi mesajlarından yararlanıyor musunuz?
Soru 21: Sizce bu mesajlar bilgi kaynağı olarak kullanılmalı mı?
Soru 22: Günlük gazete takip ediyor musunuz?
Soru 23: Gazetelerin en çok hangi bölümleriyle ilgilenirsiniz?
Soru 24: Sizce bir gazete veya dergi en çok hangi amaçlarla okunmalıdır?
263
EK-3
KURUMSAL ANKET FORMU (ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR)
(KAMU KURULUŞLARI-ÖZEL HUKUK TÜZEL KİŞİLERİ)
Soru 1: Kurumunuzun adı ve kuruluş tarihi nedir? (Lütfen yazınız)
………………………………………………………
……………….
Soru 2: Kurumunuzda kaç personel çalışmaktadır?
□10-100 arası
□100-250 arası
□250-500 arası
□500’den fazla
Soru 3: Çalışan personelin eğitim düzeyleri nedir?
Lise
□1-5 arası
□4-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Yüksek Okul □1-5 arası
□4-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Fakülte
□1-5 arası
□4-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Lisans Üstü
□1-5 arası
□4-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Diğer
□1-5 arası
□4-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Soru 4: Kurumunuzun ana faaliyet alanı nedir? (Lütfen yazınız)
…………………………………………………………..
Soru 5: Kurumunuzda bilgisayar var mı?
□Var
□Yok
Soru 6: Varsa kaç adettir?
□5’ten az
□5-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Soru 7: Bilgisayarlarınızın işletim sistemi nedir?
□Windows
□Linux
□MacOs
□Diğer
Soru 8: Kurum içi yerel ağ var mı?
□Var
□Yok
Soru 9: Varsa kaç adet server (sunucu) bulunmaktadır?
□1
□2
□4 ve daha fazla
□3
Soru 10: Network (yerel ağ) üzerinde kaç adet istemci/terminal (Client) bulunmaktadır?
□5’ten az
□5-10 arası
□10-20 arası
Soru 11: Kurumunuzun internet bağlantısı var mı?
264
□20’den fazla
□Var
□Yok
Soru 12: Bağlantı türünüz nedir?
□Dial-up
□ADSL
□Diğer
Soru 13: İnternet, networktaki tüm terminallere bağlı mı?
□Evet
□Hayır
Soru 14: Kurumunuzda kaç kişi aktif internet kullanıyor?
□Sadece yöneticiler
□Sadece bilgi işlem görevlileri
□Dileyen
herkes
Soru 15: Kurumunuzda internet üzerinde en çok hangi tür işlemler yapılıyor?
□Sohbet
□Araştırma
□Haber ve Mail grupları
□e-İş
□Diğer
Soru 16: Antivirüs ve/veya Anti Spyware programları kullanıyor musunuz?
□Evet
□Hayır
Soru 17: Veri tabanı programınız var mı?
□Var
□Yok
Soru 18: Varsa hangi veri tabanı programını kullanıyorsunuz?
□Oracle
□MS SQL Server
□DB2
□Sybase
□Diğer
Soru 19: Kurumunuzda en çok kullanılan yazılımlar hangileridir?
□MS Office
□Autocad
□Fotoshop
□Muhasebe Yazılımı
□Diğer
Soru 20: Şirketinizde bilgisayar kullanabilen, eğitimli kaç kişi var?
□1-5 arası
□5-10 arası
□10-20 arası
□20’den fazla
Soru 21: Kurumunuzda Bilgi İşlem Merkezi var mı?
□Var
□Yok
Soru 22: Varsa burada (BİM’de) kaç görevli çalışıyor?
□1
□2
□4 ve daha fazla
□3
Soru 23: Bilgisayar programlarınız lisanslı mı?
□Evet
□Hayır
Soru 24: Kurumunuzda kol gücüne ihtiyaç duymaksızın, sadece bilgi ve tecrübesi
(beyin gücü) için çalıştırdığınız eleman var mı?
□Var
□Yok
Soru 25: Müşteri veya tedarikçilerinizle herhangi bir bilgi entegrasyonu var mı
(İnternet vb.)?
□Var
□Yok
265
Soru 26: GPS veya GPRS gibi olanakları kullanarak araç veya iş takibi gibi uygulama
ya da sorgulamalarınız var mı?
□Var
□Yok
Soru 27: Herhangi bir e-Ticaret veya B2B (Business to Business) uygulamanız var mı?
□Var
□Yok
Soru 28: Kurumunuza ait web sitesi var mı?
□Var
□Yok
Soru 29: Varsa kaç yıldır faaliyettedir?
□1 yıl
□1-3 yıl arası
□3-5 yıl arası
□5 yıldan fazla
Soru 30: Web sitenizde kurumsal profil bilgileri dışında ne gibi bilgi ve hizmetler
veriyorsunuz?
1-…………………………………………………………………………
2-…………………………………………………………………………
Soru 31: Web siteniz interaktif iş çözümlemelerine yönelik hizmet verebiliyor mu?
□Evet
□Hayır
Soru 32: Kurumunuzda bilgiyi nasıl saklıyor ve nasıl paylaşıyorsunuz?
□Dijital ortam
□Evrak arşivi
□Her ikisi
□Diğer
Soru 33: Bilgi arşiviniz var mı?
□Var
□Yok
Soru 34: Geçmiş yıllara ait bilgileri hangi ortamda saklıyorsunuz?
□Dijital ortam
□Evrak arşivi
□Her ikisi
□Diğer
Soru 35: Geçmiş yıllara ait bilgileri ne kadar süreyle saklıyorsunuz?
□1 yıl
□5 yıl
□10 yıl
□10 yıldan fazla
Soru 36: Kurumunuzda mevcut bilginin ortalama ne kadarı dijital ortamda saklanıyor?
□%0 – 25
□%25 – 50
□%50 – 75
□%75’ten fazla
Soru 37: İş akışı (workflow) sistemi kullanıyor musunuz?
□Evet
□Hayır
Soru 38: Veri ambarı (datawarehousing) uygulamanız var mı?
□Evet
□Hayır
Soru 39: Varsa veri ambarının bilgi yönetim sistemi içindeki oranı nedir?
□%1-10 arası
□%10-20 arası
□%20-30 arası
266
□%30’dan fazla
Soru 40: Karar alma sürecinde veri ambarı bilgi sorgulamaları (istatistiksel veriler) mi,
yoksa kişisel tecrübe ve hafıza bilgileri mi daha etken rol oynuyor?
□Bilgi sistemi sorgulamaları
□Kişisel tecrübe ve hafıza
Soru 41: Bilgi sistemleri ile ilgili herhangi bir dergiye (dijital de olabilir) abone
misiniz?
□Evet
□Hayır
Soru 42: Bilgi sistemleri ile ilgili olarak en son ne zaman bir seminere katıldınız?
□Bu yıl içinde
□Geçen yıl
□2 yıl önce
□Hatırlamıyorum
Soru 43: Kurumunuzun bilgisayar teknolojileri hakkında yeterli donanıma sahip
olduğunu düşünüyor musunuz?
□Evet
□Fikrim yok
□Hayır
Soru 44: Kurumunuzun Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bilgi Yönetimi konularında yeterli
bilgiye sahip olduğunu düşünüyor musunuz?
□Evet
□Fikrim yok
□Hayır
Soru 45: Yakın gelecekte bilgi sistemlerine yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?
□Evet
□Fikrim yok
□Hayır
Soru 46: Yakın gelecekte donanım veya yazılıma ya da bunları geliştirmeye yatırım
yapmayı düşünüyor musunuz?
□Evet
□Fikrim yok
□Hayır
Soru 47: Yakın gelecekte bilgi sistemi uzmanı istihdam etmeyi düşünüyor musunuz?
□Evet
□Fikrim yok
□Hayır
Soru 48: 45, 46 ve 47. sorularla ilgili olarak kurumunuzun ayırdığı bir bütçe var mı?
□Evet
□Hayır
Soru 49: Kurumunuzda araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışması yapılıyor mu?
□Evet
□Hayır
Soru 50: Kurumunuzun AR-GE faaliyeti var ise buna ayrılan bütçenin, genel bütçenize
oranı nedir?
□%1’den az
□%1-3 arası
□%3-5 arası
Katkı ve katılımınız için teşekkür ederim.
267
□%5’den fazla
KAYNAKÇA
Akata, Emin. “Bilgi’den Bilişime,” 21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu,
Ulusal Sempozyum Bildirileri. Tülay Fenerci ve Oya Gürdal (yay. haz.). Ankara:
Türk Kütüphaneciler Derneği, 19–20 Nisan 2001.
Akay, Seda. “Bilgi toplumu ve Türkiye’nin Gelişme Sürecine Olası Etkileri,” 3. Ulusal
Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildirisi. Eskişehir: 2004.
Akdemir, Ali. “Entelektüel Sermaye Konseptinin İşletmecilik Anlayışındaki
Dönüşümleri”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi. S.3 1998.
Akın, H. Bahadır. “2000 Yılına Doğru Bilgi Toplumu Üzerine Genel Bir
Değerlendirme ve Bilgi Ekonomisinin Özellikleri”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=259, (15 Mart 2006)
Aktan, C.Can. “İnsan Kaynakları Yönetimi Süreci”, (t.y.)
http://www.canaktan.org/yonetim/insan-yonetim/insan-kaynaklari-sureci.htm, (8
Haziran 2006)
Aktan, C.Can, İ.Yaşar Vural. “Bilgi Yönetimi Nedir?”, http://www.canaktan.org/yenitrendler/bilgi-yonetimi/bilgi-yon-nedir.htm, (2 Haziran 2006)
Aktan, C. Can. “Geleneksel Şirket Yönetimi ve Kurumsal Şirket Yönetimi”,
http://www.canaktan.org/yonetim/kurumsal-yonetim/geleneksel.htm, (21 Ağustos 2006)
Aktan, C.Can, Mehtap Tunç. "Bilgi Toplumu ve Türkiye", Yeni Türkiye Dergisi.
Ocak-Şubat 1998, ss.118-134.
Aktan, C. Can. Değişim ve Yeni Global Yönetim. İstanbul: Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası Yayını, 1997.
Aktan, C. Can, Hüseyin Şen. Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye. Ankara:
TOSYÖV Yayınları, 1999.
Aktaş, Ziya. “Doç. Dr. Tekman’ın ‘Enformatik Sistemler ve Bilgi Toplumu’ Konulu
Bildirisinin Yorumu,” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar /
Eleştiriler Ve Tartışmalar içinde. İlhan Tekeli Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin
Akşit, Gürol Irzık ve Ahmet İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını,
2002, ss.281-286.
Akyüz, Yılmaz, A.Şahin Görmüş, Çetin Bektaş. “Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde
Bilginin Artan Ekonomik Değeri ve İşletmeler Üzerindeki Etkileri”, (t.y.)
268
http://:www.geocities.com/ceteris_paribus_tr/akyuz2.doc+%C3%B6rg%C3%BCtsel+bi
lgi&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=53, (11 Haziran 2006)
Alkan, Nazlı. “Tıp ve Sağlık Kuruluşlarında Bilgi Yönetimi,” ÜNAK’03-Bilgiye
Erişimde Değişen Yollar ve II. Tıbbi Bilgi Yönetimi ve Teknolojileri Sempozyumu
Bildirisi. Ankara: Başkent Üniversitesi, 25-27 Eylül 2003.
Ana Britannica. “Arşiv”, C.2. İstanbul: Ana Yayıncılık, 1994.
Anameriç, Hakan. “Bilgi Merkezlerinin Yönetiminde Bilgi Sistemlerinin Rolü”, Bilgi
Dünyası. 6 (1), 2005, ss.15-35.
Anameriç, Hakan. “İstanbul Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi”, Türk
Kütüphaneciliği. 20 (2), 2006, ss.195-202.
Anameriç, Hakan. “Kütüphanelerde Yönetim Bilgi Sistemleri ve Bir Model Önerisi”,
Yayımlanmamış yüksek lisans tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi, 2003.
Argüden, Yılmaz. “Kurumsal Bilgiyi Yönetebilmenin Faydaları”,
http://www.arge.com/default.aspx?clt=1&mnID=43&pgID=1132&_mf=68&_ms=82,
(18 Ağustos 2006)
Aren, Tülin. Arşiv Problemleri ve Arşivcilik. Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1976.
Arıkboğa, F. Şebnem. Entelektüel Sermaye. İstanbul: Derin Yayınları, 2003.
Arkun, M. Ender. “Türkiye için Bir Enformasyon Politikasının Ana Öğeleri Neler
Olmalı?”, Bilgi Dünyası. 4 (2), 2003, ss.175-191.
Armağan, A.Şenol. “Bir Kütüphane Ve Bilgi Merkezi İçin Sistem Analizi Hangi
Yönetim Düzeyi İçin Hangi Önem Ve Yararları Taşır?”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=466, (28 Haziran 2006)
Armağan, Göksel. “Ticari Olmayan Akademik Amaçlı İnternet Bilgi Kaynakları,
Önemi ve Bazı Örnekler”, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/garmagan.pdf,
(11 Temmuz 2006)
Arslan, Şengül. “Öğrenen Organizasyonlar”,
http://www.insankaynaklari.com/CN/ContentBody.asp?BodyID=52, (1 Ağustos 2006)
Arşiv ve Arşivcilik. EGM Arşiv ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı,
http://www.egm.gov.tr/arsiv/arsivcilikhakkinda.htm, (19 Ağustos 2006)
Arşiv. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, (21Temmuz 2006)
Aslan, Cengiz. “Milli Kütüphane’nin Kurumsallaşma Süreci”, (t.y.)
http://www.blogcu.com/cengizaslan, (3 Ağustos 2006)
269
ASO. “Yeni Ekonomi ve İnternet”, ASOMEDYA. Eylül 2000, ss. 38-39.
Atabek, Ümit. “Niçin Yöntembilim (Metodoloji)”, (t.y.)
http://www.umitatabek.net/bilim.html, (8 Temmuz 2006)
Ataman, Bekir Kemal. “Arşivcilik Eğitimi Üzerine”, Türk Kütüphaneciliği. 3 (1), 36.
1989.
Ataman, Bekir Kemal. (çev. ve yay. haz.). Arşivcilik Terimleri Sözlüğü = Dictionary
Of Archival Terminology. İstanbul: AREM, 1995.
Atılgan, Doğan. “Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Bilgi Hizmetleri”, Türk
Kütüphaneciliği. 16 (2), 2002.
Atılgan, Doğan. “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitimi ve Yeni Bin Yılda Hedefler”,
http://eprints.rclis.org/archive/00005624/01/Bilginin_ser%C3%BCveni.pdf,
(25 Temmuz 2006)
Avrupa Öğrencileri Forumu (AEGEE). Eğitim işbirliğinde Avrupa boyutu Socrates
ve Türkiye. Ankara: 26 Mart 2000, ss.20-22.
Aydemir, Muzaffer. “Örgütsel Öğrenme ve Toplam Kalite Yönetimi”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. C. 2, S.3, İzmir: 2000.
Aydın, Cengiz. “Bilgi Teknolojilerinin Belge Yönetimine Etkisi ve Elektronik Belge
Yönetimi”, Bilgi Dünyası. 6 (1) 2005, ss.89-97
Barca, Mehmet. “Yeni Ekonomide Bilgi Yönetiminin Stratejik Önemi”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=145, (12 Temmuz 2006)
Barutçugil, İsmet. Bilgi Yönetimi. İstanbul: Kariyer Yayıncılık, 2002.
Barutçugil, İsmet. “Entelektüel Kapitalin Geliştirilmesi ve Kullanılması”, (t.y.)
http://www.rcbadoor.com/makalevekitaplar/makaleler/entkapital.htm,
(10 Ağustos 2006)
Başbakanlık. Sekizinci Kalkınma Planı. TBMM Kararı. Ankara: Başbakanlık
Basımevi, 05.07.2000 tarih ve 24100 S. Mükerrer R.G.
Başbakanlık. Bilgi Toplumu Stratejisi ve eki Eylem Planı. 2006/38 sayılı Yüksek
Planlama Kurulu Kararı, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 28.07.2006 tarih ve 26242 S.
R.G.
Başbakanlık. Dokuzuncu Kalkınma Planı. TBMM Kararı. Ankara: Başbakanlık
Basımevi, 01.07.2006 tarih ve 26215 S Mükerrer R.G.
270
Bauman, Zygmunt. Küreselleşme. (Çev.) Abdullah Yılmaz, İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
1999.
Bayraktaroğlu, Serkan. İşletmelerde Yönetim Bilişim Sistemleri Ders Notları.
Sakarya: Sakarya Kitapevi, 2002.
Baysal, Jale. Kitap ve Kütüphane Tarihine Giriş. İstanbul: Türk Kütüphaneciler
Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992.
Baysal, Jale. Kütüphanecilik Dergisi Belge Bilgi Kütüphane Araştırmaları. İstanbul:
Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1987.
Belek, İlker. Postkapitalist Paradigmalar. İstanbul: Sorun Yayınları, 1997.
Bensghir, Kaya Türksel. Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim. Ankara: TODAİE
Yayını, 1996.
Binark, İsmet. Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri. Ankara: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri
Daire Başkanlığı Yayınları, 1980.
Binark, İsmet. “Arşivcilik Eğitimi, Çeşitli Ülkelerde Arşivci Yetiştirilmesi Konusunda
Yapılmış Çalışmalar ve Ülkemizdeki Durum", TKD Bülteni. 29 (3), 1980, s. 222-223.
Bir, Berat Bırfın. “Halk Kütüphaneciliği'nde Toplam Kalite Yönetimi Modeli”, Arşiv
Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.17-27.
Brooking, Annie. El Capital Intelectual. Barcelona: Paidos Empresa, 1997.
Buckland, Michael. A Brief Biography of Suzanne Renée Briet. Berkeley: Scarecrow
Press, 2005.
Buckland, Michael. Centenary of Madame Documentation; Suzanne Briet, 18941994. http://www.ischool.berkeley.edu/~buckland/brietjas.html, (3 Ağustos 2006)
Buğdaycı, Ahmet. "E-Engineering Dönemi Başlıyor", Capital Dergisi. Mayıs, 1999,
ss.144-145.
Buğdaycı, Ahmet. “Net Kuşağı Geliyor", Capital Dergisi. Ağustos, 1998, ss.84-87.
Buğra, Ayşe. “Uluslararası Bilgi Toplumunda Bilginin Ekonomi Politiği” Bilgi
Toplumuna Geçiş Sorunsallar / Görüşler / Yorumlar / Eleştiriler ve Tartışmalar
içinde. İlhan Tekeli, Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin Akşit, Gürol Irzık ve Ahmet
İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.85-97.
Bulgun, Başak. “Avrupa Birliği Bilgi ve Kültür Politikaları içinde Kütüphanelerin
Rolü”, Bilgi Dünyası. 4 (2), 2003, ss.192-212.
271
Bulut, Gündüz. Bilgi Yönetimi. İstanbul: Bzd Yayıncılık, 1999.
Burke, Peter. Bilginin Toplumsal Tarihi. Mete Tunçay (Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, 2004.
Büyüközkan, Gülçin. “Entellektüel Sermaye Yönetimi”, Kal-Der Forum. NisanMayıs-Haziran, 2002.
Cadell, Patrick. “Arşivciliğin Felsefi Boyutları,” Arşivcilik Konferansları- I. Hamza
Kandur (Çev. ve yay. haz.). İstanbul: Marmara Üniversitesi, 14 Ekim 1994, ss.37-49.
Can, Ali. “Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün Tarihçesi”, Türk Kütüphaneciliği. 12
(1), 1998, ss.54-61.
Ceyhun, Yurdakul, M.Ufuk Çağlayan. Bilgi Teknolojileri Türkiye İçin Nasıl Bir
Gelecek Hazırlamakta. Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1997.
Cook, Michael. Arşivci Yetiştirmede İzlenecek Öğretim Programları. Ömer Ertürk
(Çev.). Jale Baysal (haz.). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi,
1984.
Culture 2000. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/culture/eac/c2000condition_en.html,
http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL
(24 Ağustos 2006).
Çakın, İrfan. “Kütüphanecilik: Bilim Dalı Olarak Tanımı ve Özellikleri”, Türk
Kütüphaneciliği. 3 (2), 1989.
Çankaya, Birsen, Sumru Bayram, Şükrü Meriç ve Gordon Jones (haz.). Fono İngilizce
Büyük Sözlük. İstanbul: Fono Yayınları, 2002.
Çapar, Bengü. “Bilgi Yönetimi: Nasıl Bir İnsangücü?”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=257, (31 Ocak 2006)
Çapar, Bengü. “Bilgi: Yönetimi, Üretimi Ve Pazarlanması”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=612, (1 Şubat 2006)
Çınar, İkram. “Eğitim Yöneticilerinin Bilgi Yönetimindeki Yeterlilikleri”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2002.
Çimen, Filiz. “Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu”,
http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/plathak.html, (21 Temmuz 2006)
Çoban, Hasan. Bilgi Toplumuna Planlı Geçiş. İstanbul: İnkılap Yayınevi, 1997.
272
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü. Belgelerle Arşivcilik Tarihimiz (Osmanlı
dönemi). Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara: Başbakanlık Basımevi, 2000.
Davenport, T. ve L. Prusak, İş Dünyasında Bilgi Yönetimi. (Çev.) Günhan Günay,
İstanbul: Rota Yayınları, 2001.
Dedehayır, Handan. “Dünden Bugüne Kurum Kültürü”, Kaynak Dergisi. NisanHaziran 2004, S.18, http://www.baltas-baltas.com/kaynakdergitum.asp?sayi=18,
(21 Ağustos 2006)
Dereli, Umut. “e-Türkiye Çalışmaları”, (t.y.)
http://www.bendevar.com/v3/makale_483.html, (14 Ağustos 2006)
Dervişoğlu, H. Gökçe. Stratejik Bilgi Yönetimi. İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004.
Dilek, Hülya. Kütüphane Biliminin Kapsamı ve Türkiye’de Durum. İstanbul: Türk
Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayınları, 1992.
Dixon, Nancy M. Common Knowledge: How Companies Thrive by Sharing What
They Know. Boston: Harvard Business School Press, 2000.
Doğan, İsmail. “Değişen Toplumda Birey ve Liderlik”, Yeni Yüzyıl. 14 Haziran 1997.
Drucker, Peter F. Kapitalist Ötesi Toplum. Belkıs Çorakçı (Çev.). İstanbul: İnkılap
Kitabevi, 1994.
Drucker, Peter F. Managing for the Future, The 1990s and Beyond. Dutton-New
York: Truman Talley Boks, 1992.
Drucker, Peter F. 21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları. (Çev.) İrfan BahçivanGülenay Gorbon, İstanbul: Espilon Yayıncılık, 1999.
Drucker, Peter F. Gelecek İçin Yönetim:1990’lar ve Sonrası. (Çev.) Fikret Üçcan.
Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayını, 1998.
Dura, Cihan. Bilgi Toplumu. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, l990
Durmaz, Melike. “Arşivcilik Eğitimi”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/egitim.htm, (2
Ağustos 2006)
Dülger, İlhan. “Ulusal Ekonomiden Küresel Ekonomiye Geçerken Milli Devlet”, Yeni
Türkiye. (21. Yüzyıl Özel Sayısı II) Mart-Nisan 1998.
Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi. Tunis Agenda for the Information Society. Tunus: 1618 Kasım 2005.
273
Dünya Ticaret Örgütü. Doha Kararları; Doha 4th Ministerial Declararation, 21
November 2001.
http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min01_e/mindecl_e.htm#electronic, (17
Temmuz 2006)
Dünya Ticaret Örgütü. Cancún Deklarasyonu; Cancún Ministerial Text, 13
September 2003.
http://www.wto.org/english/thewto_e/minist_e/min03_e/draft_decl_rev2_e.htm, (17
Temmuz 2006)
Dünya Ticaret Örgütü. Electronic Commerce. (t.y.)
http://www.wto.org/english/thewto_e/whatis_e/tif_e/bey4_e.htm, (29 Temmuz 2006)
Erdoğan, Tuba. “Arşivcilik”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/arsivcilik.htm,
(6 Ağustos 2006)
Erdoğan, Tuba. “Devlet Arşivleri”, (t.y.) http://www.arsivcilik.com/devletarsivi.htm,
(7 Ağustos 2006)
Ergen, Bülent. “Üniversite ve Kütüphanesi” Türk Kütüphaneciliği. C.17. S.2. Haziran
2003.
Ergun, Turgay. “Postmodernizm ve Kamu Yönetimi,” Amme İdaresi Dergisi. C. 30. S.
4. Aralık l997, ss.3-15.
Ersen, Haldun. Toplam Kalite Yönetimi ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi.
2.baskı. İstanbul: Sim Matbaası, 1997.
Erünsal, İsmail E. Türk Kütüphaneleri Tarihi: Kuruluştan Tanzimata Kadar
Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri. C.2. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1991.
E-Ticaret Nedir? (t.y.) http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz 2006)
European Community. EC 1997. Green Paper on The Convergence of The
Telecommunications, Media and Information Technology Sectors and The
Implications For Regulation. 1997.
Fenerci, Tülay. “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi
Toplumu Olgusu”, Bilgi Politikaları Bilgi Dünyası Dergisi. 5 (1), 2004, ss. 74-92.
Fındıkçı, İlhami. İnsan Kaynakları Yönetimi. İstanbul: Alfa Yayıncılık, 1999.
Geçgil, Bayram Ali. “Medya Piyasalarında Hukuki Düzenlemeler ve Rekabet Hukuku
Uygulamaları”, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi. Ankara: Rekabet Kurumu, 2005.
274
Gelişimin Motoru ARGE. (t.y.) http://www.zorlu.com.tr/PDF/DERGI/sayi12_0408.pdf#search=%22AR-GE%22, (21 Ağustos 2006)
Gökçen, Hadi. Yönetim Bilgi sistemleri: Analiz ve tasarım perspektifi. Ankara: Epi
Yayıncılık, 2002.
Göker, Aykut. Bilim Teknoloji Sanayi Üçlemesi. İstanbul: Sarmal Yayınları, 1995.
Göker, Aykut. “Enformasyon Toplumu Üzerine Kavramsal Bir Yaklaşım
Denemesi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=287,
(Temmuz 2006)
Göker, Aykut. “Türkiye’de 1960lar ve Sonrasındaki Bilim ve Teknoloji Politikası
Tasarımları, Niçin Tam Uygulayamadık?”, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği,
“Ulusal Bilim Politikası” Paneli Bildirisi. Ankara: ODTÜ Yayını, Haziran 2002.
Gözlü, Sıtkı. “Kamu Hizmeti Veren Kuruluşlarda Toplam Kalite Yönetimi,” Kamu
Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirisi. Ankara: TODAİE Yayını, 1996.
Güncel Türkçe Sözlük. http://www.tdk.org.tr/TDKSOZLUK/SOZBUL.ASP?kelime.
(7 Mart 2006)
Gürdal, Oya. “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi
Dünyası. 5(1) 2004, ss.48-73.
Halis, Muhsin. “Toplam Kalite Yönetiminin Türk Kamu Yönetiminde
Uygulanabilirliği,” Kamu Yönetiminde Kalite, I. Ulusal Kongresi. Ankara: TODAİE
Yayını, 26-27 Mayıs 1998.
Hançerlioğlu, Orhan. “Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi. C. 1, İstanbul: Remzi Kitabevi,
1976.
Hançerlioğlu, Orhan. “Bilimsel Bilgi”, Felsefe Ansiklopedisi. C. 1, İstanbul: Remzi
Kitabevi, 1976.
Hirst, Paul, Grahame Thompson. Küreselleşme Sorgulanıyor. (Çev.) Çağla Erdem ve
Elif Yücel. Ankara: Dost Kitabevi, 1998.
IFLA Halk Kütüphaneleri Seksiyonu, Halk Kütüphaneleri İçin Hizmet Kılavuzu,
Ankara: Kültür Bakanlığı, 1992.
IMF, World Economic Outlook. 1997 ve 1999.
Irzık, Gürol. “Bilgi Toplumu mu, Enformasyon Toplumu mu? Analitik-Eleştirel Bir
Yaklaşım,” Bilgi Toplumuna Geçiş Sorunsallar/Görüşler/Yorumlar/Eleştiriler Ve
Tartışmalar içinde. İlhan Tekeli, Süleyman Çetin Özoğlu, Bahattin Akşit, Gürol Irzık
ve Ahmet İnam (der.). Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yayını, 2002, ss.53-62.
275
İcimsoy, A. Oğuz. “Kamu Sektöründe Evrak Yönetiminin Önemi ve Gerekliliği,” I.
Milli Arşiv Şurası. Ankara: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 20-21 Nisan 1998.
İnce, Murat. Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkanlar ve
Politikalar. Ankara: DPT Yayınları, 1999.
İnce, Nesrin. “Kamu Kurumları ve Bilgi Yönetimi”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=621, (29 Temmuz 2006)
İnce, Nesrin. “Örgütsel Bilgi Ve Araştırma”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=619 (1 Şubat 2006)
İnce, N. Murat. E-Devlet Proje ve Uygulamaları. Ankara: DPT Yayınları, 2005.
İpşirli, Mehmet. “Arşivciliğin Meslek Haline Getirilmesi,” I. Milli Arşiv Şurası.
Ankara: Başbakanlık DAGM, 20-21 Nisan 1998, ss, 447-456.
Kalkan, Mehmet. “Tarihçe”, http://www.arsivcilik.com/tarihce.htm, (11 Ağustos 2006)
Kalkan, Mehmet. “Arşivcilikte Bilgisayar Kullanımı”, (t.y.)
http://www.arsivcilik.net/bilgisayar.html, (24 Haziran 2006)
Kanat, Bülent, Murat Başyiğit ve Volkan Abak. “E-Ticaret, Küreselleşen Dünyada ETicaret” Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi. No.3 Mart, 2002.
Kandur, Hamza. Elektronik Belge Yönetimi Sistem Kriterleri Referans Modeli.
İstanbul: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, 2005.
Kandur, Hamza. “Arşivlerde Kullanıcı Hizmetleri ve Bilgisayar Kullanımı,”
Başbakanlık I. Milli Arşiv Şurası. Ankara: 20-21 Nisan 1998.
Kandur, Hamza. “Elektronik Arşivler ve Arşivcilik Mesleğinin Geleceği,” Bilgi Çağı,
Bilgi Merkezleri ve Bilgi Teknolojileri Sempozyumu 7-9 Mayıs 1997 içinde. Mustafa
Akbulut ve Fatoş Subaşıoğlu (yay. haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü,
1999, ss.15-21.
Kandur, Hamza. “Management Of Electronic Records: Educating Archivist And
Records Managers”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. 1 (1), 1999, ss.35-45.
Kanter, Rosabeth Moss. “The New Managerial Work”, Harvard Business Review.
November-December 1989.
Karakaş, Melikşah. “Bilgi Yönetimi Nedir?”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=133, (11 Şubat 2006)
276
Karakaş, Sekine. “Yönetim enformasyon sistemleri,” Kütüphane – Enformasyon Arşiv Alanında Yeni Teknolojiler ve Türkmarc Sempozyumu bildirileri içinde.
Hasan S. Keseroğlu (yay. haz.). İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul şubesi,
1991, ss. 254-263.
Karasözen, Bülent. “Kütüphane Hizmetlerinde İşbirliği ve Ortaklıklar: ANKOS,
Kurumsal Arşivler, Elektronik Veritabanları Kullanım İstatistikleri,” Elektronik
Gelişmeler Işığında Araştırma Kütüphaneleri Sempozyumu. Bolu: Abant İzzet
Baysal Üniversitesi, 24-26 Ekim 2002.
Karluk, Rıdvan. AB ve Türkiye. İstanbul: İMKB Yayınları, 1996.
Kepenek, Yakup. “Ekonomik Yönleriyle Elektronik Ticaret”, Veysel Bozkurt (der.).
Elektronik Ticaret içinde. İstanbul: Alfa Yayınları, 2000, ss.20-27.
Keseroğlu, Hasan S. Halk Kütüphanesi Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti’nde
Durum. İstanbul: Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi Yayını, 1989.
Keseroğlu, Hasan. “Halk Kütüphanelerinin Ortaya Çıkışı”, Hatay İl Halk
Kütüphanesi'nin 50. Yıldönümü. Bülent Nakip (haz.). Antakya: Türk Kütüphaneciler
Derneği Hatay şubesi, 1991, ss.103-112.
Kılınç, Orhan Erdemir, “Aile Şirketleri ve KOBİ´lerde Kurumsallaşma”, (t.y.)
http://www.kobitek.com/article.php?id=14, (25 Ağustos 2006)
Koçel, Tamer. İşletme Yöneticiliği. İstanbul: Beta Basım, 2003.
Kozlu, Cem. Türkiye Mucizesi İçin... Vizyon Arayışları ve Asya Modelleri. İstanbul:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1995.
Kurt, Mustafa. “Bilgi Yönetimi Sürecinde Kullanılan Bilgi Yönetimi Araçları”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=453, (10 Haziran 2006)
Kurt, Mustafa, Veysel Ağca. “Bilgi Toplumunda Üretim Faktörü Olarak Bilgi ve
Stratejik Kullanımına İlişkin Araştırma”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=185, (15 Şubat 2006)
Lee, C.C. and J. Yang. “Knowledge Value Chain”, Journal of Management
Development. Vol. 19, No. 9, 2000.
Lengnıck-Hall, Mark L. ve Cynthıa A. Lengnıck-Hall. Bilgi Ekonomisinde İnsan
Kaynakları Yönetimi. Günhan Günay (çev.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004.
Leonardo da Vinci. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/education/leonardo.html ve
http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL
(26 Temmuz 2006)
277
Leonhardt, Holm A. “Kütüphane Malzemesi Nedir, Arşiv Ve Müze Malzemesi Nedir?
Dokümantasyon Malzemesinin ve Kurumlarının Sınıflandırılması Hakkında Bir
Deneme”, Arşiv Araştırmaları Dergisi. İshak Keskin (çev.). No.2, 2000, ss.79-95.
Lundvall, Bengt-Åke, Gøsta Esping-Andersen, Luc Soete, Manuel Castells, Mario Telò,
Mark Tomlinson, Robert Boyer ve Robert M. Lindley. Avrupa’nın Yeni Bilgi
Ekonomisi. Maria Joăo Rodrigues (haz.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2004.
Mc.Grath, Peter. “Potholes on the Road Ahead”, Newsweek. 11 October 1999.
Nonaka, Ikujiro. “Bilgi Yaratan Şirket,” Gündüz Bulut (der.). Bilgi Yönetimi içinde.
İstanbul: Bzd Yayıncılık, 1999, ss.29-50.
Odabaş, Hüseyin. “Belge Yönetimi ve Türkiye’de Belge Yönetimi Gereksinimi”, Bilgi
Dünyası. 6(1), 2005, ss.36-57.
Odabaş, Hüseyin. “Bilgi Yönetimi Sistemi”, (t.y.)
www.humanity.ankara.edu.tr/bilgibelge/ ogrelfiles/ho/bilgi_yntm_sstm.doc – (7
Haziran 2006)
Odabaş, Hüseyin. “Kurumsal Bilgi Yönetimi”, Stradigma.com Aylık Starateji ve
analiz e-dergisi. S.10, Kasım 2003.
http://www.stradigma.com/turkce/kasim2003/makale_07.html (27 Ağustos 2006)
Odabaş, Hüseyin. “Teknolojik Gelişmelerin Bilgi Merkezlerine Etkisi ve Elektronik
Yayınlar”, (t.y.) http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ho/hob1.htm, (21
Ağustos 2006)
Odabaş, Hüseyin. “Türkiye’de Arşivcilik Eğitimi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü’nün Kuruluşunun 50. Yılına
Armağan içinde. Doğan Atılgan (yay. haz.). Ankara: Ankara Üniversitesi Bilgi ve
Belge Yönetimi Bölümü, 2004, ss.138-149.
OECD, Commıttee For Informatıon, Computer And Communıcatıons Polıcy.
Measuring Electronic Commerce. Paris: OECD Press, 1997.
Online English Turkish German Dictionary. (t.y.)
http://www.seslisozluk.com/?word=, (6 Temmuz 2006)
Öğüt, Adem. Bilgi Çağında Yönetim. 2. Baskı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003.
Özçınar, Faruk, Himmet Karadal. “Örgüt İçi Bilgi Paylaşımı: Bir Örnek Olay
Çalışması”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=220,
(28 Temmuz 2006)
Özdemir, Erhan. Çorlu Kaymakamlığı Yayımlanmamış Brifing Raporu. Çorlu:
2006.
278
Özdemir, Nurdan. “İşe Alıştırma, Oryantasyon Eğitimi”, (t.y.)
http://www.okyanusbilgiambari.com/InsanKaynaklari/egitim/Oryantasyon.pdf,
(9 Temmuz 2006)
Özdemirci, Fahrettin. “Kurumsal iletişim ve belge yönetimi,” I. Uluslar arası Bilgi
Hizmetleri Sempozyumu: İletişim. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 25–26 Mayıs 2006.
Özdemirci, Fahrettin. “Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım” I. Milli Arşiv Şurası. Ankara:
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 20-21 Nisan 1998, ss. 461-470.
Özer, Yaprak. Küreselleşme ve Yeni Ekonomi. İstanbul: Hayat Yayıncılık, 2002.
Özgener, Şevki. “Global Ölçekte Değer Yaratan Bilgi Yönetimi Stratejileri”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=146, (25 Temmuz 2006)
Öztemel, Ercan. “Bilgi Toplumunda Yönetim Bilişim Sistemlerinin Gelişimi”, Yeni
Türkiye. (21. Yüzyıl Özel Ssı) II. 1998, ss.1175-1181
Öztürk, Namık Kemal. “Hiyerarşi ve Demokrasi İkilemi”, Türk İdare Dergisi. S. 414,
Mart l997, ss.103-105.
Poyraz, Kemal, Ercan Taşkın ve Hakan Kara. “İnternet Kullanımı Ve Demografik
Değişkenler Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi Üzerine Kütahya‘daki İnternet
Cafe’lerde Yerel Bir Araştırma”, (t.y.)
http://72.14.221.104/search?q=cache:lh4GLF0eh8kJ:inettr.org.tr/inetconf10/bildiri/50.d
oc+Halime+%C4%B0nceler&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=14, (12 Haziran 2006)
Prytherch, Raymond John. Harrod’s Librarians Glasory and Reference Book. 9th
Edition. Hants: Gower Publishing Limited, 2000.
Rukancı, Fatih. “Ulusal Kültürümüzün Yaşam Kaynağı Arşivlerimiz”, (t.y.)
http://www.yargitay.gov.tr/basin/faaliyetler/diger_faaliyetler/kongre/ulusalkulturumuzu
nyasamkaynagi.doc, (2 Ağustos 2006)
Rukancı, Fatih, Hakan Anameriç, “Bilgi Toplumu ve Toplumun Bilgilenmesinde
Kütüphanelerin Rolü”, (t.y.) http://bilgibelge.humanity.ankara.edu.tr/ogrelfiles/ha/blgtopve-tpl-blg.doc, (14 Haziran 2006)
Sağsan, Mustafa. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Çerçevesi Ve Başkent Üniversitesi
İletişim Fakültesi Bilgi Ve Belge Yönetimi Bölümü”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=442, (16 Mart 2006)
Sağlamtunç, Tülin. Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine.
İstanbul: Yapı Tasarım Üretim, 1994.
279
Salt, Ahmet. “Sanal Organizasyonlar”, (t.y.)
http://www.ytukvk.org.tr/arsiv/eltic1.htm, (11 haziran2006)
Saran, Ulvi. “Küresel Değişim Dinamiklerinin Kamu Yönetimi Alanındaki
Etkileri”, (t.y.) http://www.canaktan.org/politika/kamuda-kalite/saran1.pdf,
(19 Haziran 2006)
Sarıhan, İnceler Halime. Teknoloji Yönetimi. İstanbul: Desnet Yayınları, 1998.
Schellenberg, T. R. “Arşiv Düzenleme Prensipleri”, Arşiv Araştırmaları Dergisi.
A.Oğuz İcimsoy (çev.). No.1, Nisan 1999, ss.101-111.
Schockenhoff, Volker. “Entegrasyon Veya İzolasyon? Gelecekte Arşivcilik Eğitimi
Nasıl Yapılandırılmalı?”, Türk Kütüphaneciliği. 17 (2), 2003, ss.167-178.
Sırma, İbrahim. “ Elektronik Ticaret Stratejileri”, Askan Bülteni. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi, 2002.
Socrates. (t.y.) http://europa.eu.int/comm/education/socrates.html ve
http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL
(26Temmuz 2006)
Soysal, Ataç. Bilgisayar Destekli Yönetim Sistemleri. İstanbul: MESS Yayınları, 1989.
Stalk, George Jr. “Time-The Next Source of Competitive Advantage”, Harvard
Business Review. July-August, 1988, pp. 41-49.
Stewart, Thomas A. Entellektüel Sermaye. (çev.) Nurettin Elhüseyni, İstanbul:
Kontent Kitap, 1997.
Şahin, Ali, Erhan Örselli. “E-Devlet Anlayışı Sürecinde Türkiye”, Selçuk Üniversitesi
Soysal Bilimler Enstitüsü Dergisi. S. 9, 2003.
Şamiloğlu, Famil. Entelektüel Sermaye. Ankara: Gazi Kitabevi, 2002.
Şan, Müjgan. Kalkınma Planlamasında Bilgi Yönetimi ve DPT İçin Kurumsal Bilgi
Politikası Modeli. Ankara: DPT Yayınları, 2005.
Şaylan, Gencay. Değişim Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi. Ankara: İmge
Kitabevi Yayınları, 1995.
Şehsuvaroğlu, Bedii. “Tarihte ve Bizde Kütüphane”, Türk Kütüphaneciler Derneği
Bülteni. C. XXVII, S.1, 1978.
Türkiye Bilişim Derneği. E-Türkiye Çalışma Grubu Raporu. Ankara: Türkiye
Bilişim Derneği Yayınları, 2001.
280
Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şûrası Sonuç Raporu. Ankara: Türkiye
Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002.
Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şûrası, Sonuç Raporu Kitabı. Ankara:
Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002.
Türkiye Bilişim Derneği. Türkiye Bilişim Şurası, e-Devlet Çalışma Grubu Raporu.
Ankara: Türkiye Bilişim Derneği Yayınları, 10-12 Mayıs 2002.
Tekin, Şinasi. Eski Türklerde Yazı, Kağıt, Kitap ve Kağıt Damgaları. Tuba Çavdar
(haz.). İstanbul: Eren Yayıncılık, 1993.
Toffler, Alvin. Üçüncü Dalga. Ali Seden (Çev.). İstanbul: Altın Kitaplar, 1981.
Tonta, Yaşar. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları,”
Kütüphaneciliğin Destanı Sempozyumu. Ankara, 21-24 Ekim 2004.
Tonta, Yaşar. “Elektronik Yayıncılıkta Son Gelişmeler”, Bilgi Dünyası. C. 1, S. 1,
2000.
Tonta, Yaşar. “Bilgi Yönetiminin Kavramsal Tanımı ve Uygulama Alanları”, (t.y.)
http://72.14.221.104/search?q=cache:80HBE62N_cEJ:www.acikerisim.hacettepe.edu.tr:8080/dspace/bitstream, (16 Temmuz 2006)
Tonta, Yaşar. “Türkiye'de Kütüphanecilik Eğitiminin Yeniden Yapılanması”, (t.y.)
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~tonta/yayinlar/istanbul00.htm, (5 Ağustos 2006)
Torunlar, Mehmet. “Arşivcilik Eğitim Sürecinde Devlet Arşivleri”, Arşiv
Araştırmaları Dergisi. No.3, 2001, ss.117-124.
TÜBA - TÜBİTAK – TTGV. Enformatik Alanına Yönelik Bilim, Teknoloji ve
Sanayi Politikaları Çalışma Grubu Raporu.
http://www.tubitak.gov.tr/btpd/btspd/platform/enfor/enf_giris_p.pdf, (17 Temmuz
2006)
TÜBİTAK. Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya Ve
Türkiye). Eylül 2002.
TÜBİTAK. Bilim ve Teknoloji Stratejileri; Vizyon 2023. Ankara: TÜBİTAK Yayını,
http://vizyon2023.tubitak.gov.tr/genelbilgi/, (14 Temmuz 2006)
TÜBİTAK. Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Ana Plan Sonuç Raporu.
Ankara: TÜBİTAK Yayını, Ekim 1999.
http://www.tuena.tubitak.gov.tr/Pdf/sonucrapor1.pdf (25 Temmuz 2006)
Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi. “Halk Kütüphaneleri Kan Ağlıyor.”
Mart 2005, http://www.ntvmsnbc.com/news/315734.asp, (9 Ağustos 2006)
281
Türkiye’de E-Ticaret. (t.y.) http://www.e-ticaretmerkezi.net/nedir.php, (17 Temmuz
2006)
Türkoğlu, Recep. “Bilişim Teknolojilerinden Bilgi Yönetiminde Yararlanma
Düzeyi”, (t.y.) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=615, (17 Şubat
2006)
TÜSİAD. Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye. İstanbul: TÜSİAD
Yayınları, 2001
TÜSİAD. 2001 Yılı TÜSİAD Raporu. Avrupa Birliği Yolunda Bilgi Toplumu ve e
Türkiye. İstanbul: 2001.
Uç, Mustafa. “Entelektüel Sermaye ve Unsurları”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=581, (29 Haziran 2006)
Ulaştırma Bakanlığı. Ulaştırma Şurası Sonuç Bildirgesi.
http://www.ubak.gov.tr/tr/alt/sura.htm, (18 Temmuz 2006)
Uysal, Levent. “E-Ticaretle Gelen Yeni Ekonomi”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=539, (14 Temmuz 2006)
Üreten, Hüseyin. “Bir Antikçağ Okul – Gymnasion- Kütüphanesi: Nysa Kütüphanesi”,
Türk Kütüphaneciliği. 20 (2), 2006, ss.207-216.
Van Wart, Montgomery. Changing Public Sector Values. New York: Garland
Publishing Inc, 1998.
Von Krogh, George, Kazuo Ichıjo, Ikujıro Nonaka. Bilginin Üretimi. Günhan Günay
(çev.). İstanbul: Dışbank Yayıncılık, 2002.
Wikipedia Özgür Ansiklopedi. “Kurum”, (t.y.) http://tr.wikipedia.org/wiki/Kurum,
(27 Ağustos 2006)
Wilson, Graham. “The End of the Big State?” Governance: An International Journal
of Policy and Administration. Vol. 13, No.2, April 2000.
Yalvaç, Mesut. “Arşiv Eğitim ve Öğretiminde Başarı”, Arşiv Araştırmaları Dergisi.
No.3, 2001, ss.93-102.
Yalvaç, Mesut. Kütüphane ve Bilgi Merkezinde Sistem Analizinin Önemi ve
Uygulanabilirliği. İstanbul: Çantay Kitabevi, 2000.
Yavaş, Mustafa, Selami Eryılmaz, M. Nurettin Alabay. Bilgisayar Teknolojileri ve
Kullanımı. Ankara: Detay Yayıncılık, 2001.
282
Yazır, R. Ragıp. Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi. “Arşiv”, C. 2. İstanbul:
Görsel Yayınları, 2003.
Yılmaz, Bülent. “Türk Kütüphaneciliğinde Siyaset Öğesi”, (t.y.)
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~byilmaz/kutdestanbildiri.doc, (29 Temmuz 2006)
Yiğitoğlu, Vedat. “Sosyalizasyon Süreci”, (t.y.)
http://www.geocities.com/vedat5_2000/insankaynaklari8.html, (19 Temmuz 2006)
Youth for Europe. (t.y.)
http://www.youthforeurope.org/index.php?PHPSESSID=b72cbac168cbc00842067,
http://www.ua.gov.tr/portal/page?_pageid=218,33383&_dad=portal&schema=PORTAL
(11 Temmuz 2006)
Yücel, İsmail Hakkı. Türkiye’de Bilim Teknoloji Politikaları Ve İktisadi Gelişmenin
Yönü. Ankara: DPT Yayınları, 2006.
Yüksel, Fatih. Çağdaş Kent Yönetimi ve Yönetici Vizyonu. Ankara: Detay
Yayıncılık, 2004.
Zaim, Halil. Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi. İstanbul: İşaret Yayınları, 2005.
Zaim, Halil. “Bilgi Yönetimi Süreçleri”, (t.y.)
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=250 ,(29 Mart 2006)
Zaim, Selim. “Kıyaslama (Benchmarking ) Yolu İle Daha İyiye Ulaşmanın Yolu”, Prof.
Dr. Nusret Ekin’e Armağan içinde, Ankara: Tühis Yayınları, 2000, ss. 974-996.
283
Download